peygamberimizin ilk hicret ettiği yer / Hicret - Vikipedi

Peygamberimizin Ilk Hicret Ettiği Yer

peygamberimizin ilk hicret ettiği yer

Müslümanlar Neden Habeşistan’a Hicret ettiler?

Velîd Fikrî

ev: Asım Sarıkaya)

Hz. Peygamber’in Mekke dönemindeki davetinin en önemli merhalelerinden biri nübüvvetin 5. yılında gerçekleşen Habeşistan hicretidir. Yeni müslüman olanlar Kureyş liderlerinden oluşan bir topluluğun eziyetlerine maruz kaldıktan diğer bir deyişle her kabile müslüman olan mensuplarına eziyet etmelerinden sonra Hz. Peygamber müslümanlara “Orada yanındakilere zulmedilmeyen bir melik” var diyerek Habeşistan’a hicret etmelerini istedi.

Seksen üçü erkek, on yedisi kadından oluşan aralarında Zübeyr b. Avvâm, Osman b. Affân, eşi Hz. Peygamber’in kızı Rukayye, Mus’ab b. Umeyr, Abdurrahman b. Avf, Ca’fer b. Ebî Tâlib ve diğerleri gibi sahabîlerin ileri gelenleri bulunan bir toplulukla hicret bilfiil başladı. Bu topluluğun dönüşü ise farklı zamanlarda olmuştur. Kimisi Osman b. Affan, eşi Rukayye, Zübeyr ve Mus’ab b. Umeyr gibi erkenden dönmüştür. Onların nübüvvetin onunca yılındaki Medine/Yesrib’e hicretten sonra meydana gelen olaylarda yer almaları bunu doğrulamaktadır. Kimisi de dönüşünü hicretin yedinci senesine kadar geciktirmiştir. Dolayısıyla Habeşistan’a hicret yaklaşık on iki sene devam etmiştir.

Neden Habeşistan?

Burada asıl soru, niçin başka bir ülkeye değil de Habeşistan olduğudur. Aslında Muhammedî davetinin tarihini “cebrî” okuma bu sorgulamayı, soruşturmayı göz ardı etmektedir. Zira bu sorunun cevabı âşikardır: Hz. Peygamber “ilahi olarak gönderilmiştir”. Ancak pozitivist okumayla cebrî anlayış yerini tarihî olayların satır arasını okumaya terk etmiştir.

Habeşistan, Arap yarımadasının içindeki ve haricindeki ülkelerle kıyaslandığı zaman tek seçenek olmasa da en doğru seçenekti.

Öncelikle hicretin Habeşistan, Sasani ya da Bizans nüfuzu altındaki bir bölge dışında Arap yarımadasının herhangi bir bölgesine gerçekleşmesi güvenilir değildi. Çünkü bu bölgedeki aile, kabile ve devletlerin ilâf anlaşmaları dolayısıyla Kureyş ile irtibatları vardı. Dolayısıyla Mekke liderlerinin düşmanlıklarına kapılarını açmaları menfaatlerine olmazdı. Öte yandan şayet Kureyşliler hicret edenlerin kendilerine teslim edilmesini talep ederse, onların bu talebi hemen karşılık bulacaktı.

Yine Bizans veya Sasani topraklarına hicret etmeleri mümkün değildi. Hîre ve Gassâni devletleri, bu iki büyük devlet için “sınır muhafızı” görevini yürütüyordu. Dolayısıyla Bizans veya Sasanî topraklarına giden herhangi biri gideceği yere göre ilk olarak Hîre ya da Gassânî melikinin onayını alması gerekiyordu. İlâfların Gassânî ve Hîre devletleriyle Kureyş arasında münasebet sağladığını da bilmemiz gerekmektedir. Bunun yanı sıra Bizans, Hristiyan mezhepleri arasındaki dinî savaşlardan dolayı sıkıntı yaşıyordu ve Yahudiler, Bizans yönetiminin baskı ve zulmü altındaydı. Dolayısıyla müslümanların hicreti için güvenli bir bölge değildi.

Diğer taraftan Habeşistan diğer adıyla Memleketü Uksûm, eşsiz bir ortamı temsil etmekteydi. Hristiyan bir devlet olmasına karşın Bizans’a tabi değildi. Hatta Bizans’ın baskı yaptığı Kıptî Ortodoks mezhebini benimsemişlerdi.

Habeşistan’ın Kureyşle de bir ittifakı yoktu. Aksine onların Kureyş ve Arap yarımadasıyla ilişkisi, Arapların Habeşlileri işgal ettikleri Yemen’den atmayı başarmaları ve Ebrehe komutasındaki Habeş ordusunun Mekke saldırısının bozguna uğraması neticesinde de zayıflamıştı.

Ayrıca Habeşistan’a ulaşmak için Kureyş halîflerinin yurtları boyunca uzanan yolları takip etmekle tehlikeye atılmaya gerek oldu. Tek yapılması gereken Kızıldeniz’in Cidde ve Yenbu’ gibi limanlarından birine ulaşmak ve sonra gemiyle denizi geçmekti.

Hz. Peygamber’in Habeşistan meliki adalet sahibi sözüne gelince, Allah resulü bu bölge hakkında bilgi sahibiydi. O gençliğinde ticaretle iştigal etmiş, seyahat etmiş, tâcirlerle karşılamış ve şu ya da bu ülkeler hakkında bilgisi olmuştu. Dolayısıyla Habeşistan melikinin adalet sahibi olduğu haberinin o’na ulaşması, Habeşistan’ın müslümanların hicreti için tercihinde etkili olmuştur.

Tweetle

kaynağı değiştir]

Kur'ân'da Muhacirler[değiştir

Peygamber Efendimiz İkinci Akabe Biatı’ndan sonra ashabına Medine’ye hicret için izin verdi. Bunun üzerine ilk defa Âmir b. Rebîa ile hanımı Leylâ bint Hasme buraya göç ettiler; daha sonra da diğer sahâbîler kafileler halinde Mekke’den ayrılmaya başladılar. Hicret gizlice yapılmaktaydı. Çünkü Kureyşli müşrikler Müslümanların Mekke’den ayrılmalarına dahi izin vermek istemiyor, çeşitli zorluklar çıkartıp ellerinden geldiğince hicreti engellemeye çalışıyor, hatta bazı Müslümanları hapsediyorlardı. Hicret izninden sonra kısa denilebilecek bir sürede ashabın büyük bir kısmı Medine’ye göç etmiş; geride Hz. Peygamber ile Hz. Ebû Bekir ve aileleri, Hz. Ali ve annesi, ayrıca hicret etmeye gücü yetmeyenler ile gidişleri engellenmiş olanlar kalmıştı. Bu arada Hz. Ebû Bekir Resûlullah’a müracaat ederek hicret için izin istiyor, o da her defasında “Acele etme! Umulur ki, Yüce Allah sana bir yol arkadaşı ihsan eder” cevabını veriyordu.

Kureyş müşrikleri, Hz. Peygamber’in de bir gün oraya giderek ashabıyla birlikte kendilerine karşı tehlike ve tehdit oluşturacağından endişe duymaya başladılar. Gelişmeler karşısında nasıl bir yol takip edeceklerini belirlemek üzere Dârünnedve’de toplandılar. Hz. Muhammed’in sürgüne gönderilmesi veya hapsedilmesi gibi görüşler ileri sürüldü. Sonunda Ebû Cehil’in teklifiyle onu öldürmeyi, Hâşimoğullarının kan davası gütmesini önlemek için de bu işin bir kişi tarafından değil, bütün kabilelerden birer kişinin katılacağı bir topluluk tarafından yerine getirilmesini kararlaştırdılar. Bu suikast kararını Allah’tan gelen vahiy yoluyla öğrenen Hz. Peygamber, hemen harekete geçip Hz. Ebû Bekir’in evine gitti ve onunla birlikte hicret hazırlığına başladı. Hicret sırasında kendilerine kılavuzluk yapmak üzere Abdullah b. Uraykıt ile anlaştılar. Abdullah b. Uraykıt müşrik olmakla birlikte güvenilir ve mert bir kişiydi. Hz. Ebû Bekir hicret için önceden hazırladığı iki deveyi kılavuza verdi ve üç gün sonra Sevr dağının eteğinde buluşmak üzere onunla sözleşti. Hz. Peygamber, Hz. Ali’den hicret edeceği gece yatağında yatmasını istedi. Hz. Peygamber’i öldürmek üzere görevlendirilen Kureyşliler, gece evinin önünde pusu kurdular. Önce evine saldırıp onu öldürmeyi düşündüler; fakat daha sonra dışarı çıkmasını beklemeye karar verdiler. Müşrikler, kapının önünde beklerken Hz. Peygamber yerden bir avuç toprak aldı ve üzerlerine serperek aralarından geçti. Onların arasından geçerken şu âyetleri okudu:

“Yâsîn. Hikmet dolu Kur’ân hakkı için, sen şüphesiz peygamberlerdensin. Doğru yol üzerindesin. (Bu Kur’ân) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir. Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir. Andolsun ki onların çoğu gafletlerinin cezasını hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar. Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır. Önlerine ve arkalarına setler çektik ve göremesinler diye üzerlerine perdeler geçirdik. Artık onları uyarsan da uyarmasan da onlar için bir şey değişmez; onlar inanmazlar” (Kur’ân 1–10).

26 Safer Perşembe günü (9 Eylül ) gece yarısı yola çıkan Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekir Mekke’nin güney-batısında bulunan Sevr dağındaki bir mağaraya vardılar ve burada gizlendiler. Kureyş müşrikleri Hz. Peygamber’in evinde onun yerine Hz. Ali ile karşılaşınca şaşkına döndüler.

Hz. Peygamber’i Mekke’de bulamayan ve şehirden ayrıldığını anlayan müşrikler bütün çevreyi taramaya, etrafa haberciler göndermeye başladılar. Bir ara Sevr mağarasının önüne kadar geldiler. Bu sırada Hz. Ebû Bekir’i bir telaş aldı; Hz. Peygamber ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Hz. Ebû Bekir, mağaradan dışarıya bakıp müşriklerin ayaklarını gördüğünde heyecanla, “Ey Allah’ın Resûlü! Eğilip baksalar bizi görecekler!” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

“Ey Ebû Bekir! Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında ne zannediyorsun?” diye cevap verdi.

Buhârî / el-Câmi’u’s-sahîh, I-VIII, İstanbul, “Fedâilu’l-ashâb”, 2, “Menâkıbu’l-ensâr”

Ancak Yüce Allah’ın emriyle mağaranın girişi bir örümcek ağıyla kaplanmış ve kuşlar yuva yapmış olduğundan müşrikler içeride kimsenin bulunmadığı kanaatine vararak geri döndüler. Olay Kur’ân’da şöyle tasvir edilmektedir:

“Eğer siz ona (Resûlullah’a) yardım etmezseniz o zaman bilin ki, ona yine Allah yardım edecektir. Tıpkı kâfirler onu yurdundan sürüp çıkardıkları zaman yardım ettiği gibi. O gün o, iki kişiden biriydi. Bu iki kişi mağarada iken o (Hz. Peygamber) arkadaşına ’Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir’ diyordu. Derken Allah ona katından bir güven duygusu bahşetti. Onu sizin göremeyeceğiniz güçlerle destekledi ve böylece kâfirlerin davasını bütünüyle yere serdi. Allah’ın davası ise her zaman üstün ve yücedir. Allah üstündür; hikmet sahibidir” (Kur’ân ).

Mağarada geçirilen üç günün sonunda daha önce kararlaştırıldığı şekilde kılavuz Abdullah b. Uraykıt, develerle birlikte Sevr’e geldi. Sevr’den Medine’ye doğru sahil istikametinde yola çıkıldı. Bir tehlikeye maruz kalmamak için kafile, bilinen işlek ve alışılmış yollar yerine farklı bir güzergâhı, zaman zaman sarp dağ geçitlerini veya çölün ortasını tercih etti. Hz. Muhammed’i bulmak için çeşitli yollara başvuran Kureyşliler onu yakalayana deve ödül vaad ettilerse de hiçbir sonuç elde edemediler.

Kureyşlilerin koyduğu ödülü kazanabilmek için Hz. Peygamber’i aramaya koyulan ve iz sürmekte maharetli olan Sürâka b. Mâlik kafileye ulaştı. Sürâka’nın geldiğini gören Hz. Ebû Bekir, tedirginlik içinde, “Ey Allah’ın Resûlü! Yanımıza kadar gelindi!” dedi. Hz. Peygamber mağarada söylediği sözleri tekrar etti: “Korkma! Hiç şüphesiz Allah bizimledir” (Kur’ân ).

Sürâka, Hz. Peygamber’in bir şeyler okuduğunu duyacak kadar yakınlarına gitti. Bu sırada atının ön ayakları kuma batmaya başladı. Sürâka, atından düştü; atını hareket ettirmeye gayret ettiyse de başarılı olamadı. Karşılaştığı olay karşısında hayretler içinde kalan Sürâka, Hz. Peygamber’in diğer insanlardan farklı bir özelliğinin olduğuna inandı. Ondan eman diledi ve içinde bulunduğu durumdan kurtulması için Allah’a dua etmesini istedi. Hz. Peygamber dua edince Sürâka’nın atı kumdan kurtuldu. Sürâka, Hz. Peygamber’e kendisinden bir isteği olup olmadığını sordu. Hz. Peygamber, peşlerinden gelecek kimseleri engellemesini istedi. O da gelenleri geri çevirdi. Enes b. Mâlik’in dediği gibi, “Sürâka, günün başında Allah’ın Elçisi aleyhine çalışan, onun canına kasteden bir kimse iken, günün sonunda onun hayatını savunan bir silah olmuştu!”

Eslem kabilesinin topraklarından geçerken kabile reisi Büreyde b. Husayb kafilenin önünü kesti; ancak Resûlullah ile yapılan kısa sohbetten sonra, kendisi ve kabilesi Müslüman oldu. Büreyde, kendi topraklarından ayrılıncaya kadar kafileye eşlik etti.

Cuhfe adlı mevkiye gelince, Resûlullah Mekke’yi hatırladı ve şehre duyduğu özlemle hüzünlendi. Bunun üzerine, uğradığı zulümden dolayı hicrete mecbur bırakıldığı Mekke’ye, düşmanlarına üstünlük sağlayıp tekrar döndürüleceğini müjdelen âyet nâzil oldu (Kur’ân ).

Hicret esnasında kafile Kudeyd’de yiyecek bir şeyler almak üzere Ümmü Ma’bed Âtike bint Hâlid’in bulunduğu çadıra uğradı. Burada Hz. Peygamber, sürüye katılamayacak kadar zayıf, sütten kesilmiş bir keçiyi besmele çekerek sağmaya başladı. Keçi oradakilere yetip artacak kadar süt verdi. Ümmü Ma’bed daha sonra çadıra dönen kocasına olayı anlatıp onun isteği üzerine Hz. Peygamberi edebî bir dille tavsif etti. Onun Peygamber Efendimizi anlatan ifadeleri hilye edebiyatına konu olmuş ve günümüze kadar gelmiştir.

Medine’de bulunan Müslümanlar Peygamber Efendimizin Mekke’den ayrıldığını öğrenmiş, gecikmesinden dolayı da endişelenmişlerdi. Her sabah Mekke yolu üzerindeki Harre mevkiine çıkıp sıcağın şiddetlendiği vakte kadar yolunu gözlüyorlardı. Yine 8 Rebîülevvel (20 Eylül ) pazartesi günü de böyle yapmış ve evlerine dönmüşlerdi ki, üç katlı bir evin damında bulunan bir Yahudi kızı yaklaşmakta olan kafileyi görünce, bunun beklenen misafir olduğunu anladı ve bağırarak durumu ilân etti. Bunun üzerine Müslümanlar Resûl-i Ekrem’i karşılamak için Harre’ye koştular. Hz. Peygamber, Medine’ye bir saatlik mesafede bulunan Kubâ’da Külsûm b. Hidm’in evine misafir oldu. Birkaç gün bu kasabada kaldı ve burada bir mescid yaptırdı. Bu arada Hz. Peygamber’in kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine iade edip yine onun emri doğrultusunda Mekke’den ayrılan Hz. Ali, gündüz gizlenip gece yol almak suretiyle Kubâ’ya geldi ve burada Hz. Peygamber’le buluştu.

Hz. Peygamber yanındakilerle birlikte 12 Rebîülevvel 1 (24 Eylül ) Cuma günü Kubâ’dan Medine’ye hareket etti. Cuma namazı vakti girince Rânûnâ vadisinde Sâlim b. Avf kabilesine uğradı; ilk Cuma hutbesini okudu ve namazını kıldırdı. Resûlullah bu hutbesinde Allah’a hamd ü senâdan sonra insanların âhirette mutlaka hesaba çekileceğinden, herkesin emri altındakilerden sorumlu tutulacağından, öldükten sonra insana dünyada yaptığı iyi davranışlardan başka bir şeyin fayda etmeyeceğinden bahsetti ve büyük-küçük demeden iyilik yarışına girerek âhiret için hazırlıklı olmalarını tavsiye etti.

Cuma namazından sonra Medine’ye hareket eden Peygamber Efendimiz şehir halkı tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Medine’de görülmemiş bir şenlik ve bayram havası yaşanıyordu. Yolun iki tarafında sıralanan yediden yetmişe herkes, kadınlar ve çocuklar büyük bir sevinç içerisinde Allah’ın yüce elçisini karşılıyordu. Bu sırada defler çalınıyor ve:

Veda tepelerinden ay doğdu üzerimize
Allah’a davet sürdükçe şükretmek vacip bize
Ey gönderilen kutlu elçi/Sana itaat etmek düşer hepimize
Aramıza hoş geldin, şeref verdin şehrimize

şeklindeki mısralarla duygular dile getiriliyordu. Hemen herkes Resûlullah’ın kendi evlerine misafir olmasını istiyor, davette bulunup ısrar ediyordu. Resûlullah Kasvâ adlı devesinin üzerinde halkı selamlayıp kendilerine teşekkür ederken, devesinin çöktüğü yere en yakın eve misafir olacağını söyleyerek şehre girdi ve Ebû Eyyûb elEnsârî’nin (Hâlid b. Zeyd) evine misafir oldu.

İbn Hişâm / es-Sîretü’n-Nebeviyye, nşr, Mustafa es-Sekkâ ve dğr., I-IV, Kahire, I-II, s.
İbn Sa’d / et-Tabakâtü’l-kübrâ, nşr. İhsan Abbas, I-IX, Beyrut, I, s.

Böylece çile ve ıstırap dolu Mekke dönemi sona ermiş, İslâm tarihinde yeni bir dönem, Medine dönemi başlamış oldu. Daha önce adı Yesrib olan şehir artık Peygamber şehri anlamında Medînetü’r-Resûl veya el-Medînetü’l-Münevvere ya da kısaca Medine adıyla anılmaya başladı. Hicret sadece bir mekân değişikliği boyutunda kalmamış, İslâm’ın daveti, teşri faaliyeti ve siyaseti açısından da bir dönüm noktası olmuştur. Bu sebeple hicretin, Muhacirlerin ve onları himaye eden Ensar’ın değer ve şerefinden bahseden birçok âyet bulunmaktadır:

“İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” (Kur’ân 2: ).

“Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır” (Kur’ân 3: ).

“İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Rableri onlara, kendi katından bir rahmet, bir hoşnutluk ve kendilerine içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdelemektedir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz, Allah katında büyük bir mükâfat vardır” (Kur’ân 9: 20–22).

“İslâm’ı ilk önce kabul eden Muhâcirler ve Ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır” (Kur’ân 9: ).

“Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Eğer bilirlerse âhiret mükâfatı ise elbette daha büyüktür. Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir” (Kur’ân 41–42).

“Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” (Kur’ân ).

“Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, Allah onlara muhakkak güzel bir rızık verecektir. Şüphe yok ki Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Elbette onları hoşnut olacakları bir yere (cennete) koyacaktır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir)” (Kur’ân 58–59).

“Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, kendilerine hicret edip gelenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir” (Kur’ân 9).

Çeviren: Abdülkerim Özaydın – Casim Avcı

Kelime anlamı “terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek” olan hicret, terim olarak bir kişinin İslâm dinini daha iyi yaşamak için bulunduğu yerden ayrılıp uygun bir yere göç etmesi demektir. Özelde ise Hz. Peygamber’in ve ona inanan Müslümanların yılında Mekke’den Medine’ye göç etmelerine hicret denilmektedir. Medine’ye göç eden Müslümanlara muhacir (çoğulu muhacirîn), Hz. Peygamber’e ve muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da ensâr unvanı verilmiştir.&#;

Kur’ân-ı Kerim’de birçok ayette Mekke’den Medine’ye göç eden muhacirler ve burada onlara yardımcı olan ensârdan övgüyle söz edilerek onların gerçek mü’min oldukları, bu tutum ve davranışlarıyla Allah’ın rızasını kazandıkları ve Allah’ın onları bağışlayıp cennet nimetleriyle mükafatlandıracağı belirtilmektedir (Enfâl 8/74; Tevbe 9/). Hz. Peygamber de her iki grubun faziletine işaret ederek “Eğer hicret şerefi olmasaydı ben muhakkak ensardan bir fert olmak isterdim” buyurmuştur (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, ; Müslim, “Zekât”, ). Müslümanlar hicrete ve muhacirlere ayrı bir değer atfetmiş, sahâbeyi tabakalara ayıran İslâm âlimleri ilk sırayı daima muhacirlere vermişlerdir.&#;

Medine’ye hicretten önce, peygamberliğin beşinci yılında (Miladi ) Mekke müşriklerinin baskılarına maruz kalan ’den fazla sahabî Hz. Peygamber’in tavsiyesi üzerine Habeşistan’a hicret etmiş, bunlardan bir kısmı daha sonra Mekke’ye döndükten sonra, bir kısmı da oradan Medine’ye göçmüştür.&#;

Özellikle Peygamberliğin onuncu yılında (Miladi ) amcası Ebû Tâlib’in (ö. ) ve Hz. Hatice’nin (ö. ) vefatından sonra müşrikler Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara yönelik baskılarını gittikçe artırdılar. Bu süreçte hac için Mekke’ye gelen Medinelilerden bir kısmı Akabe mevkisinde Hz. Peygamber ile görüşerek İslâm’a girdiler ve onu Medine’ye davet ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber de Müslümanların Medine’ye gitmelerini istedi. Genel olarak hicret gizlice yapılmaktaydı. Çünkü Kureyşli müşrikler Müslümanların Mekke’den ayrılmalarına dahi izin vermek istemiyor, hicreti engellemeye çalışıyorlardı.&#;

Hz. Peygamber’in de bir gün Medine’ye gidip ashabıyla birlikte kendilerine karşı tehlike oluşturacağından endişe duyan Mekke müşrikleri, Dârünnedve’de toplanarak onu öldürme kararı aldılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber, hemen harekete geçip Hz. Ebû Bekir ile 9 Eylül tarihinde gece yarısı Medine’ye gitmek için yola çıktı.&#;

8 Rebîülevvel (20 Eylül ) Pazartesi günü Medine’ye bir saatlik mesafedeki Kubâ’ya varan Hz. Peygamber, Külsûm b. Hidm’in evine misafir oldu. Burada birkaç gün kaldı ve bir mescid yaptırdı.&#;

Hz. Peygamber yanındakilerle birlikte 24 Eylül Cuma günü Kubâ’dan Medine’ye hareket etti. Cuma namazı vakti girince ilk Cuma hutbesini okudu ve namazını kıldırdı. Cuma namazından sonra Medine’ye hareket eden Hz. Peygamber şehir halkı tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Resûlullah, Kasvâ adlı devesinin üzerinde halkı selamlayıp kendilerine teşekkür ederken devesinin çöktüğü yere en yakın eve misafir olacağını söyleyerek şehre girdi ve Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin (Hâlid b. Zeyd) evine misafir oldu.&#;

Hicretle birlikte çile ve ıstırap dolu Mekke dönemi sona ermiş, İslâm tarihinde yeni bir dönem, Medine dönemi başlamış oldu. Medine İslâm devleti kuruldu ve Hz. Peygamber’in devlet başkanlığı kabul edildi. Müslümanlar inanç ve ibadetlerini serbestçe yerine getirmeye başladılar. Bu dönemde gerçekleştirilen siyasî, askerî ve sosyo-kültürel faaliyetlerle İslâm bütün yarımadaya hâkimoldu. Bu sebepledir ki Hz. Peygamber döneminden itibaren hicret bir dönüm noktası sayılmış, Hz. Ömer döneminde resmen takvim başlangıcı olarak kabul edilerek hicrî takvime esas olmuştur.&#;

Medine döneminde, Mekke fethine (8/) kadar İslâmiyet’i kabul eden çevredeki insanların Hz. Peygamber’in yanına hicret etmesi bir zorunluluktu (Nisâ Sûresi 4/). Mekke fethinden sonra şartlar Müslümanlar lehine değiştiğinden Hz. Peygamber “Fetihten sonra hicret yoktur. Lâkin cihâd ve niyet vardır” (Tirmizî, “Siyer”, 33) buyurmuş ve Medine’ye hicret o dönem için bir zorunluluk olmaktan çıkarılmıştır.&#;

Kur’ân-ı Kerim’deki hicretle ilgili hükümleri ve Hz. Peygamber’in uygulamasını göz önüne alan İslâm âlimleri gayrimüslim bir toplum içinde İslâmiyet’i kabul edenlerin veya düşman istilasına uğrayan İslâm ülkesindeki Müslümanların hicret açısından durumunu tartışmışlardır. Mekke dönemine benzer şartların oluştuğu gayrimüslim bir ülkede bulunan Müslümanların veya yeni Müslüman olan kimselerin bulundukları yerde dini yaşama imkânı bulamıyorlarsa İslâm ülkesine göç etmelerinin farz olduğu, yaşlılar ve hastalar gibi göç etmeye güç yetiremeyenlerin bundan müstesna olduğu (Nisa 4/98, 99), öte yandan baskı ve zulüm bulunmadığı hâllerde ise ibadet etme, aile kurma, çocuklarına dini öğretme ve helal kazanç elde etme imkânı bulabiliyorlarsa orada kalabilecekleri söylenmiştir.

Hicret karşılaşılan güçlükler sebebiyle bir yerden diğerine göç etmek kadar, Allah’ın emirlerine uyma ve yasaklarından kaçınma şeklindeki özüyle de önem kazanmaktadır. “Gerçek Müslüman, elinden ve dilinden bütün Müslümanların (insanların) emin olduğu kişidir. Gerçek muhacir de Allah’ın yasaklarından uzak duran kimsedir” (Buhârî, “Îmân”, 7; Müslim, “Îmân”, 71) mealindeki hadis, hicretin nihaî gayesini ve gerçek ruhunu ifade etmesi bakımından dikkat çekicidir. Gayrimüslim bir ülkede bulunan Müslüman azınlıkların kendidinî ve kültürel kimliklerini koruyarak güven ve barış içinde yaşayacakları şartları oluşturmak, Müslüman ülkelerde bulunanların da İslâm’ı yaşama konusunda karşılaştıkları zorlukları aşmaya çalışmak şeklinde bir sorumluluğu bulunmaktadır. Hicretin zorluklar karşısında pasif bir kaçış değil; İslâm’ı öğrenme, yaşamak için yeni imkânlar arama ve yeni şartlar oluşturma yolunda etkin bir çaba olması, onu maddi ve manevi mücadele anlamında cihat kavramıyla bütünleştirmektedir. “Ameller niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah ve Resûlü için hicret ederse hicreti Allah ve Resûlünedir. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse onun hicreti de hicretine sebep olan şeyedir” (Buhârî, “Bed’ül-vahy”, 1) hadis-i şerifi ise bütün ibadet ve davranışlarda olduğu gibi hicretin de sadece Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yapıldığı takdirde makbul olacağını vurgulamaktadır.

Casim Avcı

Kaynakça

Avcı, Casim ve Mevlana İdris. Hz. Muhammed’in Hayatı. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı,

Demircan, Adnan. Nebevî Direniş Hicret. İstanbul: Beyan Yayınları,

Hamidullah, Muhammed. İslâm Peygamberi. Çev. Salih Tuğ. İstanbul: İrfan Yayıncılık, İstanbul

“Hicret.” Temel İslam Ansiklopedisi III içinde. Yay. Haz. Tuncay Başoğlu. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı İSAM Yayınları,

İbn Hişâm. es-Sîretü’n-Nebeviyye. Yay. Haz. Mustafa es-Sekâ vd. Kahire: Mustafa el-Bâbî el-Halebî, /

İbn Sa‘d. et-Tabakâtü’l-kübrâ. Yay. Haz. İhsan Abbâs. Beyrut: Dâru Sâdır /&#;

Önkal, Ahmet. “Hicret.” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi XVII içinde.. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,

Sarıçam, İbrahim. Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı,

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası