peygamber efendimizin cenazesine kaç kişi katıldı / Peygamberimiz (s.a.v.)’in cenazesi ve gömülmesi nasıl oldu? - NİHAT HATİPOĞLU

Peygamber Efendimizin Cenazesine Kaç Kişi Katıldı

peygamber efendimizin cenazesine kaç kişi katıldı

Hz Peygamberin cenazesi kaç gün bekletildi?

İçindekiler:

  1. Hz Peygamberin cenazesi kaç gün bekletildi?
  2. Peygamber Efendimizin cenazesine kaç kişi katılmıştır?
  3. Hz Muhammed ne zaman gömüldü?
  4. Peygamberimizin İslam&#;ı tebliğ etmek için gittiği ilk yer neresidir?
  5. Peygamber efendimiz vefat ederken yanında kim vardı?
  6. Hz Muhammed&#;den sonra ne oldu?
  7. Peygamber Efendimiz islama davet maksadıyla Bizans Devlet Başkanı Heraklius a sahabelerinden kimi elçi olarak göndermiştir?
  8. Peygamber Efendimizin fotoğrafı var mı?
  9. Tâif yolculuğunda Hazreti Peygambere eşlik eden sahabe kimdir?
  10. Peygamber efendimizin cenaze namazını kim kaldırdı?

Hz Peygamberin cenazesi kaç gün bekletildi?

Hz.Fatma babası Hz.Muhammed'in cenazesini3 günsonra 17 kişinin kıldığı namazla defnetti.Çünkü sahabenin çoğu kimin halife olacağı mücadelesi ile meşguldü.Ortadoğu'da asıl beka sorunu iktidar uğruna yapılan kavgalardır.

Peygamber Efendimizin cenazesine kaç kişi katılmıştır?

Burada Resulullah'ın vefatını anlatıyordu. Fakat o, Resulullah ın cenazesinesadece 17 kişininkatıldığını söylüyordu.

Hz Muhammed ne zaman gömüldü?

Hz. Peygamber (s.a.v.) pazartesi vefat etti ve - Yakup, Said bin Mansur, İbn Huzeyme, Vakedi, Ahmed bin Hanbel, İbn ebi'd-dünya ve benzeri bazı alimlere göre Salı günü gece yarısına doğru gömüldü. Yani pazartesi vefat etti, Salı gecesi gömüldü.

Peygamberimizin İslam'ı tebliğ etmek için gittiği ilk yer neresidir?

İlkvahyi inzivaya çekildiği Nur Dağındaki Hira mağarasında aldı. yılına kadar insanlara İslam dinini tebliğ etti. Daha sonra ise Medine'ye hicret eden peygamberimizin8 yıl süren Medine dönemi başladı.

Peygamber efendimiz vefat ederken yanında kim vardı?

Abbas, Hz. Ali, Kusem, Fadl, Üsame bin Zeyd ve eski hizmetçisi Şakran.

Hz Muhammed'den sonra ne oldu?

Hz. Muhammed'in vefatından sonrahalife olan Hz. Ebu Bekir, Zeyd ile birlikte Kuran-ı Kerim mushaf haline getirilmiştir. Ömer'in 10 yıllık halifelik döneminde başta Mısır ve Irak olmak üzere birçok ülke fethedildi.

Peygamber Efendimiz islama davet maksadıyla Bizans Devlet Başkanı Heraklius a sahabelerinden kimi elçi olarak göndermiştir?

"Müslümanlığa daveteden mektubu Dahiyye bin Halif ile gönderdi Bizansİmparatoru ki, adı Hirakl idi. O Müslüman olmadı. Resul-i Ekrem'in elçisine izzet ve hürmet gösterdi ve geri gönderdi."

Peygamber Efendimizin fotoğrafı var mı?

Muhammed'in miraç yolculuğunda karşılaştığı birçok peygamberin resmiile birlikte kendi resmide hiçbir sınırlama olmaksızın açıkça yüzleriyle birlikte çizilmiştir.

Tâif yolculuğunda Hazreti Peygambere eşlik eden sahabe kimdir?

Allah Rasulü belki bir nefes alma imkanı doğar, mukaddes emaneti taşıyacağı bir yürek çıkar umuduyla Zeyd b. Hârise ile birlikte Tâifyolundadır Hz. Zeyd bu yolculuktasanki hicret esnasında Hz.

Peygamber efendimizin cenaze namazını kim kaldırdı?

Peygamberimizin cenazenamazını Ebubekir kıldırdı

Türk siyasî hayatında "Başbuğ" olarak bilinen, Milliyetçi Hareket Partisi'nin efsanevî lideri Başbuğ Alparslan Türkeş, 4 Nisan tarihinde geçirdiği bir kalp spazmı sonucu vefat etti. Başbuğ Türkeş'in ölüm haberi, Türkiye ve Türk dünyasında büyük tesirler meydana getirmiş ve özellikle ülkemizi yasa boğmuştur.

Alparslan Türkeş, 4 Nisan tarihinde Ankara Hilton Oteli'nde katıldığı bir nişan merasimi dönüşü özel aracında saat sıralarında fenalaştı. Araba ile hastaneye götürülürken yanında bulunanlara "Arabanın camını açın, daraldım" diyen Türkeş'in bu sıralarda yüzü sarardı ve nefesi sıkıştı. Bunun üzerine evine en yakın yerde bulunan Fatih Üniversitesi Çankaya Tıp Merkezi'ne götürülen Türkeş'e burada kalbi güçlendirici iğneler yapıldı. Alparslan Türkeş'e burada ilk müdahaleyi yapan Dr. Hüseyin Aka olayı şöyle anlatmıştır:

"Sayın Türkeş'in rahatsızlanarak hastanemize getirildiği söylenince apar topar geldim. Saat civarındaydı. Bize gelir gelmez baktım durumu iyi değil. Hemen müdahaleye aldık. Müdahale 10 dakika kadar sürdü. Bu arada Bayındır Tıp Merkezi'ni arayarak hazırlık yapmalarını haber verdik. Prof. Dr. Arif Özdemir'le birlikte 5 dakika içinde Bayındır Tıp Merkezi'ne götürdük. Bu arada ambulans içinde suni teneffüse devam ettik. Gayet güzel müdahaleler yapıldı. Ama bize geldiğinde de kalbi çalışmıyordu ."

Çankaya Tıp Merkezi'nde yapılan bu müdahaleler sonuç vermeyince, Alparslan Türkeş korumaları tarafından acil olarak Bayındır Tıp Merkezi'ne saat sıralarında getirildi. Nöbetçi Doktor Sertaç Yıldırım'ın yaptığı açıklamaya göre Alparslan Türkeş'in hastaneye getirildiğinde kalbi tamamen durmuştu. Kendisine masaj ve şok tedavisi uygulandı. Yoğun bakımı sırasında bir ara kalbi yeniden çalışır gibi olduysa da alınan bütün tıbbî tedbirlere rağmen Başbuğ Türkeş'in vefatına engel olunamadı.

Başbuğ Türkeş'in vefat haberi uzun süre doğrulanamadı. Haberin çeşitli televizyon kanallarında duyurulmaya başlamasından itibaren ülkücüler hastane önünde toplanmaya başladı. "Türkeş öldü" haberini kabullenmek istemeyen ülkücüler, hastane önünde dua edip ağladı ve tekbir getirdi. Nihayet Bayındır Tıp Merkezi'nin yetkilileri Alparslan Türkeş ile ilgili acı haberi saat civarında resmen açıkladı.

Ve son Başbuğ artık yoktu. Seksen yıllık ömrü sona ermiş, ardında gözü yaşlı milyonlar bırakarak göçüp gitmişti.

O gece ülkücüler uyumadı. Başbuğlarının ölüm haberini duyan talebeleri ve dava arkadaşları sabaha kadar gözlerini kırpmadan beklediler.

Alparslan Türkeş'in Tıbbî Ölüm Raporu

Türkeş'in tıbbî ölüm raporu, Ankara Bayındır Tıp Merkezi'nde hazırlandı. Türkeş'in ölüm raporu şu şekildedir;

" Sayın Alparslan Türkeş, 4 Nisan Cuma gecesi saat 'te kalp ve solunum durmasıyla hastanemiz acil servisine getirilmiştir. Derhâl yoğun bakıma alınarak resusitasyona devam edilmiştir. saat süreyle yapılan resusitasyona yanıt alınamamıştır. Yapılan nörolojik, kardiyolojik anestezi ve reanimasyon, göğüs hastalıkları muayeneleri, ERA ve EKG tetkikleri ile hastanın ex olduğuna karar verilmiştir.(Karar saati)

Doç. Dr. Yaman Zorlutuna (Bayındır Tıp Merkezi Başhekimi), Prof. Dr. Ferhan Özmen (Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Öğretim Üyesi), Doç. Dr. Nuri Özgirgin (Bayındır Tıp Merkezi KBB Uzmanı), Prof. Dr. Arif Özdemir (Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Öğretim Üyesi), Doç. Dr. Nadir Banudak (GATA Kornea Yoğun Bakım Şefi), Prof. Dr. İrfan Sabah(Acil Yardım Hastanesi Kardiyoloji Bölümü), Dr. Murat Sümer(Bayındır Tıp Merkezi Nöroloji Uzmanı), Dr. Serap Bilen Hızek (Bayındır Tıp Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanı), Dr. Funda Yağcı (Bayındır Tıp Merkezi Anestezi Uzmanı), Dr. Hüseyin Aka (Fatih Üniversitesi Çankaya Tıp Merkezi)." Cenaze Merasimi

MHP Genel Merkezi'nce yapılan açıklamada cenaze merasiminin 8 Nisan tarihinde yapılacağı duyurmuş ve törenle ilgili programı şu şekilde tespit edilmiştir;

"Alparslan Türkeş'in cenazesi bugün () saat 'da Bayındır Tıp Merkezi'nden alınarak Eskişehir Yolu üzerinden TBMM'ye getirilecek. TBMM'de düzenlenecek törenden sonra Türkeş'in cenazesi MHP Genel Merkezi'nin bulunduğu Karanfil Sokağına götürülecek. Kocatepe Camii'nde kılınacak cenaze namazından sonra Türkeş'in naaş’ı Meşrutiyet Caddesi, Kızılay, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Tandoğan ve Beşevler üzerinden toprağa verileceği yer olan Atatürk Orman Çiftliğindeki Anıt Mezar alanına götürülecek"

Son Yolculuk

Alparslan Türkeş için 8 Nisan Salı günü düzenlenen cenaze törenine on binlerce kişi katıldı. Onu son yolculuğunda yalnız bırakmak istemeyen MHP'liler, gerek yurt içinden gerekse yurt dışından Ankara'ya akın ettiler. Ankara, Alparslan Türkeş'e son görevini yapmak ve ebedî yolculuğuna uğurlamak üzere, o tarihî gün için hazırlık yaptı.

Türkeş'in cenazesine katılmak için gelenlerin çokluğu ve nisan ayı olmasına rağmen, anî olarak bastıran kar yağışı nedeniyle 8 Nisan günü sabaha karşı Eskişehir, Samsun, Konya ve İstanbul yolları tıkandı. Tören için başkente yaklaşık 4 bin civarında araç geldi.

Türkeş için üç ayrı cenaze töreni düzenlendi. Cenaze töreni için ilk toplanma Türkeş'in naaş’ının bulunduğu Bayındır Tıp Merkezi önünde oldu. MHP yetkilileri, binlerce partili, Türkeş'in naaş’ını almak için bildirilen saatten çok önce Bayındır Tıp Merkezi'nde toplanmaya başladı.

Ankara dışından gelen araçlar, 8 Nisan sabahı saat 'ten itibaren Bayındır Tıp Merkezi önünde ve çevresinde toplandılar. Bayındır Tıp Merkezi'nin Eskişehir yolu üzerinde bulunmasından dolayı, kente bu istikametten gelen yollar saat 'te tamamen trafiğe kapandı.

Türkeş'in Türk bayrağına sarılı naaş’ı, saat 'da Bayındır Tıp Merkezi morgundan alındı. Kırmızı-beyaz karanfillerle Türk bayrağı motifi şeklinde süslenmiş bir cenaze arabasına kondu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde düzenlenecek törene götürülmek üzere yola çıkarıldı

Saat 'te yola çıkan Türkeş'in cenaze arabası, yoğun izdiham nedeniyle, metre ilerideki Eskişehir yoluna ancak 25 dakika sonra saat 'da çıkabildi. Cenaze kortejinin önünde bir partili tarafından taşınan "Türkeş''in posteri yer almaktaydı.

Bu arada taşınan pankartlarda,

"Ruhun Şad Olsun Türkün Gerçek Başbuğu"

"Türkeş Gibi Lider Yüzyılda Zor Çıkar"

"Başbuğlar Ölmez Yüreklerde Yaşar"

"Mekânın Cennet Olsun Bilge Başbuğ"

"Yüce Başbuğ Ülkün İle Yaşayacaksın"

"Türk Eşsiz, Türk Emsalsiz,Türk Ne Yapar Türkeşsiz"

"Türk İslâm Âleminin Başı Sağ Olsun"

"Tanrı Dağı Kadar Türk, Hira Dağı Kadar Müslüman’ız"

Yoğun izdiham nedeniyle doğabilecek sağlık sorunlarının giderilebilmesi amacıyla cenaze kortejinin önünde Sağlık Bakanlığı ve Kızılay'a ait 3 ambülâns hazır bulundu. Ülkü Ocaklarına ait bir araç da kortejin en önünde polis araçlarıyla birlikte yürüyüş yolunun önünün açılmasına çalıştı.

Cenaze korteji İnönü Bulvarı boyunca yolun her iki tarafındaki Ülkü Ocaklı gençlerin oluşturduğu güvenlik çemberi arasında ilerlerken, Bursa İl Başkanlığı'na ait bir araçtan da sürekli olarak, "Provokasyonlara karşı dikkatli olunması" yönünde uyarı anonsları yapıldı.

Tekbir sesleri ve gözyaşları arasında ilerleyen cenaze korteji, Bayındır Tıp Merkezi ile Meclis arasındaki yaklaşık 4 kilometre mesafeyi, 20 dakikalık gecikmeyle 2 saatte alabildi

Alparslan Türkeş için ilk tören Türkiye Büyük Millet Meclisinde düzenlendi. Buradaki törene, Türkeş'in eşi Seval Türkeş, büyük oğlu Tuğrul Türkeş ile diğer çocukları katıldı.

Meclisteki törene dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, DSP Lideri Bülent Ecevit ve diğer partilerin üst düzey yetkilileri de katıldı. Törende Türkeş'in öz geçmişi okunduktan sonra bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

Türkeş'in cenazesini taşıyan araç, Meclisteki tören sonrasında saat 'te Çankaya kapısından çıkış yaparak, kortejin önüne alındı ve MHP Genel Merkezi'ne yöneldi. Meclisten parti merkezine doğru yürüyüş sırasında kortejdekiler tarafından tekbir getirildi, "Başbuğ ölmedi, kalbimizde yaşıyor" sloganları atıldı.

Cenazenin MHP Genel Merkezi'ne getirilmesinden önce görevliler tarafından vatandaşlara, Türkeş kokartları ve üzerinde "Başbuğ Ölmez" yazılı Türkeş posterleri dağıtıldı.

Kortej saat sıralarında MHP Genel Merkezi'nin önüne ulaştı. Cenaze burada yolun her iki tarafında toplanan partililerce tekbir sesleriyle karşılandı.

Binanın pencerelerinden ve yolda bekleyenler tarafından cenazenin üzerine karanfiller atıldı.

Cenazenin gelişi sırasında "Başbuğ ölmedi, kalbimizde yaşıyor" sloganları atılarak, tekbir ve salâvat getirildi. Parti genel merkezi pencerelerinden de cenazeyi taşıyan araç üzerine kırmızı karanfiller atıldı, spreylerle gül suları sıkıldı.

Devlet Bahçeli'nin de bulunduğu Genel Merkez önündeki törende bir konuşma yapan MHP Genel Sekreteri Koray Aydın, herkesin anasını, babasını, yakınını kaybetmenin acısını yaşadığını belirterek, bugün acıların en büyüğünü tattıklarını, "Başbuğlarını kaybettiklerini" söyledi.

Türkeş'in kendilerine verdiği ülkücü kimliğinin hakkını ödemeye çalışacaklarını bildiren Koray Aydın, "Başbuğum, bugün genel merkez önünde ebedî istirahatgâhınıza uğurlamak için toplandık. Seni başbakan olarak uğurlayamadık. Bizi affet. Sana söz veriyoruz. Hepimiz birlik ve dayanışma içinde olacağız. Türk milleti ve Türk dünyasının başı sağ olsun" şeklinde konuştu.

Cenaze töreni sırasında kalabalıkta ve parti genel merkezinde çok sayıda kişinin gözyaşlarını tutamayarak ağladıkları görüldü. Alparslan Türkeş'in ruhu için Kur'anı Kerim okunarak dua edildi. Türkeş'in cenazesi, saat 'de Kocatepe Camii'ne götürülmek üzere Genel Merkez önünden hareket etti

Cenaze namazının kılınacağı Kocatepe Camii, saat 'den itibaren törene katılmak için gelenlerle dolmaya başladı. Cami avlusunda bekleyenler, Türk ve MHP bayrağı taşıdılar. Camide sürekli olarak Kur'an okundu ve dışarıya da hoparlörle yayın yapıldı.

Cenaze töreni dolayısıyla cami çevresinde yoğun güvenlik önlemleri alındı. Tören için camiye gelenler, üstleri aranarak içeri alındı ve ambülânslar hazır bekletildi.

Cami avlusunda birikenlerin musalla taşı çevresine yaklaşmasına izin verilmedi. Önlem alan polis, protokol için katafalk çevresinde boş bir alan kalmasını sağladı. Partili görevliler de polisin bu yöndeki çabalarına destek verdiler.

MHP Genel Merkezi'ndeki törenin ardından saat 'de Kocatepe Camii'ne yönelen kortej, yaklaşık 10 dakikalık yürüyüşün ardından camiye ulaştı. Cenaze burada yaşanan izdiham nedeniyle bir süre protokol kapısı önünde bekletildi. Daha sonra cenaze arabasından alınan Türkeş'in naaş’ı, eller üzerinde Kocatepe Camii'ne taşındı ve musalla taşına konuldu.

Caminin ana kapısı protokol girişleri için saat 'dan itibaren kapatıldı. Dinî tören için çok sayıda bakan, milletvekili, bürokrat ve vatandaşın camiye geldiği görüldü. Cami avlusuna sığmayan vatandaşlar, çevre alan ve sokakları da doldurdular.

MHP Genel Başkanı Türkeş'in cenaze namazını Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz kıldırdı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel,

Başbakan Necmettin Erbakan ve diğer devlet ricalinin camiye gelişleri sırasında çevredeki kalabalık nedeniyle sıkışıklıklar yaşandı.

Cumhurbaşkanı, başbakan ve diğer protokol mensupları ana kapıdan itibaren oluşturulan polis kordonu arasında tören alanına alındılar. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, saat 'te Başbakan Necmettin Erbakan saat 'de, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller saat 'de Kocatepe Camii'ne geldiler.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkeş'in eşi Seval Türkeş, oğlu Tuğrul Türkeş ve diğer çocuklarına baş sağlığı diledi. Başbakan Necmettin Erbakan da Tuğrul Türkeş'e taziyelerini ilettikten sonra camiye girerek, öğle namazını kıldı. Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ise, camiye geldikten sonra doğruca Türkeş ailesinin bulunduğu yere gitti. Çiller, Seval Türkeş'e taziyelerini bildirdi.

Alparslan Türkeş'in naaş’ının öğle namazından sonra yoğun kar yağışı nedeniyle bir süre için konulduğu katafalktan alınarak, musalla taşına yerleştirilmesi sırasında çok büyük bir izdiham yaşandı.

Cenaze namazını kıldıracak olan Mehmet Nuri Yılmaz, beraberindekiler musalla taşının yer aldığı bölüme geçebilmek için büyük çaba sarf etti. Diyanet İşleri Başkanı'nın ardından Cumhurbaşkanı Demirel ile diğer protokol da büyük güçlükle musalla taşının bulunduğu bölgeye ulaşabildiler.

İzdiham nedeniyle cenaze namazı için güçlükle saf tutulabildi. Cenaze namazı, düzenin sağlanmasının ardından, musalla taşının önünde yüksekçe bir yere çıkan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz tarafından kıldırıldı.

Tuğrul Türkeş, cenaze namazından sonra babasının naaş’ı önünde yaptığı konuşmada, Alparslan Türkeş'in Türk neslinin yetiştirdiği büyük devlet adamlarından, bilge liderlerden biri olduğunu ifade etti.

Türkeş'in cenazesi daha sonra polisler tarafından eller üzerinde taşınarak, tekbir sesleri arasında saat 'te cenaze arabasına konuldu. Cenaze, karanfil yağmuru arasında toprağa verilmek üzere, Atatürk Orman Çiftliği- Emek kavşağına doğru yola çıkarıldı. Cenaze namazı sırasında avluya giremeyen kalabalık bir grubun anıt mezara doğru yürüyüşe geçtiği görüldü.

Ebedî İstirahatgâha Doğru

Türkeş'in naaş’ı polis kordonu eşliğinde Meşrutiyet Caddesi-Atatürk Bulvarı-Kızılay-Gazi Mustafa Kemal Bulvarı güzergâhını takip ederek, Atatürk Orman Çiftliği -Emek kavşağındaki mezar yerine getirildi.

Yoğun kar yağışı altında yürüyen kortejdekiler, yaklaşık 7 kilometrelik mesafe boyunca tekbir getirerek,"Başbuğ Türkeş" şeklinde slogan attılar. Bu sırada bir araçtan sürekli olarak Kur'anı Kerim okundu.

Bulvar boyunca bazı binalara Türk bayrağının asıldığı görüldü. Bulvar üzerinde bulunan MHP Çankaya İlçe Başkanlığı binasından Türkeş'in cenazesini taşıyan aracın üzerine karanfiller atıldı. Kortejin yürüyüşü devam ederken, anıt mezar yerinde de son hazırlıklar yapılmaktaydı.

Kortejin arkasından tören boyunca hiç ayrılmayan Devlet Bahçeli ve ülkücüler, kortej ile birlikte saat 'te anıt mezar alanına geldi.

Aynı zamanda Başbakan Yardımcısı Çiller, İçişleri Bakanı Meral Akşener, eski politikacılardan, Osman Bölükbaşı da Türkeş'in kabrine geldiler.

Cenaze bulunduğu araçtan partililerce alınarak, mezar yerine taşındı. Cenazenin anıt mezar alanının girişinden kabre getirilmesi 20 dakika sürdü.

Türkeş'in naaş’ını defin için tabuttan küçük oğlu ve damadı çıkardılar. Tuğrul Türkeş, naaş mezara indirilirken kabre girerek, babasının cenazesini kendisi yerleştirdi. Türkeş'in eşi ve diğer çocukları da defin sırasında mezarın başında bulundular.

Türkeş'in naaş’ı saat 'te defnedildi. Granit mermerden hazırlanan mezar taşında Türkeş'in doğum tarihi olarak yazılırken, ölüm tarihi boş bırakıldı. Türkiye'nin tüm illerinden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden, Kırım'dan ve Türkistan'daki Hoca Ahmet Yesevi'nin türbesinden getirilen topraklar Türkeş'in mezarına konuldu

Görülmemiş bir kalabalığın katıldığı Alparslan Türkeş'in cenaze töreninde güvenliğin sağlanması için 7 bir polis görevlendirildi. Bunun yanı sıra MHP Genel Merkezi ve Ülkü Ocakları Derneği, cenazede düzenin sağlanması için 10 bin ülkücü genci görevlendirdi. Kortejin geçeceği yerlerde 3 ayrı bomba ekibi seyyar olarak görev yaparken, 2 helikopter de havadan kontrolü sağladı.

Türkeş'in cenazesi Bayındır Tıp Merkezi'nden taşınırken, 4 kilometrelik bir kortej oluştu. Meclis önünde bekleyen büyük bir grup da buradaki törenden sonra korteje katıldı. MHP Genel Merkezi önünde bekleyen grupların da eklenmesiyle, cenazenin Kocatepe Camii'ne götürülüşü sırasında kortej birkaç kilometre daha uzadı. Kortejin geçişi sırasında Türkeş'in naaş’ı etrafında 5 ayrı polis kordonu oluşturuldu. Türkeş'in cenaze törenini 8 televizyon kanalı canlı yayın yaparak izleyicilerine yansıttı.

MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde 10 Nisan Perşembe günü gıyabî cenaze namazı kılındı.

Gıyabî cenaze namazı Türkeş'in doğduğu evin yakınında bulunan Selimiye Camii'ndeki öğle namazının ardından kılındı.

Ayrıca Londra'da Türk-İslâm Ocağı tarafından da gıyabî cenaze namazı kılındığı öğrenildi.

Türkeş için Kosova'nın başkenti Priştine'de de bir tören düzenlendi. Kosova Türk Demokratik Birliği (KTDB) tarafından düzenlenen törene çok sayıda kişi katıldı. Törende bir konuşma yapan KTDB Genel Başkanı Erhan Köroğlu, Türkeş'in "Türk birliği" ülküsünün Kosova Türkleri tarafından ebediyete kadar sürdürüleceğini belirtti. Kosova Türk Demokratik Partisi Genel Başkanı Orhan Sait de, " Türk dünyasının en büyük çınarını kaybettiğini" ifade etti. Törenin ardından Priştine Merkez Camii'nde Türkeş için mevlit okutuldu.

Azerbaycan basını MHP lideri Türkeş'in ölümüyle ilgili haberler, makale ve mesajlara birinci sayfalarda geniş yer ayırdı. Musavat Partisi'nin yayın organı Yeni Musavat gazetesi; "Türkçülüğün yücelen bayrağının inmesine izin vermeyin" başlığıyla bir yazı yayımladı. Yazıda, "Türkeş, dünyasını değiştirdi, ancak O'nun adı Türk milletinin tarihine yazıldı" denildi. Halk Cephesi Partisi'ne yakınlığı ile bilinen Azatlık gazetesi'nde de Azerbaycan'ın Millî Şairi Bahtiyar Vahabzade imzasıyla, "Büyük Türkçü" başlıklı bir yazı yer aldı. Bahtiyar Vahabzade yazısında; " 6 Türk Cumhuriyetinin bağımsızlığını, Türkeş'in şaheseri " olarak niteledi. İktidara yakınlığı ile bilinen Panorama gazetesi ise " Türkeş Allah'ın huzuruna şerefli gitti" başlığı altında Türkeş'in hayatı ve siyasî çalışmalarına yer verdi.

İngiliz The Guardian gazetesinin Türkeş ile ilgili haberinde de, "Türkiye'nin dalgalı politik yaşamında kitlesini sakinleştirebilen bir sesti " görüşüne yer verildi.

Başbuğ Alparslan Türkeş'in Son Beyanatı

Alparslan Türkeş son konuşmasını Almanya'dan döndükten sonra katıldığı partisinin Amasya İl Kongresinde 4 Nisan tarihinde yaptı. Türkeş konuşmasında; Hollânda ve Almanya'daki ırkçı saldırıları kınadı ve son günlerde yaşanan gerilimlere değindi.

Çözüm olarak erken seçimin şart olduğunu ifade den Türkeş şu şekilde konuştu; " Biz lâikliği savunduğumuz için erken seçim diyoruz. Demokratik, hür parlâmenter sistemi savunduğumuz için erken seçim diyoruz.

Ayrıca bu ülkede millet, memleket, cumhuriyet, millî hâkimiyet, hukukun üstünlüğü ve seçim sözlerinin kimseyi rencide etmeyeceğini, aksine demokrasinin teminatı olacağına inanıyoruz.

Eğer bu olmazsa devletin rejimi ayakta tutması fevkalâde güç olacaktır. Ben yüksek huzurlarınızda tarihten gelen sorumluluğum ile hükûmeti ve parlâmentoyu bir defa daha uyarıyorum. Erken seçim demokrasimizin teminatıdır"

(13 Rebîülevvel 11 / 09 Haziran )

Sevgili Peygamber Efendimiz, Medîne’de, Hicretin on birinci yılının Rebîülevvel ayının on ikisinde (08 Haziran ) Pazartesi günü öğleye doğru vefat etti. Sahâbe-i kirâm efendilerimiz, önce bu vefat olayını kabul edemediler. Hz. Ebû Bekir (r.a.) gelip bu gerçeği ilan ettikten sonra herkes O’nun vefat ettiğini kabul etti. Bilindiği gibi Hz. Ebû Bekir, Sevgili Peygamberimizin kayın pederiydi. Peygamberimiz, onun kızı Hz. Âişe’nin odasında vefat etmişti. Bu odaya herkes giremiyordu; buradan çevreye yayılan vefat haberine kimi sahâbîler inanıyor, kimileri de bu acı haberi kabul edemiyorlardı. Bu acı haberi kabul edemeyenlerden biri de Hz. Ömer’di. O, Hz. Peygamber’in vefat etmediğini, Hz. Mûsâ (a.s.)’ın bayıldığı gibi bayıldığını iddia ediyordu. Hz. Ebû Bekir, bu acı gerçeği îlân ettikten sonra Ömer de boynunu büktü ve bu durumu kabul etti.

.

Hz. Peygamber Efendimiz, hicrî on birinci yılın Safer ayının son Çarşamba günü rahatsızlandı. Rahatsızlığını bir hafta ayakta çekti. Bir hafta sonraki Perşembe günü akşam namazından sonra rahatsızlığı arttı. Aşırı ateş yükselmesinden dolayı baygınlık geçirdi ve yatsı namazına çıkamadı. “Ebû Bekir imam olsun ve cemaate namaz kıldırsın!” dedi. Perşembe günü yatsı namazından itibâren Hz. Peygamber tarafından imamlığa tâyin edilen Hz. Ebû Bekir, Pazartesi sabah namazı da dâhil olmak üzere on yedi vakit namaz kıldırdı. Pazartesi sabah namazını kıldırdıktan sonra, mescide biraz uzakta olan Sunh mahallesindeki evine gitmek için Hz. Peygamber’den izin istedi. Hz. Peygamber de istenilen izini verdi. Perşembe günü yatsı namazı vaktinden beri rahatsızlığı gittikçe ağırlaşan Hz. Peygamber, Pazartesi sabah namazından sonra kendini çok iyi hissediyordu. Öylesine iyi hissediyordu ki, rahatsızlığından evvel, Suriye’ye doğru gönderilmek üzere hazırladığı ve fakat rahatsızlığından dolayı gitmesini tehir ettiği Üsâme ordusuna bu sabah hareket etme emri verdi. Hz. Üsâme, ordusunun başına gidip hareket hazırlıklarını yaparken; Hz. Ebû Bekir de Hz. Peygamber’in iyileştiğini zannederek kendisinden izin alıp ev işleri ile meşgul olurken gelen vefat haberi ile sarsıldılar ve hemen mescide koştular. Mescid ve çevresi çok kalabalıktı; çünkü bu acı haberi duyan herkes oraya koşmuştu. Herkes koşmuştu ama odaya kimse giremiyordu. Hz. Peygamber’i ve ev halkını rahatsız etmek istemiyorlardı. İşte tam bu sırada Hz. Ebû Bekir geldi ve kızının odasına girdi, Hz. Peygamber’in yüzüne örtülen yüz örtüsünü açtı ve ağlayarak alnından öptü, sonra da örtüyü tekrar örttü ve şunları söyledi:

“Vallâhi, Rasûlullah (s.a.v.) vefat etmiş! İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Babam, anam sana fedâ olsun! Allah’a yemin ederim ki, Allah sana hiçbir zaman iki kere ölüm acısı tattırmayacak. Sen, bir kere ölmüş ve mukadder olan ölüm geçidini geçmiş bulunuyorsun. Bundan sonra senin için bir daha ölmek yoktur. Vâh benim peygamberim!” (İbn Sa’d, et-Tabakât, II, )

Hz. Ebû Bekir, bu sözlerinden sonra tekrar eğilip Hz. Peygamber’in yüzünü açtı ve öptü, başını kaldırdıktan sonra sözlerini şöyle devam ettirdi:

“Vâh benim dostum! Sen sağ iken de güzeldin, vefatından sonra da güzelsin. Senin sağlığın da vefatın da ne güzel!”  Hz. Ebû Bekir, bu sözleri söyledikten ve yüz örtüsünü örttükten sonra dışarı çıktı. Hz. Ömer, Hz. Peygamberin vefat etmediği yönündeki konuşmasını sürdürüyordu. Hz. Ebû Bekir’in dışarı çıktığını gören kalabalık onun etrafına toplandılar. O da “Otur artık ey Ömer!” dedi ama Hz. Ömer oturmaya yanaşmadı. Hz. Ebû Bekir, sözünü üç kez tekrarladı ve sükûneti temin ettikten sonra konuşmaya başladı ve şunları söyledi:

“Yüce Allah, peygamberine daha aranızda iken vefat haberini vermişti. Sizlerin de eceliniz gelince öleceğinizi haber vermiştir. Rasûlullah (s.a.v) vefat etmiştir. Sizlerden de hiç kimse sağ kalmayacaktır. Kim, Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki, Muhammed ölmüştür. Kim de Allah’a tapıyorsa şüphesiz ki Allah, diridir ve ölümsüzdür.” (İbn Sa’d, et-Tabakât, II, )

Hz. Ebû Bekir, bu sözlerinden sonra Uhud savaşında nâzil olan şu âyet-i kerîmeyi okudu: “Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi O, ölür ve öldürülürse ökçenizin üzerine gerisin geriye dönecek misiniz? Kim, böyle iki ökçesi üzerinde ardına dönerse, elbette ki Allah’a hiç bir şeyle zarar vermiş olamaz. Allah, şükür ve sebat edenlere mükâfat verecektir.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/)

İnsanlar bu âyeti işitince, Hz. Peygamber’in vefat ettiğine artık iyice kanaat getirdiler. Acı haber onları öyle sarsmıştı ki, Hz. Ebû Bekir,  okuyuncaya kadar bu âyetin nâzil olduğunu bilmiyor gibiydiler. O anı, Hz. Ömer şöyle anlatır:

“Vallahi, o güne kadar bu âyeti sanki hiç işitmemiş gibiydim. Onu, Ebû Bekir’den dinleyince dehşet içinde kaldım. Ayaklarım beni taşıyamaz oldu, dizlerimin bağı çözüldü ve bulunduğum yere yığılıverdim.” (Belâzürî, Ensâb, II, )

Hz. Ömer’in bu tavrı, Hz. Peygambere karşı olan aşırı sevgisinden kaynaklanıyordu. Hz. Ebû Bekir, durumu tahkik edip mezkûr âyeti okuduktan sonra Hz. Ömer de dâhil herkes, Hz. Peygamber’in vefat ettiğini kabullenmek zorunda kaldı. Peki, şimdi ne yapacaklardı? Vefat eden bir insan için ne yapılırsa onu yapacaklardı. Techîz, tekfîn ve tedfîn işi ile meşgul olacaklardı. Yani, Hz. Peygamber’in mübârek cesedini yıkamak için lazım gelen şeyleri hazırlayacaklar, cenâzeyi yıkayacaklar, kefenleyecekler ve defnedeceklerdi. Acaba öyle mi yaptılar?  Hayır, öyle yapmadılar. Siyer ve İslâm Tarihi kaynaklarımızın bize verdiği bilgilere göre, önce Hz. Peygamber’den sonraki devlet başkanını seçtiler, sonra da techîz, tekfîn ve tedfîn işi ile meşgul oldular. Sahâbe-i kirâm efendilerimiz, bu hareketleri ile bize, İslâm’da devlet başkanlığının ne kadar önemli olduğu mesajını vermektedirler. Onlar diyorlar ki: “Önce halifemizi seçelim, ondan sonra da Hz. Peygamber efendimizin cenâzesini kaldıralım.”

Hz. Peygamber, Hz. Âişe’nin odasında vefat etti. Bu oda küçüktü. Birinci derecedeki yakınlar ancak sığabiliyordu. Sahâbe-i kirâm efendilerimiz mescidde ve mescid çevresinde toplanmışlardı. Hz. Peygamber’in kesin olarak vefat ettiğini öğrendikten sonra Sâide oğullarının gölgeliğine (Sakîfetü Benî Sâide) gitti ve orada Hz. Peygamber’den sonra kimin devlet başkanı olacağı konusunu görüşmeye ve istişâreye açtılar. Yapılan istişâreler sonucunda Hz. Ebû Bekir, devlet başkanı olarak seçildi. O tarihte, dünyanın her tarafında krallıklar hüküm sürerken Medine’de güzel bir seçim yapıldı. Mevcut adaylar içerisinde Hz. Ebû Bekir’in devlet başkanlığı kabul edildi. Bu kabul, salı günü mescidde yapılan bey’at (halkın genel kabûlü) ile resmiyet kazandı.

Pazartesi günü, Hz. Peygamber’in vefatının şoku ve Sâide oğulları gölgeliğindeki devlet başkanlığı seçimi ile geçti. Hz. Peygamber’in birinci derecedeki yakınları da onun başucundan ayrılmadılar. Bunların başında Hz. Ali ve bir de Hz. Peygamber’in amcası Hz. Abbas geliyordu. Hz. Abbas’ın oğulları ve Suriye üzerine gönderilmek üzere hazırlanan ordunun komutanı Üsâme b. Zeyd de Hz. Peygamber’in başucunda bulunanlardan idi. Yakınları,  Hz. Peygamber’in cenâzesi ile ancak Salı günü ilgilenebildiler. Salı günü, herkes Hz. Peygamber’in cenâzesi ile ilgilenmek istediyse de yukarıda ismi geçen şahıslar kapıyı kilitleyerek kalabalığın içeriye girmesine izin vermediler, Ensâr ve Muhâcirler, içeri girme konusunda Hz. Ebû Bekir’den izin istediler, o da kalabalığın içeri girmesini uygun görmedi.

Hz. Peygamber efendimizin mübârek bedenini yıkayanlar onun iç elbiselerini çıkarmadılar, yıkama işini iç elbiselerinin üzerinden gerçekleştirdiler. Ölülerde görülebilen olumsuzluklardan hiç biri Hz. Peygamberimizde görülmedi. Yani karnı şişmedi, çenesi düşmedi, yüzü morarmadı, güzel vücudunda herhangi bir değişiklik olmadı. Vefat ettiği odaya güzel bir koku yayıldı. Yıkama işi bittikten sonra cenazeye kefen sarıldı. Salı günü öğleye doğru yıkama ve kefenleme işi bitmişti. Evdekiler bu işleri bitirdikten sonra cenâzeyi odanın içinde bir divanın üzerine koydular. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bu oda küçüktü, fazla büyük değildi. Cemaat, işte bu odada Hz. Peygamber’in cenâze namazını kıldılar. Namaz, cemaat halinde değil, münferid kılındı. Önce Hâşim oğullarının erkekleri, sonra kadınları, sonra da çocukları kıldı. Grup grup bir kapıdan giriyor, imamsız olarak kendi başlarına peygamberimizin üzerine namaz kıldıktan sonra diğer kapıdan çıkıyorlardı. Sonra Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Muhâcir ve Ensâr içeri girdiler, namazlarını kılanlar çıkıyor, başka bir grup giriyordu. Erkeklerden sonra kadınlar, kadınlardan sonra da çocuklar girip namazlarını kıldılar. Cenâze namazının kılınması geç vakte kadar devam etti. Akşam da Hz. Peygamber kabrine indirildi.

Hz. Peygamber vefat ettikten sonra nereye defnedileceği konusunda ihtilaf çıkmıştı. Bu ihtilafa Hz. Ebû Bekir, Hz. Peygamber’den rivâyet ettiği bir hadis-i şerif ile son verdi. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah, her peygamberin ruhunu gömülmesini istediği yerde alır.” (Tirmizî, Cenâiz, 33) Bu hadis-i şerif gereğince Hz. Peygamber efendimizin döşeği kaldırılarak yerine Medineli Ebû Talha tarafından kabir kazıldı. Kabre Hz. Ali ile Hz. Abbas’ın oğulları Fadl ve Kusem indiler. Hz. Âişe annemizin odasında iki kişilik daha kabir yeri kalmıştı. Oraya da sonradan Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer defnedildiler. Medine mescidinin yeşil kubbesinin altındaki Ravza’da üç dost birlikte yatmaktadırlar. Rabbim bizleri onların şefaatlerine nâil eylesin (Âmin!). Biz, sevgili peygamberimizi ve onun yanında yatan iki güzel sahâbîyi ve bütün ashâb-ı kirâm efendilerimizi çok seviyoruz. Bu dünyada onların sünnetini yaşayarak öbür dünyada kendileri ile berâber olmak istiyoruz. Bizim bu dileğimizi kabul eyle yâ Rabbi! Bizi güzeller güzeline kavuştur yâ Rabbi! Bizi mahcûb eyleme yâ Rabbi! Bizi mahrûm eyleme yâ Rabbi!

Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyen okuyucularımız, şu iki kaynağa başvurabilirler:

1-) Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf (thk. Süheyl Zekkâr, Riyâd Ziriklî), II, , Beyrut,

2-) Mustafa Asım Köksal, İslam Tarihi, XVIII,

Hz. Muhammed’in cenazesinde on yedi kişinin bulunduğu ve sahabelerin cenazeye lakayt kaldıkları doğru mudur?

Değerli kardeşimiz,

- Kaynaklarda, Efendimiz (asm)'in cenazesine yalnız on yedi kişinin katıldığına dair bilgiye rastlayamadık. İnternette dolaşan bu bilgiyi yayanların Şia veya ateist olması, bunun çürüklüğüne yeterli bir delildir.

Şialardan bazıları, sahabeye düşman olduğu için, ateistler ise bütün İslam’a düşman oldukları için, bu düşmanlık ortak paydasında birleşmişlerdir.

- Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer Ensar’ın yanında olduklarından, Hz. Peygamber (asm)'in defnine iştirak edemediler. (Kenz’ul-Ummal, 5// h. no: )

- Bu rivayetin asıl kaynağı İbn Ebi Şeybe’nin “el-Musannaf” (7/) adlı eseridir.

Bu hadisi babası Urve’den oğlu Hişam rivayet etmiştir. Bu zat sika olmakla beraber, -özellikle Irak’a gittikten sonra (kuvvetli ihtimalle yaşlandığı için)- rivayetlerinde gevşeklik göstermiş; örneğin babasından dolaylı olarak duyduğu bazı şeyleri de doğrudan babasından duymuş imajını verdiği için, İmam Malik gibi bazı alimler tarafından eleştirilmiştir.(bk. İbn Hacer, Tehzib, 11/50)

- Başka sahih kaynaklarda bulunmayan bu rivayetin yalnız Hişam b. Urve tarafından rivayet edilmesi az da olsa bir zaafın alametidir.

- Bununla beraber, Hz. Peygamber (asm)'in defni salı veya çarşamba günü gerçekleşmiştir. Beni Saide yazlığında hilafet meselesi, Resulullah’ın vefat ettiği aynı günde (pazartesi günü) gerçekleşmiştir.

Bu sebeple, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in Ensar’ın yanında (yani; Beni Saide çardağında) oldukları bir sırada Resulullah’ın defnedildiği rivayeti bu gerçekle de örtüşmemektedir.

- Hz. Ebu Bekir, “Resulullah’ın vefat ettiğini” bildirdiği yerde, İnsanlar ona: “Resulullah’ın cenaze namazının nasıl kılınacağıyla” ilgili soru sordular. O da “Bir grup içeri girip tekbir alırlar, salavat getirirler ve dua ederler (cenaze namazı kılar). Sonra onlar dışarı çıkarlar, ardından başka bir grup içeri girip tekbir alırlar, salavat getirirler ve dua ederler (cenaze namazı kılarlar). Sonra bunlar da başka insanların namaz kılmaları için dışarı çıkarlar.” dedi.

İnsanlar ona: “Resulullah’ın nerede defnedileceğini” sordular. O da: “Resulullah, ruhunun alındığı yere defnedilir. Çünkü Allah onun ruhunu en güzel yerde alır” diye cevap verdi. Sonra Resulullah’ın en yakın akrabasının kendisini yıkamasını emretti. (Tirmizi, Şemail, 1/)

Bu sahih rivayet açıkça Hz. Ebu Bekir’ın Resulullah’ın her şeyiyle ilgilendiğini gösteriyor.

- Peygamberimizi, seafoodplus.info, Hz. Ali, Abbas’ın oğulları Fadl, Kussem ve Üsame b. Zeyd ve Salih adındaki kölesi yıkama işiyle ilgilendiler. Çok arzu etmelerine rağmen başka insanların içeri girmelerine izin verilmedi. Yalnız Evs b. Havli adındaki bir sahabenin ısrarını kıramadılar, içeri aldılar. (bk. Şerefu’l-Mustafa,3/)

- İbn Abdulberr’in aktardığına göre, Hz. Peygamber (asm)'in cenaze namazını sırayla, önce Hz. Ali, Hz. Abbas olarak Haşimoğulları kılmış. Sonra muhacirler/Mekke’den hicret eden Müslümanlar ve Ensar/Medineli Müslümanlar içeri girip namaz kılmışlar. Daha sonra kadınlar, köleler gelip cenaze namazını kılmışlardır. (seafoodplus.info-İstiab, 1/47)

- “Biz Hz Resulullah’ın defninden çarşamba gecesi, kürek seslerini duyarak haberdar olduk.” ifadesi, soruda gösterilen ilgili yerlerde vardır. (bk. Ahmed b. Hanbel, 6/62, ,). ِAyrıca (bk. İbn Hişam, es-Sîre, 4/;  İbn Abdulber, el-İstiab, 1/47; Beyhaki, Delailu’n-Nübvve,7/; İbn Kayyım, Zadu’l-Mead,3/)

- Burada Hz. Aişe, bunu söylemekle olumsuz bir şey söylemek istemiyor. Bunun anlamı şudur: Hz. Aişe kendi evinden çıkmış başka bir yerde kalıyordu. Onun defin işinden ancak kazma-kürek sesiyle anlamıştır. Yahut da Hz. Aişe erkeklerin ortada gezmesinin sonucu olarak kendi odasına öyle kapanmış ki, Resulullah (asm)’ın defninden ancak defnedilirken çıkan seslerden anlamıştır. Bundan ancak sahabe düşmanı olanlar kötü bir anlam çıkarmaya çabalamışlardır.

- Bununla beraber, bu gibi konuların yorumu tamamen sahabeye bakış açısıyla ilgilidir. Özellikle Şia grubundan bazıları, üç-dört kişi dışında diğer bütün sahabeyi tekfir edercesine tahkir ediyorlar. Onların bu konuda “Sahabenin Hz. Peygamber ile ilgilenmek yerine, kendi saltanatları için birbirine girdiklerini” söylemeleri, kendi bakış açıları doğrultusunda yaptıkları bir yorumdur. Onların sahabeye bakış açıları, bunu gerektirir. Birkaç kişi hariç bütün sahabeyi mürted sayan bir zihniyet tarafından sahabeye saygısızlık etmek, hilafet konusuyla ilgili inançlarının gereğidir.

- Ehl-i sünnet ve cemaat ise, Kur’an ve sünnetle sabit olan sahabenin Allah katındaki büyüklüğünü düşünerek onlara karşı saygılarını her durumda muhafaza etmeye çalışmışlardır.

- Meallerini vereceğimiz ayetlerde sahabenin Allah katındaki değerlerine işaret eden ifadeleri görmek mümkündür:

“Ve işte böylece biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki, insanlar nezdinde Hakk’ın şahitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şahit olsun.” (Bakara, 2/)

“(Ey Ümmet-i Muhammed!) Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyiliği yayar, kötülüğü önlersiniz, çünkü Allah’a inanırsınız.” (Al-i İmran, 3/)

“İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihad edenlerle onlara kucak açıp yardım eden Ensar var ya işte gerçek müminler bunlardır. Bunlara bir mağfiret, pek değerli bir nasip vardır.”(Enfal, 8/74)

“İslâm’da birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensar ile onlara güzelce tâbi olanlar yok mu? Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı oldular. Allah onlara içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırladı. Onlar oralara devamlı kalmak üzere gireceklerdir. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı!” (Tevbe, 9/)

“Gerçekten Allah, (Hudeybiye’de) o ağacın altında sana biat ettikleri zaman, müminlerden razı oldu. Onların kalplerindeki ihlâsı bildiği için üzerlerine sekîne, huzur ve güven indirdi. Onları hemen yakında gerçekleşen bir zaferle ve alacakları birçok ganimetle mükafatlandırdı. Allah azîz ve hakîmdir/mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fetih, 48/)

“Muhammed Allah’ın resulüdür. Onun beraberindeki müminler de kâfirlere karşı şiddetli olup kendi aralarında şefkatlidirler. Sen onları rükû ederken, secde ederken, Allah’tan lütuf ve rıza ararken görürsün. Onların alâmeti, yüzlerindeki secde izi, secde aydınlığıdır. Bunlar, Tevrat’taki sıfatları olup İncîl’deki meselleri ise şöyledir: Öyle bir ekin ki filizini çıkarmış, sonra da onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da artık gövdesi üzerinde doğrulmuş. Öyle ki ekicilerin hoşuna gider, kâfirleri de öfkelendirir. İşte böylece Allah, onlar gibi iman edip makbul ve güzel işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Fetih, 48/29)

- Sahabenin faziletini gösteren pek çok hadis vardır. Şimdilik, en sahih kaynaklarda bulunan kapsamlı bir hadisle iktifa edeceğiz:

“Asırların en hayırlısı benim asrımdır, sonra onun arkasından gelen, sonra da onun arkasında gelen asır”(Buhari, Fedailu’l-Ashab,1; Müslim, Fedailu’s-Sahabe, 52)

- İşte Ehl-i sünnet alimleri, bu gibi ayetlere ve ilgili hadislere dayanarak sahabeyi cerh ve tadil işleminin dışında tutmuş ve onların hepsinin adil, salih ve insanların en mükemmeli olduklarına hükmetmişler.

- Kitap ve sünnetle kıymetleri ortada olan sahabenin durumunu bu doğrultuda yorumlamak Ehl-i sünnet itikadının bir gereğidir.

- Olara göre, sahabenin Hz. Peygamber (asm)'i defnetmeden önce, hilafet konusuna eğilmeleri, -dünyanın saltanatını paylaşmak adına değil- ayetlerde ve Hz. Peygamber (asm)'in tavsiyeleri arasında yer alan “Resulullah’ın hilafeti unvanıyla ümmetin birliğini korumaya, İslam şeriatının hükümlerini icra etmeye, Müslümanların din ve dünyalarının saadetini temin etmeye” verdikleri önemden kaynaklanıyordu.

Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in Beni-Saide çardağına gidip orada bulunan sahabelerle birlikte hilafet konusunu çözüme kavuşturmaları bu gerçeğin bir tezahürüdür

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir