suyu 100 derecenin altındaki bir sıcaklıkta kaynatmak için hangisi uygulanabilir / Yardımcı 48 TEST | PDF

Suyu 100 Derecenin Altındaki Bir Sıcaklıkta Kaynatmak Için Hangisi Uygulanabilir

suyu 100 derecenin altındaki bir sıcaklıkta kaynatmak için hangisi uygulanabilir

Yardımcı 48 TEST

1 Yeni test başlangıç

1) Rotor durum mikrometresi neyi ölçer ?


a) Keyse göre radyal (çapsal) durumu.
b) Mikrometreye göre radyal durumu.
c) Keyse göre eksenel durumu.
d) Mikrometreye göre eksenel durumu.
e) B ve D’yi.

2) Gravite yağlama sistemi ile donatılmış bir gemide,eğer yağlama yağı pompasının çıkış
(disçarç) basıncı kaybolmuşsa ilk olay ne olacaktır ?
a) Tüm yatakların yağ basıncı kaybolacaktır.
b) Alarm sesi duyulacaktır.
c) Trotul derhal kapanacaktır.
d) Yataklara ve dişlilere yağlama yağı gravite tankının taşıntısından sağlanacaktır.
e) Yukardakilerin herhangi biri.

3) Buhar seperatörleri ne işe yarar ?


a) Kazanda stim üretmeye
b) Yaş stimi kızgın stime dönüştürmeye
c) Kazana gelen fid suyunu yönlendirmeye
d) Kazanda üretilen stimi yönlendirmeye içerisindeki bir miktar yaşlılığı almaya
e) Kazanda iyi yanmayı sağlar

4) Yaylı esnek kaplinlerin yağlanması aşağıdakilerden hangisi ile olur ?


a) Fitil ile
b) Damlama ile
c) Nozul ile
d) Çarpma ile
e) Gresörlük ile

5) Rotor şaftları pinyon şaftlara bağlayan esnek kaplinlerin görevi aşağıdakilerden hangisidir
?
a) Isıl genleşmelere izin vermek
b) Rotor şaftın eksenel hareketine izin vermek
c) Yalpada ve baş-kıçta döşek değişimlerini karşılamak
d) Rotor şaftın radyal durum değişikliğini önlemek
e) Yukarıdakilerin tümü

6) Tek kolarlı bir srast yatağında müsaade edilen sıcaklık aşağıdakilerden hangisidir ?
a) 70 derece
b) 62 derece
c) 55 derece
d) 45 derece
e) 75 derece

7) Perdeli buhar seperatöründe aşağıdakilerden hangisi tutulamaz ?


a) Kışırlar
b) Yoğuşumlar
c) Metal parçalar
d) Paslar
e) A ve D

8) İki kademeli bir ridakşıngir donanımı için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?


a) Birinci kademe pinyon dişlileri,birinci kademe girvili çevirirler
b) Birinci kademe pinyon dişlileri,ikinci kademe girvili çevirirler
c) Birinci kademe pinyon dişlileri,ikinci kademe pinyonları çevirirler
d) Birinci kademe girvilleri,ikinci pinyonunu çevirirler
e) Birinci kademe girvili,ikinci kademe girvilini çevirir
9) İki kademeli bir devir düşürücüde devir düşürme sayısı tek kademelinin kaç katıdır ?
a) 4,5
b) 3
c) 1,5
d) 1,15
e) 2,25

10) Metalik glendler genellikle aşağıdaki hangi malzemeden imal edilirler ?


a) Bronz
b) Kalay
c) Nikel
d) Gan metal
e) Titanyum

11) Çift diskli manevra valfinin üzerinde aşağıdakilerden hangi valf bulunur ?
a) Rilif valf
b) Redyusin valf
c) Dreyn valf (stop)
d) Çek valf
e) İğne valf

12) Nozulların görevi


a) Yüksek hızı yüksek basınca çevirmektir
b) Yüksek basıncı alçak basınca çevirmektir
c) Alçak basıncı yüksek basınca çevirmektir
d) Yüksek basıncı yüksek hıza çevirmektir
e) Yüksek hızı alçak hıza çevirmektir

13) Ana makinanın devreden çıkartılmasında aşağıdaki işlemlerden hangisi yapılmaz ?


a) Ana kondensere yardımcı egzost kapatılır
b) Ana hava ejekterine kondanseyt giriş valfı kapatılır
c) Ana hava ejekteri devreden çıkarılır
d) Ana makine glend siğil sistemi devreden çıkarılır
e) Ana kondanseyt sistemi devreden çıkarılır

14) Difüzer tulumbalarından hız enerjisi


a) İmpellerde düşer
b) Difüzyon ringlerinde düşer
c) Keyste düşer
d) Hem impellerde hemde keyste düşer
e) Hem difüzyon ringlerinde hemde keyste düşer

15) Kingsböri veya mişel srast yataklarında müsaade edilen yüksek sıcaklık aşağıdakilerden
hangisidir ?
a) 80 derece
b) 75 derece
c) 65 derece
d) 45 derece
e) 55 derece

16) Üç kademeli bir dami pistonda,bir yüzü atmosfer basıncının altındaki basıncın etkisinde
olan piston aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Çapı en büyük olan piston
b) Çapı en küçük olan piston
c) Ortanca piston
d) Diferansiyel hareketli piston
e) Mütenavip hareketli piston

17) Rotor şaftın eksenel hareketine izin veren ancak ısıl genleşmesine izin vermeyen
aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Döşek
b) Keys
c) Nozul
d) Glendler
e) Esnek kaplinler

18) Çift diskli bir manevra valfinin diskleri için hangisi doğrudur?
a) Disklerin yüzey alanları birbirine eşittir
b) Üsttekinin yüzey alanı,alttakinden büyüktür
c) Alttakinin yüzey alanı,üsttekinden büyüktür
d) Üsttekinin yüzey alanı eğiktir
e) Alttakinin yüzey alanı eğiktir

19) Perdeli bir buhar seperatöründe delik çapları kaç mm’dir ?


a) 0,
b) 0,05
c) 0,5
d) 5

20) Yağlama yağı streynerinin giriş-çıkış basınçları arasında ne kadar fark olduğunda
streynerin temizlenmesi gerekir ?
a) 2 psi
b) psi
c) psi
d) psi
e) 7,5 psi

2 Yeni test başlangıç

1) Kondenser borularının demetler halinde yapılmasının amacı nedir ?


a) Stim akışına karşı bir kuvvet yaratarak akışı yönlendirmek
b) Boruların temizlenmesinde kolaylık sağlamak
c) Korrozyona karşı dayanıklılık sağlamak
d) Yüksek vakum elde etmek
e) Su geçişinin kolay olmasını sağlamak

2) Eksenel klerens sabit ve hareketli kanatlar arasındaki mesafedir. Aşağıdakilerden hangisi


eksenel klerens ölçme metodlarından değildir ?
a) Mikrometre ile ölçüm
b) Eksenel klerens mikrometresi
c) Doğrudan doğruya alınan ölçü
d) Briç geyç metodu

3) Çift diskli bir manevra valfinin açılıp/kapanma kolaylığını sağlayan aşağıdakilerden


hangisidir ?
a) Üst diskin yüzey alanının büyük olması
b) Üst diskin yüzey alanının eyik olması
c) Alt diskin yüzey alanının eğik olması
d) Alt diskin yüzey alanının büyük olması
e) Valf disklerinin yüzey alanlarının birbirine eşit olması

4) Çapı 50 cm olan bir rotor şaftı yataklayan, silindirik metal bir yatakta white metal kalınlığı
en fazla kaç mm olmalıdır ?
a) 2,75 mm
b) 2 mm
c) 1,5 mm
d) 1,25 mm

5) Perdeli buhar seperatörünün dezavantajı aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Kışırları tutamaz
b) Metal parçaçıkları tutamaz
c) Yoğuşumları tutamaz
d) Pas,kir ve benzerleri tutamaz
e) Çok ağır olup,hacimleri çok büyüktür

6) İki kademeli devir düşürücüde pinyon şaft RPM ile dönerken,girvil şaftının devir
sayısı kaç RPM olur ?
a)
b)
c)
d)
e)

7)Silindirik metal rotor şaft yataklarında,yatak metalinin yenilenmesini gerektiren çapsal


klerens
aşağıdakilerden hangisidir ?
a) 0, mm
b) 0, mm
c) 0, mm
d) 0, mm
e) 0, mm

8) Glendler ne işe yarar ?


a) Şaftın aşınmamasını sağlar
b) Aksiyal kuvveti yok eder
c) Radyal kuvveti yok eder
d) Şaftı soğutmaya yarar
e) Boğazların sızdırmazlığını sağlar

9) Buhar seperatörü nerede bulunur ?


a) Ana makinede
b) Ana kondenserde
c) Stim kazanlarında
d) Türbodinamolarda
e) Evaporeyterlerde

10) Çift diskli bir manevra valfı üzerine aşağıdaki hangi valf, ne amaçla bağlanmalıdır ?
a) Redyusin valf; buhar basıncını düşürmek için
b) Rilif valf; manevra valfını korumak için
c) Lift çek valf; buhara yön vermek için
d) Musluk valf; yoğuşumları dreyn etmek için
e) İğne valf; buhara ince ayar yapmak için

11) Glend seal sisteminden kaçaklarının artmasına neden olacak labirent pakin klerensi
yaklaşık kaç mm’dir ?
a) 0, mm
b) 0, mm
c) 0, mm
d) 0, mm
e) 0, mm

12) Manevra valfı arızasında aşağıdakilerden hangisi yapılır ?


a) Makine devreden çıkartılır
b) Makine şaftı derhal durdurulur
c) Makine derhal tornaçarka bağlanır
d) Makine derhal gardiyan valf kontrole geçilir
e) Derhal manevra valfı onarımı yapılır

13) Aşağıdakilerden hangisi sırast yatakların elemanı değildir ?


a) Pinler
b) Kolar
c) Ring
d) Ayar pleytleri
e) Pedler

14) Disçarç devresinde ervesil bulunmayan bir viyer pompası için aşağıdakilerden hangisi
doğrudur ?
a) Tek etkili yüksek basınç pompasıdır
b) İki etkili yüksek basınç pompasıdır
c) Santrifüj pompadır
d) Helisel dişli pompadır
e) Loblu bir pompadır

15) Tek kademeli bir devir düşürücüde girvil şaftının devir sayısı RPM ise pinyon şaftın
devir sayısı kaç RPM’dir ?
a)
b)
c)
d)
e)

16) Torna gear bağlı olduğu zaman,glend buhar basıncı kaç bar olmalıdır ?
a) 2
b) 1
c) 0,5
d) 0,25
e) 0,1

17) Ters alev borulu kazanlarda yakıtın yakıldığı bölüm aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Korugeyt ocak
b) Korugeyt cehennemlik
c) Korugeyt duman sandığı
d) Korugeyt külhan
e) Korugeyt süperhiter

18) Su borulu kazanın köpürme belirtisi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Salinometredeki yüksek değerler
b) Tesfiye şişelerinde ani su yükselmesi
c) Tesfiye şişelerinde yağ çemberleri
d) B ve C
e) Ana makine devir sayısının aniden yükselmesi

19) Korozyonu minimumda tutmak için kazan fid suyunun pH’ı aşağıdaki hangi değerde
tutulmalıdır ?
a) 8,
b) 10,
c) 11,
d) 13
e) 13,

20) Isıtıcı eşarjörü devreye alınırken aşağıdakilerden hangisi yapılmaz ?


a) Stim giriş valfi açılır
b) Stim çıkış valfi açılır
c) Sistemin suyu tamamlanır
d) Köndes tankı stim iştirak valfi açılır
e) Isıtıcı eşarjörün dreyni açık bulundurulur

3 Yeni test başlangıç

1) Devredeki kazanda oluşan kışır nasıl atılır ?


a) Tomar yapılarak
b) Kazana su alınarak
c) Kazanı ısıtarak
d) Yüzey blöfü yapılarak
e) Dip blöfü yapılarak

2) Su borulu bir kazanın tesfiye şişesinde fid suyunun sık aralıklar ile salınım yapması
(alçalıp- yükselmesi) aşağıdakilerden hangisini gösterir ?
a) Tesfiye şişesının arızalandığını
b) Kazan fid suyu pompasının strokunun değiştiğini
c) Ana makineye su yürüyeceğini
d) Buhar dramında fid suyunun azaldığını
e) Buhar üretici borulardan bazılarının patladığını

3) Aşağıdaki hangi borular su borulu bir kazanın dışında yer alır ?


a) Buhar üretici borular
b) Aşağı devir boruları
c) Süperhiter boruları
d) Su duvarı boruları
e) Bölme duvarı boruları

4) Su borulu bir kazanda sönen bir atomizörün yeniden yakılmasında, kızgın şamotlardan
yararlanılması aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Ocak tepmesine
b) Erhiter yangınına
c) Eksik yanmaya
d) Yakıt pompası regülatör arızasına
e) Yukarıdakilerin tümüne

5) Su borulu bir kazanda korozyonu en düşük seviyede tutmak için fid suyunun pH’ı aşağıdaki
hangisi değerde tutulmalıdır ?
a) 7
b) 8
c) 9
d) 11
e) 14

6) Kazan fid suyunun iç islahında,hangisi fid suyundan çıkartılır ?


a) N₂
b) O₂
c) CO
d) H₂O
e) CO₂

7) Doymuş buharın kalitesi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) 1
b) 0
c) 0,5
d) 0,8
e) 0,95

8) Kontrollü süperhiterli bir su borulu kazanın buhar dramı içinde aşağıdakilerden hangisi
bulunmaz ?
a) İç buhar borusu
b) Yüzey blöf borusu
c) Kimyasal madde borusu
d) Disüperhiter boruları
e) İç fid borusu

9) Su borulu kazanlarda aşağıdaki hangi sebepten aşağı devir boruları konmuştur ?


a) Kazana bol su almak için
b) Kazanı susuz bırakmamak için
c) Buhar dramını acil durumlarda blöf etmek için
d) Su dramlarında çamur birikimlerine engel olmak için
e) Kazanda doğal su dolaşımını sürdürmek için

10) Stim (buhar) nedir ?


a) Su dramının içindeki gazdır
b) Suyun sıvı halden gaz hale geçmesine denir
c) Suyun katı hale gelmesine denir
d) Stim dramının içersindeki gazdır
e) Suyun gaz halden buhar hale gelmesine denir

11) Üretim safhasında su kaynıyor ve buhar üretiyorsa elde edilen stime(buhar) ne ad verilir ?
a) Kızgın sitim
b) Yardımcı sitim
c) Kuru sitim
d) Doymuş sitim
e) Egzoz sitim
12) Alev borulu kazanlarda buhar basıncının kontrol ve emniyetini gösteren cihaz hangisidir ?
a) Manometre
b) Hidrometre
c) Termometre
d) Presostat
e) Emniyet valfi

13) Kazanda bulunan desüperhiterin görevi nedir ?


a) Suyun sıcaklığını yükseltir
b) Stimin basıncını yükseltir
c) Stimin basıncını düşürür
d) Kızgın stimin sıcaklığını düşürür
e) Stim sıcaklığını yükseltir

14) Isıtıcı peteklerde dolaşan buhar basıncı kaç atü olmalıdır ?


a) 0,5
b) 0,7
c) 1,0
d) 1,5
e) 2,0

15) Aşağıdakilerden hangileri kazan dış teçhizatı değildir ?


a) Ana stim stop valfi
b) Tomarlar
c) Tesfiye şişeleri
d) Emniyet valfları
e) Seperatörler

16) Stim dramında bulunan seperatörlerin görevi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Suyun içersindeki stimi ayırmak
b) Suyun içersindeki havayı ayırmak
c) Stimin içersindeki suyu ayırmak
d) Stimin içersindeki tortuyu ayırmak
e) Suyun içersindeki oksijeni ayırmak

17) Baca temizliği ne kadar zamanda yapılmalıdır ?


a) Ayda bir
b) Üç ayda bir
c) Altı ayda bir
d) Dokuz ayda bir
e) Yılda bir

18) Fayraptan önce devreye alınması gereken ilk sistem hangisidir ?


a) Stime boğma sistemi
b) funduszeue.info sistemi
c) Yardımcı makine soğutma suyu sistemi
d) Kontrol havası sistemi
e) Yakıt sistemi

19) Stim devrelerinde vuruntu olması nasıl önlenir ?


a) Isıtma ve dreyn işlemini iyi yapmakla
b) Stimi devreye ağır ağır vermekle
c) Stimi devreye süratli vermekle
d) Çalışma basıncını yüksek tutmakla
e) Stim hararetini yüksek tutmakla

20) Kazana kaç saat kaynatma uygulanmalıdır ?


a) 7
b) 9
c) 11
d) 14
e) 24
4 Yeni test başlangıç

1) kazan boru içlerinde en zor temizlenen tuz aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Sodyum klörür
b) Potasyum sülfat
c) Kalsiyum karbonat
d) Kalsiyum bikarbonat
e) Magnezyum klörür

2) Skoç kazanı aşağıdakilerden hangi tür kazanın adıdır ?


a) İki taraftan fayraplı zıt alev borulu kazana
b) Doğru alev borulu kazana
c) Ters alev borulu kazana
d) Kalın su borulu heder tipi kazana
e) İki dramlı (‘D’türü) kazana

3) Su borulu bir kazanda bir börnerin yakılmasında, kızgın ocak duvarlarından yararlanılması
aşağıdakilerden hangisine neden olur ?
a) Blover tepmesine
b) Yakıt tepmesine
c) Recister tepmesine
d) Börner tepmesine
e) Ocak tepmesine

4) Modern,su borulu, fuel oil ile fayraplı kazanlarda maksimum yakıt basıncı yaklaşık, bar
olarak aşağıdakilerden hangi değerler arasındadır ?
a)
b)
c)
d)
e)

5) Modern su borulu bir kazanın,zarf sızıntısı aşağıdaki hangi deneyle tespit edilir ?
a) Duman deneyi
b) Karbondioksit ölçümü
c) Alkalinlik deneyi
d) Dip blöf deneyi
e) Şişe blöfü deneyi

6) Modern su borulu kazanlarda hava ısıtıcısı borularını zamanla tahrip eden asit ve bunun
oluşum sıcaklığını derece santigrat olarak aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Hidrolik asit
b) Karınca asidi
c) Sülfrik asit
d) Sülfüroz asit
e) Tuz asidi

7) Cebri çekimli baca kazanlarında elde edilen buhar aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Yaş
b) Doymuş
c) Yaş doymuş
d) Kuru doymuş
e) Kızgın

8) Simmer ısıtıcısı buharla çalışır ve bir kazanın neresinde bulunur?


a) Su dramında
b) Buhar dramında
c) Süperhiter dramında
d) Kazan ocağında
e) Buhar üretici boruların arasında

9) Bir kazanda kışır oluşumundan hangisi sorumludur ?


a) NaCl
b) H₂SO₄
c) N₂H₄
d) CaCO₃
e) CaSO₄

10) Normalden fazla hava ile yanma kazanda % kaç verim düşüklüğüne sebep olur ?
a) % 5
b) % 7
c) % 10
d) % 15
e) % 20

11) Bir kazanda gerektiği şekilde ve verimli olarak yakılabilecek bir yakıtın azami miktarı
aşağıdakilerden hangisine bağlı değildir ?
a) Cehennemliğe basılabilecek hava miktarı
b) Atomayzerin bu havayı yakıtla karışırabilmesi
c) Cehennemliğin şekli
d) Cehennemliğin hacmi
e) Su devirdaimi sınırlaması

12) Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?


a) Yanma gazlarının akış hızları, boruların daha iyi ısınabilmesi için düşük tutulmuştur
b) Stim mahallinin büyük yapılmasıyla manevra esnekliği sağlanmıştır
c) Kazan dairesinde mümkün olduğunca az ısı yayılması için iyi bir izolasyon sistemi mevcuttur
d) Kontrol ve temizlik maksadıyla kazanın her tarafına kolayca erişilebilir
e) Yanma kontrolunun kolay olması nedeniyle stim basıncındaki oynamalar en düşük seviyede tutulur

13) Brülörlerde yakıt son ısıtıcısı üzerindeki kapama termostatının alt ve üst limitleri
arasındaki fark en az ne kadar derece santigrat olmalıdır ?
a) 5
b) 10
c) 15
d) 20
e) 25

Aşağıdakilerden hangisi stim blanketi (örtüsü) yerine kuru korumayı seçmenin sebeplerinden
değildir ?
a) Kazan bakımı esnasında
b) Gemide stim olmadığında
c) Limanda (sahilde) stim olmadığında
d) Bir ayı geçen uzun sürelerde
e) Gemi seyire çıkacağı zaman

14) Kazanların dış yüzeylerinin bakımında aşağıdakilerden hangisine dikkat edilmez ?


a) Kazan zarfları ve diğer bütün dış kısımlar kışır ve pastan temizlenmiş ve boyalı bulundurulmalıdır
b) Galvanizli ve paslanmaz çelikten yapılmış kısımlar boyanmaz
c) Kazan dış kısımları hortum ve tatlı suyla yıkanır
d) Zarf araları,apteyk ve hava devreleri sık sık kontrol edilir
e) Kazan zarfları kuru olarak temizlenir

15) Kazan saçlarının onarım ve bakımından aşağıdakilerden hangisine dikkat edilmez ?


a) Krom saçların galvaniz boyayla boyanmalı
b) Kazan saçları yırtık ve çatlak olmamalı
c) Krom ve paslanmaz kazan saçları boyanmamalı
d) Kazan saçları birleşme yerlerine yanmaz amyant fitil konmalı
e) Kazan saçları kışır ve pastan temizlenmiş olmalı

16) Aşağıdakilerden hangisinde hava ısıtıcılar kullanılmaz ?


a) Hangarlarda
b) Nemli muhafaza edilmesi gereken yerlerde
c) Spor salonlarında
d) Kuru yük ambarlarında
e) Isıtma maksadıyla

17) Kazan basıncı kaç bara kadar denize blöf işlemi yapılır ?
a) ,5 bar
b) 1, bar
c) ,5 bar
d) 2, bar
e) bar

18) Çift basınçlı bir egzoz kazanında buhar basınçları kaç bar civarındadır ?
a)
b)
c) ,5
d)
e)

19) Su borulu bir kazanın seyifti valfi 45 bar’da atacak şekilde ayar edilmiştir. Bu kazanın
süperhiter seyifti valfi kaç bar’da açar ?
a) 41,5
b) 42,5
c) 45
d) 48,5
e) 51,5

20) Desüperhiterler için aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?


a) Su dramı içinde bulunur
b) Süperhiterden gelen stimin sıcaklığını azaltır
c) Yardımcı sistemler için stimin hararetini oluşturur
d) Süperhiter kontrolsuz kazanlarda bulunur
e) Süperhiter kontrollu kazanlarda bulunur

5 Yeni test başlangıç

1) Aşağıdakilerden hangisi bir kondenserde düşük vakumun nedeni değildir ?


a) Serküleytin pump arızası
b) Ekstrakşın pump arızası
c) Erecekter arızası
d) Kamin devresi arızası
e) Dearatör arızası

2) Mekanik türden bir fuel oil atomayzerinin püskürtücü (spreyer) levhası üzerindeki numara
(rakam) büyüdükçe aşağıdakilerden hangisini belirtir ?
a) Püskürtücü levhanın delik çapı büyür
b) Püskürtücü levhanın delik çapı küçülür
c) Püskürtücü levhanın kanal sayısı artar
d) Püskürtücü levhanın kanal sayısı azalır
e) A ve C

3) Üç külhanlı, birleşik cehennemlikli,ters alev borulu bir kazanın fayrabında dikkat edilecek
en önemli uygulama aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Her külhanın fayrabı sırasında diğerlerinin yakma havası kesilmelidir
b) İki külhan aynı anda diğeri daha sonra fayrap edilmelidir
c) Üç külhanda aynı anda fayrap edilirse buhar tutma süresi kısalır
d) Önce süperhiter giriş valfi açılmalı ki cihaz susuz kalmasın
e) C ve D

4) Alev borulu bir kazanın dairesel külhanında 40 mm²lik bir çökme tespit ettiğimizde
aşağıdakilerden hangisini uygularsınız ?
a) Hidrolik kriko ile düzeltilir ve kaviye çemberi atılır
b) Kazan basıncı her 5 mm için % 2 düşürülür
c) Kazan işletme basıncını düşürmeye ve onarım yapmaya gerek yoktur
d) Sadece takviye çemberi konur
e) B ve D

5) Kontrollü süperhiter için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?


a) Buhar üretici boruların arasında bulunurlar
b) Apteykte ekonomayzerin hemen altında bulunurlar
c) Apteykte erhiterin hemen üzerinde bulunurlar
d) Kazanda ayrı bir ocakta bulunurlar ve börnerleri ayrıdır
e) Kazanın iç ve dış zarfının arasında bulunurlar

6) Erhiter borularının delinmesine neden olan sülfrik asidin oluşum sıcaklığı aşağıdakilerden
hangisidir ?
a) derece
b) derece
c) derece
d) derece
e) derece

7) Kızgın buharın kalitesi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Sıfır
b) Bir
c) 0,8
d) 0,99
e) Kaliteden söz edilemez

8) Buhar dramında disüperhiter bulunan kazan aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Üç dramlı A türü kazan
b) Üç dramlı M türü kazan
c) İki dramlı D türü kazan
d) Dört dramlı Y türü kazan
e) Beş dramlı W türü kazan

9) Modern su borulu kazanda,patlayarak,su dolaşımının durmasına neden olan borular


aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Buhar üretici borular
b) Aşağı devir boruları
c) Süperhiter boruları
d) Su duvarı boruları
e) Bölme duvarı boruları

10) Modern su borulu bir kazanın dizayn basıncı 69 bar ise hidrostatik basınç testinde
aşağıdaki hangi basınç (bar) aşılmamıştır ?
a) ,5
b) ,5
c) 80,7
d) 71,5
e) 69

11) Aşağıdakilerden hangisi alev borulu kazanlarda olmaz ?


a) Buhar basınçları düşüktür.
b) Buhar tutma süreleri uzundur.
c) Damıtık veya saf suya gerek yoktur.
d) Su kapasiteleri büyüktür.
e) Buhar basınçları yüksektir.

12) Alev borulu kazanlarda kullanılan sigorta tapaları hangi malzemeden yapılır ?
a) Bronz.
b) Bakır.
c) Ham demir.
d) Kadmiyum alaşımı.
e) Krom malzeme.

13) Börnerde yakıt selenoidi açtıktan sonra yakıt tutuşmazsa börneri ilk hangisi stop ettirir ?
a) Trafo.
b) Yakıt kamçısı.
c) Fotosel.
d) filitre.
e) Stop valfi

14) Aşağıdakilerden hangisi aşırı buhar basıncına karşı kazanı korur ?


a) Blöf valf.
b) Brayn valf.
c) Stop valf.
d) Fid valf.
e) Safety valf.

15) Aşağıdaki buharlardan hangisi termodinamik gaz kanunlarına uymaktadır ?


a) Kuru buhar.
b) Yaş buhar.
c) Kızgın buhar.
d) Çürük buhar.
e) Hiçbiri.

16) Aşağıdakilerden hangisi kazanların içine döşenen ateş tuğlalarına verilen addır ?
a) Anot
b) Şamot
c) Cut of
d) Katot
e) Blöf

17) Aşağıdakilerden hangisi kazan suyunun sertliğini ölçer ?


a) Alkalite deneyi.
b) Hidrazin deneyi.
c) Klorür deneyi.
d) pH testi.
e) Fosfat deneyi

18) Ocak koni açısı çok dar ise ne tip zorluklarla karşılaşılır ?
a) Püskürtme ucu tıkanır
b) Gazlar ve alevler koniden ocağa kaçacak zamanı bulamaz
c) Zayıf hava-yakıt karışımı oluşur
d) İmpeller kavrulabilir
e) Yüksek hava yakıt karışımına sebep olur

19) Borularda aşırı kurum birikmesinin sebepleri aşagıdakilerden hangisine bağlı değildir ?
a) Yanma için yeterli olmıyan hava
b) İyi bir kazan izolasyonunun bulunması
c) Atomizörün yanlış ayarlanması
d) Zayıf püskürtme
e) İyi temizlenmemiş veya çok viskoz olmuş yakıt

20) Sinflo ne demektir ?


a) Baca kazanlarında kullanılan bir boru
b) Bir heder cinsi
c) Bir drum cinsi
d) Su borulu kazanlarda kullanılan bir saç cinsi
e) Bir burner markası

6 Yeni test başlangıç

1) Atemperatörün görevi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Basit borulu bir soğutucu
b) Börnerde kullanılan havanın ısıtılmasını sağlayan bir hiterdir
c) Doymuş buharı kızgın buhara çeviren ısıtıcıdır
d) Kazanda üretilen buharın miktarını yükseltir
e) Süperhiter borularını koruyucu boru sistemidir

2) Beli tapasının görevi nedir ?


a) Su borulu kazanlarda çamuru draın etmek
b) Buhar bulunmıyan bazı alev borulu kazanların suyunu drain etmek
c) Dramların suyunu draın etmek
d) Hederlerde biriken çamuru draın etmek
e) Atemperarörü temizleme
3) Aşağıdakilerden hangisi speyserin görevidir ?
a) Yakıtın hava ile karışımını sağlamak
b) Yakıtı basınçlı sitim ile atomizörün içinde karıştırmak
c) Püskürtme için gerekli basınçlı havayı oluşturmak
d) Püskürtme için gerekli yakıt basıncını oluşturmak
e) Yakıtın püskürtülmesini sağlar

4) Çoğu zaman süperhiterli üç dramlı kazanların buhar dramlarının su bölgelerine


funduszeue.infoı verilen büyük çaplı borular yerleştirilir ?
a) Ekonomayzer
b) Disüperhiter
c) Hava ısıtıcıları
d) Damper
e) Deflektör

5) Kazandaki su seviyesi tesfiye şişelerinin kullanılmaz olması halinde nasıl tesbit edilir ?
a) Fid suyu regülatörü ile
b) Yüzey blöf valfi ile(brayn valfi)
c) Tecrübe musluklarından
d) Duman göstergesiyle
e) Yukarıdakilerin tümüyle

6) Aşağıdakilerden hangisi külhan çökmelerinin nedenidir ?


a) Külhan saçının aşırı biçimde ısınıp tavlanması
b) Külhanların su taraflarındaki yüzeylerinde kazan taşı(kışır tabakası)oluşması
c) Külhan su mahalli yüzeyinin yağlanması
d) Kazan içindeki su ve buhar basıncı
e) Yukarıdakilerin hepsi

7) Bir gemi kazanının ekonomik ve verimli operasyonu aşağıdakilerden hangisi ile belirtilir ?
a) Görünmeyen veya şefaf baca gazları
b) Fuel oil sıcaklığının mümkün olduğu kadar yüksek olması
c) Bacadan çok açık kahverengi duman çıkması
d) Bacadan koyu renkli duman çıkması
e) Bacadan hafif beyaz duman çıkmas

8) Yetersiz miktardaki hava ile eksik yanmada aşağıdakilerden hangisi aşırı üretilir ?
a) Karbon dioksit
b) Karbon monoksit
c) Azot dioksit
d) Kükürt dioksit
e) Kükürt trioksit

9) Su borulu kazanların alev borulu kazanlara göre üstünlükleri nelerdir ?


a) Daha yüksek basınç ve sıcaklıkta buhar üretirler
b) Türlü ısıtıcıların kullanılmasına imkan sağladıkları için verimleri çok yüksektir
c) Buhar tutma süreleri saat arasında değişmektedir
d) Buhar üretme kapasiteleri çok yüksektir
e) Yukarıda belirtilenlerin tümü

10) Disüperhiterin görevi nedir ?


a) Yaş buharı kızgın buhara dönüştürmektir
b) Kızgın buharı yaş buhara dönüştürmektir
c) Kızgın buhar üretmektir
d) Fid suyunu ısıtmaktır
e) Buharın sıcaklığını yükseltmektir

11) Su ve alev borulu kazanlarda kullanılan erhiterin görevi nedir ?


a) Kazan ocağına verilecek yanma havasının hacmini yükseltirler
b) Kazan ocağına verilen havanın ısı kapasitesini arttırırlar
c) Yanma havasının sıcaklığını yükseltirler
d) Fid suyunun sıcaklığını yükseltirler
e) Kızgın buharı yaş buhara dönüştürürler
12) Erhiterin yararları nelerdir ?
a) Baca kazanlarından kazandıkları her derece sıcaklık için kazan genel verimini % 1 yükseltirler
b) Kazan ocak duvarlarının hasar görmesine engel olurlar
c) Ocak ve yanma sıcaklıklarının sabit kalmasını salarlar
d) Daha iyi yanma meydana gelmesine yardımcı olurlar
e) Yukarıdakilerin tümü

13) Filika dizelinde gücü pervaneye kol kumandasıyla aktaran sisteme ne ad verilir ?
a) Salmastra
b) Flenç
c) Ridakşın gir
d) Sürtünmeli kavrama
e) Şanzıman

14) Ana makina pistonları yağla soğutulan makinalarda ençok hangi tip pompa kullanılır ?
a) Pistonlu
b) Santrifüj
c) Helisel rotorlu
d) Vida
e) Vakvak

15) Pistonlu sintine pompası hangi tip pompa grubuna girer ?


a) Çift etkili plencerli pompa
b) Santrifüj pompa
c) Kademeli pompa
d) İmpellerli pompa
e) Dişli pompa

16) Ana makine karter yağ pompası hangi tip pompa grubuna girer ?
a) İmpellerli pompa
b) Santrifüj pompa
c) Vida tipi pompa
d) Kanat tipi pompa
e) Çift etkili pompa

17) Ana makine yakıt besleme (booster) pompası hangi tip pompa grubuna girer ?
a) Santrifüj pompa
b) Dişli pompa
c) İmpellerli pompa
d) Vida tipi pompa
e) Plencerli pompa

18) Ana makine ceket soğutma suyu pompası hangi tip pompa grubuna girer ?
a) Tek etkili pompa
b) Santrifüj pompa
c) Dişli pompa
d) Donkey pomp
e) Çift etkili pompa

19) Çamur tahliye (sludge) pompası hangi tip pompadır ?


a) Santrifüj pompa
b) İmpellerli pompa
c) Kanat tipi pompa
d) Çift etkili pompa
e) Dişli pompa

20) İnert gaz sistemli bir tankerde tanklardaki serbest oksijen yüzdesi artarsa ne yapılır ?
a) Ana makinadan yol kesilir
b) Jeneratörler paralele alınır
c) Tanka köpük sıkılır
d) Kazanın hava damperi kısılarak tanklara giden egzoz gazlarının içindeki CO miktarı arttırılır
e) Güverteye deniz suyu verilir

7 Yeni test başlangıç


1) Alev borulu bir liman kazanında hava difüzörünün görevi nedir ?
a) Yakıtın tutuşmasını düzenler
b) Börnerin vibrasyonunu önler
c) Elektrotları ekseninde tutar
d) Kazan selenoidlerine yağ gönderir
e) Memenin işemesine engel olur

2) Borularının dışından alev geçen kazanlar ne tip kazandır ?


a) Bakır borulu
b) Su borulu
c) Fuel oil kazan
d) Dizel oil kazan
e) Dıştan yanmalı kazan

3) Hangisi börner üzerinde bulunmaz ?


a) Selenoid
b) Hiter
c) Elektrod
d) Meme
e) Redresör

4) Gerekenden fazla hava ile meydana gelen yanmada baca gazının rengi aşağıdakilerden
hangisidir ?
a) Koyu siyah
b) Koyu kahverengi
c) Uçuk veya açık kahverengi
d) Açık siyah
e) Beyaz veya renksiz

5) Aşağıdakilerden hangisi yaş buharı kızgın buhara çevirir ?


a) Ekonomayzer
b) Süperhiter
c) Desüperhiter
d) Drum
e) Evaporeyter

6) Aşağıdakilerden hangisi kazandaki en sıcak yerdir ?


a) Cehennemlik
b) Külhan
c) Dram
d) Su borusu
e) Alev borusu

7) Aşağıdakilerden hangisi kazanlardaki su seviyesini gösterir ?


a) Manometre
b) Barometre
c) Hidrometre
d) Tesfiye şişesi
e) Salinometre

8) Aşağıdakilerden hangisi kazana su doldurmada kullanılan valftir ?


a) Blöf valf
b) Brayn valf
c) Stop valf
d) Fid valf
e) Safety valf

9) Aşağıdakilerden hangisi kazandan denemek üzere su alınmasını sağlayan valftir ?


a) Salinometre musluğu
b) Endikeyter musluğu
c) Manometre
d) Haydrokineder
e) Tecrübe musluğu
10) Aşağıdakilerden hangisi alev borulu kazanlarda suyun dolaşımını hızlandıran cihazdır ?
a) Süperhiter
b) Haydrokineder
c) Su kolonu
d) Besleme suyu regülatörü
e) Su dramı

11) Aşağıdakilerden hangisi kazanlardaki buhar basıncını ölçer ?


a) Payrometre
b) Manometre
c) Salinometre
d) Termometre
e) Flowmetre

12) Aşağıdakilerden hangisi alev borulu kazan için doğru değildir ?


a) Buhar basınçları düşüktür
b) Buhar tutma süreleri uzundur
c) Damıtık veya saf suya gerek yoktur
d) Su kapasitesi büyüktür
e) Buhar basınçları yüksektir

13) Aşağıdakilerden hangisi alev borulu kazanı oluşturan kısımlardan değildir ?


a) Kombasçın çember
b) Cehennemlik
c) Apteyk
d) Erhiter
e) Payanda

14) Aşağıdakilerden hangisi su borulu kazanda bulunmaz ?


a) Heder
b) Gaz bafılı
c) Dram
d) Radrasyon boruları
e) Payanda boruları

15) Aşağıdakilerden hangisi ekonomayzerli bir kazanın özelliğini taşımaz ?


a) Kazanın maliyetini arttırır
b) Bakım giderleri çoğalır
c) Baca çekmesi artar
d) Baca çekmesi zayıflar
e) Kazanın hacmi çoğalır

16) Cehennemlik ön yüzü ile kazan ön aynası arasına donatılan boruların bulunduğu bölüm
aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Cehennemlik ön aynası
b) Cehennemlik arka aynası
c) Cehennemlik boru aynası
d) Cehennemlik tavanı
e) Cehennemlik tabanı

17) Ön hederle arka heder arasına donatılan borular genellikle yatayla kaç derecelik bir açıyla
dizilir ?
a)
b)
c)
d)
e)

18) Şamot’un görevi aşağıdakilerden hangisi değildir?


a) Ocak sıcaklığını dengede tutup tam bir yanma sağlar
b) Kızgın gazları buhar üretilen su borularına iletir
c) Isının atmosfere kaçmasını sağlar
d) Yüksek kazan verimi sağlar
e) Kazanın geri tepmesini önler
19) Kazanın fire-up edildikten bir süre sonra geri teperek sönmesi sebebi hangisidir ?
a) Yakıt kirli
b) Yakıtta su var
c) Alev boruları kurum dolmuş
d) Kazan içi kışır bağlamış
e) Hotvel aşırı sıcak

20) Kazan elektrod ayarları neye göre yapılır ?


a) Elektrodların uzunluğuna göre yapılır
b) Yakılan yakıtın cinsine göre
c) Her yakıt filitresi temizlendiği zaman
d) Elektrodları tutan cıvata yüksekliklerine göre
e) Elektrodların uçlarının meme delik ve eksenine uzaklığına göre

8 Yeni test başlangıç

1) Hangisi kazan memesinin damlatmasının gerçek sebebidir ?


a) Yakıtın kirli olması
b) Yakıt filitresının tıkalı olması
c) Yakıtın ısıtılmış olması
d) Kazan yakıt servis tankının seviye olarak yukarıda olması
e) Memenin tıkanmış olması

2) Aşağıdakilerden hangisi bir su borulu kazanın parçası değildir ?


a) Süperhiter
b) Brayn valfi
c) Tesfiye şişesi
d) Atemperatör
e) Beli tapası

3) Aşağıdakilerden hangisi üst keysin kaldırılması işlemi değildir ?


a) Ağırlık merkezi belli olduğundan kolay kaldırılır
b) Ağırlık merkezi belli olmadığından kaldırılırken sorun yaratabilir?
c) Kaldırma civatalarından yararlanılır
d) Gayıt pinden yararlanılır
e) Keys flençlerinin tüm cıvata ve somunları sökülür

4) Kondenserlerde düşük vakum sebepleri nelerdir ?


a) yetersiz dolaşım suyu miktarı
b) Erpamp ekstrakşın pompasının düzgün çalışmaması
c) Kondensere hava kaçaklarının oluşması
d) Kondenserin susuz kalması
e) Hepsi

5) Kondenser borularının battal edilmesinde kullanılan tapalar hangi maddelerden yapılırlar ?


a) Pirinç
b) Dökme demir
c) Bronz
d) Ağaç veya lastik
e) Elektrolitik bakır

6) Kondenser borularının dış yüzeylerine sarılmış olan yağlama yağının giderilmesinde hangi
kimyasal madde kullanılır ?
a) Sülfirik asit çözeltisi
b) Tuz asidi çözeltisi
c) Nötr sodyum karbonat çözeltisi
d) Trisodyum fosfat çözeltisi
e) Hepsi

7) Aşağıdakilerden hangisi kaçıran ve sızdıran boruların saptanmasında uygulanan metod ve


yöntemlerdendir ?
a) Floresan boyalar
b) Sarı boyalarg
c) Galvaniz boyalar
d) Nikel boyalar
e) Zehirli boyalar

8) Açık besleme suyu sisteminin sakıncası aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Kazana giden su içinde bol oksijen bulunur
b) Kazana giden su içinde bol nitrojen bulunur
c) Kazana giden suyun sıcaklığı °C’dir
d) Kazana giden suyun basıncı çok yüksektir
e) Kazana gönderilen su daima yetersizdir

9) Bir erpamp, ne tür besleme suyu sisteminde bulunur ve kondenserden neyi tahliye eder ?
a) Yarı açık-Suyunu
b) Yarı kapalı-Havasını
c) Vakumlu-Hava ve suyunu
d) Açık-Hava,su ve buğusunu
e) Kapalı-suyunu

10) Bir kondenseri yağ sarması halinde,kaynatılma süresi kaç saat olmalıdır ?
a) 40
b) 30
c) 20
d) 12
e) 4

11) Su yoğunluğunun yüksek olması kondenserlerde aşağıdakilerden hangisine neden olur ?


a) Kaynamaya neden olur
b) Erozyona neden olur
c) Mutasyona neden olur
d) Patlamaya neden olur
e) Hiç etkisi olmaz

12) Kondenser boruların dış yüzeylerinin temizliği aşağıdakilerden hangisiyle yapilir ?


a) Hidroklorik asit ile
b) Soda ile
c) Deterjan ile
d) Motorin ile
e) Yukardakilerin tümü ile

13) Aşağıdakilerden hangisi hava ecekter kondenseri için ifade edilemez ?


a) Ecekterden çıkan stimi yoğunlaştırır
b) Ara kondenseri mevcuttur
c) Çıkış kondenseri mevcuttur
d) Kondenserde soğutma suyu olarak deniz suyu kullanılır
e) Glend egzost kondenseri mevcuttur

14) Ana kondenserde vakum düşüklüğüne aşağıdakilerden hangisi neden olmaz ?


a) Kondenser borularının kirlenmesidir
b) Serküleytin tulumbası kifayetli su basmamaktadır
c) Kondenserde delik mevcuttur
d) Deniz suyu sıcaklığı düşüktür
e) Ecekter stimi düşüktür

15) Evaporeyter tarafından yapılan fid suyu saflığı hangi alet tarafından belirlenir ?
a) Salinometre
b) Strobatak
c) Komparatör
d) Balb
e) Payrometre

16) Yarı kapalı besleme suyu sistemlerinde kazana verilen besleme suyunun herbir litresinde
yaklaşık kaç cm³ oksijen bulunabilir ?
a) 10 cm³
b) 5 cm³
c) 2 cm³
d) 0,1 cm³
e) 0,01 cm³

17) Floresan boyalarla kaçıran ve sızdıran boruların saptanmasında aşağıda verilen çihazların
hangisi kullanılır ?
a) Halide cihazı
b) Ultraviyole lambası
c) Yağ sisi dedektörü
d) Melez tarayıcı
e) Hepsi

18) Kondenserin deniz suyu tarafında galvanik etkiden gelen korrozyona nasıl engel olunur ?
a) Komdenserin deniz suyu tarafları kromla kaplanarak
b) Deniz suyuna galvanik pil oluşumuna engel olacak kimyasallar katılarak
c) Kondenserin sıcaklığı 20 derecenin altında tutularak
d) Kapakların iç yüzeylerine tutya bloklar donatılarak
e) A ve B şıkları uygulanarak

19) Kondenserde korrozyon etkisine yüksek direnç gösteren bakır alaşımları aşağıdakilerden
hangisidir ?
a) Kırmızı pirinç
b) Kupro-nikel
c) Manganez bakır
d) Elektrolit bakır
e) Bakır berilyum

20) Besleme suyuna deniz suyu karışması nasıl anlaşılır ?


a) Hotvelde
b) Kondenserde
c) Erecekter kondenserinde
d) Dearatörde
e) Şörç tankta

9 Yeni test başlangıç

1) Fid suyu sistemlerinde ana kondenserdeki akışkanın durumu aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Doymuş sıvı
b) Doymuş buhar
c) Yaş buhar
d) Kızgın buhar
e) Kuru doymuş buhar

2) Evaporatörde kaba suyun distillere (damıtıcı) taşınmasına ne ad verilir ?


a) Şoklama
b) Kaynama
c) Buharlaşma
d) Yoğuşma
e) Süblimasyon

3) Diareytin hiter’in görevi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Fid suyunu havasızlandırmak
b) Fid suyunu temizlemek
c) Fid suyunu kaynatmak
d) Fid suyunu basınçsızlaştırmak
e) Yukarıdakilerin tümüdür

4) Açık fid suyu devrelerinde ana kondenseri tahliye eden pompa aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Türbo ektrakşın
b) Erpamp
c) Elektroektrakşın
d) Busterpamp
e) Fid pamp

5) Vakumlu fid suyu devresinde yoğuşum pompası ile buster pompası arasında
aşağıdakilerden hangisi vardır ?
a) Erecekter kondenseri
b) Dreyn kuleri
c) Vakum tankı
d) Dearatör
e) Fid pompası

6) Hava kompresörü bulunan her kompartımana bir akümülatör konmasının nedeni


aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Akümülatör, kompresörü durmaksızın çalıştırır
b) Akümülatör, kompresörden çıkan havayı depolar
c) Akümülatör, kompresörün disçarç vuruntularını izole eder ve basınç kaybını önler
d) Akümülatör, kompresör disçarını yükseltir
e) Akümülatör, kompresöre hava gönderir

7) Hangisi deareyting fid tankının görevlerinden değildir ?


a) Havanın sudan ayrştırılmasını sağlamak
b) Ana fid tulumbası alıcısına su temin etmek
c) Fid suyunu depolamak
d) Ön ısıtmayı temin etmek
e) Sudan oksijenin ayrıştırılmasını sağlama

8) Bir seyir vardiyasında kondenser melez kontrolü kaç dakikada yapılır ?


a)
b) 60
c) 30
d) 15
e)

9) Erecekter kondenserin U borusu ile ana kondensere bağlanması aşağıdaki hangi nedenledir
?
a) Erecekter kondenseri yoğuşumlarının kondenser hotveline verilmesi
b) Erecekter kondenserindeki yoğuşumlarla birlikte buharın kondensere giderek vakumun bozulmasını önlemek
c) Kondenserden tahliye edilen havanın atmosfere atılmasını sağlamak
d) Geminin baş-kıç veya yalpa esnasında kondenser vakumunun bozulmaması için
e) Ekstrakşın pompasının kapasitesini arttırmak için

10) Basınç altında çalışan bir fid suyu devresinde, fid suyunu havasızlandıran eleman
aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Erecekter
b) Dearatör
c) Edüktör
d) Edaktör
e) Enjektör

11) Fid suyunu yardımcı besi suyu devrelerinden basınçla kazana gönderen cihaz
aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Stim yada su enjektörü
b) Aplikatör
c) Dearatör
d) Aspiratör
e) Jeneratör

12) Buhar sıkıştırmalı evaporatörde buharlaşma aşağıdaki hangi derecede gelir ?


a) 60 derece
b) 70 derece
c) derece
d) 80 derece
e) 90 derece

13) Aşağıdakilerden hangisi modern bir kondanserde vakumun bozulmasına neden olmaz ?
a) Ecekterden kızgın buhar geçirilmesi
b) Ecekterden yaş buhar geçirilmesi
c) Kondanserden sıcak deniz suyu geçirilmesi
d) Ana kondanserin zarfından hava yapması
e) Ekstrakşın pompasının arıza yapması

14) Kondanser borularının deniz suyu tarafları aşağıdaki hangi yöntemle temizlenmez ?
a) Fırçalama (mekanik yöntemle)
b) Şiş ve tapalar ile
c) Şoklama ile
d) Kimyasal yöntem ile
e) Kaynatma ile

15) İki kademeli bir ecekterin birinci kademesi devreye alındığında ana kondanserde kaç inç-
civa vakum meydana gelir ?
a) 10
b) 15
c) 20
d) 25
e) 30

16) Erecekter kondanserleri kaç geçişli yapılırlar ?


a) 5
b) 4
c) 3
d) 2
e) 1

17) Havasızlandırma hiterinde besleme suyunun havası aşağıdaki hangi işlemler ile çıkarılır ?
a) Suyun sıcaklığı doyma noktasına çıkarılır ve su sis haline getirilir
b) Sudan önce yaş buhar elde edilir,sonra tekrar yoğuşturulur
c) Sudan önce doymuş buhar elde edilir,sonra seperatörden geçirilir
d) Sudan önce kızgın buhar elde edilir,sonra yoğuşturulur
e) Su aşırı soğutulmuş halde iken içine hidrazin katılır

18) İşletme sıcaklığı 80°C’nin üzerinde olan evaporatörlerde kışır oluşumunu engellemek için
aşağıdakilerden hangisi kullanılmalıdır ?
a) Sodyum polifosfat
b) Sodyum karbonat
c) Kalsiyum karbonat
d) Magnezyum karbonat
e) Polielektrolitler

19) Açık fid suyu sisteminde kullanılan tulumba ne tiptir ?


a) Vida tipi tulumba
b) Dişli tip tulumba
c) Piston tipi tulumba
d) Sentrefigal tipi tulumba
e) Pervane tipi tulumba

20) Yarı kapalı fid sisteminde erpamp yerine kullanılan eleman hangisidir ?
a) Prufayer
b) Serküleytin tulumbası
c) Buster tulumbası
d) Hava ejekteri
e) Turbofid tulumbası

10 Yeni test başlangıç

1) Ana kondanser denizden alıcı valfi hangi tiptir ?


a) Glop valf
b) Stop çek valf
c) Geyt valf
d) Sentinel valf
e) Küresel valf

2) Vakumlu fid suyu devresinde, sörç tank içindeki basınç mm Hg ise,ana kondenser
basıncı için ne söylenebilir ?
a)
b)
c)
d)
e)

3) Rejeneratif fid suyu sistemlerinde fid suyunun sıcaklığı kaç derece selsius’a kadar
yükseltilebilir ?
a)
b)
c)
d)
e)

4) Kapalı ve basınç altında çalışan fid suyu sisteminde ecekterin görevi nedir ?
a) Kondensere fid suyu sağlamak
b) Kondenserin yoğuşumlarını tahliye etmek
c) Kondenserin havasını tahliye etmek
d) Kondenserin buğu,hava ve yoğuşumunu tahliye etmek
e) A ve B şıkları

5) Fid suyu devrelerinde tehlikeli basınç dalgalanması olayına engel olmak için aşağıdaki
hangi pompa fid pompası olarak kullanılır ?
a) Vidalı
b) Pistonlu
c) Dişli
d) loblu
e) santrifüj pompa

6) Baketli bir erpamp kondenserin neyini tahliye etmez ?


a) Havasını
b) Suyunu
c) Buğusunu
d) Yağını
e) Yoğuşumunu

7) Açık besleme suyu devresinde, fid pompasının hızını gerektiğinde değiştiren eleman
aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kronometrik valf
b) Erpamp
c) Kamin valfi
d) Trap
e) Presostat

8) Yarı açık besleme suyu sisteminde fid hiter dreynlerinin izlediği yol aşağıdakilerden
hangisidir ?
a) Fid hiter-sörç tank-sintine
b) Fid hiter-dreyn kuler-dreyn tank
c) Fid hiter-erecekter kondenser-sörç tank
d) Fid hiter-dreyn tank
e) Fid hiter-dreyn kuler-ana kondenser

9) Aşağıdaklerden hangisi bir kondenserde düşük vakumun nedeni değildir ?


a) Serküleytin pamp arızası
b) Ekstrakşın pamp arızası
c) Erecekter arızası
d) Kamin devresi arızası
e) Dearatör arızası

10) Besleme suyunun buharla temas halinde olduğu fid hiterine ne ad verilir ?
a) Desüper hiter
b) Süper hiter
c) Sörfeys hiter
d) Cet hiter
e) Erhiter

11) Baketli bir erpampdaki valf türü ve sayısı aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Çek-6
b) Çek-4
c) Nidıl-6
d) Nidıl-7
e) Valfi yoktur

12) Besleme suyu sistemlerinde fid suyunu kazana basan pompa aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Köndenseyt pompası
b) Viyer pompası
c) Buster pompası
d) Serküleytin pompası
e) Erpamp

13) Volüt gövdeli, dört kademeli, difüzörlü bir santrifüj besleme suyu pompasında fid
suyunun basıncı kaç kez yükseltilir ?
a) 5
b) 4
c) 3
d) 2
e) 1

14) Aşağıdakilerden hangi fid suyu sistemi psi’lik stim basıncı ile çalışan makinelerde
kullanılır ?
a) Açık fid sistemi
b) Yarı kapalı fid sistemi
c) Kapalı vakumlu fid sistemi
d) Kapalı basınçlı fid sistemi
e) Vakum kapalı fid sistemi

15) Bugün kullanılmakta olan fid sistemi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Açık fid sistemi
b) Vakum kapalı fid sistemi
c) Basınçlı kapalı fid sistemi
d) Yarı kapalı fid sistemi
e) Yarı açık fid sistemi

16) Bütün fid suyu sistemlerinde ortak olarak kullanılan eleman aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Ejekter
b) Air pump
c) Açık fid ve filitre tankı
d) Ana fid tulumbası
e) Sörç tank

17) Kazan besleme suyu deareyting fid tankta kaç °C’a kadar ısınır ?
a) °C
b) °C
c) °C
d) °C
e) °C

18) Kondanser tutyalarının temizliği ne zaman yapılır ?


a) Her gün
b) Yılda bir
c) Haftada bir
d) 15 günde bir
e) ayda bir

19) Kondanseyt metodu ile kondanserde kaçak arama metodunda kaç psi basınçta hava
tutulur ?
a) 0,5 psi
b) 5 psi
c) psi
d) 30 psi
e) 10 psi

20) Besleme suyunun havasının alınması için hangisi doğrudur ?


a) Deareyting fid tankta ısıtarak
b) Kondanserde ısıtarak
c) Ejekterde soğutarak
d) Ana fid tulumbası ile basıncı arttırılarak
e) Kondanserde soğutularak

11 Yeni test başlangıç


1) Aşağıdakilerden hangisi yüksek basınçlı evaporeyterin dezavantajlarından değildir ?
a) Isıtma için yüksek basınçlı stim gerekir
b) Yüksek sıcaklıkta kışır daha çok oluşur
c) Sistemin kuruluş maliyeti yüksektir
d) Vakum için yüksek basınçlı stim gerekir
e) Bakım ve işletim maliyeti yüksektir

2) Evaporeyter kademelerinde biriken buharlaşması çok zor olan tuzluluğu yüksek suya ne ad
verilir ?
a) Dreyn
b) Kondanseyt
c) Tatlı su
d) Deniz suyu
e) Brayn suyu

3) Bir tulumbanın sıvıya verdiği faydalı enerji ile tulumba şaftına hariçten verilen enerjinin oranına ne ad verilir ?
a) Basınç uüksekliği
b) Emiş kaldırması
c) Özgül sürat
d) Verim
e) Kaçak verim

4) Kapalı besleme suyu sistemi üzerindeki en son eleman hangisidir ?


a) Sörç tank
b) Ejekter
c) Ekonomayzer
d) Fid tulumbası
e) Buster tulumbası

5) Yarı kapalı besleme suyu sisteminde ekstrakşın pompasının bastığı yoğuşum sularının % 95’i aşağıdaki hangi elemana gönderilir ?
a) Fid pompa
b) Dreyn tanka
c) Sörç tanka
d) Vakum tanka
e) Buster pompa

6) Basınç altında çalışan kapalı besleme suyu devresinde fid pompasının alıcı devresi hangi elemana bağlıdır ?
a) Kondenser
b) Buster pamp
c) Dearatör
d) Hotvel
e) Dreyn tank

7) Bir erecekter kondenserinde boru patlarsa aşağıdaki hangi problemle karşılaşılır ?


a) Ana kondenserde melez oluşur
b) Ana kondenserde vakum bozulur
c) Ana kondenser kaynar
d) Ana kondenser köpürür
e) Ana kondenser susuz kalır

8) Melez kontrolü bir vardiyada kaç kez yapılmalıdır ?


a) 16
b) 12
c) 10
d) 6
e) 2

9) Borularının dış temizliği için kondenserler kaç yılda bir kaynatılırlar ?


a) yıl
b) yıl
c) Her yıl
d) 1/2 yıl
e) 3/4 yıl

10) Basınçlı sistemde kondenser yoğuşum pompası fid suyunu nereye basar ?
a) Hotvele
b) Dreyn tankına
c) Vakum sörç tanka
d) Dearatöre
e) Kazana

11) Buster pompasının yer aldığı fid suyu devresi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Açık tip
b) Basınçlı tip
c) Revers ozmozis
d) Vakumlu tip
e) Yarı kapalı tip

12) % 96 vakumlu bir kondenserin iç basıncı kaç bardır ?


a) 0,04
b) 0,03
c) 0,02
d) 0,05

13) Borulu bir kondenserin normal durumda,buharlaşma noktasının altında kaynatılma süresi kaç saattir ?
a) 12
b) 18
c) 20
d) 24
e) 36

14) Kapalı besleme suyu sistemi üzerinde kullanılan kondenser yoğuşum (ekstrakşın) pompasının görevi hangisidir ?
a) Kazana,fid suyunu kondenserden alıp basmaktır
b) Kondensere soğutma suyu sağlamaktır
c) Kondenserin havasını tahliye etmektir
d) Kondenserin havasını ve suyunu tahliye etmektir
e) Kondenserin yoğuşumlarını tahliye etmektir

15) Vakumlu fid suyu devresinde vakum sörç tank ile kazan fid pompası arasında aşağıdaki hangi pompa bulunur ?
a) Erpamp
b) Elektro-ekstrakter
c) Türbo- ekstrakter
d) Buster (santrifüj)
e) Kamin pamp

16) Atmosfer üstü basınçta fid suyunun havasızlandırılmasında ilk adım aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Fid suyunu aşırı soğutmak
b) Fid suyunu sis şekline sokmak
c) Fid suyunun sıcaklığını doyma sıcaklığına çıkarmak
d) Fid suyunu ıslah etmek
e) Fid suyunu analiz etme

17) Açık ve yarı kapalı fid suyu devrelerindeki besi ve süzme tankının diğer bir adı aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Samp tank
b) Kamin tank
c) Vakum tank
d) Hotvel seperatör
e) Seperatör
18) Kazan bünyesindeki sigorta tapalarının görevi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kazanın külhanını korumak
b) Susuz kalan kazanı korumak
c) Duman borularını korumak
d) Payanda borularını korumak
e) Emniyet valfını korumak

19) Devir hareketli pompaların özelliği aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Alıcılarında 15”” vakum tutarlar
b) Disçarç valfı kapalı iken bastıkları suyu dövmeye devam ederler
c) Alıcılarında psi basınç bulunur
d) Hareket eden parçaları çoktur
e) Alıcılarında pus vakum tutarlar

20) Santrifüj pompaların çoğunda bulunan aşınma ringi bozulursa aşağıdakilerden hangisi oluşur ?
a) İmpellerde radyal sırast
b) Milde eğilme
c) Keyste aşırı soğuma
d) Salmastra kutusundan sızma
e) Titreşim

12 Yeni test başlangıç


1) Aşağıdakilerden hangisi keys kaldırılırken dikkat edilmesi gerekenlerden değildir ?
a) Çalışacak personelin saat ve yüzükleri çıkartılır
b) Çalışacak personelin cepleri boşaltılır
c) Nöbetçi bırakılır
d) Yağlama yağı tulumbası çalıştırılır
e) Mapa kontrolu yapılır

2) Rotor şaftı üzerine tesir eden her türlü aksiyal kuvveti karşılamak için aşağıdakilerden hangisi kullanılır ?
a) Kaymalı yataklar
b) Rulman yataklar
c) Srast yataklar
d) Esnek kaplinler
e) Hidrolik kaplinler

3) Yanma odalarında oluşturulan yanma türü, izlenenlerden hangisidir ?


a) Tam yanma.
b) izokorik yanma.
c) Izobarik yanma
d) Adyabafik yanma.
e) Politropik yanma

4) Yanma odasında yakıtın yakılmasını sağlayan hava, aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Birincil hava
b) Primer hava
c) A ve B
d) Sekönder hava

5) Kapalı devrelerde kompresörün çıkış basıncı izlenenlerden hangisidir ?


a) bar
b) bar
c)
d)

6) Basınç oranının 4/1'i geçmediği tesislerde hangi tür kompresörler daha avantajlıdır ?
a) Tek kademeli santrifüj veya merkezkaç kompresör
b) Çok kademeli santrifüj veya merkezkaç kompresör
c) A ve B
d) Pistonlu kompresörler
e) Pozitif deplasmanlı

7) Rejeneratörler hava akımına göre nasıl sınıflandırılır ?


a) Karşıt veya zıt akımlı,
b) Paralel akımlı.
c) Doğru akımlı.
d) Çapraz akımlı.
e) Yukardakilerin tümü

8) Yanma sonucu sıcaklığı °C'ye yükselen gazların sıcaklığının, kanatların malzemesine zarar vermeyecek bir değere
düşürülmesinde ne kullanılır ?
a) ikincil hava
b) Sekönderhava
c) A ve B
d) Birincil hava
e) Yukardakilerin tümü

9) Özellikle farklı basınçlarda hava üreten iki kompresör arasına, dolgu verimini yükseltmek üzere, izlenenlerden hangisi donatılır ?
a) Kuler.
b) Soğutucu.
c) interkuler.
d) Hava soğutucusu,
e) Tümü

10) Vanadyum pentoksit hangi sıcaklıklarda yapışma (stikşın) korrozyonunu oluşturur ?


a) °C.
b) °C
c) °C arası
d) °C
e) °C

11) Toz veya kum partiküllerinin yakıtlarından ayrılmasında izlenenlerden hangisi kullanılır ?
a) Filtreler
b) Streynerler
c) Süzgeçler
d) Santrifüj separatörler
e) D hariç tümü

12) Evaparatörde kaba suyun damıtıcılara taşınmasına ne ad verilir ?


a) Şoklama
b) Kaynama
c) Buharlaşma
d) Yoğuşma
e) Süblimasyon

13) Yüksek basınç dreynleri nerede toplanır ?


a) İçme suyu tanklarında
b) Besleme suyu tanklarında
c) Kondenserde
d) Deaeretör tankta
e) Gözlem tankında

14) Bir kondenserin normal durumda, suyun buharlaşma noktasının altında kaynatılma süresi ne kadardır ?
a) 12 saat
b) 18 saat
c) 20 saat
d) 24 saat
e) 36 saat

15) Evaporeyterde kışırın önlenmesi için yapılan aşağıdaki işlemlerden hangisi yanlıştır ?
a) Periyodik olarak temizliği zamanında yapılmalı
b) Yüksek ısıda çalıştırılmamalı
c) Vakumların istenilen değerlerde olması sağlanmalı
d) Ceket suyu sıcaklığı °F’in üzerinde olmalı
e) Kışırın önlenmesi için sık sık kademe temizliği yapılmalı

16) Buhar sıkıştırmalı evaporatörde buharlaşma sıcaklığı aşağıdakilerden hangisidir ?


a) 60⁰C
b) 70⁰C
c) ⁰C
d) 80⁰C
e) 90⁰C

17) Aşağıdaki boru malzemelerinden hangisi sintine devresinde kullanılır ?


a) Siyah etli dikişli çelik boru
b) Siyah orta etli çelik çekme boru
c) Galvanizli orta etli çelik boru
d) Galvanizli etli dikişli boru
e) Etli pirinç boru

18) Dümen rodu malzemesi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Bronz
b) Alüminyum
c) Pirinç
d) Paslanmaz çelik
e) Dövme çelik

19) Sterntüp kovanı içerisindeki yatak beyaz metalden (white metal) yapılmışsa, yatağın yağlama ve soğutması ne şekilde sağlanır
?
a) Deniz suyu ile
b) Tatlı su ile
c) Yağ ile
d) Hava ile (pnömatik)
e) Beyaz metal yatakların yağlanmasına gerek yoktur

20) Bir genleşme tankının hacminin, tüm soğutma sistemi hacminin yüzde kaçı olması öğütlenir ?
a) % 2
b) % 3
c) % 4
d) % 10
e) %50
13 Yeni test başlangıç
1) Aşağıdakilerden hangisi soğutma sistemi elemanlarından değildir?
a) Genleşme tankı-kuler-termostat
b) Genleşme tankı-termostat-tutya
c) Genleşme tankı-deniz suyu pompası-termostat
d) Genleşme tankı-filtre-kuler
e) Ana veya yardımcı kondenser

2) Kontrollü süperhiterlerin bulunduğu kazan türü aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Kalın su borulu heder türü kazan
b) İnce su borulu heder türü kazan
c) Ters alev borulu skoç türü kazan
d) İki dramlı D türü su borulu kazan
e) Üç dramlı A türü su borulu kazan

3) Akaryakıtla fayraplı bir kazanın yakıt devresinde bulunan inspekşın tankın (kontrol tankı) faydası aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Streynerlerin tıkandığını gösterir
b) Yakıt ısıtma borularının delinip delinmediğini gösterir
c) Yakıtta su olup olmadığını gösterir
d) Yakıtta hava olup olmadığını gösterir
e) Yakıtın viskozitesının kontrolünü sağlar

4) Skoç tipi bir kazanda kışır (kazan taşı) aşağıdaki hangi kısımda görülmez ?
a) Cehennemlik tabanı
b) Cehennemlik tavanı
c) Alev borularının dış yüzeyleri
d) Külhanın su tarafı yüzeyi
e) Alt sıra payanda borularının dış yüzeyleri

5) Kazan ocağı kontrol edildiğinde, portakal renginde alev görülürse, nasıl bir yanma olduğu
anlaşılmalıdır ?
a) Aşırı yanma
b) Eksik yanma
c) Zayıf yanma
d) Tam yanma
e) Yeterli olmayan hava ile yanma

6) Bacada çok açık veya uçuk kahverengi bir duman görülürse, kazan ocağında nasıl bir yanma oluşmaktadır ?
a) Aşırı yanma
b) Tam yanma
c) Eksik yanma
d) Zayıf yanma
e) Yetersiz hava ile yanma

7) Kazanların sularını boşaltmak için kullanılan ve su borulu kazanlarda su dramlarının en alt kısımlarında bulunan valfın adı nedir ?
a) Gardiyan valf
b) Disçarç valf
c) Blöf valf
d) Brayn valf
e) Sentinel valf

8) Kazanların suyunun boşaltılmasında kullanılan valfın adı aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Yüzey blöf valfı
b) Brayn valfı
c) Dip blöf valfı
d) Brayn kepçesi
e) Sentinel valf

9) Kazan suyu yüzeyindeki köpük, yağ funduszeue.info toplanarak kazan dışına atıldığı kabın adı nedir ?
a) Kolektör
b) Brayn kepçesi
c) Siklon separatörü
d) Hotvel
e) Kronometrik valf

10) Mazot hiterleri fuel oil sıcaklığını hangi sınırlar içinde tutmak zorundadır ?
a) 60°C - 70°C
b) 70°C - 80°C
c) 80°C °C
d) 90°C °C
e) 50°C - 60°C

11) Aşağıdaki borulardan hangisi alev borulu kazanın bölümlerindendir ?


a) Buhar üretici borular
b) Aşağı akış boruları
c) Süperhiter boruları
d) Su duvarı boruları
e) Bölme duvarı boruları

12) Boruların tapalanması sırasında genellikle suyunun boşaltılmasına gerek olmayan kazan aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kalın su borulu heder türü kazan
b) İnce su borulu heder türü kazan
c) A tipi su borulu kazan
d) D tipi su borulu kazan
e) Ters alev borulu kazan

13) Sintine seperatörleriyle sintine basarken denize basılan su 25 ppm ise aşağıdaki işlemlerden hangisi yapılır ?
a) Denize çıkış açılır, sintineye (veya tanka) gidiş kapanır
b) Denize çıkış kapanır, sintineye (veya tanka) gidiş açılır
c) Denize çıkış açılır, sintineye (veya tanka) gidiş açılır
d) Denize çıkış kapanır, sintineye (veya tanka) gidiş kapanır
e) Slaç çıkışı açılır

14) Sıpındılı diskine bağlı olmayan valf aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Rilif valf
b) Stop çek valf
c) Kelebek valf
d) Geyt valf
e) Glob valf

15) Su çemberli pompalar genellikle aşağıdaki amaçların hangisi için kullanılırlar ?


a) Su basmak için
b) Vakum tutmada
c) Viskoz akışkan basmak için
d) Asit basmak için
e) Yakıt basmak için

16) Kazan saçlarının bakım ve onarımında aşağıdakilerden hangisi yapılmalıdır ?


a) Krom saçlar galvaniz boyayla boyanmalı
b) Kazan saçları yırtık ve çatlak olmamalı
c) Krom ve paslanmaz kazan saçları boyanmamalı
d) Kazan saçları birleşme yerlerine yanmaz amyant fitil konmalı
e) Kazan saçları kışır ve pastan temizlenmiş olmalı

17) Evaporatörlerde saf su elde etme işlemi aşağıdaki işlemlerden hangisi ile gerçekleştirilir ?
a) Deniz suyunun ısıtılması ile
b) Deniz suyunun sıkıştırılması ile
c) Deniz suyunun buharlaştırılıp yoğuşturulması ile
d) Deniz suyunu bir filitreden geçirerek
e) Deniz suyunun ısıtılıp soğutulması ile

18) Devreye alındıktan bir süre sonra bir santrifüj pompada başlayan titreşimin nedeni aşağıdakilerden hangisi değildir ?
a) Emme devresinde kavitasyon
b) Şaftın laynının bozulması
c) Bozulmuş aşınma ringi
d) Disçarç valfinin yarı kapalı kalması
e) Kışır kaplanmış impeller
19) Fren ısıl verimi ve genel verim için hangi süperşarj yöntemi uygundur ?
a) mekanik süperşarj
b) kısmi süperşarj
c) aşırı süperşarj
d) turboşarj
e) blover

20) Kontrollü süperhiterler hangi kazanlarda bulunur ?


a) kalın borulu heder türü
b) ince borulu heder türü
c) ters akımlı skoç tipi
d) iki dramlı d türü
e) üç akımlı a türü

14 Yeni test başlangıç


1) Palamar yatak şimlerinin aşınması hangi cihaz ile ölçülür ?
a) dial indikatör
b) dış kumpas
c) briç geyç
d) iç kumpas
e) çap mikrometresi

2) Buhar separatörü kazanın neresinde bulunur ?


a) Su dramında
b) Buhar dramında
c) Ekonomayzerde
d) Cehennemlikte
e) Buhar çıkışında

3) Kazanlarda yakıtı hava ile karıştırıp ocağa püskürten cihaz aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Atomizör
b) Atemperatör
c) Aspiratör
d) Blover
e) Separatör

4) Yüksek güçlü, ağır devirli makinelerde korozyon oluşturan hava, soğutma devresindeki sudan
hangi cihaz yardımı ile çıkartılır ?
a) Hava pompası
b) Deaeratör
c) Isıtıcı
d) Soğutucu
e) Hava kondansörü

5) Bir damıtma tesisinde brayn yoğunluğu ne ile ölçülür ?


a) Psikrometre.
b) Salinometre.
c) Anemometre.
d) Sigmomanometre.
e) Bomemetre

6) Bir damıtma tesisi operasyonu için aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur ?


a) Damıtma,deniz suyunu kaynatarak buhar üretme ve buharın yoğuşturulması işlemidir
b) Buharlaşma damıtmanın,brayn çıkarılan ikinci parçasıdır
c) Brayn,denizsuyu buharının yoğuşturulması sonucu oluşur
d) Brayn,tatlı suyu buharının yoğuşturulması sonucu oluşur
e) Oluşan buharlar distillerde preston yardımıyla soğutulur

7) Distillere gelen buharların yoğuşturulmasında,soğutucu olarak ne kullanılır ?


a) İçme suyu.
b) Deniz suyu.
c) Serin hava.
d) Sert tatlı su.
e) A ve D.

8) Evaporeyterden gelen buharların taşıdığı su tanecikleri distillerde oluşan saf suyun kirlenmesine neden funduszeue.info tür sulara ne isim
verilir ?
a) Damıtık su.
b) Distile su.
c) Saf su.
d) Arı su.
e) Melez su.

9) Boruların içinden geçen yanma ürünlerinin boruların dış yüzeyindeki suyu kaynatıp buharlaştırdığı kazanların genel adı nedir ?
a) Su borulu kazan
b) Alev borulu kazan
c) Doğal dolaşımlı kazan
d) Cebri dolaşımlı kazan
e) Alev e su borulu kazan

10) Boruların dışından yanma ürünlerinin geçtiği ve boruların ve içindeki suyu buharlaştırdığı kazanların genel adı nedir ?
a) Alev borulu kazan
b) Su borulu kazan
c) Su ve alev borulu kazan
d) Doğal dolaşımlı kazan
e) Cebri dolaşımlı kazan

11) Buhar kazanlarında tesviye şişeleri ne işe yarar ?


a) Buhar miktarını gösterirler
b) Buhar basıncını gösterirler
c) Kazanlardaki suyun seviyesini gösterirler
d) Şişe blöfü yapmaya yararlar
e) C ve D'yi temin ederler

12) Bir dizel makinesine süperşarj uygulandığı zaman makinenin özgül yakıt tüketimi ne olur ?
a) Artar
b) Azalır
c) Değişmez
d) Bazen azalır, bazen artar
e) Süperşarjın yakıt sarfiyatı ile ilişkisi yoktur

13) İki zamanlı dizel motorlarında silindirlerdeki egzoz gazlarının atmosfere atılmasını sağlayan işlem aşağıda belirtilenlerden
hangisidir ?
A) Şarj ya da doldurma işlemi
b) Havalandırma işlemi
c) Süpürme işlemi
d) Besleme işlemi
e) İlk hareket işlemi

14) Krank şafttan dişli veya zincir donanımı ile hareket alarak, silindirleri aşırı dolduran süperşarj aşağıdakilerden hangisi ile ifade
edilir ?
A) Türboşarj
b) Kismi süperşarj
c) Süperşarj
d) Mekanik süperşarj
e) Aşırı süperşarj

15) Piston hem emme ve hem de eksoz süpabının birlikte kapalı olduğu duruma ne denir ?
a) Supap sıkıştırması
b) Supap bindirmesi
c) Supap sentesi
d) Supap overholü

16) Dizel makinelerde emme-egzoz valf ayarları senteleri neye göre yapılır ?
a) Volandaki üst ölü nokta işaretlerine bakılarak
b) Roker armların hareketine bakılarak
c) Karter kapağı açılarak piston kolu hareketine göre
d) Kem şaft dişlisine bakılarak
e) Puşrodların hareketlerine bakılarak

17) Aşağıdakilerden hangisi iki zamanlı dizel makinelerde ters akımlı süpürme türü değildir ?
a) Basit portlu
b) Çek valfli
c) Port ve subaplı
d) İlmek süpürme
e) bağıl

18) Kazanlarda yeni örülmüş ocak duvarı hangi yöntemle kurutulur ?


a) Sıcak hava vererek
b) Soğuk hava vererek
c) Buhar vererek
d) Kısa sürelerle kazanı en küçük memeyle yakarak
e) Kendi haline bırakarak

19) Skoç türü bir kazanda saç onarma için sert yamanın uygulanması gereken yer neresidir ?
a) Cehennemlik tavanı
b) Cehennemlik tabanı
c) Cehennemlik ön aynası
d) Cehennemlik arka aynası
e) Külhan cehennemlik bağlantısı

20) Yük altında veya serviste çalıştırılmakta olan bir kazanın buhar basıncı aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Maksimum işletme basıncı
b) Tasarım basıncı
c) İşletme basıncı
d) Minumum basınç
e) Aşırı yük basıncı

15 Yeni test başlangıç


1) Aşağıdakilerden hangisi kazanların kuru veya su ile muhafaza edilmesi yöntemlerinden değildir ?
a) Desikant ( nem alıcı kimyasal )
b) Açık olarak muhafaza
c) Hidrojen blanketi ( örtü ) ile muhafaza
d) Kuru hava ile muhafaza
e) Su ile muhafaza

2) Aşağıdakilerden hangisi santrifüj kapasite ve basınç düşmesine neden olur?


a) Alış devresine hava giriyor
b) Glentlerinden su sızıntısı var
c) Alış valfı tam açık ise
d) İlk çalıştığında alıcısı su ile dolu
e) Dışçarç valfı kapalı ise

3) Dişçarç devresinde evresil bulunmayan bir kazan fid suyu pompası için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?
a) Tek etkili yüksek basınç pompasıdır
b) İki etkili yüksek basınç pompasıdır
c) Santrifüj bir pompadır
d) Helisel dişli bir pompadır
e) Loblu bir pompadır

4) Tek etkili plancerli bir pompada, silindir ile plancer arasında oluşan bir sızıntı neye yol açar ?
a) Silindir içerisinde vakum düşmesi sonucu emişi etkiler
b) Tulumba dışçarcını etkiler
c) Tulumba dışçarç basıncını düşürür
d) Tulumba hedini yükseltir
e) Tulumba dışçarcında vuruntulara neden olur

5) Her strokta bir dişçarç yapan pistonlu bir pompanın kaç adet ne tür valf bulunur ?
a) 4 adet lift çek valf
b) 4 adet çalpara çek valf
c) 4 adet rilif çek valf
d) 4 adet geyt valf
e) 4 adet kelebek valf

6) Bir valf spındılını diske bağlayan pimin malzemesi ideal olarak aşağıdakilerin hangisidir ?
a) Bakır
b) Pirinç
c) Alüminyum
d) Çinko
e) Dökme demir

7) Dümen sistemi 43⁰ sancak tarafa basılmış ise aşağıdaki olaylardan hangisi gerçekleşir ?
a) Yağ tulumbası devreden çıkar
b) Servo kontrol tulumbası devreden çıkar
c) İskele taraftaki silindiri besleyen tulumba rilifi atar
d) Sancak taraftaki silindiri besleyen tulumba rilifi atar
e) Hidrolik silindirlerden birisının rilifi atar

8) Soğutulacak hacim akışkan veya evaparator gibi kisimların sicakligini belirli degerler arasinda kalmasıni temin eden kumanda
kontrol cihazı aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kompresor
b) Termostat
c) Manyetik valf
d) Brulor
e) Evaporator

9) Içme suyunu geminin her tarafindaki lavobo ve sebillere verebilmek için kullanilan sistemin adi nedir ?
a) Sintine sistemi
b) Safra ve balast sistemi
c) İcme suyu hidrofor sistemi
d) Deniz suyu sevis sistemi
e) Besleme suyu sistemi

10) Gemi jenaratoru arizasi nedeni ile önemli sistemlerin beslemesini ve ayni zamanda geminin aydinlatilmasıni saglayan
jeneratorlere ne ad verilir ?
a) Yardımcı jenarator
b) Saft jenaratoru
c) Emercensi jenarator
d) Akumulator
e) Manyeto

11) Gemilerin rotalarında gidebilmesi için dümen yekesine kumanda eden makine aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Ana makine yardımcısı
b) Dümen donanımı
c) Dümen makinesi
d) Bas irgat
e) Kic irga

12) İçinde bir impelleri olan pompa aşağıdakilerden hangisdir ?


a) Dişli pompa
b) Vidali pompa
c) Santrifüj pompa
d) Loblu pompa
e) Diyaframli pompa

13) Yüksek basınçlı devrelerde tek yönde akim saglayan valfa verilen ad aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Glob valf
b) Geyt valf
c) Kelebek valf
d) Lift cek valf
e) İgne valf

14) Asağıdakilerden hangisi yakıt alım “dabılbatum” valflerınin arizasi sonucu yakıtın taşmasının sebebidir ?
a) Valf kaverinin catlak olması
b) Valf kapali oldugu halde bir adet flenc splamasının gevsek olması
c) Valf sipindil salmastrasının kacirması
d) Valf diskinin sipindilindan kurtularak yuvasina yan oturup sıkıldığı halde açık kalması
e) Valf hendilinin kirik olması

15) Kazanların büyüklüğü ne ile ilgilidir ?


a) İsitma yuzeyi ile
b) İsletme basinci ile
c) Maksimum basinc ile
d) İsitma yuzeyi ve isletme basinci ile
e) Hicbiri
16) Bir santrifüj pompanın operasyonu için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?
a) Devreye alinirken çıkış valfi tamamen kapatilir
b) Gövde sıvı ile doldurulur
c) Giris valfi açık tutulur
d) Devreye alinirken daima havasi alinir
e) Yukaridakilerin tumu yapilir

17) Aşağıdakilerden hangisi farkli havalandirma ile korozyon olusumunu gerceklestiremez ?


a) Çözelti damlaçıklarınin malzeme yuzeyinde bulunması
b) Deniz suyu derinlik farkliligi
c) Deniz suyu ozmotik basincinin degismesi
d) Malzeme üzerinde bulunan cizikler
e) Bazı deniz canlilarınin malzeme uzerine yapisması

18) Aşağıdakilerden hangisi yaglama yaglarınin islevlerinden biri değildir ?


a) Surtunen yuzeyleri korozyona karsi korumak
b) Surtunen yuzeyleri asiri isinmasıni engellemek
c) Surtunen yuzeylerin mekanik asinmasıni onlemek
d) Surtunen yuzeyler arasindaki surtunme kuvvetini azaltmak
e) Surtunen yuzeylerde olusan miknatislanma olgusunu gidermek

19) Kıvrık saçtan yapılan külhanların düz saçtan yapılan külhanlara gore yarari aşağıdakilerden hangisi değildir ?
a) Kazanin isitma yuzeylerinin buyutulmesi
b) Kazanların isitma yuzeyinin kucultulmesi
c) Kazanin dayanikliliginin aririlması
d) Baglanti yerlerinden kazanin akıtmasının onlenmesi
e) Kisir olusumunu yavaslatilması

20) Çok yollu bir glob valfin gövdesinde en fazla kac adet giris flenci olabilir ?
a) 2 adet
b) 3 adet
c) 1 adet
d) 4 adet
e) 5 adet

16 Yeni test başlangıç


1) Bir gemide olasi bir akaryakıt yangınına aşağıdakilerden hangisi ile mudahale edilir ?
a) Su
b) CO₂(karbondioksit)
c) İnert gaz veya buhar
d) Köpük
e) Yukaridakilerin tumu

2) Akaryakıtla fayrapli bir gemide uretilecek buhar miktari aşağıdakilerden hangisine baglideğildir ?
a) Kullanilan atomizerin kapasitesine
b) Kullanilan yakıt basincina
c) Kullanilan kazan sayisina
d) Yakıt ile hava karisim oranina
e) Kazanda kullanilan brulor sayisina

3) Boru kondenserler susuz kaldığı zaman aşağıdakilerden hangisi yapilmalidir ?


a) Kamin acilir kondensere besleme suyu alinir
b) Ekstrksin pompasının hizi dusurulur
c) Yogusum pompasi durdurulur
d) Serkuleytin pompasi durdurulur

4) Aşağıdakilerden hangisi bir iklimlendirme sisteminin elemani değildir ?


a) Kondenser
b) Evaporator
c) Fan
d) Kompresor
e) Kazan

5) Evaporayter hangi durumlarda blof edilir ?


a) Sistem devreye girerken
b) Sistem devreden ciktiktan sonra
c) Sistem calisirken
d) Sistemin temizligi yapilirken
e) Kademelerde suyun yukselmemesi için blof valfi surekli açık kalmali

6) Bir sintine seperatorunde ayristirilan yagli suların rotasi aşağıdakilerden hangisi olmalidir ?
a) Seperator-slop tank-deniz
b) Seperator-deniz
c) Seperator-bas pik-deniz
d) Seperator-slop tank-barge
e) Seperator-kic pik-deniz

7) Skoç tipi kazanlarda külhan çokmesini onlemek için ne tur bir yapi gelistirilmistir ?
a) Külhan dairesel kesitlidir ve kivrimli saçtan yapılmıştır
b) Külhan karekesitlidir ve düz saçtan yapılmıştır
c) Külhan içine dikey olarak payandalar yerlestirilmistir
d) Külhan takviye cemberi ile donatilmistir
e) Külhan kazanin arka aynasina masuralar ile baglanmistir

8) Disüperhiter için aşağıdakilerden hangisi yanlistir ?


a) Buhar drami içinde bulunurlar
b) Süperhiter içinden gelen buharin sicakligini azaltirlar
c) Yardımcı sistemler için doymus buhar uretirler
d) Süperhiteri kontrolsuz kazanlarda bulunurlar
e) Süperhiteri kontrollu kazanlarda bulunurlar

9) Ocağa su borulari yerlestirmenin avantaji aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Ocak boyutlarınin artması
b) Ocak sicakliginin dusmesi
c) Yanma oraninin dusmesi
d) Ocak tuglalarınin bakim onarim masraflarınin dusmesi
e) Gaz surkilasyonunun iyilesmesi

10) Aşağıdakilerden hangisi kazan dis donanımı değildir ?


a) Ana buhar stop valfi
b) Hava firar valfi
c) Tefsiye siseleri
d) Emniyet valfleri
e) Vorteks giderici

11) Açık besleme sistemindeki kondenserde olusan su nereye basılır ?


a) Kazana
b) Besleme ve filitre tankina
c) Sintineye
d) Denize
e) Gozlem tankina

12) Aşağıdakilerden hangisi yüksek basınçlı saf su yapma sisteminin dezavantajlarından değildir ?
a) İsitma için yüksek basınçlı buhar gerektirir
b) Yüksek sıcaklıkta kisir daha çok olusur
c) Vakum için yüksek basincta buhar gerektirir
d) Bakim ve isletme maliyeti yüksektir
e) Sistemin kurulus maliyeti yüksektir

13) Çift volütlü santrifüj pompada aşağıdakilerden hangisi olusmaz ?


a) Kavitasyon ve titresim
b) İmpellerde radyal srast
c) Discarcdan emmeye kacak
d) Atmosferden hava emme
e) Verdide azalma

14) Santrifüj pompada kavitasyonun nedeni aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Pompayi dizayn kapasitesinde calistirmamak
b) Emme akimindaki buhar ve hava cepleri
c) Salmastra kutusundan hava emilmesi
d) Asinma ringlerinin erezyona ugraması
e) Pompa mil yataklarınin bozulması
15) Dişli bir pompa orijinal (tasarım) devrinin üzerinde çalıştırılırsa aşağıdakilerden hangisi olusur ?
a) Pompanın disleri asinir ve verimi düşer
b) Pompanın kapasitesi düşer
c) Pompada titresim olusur
d) Pompa asiri sogur
e) Pompa yataklari bozulur

16) Yüksek basınçlı devrelerde tek yonlu akim saglayan valf aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Yukselen çek valf
b) Swing(flaper) cek valf
c) Stop cek valf
d) Pistonlu cek valf
e) Kuresel cek valf

17) Evaporeyterde deniz suyu veya tatlı suyun kaynatılmasıyla oluşan buharlar nerede yoğuşturularak, damıtık veya saf su haline
getirilir ?
a) Yardımcı kondenser
b) Dreyn kuler
c) Distiller
d) Damıtıcı
e) C ve D

18) Aşağıdakilerden hangisi bir alev borulu kazanin bolumlerindendir ?


a) Buhar drami
b) Külhan
c) Su drami
d) Yan duvar borusu
e) Gaz bafili

19) Evaporator yuzeyindeki buzlanmayi onlemek için uygulanacak yöntemler aşağıdakilerden hangisi değildir ?
a) Su puskurtulmesi
b) Disa sicak hava gönderilmesi
c) Elektrikli ısıtıcı ile isitma
d) Sogutucu sıvısını degistirme
e) Salamura sogutmalı devrelerde sicak salamura gönderilmesi

20) Aşağıdakilerden hangisi güverte yardımcı makinesi değildir ?


a) Demir irgati
b) İnsinarator
c) Vincler
d) Kreynler
e) Flika matafora motoru

17 Yeni test başlangıç


1) Spindili valf diskine bagli olmayan valf turu aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Sulus valf
b) Stop cek valf
c) Glob valf
d) Kelebek valf
e) Kuresel valf

2) Yüksek basınçlı borulu evaporayterlerin en önemli sakıncası aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Kisir olusumu
b) Köpük olusumu
c) Yag sarması
d) Düşük kapasite
e) Kalitesiz su

3) Evaporator hava ecekterinin gorevi nedir ?


a) Vakumu kirar
b) Buhari kondenser içine cekerek plakalarda yogusumu hizlandirir
c) Evaporator sicakligini dusurur
d) Evaporator içindeki havayi ve yogusmamis gazlari alir
e) Distile pompasini sogutur

4) Bazı motorların kaverleri ile silindir blogu arasinda aşağıda belirtilen contalardan hangisi kullanılır ?
a) Bakir conta
b) Lastik conta
c) Klingirit conta
d) Telli lastik conta
e) Teflon conta

5) Aşağıdakilerden hangisi havalı ısıtıcılarda yangin sebebidir ?


a) Alev tutucularınin bulunmaması
b) Fan motorlarınin asiri akim cekmesi
c) Açık kablo uclarınin olması
d) Fan kanatlarınin keyse surtmesi
e) Kullanildigi ortamlarda patlayici gaz olması

6) Ana buhar stop valfinda ‘toggle’ mekanizmasının gorevi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Valfin kolay kapanmasıni saglar
b) Valfin vuruntusuz calismasıni saglar
c) Valfi tam açık ya da tam kapali tutuar
d) Valfin hava ile kapatilamasıni saglar
e) Valfin uzaktan kumanda ile calismasıni saglar

7) İğne valf için aşağıdakilerden hangisi dogrudur ?


a) Tam açık ve tam kapaliolarak kullanılırlar
b) Sadece tek yönde akis saglarlar
c) Akışı kısmak için çok uygundurlar
d) Sistemin basincini çok hassas olarak korurlar
e) Yüksek basinctan alcak basinc saglarlar

8) Dis görünüşü bakımından glob valfi tanitan ozelligi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Hendilinin olmayisi
b) Sipindilinin olmayisi
c) Kapaginin (kaverinin)yassi olusu
d) Kaverinin bulunmayisi
e) Gövdesının kuresel olusu

9) Aşağıdaki valflarden hangisi glob valfe çok benzer ve ayni ilkeye gore calisir ?
a) İgne valf
b) Kelebek valf
c) Piston valf
d) Geyt valf
e) Trotil valf

10) Evaporatorde kaynayan deniz suyu seviyesini sabit tutan sisteme verilen ad nedir ?
a) Distile pompasi
b) Ecekter pompasi
c) Vakum ecekter
d) Brayn ecekter
e) Orifis

11) Hava kompresorunde yüksek basinc saglayan kademe valflerinin turu nedir ?
a) Geyut valf
b) Cek valf
c) Glob valf
d) İgne valf
e) Kuresel valf

12) Aşağıdakilerden hangisi alev borulu kazanların külhaninda çökme nedenlerinden biri değildir ?
a) Havanin yetersiz olması
b) Yüksek yakıt sicakligi
c) Ocak tasarıminin yanlisligi
d) Kötü ocak isciligi
e) Hava sicakliginin az olusu

13) Yüksek basin dreynleri nerede toplanir ?


a) İcme suyu tanklarında
b) Besleme suyu tanklarında
c) Kondenserde
d) Deaerator tankta
e) Gozlem tankinda

14) Aşağıdakilerden hangisi eşanjörün gorevidir ?


a) İsitma peteklerinde dolasan suyu isitmak
b) İsitma peteklerinde dolasan suyu sogutmak
c) İsitma peteklerinde dolasan suyu buharlastirmak
d) İsitma peteklerinde dolasan suya depoluk yapmak
e) İsitma peteklerinde dolasan suyu tahliye etmek

15) Açık besleme suyu devresinde kullanilan bir hotvelde besleme suyunun çıkış sicakligi hangi sıcaklık derecesinde
sinirlandirilmistir ?
a) 70°C
b) 60°C
c) 50°C
d) 40°C
e) 35°C

16) Bir santrifüj pompa tasarım kapasitesinde calistirilmaz ise aşağıdakilerden hangisi hemen
olusur ?
a) İmpellerde radyal srast
b) Keyste titresim
c) Keyste isinma
d) Discarctan emmeye kacak
e) Saftta asiri isinma

17) Aşağıdakileden hangisi salinometrenin görevidir ?


a) Deniz suyunun tuzluluğunu gösterir
b) Besleme suyunun sıcaklığını gösterir
c) Buharın tuzluluğunu gösterir
d) Üretilen suyun tuzluluğunu gösterir
e) Üretilen suyun sıcaklığını gösterir

18) Körüklü bir valften en iyi verimin alınması için devrenin neresine bağlanması gerekir ?
a) Devrenin en alt noktasına
b) Devrenin en sonuna
c) Devrenin en başına
d) Çalışacağı basınçtan daha yüksek basınçlı devrelere
e) Devrenin en yüksek noktasına

19) Bir soğutma sisrteminde akışkanın ısı vererek yoğuştuğu eleman aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kurutucu
b) Genleşme valfi
c) Evaporator
d) Kondenser
e) Kompresör

20) Bir soğutma sisteminde kompresörün silindirlerinin devamlı ıslak olmaları aşağıdaki hangi problemin habercisidir?
a) Genleşme valfi arızalanmıştır
b) Kondenseri yağ sarmıştır
c) Evaporatör aşırı dolmuştur
d) Yağ seperatörü arızalanmıştır
e) Devrede soğutucu akışkan normalinden azdır

18 Yeni test başlangıç


1) Bir santrüfüj pompada diffizörün esas görevi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Akışkanın hızını yükseltmek
b) Şaft boğazından hava girmesine engel olmak
c) Disçarcı girişinden ayırmak
d) Disçarç akımının gürültüsünü azaltmak
e) Akışkanın basıncını yükseltmek

2) Gemilerde kullanılan pervane pompalar aşağıdaki sistemlerden hangsinde kullanılmaktadır ?


a) Hidrolik iletim
b) Pünomatik dolaşım
c) Ana dolaşım(sürkülasyon)
d) Akaryakıt besleme
e) Akaryakıt transfer

3) Bir santrüfüj pompada emme devresinde akışkan sıcaklığı doyma sıcaklığına ulaşırsa aşağıdakilerden hangisi oluşur ?
a) Disçarç akımında gürültü
b) Şaftyataklarında gürültü
c) Disçarçtan emmeye kaçak
d) Salmastra boğazında kaçak
e) Kavitasyon ve titreşim

4) Kondenser buhar tarafının temizliğinde kullanılan kazan compound(bileşik) hesaplanmasında aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?
a) Her galon su için lb kazan kampaundu
b) Her adet boru için lb kazan kampaundu
c) Her galon su için lb kazan kampaundu
d) Her adet boru için lb kazan kampaundu
e) Hiçbiri

5) Difizörsüz bir santrüfüj pompada akışkanın kinetik enerjisini basınç enerjisine çeviren (reküperasyonu gerçekleştiren)eleman
aşağıdakilerden hangisidir?
a) İmpeller
b) Mil
c) Volüt(salyangoz)
d) Salmastra glendi
e) Aşınma ringi

6) Aşağıdakilerden hangisının blöf edilmesine gerek yoktur?


a) Su dramı
b) Ekonomayzer
c) Bölme hederi
d) Buhar dramı
e) Duvar hederi

7) Yabancı bir limanda kazanla ilgili onarım yapılacaksa aşağıdakilerin hangisinden yazılı onay alınmalıdır ?
a) Gemi kaptanı
b) Şirket enspektörü
c) Klas kuruluşu
d) Gemi baş mühendisi
e) Hiç kimseden

8) Soğutulacak hacim, akışkan veya evaporatör gibi kısımların sıcaklığının belirli değerler arasında kalmasını temin eden kumanda
kontrol cihazı aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kompresör
b) Termostat
c) Manyetik valf
d) Brülör
e) Evaporatör

9) Sıcak mevsimlerde gemi kamaraları ve yaşam yerlerinin serinletilmesi ve yaşam mahalli neminin düzenlenmesini sağlayan cihaza
ne ad verilir ?
a) Isıtıcı veya hiter
b) Soğutucu veya kuler
c) Fan
d) Klima sistemi
e) Havalandırıcı

10) Aşağıdakilerden hangisi iklimlendirme sisteminin bir elemanıdır ?


a) Enjektör
b) Oksijen tüpü
c) Kurutucu
d) Metil alkol
e) Distribütör

11) Soğutucu, ısıtıcı ve kondansörlerin kapaklarında hangi tür conta kullanılır ?


a) Lastik conta
b) Klingerit conta
c) Bezli lastik conta
d) Bakır conta
e) Neopren conta
12) Yüksek basınçlı buhar devrelerinin flençlerinde hangi conta kullanılır ?
a) Telli lastik conta
b) Klingerit conta
c) Bakır conta
d) Gazket veya metal conta
e) Neopren conta

13) Baca ekonomayzeri devridaim pompasında kullanılacak pompa boğaz salmastrası aşağıdakilerden hangisi olmalıdır ?
a) Asbestli
b) Grafitli salmastra
c) Donyağlı salmastra
d) Kendir özlü salmastra
e) Klingerit

14) Gemi dabıl botum tanklarından yakıtı alarak diğer tanklara veya dinlendirme tanklarına veren pompalara ne ad verilir ?
a) Transfer veya aktarma pompası
b) Sintine pompası
c) Balast pompası
d) Servis pompası
e) Yangın pompası

15) Boşalan yakıt tanklarına deniz suyunun alınmasını veya deniz suyunun boşaltılmasını sağlayan pompaların adı aşağıdakilerden
hangisidir ?
a) Balast pompası
b) Sintine pompası
c) Aktarma pompası
d) Yangın pompası

16) Sintinedeki kirli ve yağlı suların aşağıdaki hangi sistemden geçirilmeden denize basılması yasaktır ?
a) İkili filtreden
b) Buhar separatöründen
c) Yağ filtresinden
d) Sintine separatöründen
e) Setling sisteminden

17) Gemilerin sintinelerindeki yağlı ve kirli sular aşağıdaki tanklardan hangisine basılır ?
a) Yağlı ve kirli su tankına
b) Dabıl botum tanklarından birine
c) Dışkı tankına
d) Baş pik tankına
e) Kıç pik tankına
e) Servis pompası

18) Hangi renk kodu sintine devresini göstermektedir ?

a) Sarı
b) Kırmızı
c) Siyah
d) mavi
e) yeşil

19) Hangi renk kodu deniz suyu devresini gösterir ?


a) Sarı
b) Mavi
c) Yeşil
d) Kırmızı
e) Siyah

20) Elektrik yangınına hangi tip söndürücü ile müdahale edilmelidir ?


a) Kuru toz
b) Sıvı oksijen
c) Karbon dioksit
d) Katı su
e) Pülverize su

19 Yeni test başlangıç


1) Adi yangına en iyi ne ile müdahale edilir ?
a) Kuru toz
b) Sıvı oksijen
c) Karbon dioksit
d) Nozul ve su
e) Pülverize su

2) Ambar sintineleri alıcı devre valflarının özelliği aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Küresel valf
b) Glob valf
c) Sülüs valf
d) Stop çek valf
e) Musluk valf

3) Akaryakıt yangınına hangi tip söndürücü ile müdahale edilmelidir ?


a) Kuru toz
b) Sıvı oksijen
c) Karbon dioksit
d) Solid su
e) Pülverize su

4) Gemilerde kullanma suyunun ısıtılmasını sağlayan cihaza ne ad verilir ?


a) Buhar kazanı
b) Tatlı su ısıtıcısı
c) Besi suyu ısıtıcısı
d) Fuel oil ısıtıcısı
e) Yağ ısıtıcısı

5) Gücü ve türü ne olursa olsun, pervane çeviren makineler aşağıdaki sınıflardan hangisine girer ?
a) Gemi yardımcı makineleri
b) Ana makine yardımcıları
c) Güverte yardımcıları
d) Ana makineler
e) Dümen makineleri

6) Gemilerde pervane çeviren ana makinelerin çalışmasına yardımcı olan makinelere ne ad verilir ?
a) Güverte yardımcı makineleri
b) Ana makine yardımcıları
c) Dümen makineleri
d) Hizmet makineleri
e) Tahmil tahliye donanımı

7) Aşağıdakilerden hangisi güverte makinesi değildir ?


a) Mataforalar
b) Irgatlar
c) Zincirler
d) Kompresörler
e) Vinçler

8) Demir palamar donanımlarından istenen özellikler aşağıdakilerden hangisi olamaz ?


a) İşletmede güvenli olmak
b) Ekonomiklik
c) Tam yükte yumuşak bir ilk hareket
d) Büyük ağırlık ve güvertede fazla yer kaplama
e) Elverişli kontrol, düzgün çalışma ve hız ayarının sağlanması

9) Gemilerin baş taraflarında bulunan ve demirin funda veya vira edilmesi için kullanılan makineye verilen isim aşağıdakilerden
hangisidir ?
a) Halat ırgatı
b) Kıç ırgat
c) Demir ırgatı
d) Matafora
e) Vinç

10) Vinçler, kreynler, ırgatlar, dümen makineleri, mataforalar gibi makineler hangi genel sınıfa girer ?
a) Ana makine
b) Ana makine yardımcıları
c) Güverte yardımcıları
d) Hizmet makineleri
e) Dümen makineleri

11) Üç kademeli santrifüj bir pompada aşağıdakilerden hangisi bulunur ?


a) 1 adet çark
b) 4 adet çark
c) 2 adet çark
d) 3 adet çark
e) 5 adet çark

12) Gemilerde kullanılan vak-vak el pompanın tipi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Tek etkilidir
b) Çift etkilidir
c) Jet tipidir
d) Dişlidir
e) Çok etkilidir

13) Devir hareketli pompalar aşağıdakilerden hangisi olarak kullanılmazlar ?


a) Sıvı yakacakların pompalanması
b) Yağ tanklarının drenaj pompası
c) Yağ aktarma pompası
d) Vakum pompası
e) Besleme suyu pompası

14) Merkezkaç pompalarda yatak ısınmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Salmastralar görev yapmamaktadır
b) Pompalanan sıvı sıcaklığı yüksektir
c) Aşırı eksenel itme vardır
d) İmpeller zayıf şekilde dengelenmiştir
e) Pompa şaftı laynsızdır

15) Santrifüj pompalarda hızın düşerek basıncın artması olayına ne ad verilir ?


a) Operasyon
b) Osilasyon
c) Reküperasyon
d) Otomasyon
e) Kompresyon

16) Bir sistemde iç basınç fazla geldiğinde bunu azaltan valfa ne ad verilir ?
a) Redyusin valf
b) Musluk valf
c) İğne valf
d) Rilif valf
e) Çek valf

17) Gemilerde kullanılan kinistin valfı aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Glob valf
b) Geyt valf
c) Kelebek valf
d) Musluk valf
e) Çalpara valf

18) Spındılı valf diskine bağlı olmayan valf türü aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Sülüs valf
b) Stop çek valf
c) Glob valf
d) Kelebek valf
e) Küresel valf

19) Aşağıdakilerden hangisi gemi havuza çıkmadan sökülüp alıştırılamaz ?


a) Liman kazanı stop valfı
b) Yağ kuleri bay pas valfı
c) Piston soğutma suyu pompa alıcı valfı
d) Tatlı su hidroforu çıkış valfı
e) Derin su kinistin valfı
20) Aşağıdakilerden hangisi hava basıncını ayarlamakta kullanılır ?
a) Redyusin valf
b) Kelebek valf
c) Çek valf
d) Küresel valf
e) Sülüs valf

20 Yeni test başlangıç


1) Servis havası sisteminde basıncı ayarlayan elemanın adı nedir ?
a) Orifis
b) Filtre
c) Redyusin valf
d) Hava tüpü çıkış valfı
e) Hava kompresörü emniyet valfı

2) Stern tüp veya kovan salmastra kutusunda kullanılan salmastralar, aşağıda belirtilenlerden hangisidir ?
a) Grafitli salmastra
b) Yapay kauçuk salmastra
c) Don yağlı salmastra
d) Pamuk salmastra
e) Yumuşak lastik salmastra

3) Kazanlarla ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi veya hangileri doğrudur ?


I-İçinde atmosfer basıncından daha yüksek basınçta su buharı, sıcak su veya kızgın yağ üretebilen, yanmalı basınç kaplarına “buhar
kazanı” adı verilir
II- Bir kazanın tam yük kapasitesının % fazlasına “aşırı yük kapasitesi” adı verilir
III- Alev borulu kazanlarda, kazanın 1/3’ünü ve su borulu kazanlarda ise buhar dramının % 50’sini oluşturan kısımlara “buhar
mahalli” adı verilir
IV- 1 cm2 ısıtma yüzeyinin bir saatte buharlaştırdığı kg türünden su miktarına “buharüretme gücü” denir

a) I ve II
b) II ve IV
c) I ve III
d) I, II ve III
e) IV

4) Bir buhar kazanı üretim safhasında su kaynıyor ve buhar üretiyorsa elde edilen stime (buhara) ne ad verilir ?
a) Kızgın buhar
b) Yardımcı buhar
c) Kuru buhar
d) Doymuş buhar
e) Egzoz buharı

5) Kazanlar kullandıkları yakıt cinsine göre kaça ayrılırlar ?


a) 1
b) 2
c) 3
d) 4
e) 5

6) Kazanlar çalışma basıncına göre kaça ayrılırlar ?


a) 2
b) 3
c) 4
d) 5
e) 6

7) Aşağıdakilerden hangisi alev borulu kazanların bölümlerinden değildir ?


a) Külhan
b) Cehennemlik
c) Payanda borusu
d) Ön duman kutusu
e) Bölme duvarı borusu

8) Aşağıdakilerden hangisi alev borulu kazanların, psi basınca kadar çalışan diğer gemi kazanlarına nazaran avantajlarından
değildir ?
a) Yapılışları kolaydır
b) Basınç çabuk değişmez
c) Gemiye montajı ve çıkartılması kolaydır
d) Pek saf olmayan besleme suyu kullanabilir
e) Tamir ve temizliği kolaydır

9) Skoç tipi bir kazanda yakıtın yakıldığı bölüme ne ad verilir ?


a) Cehennemlik
b) Ocak
c) Şamot
d) Duman sandığı
e) Külhan

10) Alev borulu kazanlarda cehennemlik tarafı boru ağızlarının sık sık yanma nedeni aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Boru ağızlarında biriken kurumun temizlenmemesi
b) Cehennemliğin en sıcak kısım olması
c) Kazan iç basıncının yükselmesi
d) Boru ağzının boru aynası üzerine kıvrılmaması
e) Cehennemliğin soğutulmaması

11) Skoç türü kazanlarda cehennemlik tavanı çökme nedeni aşağıdakilerden hangisi olabilir ?
a) Kışır
b) Kurum
c) Yağ
d) Fazla su
e) Eksik su

12) Aşağıdakilerden hangisi cehennemliğin görevlerinden değildir ?


a) Yüksek cehennemlik sıcaklığını muhafaza etmek
b) Kazan keysının sağlamlığını arttırmak
c) Kazanda ısı kaybını minimuma indirmek
d) Yanma gazlarını yönlendirmek
e) İç parçaları direkt ışınım ısısı ve alevden korumak

13) Arızalı süperhiter kurum üfleyicisının belirtisi aşağıdakilerden hangisi olabilir ?


a) Düşük baca sıcaklığı
b) Düşük süperhiter çıkış sıcaklığı
c) Düşük süperhiter giriş sıcaklığı
d) Yakıt sarfiyatında düşme
e) Düşük ekonomayzer çıkış sıcaklığı

14) Ekonomayzer boru ve hederlerinde belirli kaynak tamiratından sonra ekonomayzere kazan tasarım basıncının % kaçı oranında
hidrostatik test uygulanır ?
a) % ’lük test
b) % ’luk test
c) % ’lik test
d) % ’lik test
e) % ’lik test

15) Kıvrık saçtan yapılan külhanların düz saçtan yapılan külhanlara göre yararı aşağıdakilerden hangisi değildir ?
a) Kazanın ısıtma yüzeyinin büyütülmesi
b) Kazanın ısıtma yüzeyinin küçültülmesi
c) Kazanın dayanıklılığının arttırılması
d) Bağlantı yerlerinden kazanın akıtmasının önlenmesi
e) Kışır oluşumunun yavaşlatılması

16) Aşağıdakilerden hangisi bir buhar dramının iç donanımı değildir ?


a) Yüzey blöf nozulu
b) Yalpa saçı
c) Besi suyu regülatör şamandırası
d) Buhar bafılı
e) Hava musluğu

17) Radyan süperhiterin bulunduğu kazanlarda, süperhiterin yerleştirildiği yer aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kazanın baca çıkışına
b) Bacada uygun bir yere
c) Su boruları arasına
d) Su dramı içine
e) Radyasyonla ısı geçişinin olabileceği yere

18) D tipi su borulu kazanlarda buhar üretme borularının içine aşağıdakilerden hangisi yerleştirilir ?
a) Su duvarı boruları
b) Süperhiter boruları
c) Aşağı akış borusu
d) Yukarı akış boruları
e) Erhiter boruları

19) Su borulu kazanlarda Brayn valfının türü ve hangi amaçla kullanıldığı aşağıdakilerden hangisinde belirtilmiştir ?
a) Geyt valf; dip blöfü
b) Rilif valf; kazanın emniyeti
c) Redyusin valf; basınç kontrol
d) Çek valf; akış kontrol
e) Stop valf; yüzey blöfü

20) Heder tipi ince su borulu bir kazanın buhar dramının üzerinde aşağıdakilerden hangisi bulunmaz ?
a) Seyfti valf
b) Hava musluğu
c) Tesviye şişeleri
d) Tecrübe muslukları
e) Disüperhiter

21 Yeni test başlangıç


1) Skoç tipi bir kazanda alev ve payanda boruları için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?
a) Cehennemlik ön aynası ile kazan ön aynası arasına yerleştirilmişlerdir
b) Dış çapları birbirlerine eşit olup, iç çapları farklıdır
c) Payanda borularının iç çapları duman borularından küçüktür
d) Payanda borularının et kalınlığı duman borularından daha büyüktür
e) Yukarıdakilerin tümü doğrudur

2) Aşağıdaki borulardan hangisi su borulu bir kazanın dışında yer alır ?


a) Buhar üretici borular
b) Aşağı akış boruları
c) Süperhiter boruları
d) Su duvarı boruları
e) Bölme duvarı boruları

3) Modern su borulu bir kazanda, besleme suyunun pH’sı 7’nin altına düşerse, aşağıdakilerden hangisi boru iç yüzeylerinde
oluşmaya başlar ?
a) Korozyon
b) Kışır
c) Yağlanma
d) Oksitlenme
e) Çinkosuzlanma

4) Bir süperhiterin sıcaklığını kontrol eden eleman aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Erhiter
b) Ekonomayzer
c) Blover
d) Atemperatör
e) Termik valf

5) Kontrolsüz süperhiter için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?


a) Buhar üretici boruların arasında aynı ocakta bulunurlar
b) Kazanda ayrı bir ocakta bulunurlar ve brülörleri ayrıdır
c) Buhar dramının içinde bulunurlar ve doymuş buhar üretirler
d) Su dramının içinde bulunurlar ve besleme suyunu ısıtırlar
e) Kazan dış zarfı ile iç zarfı arasında bulunurlar ve havayı ısıtırlar

6) Disüperhiterin kazan içindeki yeri ve görevi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Su dramı; yaş buhar üretmek
b) Buhar dramı; doymuş buhar üretmek
c) Ekonomayzer; doymuş sıvı üretmek
d) Erhiter; doymuş hava üretmek
e) Süperhiter; kızgın buhar üretmek

7) Modern su borulu bir kazanın ocağına verilen havanın basıncını ölçen cihaz aşağıdakilerden hangisidir ?
a) İçinde su bulunan U şeklinde bir manometre
b) İçinde su bulunan tek kollu bir piezometre
c) İçinde cıva bulunan diferansiyel bir manometre
d) Burdon (preşır) geyç
e) Barometre

8) Kontrollü süperhiterli bir su borulu kazanın buhar dramı içinde aşağıdakilerden hangisi bulunmaz ?
a) İç buhar borusu
b) Yüzey blöf borusu
c) Kimyasal madde borusu
d) Disüperhiter boruları
e) İç besleme borusu

9) Alev borulu kazanlarda Brayn valfının bulunduğu yer aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Kazan ön aynasının üst tarafında
b) Külhan altındaki adam deliğine yakın bir yerde
c) Seyfti valfının hemen yanında
d) Kazan arka aynasında tesviye şişesine yakın bir yerde
e) Duman sandığının apteyke bağlandığı yerde

10) Alev ve duman borulu bir kazanın su ve buhar bölgesi içinde aşağıdakilerden hangisi bulunmaz ?
a) Duman boruları
b) Payanda boruları
c) İç buhar borusu
d) Cehennemlik tavanı
e) Külhan

11) Buhar kazanlarının ocaklarına yerleştirilen üst ısıtıcılar aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Radyan süperhiter
b) Radyal süperhiter
c) Konveksiyon süperhiter
d) Bileşik süperhiter
e) Konvansiyon süperhiter

12) Kazan basıncı belirli bir basıncın üzerine çıktığı zaman açarak buhar basıncını ayarlayan cihaza ne ad verilir ?
a) Ana stop valfı
b) Güvenlik valfı
c) Besleme suyu alıcı valfı
d) Tesviye şişesi
e) Buhar dönüş trapı

13) Alev borulu bir kazanın kazan bünyesindeki sigorta tapalarının görevi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kazanın külhanını korumak
b) Susuz kalan kazanı korumak
c) Duman borularını korumak
d) Payanda borularını korumak
e) Emniyet valfını korumak

14) Kazanda kullanılacak yakıtın hiterde aşırı ısıtılması sonucu aşağıdakilerden hangisi oluşur ?
a) Yakıtta asidin oluşması
b) Yakıtta suyun oluşması
c) Hiterde, boru devrelerinde yapışkan kurumun oluşması
d) Yakıtın iyi olarak filtre edilememesi
e) Buhar basıncının düşmesi

15) Yakıt servis sistemindeki yakıt servis pompası emme bağlantısı için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?
a) Tanktan emme bağlantısına strayner monte edilmiştir
b) Yakıtın bir kısmını almayacak şekilde yeterli yüksekliktedir
c) Tankın en alt noktasındadır
d) Yeterli esneklik sağlamak için 2 adet emme bağlantısı mevcuttur
e) Tankın en üst kısmına monte edilmiştir

16) Aşağıdakilerden hangisi yakıt sistemine ait ana sistemlerden değildir ?


a) Yakıt ikmal ve transfer sistemi
b) Yakıt servis sistemi
c) Yakıt boşaltma sistemi
d) Yakıt atomizasyon sistemi
e) Yakıt depolama sistemi

17) Aşağıdakilerden hangisi ana yakıt deposu üzerinde bulunan elemanlardan değildir ?
a) Yakıt pompası
b) Yakıt göstergesi
c) Su ve tortu boşaltma valfı
d) Adam girme kapağı
e) Yakıt doldurma borusu

18) Püskürtmeyen bir atomizörün arıza nedeni aşağıdakilerden hangisi olabilir ?


a) Sulu yakıt
b) Yakıttaki hava
c) Kirli tıkalı filtre
d) Atomizör ucunda kömürleşme
e) Yukarıdakilerin tümü olabilir

19) Su borulu bir kazanda gerektiği şekilde ve verimli olarak yakılabilecek bir yakıtın azami miktarı aşağıdakilerden hangisine bağlı
değildir ?
a) Ocağa basılabilecek hava miktarı
b) Atomayzerin havayı yakıtla karıştırabilmesi
c) Ocağın hacmi
d) Ocağın şekli
e) Su devri daimi sınırlaması

20) Börner ayarları yapılırken iyi bir yanma için alevin rengi ne olmalıdır ?
a) Mor renkte
b) Beyaz renkte
c) Açık sarı renkte
d) Kırmızı renkte
e) Menekşe renginde

22 Yeni test başlangıç


1) Kazan börneri üzerindeki yakıt pompası hangi tip pompa grubuna girer ?
a) Kanat tipi pompa
b) Dişli pompa
c) Pistonlu pompa
d) Vidalı pompa
e) Santrifüj pompa

2) Aşağıdakilerden hangisi bacanın çekiş gücünü azaltan sebeplerdendir ?


a) Baca yüksekliğinin az olması ve kaçak hava girmesi
b) Baca boyunun yüksek olması
c) Bacanın temiz olması
d) Baca temizleme kapağının sıkıca kapalı olması
e) Baca damperinin açık olması

3) Baca çekişinin sağlıklı olabilmesi için kazanın ateş tarafının temizliği ne kadar zamanda bir yapılmalıdır ?
a) saatte bir
b) saatte bir
c) saatte bir
d) saatte bir
e) saatte bir

4) Modern su borulu kazanlarda baca gazlarının analizinde kullanılan Orsat cihazı aşağıdakilerden hangisini ölçer ?
a) N₂
b) O₂
c) CO
d) CO₂
e) Hepsini ölçer

5) Kazan içinde biriken kurumları temizleyen donanıma ne ad verilir ?


a) Kamin donanımı
b) Çek valf donanımı
c) Yıkama donanımı
d) Süpürme donanımı
e) Püskürtme donanımı

6) Devredeki bir su borulu kazanın su seviyesi, fayrap seviyesının çok üzerine çıkıyorsa, aşağıdakilerden hangisi yapılmalıdır ?
a) Brülörler söndürülür ve kazan soğutulur
b) Kazan basıncı düşürülür
c) Kazana verilen besi suyu arttırılır
d) Kazana verilen besi suyu azaltılır
e) Yüzey blöf valfı açılarak, yüzey blöfüne başlanır

7) Ocak tepmesi olduğunda aşağıdakilerden hangisının yapılması gereklidir ?


a) Hava basıncı azaltılır
b) Yakıt valfı kapatılır
c) Kazan stop valfı kapatılır
d) Atomizöre buhar verilir
e) Yakıt ısıtılmaya başlanır

8) Fayrap için hazırlanan bir kazanda aşağıdakilerden hangisi öncelikle yapılmalıdır ?


a) Baca kapelası çıkartılır
b) Yakıt devresi hazırlanır
c) Körükler hazırlanır
d) Hava firar valfı açılır
e) Ana stop valfı açılır

9) Buhar devrelerinde vuruntu olması nasıl önlenir ?


a) Isıtma ve dreyn işlemini iyi yapmakla
b) Buharı devreye ağır ağır vermekle
c) Buharı devreye süratle vermekle
d) Çalışma basıncını yüksek tutmakla
e) Buhar ısısını yüksek tutmakla

10) Su borulu bir gemi kazanı devreye alınırken dreynleri açık tutulan aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Yakıt hiterleri
b) Yakıt pompası
c) Süperhiter
d) Tesviye şişeleri
e) Su dramları

11) Ocak tuğlaları değiştirilen bir kazan kaç saat sonra fayrap edilmelidir ?
a) 6 saat
b) 12 saat
c) 15 saat
d) 20 saat
e) 24 saat

12) Süperhiter seyfti valfı açma basıncı için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?
a) Kazan seyfti valfı açma basıncından büyüktür
b) Kazan seyfti valfı açma basıncından küçüktür
c) Kazan seyfti valfı açma basıncına eşittir
d) Ekonomayzer seyfti valfı açma basıncından büyüktür
e) Ekonomayzer seyfti valfı açma basıncına eşittir

13) Ekonomayzer seyfti valfı açma basıncı için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?
a) Süperhiter seyfti valfı açma basıncından küçüktür
b) Süperhiter seyfti valfı açma basıncına eşittir
d) Kazan seyfti valfı açma basıncından küçüktür
e) Kazan seyfti valfı açma basıncına eşittir

14) Su borulu bir kazanda sönen bir atomizörün yeniden yakılmasında, kızgın ocak duvarlarından yararlanılması aşağıdakilerden
hangisine sebep olabilir ?
a) Ocak tepmesine
b) Erhiter yangınına
c) Eksik yanmaya
d) Yakıt pompası regülatör arızasına
e) Yukarıdakilerin tümüne
15) Devrede olan bir kazanın tesviye şişesinde suyun alçak düzeyde olduğu tesbit edildiğinde yapılacak ilk iş aşağıdakilerden
hangisidir ?
a) Besleme suyu regülatörü baypas edilir
b) Yedek besleme suyu pompası devreye alınır
c) Hemen tesviye şişesının blöfü yapılır
d) Brülörler söndürülür
e) Kazan buhar basıncı düşürülür

16) Su borulu bir kazanın devreye alınmasında yakıt sıcaklığı ve basıncı aşağıdakilerden hangisi
olmalıdır ?
a) 50⁰C – 3 bar
b) 90⁰C – 5 bar
c) ⁰C – 7 bar
d) ⁰C – 15 bar
e) ⁰C – 20 bar

17) Kazanların operasyonu sırasında süperhiterin giriş ve çıkış hederleri arasında genellikle kaç bar’lık basınç farkı oluşturulur ?
a) 2,,50 bar
b) 1,,25 bar
c) 0,,02 bar
d) 0,,42 bar
e) 1,,72 bar

18) Boru ile ayna arasından kaçıran duman borulu kazanlara ne işlem uygulanır ?
a) Kaynatılarak kaçak giderilir
b) Devcon sürülerek kuruması beklenir
c) Kaçıran borulara makineto çekilir
d) Kaçıran borulara kör tapa çakılır
e) Kaçıran borular değiştirilir

19) Bir gemi kazanının verimli ve ekonomik operasyonu için aşağıdakilerin hangisi görülmelidir ?
a) Ocakta kızıl alev, bacada şefaf gaz
b) Ocakta sarı alev, bacada açık kahve rengi duman
c) Ocakta beyaz alev, bacada beyaz duman
d) Ocakta mor alev, bacada siyah duman
e) Ocakta kırmızı alev, bacada hafif siyah duman

20) Devrede olan bir kazanda (gemi sevk sisteminde) düşük buhar basıncının nedeni aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Süperhiter çıkış sıcaklığının ani olarak düşmesi
b) Besleme suyunun yüksek sıcaklığı
c) Buhar dramındaki alçak su seviyesi
d) Kazan suyunun kirlenmesi
e) Besleme suyu regülatörünün arızası

23 Yeni test başlangıç


1) Kazan devreden çıktıktan minumum ne kadar süre sonra dip blöfü yapılır ?
a) 30 dakika
b) 60 dakika
c) 75 dakika
d) 90 dakika
e) dakika

2) Aşağıdakilerin hangisi kazanın bakımı esnasında yapılması gereken hazırlıklardan değildir ?


a) Kazanın soğutulması
b) Kazanın yan ve arka kapaklarının açılması
c) Kazan ocağının yıkanması
d) Kazan kontrolünün yapılması
e) Buhar basıncının arttırılması

3) Aşağıdakilerden hangisi kazan devreden çıkartılırken yapılması gereken hareketlerden değildir ?


a) Brülörler sıra ile devreden çıkarılır
b) Brülörler devreden çıktıktan sonra yakıt pompası durdurulur
c) Söndükten sonra kazan havalandırılır ve kazanda buhar üretimi durana kadar recisterler açık bırakılır
d) Atomizörler çıkarılmadan önce buhar kapatılır
e) Süperhiter koruma buharı “bleeder” valfı süperhiter stop valfı kapatılmadan önce açılır
4) Alev borulu bir kazana fuel oil yürümesi halinde ne yapılır ?
a) Su seviyesi tamamlanır
b) Kazan blöf edilerek HDE ile kazan içi temizlenir
c) Kazan blöf edilerek basınçlı su ile gelen yakıt temizlenir
d) Kazan blöf edilerek hotvele kostik soda ilave edilir
e) Hava firarı açılarak kazanın basıncı düşürülür

5) Muhakkak kazan kaynatılmasının gerekli olmadığı durum aşağıdakilerin hangisidir ?


a) Yeni inşa edilen kazanlar
b) Kazan borularının büyük bir kısmı değişmişse
c) Kazan konserve edilmişse
d) Kazan suyu tuzluluğu yüksek ise
e) Fazla kışır varsa

6) Aşağıdakilerin hangisi kazan kaynamasına sebeptir ?


a) pH’sı yüksek su
b) Alkalinitesi yüksek su
c) Kazanda aşırı tuzluluk
d) Yağ oranı yüksek su
e) Dinlendirilmemiş su

7) Aşağıdakilerden hangisi kazan kaynamasının kazana verdiği zararlardan değildir ?


a) Verimi düşürür
b) Borularda aşırı kışır oluşur
c) Boru patlamalarına neden olur
d) Yakıt sarfiyatını düşürür
e) Yakıt sarfiyatını arttırır

8) Kazan borularının içlerinden en zor temizlenen tuz aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Sodyum klorit
b) Potasyum sülfat
c) Kalsiyum karbonat
d) Kalsiyum sülfat
e) Magnezyum klorit

9) Kışır oluşumuna neden nedir ?


a) Tatlı su
b) Besleme suyu
c) Tuzlu su
d) Yağlı su
e) Alkalinitesi yüksek su

10) Kışırın kazana zararı aşağıdakilerden hangisi değildir ?


a) Isı transferini azaltır
b) Boru patlamalarına neden olur
c) Kazan verimini düşürür
d) Yakıt sarfiyatını arttırır
e) Kazanın ömrünü uzatır

11) Aşağıdakilerden hangisi kazanlarda ateş tarafı birikintisi değildir ?


a) Pas
b) Kurum
c) Kışır
d) Cüruf
e) Oksit tabakaları

12) Kazanların su tarafında ısı geçişini aşağıdakilerden hangisi zorlaştırır ?


a) Kışır
b) Kurum
c) Yağ
d) B ve C
e) A ve C

13) Kazan borularına yapışan ve yüksek sıcaklıklarda korozyona sebebiyet veren, yakıtın içindeki element aşağıdakilerden hangisidir
?
a) Vanadyum tuzu
b) Kül
c) Sodyum klorit tuzu
d) Karbon
e) Alüminyum

14) Su ile temas eden demir yüzeylerin kimyasal reaksiyona girerek aşınmasına ne ad verilir ?
a) Korozyon
b) Kışır
c) Köpük
d) Çürüme
e) Dökülme

15) Kazan borularında korozyonu önlemek için aşağıdakilerden hangisi yapılmalıdır ?


a) Kazanlarda şehir şebekesi suyu kullanılmalıdır
b) Kazanlarda deniz suyu kullanılmalıdır
c) Kazanlarda soğutulmuş su kullanılmalıdır
d) Kazanlarda damıtık su kullanılmalıdır
e) Kazanlarda sıcak su kullanılmalıdır

16) Bir gemi kazanında baca gazlarının sıcaklığının ⁰C’ün altına düşmesi aşağıdakilerden hangisine neden olur ?
a) Kazan veriminin artmasına
b) Sülfüröz asit oluşumuna
c) Kazanda kışır oluşumuna
d) Kazan köpürmesine
e) Kazan kaynamasına

17) Ekonomayzer ve erhiter borularının delinmesine neden olan asit ve bu asidin oluşum sıcaklığı aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Sülfüröz asit; ⁰C
b) Sülfürik asit; ⁰C
c) Hidroklorik asit; ⁰C
d) Karınca asidi; ⁰C
e) Tuz asidi; ⁰C

18) Su borulu bir kazanın dip blöfü yapılırken iç buhar basıncı kaç bar’a düşürülmelidir ?
a) 20 bar
b) 25 bar
c) 15 bar
d) 10 bar
e) 1,5 bar

19) Skoç tipi kazanlarda boru delinmesi ve çatlaması nedeni aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Boruların su tarafı yüzeylerinde sülfüröz asit oluşumu
b) Boruların su tarafı yüzeylerinde kurum ve cüruf birikimi
c) Boruların alev tarafı yüzeylerinde kışır birikimi
d) Boruların alev tarafı yüzeylerinde yağ birikimi
e) Boruların su tarafı yüzeylerinde kışır ve yağ birikimi

20) Kazan suyu muayenesi yüzey ve dip blöf yapıldıktan ne kadar zaman sonra yapılmalıdır ?
a) dakika sonra
b) dakika sonra
c) dakika sonra
d) dakika sonra
e) Hemen sonra

24 Yeni test başlangıç


1) Aşağıdakilerden hangisi kazan suyuna uygulanan testlerden değildir ?
a) İletkenlik
b) Tuzluluk
c) Sertlik
d) Esneklik
e) pH

2) Kazan çalışmıyor ve tam dolu olarak muhafaza ediliyorsa tuzluluk testi ne kadar sürede bir yapılmalıdır ?
a) 12 saatte bir
b) 24 saatte bir
c) Haftada bir
d) 15 günde bir
e) Ayda bir

3) Erimiş oksijen testi için örnek suyu nereden alınır ?


a) Kondanseyt pompasından
b) Deaeratör tankından
c) Evaporeytır çıkışından
d) Kazandan
e) Besleme tanklarından

4) Kazan besleme suyunun iç ıslahında, aşağıdakilerden hangisi besleme suyundan çıkartılır ?


a) N₂
b) CO₂
c) CO
d) H₂O
e) O₂

5) Aşağıdaki hangi besleme suyu sistemi motorlu gemilerde kullanılır ?


a) Açık besleme sistemi
b) Yarı kapalı besleme sistemi
c) Kapalı vakumlu besleme sistemi
d) Kapalı basınçlı besleme sistemi
e) Vakumlu ve basınçlı besleme sistemi

6) Açık besleme ve filtre tankının içinde bulunan filtrenin görevi nedir ?


a) Suyun içindeki havayı ayırır
b) Suyun içindeki gazları ayırır
c) Suyun içindeki buharı ayırır
d) Suyu ısıtır
e) Suyun içindeki pislik ve yağı ayırır

7) Aşağıdaki hangi besleme suyu sistemi yüksek basınçlı sistemlerde kullanılır ?


a) Açık besleme suyu sistemi
b) Vakum kapalı besleme suyu sistemi
c) Yarı kapalı besleme suyu sistemi
d) Basınçlı besleme sistemi
e) Vakumlu-açık besleme sistemi

8) Vakum kapalı besleme sistemi ile yarı kapalı besleme sistemi arasındaki en önemli fark aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Sörç tankın kapasitesi
b) Sörç tankın firar devreleri
c) Sörç tankın olup olmaması
d) Sörç tank firarlarının olup olmadığı
e) Her iki sistemde sörç tank firarlarının atmosfere açık olup olmadığı

9) Yarı açık besleme suyu sisteminde yoğuşum pompasının bastığı besleme suyunun % 95’i aşağıdaki hangi elemana gider ?
a) Besleme pompası
b) Sörç tank
c) Dreyn tank
d) Kondenser
e) Deaeratör

10) Vakumlu besleme suyu devresinde vakum tank içindeki basınç aşağıdaki hangi elemanın basıncına eşittir ?
a) Yoğuşum pompası çıkış basıncına
b) Besleme pompası çıkış basıncına
c) Ana kondenser basıncına
d) Buster pompası çıkış basıncına
e) Kamin devresi basıncına

11) Dış çapı 19 mm olan bir kondenser borusunun getireceği en büyük avantaj aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Sürtünmesiz bir akış
b) Kararlı ve stabil bir akış
c) Türbülanslı bir akış
d) Çok iyi bir ısı transferi
e) Çok iyi temizlenme kolaylığı

12) Aşağıdaki hangi malzeme kondenser borularında % 50 hafiflik ve yüksek ısı geçişi sağlar ?
a) Titanyum
b) Kupro-nikel
c) Admiralti pirinci
d) Tombak
e) Alüminyum bronzu

13) Açık besleme suyu devresinde besleme suyunun hotvelden çıkış sıcaklığı 85⁰C’a yükselirse, aşağıdakilerden hangisi meydana
gelir ?
a) Kronometrik valf besleme pompasının strokunu arttırır
b) Kronometrik valf besleme pompasının strokunu düşürür
c) Besleme pompası emiş devresinde buhar cepleri meydana gelir
d) Kazana basılan bu sıcak su nedeniyle, kazan ocağında daha az yakıt yakılır
e) Ana kondenser vakumu yükselir ve yoğuşum miktarı artar

14) Yarı kapalı besleme sisteminde kullanılan tankın adı aşağıdakilerden hangisidir ?
a) DA tank
b) SÖRÇ tank
c) FW tank
d) SAMP tank
e) FILTRE tank

15) Kazan tesislerinde kaç adet besleme suyu devresi bulunur ?


a) 1
b) 2
c) 3
d) 4
e) 5

16) Kazan besleme suyu devrelerinde uygulanan test basıncı aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kazan basıncının %’si
b) Kazan basıncının %’i
c) Kazan basıncının %’u
d) Kazan basıncının %’i
e) Kazan basıncının %’ı

17) Kazan besleme suyu devrelerinde kazana yakın olan valf aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Musluk valf
b) Geyt valf
c) Çek valf
d) Glob valf
e) Piston valf

18) Ana kondenser denizden alıcı valfı aşağıdaki tiplerden hangisidir ?


a) Glop valf
b) Stop çek valf
c) Geyt valf
d) Sentinel valf
e) Küresel valf

19) Ana ve yardımcı kondenserlerin deniz suyu tarafına uygulanabilecek maksimum basınç ne kadardır ?
a) 10 PSIG
b) 15 PSIG
c) 20 PSIG
d) 25 PSIG
e) 30 PSIG

20) Besleme suyu regülatörü aşağıdakilerin hangisinden ikaz alarak çalışır ?


a) Besleme suyu akışı
b) Yakıt basıncı
c) Buhar akışı
d) Buhar basıncı
e) Besleme suyu basıncı

25 Yeni test başlangıç


1) Seyfti valf nereye açılır ?
a) Yüksek basınç dreynine
b) Atmosfere
c) Sintineye
d) Yardımcı egzoz devresine
e) Buhar dönüş devresine

2) Gemilerde soğutma sistemlerinde kullanılan soğutucu akışkan aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Freon
b) Halon
c) Propan
d) Metan
e) Karbon dioksit

3) Kondenser borularının kışır temizliğinde aşağıdakilerden hangisi kullanılır ?


a) Sülfürik asitli su
b) Sodalı su
c) Deterjanlı su
d) Sirkeli su
e) Hidroklorik asitli su

4) Kondenser su kutuları ve kapakları dökme demir malzemeden yapıldıklarında, iç yüzeylerinde meydana gelen korozyon türü
aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Galvanik korozyon
b) Grafit korozyon
c) Oksijen korozyonu
d) Çinko korozyonu
e) Demir korozyonu

5) Kondenser hotvelinin hacmi ile ilgili kural aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Yoğuşum pompasının tam kapasitesinde, onu 1 dakika besleyecek yoğuşum suyu hacmine sahip olmalıdır
b) Yoğusum pompasını 5 dakika süre ile besleyebilmelidir
c) Yoğusum pompasını 4 dakika süre ile besleyebilmelidir
d) Yoğusum pompasını 6 dakika süre ile besleyebilmelidir
e) Yoğusum pompasını 10 dakika süre ile besleyebilmelidir

6) Bir kondenserde vakumun en yüksek değeri aşağıdakilerden hangisi olabilir ?


a) mm Hg
b) mm Hg
c) mm Hg
d) mm Hg
e) mm Hg

7) Yoğuşum pompası kondenserin nesini tahliye eder ?


a) Suyunu
b) Havasını
c) Buğusunu
d) Su ve havasını
e) Yağını

8) Grafit korozyonu bir kondenserin hangi kısmında görülür ?


a) Kondenser hotvelinde
b) Kondenser borularının dış yüzeyinde
c) Kondenser boru aynalarında
d) Kondenser kapaklarının iç yüzeyinde
e) Kondenser borularının iç yüzeyinde

9) Kondenser borularının buhar tarafı yüzeyleri neden kirlenir ?


a) Yakıt sarması
b) Yağ sarması
c) Deniz canlılarının sarması
d) Kışır birikimi
e) Çamur birikimi

10) Kapalı ve basınç altında çalışan besleme suyu sisteminde erecekterin görevi nedir ?
a) Kondensere besleme suyunu sağlamak
b) Kondenserin yoğuşumlarını tahliye etmek
c) Kondenserin havasını tahliye etmek
d) Kondenserin buğu, hava ve yoğuşumlarını tahliye etmek
e) Kondanserin yağını tahliye etmek

11) Kondenser yoğuşum pompası, besleme suyunu basınçlı sistemde nereye basar ?
a) Hotvele
b) Dreyn tankına
c) Vakum sörç tanka
d) Deaeratöre
e) Kazana

12) Yardımcı besleme devresinden kazana basınçla su basan cihaz aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Su enjektörü
b) Ecekter
c) Deaeratör
d) Aplikatör
e) Separatör

13) Yüksek basınçlı borulu damıtıcıların en önemli sakıncası aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Yüksek ppm
b) Köpük
c) Sık arıza
d) Düşük kapasite
e) Kışır yapma

14) Hava ecekteri ile kondenser arasındaki aşırı ısınmayı önlemek için kullanılan eleman aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Termostatik valf
b) Katot valf
c) Glob valf
d) Çalpara valf
e) Sentinel valf

15) Açık besleme suyu devresinde, besleme suyuna en fazla hava aşağıdaki hangi elemanda girer ?
a) Kondenser
b) Hotvel
c) Deaeratör
d) Erpamp
e) Kamin devresi

16) Açık besleme suyu devresinde hava pompası, aşağıdaki hangi elemana disçarç eder ?
a) Kondenser
b) Besleme suyu ısıtıcısı
c) Hotvel
d) Dreyn tank
e) Vakum tank

17) Bir deaeratörün (cet hiter) görevi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Besleme suyunu ısıtmak ve havasını çıkartmak
b) Besleme suyunu temizlemek
c) Besleme suyunu basınçlandırmak
d) Besleme suyunu arıtmak
e) Besleme suyunu hızlandırmak

18) Kapalı ve basınç altında çalışan besleme suyu devresinde yoğuşum pompası, yoğuşumları önce nereye basar ?
a) Hotvele
b) Deaeratöre
c) Ecekter kondensere
d) Dreyn kulere
e) Vent kondensere

19) Kapalı ve basınç altında çalışan bir besleme suyu devresinde yoğuşumlar ilk kez nerede havasızlandırılırlar ?
a) Hotvel
b) Vakum tank
c) Deaeratör
d) Vent kondenser
e) Ana kondenser

20) Kapalı ve basınç altında çalışan fid suyu sisteminde kamin devresının görevi aşağıdakilerden
hangisidir ?
a) Ana kondenserin suyunu tahliye etmek
b) Yoğuşum pompasına su temin etmek
c) Yoğuşumları kazana iletmek
d) Ana kondenseri susuz bırakmamak
e) Deaeratöre buhar temin etmek

26 Yeni test başlangıç


1) Besleme suyunun buharla temas halinde olduğu besleme hiterine ne ad verilir ?
a) Disüperhiter
b) Süperhiter
c) Sörfeys hiter
d) Cet hiter
e) Erhiter

2) Buster pompasının yer aldığı besleme suyu devresi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Açık tip
b) Basınçlı tip
c) Revers ozmoz tip
d) Vakumlu tip
e) Yarı kapalı tip

3) Açık besleme suyu devrelerinde ana kondenseri tahliye eden pompa aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Yağ pompası
b) Hava pompası
c) Dolaşım pompası
d) Buster pompası
e) Besleme pompası

4) Besleme suyu devrelerinde tehlikeli basınç dalgalanması olayına engel olmak için aşağıdaki hangi pompa besleme pompası
olarak kullanılır ?
a) Vidalı pompa
b) Pistonlu pompa
c) Dişli pompa
d) Loblu pompa
e) Santrifüj pompa

5) Yarı kapalı besleme sisteminde hava pompası yerine kullanılan eleman aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Prüfayer
b) Serküleytin pompası
c) Buster pompa
d) Hava ecekteri
e) Türbofid pompası

6) Aşağıdakilerden hangisi vakum kapalı besleme sistemi elemanıdır ?


a) Besleme buster pompası
b) Serküleytin pompası
c) Yağlama yağı pompası
d) Motorin servis pompası
e) Prüfayer

7) Vakumlu fid suyu sisteminde buster pompaları çoğu zaman hangi türden pompalardır ?
a) Dişli pompa
b) Vidalı pompa
c) Paletli pompa
d) Diyaframlı pompa
e) Santrifüj pompa

8) Yoğuşum pompaları hava emerse, kondenserin vakumu düşer. Bu nedenle aşağıdaki yöntemlerden hangisi pompaya uygulanır ?
a) Çift salmastra
b) Uzun glend baskısı
c) Façunalı salmastra kutusu
d) Yoğuşum suyu siil’i
e) Gövde üzerine çift hava ventili

9) Freona veya Freon gibi gazların, gemide kullanıldığı sistem aşağıdakilerin hangisidir ?
a) Yangın söndürme sistemi
b) Soğutma ve iklimlendirme sistemi
c) Alarm sistemi
d) İlk hareket havası sistemi
e) İnert gaz sistemi

10) Gemi tipi soğutma sisteminde akışkanın ısı alarak içinde buharlaştığı eleman aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Genleşme valfı
b) Evaporatör
c) Kondenser
d) Yağ separatörü
e) Kurutucu

11) Bir soğutma sisteminde, akışkanın ısı vererek yoğuştuğu eleman aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kurutucu
b) Genleşme valfı
c) Evaporatör
d) Kondenser
e) Kompresör

12) Stim pistonu çapı su pistonu çapından büyük olan pistonlu pompa aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Alçak basınç pompası
b) Tek etkili plancerli pompa
c) Çift etkili pompa
d) Yüksek basınç pompası
e) Sintine pompası

13) Hangisi devir hareketli pompa değildir ?


a) Pervane pompa
b) Dişli pompa
c) Vidalı pompa
d) Loblu pompa
e) Pistonlu pompa

14) Bir strokta hem emme hem de disçarç yapan pistonlu pompa için aşağıdakilerden hangisi geçerlidir ?
a) Çift etkilidir
b) Tek etkilidir
c) Vakum hücrelidir
d) Ervesıllıdır
e) Siniftin valflıdır

15) İki strokta bir disçarç sağlayan pistonlu pompa aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Alçak basınçlıdır
b) Yüksek basınçlıdır
c) Çift etkilidir
d) Tek etkilidir
e) Çok silindirlidir

16) Bütün pompalar bir sıvıyı bir noktadan diğer bir noktaya, aşağıdaki prensiplerden hangisine göre basarlar ?
a) İtme
b) Fırlatma
c) Dövme
d) Emme
e) Çekme-itme-fırlatma

17) Pervane tipi pompalar nerede kullanılırlar ?


a) Alçak basınçta sıvı basılacak yerlerde
b) Yüksek basınçta sıvı basılacak yerlerde
c) Yüksek sıcaklıktaki akışkanlarda
d) Düşük sıcaklıktaki ve az kapasiteli yerlerde
e) Buhar nakletmede

18) Disçarcından su girişine kaçak oluşan bir santrifüj pompanın olası arızası aşağıdakilerden hangisi olabilir ?
a) Salmastrası aşınmıştır
b) Mili aşınmıştır
c) Aşınma ringi bozulmuştur
d) İmpeller kanatları kirlenmiştir
e) Difüzörü aşınmıştır
19) Difüzörlü bir santrifüj pompada, difüzör çıkışında akışkanın hangi özelliği artar ?
a) Basıncı
b) Hızı
c) Sıcaklığı
d) Yoğunluğu
e) Viskozitesi

20) Hava yapan bir santrifüj pompada aşağıdakilerden hangisi gözlemlenir ?


a) İmpelleri ters döner
b) Disçarcı azalır
c) Titreşim artar
d) Keysi ısınır
e) Pompa durur

27 Yeni test başlangıç


1) Dakikada devirle çalışan düz dişli bir yağ pompası saatte 2 m3 yağ basıyorsa, devrinin d/dk olması halinde yaklaşık kaç
m3 yağ basabilir ?
a) 4 m³
b) 2 m³
c) 1 m³
d) 5 m³
e) 0,5 m³

2) Bir santrifüj pompada impellerin esas görevi nedir ?


a) Akışkanın hızını yükseltmek
b) Akışkanın basıncını ve hızını yükseltmek
c) Akışkanın basıncını yükseltmek
d) Akışkanın içindeki havayı ayırmak
e) Akışkanın viskozitesini yükseltmek

3) Bir santrifüj pompada, varsa, aşınma ringinin görevi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Pompayı havasızlandırır
b) Disçarcı girişten ayırır veya yalıtır
c) Kavitasyona engel olur
d) İmpeller erozyonunu önler
e) Pompa milinin salgı yapmasını önler

4) Bir santrifüj pompada , varsa, su siil’inin görevi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Akışkanın salmastra kutusundan sızmasını önlemek
b) Reküperasyon sağlamak
c) Disçarcı girişten yalıtmak
d) Yüksek hızlı disçarç akımının erozyonunu önlemek
e) Volüte şaft boğazından hava girmesine engel olmak

5) Bir santrifüj pompa tasarım kapasitesi üzerinde çalıştırılırsa, aşağıdakilerden hangisi meydana gelir ?
a) Pompa keysinde aşırı titreşim
b) Pompa keysinde aşırı ısınma
c) İmpellerde aşırı radyal sırast (itme)
d) Emme devresinde kavitasyon
e) Basma devresinde çekiçleme

6) Bir santrifüj pompanın operasyonu için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?


a) Devreye alınırken çıkış valfı tamamen kapatılır
b) Gövde sıvı ile doldurulur
c) Giriş valfı açık tutulur
d) Devreye alınırken daima havası alınır
e) Yukarıdakilerin tümü yapılır

7) Bir santrifüj pompada çift volüt aşağıdaki hangi problemin oluşumunu engeller ?
a) Radyal sırast
b) Titreşim
c) Kavitasyon
d) Erozyon
e) Kapasite azalması
8) Bir santrifüj pompanın, bir süre çalıştıktan sonra debisının azalma nedeni aşağıdakilerden hangisi olabilir ?
a) Pompa emmeden hava yapıyordur
b) İmpeller kanatları çok kirlenmiştir
c) Aşınma ringleri bozulmuştur
d) Emme devresinde kavitasyon başlamıştır
e) Yukarıdakilerin tümü olabilir

9) Elektrikli bir pompayı onarmamız gerektiğinde öncelikli emniyet kuralı aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Elektrik besleme şalteri üzerine ikaz etiketi asılır
b) Alet edevatlar olay yerine getirilir
c) Arıza kayıt defterine not alınır
d) Onarım süresi belirlenir
e) Onarımla ilgili dokümanlar araştırılır

10) Salmastra değişiminde en önemli kural nedir ?


a) Salmastra sert olmalı
b) Salmastra yağlı olmalı
c) Salmastra kalın olmalı
d) Salmastra kesim yerleri aksi istikamete bakmalı
e) Grafitli ve don yağlı olmalı

11) Bir geminin karinasına bağlı kinistin valfın tipi aşağıdakilerden hangisi olabilir ?
a) Geyt valf
b) Glob valf
c) Piston valf
d) İğne valf
e) Kelebek valf

12) Dış görünüşü bakımından glob valfı tanıtan özelliği aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Hendılının olmayışı
b) Spındılının olmayışı
c) Kapağının (kaverinin) yassı oluşu
d) Kaverinin bulunmayışı
e) Gövdesının küresel oluşu

13) Bozulması istenilmeyen düz akışlar için kullanılan stop valf aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Sülüs valf (gate valve)
b) Piston valf
c) İğne valf
d) Glob valf
e) Kelebek valf

14) Aşağıdakilerden hangisi stop türü bir valf değildir ?


a) Piston valf
b) Kelebek valf
c) Rilif valf
d) İğne valf
e) Musluk valf

15) İçinde akış yönünün değişebileceği stop valf aşağıdakilerden hangisi olabilir ?
a) Geyt valf
b) Musluk valf
c) Kelebek valf
d) Glob valf
e) Küresel valf

16) 10 barlık bir su devresinde tek yönlü akış sağlayan valf aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Çalpara valf
b) Rilif valf
c) Lift çek valf
d) Gate valf
e) Redyusin valf

17) Spindılı diskine bağlı olmayan valf aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Rilif valf
b) Stop çek valf
c) Kelebek valf
d) Geyt valf
e) Glob valf

18) Sentinel valf aslında aşağıdaki hangi valfın tam benzeri bir valftır ?
a) Rilif valf
b) Redyusin valf
c) Gate valf
d) Piston valf
e) İğne valf

19) Aşağıdaki valflardan hangisi glob valfa çok benzer ve aynı ilkeye göre çalışır ?
a) İğne valf
b) Kelebek valf
c) Piston valf
d) Geyt valf
e) Trotıl valf

20) Geyt valf ile musluk valfın karışımı olan valf aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kelebek valf
b) Piston valf
c) Glob valf
d) Lift çekvalf
e) Stop çek valf

28 Yeni test başlangıç


1) Üç yollu veya dört yollu yapılıp hidrolik devrelerde kullanılan valf aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Manyetik valf
b) Piston valf
c) Musluk valf
d) Rilif valf
e) Redyusin valf

2) Aşağıdakilerden hangisi bir valfın ana elemanı değildir ?


a) Valf siti
b) Valf diski
c) Valf hendılı
d) Valf glendi
e) Valf spindılı

3) Yapı bakımından glob valf ile çalpara çek valfın karışımı olan valf aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kelebek valf
b) Geyt valf
c) Lift çek valf
d) Musluk valf
e) Piston valf

4) Tam açık ya da kapalı kullanılması gereken valf aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Lift çek valf
b) Çalpara çek valf
c) Manyetik valf
d) İğne valf
e) Geyt valf

5) Spindıl nedir ?
a) Salmastra yuvası
b) Diskin oturduğu yer
c) Diski ileri geri hareketlendiren rod
d) Valfın gövdesi
e) Salmastra sıkacağı

6) Valf ne işe yarar ?


a) Akışkanın önünü keser
b) Akışkana depoluk eder
c) Akışkanın hızını azaltır
d) Akışkanın yönünü belirler, yavaşlatır ya da durdurur
e) Akışkanı durdurur ve ısıtır
7) İki strokta bir disçarç yapan pistonlu bir pompanın valf sandığında kaç adet ve ne tür valf bulunur ?
a) 3 adet rilif valf
b) 2 adet musluk valf
c) 2 adet lift çek valf
d) 3 adet çalpara çek valf
e) 2 adet redyusin valf

8) Deniz suyu devrelerindeki valfların boğaz salmastrası normalde aşağıdakilerin hangisi olmalıdır ?
a) Asbestli kurşun
b) Asbestli bakır
c) Grafitli jüt
d) Don yağlı keten
e) Yağlanmış muşamba

9) Yakıt devrelerinin flençlerinde conta malzemesi olarak aşağıdakilerden hangisi kullanılmalıdır ?


a) Klingerit
b) Bakır
c) Amyant
d) Lastik
e) Asbestos

10) Kimyasal maddeleri taşıyan devrelerin valf boğazlarında hangi tür salmastra kullanılmalıdır ?
a) Neoprenli (yapay kauçuk) salmastra
b) Grafitli bitkisel salmastra
c) Donyağlı bitkisel salmastra
d) Asbestos salmastra
e) Kurşun salmastra

11) Dizel motorlarının egzost sistemlerinde kullanılan conta malzemesi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Asbestos
b) Kurşun
c) Klingerit
d) Polivinil klorür
e) Lastik

12) Pelesenkli şaft kovanlarının boğazlarında aşağıdaki salmastra türlerinden hangisi kullanılır ?
a) Grafitli
b) Kauçuklu
c) Amyantlı
d) Kurşunlu
e) Donyağlı

13) Kurumuş bir salmastra nasıl eski haline getirilir ?


a) Soğuk suya konur
b) Fuel oile konur
c) Sıcak suya konur
d) Grese yatırılır
e) Deniz suyuna konur

14) Bir gasketin iyi bir sızdırmazlık elemanı olabilmesi için aşağıdaki hangi yeteneğe sahip olması gerekir ?
a) Sertleşme
b) Uzama
c) Daralma
d) Esneme
e) Genleşme

15) Deniz suyu valf boğazlarına ne tür salmastra atılır ?


a) Pamuklu
b) Don yağlı
c) Grafitli
d) Grafit pudralı
e) Grafit teflonlu

16) Bir gemide dabıl botum tanklarına alınan safra ile aşağıdakilerden hangisi düzenlenir ?
a) Geminin başa trimi arttırılır
b) Geminin kıça trimi azaltılır
c) Geminin çektiği su ve dengesi düzenlenir
d) Geminin hızı düzenlenir
e) Geminin rotası düzenlenir

17) Aşağıdaki devrelerden hangisi sintinelerde yer almamalıdır ?


a) Balast
b) Deniz suyu
c) Soğutma suyu
d) Yakıt
e) Tahliye

18) İki kademeli hava soğutmalı bir hava kompresöründe kaç adet emme ve discarç valfı bulunur ?
a) 2 emme, 2 disçarç
b) 1 emme, 1 disçarç
c) 1 emme, 2 disçarç
d) 2 emme, 1 disçarç
e) 4 emme, 2 disçarç

19) Separatörler için genellikle aşağıdakilerden hangisi söylenemez ?


a) Yakıtta bulunan suyu ayırır
b) Yakıtta bulunan tortuyu ayırır
c) Yağda bulunan suyu ayırır
d) Yakıtta bulunan yağı ayırır
e) Sintine suyunda bulunan yağı ayırır

20) Separatörün asıl görevi aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir ?


a) Çökme, ayrılma olayını hızlandırır
b) Normalde, ayrılmaz karışımları ayırır
c) Çökmeyen maddelerin çökmesine yardım eder
d) Renk ve koyuluklarına göre maddeleri ayırır
e) Basınç kullanarak akışkanı hızlandırır

29 Yeni test başlangıç


1) Elektro-hidrolik dümen makinelerinin hidrolik donanımına ne ad verilir ?
a) Yeke
b) Telemotor
c) Servomotor
d) Hidrofor
e) Elektromotor

2) Dümen sisteminde ram nedir ?


a) Hidrolik pompa
b) Dümen yelpazesi
c) Dümene hareket veren bir piston ve iki hidrolik silindir
d) Motor, hidrolik pompa
e) Piston, hidrolik silindir

3) Dümen sistemindeki ana yağ pompası hangi tiptir ?


a) Eksenel pistonlu
b) Dişli
c) Vidalı
d) Diyaframlı
e) Pistonlu

4) Bir gemide baş ırgatın görevi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Demirin (çıpanın) fundo ve vira edilmesi
b) Gemiden sahile verilen halatların çekilmesi
c) Gemiye yük almak ve tahliye etmek
d) Filikaların indirilmesi ve alınması
e) Geminin şamandıraya bağlanması

5) Bir gemiyi iterek yanaştırmak veya düzeltmek için kullanılan donanıma ne ad verilir ?
a) Matafora
b) Kreyn
c) Baş ırgat
d) Tov vinci
e) Kıç ırgat

6) Arı (saf) bir madde için aşağıdaki bilgiler verilmektedir. Hangi bilgi bu maddenin bir bileşik olduğunu gösterir ?
a) Erime noktası 81 °C'dür.
b) Kaynama noktası °C'dür.
c) Yoğunluğu 1,3 g/ml'dir.
d) Suda az çözünmektedir.
e) Yakıldığında CO2 ve H2O oluşturur

7) İç hacmi değişmeyen bir çelik kap içinde bulunan bir gazın basıncının sıcaklık düştükçe değişimi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Sürekli artar
b) Sürekli azalır
c) Hiç değişmez
d) Önce azalır, sonra artar
e) Önce azalır, sonra değişmez

8) Gaz bir maddenin yoğunluğunu bulabilmek için hangi fiziksel özelliklerinin bilinmesi yeterlidir ?
a) Kütle, hacim ve basınç
b) Kütle, hacim ve sıcaklık
c) Hacim ve basınç
d) Kütle ve hacim
e) Basınç, hacim ve sıcaklık

9) "Bir kimyasal tepkime, başlangıçtaki maddelerden farklı yeni kimyasal maddelerin oluştuğu ve ısı alış verişi ile gerçekleşen bir
olaydır."
I – Benzinin süzülmesi
II – Benzinin yanması
III – Benzinin buharlaşması
Yukarıdaki olayların hangisi veya hangileri kimyasal tepkimedir ?
a) I
b) II
c) III
d) I – III
e) I – II – III

10) "Bir kimyasal tepkime, başlangıçtaki maddelerden farklı yeni kimyasal maddelerin oluştuğu ve ısı alış verişi ile gerçekleşen bir
olaydır."
I – Çeliğin deniz suyunda paslanması
II – Çeliğin dövülerek biçimlendirilmesi
III – Çeliğin kaynak yapılması
Yukarıdaki olayların hangisi veya hangileri kimyasal tepkimedir ?
a) I
b) II
c) III
d) I – III
e) I – II - III

11) I- Çözünenin mol sayısı


II- Çözeltinin mol sayısı
III- Çözeltinin hacmi
IV- Çözünenin hacmi
Çözeltilerdeki molar derişimin bulunması için yukarıda verilenlerden hangileri gereklidir ?
a) I ve III
b) II ve III
c) I ve IV
d) I ve II
e) I, II , IV

12) Aşağıdakilerden hangisi bir katının sıvıda hem çözünürlüğünü hem de çözünme hızını etkiler ?
a) Katının öğütülüp toz haline getirilmesi
b) Karışımın karıştırılması
c) Basıncın yükseltilmesi
d) Sıcaklığın yükseltilmesi
e) Çözücünün artırılması

13) Aşağıdakilerden hangisi asitlere özgü bir özellik değildir ?


a) Tadı ekşi olmak
b) Aşındırıcı etkide bulunmak
c) Bazlarla tepkime vermek
d) Mavi turnusolu kırmızıya dönüştürmek
e) Canlılar için zehirli olmak

14) Aşağıdakilerden hangisi korozyonun gelişim süreçinde etkili değildir ?


a) İki metalin standart yükseltgenme gerilimleri farklılığı
b) Basınç değişimleri
c) Daldırılan çözelti derinliği
d) Oksijen derişimi değişimleri
e) Ortamda kaçak akım oluşması

15) Elektrokimyasal korozyon ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?


a) Anodun standart yükseltgenme gerilimi sıfırdan büyüktür
b) Anotta yükseltgenme olur
c) E°anot > E°katot
d) Katotta indirgenme olur.
e) Elektrik akımının iletimi gereklidir

16) Karadeniz’e göre Akdeniz’de gemilerin daha hızlı korozyona uğraması aşağıdakilerden hangisi ile açıklanır ?
a) Akdeniz’in daha kirli bir deniz oluşu
b) Akdeniz’in daha büyük bir deniz oluşu
c) Akdeniz’in daha tuzlu ve sıcak bir deniz oluşu
d) Akdeniz’in akarsularla daha az beslenen bir deniz oluşu
e) Akdeniz’in deniz içi canlıları daha bol olan bir deniz oluşu

17) Gemi deniz suyu devrelerindeki korozyon hızını aşağıdakilerden hangisi artırmaz ?
a) Devrelerde kum sürtünmesi
b) Devrelerdeki tasarım yanlışlıkları
c) Deniz suyunun borularda çevrimli olarak akması
d) Tek hareketle açılan kapanan musluklar
e) Standart yükseltgenme gerilimleri uygun olmayan bağlantı parçalarının kullanılması

18) Aşağıdakilerden hangisi farklı havalandırma ile korozyon oluşumunu gerçekleştiremez ?


a) Çözelti damlacıklarının malzeme yüzeyinde bulunması
b) Deniz suyu derinlik farklılığı
c) Deniz suyu osmotik basıncının değişmesi
d) Malzeme üzerinde bulunan çizikler
e) Bazı deniz canlılarının malzeme yüzeyine yapışması

19) Özellikle tankerlerin karina yüzeylerini korozyondan eksiksiz olarak korumak için aşağıdakilerden hangisi uygulanır ?
I – Antikorozif boya ile koruma
II – Tutya ile katodik koruma
III – Doğru akım ile katodik koruma
IV – Metalik kaplama ile koruma
a) I–II
b) I–III
c) I-II–III
d) II–III–IV
e) I–II–III–IV

20) Aşağıdakilerden hangisi gemilerde korozyona neden olan etkenlerden biri değildir ?
a) Kum sürtünmesi
b) Yüzey gerilim kuvveti
c) Deniz içi canlıları
d) Yüzey pürüzlülüğü
e) Deniz suyu derinliği

30 Yeni test başlangıç


1) Aşağıdakilerden hangisi bir gemi teknesinde korozyona neden olan etkenlerden biri değildir ?
a) Koruyucu hadde hışırı tabakasının zedelenmesi
b) Boya tabakasının yer yer dökülmesi
c) Mikroorganizmaların etkinliği
d) Kaçak akım varlığı
e) Elektrodializ
2) Aşağıdakilerden hangisi gemilerde korozyon hızını etkileyen etkenlerden biri değildir ?
a) Nem
b) Basınç
c) Sıcaklık
d) Atmosferdeki gazlar
e) Yüzeye yapışan canlılar

3) Aşağıdakilerden hangisi metalleri korozyondan korumak için kullanılan yöntemlerden değildir ?


a) Daldırma yöntemi
b) Gaz fazı tepkime yöntemi
c) Elektrodializ yöntemi
d) Elektroliz yöntemi
e) Püskürtme yöntemi

4) Malzemeleri korozyondan korumak için uygulanan metalik kaplama işlemi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Fosfatlama
b) Teflon kaplama
c) Oksitleme
d) Yağlama
e) Galvanizleme

5) Metal ve alaşımların korozyonunun denetlenmesi için aşağıdaki yöntemlerden hangisi kullanılmaz ?


a) Uygun metal ve alaşım seçimi
b) Katodik koruma
c) Metal ya da alaşımın pasifleştirilmesi
d) Yüzeyi asidik çözelti ile yıkama
e) Ortamla temasın kesilmesi

6) Katodik koruma ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?


a) Katodik koruma başka koruma yöntemleri ile birlikte uygulanabilir
b) Katodik korumada korunacak metal anot duruma getirilir
c) Katodik korumada korunacak metal katot duruma getirilir
d) Korunacak metal kendinden daha yüksek gerilimli metal ile galvanik çift oluşturur
e) Korunacak metal doğru akım üretecinin (-) kutbuna bağlanır

7) Aşağıdaki terimlerden hangisi antikorozif boya için kullanılmaz ?


a) Anti pas boya
b) Zehirli boya
c) Katranlı boya
d) Klorlu kauçuk boya
e) Epoksi reçineli boya

8) Aşağıdaki özelliklerden hangisının antikorozif boyalarda olması istenmez ?


a) Su geçirgenliklerinin çok düşük olması
b) Alkali ortamlara dayanıklılıkları önemli olmayıp, asitlere dayanıklı olmaları
c) Çarpma ve sürtünme gibi dış etkilere dirençli olmaları
d) Çelik yüzeyi örtme özelliğinin yüksek olması
e) Elektrik akımına dayanıklı olmaları

9) Gemilerin karina yüzeylerine uygulanan boyaların sırası aşağıdakilerin hangisidir ?


a) Astar boya – antifouling boya
b) Astar boya – antikorozif boya
c) Astar boya – antikorozif boya – antifouling boya
d) Astar boya – antifouling boya – antikorozif boya
e) Astar boya – antikorozif boya – antifouling boya – antikorozif boya

10) Gemilerin güverte yüzeylerine sırası ile hangi boyalar uygulanır ?


a) Astar boya – antifouling boya
b) Astar boya – antikorozif boya
c) Astar boya – antikorozif boya – antifouling boya
d) Astar boya – antifouling boya – antikorozif boya
e) Astar boya – antikorozif boya – antifouling boya – antikorozif boya

11) Yüzey temizleme işlemlerinde aşağıdakilerden hangisi kullanılmaz ?


a) Raspa
b) Tel fırça
c) Döner tel fırça
d) Zımpara
e) Rulo

12) Deniz boyalarının uygulanmasında özellikle en önemli ayrıntı aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Boyanacak yüzeyin hazırlanması
b) Boyanın hazırlanması
c) Boya uygulama araçlarının hazırlanması
d) Boyanın sürülmesi ya da püskürtülmesi
e) Boyanın kuruması

13) Bir gazın deniz suyundaki çözünürlüğü ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?
a) Gazın deniz suyundaki çözünürlüğü, o gazın atmosferdeki derişimine bağlıdır
b) Gazın deniz suyundaki çözünürlüğü, deniz suyunun miktarına bağlı değildir
c) Gazın deniz suyundaki çözünürlüğü, sıcaklık arttıkça artar
d) Gazın deniz suyundaki çözünürlüğü basınca bağlı olarak değişir
e) Gazın deniz suyundaki çözünürlüğü sıcaklık arttıkça azalır

14) Deniz suyu için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?


a) Deniz suyu 3,95 °C de donar
b) Tuzluluk arttıkça deniz suyu donma noktası düşer
c) Deniz suyunun osmotik basıncı tuzluluğa bağlı değildir
d) Deniz suyunun buhar basıncı klorluluğa bağlı değildir
e) Deniz suyu alkaliliği klorluluktan bağımsızdır

15) Aşağıdakilerden hangisi gemilerden denize atıldığında, deniz kirliliğine neden olmaz ?
I- Sintine suyu
II- Yağlama yağı
III- Deniz suyu
IV- Tuvalet suyu
V- Yakıt
a) I
b) II
c) III
d) IV
e) V

16) Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır ?


a) litresinde 1 g CaCO₃ bulunduran suyun sertliği 1 Fransız sertlik derecesidir
b) litresinde 1 g CaO bulunduran suyun sertliği 1 Alman sertlik derecesidir
c) 70 litresinde 1 g CaO bulunduran suyun sertliği 1 İngiliz sertlik derecesidir
d) Geçici sertliğe karbonatlı sertlik denir
e) Kalıcı sertliğe karbonatsız sertlik denir

17) Aşağıdakilerden hangisi kazan ve kazan besleme suyunda bulunması istenmeyen maddelerin oluşumları değildir ?
a) Kazantaşı oluşumu
b) Kazan suyu köpürmesi
c) Kazan suyu taşınması
d) Malzemenin korozyonu
e) Zeolit oluşumu

18) Aşağıdakilerden hangisi kazantaşı oluşumunu önlemek için kazan suyuna katılmaz ?
a) Trisodyum fosfat
b) Disodyum fosfat
c) Sodyum karbonat
d) Sodyum klorür
e) Organik bileşikler

19) Oluşan kazantaşını temizlemek için aşağıdakilerden hangisi kullanılmaz ?


a) Klorür asidi
b) Kalsiyum klorür
c) Amonyum flüorür
d) Tel fırça
e) Kazıma bıçağı

20) Aşağıdakilerden hangisi deniz suyunun kullanma suyuna çevrilmesinde kullanılan yöntemlerden değildir ?
a) Damıtma yöntemi
b) Anyon-katyon değiştirme yöntemi
c) Elektrodializ yöntemi
d) İlaçlama yöntemi
e) Ters osmos yöntemi

31 Yeni test başlangıç


1) Aşağıdakilerden hangisi içme suyunun mikroplardan arındırılmasında (dezenfekte edilmesinde) kullanılan bir yöntemdir ?
a) Klorlama yöntemi
b) Soğutma yöntemi
c) İyon değiştirme yöntemi
d) Bekletme yöntemi
e) Süzme yöntemi

2) Aşağıdakilerden hangisi içme suyunun mikroplardan arındırılmasında (dezenfekte edilmesinde) kullanılan bir yöntem değildir?
a) Gazsızlandırma yöntemi
b) Ozonlama yöntemi
c) Klorlama yöntemi
d) Kireç kaymağı yöntemi
e) Morötesi ışınlar yöntemi

3) Aşağıdakilerden hangisi gaz yakıtlar için yanlıştır ?


a) Basınç, soğutma ya da hem basınç hem de soğutma uygulanarak depolanırlar
b) Yangınlarını önlemek oldukça güçtür
c) Hava kirliliğine neden olurlar
d) Çok kolay alevlenirler
e) Yakıldıklarında geriye artık madde bırakmazlar

4) Aşağıdakilerden hangisi yakıtların güç etkenleri ve servis ömürlerini etkileyen özelliklerden değildir ?
a) Vizkosite
b) Uçuculuk
c) Parlama noktası
d) Akma noktası
e) Donma noktası

5) Aşağıdakilerden hangisi sentetik yağlar için yanlıştır ?


a) Düşük sıcaklıkta çok iyi akıcılıktadırlar
b) Vizkosite indeksleri çok iyidir
c) Yüksek uçuculuktadırlar
d) Korozyonu çok iyi önlerler
e) Mineral yağlara uyumludurlar

6) ağlama yağlarının değiştirilme zamanını belirlemek için aşağıdakilerden hangisi uygulanır ?


a) Yağlama yağının rengine bakmak
b) Yağlama yağının viskozitesini ölçmek
c) Yağlama yağını su ile karıştırıp incelemek
d) Yağlama yağını dinlendirerek beklemek
e) Yağlama yağını koklamak

7) Aşağıdakilerden hangisi yağlama yağlarının işlevlerinden biridir ?


a) Sürtünen yüzeylerde mıknatıslanma olgusunu önleme
b) Sürtünen yüzeylerde elektriklenmeyi engellemek
c) Sürtünen yüzeylerde oluşan asitliği gidermek
d) Sürtüne yüzeyler arasındaki eşgüdümü sağlamak
e) Sürtünen yüzeyler arasındaki sürtünme kuvvetini azaltmak

8) Aşağıdakilerden hangisi bakırın özelliklerinden biri değildir ?


a) Bakır, kırmızı renkli metalik parlaklık gösteren bir metaldir
b) Bakır, elektrik akımını ve ısıyı iyi iletir
c) Bakır, manyetiklik (mıknatıslanma) özelliği gösterir
d) Bakır, soğukta ve sıcakta kolayca biçimlendirilebilir
e) Bakır, oldukça yumuşak bir metaldir

9) Sıcak akışkanların bulunduğu boru devrelerinde aşağıdaki contalardan hangisi kullanılır ?


a) Kağıt conta
b) Amyantlı conta
c) Plastik conta
d) Ahşap conta
e) Elyaf conta

10) Aşağıdakilerden hangisi alüminyumun özelliklerinden biri değildir ?


a) Alüminyum, oldukça yumuşak bir metaldir
b) Alüminyum, ısı ve elektriği iyi ileten bir metaldir
c) Alüminyum, deniz suyu korozyonuna dirençli bir metaldir
d) Alüminyum, mekanik aşınmaya dayanıksız bir metaldir
e) Alüminyum, kolay biçimlendirilen bir metaldir

11) Sıcak akışkanların bulunduğu boru devrelerinde aşağıdaki contalardan hangisi kullanılmaz ?
a) Amyantlı conta
b) Lastik conta
c) Bakır conta
d) Teflon conta
e) Alüminyum conta

12) Ocağa su duvarı borularını yerleştirmenin avantajı aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Ocak boyutlarının artması
b) Ocak sıcaklığının düşmesi
c) Yanma oranının düşmesi
d) Ocak tuğlalarının bakım onarım masrafının düşmesi
e) Gaz sirkülasyonunun iyileşmesi

13) Yakıt servis tankındaki yakıt servis pompası emme bağlantısı için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?
a) Tanktan emme bağlantısına strayner monte edilmiştir
b) Yakıtın bir kısmını almayacak şekilde yeterli yüksekliktedir
c) Tankın en alt noktasındadır
d) Yeterli esneklik sağlamak için 2 adet emme bağlantısı mevcuttur
e) Tankın en üst kısmına monte edilmiştir

14) Kazanda yakılan yakıtın ısıl değerinin en büyük kısmı aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Ekonomayzerde dönüştürülen ısı
b) Erhiterde dönüştürülen ısı
c) Süperhiterde dönüştürülen ısı
d) Kazan keysinden geçen ısı
e) Bacaya giden ısı

15) Vakumlu besleme suyu devresinde vakum tankın bağlı olduğu elemanlar aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Hava pompası-besleme pompası-deaeratör
b) Yoğuşum pompası-buster pompası-ana kondenser
c) Ana kondenser-deaeratör-besleme pompası
d) Hava pompası-dreyn kuler-besleme hiteri
e) Dreyn tank-buster pompası-besleme pompası

16) Modern kondenserlerde çift cidarlı boru aynalarının kullanım amacı aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Çok ağır olan boruları taşımak için
b) Deniz suyunun dolaşımını geciktirmek için
c) Deniz suyunun kondenserin buhar bölgesine geçmemesi için
d) Deniz suyunun erozyon etkisini azaltmak için
e) Yukarıdakilerin tümü için olabilir

17) Bir ecekterin nozulu nasıl devre dışı kalır ?


a) Nozulda kışır birikimi olursa
b) Nozula kızgın buhar verilirse
c) Nozula yaş buhar verilirse
d) Nozul dreyn edilmezse
e) Yukarıdakilerin tümü

18) Açık besleme suyu devresinde erpamp, aşağıdaki hangi elemana disçarç eder ?
a) Kondenser
b) Besleme suyu ısıtıcısı
c) Hotvel
d) Dreyn tank
e) Vakum tank

19) Bir hava pompasının (erpamp) görevi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Kondenserin havasını tahliye etmek
b) Kondenserin suyunu tahliye etmek
c) Kondenserin buğusunu tahliye etmek
d) Kondensere su sağlamak
e) A, B ve C

20) Besleme suyu sistemlerinde ana kondenserdeki akışkanın durumu aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Doymuş sıvı
b) Doymuş buhar
c) Yaş buhar
d) Kızgın buhar
e) Kuru doymuş buhar

32 Yeni test başlangıç


1) Kazan suyunun pH’sının değeri 0’a yaklaşırsa, suda aşağıdakilerden hangisının oluştuğu söylenebilir ?
a) Nötr
b) Alkalinite
c) Asidik
d) Klorür
e) Fenollük

2) Buhar devresi üzerinde onarım yapılırken, yapılacak ilk işlem aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Devre üzerindeki valflar kapatılır
b) Flenç sökümüne geçilir
c) Devrenin izolasyonu sökülür
d) Giriş çıkış vanaları kapatılır. “Dikkat çalışma vardır” etiketi asılır
e) Devre içindeki buhar dreyn edilir

3) Açık besleme suyu sistemlerinin sakıncası aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Besleme suyunun yüksek basınçla kazana verilmesi
b) Besleme suyunda çok fazla hava bulunması
c) Besleme suyu ile bir miktar yağın kazana taşınması
d) B ve C
e) A ve C

4) Bir kondenser borusuna atılan salmastra aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Bezir yağlı ve talklı pamuk fitil
b) Grafitli pamuk fitil
c) Don yağlı pamuk fitil
d) Gres yağlı pamuk fitil
e) Kendirli fitil

5) Borulu bir kondenserde deniz suyu dolaşımını sağlayan gemi devresi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Besleme suyu devresi
b) Balast devresi
c) İçme suyu devresi
d) Sintine devresi
e) Serküleytin devresi

6) Aşağıdakilerden hangisi kapalı besleme suyu sistemi elemanı değildir ?


a) İçme suyu pompası
b) Besleme suyu pompası
c) Dearatör
d) Ecekter
e) Vent kondenseri

7) Yüksek basınçlı devrelerde hangi bağlantı şekli kullanılmaz ?


a) Kelepçeli
b) Dişli
c) Rekorlu
d) Flençli
e) Kaynaklı

8) Boru devrelerinde ısı farklılıklarından doğabilecek genleşmeleri ortadan kaldıran eleman aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Manşon
b) Flenç
c) Redüksiyon
d) Ekspenşın joint
e) Rekor

9) Açık besleme suyu sisteminin en önemli sakıncası aşağıda belirtilenlerden hangisidir ?


a) Kazana giden suyun içinde bol miktarda oksijen bulunur
b) Kazana giden su içinde bol nitrojen bulunur
c) Kazana giden suyun sıcaklığı ⁰C’ün altındadır
d) Kazana giden suyun basıncı çok yüksektir
e) Kazana gönderilen su daima yetersizdir

10) Vakum altında çalışan kapalı besleme suyu sisteminin sakıncası aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kazanda korozyona neden olur
b) Kazanda ısıl gerilmelere neden olur
c) Kazanda yağlanmaya neden olur
d) Kazana besleme suyu yetiştiremez
e) Vakumu düşük olduğundan tesis verimi azalır

11) Kapalı ve basınç altında çalışan bir besleme suyu sisteminde besleme suyunda erimiş halde bulunan havadaki oksijen miktarı
aşağıdakilerden hangisidir ?
a) 0,20 cm³/litre
b) 0,15 cm³/litre
c) 0,10 cm³/litre
d) 0,50 cm³/litre
e) 0,02 cm³/litre

12) Genellikle santrifüj bir buster pompasının yer aldığı besleme suyu sistemi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Açık sistem
b) Yarı açık sistem
c) Vakumlu sistem
d) Vakumlu açık sistem
e) Basınçlı sistem

13) Bir havasızlandırma hiterinin bulunduğu besleme suyu sistemi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Basınçlı sistem
b) Vakumlu sistem
c) Açık sistem
d) Vakumlu açık sistem
e) Yarı kapalı sistem

14) Yarı kapalı besleme suyu sisteminde, normal şartlarda besleme suyuna hava nerede girer ?
a) Ana kondenserde
b) Dreyn kulerde
c) Sörç tankta
d) Besleme hiterinde
e) Erecekter kondenserinde

15) Yarı kapalı besleme suyu sistemlerinde kazana verilen besleme suyunun her bir litresinde yaklaşık ne kadar oksijen bulunabilir ?
a) 10 cm³
b) 5 cm³
c) 2 cm³
d) 0,1 cm³
e) 0,01cm³

16) Aşağıdaki hangi besleme suyu sisteminde kamin devresi yoktur ?


a) Açık sistem
b) Vakumlu açık sistem
c) Yarı kapalı sistem
d) Vakumlu sistem
e) Basınçlı sistem

17) Bir hava pompası, ne tür besleme suyu sisteminde bulunur ve kondenserden neyi tahliye eder ?
a) Yarı açık-suyu
b) Yarı kapalı-havayı
c) Vakumlu-havayı ve suyu
d) Açık-havayı, suyu ve buğuyu
e) Kapalı-suyu
18) Baketli bir hava pompası kondenserin nesini tahliye etmez ?
a) Havasını
b) Suyunu
c) Buğusunu
d) Yağını
e) Yoğuşumunu

19) Normal durumlar altında kondenser yılda bir kaynatılmalıdır. Bu kaynatma işleminde, aşağıdakilerden hangisi, anlatıldığı
şekilde yapılmaz ?
a) Tüm valflar ve hava pompası ya da ekstrakşın pompası alıcısı kapatılır
b) Kondenser, hazırlanan karışım veya çözelti ile, boruları örtecek bir biçimde doldurulmalıdır
c) Kondensere buhar açılarak karışım, atmosfer basıncında, buharlaşma noktasına kadar
kaynatılmalıdır
d) Kaynama süresi, buharlaşma noktasının üstünde olmak koşulu ile, 22 saattir
e) Kaynama süreci tamamlandıktan sonra kondenser, sintine veya MARPOL’a uygun bir şekilde dreyn edilmeli veya boşaltılmalıdır

20) Buharın ısıl enerjisi mekanik enerjiye çevrildikten sonra nerede yoğuşur ?
a) Atmosferde
b) Su tanklarında
c) Yağ tankında
d) Kondenserde
e) Besleme tankında

33 Yeni test başlangıç


1) Bütün uygun şartların temin edilmesiyle kondenserde oluşan olaya ne isim verilir ?
a) Basınç
b) Teorik vakum
c) Düşük vakum
d) Yüksek vakum
e) Atmosfer basıncı

2) Açık besleme suyu sisteminde bulunan hotvelin disçarç su sıcaklığı aşağıdakilerden hangisi olmalıdır ?
a) 80⁰C
b) 60⁰C
c) 40⁰C
d) 30⁰C
e) ⁰C

3) Vakumlu besleme suyu sisteminde, vakum sörç tankında sudan ayrılan hava aşağıdaki elemanlardan hangisi tarafından emilir ?
a) Ana kondenser
b) Erecekter
c) Hava ventili
d) Edaktör
e) Hava pompası

4) Bir erecekterin verimli olarak çalışması için, içinden aşağıdaki hangi tür buhar geçirilmelidir ?
a) Doymuş buhar
b) Kızgın buhar
c) Yaş buhar
d) Kuru buhar
e) Yaş doymuş buhar

5) Basınç altında çalışan bir besleme suyu devresinde aşağıdakilerden hangisi bulunmaz ?
a) Ana kondenser
b) Yoğuşum pompası
c) Vent kondenser
d) Deaeratör
e) Buster pompası

6) Gemi buhar sistemlerinde kondenserin görevi nedir?


a) Sistemdeki iş gören buharı yoğuşturarak kazan stop valfından hotvele kararlı akış kazandırmak
b) Kazan besleme pompası basıncını yükseltir
c) Görevi yoktur
d) Buhar devresının basıncını arttırır
e) Sistemin işletme sıcaklığını yükseltir
7) Gemi tipi bir soğutma sisteminde evaporatör emme borusunda görülen buzlanmanın olması nedeni aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kondansörü yağ sarmıştır
b) Sistemde fazla soğutucu gaz vardır
c) Ekspenşın valfın filtresi tıkalıdır
d) Devrede dolaşan soğutucu eksilmiştir
e) Yağ ayırıcı tıkanmıştır

8) Gemi tipi bir soğutma sisteminde yüksek basınç presostatı kompresörün çalışmasına izin vermiyorsa, aşağıdakilerin hangisi
oluşmuştur ?
a) Devrede fazla soğutucu gaz vardır
b) Genleşme valfının ayarı bozulmuştur
c) Sıvı deposunda hava vardır
d) Yağ ayırıcının iğneli valfı arızalıdır
e) Devrede eksik soğutucu gaz vardır

9) Yağ separatörü arızası olan bir soğutma sisteminde aşağıdakilerden hangisi görülür ?
a) Kompresör yağ dönüş devresinde buzlanma
b) Evaporatör emme devresinde buzlanma
c) Evaporatör disçarç devresinde buzlanma
d) Kondansör emme devresinde buzlanma
e) Kondansör disçarç devresinde buzlanma

10) Bir soğutma sisteminde kompresör basınç geyçlerinde gözlenen aşırı titreşimli çalışmanın nedeni aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Kompresör yatakları aşınmıştır
b) Kompresörün valfları kaçırıyordur
c) Kompresör karterinde soğutucu gaz vardır
d) Kompresörün yağı eksilmiştir
e) Yukarıdakilerin tümü

11) Bir soğutma sisteminde evaporatör basıncına göre kompresöre kumanda eden cihaz aşağıdakilerden hangisidir?
a) Presostat
b) Genleşme valfı
c) Termostatik valf
d) Manyetik stop valf
e) Yağ separatörü

12) Bir soğutma sisteminin havası genel olarak nereden alınır ?


a) Genleşme valfından
b) Yağ separatöründen
c) Sıvı deposundan veya kondenserden
d) Konmpresör girişinden
e) Evaporatörden

13) Gemilerde soğutma sistemlerinde kullanılan soğutucu gaz aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Freon
b) Halon
c) Propan
d) Metan
e) CO2 (karbon dioksit)

14) Aşağıdakilerden hangisi gemi tipi bir soğutma sisteminin elemanı değildir ?
a) Kondansör
b) Evaporatör
c) Kompresör
d) Genleşme valfı
e) Ecekter

15) Freon (R) soğutucusunun üretimine ozon tabakasına verdiği zarar nedeniyle son verilmiştir. Şimdi gemilerde bu
soğutucunun yerine aşağıdakilerden hangisi kullanılacaktır ?
a) NH3 (amonyak)
b) CO2 (karbon dioksit)
c) R (freon a)
d) SO2 (kükürt dioksit)
e) Propan gazı

16) Aşağıdakilerden hangisi buzluk (soğutma) sisteminin elemanı değildir ?


a) Pistonlu kompresör
b) Kondansör
c) Ekspenşın valfı
d) Evaporatör
e) Atemperatör

17) Evaporatörde kaba suyun damıtıcılara taşınmasına ne ad verilir ?


a) Şoklama
b) Kaynama
c) Buharlaşma
d) Yoğuşma
e) Süblimasyon

18) Aşağıdakilerden hangisi yüksek basınçlı saf su yapma sisteminin dezavantaj larından değildir ?
a) Isıtma için yüksek basınçlı buhar gerekir
b) Yüksek sıcaklıkta kışır daha çok oluşur
c) Sistemin kuruluş maliyeti yüksektir
d) Vakum için yüksek basınçlı buhar gerekir
e) Bakım ve işletme maliyeti yüksektir

19) Uzun borulu evaporatörlerde kışır giderme için aşağıdaki yöntemlerden hangisi uygulanır ?
a) Fırçalar ile temizleme
b) Isıl şoklama
c) Raspalama
d) Çekiçleme
e) Basınçlı su geçirme

20) Aşağıdaki hangi evaporatörde işletme basıncı en yüksektir ?


a) Ters osmoz
b) Borulu
c) Vakumlu
d) Flaş
e) Kompresörlü

34 Yeni test başlangıç


1) Aşağıdakilerden hangisi ana makine yardımcısı değildir ?
a) Yağlama yağı pompası
b) Enjektör soğutma suyu pompası
c) Yakıt pompası
d) Sintine pompası
e) Serküleytin pompası

2) Aşağıdakilerden hangisi görev (hizmet) makinesi değildir ?


a) Buzluk kompresörü
b) Sintine separatörü
c) Lübrikeyter
d) Yangın pompası
e) Balast pompası

3) Hem emici hem de basıcı fan olarak çalıştırabilen fan türü aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Pervane tipi fanlar
b) Türbofanlar
c) Sirokko fanlar
d) Eksenel akışlı fanlar
e) Yukarıdakilerin tümü

4) Difüzörsüz bir santrifüj pompada kinetik enerjiyi basınç enerjisine (reküperasyon) çeviren kısım aşağıdakilerden hangisidir ?
a) İmpeller
b) Volüt
c) Aşınma ringi
d) Glend
e) Pompa mili

5) Aşağıdakilerden hangisi santrifüj bir pompanın elemanı değildir ?


a) Volüt
b) Difüzör
c) Dişli çark
d) Aşınma ringi
e) Mil

6) Aşağıdakilerden hangisi ticaret gemilerinde kullanılan rotari pompa değildir ?


a) Pervane pompa
b) Loblu pompa
c) Pistonlu pompa
d) Dişli pompa
e) Vidalı pompa

7) Gemilerde kullanılan pozitif deplasmanlı rotari pompalar aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Pervane pompa
b) Loblu pompa
c) Dişli pompa
d) Vidalı pompa
e) Yukarıdakilerin tümü

8) Karşı vidalı pompalar için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?


a) Disçarc basıncı ve kapasiteleri çok düşüktür
b) Gürültülü çalışır
c) Emme yetenekleri yoktur
d) Çok sık arıza yaparlar
e) Hidrolik srast oluşmadığından yatakları uzun ömürlüdür

9) Santrifüj ve eksenel hareketli pompaların tüm özelliklerini taşıyabilen pompa aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Dişli pompa
b) Loblu pompa
c) Su çemberli pompa
d) Vidalı pompa
e) Diyaframlı pompa

10) Düz dişli pompada adım çemberi çizgisel hızı 6 m/s’yi geçerse aşağıdakilerden hangisi oluşur ?
a) Verim ve kapasite düşer
b) Verim ve kapasite artar
c) Dişli aşınması artar
d) Verim artar, kapasite düşer
e) A ve C beraberce oluşur

11) Su çemberli pompalar genellikle aşağıdaki amaçlardan hangisi için kullanılırlar ?


a) Su basmak için
b) Vakum tutmada
c) Viskoz akışkan basmak için
d) Asit basmak için
e) Yakıt basmak için

12) Tek etkili pistonlu bir pompanın sürekli basması için disçarç devresine aşağıdakilerden hangisi konulmalıdır ?
a) Erpamp
b) Ervesıl
c) Erhiter
d) Evaporatör
e) Separatör

13) Her strokta bir discarç sağlayan pistonlu pompa aşağıdakilerden hangisidir ?
a) İki etkili pompa
b) Tek etkili pompa
c) Yüksek basınçlı pompa
d) Alçak basınçlı pompa
e) Orta basınçlı pompa

14) Aşağıdakilerden hangisi yağ, yakıt ve slaç devresinde kullanılmaz ?


a) Santrifüj pompa
b) Pistonlu pompa
c) Dişli pompa
d) Vida pompa
e) Eksantrik plancerli pompa

15) Elektro-hidrolik dümen sisteminde kullanılan pompalar aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Çok kademeli santrifüj pompa
b) Düz dişli pompa
c) Paletli pompa
d) Vidalı pompa
e) Eksenel pistonlu değişken stroklu pompa

16) Dizel motorlarının krank şaftından hareket alarak çalışan serküleytin pompaları genellikle hangi tip pompalardır ?
a) Loblu pompa
b) Dişli pompa
c) Vidalı pompa
d) Pervane pompa
e) Pistonlu pompa

17) Devir hareketli pompaların kullanıldıkları yerler aşağıdakilerden hangisi değildir ?


a) Slaç basmakta
b) Su basmakta
c) Yağ ve yapışkan sıvıları basmakta
d) Bunker C
e) Motorin basmakta

18) Pistonlu bir pompada, silindir gömleğinde oluşan faturalar aşağıdakilerden hangisine neden olmaz ?
a) Pompanın stroku değişir
b) Pompanın verdisi değişir
c) Pompanın sesi değişir
d) Pompa aşırı ısınır
e) Pompada titreşim oluşur

19) Çift volütlü santrifüj bir pompada aşağıdakilerden hangisi oluşmaz ?


a) Kavitasyon ve titreşim
b) İmpelerde radyal sırast
c) Disçarçdan emmeye kaçak
d) Atmosferden hava emme
e) Verdide azalma

20) Pervane tipi bir pompa, disçarç valfı açık olarak çalıştırılırsa, aşağıdakilerden hangisi oluşur ?
a) Disçarçtan emmeye kaçak
b) Disçarçta kesinti
c) Pompada titreşim
d) Basmaya karşı basınç
e) Devreden çekilecek akımda azalma

35 Yeni test başlangıç


1) Santrifüj bir pompada kavitasyonun nedeni aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Pompayı dizayn kapasitesinde çalıştırmamak
b) Emme akımındaki buhar ve hava cepleri
c) Salmastra kutusundan hava emilmesi
d) Aşınma ringlerinin erozyona uğraması
e) Pompa mil yataklarının bozulması

2) Tek etkili pistonlu bir pompanın gürültü veya vuruntu nedeni aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Yüksek piston hızı sonucu su çekilmesi
b) Ervesılda yetersiz hava
c) Aşınmış piston segmanları
d) Vakum hücresinde fazla hava
e) Yukarıdakilerin tümü

3) Santrifüj bir pompada, milin aşırı devirde dönmesi sonucu aşağıdakilerden hangisi oluşur ?
a) Titreşim oluşur, kapasite artar
b) Isınma oluşur, kapasite değişmez
c) Kavitasyon oluşur, kapasite düşer
d) Erozyon oluşur, kapasite düşer
e) Yataklar bozulur, kapasite düşer

4) Düz dişli bir pompanın kapasitesi için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?


a) Diş adedi ile ters orantılıdır
b) Devir sayısı ile ters orantılıdır
c) Dişli yüz genişliği ile ters orantılıdır
d) Dişlinin modülü ile ters orantılıdır
e) Yukarıdakilerin tümü doğrudur

5) Santrifüj pompaların çoğunda bulunan aşınma ringi bozulursa aşağıdakilerden hangisi oluşur ?
a) İmpellerde radyal sırast
b) Milde eğilme
c) Keyste aşırı soğuma
d) Salmastra kutusundan sızma
e) Titreşim

6) Dişli bir pompa orijinal (tasarım) devrinin üzerinde çalıştırılırsa aşağıdakilerden hangisi oluşur ?
a) Pompanın dişleri aşınır ve verimi düşer
b) Pompanın kapasitesi düşer
c) Pompada titreşim oluşur
d) Pompa aşırı soğur
e) Pompa yatakları bozulur

7) Yakıt devresının ve yakıt tulumbasının devreye alınmasında aşağıdaki sıralardan hangisine dikkat edilmez ?
a) Belirlenen yakıt servis tankının yakıt servis sistemine iştiraklenmesine
b) Tulumbanın alıcısının servis sistemine iştiraklenmesine
c) Tulumbanın havasının çıkartılarak yakıt geldiğinden emin olunmasına
d) Tulumbanın emme valfının kapatıldığına
e) Yakıt geri dönüş valflarının açık olduğuna emin olunmasına

8) Bir pompanın sıvıya devrettiği faydalı enerji ile, pompa şaftına hariçten verilen enerjinin oranına verilen isim aşağıdakilerden
hangisidir ?
a) Manometrik yükseklik
b) Emme lifti
c) Özgül hız
d) Verim
e) Sızıntı verimi

9) Merkezkaç kuvveti meydana getirme prensibine göre çalışan pompa ne tip bir pompadır ?
a) Pistonlu pompa
b) Santrifüj tipi pompa
c) Jet tipi pompa
d) Dişli tip pompa
e) Diyaframlı pompa

10) Aşağıdaki valflardan hangisının çıkış devresinde mutlaka bir glob ve bir rilif valfın bulunması gereklidir ?
a) Sülüs valf
b) Piston valf
c) Küresel valf
d) İğne valf
e) Redyusin valf

11) Aşağıdaki valflardan hangisının hendılı ( volanı) yoktur ?


a) Glob valf
b) Geyt valf
c) Piston valf
d) Stop çek valf
e) Diyaframlı valf

12) Akış yönünün içinde değişebileceği stop valf aşağıdakilerden hangisi olabilir ?
a) Sülüs valf
b) Glob valf
c) Musluk valf
d) Kelebek valf
e) Küresel valf

13) Yapı bakımından musluk valfa benzeyen ve devreden sökülmeden genel bakımı ve temizliği yapılabilen valf aşağıdakilerden
hangisidir ?
a) İğne valf
b) Diyaframlı valf
c) Rilif valf
d) Küresel valf
e) Glob valf

14) Yüksek basınçlı devrelerde tek yönlü akım sağlayan valf aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Yükselen çek valf
b) Swing (flaper) çek valf
c) Stop-çek valf
d) Pistonlu çek valf
e) Küresel çek valf

15) İğne valf için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?


a) Tam açık ve tam kapalı olarak kullanılırlar
b) Sadece bir yönde akış sağlarlar
c) Akışı kısmak için çok uygundurlar
d) Sistemin iç basıncını çok hassas olarak korurlar
e) Yüksek basınçtan alçak basınç sağlarlar

16) Redyusin valf için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?


a) Bir sürgü valf olup, kısılarak basıncı düşürür
b) Bir rilif valf olup, iç basıncı otomatik olarak düşürür
c) Bir nidıl valf olup, kısılarak basıncı düşürür
d) Bir basınç kontrol valfı olup yüksek basınçtan alçak basınç sağlar
e) Yukarıdakilerin tümü

17) Glob valflar ile kıyaslandığında geyt valflar için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?
a) Akışın boğulması (kısılması) için daha uygundurlar
b) Yüksek basınçlı akımlarda tek yönlü akım sağlarlar
c) Çok kolay onarılırlar
d) Tam olarak açıldıklarında hemen hemen hiç basınç düşümü oluşturmazlar
e) Yüksek sıcaklık ve basınçtaki akışlar için çok uygundurlar

18) İğne valfler için aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur ?


a) Bozulma istenilmeyen akış sağlarlar
b) Sadece tek yönde akış sağlarlar
c) Redyusin valflar gibi iç basıncı korurlar
d) Aslında bir glob valf gibi görev yaparlar ve kullanılırlar
e) Sistemde iç basınç yükselmesini sesle duyururlar

19) Akışın tek yönde olması ve istenildiğinde durdurulması için aşağıdaki valflardan hangisi kullanılır ?
a) Musluk valf
b) Sentinel valf
c) Stop çek valf
d) Çalpara çek valf
e) Kelebek valf

20) Rilif valf için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?


a) Akışın ayar edildiği bir iğne valftır
b) Genellikle yay yükü ile çalışan bir emniyet valfıdır
c) Genellikle bir yay ve bir diyaframın yükü ile çalışan bir sabit basınç valfıdır
d) Bir akışın yönünü ve miktarını kontrol eden bir valftır
e) İki yollu bir musluk valftır

36 Yeni test başlangıç


1) Bir redyusin valfın çıkışına mutlaka konulması gereken valf aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Rilif valf
b) Stop çek valf
c) Geyt valf
d) Trotıl valf
e) Nidıl valf

2) Geyt valflar için aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?


a) Yüksek sıcaklık ve düşük basınçtaki akışkanlar için uygundurlar
b) Alçak sıcaklık ve yüksek basınçtaki akışkanlar için uygundurlar
c) Akışın kısılması için uygundurlar
d) Tam açık ve tam kapalı kullanım için uygundurlar
e) Tam açıkken, basınç kaybı istenilmeyen durumlara cevap verir
3) Bir kelebek valfın tam olarak kapanması için hendılı kaç tur, diski kaç derece dönmelidir ?
a) Yarım tur; ⁰
b) Yarım tur, 90⁰
c) Çeyrek tur; 90⁰
d) Çeyrek tur; 45⁰
e) Bir tur; ⁰

4) Yağ-yakıt separatörlerinde dişli kutusundan (karterden) ses geliyorsa aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?
a) Yağ eksik ya da hiç yok
b) Sıcak çalışan yatak veya rulman var
c) Devir düşük
d) A, B ve C
e) Kapasite çok yüksek

5) D Tipi su borulu bir kazanda aşağıdakilerin hangisinde yanma gazlarının izlediği yol doğru sıralanmıştır ?
a) Üretici borular - perde boruları - süperhiter - ekonomayzer
b) Perde boruları - süperhiter - üretici borular - ekonomayzer
c) Perde boruları - üretici borular - süperhiter - ekonomayzer
d) Üretici borular - süperhiter - perde boruları - ekonomayzer
e) Süperhiter - üretici borular - perde boruları

6) Ters alev borulu kazanlarda duman ve yanma gazlarının takip ettiği yol aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Ocak - külhan - süperhiter - borular - duman sandığı - baca
b) Külhan - cehennemlik - alev ve payanda boruları - baca
c) Külhan - cehennemlik - alev boruları - duman sandığı - baca
d) Cehennemlik - alev boruları - külhan - baca
e) Süperhiter - disüperhiter - alev boruları - baca

7) Kazanlarda “Toplam Isıtma Yüzeyini“ aşağıdakilerden hangisi ifade eder ?


a) Kazanın, bir tarafında yanma gazları ve diğer tarafında buharlaştırılacak su bulunan tüm parça ve kısımlarına denir
b) Kazanın, bir tarafında su ve diğer tarafında buhar bulunan tüm parça ve kısımlarına denir
c) Kazanın, bir tarafında yanma gazları ve diğer tarafında buharlaştırılacak su bulunan, ekonomayzer
hariç, parça ve kısımlarına denir
d) Kazanın, bir tarafında yanma gazları ve diğer tarafında buhar bulunan parça ve kısımlarına denir
e) Kazanın, bir tarafında yanma gazları ve diğer tarafında buharlaştırılacak su veya ısıtılacak buhar bulunan tüm parça ve
kısımlarına denir

8) Aşağıdakilerden hangisi su borulu kazanların avantajlarından değildir?


a) Üretilen her birim güce karşılık ağırlığının az oluşu
b) Aksamın daha küçük ve hafif olması nedeniyle gemiye montajının ve çıkarılmasının kolay olması
c) İçindeki suyun nispeten az olması sebebi ile buhar yapma zamanının daha kısa olması
d) Damıtık olmayan besleme suyu kullanılması
e) Modern gemilerde ihtiyaç duyulan yüksek basınç ve sıcaklıklara uygun ve emniyetli oluşu

9) Aşağıdakilerden hangisi kazan iç teçhizatıdır ?


a) Besleme stop çek valfı
b) Yüzey blöf valfı
c) Hava firar valfı
d) Fid suyu Lift çek valfı
e) Kuru buhar borusu

10) Disüperhiterin bulunduğu kazan tipi ve görevi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) 3 dramlı A tipi; süperhiterde pozitif akış sağlamak.
b) 2 dramlı D tipi; kızgın buhar üretmek
c) 3 dramlı M tipi; yaş buhar üretmek
d) Alev borulu kazan; doymuş su üretmek
e) Skoç tipi; doymuş buhar üretmek

11) Aşağıdakilerden hangisinde dip blöfü bağlantısı yoktur ?


a) Su dramı
b) Su duvarı hederi
c) Perde hederi
d) Süperhiter hederi
e) Yan duvar hederi

12) Aşağıdakilerden hangisi su borulu bir kazanın içinde bulunması gereken boru tipi değildir ?
a) Buhar üretici borular
b) Su duvarı boruları
c) Bölme duvarı boruları
d) Aşağı akış (down-comer) boruları
e) Süperhiter boruları

13) Yakıt basıncına gerek duymadan çalışan atomizör tipi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Hava ile çalışan atomizör
b) Buhar ile çalışan atomizör
c) Mekanik atomizör
d) Döner tip atomizör
e) Hava ve buharla çalışan atomizör

14) Aşağıdakilerden hangisi alev borulu kazanlarda bulunmaz ?


a) Külhan
b) Payandalar
c) Gaz bafılı
d) Duman sandığı
e) Masuralar

15) Su borulu bir kazanda ocağı çevreleyen “Su Duvarı Boruları” adı verilen bu tür boruların yararları aşağıdakilerden hangisi
değildir ?
a) Kazan ocak duvarlarının kendileriyle aynı sıcaklıkta kalmasını da sağladıkları için ocak duvarlarının bozulmamasını sağlar

b) Su duvarı boruları bir taraftan kazan dışına kaçması olası ısıyı tutarken, diğer taraftan içlerinden geçen suyu buharlaştırarak
kazanın buhar kapasitesının önemli bir şekilde artmasını temineder

c) Kazan ocak duvarlarının kendileriyle aynı sıcaklıkta kalmasını da sağladıkları için onarım giderlerinin artmamasını temin ederler

d) Su duvarı boruları yakılan yakıtın oluşturduğu gazların akış yönünü değiştirdiğinden (yönlendirdiğinden) ısı kaybını önler

e) Su duvarı boruları kazan dışına kaçması muhtemel ısının kaçışını önledikleri için kazanın verimini arttırırlar

16) Atomizörlerle ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi veya hangileri doğrudur?

I- Mekanik atomizörlerde, basınç altındaki yakacak küçük bir delikten çıkarken ani basınç azalması nedeni ile zerrecikler haline
gelirler

II- Buharlı atömizörlerde, yakıt kazandan alınan basınçlı buhar yardımı ile atomize edilir

III- Mekanik püskürtmede atomizörün ucundaki nipel yardımı ile yanma ayarlanır

a) I
b) I ve II
c) I ve III
d) II ve III
e) I, II ve III

17) Su borulu kazanda su borularının üzerinde çok fazla kurum birikmesinin belirtisi aşağıdakilerden hangisidir ?
a) Düşük yanma hava sıcaklığı
b) Yüksek besleme suyu sıcaklığı
c) Düşük kazan suyu sıcaklığı
d) Düşük baca sıcaklığı
e) Düşük ekonomayzer çıkış sıcaklığı

18) Aşağıdaki kazan türlerinden hangisinde disüperhiter bulunmaz ?


a) Heder tipi kalın su borulu kazanda
b) Heder tipi ince su borulu kazanda
c) Süperhiteri ayrı fayraplı kazanda
d) A tipi kazanda
e) D tipi kazanda

19) Damlatan börner nedeniyle kazan ocağı tabanında oluşacak yakıt birikintisının anlaşılması için hangi cihazdan yararlanılır ?
a) Kurum üfleme cihazı
b) Ocak periskopu
c) Kontrol camı
d) Robot regülatör şamandıra göstergesi
e) Duman göstergesi

20) Kazan devreye alınmadan önce kazan dairesindeki sintinenin durumu ne olmalıdır ?
a) Her zaman yağlı ve mazotlu
b) Zaman zaman yağlı ve mazotlu
c) Her zaman sulu ve yağlı
d) Tamamen kuru ve temiz
e) Dipte az bir miktarda temiz su

37 Yeni test başlangıç

1) Alev borulu kazanlarda buhar tutma süresi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) ,5 saat
b) 2,5 saat
c) saat
d) saat
e) 4 saat

2) Alev borulu bir kazanın işletme basıncı en fazla kaç bar olabilir ?
a) 20 bar
b) 7 bar
c) 14 bar
d) 40 bar
e) 80 bar

3) Su borulu bir kazanın köpürme belirtisi aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Salinometredeki yüksek değerler
b) Tesviye şişelerinde ani düşme (su)
c) Tesviye şişelerinde yağ çemberleri
d) Süperhiter emniyet valfının açması
e) Ana makine devir sayısının aniden yükselmesi

4) Aşağıdakilerden hangisi ocakta geri tepme sebeplerinden biri değildir ?


a) Kazan yanma hücresinde ısının yükselmesi
b) Çok miktarda hava
c) Cehennemlikte yakıt birikmesi
d) Atomayzerlere mazotun kesik kesik gelmesi
e) Körük devirlerinin azalması ve az hava

5) Kazanda alevin geri tepmesi halinde aşağıdakilerden hangisi yapılmaz ?


a) Yakıt valfı kapatılır
b) Yangın emniyeti alınır
c) Kazan buhar stop valfı kapatılır
d) Yanmamış gazları dışarı atmak için hava miktarı arttırılır
e) Kazana verilen su miktarı arttırılır

6) Su borulu bir kazanda ocak basıncı, kazan dairesi basıncını geçtiği zaman aşağıdaki hangi olay meydana gelir ?
a) Ocak tepmesi
b) Kazan kaynaması
c) Kazan köpürmesi
d) Kazan boğulması
e) Baca püskürmesi

7) Kazanlar ne zaman kuru olarak korumaya alınırlar ?


a) Her seyir dönüşünde
b) Her devreden çıktığında
c) Uzun süre devreye alınmayacaksa
d) Kazan değiştirmelerde
e) Kazan dahili tomar esnasında

8) Aşağıdakilerden hangisi kazanların ateş tarafı temizliğinin amaçlarından değildir ?


a) Kazan kapasitesının arttırılması
b) Kazan veriminin arttırılması
c) Malzeme hasarının azaltılması
d) Isı iletiminin arttırılması
e) Yangın tehlikesının önlenmesi

9) Buhar blanket (örtü) koruması altındaki kazan ne kadar süreyle koruma altında tutulur ?
a) 1 hafta
b) 2 hafta
c) 3 hafta
d) 4 hafta
e) 5 hafta

10) Bir kazan sıcak hava ile ne kadar süreyle koruma altında tutulur ?
a) 1 hafta
b) 2 hafta
c) 3 hafta
d) 4 hafta
e) 5 hafta

11) Koruma altındaki kazanlar ne kadar zamanda bir kontrol edilmelidir ?


a) 8 saat
b) 12 saat
c) 24 saat
d) 36 saat
e) 48 saat

12) Aşağıdakilerden hangisi alev borulu kazanlarda külhan çökmesine sebeptir ?


a) Kazanda alçak su
b) Kazanda yüksek su
c) Kazanın kurum yapması
d) Kazan cehennemliğinin kirlenmesi
e) Kazan cehennemliğinde patlama

13) Kazanlarda ocak duvarlarının kurutulması aşağıda belirtilen durumların hangisinde yapılmaz ?
a) Kuru korumaya alınmış kazanlarda
b) Kazan tuğlaları yeni değişmiş kazanlarda
c) Tuğlaların büyük kısmı yenilenmiş ise
d) Kazan tabanı yeni örülmüş ise
e) Mahrut ağızları yeniden örülmüş ise

14) Arızalı ocak tuğlaları değiştirilen bir su borulu kazana aşağıdakilerden hangisi uygulanır?
a) Kazan 24 saat fayrap edilmez. Sonra 10’ar dakika arayla brülör değiştirerek ocak tuğlaları 24 saat pişirilir
b) Kazan 12 saat fayrap edilmez. Sonra tüm brülörler yakılarak ocak tuğlaları 12 saat pişirilir
c) Kazanın ocağı hava bloverleri ile 12 saat havalandırılır
d) Kazanın ocağında bir tava içinde 12 saat mangal kömürü yakılır
e) Tüm brülörler devreye alınır ve ocak tuğlaları 24 saat pişirilir

15) Bir kazanda tapalanmaması gereken boru aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Buhar yapıcı borular
b) Ekonomayzer boruları
c) Süperhiter boruları
d) Aşağı akış (down comer) boruları
e) Yan duvar boruları

16) Ekonomayzer borularının % kaçının tapalanmasına müsaade edilir ?


a) % 10
b) % 20
c) % 25
d) % 30
e) % 40

17) Kazanda boru değiştirme işleminden sonra, kazana % kaçlık hidrostatik test uygulanır ?
a) % ’lük test
b) % ’luk test
c) % ’lik test
d) % ’luk test
e) % ’lik test

18) Skoç tipi kazanlarda değiştirilen bir borunun hangi ucu şişirilerek boru aynası üzerine kıvrılır ?
a) Duman sandığı tarafındaki ucu
b) Cehennemlik tarafındaki ucu
c) Kazanın ön aynası tarafındaki ucu
d) Orugeyt külhanın altındaki ucu
e) Her iki ucu da şişirilir ve kıvrılır

19) Yüzey blöf valfı için aşağıdakilerden hangisi doğrudur ?


a) Kazana su almaya yarar
b) Kazan suyu yüzeyindeki istenilmeyen maddeleri dışarı atmaya yarar
c) Kazan iç teçhizatıdır
d) Kazanın dibinde biriken katı maddeleri dışarı atmaya yarar
e) Kazan suyunu tamamen boşaltmaya yarar

20) Kazanlarda dip blöfün amacı aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Kazan su seviyesini ayarlamaya yarar
b) Kazan yüzeyindeki pislikleri dışarı atmaya yarar
c) Kazan su dramı ve hederlerinde biriken istenilmeyen maddeleri dışarı atar
d) Kazana kimyevi madde çektirmeye yarar
e) Kazanın emniyetini sağlar

38 Yeni test başlangıç


1) Kazan kaynatılması işleminden sonra kazana % kaçlık hidrostatik test uygulanır ?
a) % test
b) % test
c) % test
d) % test
e) % test

2) Devredeki kazanda oluşan çamurumsu maddeler kazandan nasıl uzaklaştırılır ?


a) Tomar yaparak
b) Kazana su alarak
c) Kazanı ısıtarak
d) Yüzey blöf yaparak
e) Dip blöf yaparak

3) Kışır oluşumunun kazana zararı aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Kazanın ömrünü uzatır
b) Yakıt sarfiyatını azaltır
c) Kazan verimini yükseltir
d) Kazanda boru patlamasına neden olur
e) Kolay ısı transferi sağlar

4) Kazanların su taraflarındaki baskın yağ katmanı ve kışır aşağıdakilerden hangisi ile giderilir ?
a) Alkalin çözeltisi ile kaynatılarak
b) Hidroklorik asit çözeltisi ile kaynatılarak
c) Sülfürik asit çözeltisi ile kaynatılarak
d) Hidrazin çözeltisi ile kaynatılarak
e) Taş asidi çözeltisi ile kaynatılarak

5) Su borulu kazanlarda beş yıllık bir süre sonunda yapılması gereken hidrostatik test
aşağıdakilerden hangisidir ?
a) % ’lük test
b) % ’lik test
c) % ’lik test
d) % ’lik test
e) % ’lık test

6) Kazanlarda baca gazlarının kontrolü aşağıdaki elemanlardan hangisi ile yapılır ?


a) Hava draf geyci
b) Hava basınç transmiteri
c) Duman endikatörü
d) Hava ecekteri
e) Barometre

7) Aşağıdakilerden hangisi besleme suyunun kirlenme nedenlerinden değildir ?


a) Besleme suyu kullanımı
b) Besleme suyu tankındaki kirlilik
c) Yanlış blöf uygulamaları
d) Evaporatörün bozuk su üretmesi
e) Patlak kondansör veya hiter boruları

8) Devredeki kazana kimyasal madde çektirildikten ne kadar zaman sonra muayene suyu almak gerekir ?
a) dakika sonra
b) dakika sonra
c) dakika sonra
d) dakika sonra
e) dakika sonra

9) Aşağıdakilerden hangisi besleme suyu sistemi elemanı değildir ?


a) Kimyasal madde besleme tankı
b) Ana buster pompası
c) Türbofid pompası
d) Ana yoğuşum devridaim termostatik valfı
e) Ekonomayzer

10) Hava pompalarının kifayetli çalışmamasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir ?


a) Aşınan silindir gömleği
b) Aşınan segmanlar
c) Eğrilen piston kolu
d) Sızdıran King horn valfları
e) Yukarıdakilerin tümü

11) Vakumun düşük olması aşağıdakilerden hangisının oluşumunu sağlamaz ?


a) Hiçbir sakıncası yoktur

1

2

3 Sam Kean&#;in kimyaya merakı çocukluk yıllarından başlıyor. Yıllarını kırık terrnometrelerdeki cıvaları biriktirerek geçiren Sam Kean, şimdi Washington DC&#;de yazar olarak hayatını sürdürüyor. Çalışmaları New York Magazine, Mentol Floss ve Science&#;ta yayınlanan yazar, National Public Radio&#;da (Ulusal Halk Radyosu) "Radio Lab" (Radyo Laboratuvarı) ve "Ali Things Considered" (Enine Boyuna Düşünülürse) adlı programlarda yer aldı. Yazdığı ilk kitap Kayıp Kaşık ile New York Times&#;ın çok satanları arasına girdi. İkinci kitabı Kemancı&#;nın Başparmağı da çok satanlar listesine giren yazar, bilim kadar ke-şiflerin ve kaşiflerin hikayelerinden hoşlanıyor, hatta belki de daha fazla

4 Kolektif Kitap Bilim Kitaplığı -2 Kayıp Kaşık, Periyodik Tablonun Ardındaki Delilik ve Aşk Hikayeleriyle Dolu Farklı Bir "Dünya Tarihi" Özgün Adı: The Disappearing Spoon, And Other True Tales ofmadness, Love, and the History ofthe World from the Periodic Table ofthe Elements Sam Kean, Türkçesi: Baha Okar, Burçin Duan, Kolektif Kitap, ISBN: Yayına Hazırlayan: Bilge Ceren Şekerciler Son Okuma: Evrim Öncül Sayfa Düzeni: Murat Erol Kapak Tasarımı: Deniz Akkol 2. Baskı, Şubat , İstanbul Sertifika No: Baskı ve Cilt: Berdan Matbaacılık Güven Sanayi Sitesi C Blok No: Topkapı, İstanbul Sertifika No: Kolektif Kitap Bilişim ve Tasarım Ltd. Şti. Caferağa Malı. Ressam Şeref Akdik Sok. No: 10 Kadıköy, İstanbul 1 [email protected] T: I F: Bu kitabın hakları AnatolialitTelifHakları Ajansı ve Little, Brown, and Company aracılığıyla alınmıştır. Yayıncının izni olmaksızın elektronik ya da mekanik herhangi bir yolla çoğaltılamaz ve iletilemez. Tüm hakları saklıdır.

5 Periyodik tablonun ardındaki delilik ve aşk hikayeleriyle dolu farklı bir "Dünya Tarihi" SAM KEAN - kolektif

6

7 GİRİŞ - 9 l. BÖLÜM YERLEŞİM: SÜTUN SÜTUN, SIRA SIRA Coğrafya Kaderdir - 17 Benzer İkizler ve Karakoyun: Elementlerin Soyağacı - 39 Periyodik Tablonun Galapagos&#;u - 55 il. BÖLÜM "ATOMLAR YAPARIZ, ATOMLAR PARÇALARIZ" Atomlar Nereden Geliyor?: "Hepimiz yıldız parçalarıyız" - 73 Savaş Zamanlarının Elementleri - 90 Tabloyu Tamamlayan Patlama Periyodik Tabloyu Büyüt. Soğuk Savaşı Yay III. BÖLÜM PERİYODİK KARIŞIKLIK: KARMAŞANIN DOGUŞU Fizikten Biyolojiye Zehirli Koridor: "Aah aah" İki Element Al, Sabaha Bir Şeyin Kalmaz Elementler Nasıl Aldatır? IV. BÖLÜM İNSAN KARAKTERİNİN ELEMENTLERİ Politik Elementler Para gibi Elementler Sanatsal Elementler Deliliğin Elementi V.BÖLÜM BUGÜNÜN VE YARiNiN ELEMENT BİLİMİ Kimyanın Yolu, Sıfırın Altına İhtişamlı Küreler: Kabarcık Bilimi Saçma Hassaslığın Araçları Periyodik Tablonun Üstü (ve Daha Ötesi) İNDEKS -

8

9 GİRİŞ 80 Hg &#;lerin başlarında henüz küçük bir çocukken, etrafta birileri olsun olmasın, ağzımda yemek, dişçi tüpü, uçup giden tükürük baloncukları, aklınıza her ne geliyorsa onlar varken bol bol konuşurdum. İlk defa dilimin altında bir termometreyle baş başa kaldığım - da, bu alışkanlığım beni periyodik tabloyla büyüleyici bir ilişkiye sürükledi. İkinci ve üçüncü sınıftayken boğaz enfeksiyonu yüzünden çok sık yatağa düşmüştüm, sonrasında da günlerce yutkunmak felaket acı verir olmuştu. Okula gitmeyip evde kalmaya, vanilyalı dondurma ve çikolata sosuyla kendi kendimi iyileştirmeye diyeceğim yoktu. Üstelik hasta olmak her seferinde eski model cıvalı bir termometre daha kırma imkanı veriyordu bana. Dilimin altında cam bir çubuk öylece yatarken hayali sorulara yüksek sesli cevaplar veriyordum ve termometre ağzımdan kayıp düşüyor, sert parke zeminde tuzla buz oluyordu. Haznedeki sıvı cıva bilye taneleri gibi ortalığa saçılıyordu. Bir dakika geçmeden annem kalçasındaki romatizmaya aldırmaksızın yere çöküp bilyeleri bir araya toplamaya çalışıyordu. Eline geçirdiği bir kürdanı hokey sopası gibi kullanarak yumuşak küreleri birbirine değene kadar süıüyordu. Aniden son bir dürtmeyle, hooop küreler birbirini yutuveriyordu. İki topun yerini titreşen, kusursuz hatlara sahip tek bir top

10 ıo 1 KAYIP KAŞIK alıyordu. Annem yere eğilmiş bu büyülü numarayı defalarca tekrarlıyor, gümüş renkli bir mercimek tanesi oluşana dek büyük top diğerlerini yutuyordu. Annem bütün cıva parçacıklarını topladıktan sonra, bibloları ve ıvır zıvırı koyduğumuz mutfak rafında, oltasını sallayan küçük ayı - cık ile &#;teki aile toplantımızdan hatıra mavi porselen kupanın arasında duran yeşil etiketli plastik ilaç şişesini indirirdi. Topu bir zarfın üzerine yuvarladıktan sonra, kırılan son termometreden kalan kıymetli cıvayı şişedeki ceviz büyüklüğündeki damlanın üzerine dikkatlice dökerdi. Bazen de şişeyi yerine kaldırmadan önce cıvayı kapağa döker ve kardeşlerimle birlikte, durmaksızın parçalanıp kendi kendine kusursuzca bütünleşerek sağa sola yuvarlanan bu fütüristik metali izlerdik. Anneleri ton balığı yedirmeyecek kadar cıvadan korkan çocuklara içim sızlamıştır. Ortaçağ simyacıları, altına duydukları tüm tutkularına rağmen cıvayı evrendeki en güçlü ve şiirsel madde olarak görmüşler. Bir çocuk olarak onlarla aynı fikirdeydim. Hatta onlar gibi, ben de cıvanın sıvı veya katı, metal veya su, hatta cennet veya cehennem gibi yavan kategorilerin üzerinde, başka bir dünyaya ait ruhları barındırdığına inandım. Cıvanın bir element olduğu için böyle davrandığını sonradan öğrendim. Sudan CHP) ya da karbondioksitten (C0 2 ) yahut her gün karşılaştığınız neredeyse başka her şeyden farklı olarak cıvayı doğal yollardan daha küçük birimlere ayıramazsınız. Gerçekte cıva en kült elementlerden biridir: Atomları sadece diğer cıva atomlarıyla birleşmek ister ve bir küre haline gelerek dış dünyayla temasını en aza indirir. Çocukken yere döktüğüm sıvıların çoğu böyle değildi. Su, tıpkı yağ, sirke veya erimiş jöle gibi her yere yayılırdı. Cıvanın asla bir zerresi bile saçılmazdı. Annemle babam ne zaman termometreyi düşürüp kırsam, görünmez cam kırıkları ayağıma batmasın diye ayakkabılarımı giymem konusunda beni uyarırlardı. Ama hiçbir zaman ba - şıboş cıva parçaları için uyarılmadım. Uzun bir süre boyunca, tıpkı bir çocukluk arkadaşının ismini gazete sayfalarında arar gibi, okulda ve kitaplarda gözüm seksen

11 GİRİŞ 1 II numaralı elementin üstünde oldu. ABD&#;nin Büyük Ovalar bölgesindenim, ben de herkes gibi tarih derslerinde Lewis ve Clark&#;ın bir mikroskop, pergel, sekstant, üç cıva termometresi ve diğer alet edevatlarıyla birlikte, at arabalarına atlayıp Güney Dakota ve Louisiana topraklarının geri kalanı boyunca yolculuk ettiklerini öğrendim. Başlangıçta bilmediğimse, yanlarında aynı zamanda her biri bir aspirinin dört katı büyüklüğünde tam altı yüz cıva müshil hapı taşıdıklarıydı. Bu müshiller, Bağımsızlık Bildirgesi&#;ni imzalayanlardan, &#;teki sarıhumma salgını sırasında kaçmayarak, cesurca Philadelphia&#;da kalan tıp kahramanı Benjamin Rush&#;ın ardından "Dr. Rush&#;ın Safra İlaçları" olarak biliniyordu. Onun her türlü hastalık için gözde tedavisi ağızdan alınan çamurumsu cıva klorür idi. Tıbbın &#;lerden &#;e kadar katettiği gelişmeye rağmen, o çağdaki doktorlar birer tıpçıdan çok eczacı gibiydi. Bir çeşit sevimli büyüyle, bu güzeller güzeli çekici cıvanın, hastaları çirkin bir krize sokarak, zehre karşı savaşan zehir misali iyileştirebildiğini gösterdiler. Dr. Rush hastaları ağızlarından salyalar akmaya başlayana kadar bu çözeltiyi yutmaya zorlardı ve birkaç hafta ya da ay süren tedavinin ardından insanların dişleri ve saçları dökülürdü. Onun "tedavi" sinin sarıhummanın canını bağışlayabileceği birçok insanı zehirlediğine ya da bir çırpıda öldürdüğüne hiç şüphe yok. Yine de on yıl sonra Meriwether Lewis ve William Clark&#;ı, Philadelphia&#;da mükemmelleştirdiği tedavisinin paketlenmiş numuneleriyle uğurlamıştı. Gerçi Dr. Rush&#;ın haplarının pratik bir yan etkisi olduğunu da söyleyebiliriz, modern arkeologlar bu sayede geçmişte kaşiflerin kamp yaptığı yerlerin izlerini sürebildiler. Vahşi doğada karşılaştıkları tuhaf yiyecekler ve ne idüğü belirsiz su kaynakları yüzünden, gün geçmiyordu ki ekipten birilerinin midesi bozulup kusmasın. Grubun kampta tuvalet kazdığı her yerde, herhalde Dr. Rush&#;ın gökgürleten ilaçları ("Thunderclappers") iyi iş gördüğünden, cıva atıkları toprağı işaretlemişti. Cıva fen sınıfında da karşıma çıktı. Periyodik tablonun keşmekeşiyle ilk karşılaştığımda gözlerim hemen cıvayı aradıysa da onu bu-

12 ı J KAYIP KAŞIK lamadım. Oradaydı, yoğun ve yumuşak altınla aynı zamanda zehirli olan talyumun arasında. Fakat cıva için kullanılan sembol, adında bulunmayan iki harften oluşuyordu: Hg. İsmi hydragyrum&#;dan geliyormuş, Latince su gümüşü. Bu sırrı çözmek eski dillerin ve mitolojinin periyodik tablo üzerinde ne kadar büyük bir etkiye sahip olduğunu anlamama yardım etti. Bu etkiyi en alt sırada yer alan yeni süper ağır elementlerin adında da görebilirsiniz. Cıva ile edebiyat dersinde de karşılaştım. Bir zamanlar şapka üreticileri işlenmiş deriden kürkü ayırmak için parlak portakal renginde cıva kullanırlarmış ve buharlı kazanlarda tarama yapan şapkacılar, Alice Harikalar Diyarında&#;daki çılgın şapkacı gibi, yavaş yavaş önce saçlarını, ardından da akıllarını kaybederlermiş. Sonunda cıvanın ne kadar zehirli olduğunun farkına vardım. Dr. Rush&#;ın müshil haplarının bağırsakları nasıl iyi boşalttığı da böylece açıklanmış oluyordu. Vücut cıva da dahil, kendini zehirden ancak bu şekilde kurtarıyordu. Üstelik cıvayı solumak yutmaktan daha beterdi. Merkezi sinir sistemindeki "kabloları" aşındırıyor ve ileri aşamadaki Alzheimer gibi beyin hücrelerini kavurup oyuklar açıyordu. Ancak cıvanın tehlikelerini öğrendikçe onun yok edici güzelliği beni daha da büyüledi. William Blake&#;in dizelerindeki gibi: "Kaplan, kaplan! Gecenin ormanlarında ışıltıyla yanan." Yıllar geçtikçe annemle babam mutfaklarını yeniden dekore ettiler; ayıcıkla kupanın durduğu rafı indirdiler ve bütün ıvır zıvırı karton bir kutuya koyup kaldırdılar. Yakınlarda ziyaretlerine gittiğimde, yeşil etiketli şişeyi bulup çıkardım. İleri geri sallayarak, içindeki çember çizen ağırlığı hissettim. Kenarından baktığımda, gözlerim asıl yatağın kenarlarına sıçramış küçücük parçalara kilitlendi. Orada öylece duruyorlardı, su damlaları gibi parlak, sadece fantezilerinizde karşılaşacağınız kadar mükemmel. Çocukluğum boyunca, dökülen cıvayla heyecanlı bir arkadaşlığım olmuştu ama bu kez elimde tuttuğum küçük kürelerin korkutucu ahengini bildiğimden ürperdim. ***

13 GİRİŞ 1 13 Bu tek elementten tarih, etimoloji, simya, mitoloji, edebiyat, adli tıp ve psikoloji öğrenmiştim.1 Toparladığım element hikayeleri bunlardan ibaret değildi, özellikle de fakültede bilimsel çalışmalara daldıktan ve araştırmalarını küçük bilimsel muhabbetler için memnuniyetle bir kenara bırakabilen bazı profesörler keşfettikten sonra. Yazmak için laboratuvardan kaçmayı dört gözle bekleyen bir fizik öğrencisi olarak, deneme yanılma deneylerine karşı hiçbir biçim - de paylaşamadığım bir sevgi duyan, sınıfımdaki ciddi ve parlak genç bilimcilerin arasında kendimi hep berbat hissettim. Minnesota&#;da neredeyse hiçbir şey anlamadan geçirdiğim beş yılın sonunda okulu yüksek not ortalamasıyla bitirdim. Laboratuvarda yüzlerce saat harcamama, binlerce denklem ezberlememe, sürtünmesiz makaralar ve rampalarla ilgili on binlerce grafik çizmeme rağmen, temel eğitimimi profesörlerin anlattığı hikayelerden aldım. Gandhi, Godzilla ve Nobel Ödülü&#;nü çalmak için germanyum kullanan bir öjenikçi; patlayıcı sodyum kütlelerinin nehirlere atılıp balıkların öldürülmesi; uzay mekiklerinde nitrojen gazı yüzünden mutluluk içinde nefessiz kalıp boğulanlar; bizim okulda kendi göğüs kafesinde plütonyumla çalışan bir kalp pili deneyen ve dev manyetik bobinlere yaklaşıp onları kurcalayarak kalp atışını hızlandırıp yavaşlatan eski bir profesör hakkındaki hikayelerden Bütün bu hikayeler içime işledi ve yakın zaman önce ailemin evinde yaptığım kahvaltının ardından, cıva üzerine kafa patlatarak geçirdiğim eski günlerimi hatırlarken, periyodik tablodaki her bir element hakkında gülünç, tuhaf veya tüyler ürpertici bir hikaye olduğunu fark ettim. Bu tablo aynı zamanda insanlığın en büyük entelektüel başarılarından biriydi. Hem bilimsel bir başarı hem de bir öykü kitabı olan periodik tablodan yola çıkarak, ben de eliniz- 1- Cıva aracılığıyla öğrendiğim diğer bir başlık meteorolojiydi. Simyanın ölüm çanı, yeni yılında, kar ve asit karışımını ne kadar soğuta bileceklerini anlamaya çalışan iki Rus biliminsanıyanlışlıkla termometredeki cıvayı dondurunca çaldı. Bu katı Hg&#;nin kayıtlara geçtiği ilk olaydı ve bu kanıtla simyacıların ebedi sıvısı olağan maddeler diyarına sürgün edildi. Son zamanlarda cıva, ABD&#;de eylemcilerin aşılarda kullanılmasının tehlikelerine (tamamen asılsız) ilişkin güçlü bir kampanya başlatmasıyla politize de edildi.

14 14 i KAYIP KAŞIK de tuttuğunuz bu kitabı, hikayeleri ve başarıları anlatmak için yazdım. Tıpkı aynı hikayeyi değişik katmanlar halinde anlatan bir anatomi ders kitabı gibi En basit katmanda, periyodik tablo evrendeki tüm farklı madde çeşitlerini listeler: gördüğümüz ve dokunduğumuz her şeyi meydana getiren yüzden fazla şahsiyet. Tablonun şekli bize aynı zamanda bu şahsiyetlerin kalabalıkta bir diğeriyle nasıl katıştığına dair bilimsel ipuçları da verir. Biraz daha karmaşık bir katmanda, periyodik tablo her çeşit atomun nereden geldiği ve hangi atomların başka atomlara parçalanabileceği ya da dönüşebileceği hakkında her türlü adli tıp bilgisini kodlar. Bu atomlar yaşayan canlılar gibi dinamik sistemlerde doğal olarak birleşirler ve periyodik tablo bunun nasıl olacağını öngörür. Hatta hangi koridorlardaki kötü huylu elementlerin canlılığı kötürüm bırakacağını ya da yok edeceğini de söyler. Son olarak periyodik tablo antropolojik bir harikadır, insanoğlunun ve fiziksel dünyayla nasıl bir ilişki içinde olduğumuzun tüm muhteşem, kurnazca ve çirkin yönlerini yansıtan bir insan eseri, türümüzün yoğun ama küçük ve zarif bir alfabeyle yazılmış tarihçesidir. En temelden başlayarak ve aşama aşama daha karmaşık olanlara doğru ilerleyerek, bütün bu katmanların üzerinde çalışılmasını hak etmiştir. Ve periyodik tablodaki hikayeler bizi eğlendirmenin ötesinde, onu anlamanın ders kitaplarında ve laboratuvar kitapçıklarında asla bulamayacağınız bir yolunu sunar. Periyodik tabloyu yeriz, onu soluruz; insanlar onun üzerine bahislere tutuşur ve büyük miktarlar kaybeder; felsefeciler onu bilimin anlamını irdelemek için kullanır; o insanları zehirler; savaşları peydahlar. En üst soldaki hidrojenle en alt sıra boyunca gizlenen insan yapımı imkansızlıklar arasındaki yolculukta kabarcıkları, bombaları, parayı, simyayı, politik oyunları, tarihi, zehri, suçu ve aşkı bulursunuz. Hatta biraz da bilimi

15 YERLEŞİM: SÜTUN SÜTUN, SIRA SIRA

16

17 1 Coğrafya Kaderdir 67 Ho I&#;rn P ek çok insan periyodik tabloyu düşündüğünde, lisede kimya laboratuvarının duvarında asılı bir çizelgeyi, öğretmenin omzu üzerinde beliren asimetrik sütunları ve sıraları hatırlar. Çizelge genellikle devasa boyutlardadır, aşağı yukarı &#;e santimetre, yani kimya için taşıdığı önemi göze sokan korkutucu bir ebatta. Bu çizelge eylül ayının başlarında sınıfla tanıştırılır, mayısın sonuna kadar da önemini korur. Sınavlarda ders notlarına ya da kitaplara bakmak yasaklansa da, tabloya başvurmaya teşvik edilirsiniz. Elbette ki periyodik tablo hakkında hatırlıyor olabileceğiniz hayal kırıklığının bir parçası da, tümüyle gözünüzün önünde olmasına rağmen, bu dev ve tümüyle izinli kopya kağıdının, ne yazık ki işinize yaramaktan çok uzak olmasıdır. Periyodik tablo bir yandan adeta maksimum bilimsel işlevsellik için tasarlanmış bir Alman mühendislik harikası gibi iyi düzenlen - miş ve kusursuz görünürken, diğer yandan da dünya çapında bilgisayarlardaki hata mesajlarına benzeyen uzun bir rakamlar ve kısaltmalar karmaşası gibidir ([Xe]6s24f15d1) ki endişelenmemek mümkün değildir. Ayrıca periyodik tablonun biyoloji ve fizik gibi diğer bilim dallarıyla bir şekilde ilişkisi olduğunu bilmemize karşın, bunun tam anlamıyla ne olduğunu kavramak zordur. Muhtemelen pek çok

18 18 1 KAYIP KAŞIK öğrenci için en büyük hayal kırıklığı, periyodik tabloyu anlamış, nasıl işlediğini gerçekten çözmüş birinin, sıkıcı bir kayıtsızlıkla ondan pek çok gerçeği çıkarabilmesidir. Parça parça renklendirilmiş noktalı diyagramlarının içine gizlenmiş apaçık görünen yediler ve dokuzlar karşısında bir renk körünün hissettiği de aynı öfkedir: kendini neredeyse hiç açık etmeyen çok önemli ama gizli bir bilgi karşısındaki çaresizlik İnsanlar tabloyu büyülenme, yakınlık, yetersizlik, nefret gibi karışık duygularla hatırlarlar. Öğrencilerini tabloyla tanıştırmadan önce her öğretmen, bütün bu karmaşayı bir kenara bırakarak, onlara bu garip şeyi, boşluğu göstermelidir il Neye benziyor? Ana duvarı eğri büğrü, sanki sol tarafı kralın duvarcıları tarafından henüz tam olarak bitirilmemiş ve her iki uçta yüksek savunma kuleleri olan bir kaleye Uzunlu kısalı on sekiz sütun ve yedi yatay sıra ile "iniş pisti" gibi en altta asılı duran iki ekstra sıra Kaleyi oluşturan "bloklar" ile ilgili şaşırtıcı ilk bilgi blokların yer değiştiremiyor oluşudur. Her blok bir element ya da bir madde

19 COGRAFYA KADERDİR 1 rg türüdür ve şu an itibariyle tabloyu element ve beklemedeki birkaçı oluşturur. Eğer bu bloklar bulundukları yerde durmazlarsa kale bütünüyle parçalanıp dökülür. Bunda hiç abartı yok, eğer biliminsanları bir elementin bir şekilde başka bir yuvaya uyacağını ya da iki elementin yer değiştirebileceğini saptamış olsaydı, bütün bu gösterişli yapı yıkılırdı. Bir başka mimari tuhaflık da kalenin değişik alanlarının değişik maddelerden yapılmış olması. Buradan sadece tüm blokların aynı maddeden yapılmadığını anladığımız kadar, aynı karaktere sahip olmadığını da anlarız. Blokların yüzde 75&#;i metaldir, yani elementlerin çoğu soğuk ve gri katı maddeler halinde, en azından insanın alışkın olduğu sıcakhklardadır. Doğu yakasındaki bazı sütunlar gazları da barındırırken, sadece iki element, cıva ve brom oda sıcaklığında sıvıdır. Metaller ve gazların arasında bazı tarifi zor elementler bulunur. Amorf doğaları bu elementlere asitleri bir kimya deposunda kilit altında tutulan herhangi bir maddeden milyarlarca kat daha güçlü hale getirebilmek gibi ilginç özellikler kazandırır. Bütününe bakıldığında, eğer her blok ifade ettiği elementten meydana gelmiş olsaydı, bu elementler kalesi birbirine uymayan çağlarda yapılmış eklentiler ve kanatlarla fantastik bir ucube, ya da daha kibar bir ifadeyle, görünüşte uyumsuz malzemelerin zarif bir bütünlük oluşturacak şekilde birbirine eklenmesiyle inşa edilmiş bir Daniel Libeskind binası olurdu. Kale duvarları hakkında bu kadar detaya inilmesi boşuna değil, çünkü bir elementle ilgili bilimsel açıdan önemli olan hemen hemen her şeyi onun koordinatları belirler. Her elementin coğrafyası alın - yazısıdır. Gerçekte artık tablonun dış hatlarının neye benzediği hakkında bir fikriniz olduğuna göre, daha kullanışlı bir benzetme olduğunu düşündüğüm, periyodik tabloyu bir harita olarak görmeye geçebiliriz. Biraz daha detaya inebildim diye bu haritayı doğudan batıya doğru, hem çok bilinen hem de sıradışı elementlerin üzerinde durarak çizeceğim.

20 1 KAYIP KAŞIK Öncelikle sağ taraftaki sekizinci sütun, asal gazlar ya da soygazlar (noble gases: soylu gazlar) diye bilinen bir dizi elementi içerir. Asal gazlara noble-soylu denilmesi kulağa komik gelebilir, ne de olsa arkaik bir sözcüktür ve kimyadan çok etiğe ya da felsefeye ait gibidir. Gerçekten de "soygazlar" terimi Batı felsefesinin doğum yeri olan antik Yunan&#;a kadar gider. Meslektaşları Leukippos ve Demokritos&#;un atom fikrini bulmalarının ardından, Platon maddenin farklı küçük parçacıkları için genel bir kavram olarak "elementler" (Yunanca stoicheia) kelimesini ortaya atar. Hocası Sokrates&#;in ölümünden sonra, MÖ civarında kendi güvenliği için Atina&#;dan ayrılan ve yıllarca felsefe üzerine yazarak oradan oraya seyahat eden Platon, elbette ki bir elementin kimya kavramları açısından ne anlama geldiği hakkında bilgi sahibi değildi. Ama bilseydi, şüphesiz en sevdiği elementler olarak doğu yakasındakileri, özellikle de helyumu seçerdi. Platon aşk ve erotizm üzerine diyalogu Şölen&#; de, her varlığın kendi tamamlayıcısını, farklı bir deyişle kayıp yarısını bulmanın özlemi - ni çektiğini iddia eder. İnsanlara uygulandığında, bu iddia tutkuyu, cinselliği ve tutkuyla cinselliğe eşlik eden bütün sorunları ima eder. Buna ek olarak Platon diyalogları boyunca, kaba maddenin etrafında didinen ve onlarla etkileşen şeylere göre, soyut ve değişken olmayan şeylerin özünde daha asil olduklarını vurgular. Platon&#;un neden idealize edilmiş çemberleri, küpleri ve sadece aklımızla kavranabilir objeleriyle geometriye delicesine taptığını da bu sayede anlayabiliriz. Matematiksel olmayan objeler için Platon, bütün objelerin ideal bir türün gölgeleri olduğunu ileri süren bir "biçimler" kuramı geliştirmiştir. Örneğin bütün ağaçlar, ideal bir ağacın "ağaç-lık"ına öykünen kusurlu kopyalardır. Aynı şey "balık" ve "balık-lık" ya da hatta "fincan" ve "fincan-lık" için de geçerlidir. Platon bu biçimlerin, insanın doğrudan algısının ötesinde semavi bir diyarda yüzseler de, salt teorik olarak bulunmadıklarına, gerçekte var olduklarına ina - nır. Öyleyse biliminsanları dünyadaki ideal biçimleri helyumla yara - tıvermeye başladıklarında, herkes kadar Platon da çok şaşıracaktır.

21 COGRAFYA KADERDİR 1 2.I yılında bir Hollandalı-Alman bilimci cıvayı sıvı helyumla soğutarak, F&#;nin (yaklaşık C) altında sistemin bütün elektriksel direncini kaybettiğini ve ideal bir iletken haline geldiğini keşfetti. Bir ipod&#;u sıfırın altında yüzlerce dereceye soğutup, ne kadar uzun süre ve yüksek sesle müzik dinlerseniz dinleyin, helyum devrenin soğuk kalmasını sağladığı sürece pilinin sonsuza kadar tümüyle dolu kaldığını keşfetmek gibi bir şeydi bu. Rus-Kanadalı bir ekip yılında saf helyum kullanarak daha da etkileyici bir numara yaptı F&#;ye soğutulduğunda helyum tam olarak sıfır viskozite ve akışkanlığa karşı sıfır dirençle, kusursuz akışkanlıkta bir süperakışkana dönüştü. Süperakışkan helyum yerçekimine meydan okur ve düz duvarda bile yukarı doğru akar. O zamanlar bunlar hayrete düşüren bulgulardı. Biliminsanları genellikle ufak bir hile yapar ve hesaplamaları kolaylaştırmak için sürtünme gibi etkenleri sıfıra eşit sayarlar. Platon bile birilerinin ideal biçimlerinden birini gerçekte bulabileceğini tahmin etmiş değildi. Helyum normal kimyasal yollarla parçalanamayan ya da değiştirilemeyen bir madde olarak "element-lik" olgusunun da en iyi örneğidir. Yunanistan&#;da MÖ &#;den Avrupa&#;da &#;lere kadar, biliminsanlarının elementlerin gerçekte ne olduklarını kavramaları yılı aldı, çünkü bunların çoğu fazlasıyla değişkendi. Her biri değişik özelliklerde binlerce bileşik ortaya çıktığından, karbonu yapanın ne olduğunu anlamak kolay değildi. Örneğin günümüzde karbondioksitin element olmadığını, çünkü bir molekülünün karbon ve oksijene bölünebildiğini söyleyebiliyoruz. Öte yandan karbon ve oksijen elementtir, çünkü onları yapılarını tahrip etmeden daha küçük parçalara bölemezsiniz. Şölen&#; deki temaya ve Platon&#; un kayıp yarıya duyulan erotik özlem kuramına dönersek, adeta her elementin birlikte bağlar oluşturmak için diğer atomları arayıp bulduğunu ve bu bağların kendi doğasını maskelediğini görürüz. En "saf" elementler bile, örneğin havadaki oksijen molekülleri (O) doğada daima bileşikler halinde bulunur. Sonunda bilimciler, hangi element-

22 KAYIP KAŞIK lerin asla bir başka maddeyle reaksiyona girmeyen, her zaman saf bir element olan helyum hakkında bildiklerine yakın özellikler gösterdiğini anlayabildiler. 2 Helyumun böyle davranması boşuna değil. Bütün atomlar, elektron denen atomun içerisinde değişik katmanlarda ya da enerji düzeylerinde ikamet eden negatif parçacıklar içerir. Bu düzeyler eşmerkezli olarak iç içe geçmiştir ve her düzey kendini doldurmak ve doymuş hissetmek için belli sayıda elektrona ihtiyaç duyar. En içerideki düzeyde bu sayı ikidir. Diğer düzeylerde ise genelde sekiz. Elementler normalde eşit sayıda negatif elektronlara ve proton denen pozitif parçacıklara sahiptir, dolayısıyla elektriksel olarak nötr olurlar. Bununla birlikte elektronlar atomlar arasında serbestçe değiş tokuş edilebilirler ve atomlar elektron kaybedip kazandığında, iyon denen yüklü atomları oluştururlar. Atomların kendi iç, düşük enerji düzeylerini kendi elektronlarıyla sonuna kadar doldurdukları, sonra en dıştaki düzeyde doğru sayıyı sağlamak adına elektronları saçtıkları, paylaştıkları ya da çaldıklarını bilmek önemlidir. Bazı elementler elektronları diplomatik bir yolla paylaşır ya da değiş tokuş ederken, diğer bazıları çok ama çok yüzsüz davranabilir. Bütün kimyanın yarısının tek bir cümleyle an -!atımı budur: Dış düzeyinde yeterli elektronları bulunmayan atomlar, doğru sayıya ulaşmak için savaşır, takas yapar, dilenir, ittifaklar yapıp bozar ya da her ne yapması gerekiyorsa onu yaparlar. İkinci element Helyum, yegane düzeyini doldurmak için gerekli elektron sayısına tam olarak sahiptir. Bu "kapalı" yapılanma helyuma muazzam bir bağımsızlık verir, çünkü tatmin olmak için başka atomlarla ilişkiye geçmeye, elektron paylaşmaya veya çalmaya ih &#;deki bir tutulma sırasında iki biliminsanı, sarı aralıkta bilinmeyen bir spektral çizgi halinde helyumun ilk izini gözlemledi -bu nedenle element adını. Yunanca&#;da "güneş" anlamına gelen helios&#;tan alır. Element, kayalardan dikkatlice ayrıldığı &#;e kadar, dünyada izole edilmiş değildi. (Daha fazla bilgi için Bölüm&#;e bakınız.) &#;te Kansas&#;ta madencileryeraltında büyük bir zula buluncaya kadar, helyumun dünyada sadece çok küçük miktarlarda bulunduğu düşünülüyordu. Yerdeki delikten püsküren gazı yakmayı denediler ama tutmadı.

23 COGRAFYA KADERDİR tiyacı yoktur. Helyum kendi erotik tamamlayıcısını kendisinde bulmuştur. Dahası, aynı yapılanma bütün bir sekizinci sütun boyunca aşağıya doğru, helyumun altındaki diğer gazlara, yani neon, argon, kripton, ksenon ve radona kadar uzanır. Tüm bu elementler elektronları tümüyle tamamlanmış kapalı kabuklara sahiptir, dolayısıyla normal şartlar altında hiçbiri hiçbir şeyle reaksiyona girmez. &#;lü yıllarda elementleri tanımlamak ve etiketlemek için yürütülen, periyodik tablonun geliştirilmesi de dahil bütün gayretli uğraşlara rağmen, yılından önce kimsenin sekizinci sütundan tek bir gazı bile izole edememesinin nedeni buydu. Günlük tecrübelere karşı bu uzaklık, tıpkı ideal küreleri ve üçgenleri gibi, Platon&#;un aklını başından alacaktı. Helyumu ve onun yeryüzündeki kardeşlerini keşfeden bilimcilerin onlara isim verirken "soylu gazlar" demeleri tam da bu yüzdendi. Platonvari sözlerle anlatacak olursak, "kim mükemmel ve değişmez olana tapar, bozulabilir ve görmezden gelinebilir olanı hor görürse, o hiç tartışmasız, diğer tüm elementlere karşı asal gazları tercih edecektir. Çünkü onlar hiç değişmezler, asla kararsızlığa düşmezler, pazar yerinde ucuz mallar satan yaygaracı ayaktakımı gibi çığırtkanlık yapmazlar. Onlar bozulmazlar ve idealdirler." Bununla birlikte, asal gazların sükunetli hallerine de pek rastlanmaz. Batıya doğru bir sütun ötede periyodik tablonun en enerjik ve reaktif gazları olan halojenler ikamet etmektedir. Tablonun bir Mercator haritası gibi doğusuyla batısı kavuşturularak sarmalandı - ğını düşünürseniz, sekizinci sütunun yanı başına birinci sütun, yani daha da vahşi elementlerin, alkali metallerin bulunduğu en batı uç düşecektir. Bizim barışçıl asal gazlarımız, istikrarsız komşularla çevrelenmiş askersiz bir bölge gibidir. Bazı açılardan normal metaller olmalarına rağmen alkaliler, paslanmak ya da aşınmak yerine, havada ya da suda aniden yanıp kömürleşebilirler. Aynı zamanda halojen gazlarla çıkar ittifakları oluştururlar. Alkalilerin dış yüzeylerinde tek bir elektron vardır

24 4 1 KAYIP KAŞIK ve bir alt düzeylerinde eksiksiz bir sekizli koro bulunur. Halojenler ise dış yüzeylerinde yedi elektrona sahiptir, yani ihtiyaç duydukları sekizli koro bir eksiktir. Dolayısıyla birincisinin ekstra elektronunu ikincisine kelepir fiyata postalaması ve sonuç olarak pozitif ve negatif iyonların güçlü bağlar oluşturması doğaldır. Bu türden bir bağ her zaman gerçekleşir ve bu nedenle elektronlar atomların en önemli kısımlarıdır. Aslında bir atomun boşlukta kapladığı alanın hemen hemen tümünü onlar doldurur, atomun kompakt çekirdeğinin, yani nükleusun etrafında fırıl fırıl dönen bulutlar gibidir. Atomun çekirdeği proton ve nötronlar gibi bileşenlerinin tek tek elektronlardan çok daha büyük olduğu durumlarda bile bu geçerlidir. Bir atom bir stadyum kadar büyütülecek olsa, proton dolu çekirdek 45 metrelik kenar çizgisi karşısında bir tenis topu büyüklüğünde olurdu. Elektronlar bu tenis topunun etrafında hızla görünüp kaybolan toplu iğne başları kadar görünürdü, ancak o kadar hızlı uçar ve insana o kadar çok çarparlardı ki katı bir duvar gibi sahaya girmeyi engellerlerdi. Sonuç olarak, atomlar birbirine dokunduğunda, metfun çekirdek ölü gibi yatar, esas iş sadece elektronlardadır.3 Hızlı bir uyarı: Elektronlar için katı bir çekirdek etrafında görünüp kaybolan toplu iğne başları imgesine çok da bağlanmayın. Şöyle söyleyelim, daha yaygın bir metafor olarak, elektronları illa ki çekirdekteki güneşin etrafında dolanan gezegenler olarak düşünmeyin. Gezegen analojisi işe yarar, ama her analojide olduğu üzere, sonunda hüsrana uğrayan bazı meşhur bilimciler gibi, haddinizi aşabilirsiniz. 3-YeniZelanda&#;da bulunan Otago Üniversitesi&#;nde, kimyacı Allan Blackman&#;in 28 Ocak&#;de Otago Daily Times&#;tayazdıkları, atomun büyük kısmının boşluk olduğunu pekiştirir nitelikte: "En yoğun element olan İridyum&#;u ele alalım Bunun tenis topu büyüklüğündeki bir örneği 3 kilogramdan biraz fazla olacaktır. Bir şekilde, iridyum çekirdeklerini yapabileceğimiz kadar sıkıştırdığımızı ve böylece boşluğun pek çoğunu attığımızı farz edelim Tenis topu büyüklüğündeki bu sıkıştırılmış madde artık hayret verici bir ağırlığa, yedi trilyon tona ulaşır." Bu dipnota bir dipnot olarak, iridyumun en yoğun element olduğunu kimsenin gerçekten bilemeyeceğini ekleyelim. İridyumun yoğunluğu, osmiyumun yoğunluğuna o kadar yakındır ki biliminsanları hangisinin daha yoğun olduğunu ayırt edemezler. Geçtiğimiz birkaç on yılda, dağların kralının tahtı el değiştirdi ve osmiyum şu anda zirvede.

25 COGRAFYA KADERDİR [ İyonlar arasındaki bağ, sodyum klorür (sofra tuzu) gibi halojen ve alkali bileşimlerinin neden böyle yaygın olduğunu açıklar. Benzer şekilde, kalsiyum gibi iki fazla elektronu olan elementlerin bulunduğu sütundakiler ve oksijen gibi iki elektrona ihtiyaç duyanların bulunduğu sütundaki elementler sıklıkla birbiriyle karşılaşırlar. Herkesin ihtiyacını karşılamasının en kolay yoludur bu. Karşılıklı olmayan sütunlardan elementler de aynı kurallara göre eşleşirler. Sodyumun (Na+) iki iyonu sodyum oksit (Nap) oluşturmak üzere oksijeni () üstüne alır. Kalsiyum klorür aynı nedenle CaC1 2 olarak birleşmiştir. Sonuçta, genellikle elementlerin sütun numaralarına bakıp yüklerini hesaplayarak nasıl birleşeceklerini bir bakışta söyleyebilirsiniz. Bu kalıp tablonun memnuniyet verici soldan sağa simetrisinin yan ürünüdür. Ne yazık ki periyodik tablonun tümü bu kadar açık ve muntazam değildir. Ama bazı elementlerin düzensizliği, aslında onları ziyaret edilmesi ilginç yerler haline getirir. * * * Bütün gece kesintisiz çalışmasına rağmen neşeden çılgına dönmüş halde günün ilk ışıklarıyla hocasının ofisine paldır küldür dalan laboratuvar asistanıyla ilgili eski bir fıkra vardır. Elinde içi tıslayan, fısırdayan yeşil bir sıvıyla dolu, ağzı mantarla kapatılmış bir şişe tutan asistan, "Evrensel çözücüyü keşfettim!" diye haykırır. Heyecanlanan hocası şişeye dikkatle bakar ve sorar: "Peki, neymiş bu evrensel çözücü?" Asistan ağzından tükürükler saçarak, "Bütün maddeleri çözen bir asit," der. Evrensel asit sadece bilimsel bir mucize olmakla kalmayacak, bu iki adamı da milyarder yapacaktır. Bu heyecan verici olayı kafasında tarttıktan sonra hoca, "İyi de şişenin içinde nasıl duruyor?" diye sorar. Fıkranın can alıcı noktası müthiştir ve Gilbert Lewis&#;i bu durum karşısında muhtemelen acı acı gülümserken hayal etmek hiç de zor

26 26 1 KAYIP KAŞIK değildir. Elektronlar periyodik tabloyu belirlerler ve hiç kimse elektronların nasıl davrandığını ve atomlar halinde bağlar oluşturduğunu açıklamak için Lewis&#;ten daha fazla uğraşmamıştır. Onun elektronlar üzerine çalışması özellikle asitler ve bazlar için aydınlatıcıdır, dolayısıyla fıkradaki asistanın ipe sapa gelmez iddiasını takdir edecektir. Daha kişisel olarak, fıkranın son sözü Lewis&#;e bilimsel zaferin ne kadar gelgeç ve kaypak olduğunu hatırlatacaktır. Bir gezgin olan Lewis Nebraska&#;da büyümüştü, üniversiteyi ve yüksek lisans eğitimini &#;lerde Massachusetts&#;te tamamladı. Ardından Almanya&#; da kimyacı Walther Nernst&#;in yanında çalıştı. Nernst&#;in yanında çalışmak anlaşılır ama zor algılanan sebeplerden dolayı Lewis&#;i perişan etti ve birkaç ay sonra akademik bir görev için Massachusetts&#;e geri döndü. Bu da mutluluk getirmedi, bu yüzden ABD hükümeti için çalışmak üzere yeni fethedilen Filipinler&#;e kaçtı. Yanına aldığı tek kitap Nernst&#;in Teorik Kimya&#;sıydı, böylece yıllarını hatalar üzerine kılı kırk yararak köklü araştırmalar yapmaya ve saplantılı şekilde makaleler yayınlamaya ayırabilecekti.4 Sonuç olarak Lewis yurt özlemine dayanamayarak geri döndü ve California&#;da Berkeley Üniversitesi&#;nde çalışmaya başladı. Orada kimya bölümünü kurarak kırk yılı aşkın bir sürede dünyanın en iyisi haline getirdi. Bu kulağa mutlu bir son gibi gelse de öyle değildi. Lewis büyük olasılıkla Nobel Ödülü kazanamayan en iyi bilimciydi ve bunun farkındaydı. Hiç kimse onun kadar aday gösterilmemiş, ama onun çıplak tutkusu ve dünya çapındaki çekişmelerinin tortuları yeterli oy almasının önünü tıkamıştı. Çok geçmeden saygın mevkileri protesto ederek çekilmeye (belki de çekilmek zorunda kalmaya) başladı ve gücenmiş bir münzeviye dönüştü. 4- Lewis ve Nernst&#;ün daha detaylı bir portresi için (Linus Pauling ve Fritz Haber gibi diğer pek çok karakter için de) Patrick Coffey tarafından yazılan Cathedrals of Science: Ihe Personalities and Riualries That Made Modern Chemistry&#;i (Bilimin Katedralleri: Modern Kimyayı Yapan Kişilikler ve Rekabetler) şiddetle öneririm. Eser, modern kimyanın en önemli çağını ve arasını- önemli kişilikler üzerinden anlatıyor.

27 COGRAFYA KADERDİR 1 27 Kişisel gerekçeler bir yana, Lewis&#;in Nobel Ödülü kazanamayışının nedeni çalışmalarının çok geniş olmakla beraber derin olmamasıydı. Keşifleri arasında insanın aklını başından alacak hiç bir şey yoktu. Bunun yerine hayatını bir atomun elektronlarının çeşitli şartlarda, özellikle asitler ve bazlar olarak bilinen molekül grubunda nasıl işlev gördüğünü belirginleştirmeye adadı. Genel olarak atomlar bağları koparmak veya yenilerini kurmak için ne zaman elektron - lan değiş tokuş etse, kimyacılar "reaksiyon"a girdiklerini söylerler. Asit-baz reaksiyonları bu tür değiş tokuşların haşin ve genellikle şiddetli örneklerini sunar; bu noktada Lewis&#;in asitler ve bazlar üzerine çalışmaları, elektron değiş tokuşlarının mikroskopla görülemeyecek düzeylerde ne anlama geldiğini göstermekte başka herkesinki kadar iş gördü yılından önce bilimciler asit ve bazları belirlemek için ya tadarlar ya da kapların içine parmaklarını daldırırlardı ki bunun pek de güvenli ve güvenilir bir yol olduğunu söylemek mümkün değildi. Birkaç on yıl içinde asitlerin esas itibariyle proton vericisi olduğu fark edildi. Pek çok asitte, bir protonun etrafında dönen bir elektrondan oluşan basit element hidrojen bulunur. Hidrojenin çekirdeği bu protondan ibarettir. Asitimsi hidroklorik asit (HCl) su ile karıştığında H+ ve cl-&#;ye ayrışır. Negatif elektronun ayrılmasıyla hidrojen kendi başına yüzen bir protondan ibaret kalır. Sirke gibi zayıf asitler çözeltiye birkaç proton bırakırlar, sülfürik asit gibi güçlü asitler ise çözeltileri bununla doldururlar. Lewis asidin bu tanımının biliminsanlarını fazlasıyla sınırladığı sonucuna vardı, çünkü bazı maddeler hidrojene dayanmadan asit gibi davranıyorlardı. Bunun üzerine Lewis paradigmayı değiştirdi. H+&#;nrn parçalanması yerine, Cl-&#;nin e1ektronuyla birlikte kaçtığını söyledi. Asit bir proton vericisi yerine bir elektron hırsızı oldu. Asitlerin zıttı olan çamaşır suyu ya da kül suyu (südkostik) gibi bazlar da birer elektron vericisi olarak adlandırılabilirdi. Bu tanımlar daha genel olmanın yanı sıra elektronların davranı-

28 1 KAYIP KAŞIK şını vurgular, bu da periyodik tablonun elektron temelli kimyasına daha çok uyar. Lewis bu teoriyi ve 30&#;larda kurduğu halde, bilimciler onun fikirlerini kullanmaya devam ederek, daha güçlü asitler üretmenin sınırlarını zorluyorlar. Asit kuvveti ph ölçeğiyle derecelendirilir, düşük numaralar daha kuvvetlidir yılında Yeni Zelandalı bir kimyacı ph&#;ı olan karboran adlı bor bazlı bir asit buldu; suyun ph&#;ının 7, midemizdeki konsantre haldeki HCl&#;nin ph&#;ının ise 1 olduğunu söylersek, rakam hakkında daha fazla fikir sahibi olabiliriz. Ancak ph ölçeğinin olağandışı hesaplama yöntemlerine göre, bir birim azaltmak (örneğin 3&#;ten 4&#;e) bir asidin kuvvetini on kat artırır. Yani ph&#;ı 1 olan mide asidinden &#;deki bor bazlı aside doğru gidersek, ikincisi on milyar kere milyar kez daha kuvvetlidir. Bu da kabaca kümelendiğinde aya kadar gidecek olan atomların sayısıdır. Hatta daha beter asitler de vardır, bunlar periyodik tablonun belki de en renkli tarihe sahip elementi olan antimona dayanan asitleridir.5 Milattan önce altıncı yüzyılda Babil&#;in asma bahçelerini inşa ettiren büyük kral Nebukadnezar, sarayının duvarlarını sarıya boyatmak için zehirli antimon-kurşun karışımı kullanmıştı. Belki kafayı sıyırması, geceleyin çayırlarda uyuması ve öküzler gibi otlaması hiç de rastlantı değildi. Aynı tarihlerde Mısırlı ka - dınlar antimon un değişik bir türünü rastık olarak kullanıyorlar, bununla hem yüzlerini süslüyor, hem düşmanlarına nazar değdirecek büyülü güçler elde ediyorlardı. Sonraları ortaçağ rahipleri (Isa- 5-Antimon hakkında birkaç küçük not: - Simya ve antimon hakkında bildiklerimizin çoğu, Johann Thölde tarafından yazılan tarihli Triumphal Chariot of Antimony kitabına dayanır. Kitabın ününü artırmak için Thölde, kitabın Basilius Valentinus adlı keşişin yazdığı tarihli bir metnin çevirisi olduğunu iddia etti. İnançları yüzünden işkence görmekten korkan Valentinus, sözde, metni manastırda bir sütuna saklamıştı. Thölde ise sütuna "mucizevi bir yıldırım" düşünce metni keşfetmiş, bu zamana kadar metin orada gizli kalmıştı. - Pek çoğu antinıonun hernıafrodit olduğunu iddia etmiş olsa da, diğerleri onun fenıinenliğin özü olduğunda ısrarlıydılar. O kadar ki antimon un simyadaki simgesi olan Ç!, "dişilik" sembolü haline geldi &#;larda Çin&#;deyoksul bir vilayet elde ne varsa onu değerlendirmek için, tek yerel kaynak olan antinıondan bozuk para yapma kararı aldı. Fakat antimon yumuşaktır, kolayca aşınır ve düşük oranda toksiktir. Bu özellikleri antinıonıı bozuk para yapmak için uygunsuz kılar.

29 COGRAFYA KADERDİR 1 9 ac Newton&#;dan bahsetmiyorum bile) antimonun cinsel özelliklerine kafayı taktılar ve bu yarı metal, yarıiletkenin ne biri ne de öbürü olduğuna, bir erdişi olduğuna kanaat getirdiler. Antimon hapları müshil olarak da nam saldı. Modern haplardan farklı olarak, antimon hapları ince bağırsakta çözülmüyordu ve bu haplar o kadar değerli görülüyordu ki insanlar onları geri almak ve yeniden kullanmak için dışkıları didikliyordu. Hatta bazı şanslı ailelerde bu haplar babadan oğula geçiyordu. Belki de bu nedenle antimon aslında toksik bir madde olmasına rağmen, ilaç olarak bir hayli iş çıkardı. Mozart muhtemelen yüksek ateşle baş etmek için bu haplardan çok fazla aldığı için öldü. Nihayet biliminsanları antimonun daha iyi bir kullanımını bulmayı başardılar. &#;lere gelindiğinde, elektrona aç elementleri etrafında toplama kapasitesinin, onu bildiğimiz asitleri yapmada eşsiz kıldığını fark ettiler. Sonuçlar helyum süperakışkanları kadar şaşırtıcıydı. Antimon pentafluorürün (SbF ) hidrofluorik asitle 5 (HF) karıştırılması, ph&#;ı olan bir madde ortaya çıkarıyordu. Bu süper asit mide asidinden milyar kere milyar kere milyar kez daha güçlüydü ve suyun kağıttan geçişi kadar acımasız şekilde camı delip geçiyordu. Onu cam bir şişede taşıyamazdınız, çünkü şişeyi delip geçtikten sonra elinizi de çözerdi. Fıkradaki profesöre yanıt vermek gerekirse, bu yeni asit sadece teflon kaplı özel kaplarda muhafaza edilebilirdi. Ancak yine de antimon karışımının dünyanın en güçlü asidi olduğunu söylemek sahtekarlık olur. Kendi başlarına, SbF5 (bir elektron hırsızı) ve HF de (proton vericisi) yeterince fe nadır. Ama süper asit mertebesine ulaşmaları için, onları karıştırarak birbirini bütünleyici güçlerini bir şekilde çoğaltmak zorunda kalırsınız. Bu da demektir ki sadece tasarlanmış ve belirli şartlarda en güçlü olabilirler. Bilinen en güçlü tek tabanca asit olan bor bazlı karboran (HCB 11 Cl 11 ), dünyanın hem en güçlü hem de en nazik asitlidir. Şimdi şunu unutmayalım: Asitler pozitif ve negatif kısımlara ayrılırlar. Karboran söz konusu olduğunda elinizde bir H + ve geri kalan

30 30 / KAYIP KAŞIK her şeyin (CB ıı Cl ıı ) oluşturmuş olduğu özenle hazırlanmış kafesimsi bir yapı vardır. Asitlerin çoğunda, aşındırıcı ve yakıcı olan, derinizi delip geçen negatif kısımdır. Ama bor kafesi şimdiye dek bulunmuş en kararlı molekül yapısını oluşturur. Onun atomları elektronları cömertçe paylaştıklarından, pratik olarak helyum gibi davranırlar ve asit yıkımına sebebiyet verecek şekilde başka atomlardan sökülen elektronların etrafında dolaşmazlar. Bu durumda, cam şişeleri eritmiyor ve banka kasalarını delip geçmiyorsa karboran ne işe yarar? Öncelikle benzine oktan katkı - sı olarak kullanılabilir, vitaminlerin sindirilebilmesini sağlar. Daha önemlisi ise kimyasal "beşikleme"dir. Protonların dahil olduğu pek çok kimyasal tepkime temiz, hızlı değiş tokuşlar olarak yaşanmaz. Birden fazla adımda gerçekleşirler ve protonlar saniyenin milyarda birinin milyonda birinde mekik dokurlar, böylesi bir hızda bilimciler gerçekte ne olduğundan haberdar bile değildir. Buna rağmen karboran çok kararlı olduğu ve tepkimeye girmediğinden çözeltiyi protonlarla sel baskını gibi istila eder, ardından da molekülleri kritik orta derecelerde dondurur. Karboran bu orta dereceli türleri yumuşak güvenli bir yastık gibi içinde tutar. Antimon süper asitleri ise aksine berbat beşiklerdir, çünkü bilimcilerin en çok incelemek istedikleri molekülleri en küçük parçalarına kadar ayırırlar. Lewis bunu ve elektronlarla asitler üzerine çalışmalarının diğer uygulamalarını görmekten çok hoşlanmış olmalı, hatta hayatının son karanlık yıllarını biraz aydınlatmış bile olabilir. Birinci Dünya Savaşı sırasında hükümet için çalışmış ve altmışlarına kadar kimyaya çok değerli katkılarda bulunmuş olsa da, İkinci Dünya Savaşı&#;nda Manhattan Projesi&#;nde görmezden gelinmesi kimyacıyı çok yaraladı, çünkü Berkeley&#;de işe aldığı pek çok kimyacı ilk atom bombasının yapımında önemli rol oynamış ve birer ulusal kahraman olmuşlardı. Lewis ise savaş sırasında eski anılarını anlatarak ve bir asker hakkında efkarlı bir roman yazarak oyalanmaktan başka bir şey yapmadı ve yılında laboratuvarında tek başına öldü.

31 COGRAFYA KADERDİR 1 31 Lewis&#;in kırk yıldan daha uzun bir süre boyunca günde bir paketten fazla sigara içtikten sonra kalp krizinden öldüğü yönündeki genel kanıya rağmen, öldüğü öğleden sonra laboratuvarının keskin bir acıbadem kokusuyla kaplı olduğunu fark etmemek güçtü. Siyanür gazı acıbadem gibi kokar ve Lewis araştırmalarında kullandığı siyanürü kalp krizi geçirdikten sonra elinden düşürmüş de olabilir. Ancak öte yandan Lewis aynı gün daha erken saatlerde kendisinden çok daha genç ve karizmatik, üstelik N o bel Ödülü kazanmış ve Man - hattan Projesi&#;nde özel danışmanlık yapan bir kimyacı hasmıyla, başlangıçta katılmayı reddettiği bir öğle yemeği yemişti. Bazılarına göre, başarılarıyla göklere çıkarılmış meslektaşının Lewis&#;in sinirini bozmuş olabileceği de ihtimal funduszeue.info doğruysa, bir kimyacı olarak yetenekleri aklına koyduğu işi gerçekleştirmek için çok elverişli koşullar sunmuş olmalı ki bu da büyük bir talihsizlik olarak düşünülebilir. Batı yakasındaki reaktif metallere ve doğu yakası boyunca yukarıdan aşağıya sıralanan halojenler ve asal gazlara ek olarak, periyodik tablo tam ortasında uzanan "geniş düzlükler" ihtiva eder, bunlar üçüncü sütundan on ikinciye geçiş metalleridir. Dürüst olmak gerekirse, geçiş metalleri çileden çıkaran bir kimyaya sahip olduğundan, onlara ilgili bir şeyler söylemek genel olarak çok güç; "dikkatli ol" demek dışında! Geçiş metalleri gibi daha ağır atomlar, elektronlarını nasıl depoladıkları bakımından diğer atomlardan daha fazla esnekliğe sahipler. Diğer atomlar gibi, bir, iki, üç diye numaralandırılmış farklı enerji seviyeleri vardır; daha düşük enerji düzeyleri yüksek düzeylerin altında gömülüdür. Ayrıca sekiz elektronu tamamlayıp dış enerji düzeylerini tümlemek için diğer atomlarla savaşırlar. Bununla birlikte neyin dış düzey sayıldığını çözmek biraz ince iştir. Periyodik tabloda yatay olarak ilerledikçe, her element solundaki komşusundan bir fazla elektrona sahiptir. On birinci element sodyum on bir elektrona sahiptir, on ikinci element magnezyum

32 32 1 KAYIP KAŞIK on iki elektrona ve böyle devam eder. Elementler boyut olarak büyüdükçe, hem elektronları enerji düzeylerine göre sınıflandırırlar, hem de bu elektronları katman adı verilen değişik şekilli ranzalarda depolarlar. Ama atomlar hayal gücünden yoksun ve konformist olduklarından, katmanlarını ve enerji düzeylerini tablo boyunca ilerledikçe hep aynı düzenle doldururlar. Tablonun en sol tarafındaki elementler ilk elektronu küresel s-katmanına koyar. Bu katman küçüktür ve sadece iki elektron tutabilir. Bu da sol taraftaki iki uzun sütunu açıklar. Bu iki elektrondan sonra, atomlar daha ferah bir şey aranırlar. Boşluğun öte yanına sıçrarsak, en sağ sütunlardaki elementler yeni elektronları birer birer p-katmanına almaya başlarlar, dolayısıyla sağdaki altı uzun sütun ortaya çıkar. Tepeye yakın her sıra boyunca, s-katmanındaki iki elektron ile p-katmanındaki altı elektronun toplamda sekiz elektronu verdiğine dikkat edin. Bu sayı çoğu atomun dış kabuğunda olmasını arzu ettiği sayıdır. Üstelik kendi halinden memnun asal gazlar dışında, bütün bu elementlerin dış katman elektronları diğer atomların üzerine boşalmaya ya da onlarla tepkimeye girmeye elverişlidir. Bu elementler mantıklı bir davranış sergilerler: Bir elektron daha ekleyin, atomun davranışı değişecektir, çünkü tepkimelere katılacak uygun elektronları artmıştır. Şimdi işin sinir bozucu kısmına geldik. Geçiş metalleri üçüncü sütundan on ikinciye kadar, yedi sıranın dördü boyunca yer alırlar ve elektronlarını d-katmanı denilen ve on elektron tutan katmanlara yerleştirirler. D-katmanları biçimsiz hayvan balonlarına benzer. Önceki diğer elementlerin katmanlarıyla ne yaptığına bakarak, geçiş metallerinin de d-katmanındaki her fazla elektronu dış bir katman - da sergileyeceği ve bu fazla elektronun tepkimeler için hazır bulunacağını umabilirsiniz. Ama hayır, geçiş metalleri fazla elektronlarını gizli bir yerde saklar ve onları diğer katmanların altında saklamayı tercih eder. Geçiş metallerinin adetleri bozma ve d-katmanındaki elektronlarını gömme kararı hem kaba hem de genel mantığa aykı-

33 COGRAFYA KADERDİR 1 33 rıdır. Platon muhtemelen bundan hiç hoşlanmazdı, gelgelelim doğa böyle çalışır ve elimizden de pek bir şey gelmez. Bu süreci anlamanın bir bedeli var. Normal olarak tabloda yatay olarak ilerlediğimizde, her geçiş metaline eklenen bir elektron, tıpkı tablonun diğer kısımlarındaki elementlerde olduğu gibi onun davranışını da değiştirir. Ama bu metaller d-katmanındaki elektronlarını gizli bölmeli çekmecelerine gizlediklerinden, elektronlar yalıtılmış ve komnmuş olur. Bu metallerle tepkimeye girmeye çalışan diğer atomlar elektronlara ulaşamazlar ve sonuç aynı sıradaki birçok metalin aynı sayıda elektronu açıkta bırakması olur. Dolayısıyla bunlar kimyasal olarak aynı biçimde davrandıklarından, bilimsel açıdan pek çok metal birbirinden ayırt edilemez görünür ve ayırt edilemez davranır. Dış elektronları onlara duruma boyun eğip uymak dışında bir seçenek bırakmadığından, hepsi soğuk, gri ve hantal kütleler halindedir. Elbette sadece işleri daha karmaşık hale getirmek için, bazen gömülmüş elektronlar ayaklanır ve tepkimeye girerler. Bazı metaller arasındaki küçük farklılıkların nedeni budur. Kimyalarının bu denli çileden çıkarıcı olmasının nedeni de budur. F-katmanlı elementler de daha az karmaşık değildir. Periyodik tablonun altındaki f-katmanı, serbestçe yüzen iki sıra metalin birincisinde görünmeye başlar. Bu grup lantanitler diye adlandırılır. Bunlar nadir toprak elementleri olarak da bilinir ve atom numaralarına göre, elli yediden yetmiş bire, gerçekte tablonun altıncı sırasına aittirler. Tabloyu şişirmemek ve daha kullanışsız hale getirmemek için altta ayrı bir sıraya sürgün edilmişlerdir. Lantanitler yeni elektronlarını geçiş metallerinden daha derinlere, genellikle iki enerji düzeyi aşağıya gömdüklerinden, geçiş metallerinden daha fazla birbirine benzer ve birbirlerinden zar zor ayırt edilebilirler. Bir sıra boyunca ilerleme Nebraska&#;dan Güney Dakota&#;ya seyahat etmek gibidir ve eyalet sınırından geçtiğinizi anlamazsınız. Doğada saf bir lantanit örneği bulmak imkansızdır, çünkü kardeşleri daima ona bulaşarak saflığını bozarlar. New Hampshire&#;da bir kimyacının 69 nu-

34 34 i KAYIP KAŞIK maralı element olan tulyumu izole etmeye çalışması meşhur bir hikayedir. İşe dev toprak kaplar dolusu tulyum zengini cevherle başlayan kimyacı, bu cevheri defalarca kimyasallarla işler ve kaynatır. Bu süreç her defasında tulyumu küçük oranlarda saflaştırır. Sonunda bu bıktırıcı süreci on beş bin defa elle tekrarlar ve saflığından tatmin olana dek yüzlerce kiloluk cevheri birkaç gram kalana kadar ayıklar. O zaman bile, hala elektronları çok derinlere gizlenmiş diğer lantanitlerden gelen küçük bir miktar bulaşma tespit etse de, artık çıkarılacakyeterli kimyasal madde kalmamıştır. Elektron davranışı periyodik tabloyu belirler. Ama elementleri gerçekten anlamak için, kütlelerinin yüzde 99&#;unu meydana getiren kısmı, yani çekirdeği göz ardı edemezsiniz. Elektronlar asla Nobel kazanamamış en büyük bilimcilerin yasalarına uyarken, çekirdeğin boyun eğdiği emirler, belki de en alışılmadık Nobel ödüllü bilimcinin, mesleki hayatı Lewis&#;inkinden bile daha göçebe bir kadının bulduğu yasalardır. Maria Goeppert yılında Almanya&#;da doğdu. Babası altıncı kuşak bir profesör olmasına rağmen, Goeppert bir kadın olarak kendisini doktora programına kabul ettirmekte büyük sorun yaşadı. Bu yüzden nerede ders alabiliyorsa oraya giderek, bir okuldan diğerine geçti. Sonunda Hannover Ü niversitesi&#;nde, daha önce hiç tanımadığı profesörlerin önünde tezlerini savunarak doktora derecesini kazandı. Mezuniyetinin ardından bir tavsiye ya da tanıdık olmaksızın hiçbir üniversitenin onu işe almaması şaşırtıcı değildi. Bilim dünyasına ancak dolambaçlı yollardan, Almanya&#;yı ziyaret eden Amerikalı kimya profesörü kocasıjoseph Mayer üzerinden girebildi. Onunla birlikte &#;da Baltimore&#;a döndü ve yeni adıyla Goeppert-Mayer, eşinin peşine takılarak çalışmalara ve konferanslara başladı. Ne yazık ki Mayer Büyük Bunalım sırasında birkaç kez işini kaybetti ve aile N ew York ile Chicago &#;da üniversiteden üniversiteye sürüklendi.

35 COGRAFYA KADERDİR 1 35 Okulların çoğu Goeppert-Mayer&#;in ortalıkta dolaşıp bilim sohbetleri etmesine tolerans gösterdi. Hatta bazıları ücret ödememelerine rağmen ona iş vermeye bile tenezzül etti. Çalışma konuları ise "Renklere sebep olan nedir?" gibi basmakalıp "kadınsı" başlıklardı. Bunalım bittikten sonra yüzlerce düşünsel akranı Manhattan Projesi&#;nde toplandı. Bu proje belki de o zamana dek gerçekleşmiş en canlı bilimsel düşünce alışverişine olanak sunuyordu. Goeppert Mayer katılım daveti alsa da, kendisinden, uranyumu parlayan ışıkla ayrıştırmak gibi, projenin faydasız bir alanına katkıda bulunması isteniyordu. Kişisel olarak hiç şüphesiz gücenmişse de, böylesi koşullarda dahi çalışmasını sürdürecek kadar bilime gönül vermişti. İkinci Dünya Savaşı&#;ndan sonra nihayet Chicago Üniversitesi onu fizik profesörü yapacak kadar ciddiye aldı. Kendi ofisine sahipti, ne var ki bölüm hala ona ödeme yapmıyordu. Her şeye rağmen, bu görevlendirmeden cesaret alarak yılında atomun çekirdeği ve özü olan nükleus üzerine çalışmaya başladı. Nükleus içindeki pozitif atomların sayısı, yani atom numarası atomun kimliğini belirler. Başka bir deyişle, bir atom başka bir element haline gelmeden proton edinemez ya da kaybedemez. Atomlar normal koşullarda protonlarını da kaybetmezler, ama bir elementin atomları değişik sayıda nötrona sahip olabilirler, bu çeşitlemelere izotop denir. Örneğin kurşun ve kurşun izotoplarının her ikisi de aynı atom numarasına (82) sahip olmasına karşın, birinin nötron sayısı diğerinin &#;tür. Atom numarası ile nötron sayısının toplamı atom ağırlığını verir. Biliminsanlarının atom numarasıyla atom ağırlığı arasındaki ilişkiyi çözebilmeleri yıllar aldı, ama bu bir kez yapıldığında, periyodik tablo bilimi çok daha açık hale geldi. Goeppert-Mayer bunların tümünü biliyordu elbette, ama onun çalışması, kavranması daha güç, fakat aldatıcı şekilde basit bir gizeme dokunuyordu. Evrendeki en basit element hidrojen, aynı zamanda en bol olandır. En basit ikinci element helyum, en bol ikin-

36 36 1 KAYIP KAŞIK ci elementtir. Estetik düzene sahip bir evrende, üçüncü element lityum da en bol bulunan üçüncü element olmalıdır vb. Ama bizim evrenimiz pek düzenli sayılmaz. En yaygın ve bol olan üçüncü element sekiz numaralı oksijendir. Ama neden? Bilimciler oksijenin çok kararlı bir nükleusa sahip olduğu için bu yüzden atomlarına ayrışmadığıya da "bozunmadığı" cevabını verebilirler. Ama bu cevap sadece soruyu yeniden sormamıza yol açar: Öyleyse neden oksijen gibi bazı elementler böylesi kararlı nükleuslara sahiptir? Çağdaşlarının pek çoğundan farklı olarak Goeppert-Mayer bu - rada asal gazların inanılmaz kararlılığına bir koşutluk gördü. Çekirdekteki protonların ve nötronların, tıpkı elektronlar gibi katmanlarda yerleşik olduğunu ve çekirdek katmanlarının dolmuş olmasının kararlılığa yol açtığını ileri sürdü. Konuya ilgisiz biri için bu son derece mantıklı, hoş bir analoji gibi görünür. Ama Nobel, böyle varsayımlarla, hele de varsayım karın tokluğuna çalışan kadın profesörlere aitse kazanılmaz. Üstelik bu fikir nükleer bilimcileri allak bullak etmişti, çünkü kimyasal ve nükleer süreçler birbirinden bağımsızdı. Halim selim, evine bağlı nötronlar ve protonlar, neden çekici komşuları için evlerini terk eden minnacık havai elektronlar gibi davransınlar ki? Çoğunlukla da öyle yapmazlar. Önsezisinin peşinden koşan Goeppert-Mayer, birbiriyle bağlantısı olmayan bir dizi deneyi bir araya getirerek, çekirdeklerin katmanlarının olduğunu ve sihirli çekirdekler olarak adlandırdığı bir form oluşturduklarını ispatladı. Kompleks matematiksel nedenlerden dolayı, sihirli çekirdekler elementsel özellikler gibi belli ararlıklarla ortaya çıkmazlar. Sihir iki, sekiz, yirmi, yirmi sekiz, elli, elli iki gibi atom numaralarında gerçekleşir. Goeppert-Mayer&#;in çalışması bu rakamlarda protonların ve nötronların kendilerini nasıl son derece kararlı, son derece simetrik küreler halinde dizdiklerini ispatladı. Ayrıca oksijenin sekiz protonu ile sekiz nötronu onu iki kere sihirli ve ebediyen kararlı hale getirir ki bu da onun böylesine bol olmasını açıklar. Bu model, kalsiyum gibi elementlerin neden orantı-

37 COGRAFYA KADERDİR 1 37 sız şekilde bol miktarda bulunduğunu ve, tesadüfe yer bırakmaksızın, vücutlarımızın neden bu hazır bulunan mineralleri kullandığını bir çırpıda açıklar. Goeppert-Mayer&#;in kuramı, Platon&#;un güzel şekillerin daha mükemmel olduğu yönündeki fikrinin yansıması gibidir ve onun sihirli, yörüngesel şekilli çekirdek modeli, bütün çekirdeklerin ele alındığı modelle kıyaslandığında ideal form haline gelir. Bunun tersine, iki sihirli sayıdan uzakta konumlanmış elementler daha az bulunurlar, çünkü çirkin, yumurta gibi çekirdekleri vardır. Bilim insanları 67 numaralı element holmiyumun sallanıp titreyen çarpık çurpuk bir Amerikan futbol topuna benzeyen çekirdeğine sebep olan, nötrona aç formları bile keşfettiler. Goeppert-Mayer&#;in modeline bakarak ya da maç sırasında topu elinden düşüren birisini izleyerek tahmin etmiş olabileceğiniz gibi, holmiyum pek istikrarlı ve düzenli değildir. Dengesini bulamamış elektron katmanlarına sahip atomlardan farklı olarak, biçimsiz çekirdekleri olan atomlar kendilerini dengeye kavuşturmak için başka atomlardan nötron ya da proton kapamazlar. Bu yüzden holmiyumun bu formu gibi şekilsiz çekirdekli atomlar, neredeyse asla bir biçime kavuşamazlar, kavuşurlarsa da anında atomlarına ayrılıp dağılırlar. Çekirdeksel katman modeli dahicedir. Biliminsanları arasındaki belirsiz statüsü göz önüne alındığında, Goeppert-Mayer&#;in memleketindeki erkek meslektaşlarının da bu modelin bir benzerini ürettiğini öğrenince dehşete kapılmış olduğuna şüphe yok. Yine de bütün güvenirliğini yok etme pahasına yoluna devam etti. Bununla birlikte her iki taraf da bu fikri birbirlerinden bağımsız olarak üretmişti ve Almanlar zarifçe onun çalışmalarını onaylayarak beraber çalışmayı önerdiklerinde, Goeppert-Mayer&#;in kariyeri uçuşa geçti. Çoktan hak ettiği övgüleri kazanmıştı ve kocasıyla birlikte yılında son bir kez taşındı. Bu kez San Diego, California Ü niversitesi&#;nde ücret alabildiği gerçek bir işe başlamıştı, fakat üzerine yapışan, bu işlerle amatörce uğraşan biri olma damga-

38 38 1 KAYIP KA IK sından asla bütünüyle kurtulamadı. Nitekim &#;te İsveç Akademisi mesleğinin en büyük onurunu kazandığını ilan ettiğinde, San Diego gazetesi bu büyük haberi "San Diegolu anne Nobel kazandı" başlığıyla sayfalarına taşıdı. Ama belki de hepsi bakış açısıyla ilgilidir. Gazeteler benzer bir alçaltıcı manşeti Gilbert Lewis için de atabilirdi, ama muhtemelen o bundan büyük heyecan duyardı. Periyodik tabloyu her satırı boyunca okumak elementler hakkında pek çok şeyi açığa çıkarır, ama bu hikayenin sadece bir kısmıdır ve hatta en iyi kısmı bile değildir. Aynı sütundaki elementler, yani enlemsel komşular, aynı yatay düzlemdeki komşulara göre gerçekten de çok daha fazla içten ve samimi bir ilişki içindedir. Neredeyse bütün dillerde, insanlar soldan sağa ya da sağdan sola okumaya alışkındır. Ama periyodik tabloyu yukarıdan aşağı, sütun sütun okumak, Japoncanın bazı biçimlerinde olduğu gibi, gerçekten de çok daha anlamlıdır. Böyle yapmak elementler arasındaki ilişkinin, umulmadık rekabetler ve düşmanlıklar da dahil olmak üzere, zengin bir alt metnini ortaya çıkarır. Periyodik tablonun kendi grameri vardır ve onun satırları arasında dolaşmak tümüyle yeni hikayeleri açığa çıkaracaktır.

39 2 Benzer Ikizler ve Karakoyun: Elementlerin Soyağacı S hakespeare "honorificabilitudinitatibus" kelimesiyle şansını denemiştir. Kime sorduğunuza bağlı olarak, bu ya "tepeden tırnağa onurla yüklü olma" anlamına gelir ya da Shakespeare&#;in oyunlarını Francis Bacon&#;un yazdığını iddia eden bir anagramdır. Ama yalnızca 27 harften oluşan bu kelime, İngilizcenin en uzun kelimesi sayılmaya yetecek kadar uzun değildir. Elbette en uzun kelimeyi belirlemek akıntılı bir sudan yürüyerek geçmeye çalışmak gibidir. Her an kontrolünüzü kaybedecek gibi olursunuz, çünkü dil akışkandır ve sürekli yön değiştirir. Hatta dili karakterize eden şeyin ne olduğu, İ ngilizcedeki gibi, değişik bağlamlarda farklılık gösterebilir. Shakespeare&#;in Aşkın Çabası Boşuna&#;da bir soytarının ağzından dillendirdiği bu sözcük Latinceden gelmektedir. Ama İngilizce cümlelerde kullanılmış olsa da, yabancı kelimeleri "en uzun kelime" bahsinden saymamak gerekir belki de. Dahası öneklerin ve soneklerin birlikte kümelendiği hantal ("antidisesta blishmentarianism"6 28 harf) ya da saçma sözcükleri ("supercalifra 6- Kilisenin devletten ayrılmasına karşı olmak anlamına gelir. -çn

40 40 i KAYIP KAŞIK gilisticexpialidocious"7 34 harf) sayarsanız, yazarlar neredeyse parmaklarına kramp girene dek yazıp okuyucuları satırlar boyunca süren kelimelerin peşinde sürükleyebilirler. "İngilizce bir metinde, amacı en uzun sözcük rekoru kırmak olmayan en uzun sözcük" gibi daha makul bir tanımı benimseyecek olursak, o halde peşine düştüğümüz sözcüğe, yılında yayınlanmış kimyacılar için sözlük benzeri bir başvuru kaynağı olan Chemieal Abstraets [Kimya Özetleri] kitabında rastlarız. Bu sözcük, tarihçilerin genellikle keşfedilen ilk virüs olarak saydıkları yılında bulunmuş önemli bir proteini, tütün mozaik virüsünü tanımlar. Şimdi derin bir nefes alın. Şarkı yazarları tarafından iki haftada üretilmiş bir kelimedir. içerdiği kelimelerin kökenlerine bakarsak &#;&#;narin güzellikten de üstün bir şekilde eğitilebilirliğin karşılığını ödemek," gibi bir anlam çıkmaktadır. -çn

41 BENZER İKİZLER VE KARAKOYUN: ELEMENTLERİN SOYAGACI 41 nylgl u taminylasparaginyl threo nyl p henylalanylgl u tamyl seıyl - methionylseıylglycylleuclvalyltıyptophylthreonylseıylalanylprolylalanylserine. Anakonda yılanı gibi tam harf 8 Muhtemelen hiçbiriniz "acetylserine" sözcüğü üzerinde gözlerinizi şöyle bir dolaştırmaktan fazlasını yapmadınız. Şimdi geri dönün ve tekrar bakın. Harflerin dağılımında komik bir şey fark edeceksiniz. İngilizcedeki en yaygın harf olan "e" 65 kez geçiyor. Pek yaygın olmayan "y" harfi ise kez. Tek bir harf, "l" sözcüğün yüzde 22&#;sini oluşturuyor, tam kez. Ayrıca "y" ve "l" rastgele şekilde yer almıyor, çoğunlukla yan yanalar, her yedi harf içinde tam çift olarak. Bu bir tesadüf değil. Bu uzun kelime bir proteini tanımlıyor ve proteinler periyodik tablodaki altıncı ve en çok yönlü element olan karbondan oluşuyor. Spesifik olarak karbon, tespih taneleri gibi dizilip proteinleri meydana getiren aminoasitlerin omurgasını oluşturur. Tütün mozaik virüsü adıyla bilinen protein aminoasit içerir. Biyokimyacılar genellikle saymaları gereken çok sayıda aminoasit olduğundan, onları basit bir linguistik kurala göre kataloglandırırlar. "Serine" ya da "isoleucine" gibi aminoasitlerin adının sonundaki "ine"yi kırparlar, yerine "yl" koyarak düzgün ve kurallı bir ölçüye uymasını sağlarlar: "seıyl" ya da "isoleucyl". Sırayla alındığında, bu 8-Kimya Özetleri"ndeki en uzun sözcükle ilgili bir karmaşa var. Pek çok insan tütün virüsü proteini CH1 2 20N21, 8 S 2 &#;yi sayarken, azımsanmayacak sayıda insan da, en uzun sözcüğün, hindi yediklerinde insanların uykusunun gelmesine -gerçekte bir şehir efsanesidir- sebep olduğu sanılan kimyasalın akrabası olan "triptofan sentetaz protein" olduğunu ileri sürüyor. Triptofan protein CHN.w, S harftirve mosaic virüsü proteininden yüzde 60 daha uzundur. Çok sayıda kaynakta triptofanı birinci sayar. Ama Kongre Kütüphanesi&#;nde saatler geçirmeme rağmen Kimya Özetleri&#;nde triptofan molekülünün yerini bulamadım. Tümüyle hecelenmiş adıyle yer almamış görünüyor. Kesin emin olmak için, triptofan proteinin çözüldüğünü ilan eden akademik makaleyi buldum, orada da yazarlar sadece aminoasit dizilimini kısaltmayı tercih etmişler. Yani görebildiğim kadarıyla, onun tam adı hiçbir yerde basılı olarak yer almadı. Bu, onun en uzun sözcük olarak Guiness kayıtlarında bir görünüp çıkarılmasının sebebini de açıklıyor. Aklıma gelmişken, keşfedilen ilk virüs olmasının yanında, tütün mozaik virüsü şekli ve yapısı özenli ve kesin olarak incelenen ilk virüstür. Bu konudaki en iyi çalışmaların bir kısmı da Rosalind Franklin&#;e aittir. Bu kristalografi, uzman edindiği verileri cömertçe ve biraz da safça Watson ve Cıick&#;le paylaşmıştı (bkz. 8. Bölüm).

42 42 i KAYIP KAŞIK bağlanmış "yl" kelimeleri bir proteinin yapısını kesin olarak tanımlar. Biyokimyacılar, &#;lerde ve &#;ların başlarında moleküllere "acetylserine" de olduğu gibi resmi isimler verirler, böylelikle sadece isminden bütün molekülün yapısını kurabilirlerdi. Zahmetli olsa da sistem istenileni net bir şekilde veriyordu. Sözcükleri birleştirme yönündeki bu eğilim tarihsel olarak Almanya&#;nın ve bileşik sözcük delisi Alman dilinin kimya üzerindeki güçlü etkisini yansıtır. Şimdi gelelim asıl sorumuza: Aminoasitler neden grup grup birleşirler? Bu sorunun cevabı, karbonun periyodik tablodaki yeri ve onun dış enerji düzeyini sekiz elektronla (sekizli yasası) doldurma ihtiyacıdır. Atomların ve moleküllerin birbiri ardına agresifçe dizilmesiyle oluşan dizide, aminoasitler en uygar uç noktalarda siluet oluştururlar. Her aminoasit bir uçta oksijen atomu, diğerinde nitrojen ve ortada iki karbon atomdan oluşan bir gövde içerir. Ayrıca hidrojen ve yirmi değişik molekül olabilen ana gövdeden ayrılmış kolları içerir, ne var ki bizi ilgilendiren bu değil. Karbon, nitroj en ve oksijenin hepsi dış düzeylerinde sekiz elektron ister, ama saydığımız üç elementten biri için bu iş diğerlerinden daha kolaydır. Oksijen sekiz numaralı elementtir ve toplam sekiz elektronu vardır. İkisi en düşük enerji aşamasına aittir ve birinci düzeyi doldurur. Dış düzeye altı tane kalır, dolayısıyla oksijen her zaman iki ek elektron aramaktadır. İki elektronu bulmak zor değildir, dolayısıyla agresif oksijen kendi kurallarını dayatabilir ve diğer atomlara zorbalık edebilir. Ama aynı aritmetik, altı numaralı zavallı karbon elementinin, ilk / düzeyi doldurduktan sonra sekizi tamamlamak üzere dört elektrona ihtiyaç duyduğunu gösterir. Bunu yapmak daha zordur ve sonuç olarak karbon bağ oluşturmakta gerçekten düşük standartlara sahiptir. Neredeyse her şeye yapışır. Aslında önüne gelenle ilişkiye girmesi karbonun erdemidir. Oksijenden farklı olarak, karbon diğer atomlarla mümkün olan her yönde bağ kurmak zorundadır. Gerçekte bir seferde dört değişik atoma kadar elektronlarını paylaşabilen karbon, kompleks zincir-

43 BENZER İKİZLER VE KARAKOYUN: ELEMENTLERİN SOYAGACI 1 43 ler, hatta üç boyutlu molekül ağları oluşturabilir. Üstelik elektronları çalmayıp paylaştığından, oluşturduğu bağlar istikrarlı ve kararlıdır. Nitrojen de, karbonla aynı enerji düzeyinde olmasa da, kendini hoşnut etmek için çoklu bağlar oluşturmak zorundadır. Yukarıda tanımladığımız anakonda yılanı gibi proteinler, basitçe bu elementsel olgulardan yararlanırlar. Bir aminoasidin gövdesindeki karbon atomu, bir diğerinin arkasındaki nitrojenle bir elektron paylaşır ve bu bağlanabilir karbonlar ve nitrojenler, çok çok uzun bir sözcükteki harfler gibi sonu gelmeyen çoklukta dizildiğinde proteinler ortaya çıkar. Aslında biliminsanları şimdilerde "acetylserine" den çok daha uzun molekülleri çözebiliyorlar. Yeni rekor devasa bir proteine ait ve adı harften oluşuyor. Ancak &#;larda bir dizi hızlı aminoasit sıralama aracı uygulamaya konduğunda, bilimciler çok yakında bu kitabı dolduracak uzunlukta kimyasal adlara ulaşacaklarını fark ederek, hantal Alman sistemini bırakıp resmi amaçlar için de olsa, daha kısa ve daha az tumturaklı isimler vermeye döndüler. Örneğin harfli molekül, şimdi insaflı bir adla titin olarak biliniyor.9 Sonuçta birilerinin mozaik virüsü proteininin adını tümüyle yazdıracağı ya da en azından deneyeceği şüphelidir. Ama bu gözü yükseklerde sözlükbilimcilerin biyokimya üzerine bilgilerini tazelememeleri gerektiği anlamına gelmez. Tıp her zaman saçma uzunluktaki sözcüklerin bereketli bir kaynağı olmuştur ve ne tesadüftür ki Oxford İngilizce Sözlük&#;teki en uzun teknik olmayan sözcük, karbonun en yakın kimyasal kuzenine, genellikle diğer galaksilerde karbon temelli yaşamın alternatifi olarak anılan, on dördüncü element silisyuma aittir. 9-Bazı sabırlı ruhlar, titinin aminoasit diziliminin tümünü yazıp internetten göndermişler. Microsoft Word dosyasına aktarıldığında 12 punto Times New Roman karakteriyle tek satır aralıklı 47 sayfayı dolduruyor aminoasit içeriyor, içinde kez 1, kez y, kez yl, ve sadece kez e geçiyor.

44 44! KAYIP KAŞIK Soybilimine göre bir aile ağacının en tepesindeki ebeveynler kendilerine benzeyen çocuklar üretirler. Aynı şekilde karbon, altındaki element silisyumla, iki yatay komşusu bor ve nitrojene göre daha fazla ortaklık gösterir. Bunun nedenini zaten biliyoruz. Karbon altı numaralı elementtir, silisyum on dört numaralı elementtir ve bu sekizlik fark (bir başka sekizli) rastlantısal değildir. Silisyumda iki elektron ilk enerji düzeyini tamamlar ve sekizi de ikinci enerji düzeyini Geriye dört elektron daha kalır, bu da silisyumu karbonla aynı açmaza sokar. Bir yandan da bu durum silisyuma karbonun esnekliğini kazandırır. Karbonun esnekliği yaşam oluşturma kapasitesiyle doğrudan ilişkili olduğundan, silisyumun karbonu taklit etme yeteneği onu alternatif, yani "uzaylı", dünya üzerindeki hayattan daha farklı yasaları izleyen yaşam formlarıyla ilgilenen bilimkurgu hayranı nesillerin rüyası haline getirmiştir. Ama soybilimi kader değildir, çocuklar hiçbir zaman tıpatıp ebeveynlerinin aynısı olmazlar. Dolayısıyla karbon ve silisyum gerçekte çok yakın akraba olsalar da, birbirlerinden ayrı elementlerdir ve ayrı bağlar oluştururlar. Ne yazık ki silisyum bilimkurgu hayranları için karbonun yapabildiği şaşırtıcı numaraları yapamaz. İşin tuhafı silisyumun sınırlarını da bir başka rekor sahibi, harfli karbon temelli proteinle çözümleyerek öğrenebiliriz. Aslında bu protein oldukça basmakalıp bir isme sahiptir, adı en çok pi sayısını trilyonlarca haneye kadar hesaplamak türünde bir orijinallikten dolayı ilgi çekicidir. Bunun aksine, Oxfo rd İ ngilizce Söz.lük&#;teki en uzun teknik olmayan sözcük 45 harfli "pneumonoultramicroscopicsilicovolcanoconiosis" sözcüğüdür. Çekirdeğinde "silico" olan bir hastalık. Sözcükbilimciler (sözcük delileri) sokak diliyle "pneumon oultramicroscopicsilicovolcanoconiosis"e "p45" derler. P45&#;in gerçek bir hastalık olup olmadığı tartışmalıdır, çünkü aslında p45 tedavisi olmayan pneumonoconiosis adlı bir akciğer durumunun değişik bir türünden başka bir şey değildir. Pl6 "pneumonia"yı andırır ve asbest solumanın yol açtığı hastalıklardan biridir. Kum ve ca-

45 BENZER İKİZLER VE KARAKOYUN: ELEMENTLERİN SOYAÔACI 1 45 mın ana bileşeni silisyum dioksit solumak da "pneumonoconiosis" a neden olabilir. Bütün gün kumlama yapan inşaat işçileri ve izolasyon fabrikasında montaj hattında cam tozu soluyan işçiler sıkça silisyum temelli pl6&#;yla yıkılırlar. Ancak yerkabuğundaki en yaygın mineral olduğundan, kolaylıkla etkilenebilecek bir başka grup daha vardır: Aktif volkanların etrafında yaşayanlar. En güçlü volkanlar silisi küçük parçacıklar halinde un ufak eder ve megatonlarcasını havaya püskürtürler. Bu parçacıklar yerinde duramaz ve akciğer keselerine yönelirler. Akciğerlerimiz sürekli karbondioksitle baş ettiğinden, onun kuzeni SiO/ye de kapı açarak ölümcül bir hata yaparlar. Pek çok dinozor, 65 milyon yıl önce dev bir şehir büyüklüğündeki bir göktaşı ya da kuyruklu yıldız dünyaya çarptığında bu yüzden ölmüş olabilir. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda, p45&#;in ön ve soneklerini gramer açısından incelemek çok daha kolay olacaktır. İnsanların volkan patlamasından kaçarken nefes nefese kala - rak ince volkanik silisi solumasının neden olduğu akciğer hastalığı, pneumono-ultra-mikroscopic-silicovolcano-coniosis olarak adlandırılır. Yine de bunu sohbette kullanmadan önce, dilde sadelik yanlısı pek çok kişinin bundan tiksineceğini bilin yılında birisi bir bulmaca yarışmasını kazanmak için bu sözcüğü uydurmuştu ve bazı insanlar hala bunun bir ganimet sözcüğü olduğunu söyleyerek küçümsüyorlar. Oxfo rd İngilizce Sözlük&#;ün saygın editörleri bile p45&#;i tanımladığı şeyin kendisinden ibaret "uyumsuz bir sözcük" diye nitelendirerek ona çamur atıyor. P45 suni dünyada olduğu gibi, organik olarak günlük dilden doğmak yerine tamir edilmeye çalışılmıştır. Silisyumu daha da kurcalarsak, silisyum temelli bir yaşamın olabilirliğini keşfedebiliriz. Bilimkurguda ışın silahları gibi mecazi ben - zetmeler abartılı olsa da, yaşam potansiyeline dair karbon merkezli kavrayışımızı ayrıntılandırdığı için silisyum temelli yaşam önem - li bir fikirdir. Silisyum taraftarları dünya üzerinde vücutlarında si--

46 46 1 KAYIP KAŞIK lisyum barındıran az sayıda hayvana dikkat çekebilirler. Silisyumlu dikenleriyle denizkestanesi ve dış iskeletindeki kabuğunu silisyumla oluşturan tek hücreli bir canlı olan ışınlı protozoa gibi. Bilgisayar programlama ve sanal zeka alanlarındaki ilerlemeler de, silisyumun karbon temelli olanlar kadar komplike "beyinler" oluşturabileceğini ileri sürmektedir. Teorik olarak beyninizdeki her bir nöronu silisyum transistörlerle değiştire bilmenizin önünde hiçbir engel yoktur. Ama p45 silisyum yaşamına ilişkin umutları havaya savuran pratik kimya dersleri sunar. Açıkça, tıpkı dünya temelli canlıların etraflarıyla karbon alışverişi yapmaları gibi, silisyum yaşam formlarının da dokularını onarmak ya da başka şeyler için vücutlarının içeri ve dışarı silisyum alıp vermeleri gerekmektedir. Birçok bakımdan en önemli yaşam formları olan, yeryüzünde besin zincirinin en dibinde yer alan canlılar bunu gaz halindeki karbondioksit aracılığıyla yapabilirler. Silisyum da tıpkı Si0 gibi, hemen her zaman oksijene doğanın içinde bağlanır. Ama karbondioksitten farklı olarak, si 2 lisyum dioksit yaşama uzak mesafedeki sıcaklarda dahi, hatta ince volkanik toz halindeyken bile katıdır, gaz değildir F&#;a (yaklaşık C) kadar gaz haline geçmez! Hücresel solunum düzeyinde katıları solumak hiçbir işe yaramaz, çünkü katılar birbirine yapışır. Akmadıklarından, hücrelerin ihtiyaç duyduğu biçimde tek tek moleküller halinde almak zordur. Silisyum bazlı ilkel yaşamda bile, askıda olan köpük tabakasının dengesi solumayı zora sokacaktır. Çok katmanlı hücrelere sahip daha büyük yaşam formları ise daha da kötü duruma düşecektir. Çevreyle gaz alışveriş yolları olmaksızın, bitkimsi silisyum yaşamı büyük yoksunluk çekecektir. Hayvansı silisyum yaşamı ise atıklar yüzünden tıkanıp boğulacaktır, tıpkı karbon temelli akciğerlerimizin p45&#;le boğulması gibi. Bu silisyum mikroorganizmaları silisi başka yollarla dışarı atıp içine çekemez mi? Olabilir, ama silis evrendeki en yaygın sıvı olan suda çözünmez. Dolayısıyla bu canlılar besinlerin ve atıkların dolaşımında kanın ya da başka sıvıların sağladığı evrimsel avantajdan

47 BENZER İKİZLER VE KARAKOYUN: ELEMENTLERİN SOYAGACI 1 47 vazgeçmek durumunda kalacaklardır. Silisyum temelli canlılar ya - şamak için, kolaylıkla karışmayan katılara bel bağlamak zorunda olacağından, silisyum yaşam formlarının her şeyin üstesinden gelebileceğini hayal etmek mümkün değildir. Üstelik silisyum karbondan daha fazla elektron paketlediği için, hantal ve cüsselidir. Karbonun 20 kilo almış halini düşünün. Bazen bu pek sorun olmaz. Yağların ya da proteinlerin Marslı eşdeğerinde, silisyum karbonun yerini layıkıyla tutabilir. Fakat karbon aynı zamanda kendisini eğip bükerek şeker dediğimiz zincirleme moleküller haline gelmektedir. Bu zincirler bir yüksek gerilim halidir, bu çok fazla enerji depoladıkları anlamına gelir ve silisyum bu türden zincirler oluşturmak için doğru pozisyonlara bükülebilecek kadar kıvrak değildir. Bununla ilişkili bir sorun da silisyum atomlarının elektronlarını ikili bağlar için dar alanlara sıkıştıramamalarıdır. İki atom iki elektronu paylaştığında tek bağ, dört elektron paylaştığındaysa ikili bağ olur. Neredeyse her karmaşık biyokimyasal bu sorumı yaşar. O nedenle silisyum bazlı yaşam, kimyasal enerjiyi depolamakta ve kimyasal hormonlar oluşturmakta çok daha az seçeneğe sahip olacaktır. Tüm bunlar düşünüldüğünde, sadece çok köklü bir biyokimya büyüyen, reaksiyona giren, üreyen ve mücadele eden silisyum bazlı bir yaşamı destekleyebilir. Denizkestaneleri ve radyolarya gibi omurgasızlar, silisi sadece yapısal bir destek olarak kullanır, solunum ya da enerji depolamak için değil. Karbon silisyumdan çok daha nadir bulunmasına rağmen, dünyada karbon temelli bir hayatın evrimleşmiş olması tek başına bir kanıttır. 10 Silisyum biyolojisinin imkansız olduğunu öne sürecek kadar ileri gidecek değilim, ne var ki kum dışkılayıp sürekli olarak ultramikroskobik silis dışarı atarak volkanlarla dolu gezegenlerde yaşayan canlılardan söz PBS televizyonunda yayınlanan Frontline programının "Göğüs İmplantları Deneme Aşamasında" bölümünden: "Canlı organizmaların içerdiği silisyum, organizma karmaşıklaştıkça azalır. Silisyumun karbona oranı;yerkabuğunda , organik maddelerin bulunduğu humuslu toprakta , planktonda , eğreltiotunda ve memelilerde l:sooo&#;dir."

48 48 J KAYIP KAŞIK etmediğimiz sürece, bu elementin yaşamı başlatma görevine uygun olduğunu iddia edemeyiz. Neyse ki silisyum ölümsüzlüğünü başka bir alanda sağlama almıştır. Virüs gibi yarı canlı bir varlık olarak evrimsel bir oyuğa kıvrılmış ve hemen altındaki elementi parazit gibi yağmalayarak varlığını sürdürmüştür. Periyodik tabloda karbon ve silisyumun bulunduğu sütunda daha ileri soybilim dersleri gizlidir. Silisyumun altında germanyum vardır. Germanyumun bir element altında, hiç ummadığımız biçimde kalayı buluruz. Onun bir altında kurşun vardır. Öyleyse periyodik tabloda aşağı doğru indikçe, yaşamdan sorumlu element olan karbonu geride bırakıp silisyumla germanyum gibi modern elektroniğin temel elementlerine, bir adım sonra da mısır konservelerinin teneke kutularında kullanılan ve öyle ya da böyle yaşam düşmanı bir element olan donuk gri kalaya ulaşırız. Bir başka ders de, her ailede süregelen çizgiden farklı bir kara koyunun varlığıdır. On dördüncü sütunda yer alan germanyum da periyodik tablonun kara koyunudur. Üzgün, şanssız bir element Silisyumu bilgisayarlarda, mikroçiplerde, otomobillerde ve hesap makinelerinde kullanırız. Silisyumyarıiletkenler sayesinde insanlar aya gitmiştir, internette gezinmiştir. Ama işler bundan altmış yıl önce farklı olsaydı, bugün hepimiz California&#;nın kuzeyindeki Germanyum Vadisi hakkında konuşuyor olabilirdik. Modern yarıiletken endüstrisi yılında, Thomas Alva Edison&#;un yetmiş yıl önce buluşlarını imal ettiği fabrikanın sadece birkaç kilometre uzağında, New Jersey&#; deki Beli Laboratuvarları&#;nda başlamıştı. Bir elektrik mühendisi ve fizikçi olan William Shockley ana sistem bilgisayarlarındaki vakum tüplerinin yerine geçecek küçük silisyum yükselticiler geliştirmeye çalışıyordu. Mühendisler vakum tüplerinden nefret ediyordu, çünkü bu uzun, elektrik ampulüne benzeyen şeyler kullanışsız, kırılgan ve aşırı ısınmaya yatkındı.

49 BENZER İKİZLER VE KARAKOYUN: ELEMENTLERİN SOYAGACI 1 49 Ancak ne kadar hor görseler de bu tüplere fazlasıyla ihtiyaç duyuyorlardı, ne de olsa onların ikili görevini üstlenecek başka hiçbir şey yoktu. Bu tüpler hem elektronik sinyalleri yükselti yor ve zayıf sinyallerin kaybolmasını engelliyor, hem de elektrik için tek yönlü bir geçit rolü oynuyordu; böylece elektronlar devre boyunca ters akım oluşturamıyordu. Aksi durumda doğabilecek sorunları daha iyi anlamak için kanalizasyon borularının iki yöne de aktığını gözünüzün önüne getirebilirsiniz. Shockley, Edison&#;un mumlara yaptığını bu vakum tüplerine yapmak üzere yola çıkmıştı ve yarıiletken elementlerin çözüm olabileceğini biliyordu. Sadece onlar yeterli sayıda (ama kontrol edilemeyecek kadar değil) elektronun devre boyunca akmasına izin vererek mühendislerin istediği dengeyi sağlayabilirdi. Bir mühendisten daha fazla vizyon sahibi olan Shockley&#;inyaptığı silisyum yükseltici hiçbir şeyi yükseltemedi. İki başarısız yıl boyunca boşuna didinip hüsrana uğradıktan sonra, görevi iki astına,john Bardeen ve Walter Brattain&#;e devretti. Bir biyografi yazarının ifadesine göre, Bardeen ve Brattain, "iki erkek birbirini ne kadar sevebilirse, birbirine öyle bir sevgiyle bağlıydı. Birleşik bir organizma gibiydiler ve Bardeen bu organizmanın beyniyken, Brattain de elleriydi." Zeka küpü deyişi sanki Bardeen için uydurulmuştu, ama ellerini kullanmakta hiç de marifetli sayılmadığından, bu ortak yaşam son derece kullanışlıydı. Kısa bir süre sonra bu birleşik organizma silisyumun yükseltici olarak çalışabilmesi için fazla kırılgan ve saflaştırılması zor olduğuna karar verdi. Ayrıca dış elektronları silisyumdan daha yüksek bir enerji düzeyinde bulunan ve dolayısıyla daha gevşek bağlara sahip olan germanyumun elektriği gayet iyi ilettiğini biliyorlardı. Bardeen ve Brattain yılının Aralık ayında germanyumu kullanarak dünyanın ilk katı-halli (vakumun karşıtı olarak) güç yükselticisini yaparak ona transistör adını verdiler. Shockley haberi alınca çok heyecanlanmış olmalı. Ama o anda Noel için Paris&#;teydi ve bu buluşa katkıda bulunduğunu iddia etmesi

50 50 i KAYIP KAŞIK çok zordu, üstelik yanlış elementi kullanmıştı. Ne var ki tüm bu gerçeklere rağmen, Shockley vakit kaybetmeden Bardeen ve Brattain&#;in çalışmasının itibarından pay çıkarmaya kalkıştı. Haklı olduğunu düşündüğü zamanlarda çok kırıcı olabiliyordu ve transistörün itibarını en fazla hak edenin kendisi olduğuna inanmıştı bir kere. (Bu tür bir insafsız inanç, Shockley&#;in düşüş yıllarında yeniden su yüzüne çıkacaktı. Shockley o yıllarda fiziği bırakıp mükemmel insanı yetiştirmeyi hedefleyen öjenik "bilim"ine yönelecekti. Brahman tarzı bir entelijansiya kastının yaratılmasına gönül verecek ve bir "dahi spermi bankası"na 11 bağışta bulunmaya başlayacaktı. Yoksulların ve azınlıkların tazminat ödenerek kısırlaştırılmasını ve insan türünün kolektifiq&#;sunun düşmesinin engellenmesini savunacaktı.) Apar topar Paris&#;ten dönen Shockley yeniden transistör çalışmalarının resmine kaynamaya çalıştı. Sözün gelişi değil, kelimenin gerçek anlamında böyle oldu. Bell Laboratuvarı&#;nın iş başındaki üç kişiyi gösteren tanıtım fotoğraflarında, Bardeen ve Brattain&#;in arkasında bu birleşik organizmayı ikiye bölen, ellerini cihazların üzerine koyarak sahiplenen ya da diğer ikisini sadece birer asistan gibi omuzlarının gerisinden bakmak zorunda bırakan pozlar vermekten geri kalmadı. Yeni baştan kurulan gerçek bu görüntüler oldu ve bilim camiası övgüyü bu üç adama verdi. Shockley aynı zamanda, kendi tımarında hüküm süren bir prens gibi, asıl rakibi Bardeen&#;i ilgisiz bir başka laboratuvara sürgün etti, böylece kendisi yeni ve ticarete daha uygun bir germanyum transistörü geliştirebilecekti. Transistör araştırmalarından ayrılmak zorunda bırakılan Bardeen&#;in Illinois&#;te akademik bir görev alarak Bell Laboratuvarı&#;ndan ayrılmasına şaşırmamak gerek. Ne var ki işler germanyum için de kötüye gitti yılında transistör endüstrisi mantar gibi büyümüştü. Bilgisayarların işlem ka Shockley&#;nin "dahi sperm bankası" California&#;daydı ve resmi adı da Seçkin Tohum Deposu&#;ydu. Sperm bankasının kurucusu Robert K. Graham başkalarının da olduğunu söylese de, sperm bağışı yaptığını açıkça duyuran tek Nobel ödüllü Shockley idi.

51 BENZER İKİZLER VE KARAKOYUN: ELEMENTLERİN SOYAGACI 1 5r pasitesi katlanarak artmış ve cep radyoları gibi yeni ürün çeşitleri türemişti. Ne var ki mühendisler silisyumdan vazgeçmediler, çünkü germanyum huysuz bir elementti. Elektriği bu kadar iyi iletmesinin doğal sonucu olarak istenmeyen bir ısı üretiyordu, bu da germanyum transistörlerin yüksek ısılarda teklemesine neden oluyordu. Daha önemlisi kumun ana bileşeni olan silisyum çöpten bile ucuzdu. Biliminsanları germanyuma karşı hala vefalıydı, ama silisyumla ilgili hayaller kurmaya daha fazla zaman harcıyorlardı. Aynı yıl ticari bir yarıiletken toplantısında, Teksas&#;tan küstah bir mühendis, silisyum transistörlerin uygulanabilir olmayışı üzerine kasvetli bir konuşmanın ardından ayağa kalkarak, bunlardan birinin cebinde olduğunu söyledi. Kalabalık bir gösteri ister miydi? Bir sirk çığırtkanı gibi dikkatleri üzerine çeken Gordon Teal, yaptığı hızlı girişten sonra germanyumla çalışan bir pikabı harici hoparlörlere bağladı ve biraz ortaçağa özgü bir tarzla pikabın iç mekanizmasını kızgın yağ dolu bir fıçıya indirdi. Beklendiği üzere pikap tı - kandı ve sustu. Mekanizmayı fıçıdan çıkaran Teal, germanyum transistörü yuvasından aldı ve pikabı silisyum transistörle döşedi. Aleti bir kez daha yağın içine daldırdı. Alet çalmaya devam etti. Aynı anda bir pazarlamacı ve borsa simsarı kalabalığı toplantı salonunun arkasındaki ankesörlü telefonların önünde birikti. Germanyum dibe vurmuştu. Bardeen&#;in hikayesiyse mutlu sonla bitti. Germanyum yarıiletkenleri üzerine çalışmalarının önemi ortaya çıktı. O ve Brattain, acı ama gerçek, Shockley ile beraber yılında Nobel Fizik Ödülü &#;ne hak kazandı. Bardeen haberi bir sabah kahvaltısını hazırlarken, muhtemelen artık o zamanlar silisyumlu transistörle çalışan radyosundan öğrendi. Heyecandan eli ayağına dolandı ve yumurtayı yere düşürdü. Ama bu onun Nobel&#;le ilgili tek sakarlığı olmayacaktı. İsveç&#;teki ödül töreninden günler önce, geleneksel beyaz papyon ve yeleğini renkli çamaşırlarla yıkayıp hepsini yeşile boyadı. Tören günündeyse Bardeen ve Brattain, İsveç Kralı r. Gustav&#;Ia tanışacak

52 52 J KAYIP KAŞIK olmanın heyecanıyla midelerini sakinleştirmek için su içer gibi kinin içtiler. Büyük olasılıkla Gustav, oğullarını İsveç&#;e getirmek yerine derslerinden geri kalmasınlar diye Harvard&#;da kalmaya zorlayan Bardeen&#;i nazikçe azarlayınca, kinin bile işe yaramamıştır. Bu sitem karşısında Bardeen donup kaldı ve çocuklarını bir dahaki sefere, Nobel &#;i yeniden kazandığında getireceğini söyleyerek işi espriye vurdu. Bu gaflar bir yana, ödül töreniyarıiletkenler için zirve oldu. Kimya ve fizik dalında Nobel ödülleri dağıtan İ sveç Bilimler Akademisi, saf araştırmayı mühendislik karşısında onurlandırmayı gözetmişti ve transistörlerin bu başarısı uygulamalı bilimlerin alışılmadık şekilde kabul görmesi anlamına geliyordu. Bununla birlikte yılına gelindiğinde transistör endüstrisi yeni bir krizle karşı karşıya kaldı. Bardeen artık saha dışına çıkmışken, kapı yeni bir kahramana açıldı. jack Kilby eğilerek (çünkü boyu iki metreydi) bu kapıdan içeri girdi. Yavaş konuşan, kösele suratlı bu Kansaslının, yılında Texas Instruments&#;ta (Ti) göreve başlamadan önce, ileri teknoloji araştırmalarının taşrası Milwaukee&#; de bir on yıl geçirmişliği vardı. Elektrik mühendisliği eğitimine rağmen, Kilby bilgisayar donanımında rakamların zulmü diye bilinen bir sorunu çözmek üzere işe alınmıştı. Aslında ucuz silisyum transistörler iyi çalışsa da, gösterişli bilgisayar devreleri onlardan daha yüksek bir performans bekliyordu. Bu durum Ti gibi şirketlerin, bütün gün mikroskopların başına çökmek dışında bir şey yapmayan, tehlikeli maddelere karşı giydikleri özel giysiler içinde terleyip küfrederek silisyum parçacıklarını lehimleyen, çoğunluğu kadın hangarlar dolusu düşük ücretli teknisyeni istihdam etmesi gerektiği anlamına geliyordu. Bu süreç pahalı olması - nınyanı sıra verimsizdi de. Her devrede zayıf ve kırılgan kablolardan biri kaçınılmaz olarak kırılıyor veya gevşiyor, böylece tüm devre ölüyordu. Mühendisler henüz bu kadar çok sayıda transistöre duyulan ihtiyacın, rakamların zulmünün üstesinden gelebilmiş değillerdi.

53 BENZER İKİZLER VE KARAKOYUN: ELEMENTLERİN SOYAGACI 1 53 Kilby TI&#;ya bunaltıcı bir Temmuz sıcağında vardı. Yeni bir çalışan olarak tatil hakkı yoktu, dolayısıyla binlerce kişilik ekip mecburi tatile çıkmışken, laboratuvar tezgahı başında tek başına kalmıştı. Sessizliğin ferahlığı, onu şüpheye yer bırakmayacak şekilde, hep birlikte transistör kablolamak için binlerce insanı istihdam etmenin ahmakça olduğuna ikna etmişti. Denetmenlerin ve müdürlerin yokluğu, entegre devreler diye adlandırdığı yeni fikrinin peşinde koşması için ona zaman kazandırdı. Bir devrenin elle kablolanması gereken tek parçası silisyum transistörler değildi. Karbon dirençlerin ve porselen kondansatörün de bakır telle birlikte plastik içine izole edilmesi gerekiyordu. Kilby ayrı ayrı parçalardan oluşan bu düzeneği bir kenara atıp her şeyi, bütün dirençleri, transistörleri ve kondansatörleri tek bir yarıiletken bloktan oydu. Çarpıcı bir fikirdi bu. Aradaki yapısal ve sanatsal fark, bir heykeli tek bir mermer bloktan yontmakla, her uzvu ayrı ayrı yapıp kabloyla birbirine tutturmak arasındaki fark gibiydi. Dirençleri ve kondansatörleri yapmakta silisyumun saflığına güvenmeyerek, prototipi için germanyuma döndü. Nihayet bu entegre devre mühendisleri elle kablolama zulmün - den kurtarmış oldu. Bütün parçalar aynı bloktan imal edildiği için onları birbirine lehimlemek derdi de kalmamıştı. Aslında kısa bir süre sonra kimse onları lehimleyemeyecekti bile, çünkü entegre devre mühendislere oyma işlemini ve ilk gerçek bilgisayar çipleri olan mikroskobik transistör setlerini imal etme işini de tümüyle otomatikleştirme imkanı sağlamıştı. Kilby uyguladığı bu yeniliğin kayma - ğını tam olarak yiyemedi. Shockley&#;nin himayesindeki biri birkaç ay sonra rakip ve biraz daha detaylı bir patent başvurusu yaparak hakları Kilby&#;nin şirketinden kapmıştı. Ama bilgisayar kurtları bugün hala en üstün mühendislik başarısı olarak Kilby&#;ye hürmet ederler. Ü rün döngüleri aylarla ölçülen bir endüstride, çip!er hala elli yıl ön cesinin temel tasarımıyla imal edilmektedir. Sonuç olarak yılında Kilby, entegre devresi için gecikmiş bir Nobel Ödülü kazandı ve hikaye bir anlamda mutlu sona erdi.

54 54! KAYIP KAŞIK Yine de üzücü bir şekilde, hiçbir şey germanyumun şanını geri getirmeye yetmedi. Kilby&#;nin orijinal germanyum devresi Smithsonian Enstitüsü Müzesi&#;nde şık bir şekilde sergileniyor olsa da, germanyum piyasanın acımasız ringinde havlu atmıştı. Silisyum hem çok daha ucuz hem de daha ulaşılabilirdi. Sir Isaac Newton ünlü sözünde,başardığı her şeye devlerin omuzlarında yükselerek ulaştığını söyleyerek, önceki biliminsanlarının buluşlarına methiye düzmüştü. Aynı şeyi biz de silisyum için söylenebiliriz. Silisyum bir ikon haline gelirken, bütün işi yapan germanyum periyodik tablonun dehlizlerine sürgün edildi. Doğrusunu isterseniz, periyodik tablo söz konusu olduğunda bu çok yaygın bir kaderdir. Birçok elementin yaratıcısı bilinmez ve bu haksızlıktır. Bunların pek çoğunu keşfeden ve ilk defa periyodik tablodaki yerlerine yerleştiren biliminsanlarının isimleri bile çok uzun zamandır unutulmuştur. Yine de silisyum gibi bazıları dünya çapında bir üne kavuşmuştur ve bu her zaman en iyi sebepler yüzünden olmaz. İ lk periyodik tablolar üzerine çalışan biliminsanlarının tümü belirli elementler arasındaki benzerliklerin farkındadır. Karbon, silisyum ve germanyum gibi kimyasal "üçlü"ler, bir periyodik sistemin var olduğunun ilk ipuçlarıydı. Ama bazı biliminsanları, insanlardaki gamze ya da karga burun gibi, periyodik tablodaki aileler boyunca süregelen karakteristik özelliklerin meydana getirdiği inceliklerin farkına varmakta diğerlerinden daha becerikliydiler. Bu tür benzerlikleri nasıl izleyeceğini ve öngöreceğini bilmek, kısa bir zaman sonra bir biliminsanının, Dimitri Mendeleyev&#;in, tarihe periyodik tablonun babası olarak geçmesini sağlamıştır.

55 3 Periyodik Tablonun Galapagos&#;u Periyodik tablonun tarihi onu şekillendiren insanların tarihidir. Tarih kitaplarındaki Dr. Guillotin, Charles Ponzi, Jules Leotard veya E tienne de Silhouette gibi kişilerin adlarını buluşlara verdiklerini düşünmek biraz komik gelebilir. Burada periyodik tablonun öncülerinden biri ise özel bir takdiri hak eder, çünkü adını verdiği ocak (Bunsen beki) tarihte herhangi bir laboratuvar cihazından daha uygunsuz işlere neden olmuştur. Alman kimyager Robert Bunsen aslında "kendi" ocağını icat etmemişti, sadece bunun tasarımını geliştirmiş ve &#;lerin ortalarında popülerleşmesini sağlamıştı. Bunsen beki olmadan bile, hayatını fazlasıyla tehlike ve yıkım ile doldurmayı başarmıştı. Bunsen&#;in ilk aşkı arsenikti. Aslında otuz üç numaralı bu elementin antik çağlardan günümüze kadar gelen bir şöhreti vardı (Romalı suikastçılar bunu gizlice incirin üstüne sürerlerdi). Yasa - lara saygılı birkaç kimyager de, Bunsen bunu test tüplerinden etrafa saçmadan önce, arsenik hakkında çok daha fazlasını biliyordu. Aslında Bunsen arsenik-temelli kakodillerle, yani adını Yunancada "kötü kokulu" anlamına gelen kelimeden alan kimyasallarla çalışıyordu. Bunsen&#;in dediğine göre kakodiller çok fena kokuyordu, halüsinasyon görmesine neden oluyor, "el ve ayaklarda bir anlık ka-

56 56 1 KAYIP KAŞIK rıncalanma, hatta baş dönmesi ve duyarsızlık yaratıyordu". Dili "siyah bir tabaka ile kaplanmıştı". Büyük olasılıkla kendi yararına, sonunda arsenik zehirlenmesine karşı en iyi antidot olan demir oksit hidratı geliştirdi. Bu kimyasal kandaki arseniğin üzerini örtüp dışarı atılmasını sağlayan pas gibi bir şeydi. Yine de kendisini bütün tehlikelere karşı koruyamadı. Yanında arsenik dolu cam bir beherin patlaması onu sağ gözünden etti ve hayatının geri kalan altmış yılı boyunca yarı kör kaldı. Bu kazadan sonra, Bunsen arseniği bir yana atarak doğal patlamalara yöneldi. Bunsen yerden fışkıran her şeyi seviyordu ve yıllar boyunca gayzerlerle volkanların buharını ve kaynayan sı - vılarını elleriyle toplayarak inceledi. Hatta laboratuvarında Old Faithful&#;dakine benzer, yapay bir gayzer oluşturdu ve gayzerlerin nasıl basıncının artarak patladıklarını keşfetti. &#;lerde Heidelberg Üniversitesi&#;nde yeniden kimyaya döndükten sonra, elementleri çalışmak için ışık kullanan spektroskopu (tayfölçer) keşfederek bilim camiasında adını ölümsüzleştirdi. Periyodik tabloda - ki her element, ısıtıldığında keskin ve dar, renkli ışık bantları oluşturur. Örneğin hidrojen her seferinde bir kırmızı, bir sarımsı yeşil, bir bebek mavisi ve bir çivit mavisi bant ortaya çıkarır. Bilinmeyen bir maddeyi ısıttığınızda bu özel bantları verirse, hidrojen içerdiğini söyleyebilirsiniz. Egzotik bileşiklerin özünü çıkarmadan veya onları asitle ayrıştırmadan içinde neler olduğuna bakmanın ilk yolu olan bu buluş çok önemliydi. Bunsen ve bir öğrencisi ilk spektroskopu üretmek amacıyla, bir prizmayı başıboş ışığı dışarıda tutmak üzere boş bir puro kutusunun içine yerleştirdiler ve içeriye bakmak için diyorama gibi, çıkma iki teleskop merceği bağladılar. Bu haliyle tayf ölçümünü sınırlandıran tek şey, elementleri uyarmaya yetecek sıcaklıkta alevler elde etme gerekliliğiydi. Bunun üzerine Bunsen kendisini, zamanında cetvelini eritmiş ya da kurşun kalemini tutuşturmuş herkesin kahramanı haline getiren bir cihaz icat etti. Yerel bir teknisyenin ilkel gaz ocağı-

57 PERİYODİK TABLONUN GALAPAGOS&#;U 1 57 nı alıp, oksijen akışını ayarlamak için bir vana ekledi. (Bunsen bekinin tabanındaki topuzu hatırlayın, işte o.) Sonuç olarak, ocağın alevi etkisiz ve çıtırtılı bir turuncudan, bugün iyi ocaklarda gördüğümüz güçlü, tıslayan maviye dönüştü. Bunsen&#;in bu çalışması periyodik tablonun hızla gelişmesine neden oldu. Elementlerin spektrumuna göre sınıflandırılmasına karşı olmasına rağmen, diğer biliminsanları daha az endişe duyuyordu ve spektroskop yeni elementlerin tanımlanmasında kullanılmaya başlamıştı bile. Bu çalışmanın önemli bir başka etkisi de, bilinmeyen maddelerdeki gizli eski elementleri bularak yapay tartışmaların sonlanması oldu. Güvenilir tanımlama, kimyagerlerin maddeyi daha derinden anlama hedefine doğru yol almasını sağladı. Yine de yeni elementler bulmanın ötesinde, biliminsanları bunları bir tür aile ağacı şeklinde düzenlemeye ihtiyaç duyuyordu. Tam da bu noktada Bunsen&#;in tabloya diğer büyük katkısı devreye girdi: Periyodik yasanın ilk çalışmalarını yapan birkaç bilimciye danışmanlık yaptığı Heidelberg&#;de, entelektüel bir kuşağın ortaya çıkmasını sağladı. İ kinci karakterimiz Dimitri Mendeleyev de bu kuşağa dahildir, genellikle ilk periyodik tabloyu yaratan kişi olarak alkışlanır. Doğruyu söylemek gerekirse, Bunsen ve beki gibi Mendeleyev de ilk periyodik tabloyu tek başına oluşturmadı. Tabloyu birbirinden ba - ğımsız şekilde altı kişi icat ederek, her biri kendisinden önceki kimyager kuşağının işaret ettiği "kimyasal benzerlik"lere göre şekillendirdi. Mendeleyev elementleri küçük ve anlamdaş kümeler halinde nasıl gruplandırabileceği gibi ham bir düşünceyle başladı ve periyodik bir sistemdeki bu işaretleri bilimsel yasa haline getirdi; tıpkı Homeros&#;un bağlantısız Yunan efsanelerini Odysseia&#;ya dönüştürmesi gibi. Diğer alanlar gibi bilim de kahramanlara ihtiyaç duyar ve Mendeleyev de birkaç nedenle periyodik tablonun başkahramanı oldu. Öncelikle hayat hikayesi berbattı. Sibirya&#;da on dört çocuğun en küçüğü olarak doğan Mendeleyev daha on üç yaşındayken, yılında babasını kaybetti. Annesi ailesini geçindirmek adına o dönem için

58 58 1 KAYIP KAŞIK cesur denebilecek bir tavırla yerel bir cam fabrikasını devralarak, erkek ustaları yönetti. Sonra fabrika yandı. Umudunu zeki oğluna bağla - yıp atın sırtına atladığı gibi on iki mil boyunca bozkırları ve yalçın, karlı Ural Dağları&#;nı geçerek Moskova&#;daki seçkin bir üniversiteye ulaştı. Fakat farklı bir bölgeden olduğu gerekçesiyle üniversite Dimitri&#;yi reddetti. Anne Mendeleyev yılmadı, yeniden atına atladı ve ölmüş babasının St. Petersburg&#; da mezun olduğu okula kadar dört yüz mil daha gitti. Oğlunun kayıt olduğunu gördükten sonra da vefat etti. Mendeleyev parlak bir öğrenci olduğunu kanıtladı. Mezuniyetinden sonra Paris&#;te ve Heidelberg&#;de çalıştı. Heidelberg&#;deki danışmanı ünlü Bunsen&#;di. İkili birbiriyle pek geçinemiyordu, çünkü hem Mendeleyev huysuz adamın tekiydi, hem de Bunsen&#;in laboratuvarı kopardıkları gürültüyle nam salmış burnundan soluyan insanlardan oluşuyordu. Mendeleyev &#;larda St. Petersburg&#;a profesör olarak geri döndü ve orada elementlerin doğası üzerine düşünmeye başladı yılında periyodik tablo ile sonuçlanan çalışmasını burada yaptı. Başka pek çok bilimci de elementleri nasıl düzenlemek gerektiği üzerine çalışıyordu, hatta bazıları tereddüt ederek de olsa Mendeleyev&#;in yaklaşımıyla çözüme ulaşmıştı. İngiltere&#; de John Newlands adlı bir kimyager, yılında kendi geçici tablosunu kimya topluluğuna sundu, ne var ki bir gafı ile sonunu hazırladı. O zamanlar kimse helyumdan radona kadar asal gazları bilmiyordu, bu nedenle periyodik tablonun en üst satırlarında sadece yedi birim vardı. Newlands, tuhaf bir şekilde bu yedi kolonu müzik skalasındaki do-re-mi-fa-sol-la-si-do ile karşılaştırdı. Ne yazık ki Londra Kimya Topluluğu böyle tuhaflıklara alışık değildi ve Newlands&#;in beş kuruşluk kimyası diye dalga geçtiler. Mendeleyev&#;in daha ciddi rakibi Julius Lothar Meyer&#; di. Meyer beyaz sakalı ve düzgünce yağlanmış siyah saçları olan Alman bir kimyagerdi. O da Heidelberg&#; de Bunsen ile çalışmıştı ve profesyonel titrini süratle kazanmıştı. Diğer şeylerin yanı sıra, kırmızı kan hücrelerinin oksijeni hemoglobine bağlayarak taşıdığını bulmuş-

59 PERİYODİK TABLONUN GALAPAGOS&#;U 1 59 tu. Meyer, Mendeleyev ile neredeyse aynı zamanda kendi periyodik tablosunu yayınladı ve ikisi "periyodik yasa"nın eş-kaşifleri olarak yılında Davy Madalyası adı verilen Nobel öncesi ödülü paylaştılar. Meyer, sonradan doğru olduğu anlaşılan birkaç radikal teorinin popülerleşmesini sağlamak gibi, şöhretine pek çok şey katan büyük çalışmalar yapmaya devam ederken, Mendeleyev atomların gerçekliğini reddeden garip biri haline geldi eyrıca sonradan elektronlarve radyoaktivite gibi göremediği başka şeyleri de reddedecekti. Eğer yıllarında bu iki adamı şöyle bir tartıp hangisinin daha büyük bir teorik kimyacı olduğunu değerlendirmiş olsaydınız, muhtemelen Meyer&#;i seçerdiniz. Peki Mendeleyev&#;i Meyer&#;den ve daha önce periyodik tabloyu yayınlamış diğer dört kimyacıdan farklı kı - lan neydi? Mendeleyev&#;in atomlara inanmayı reddetmesi, bize bugün inanılmaz görünse de bu tutum, dönemin kimyacıları arasında hiç de nadir değildi. Kendi gözleriyle görmediği şeye inanmayı reddeden bu bilim insanları, atomları bir soyutlama olarak görüyor, hesaplama yapmak için işlevli bir yol olsa da kesinlikle kurgusal olduklarını düşünüyorlardı. Elementlerin ilk sistematik düzenlenmesini biçimlendirmekte yarışan altı bilimcinin en iyi anlatımını Eric Scerri&#;nin The Periodic Ta b!e adlı eserinde bulabilirsiniz. Diğer üçü genellikle eş-kaşifler olarakya da en azından katkılarından dolayı itibar görürler. Scerri&#;ye göre Alexandre-Emile Beguyer de Chancourtois, periyodik tablonun geliştirilmesinde "en önemli ama tek adımı" keşfetmiştir. "Elementlerin özelliklerinin, onların atom ağırlıklarının periyodik bir fonksiyonu olduğunu, Mendeleyev aynı sonuca varmadan tam yedi yıl önce bulmuştur." jeolog de Chancourtois periyodik sistemini, bir vidanın yivi gibi spiral bir silindir üzerine çizmiştir. Onun için tabloyu keşfetmenin itibarını kazanma ihtimali, yayıncısı tüm elementleri gösteren bu önemli vida diyagramı nasıl çoğaltacağını bulamadığında bitmişti. Yayıncı sonunda pes edip makaleyi onsuz basmıştı. Periyodik tabloyu görmeden onu öğrenmeye çalıştığınızı düşünün! Bununla birlikte De Chancourtois&#;in periyodik sistemin kurucusu olarak bilinme davası, meslektaşı Fransız Lecoq de Boisbaudran tarafından sürdürülmüştür. Becerikli bir İngiliz kimyacı olan William Odling ise kötü şansın kurbanı olmuş gibi görünmektedir. Periyodik tabloyla ilgili pek çok doğru ama bugün unutulmuş şeyi bulmuştur. Belki de diğer pek çok kimyasal ve idari ilgi alanlarıyla, tabloyu kafasına takmış olan Mendeleyev tarafından desteklenmiştir. Odling&#;in hatalı olduğu bir nokta elementlerin periyotlarının uzunluğu, yani benzer özellikler kaybolmadan görünmek zorunda olan elementlerin sayısıydı. O bütün periyotların sekiz uzunluğunda olduğunu varsaydı, ama bu sadece tablonun üstü için doğruydu. D-kabuklarıyüzünden, üçüncü ve dördüncü satırlar on sekiz elementlik satırları gerektirirler. F-kabukları yüzünden beşinci ve altıncı satırlar ise otuz ikiyi gerektirirler. Gustavus Hinrichs eş-kaşifler arasındaki -her ne kadar orada doğmuş olmasa da- tek Amerikalıydı. Kaçık ve çağının ilerisinde serseri bir dahi olarak tanımlanabilecek olan da sadece oydu. Dört dilde üç binin üzerinde makale yayımlamış ve Bunsen&#;in keşfettiği ışın yayan elementler üzerine çalışmalarda ve bunların sınıflandırılmasında öncü olmuştu. Numerolojiyle de vakit geçirmişti. Ayrıca spiral kollu bir periyodik tablo geliştirmiş ve pek çok zorlu elementi doğru gruplar içerisinde yerli yerine oturtmuştu. Scerri&#;nin özetlediği gibi, "Hinrichs&#;in çalışması o kadar nevi şahsına münhasır ve dolambaçlı ki, birileri onun gerçek değerini ilan etmeye kalkışmadan önce, yaptıkları üzerine daha eksiksiz bir çalışma gerekmektedir."

60 60 J KAYIP KAŞIK Öncelikle Mendeleyev elementler hakkında belirli özelliklerin daimi olduğunu diğerlerinden daha iyi anlamıştı. Turuncu bir katı olan cıva oksit gibi bir bileşiğin, diğer kimyacıların sandığı gibi oksijen gazı ve sıvı cıva metali içermediğinin farkına vardı. Aslında cıva oksit ayrıştığında bir gaz ve bir de metal ortaya çıkaran iki elementten oluşuyordu. Burada sabit kalan şey elementlerin atom ağırlığıydı. Mendeleyev bugünkü modern görüşe yaklaşarak, bunun tanımlayıcı bir özellik olduğunu düşündü. İkincisi, elementleri satır ve sütunlara yerleştirmeyi takıntı haline getiren diğer kimyagerlerin aksine Mendeleyev, bütün hayatı boyunca kimya laboratuvarlarında çalıştığından, elementlerin, özellikle de tabloya yerleştirmek söz konusu olduğunda en belirsiz ve karmaşık elementler olan metallerin, nasıl bir his uyandırdığı, koktuğu ve tepkimeye girdiği üzerine engin bir donanıma sahipti. Böylece bilinen tüm altmış iki elementi kendi satır ve sütunlarına yerleştirebildi. Mendeleyev kendi tablosunu obsesif bir şekilde yeniden inceledi, elementleri dizin kartlarının üzerine yazıyor ve ofisinde bunlarla bir çeşit kağıt oyunu oynuyordu. Fakat en önemlisi, Mendeleyev ve Meyer&#;in her ikisi de kendi tablolarında bilinen elementlerden hiçbirinin uymadığı yerleri boş bırakırken, Mendeleyev&#;in aşırı titiz Meyer&#; den farklı olarak yeni elementlerin bulunacağını öngörecek kadar cesur olmasıydı. Daha dikkatle bakın, sizi gidi kimyagerler ve jeologlar, diyordu sanki alay eder gibi, daha dikkatle bakın, bulacaksınız. Her sütundaki bilinen elementlerin özelliklerini aşağı doğru takip eden Mendeleyev, saklı elementlerin yoğunluklarını ve atom kütlelerini bile tahmin ediyordu. Bazı tahminleri doğru çıktığında, insanlar şaşkınlıktan dillerini yuttu. Dahası, &#;larda biliminsanları asal gazları keşfettiğinde Mendeleyev&#;in tablosu önemli bir testten geçmiş oldu, çünkü yeni bir sütun ekleyerek gazları buraya yerleştirebilmişti. Mendeleyev ilk başlarda asal gazların var olduğunu reddetti, fakat zaten bundan sonra da periyodik tablo sadece onun olmaktan çıktı.

61 PERİYODİK TABLONUN GALAPAGOS&#;U 1 6ı Bu noktada Mendeleyev&#;in en önemli özelliğine değinmekte yarar var, Rus çağdaşı ve Kumarbaz adlı muhteşem romanını kumar borçlarını ödemek için üç haftada yazan Dostoyevski gibi Mendeleyev de, bir ders kitabına eklenmesi için, ilk tablosunu yayıncının son teslim tarihine aceleyle yetiştiriverdi. Zaten bu kitabın beş yüz sayfalık birinci cildini yazmıştı, fakat sadece sekiz elementin üzerinden geçmişti. Bu da geri kalan hepsini ikinci cilde yetiştirmek zorunda olduğu anlamına geliyordu. Altı haftalık bir oyalanmanın ardından birden ilham geldi ve açıklamanın en özlü yolunun bir tablo ile olacağına karar verdi. Bu fikir onu heyecanlandırdı ve tabloyu derleyip toplamak için yerel peynir fabrikalarına kimya danışmanlığı yaptığı ek işinden ayrıldı. Kitap basılı hale geldiğinde Mendeleyev, silisyum ve bor gibi elementlerin altındaki boş kutulara yeni elementlerin geleceğini tahmin etmekle kalmadı, bunlara geçici isimler de verdi. Bu isimleri üretirken, Sanskritçe "ötesi" anlamında bir kelime ekleyerek (eka-silisyum, eka-bor gibi) egzotik ve gizemli bir dil kullanmış olması bile Mendeleyev&#;in şöhretine zarar veremedi. Birkaç yıl geçti, Mendeleyev artık ünlüydü. Karısını boşamıştı ve yeniden evlenmek istiyordu. Muhafazakar yerel kilise yedi sene beklemesi gerektiğini söylemesine rağmen, bir rahibe rüşvet verip nikahını kıymaya ikna etti. Teknik olarak bu durumda iki eşli olsa da, fakat kimse onu tutuklamaya cesaret edemedi. Yerel bir bürokrat, bu vakada çifte standart uygulandığı yönünde Çar&#; a şikayette bulunduğunda, Çar aşırı resmi bir şekilde, "Kabul ediyorum Mendeleyev&#;in iki eşi var, fakat benim bir Mendeleyev&#;im var," diye cevapladı. Yine de Çar&#;ın sabrı sonsuz değildi yılında inançlı bir anarşist olan Mendeleyev, şiddet yanlısı solcu öğrenci gruplarının sempatizanı olduğu gerekçesiyle akademik görevinden azledildi. Tarihçi ve bilimcilerin Mendeleyev&#;in hayat hikayesine neden bu kadar bağlandıklarını anlamak hiç zor değil. Elbette periyodik tabloyu oluşturmasaydı, bugün kimse onun biyografisini ne merak ede-

62 1 KAYIP KAŞIK cek ne de hatırlayacaktı. Mendeleyev&#;in çalışması pekala Darwin&#;in evrimi ve Einstein&#;ın izafiyeti ile karşılaştırılabilir. İşin tamamını olmasa da, en büyük kısmını onlar yaptılar ve diğerlerinden çok daha kılı kırk yararak çalıştılar. Sonuçların ne kadar geniş kapsamlı olduğunu gördüler ve bulgularını kanıtlarla desteklediler. Tıpkı Darwin gibi Mendeleyev de çalışmasına sürekli karşı çıkan düşmanlar edindi. Hiç görmediği elementlere isim vermek haddini aşmaktı ve tüm bunlar Robert Bunsen&#;in entelektüel varisini kızdırdı. "Eka-alüminyum"u keşfeden bu adam keşfinin itibarını istiyordu ve ona isim vermeyi kendisinin hak ettiğini düşünüyordu, fanatik bir Rus&#;un değil. * * * Şimdi galyum olarak bilinen eka-alüminyumun keşfi, bilimi gerçekten neyin ileri taşıdığı sorusunu ortaya çıkarır: İnsanların dünyayı görme şeklini betimleyen teoriler mi, yoksa en basiti bile mükemmel bir teoriyi alt üst edebilen deneyler mi? Teorisyen Mendeleyev ile kopan kavga kıyametten sonra, galyumu keşfeden deneyselcinin kesin bir cevabı vardı. Paul Emile François Lecoq de Boisbaudran yılında Fransa&#;nın Cognac bölgesinde şarap üreticisi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Kıvır kıvır saçları ve kıvrık bıyığı olan, havalı kravatlar takan bu yakışıklı adam olgunluk döneminde Paris&#;e taşındı, Bunsen&#;in spektroskobunda ustalaşarak dünyadaki en iyi spektroskop cerrahı haline geldi. Lecoq de Boisbaudran hünerlerini epey geliştirmişti ve yılında bir mineralde daha önce hiç görülmemiş renkler fark ettikten sonra, hemen ve doğru bir şekilde, yeni bir element keşfettiğini duyurdu. Buna Fransa&#;nın Latincedeki adı Galya&#;dan esinlenerek galyum adını verdi. (Komplocular onu, elemente sinsice kendi ismini vermekle suçladılar; çünkü Lecoq veya "horoz"un Latincedeki karşılığı gallus idi.) Lecoq de Boisbaudran yeni ödülünü elle-

63 PERİYODİK TABLONUN GALAPAGOS&#;U 1 63 rinde tutmak istediğinden, elementten bir örnek saflaştırmaya girişti. Bu işlem bilimcinin birkaç yılını aldı, fakat sonunda yılında Fransız&#;ın elinde güzel ve saf bir galyum parçası oldu. Ilık oda sıcaklığında katı olmasına rağmen galyum 84 F&#; de (yaklaşık 29 C) erir. Galyumu avucunuzun içinde tutarsanız (çünkü vücut sıcaklığınız 98 F&#;dir [yaklaşık C]) eriyip çekirdekli, kalın bir yalancı cıva birikintisine dönüşür. Dokunduğunuzda parmağınızı kemiğe kadar yakmayan birkaç sıvı metalden biridir. Sonuç olarak galyum, kimya erbapları arasında başlıca eşek şakalarından biri haline geldi, Bunsen beki mizahından kesin bir basamak ileriydi. Galyum kolaylıkla şekillendirilebildiği ve alüminyuma benzediği için en çok tutulan şaka, galyum kaşıklar yapıp, çay fincanının yanına koymak ve çay kaşığı "yutarken" misafirlerin yüzündeki ürkütücü görüntüyü izlemekti. Lecoq de Boisbaudran havalı metalinden duyduğu gururla bulgularını bilimsel dergilerde yayınladı. Galyum, Mendeleyev&#;in yılındaki tablosundan bu yana keşfedilen ilk elementti ve teorisyen Mendeleyev, Lecoq de Boisbaudran&#;ın çalışmasını okuduğunda galyum kendisinin eka-alüminyum tahminine dayandığı için araya girip övgüleri üzerine toplamaya çalıştı. Lecoq de Boisbaudran kısa ve öz bir cevapla bunu reddederek, asıl işi kendisinin yaptığını söyledi. Mendeleyev karşı çıktı ve ikisi bu tartışmayı bilimsel makalelere kadar taşıdı (her bölümde başka bir karakterin anlatıcı olduğu bir roman dizisi gibiydi). Çok geçmeden tartışma sertleşti. Mendeleyev&#;in kibrine sinir olan Lecoq de Boisbaudran, tanınmayan bir Fransız&#;ın periyodik tabloyu Mendeleyev&#; den önce geliştirdiğini ve "bu Rus "un onun düşüncelerini gasp ettiğini öne sürdü. Verileri çarpıtmaktan sonraki ikinci bilimsel günahtı bu. (MendeJeyev itibar konusunda asla paylaşımcı olmamıştı. Aksine Meyer, a lındaki kendi çalışmasında Mendeleyev&#;in tablosunu referanş gösh\rmişti,. ne yazık ki sonraki kuşaklar, sırf bu yüzden Meyer&#;in ç lışmasını diğer çalışmanın sadece bir türevi zannetti.)

64 64 1 KAYIP KAŞIK Mendeleyev, Lecoq de Boisbaudran&#;ın galyum üzerine verilerini taradı ve hiçbir gerekçe göstermeden bu deneyselciye bir şeyleri yanlış ölçmüş olması gerektiğini, çünkü galyumun yoğunluk ve ağırlığının kendi tahminlerinden farklı olduğunu söyledi. Bardağı taşıran bu son damla büyük bir kine neden oldu, fakat bilim felsefecisi ve tarihçisi Eric Scerri&#;nin belirttiği gibi, Mendeleyev sürekli "doğayı büyük felsefi şemasına uyduracak şekilde bükmeye çalışıyordu". Mendeleyev ile bir çılgın arasındaki tek fark Mendeleyev&#;in haklı olmasıydı: Daha sonra Lecoq de Boisbaudran verilerini geri çekti ve Mendeleyev&#;in tahminlerini doğrulayan sonuçlar yayınladı. Scerri &#;ye göre, "Bir teorisyen olan Mendeleyev&#;in yeni bir elementin özelliklerini onu keşfeden kimyagerden daha net görmüş olması bilim dünyasını hayrete düşürmüştü". Bir edebiyat öğretmeni bir keresinde bana, bir hikayeyi büyük yapan şeyin "kaçınılmaz ama şaşırtıcı&#;&#; bir düğüm olduğunu anlatmıştı. Periyodik tablonun oluşturulması hikayesi de tam bu yüzden büyük bir hikayedir. Büyük periyodik tablo şemasını keşfetmenin Mendeleyev&#;i şaşırttığını sanmıyorum, çünkü zaten zarif basitliğinden ötürü bunun doğru olduğuna ikna olmuştu. Bazen de hissettiği güç yüzünden kendinden geçmesine şaşmamalı. Bilimsel maçoluğu bir kenara bırakırsak, buradaki asıl tartışma teoriye karşı deney şeklinde gerçekleşmiştir. Teori, Lecoq de Boisbaudran&#;ın yeni bir şey görmesi için hislerine yardım etmiş midir? Yoksa gerçek kanıtı deneyler mi sağlamıştır, yani Mendeleyev&#;in teorisi sadece buna uyum sağlamakla mı kalmıştır? Lecoq de Boisbaudran tablosu için kanıtları galyumda bulmadan önce, Mendeleyev Mars&#;ta peynir bulunacağını tahmin etmiş de olabilirdi. Ama yine de Fransız, verilerini geri çekmek zorunda kalmış ve Mendeleyev&#;in tahminlerini destekleyen yeni sonuçlar ortaya koymuştu. Lecoq de Boisbaudran Mendeleyev&#;in tablosunu önceden gördüğünü reddetmiş olsa da, tabloyu başkalarından duymuş olabilir ya da bilimsel topluluklarda tablolar hakkında yapılan konuşmalar biliminsanla-

65 PERİYODİK TABLONUN GALAPAGOS&#;U \ 65 rının yeni elementler için gözlerini açmasını sağlamış olabilir. Albert Einstein&#;ın, "Gözlemleyebildiğimiz şeyleri belirleyen teoridir," sözü tam da bu meseleye uygundur. Sonuçta bilimi teori mi, yoksa deney mi ileri götürür diye didiklemenin muhtemelen sonu yoktur; kaldı ki Mendeleyev pek çok yanlış tahminde de bulunmuştu. Fakat bu kez gerçekten şanslıydı, ekaalüminyumu ilk olarak Lecoq de Boisbaudran gibi iyi bir biliminsanı keşfetmişti. Eğer birileri Mendeleyev&#;in çalışmalarındaki hataları aramış olsaydı, bugün ismi bile anılmıyor olabilirdi. Örneğin Mendeleyev hidrojenden önce çok sayıda element olduğunu öngörüyor ve güneş halesinin koronyum adlı tek bir element içerdiğine yemin ediyordu. Fakat insanların, tıpkı çelişkili kehanetlerde bulunan antik astrologları affedip, bunun yerine gelişini önceden gördükleri parlak bir kuyruklu yıldıza gözlerini dikmeleri gibi, Mendeleyev&#;in de sadece zaferlerini hatırlıyoruz. Ayrıca tarihi yalınlaştırma adı altında Meyer ve diğerlerinin yanı sıra, Mendeleyev&#; e de fazladan itibar vermek kolayımıza geliyor. Üzerine elementleri mıhlayacağımız kafesi oluştururken, önemli bir iş çıkardıklarına hiç şüphe yok, fakat yılı itibariyle elementlerin daha sadece üçte ikisi keşfedilmişti ve yıllar boyunca bunlardan bazıları en iyi tablolarda bile yan - lış satır ve sütunlarda kaldı. Modern ders kitapları Mendeleyev&#;den epeyce ayrılmıştır, özellikle de tablonun en altında, karantinaya alınan element karmaşasını, yani lantanitleri düşünürsek. Lantanitler elli yedinci element olan lantan ile başlar. Lantanın tablodaki doğru yeri yirminci yüzyılda bile kimyagerleri şaşkına çevirmiş ve onlara azap çektirmiştir. Gömülü haldeki elektronları, lantanitlerin sinir bozucu kümeler oluşturmasına neden olur; bunları ayrıştırmak çok güçtür. Tayf ölçümü de lantanitlerde tökezlemişti, çünkü biliminsanları düzinelerce yeni bant teşhis etmiş olsa da bunların kaç yeni elementi aktardığına dair hiçbir fikirleri yoktu. Varsayımlarda bulunmaktan çekinmeyen Mendeleyev bile, lantanitlerin tahminde bulunmak için

66 66 1 KAYIP KAŞIK çok tartışmalı olduğuna karar verdi yılında ikinci lantanit olan seıyumun dışında çok az element biliniyordu. Fakat Mendeleyev daha fazla "eka" eklemektense, beceriksizliğini kabul etti. Seıyumdan sonra, tablosunu satır satır sinir bozucu boşluklarla doldurdu. Daha sonra da seıyumun peşine yeni lantanitleri yerleştirirken, kısmen çoğu "yeni" elementin diğer bilinenlerin bir kombinasyonu olduğu ortaya çıktığından, bunların yerini belirlemekte çuvalladı. Antik denizcilerin Cebelitarık&#;ı dünyanın kıyısı olarak görmesi gibi, sezyum da Mendeleyev çemberinde, bilinen dünyanın kıyısıydı ve seıyumdan sonra bir girdaba veya akıntıya kapılma riski vardı. Aslında Mendeleyev St. Petersburg&#; dan birkaç yüz mil batıya gitmiş olsaydı, seıyumun ilk keşfedildiği yerin yakınlarında, İsveç&#;te Ytterby isimli küçük bir köyde tarif edilemez bir porselen madeni ile karşılaşacaktı ve bütün hayal kırıklıklarından kurtulabilecekti. K = 39 Rb = es "" ıss Ca = 40 Sr Ba Yı - 88? Ol,.,. ? Er.,. ? rı aı:: I&? z.,. = to Co = HO??L Th tal v = 61 Nb.,., Ta c.. = 52 )fo== 96 w u HO Moı= 55 Fc = 5G Rıı - IH o ? Tyrische Eleıncnıe Co.,. 69 Rlı == lr Ni ""&#; 59 l&#;d "" l&#;t $? il 1!.i &#;--&#; 1 Na - lj Cu "" 6J Ag == A&#; - ID91 Ho = 9,4 Mg = 24 Zo = 65 Cd = u, B = i l Al = 21,3 in = ııs Ti = t<h {; = 12 Si,:;::;:. 28 So == l&#;b N ı = 31 As ; 1 i:&#;t. =IU Bi ""&#; = I o = I ı; = 3&#;! ıı. = 76 T = ? F = 19 cı = $.1 lh = 80 J = Dimitri Mendeleyev tarafından yılında üretilmiş ilk periyodik tablolardan biri. Seryumdan (Ce) sonraki büyük boşluk Mendeleyev ve çağdaşlarının ender toprak metallerinin karmaşık kimyası hakkında ne kadar az şey bildiğini gösterir.

67 PERİYODİK TABLONUN GALAPAGOS&#;U \ yılında Johann Friedrich Böttger adlı kendini beğenmiş bir genç, birkaç beyaz yalanla bir araya topladığı kalabalıktan mest olmuş bir şekilde, sihirbazlık numarası için cebinden iki gümüş para çıkardı. Ellerini salladıktan ve kimyasal bir büyü yaptıktan sonra gümüş paralar "kayboldu" ve yerlerinde tek bir altın parçası belirdi. Bölge halkı bundan daha inandırıcı bir simya gösterisi görmemişti. Böttger şöhretinin kalıcı olacağını düşünmüştü, ama yanıldı. Böttger hakkındaki söylentiler kaçınılmaz olarak Polonya kra - lı Güçlü Augustus&#;a kadar ulaştı; kral genç simyacıları kendi hazinesine altın üretmeleri için bir şatoda Rumpelstiltskin gibi kilit altında tutuyordu, Böttger&#;in kralın beklentisini karşılaması mümkün değildi, zavallı zararsız yalancı birkaç beyhude deneyden sonra daha çok gençken asılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Böttger canını bağışlaması için krala yalvardı. Simyada başarısız olmasına rağmen porselen yapmayı bildiğini iddia etti. O zamanlar bu iddianın kredisi daha fazlaydı. Marco Polo&#;nun on üçüncü yüzyıl sonunda Çin&#;den dönüşünden buyana Avrupa&#; da beyaz Çin porseleni çılgınlığı yaşanıyordu. Porselen tırnak törpüsüyle çizilemeyecek kadar sert, fakat mucizevi bir şekilde yumurta kabu - ğu gibi yarı-saydamdı. İmparatorlar çay takımlarına göre değerlendirilirdi ve porselenin gücüne dair söylentiler dolaşırdı. Bir rivayete göre, porselen kaptan bir şey içerseniz zehirlenmezdiniz. Bir diğerine göre, Çinliler sadece gösteriş için dokuz katlı bir kule inşa edecek kadar porselen zenginiydiler ki bunun doğru olduğu sonradan ortaya çıktı. Yüzyıllar boyunca, Floransa&#; daki Medici gibi güçlü Avrupalı aileler porselen çalışmalarına sponsor olmuş, ancak vasat taklitlerden başka bir şey elde etmeyi başaramamışlardı. Böttger&#;in şansına Kral Augustus&#;un porselen üzerine çalışan yetenekli bir adamı vardı. Daha önceki işi, Polonya toprağından örnekler alarak kraliyet mücevherleri için kazı yapılacak yeri belirlemek olan Ehrenfried Walter von Tschirnhaus adlı bu adam, F&#;ye (yaşlaşık C) ulaşabilen özel bir ocak icat etmişti. Böylece por-

68 68 f KAYIP KAŞIK seleni eriterek analiz edebiliyordu. Kral, Böttger&#;e Tschirnhaus&#;un asistanı olmasını emrettiğinde araştırma hızlandı. İkili, Çin porselenindeki gizli bileşenlerin kaolin adlı beyaz bir kil ve yüksek sı - caklıklarda cama yapışan feldspat taşı olduğunu keşfetti. Aynı araştırmada çoğu çanak çömlekten ayrı olarak porselen sırını ve kilini farklı aşamalarda değil, aynı anda pişirmek zorunda olduklarını gördüler. Gerçek porselene berraklığını ve sertliğini veren, sır ve kilin yüksek ısılı füzyonuydu. İşlemi mükemmelleştirdikten sonra, ra - hatlamış bir şekilde krala haber verdiler. Augustus onlara cömertçe teşekkür etti. Porselenin onu en azından sosyal açıdan Avrupa&#;daki en etkili monarşi haline getireceğini hayal ediyordu. Böylesi bir gelişmenin ardından Böttger özgürlüğünü kazanmayı bekliyordu. Fakat ne yazık ki kral onun çok değerli olduğuna karar verip daha sıkı güvenlik önemleriyle kilit altına aldı. Porselenin gizemi kaçınılmaz olarak dışarı sızdı ve Böttger ile Tschirnhaus&#;un tarifi Avrupa&#;ya yayıldı. Zanaatkarlar sonraki yarım yüzyılda en basit kimya yoluyla bunu daha da geliştirdiler. Yüksek sıcaklığa ulaşan ve ısıyı demir göbekli ocaklardan daha uzun süre muhafaza eden porselen ocakların çok daha değerli olduğu buzlar altındaki İskandinavya da dahil, insanlar feldspat taşını bulduklar! her yerde kazıp çıkardılar. Avrupa&#;da filizlenen sanayiyi beslemek için Stockholm&#;den on iki mil uzaktaki Ytterby adasına yılında bir feldspat ocağı açıldı. "İtterbi" olarak telaffuz edilen ve "dış köy" anlamına gelen Ytterby, suyun hemen üstünde uzanan kırmızı çatılı evleri, büyük beyaz kepenkleri ve geniş avlularında bulunan çok sayıda köknar ağacıyla tam bir İsveç kıyı köyüdür. İnsanlar takımadalar arasında feribotlarla seyahat eder. Sokaklar adlarını mineral ve elementlerden alır. Adanın güneydoğu yakasındaki bir tepenin üzerinde bulunan maden ocağı porselen ve diğer amaçlar için hammadde sağlıyordu. Bilimciler için daha da ayartıcı olansa, kayaların işlendiğinde egzo-

69 PERİV&#;OIJİK TA BLONUN GALAPAGOS&#;U 1 69 tik pigmentler ve renkli sırlar üretmesiydi. Günümüzde canlı renklerin lantanitlerin ölü eşantiyonları olduğunu biliyoruz ve Ytterby&#; deki maden birkaç jeolojik nedenden ötürü lantanitler açısından alışılmadık düzeyde zengindi. Dünyadaki elementler bir zamanlar, sanki birisi mutfak rafındaki tüm baharatları bir kaseye döküp güzelce karıştırmışçasına, kabukta düzgünce karışmış haldeydi. Fakat metal atomları, özellikle de lantanitler, toplu halde hareket etme eğilimindedir ve eriyik dünya çalkalandıkça bir araya gelerek kümeler oluştururlar. Lantanit cepleri İsveç yakınlarında, daha doğrusu altında oluşmaya başladı. İskandinavya da bir fay hattına yakın olduğundan, uzak geçmişteki tektonik plaka hareketleri lantanit zengini kayaları yeraltının derinliklerinden yukarıya çıkardı. Bu süreç Bunsen&#;in çok sevdiği hidrotermal delikler yardımıyla oldu. Sonunda son Buz Devri sürecinde, devasa İskandinav buzulları yerin yüzeyini kazdı. Bu son jeolojik olay Ytterby yakınlarında madenciliği kolaylaştıracak şekilde lantanit zengini kayaları yüzeye çıkardı. Ytterby&#; de madenciliği karlı hale getirmek için gerekli ekonomik koşullar ve bunu bilimsel açıdan değerli kılacak uygun jeolojik koşullar olsaydı bile, yine de doğru sosyal şartlara ihtiyaç duyulacaktı. İskandinavya, &#;lerin sonlarında Viking zihniyetinden güç bela sıyrılmıştı. Bu yüzyılda üniversitelerinde bile Salem&#;i utandıracak kadar çok cadı ve büyücü avına çıkılıyordu. Fakat &#;lerde İsveç politik olarak yarımadaları ele geçirdikten ve İsveç aydınlanması buraları kültürel yönden fethettikten sonra, İskandinavyalılar hep birlikte rasyonalizmi kucakladı. Az nüfusuna rağmen bölgenin her yerinden büyük bilimciler çıkmaya başladı. &#;da doğan, akademisyen bir aileden gelen kimyacıjohan Gadolin de bunlara dahildi. (Gadolin&#;in babası hem fizik ve hem de teoloji alanında profesörlük almıştı; dedesi ise fizik profesörlüğü ve piskoposluk gibi apayrı iki memuriyete sahipti.) Gadolin genç bir adamken, Josiah Wedgwood adlı bir porselen üreticisi ile ahbap olmuş, kil madenlerini gezdiği İngilte-

70 70 i KAYIP KAŞIK re de dahil, geniş bir Avrupa seyahatine çıkmıştı. Sonrasında, şimdi Finlandiya&#;da olan, Baltık Denizi&#;nin Stockholm&#;un karşısındaki kıyısına yerleşerek, jeokimyacı olarak isim yaptı. Amatör jeologlar fikrini almak üzere ona Ytterby&#;den garip taşlar getirmeye başladı, böylece Gadolin&#;in yayınları üzerinden bilim dünyası bu küçük ama dikkate değer ocağın adını işitmeye başladı. On dört lantan itin tamamını cımbızlayacak kimyasal aletleri (veya kimyasal teorisi) olmamasına rağmen Gadolin, bunların kümelerini izole etmeyi başardı. Element avcılığını bir meşgale, hatta bir hobi haline getirdi. Daha iyi aletlere sahip kimyagerler Gadolin&#;in Ytterby kayaları üzerine çalışmalarını ziyarete geliyor, yeni elementleri bozuk para gibi ortaya çıkarıyorlardı. Gadolin beklenen bir elementi itriya diye adlandırarak yeni bir akım başlattı ve bulunan bütün elementlerin ortak menşeine saygıyla, kimyagerler Ytterby&#;yi periyodik tabloda ölümsüzleştirdi. Yedi elementin ismi bir insan, yer veya şeyden değil, Ytterby&#;den esinlendi. İterbiyum, itriyum, terbiyum ve erbiyum gibi İsim verilmemiş diğer üç element içinse, harfleri neredeyse tükendiği için ("rbiyum" çok doğru gibi görünmüyor) Stockholm&#;den esinlenerek holmiyum, İskandinavya&#;nın efsanevi isminden esinlenerek tulyum ve Lecoq de Boisbaudran&#;ın ısrarıyla Gadolin&#; e ithafen gadolinyum benimsendi. Sonuçta Ytterby&#; de keşfedilmiş yedi elementin altısı Mendeleyev&#;in kayıp lantanitleriydi. Aslında Mendeleyev batıya doğru, Finlandiya Körfezi ve Baltık Denizi boyunca periyodik tablonun bu Galapagos Adası&#;na doğru bir geziye çıkmış olsaydı tarih çok farklı gelişebilirdi. Mendeleyev tablosu üzerinde dinlenmeksizin çalışıp seıyumdan sonraki alt kısmın tamamını kendisi doldurabilirdi.

71 &#;J\TOMLAR YAPARIZ, ATOMLAR PARÇALARIZ"

72

73 4 Atomlar Nereden Geliyor?: 11Hepimiz yıldız parçalarıyız" E lementler nereden geliyor? Yüzlerce yıldır bilimsel düşünceyi belirleyen ortak akıl, bunların hiçbir yerden gelmediğini söylüyordu. Evreni kimin ve neden yarattığı üzerine bir sürü metafiziksel tartışma vardı, ama ortak kanaat tüm elementlerin ömrünün evrenin öm - rüyle çakıştığıydı. Ne yaratılmış ne de yok olmuştur, elementler hep vardır. Sonraki kuramlar, mesela &#;daki büyük patlama teorisi bu anlayışı kılıfına yerleştirdi. Kuram on dört milyar yıl önce var olan bir iğne ucunun, evrendeki bütün maddeyi barındırdığını söylüyordu. Etrafımızdaki her şey bu zerrecikten çıkmış olmalıydı. Henüz kralların tacındaki elmas, konserve kutusu ya da alüminyum kadar şekillendirilmiş olmasa da hepsi aynı temelden geliyordu. (Bir biliminsanı büyük patlamanın bilinen tüm maddeyi var etmesinin on dakikayı bulmadığını söylemiş ve şöyle bir espri yapmıştır: "Bütün elementlerin hazırlanması sizin bir tabak patatesli ördek pişirmenizden daha kısa sürmüştür.") Bu da yine sağduyusal bir çıkarım: elementlerin istikrarlı bir uzay tarihi. Bu teori sonraki yıllarda aşınmaya başladı. Alman ve ABD&#;li bilimciler yılında güneşin ve diğer yıldızların hidroj en füzyonuy-

74 74 j KAYIP KAŞIK la helyum oluşturarak kendilerini ısıttığını ortaya koydular. 14 Bu süreç atomların minnacık boyutlarıyla kıyaslandığında devasa boyutlarda bir enerji açığa çıkartır. Bazı biliminsanları, "Tamam, iyi hoş da hidrojen ve helyum kütlesi değişebilir, ama bu çok az miktarlardadır ve diğer elementlerin kütlesinin değiştiğine dair hiçbir kanıt yoktur," dediler. Ama teleskoplar gelişmeye devam ettikçe daha fazla bilinmeyenle karşılaşıldı. Teoriye göre, büyük patlama elementleri tüm yönlere düzgün şekilde saçmış olmalıydı. Ama veriler gösterdi ki, yaşlı yıldızlar onlarca çeşit elementi barındırırken, en genç yıldızlar sadece hidrojen ve helyum içeriyordu. Ayrıca yeryüzünde olmayan teknetyum gibi had saflıada kararsız elementler, "özel kimyaları olan yıldız"ların belirli kategorilerinde vardı Bir şeyler bu elementleri her gün yeniden oluşturuyor olmalı. &#;lerin ortalarında bir avuç zeki astronom yıldızların bizzat kendilerinin göksel birer ateş ve maden tanrısı, birer volkan oldu - ğunu fark etti. Tek başlarına olmamakla birlikte, Geoffrey Burbridge, Margaret Burbridge, William Fowler ve Fred Hoyle, yılında yayınladıkları makaleyle yıldızsal nükleosentez teorisini açıklamakta en büyük rolü oynadılar. İşin erbapları tarafından BlH olarak bilinen bu makale, akademik bir yazı için garip kaçacak şekilde, insanlığın kaderinin yıldızlarca belirlendiğini dile getiren olağanüstü ve çelişkili iki Shakespeare alıntısıyla başlıyordu Bunun Yıldızlardaki füzyon döngüsünün açıklanmasında katkısı olan lıiliıncilerden Hans Bethe, bunun için kazandığı dolarlık ödülle, Nazi yetkililere rüşvet vererek annesini, -ne tuhaftır ki mobilyalarıyla birlikte- Almanya&#; dan getirtmişti. Hoş ve küçük bir bilgi, ama doğru olmayabilir: Gökbilimciler bilinmeyen bir süreç sonucunda prome\) um imal eden garip bir yıldız öbeği tanımladılar. En ünlüsü Przybylski yıldızı olarak adlandırıldı. Gerçekten tuhaf olan şey ise, yıldızların derinliklerinde gerçekleşen çoğu füzyon olayından farklı bir şekilde, prometyum yıldızın yüzeyinde üretilmiş olmalıdır. Aksi takdirde, yıldızın füzyon zengini çekirdeğinden daha dış katmanlarına doğru milyonlarca yıl boyunca emekleye emekleye ilerlemiş olması gerekir ki bunun için fazla radyoaktif ve kısa ömürlüdür. B2FH makalesinin başındaki iki olağanüstü Shakespeare alıntısı şöyledir: Yıldızlardır, / Üstümüzdeki yıldızlardır şu halimize hükmeden" Kral Lear, 4. perde, 3. sahne Hata yıldızlarda değil, sevgili Brutus, / Kendimizde ]ulius Caesar, 1. perde, 2. sahne

75 ATOMLAR NEREDEN GELİYOR?: "HEPİMİZ YILDIZ PARÇALARIYIZ" 1 75 gerçekten doğru olduğu üzerine de tartışmayı sürdürüyordu. Makale önce bir zamanlar evrenin azıcık helyum ve lityum da içeren ilksel bir hidrojen bulamacı olduğunu ileri sürer. Sonuçta hidroj en kümelenerek yıldızlara dönüşür ve yıldızların içinde aşırı kütleçekim basıncı hidrojeni füzyon yoluyla helyuma dönüştürür. Gökteki tüm yıldızları yakan da bu süreçtir. Ama kozmolojik olarak ne kadar önem - li olsa da, bu süreç bilimsel açıdan biraz kabadır, ne de olsa yıldızlar milyarlarca yıldır hidrojen üretmektedirler. BlH sadece hidrojen tamamen yandığında şeylerin sarsılmaya başladığını ileri sürer ve esas katkısı da budur. Neredeyse evrenin başlangıcından beri hidrojen çiğneyip geviş getirerek hantal bir öküz gibi yerlerinde duranyıldızlar, bir simyacının hayalini kurmaya cüret bile edemeyeceği derinlikte bir değişim geçirirler. Yüksek ısılara ulaşmaktan umudunu kesmiş hidrojen yoksunu yıldızlar çekirdeklerinde helyum yakmaya ve eritip kaynaştırmaya başlarlar. Bazen helyum atomları birbiriyle tamamen kaynaşır ve çift rakamlı elementleri oluştururlar, bazen de protonlar ve nötronlar tek rakamlı elementler oluşturmak için parçalara ayrılırlar. Hemen sonrasında kayda değer miktarlarda lityum, bor, berilyum ve özellikle karbon yıldızların içerisinde birikir; ama sadece içerisinde, çünkü daha soğuk dış katman yıldızın yaşam süresi boyunca hidrojen ağırlıklı kalır. Ne yazık ki yanan helyum hidrojenden daha az enerji açığa çıkartır, dolayısıyla yıldızlar helyumlarını çabucak, en fazla birkaç yüz milyon yılda tüketir. Hatta bu aşamada bazı küçük yıldızlar, arkalarında beyaz cüceler olarak bilinen donmuş karbon kütleleri bırakarak "ölür". Daha büyük yıldızlar, yani Güneş&#;ten sekiz kat daha büyük kütleye sahip olanlar ise mücadeleye devam ederler, karbonu magnezyuma varana dek altı elemente daha parçalarlar, bu da onlara birkaç yüz yıl daha kazandırır. Birkaçı daha yok olur, ama iç sıcaklığı beş milyar dereceye ulaşan en büyükler bu elementleri de yakar ve birkaç milyon yıl daha yaşarlar. BlH bu çeşitli füzyon tepkime] erinin izini sürer ve demire varana dek her şeyin

76 76 i KAYIP KAŞIK üretiminin tarifini verir. Elementlerin evriminden başka bir şey değildir bu. BlH&#;nin sonucunda, bugün gökbilimciler lityum ve demir arasındaki bütün elementleri gelişigüzel şekilde yıldız metalleri olarak bir grupta toplayabilmişlerdir. Eğer bir yıldızda demir bulmuşlarsa, ondan daha küçük şeyleri arama zahmetine bile katlanmazlar, çünkü demir varsa, periyodik tabloda onun bulunduğu yere kadar tüm elementlerin bulunduğunu güvenle varsayabilirsiniz. Ortak düşünce demir atomlarının yakında daha büyük yıldızlar oluşturmak üzere eriyip kaynaşacağını ve sonuçta ortaya çıkan atomların periyodik tablonun derinliklerine doğru tüm elementleri oluşturacağını ileri sürer. Ama yine yanılır. Bu işin matematiğini yapıp her atomik birleşme başına ne kadar enerji üretildiğini incelerseniz, demirin yirmi altı proton una herhangi bir şeyi kaynaştırmanın epey pahalıya patlayacağını bulursunuz. Demir füzyonu sonrasının17 enerjiye aç bir yıldıza hiç iyi gelmeyeceği anlamına gelir bu. Demir, bir yıldızın doğal yaşamın. ın son çanı dır. Öyleyse yirmi yediden doksan ikiye, kobalttan uranyuma ağır elementler nereden geliyor? Ne gariptir ki BlH onların halihazırdaki mini-büyük patlamalardan doğduğunu söyler. Magnezyum ve silisyum gibi elementleri müsrifçe yakıp tükettikten sonra, Güneş&#;inyirmi katına ulaşmış aşırı dev yıldızlar bir günde yanıp kül olarak demir çekirdeklere dönüşürler. Ama yok olup gitmeden önce kıyamet kopar gibi bir ölüm tıkırtısı gelir. Yanıp biten yıldızlar, tıpkı sıcak bir gaz gibi, hacimlerini tam olarak korumak adına gerekli enerji birdenbire tükendiğinde, kendi dev kütleçekimlerinin etkisiyle birkaç saniyede binlerce mil küçülerek şiddetle içeriye doğru çökerler. Çekirdeklerinde protonları ve elektronları bile birbirleriyle çarpışıp ezilerek nötronlara dönüşür, ta ki sadece az miktarda nötron kalana kadar. Ardından çökmenin geri tepmesiyle bu kez Daha teknik konuşmak gerekirse, yıldızlar doğrudan demir oluşturmazlar. Önce on dördüncü element silisyumun iki atomunu birleştirerek yirmi sekiz numaralı element olan nikeli oluştururlar. Nikel kararsızdır ve biiyiik çoğunluğu birkaç ay içinde demire bozunur.

77 ATOMLAR NEREDEN GELİYOR?: "HEPİMİZ YILDIZ PARÇALARIYIZ" 1 77 dışarı patlarlar. Patlama derken, gerçekten bir patlamayı kastediyorum. Bir süpernova bir ay boyunca milyonlarca mil uzanır ve bir milyar yıldızdan daha parlaktır. Bu süpernova sırasında, momentumu çok yüksek, telaffuz edemeyeceğiniz kadar fazla sayıda parçacık, saniyede çok defa çarpışırlar ve normal enerji bariyerlerini aşıp demir oluşturmak üzere kaynaşırlar. Sonunda çok sayıda demir çekirdeği nötronlarla kaplanır. Bu nötronların bazılarının gerisin geriye protonlara ve nötronlara ayrışmasıyla yeni elementler ortaya çıkar. Element ve izotopun her normal bileşimi bu parçacık fırtınasından dışarı kusulur. Sadece bizim galaksimizde bile, bu reenkarnasyon ve tufanımsı ölüm döngüsünden yüz milyonlarca süpernova geçip gitmiştir. Aynı şekilde kendi güneş sistemimiz de böylesi bir patlamada oluşmuştur. Yaklaşık 4,6 milyar yıl önce bir süpernova, en az iki eski yıldızın kalıntıları olan aşağı yukarı on beş milyar mil genişliğinde yassı bir uzay tozu bulutu boyunca sonik bir patlama oluşturdu. Toz parçacıkları süpernovadan gelen köpükle karıştı ve tüm kütle, bombardımana tutulmuş büyük bir gölün yüzeyi gibi, havuzlar ve anaforlar yaratarak girdap gibi dönmeye başladı. Bulutun yüksek yoğunluklu merkezi fokur fokur kaynayarak eski yıldızların kalıntılarından oluşmuş Güneş&#;e dönüştü. Gezegensel yapılar bir araya toplanıp kümelendi. Güneşten dışa atılanların oluşturduğu akıntı, bir yıldız rüzgarına neden olup daha hafif elementleri dışarıya, kenarlara doğru uçurunca, en etkileyici gezegenler olan gaz devleri oluştu. Bu devler arasında en gazlı olanıjüpiter&#;dir. Jüpiter pek çok nedenden ötürü elementler için fantezi dünyasıdır, burada dünyada asla hayal edemeyecekleri formlarda var olabilirler. Eski çağlardan beri parlak Venüs, halkalı Satürn ve Marslılarla dolu Mars insanın hayal gücünü çalıştırdı. Göksel kütleler elementleri isimlendirmekte de iyi birer kaynak oldu. Uranüs, yılında keşfedilmişti ve bilim camiası o kadar heyecanlanmıştı ki, sıfır gram element barındırıyor olduğu gerçeğine rağmen, yılında

78 78 \ KAYIP KAŞIK uranyum, Uranüs&#;ten esinlenerek adlandırıldı. Neptünyum ve plütonyum da aynı şekilde doğdu. Ama son yıllarda bütün gezegenlerin arasında en olağanüstü koşuyu yapan Jüpiter oldu yılında Shoemaker-Levy 9 adlı kuyruklu yıldız jüpiter&#;le çarpıştı. İnsanlar ilk kez galaksiler arası bir çarpışmaya tanık oldu. Kimse hayal kı - rıklığına uğramadı, tam yirmi bir kuyruklu yıldız kırıntısı eve isabet etti ve iki bin mil yüksekliğe sıçrayan ateş topları meydana geldi. Bu heyecanlı olay herkesi canlandırdı ve NASA&#; dan bilimciler çok geçmeden canlı yayınlanan Sorun Cevaplayalım programlarında bazı ürkütücü soruları savuşturmakta güçlük çekmeye başladılar. Adamın birijüpiter&#;in çekirdeğinin dünyadan daha büyük bir elmas olup olmadığını sordu. Bir başkası Jüpiter&#; in büyük kırmızı lekesinin "ne zamandır duyduğu hiper-boyutlu fizikle", yani zaman yolculuğunu mümkün kılabilecek fizikle nasıl bir ilgisi olduğunu sordu. Shoemaker-Levy&#;den birkaç yıl sonra, jüpiter&#;in kütleçekimi muhteşem Hale-Bopp kuyruklu yıldızının yolunu dünyaya çevirdiğinde, San Diego&#;da siyah Nike ayakkabılar giymiş otuz dokuz tarikatçı intihara kalkıştı. Jüpiter&#; in kuyruklu yıldızı ilahi amaçla saptırdığına ve yıldızın arkasında onları yüksek ruhsal aleme ışınlayacak bir UFO&#;nun gizlendiğine inanıyorlardı. Ne yazık ki bu garip inançlara açıklama getirmek mümkün değil. (Bütün güvenilirliğine rağmen, BlH ekibinden Fred Hoyle, BBC radyodaki bir programında bu fikirleri küçümsemek adına söylediği alaycı sözlere bakılırsa, ne evrime ne de büyük patlamaya inanıyordu.) Ama önceki paragraftaki elmas sorusunun en azından gerçekten bir temeli vardı. Bir zamanlar birkaç biliminsanı Jüpiter&#; in muazzam kütlesinin bu tür bir dev mücevher üretebileceğini ciddi ciddi tartışmış, belki de gizlice ümit etmişti. Bazıları hfüa sıvı elmasların ve Cadillac büyüklüğünde katı elmasların mümkün olduğu umudunu koruyor. Eğer gerçekten egzotik maddeler arıyorsanız, gökbilimciler Jüpiter&#;in değişken manyetik alanının ancak kara, sıvı "metalik hidrojen" okyanuslarıyla açıklanabileceğine inanıyorlar. Bili-

79 ATOMLAR NEREDEN GELİYOR?: "HEPİMİZ YILDIZ PARÇALARIYIZ" 1 79 minsanları metalik hidrojeni dünyada sadece birkaç nanosaniye boyunca, o da üretebildikleri en kapsamlı olağandışı koşullarda görebildiler. Yine de pek çoğu, Jüpiter&#; de yirmi yedi bin mil kalınlığında metalik hidrojen barajlarının varlığına ikna oldular. Jüpiter&#;de ve daha sınırlı ölçüde Satürn&#;de, elementlerin böyle tuhaf yaşantılarının olmasının nedeni, Jüpiter&#; in iki arada bir derede kalmasıdır. Büyük olmasına rağmen, sönmüş bir yıldız kadar büyük bir gezegen değildir. Jüpiter oluşumu sırasında on kat daha fazla madde döküntüsü yutmuş olsaydı, bazı atomları eritip kaynaştırmaya ancak yetecek kadar kaba kütleye sahip olan ve düşük parlaklıkta kahverengimsi bir ışık saçan kahverengi bir cüce olmaya terfi edebilirdi Güneş sistemimiz iki yıldızı olan bir ikili sistem olabilirdi. (Az sonra göreceğimiz gibi bu hiç de çılgınca bir fikir değil.) Bunun yerine Jüpiter füzyon için gerekli eşiğin altında soğuduysa da, atomları tıkış tıkış sıkıştırmaya yetecek kadar ısı, kütle ve basınca sahip olmaya devam etti. Atomlar Jüpiter&#;in bu koşullarında dünyada bildiğimizden farklı davranırlar; kimyasal ve nükleer tepkimeler ara - sında, gezegen büyüklüğünde elmasların ve yağlı hidrojen metalinin akla yakın göründüğü ihtimallerin arafında kalırlar. Jüpiter&#; in yüzeyinde de hava koşulları elementlerle benzer oyunlar oynar. Yüz yıllardır süren şiddetli fırtınaların ardından hala dağılmamış, dünyadan üç kat büyük dev bir kasırgaya, yani büyük kırmızı göze ev sahipliği yapan bir gezegende bu hiç de şaşırtıcı değildir. Jüpiter&#;in derinliklerindeki hava durumu daha da olağanüstüdür. Yıldız rüzgarı sadece en hafif ve en yaygın elementlerijüpiter&#;e ulaşabilecek kadar uzağa sürükleyebildiğinden, gerçek yıldızlarla aynı temel elementsel bileşime sahip olmalı, yani yüzde 90 hidrojen, yüzde 10 helyum ve neon dahil başka elementlerden tahmin edile- Eğer şimdiki kütlesinin on üç katı bir kütleye sahip olsaydı, Jüpiter, füzyonu döteryumla (bir protona ve bir nötrona sahip "ağır" hidrojen) tetikleyebilirdi. Döteryumun nadirliği düşünüldüğünde (her hidrojen molekülüne karşı 1 tane) bu oldukça zayıf bir yıldız olurdu ama yine de adamdan sayılırdı. Muntazam bir hidrojen füzyonunu tetiklemek için ise Jüpiter şimdiki kütlesinin yetmiş beş katı olmalıdır.

80 80 i KAYIP KAŞIK bilir küçük kalıntılar. Ama en son uydu incelemeleri, helyumun bir çeyreğinin ve neonun yüzde 90&#;ının dış atmosferden kaçtığını belgeledi. Rastlantısal olmayan şekilde, daha aşağılarda, derinlerde bu elementlerin bolluğu söz konusudur. Belli ki bir şey, helyum ile neonu bir lekeden ötekine pompalamıştı ve çok geçmeden biliminsan - ları bir hava durumu haritasının onlara bunun ne olduğunu söyleyebileceğini fark ettiler. Gerçek bir yıldızda, çekirdekteki bütün mini nükleer patlamalar kütleçekiminin içeriye uyguladığı daimi çekime karşı bir denge kuvveti oluşturur. Jüpiter&#; de bir nükleer ocak olmadığından, daha ağır olan helyum ve neonu gaz halindeki katmanlardan içeriye düşmekten alıkoyacak çok az şey vardır. Jüpiter&#; in içeriye doğru yolunun bir çeyreğinde, bu gazlar sıvı metalik hidrojen katmanına yanaşırlar ve orada yoğun atmosferik basınç çözünmüş gaz atomlarını birbirine çarptırıp sıvıya dönüştürür. Sonra da hızla çökelirler. Bugüne kadar hepiniz neon lambası dediğimiz, cam tüplerde parlak ışıklar saçarak yanan helyum ve neonu görmüş olmalısınız. Jüpiter&#;in üstünde hava dalışının sürtünmesi, bu elementlerin yağan damlacıklarını aynı şekilde uyaracak, birer meteor gibi harekete geçirecektir. Öyleyse yeterince büyük damlalar, yeterince hızlanır ve yeterince uzağa düşerlerse, Jüpiter&#; in içerisindeki metalik hidrojen katmanının tam kıyısında batmadan duran biri, belki ama sadece belki, gezegenin bej ve portakal rengi göklerine baktığında, gelmiş geçmiş en muhteşem ışık gösterisini, biliminsanlarının neon yağmuru dediği, parlak kızıl renkte trilyonlarca ışının havai fişekler gibi aydınlattığı bir Jüpiter gecesini seyredebilir. * * * Güneş sistemimizin karasal gezegenlerinin (Merkür, Venüs, Dünya ve Mars) tarihi farklı, dramaları daha inceliklidir. Güneş sistemi bir araya gelip kaynaşmaya başladığında, önce bir milyon yıl gibi

81 ATOMLAR NEREDEN GELİYOR?: "HEPİMİZ YJLDIZ PARÇALARJYJZ" / 81 kısa bir sürede gaz devleri oluştu. Ağır elementler ise merkezi kaba - ca dünyanın yörüngesinde olan bir göksel kuşakta toplandı ve milyonlarca yıl sessizce bekledi. Dünya ve komşuları nihayet eriyik halde birer küreye dönüştüğünde, bu elementler onların içinde az çok düzenli şekilde karışmıştı. William Blake&#;in izniyle, bir avuç toprağı avuçlayıp kaldırdığınızda, bütün bir evreni, bütün periyodik tabloyu avucunuzda tutuyor olurdunuz. Ancak elementler çalkalanıp etrafta yayıldıkça, atomlar ikizleriyle ve kimyasal kuzenleriyle etiketlen - meye başladı ve aşağı yukarı milyarlarca gidip gelmeden sonra, her elementten sağlıklı boyutlarda bir birikim oluştu. Yoğun demir her gezegenin içerisinde çekirdeğe doğru battı. (jüpiter&#;den geri kalmamak adına, Merkür&#;ün sıvı çekirdeği bazen, şekilleri bizim gezegenimizdeki su temelli altıgenlere benzemeyen, mikroskobik küpler gibi demir "kar taneleri" açığa çıkarır) Dünya uranyum, alüminyum ve başka elementlerden dev kütleler barındıran bir yere dönüşebilecekken, başka bir şeye dönüştü ve gezegen çalkalanmayı zorlaştıracak kadar soğuyup katılaştı. Böylece bugün hiçbir ülkenin kaynağını tümüyle tekelinde tutamayacağı şekilde (elbette bunun birkaç istisnası bulunuyor), birbirine uzak yerlere saçılmış kümeler halinde elementlerle baş başa kaldık. Diğer yıldızların etrafındaki gezegenlerle kıyaslandığında, sistemimizin dört karasal gezegeni her element türünün farklı bolluğu - nu barındırır. Birçok güneş sistemi muhtemelen bir süpernovadan doğmuştur ve her sistemde elementlerin tam oranları, elementleri eritip kaynaştırmak üzere önceden var olan süpernova enerjisine ve dışarı saçılanlarla katışmak için neyin -örneğin uzay tozu- mevcut olduğuna bağlıdır. Sonuç olarak her güneş sistemi eşsiz bir element imzasına sahiptir. Lisedeki kimya derslerinden, periyodik tablodaki her elementin altında, atom ağırlığını gösteren bir rakam gördüğü- Ve Mars da,jüpiter&#;le Merkür&#;ün hava koşulları karşısında altta kalmamak için, bazen hidrojen peroksit "kar"ıyağdırır.

82 i KAYIP KAŞIK nüzü hatırlıyor olabilirsiniz. Protonların sayısıyla nötronların sayısının toplamı olan bu sayı, örneğin karbon için 12, birimdir. Gerçekte bu sadece bir ortalama sayıdır. Karbon atomlarının büyük çoğunluğu tam olarak 12 birim çeker ve hesaba eklenen şu 0, etrafa dağılmış 13 ya da 14 birim ağırlığındaki karbonlar içindir. Ama başka bir galakside, karbonun ortalaması hafifçe yukarı ya da aşağı sapabilir. Üstelik süpernovalar patlamadan hemen sonra bozunmaya başlayan pek çok radyoaktif element üretir. İki sistem birlikte doğmamışsa, ikisindeki radyoaktif elementlerin radyoaktif olmayanlara oranının aynı olması pek mümkün değildir. Güneş sistemlerinin arasındaki değişkenlik ve bu sistemlerin oluşumlarının akıl almaz zamanlar öncesinde gerçekleştiği göz önüne alınırsa, aklı başında insanlar nasıl olup da biliminsanlarının dünyanın nasıl oluştuğuyla ilgili en bulanık fikre sahip olduğunu sorabilirler. Temelde biliminsanları yerkabuğundaki yaygın ve nadir elementlerin miktarını ve dağılımını incelemiş ve bulundukları yere nasıl gelebildiklerine dair bir sonuca ulaşmışlardır. Örneğin &#;lerde Chicago&#; da bir yüksek lisans öğrencisinin yaptığı, çılgınca titiz bir dizi deneyin sonucunda kurşun ve uranyum gibi yaygın elementler gezegenin doğum tarihini belirledi. En ağır elementler radyoaktiftir ve uranyum başta olmak üzere neredeyse hepsi durağan kurşuna parçalanır. Clair Patterson meslek hayatına Manhattan Projesi&#;nden sonra başladığından, uranyumun parçalandığı tam oranı biliyordu. Ayrıca yeryüzünde üç çeşit kurşun bulunduğundan da haberdardı. Her tür, ya da izotop, farklı bir atom ağırlığına sahiptir: , ve Süpernova doğumumuzdan bu yana üç çeşit kurşundan da biraz bulunur, fakat bazıları taze uranyum tarafından üretilmiştir. Ancak uranyum sadece iki türe, ve &#;ye parçalanır. Hiçbir element ona parçalanmadığından miktarı sabittir. Anafikir şudur: ve &#;nin sabit izotopuna oranı öngörülebilir derecede artmıştır, çünkü uranyum bu ikisinden yapmaya

83 ATOMLAR NEREDEN GELİYOR?: "HEPİMİZ YILDIZ PARÇALARIYIZ" 1 83 devam eder. Eğer Patterson şimdiki oranının başlangıçtakinden ne kadar yüksek olduğunu hesaplayabilirse, uranyumun bozunma oranını kullanarak sıfır yılına geri gidebilirdi. Ne yazık ki kimse başlangıçtaki kurşun oranlarını kaydetmediğinden, Patterson geriye doğru gitmeye nerede son vereceğini bilmiyordu. Ama sorunun etrafından dolanabileceği farklı bir yol buldu. Dünyanın etrafındaki bütün uzay tozları katılaşıp gezegenlere dönüşmemişti elbette. Göktaşları, asteroitler ve kuyruklu yıldızlar aynı tozdan oluştuklarından ve o zamandan beri dondurucu uzayda dolanıp durduklarından, bu nesneler ilksel dünyanın muhafaza edilmiş kütleleriydi. Dahası yıldızsa! nükleosentez piramidinin en tepesinde oturduğu için demir, evrende fazlasıyla bulunur. Meteorlar katı demirdir. İyi haber demir ve uranyumun kimyasal olarak katışmaması, ama demir ve kurşunun katışmasıdır. Böylece meteorlar dünyanın başlangıcındaki aynı kurşun oranının aynısını içerir, çünkü ortada yeni kurşun atomlarına eklenecek uranyum yoktur. Patterson heyecan içinde Arizona&#;daki Diablo Kanyonu&#;ndan meteor parçacıkları topladı ve çalışmaya koyuldu. Onu raydan çıkaran, daha büyük ve yaygın olan sanayileşme problemiydi. İnsanlar eski zamanlardan beri su borusu gibi projelerde yumuşak, bükülebilir kurşun kullanmıştı. Kurşunun periyodik tablodaki sembolü Pb, tesisatçı anlamındaki Latince sözcükten türemiştir. On dokuzuncu yüzyılın sonunda ve yirminci yüzyılın başlarında, kurşunlu boya ile kurşunlu detonasyon kesici benzinin geliştirilmesinden bu yana ortamdaki kurşun düzeyi karbondioksit düzeyindeki artış gibi yükseldiğinden, Patterson&#;un ilk meteor analizleri sonuç vermedi. El değmemiş uzay kayalarından insan ürünü kurşunu buharlaştırıp ayırmak için, aletlerini konsantre sülfürik asit içinde kaynatmak gibi, çok daha zorlu ölçümler tasarlamak durumunda kaldı. Daha sonra bir röportajda dile getirdiği gibi, "Benimki gibi aşırı temiz bir laboratuvarda, saçınızdan bulaşan bir parça kurşun bile bütün laboratuvarı mahvedebilir".

84 84 1 KAYIP KAŞIK Bu titizlik kısa süre sonra saplantıya dönüştü. Pazar günleri mizah dergisi okurken, Patterson Peanuts&#;ın toz ve çamur içindeki karakteri Pig-Pen&#;i insanın bir metaforu olarak görmeye başladı. Pig-Pen &#;i çevreleyen daimi toz bulutu bizim havada uçuşan kurşunumuzdu. Ama Patterson&#;un kurşun saplantısı iki önemli sonuca yol açtı. Birincisi, laboratuvarını yeterince temizlediğinde, dünyanın yaşı için en iyi tahmin olan 4,55 milyar yıl rakamını ortaya attı. İkincisi, kurşun kirlenmesinde duyduğu dehşet onu bir aktivist haline getirdi ve gelecekteki çocukların asla kurşunla boyanmış cipsleri yemeyecek olmasında ve benzin istasyonlarında pompaların üzerine "kurşunsuz" ibaresinin yazılmasında en büyük rolü o oynadı. Patterson&#;un savaşı sayesinde artık hepimiz kurşunlu boyaların yasaklanması gerektiği ve arabaların soluyacağımız ve saçlarımıza bulaşacak kurşunu buharlaştırmaması gerektiği konusun - da hemfikiriz. Patterson dünyanın yaşını saptamış olabilir, ama dünyanın ne zaman oluştuğunu bilmek yetmez. Venüs, Merkür ve Mars aynı anda oluştuğu halde, yüzeysel detaylar dışında dünyaya pek benzemezler. Tarihimizin ince detaylarını birleştirmek için, biliminsanları periyodik tablonun bazı karanlık koridorlarını keşfetmek zorundaydı yılında, Luis ve Walter Alvarez isimli baba ve oğuldan oluşan bir fizikçijeolog ekibi İtalya &#;da dinozorların soyunun tükendiği çağlardan kalma kireçtaşı birikintileri üzerine çalışıyordu. Kireçtaşı katmanları tekdüze görünse de, ince, anlaşılmaz bir kırmızı kil katmanı, neslin tükendiği altmış beş milyon yıl öncesine ait birikintilerin üzerine serpilmiş gibiydi. Garip bir şekilde, bu kil normal seviyenin altı yüz katı iridyum elementi içeriyordu. İridyum bir siderofildir, yani demir seven bir elementtir ve sonuç olarak büyük kısmı yerkürenin eriyik haldeki demir çekirdeğine bağlanmıştır. İridyumun tek yaygın kaynağı demir zengini meteorlar, asteroitler ve kuyruklu yıldızlardır. Bu durum Alvarezleri düşünmeye sevk etti.

85 ATOMLAR NEREDEN GELİYOR?: "HEPİMİZ YILDIZ PARÇALARIYIZ" 1 85 Ay gibi kütleler eski bombardımanlardan kalan krater izleri taşır ve dünyanın bu bombardımanlardan kaçabildiğini düşünmek için hiçbir sebep yok. Büyük bir şehir boyutlarında bir şey altmış beş milyon yıl önce dünyaya çarpmışsa, bütün dünyayı iridyum zengini bir toz katmanına bulamış olabilir. Aynı bulut güneşi gizlemiş ve bitki yaşamını bastırmışsa, bu da neden sadece dinozorların değil, bütün türlerin yüzde 75&#;inin ve yaşayan tüm canlıların yüzde 95&#;inin o zamanlar yok olup gittiğine dair makul bir açıklama sunabilir. Bazı bilimcileri ikna etmek çok çaba gerektirdi, ama Alvarezler kısa sürede iridyum katmanının tüm dünyaya yayıldığını belirlediler ve toz birikintisinin yakın bir süpernovadan gelmiş olabileceği şeklindeki alternatif ihtimali hükümsüz kıldılar. Bir petrol şirketi için çalışan bazı jeologlar, Meksika&#;da Yucatan yarımadasında yüz milden daha büyük çapta, on iki mil derinliğinde ve altmış beş milyon yıl öncesine ait bir krater keşfettiklerinde, asteroit kaynaklı iridyum yüzünden soyun tükenmesi teorisi kanıtlanmış göründü. Ama hala küçük bir şüphe, insanların bilimsel bilincini rahatsız eden küçük bir tereddüt vardı. Belki asteroit gökyüzünü karartmış, asit yağmuruna ve dev tsunamilere yol açmıştı, fakat bu durumda dünya en fazla on yirmi yılda durulup sakinleşmeliydi. Sorun, fosil kayıtlarına göre dinozorların yüz binlerce yıl içinde ölmüş olmasıydı. Bugün pek çokjeolog, tesadüfi bir şekilde Yucatan&#;daki çarpmanın öncesinde ve sonrasında Hindistan&#;daki büyük volkanlarda yaşanan patlamaların dinozorların ölümüne yol açtığına inanıyor. Böylece yılında bazı paleontologlar dinozorların neslinin tükenmesinin daha büyük bir örüntünün parçası olduğunu tartışmaya başladı. Yaklaşık her yirmi altı milyon yılda bir, dünyada kitlesel olarak nesillerin tükendiği saptanmıştı. Dinozorların vadesinin dolduğu bir anda bir asteroitin düşmesi sadece bir tesadüf olabilir miydi? jeologlar toprağı kazıp başka iridyum zengini ince katmanları da ortaya çıkarmaya başladılar. Bunlar jeolojik olarak diğer nesillerin tükenmeleriyle çakışıyor gibi görünüyordu. Bazıları Alvarez-

86 86 1 KAYIP KAŞIK lerinyolundan giderek, dünya tarihindeki bütün büyük yok oluşlara asteroitler ya da kuyruklu yıldızların neden olduğu sonucuna vardı. Baba Luiz Alvarez bu fikri pek de güvenilir bulmuyordu, çünkü kimse teorinin en önemli ve inanılması en güç kısmına, yani bu tutarlılığın nedenine dair bir açıklama getiremiyordu. Alvarez&#;in görüşlerini tersine çeviren bir başka ne olduğu belirsiz element renyumdu. Alvarez&#;in meslektaşı Richard Muller&#;in Nemesis adlı kitabında anlattığı üzere, &#;lerde bir gün Alvarez, hakemlik incelemesi yaptığı periyodik nesil tükenmeleri üzerine spekülatif ve "saçma" bir makaleyi elinde sallayarak, aceleyle Muller&#;in ofisine girer. Alvarez zaten sinirden köpürmüş vaziyettedir, ama Muller onu daha da kışkırtmaya karar verir. İkisi kedi köpek gibi didişmeye başlar. Meselenin özü Muller&#;in özetlediği kadarıyla şöyledir: "Evrenin enginliğinde, dünya bile küçücük bir hedeftir. Güneşin yakınlarından geçen bir asteroidin gezegenimize çarpma olasılığı milyarda birden biraz fazladır. Gerçekleşen çarpışmalar rastgele dağılmış olmalıdır, zaman içinde düzenli aralıklarla değil. Onları düzenli bir programa göre çarptıran ne olabilir?" Elinde hiçbir ipucu olmasa da, Muller bir şeylerin bu periyodik bombardımanlara neden olabileceği ihtimalini savundu. Sonuçta Alvarez varsayımlardan gına gelmiş halde, Muller&#;i bu şeylerin ne olabileceğini öğrenmek üzere göreve çağırdı. Muller, "hazırlıksız dahinin adrenalinle yüklü anı" olarak tanımladığı bir ruh haliyle, belki de güneşin etrafında gezinen bir eşlikçi yıldızın bulunduğunu, dünyanın bunun etrafında fark edemeyeceğimiz kadar yavaş döndüğünü ve, ve, ve bize yaklaştıkça yıldızın kütleçekiminin asteroitleri dünyaya doğru hızla ve birdenbire çektiğini söyleyiverdi. Al sana! Muller daha sonra Nemesis20 (eski Yunan&#;da intikam tanrıça- Tanrıça Nemesis kibirliliği cezalandırmıştı. Tanrılardan daha güçlü olma tehdidi yaratanları devirerek, hiçbir dünyevi yaratığın çok fazla gururlanmamasını sağlıyordu. Güneşin eşlikçi yıldızıyla kurulan analoji ise, eğer dünyevi yaratıklar, -mesela dinozorlar- gerçek zekaya doğru evrimleşmişlerse, harekete geçmeden önce Nemesis onları silip atıyordu.

87

Bilim ve Teknik Dergisi

“ Gök Olayları Yıllığı” Derginizle Birlikte

Bilim ve Teknik

Bilim ve Teknik Ocak Yıl 44 Sayı

Suyun Gariplikleri

Suyun Gariplikleri

Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü Küremiz Isınıyor Kuşkunuz mu Var?

Akıllı Telefonlarda Her Şeyin Bir Uygulaması Var

Adli Kimya 18 9

Aylık Popüler Bilim Dergisi Ocak Yıl 44 Sayı 4 TL


İçindekiler

24

H2O… Doğadaki en temel elementlerden olan hidrojen (H) ve oksijenden (O) meydana gelen bir molekül. Bu yönüyle basit gibi görünse de garip özellikleriyle su halen çözüme ulaşmamış, önemli bilimsel konu başlıklarından biri. Hayatın olmazsa olmazı, insanlığın en önemli doğal kaynağı olan bu renksiz, tatsız, kokusuz sıvı beklenmedik fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip. Suyun gizemli özellikleri Dünya’da yaşama olanak sağlarken bilim insanları da suyu su yapan nedenleri araştırmaya, su moleküllerinin nasıl bir arada bulunduğunu ve su molekülleri arasındaki hidrojen bağlarını anlamaya çalışıyor.

40

Beylikten imparatorluğa dönüşen Osmanlı’da toplumun o günkü ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte farklı tipte birçok yapı inşa edilmiştir. Ancak bu mimari ürünler arasında devletin ekonomik gücünün birer göstergesi de olan camiler ön plana çıkar. Osmanlı camileri incelendiğinde de mimari açıdan bir gelişim süreci yaşandığı ve bu süreçte Mimar Sinan’ın katkılarıyla doruğa ulaşıldığı görülür. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin en parlak döneminde yaşamış olan Sinan, Osmanlı sanatının en büyük yapı ustasıdır.

68

’li yıllarda ilk adli tıp dizileri ekranlarda görülmeye başlandıktan sonra benzer içerikli sayısız televizyon yapımı ortaya çıktı. Bu türdeki yayınlar her zaman izlenirlikte ön sıralarda yer almayı başardılar. Küçücük bir delilden yola çıkarak büyük suçların faillerinin ortaya çıkartılması doğal olarak ilgi çeken bir konu. Bu yayınlardan da aşina olunduğu üzere adli kimya delille ilgili bilimsel verileri ortaya çıkarma konusunda eşsiz bir konumda. Ancak, bazen de dizilerde kullanılan abartı, toplumun adli bilimden beklentilerini mantık dışı boyutlara çıkarabiliyor.


Haberler 4 Merak Ettikleriniz / Zeynep Ünalan 12 Ctrl+Alt+Del / Levent Daşkıran 14 Tekno-Yaşam / Osman Topaç 16 Akıllı Telefonlarda Her Şeyin Bir Uygulaması Var / Levent Daşkıran 18 Suyun Gariplikleri / Zeynep Ünalan 24 Türkiye Milli Botanik Bahçesi Kuruluyor / Bülent Gözcelioğlu 32 Küremiz Isınıyor Kuşkunuz mu Var? / İlay Çelik 34 Yıldızların Yaşam Öyküsü / Alp Akoğlu 38 Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü / Esin Benian 40 Roma Dönemi Hamamları ve Kaunos Roma Hamamı Mimarisi / Yasemen Say Özer 48

+

90

Türkiye Doğası Bülent Gözcelioğlu

98

Sağlık Ferda Şenel

Gökyüzü Alp Akoğlu

Yayın Dünyası İlay Çelik

Bilim Tarihinden H. Gazi Topdemir

Toplu Konut Yerleşmelerinde Örüntü Sorunu / Özgür Bingöl 54 Sistem Biyolojisi İş Başında! / Özlem İkinci 58 Matematik, Fizik ve Mühendislikte Tekil Dalgalar / Cihan Bayındır 62 Asit Yağmurları / Semih Özler-Eray Akdağ 64 Adli Kimya / Handan Yavuz-Adil Denizli 68 Gece Işıldayan Bulutlar / M. Raşid Tuğral 72 Amatör Teleskop Yapımı-3 Teleskop Aynası Yapımında İş Akışı / Başar Titiz 76 Endoplazmik Retikulum / Abdurrahman Coşkun 80 Kadızâde-i Rûmî / Hüseyin Gazi Topdemir 84

Bilim ve Teknik’le Kırk Yıl Alp Akoğlu

Matemanya Muammer Abalı

Zekâ Oyunları Emrehan Halıcı


Haberler

Karbonca Zengin Gezegen Bulundu! Emre Aydın

NASA

’nın Spitzer Uzay Teleskobu’nu kullanarak gökbilimciler, bol miktarda karbon içeren sıcak ve büyük bir gezegen keşfetti. Güneş Sistemimizin dış gezegenleri gibi bir gaz gezegen olan WASPb’nin gaz tabakasının altında grafit, elmas hatta karbonun çeşitli formları olduğu düşünülüyor. Henüz gökbilimcilerin dış gezegenlerin içini veya Güneş Sistemimiz dışındaki gezegenleri doğrudan gözleme teknolojileri yok, ancak dolaylı gözlemlerin kuramla uyumu bu sonuçlara ulaşmalarına yardımcı oluyor. Yapılan araştırmalar ayrıca, WASP12b’nin etrafından kendisinden çok daha az kütleli, karbon zengini karasal gezegenlerin olabileceğini gösteriyor. Dünya, çoğunlukla silikon ve oksijenle başka elementlerin birleşiminden oluşan kayalardan oluşuyor. Karbon zengini karasal bir gezegenin kayaç yapısı, bundan epey farklı olacaktır. Karbon, gezegenler için hayli önemli bir element ve Dünya’daki yaşamın köşe taşlarından biri. Gökbilimciler bir yıldızın kimyasını anlayabilmek için genellikle karbon-oksijen oranından faydalanır. Gü-

4

neş için bu değer 1/2, yani oksijen miktarı karbonunkinin iki katı. Güneş Sistemimizdeki hiçbir gezegende karbon miktarı oksijenden daha fazla değil, ancak gaz gezegenler olan Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün için bu değerler net olarak bilinmiyor. Jüpiter’in 1,4 katı kütleye sahip WASP12b, karbon-oksijen oranı 1’den fazla olduğu bilinen ilk gezegen. Bu, gezegenin çok miktarda karbon içerdiği ve büyük olasılıkla atmosferinde metan halinde bulunduğunu gösteriyor.

Süpernova Değil miydi? Emre Aydın

anlarında gerçekleştiği için, patlamadan öncesini gözleyebilmek önem kazanıyor. S süpernovasının yakın sayılabilecek bir gökadada gerçekleşmesi, gökbilimcileri veri arşivlerine yönlendirdi. Hiçbir gözlemevinin arşivinde süpernova öncesi olabilecek bir yıldız adayı bulunamamasına rağmen, cevap kızılöte dalga boyunda gözlem yapan Spitzer Uzay Teleskobu’ndan geldi. Spitzer ile yapılan gözlemler, yıldızın bir süpernova olamayacak kadar küçük kütleli olduğunu ortaya koyunca, söz konusu patlamanın bir süpernova olmadığı, LBV denilen parlak mavi değişen yıldız türünde, yüzeyinde patlamalar gerçekleşen bir yıldıza ait olduğu düşünüldü. Ancak Spitzer’in gözlemleri, yıldızın bir LBV’den bile küçük kütleye sahip olması gerektiğini gösteriyor.

K

imi zaman gökcisimlerinin parlaklıkları, her dalga boyunda aynı olmayabiliyor. M33 olarak da bilinen Triangulum Gökadası’nda, gözümüzün duyarlı olduğu ışıkta belli belirsiz olan bir yıldız, kızılöte algılayıcılarla bakıldığında en parlak ikinci cisim olarak görülüyor. Ohio Eyalet Üniversitesi’nde Rubab Khan önderliğindeki bir ekip tarafından incelenen yıldız, gökbilimcilerin ’deki bir süpernovayı açıklamasına yardımcı olabilir. S süpernovası, 1 Şubat tarihinde NGC Gökadası’nda gerçekleşti. Bu patlamalar, yıldızların yaşamlarının son

Yine de araştırmacılar, SN S’nin sadece kızılötede görülebilmesinin sebebinin, etrafının kalın bir toz katmanıyla kaplı olmasından kaynaklandığı konusunda hemfikir. Bu cisimlerin doğasını anlamak için kızılötede çok parlak olup diğer dalga boylarında sönük olan cisimler aranmaya başlandı. M33’te bulunan cisim kızılötede çok parlakken, ve yılları arasında görsel dalga boyunda yapılan gözlemlerin arşivlerinin hiçbirinde bulunmuyor. Bu cisme Object-X (X Nesnesi) ismini veren ekip, kalın toz katmanına rağmen gelen ışık miktarından, cismin genç bir yıldız olma ihtimalini eliyor. Bunun yerine, ciddi kütle kayıpları yaşamış, bunun sonucunda soğumuş bir yıldız olabileceği düşünülüyor. Yüzeyinden kütle atımının düzenli gerçekleşmemesi, sakin olduğu dönemlerde sadece kızılöte dalga boylarında gözlenirken, toz katmanının genişlediği dönemlerde görsel bölgede de gözlenebilmesini sağlıyor.


Bilim ve Teknik Ocak

Öğretmen Adayları İçin Astronomi Desteği Ersin Göğüş

S

abancı Üniversitesi geleceğin fen bilgisi, fizik ve matematik öğretmenlerine yönelik temel astronomi eğitimi programı düzenliyor. 19 Şubat Nisan tarihleri arasında Sabancı Üniversitesi Tuzla Kampüsü’nde gerçekleşecek uygulamalı dört etkinlikte, temel astronomi bilgilerinin yanı sıra sınıf içinde uygulanabilecek basit deneylerle astronomi eğitimi yöntemleri ve gece gökyüzü gözlemi eğitimleri verilecek. Uluslararası Galileo Öğretmen Ağı etkinlikleri ile yılında TÜBİTAK tarafından desteklenerek yapılan Bilim Eğitiminde Astronomi projesi birikimlerinin sentezi ile oluşacak öğretmen adaylarına eğitim programı, öncelikle Kocaeli Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi son sınıf öğrencilerinin eğitimini hedefliyor.

CERN’den haberler Melahat Bilge Demirköz

Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda Nisan ayından beri devam etmekte olan çarpışmalara 6 Aralık ’da ara verildi. Çarpışmaların Şubat ayı ortalarında tekrar başlaması öngörülüyor. Kasım sonu ve Aralık başında devam eden kurşun çarpışmalarından çıkan ilk sonuçlar 2 Aralık günü yapılan bir CERN seminerinde açıklandı. Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nın ve yılları için detaylı planları Ocak ’de Chamonix’de yapılacak toplantı sonucunda belirlenecek. 17 Aralık ’daki CERN Kurulu’nun olağan toplantısından beklenen haber çıktı: Üyelik için başvurmuş olan beş ülkenin (Türkiye, Slovenya, Sırbistan, İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi) başvuruları kabul edildi ve adaylık için anlaşma süreci başladı. Üyeliğe geçiş aşamasının ne kadar süreceği, hangi programların ne zaman başlatılacağı, Türkiye’nin CERN’e maddi

katkısının ne kadar olacağı önümüzdeki yılın başlarında gerçekleşecek anlaşmalarla belli olacak. Üyelik sürecinin iki ila beş yıl arasında bir süre alması bekleniyor. CERN kurulu Haziran’ındaki olağan toplantısında Avrupa dışında tüm dünyaya açılma kararı almış ve ortaklıkları kolaylaştırmak için “gözlemci üyelik” statüsünün yerine “ortak üyelik” statüsü modelini kabul etmişti. Bundan sonra üyelik için öncelikle “ortak üye” olma şartı aranacak. 17 Aralık tarihindeki toplantıda ise Brezilya’nın ortak üye adayı olma başvurusu teslim alındı. Bu başvuru önümüzdeki yıl kabul edilirse Brezilya hemen “ortak üye” olabilir. CERN Genel Direktörü Dr. Rolf Heuer, yaptığı açıklamada bu başvuruların dünya genelinde temel bilimlere olan desteğin arttığının göstergesi olduğunu ve bundan duyduğu mutluluğu ifade etti. “Doğayı anlama çabamıza karşılık gelen temel bilimler, gelecekteki teknolojik yeniliklerin de en temel yapı taşıdır” dedi.

Etkinlik, Nisan tarihlerinde İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Etkinliğin proje yarışması bölümüne başvurular 16 Aralık Perşembe günü başladı, 15 Mart tarihine kadar devam edecek. ProjeKent ’de baştan sona ArGe’nin anlatıldığı Ar-Ge sunumları dizisi, öğrencilerin bire bir projelerle ilgilenebilecekleri proje atölyeleri, mühendislerle bire bir sohbetler, şirketlerin ve öğrencilerin projelerini sergileyecekleri proje fuarı, etkinlik süresince tüm Türkiye’den gelen katılımcılarla buluşacak. Öğrencilerin bire bir projelerle ilgileneceği Mini ProjeKent alanında, 3 günde bitebilecek projeler ve gerekli malzemeler verilerek, öğrencilerin o projeleri gerçeklemeleri sağlanacak. Ayrıntılı bilgi için: funduszeue.info

Ödüllü AR-GE Proje Yarışması

İstanbul Teknik Üniversitesi IEEE Öğrenci Kolu tarafından 3. Kez düzenlenecek olan ProjeKent etkinliği, ülkemizde araştırma geliştirme (Ar-Ge) çalışmaları sürdüren üniversitelerin ve firmaların uygulama ve kuram alanında yaklaşımlarının, yöntemlerinin ve proje sonuçlarının paylaşıldığı, öğrencilerin Ar-Ge’yi tanıdığı, öğrenci-üniversite-sanayi üçlüsünün aynı platformda buluştuğu, proje yarışmalarıyla yetenekli üniversite öğrencilerinin ve firmaların bir araya geldiği bir organizasyon. 5


Haberler

Geleceğin Mikroçip Dünyasında Silikona Yer Yok mu? Oğuzhan Vıcıl

Bilim insanları ve araştırmacılar, son yıllarda silikona alternatif olacak yeni malzemeler ve teknolojiler geliştirmekle meşgul. Bir taraftan daha ucuz ve hızlı mikroçip teknolojileri üzerinde çalışırlarken, diğer taraftan mobil iletişimin zorunlu kıldığı enerjiyi daha verimli kullanan sistemler geliştirmeye çalışıyorlar. Özellikle batarya teknolojisinin elektronik cihazlardaki gelişimin gerisinde kalması, verimli teknolojilere olan talebi de artırıyor. Genel olarak daha hızlı mikroçip teknolojisinin temelinde, daha fazla sayıda transistör kullanmak yatıyor. Bunun için de daha küçük transistörler yapılması gerekiyor. Şimdiye kadar teknolojik gelişmelerle son 20 yılda çip teknolojisi belli bir seviyeye geldiyse de, yakın bir gelecekte silikon yerini başka malzemelere bırakabilir. Silikonun yapısal özellikleri nedeniyle kuramsal sınırlara çok yaklaşılması ve daha küçük transistör üretiminin giderek çok daha pahalı hale gelmesi bunun ana sebepleri arasında. Bu amaçla üzerinde çalışılan malzemelerden biri de silikona nazaran daha iyi elektriksel özeliklere sahip bileşik yarıiletkenler. Bu özellikleri ile silikona kıyasla

daha az enerjiyle daha hızlı çalışan transistörler yapılması mümkün. Son yıllarda grafen tabanlı veya karbon nanotüplü malzemeler, askeri amaçlı telekomünikasyon ekipmanlarında silikon yerine kullanılmaya başlandı. Ancak kırılgan olmalarına ek olarak üretim süreçlerinin karmaşık ve pahalı olması, bileşik yarıiletken çip plakalı transistör üretimini en azından şimdilik ticari uygulamalar için sınırlıyor. Diğer yandan Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Elektrik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimleri Bölümü’nden Ali Javey’in de içinde bulunduğu bir grup araştırmacı, daha az maliyetle ve daha basit bir süreçle silikona alternatif olarak bileşik yarıiletken çip plakası kullanan transistör yapmayı başardı. Bu süreçte ilk olarak yüksek kaliteli indiyum-arsenür film, özel bir metodla galyum antimonür plaka üzerinde üretiliyor. Daha sonra kimyasal bir yolla ayrıştırılarak nano boyutta indiyum-arsenür şeritler elde ediliyor. Bu şeritler daha sonra silikon levhalar üzerine yerleştiriliyor. Silikon plakalar kırılgan yapılı indiyum-arsenür için yapısal destek sağlaması nedeniyle çok önemli bir işleve sahip. Bileşik yarıiletken transistörlerin silikon plakalar üzerinde üretilmesi, kırılganlık ve pahalı üretim sorununu çözmüş oluyor. İndiyum-arsenür tabanlı transistör üretimini modelleyen araştırmacılar, geçtiğimiz Kasım ayında Nature dergisinin internet baskısında yayımlanan bir çalışmada, bu yöntemle üretilen bileşik yarıiletken transistörlerin, daha karmaşık ve pahalı süreçlerle üretilen bileşik yarıilet-

ken transistörlerle aynı performansa sahip olduğunu gösterdi. Bu çalışmada ayrıca nanometre uzunluğundaki indiyumarsenür transistörlerin, silikon tabanlı eşdeğer transistörlere nazaran yarı yarıya daha az enerjiyle çalışabilmesine karşın geçiş iletkenliği açısından sekiz kat daha iyi olduğu gösterildi. Bilim insanları şimdilerde, bu yöntemle üretilen transistörlerin ne kadar küçültülebileceği üzerinde çalışıyor.

Karbon Nanotüp: Daha Küçük Büşra Kamiloğlu

K

arbon nanotüpler, uzunluğu çapının milyon katı olan, karbon atomlarının yan yana dizilmesiyle oluşan, sadece birkaç nanometre çapındaki yapılardır. Sıra sıra dizilen karbon atomlarının aynı bir kağıt gibi kıvrılıp silindir şekline getirilmiş halidir. Bu silindirler tek katmanlı veya çok katmanlı olabilirler. Tek katmanlılar sadece bir sıra karbon atomu içerdiğinden iki boyutlu kabul edilir. Bu tek katmanlı yapıya aynı zamanda grafen denir. 6


Bilim ve Teknik Ocak

Peki, nedir bu küçücük tüpleri önemli kılan? İki boyutlu grafen yapılar, içlerindeki karbon bağları sayesinde eşsiz bir sağlamlığa sahiptirler. Öyle ki onları parçalamak için ciddi enerjiye ihtiyaç duyarız, bu da kolay iş değildir. Tek katmanlı karbon nanotüpleri istenilen boyutlarda parçalayabilmek için Brown Üniversitesi araştırmacıları ilginç bir yöntem denemişler.

çıkan ısının tüplerin kırılmasına sebep olduğunu düşünmüşler. Bir grup Alman araştırmacı daha farklı bir yaklaşım sergilemiş: Tüpleri ipe benzetmiş. Baloncukların patlamasıyla iki ucundan çekiştirilen ipin sökülmesi gibi, tüplerin parçalandığını düşünmüşler. Kore Bilim Ve Teknoloji Enstitüsü’nden Kim Brown sebebi daha iyi anlayabilmek için bir dizi süper bilgisayar kullanarak karmaşık molekülerin dinamiğini inceleyen bir simülasyon geliştirmiş. Sonuçta, Alman araştırmacıların aksine tüplerin çekme kuvvetine değil sıkışmaya maruz kaldığı ve bu sebeple malzemenin bükülüp sarmal bir şekil aldığı görülmüş. Daha sonra, baloncukların patlamasıyla açığa çıkan kuvvetin atomları dışarı fırlatarak yapıyı parçaladığı anlaşılmış. (Bu durum portakalı sıkınca içinden sıvının fışkırmasına benzetilebilir.) Yapılan araştırmalar sonucu, karbon nanotüplerin parçalanarak istenilen boyutlara getirilmesi, yüksek kalitede karbon nanotüplerin yapımına olanak sağlayacak nitelikte. Böylece otomotiv, biyomedikal, elektronik, enerji, optik gibi alanlarda karbon nanotüp kullanımı gelecekte daha da artacak.

da TÜBİTAK- NATO Üniversite bursuyla Ankara Üniversitesi Fizik Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Ardından gene burslu olarak Yale Üniversitesi’ne giderek kuramsal fizik alanındaki doktora çalışmalarını yılında bitirdi. Almanya’da Heidelberg Üniversitesi’nde ağır iyon araştırmaları konusunda dünyanın önde gelen merkezlerinden biri olan GSI Nükleer Araştırma Merkezi’nde ve Münih Teknik Üniversitesi’nde yılları arasında araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra tekrar ABD’ye döndü. Maryland Üniversitesi’nde araştırma görevlisi ve Western Kentucky Üniversitesi’nde misafir doçent olarak görev yaptıktan sonra yılında Tennessee Teknik Üniversitesi Fizik Bölümünde tam zamanlı öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Amerika’da Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı, Lawarence Berkeley Ulusal Laboratuvarı, Fransa’da GANIL Araştırma Laboratuvarı, İtalya’da IFN-Catania Araştırma Laboratuvarı, Japonya’da Yukawa Araştırma Enstitüsü ve Türkiye’de Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile ortak araştırmalar yapan Prof. Ayık, Feza Gürsey Enstitüsü’nde de yüksek lisans ve doktora öğrencilerine yönelik olarak düzenlenen nükleer reaksiyon dinamiği ile ilgili yaz okullarında görev aldı.

Caplenor Araştırma Ödülü Prof. Dr. Şakir Ayık’ın Bir atom inceliğindeki grafen tüpler bir çözeltiye batırılmış. (Genellikle sadece su kullanılmış) Bu durumda, tenceredeki spagetti görünümde olan grafen tüplere, şiddetli bir ses dalgası gönderilmiş. Bu ses dalgaları çözeltinin içinde boşluklar yaratmış. Boşlukların içinde oluşan baloncuklar genleşip patlamış ve kendi üzerlerine çökmüş. Bu sırada açığa çıkan sıcaklık °K (güneşin yüzeyindeki sıcaklığa yakın) ve patlama sonrası sıkışma ivmesi yerçekiminin katı olmuş. Sonuçta tüpler küçük parçalara ayrılmış. İstenilen boyuttaki parçaları sıvıdan ayırmak için de bir süzgeç kullanılmış. Yapılan deney sonucunda ilginç olan hala bu tüplerin nasıl kırıldığının anlaşılamaması. Araştırmacılar ilk başta ortaya

Özlem İkinci

T

ennessee Teknoloji Üniversitesi üstün nitelikte ve başarılı araştırmalar yapan tam zamanlı öğretim elemanlarına her yıl Caplenor Araştırma Ödülü veriyor. Ödül, üniversitenin yılında hayatını kaybeden eski dekanlarından Donald Caplenor onuruna ilk kez yılında verilmiş. Caplenor Araştırma Ödülü’nün bu yılki sahibi Prof. Şakir Ayık. Tennessee Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü’ndeki görevine 25 yıl önce başlayan Prof. Ayık’ın araştırma alanı kuramsal nükleer fizik ve ağır iyon fiziği. yılında Ankara’nın Çamlıdere ilçesinde doğan Prof. Şakir Ayık yılın-

Nükleer tepkime mekanizmalarında nükleer maddenin farklı sıcaklık ve yoğunluklardaki özellikleri incelenirken, atom çekirdekleri nükleer hızlandırıcılar kullanılarak yüksek enerji ile hızlandırılıp çarpıştırılıyor. Prof Şakir Ayık ise araştırmalarında düşük enerjili nükleer tepkimelere odaklanarak nükleer maddenin özelliklerini inceliyor. Bu konuya yaptığı önemli katkılar nedeniyle de yılı Caplenor Araştırma Ödülü’ne layık görüldü. 7


Haberler

Laboratuvarda Üretilen İlk İnsan Karaciğeri Yunus Can Esmeroğlu

L

aboratuvarda ilk kez tüm insan karaciğeri üretildi. Üretilen minyatür karaciğerler, yaklaşık olarak ceviz boyutlarında. Boston’daki American Association for the Study of Liver Diseases’in yıllık toplantısında duyurulan haberde, insana nakli mümkün olabilecek boyutlarda sağlıklı karaciğer üretilmesi yolunda çok önemli bir adım atıldığı vurgulandı.

Wake Forest Üniversitesi’nden doku mühendisi Shay Soker, “Daha önce hiç tüm karaciğer üretilmemişti. Bu açıdan bir ilki gerçekleştirdik” açıklamasını yaptı. Soker ve meslektaşı Pedro Baptista, işe bir gelinciğin karaciğerindeki tüm hücreleri kazıyıp çıkararak başlamışlar. Geriye sadece kolajen (genellikle bağ dokuda bulunan bir tür protein) yapıdaki destek doku kalmış. Daha sonra bu yapıyı insan karaciğer hücreleri ile doldurmuşlar. Sonuç olarak ortaya insan hücrelerinden oluşan bir karaciğer çıkmış. Bu çalışmanın nihai hedefi “hastaya özel” karaciğer üretmek. Daha büyük hayvanların karaciğerlerinden elde edilecek kolajen destek dokuları içinde hastanın sağlıklı karaciğer hücreleri çoğaltılarak yeni bir organ oluşturulabileceği düşünülüyor. 8

Hormonun İki Kan Hastalığındaki Önemli Rolü Özlem İkinci

W

eill Cornell Tıp Fakültesinde gerçekleştirilen ve Journal of Clinical Investigation’da yayımlanan bir çalışmada vücutta üretilen bir hormonun, kan hastalıklarından beta talaseminin (Akdeniz anemisi) ve hemokromatozisinin (demir depolama hastalığı) tedavilerinde kullanılma potansiyeline sahip olduğu belirtiliyor. Dünya çapında yaklaşık çocuk talasemi hastası olarak doğuyor. Bu durum vücut organlarında aşırı demir birikimi sonucu yorgunluk, karaciğer hastalıkları, kalp yetmezliği, büyüme bozukluğu, şeker hastalığı ve kemik erimesi gibi sorunlara neden olabiliyor. Standart tedavi şekilleri ise çoğu zaman etkili olmayan düzenli kan nakli ve vücudun hasarlı kan damarlarını yenilemesine ya da tamirine olanak sağlayan kemik iliği nakli. Kan nakli ile hastalardan kan alınarak karaciğerdeki fazla demiri uzaklaştırmak ve böylece organlardaki demir yükünü azaltmak amaçlanıyor. Fakat bu yöntem Dr. Rivella ve ekibine göre etkin olmayan, geliştirilmesi gereken bir yöntem.

Araştırmacılar çalışmalarında, kan dolaşımında doğal olarak bulunan ve sindirim sisteminde görev yapan hepsidin hormonunun düzeyini artırmanın hastaları rahatlattığını ve hastalığın yıkıcı etkilerini azalttığını kanıtladı. Çünkü hepsidin Akdeniz anemisi hastalığına sahip kişilerde düşük düzeyde bulunuyor. Vücutta bir demir dengesi bulunduğunu söyleyen araştırmacılar, normal sağlıklı kan hücrelerinin üretilmesi için demirin normal seviyede tutulması gerektiğini söylüyor. Vücutta aşırı demir biriktiğinde kırmızı kan hücrelerinin yaşam sürelerinin yarıya indiğini vurgulayan Weill Cornell Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Stefano Rivella, bu kan hücrelerinin normal kan hücreleri gibi doğru şekilde üretilemediğini ve sağlıklı olmadıklarını bu yüzden de işlevlerini uygun şekilde gerçekleştiremediklerini belirtiyor. Dr. Rivella normal koşullar altında hepsidin hormonunun ne zaman yeterince kırmızı kan hücresi bulunmadığını fark ettiğini, bu durumda vücudun gerekli demir miktarını düzenlemek için uygun miktarda hepsidin ürettiğini, beta talasemi hastalarında ise bu mekanizmanın çalışmaması nedeniyle kırmızı kan hücreleri üretildiğinde, demirin vücut organlarına depolanmak üzere gönderildiğini belirtiyor. Dr. Rivella ve ekibi tarafından yürütülen ve Blood dergisinde yayımlanan ikinci bir çalışmada Amerika’da milyon kişi-


Bilim ve Teknik Ocak

yi etkileyen hemokromatozis hastası için yeni bir beslenme tedavisi önerildi. Bu kan hastalığına HFE geninde meydana gelen mutasyonun neden olması sonucunda hepsidin üretimi düşüyor. Hemokromatoziste vücut demiri metabolize etme yeteneğini kaybediyor ve sindirim sisteminden çok miktarda emilen demir vücutta birikiyor. Beta talasemi hastalarında olduğu gibi, biriken demir karaciğer bozukluğuna hatta bazen karaciğer kanserine neden olabiliyor. Ekip fareleri kullanarak yaptığı deneysel çalışmada, hemokromatozisli farelerden kan alındığında vücudun karaciğerdeki depo demiri kullanmak yerine beslenmeyle alınan demiri kullanmayı tercih ettiği sonucuna ulaşmış. Şu günlerde hepsidin benzeri bir ilacı beta talasemi ve hemokromatozis hastalarında sınamayı planlayan Dr. Rivella ve çalışma arkadaşları böylece vücutta artan hepsidinin fazla demirin ve kansızlığın tedavisine yardımcı olmasını umuyorlar.

Dislekside Beyin Görüntüleme Yöntemleri Özlem İkinci

S

tanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden araştırmacılar disleksili gençlerden okuma yeteneklerini zamanla geliştirebilecek olanları % 90 doğrulukla tahmin etmek için gelişmiş bir beyin görüntüleme yöntemi kullandılar. Öncelikle kişinin okuma zorluğunun üstesinden gelebilme yeteneği için özel beyin mekanizmalarını tanımlayarak başladıkları bu çalışmanın disleksili kişilerin okumayı daha iyi öğrenmelerine yardımcı olacak yeni girişimlere öncülük edebileceği düşünülüyor. Stanford Üniversitesi Disiplinlerarası Beyin Bilimleri Araştırma Merkezi’nde öğretim üyesi ve görüntüleme uzmanı Fumiko Hoeft zamanla gelişme kaydedebilecek çocukların belirlenmesi için Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan çalışmalarının kendilerine umut verdiğini söylüyor. Amerika’daki çocuklarda % oranında görülen beyin temelli öğrenme zor-

luğu olarak bilinen dislekside kişi okuma yeteneğini geliştirilebiliyor. Disleksiden etkilenen çocukların okuma yeteneğini geliştirme derecesi büyük farklılıklar gösterse de % 20’si çeşitli girişimlerden yararlanıyor ve yetişkinlik dönemlerinde okuma yeteneklerini yeterince geliştiriyor. Fakat bu noktaya gelene kadar bu gelişmelerin nasıl olduğu, beyinde neler olduğu bilinmiyor. Geçmiş görüntüleme çalışmalarında okuma ile ilgili bir eylem sırasında çocukların ve disleksili yetişkinlerin beyinlerinin belirli bölümlerinin daha fazla aktif olduğu görülmüş. Beynin ön lobunun bir bölümünün disleksik bireylerde normal bir okuyucununkine göre daha çok kullanıldığı fark edilmiş. Bu çalışmada ise Hoeft ve meslektaşları beyin görüntüleme yöntemiyle okuma yeteneğindeki gelişmeyi tahmin edebilmeyi ve beyin temelli ölçümlerle geleneksel eğitim ölçümlerini karşılaştırmayı amaçladılar. Araştırmada yaşları 14 civarında olan 25 disleksik çocuğun ve normal okuma yeteneğine sahip 20 çocuğun okumaları standart testlerle değerlendirildi. Ardından çocuklar okuma işlemini gerçekleştirirken işlevsel manyetik rezonans görüntüleme ve yayılım tensör görüntüleme (manyetik rezonans görüntüleme tekniğinin özel bir çeşidi) olmak üzere iki çeşit görüntüleme yöntemi kullandılar. İki buçuk yıl sonra, okuma başarımlarını tekrar değerlendirdiler ve beyin görüntüleme yönteminin mi yoksa standart okuma yönteminin mi temel alınması gerektiğini ve çocukların okuma yeteneklerinin zamanla ne kadar geliştiğini öğrenmeyi amaçladılar.

Araştırmacılar okumadaki kazanımlarla ilgili standart okuma ve dil testlerinde güvenilir tahminler elde edemedi. Fakat okuma sırasında beyinlerinin sağ inferior ön kıvrımlarında daha fazla aktivite görülen ve bu sağ ön bölgesiyle bağlantısı olan beynin beyaz maddesinin daha iyi organize olduğu disleksik çocukların okumalarında, gelecek iki buçuk yıl boyunca daha çok gelişme olacağı düşünülüyor. Araştırmacılar aynı zamanda tüm beyindeki aktivite modellerine bakarak disleksik çocuklarda gelecekteki okuma kazanımlarını çok doğru bir şekilde tahmin etme imkânına sahip olacaklarını düşünüyorlar. Diğer heyecan verici bulgu ise tedaviyle ilgili. Çalışmada disleksik çocuklardaki okuma kazanımlarında normal gelişen çocuklardakine göre sinir sistemine ait farklı mekanizma ve yolakların olduğu görülmüş. Bunların anlaşılmasıyla araştırmacıların beynin uygun bölümlerine odaklanarak çocuklardaki okuma yeteneğinin gelişmesinde daha etkin müdahaleler geliştirebileceği belirtiliyor. Hoeft bu çalışma sayesinde diğer hastalıkların anlaşılmasında ve tedavisinde görüntüleme yönteminin kullanılmasının teşvik edilebileceğini söylüyor ve beyin görüntüleme yönteminin klinik hastalıklarda gelecekte olabilecek belirtilerdeki azalma ya da artışların öngörülmesinde önemli rol oynayabileceğini de ekliyor. Ayrıca araştırmacı çocukları iki buçuk yıl takip ettiklerini, daha uzun vadedeki sonuçların bilinmediğini ve çalışmaya dahil edilen çocukların ergenlik çağında olduklarını, daha küçük çocuklardaki okuma gelişimini öngörebilmek için daha çok çalışma ve beyin temelli ölçüm yapmak gerektiğini de ekliyor. 9


Haberler

Dayanılmaz Sıcaklıklar Olası mı? İlay Çelik

D

ünyadaki ortalama sıcaklıkların artmasıyla tropik bölgelerin, insanların hayatta kalamayacağı kadar sıcak ve nemli bir hale gelebileceği tahmin ediliyor. İklim modellerinin çizdiği en kötü senaryolara göre dünyanın bazı yerleri yıl kadar kısa bir süre içinde bu duruma gelebilir. Yapılan gözlemler ve incelemelerse bu sürecin çoktan başladığını gösteriyor. Nemlilik artınca terleme bizi daha az serinletebildiğinden daha düşük sıcaklık derecelerinde sıcaktan rahatsız olmaya başlarız. Meksika’daki Naica mağarası ve benzeri birkaç mağara dışında şimdilik dünyanın hiçbir yerinde sıcaklıklar insanın dayanma sınırını aşmıyor. Aslında bunu sağlayan şey gezegenimizin doğal olarak sahip olduğu termostat sistemi: Nemli hava ısındığı zaman yükseliyor ve ortamın serinlemesini sağlayan fırtınaları oluşturuyor. Ancak her şey bununla bitmiyor. Havanın yükselmeye başladığı ve kararlılık eşiği

olarak adlandırılan sıcaklık derecesi, yükselen havayı çevreleyen havanın ne kadar sıcak ve nemli olduğuna bağlı olarak değişiyor. Oluşturulan modeller tüm tropik bölgeler ısındığında bu eşiğin yükseleceğini öngörüyor. Hawaii Üniversitesi’nden Nathaniel Johnson ve Shang-Ping Xie son otuz yıla ait uydu verilerini ve yağmur ölçümlerini incelediler ve tropikal bölgelerde, üstteki havanın yükselip yağmur oluşturması için deniz yüzeyinin ulaşması gereken sıcaklığın bugün yılına göre 0,3 °C daha yüksek olduğunu ortaya çıkardılar. Johnson’a göre bu, kararlılık eşiğinin çoktan yükselmeye başladığını gösteriyor. Johnson, aynı şeyin tropikal bölgelerdeki kara kütleleri için de geçerli olması gerektiğini düşünüyor. Avustralya’daki New South Wales Üniversitesi’nden Steven Sherwood söz konusu olgunun insanlar açısından ne gibi sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor. Sıcaklık dalgaları şimdiden on binlerce insanın ölümüne yol açmış durumda ve daha birçok insan karalılık eşiğinin yükselmesi sonucu hayatını kaybedecek. Bazı tropik bölgelerde meydana gelebilecek sıcaklık ve nem artışının, örneğin gölgede ve bir vantilatörün önünde duran bir insanın bile ölebileceği kadar yüksek olabileceği düşünülüyor.

Toplumun İyiliği için Biraz Bencillik! Oğuzhan Vıcıl

H

emen her toplumda çalışkan bireylere ek olarak başkalarının emekleri üzerinden geçinen, en azından geçinmeye çalışan ve asalak olarak nitelendirilen bireyler vardır. Bu durum, en ilkel canlı türlerinden tek hücreli maya kültürlerinde de görülmektedir. Bir toplulukta ideal olanın, o topluluğu oluşturan tüm bireylerin, sorumluluk bilinci içinde toplumun genel iyiliğini düşünerek hareket etmeleri olduğu düşünülür. Bu sayede toplumun genel refah seviyesinin en yüksek düzeye çıkması hedeflenir. Sonuçları PLoS Biology dergisinde Eylül ayında yayımlanan bir çalışma ise bazı durumlarda bu varsayımın geçerli olmadığını gösteriyor. Buna göre hileci olarak nitelendirilen asalak bireyler de içeren bir maya popülasyonunun genel form durumu ve büyüme hızı, sadece dayanışmacı olarak nitelendirilen bireylerden oluşan diğer bir popülasyona göre daha yüksek oluyor. 10


Bilim ve Teknik Ocak

Dayanışmacı mayalar invertaz olarak adlandırılan bir protein üretiyorlar. Bu protein, şekerin (sakaroz) parçalanıp popülasyonun geri kalanı için gerekli olan besine (glikoz) dönüşmesini sağlıyor. Hileci mayalar ise, dayanışmacıların besinine ortak olmalarına karşın invertaz enzimini üretmiyorlar. İnvertaz üretimi için enerji sarfetmediklerinden dayanışmacılara göre daha formda oluyorlar. Peki nasıl oluyor da bir popülasyon içinde asalakların da varlığı bu popülasyonun genel iyiliği açısından daha iyi olabiliyor? Yayımlanan bu çalışmayla, aralarında Profesör Laurence Hurst’un da bulunduğu bir grup araştırmacı bu olayın mekanizmasını ve bu durumun hangi şartlar altında geçerli olduğunu gösterdi. Professor Laurence Hurst’un belirttiği üzere, popülasyonda besin miktarı azken mayalar şekeri daha verimli olarak kullanıyor. Bu nedenle popülasyonda azınlık oluşturacak kadar hileciler bulunduğu zaman besinlerin israf edilmesi bir ölçüde engellenmiş oluyor. Araştırmacıların saptamasına göre, dayanışmacı mayalar ortamda mevcut olan şeker miktarını tam olarak kestiremedikleri için gereksiz yere invertaz üretmiş oluyor ve ortamdaki şeker bittikten sonra kullanılmayan invertaz kalabiliyor. Bu nedenle popülasyonunun büyümesi için gerekli enerjilerini israf etmiş olu-

yorlar ve böylece popülasyonun büyümesi frenleniyor. Diğer taraftan popülasyonun çoğunluğu dayanışmacılardan oluşup geri kalanı hilecilerden oluştuğu durumlarda ise popülasyonda enerjilerini daha verimli kullanmış olan bireyler de var olduğundan, bir önceki duruma göre popülasyon daha fazla büyüme gösterebiliyor. Diğer yandan tüm bunların olması için belki de en önemli şart, popülasyonun çoğunluğunun dayanışmacılardan oluşması ve üretilen besinin çoğunu bunların tüketmesi. Aksi halde tüm bunlar geçersiz oluyor ve hilecilerin varlığı popülasyonun genel form seviyesini zedeliyor.

Topyekûn Savunma için Fedakârlık Yapan Bakteriler! Oğuzhan Vıcıl

A

ntibiyotik kullanımı tüm dünyada oldukça yaygınlaştı. Bilinçsiz ve gereksiz antibiyotik kullanımı neticesinde, bakteriler giderek direnç kazanıyor ve birçok hastalığın tedavisi giderek daha da

güçleşiyor. Bu nedenle son yıllarda bilim insanları, bakterilerin antibiyotiklere karşı nasıl dirençli hale geldiğinin mekanizmasını çözmeye çalışıyor. Bununla yeni nesil antibiyotiklerin geliştirilmesi amaçlanıyor. Doğada geçerli bir kavram var: Güçlü olanlar yaşarlar, güçsüzler elenir. Aynı zamanda doğal seçilimin tanımı olan bu kavram, en ilkel mikroskobik yaşam formlarından olan bakteriler için de geçerli. Nature dergisinin Eylül sayısında yayımlanan güncel bir çalışma ise, en ilkel yaşam formlarından olan bakterilerde geçerli olan mekanizmanın sanıldığı kadar basit olmadığını, bakterilerin toplumun genel refahı için kendi refahından feragat etme gibi, çok gelişmiş canlılarda görülebilen karmaşık davranışlar sergileyebildiğini gösteriyor. Boston Üniversitesi ile Harvard Üniversitesi’ne bağlı Wyss Enstitüsü’ndeki bilim insanları, gerçekleştirdikleri çalışmada Escherichia coli kültürünü artan derişimdeki antibiyotiğe maruz bıraktı. Deneyin sonucunda bakteri izolatlarının büyük çoğunluğunun, popülasyonun bütünsel direncine nazaran daha az dirençli olduğu gösterildi. Bunun nedeni araştırıldığında oldukça ilginç bir durum gözlemlendi. Escherichia coli popülasyonu içinde antibiyotiklere en fazla dirençli olan bakteri izolatları, “indol” olarak adlandırılan küçük molekülleri üretiyor. İndol, steroid gibi bir etki gösterip zayıf olan bakterilerin savunma mekanizmasını tetikliyor ve antibiyotikler ile mücadele edebilecek yeterli enerjinin sağlanmasına yardımcı oluyor. Bu sayede zayıf olan bakteriler de savaşa ortak olabiliyor ve neticede bakteri popülasyonu antibiyotiklere karşı verilen bu savaştan galip olarak ayrılma şansını artırıyor. Diğer taraftan indol üretimi, bu süreçte aktif rol oynayan bakterilerin zayıflamasına ve performansının düşmesine neden oluyor. Bir diğer ifadeyle, en dirençli bireyler popülasyonun iyiliği açısından çok büyük fedakârlık gösteriyor ve kendi hayatlarını tehlikeye atıyor. Bu çalışmada yer alan baş araştırmacılardan, Boston Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği profesörlerinden James J. Collins, bunun beklenmedik bir gelişme olduğunu, normalde antibiyotik stresi nedeniyle sadece dirençli zincirlerin yaşamlarını sürdürmesi, zayıf olanların ise elenmesinin beklendiğini belirtiyor. Bu sonuçlar, antibiyotik direnci mekanizmasının daha iyi anlaşılabilmesi ve buna karşı çözüm üretilebilmesi adına büyük ümit vaat ediyor. 11


Merak Ettikleriniz

Buket Gürçalışkan Toprak

Bu amaçla‚ işlev polimerleri (fonksiyon polimerleri) denilen polimerler üretiliyor. İletken tuz iyonları, metalik toz ve metal iplikçikler gibi katkı maddelerinin karmaşık bir şekilde bir araya gelmesiyle oluşan bu cins polimerlerden çok çeşitli malzeme ve ürünler yapılıyor (*). Kullanılan katkı maddeleri arasında demir oksit, aluminyum parçacıkları, gümüş tozu, paslanmaz çelik ve karbon iplikçikleri, lityum, sodyum, potasyum bulunabiliyor. Elektromanyetik dalgaları zırhlama amaçlı tekstil perdeler, giysiler ve daha birçok malzeme, işlev polimerlerinden üretiliyor. Öğütülüp toz haline getirilmiş polimer malzeme boyalara katılıyor ve elektromanyetik dalgalara karşı bir çeşit zırhlama işlevi üstleniyor. Elektromanyetik dalgaları yansıtan grafit, özellikle duyarlı elektronik aletlerin dış yüzlerinin kaplanmasında, bunların kasalarında ve paketlenmesinde kullanılıyor.

olietilen, polistiren ve polivinilklorür (PVC) gibi alışılagelmiş sentetik polimerler elektriği iletmediklerinden örneğin kablo üretiminde yalıtkan kılıf olarak kullanılabiliyor. Polimer bir malzemenin yalıtkanlığının nedeni, elektriksel direncinin çok yüksek ( ohm kadar) olmasıdır. Sürtünme ve başka etkenlerle polimer yüzeyde birikebilen elektriksel yükler (statik elektriklenme) bu nedenle iletilemiyor. Buna karşın, polimer bir malzeme elektromanyetik dalgaları herhangi bir direnç göstermeden ön yüzünden arka yüzüne geçiriyor. Bu çeşit bir malzeme elektromanyetik dalgalara karşı koruyucu bir zırhlama aracı olarak kullanılmak istenirse, çözüm uygun bazı iletken maddelerle bu polimer malzemeyi iletkenleştirerek elektromanyetik dalgaların enerjisini iletken polimer malzemeye aktarmasını sağlamaktır. Böylelikle elektromanyetik dalgaların polimer malzemenin arka yüzüne geçmesi önlenmiş olur. Bu yöntemi ayrıntılı olarak açıklarsak: Elektromanyetik dalgaların enerjisiyle ortamdaki elektronlar ya hızlandırılarak iletiliyor (özellikle ortamda topraklama varsa) ya da ortamın elektriksel direncine göre elektromanyetik dalga enerjisi atom ve moleküllere aktarılıyor. Bunların kazandıkları kinetik enerji, hareketleri sırasında sürtünmeyle ısıya çevrilerek havaya aktarılıp soğurulmuş oluyor. Başka bir yol da grafit ya da bazı metal katkı maddeleriyle elektromanyetik dalgaları yansıtıp geri saçmak ve bunların polimer malzemenin arka yüzüne geçmesini önlemektir.

Çevremizdeki her çeşit elektrikli alet (çamaşır makinesi, fırın, buzdolabı, TV, radyo) ve bunların kabloları, bilgisayarlar, WLAN, kablosuz ev telefonları, cep telefonları vb. az da olsa elektromanyetik dalga yayıyor. Ayrıca dışardan, örneğin yüksek gerilim hatlarından, baz istasyonlarından, radyo ve TV verici antenlerinden az da olsa bir miktar elektromanyetik dalga bulunduğumuz yere ulaşabiliyor. Elektromanyetik dalgaların etkinliğinin (alan şiddetinin ve güç akısı yoğunluğunun) sınır değerler (**) dolayında olduğunun ölçümlerle belirlendiği yerlerde korunmanın yolu, bu elektrikli aletlerin, yapı malzemesinin, örneğin evin duvarlarının ve pencerelerinin uygun malzemelerle (işlev polimerleri dahil) kaplanması ya da vücudun elektromanyetik dalgalara karşı uygun yöntem ve giysilerle korunması olabilir. Ancak bunların tüm çevremizi ve astronot giysileri gibi vücudumuzu tümüyle kaplaması

Değerli Okuyucularımız, Bilim ve teknoloji konularında merak ettiğiniz, kafanızı karıştıran, düşündürücü sorularınızı [email protected] adresine yollayabilirsiniz. Tüm okuyucularla paylaşabileceğimiz sorularınızı değerlendirecek ve yerimiz elverdiğince yanıtlamaya çalışacağız. İlginç bilimsel sorularda buluşmak üzere

Polimer malzemeler elektromanyetik dalgaları nasıl zırhlıyor? Polimerlerin elektromanyetik ışınımdan koruyucu özelliği var mıdır? Varsa çalışma sistemi nasıldır? Piyasada satılan ürünlere güvenebilir miyiz?

P

12


Bilim ve Teknik Ocak

[email protected]

P

normal yaşam için düşünülemeyeceğinden, sadece gerekli yerleri zırhlamak söz konusu olabilir. Bu durumda ise, zırhlamanın yararı çok sınırlı kalır. Öte yandan günlük hayatta (genellikle bulunduğumuz yerlerde) karşılaşılan çok düşük elektromanyetik dalga yoğunluğu için bu çeşit önlemler gerekli de değildir. Eğer elektromanyetik alan şiddetinin ve güç yoğunluğunun normalin üstünde (sınır değerler dolayında ya da üstünde) olduğu ölçümlerle belirlenirse o zaman uygun korunma önlemleri alınabilir. Bu durumda, zırhlama ya elektromanyetik dalganın kaynağında (örneğin oturduğumuz yere yakın bir yerde bir jeneratör çalışıyorsa, bunu uygun bir metal kasayla zırhlamak gibi) ya da elektromanyetik dalgaların bize ulaştığı yerlerde yapılabilir. Piyasada elektromanyetik dalgalardan koruyucu olduğu savıyla tanıtılan, vücuda takılabilen malzemelerin ise bir yararının olmayacağı yukardaki açıklamalardan anlaşılabilir. Cep telefonu ya da kulaklığıyla kulak arasına konabilecek zırh plakası ya da zırh bezi, baz istasyonundan gelen sinyali azaltacağından, cep telefonumuz iletişimi sağlayabilmek için elektriksel gücünü artıracaktır, bu da cep telefonumuzdan daha çok etkilenmemizle sonuçlanacağından bu gibi zırhlama maddelerinin yararından çok ancak zararı olabilir (**). Dr. Yüksel Atakan / Radyasyon Fizikçisi

rotonlar artı elektrik yüklüdür, aynı cins yüklerin aralarındaki elektromanyetik etkileşim sonucu birbirini itmesini bekleriz. Ancak protonlar aynı anda başka bir kuvvetin daha etkisi altında. O kuvvet de elektromanyetik kuvvetten kat daha kuvvetli olan güçlü nükleer kuvvet. Ancak bu kuvvetin etki alanı atom çapını geçmiyor. Bir diğer değişle, iki protonun arasındaki uzaklık, metre civarında olan atom çekirdeği çapından çok daha büyük olursa protonlar güçlü nükleer kuvveti hissetmiyor ve elektromanyetik kuvvet etkisiyle birbirini itiyor. Peki güçlü nükleer kuvvet, atom çekirdeğindeki protonları nasıl bir arada tutuyor? Atomaltı parçacıklar arasındaki etkileşimleri anlatan Standart Model’e göre tüm parçacıklar, bozon adı verilen bir aracı parçacık vasıtasıyla haberleşiyor. Her kuvvete eşlik eden böyle bir aracı parçacık var. Güçlü nükleer kuvvetin aracı parçacığı, kütlesi ve elektrik yükü olmayan ancak en az iki kuarkın olması durumunda ortaya çıkıveren, gluon adı verilen sanal bir parçacık. Atom çekirdeğinde bulunan proton ve nötronların her biri aslında üç kuarktan oluşuyor ve gluonlar bu kuarklar arasında gidip gelerek kuarkların birbirini çekmesini sağlıyor.

Protonların birbirine nasıl bağlandığının mekanizması kuarklar ve gluonlar seviyesinde atomaltı fiziğiyle anlaşılsa da, bağlanma enerjisini hesaplamak için atom fiziği yeterli. Atom çekirdeğindeki tüm proton ve nötronların kütleleri ayrı ayrı alınıp toplandığında, bu kütlenin atom çekirdeğinin kütlesinden daha büyük olduğu görülüyor. Aradaki bu kütle farkının ışık hızının karesiyle çarpımı bir enerji değeri veriyor ve bu değer protonların ne kadarlık bir enerjiyle birbirlerine bağlandığını gösteriyor.

(*) Polimerler konusunda ayrıntılı bilgi için Prof. Dr. Mehmet Saçak’ın dergimizin yılı Şubat sayısındaki yazısına bakınız. (**) Yazarın, dergimizin yılı Aralık sayısındaki mobil iletişim ve cep telefonu kulaklıklarıyla ilgili yazılarına ve bu yazılardaki kaynaklara bakınız.

Dr. Zeynep Ünalan

Elektronlar

Eğer aynı yükler birbirlerini itiyorsa nasıl oluyor da atom çekirdeğinin içinde pozitif yükler bir arada durabiliyor? Biliyoruz ki zıt kutuplar birbirini çeker. Yine biliyoruz ki çekirdeğin içinde proton ve nötron denilen, biri pozitif diğeri nötr iki tanecik var. Bu tanecikler nasıl bir arada duruyor? Bir de, aynı kutuplar birbirini iteceği halde protonlar nasıl bir arada duruyor? Yağmur Yaman

Atom çekirdeği

Proton ve nötronlar

Kuark ve gluonlar

13


Ctrl+Alt+Del

Levent Daşkıran

Kol Saatleri Cep Telefonlarına Boyun Eğiyor lefonundan gelen kayda değer bilgileri saate aktarmayı hedefliyor. Bunun için önce kol saatinizi kablosuz Bluetooth veri aktarımı teknolojisi sayesinde cep telefonunuzla eşleştireceksiniz, ardından telefonun aktardığı anlık bilgiler saatinizin ekranında belirecek. Bu bilgi telefon cebinizde çalarken arayanın kim olduğundan akıllı cep telefonunuzun üzerinde yer alan uygulamanın güncellediği hava tahminlerine, Twitter’da takip ettiğiniz arkadaşlarınızın paylaştığı son haberlerden e-posta kutunuza Cep telefonu kullandığınız için saat takmayı bıraktıysanız, Fossil’in yeni fikri kararınızı yeniden gözden geçirmenize neden olabilir. düşen yeni bir mesajın başlığına kadar her şey olabilir. Üstelik Fossil’de bu projeyi hayata geçirmek Cep telefonlarının hayatımıza girmesiyle birçok kişi kol saati takmaiçin uğraşanlar, benzer cihazlara dair daha önceki tecrübelerden hareyı tamamen bir kenara bıraktı. Artık çoğumuz saati öğrenmek istediğiketle bu kez saati daha şık ve alımlı yapma konusunda oldukça kararlı mizde üşenmeyip cep telefonumuzu elimize alıyor ve ekranını aydınolduklarını beyan etmişler. Gerçi fotoğraflara bakılırsa bu konu üzerinlatıp saatin kaç olduğuna bakıyoruz. Dünyanın tanınmış saat üreticilede daha çok çalışmaları gerektiği belli oluyor. rinden Fossil ise, yeni bir tasarımla uzun süre önce saat takmayı bıraFosil, şimdi bu fikri pazarlamak ve uygulamalarla iletişim standartkan bir nesle yeniden kol saati takma alışkanlığı kazandırmayı amaçlılarını belirlemek üzere Silikon Vadisi’ndeki şirketlerden destek arayor. Peki nasıl? Kol saatini cep telefonuyla eşleştirerek. makla meşgul. Saatin üretime girmesi durumunda satış fiyatının Aslında bundan önce cep telefonlu saat yapıp satan çok oldu, ama dolar civarında olacağı söyleniyor. Bu arada fikir hoşunuza gittiyse, görüşme yapmak için saate kulaklık bağlamak gerekmesi yüzünden, funduszeue.info adresinde olup bitenlere de mutlaka bu fikir kullanıcılar arasında bir türlü kabul görmedi. Fossil ise ortaya göz atmanızı tavsiye ederim. koyduğu yeni fikirle saati cep telefonuna dönüştürmeyi değil, cep te-

VGA ve DVI Bağlantıları İçin Geri Sayım Başladı Intel, AMD, Dell, Lenovo, Samsung ve LG gibi endüstri devlerinin de desteğiyle masaüstü ve dizüstü bilgisayarları harici monitörlere veya sunum cihazlarına bağlamak için kullanılan VGA yuvasını yılında ortadan kaldırmaya hazırlandığını açıkladı. VGA bağlantısı, neredeyse 20 yaşına gelmesine rağmen halen bilgisayarlarda en yaygın kullanılan bağlantı standartlarından biri olma özelliğini koruyor. Üstelik öyle görünüyor ki DVI ve LVDS adı verilen bağlantı yolları da VGA ile aynı kaderi paylaşacak. Endüstri devlerinin böyle bir karar almasının sebebi, artık iyice yaşlanan bu bağlantı biçimlerinin performans, enerji tüketimi ve kolaylık açısından DisplayPort ve HDMI gibi çağdaş alternatiflerle yarışamaz hale gelmesi. Bir diğer sebep ise bu tür bağlantı yollarının haddinden fazla kalın oluşu. Bunu duymak belki size ilginç gelecek ama şu an piyasada yer alan birçok dizüstü bilgisayar modelinin ulaşabileceği maksimum inceliği, üzerindeki VGA yuvası belirliyor. Örneğin Apple MacBook Air adını verdiği süper ince modellerde VGA yuvasını kasaya yerleştirmek yerine, kasa üzerindeki DisplayPort yuvasına bağlanan ve bir ucu VGA bağlantısı içeren kısa bir ara bağlantı kablosunun kullanımını şart koştu. Zira diğer türlü makineyi bu kadar ince yapmayı beceremeyecekti. Planlara göre Intel, yılında bilgisayarlarda VGA yuvalarının kullanımına tamamen son verecek. AMD ise bu konuda Intel’den bile daha aceleci. AMD, yılında birçok üründe VGA yuvası kullanımını sonlandırırken, ’de tamamen son vermeyi planlıyor. 14

Bugün neredeyse tüm bilgisayarlarda yer alan VGA yuvası yılında tarih olacak.


Bilim ve Teknik Ocak

WWF’nin Yazdırılamayan Dosya Biçimi Hazır

WWF’nin yeni dosya biçimi sizi kâğıt harcamaktan mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışıyor.

Son yıllarda teknoloji kullanımında çevreci yaklaşımın ağırlığı giderek daha çok hissediliyor. Birey olarak bu konuya katkıda bulunmanın en iyi yöntemlerinden biri de ekranda gördüğünüz şeyleri gerekmedikçe kâğıda basmamak. Böylece üretim ve geri dönüşüm sürecinde, hatırı sayılır miktarda doğal kaynağın harcanmasını gerektiren mürekkebi daha tasarruflu kullanmanın yanı sıra kullandığınız kâğıdı üretmek için kesilmesi gereken ağaçların hayatını kurtarabiliyorsunuz.

İşte doğal hayatı korumak için dünya genelinde faaliyet gösteren bir organizasyon olan WWF, bu işe katkı sağlamak amacıyla bilgisayarlarda belge paylaşımı için yeni bir dosya biçimi hazırladığını açıkladı. Organizasyonun adıyla anılan WWF uzantılı bu dosya biçiminin özelliği, elektronik ortamda kolayca okunmasına rağmen hiçbir koşulda yazdırılamaması. Bu dosya biçimini kullanabilmek için önce funduszeue.info adresine giderek ücretsiz dönüştürme yazılımını bilgisayarınıza yüklemeniz gerekiyor. Bu yazılım, dönüştürmek istediğiniz belgeleri alıp WWF uzantılı dosyalar haline çevirme işini üstleniyor. WWF uzantılı dosyaları ister e-posta yoluyla, ister internet üzerinden dilediğiniz gibi paylaşabiliyorsunuz. Dosyayı okumak içinse Adobe Reader gibi, PDF dosyalarını açabilen herhangi bir yazılıma sahip olmanız ve WWF uzantısını bu programla ilişkilendirmeniz yeterli. Ama işin dikkat edilmesi gereken bir yönü daha var: WWF uzantılı dosyalar yazdırılamadıkları gibi, içlerindeki metnin bir kısmını seçip kopyalamanıza da izin vermiyorlar. Konu hakkında detaylı bilgiyi http:// funduszeue.info adresinde bulabilirsiniz.

Ofisler İçin “Parfümlü” Yazıcı Yaptılar Hazır bu sayfalarda yazdırılamayan dosya formatlarından bahsetmişken, yazıcılarla ilgili bir de yeniliği haber verelim. İş yerinde yazıcıların yakınında oturanlar genellikle en şanssız çalışan grubunu oluştururlar. Çünkü yazıcının çalışırken çıkardığı sürekli vızıltıların yanı sıra, sık sık ısınan tonerlerden yükselen kimyasalların kokusu da yazıcıların yakınında oturanlar için bir derttir. İşte Konica Minolta “bizhub 43” adını verdiği ofis tipi yazıcısına ilginç bir özellik eklemiş: Kokulandırma sistemi. Tarayıcı, yazıcı, faks, fotokopi gibi özellikleri bir arada barındıran bu yazıcının üzerinde yer alan özel hazneye bitkilerin ince ince kıyılmasıyla hazırlanmış 6 çeşit kokudan birini koyduğunuzda, yazıcı normal baskı işlerini yapmanın yanı sıra ortamın havasını tazeleme görevini de üstleniyor. Yazıcının bu sayede aromaterapi yöntemiyle iş stresinin yol açtığı rahatsızlıkları gidermek gibi bir iddiası da var. Kimbilir, belki uygun bir yere koyduğunuzda Feng Shui etkisi de yaratıyordur. Ofis yazıcılarının çalıştıkça etrafa güzel kokular yayması sık rastlanmayan bir durum.

15


Tekno - Yaşam

Osman Topaç

Robot Hava Fotoğrafçısı Sensefly®, üzerine 12 MP dijital fotoğraf makinesi monte edilmiş insansız bir hava aracı. Sensefly® beraberinde verilen yazılımı kullanılarak önceden belirlenen bir alanın üzerinden uçup o bölgenin yüksek çözünürlükte hava fotoğraflarını çekebiliyor. Bütün bunları yaparken kullanıcının uçağın düğmesini açmaktan başka uçuşla ilgili hiç bir şey yapması gerekmiyor. Kullanıcının yapması gereken sadece fotoğrafı çekilecek alanı sisteme girmek. Bütünleşik GPS sistemine sahip olan Sensefly®, ana kumanda bilgisayarından gelen koordinatlar dahilindeki alan üzerinde uçarak resim çekmeye başlıyor. Eğer kullanıcı uçağı kendisi uçurmak isterse, uçağı uzaktan kumanda ile yönetmek de mümkün. Bu ürün, hava fotoğrafçılığı dışında güvenlik, tarla ürünleri kontrolü, trafik kontrolü, haritalama, vahşi yaşam gözlemi gibi amaçlar için de kullanılabiliyor. Sensefly® 80 cm kanat açıklığına sahip ve kamera dahil gr ağırlığında. Saatte 50 km’ye kadar hız yapabilen Sensefly®, 30 dakika kesintisiz uçabiliyor. Dijital fotoğraf makinesi dışında özel bir algılayıcı da müşterinin talebi üzerine uçağa monte edilebiliyor. funduszeue.info

Leaf Aptus II: Dünyanın En Yüksek Çözünürlüğe Sahip Kamerası Dünyanın en yüksek çözünürlüğe sahip fotoğraf makinesi olduğu iddiası ile satışa çıkarılan Leaf Aptus II 12R, 80 MP çözünürlüğe sahip. 53,7 mm x 40,3 mm büyüklüğünde bir sensörü olan Leaf Aptus II 12 R ile çektiğiniz bir fotoğrafın sıkıştırılmış hali bile MB büyüklüğünde. Bu kamerayı diğer kameralardan ayıran diğer bir özellik de kamera içinde bulunan sensörün,

sadece bir tuşa dokunarak yatay veya dikey konuma getirilebiliyor olması. Diğer bir ifadeyle ister dikey ister yatay bir fotoğraf çekiyor olun, kameranızın yönünü değiştirmek ihtiyacı hissetmeyeceksiniz. Ayrıca, eğer 80MP çekeceğiniz fotoğraf için fazla ise sensörün sadece bir bölümünü, örneğin 60MP’lik bir bölümünü seçmeniz de mümkün. funduszeue.info

İnsanlar İçin Karakutu Karakutu denilen cihazlar önceleri sadece hava taşıtlarında kullanılırdı. Daha sonraları kara taşıtlarında da kullanılmaya başlandı. Bu teknolojilerden bazılarını köşemizde tanıtmıştık. Microsoft tarafından geliştirilen Revue ise adeta insanlar için geliştirilmiş bir karakutu gibi. 94 gr ağırlığında ve 6,5 cm x 7 cm x 1,7 cm büyüklüğündeki Revue boynunuza asabileceğiniz ve kendi kendine fotoğraf çekebilen bir dijital fotoğraf makinesi. Bu makinenin bir deklanşörü yok. Cihazı çalıştırmaya başladığınız andan itibaren belirli aralıklarla fotoğraf çekmeye başlıyor ve 2GB’lık hafızasına depoluyor. Bu teknolojinin neden üretildiğini tahmin edebiliyor musunuz? Microsoft’un bu teknoloji ile ilgilenmesinin sebebi, hafıza sorunu yaşayan hastaların gün boyu yaşadıkları olaylara ait görselleri görerek geçmişlerini daha iyi hatırlayacakları hipotezi. Her ne kadar bu konuda yapılan çalışmalar henüz kesin sonuç vermemiş olsa bile, Revue ile çekilen görsellerin gösterildiği hastaların geçmişlerini daha iyi hatırladığı ve görsellerle deneyimlerini ilişkilendirebildiği gözlemlenmiş. Tabii kameranın kullanım yeri sadece bununla sınırlı değil. İlginç yerleri gezen bir turistin de gün boyu gezdiği yerlerin resmini gezintisini bölmeden çekebilmesi veya askeri uygulamalar gibi farklı alanlarda kullanılabiliyor. funduszeue.info

16


Bilim ve Teknik Ocak

[email protected]

Pasta Süsleyen Yazıcı Cricut, yazıcı başlığı yerine bir maket bıçağı bulunan bir yazıcı. Ülkemizde de bu tür kesiciler, özellikle tabelacılar tarafından yaygın olarak kullanılıyor. Cricut Cake ise aynı teknolojinin pastacılara uyarlanmış versiyonu. Bu cihaza kâğıt yerine “yenebilir” pasta malzemelerinden oluşan tabakalar veriyorsunuz ve tasarladığınız şekiller bu tabakalardan kesiliyor. Daha sonra bu kesilen şekilleri kullanarak her biri birer sanat eseri olan pastalar yapmanız mümkün. funduszeue.info

Arnavut Kaldırımı Döşeme Makinesi Sanal Gerçeklik: funduszeue.info

Nanoteknoloji haberlerinden sıkılmış olanlar için çok basit bir araçtan bahsedeceğiz bu haberde. Genellikle asfalt kaplamanın uygun olmadığı yerlerde, yolların veya kaldırımların kaplanmasında kullanılan Arnavut kaldırımı ya da kilitli parke taşlarını yerleştirmek çok yorucu ve zaman alan işlerden biridir. Hollandalı bir girişimci tarafından geliştirilen Tiger Stone, elektrikle çalışan bir taş döşeme aracı. Araç çok basit bir şekilde tasarlanmış. En fazla üç işçinin taşla beslediği bir ağzı olan araç, çok yavaş bir şekilde taş döşenecek yüzey üzerinde ilerlerken yerçekimi kuvveti ile kum zemine inen taşlar, bir silindir yardımıyla sabitleniyor. Bu aracı kullanarak, sadece iki operatör ile günde m2 taş döşemek mümkün. Tiger Stone 4, 6 ve 8 metre genişliğinde modellerle satışa çıkarılmış.

Bilgisayar oyunlarının sanallığına biraz gerçeklik boyutu eklemek isteyenler için tasarlanmış bir oyuncak helikopter funduszeue.info Fakat bildiğimiz helikopterlerden de oyuncaklardan da biraz farklı. Bu oyuncak üzerinde bir wifi sistemi ve iki video kamera var. Helikopter üzerindeki wifi sistemi, iPhone’a yüklenen oyun sistemiyle iletişim kurmak için kullanılıyor. Helikopterin önünde bulunan kamera ile iPhone ekranına gelen görüntü, kullanıcıya sanki helikopterin kokpitindeymiş hissini veriyor. Yine bu wifi sistemi kullanılarak iki helikopter aynı oyunda karşılıklı savaşabiliyor. Hem kapalı alanda hem de açık alanda kullanılabilecek şekilde tasarlanmış olan funduszeue.info’un neler yapabildiğini mutlaka görmelisiniz. funduszeue.info

funduszeue.info

17


Levent Daşkıran

Akıllı Telefonlarda Her Şeyin Bir Uygulaması Var Büyük ve renkli ekranları, gelişmiş işlem güçleri ve insanı hayrete düşüren yetenekleriyle akıllı telefonlar, günümüzün en popüler teknolojik simgelerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bu aygıtların bu kadar ilgi çekmesinin ardında ise sürekli internete bağlı kalma ihtiyacının yanında, zaman zaman hayal gücünün sınırlarını zorlayan uygulamalar yatıyor.

G

eniş ve renkli dokunmatik ekranlar, gelişmiş bağlantı ve sürekli bağlı kalabilme yetenekleri, ambalajı açtığınız anda hazır hale gelen e-posta ve sosyal medya erişimi, masaüstü bilgisayarları aratmayacak ölçüde görüntüleme yapabilen internet tarayıcıları, dizüstü bilgisayarınızla yarışabilecek kadar yüksek işlem gücü ve hayalleri zorlayan uygulama çeşitliliği… Akıllı telefonlar, aktif hat sayısının neredeyse dünya nü-

18

fusunu geçmek üzere olduğu şu günlerde cep telefonu kullanıcıları arasındaki en popüler ürünler. Araştırma şirketi Gartner’ın tahminlerine göre yılında Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da satılacak cep telefonlarının % 60’ının akıllı telefon olacağı öngörülüyor. ComScore verileri de gelişmiş ülkelerde en hızlı büyüyen cep telefonu sektörünün akıllı telefon sektörü olduğunu ortaya koyuyor.


Bilim ve Teknik Ocak

&gt;&gt;&gt; Normal bir cep telefonuyla kıyaslandığında çok daha fazla bilgi işlem kapasitesi ve bağlantı yeteneği sunan, kendilerine özgü işletim sistemleri üzerine karmaşık uygulamalar yüklemenize ve çalıştırmanıza izin veren cep telefonları akıllı telefon olarak adlandırılıyor. Aslında akıllı telefon kavramını cep telefonu özelliklerine sahip bir cep bilgisayarı olarak da tanımlamak mümkün. Beklentilerin artmasına bağlı olarak işlemci hızı ve sistem belleği sürekli artan, ekran boyu giderek büyüyen ve giderek gelişen yeteneklere kavuşan bu cihazlar, dış görünüşleri ve sundukları zengin fonksiyonlarla gün geçtikçe kullanıcılar tarafından daha fazla tercih ediliyor. Üstelik bu aygıtlar, tüketiciler için bir cazibe unsuru olmanın yanı sıra üreticilerin kârlılığını açısından da ciddi bir kaynak. Her ne kadar ilk örnekleri yılında ortaya çıkmış olsa da, akıllı telefonların altın çağı ve yaygınlaşması yılında ilk iPhone’un ortaya çıkışından sonra başladı. Kullanıcı arabiriminin her bir uygulamanın kullanım amacına göre tamamen yeni baştan düzenlenmesine izin veren geniş dokunmatik ekran, kontrolü sağlamak amacıyla telefonun hareketlerini ve pozisyonunu uygulamalara aktarabilen ivmeölçer, ekranda birden fazla parmağı aynı anda kullanarak farklı işlemleri yerine getirebilme ve gelişmiş internet tarayıcısı gibi özelliklerle donatılan bu telefon, kendinden sonra gelecek aygıtlar için örnek model oldu. Bugün öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, bundan birkaç yıl önce dokunmatik arayüzlerden kullanışsız olduğu gerekçesiyle köşe bucak kaçan kullanıcılar artık dokunmatik ekrandan ibaret bir telefon kullanmayı bir prestij olarak kabul ediyor.

Uygulama sayısı 1 milyona gidiyor yılında ilk iPhone ile yeni nesil akıllı telefon anlayışının üç aşağı beş yukarı belirlenmesinin ardından, ikinci büyük adım yılında App Store adı verilen uygulama dükkânının açılmasıyla yine Apple’dan geldi. O güne kadar akıllı telefon uygulamalarının dağıtımı, uygulamayı yazan şirketin internet siteleri üzerinden veya birçok uygulamayı bir arada sunan bazı katalog siteleri üzerinden gerçekleştiriliyordu. Tıpkı bilgisayarlarda olduğu gibi önce kullanım amacını belirliyor, daha sonra işinize yarayacak uygulamanın peşine düşüyor ve indirip kurulumunu gerçekleştiriyordunuz; bu aslında hayli zahmetli bir işlemdi. Apple ise App Store ile uygulama seçimi ve indirme işini tamamen telefon üzerinden erişilebilen bir platforma taşıyordu. Bu platform üzerinden istediğiniz uygulama kategorisine girebilecek, bedava ve ücretli seçenekler arasında dolaşabilecek, diğer kullanıcıların bu uygu-

lamalar hakkındaki görüşlerini okuyabilecek ve dilediğiniz uygulamayı anında indirip kurabilecektiniz. Böylece platform üzerinde satılacak olan uygulamanın kontrolünü ve onay sürecini Apple’ın inisiyatifine bırakmakla birlikte, tüm uygulamalara tek bir noktadan erişebilme kolaylığına kavuşacaktınız. Üstelik bu platform, şirketin sağladığı uygulama geliştirme araçlarını kullanarak kendi uygulamalarınızı hazırlayıp platforma dahil etme şansı da sunuyordu. App Store, 11 Temmuz ’de duyurulduğu ilk günden itibaren çok büyük bir ilgiyle karşılandı ve aradan geçen 2,5 yıl içinde inanılmaz gelişimini sürdürüyor. Bunun için rakamlara şöyle bir bakmak yeterli: 11 Temmuz ’de ilk açıldığında uygulama ile başlayan App Store, 14 Temmuz’da uygulama ve 10 milyon indirme sayısına erişti. Aradan daha 1 yıl geçmeden, 23 Nisan ’da uygulama sayısı 35 bine, indirme sayısı 1 milyara yükseldi. yılı Ocak ayının başlarında dükkândaki uygulama sayısı bini, indirme sayısı 3 milyarı geçmişti. Ekim verilerine göre dükkândaki uygulama sayısı binin üzerinde ve toplam uygulama indirme sayısı 7 milyardan fazla. Mobil uygulamalara erişimde App Store’un ortaya koyduğu bu başarı, diğer üreticilere de ilham kaynağı oldu. Palm tabanlı sistemler için App Catalog, Google’ın Android mobil işletim sistemiyle çalışan aygıtlarını hedefleyen Android Market, Microsoft Windows Mobile platformuna özel Windows Marketplace for Mobile, Nokia’nın Symbian tabanlı telefonları için uygulamalar sunan Ovi Store, Samsung Bada platformunu hedefleyen Samsung Apps ve RIM’ın BlackBerry cihazı için hazırladığı BlackBerry App World sırayla pazardaki yerlerini aldılar. Ancak bunların bazıları Türkiye’den erişime açık değil. Örneğin Android işletim sistemine sahip akıllı telefonlar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok yaygın olmasına rağmen, ülkemizden Android Market erişimi sağlanamıyor. Ne zaman sağlanabileceği konusunda da bir bilgi yok. 19


Akıllı Telefonda Her Şeyin Bir Uygulaması Var

Tüm bunların üstüne görünen o ki, bu platformların erişimi sadece akıllı telefonlarla da sınırlı kalmayacak. Tablet bilgisayarlarını hazırlayıp piyasaya süren veya sürme hazırlığında olan şirketler, mobil uygulama dükkânlarını bu aygıtlara içerik sağlamak için bir platform olarak konumlandırıyor. Akıllı telefonların giderek yaygınlaşmasının yanı sıra kullanıcılar arasında benzer bir akım oluşturacağı düşünülen tablet bilgisayarların da bu platformlardan faydalanması, bu işin benzer bir ivmeyle büyümeye devam edeceğini gösteriyor. Hayal gücünü zorlayan uygulamalar: Akıllı telefonların sunduğu özellikler uygulama erişim kolaylığıyla birleşince, bu iş profesyonel yazılım geliştiricilerin tekelinden çıkarak çok daha geniş bir kesime hitap etmeye başladı. Hazırladıkları uygulamayı uygulama platformları üzerinden dağıtarak satabileceklerini ve bu yolla gelir elde edebileceklerini gören meraklılar, ellerindeki aygıtların özelliklerini farklı şekillerde bir araya getirerek birbirinden yaratıcı uygulamalara imza atmaya başladılar. İşte birbirinden ilginç mobil uygulamalar arasından bizim gözümüze takılanlar. Lightsaber Unleashed: Yıldız Savaşları serisinin hayranıysanız, eminim siz de elinize bir ışın kılıcı alıp sallamayı hayal etmişsinizdir. Lightsaber uygulamasıyla bu isteğinizi bir miktar olsun karşılayabilirsiniz. Uygulamayı çalıştırıp ekrana dokunduğunuzda ışın kılıcı o kendine has sesiyle açılıyor ve telefonu salladıkça ivmeölçer yardımıyla sanki gerçek bir ışın kılıcı sallıyormuşçasına sesler çıkarıyor. Dilerseniz aynı uygulamaya sahip bir diğer arkadaşınızla Bluetooth bağlantısı kurup düello da yapabiliyorsunuz. Night Recorder: Gece horlayıp horlamadığınızı veya neler sayıkladığınızı merak ediyorsanız Night Recorder tam size göre. Uygulamayı çalıştırdığınızda önce mikrofon hassasiyetini ayarlayarak kaydın hangi ses şiddetinin üzerinde başlayacağını tanımlıyorsunuz. Daha sonra telefonu yatağınızın yanına yerleştirip uykuya dalıyorsunuz. Uygulama belirlediğiniz eşiğin üzerinde bir ses algıladığında otomatik olarak kayda geçiyor ve ses kesildiğinde dosyayı kaydedip yeni bir ses için beklemeye koyuluyor. Böylece sabah kalktığınızda sesleri dinleyerek siz uyurken saat tam olarak kaçta neler olmuş öğrenebiliyorsunuz. Bebot: Dokunmatik ekranlı telefonlarda piyano ve gitar tarzı enstrümanların çok sayıda başarılı örneğini bulabilirsiniz. Ama müzik ve sesle biraz ilgiliyseniz Bebot’u mutlaka denemeniz gerek. Kullanması da son derece kolay ve eğlenceli: Uygulamayı çalıştırıyorsunuz, kullanacağınız sesi seçiyorsunuz, 20

parmağınızı ekranda dolaştırmaya başlıyorsunuz ve kendinizi etkileyici seslerin kollarına bırakıyorsunuz. Uygulama, canlı bir konserde enstrüman olarak kullanılabilecek kadar başarılı. Flight Update: Havaalanına gideceksiniz, acaba uçak rötar yaptı mı? Amerika’dan gelen yakınınızın uçağı şu an nerededir, saat kaçta inecek? İki hafta sonrası için planladığınız seyahatte gideceğiniz yere acaba hangi havayolları, saat kaçta uçuyor? Bu tarz soruların cevabını bulmak için akıllı telefonunuzdan Flight Update uygulamasını çalıştırıp ilgili hava yollarının adını, uçuş numarasını veya kalkış-varış noktasını girmeniz yeterli. Üstelik dünyadaki tüm hava yolu şirketleri ve uçuşlar destekleniyor. Mobile Mouse: İvmeölçerlerle donatılmış akıllı telefonunuzu havalı bir fare olarak kullanmak isterseniz Mobile Mouse uygulaması emrinize amade. Uygulamayı telefonunuzda çalıştırıp masaüstü bilgisayarınızdaki küçük uygulamayla kablosuz bağlantı üzerinden eşleştirdiğinizde, telefonunuzu havada serbestçe hareket ettirerek bilgisayar ekranındaki imlece yön verebilirsiniz. Tıklamalar da telefonun ekranına dokunarak hallediliyor. Barcode Scanner: Bir ürün gördünüz, almak istiyorsunuz ama içinize başka yerden daha ucuza bulabilir miyim diye kurt düştü. Telefonunuzu çıkarıyorsunuz, uygulamayı çekip barkodun fotoğrafını çekiyorsunuz. Uygulama internet üzerinden barkodun hangi ürüne ait olduğunu buluyor ve çevrimiçi alış-


Bilim ve Teknik Ocak

&gt;&gt; veriş sitelerinde ürünün kaç liraya satıldığını size bir rapor olarak sunuyor. Fiyat aklınıza yatarsa alıyorsunuz, yatmazsa başka yerden daha ucuza bulmak için dolaşmaya devam ediyorsunuz.

Whole Food: Yemek yapmak istiyorsunuz, ama evde fazla malzeme yok ve siz de dışarı çıkıp bir şeyler almak istemiyorsunuz. Kolayı var. Akıllı telefonunuzda Whole Food uygulamasını çalıştırın, evdeki malzemeyi girin, yazılım da size bu malzemelerle yapabileceğiniz yemek tarifleri önersin. İşte bu kadar. White Noise: Geceleri başınızı yastığa gömmek yerine kamp ateşinin çıtırtısı, denizden gelen dalgaların çıkardığı sesler veya sakin yağan bir yağmur eşliğinde uyumak istiyorsanız White Noise tam da aradığınız şey. Bu uygulamayla küçük bir derenin şırıltısından gök gürültülü sağanak yağışa kadar dilediğiniz sesleri kullanarak kendinize huzurlu bir dinlenme veya uyku ortamı sağlayabilirsiniz. pushups: tane şınav çekmenin sizin için artık bir hayal olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bu uygulama, 6 haftalık bir program eşliğinde sizi bir defada adet şınav çekmek için hazır hale getireceği iddiasında. Günlük olarak belirlenen programlara harfiyen uyduğunuzda ve uygulamanın mevcut performansınıza dair sorduğu sorulara doğru cevap verdiğinizde bu hedefin gerçekleşebileceği belirtiliyor. Sıkılmadan uygulayabilirseniz işe de yarayacak gibi.

Hipstamatic: Akıllı telefonunuzla çektiğiniz fotoğrafları analog birer kare haline dönüştürmek isterseniz, Hipstamatic’e göz atmanızda fayda var. Bu uygulama, dilediğiniz türden analog lensler arasından seçim yapmanıza ve telefonunuzla çektiğiniz fotoğrafların sanki bu tarz lensle çekilmiş gibi işlenmesine olanak sağlıyor. Sonuçlar gerçekten etkileyici. iBoost: Otomobilinizi modifiye ettirdiniz ve hızlanma performansının bu işlemden ne kadar etkilendiğini merak ediyorsunuz. iBoost, bu konuda size bilgi verebileceği iddiasında. Telefonu yolcu koltuğuna yerleştirip performans denemesi yaptığınızda, uygulama ivmeölçerler yardımıyla hareket değişimlerini algılayarak aracın performansı hakkında sayısal bilgiler sunuyor. Daha sonra da bunları grafikler eşliğinde size gösteriyor. Scanner Pro: Elinizde kâğıda basılı bir belge var, ama siz bunu üzerinde düzenlemeler yapabileceğiniz bir metin belgesi haline getirmek istiyorsunuz. Telefonunuzun kamerasını çalıştırın, belgenin mümkün olduğunca net bir fotoğrafını çekin ve görüntüyü Scanner Pro uygulamasına verin. Uygulama optik karakter tanıma tekniğinin yardımıyla görüntüdeki metni ayrıştırsın ve size üzerinde çalışabileceğiniz bir dosya olarak sunsun. İşte bu kadar. SoundHound: Gittiğiniz herhangi bir yerde duyduğunuz müzik çok hoşunuza gitti ve kim söylemiş öğrenmek istiyorsunuz. Hemen telefonunuzu çıkarıyorsunuz, SoundHound’u çalıştırıyorsunuz ve parçanın bir kısmını telefonunuza dinletiyorsunuz. SoundHound bu bilgiyi ana sunucuya göndererek analiz ediyor ve kim söylemiş, hangi albümdeymiş karşınıza getiriyor. İşin daha da güzel tarafı bu uygulama kendi kendinize mırıldandığınız parçaların bile kime ait olduğunu bulup getirebiliyor. Dragon Dictation: Bir şeyleri uzun uzadıya yazmak yerine söylediğiniz şeylerin yazıya dökülmesini istiyorsanız, Dragon Dictation uygulamasını kullanabilirsiniz. Dragon Dictation, siz konuştukça sesinizi kaydediyor ve konuşmanız bittiğinde ana sunucuya göndererek çözümletip söylediklerinizi metin olarak karşınıza getiriyor. Ama yalnızda İngilizce söylenenleri anlayıp metne çevirebildiğini de hatırlatalım. The Elements: iPad için özel olarak tasarlanmış bu uygulama belki de hayatınızda görebileceğiniz en güzel periyodik tablo uygulaması. Tablo üzerine dizilmiş küçük ve hareketli simgeler arasında gezinerek ilginizi çeken element hakkında bilgi almanız, örneklerini görmeniz, geometrik yapısından Dünya’da ve evrende hangi sıklıkta rastlandığına kadar her türlü detayı öğrenmeniz mümkün. Anlatılması zor, gerçekten görülmesi gereken bir uygulama. 21


Akıllı Telefonda Her Şeyin Bir Uygulaması Var

Profesyonel bilişim yazarlığı kariyerine yılında PC Magazine Türkiye dergisinde editör olarak başlayan Levent Daşkıran, aralarında Chip, funduszeue.info Magazine, Hürriyet ve Sabah gibi yayınların da yer aldığı onlarca basılı ve çevrimiçi yayına makale, derleme ve çevirileriyle katkıda bulundu. ’den beri Bilim ve Teknik ve Bilim Çocuk dergilerine yazılarıyla her ay düzenli olarak katkıda bulunan Daşkıran, haftalık BThaber Gazetesi’nde Haber Sorumlusu olarak görev yapıyor.

22

Earthquake: Dünya genelindeki depremlerden anında haberdar olmak mı istiyorsunuz? Konumunuzu işaretleyin, size hangi yakınlıktaki ve hangi şiddetin üzerindeki depremlerden haberdar olmak istediğinizi belirtin. Belirttiğiniz koşullarda bir deprem olduğunda uygulama sizi haberdar edecektir. Dilerseniz herhangi bir sınır koymadan tüm dünyanın sismografik güncellemelerini de buradan takip edebilirsiniz. Discover: Wikipedia’dan bir şeyler okumayı seviyor, ama web sayfaları arasında dolaşmayı fazla çekici bulmuyorsanız Discover adlı uygulamaya bir göz atmanızda fayda var. Discover, ilgilendiğiniz Wikipedia başlığını buluyor ve bunu metniyle, görseliyle yeniden harmanlayarak gerçek bir kitap sayfası gibi karşınıza getiriyor. Uygulama size günün başlığı ve ilgilenebileceğiniz konular gibi farklı okuma seçenekleri de sunabiliyor. LaDiDa: iyi şarkı söyleyemiyorsanız bile, biraz yardımla bu konuda neler yapabileceğinizi görmek istiyorsanız LaDiDa’yı bir denemekte fayda var. Uygulamayı çalıştırıyorsunuz, bir müzik türü ve tempo seçiyorsunuz ve kafanıza göre mikrofona bir şeyler söylemeye başlıyorsunuz. Uygulama sesinizin tınısını ve temposunu arka plandaki müziğe oturtup karşınıza getiriyor. Şimdiden söyleyeyim, şaşırmaya hazır olun.

The Early Edition: İnternetteki haber kaynaklarını veya okumak istediğiniz siteleri RSS beslemeleri üzerinden takip ediyorsanız, The Early Edition bu işi hayli kolaylaştıran bir uygulama. İlgilendiğiniz siteye dair beslemeleri uygulamaya tanımladığınızda, uygulama tüm bu beslemelerden haberleri düzenli olarak çekiyor ve alt alta bir liste olarak değil, sanki bir gazete sayfası gibi sunuyor. Özellikle çok sayıda site takip edenler için ideal bir yaklaşım. Starwalk: Gökyüzü gözlemleri ilginizi çekiyorsa, Starwalk’ı kesinlikle edinmelisiniz. Uygulama temel olarak o an bulunduğunuz konum ve saat bilgisi üzerinden gökyüzünde hangi cisimleri görebileceğinize dair detaylı görüntüler sunma işini üstleniyor.


Bilim ve Teknik Ocak

&lt;&lt;&lt;

Ama bir de sürprizi var: Telefonu ve tableti gökyüzüne doğru çevirdiğinizde, uygulama dahili pusula ve GPS yardımıyla baktığınız yerde tam olarak ne göreceğinizi de size söyleyebiliyor. Bu haliyle gökyüzüne açılan bir siber pencereye benziyor ki, gerçekten hayret verici.

Word Lens: Son zamanların en popüler ve adından söz ettiren uygulaması olan Word Lens’in yaptığı iş çok ilginç. Diyelim ki bir yere gittiniz ve karşınızda yabancı dilde yazılmış bir tabela duruyor. Uygulamayı çalıştırıyorsunuz ve tabelanın fotoğrafını çekiyorsunuz. Uygulama da tabelada ne yazdığını yine aynı tabela görüntüsü üzerinde, ama bu kez sizin anlayacağınız dilde görüntülüyor.

23


Zeynep Ünalan Dr, Bilimsel Programlar Uzmanı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

Suyun Gariplikleri H2O… Doğadaki en temel elementlerden olan hidrojen (H) ve oksijenden (O) meydana gelen bir molekül. Bu yönüyle basit gibi görünse de garip özellikleriyle su halen çözüme ulaşmamış, önemli bilimsel konu başlıklarından biri. Hayatın olmazsa olmazı, insanlığın en önemli doğal kaynağı olan bu renksiz, tatsız, kokusuz sıvı beklenmedik fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip. Suyun gizemli özellikleri Dünya’da yaşama olanak sağlarken bilim insanları da suyu su yapan nedenleri araştırmaya, su moleküllerinin nasıl bir arada bulunduğunu ve su molekülleri arasındaki hidrojen bağlarını anlamaya çalışıyor.

Sudaki Sır Perdesi Yıl Erasto Mpemba adında Tanzanyalı bir ilköğretim öğrencisi okul projesi için dondurma yapmaya çalışıyor. Küçük dondurma kâselerine kaynamış sütü boşaltıyor. Genelde kaynamış sütü soğuduktan sonra buzdolabına koyarız. Ancak Mpemba aceleden kaynar sütle dolu kâseleri de buzluğa atıveriyor. Bir süre bekleyen Mpemba şaşırtıcı bir olgu ile karşılaşıyor: Kaynar sütün soğumuş olandan daha çabuk donduğunu fark ediyor. Küçük öğrenci şahit olduk24

larını sınıfta öğretmeni ve arkadaşlarıyla paylaşıyor. Ancak öğretmeni, ısı yasalarına aykırı bu duruma pek ihtimal vermediğinden olsa gerek Mpemba’yı pek ciddiye almıyor. İşin peşini bırakmayan öğrenci gözlemini bir gün okullarına fizik semineri vermek üzere gelen Denis Osborne’a da anlatıyor. Amatör mutfak deneyini laboratuvara taşıyan Osborne’un sonuçları altı yıl sonra Mpemba’nın da isminin yer aldığı bir makalede açıklanıyor.


&gt;&gt;&gt;

Bilim ve Teknik Ocak

Literatüre Mpemba etkisi olarak giren bu olguya ait ilk gözlem Aristo’ya ait (MÖ ). Sonrasında Francis Bacon ve Descartes de sıcak suyun soğuk sudan daha çabuk donduğunu kaydetmişler. Aslında bu kayıtlardaki ifadeler çok da doğru değil. Çünkü bu olgu her sıcaklıkta ve durumda gözlenemiyor. Belli başlangıç koşulları gerekiyor. Çünkü suyun koyulduğu kabın şeklinden, soğuk sıcak su arasındaki sıcaklık farkına kadar birçok etken donma süresini etkiliyor. Mpemba etkisi iki sudan biri 35 santigrat derece (°C) diğeri 5°C iken daha belirgin gözlenebiliyor. Mpemba etkisi kaynamış sıcak suyun buharlaşarak kütle kaybetmesi, sıcak suyun içinde soğuğa oranla daha az çözülmüş gaz olması gibi nedenlerle açıklanmaya çalışılmış, ama hiçbiri Mpemba etkisinin tek ve yeterli açıklaması olarak görülmüyor. Suyun henüz tam açıklamasını bulamamış tek olağan dışı davranışı bu değil. Suyun ısı kapasitesi beklenenin çok üstünde bir değere sahip. Bir gram suyun sıcaklığını 1 °C yükselmek için gerekli ısı miktarı olarak tanımlanan ısı kapasitesinin yüksek olması, suyun sıcaklık değişimine direndiğinin bir göstergesi. Bu aynı zamanda suyun fazla miktarda enerji depolayabildiği anlamına geliyor. Bir kilo suyu belli bir sıcaklığa yükseltmek için suya verilmesi gereken ısı enerjisi miktarı, aynı miktarda altını aynı dereceye ısıtmak için gereken ısıdan 30 kat daha fazla. Bir diğer değişle su, aynı miktardaki ve sıcaklıktaki altından 30 kat daha fazla ısı enerjisi depolayabiliyor. Bu özellik suyun ısı kalkanı ve ısı deposu olarak kullanılmasına olanak sağlıyor. Her şeyden önemlisi suyun bu özelliği sayesinde insanların ve büyük oranda su içeren canlı organizmaların vücut sıcaklıklarında büyük değişimler olmuyor. Suyun ısı kapasitesinin yüksek olmasının yanı sıra ısıyı diğer sıvılardan daha iyi iletmesi vücudumuzda ısının eşit dağılmasına yardımcı oluyor.

25


Suyun Gariplikleri

Ekosistemler de devamlılıklarını suyun yüksek ısı kapasitesine borçlu. Sadece suyun değil su buharının da sıcaklığını değiştirmek zor. Buzun ve su buharının ısı kapasitesi suyunkinin yarısı kadar. Yine de havada ani bir sıcaklık değişimi meydana getirmek için su buharına yüksek miktarda ısı enerjisi aktarılması gerekiyor. Bu da pek mümkün olmadığından iklim değişimleri yavaş ve sorunsuz bir şekilde gerçekleşiyor.

Şekillerindeki simetriye hayran olduğumuz kar kristalleri yağmur damlalarının donması ile değil su buharının birden donup katılaşmasıyla ortaya çıkıyor. Yağmur aşağılara inerken katılaşıp sulu yağmur dediğimiz şekilde yağabilse de bu durumda simetrik kristal yapı oluşmuyor. Doğadaki kar ve buz altıgen simetriye sahip su kristallerinden meydana geliyor. Kristal yapıyı 60° döndürdüğümüzde aynı şekli elde ediyoruz.

26

Suyun yüksek ısı kapasitesi okyanuslardaki sıcaklık değişimlerini eksi santigrat dereceyle +35 santigrat derece arasında sınırlıyor. Buna karşın karadaki sıcaklık farkı çok daha yüksek. Sibirya’da sıcaklık °C’yi bulurken ekvator yakınlarında yaşayanlar zaman zaman +58°C’yi görebiliyor. Dünyamızda hiç su olmasaydı karalardaki sıcaklık değişimi °C’den +°C’ye kadar çok daha geniş bir aralıkta gerçekleşecekti. Suyun ısı kapasitesi bir yönüyle daha diğer sıvılardan ayrılıyor. Diğer sıvılarda ısı kapasitesi sıcaklıkla birlikte sürekli artarken su ısıtıldığında ısı kapasitesi düşüyor; 35°C’de en düşük değerini alıyor, ısıtmaya devam edildiğinde tekrar artıyor. Benzer bir davranış suyun yoğunluğunun sıcaklıkla değişiminde de kendini gösteriyor. Katılar ısındıkça genleşir ve yoğunlukları düşer. Ancak buz için durum böyle değil. 0°C’deki buzu ısıttığımızda yoğunluğunun arttığını ve +4°C’ye ulaşıldığında en yüksek değere ulaştığını görüyoruz. Suyun bu özelliği, buzun daha az yoğun olduğu için su üzerinde yüzmesini sağlıyor. İşte bu durum gezegenimizdeki suların derinlerden yüzeye doğru donmasını ve tüm sualtı yaşamının yok olmasını engelliyor. Buzul çağında bile göl, deniz ve okyanus sularında yaşamın devamlılığına olanak veriyor. Suyun donarken genişlemesi toprak oluşumunda da rol alıyor. Kayaların içerisinde donan su genleşerek kayanın parçalanmasını ve küçük parçalara ayrılmasını sağlıyor. Suyun yüksek ısı kapasitesi bütün bir gölün donmasını önemli ölçüde geciktiren bir diğer etken. Okyanus sularının donmamasında tuzlu olmasının da katkısı var. Nasıl bir etkisi olduğunu küçük bir deneyle görebiliriz. İçinde kırık buz parçalarının olduğu bir buzdolabı poşetine biraz da tuz katıp poşeti kapatalım. Poşeti yoğuralım ve tuz buza iyice karışıp da buzun erimesini sağladıktan sonra, tuzlu suyun sıcaklığını termometreyle ölçelim. Tüm buz erimiş olsa da termometrenin suyun donma sıcaklığı olan 0°C’den daha düşük bir değer gösterdiğini görürüz. Bunun nedeni tuz moleküllerinin buzdaki su molekülleri arasındaki bağları kopararak buzun erimesine yol açması. Suda sadece tuz değil şekerler, asitler, alkol ve proteinler de çözünüyor. Hatta bunlar gibi hidrofilik (suyu-seven) maddelerin dışında hidrofobik (sudankorkan) bazı yağlar da suda bir miktar çözünebiliyor. Suyun iyi bir çözücü olmasında çift kutuplu (dipole) olması önemli rol oynuyor. H2O molekülünün H atomlarının olduğu tarafta pozitif yük yoğunluğu varken, O atomunun olduğu tarafta negatif yük yoğunluğu var. Bu durum, bir yandan su


Bilim ve Teknik Ocak

&gt;&gt;&gt;

molekülleri arasındaki bağların elektrostatik çekim etkisiyle kuvvetini arttırırken diğer yandan da suyun içine katılan artı eksi kutuplu bir maddenin su moleküllerini etraflarına çekip hidrofilik bir karakter sergilemesine neden oluyor. Örneğin suya atılan sodyumklorürün (NaCl) pozitif yüklü kısımları (Na+) suyun oksijeniyle, negatif yüklü kısımları (Cl-) suyun hidrojeniyle bağ kuruyor. Sonuçta NaCl suyun içinde çözünmüş oluyor. Suyun çift kutuplu yapısı su molekülleriyle hücre zarı arasındaki kuvveti de (adezyon kuvveti) güçlendiriyor. Bu kuvvet sayesinde su ağaçların odun borularındaki hücre zarlarına tutunarak yapraklara kadar ve insanların en küçük kılcal damarlarından hücrelerine kadar ulaşabiliyor.

yun sıvı halden gaz hale geçerkenki hacim değişimi de olağanüstü fazla. İşte bütün bunların sonucunda su doğada her üç halde de (katı, sıvı ve gaz) bulunabilen eşsiz bir madde olma özelliğine kavuşuyor. Suyun esrarengiz davranışları sıcaklık değişimiyle sınırlı değil. Su, basınç değişiminin bir sıvıda meydana getirmesi beklenen davranışları da sergilemiyor. Örneğin bir sıvının basınç altında daha zor yayılmasını bekleriz. Ancak su basınç arttıkça daha kolay yayılıyor. Su tahmin edilenden çok daha yüksek ağdalılığa (vizkoziteye) sahip. Bal ya da yağ kadar olmasa da benzer yapıdaki diğer moleküllere kıyasla vizkozitesi yüksek. Üstüne üstlük 33°C’nin altında, suya uygulanan basınç arttıkça, diğer sıvıların aksine, vizkozitesi azalıyor.

Hidrojen Bağları:

Su benzeri çözücülere kıyasla çok yüksek erime ve kaynama sıcaklığına sahip. Suyun erime sıcaklığı kendine benzeyen moleküllere, örneğin H2S (hidrojen sülfür), H2Se (hidrojen selenür) moleküllerine kıyasla °C daha yüksekken, kaynama sıcaklığında bu fark dereceye çıkıyor. Su-

Suyu oluşturan hidrojen ve oksijen elementlerinin yapısı ve oluşturdukları su molekülünün kimyası hayli iyi bilinse de, bir yığın su molekülünün bir arada nasıl durduğu yeni yeni aydınlığa kavuşuyor. Bilim insanları suyun, ancak bir kısmından bahsedebildiğimiz, tüm aykırı davranışlarının su moleküllerinin ortaklaşa davranışından kaynaklandığını düşünüyor. Su molekülündeki iki hafif hidrojen atomu ve kütlesi hidrojene göre 16 kat daha fazla olan bir oksijen atomu arasında elektron paylaşımı söz ko27


Suyun Gariplikleri

nusu. Atomlar elektron paylaşarak yörüngelerindeki elektron sayısını tamamlarken aralarında oluşan kovalent bağ sayesinde birbirlerine kenetleniyor. Bir tek su molekülü değil de bir kap suda ise her bir su molekülünü diğer su moleküllerine bağlayan hidrojen bağları da var. Hidrojen bağı kovalent bağa kıyasla 10 kat zayıf olsa da güçlü bir bağ olarak tanımlanıyor ve suyun garip özellikleri bu bağın gücüne ve geometrisine bağlanıyor. H2O’daki oksijen, etrafında bulunan iki H2O molekülüne bağlanırken, iki hidrojenden her biri birer H2O’ya bağlanıyor. Sonuçta her bir su molekülü dört hidrojen bağıyla çevresindeki dört su molekülüne bağlanmış oluyor. Bu moleküllerin beraberce oluşturduğu geometrik yapı, köşelerine ve tam or-

tasına birer su molekülünün yerleştiği bir dörtyüzlü (tetrahedral). Ancak bir kap su arka arkaya düzgün bir şekilde sıralanmış, simetrik dörtyüzlü yapılar silsilesi olarak düşünülmemeli. Hidrojen bağlarının kovalent bağlarla hizalandığı simetrik tetrahedral yapılar, sudakine oranla buzda daha fazla. Genelliklerde şekillerde buz içindeki hidrojen bağları molekül içi bağlarla aynı doğrultuda gösterilir, aslında bu bağlar sürekli olarak sağa sola ufak hareketler yapar. Ancak bu hareketlerin zaman içindeki ortalaması şekillerde gösterildiği gibidir. Bu arada hizalanmanın gerçekleştiği anlarda hidrojen bağının kuvvetinin arttığını da belirtelim. Buzu eritmek, suyu kaynatmak için enerji vererek hidrojen bağlarını koparmak gerekiyor ve suyun ısı kapasitesinin yüksek olması bu bağları kırmanın zorluğuna bağlanıyor. Örneğin H2S (hidrojen sülfür) molekülleri arasındaki hidrojen bağları, H2O arasındaki hidrojen bağlarına göre -sülfür oksijenden daha kütleli olsa da- çok daha zayıf. Haliyle suyun hidrojen bağlarını koparmak için çok daha fazla ısı verilmesi gerekiyor. Bağlar kırılana kadar soğurulan ısı, hidrojen bağlarının potansiyel enerjisini yükseltmek için kullanılıyor ve sonuçta suyun ısı kapasitesi artıyor.

Hidrojen bağları

Kovalent bağlar

Kuantum Etkileri Sudaki hidrojen bağlarını kuvvetlendiren bir diğer etken de “sıfır nokta enerjisi”. Kuantum fiziğine göre bir sistem en düşük enerji seviyesinde olsa bile enerjisi sıfırlanmıyor ve sıfır nokta enerjisi denen düşük bir enerjiye sahip oluyor. Sıfır nokta enerjisi kuantum fiziğinin temelinde yer alan Heisenberg belirsizlik ilkesiyle yakından ilintili. Zira bir sistemin enerjisinin tam olarak tespit edilme28


Bilim ve Teknik Ocak

&gt;&gt;&gt; sinin imkânsızlığı olarak tanımlanan Heisenberg belirsizlik ilkesine göre vakumda sürekli bir enerji dalgalanması var. Bu da enerjiyi tam olarak belirleyemememize, yani enerjide belirsizliğe yol açıyor. Belirsizlik ilkesi tabii ki moleküller arası ortamda da geçerli. Su molekülleri arasındaki alan enerjisinin dalgalanmasının hidrojen bağlarına etkisi oluyor. Enerjideki ufak değişimler hidrojen bağlarının uzunluğunun değişmesine, bu da bağların kuvvetinin değişmesine yol açıyor. Atomaltı ölçekteki böylesi küçük bir değişimin hayatımıza şaşırtıcı derecede büyük bir etkisi var. Zira bu etki olmasaydı, su hayat kaynağımız olamayacaktı. Cambridge Üniversitesi’nden Felix Frank sıfır nokta enerjisinin önemini şöyle özetliyor: “Bir su molekülü alın ve sudaki hidrojen atomunu, hidrojenin ağır izotopu olan döteryum ile değiştirin. Sonuçta yapısı aynı ancak zehirli bir sıvı elde edersiniz. Aralarındaki tek fark sıfır nokta enerjisindedir.” Hidrojenin atom çekirdeği bir protondan meydana gelirken döteryum çekirdeği bir proton ve bir nötrondan oluşuyor. Bu durumun sıfır nokta enerjisinde doğurduğu fark ise bu iki molekülün vizkozitesini, erime ve kaynama sıcaklıklarını tamamen farklı kılıyor. Kabul edilen görüşe göre su esnemez tetrahedral bir yapıya sahip değil. Hidrojen bağları arasındaki alanda gerçekleşen enerji dalgalanmaları suyun statik değil, çok daha dinamik bir yapı kazanmasına katkı sağlıyor. Hidrojen bağlarının uzunluğu gibi yönü de sıcaklık, basınç ve sıfır nokta enerjisindeki dalgalanmaların etkisiyle değişebiliyor. Birçok sıvıdaki kimyasal bağlar, sıcaklığın ve basıncın değişmemesi durumunda yıllarca aynı kalabilirken suda durum çok farklı. Su molekülleri arasındaki bağlar saniyenin trilyonda birinde kırılıp tekrar oluşuyor. Buzda ise bu süre bir saate kadar uzayabiliyor.

Yeni Modeller Işığında Sır Perdesi Aralanıyor Stanford, Stockholm ve Tokyo üniversitelerinden üç araştırma ekibi (Anders Nilsson’ın ekibi, Lars G. M. Pettersson’ın ekibi, Shik Shin’ın ekibi) yılında ortak bir makale yayımlıyor. Makalede araştırmacıların su molekülerindeki elektron bulutlarından saçılan X ışınını inceleyerek ulaştığı sonuçlar yer alıyor. Deneyde öncelikle su X ışını bombardımanına maruz bırakılıyor. lşığı soğuran elektronlar enerji seviyelerini değiştiriyor ve eski seviyelerine dönerken belli dalga boylarında ışık saçıyor-

lar. Saçılan ışık miktarının dalga boyuna göre değişim gösteren saçılma tayfından, hangi dalga boyundaki ışınların daha çok soğurulduğu ve saçıldığı görülebiliyor. Bu da su moleküllerinin yapısı, aralarındaki hidrojen bağları ve bu bağların kuvveti hakkında bilgi içeriyor.

Bu çalışma kullanılan yöntem bakımından yeni olmasa da araştırmacıların saçılma tayfı üzerine yaptıkları yorum hayli farklı. Saçılma tayfında ilk dikkat çeken, biri küçük dalga boyunda diğeri daha büyük dalga boyunda iki tepe oluyor. Araştırmacılar, saçılma tayfındaki büyük dalga boyundaki tepenin tetrahedral yapıdaki molekül topluluğundan, küçük dalga boyundaki tepenin ise düzensiz yapıya sahip su molekül topluluğundan geldiğini düşünüyor. Saçılan ışının dalga boyunun küçük olmasını hidrojen bağının zayıf olmasına bağlayan araştırmacılar bu kadar zayıf bir hidrojen bağının, su moleküllerinin daha düzensiz dağıldığı bir yapıya işaret ettiğinde ısrar ediyorlar. Daha yalın bir ifade ile, bir miktar suyun tek çeşit bir sıvı olmadığını, içinde iki farklı motif içerdiğini iddia ediyorlar. İddiaya göre su moleküllerinin bir kısmı tetrahedral yapılanma gösterirken bu yapıların aralarına serpiştirilmiş bir grup su molekülü de düzensiz bir yapı sergiliyor. Aslında bu iddia yeni değil, yıllar önce X ışınının kâşifi Wilhelm Röntgen de su moleküllerinin iki farklı şekilde gruplandığını ileri sürmüş. Ancak sadece her bir su mole29


Suyun Gariplikleri

külünün dört komşu moleküle bağlandığı tetrahedral yapıyı içeren bilgisayar simülasyonlarının suyun çoğu özelliğiyle uyumlu sonuçlar vermesiyle tek tip, tetrahedral motifli su modelinden yana oylar çoğalmış. X ışını saçılma tayfında görülen iki tepeli yapının suyun yoğunluğundaki dalgalanmalardan kaynaklandığını savunan ve çalışmayı yapan ekibin yorumlarına katılmayan bilim insanları da var. İki motif içeren su modeli geleneksel su modeliyle bir noktada daha çakışıyor. Geleneksel su modeline göre hidrojen bağlarının en fazla %10’u bozulmuş kabul edilirken yeni modele göre bu oran çok daha yüksek. Çünkü söz konusu deneyi yapan araştırmacılar saçılma tayfındaki tepelerin yüksekliğinin hangi tip (tetrahedral ve düzensiz tipler) motiften daha çok bulunduğunu gösterdiğini söylüyor. Düzensiz yapıdaki H2O moleküllerindeki elektronlardan geldiği iddia edilen dalga boyu tepesi hayli yüksek. Bu yeni su modeli, geleneksel modelle arasındaki tutarsızlıklara rağmen suyun garip özelliklerine mantıklı açıklamalar getiriyor.

Örneğin buzun yoğunluğunun sudan daha düşük olması ve sıcaklık arttıkça tetrahedral yapıların azalması, moleküllerin birbirine daha yakın konumlanabildiği düzensiz yapıların oranının artması ile açıklanıyor. Yine suyun ısı kapasitesinin çok yüksek olması “alınan ısı hidrojen bağlarını koparmak yerine düzenli motiften düzensiz motife geçişe harcanıyor” açıklamasıyla aydınlığa kavuşuyor. Genelde sıvılardan sıcaklıkları arttıkça sıkıştırılabilirliklerinin artmasını bekleriz. Ancak suyun sıcaklığı 46°C’ye yükselince daha zor sıkıştırıldığı gözleniyor. Bu da yine iki motifli modelle, sıcaklık arttıkça düzensiz motiflerin artmasıyla açıklanabilir. Basıncın artması da düzensiz motiflerin artmasıyla sonuçlanıyor. Basınç arttıkça H2O moleküllerinin daha rahat hareket edebildiği düzensiz yapılar arttığı için, suyun yayılabilirliğinin artması da artık çok şaşırtıcı gelmiyor. Ayrıca X ışını saçılma teknikleriyle yapılan deneyler yüksek basınçta su moleküllerinin birbirinden uzaklaştığını gösteriyor.

Su neden renksiz sorusunun cevabı su moleküllerinin soğurma tayfında gizli. Soğurma tayfına baktığımızda suyun görünür bölgedeki elektromanyetik dalgaları soğurmadığını, bir diğer deyişle suyun nanometre dalga boyundaki ışığı soğurmayıp tamamen geçirdiğini görüyoruz. Alttaki grafik değişik elektromanyetik dalga boyları için suyun soğurma katsayısını gösteriyor. Grafikteki derin çukur bölge, soğurma katsayısının çok düşük olduğu mordan kırmızıya kadar uzanan görünür ışık bölgesine denk geliyor. Şimdi bir de morötesi olarak tanımlanan daha düşük dalga boyundaki bölgeye dikkat edelim. Yani grafikteki renkli tayfın sol tarafına. Bu dalga boylarında suyun soğurma katsayısı çok yüksek. İşte bu özelliği sayesinde atmosferdeki su buharı Güneş’ten gelen zararlı morötesi ışınları soğuruyor. cm-1

cm-1

cm-1

10 cm-1

10

5

Soğurma katsayısı (cm-1)

10

1 0,1

0,01

30

Dalgaboyu

1 mm


Bilim ve Teknik Ocak

&lt;&lt;&lt; İki motifli su modelinden esinlenerek çalışmalarını yönlendiren araştırmacılar da var. Francesco Roe, Sean Garrett-Roe ve Peter Hamm bilgisayar benzetimiyle su moleküllerinin nasıl kümelendiğini anlamaya çalışan ve bunun için iki motifli su modelini kullanan araştırmacılardan. Son makaleleri birkaç ay önce Journal of Physical Chemistry dergisinde yayımlanan ekipten fizikokimyacı Peter Hamm suyun çift yapılı olduğunun gittikçe daha çok netlik kazandığını söylüyor. Biyolog ve kimyacılar arasındaki genel kanı suyu anlamadan moleküler seviyede biyolojinin anlaşılamayacağı. Zira su fotosentezden protein katlanmasına, DNA’dan enzimlerin işleyişine kadar her yerde kendini gösteriyor. Suyu ilginç kılan ve onu bu kadar eşsiz yapan nedenler hâlâ tam olarak bilinmiyor. Son on yılda bu konuda yapılan araştırmalar artsa da sayıları suyun hayatımızdaki önemiyle karşılaştırılınca yetersiz kalıyor. İşin diğer ilginç yanı bu araştırmalar suyun kendisi kadar beklenmedik sonuçlar veriyor.

Suyu anlamak için bilim insanlarının tahminlerin ve varsayımların ötesine geçmesi gerekiyor. Kendine araştırma konusu arayanlara duyurulur. Su hâlâ keşfedilmemiş bir okyanus.

Kaynaklar Rfunduszeue.info funduszeue.info Emrumiye Arlı, Prof Dr. Yüksel Ufuktepe, Suyun hidrojen bağı ve özellikleri, Ç.Ü Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksel Lisans Tezi, funduszeue.info makale_funduszeue.info?makale_id=

Robson, D., ve Marshall, M., “Many Mysteries of Water”, NewScientist, Şubat Tokushima, T., Harada, Y., Horikawa, Y., Takahashi, O., Senba, Y., Ohashi, H., Pettersson, L.G.M., Nilsson, A., Shin, S., “High resolution X-ray emission spectroscopy of water and its assignment based on two structural motifs”, Chemical Physics Letters, Cilt , Sayı , s. ,

31


Bülent Gözcelioğlu

Türkiye Milli Botanik Bahçesi Kuruluyor

B

otanik bahçeleri, doğal bitkilerin, canlı bitki koleksiyonlarının olduğu, bitkilerle ilgili bilimsel araştırmaların yapıldığı (sistematik, botanik, bahçe bitkileri, peyzaj vb.), bitki sergilerinin bulunduğu, soyu tehlikede olan bitkilerin koruma altına alındığı yerlerdir. Botanik bahçeleri aynı zamanda doğa ve bitkiler dünyasıyla ilgili eğitimlerin de (bitki tanıma, bitki biyoçeşitliliği vb.) yapıldığı yerlerdir. Ülkemizde bazı üniversitelerin ve vakıfların küçük ölçekli olarak yaptıkları botanik bahçeleri var. Bununla birlikte Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından ilk ulusal botanik bahçesi de kuruluyor. Ülkemizin bitkilerini tanımak, endemik ve nadir bitkilerini koruma altına almak için bir ulusal botanik bahçesi kurulmasının gerek-

32

li olduğundan hareket edilerek Türkiye Milli Botanik Bahçesi Ankara’da, büyük kısmı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı arazisi içinde yaklaşık m2 büyüklüğündeki bir sahada kurulacak. Lodumlu mevkiinde (Eskişehir yolu üzerinde) kurulacak botanik bahçesinin yeri seçilirken bazı ölçütler göz ününde tutulmuş. Ankara’nın beş büyük üniversite yerleşim alanı arasında kalması, mevcut hareketli topografyasıyla farklı peyzajlara imkân veren yapısı, su yüzeylerinin varlığı, mevcut bitki türü sayısının ’ün üzerinde olması, sulama altyapısının olması, erozyon ve sulama tipleri için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Araştırma Enstitüsü bünyesinde yapılmış araştırma parsellerinin bulunması bunlardan bazıları.


Bilim ve Teknik Ocak

Türkiye Milli Botanik Bahçesi Projesi Nasıl Başladı? TÜBÌTAK-Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü’nün (TÜSSİDE) moderatörlüğünde, yılında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından ilgili sektör temsilcileri, kamu araştırmacıları ve akademisyenlerle “Milli Botanik Bahçesi Strateji Belgesi Oluşturma Çalıştayı” gerçekleştirildi. Bu çalıştayda Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nin kuruluş ve işletilmesinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı adına yönetim ve koordinasyonun sağlanmasının TAGEM (Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü) tarafından yürütülmesi kararlaştırıldı. Bunun yanında Hacettepe Üniversitesi, Atatürk Orman Çiftliği ve Orman Genel Müdürlüğü gibi kurum ve kuruluşlarla da işbirliği yapıldı. TAGEM tarafından, arazinin imara uygun hale getirilmesi, peyzaj mimarisi projelerinin hazırlanması, ilk yetiştirme, ekim ve dikimlerin yapılması için üretim materyallerinin sağlanması, çoğaltımı işlemleri gerçekleştirilecek. Bunun yanı sıra altyapı, toprak, arazi ve kanal hazırlıkları, güvenlik ve işgücü gibi ihtiyaçlar da karşılanacak. Bu süreçte, Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nin sistemli ve kurumsal şekilde yapılanmasını gerçekleştirmek üzere ihtiyaç duyulan bilimsel danışmanlık da Gazi Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi tarafından verilecek. İncelenen yabancı botanik bahçesi örneklerinde de görüldüğü gibi Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nin kuruluş sürecini yıl gibi süreçlerde tam olarak bitirmek mümkün görünmüyor. Çünkü botanik bahçelerinde kullanılan malzemeler sürekli gelişir. Hedeflenen fiziki yapılanmalar ile araştırma hedeflerinin gerçekleşmesi birbirine bağımlı olmakla birlikte yapım ve yönetim süreçleri ayrı ayrıdır. Parkın fiziki yapılanmasının 5 yıl içinde bitirilmesi amaçlanıyor. Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nde aşağıdaki konularda çalışmaların yürütülmesi planlanıyor: • Familya, cins ve tür olarak etiketlendirilmiş bitkilerin sergilenmesi, incelenmesi ve araştırılması • Bitki fizyolojisi, biyokimya, bitki üretimi, bitki kimyası, farmokoloji, peyzaj mimarlığı, ekoloji ve genetik dallarında çalışmalar yapılması • Okul öncesi ve okul çağı çocukları ile lisans, yüksek lisans, doktora öğrencilerinin ve halkın öğretici ve eğlendirici programlarla eğitilmesi

Amaçlar Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nin kurulmasının temel amacı ülkemiz bitki çeşitliliğinin saptanması, bunların sürdürülebilir kullanımı için temel ve uygulamalı araştırmalar yapılması ve oluşan birikimin paylaşılmasını sağlamak . Bunun yanı sıra; Bitki çeşitliliğinin iyi belgelenmiş koleksiyonlar oluşturularak korunmasını ve gelecek nesillere aktarılmasını temin etmek Bitki çeşitliliğinin temsil edildiği dünya standartlarında bir herbaryum ve ilgili bir kütüphane kurmak Bitki çeşitliliğinin hayati önemi ve değeri hakkında toplumsal bilinç ve farkındalık oluşturmak için ulusal ve uluslararası eğitsel, sosyal ve kültürel etkinlikler gerçekleştirmek Politika belirleyici ve kanun yapıcılara konuyla ilgili bilgi vermek, geri bildirim ve farkındalık ortamları oluşturmaya katkıda bulunmak Faaliyetlerin sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla özkaynak gerçekleştirme ve geliştirme faaliyetlerinde bulunmak da amaçlar arasındadır.

funduszeue.info Fotoğraf: Kazım Çapacı

33


İlay Çelik Bilimsel Programlar Uzman Yardımcısı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

Küremiz Isınıyor Kuşkunuz mu Var? İklim değişikliği günümüzün küresel ölçekte yaşanan en önemli çevre sorunlarından biri. Küresel iklimde yaşanmakta olan ve yaşanması beklenen ısınmanın insan yaşamına doğrudan ve dolaylı pek çok olumsuz etkisi olacağı öngörülüyor. Aslında bu etkilerin bir kısmı görülmeye başladı bile. Küresel ısınma aniden meydana gelen bir değişiklik olmadığından ve her yerde aynı olumsuz etkiler görülmediğinden, ısınmanın günlük hayatta gözlenen sonuçlardan yola çıkılarak fark edilmesi pek kolay değil. Ancak iklimbilimcilerin büyük çoğunluğu ısınmanın gerçekleştiği ve büyük ölçüde de insan faaliyetlerinden kaynaklandığı konusunda uzlaşıyor.

Kuzey kutbundaki buz tabakası - Kaynak: NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi Bilimsel Görüntüleme Stüdyosu 34


Bilim ve Teknik Ocak

&gt;&gt;&gt;

İ

klim çok sayıda değişkenin çok yönlü ilişkiler içerisinde rol oynadığı karmaşık bir olgu. An cak bu, iklimin bütünüyle anlaşılmaz olduğu anlamına gelmiyor. İklimbilimciler iklimi belirleyen değişkenleri ve bunların etki mekanizmalarını anlayabilmek için, her geçen gün daha da geliştirdikleri çeşitli özel yaklaşımlar ve yöntemler kullanıyor. İklim araştırmaları küresel ısınmanın gerçekleştiğini ve büyük ölçüde insan faaliyetleri sonucunda oluştuğunu giderek artan bir kesinlikle ortaya koyuyor. Tüm bu araştırmaların ışığında, dünya çapında kanaat önderleri ve karar vericiler, küresel ısınma sorununu öncelikli konular arasına alarak küresel ölçekte çözüm arayışlarına ve çözüme herkesin katkı vermesini sağlayacak uluslararası anlaşmalara yöneliyor. İklim olayları çok yönlü olduğu için bireysel gözlemlerin genel eğilimler konusunda fikir vermesi mümkün değil. Yine de, küresel iklim değişikliğine ilişkin tüm araştırmalara, bunların yayınlanmış sonuçlarına ve araştırmaların küresel siyaset üzerindeki yönlendirici etkilerine rağmen, dünya kamuoyunda “küresel ısınma kuşkucuları” olarak da adlandırabileceğimiz kişi ya da gruplar, kimini kişisel gözlemlerinden yola çıkarak oluşturdukları itirazlarla küresel ısınmanın bir aldatmaca olduğunu, dolayısıyla küresel ısınmaya karşı önlemler almanın gereksiz olduğunu iddia ediyor. İşte küresel ısınma kuşkucularının iddia ve itirazlarından bazıları:

Kuşkucuların bir kısmı atmosferdeki karbondioksitin küresel iklim değişikliğine sebep olamayacak kadar düşük oranda olduğunu, ayrıca insanların oluşturduğu karbondioksit miktarının volkanizma faaliyetleri ve başka doğal kaynaklara göre çok düşük olduğunu iddia ediyor. Oysa iklimbilimciler, atmosferde düşük oranda olmasının (% 0,04) karbondioksitin iklim dinamiklerindeki önemi konusunda tek başına bir fikir veremeyeceğini belirtiyor.

Arasında Dünya Yüzeyindeki Küresel Ortalama Sıcaklıklar

Arasında Dünya Atmosferindeki Karbondioksit Konsantrasyonu

14,8

“Karbondioksit oranı fazla düşük”

14,4

Atmosfer ölçümleri

0

Sıcaklık C

Kuzey kutbundaki buz tabakası

ppm

14,0

13,6

Buzul parçalarında yapılan ölçümler

13,2

Küresel ortalama sıcaklıklar ’dan ’e 0,74 °C’lik bir artış gösterdi. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ’deki değerlendirmesinde bu yüzyıl içinde, sera gazı salımlarının ne kadar çok ve çabuk azaltılabileceğine bağlı olarak değişmek üzere fazladan 1,8 ila 4,0 °C’lik bir artış tahmin etti.

Kaynak: GISS, Worldwatch Institute Climate Change Reference Guide’dan

yüzyılın ortalarından beri fosil yakıt ve çimento kullanımı atmosfere milyarlarca ton karbondioksit salınmasına sebep oldu. Endüstri Devrimi öncesinde atmosferdeki karbondioksit seviyeleri ppm civarındaydı. yılına gelindiğinde bu seviye ’e ulaşmıştı ki bu % 37’lik bir artış demek. (Bir maddenin derişimini, yani yoğunluğunu belirtmek için kullanılan ppm birimi toplam madde miktarının milyonda biri, örneğin bir milyon molekülde bir molekül, anlamına gelir ve çok düşük miktarları belirtmek için kullanılır.) Kaynak: Neftal et al., Etheridge et al., NOAA, Worldwatch Institute Climate Change Reference Guide’dan

35


Küremiz Isınıyor Kuşkunuz mu Var?

Fizikçi John Tyndal’ın ’da göstermiş olduğu gibi karbondioksit düşük konsantrasyonlarda bile kızılötesi ışımayı emerek bir sera gazı etkisi gösteriyor. Kimyacı Svante Arrhenius ’da bir adım daha ileri giderek karbondioksitin iklim üzerindeki etkisini belirlemek üzere yaptığı zorlu hesaplamalar sonucu karbondioksit oranını iki katına çıkarmanın 6°C’lik bir artışa sebep olacağını öngörmüştü, ki bu değer günümüzün çok daha karmaşık hesaplamalarının öngördüğünden çok büyük bir sapma göstermiyor. Kuşkuların aksine atmosferdeki karbondioksit artışına en büyük katkı insan faaliyetlerinden geliyor. ABD Jeolojik Etüd Dairesi’ne göre insan kaynaklı karbondioksit salımı yılda 30 milyar tonu buluyor ki bu, volkanların ürettiğinin katından fazlasına karşılık geliyor. Atmosfere salınan karbondioksitin % 95’inin doğal olaylardan kaynaklandığı doğru, ancak bitkilerin büyümesi ve okyanusların karbondioksiti emmesi gibi olaylar karbondioksiti atmosferden geri çekerek bu salımların etkisini neredeyse tamamen telafi ediyor. Dolayısıyla insan etkisi net bir katkı olarak kalıyor. Dahası, havadaki karbon izotoplarının oranlarındaki değişmelerin incelenmesi de dâhil pek çok deneysel ölçüm, fosil yakıt kullanımının ve ormanların yok edilmesinin karbondioksit düzeylerinde ’den beri oluşan % 35’lik artışın -milyonlarca yıldır ulaşılan en üst düzey- ana sebebi olduğunu doğruluyor.

“Küresel ısınma on yıl kadar önce durdu.” Kuşkucuların bir diğer itirazı bir zamanlar küresel ısınma olmuşsa bile bunun artık devam etmediği yönünde. Bu düşüncelerinin altında, son yıllarda yaşanan sıcaklıkların dünyanın en sıcak yılı olan ’deki sıcaklıklara göre daha düşük olması yatıyor. Bu tür bir yaklaşım istatistiksel açıdan yanlış bulunuyor. İklim değişimleri günlük sapmalarla değil uzun vadeli eğilimlerin belirlenmesiyle anlaşılabiliyor. Isınma eğiliminin saptandığı uzun süre, sıcaklık artışının hızında görülen (ve beklenen) çeşitlilik, sıcaklık ölçümlerindeki ve tahminlerindeki belirsizlikler göz önüne alındığında on yıl gibi bir sürede görülen duraklama ya da yavaşlama, genel eğilimin yanlış olduğunu kanıtlamak için fazla küçük bir değişim sayılıyor. Peki eğer sıcaklık artışındaki durgunluk bir on yıl kadar daha devam ederse, söz konusu kuşkular doğrulanmış mı olacak? İklimbilimciler böyle bir durumun mutlaka küresel ısınma eğiliminin durakladığı anlamına gelmeyebileceğini, zira iklimin karmaşık bir olgu olduğunu söylüyor. Örneğin ’de yayımlanan bir araştırma genel küresel ısınma eğilimi devam etse bile okyanus akıntı örüntülerinin kuzey yarımkürenin bazı kısımlarında bir soğuma dönemi yaratabileceğini öngörüyor. Dolayısıyla ısınmayı destekleyen onca kanıt varken aksi yöndeki kanıtları dikkatli yorumlamak gerekiyor.

“İklimbilimciler küresel ısınma konusundaki gerçekleri saklamak üzere gizli bir ittifak içinde.” Komplo teorileri kendilerine her zaman taraftar bulur. İklim değişikliğinin bir komplo ittifakının eseri, bir aldatmaca olduğu iddiası bunun en yaygın örneklerinden biri. Ancak o zaman yıl öncesinden başlayarak, Arrhenius ve Tyndall da dâhil dünyanın dört bir yanından çok sayıda saygın bilim insanının ve binlerce tartışma götürmez bilimsel yayının da böyle bir komplonun parçası olması gerekir. Ayrıca böyle bir komplonun ABD Ulusal Bilimler Akademisi, Kraliyet Cemiyeti (The Royal Society), Amerikan Bilim Geliştirme Derneği, Amerikan Fizik Enstitüsü, Amerika Meteoroloji Derneği gibi çok sayıda bilimsel kuruluşu etkisi altına alacak kadar da güçlü olması gerekirdi. Küresel ısınma kuşkucularını en çok etkileyen ve belki de sayılarının artmasına sebep olan olaylardan biri Climategate skandalı olarak bilinen, İngiltere Norwich’teki Doğu Anglia Üniversitesi’nin İklimsel Araştırma Birimi’nden çalınan binlerce 36


Bilim ve Teknik Ocak

e-posta ve başka dosyaların yayımlandığı bir korsanlık vakasıydı. Yayımlanan e-postalar arasında verilerin saptırılmasıyla ilgili tartışmalar olarak değerlendirilen az sayıdaki e-postanın, bir hilecilik girişiminin mi yoksa özel samimi bir havada tartışan bilim insanları arasındaki bir sohbetin mi belgesi olduğu ise tartışmalı. Ayrıca küresel ısınma verilerinin organize biçimde değiştirildiği ve birbiriyle tutarlı dev bir sahte veri kümesi oluşturulduğuna dair hiçbir delil de yok. İklimbilimciler verileri sakladıkları yönündeki suçlamalara hayli tepkili. Çünkü Gavin Schmidt adlı iklimbilimcinin de belirttiği gibi iklim değişikliğine ilişkin verilerin çoğu halka açık veritabanlarında yer alıyor.

“Karbon ayak izini azaltmak yerine başka teknolojik çözümler” Mevcut yaygın iklim değişikliği politikalarına yönelik eleştiri yapan pek çok kişi, çevrecileri sıklıkla karbondioksit salımlarını azaltmaya yönelik düzenlemelerle ilgili takıntılı olmakla ve karbondioksit üretmeyen enerji kaynakları oluşturmak ya da jeomühendislik yöntemleri kullanmak gibi teknolojik çözüm seçeneklerine ilgisiz kalmakla suçluyor. Aslında insanlığın, bu tür teknolojiler kullanıma hazır olana kadar karbon salımlarını sınırlamadan idare edip edemeyeceği daha önemli bir soru. Bu sorunun cevabı ise büyük ölçüde olumsuz görünüyor. Öncelikle karbon salımıyla ilgili hiçbir önlem alınmadığı takdirde daha da artacak olan karbondioksit seviyeleri, atmosferde ve okyanuslarda daha fazla ısı birikmesine ve iklimsel sonuçların daha da kötüye gitmesine sebep olacak. Ayrıca, NASA’dan iklimbilimci James Hansen’in belirttiği gibi karbondioksit düzeyi şu anki değerinde sabitlense bile okyanusların emdiği ısının zamanla açığa çıkacak olmasından dolayı yüzey sıcaklıklarında önümüzdeki yirmi otuz yıl içerisinde 0,5°C’lik artış olacağı tahmin ediliyor. Üstelik iklim değişikliği, artan karbonidoksit oranından kaynaklı tek çevre krizi de değil. Atmosferdeki yüksek karbonsioksit düzeyleri okyanusların asitliğinin artmasına da sebep oluyor ki bu durum mercan resiflerine ve diğer deniz canlılarına telafisi mümkün olmayacak biçimde zarar verebilir. Bu zararları azaltmanın tek yolu ise karbon salımlarını kontrol altına almak ve azaltmak. Jeomühendislik -dünya iklimini doğrudan çeşitli teknolojiler kullanarak değiştirmek- ise genellikle iklim değişikliğine karşı ancak son çare olarak kullanılabilecek bir yaklaşım olarak görülüyor. Bu tek-

Küresel Sera Gazı Salımların Başlıca Kaynakları,

&lt;&lt;&lt;

Ormansızlaştırma, biyokütle bozunması vb. kaynaklı CO2

Fosil yakıt kullanımından kaynaklı CO2

Çimento üretimi ve gaz yakımından kaynaklı CO2

CH4 (% 14,3)

N O (% 7,9) 2

F-gazları (%1,1)

nolojiler büyük ölçüde denenmemiş durumda olduğu için amaçlanan etkiyi ne ölçüde gerçekleştirebilecekleri, bunu başarsalar bile ne gibi yan etkiler yaratabilecekleri bilinemiyor. Karbondioksiti atmosferden uzaklaştırmaya yönelik olmayan yöntemlerinse, ısınmada şiddetli bir geri dönüş olmaması için, kesintisiz devam ettirilmesi gerekiyor. Öte yandan jeomühendislik sistemlerinin yönetimi siyasi açıdan çıkar çatışmaları yaratma potansiyeli taşıyor, zira hangi iklim koşullarının “en iyi” diye nitelendirileceği ülkeden ülkeye değişebilir. Bunlar bir yana, her durumda karbondioksit salımının ve birikiminin azaltılması herhangi bir jeomühendislik çözümünü de kolaylaştıracaktır. Ne olursa olsun elde olan tüm imkânları kullanarak küresel ısınmayla doğrudan mücadele etmek yerine geleceğin teknolojilerine güvenmek sorumsuzluk olarak kabul ediliyor.

İnsanın ürettiği başlıca sera gazları karbondioksit (CO2), metan (CH4), florlu gazlar (CFC’ler dahil) ve azot oksit (N2O). Sera gazları iklim değişiminin kaynaklarından sadece biri; aerosoller, örneğin siyah karbon, ve toprak kullanımındaki değişimler, örneğin ormansızlaşma, ısınmaya etki eden diğer etmenler arasında. Kaynak: IPCC, Worldwatch Institute Climate Change Reference Guide’dan

Karbon ayak izimizi küçültmek Küresel iklim değişikliği konusunda daha pek çok kuşku dile getiriliyor. İklimbilimcilerin ise, yöntemlerindeki belirsizlikler dâhilinde olduğunu kendilerinin de kabul ettiği hususlar dışında, bunlara verecek cevapları hazır. Görünüşe göre küresel ısınma “komplo teorilerine” ayıracağımız vakti ve enerjiyi kişisel tercihlerimizi karbon ayak izimizi küçültme yönünde değiştirmeye ayırmak, uzun vadede gezegenimizin sürdürülebilirliğine daha fazla katkıda bulunacak. Kaynaklar Rennie J.,“Seven Answers to Climate Contrarian Nonsense”, Scientific American, Kasım http:// funduszeue.info?id=sevenanswers-to-climate-contrarian-nonsense McKeown A., Gardner G., “Climate Change

Reference Guide”, Worldwatch Institute, http:// funduszeue.info Collins W., Colman R., Haywood J., Manning M. R., Mote P., “The Physical Science Behind Climate Change”, Scientific American, 37


Alp Akoğlu

Yıldızların Yaşam Öyküsü Bundan yaklaşık yüz yıl önce Ejnar Hertzprung ve Henry Norris Russel, yıldızların parlaklıklarıyla renkleri arasında bir bağlantı olduğunu keşfetti. Hertzprung ve Russel parlaklık-sıcaklık grafiğini çizdiklerinde yıldızların rastgele dağılmadığını gördüler. Yıldızların büyük bir bölümü “ana kol” adı verilen bir çizgi üzerinde yoğunlaşıyordu. Bazı yıldızlar da bu çizginin dışında, belli bölgelerde kümeleniyordu. Gökbilimciler sonradan H-R Diyagramı olarak adlandırılan bu grafiğin yıldızların yaşam öykülerini anlattığını gördü. Eta Karina

Mu Cephei

Mavi Süperdevler

YATAY KOL

Rigel

Kırmızı Süperdevler

Deneb

Spika

Aldebaran

1 milyon yıl

Arkturus milyon yıl

Kırmızı Devler

Vega Sirius A

10

ANA KOL

1

1 milyar yıl Güneş

10 milyar yıl

Sirius B

Proksima Centauri

Procyon B

Beyaz Cüceler

Kırmızı Cüceler

1 trilyon yıl

Yüzey Sıcaklığı

38

ödül evren töngür

Parlaklık (Güneş = 1)


Bilim ve Teknik Ocak

Y

ıldızlar gaz bulutlarının kütleçekiminin etkisiyle yoğunlaşmasıyla oluşur. Bu gaz bulutları da çok büyük oranda hidrojenden oluşur. Yoğunlaşan gazın merkezindeki basınç ve sıcaklık, hidrojen atomu çekirdeklerini kaynaştıracak derecede yükseldiğinde tepkimeler başlar. Bu tepkimeler sırasında kütlenin küçük bir kısmı da enerjiye dönüşür. İşte yıldızların parlamasını sağlayan bu enerjidir. Yıldız bu aşamada “doğdu” sayılır. Çekirdekte meydana gelen tepkimeler sonucunda oluşan ısı yavaş yavaş yıldızın dış katmanlarına ulaşır ve buradan da uzaya yayılır. Gökbilimciler, bir yıldızın oluşumundan yakıtını tüketip bir karadelik, nötron yıldızı ya da beyaz cüceye dönüşene kadar gerçekleşen süreci bir insanın yaşamıyla ilişkilendirir ve bu süreci “yıldızın yaşamı” olarak adlandırır. Yıldız temel yakıtı olan hidrojeni tüketinceye kadar, yani yaşamının büyük bölümünde kararlı bir şekilde parlar. Çekirdek kaynaşmaları sonucunda yıldızın çekirdeğinde, başta helyum olmak üzere hidrojenden daha ağır atom çekirdekleri oluşmaya başlar. Büyük kütleli yıldızların merkezlerinde biriken helyum da kaynaşmaya başladığında yıldız için uzun bir “ölüm” süreci de başlamış olur. Güneş gibi sıradan bir yıldız yaklaşık 10 milyar yıl kadar yaşar. Büyük kütleli yıldızlarsa hızlı yaşayıp genç ölür. En büyük kütleli yıldızların ömrü birkaç milyon yılı geçmez. Buna karşılık küçük kütleli yıldızlar çok uzun, bir trilyon yıl yaşayabilir. Bu bir çelişki gibi görünebilir; ancak yıldızın kütlesi büyüdükçe merkezindeki sıcaklık artar, bu da tepkimelerin çok daha hızlı gerçekleşmesine, dolayısıyla yakıtın çabuk bitmesine neden olur. Bu nedenle küçük kütleli yıldızların yüzeyleri görece soğuk, büyük kütleli yıldızların yüzeyleriyse sıcaktır. Küçük kütleli yıldızlarda yüzey sıcaklığı derece kadar az olabilirken, çok büyük kütleli yıldızların yüzey sıcaklıkları derece kadar olabilir. Günlük yaşamımızdan da bildiğimiz üzere, kendiliğinden ışık yayan cisimlerin yaydıkları ışığın rengi cismin sıcaklığıyla ilgilidir. Örneğin kırmızı renkte gördüğümüz elektrikli sobanın direncinin sıcaklığı ° kadardır. Evlerimizde kullandığımız bir akkor ampulün içindeki filaman sarı ışık yayar. Bu filamanın sıcaklığıysa ° civarındadır. Eğer bir cismi daha fazla ısıtabilirsek sıcaklığının giderek maviye döndüğünü görebiliriz. Yıldızlarda da durum benzerdir. Sıcak yıldızların ışığı mavi, soğuk yıldızlarınkiyse kırmızıdır.

&gt;&lt;

H-R Diyagramı H-R diyagramı, gökbilimcilerin yıldız evrimini anlaması ve ifade etmesinde önemli bir yere sahip. Yıldızlar yaşamlarının büyük bölümünü ana kolda geçirir. Ana kolu oluşturan yıldızlar, çekirdeğinde hidrojen tepkimeleri gerçekleşen yıldızlardan oluşur. Yaşamının sonuna yaklaşan bir yıldızın çekirdeğinde hidrojen tükenmek üzereyken tepkimeler yavaşlar ve bunun sonucunda çekirdek çökmeye başlar. Bu sırada sıkışmanın etkisiyle sıcaklık artar, artan sıcaklık çekirdeğin çevresindeki hidrojenin tepkimeye girmesine neden olur. Bu tepkimeler yüksek bir enerji ortaya çıkarır ve bu enerjinin yarattığı basınç yıldızın dış katmanlarını dışa doğru iter ve yıldız şişer. Artık ölüm sürecine girerek kırmızı deve dönüşen yıldızlar ana koldan uzaklaşır. Yandaki çizimde de görüleceği gibi hidrojenini tüketerek şişmeye başlayan kırmızı devler kolun yukarısında yer alır. Kırmızı deve dönüşen yıldız şiştikçe yüzey sıcaklığı düşer. Zaten bu nedenle renkleri kırmızıya dönüşür. Yine diyagramdan anlaşılacağı üzere bu yıldızlar yüzey sıcaklıkları düşük olmasına karşın çok ışırlar. Çünkü şiştikleri için yüzey alanları çok artmıştır. Yıldızlar kırmızı dev aşamasının sonlarına doğru çekirdeklerindeki yüksek sıcaklığın ve basıncın etkisiyle burada biriken helyumu karbona dönüştürmeye başlar. Ortaya çıkan çok yüksek enerji yıldızın rengini maviye dönüştürür. Bu aşamada yıldız H-R diyagramında sola doğru yatay olarak ilerler. Bu nedenle H-R diyagramında kırmızı ve mavi dev yıldızların bulunduğu bölgeye “yatay kol” deniyor. Tüm yaşam sürelerine kıyasla bu aşamalar (kırmızı dev, özellikle de mavi dev aşaması) çok daha kısa sürer. Bu nedenle diyagramda bu aşamada az sayıda yıldız görülüyor. Mavi dev olan yıldız bir kez daha kırmızı dev aşamasından geçer ve bundan sonra dış katmanlarını uzaya savurur. Geriye yıldızın sıcak çekirdeği kalır. Artık tepkimelerin gerçekleşmediği çekirdek, sıcak ve yoğun bir cisim olan bir beyaz cücedir. Beyaz cüceler çok sıcak ama küçük olduklarından az ışırlar. Bu nedenle diyagramda ana kolun altında (sönük yıldızların bulunduğu tarafta) ve solda (sıcak yıldızların bulunduğu tarafta) yer alırlar. İşte yıldızların bu diyagramdan da okuyabileceğimiz uzun yaşamlarının kısa hikâyesi özetle bundan ibaret. 39


Esin Benian

Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü

Edirne Selimiye Camisi kesitli aksonometri

(kaynak: Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi)

40


Bilim ve Teknik Ocak

Beylikten imparatorluğa dönüşen Osmanlı’da toplumun o günkü ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte farklı tipte birçok yapı inşa edilmiştir. Ancak bu mimari ürünler arasında devletin ekonomik gücünün birer göstergesi de olan camiler ön plana çıkar. Osmanlı camileri incelendiğinde de mimari açıdan bir gelişim süreci yaşandığı ve bu süreçte Mimar Sinan’ın katkılarıyla doruğa ulaşıldığı görülür. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin en parlak döneminde yaşamış olan Sinan, Osmanlı sanatının en büyük yapı ustasıdır. Günümüz teknik imkânlarına oranla hayli kısıtlı koşulların söz konusu olduğu “tarımsal düzen” mimarlığında, özellikle kubbe mimarisine getirdiği usta çözümleriyle evrenselleşmiş olmasından ve mimarlığa katkılarından dolayı “Mimar Sinan”, “Mimarbaşı Sinan” ve “Koca Sinan” unvanlarıyla anılır. Her ne kadar onun yaşamını, Türk mimarlığına katkılarını, sanatını ve eserlerini kısa bir yazıda özetlemek hayli güç ise de aşağıdaki satırlarda yaşamından, Osmanlı döneminde cami mimarisinin ve kubbe tekniğinin gelişimine katkısından, Osmanlı mimarisine kazandırdığı üç başyapıttan söz ederek Sinan’ı anacağız.

Mustafa Cambaz

&gt;&gt;&gt;

Mimar Sinan’ın Hayatı Kayseri’nin Ağırnas Köyü’nde doğan Abdülmennan oğlu Sinan’ın doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor, ancak olabileceği hususundaki görüşler yoğunlukta. Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak toplanan gençler arasında Yeniçeri Ocağı’na alınan Sinan, sırasıyla acemioğlan, yeniçeri, atlı sekban, yayabaşı (bölük komutanı), zenberekçibaşı ve haseki unvanlarıyla Yeniçeri Ocağı’nın en büyük subaylarından biri olmuştur. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman ile birçok sefere katılan Sinan’ın askerlik alanındaki bu yükselişi askerlik yönünden çok, sergilediği ustalık başarısına bağlanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun en geniş topraklara sahip olduğu dönemde yaşayan Mimar Sinan, ’da Mimarbaşı Acem Ali adıyla tanınan Alaeddin’in vefatı üzerine, mimarbaşılığa atanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murad dönemlerinde mimarbaşı olarak görev yapmış, imparatorluğun gücünü simgeleyen mimarlık başyapıtlarının tasarlanmasında ve uygulanmasında büyük rol oynamıştır. ’de vefat eden Sinan, Osmanlı döneminde çok sayıda cami inşa etmiş olmakla birlikte mescit, medrese, darül-kurra, türbe, imaret, darüşşifa, su yolları, köprü, kervansaray, saray, mahzen ve hamam olmak üzere birçok eser vermiştir. Ancak onun en büyük arzusu, cemaati gök kubbe gibi büyük bir kubbe altında toplayan, mekân birliği tam, aydınlık ve ferah bir cami inşa etmek olmuştur. 41


Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü

İznik Hacı Özbek Camisi plan şeması

Bursa Ulu Cami plan şeması

Katıldığı seferler sayesinde yarım yüzyılı aşkın süre boyunca araştırma ve gözlem yapma imkânı bulan Sinan, kendinden önceki çeşitli kültürlere ilişkin eserleri izlemiş ancak hiçbir kopyacılığa ve taklitçiliğe başvurmadan gözlemlerini sentezlemeyi, kendi üslubunu yaratmayı başarmıştır. Ayasofya’yı ve Beyazıt Camisi’ni inceleyen Sinan’ın Süleymaniye’de kendi sentez yöntemlerine göre ulaştığı yorum da bu tutumunun bir göstergesidir. Sinan’ın eserleri incelendiğinde akılcılığın ön planda yer aldığı görülür. Çizgiler, biçimler ve hacimler belli bir güzelliği oluşturmak için adeta birbiriyle yarışır niteliktedir. Kubbe, kemer ve ayaklar sadece yapının yüklerini taşımakta görev almazlar; bu elemanlara yapının sanatsal (estetik) değerini artırıcı plastik form da verilmiştir. Sinan, yapılarındaki güzelliği bezemeden çok biçim ve çizgilerin oluşturduğu oran ve orantılarda aramıştır. Her şey önceden düşünülmüş, hiçbir şey tesadüfe bırakılmamıştır. Yapıyı oluşturan her eleman bir diğerinin devamı şeklinde algılanır, bu sebeple onun eserlerini bir tabloyu seyredercesine izlemek mümkündür. Sinan Ayasofya’yı incelemiş fakat kopya etmemiştir. Özellikle sentezci bir yaklaşımla Ayasofya’nın teknik problemlerini ve estetik açıdan zayıf kalan yönlerini tespit etmeye ve tespit ettiği sorunları da kendi yapılarında gidermeye çalışmıştır. Ayasofya’ya oranla daha sağlam, daha dayanıklı ve estetik açıdan daha zarif yapılar üretmeye çaba göstermiştir. Mimar Sinan, sadece yapının plastiğini doruğa ulaştıran bir sanatçı değildir. Özellikle anıtsal nitelikteki bir yapıyı kentin en uygun yerine konumlandırarak ve çevresiyle uyumunu sağlayarak şehircilik anlayışını da sergilemiştir. Bu yaklaşımının en büyük göstergeleri İstanbul’da Haliç’i ve Boğaz’ı görebilen bir tepede yükseltilmiş Süleymaniye Camisi ile Edirne’de tüm görkemi ile kentin her yerinden görülebilecek şekilde bir tepeye oturtulmuş Selimiye Camisidir.

Sinan Öncesinde Osmanlı Cami Mimarisi

Edirne Eski Camisi plan şeması 42

Osmanlı’nın dini mimarisi İslam kültürünün gerekleri doğrultusunda oluşmuştur. Dini mimarinin ana yapısı olan cami, İslam dininin yayıldığı coğrafi sınırlar içinde iklim koşullarına ve yerel

Mustafa Cambaz

Sinan’ın Mimarlığı

verilere de bağlı olarak değişik biçimlerde tasarlanmıştır. Osmanlı Dönemi öncesinde, Anadolu’da da İslam ülkelerinin oluşturduğu cami biçimleri çok az değişikliğe uğrayarak gelişim göstermiştir. Bu camilerde iç mekân, taşıyıcı niteliğe sahip birçok ayak veya sütunla bölünmüştür. Osmanlı cami mimarisi daha yüzyılda anıtsal mekân tasarımı açısından büyük gelişmeler göstermeye başlamış, özellikle kubbe, mekân tasarımının temel bir elemanı olmuştur. Osmanlı mimarlığının erken döneminde, bölgesel inşa teknikleri kullanılarak tek kubbeli (örneğin İznik Hacı Özbek Camisi, İznik Yeşil Cami), çok ayaklı/çok kubbeli (örneğin Bursa Ulu Cami, Edirne Eski Camisi) ve tabhaneli/zaviyeli (örneğin Bursa Orhan Gazi Camisi, Edirne Muradiye Camisi) cami tiplerinin kullanıldığı görülür. yüzyılda adeta bir kubbe mimarisine dönüşen Osmanlı mimarisinde çok ayaklı/çok kubbeli ulu cami tipi terk edilerek Edirne’deki Üç Şerefeli Cami () gibi bir sonuca ulaşılmıştır. Üç Şerefeli Cami, Osmanlı mimarisinin normal gelişme imkânlarını aşarak beklenmedik, şaşırtıcı bir sanat eseri olarak karşımıza çıkar. Dik-


Bilim ve Teknik Ocak

&gt;&gt;&gt;

Osmanlı cami mimarisinde kubbe tasarımın ölçütü kabul edilmiş, aynı zamanda yapının biçimlenmesini yönlendiren çıkış noktası olmuştur. Bu bağlamda anıtsal nitelikteki camilerin tasarımında en büyük rolü kubbeler oynamıştır denilebilir. Bu konuda da Mimar Sinan, kendinden ön-

Edirne Muradiye Camisi plan şeması

Edirne Üç Şerefeli Cami plan şeması

İstanbul Şehzade Camisi kubbelerinin iç mekandan görünümü (Üstte) İstanbul Süleymaniye Camisi kubbelerinin iç mekandan görünümü (altta).

Yılmaz Tufan / funduszeue.info

Osmanlı Cami Mimarisinin ve Kubbe Tekniğinin Gelişimine Sinan’ın Katkıları

ceki örnekleri geride bırakacak ve onu en büyük arzusuna ulaştıracak nitelikte çözümler üretmesini bilmiş, böylelikle dünya mimarlık tarihine eşsiz eserler kazandırmayı başarabilmiştir. Mimar Sinan, küresel yarım kubbenin geometrik saflığını bozmayacak şekilde birtakım biçimsel düzenlemeler denemiş, yaşamı boyunca bu denemelerin estetik kalitesini de yükselterek çalışmalarını sürdürmüştür. Onun mimarlığında kubbe yapının ağırlık merkezini oluşturmuş, yapı strüktürü de kubbenin desteklenmesi doğrultusunda biçimlenmiştir. Özellikle anıtsal camilerinde yapının egemen elemanı olan kubbe yapıdan koparılmamış, adeta yapı ile bütünleştirilmiştir. Yaklaşık bir asırlık ömrünün yarısını gözlem, araştırma ve deneyime adayan Sinan’ın, analizci döneminde kubbeyi iyi inceleyip kubbe sorunlarını çözebilecek düzeyde olgunluğa ulaştıktan sonra üretim dönemine geçtiği söylenebilir. Nitekim üretim sürecindeki ilk büyük kubbesini Şehzade Camisi’nde (19 metre çapında), ikinci büyük kubbesini Süleymaniye Camisi’nde (26,5 metre çapında), üçüncü ve en büyük kubbesini de Selimiye Camisi’nde (31,5 metre çapında) gerçekleştirmiştir.

Celalettin Güneş

dörtgen plana sahip kapalı ibadet mekânı, mihrap önünde bir duvardan diğer duvara kadar uzanan büyük bir kubbe ve iki yanda ikişer kubbe ile örtülmüş, böylece taşıyıcı ayak sayısı ikiye indirgenerek iç mekânın çok sayıda ayak tarafından bölünmesi engellenmiştir. Buna karşın mekân bütünlüğü, ağır taşıyıcı ayaklar ve bunları birleştiren alçak kemerler tarafından zedelenmiş, üst örtüde de ana kubbe ile yan kubbeler arasında oluşan üçgen boşluklar ustaca kapatılamamıştır. Ancak bu yapı yıl sonra Mimar Sinan tarafından tasarlanan camilerin ana fikrini geliştiren bir öncü olarak önem kazanmıştır. Ayrıca Osmanlı mimarisinde klasik dönemi hazırlayan yapılar arasında sayılmaktadır. İstanbul’un fethinden sonra cami tasarımında yeni açılımlar izlenir. Ayasofya’nın örtü sistemi, Osmanlı cami mimarlığına esin kaynağı olmuştur. Fetihten sonra inşa edilen Eski Fatih Camisi (), Üç Şerefeli Cami’nin ve Ayasofya’nın bir uyarlaması olarak görülebilir. Bu caminin mekân örtüsünde kubbe-yarım kubbe birlikteliği görülür. Nitekim bir büyük kubbe, kıble yönüne doğru bir yarım kubbe ve yanlarda üçer küçük kubbe ile genişletilmiştir. O zamana kadarki en büyük kubbesi (26 metre çapında) ile Fatih devri camilerinin de en büyüğü olan Eski Fatih Camisi klasik ölçüleri, oranları ve mimarisi ile kendinden sonraki İstanbul ve Edirne camilerine örnek olmuştur. Eski Fatih Camisi’nin şemasını bir adım daha ileriye götürerek yeni gelişmeye basamak teşkil eden İstanbul Beyazıt Camisi () ise Osmanlı mimarlığına belirli ölçüde simetri ve oran getirmiştir. Bu yapıda ana kubbe, giriş ve mihrap yönlerinde iki yarım kubbe ile açılmış ve yan bölümlerin üzerini örten eş büyüklükteki küçük kubbelerin sayısı dörde çıkmıştır. Bu noktada sözü edilen gelişmelerin, klasik Osmanlı döneminin kapılarını aralamakla birlikte Sinan mimarlığını doruğa ulaştıran basamakları da teşkil ettiği söylenebilir.

43


Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü

Ayasofya’nın plan şeması

Mustafa Cambaz

İstanbul Eski Fatih Camisi plan şeması

Edirne Selimiye Camisi kubbelerinin iç mekandan görünümü

İstanbul Beyazıt Camisi plan şeması

İstanbul Şehzade Camisi plan şeması

İstanbul Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi plan şeması

İstanbul Süleymaniye Camisi plan şeması 44

Sinan’ın “çıraklık eserim” diye tanımladığı ilk büyük eseri Şehzade Camisi’dir. Bu cami Kanuni Sultan Süleyman tarafından, 21 yaşında ölen oğlu Şehzade Mehmed’in hatırasına yılları arasında inşa ettirilmiştir. Bu yapıda kubbe-yarım kubbe problemini ele alan Sinan, Ayasofya’nın ve Beyazıt Camisi’nin plan şemalarını aşarak ideal bir merkezî plan oluşturmuştur. Kapalı ibadet mekânının üst örtüsü, dört taşıyıcı ayak üzerine oturan büyük kubbe ve bu kubbeyi dört yönde çeviren yarım kubbeler ile köşelerde yer alan küçük kubbelerden oluşmaktadır. Sinan’ın bu camideki yeniliği, bilinen bir plan şemasını farklı bir şekilde yorumlayarak anıtsal boyutlarda kullanmış olması ve ideal bir merkezî plan oluşturmasıdır. Nitekim bu plan şeması, kendisinden sonra inşa edilen Eminönü’ndeki Yeni Cami’de, Sultanahmet Camisi’nde ve Yeni Fatih Camisi’nde de kullanılmıştır. Sinan, Şehzade Camisi’nin dış mimarisinde de daha önce görülmemiş bir eleman kullanarak yeniliğe gitmiştir. Kapalı ibadet mekânının iki yanında revaklar düzenleyerek ağır kitle etkisini hafifletmiş ve yan revakların ortasına yerleştirdiği girişlerle de planın merkezîliğini vurgulamıştır. Şehzade Camisi ile kendi üslubunu ortaya koymaya başlayan Sinan, aynı zamanda hem anıtsal mimarinin hem de “Osmanlı klasik mimarisi” olarak tanımlanan bir dönemin yolunu açmıştır.

İnşası Şehzade Camisi ile aynı yılda tamamlanan Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi ise Eski Fatih Camisi ile Şehzade Camisi’nin bir varyasyonu ve kubbe + üç yarım kubbe denemesi olarak değerlendirilebilir. Mimarbaşı, Şehzade Camisi’nde mutlak bir merkezî plan uygulamasına rağmen bu yapıda farklı bir çözüme gitmiş, enine gelişmiş ibadet mekânı denemelerinin ilkini gerçekleştirmiştir. Bu yapıda Şehzade Camisi’nin giriş yönündeki yarım kubbe ile iki köşe kubbesinin yerine 5 kubbeli bir son cemaat yeri ve köşelere de iki ince minare yerleştirerek yüksek ve ahenkli bir cephe tasarlamıştır. Son cemaat yerini ise sütun ve kemerler üzerinde, meyilli çatı ile örtülü geniş bir revakla çevrelemiştir. Bir diğer yaklaşımla da, Eski Fatih Camisi’nde ana kubbenin iki yanında yer alan ikişer küçük kubbe yerine birer büyük yarım kubbe yerleştirmiştir. Mimarbaşı Sinan, yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman’ın kendi adına inşa ettirdiği Süleymaniye Camisi’nde ise sultanın gücünü de simgeleyecek nitelikte büyük boyutlu bir cami tasarlamıştır. Bu yapıda, Beyazıt Camisi’nde uygulanmış olan kubbe + iki yarım kubbeli plan şemasını denemiştir. Ölçü itibariyle Ayasofya’ya yaklaşan Süleymaniye’de, kendi çağının teknolojisini kullanarak daha güçlü bir iç mekân etkisi yaratmayı başarmıştır. Ayasofya’yı ve Bayezid Camisi’ni incele-


Bilim ve Teknik Ocak

&gt;&gt;&gt; Plan şeması açısından Üç Şerefeli’nin özdeşi kabul edilen Sinan Paşa Camisi’nde, dikkate değer gelişme olarak, iç mekândaki taşıyıcı ayakların inceltilmesinden ve kemerlerin yükseltilmesinden söz edilebilir. Bu yapıda Üç Şerefeli’nin planını tekrarlayan Sinan, Üç Şerefeli’de izlenen iç mekân sorunlarını çözümlemeye çalışmıştır. Bu denemesinden sonra da mihraba paralel olarak enine gelişim gösteren dikdörtgen bir planın üzerini, mekân birliğini ve bütünlüğünü sağlayarak örtebilmek için birtakım girişimlerde bulunmuştur. Rüstem Paşa Camisi’nde dikdörtgen planın üzeri ortada büyük bir kubbe (dört köşeden eksedralarla desteklenmiş), yanlarda da üçer adet aynalı tonoz ile örtülmüştür. Ancak bu örtü sisteminde büyük kubbenin sekiz ayağa oturması, iç mekânda duvarlardan bağımsız dört adet büyük serbest taşıyıcı ayağın yer almasına yol açmıştır ki bu da mekânsal bütünlüğü kısmen zedelemiştir. Plan olarak Rüstem Paşa Camisi ile hemen hemen benzer oranlara sahip Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi’nde ise Rüstem Paşa’daki aynalı tonozların yerine küçük kubbeler, eksedraların yerine de pandantifler kullanılmıştır.

İstanbul Rüstem Paşa Camisi plan şeması

İstanbul Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi plan şeması

İstanbul Süleymaniye Camisi

Mustafa Kumbar

yen Sinan, yeni eseri için en uygun oranları aramıştır. Aynı zamanda iç mekân ile dış kitle etkisi birlikte düşünülmüştür. Sinan’ın “kalfalık eserim” dediği Süleymaniye’de büyük kubbe, dört büyük taşıyıcı ayak üzerine oturarak giriş ve mihrap yönünde iki yarım kubbe ile desteklenmiş, yarım kubbeler de iki çeyrek kubbe ile genişletilmiştir. Yan bölümler de beşer kubbe ile örtülmüş, ancak birbirine eşit kubbelerin monotonluğu yerine bir büyük bir küçük kubbe (a-b-a-b-a) ritmi ile değişik bir etki yaratılmıştır. Dolayısıyla ortada kalan kubbe, köşelerdeki kubbelerle aynı genişlikte tutularak yan bölümler iç mekânla birleştirilmiştir. Sonuç olarak iç mekânda mistik bir ferahlık ve genişlik etkisi yaratılmıştır. Sinan’ın Süleymaniye ile Selimiye inşaatı arasındaki süreçte dikkatini Edirne’deki Üç Şerefeli Cami’ye de yönelttiği görülür. Üç Şerefeli’den yıl sonra İstanbul Beşiktaş’taki Sinan Paşa Camisi’nde (), Rüstem Paşa Camisi’nde () ve Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi’nde () Üç Şerefeli’nin varyasyonlarını denemiştir.

45


Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü

İstanbul Piyale Paşa Camisi plan şeması

İstanbul Zal Mahmud Paşa Camisi plan şeması

İstanbul Azapkapı Sokollu Camisi plan şeması

İstanbul Tophane Kılıç Ali Paşa Camisi plan şeması 46

Ancak her iki yapıda da yan bölümler daha alçak dar ahenkli bir düzene sahip iç mekan, strüktür ele(düşük kotta) tutularak merkezî kubbe vurgulanmış, manları ile bütünleştirilmiştir. Strüktür elemanlarının böylelikle gerek Üç Şerefeli’ye gerekse Sinan Paşa’ya ustalıkla kullanımı, gerek iç mekanın gerekse yapı kitgöre, iç mekânın algılanışında ve yapının dış görünü- lesinin oluşumunda en büyük rolün sahibidir. Zeminşünde farklılık yaratılmıştır. den ana kubbeye kadar tüm strüktür elemanlarının Mimar Sinan’ın Rüstem Paşa Camisi ile başladı- kademeli yükselmesi, yapı dışında olduğu gibi içinde ğı sekizgen deneyimi (büyük kubbeyi sekiz adet taşı- de hareketliliği sağlamaktadır. Ayrıca ana kubbe ile bu yıcı ayak üzerine oturtması), Osmanlı’nın ve kendi- kubbeyi destekleyen yarım kubbelerin arasında ölçü sinin başyapıtı kabul edilen Edirne’deki Selimiye Ca- farklılığının olması hem yapı içinde hem de yapı dımisi ile doruk noktasına ulaşmıştır. Sinan’ın amacına şında dikkatleri tek kubbe üzerine çekmektedir. Ana tam olarak kavuştuğu, arzusunun gerçeğe dönüştüğü kubbenin dört köşesine yerleştirilen minareler ile seeseri, “ustalık eserim” diye tanımladığı Edirne Selimi- kiz köşesindeki ağırlık kulelerinin de bu izlenimdeki ye Camisi’dir. Sultan II. Selim döneminde, payları büyüktür. yılları arasında inşa edilen Selimiye, kubbe altı mekân Sinan Selimiye’de, revaklı avlunun ortasına yerleşbirliğinin tam olarak çözüldüğü bir örnek olarak kar- tirdiği şadırvan ile dışarıda, ana kubbe aksındaki müşımıza çıkar. Sinan bu yapısında cemaati aynı kubbe ezzin mahfili ve müezzin mahfilinin altında yer alan altında toplamayı ve büyük bir açıklığı tek kubbe ile küçük iç şadırvan ile de iç mekânda merkezîliği vurgeçmeyi başarmıştır. Caminin plan şeması, gördüğü- gulamıştır. Ayrıca iç mekânda olduğu gibi revaklı avmüz tüm cami plan şemalarından farklı olarak he- luda da tekdüze yapılaşmadan söz etmek mümkün demen hemen tüm geometrik formları içerir. Zeminden ğildir; son cemaatte bir büyük bir küçük sivri kemerli yaklaşık 43 metre yüksekteki 31,5 metre çaplı kubbe, revak dizisi, diğer üç yönde düşük kotta (daha alt sevi8 büyük ayak (filayağı/pilpaye) ile taşıtılmış ve yapı- yede) geniş sivri kemerli revaklar ve üst örtülerinde üç nın köşelerine doğru yönlenen dört eksedra ile daha farklı büyüklükte kubbeler görülmektedir. Güneydoda geniş bir alan oluşturma yoluna gidilmiştir. Ana ğu yönünde (kıble cephesinde) mihrap nişi yapı dışına mekânın zemindeki dikdörtgen şeması, düşük kotta taşırılmış ve iki yanına sivri kemerler ile küçük yuvarkalan mahfillerle sağlanmıştır. Mahfillerin sona erdi- lak kemerlerden oluşan revaklar yerleştirilmiştir. Kuği kotta ise plan bir kareye dönüştürülmüştür. Eksed- zeydoğu ile güneybatı yönlerindeki yan cephelerde ise ralarla bir yandan kubbe kasnağının yuvarlağı hazır- revaklı bölümlerin birinden yapı içine giriş verilmiş ve larken, diğer yandan kareden sekizgene yumuşak bir bu revaklarda farklı kemer dizileri kullanılmıştır. geçiş sağlanmıştır. Kubbe kasnağının yuvarlağı da onu Şehrin her köşesinden görülebilecek şekilde, şehre örten 31,5 metre çaplı kubbeyle sıfır noktasına ulaş- hâkim bir noktada konumlandırılmış Selimiye’nin en mıştır. Mimar Sinan büyük kubbeyi, kübik hareketsiz önemli özelliklerinden biri de akustiğidir. Selimiye’nin dört duvar üzerine koymak yerine, dikdörtgenden yu- içinde ezan okuyan müezzinin yankılanan sesi, akusvarlağa değişimi yumuşak geçişlerle sağlanan hareketli tiğin mükemmelliğini gösterirken ruhumuzun derinbir gövdeye taşıtarak yapıyı monotonluktan da kurtar- liklerine kadar inmektedir. mıştır. Ayrıca duvarlara açılan çok Şüphesiz Selimiye Camisi, Misayıda pencere ile ferah ve aydınmar Sinan’ın hayatı boyunca edinlık bir iç mekân yaratmıştır. diği deneyimlerin bir bileşkesidir. Mimar Sinan, Selimiye’nin Ancak Sinan, gerek Selimiye’nin yüzyıllarca ayakta kalabilmesini inşası sırasında gerekse inşasınsağlamış, mekân-strüktür ilişkidan sonra, yaşamının sonuna desini, estetiği de göz önüne alarak ğin kubbeli yapının strüktürel ve mükemmel bir kompozisyonla biçimsel sorunları üzerinde çalışbirleştirmiştir. Geniş bir iç mekân, malarını sürdürmüştür. iyi seçilmiş bir yapı strüktürünün Örneğin Piyale Paşa Camiverdiği tüm imkânlarla gerçekleşsi () Sinan’ın, Osmanlı’nın tirilmiştir. Eşsiz kubbenin sekiz erken dönemine ait çok ayaklıayak tarafından taşıtılması ve bu çok kubbeli camiler grubunayakların yapı içinde dengeli bir da yer alan Bursa Ulu Cami ve biçimde yerleştirilmiş olması, yaEdirne Eski Camisi gibi örnekpı statiğine verilen önemi gösterleri ele aldığı bir yapı olarak Edirne Selimiye Camisi planı mektedir. Zeminden kubbeye kakarşımıza çıkmaktadır. Strük(kaynak: Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi)


Bilim ve Teknik Ocak

Mustafa Cambaz

&lt;&lt;&lt;

Edirne Selimiye Camisi

Mustafa Cambaz

türel ve mekânsal düzen açısından katı ve kasvetli bir etki yaratan erken dönem örneklerine oranla Piyale Paşa Camisi, gerek strüktürel öğelerin dışarıya yansıtılmasıyla gerekse pandantiflerin dışarıdan izlenebilmesiyle farklılık göstermektedir. Ayrıca iç mekânda kubbe ile örtülü ünitelerin yanlarında mahfillere yer verilmesi, bu tip yapılarda da mekân genişlemesinin mümkün olabildiğinin bir göstergesidir. Girişin tam mihrap ekseninde yer almaması ve iki farklı giriş ile ibadet mekânına ulaşılması da bir başka yenilik olarak değerlendirilebilir. Böylece ibadet mekânına girenlere dolaylı bir mekân algılama süreci yaratılmıştır.

() bazı yenilikler görülmekle ve küçük boyutlu olmakla birlikte Selimiye’nin varyasyonu niteliğindedir. Sinan, Tophane Kılıç Ali Paşa Camisi’nde () ise Ayasofya’nın plan şemasına geri dönmüş, yan bölümleri ayıran duvarları ortadan kaldırarak genişliği uzunluğuna yakın bir cami mekânı yaratmıştır. Bu yapının bir cami olmasına karşın, Ayasofya’ya oranla bir bazilikadan beklenebilecek nitelikleri daha belirgin taşıdığı, hatta Sinan’ın Ayasofya ile hesaplaşması olarak görülebileceği ifade edilmektedir. Son söz olarak, Mimar Sinan’ın sadece Osmanlı mimarisine değil, günümüz mimarisine de katkısı büyüktür. Sinan, özellikle Selimiye ile hem sanatının ve ustalığının büyüklüğünü kanıtlamış hem de mimarlığa örnek bir eser teşkil etmiştir. Selimiye konumu, elemanların birlikteliği ve mekân-strüktür ilişkisinin yarattığı estetik ile günümüze yalnız dini bir yapının özelliklerini değil, tüm tasarımlarda düşünce ve estetiğin nasıl birleştirilebileceği fikrini de taşımıştır. Sinan’ın Osmanlı cami mimarisine katkılarını, birkaç eseri üzerinden okuyucularla paylaştığımız bu yazı ile Türk mimarlığının yolunu açan büyük üstadı bir kez daha anmış bulunuyoruz.

Trakya Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden yılında mezun olan Esin Benian, yüksek lisans ve doktora eğitimini aynı bölümde tamamladı. Yüksek lisansta Bulgar Ortodoks kiliseleri üzerine, doktorada modern mimari üzerine çalıştı. yılında Trakya Üniversitesi Mimarlık Bölümü Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak başladığı görevine, ’den itibaren öğretim görevlisi olarak devam ediyor.

Selimiye son cemaat yeri kemerleri

Sinan’ın Selimiye’den sonraki eserleri de özellikleri ile göz dolduran küçük tekrarlardır. Eyüp’teki Zal Mahmud Paşa Camisi (), enine gelişmiş dikdörtgen planın son derece özgün bir çözüme ulaştırıldığı yapıdır. Azapkapı Sokollu Camisi

Kaynaklar Aslanapa, O., Türk Sanatı, Remzi Kitabevi, 5. Basım, Çamlıbel, N., Sinan’ın Mimarlığında Yapı Strüktürünün Analitik İncelenmesi, Yıldız Teknik Üniversitesi Basım-Yayın Merkezi, Kuban, D., Osmanlı Mimarisi, YEM Yayın,

Kuran, A., Mimar Sinan, Hürriyet Vakfı Yayınları, Özer, B., “Cami Mimarisinde Çoğulculuğun Temsilcisi Olarak Mimar Sinan”, Yapı, s. , Ekim

47


Yasemen Say Özer

Roma Dönemi Hamamları ve Kaunos Roma Hamamı Mimarisi Hamamlar yapıldıkları dönemlerde bir yandan yaptıranın gücünü gösteren prestij yapıları olmuş, teknolojik yeniliklere öncülük etmiş bir yandan da zamanın en önemli toplanma, sosyalleşme mekânları olmuşlardır. Mimariyi de biçimlendiren bu değerleri en fazla Roma Dönemi hamamlarında görebiliriz. Her ne kadar bu hamamların önemli kısmı yok olup gitmişse de kalanları, harabe halinde olsalar da, görmeye ve anlamaya çalışabiliriz. Muğla’nın Köyceğiz ilçesindeki Kaunos Roma Hamamı bize bu şansı veren yapılardan biridir.

E

Palaestra’da spor yapanlar, vazo resmi

Kaynak: Simon, E., Die Griechischen Vasen, Hirmer Verlag München, , sayfa

48

vlerimizdeki banyoların bugünkü kadar konforlu olmadığı, hatta evlerde hiç banyo olmadığı zamanlarda, yıkanmak için mahalle hamamlarına gidilirdi. Hamama her zaman sadece yıkanmak için gidilmezdi, orası özellikle kadınların aynı zamanda sosyal hayatı paylaştıkları bir mekândı. Bazen tüm gün süren hamam sefaları için yapılan hazırlıklarla, yaşananlar adeta törensel bir havaya bürünürdü. Günümüzde eskisi kadar sık kullanmasak da, hamamların kültürümüzde her zaman yeri vardır. “Türk hamamı” dediğimizde ise, sadece bizim değil tüm dünyanın tanıdığı bir kültür ve o kültürün mimarisi gözümüzde canlanır. Temizlik ve yıkanma geleneğinin yanı sıra hamamlardaki sosyal yaşantı da hamam mimarisinin gelişmesi ve biçimlenmesi açısından önem taşır.


Bilim ve Teknik Ocak

&gt;&gt;&gt; Bir su yapısı olan hamam sadece bize özgü bir yapı türü değildir. Özellikle eski uygarlıklara ait mimari yapıları incelediğimizde hamamlara sıkça rastlarız. Bu yapıların çoğu günümüzde harabe halindedir, fakat izlerini sürmeye kalktığımızda rahatlıkla Antik Çağdan beri kentsel yaşamın en önemli kamusal yapıları arasında olduklarını söyleyebiliriz. Başka bir anlatımla, zamanımızdan yüzlerce yıl önce, Eski Yunan, Roma ve Bizans uygarlıklarında da hamamların var olduğu ve kentliler tarafından sıkça kullanıldıkları bilinmektedir. Özellikle Roma döneminde yapılan hamamlar, zamanlarının en büyük yapılarıydı. Roma dönemine ait, bilinen en büyük ikinci hamam olan Roma’daki Caracalla Hamamı’nı kişi aynı anda kullanabiliyordu, kapladığı alan m² idi. kişinin rahatça yaşadığı evlerimizin m² olduğunu düşünürsek, mekânın büyüklüğü konusunda bir fikrimiz olabilir. Caracalla Hamamı’yla aynı dönemde yapılan başka bir hamam da, m²’lik alanıyla şu anda açık hava müzesi olarak kullanılan ve bazılarımızın görmüş olabileceği Ankara’nın Ulus semtindeki Roma Hamamı’dır. Romalıların hüküm sürdüğü Akdeniz havzasındaki her kentte olduğu gibi, Anadolu’daki kentlerde de mutlaka en az bir hamam vardır. Bu yazının konusu olan Kaunos Roma Hamamı ise güneybatı Anadolu’daki, kısmen ayakta kalabilmiş önemli Roma hamamlarından biridir. Kaunos Roma Hamamı’nın yapısını, Romalıların nasıl bir hayat yaşadıklarına bakarak anlamak ve anlatmak galiba daha iyi olacak. Zaten mimarlık da aslında sosyal hayatın bir ifadesi olduğuna göre, böyle bir yaklaşım bize bir hamam yapısının mimarisiyle ilgili önemli ipuçları verecektir.

Eski Roma’da Hamam Kültürü Roma kültüründe thermae, balneae, balineae, balneum ve balineum terimleri hamam ya da hamamlar anlamına gelirdi. Eski Yunancada sıcak anlamına gelen thermae çoğunlukla daha büyük, konforlu ve sıcak suyu olan hamamlar için kullanılırdı. Hamam için kullanılan terimlerden thermae sözcüğünün günümüzde sıcak suyu olan hamamları tanımlayan ”termal” sözcüğü şeklinde karşımıza çıkması rastlantı olmasa gerek. Eski Roma kültüründe hamamların işlevi salt yıkanma ile sınırlı değildi, daha farklı işlevleri de vardı. Kentlerde hem özel, hem de genel kullanıma açık hamamlar bulunurdu. Kişilere ait özel hamamların bir kısmı, bir çok odası olan şatafatlı mekânlardı. Villalardaki özel hamamları evin sahibi ve misafirleri kul-

lanırdı. Genel yani halka açık hamamlardan ise köleler hariç zengin, fakir ayrımı gözetilmeden herkes yararlanabilirdi. Ortalama bir Romalı için iş çıkışı hamama gitmek, çeşitli oyunlar ve bedensel egzersizlerin arkasından tanıdıklarıyla sohbet etmek, sıcak suyla banyo yapmak yeri başka bir şeyle doldurulamayacak bir alışkanlıktı. Bu alışkanlıkla ilgili en çok anlatılan anekdot, Roma imparatorlarından birinin, kendisine neden her gün bir kez hamama gittiğini soran bir yabancıyı iki kere gitmeye zamanı olmadığı şeklinde yanıtlamış olmasıdır. Palaestra’da spor yapanlar, vazo resmi Kaynak: Himmelmann, N., Herrscher und Athlet Die Bronzen von Original, Olivetti, Milano,

Hamamlar kentlerin en gözde toplanma, buluşma, hoş zaman geçirme mekânlarıydı. Hamamın gözde kamusal mekân olmasının nedeni insanların sağlık ve temizlik için banyo yapmanın dışında spor yapmak, sosyal ilişkiler kurmak, yemek içmek, alışveriş yapmak, hatta kütüphanesinden yararlanmak amacıyla da zamanlarının çoğunu burada geçirmek istemesiydi. Günümüzde büyük kent insanlarının çoğu nasıl boş zamanlarını alışveriş merkezlerinde geçiriyorsa, iki bin sene önce de Romalılar zamanlarını hamamlarda geçirirdi. Günümüzün alışveriş merkezlerine kütüphane, spor salonu, yüzme havuzu ve banyoyu da eklersek bir Roma hamamını adeta yeniden canlandırmış oluruz.

Gündelik Yaşamda Hamamlar Güneş doğmadan önce uyanan kentli Romalıların ilk işleri kahvaltı etmek olurdu. Yoksullar bir yandan işlerine gitmek için hazırlanırken bir yandan da ayaküstü ekmek, su, şarap, zeytin ve belki peynirden oluşan kahvaltılarını yapardı. Zenginler ise et, balık, sebze, meyve, bal (şeker henüz bilinmiyordu) ve ekmekten oluşan zengin bir kahvaltıya otururdu. Kahvaltıdan sonra yetişkinler günlük işleriyle ilgilenir-

MÖ birinci yüzyıla ait strigil funduszeue.info

49


Roma Dönemi Hamamları ve Kaunos Roma Hamamı Mimarisi

Caracalla Hamamı’nın yılında çizimle canlandırılmış hali Kaynak: funduszeue.info,

Ankara, Ulus’taki Roma Hamamı’nın canlandırılması Kaynak: Yegül, F., Baths and Bathing in Classical Antiquity, the Architectural History Foundation and MIT, , sayfa

ken çocuklar okuma, yazma ve matematik öğrenmek amacıyla okula gitmek üzere evden çıkardı. Gün doğumunda işlerine başlayanlar, öğlen saatlerine doğru işlerini bitirip soluğu hamamlarda alırdı. Artık sıra eğlence ve dinlencedeydi. Hamamların temizlendiği ve suyunun hazır olduğu, çatılarında bulunan bir çanın çalınmasıyla halka duyurulurdu. Genel olarak gündüzleri kullanılan hamamların bazı durumlarda gece de açıldığı ve kullanıldığı biliniyor, ancak bu çok sık rastlanan bir uygulama değildi. Çünkü gece kullanımı özellikle aydınlatma maliyeti ve güvenlik açısından sorunlar yaratıyordu. Roma hamamlarında sıcak, soğuk, ılık banyolar ve servis mekânları dışında en önemli mekân büyük avlulardı. Adı ve kökeni Eski Yunan’dan gelen ve palaestra denilen, dikdörtgen ya da kare şeklinde olabilen bu geniş alanlarda spor yapılır, çeşitli oyunlar oynanırdı. Güreşmek, boks yapmak, disk atmak, ağırlık kaldırmak, çeşitli top oyunları oynamak banyo öncesi buralarda yapılan temel sporlardı. Hemen hemen tüm Romalı erkekler bu etkinliklere katılır, bazı kadın sporcular da antrenman yapmak için palaestrayı kullanırdı. Sporun hemen arkasından yapılan ilk şey vücutlara zeytinyağı sürmek olurdu. Sabun biliniyordu, ancak herkesin kolayca erişebildiği bir temizlik malzemesi olmadığı için vücutlardaki kiri atmak için uygulanan yöntem buydu. Hamama gelenler bu işi kişi kendi kendilerine yapamadıkları için yanlarında kölelerini getirirlerdi, ayrıca hamamda çalışan kişiler de vardı. Yağlanmanın ardından strigil denilen metal bir araçla vücut kirden arındırılır, bir tür keselenme sonrasında banyo başlardı. Kalabalık kentlerdeki büyük hamamlarda mutlaka kadınlar için ayrı bir bölüm olurdu. Kadınlara ait bölümü olmayan hamamlarda ise çözüm şöyle idi: Kadınlar sabahtan öğleye kadar, erkekler-

se öğleden sonraları hamama giderdi. Günümüzden yaklaşık iki bin sene önce, belki de hamamların gündelik yaşama ilk girdiği dönemlerde, hamamları kadınlar ve erkekler birlikte kullanırdı. Daha sonraları ayrı girişleri ve mekânları olan hamamlar yapıldı, ancak spor yapılan avlular, ısıtma ve servis alanları ortak kullanılmaya devam edildi. Hamamlara giriş ücretliydi, ama ödenen ücret son derece azdı. Örneğin bizim paramızla hesaplamaya kalkarsak ödenen ücret neredeyse birkaç kuruşa karşılık gelirdi. Erkeklerin işte olduğu sırada yani sabahtan öğleye kadar hamamı kullanabilen kadınlar, hamama giriş ücreti olarak nedense erkeklerin iki katı ücret öderdi.

Roma Hamamları Nasıl Kuruldu ve Gelişti? Arkeolojik kazılardan ve eldeki yazılı kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, MÖ birinci yüzyılda, yani günümüzden sene öncesindeki Roma kentlerinde hamamlar vardı. En eski hamamlar gelişigüzel seçilen yerlerde değil de, şifalı olduğu bilinen sıcak su kaynaklarının yakınlarında kuruluydu. İlk zamanlarda hamamların sayısı azdı, çünkü insanlar sadece iş yaparken kirlenen ellerini, kollarını ve ayaklarını, haftada bir de pazara giderken vücutlarının tümünü yıkardı. Hamamların halk arasında kullanımının artmasının en önemli nedenlerinden biri, doktorların sağlıklı yaşam için spor, masaj ve diyetle birlikte mutlaka vücut temizliği yani banyo yapmayı önermesiydi. Ayrıca bazı hastalıklara iyi geldiği düşünülen şifalı sularda banyo yapmak özellikle önerilmekteydi. İkinci yüzyıldan itibaren ünü ve kullanıcı sayısı artan hamamlar gelen talep sonucu daha büyük ve kapsamlı yapılmaya başlandı. Beşinci yüzyılda artık Roma kültürünün önemli bir parçası haline gelmiş olan hamamlar, Roma egemenliğinin olduğu her yerde coğrafyaya uygun bir şekilde ve kentin nüfus sayısıyla orantılı olarak inşa edildi. Hamam yapılarının olmadığı bir Roma kenti düşünülemeyecek olması bir yana sadece Roma’da hamam olduğu biliniyor.

Hamamları Kimler, Neden Yaptırırdı? Kamusal yapılar olan hamamları imparatorlar ve kentin zenginleri yaptırırdı. İmparatorların hamam yaptırmalarının nedeni halkın sempatisini kazanmak ve bonkörlüklerini gösterebilecekleri bir anıt bırakmak istemeleriydi. Örneğin yıllarında 50


Bilim ve Teknik Ocak

&gt;&gt;&gt; hüküm süren ve Roma İmparatorluğu’nun en zalim imparatorlarından biri olarak bilinen Caracalla’nın aynı zamanlarda yaptırdığı iki hamamdan biri beş yüz yıl kullanılan Ankara’daki Ulus Meydanı yakınlarındaki Roma Hamamı, diğeri ise Roma’daki Caracalla Hamamı’dır. Her iki hamam da yapıldıkları dönemin gerek teknik, gerekse süsleme açısından en gösterişli ve dikkat çekici yapılarıdır. (Resim ) Romalı felsefeci Seneca (MÖ 4-MS 65) mektuplarında kendi zamanında yapılan hamamları fazla süslü ve abartılı bularak, yapılanları sadece boşa para harcama diye nitelendiriyordu. Ona göre, kapalı ve açık mekânlarda gerekli gereksiz her yere heykeller yerleştirilmesi, iç mekânların İskenderiye’den gelen mermerler ve fresk duvar resimleriyle bezeli olması, havuzların tapınaklarda bile çok az bir alanda kullanılabilen Taşöz Adası’ndan özel olarak getirtilen mermerlerle çevrelenmesi ve suyun gümüş musluklardan akması gereksiz gösterişler, olmasa da olur özelliklerdi.

Hamamları sadece imparatorlar ve bazı önemli aileler yaptırabilirdi, fakat zengin bir Romalı halkın sevgisini kazanmak isterse, herkes için günü birliğine kendi adına hamama ücretsiz giriş düzenlerdi. Örneğin bir senatör, halkın seçimle belirlediği yüksek hâkimlerden biri olmak ya da halk arasında tanınmak, sevilmek istediğinde, doğum gününde hamama giren herkesin giriş ücretini öderdi.

Su ve Isıtma Sistemleri Hamamlar ilk olarak sıcak su kaynaklarının yakınında kuruldular. İlerleyen zamanla birlikte hamam kullanıcılarının çoğalmasıyla, yeni hamam yapıları inşa edildi. Bu sırada geliştirilen yeni mühendislik teknikleriyle su kaynaklarına uzak kalan hamamlara su taşınmaya ve hamama gelenlerin sıcak su kullanmalarının sağlanması için de suyun ısıtılmasına çalışıldı. Eski Roma hamamları içinde en iyi bilinenlerden biri olan Caracalla Hamamı’na 90 km ötedeki bir kaynaktan kanallarla su taşınmıştır.

Fethiye yakınlarındaki Limyra Antik Kenti’nin hamamının yeraltı ısıtma sistemi Kaynak: Nevzat Oğuz Özer

51


Roma Dönemi Hamamları ve Kaunos Roma Hamamı Mimarisi Kaunos Roma Hamamı’nın caldarium altındaki harap olmuş yeraltı ısıtma sistemi Kaynak: Nevzat Oğuz Özer

Hipokaust (hypocaust) sözcük anlamıyla alttan ısıtılan çok sıcak yer demektir. Izgara düzen içinde sıkça sıralanmış 60 cm veya cm yüksekliğindeki tuğlaların oluşturduğu kolonlar (pilar), 20 cm ya da 40 cm kalınlığındaki döşemeyi yükseltir. Kireç harcıyla birbirine bağlanmış olan tuğlalar çoğunlukla kare ya da daire kesitlidir. Döşemenin altında, külhanlardan gelen sıcak hava kolonların arasından geçerek üst mekânı ısıtır. Sıcaklık burada ºC’yi bulur. Ayrıca buradan elde edilen sıcak hava bacalar yardımıyla duvar boşluklarından mekânların içlerine doğru da verilir. Aynı tür ısıtma sisteminin Roma döneminde evlerin ısıtılmasında da kullanıldığı bilinmektedir.

Hamamların Genel Planlama İlkeleri ve Kaunos Roma Hamamı

Kaunos Roma Hamamı’nın hava resmi Kaynak: Kaunos Kazısı Arşivi

52

Roma hamamları günümüzde de yapılıyor olsaydı onları rahatlıkla ekolojik yapılar olarak tanımlardık; en sıcak mekânların güneşin geldiği yöne göre konumlanması mekânların sıcak kalması açısından önemli olduğu için, yerleşimleri en sıcak yöne göre seçilirdi. Konumlanmalarında en doğru yön güneybatı olmak-

la birlikte, coğrafyanın izin vermediği durumlarda kuzey ve kuzeydoğu yönleri dışında kalan diğer yönler de kullanılırdı. Güneş alan yöne bakan geniş pencerelerden gelen ışık, hem hamamdaki mekânları aydınlatıp ısıtırken, hem de çoğu zaman banyo yapanlara manzaraya bakma şansı veriyordu. Seneca mektuplarında, hamama gelen insanların geniş pencerelerin önünde yıkanırken hem güneşlendiğini, hem de kırları ve denizi seyredebildiğini mutlulukla anlatmaktadır. Kaunos Roma Hamamı da güneybatı yönünde konumlanmış hamam örneklerinden biridir. Böylece sıcak mekân (calidarium) sıcak, soğuk mekân(frigidarium) soğuk yönlere yerleşirken, ılık mekân (tepidarium) araya yerleşmektedir. Seneca’nın mektuplarında söz ettiği Roma’daki hamamlarda olduğu gibi, insanlar Kaunos Roma Hamamı’ndaki calidariumda yıkanırken, geniş pencerelerden denizi seyredebilir, hatta açık havalarda karşıda bulunan Rodos Adası’nı görebilirdi. Bu pencereler bugün de antik kentin en manzaralı yerlerinden biridir. Hamam ana binasında odalar simetrik bir düzende yerleşmiştir. Doğu taraftaki odalar ve çatı yıkık durumdadır. Hamamın tipik özelliklerinden biri 3,0 m kalınlığında taşıyıcı duvarları ve üstleri kemerlerle biten nişleri olmasıdır. Nişlerin genişlikleri 2,0 m-2,5 m, derinlikleri 1,0 m-1,5 m’dir. Çatısına çıkan bir merdivenin izlerinin olması, bize çatıda hamamın hazır olduğunu haber veren bir çanın bulunduğunu göstermektedir. Palaestranın Kaunos’ta bugün sadece temelleri görülmektedir. Yapılan araştırmalara göre bir kenarı hamam olan palaestranın diğer üç tarafı stoalarla, yani sütunlu revaklı mekânlarla çevrilidir. Stoaların ortasındaki büyük odaların eğitim amaçlı kullanıldığı düşünülmektedir. Ne yazık ki, bu mekânlar günümüzde tamamen yıkıktır. Ortadaki spor yapılan boşluk 32 mx26,40 m büyüklüğündedir. Palaestradan hamam ana binasına girenler, sağda ve solda bulunan ambulacrum odalarına doğrudan girer. (Resim ) Ambulacrum odaları toplantı ve bazı sporların yapıldığı odalardır, bir anlamda hamam içi trafiği sağlama işlevi görürler. Buradan apodyteriaya ve frigidariuma girilmektedir. Apodyteria giysilerin çıkarıldığı, kişisel eşyaların ahşap dolaplara, varsa duvardaki nişlere bırakıldığı yerdi. Büyük olasılıkla burada ahşap oturma sıraları vardı. Köleler ve uşaklar buradaki eşyalara göz kulak olmakla sorumluydu, çünkü buralarda sıklıkla hırsızlıklar yaşanırdı. Burası aynı zamanda tepidariuma bağlantıların sağlandığı, hem de palaestrada spor yapmak ya da yağlanmak için ön hazırlıkların başladığı bir mekândı.


Bilim ve Teknik Ocak

&lt;&lt;&lt;

Calidarium ön cepheden görünüş

Kaynak: Nevzat Oğuz Özer

Ambulacrum odalarının ortasında bulunan ve tam merkezde yer alan frigidarium yani soğuk banyo odasında 8,25 mx4,85 m büyüklüğünde, 1,35 m derinliğinde havuz bulunur. Etrafı oturma platformuyla çevrili havuza oda yönünden iki basamakla inilir. Tabanı ve yan duvarları zamanında camgöbeği mavisi mermer plaklarla kaplı olan bu mekânın Bizans Çağında kilise olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Soğuk oda frigidarium ile sıcak oda caldarium arasında kalan yuvarlak oda laconicum yani terleme odasıdır. Her hamamda bulunmayan ve çapı 4,60 m olan bu yuvarlak oda sadece terleme amaçlıydı, burada yıkanılmazdı. Laconicumun mekânsal özelliğinden dolayı duvarlar belirli bir yüksekliğe kadar mermerlerle kaplanıp sonrası nemi emmesi için sıvalı bırakılmıştır. Odanın kubbe tavanla örtülü olduğu düşünülmektedir. Ambulacrum ve caldarium arasında yer alan tepidarium yani ılık banyo, 14,40 mx9,40 m büyüklüğündedir. Odanın altında bugün harap halde olan yerden ısıtma (hypocaust) sistemi bulunmaktadır. Döşeme izleri sayesinde, yerden ısıtma sisteminin yüksekliğinin 1,5 m olduğu bilinmektedir. Yıkanılan en sıcak oda olan caldarium, 26,6 mx16,20 m büyüklüğünde, deyim yerindeyse hamamı taçlandıran dikdörtgen bir mekândır. Üç kapısından ikisi ılık banyo odalarına, diğeri terleme odasına açılır. Cephe duvarındaki tonozlu üç büyük pencereden gün boyunca güneş ışınları içeriye girmektedir. Bu pencereler aynı zamanda muhteşem bir man-

zara sunmaktadır. Odanın altında yeraltı ısıtma sistemi bulunduğunu biliyoruz, fakat daha sonraki bir dönemde bu mekân başka amaçlarla kullanılmış olduğu için şu anda sistem harap haldedir. Artık her ne kadar günümüzde bu tür mekânları kullanacak bir yaşantımız yoksa da, en azından bizimle aynı topraklarda yaşamış olan insanların bize bıraktıklarını anlamaya, öğrenmeye çalışabiliriz. Eğer bu bana ne kazandıracak diye düşünüyorsanız, bilin ki orada gezerken, o havayı solurken öğrendikleriniz en azından size kitaplardan ya da bilgisayardan daha gerçek başka hayatları da hissettirerek, geleceği daha bilinçli kurmanızı sağlayacaktır.

’de MSÜ Mimarlık Bölümü’nden yüksek mimar olarak mezun oldu. ’de YTÜ Mimarlık Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. yılları arasında doktora çalışmaları için Viyana’da bulundu. ’de doktor unvanını aldı. YTÜ Mimarlık Bölümü’nde, Mimari Tasarım Bilim Dalı’nda yardımcı doçent olarak görev yapıyor. Mimari tasarım alanında girdiği proje yarışmalarında uluslararası ve ulusal ödülleri ve yayınları var. yılından bu yana T.C. Kültür Bakanlığı himayesindeki Kaunos kazısına düzenli olarak katılıyor.

Kaunos Roma Hamamı’nda mekânların işlevleri Kaynak: Nevzat Oğuz Özer

Kaynaklar Carcopino, J., Daily Life in Ancient Rome-The People And The City at the Height of the Empire, Penguin Books, Özer, O., Say Özer Y., “Roma Hamamı”, Kaunos 35 yılın Araştırma Sonuçları (), Orkun &amp; Ozan Medya Hizmetleri, s. ,

Yegül, F., Baths and Bathing in Classical Antiquity, The Architectural History Foundation ve MIT, funduszeue.info bathing/ funduszeue.info Genel/ 53


Özgür Bingöl

Toplu Konut Yerleşmelerinde Örüntü Sorunu Kentlere ait yapı stoku, kentlerin karakterlerini, kimliklerini belirleyen etkenlerin başında gelir. Konut alanları da kentsel yapı stoku içerisinde en büyük paya sahip yapı grubudur. Dolayısıyla, bir kentteki konut üretim modeli sonucunda ortaya çıkan yapılı çevrenin, bir anlamda o kentin genel kimliğini oluşturması kaçınılmazdır.

54


Bilim ve Teknik Ocak

G

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası