mali hukuk bilgisi ders notları / Mali Hukuk Bilgisi | AVESİS

Mali Hukuk Bilgisi Ders Notları

mali hukuk bilgisi ders notları

1 Kamu Maliyesi Ders Notları Birinci Bölüm Metin Arslan MMXIV MALİ HUKUK Ders Notları Financial Law Lecture Notes MMXIV

2 2

3 I. MALİ HUKUKUN KONUSU VE KAMU EKONOMİK FAALİYETLERİ 1. MALİ HUKUK Giriş, Önbilgiler Mali Hukuk/ Kamu Maliyesi Biliminin Tanımı Toplum halinde yaşayan insanların kendi aralarındaki ilişkilerden doğan olayların mali olanını maliye biliminin konusunu teşkil eder. Mali olaylar; kamu ihtiyaçlarını karşılamak için devlet ve diğer kamu kuruluşlarının ekonomik değerler elde etmesi ve bunları kamu hizmetleri için harcaması olarak görülür. Bu ifadeden hareketle maliye biliminin konusu; kamu ihtiyaçlarından doğan kamu hizmetlerini yerine getirmek üzere gelir elde etmek ve bunları kamu hizmetlerine harcamak yoluyla toplumun siyasi kuruluşu olan devlet ve diğer kamu kuruluşları olan Belediye, İl Özel İdareleri, Köyler vb. yaptıkları temel ekonomik işlemler olarak ifade edilir. Sosyal ilimler içinde yer alan kamu maliyesi iktisadın bir kolu olarak bir yönü itibarıyla kamu hukuk ile de ilişkisi vardır. İlk ortaya çıktığında ekonomi bilimi içinde yer alan ve ancak XIX. yüzyılda bağımsız bir alan, bir disiplin olmuştur. Kamu maliyesi, Fransız ekolünün benimsediği hukuki yaklaşım sebebiyle &#; lere kadar daha çok kamu hukuku etkisinde iken, John Maynard Keynes&#;in ekonomiye kattığı yeni anlayışla kamu maliyesine ekonomik anlayış hâkim olmuştur. Zamanla devlet anlayışındaki gelişmeler maliye ilmine de klasik ve modern anlayış ve yaklaşımlar şeklinde yansımıştır. Hukuki yaklaşım, klasik bir yaklaşım olarak olaya, kamu gelirinin elde edilmesi açısından bakılırken modern anlayışı temsil eden iktisadi yaklaşımda, devlet faaliyetlerinin kamu hukuku ile olan ilişkisi tamamen bir yana bırakılmakta sadece iktisadi yönüyle meşgul olunmaktadır. Her iki yaklaşımda da aynı yöntemlerden faydalanılmakta fakat hedeflerde farklılıklar var ve her iki yaklaşımında incelenmesi gerekir. Klasik ekolün ekonomideki kurucusu Adam SMITH Milletlerin Zenginliği () eseriyle devletin ekonomik anlayışına uygun Maliyede de klasik/liberal yaklaşım hâkim olmuştur. Devletin ekonomik anlayışındaki değişim Dünya Ekonomik Buhranı ile birlikte koruyucu, jandarma devlet anlayışından müdahaleci, modern devlet geçiş başlıyor. 3

4 John Maynard Keynes&#;in yılında yayınladığı Genel Teori isimli eseriyle süreç tamamlanıyor ve bu duruma paralel olarak da mali olaylara modern yaklaşım hâkim olmaya başlıyor. Modern yaklaşımda kamu ihtiyaçları devletin yeni işlevleri de dikkate alınarak ekonomik, sosyal, siyasi tercihler doğrultusunda tayin ve tespiti ve bunlar için gerekli harcama ve finans siyasetinin kararlaştırılması birinci plana geliyor. Teknik seviyedeki klasik yaklaşım yerini işlevsel bir yaklaşıma yani modern yaklaşımın gereği Kamu ekonomisi başlığına bırakmıştır. Günümüz ülkeleri, vatandaşlarının artan beklentilerini karşılayabilmek için daha etkin çalışmak, yeni beklenti ve talebe dönüşen istekleri karşılayabilmek için yeniden organize olmaktadırlar. Kimya ve fizik kanunlarında olduğu gibi iktisadi ve sosyal konularda da kurallar icat edilmiyor aslında sadece keşfediliyor ve yönlendiriliyor. Dolayısıyla insanların ortaya koydukları sistemler dünya da geçerli kuralları doğru uygulandığında başarıya ulaşılarak toplumun hayat seviyesi yükseltilebiliyor. Dünyadaki gelişmelere bağlı olarak artan bilinçlenme ile toplumun geniş kesimlerinde yönetimlere, sistemlere ve düzenlere eleştirel yaklaşımlar artmaktadır. Kişilerdeki memnuniyetsizliğin dünya ölçeğinde yaygınlaşmasına bağlı olarak güç otoriteleri yeni arayışlara yönelmektedirler. Bu açıdan kamu maliyesi konularına daha geniş perspektiften bakıp doğru değerlendirmeler ortaya koyabilmek için eleştirel yaklaşan görüşlere ve değerlendirmelere de gerektiğince yer vermek gerekir. Mali hukuk bilim dalı kamunun mali faaliyetlerinin hukuki altyapısını inceler. Kısaca devletin ve diğer kamu kuruluşlarının gelirlerinin elde edilmesinde, giderlerinin yapılmasında ve malvarlıklarının yönetimine ilişkin faaliyetlerin düzenleyen hukuk kurallarının bütünüdür. Mali hukukun konusuna giren mali olaylarda hukuki ilişkinin taraflarından birinin (üstün konumdaki) devlet olması ise, mali hukuku bir kamu hukuku dalı yapmaktadır. Buna ilişkin Mali/Maliye kelimesinin kökü &#;mal&#; dır ve mal; insan ihtiyaçlarını karşılayan gelir ve gidere konu olan her türlü eşya anlamına gelir. Maliye kavramının Batı dillerinde karşılığı Finans tır. Dilimize de giren finans kavramı, kamu veya özel sektöre ait birimlerin, para ve kredi konularıyla ilgili işlemleri ifade eder. Özel sektörde finans kelimesi kullanılırken devletin para temini ve bunun kullanımına ilişkin faaliyetlerini ifade için Kamu Maliyesi / Public Finance kavramı kullanılmaktadır. 4

5 Kamu maliyesi bilimi, kamu kesiminde meydana gelen olayları ekonomik, sosyal ve hukuki açıdan inceleyen bir bilim dalı olarak mali disiplin gibi temel konuları da kapsamaktadır. Kısaca; devletin faaliyetlerini iktisadi, sosyal, hukuki ve mali açıdan inceleyen, devlet faaliyetlerinin sınırlarının ne olması gerektiğini araştıran, devlet faaliyetlerinin gerçekleştirilebilmesi için yapılan harcamalar ile bu harcamaların finansmanında kullanılacak kaynaklara dair sorunları inceleyen ve analiz eden bir bilim dalıdır. Yani; devletin kamu hizmetlerini yerine getirebilmek için ihtiyaç duyulan ekonomik kaynakların bulunması ve bunların harcanmasına dair kurallar koyan bir bilim dalıdır. Mali disiplin; kamu gelirleri ve kamu giderlerinin birbirine denk olmasını ifade etmektedir. Burada kastedilen sadece konsolide bütçe denkliği değil, bütçe gelir ve giderlerinin birbirine denk olması dışında sosyal güvenlik kuruluşları, yerel yönetimler, fonlar, döner sermaye ve KİT lerin bütçelerini de içine alan tüm kamu gelir ve giderlerinin denkliğidir. Mali olaylara ilişkin konuların tarihi gelişimi araştırıldığında bu konuların önceleri iktisat bilimi içerisinde incelendiği görülür. Bilindiği gibi iktisat biliminin konusu insan ihtiyaçları ve en iyi şekilde nasıl karşılanacağı sorunudur. Zira ihtiyaçların çoğu karşısında kaynakların nisbi sınırlı oluşu, kıt kaynakların en iyi şekilde nasıl kullanılacağı sorununu gündeme getirmektedir. 5

6 Mali Hukuk/ Kamu Maliyesi Biliminin Diğer Bilimlerle İlişkisi Mali olayların ve bununla ilgilenen maliyenin diğer bilimlerleyakın ilişkisi vardır. Mali Hukuk / Kamu maliyesi biliminin diğer sosyal ilimlerle sıkı ilişkileri vardır. Çünkü mali olayları diğer sosyal ilimler alanından çıkarıp ayırmayı düşünmek mümkün değildir. Benzer şekilde mali olayları diğer sosyal ilimlerin alanına sokup, onların konuları ile açıklamaya çalışmak da doğru bir yaklaşım olmaz. Esasında maliye ilmi karma nitelikte sosyal bir ilim dalıdır. Karma nitelikte olması nedeniyle de diğer sosyal ilim dalları ile yakın ilişki içindedir. 1) İktisat Bilimi ile İlişkisi: önemli bir ilişki içindedir. Devleti anlamadan ekonominin anlaşılması mümkün olmayacağı için, iktisat bilim dalında çalışanların maliye konularını bilmelerine ihtiyaç vardır. Mali olayların ekonomik boyutu da, maliyecilerin iktisat konularına hakim olmalarını gerekli kılar. Özellikle maliye bilim dalının alanına giren; kamu ekonomisi, devlet borçları, maliye teorisi ve politikası konularının sağlıklı tahlil edilebilmesi için mikro ve makro iktisat konularının iyi bilinmesi gerekir. İki bilim dalı arasındaki temel farklılık, iktisat biliminin bireysel ihtiyaçlarla, maliye bilim dalının ise toplumsal ihtiyaçlarla ilgilenmesinde yatar. İktisat bilim dalı özel sektörün ekonomisini, maliye bilim dalı ise kamu sektörünün ekonomisini inceler. İktisat bilim dalında piyasa mekanizması kuralları, maliye bilim dalında ise bütçe mekanizması ve siyasal tercihler geçerlidir. Yani kısacavergi ve benzeri yollarla fonların, gelirlerin toplanması sırasında ve bunların kamu hizmetlerine hacanması sırasındaki faaliyetlerin genel ekonomik yapı üzerindeki önemli etkileri, bu iki bilimi arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koymaktadır. 2) Hukuk ile İlişkisi: Mali olaylar her şeyden önce hukuki yapı ve hukuk düzeni içerisinde ortaya çıkarlar ve hukuki tasarruflarla gerçekleşirler. Mesela gelirlerin toplanması giderlerin yapılması konusunda izin ve yetki bütçe kanunları ile verilmektedir. Mesela mali olaylar siyasal tercihlere göre oluşturulan mevzuat temelinde şekillenir. Kamu gelirlerinin hangi kaynaklardan toplanacağı, harcamaların nerelere ve hangi ölçütlerle yapılacağı, özelleştirmenin hangi kurallar ışığında yapılacağı gibi kamunun tüm faaliyetleri, çıkarılan mevzuata uygun olarak gerçekleştirilmek durumundadır. 3) Yönetim Bilimi ile İlişkisi: Kamu maliyesinin yönetimi kamu yönetimini ilgilendirmekte, görevlerin ve görevlilerin belirlenmesi, yetki verilmesi ve işleyiş süreci, bu alan içerisinde belirlenmektedir. 6

7 4) İşletme Bilimi ile İlişkisi: Devlet gelir elde ederken de bunları harcarken de genel ekonomik yapı üzerinde etkili olur. Devletin kamu kuruluşları aracılığıyla piyasa malı üretmesi veya diğer işletmelerle birlikte ekonomide faaliyet göstermesi, işletmelerin üretim, pazarlama, finansman ve personel politikaları üzerinde etkili olur. 5) Muhasebe Bilimi ile İlişkisi: Kamu harcamalarının sistemli bir hesap düzeni içerisinde gerçekleştirilmesi bakımından; maliye ve muhasebe ile ilgili yaklaşımlar ve bilimsel çalışmaların giderek artan önem içerisinde olduğu gözlemlenmektedir. Muhasebe, bir kurum ya da işletmedeki kıymet hareketlerinin belirli bir dönem itibariyle izlenmesine ve denetlenmesine imkan veren bir teknik olarak tanımlanabilir. Devlet de ekonomide önemli bir kaynağa ve harcama kapasitesine sahip birim olması nedeniyle büyük kıymet hareketlerini ortaya çıkarır. İşte bu nedenle devletin milli gelir içinde kullandığı kıymetlerdeki değişmeleri izlemek ve kontrol etmek üzere "devlet muhasebesi" ismiyle bir sistem oluşturulmuştur. Bu sistemin çalışmasını sağlamak maliye teşkilatı içindeki bir birimin (Muhasebat Genel Müdürlüğü) görevidir. Merkez maliye teşkilâtında devlet muhasebesinin düzenlenmesiyle görevli daire, merkezdeki büyük harcamacı kamu kuruluşlarıyla işbirliği halinde bir bütün olarak devlet muhasebe kayıtlarının tutulmasını sağlar. 6) Sosyoloji Bilimi ile İlişkisi: Kamu hizmetleri ve kamu harcamaları ile kamu gelirlerinin planlanmasında ve bunların uygulamaya dönüştürülmesinde, toplumsal davranış özelliklerinin dikkate alınması gerekir. Aksi takdirde, toplum tavır ve davranışlarını göz önünde tutmayan uygulamalar, mali amaçlara ulaşılması bakımından önemli sorunlarına yol açar. 7) İstatistik Bilimi ile İlişkisi: Gelir ve gider tahminlerinin yapılmasından, borç yükünün sağlıklı bir dağılımının sağlanmasına, uygulanacak bütçe, maliye ve borç yönetimi politikalarının başarılı şekilde yürütülmesine kadar tüm mali olaylar açısından istatistik büyük bir önem taşır. 8) Siyaset Bilimi ile İlişkisi: Siyasi karar alma mekanizması aracılığıyla belirlenen siyasi tercihlerin, kamu maliyesi açısından önem taşıyan kamusal malların üretimi ile tüketiminin belirlenmesine ilişkin kararlara da egemen olması, kamu maliyesi ile siyaset bilimi arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koymaktadıfunduszeue.info siyasal otorite çıkardığı kanunlarla, kararlarlakamu maliyesine etki eder. 7

8 Mali Hukuk/ Kamu Maliyesi Biliminin Konusu ve Bölümleri İktisadi faaliyetlerin temel gayesi insan ihtiyaçlarını karşılayacak mal ve hizmetlerin üretilmesidir. İnsan ihtiyaçlarını karşılayan ürünler özel kesim veya kamu ekonomik kesimi tarafından üretilir. Özel ekonomik kesim bireysel ihtiyaçları karşılayan mal ve hizmet üretirken, kamu kesiminde ise yine insanlar için kamu hizmetleri diye ifade edilen başta savunma ve adalet hizmetleri olarak toplumsal nitelikteki ihtiyaçları karşılayan ürünler üretir. Devletin karşılamak durumunda bulunduğu ve zamana bağlı olarak gelişen ve artan toplumsal nitelikli ihtiyaçlara Kamusal ihtiyaçlar denir. Devlet, toplum hayatının en organize olmuş ve devamlılık gösteren şeklidir. Devlet; bir ülke üzerinde yaşayan kişilerin tamamı devletin tabi bir üyesi olarak, tüm kişileri topluca kapsayan kurum veya tüzel kişiliktir. Diğer bir ifade ile devlet; bir ülke üzerinde yaşayan milleti de içine alan organize olmuş siyasi bir yapı, belirli bir ülke ve bu ülke üzerinde yaşayan tüm kişileri ifade eder. Devlet, toplumu temsil eden bir yapı olarak, kuruluşu ve büyümesi tedrici (derece derece, yavaş yavaş) olarak gerçekleşir ve faaliyetlerini toplumun istekleri çerçevesinde yürüterek başarıya ulaşır. Bir ülkede birlikte yaşayan insanlardan oluşan toplum, idare edenler ve idare edilenler diye ikiye ayrıldığında, toplumu idare edenler devleti, bunun dışında kalan toplum kesimi ise özel kesim olarak isimlendirilir. Toplum hayatı bakımından vazgeçilmez bir unsur olan devlet kavramı ile ilk akla gelen ülkeyi yöneten hükumet teşkilatı ile yerel yönetimlerdir. Devletin teşkilat yapısı ülkeden ülkeye farklılıklar gösterir. ABD ve Federal Almanya yerinden yönetim/eyalet sistemini benimserken Türkiye de devlet teşkilatı merkezi yönetim sistemine göre düzenlenmiştir. Teşkilat yapısının zamana bağlı olarak değişebileceği ve ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmesine rağmen temelde değişmeyen toplumsal ihtiyaçları karşılama ve yasama, yürütme ve yargı gibi temel işlevleri yürütür. Mali hukuk, kamunun mali faliyetlerinin hukuki temellerini inceler. Burada yer alan kamu kelimesinin anlamını dar ve geniş açılardan ele alınır. Dar anlamda kamu; toplumu yöneten merkezi hükumet kesimini yani devlet veya devlet kurumlarını ifade eder, geniş anlamda kamu ise merkezi hükumetler ile birlikte yerel yönetimler, KİT ler, sosyal güvenlik kuruluşları, fonlar ile döner sermayeli kuruluşların bütününü ifade eder. 8

9 Mali olaylar; kamu ihtiyaçlarını karşılamak için devlet ve diğer kamu kuruluşlarının iktisadi değerler elde etmesi ve bunları kamu hizmetleri için harcaması olarak görülür. Bu tanım çerçevesinde maliye biliminin konusu, kamu ihtiyaçlarından doğan kamu hizmetlerini yerine getirmek üzere gelir elde etmek ve bunları kamu hizmetlerine harcamak yoluyla toplumun siyasi kuruluşu olan devlet ve diğer kamu kuruluşları olan Belediye, İl Özel İdareleri, Köyler vb. yaptıkları temel ekonomik işlemler olarak ifade edilir. Kamu maliyesinin konusu; devletin kamu hizmetlerini yerine getirmek amacıyla mal ve hizmet üretimi dolayısıyla yaptığı harcamalar ile harcamaların finansman kaynağını teşkil eden gelirlerdir. Diğer bir ifade ile kamu maliyesinin konusu; devletin kamu hizmetlerini yerine getirmek için vergi ve benzeri kamu gelirlerini toplaması ve toplanan bu kamu gelirlerini çeşitli kamu hizmetlerine tahsis etmek için bütçe hazırlaması ile kamu hizmetleri için harcama yapması ve kamu mallarının yetimine ilişkin olayları inceler. Kamu maliyesi değişik alt bölümlerden oluşur. Kamu maliyesinin / Mali Hukukunun bölümleri: 1. Gelir Hukuku, 2. Harcama Hukuku, 3. Bütçe Hukuku, 4. Borçlanma Hukuku. Kamu maliyesi / Mali hukuk, devletin görevlerini yerine getirebilmesi için gerekli olan mali kaynakların elde edilmesi ve kullanılması meselesi olarak görülür ve yukarıda sıralanan bölümleri kapsar. 9

10 Mali Olayların Tarihi Gelişimi Mali olayların tarihi gelişimi devletin mali yapısında ve görevlerinde zaman içerisinde ve farklı ülkelerde farklı şekilde gelişmektedir. Mali olay; kamu ihtiyaçlarını karşılamak için devlet ve diğer kamu kuruluşlarının iktisadi değerler elde etmesi ve bunları kamu hizmetleri için harcamasıdır. İlk ve Orta Çağ larda ekonomiler daha çok tarıma dayalı ev ekonomisi niteliğinde bulunuyordu ve devletin temel görevi adalet ve savunma hizmetleri ile sınırlı idi. Orta Çağ sonlarında Batı ülkelerinde ferdi hak ve hürriyetlerin gündeme gelmeye başlamış. İngiltere de yılında Kral John a kabul ettirilen Manga Carta Libertatum / Büyük Özgürlük Fermanı ile birçok hürriyet yanında kralın vergilendirme yetkisi sınırlandırılarak bu yetki bir meclise aktarılmış. Yine yy da İbn i Haldun un görüşleri ve Adam Smith gibi klasik iktisatçıların kamu kesiminin düzenlenmesinde ve görev tanımlarında devletin ekonomiye müdahalesi uygun görülmemekte, fazla vergi tahsil etmemesi yönünde görüşleri bulunmaktadır. Devletin en önemli varlık sebebi, temsil ettiği toplumda adaleti sağlamaktır. Günümüzde bu niteliğe hukuk devleti denilmektedir. Sonraki dönemlerde bilhassa Büyük İktisadi Buhranı sonrasında John Maynard Keynes devletin ekonomiye müdahale etmesi gereğini dile getiriyor ve bu manada devletin görevleri ve dolayısıyla mali yükü artıyor. İbn i Haldun ( ) yüzyılda bir tarih felsefecisi ve sosyoloji biliminin önderlerinden biri olarak Mukaddime isimli eseri ile tarihi ve sosyal olaylara yön veren etkenleri inceleyerek siyasi, iktisadi ve mali konularda fikirler ileri sürmüş. Devletin ticari faaliyetlere girmesinin ekonomik dengeyi bozacağını ve serbest rekabet ortamının gelişmesini önleyeceğini söyleyen İbn i Haldun, devletin görevinin insanlar arasında barış ve ahengi sağlamak olduğunu belirtmiştir. İlerleyen zaman içerisinde yani ve yüzyıllar içerisinde; yeni coğrafi keşifler, toplumun yaşama ve düşünce şeklindeki gelişmeler meydana gelmiş ve ayrıca bu dönemlerde deniz ticareti ile birlikte ekonomide yeni gelişmeler olmuştur. Yani Batı da Rönesans ve Reform hareketlerinin başlattığı uyanışın, siyasi ve ekonomik alandaki yansıması olarak ifade edilen merkantilizm dönemi başlamış ve bu dönemde ekonomideki egemenlik feodal derebeyi, soylulardan burjuvalara el değiştirmiştir. 10

11 Merkantilizm; 16 ve yüzyıllar arasında yani kapitalist sistemin hemen öncesinde uygulama alanı bulan ekonomik sistemin adıdır. Kelime anlamı ticaret sistemidir ve ilk kez Adam Smith tarafından kullanılmıştır. Aslında daha çok yüzyılda deniz aşırı ticaret yapan ülkelerce benimsenen, altın ve gümüş gibi değerli madenleri bir ülkenin siyasi ve iktisadi gücünün temel kaynağı gören ve bu nedenle altın ve gümüş miktarını artırmak için dış ticaret fazlası verilmesini zorunlu gören, aşırı devlet müdahalesini öngören öğreti ve buna dayalı iktisadi sistemdir. Yani merkantilizm; ülkenin refahını sahip olduğu altın, gümüş vb. değerli madenlere bağlayan, ülkedeki değerli maden yataklarının işletilmesine önem veren ve ihracatı artırıp ithalatı azaltmaya çalışan iktisadi bir görüşü ifade eder. Ekonomide müdahaleci bir sistem olan merkantilizm ekonomik gelişmeler karşısında geçerliliğini kaybetmiştir. Bu yeni dönemde ortaya atılan iktisadi düşüncelerin sahipleri klasik iktisatçılar olarak Adam Smith ( ), David Ricardo ( ), Jean Babtist Say ( ) ve John Stuart Mill olarak yerlerini almaktadırlar. Başta Adam Smith, ekonomik dengelerin kendiliğinden ve otomatik olarak oluştuğu bu tabii düzenin işleyişine devletin müdahale etmemesini savunmuşlar. Adama Smith&#;e göre devletin görevi, iç ve dış güvenliği sağlamak, altyapı hizmetlerini yerine getirmek, eğitim ve sağlık hizmetlerini desteklemekle sınırlı olmalıdır. Yine Adam Smith, devletin gelirlerini özel gelirler; devlete ait topraklardan ve diğer varlıkların işletilmesinden veya kiralanmasından sağlanan gelirler ve vergiler; toprak rantından, sermaye gelirinden ve ücretlerden alınır şeklinde iki tür şeklinde belirler. Klasik iktisatçılar, devletin, vergileri bir iktisat politikası vasıtası olarak kullanmasına karşı çıkmışlardır. Onlara göre kamu harcamaları artarsa, vergilerinde artırılması gereği ortaya çıkar. Bundan dolayı kamu harcamaları, hacimce dar ve devlet bütçesine denk olmalıdır. Genel ekonomik dengeleri bozacağı gerekçesi ile devletin borçlanmasına ve para basmasına şiddetler karşı çıkarlar. Ancak, John Maynard Keynes ( ) klasik iktisatçıların görüşlerini eleştirerek, onların ileri sürdükleri gibi her zaman kendiliğinden oluşan tabii bir dengenin mevcut olmadığını savunmuştur yılında meydana gelen Büyük İktisat Buhranında ekonomilerin içine girdiği durgunluğun uzun sürmesi, klasiklerin savundukları tabii düzen görüşlerinin sarsılmasına ve sonuçta devletin ekonomik anlayışındaki değişime neden olmuş, John Maynard Keynes, devletin müdahalesi olmadan ekonomik durgunluk sürecinden çıkmayacağını yılında yayınladığı Genel Teori isimli eseriyle ispatlamaya çalışmıştır. Böylece, Dünya İktisadi Buhranı ile birlikte koruyucu, jandarma devlet anlayışından müdahaleci, modern 11

12 devlet geçiş başlıyor. Bu duruma paralel olarak da mali olaylara modern yaklaşım hâkim olmaya başlıyor. John Maynard Keynes&#;e göre, ekonominin durgunluk döneminde vergilerin artırılması mümkün olmayacağından; kamu harcamaları, borçlanma ve para basımı yolu ile karşılanabilir. Kamu ihtiyaçları toplumun ekonomik ve sosyal gelişimine bağlı olarak gittikçe artmıştır. Fiskal görevler denen (adalet, savunma, asayiş ve eğitim gibi) görevler yanında fiskal olmayan (ekonomide dengenin sağlanması, ekonomik kalkınmanın sağlanması, tam istihdamın sağlanması gibi) görevler ortaya çıkmıştır. Bilhassa ekonomik krizi devletin fiskal olmayan görevlerinin önem kazanmasına neden olmuştur. Kamu kesiminin faaliyetlerinin büyüklüğünü, kamu kesimi faaliyetlerinden kaynaklanan kamu harcamaları belirlemektedir. Devletin sosyal, ekonomik, tarihi, kültürel, hayattaki yeri; yani bu alanlarda yaptığı faaliyetler, kamu kesiminin yoğunluğunu ve kapsamını değiştirmektedir. Klasik okul temsilcilerinin Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler ifadesi liberal ekonomi ve jandarma devlet anlayışı ile devlet faaliyetleri en alt düzeyde tahmin edilmiştir. Buna karşılık kapitalizmin kabul edilmesi ile birlikte müdahaleci devlet anlayışının kaçınılmaz olarak ortaya çıkması, devlet faaliyetlerinin alanını genişletmiş ve şekli de değişikliğe uğramıştır. Günümüzdeki ekonomik yapılara baktığımızda devletin görevlerinin, dış işleri hizmetlerinden, tüketim malları üretimine kadar uzanan geniş bir alanda yer aldığı gözlemlenmektedir. Özet olarak devlet; iktisadi, sosyal, kültürel hayatta çok etkili olduğu için bu alanlarda dolaylı veya dolaysız olarak müdahale etmektedir. Ekonomilerde devletin işlevlerinin artması, konjonktürel gelişmeler, kamu kesiminin boyutlarının genişlemesi sonuçlarını da doğurmaktadır. 12

13 Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar Zaman içinde devlet anlayışındaki gelişmeler maliye ilmine de klasik ve modern anlayış ve yaklaşımlar şeklinde yansımıştır. Sosyal ilimler içinde yer alan kamu maliyesi iktisadın bir kolu olarak bir yönü itibarıyla kamu hukuk ile de ilişkisi bulunmaktadır. İlk ortaya çıktığında ekonomi bilimi içinde yer alan ve ancak yüzyılda bağımsız bir alan, bir disiplin olmuştur. Kamu maliyesi, Fransız ekolünün benimsediği hukuki yaklaşım sebebiyle &#;lere kadar daha çok kamu hukuku etkisinde (klasik yaklaşım) iken, John Maynard Keynes&#;in ekonomiye kattığı yeni anlayışla kamu maliyesine ekonomik anlayış (modern yaklaşım) hâkim olmuş ve Kamu Ekonomisi başlığı ile ifade edilmiştir. Klasik ekolün ekonomideki kurucusu Adam SMITH Milletlerin Zenginliği () eseriyle devletin ekonomik anlayışına uygun Maliyede de klasik/liberal yaklaşım hâkim olmuştur. Devletin ekonomik anlayışındaki değişim Dünya Ekonomik Buhranı ile birlikte koruyucu, jandarma devlet anlayışından müdahaleci, modern devlet geçiş başlıyor. John Maynard Keynes&#;in yılında yayınladığı Genel Teori isimli eseriyle süreç tamamlanıyor ve bu duruma paralel olarak da mali olaylara modern yaklaşım hâkim olmaya başlıyor. Kamu maliyesine ilişkin geleneksel ve modern yaklaşımlar bulunmakta ve bunlar kendi içerisinde farklı görüşler ve alt başlıklarda sıralanmaktadır. Bu yaklaşımlar: Geleneksel yaklaşımlar: 1) Kurumsal Yaklaşım: Devlet faaliyetlerini hukuki ve idari açıdan ele alarak vergilerin salınması, tahsili ve kamu fonlarının kullanımı ile ilgilenir. 2) Yapısal Yaklaşım: Kamu maliyesinin konularını ekonomik yönden ele alarak, kaynak kullanımı ve piyasa ekonomisi ile olan ilişkilerini inceler. 3) Refah Yaklaşımı: Devlet faaliyetleri ile toplum refahını nasıl en üst düzeye ulaştırabileceğini öngörmekte olup, kişilerin refahını azaltmadan toplumun refahını artırmayı hedeflemektedir. 4) Değişim Yaklaşımı: Bu yaklaşımla devlete verilen vergiler devletin sunduğu hizmetlerin karşılığı olarak görülür. 5) Gelir Yaklaşımı: Fonksiyonel maliye yaklaşımı olarak da ifade edilen bu görüşte, devlet faaliyetlerinin Milli Geliri artırıcı/azaltıcı etkileri ile ilgilenilir. 13

14 Modern yaklaşımlar: 1) Hukuki Yaklaşım: Bu yaklaşımda devlet faaliyetleri gerçekleştirilirken sunulan kamu hizmeti finansmanı nasıl sağlanacak, finansman sağlanırken hangi kaynaktan faydalanılacak, sunulan kamu hizmetinin topluma hangi mali yükleri yükleyeceğini tarihi, hukuki ve teorik düzenlemelerle ilgilenir. 2) İktisadi Yaklaşım: Devlet faaliyetlerinin ekonomi üzerindeki etkilerini analiz ederek kamu faaliyetlerinin gelir dağılımındaki etkileri, ekonomik büyüme ve kalkınma ve kaynakların kullanımında etkinliğin nasıl sağlanacağını araştırır. Ayrıca kamu maliyesine ilişkin; (1) Arz Yönlü Yaklaşım, (2) Klasik Yaklaşım, (3) Monetarist Yaklaşım, (4) Rasyonel Beklentiler Yaklaşımı ve (5) Keynesyen Yaklaşım gibi farklı yaklaşımlarda sıralanmakta, fakat genel anlamda hukuki ve iktisadi yaklaşım olarak iki başlıkta ele alınmaktadır. 1. Hukuki (Klasik) Yaklaşım; klasik bir yaklaşım olarak olaya, teknik açıdan yaklaşmakta ve kamu gelirinin elde edilmesi açısından bakılmaktadır. Klasik yaklaşımın temel görüşleri: 1) Devlet ekonomiye müdahale etmemeli (illa edecekse para politikası uygulamalı) 2) Ekonomide tam rekabet şartları geçerli 3) Devlet Jandarma Devlet olmalı (savunma, adalet, güvenlik) 4) Fiyatlar, faizler, ücretler esnektir. 5) Görünmez el teorisi geçerli (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) 6) Denk bütçe ilkesi geçerli. 7) Borçlanma fevkalade gelirdir. Borçlanma yapılacaksa sermaye piyasasından, uzun vadeli, yatırımların finansmanı için borçlanılmalıdır. 8) Dolaylı vergiyi savunurlar. Dolaysız vergi, geliri direkt olarak etkilediği için ekonomide ikame etkisine yol açarak tam istihdamda sapmalara sebep olur. 14

15 2. İktisadi (Modern) Yaklaşım; modern anlayışı temsil eden iktisadi yaklaşımda, devlet faaliyetlerinin kamu hukuku ile olan ilişkisi tamamen bir yana bırakılmakta sadece iktisadi yönüyle meşgul olunmaktadır. Kamu ihtiyaçları devletin yeni işlevleri de dikkate alınarak ekonomik, sosyal, siyasi tercihler doğrultusunda tayin ve tespiti ve bunlar için gerekli harcama ve finans politikasının kararlaştırılması birinci plana geliyor. Teknik seviyedeki klasik yaklaşım yerini işlevsel bir yaklaşıma yani modern yaklaşımımın gereği Kamu Ekonomisi başlığına bırakmıştır. Modern yaklaşımın temel görüşleri: 1) Devlet ekonomiye müdahale etmeli (müdahaleci, sosyal devlet), çünkü ekonomi her zaman tam istihdamda değildir. 2) Süzgeç devlet teorisi geçerli. Hazine bir anlamda süzgeç görevini de yürütür. Devlet hazinesine modern anlamda fonksiyonlar yüklenmiştir. Bunlar; paranın istikrarını, sağlama ve harcama fonksiyonu, ekonomiyi düzeltme fonksiyonu ve gelir sağlama fonksiyonudur. 3) Maliye politikası araçlarından kamu harcamaları ve kamu gelirlerini kullanarak ekonomiyi dengeye getirmeli. (fonksiyonel mâliyeyi savunur) 4) Fiyat, faiz, ücretler esnek değildir. 5) Önemli olan bütçe dengesi değil ekonomik dengedir. 6) Borçlanma normal bir kamu geliridir. 7) Ekonomide çarpan etkisi vardır. Her iki yaklaşımda da aynı yöntemlerden faydalanılmakta fakat hedeflerde farklılıklar bulunmaktadır. Bu anlamda klasik yaklaşım demode olan bir yaklaşım değil aksine incelenmesi gereken, gelirin toplanması ve giderlerin yapılması ile ilgili yöntemleri klasikler gerçekleştirmiştir. Kamu maliyesine yaklaşımların farklılaşması devlet anlayışındaki gelişim sürecine paralel olmaktadır. 15

16 2. KAMU EKONOMİK FAALİYETLERİ İhtiyaçlar ve Üretim Kaynakları Geçmişten günümüze kişi ve toplum bazında (kamusal) ihtiyaçların karşılanması sorunu bulunmakta ve bu sorun üretim, dolaşım, bölüşüm ve tüketim gibi bazı ekonomik olayların ortaya çıkarmaktadır. İhtiyaç; organizmanın duyduğu bir eksiklik olarak, karşılandığı zaman kişiye haz ve zevk veren karşılanmadığında ise üzüntü ve keder veren bir duygudur. İnsanlar varlıklarını devam ettirmek içim bazı mal ve hizmetleri tüketmeye veya kullanmaya muhtaçtır ve bu ihtiyaçlarını karşılamak için farklı uğraşı alanlarında farklı insanlarla işbirliğine yönelirler. İnsan ihtiyaçları sürekli tekrarlanmakta ve nicelik ve nitelik değiştirmektedir. İhtiyaçların tatmini insan faaliyet ve davranışlarının itici gücünü oluşturur ve bu güçlerin her birine ihtiyaç denir. İnsanoğlunun ihtiyaçlarının nispi olarak sınırsız olmasına karşılık, bu ihtiyaçları karşılayacak mal ve hizmetlerin üretildiği kaynakların (emek, tabiat, sermaye) kıtlığı, ekonomi biliminin çözüm aradığı evrensel (cihanşümul) bir sorundur. Bu sorun devlet ekonomisi (kamu maliyesi) nin incelediği konuların hareket noktasını teşkil eder. İhtiyaçların miktar ve çeşidi karşısında, üretim kaynaklarının bu nispi kıtlığı, insanoğlunu bir seçim sorunu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu durum ekonomik kıymet kavramını ortaya çıkarır. Bu nispi kıymetler sebebiyle insanoğlu ekonomik seçim yapmak zorunda kalır. Mevcut kıt kaynakların, onları kullanarak mal ve hizmet üreten sektörler arasındaki dağılımını da değiştirir. İfade edilen kaynaklar, her ülkede sayı ve nitelik yönünden sınırlılık ve farklılık gösterir. Yeryüzünde mevcut yeraltı ve yer üstü kaynakları ile denizleri, gölleri, akarsuları, içlerindeki tüm canlı ve cansız varlıkları kapsayan &#;tabiat&#; bilgilerimiz dahilinde sınırlıdır. İnsanların ihtiyaçları, mal ve hizmetlerin tüketimi ile karşılandığına göre, bir anlamda, refah tatmin duygusunun artmasıdır. İnsanın, ihtiyaçlarını karşılayarak bu tatmin duygusunu duyması ise, mal ve hizmet üretiminin azami bolluk düzeyinde olmasını ve kişilerin bu bolluktan eşit olarak pay almasını gerekli kılar. Bundan dolayı günümüz ekonomilerinde ulaşılması zorunlu bazı hedefler tahmin edilmektedir. 16

17 Günümüz ekonomilerinin hedefleri: 1. Üretim kaynakları ile bu kaynaklardan sağlanan üretim faktörlerinin kullanımı hür olmalıdır. 2. Üretimde en uygun şekle sokma veya etkinlik. 3. Toplumda her sene, bir önceki yıla göre kişi başına düşen gelirin artış hızının sağlanması olarak ifade edilen büyümenin sağlanması. 4. Üretilen mal ve hizmetlerin toplumun kişileri arasında adil olarak bölüşümü, yani gelir bölüşümünde adalet. 5. Bütün bu hedeflere, bir ekonomik istikrar içinde ulaşmak, yani ekonomik istikrar. Milli ekonomi bünyesinde yer alan kamu ekonomisi kesimi ve özel ekonomi kesimi sayılan bu beş temel hedefi gerçekleştirmeye birlikte yönelmektedirler. Çünkü modern toplumun ekonomik hedeflerine serbest piyasa ekonomisi yalnız başına uluşmakta yetersiz kalmasından devletin ekonomiye, piyasa kuralları dışında kendine özgü kurallarla müdahalesi bir zorunluk olmaktadır. İnsan ihtiyaçları, belirli bir ekonomik çaba ile üretilen ürünler ile karşılanması zorunluluğundan, insanların hayatlarının devamı için tüketim faaliyetlerini sürdürmesi gerekir. İnsan ihtiyaçları, belirli bir ekonomik çaba ile üretilen ürünler ile karşılanması zorunluluğundan, insanların hayatlarının devamı için tüketim faaliyetlerini sürdürmesi gerekir. Ekonomi: Üretim, bölüşüm, dağıtım ve tüketim ile ilgili sistemi inceleyen ve insanların hadsiz olan ihtiyaçlarını, nispeten sınırlı olan kaynaklarla en az çaba ile en çok tatmini sağlamanın teori ve yöntemlerini gösteren sosyal bir bilim dalıdır. Ekonomi: Mevcut kaynakların sınırlı, insan ihtiyaçlarının ise hadsiz olması sebebiyle insanların yaptıkları tercihler ve bu tercihler nedeniyle aralarındaki ilişkiyi inceleyen bir bilimdir. Ekonomi, üretim, bölüşüm, dağıtım ve tüketim, ithalat ve ihracattan oluşan insan aktivitesi olarak; teknolojik, tarih ve sosyal organizasyon ile coğrafya, tabi kaynaklar, gelir ve ekoloji gibi ana faktörlerin birleşmesiyle oluşur. Ekonomi kelimesi; "oikia" (Yunanca: ev) ve "nomos" (Yunanca: kural) köklerinden gelir, "ev yönetimi" anlamındadır. İnsanların yaşayabilmek için üretme, ürettiklerini bölüşme şekillerinin ve bu faaliyetlerden doğan ilişkilerin tamamı ekonominin çalışma alınındadır. 17

18 s s s s ÜRETİCİLER HANE HALKI s s s s Şekil 1 1: Doğal İktisat Döngüsü Ekonominin genel olarak işleyiş dengesi için para döngüsü ile mal ve hizmetler döngüsü değerleri birbirine eşit olmalıdır. Bu döngü doğal iktisat döngüsünü oluşturur. Ekonomi, mevcut kaynakların sınırlı, insan ihtiyaçlarının ise hadsiz olması sebebiyle insanların yaptıkları tercihler ve bu tercihler nedeniyle aralarındaki ilişkiyi inceleyen bir bilimdir. İktisat toplumların nasıl zenginleşeceği ve refah seviyelerinin artacağı sorusuna cevap arar. Bu süreçte izlenecek siyasetler, işsizlik, enflasyon, üretim düzeyi gibi kavramlar iktisadın inceleme alanına girer. Tüm meslekler, kuruluşlar veya ekonomik faaliyetler ekonomiye katkıda bulunur. Tüketim, tasarruf ve yatırım ekonominin çekirdek unsurlarındandır ve pazarın dengesini belirler. Ekonomi, incelediği konulara ve kapsamlara göre dallara ayrılır. Bunlar: 1. Normatif Ekonomi: Bir durumu hedef olarak gören, ekonomik düzenin nasıl olmasına dair fikirler üreten iktisat dalı olarak sosyal adalet, refahın yükselişi için neler yapılması gerektiğini ve belirgin ekonomik hedefler için yapılması gerekenleri araştıran bir iktisat dalı. Normatif ekonomi, ekonominin belirli yönlerinin arzu edilirliği ile ilgilenir ve belirli iktisadi politikaların desteklenmesinin teorik temelini oluşturur. 18

19 2. Pozitif Ekonomi: Sadece ekonomik düzeni sebep sonuç ilişkisi içinde inceleyen, ekonomi içinde sürekli geçerli kanunları tespite çalışan iktisat dalı olarak "Talep artışı enflasyonu nasıl etkiler?", "Enflasyon hangi düzeyde tutulmalı?" gibi sorular pozitif iktisadın inceleyeceği bir konudur. 3. Mikroekonomi: Tüketicilerin ve işletmelerin ekonomik davranışlarını; ihtiyaç, fayda, değer, fiyat kavramları ile araştıran iktisat dalı olarak piyasa türlerini, piyasaların işleyiş mekanizmasını ve farklı piyasa durumlarında işletme dengesinin nasıl oluştuğunu da araştırır. Mikroekonomik ekonomik olaylara bir kurbağa bakışıdır. 4. Makroekonomi: Ülke ekonomisini ve dünya ekonomisini ilgilendiren konu başlıklarını inceleyen bir iktisat dalı olarak makro büyüklükler, toplam üretim, toplam istihdam, toplam işsizlik, genel fiyat düzeyinin değişme oranı, ekonominin büyüme hızı gibi konuları inceler. Makroekonomi, ekonomik olaylara kuş bakışıdır. İngiliz ekonomisti John Maynard Keynes in ileri sürdüğü, Kişi için doğru olan, toplum için doğru olmayabilir ve toplum için doğru olan da kişi için doğru olmayabilir anlayışından yola çıkılarak ortaya atılan mikro ekonomi karşıtıdır. İnsan, iktisadın hem öznesi, hem de hedefidir. Batı patentli iktisadın ifadesiyle kıt kaynaklarla, sınırsız ihtiyaçları karşılamak sorunlu ve yanlıştır. Ekonomik sektörler temelde; dinamik, gerçek anlamda beşeri faaliyetler olan ticaret, sanayi ve tarım dır. Geleneksel iktisat, geçimlik ziraatı aile ekonomisini aşağılayarak ve tarımı ileri aşamada tamamen ticarileştirerek kıtlığa neden oldu. Ekonomi biliminin amacı; insan ve toplum düzeyindeki ekonomik olayları açıklamak, ekonomik kanunları tespit etmek ve gerekli durumlarda uygulamaya ilişkin tavsiyelerde bulunmaktır. İnsanın parayla karşılanabilen veya ölçü birimi para olan ihtiyaçları için yapılan faaliyetler ekonomik olay olarak ifade edilmektedir. İktisat biliminin temel görevlerinden biri de; israf ve savurganlığa meydan vermeden her türlü insan ihtiyacının karşılanmasını sağlamaktır. Serbest piyasa ekonomisinde; arzı talep belirler, herkes kendi çıkarını maksimize etmeye çalışırken, toplum çıkarına da hizmet etmiş olur ve dolayısıyla fert çıkarları ile toplum çıkarları arasında çatışma olmaz. Ancak, John Maynard KEYNES ( ) klasik iktisatçıların görüşlerini eleştirerek, onların ileri sürdükleri gibi her zaman kendiliğinden oluşan tabii bir dengenin mevcut olmadığını savunmuştur senesinde yaşanan büyük iktisat buhranında ekonomilerin içine girdiği durgunluğun uzun sürmesi, klasiklerin savundukları tabii düzen görüşlerinin sarsılmasına ve sonuçta devletin ekonomik anlayışındaki değişime neden olmuş, 19

20 Tüm dünyada bilhassa sonrası birçok ülke dışa açık serbest piyasa ekonomisine geçiş ve buna uygun siyasi ve hukuki yenilenmelere girmişlerdir. Bu anlamda yüzyıl liberal değerlerin yükselişte olduğu bir yüzyıl olarak bu dönemde kişisel beklentiler hayat standartlarının artması ile yükseliyor ve bu süreçte, ekonomik ilişkilerde değişimleri gündeme getirmekte ve ulus egemenliği yerini yavaş yavaş sermaye egemenliğine bırakmaktadır. Sermayenin küreselleşmesi olarak ifade edilen bu durum siyasi güç ile iktisadi güç arasındaki ilişkileri tersine çevirmeye başlamış ve önceleri global sermaye ulus devletlerin gücüne tabi iken, şimdi ulus devletlerin manevra kabiliyeti bu sermaye tarafından şekillendirilmektedir. Artık devletin ekonomide rolü, devlet müdahalesini negatif dışsallıkları önleyici, pozitif dışsallıkları da artırıcı ve rekabetçi serbest piyasa kurallarına göre yeniden şekillenmektedir. Tüketicinin önemi, sosyalist ekonomilerde de söz konusu olmakla beraber, tüketici hâkimiyeti asıl olarak rekabetin mevcut olduğu serbest piyasa ekonomilerinde görülür. Tam rekabet piyasası olarak da ifade edilen serbest piyasa ekonomisinin kendine münhasır şartları bulunmaktadır. Talep ettikleri mal ve hizmetler karşılığında para vermek isteyen alıcılarla, para karşılığında mal ve hizmet sunmak isteyen satıcıların buluştukları ve karşılıklı iletişim ve mübadelenin sağlandığı organizeli bir birim veya yer piyasa olarak tanımlanır. Piyasa kavramı çoğu zaman bir insan ihtiyacı, ürün tipi, demografik grup, coğrafi yerleşim yeri, ulusal ve global pazar anlamlarında kullanılır. Ödemelerin peşin yapıldığı ve çoğu kez yüzergezer mekânı olan pazarlara spot pazar veya spot market piyasa denilmektedir. Pazar veya piyasa ile ilişkili bir kavram olan borsa ise, menkul değerlerin veya çeşitli ürünlerin değerlerini belirlemek ve/veya bu değer ve ürünlerle ilgili işlemleri yapmak üzere ilgililerin belirli zamanlarda bir araya gelmesi veya bir araya geldikleri yerdir. Piyasanın oluşması için satıcı ile alıcının belirli bir yerde buluşması gerekli değildir. Piyasa bir yer olabileceği gibi günümüzde teknoloji sayesinde sahip olunan telefon, internet, faks, televizyon gibi iletişim ve ulaşım kanalları ile de oluşturulabilmesi sağlamıştır. Piyasaların varlığı ve şekli alım satıma konu olan ürünlerin şekline göre de değişebilir ve bazı piyasalar herkes tarafından bilinirken, bazıları ise ürün temini korunması veya alıcı ve satıcının az olması gibi nedenlerden dolayı tanınmamaktadır. 20

21 Piyasa türleri; 1) Monopol - Tekel Piyasası, 2) Oligopol Piyasa 3) Tekelci Rekabet (Monopolcü Rekabet) Piyasası ve 4) Tam Rekabet Piyasası olarak dört ayrı şekilde sınıflandırılmasına rağmen tam rekabet piyasası dışında kalan diğer eksik piyasaların tamamı eksik rekabet piyasası olarak isimlendirilmektedir. 1. Eksik Rekabet Piyasası: Tam rekabetin var olabilmesi için mutlaka bulunması gereken koşullardan birinin, birkaçının ya da tümünün aksaması durumunda oluşan piyasadır. Gerçek hayatta, esas itibariyle eksik rekabet piyasaları bulunur. Çünkü şu ya da bu nedenle tam rekabet piyasası koşulları gerçekleşmez, yani aksar. Eksik rekabet piyasası satıcılar ve alıcılar yönünden olmak üzere iki grupta yer alan piyasa türlerinden oluşur. Satıcılar Yönünden 1) Monopol Piyasası (Tek satıcı, çok sayıda alıcı) 2) Oligopol piyasası (Az sayıda satıcı, çok sayıda alıcı) Düopol piyasası (İki satıcı, çok sayıda alıcı) Tripol piyasası (Üç satıcı, çok sayıda alıcı) Alıcılar Yönünden 1) Monopson Piyasası (Tek alıcı, çok sayıda satıcı) 2) Oligopson Piyasası Düopson Piyasası (İki alıcı, çok sayıda satıcı) Triopson Piyasası (Üç alıcı, çok sayıda satıcı) 3) Monopolcü Rekabet Piyasası (Çok satıcı, çok alıcı) Yukardaki tabloda yer alan eksik rekabet piyasası türlerinden en yaygın olanlar; monopol, oligopol ve monopolcü rekabet piyasalarıdır. Bu arada nadiren de olsa diğer piyasalara rastlamak mümkündür. Düopol ve tripol piyasaları oligopol piyasasının özel şekilleridir. 2. Serbest (Tam) Rekabet Piyasası: Piyasada çok sayıda satıcı ve çok sayıda alıcının yer aldığı ve bunların hiç birisinin tek başına veya gruplaşarak fiyatı etkileyemediği ve ürün fiyatının piyasada anonim olarak arz ve talebine göre belirlendiği piyasadır. Bir piyasanın serbest rekabet piyasası olması için bazı temel şartlar (özellikler) vardır. 21

22 Serbest rekabet piyasasının özellikleri: a) Çok sayıda alıcı ve satıcı: Piyasada çok sayıda üretici ve tüketici var ve hiçbiri tek başına fiyatı etkileyemez. b) Piyasaya giriş çıkış serbestîsi: Alıcı ve satıcı piyasada yer almak ve ayrılmak serbesttir. c) Ürünlerin homojen olması: Bir ürün, piyasanın her yerinde aynı kalite özelliklerinde ve farklılık yoktur. d) Piyasanın açık ve şeffaflığı: Tüm alıcı ve satıcılar, piyasa şartları ve olayları konusunda tam bilgi sahibidirler ve piyasalarda gizli anlaşmalar yoktur. e) Üretim faktörleri hareketinin tam olması: Emek, sermaye ve müteşebbis gibi üretim faktörleri serbestçe yer değiştirir ve hangi dal daha kârlı ise oraya yönelebilirler. İlmi ve teknolojik gelişime bağlı olarak; pazarları ve işletmeleri yeniden dizayn eden pek çok teknolojik ilerlemeler, globalleşme (küreselleşme), pazarlar üzerinde devlet kontrolünün azalması, özelleştirme ve yeni pazar fırsatları gibi konulardaki gelişmeler ilginin, eski ekonomi ve yeni ekonomi kavramları üzerinde yoğunlaşmasına sebep olmaktadır. Yeni ekonomi anlayışı, sosyal bilimlerde disiplinler arası çalışmanın önemini ortaya çıkardığı gibi, ekonominin sosyal içeriğinden ayırıp, salt teknik bir disiplin gibi uygulanması eğilimlerinin geçerliliğini sorgulanır hale getirmektedir. Yeni ekonomi yaklaşımını savunanların deneye dayalı araştırmaları ekonomik kararlarda rasyonellikten ziyade duygusallığın ağır bastığını göstermektedir. Oysa ekonominin temel varsayımı olan "homo economicus" kavramı kişilerin ekonomi ile ilgili konularda rasyonel davrandıklarını vurgulamakta ve piyasanın doğru çözümü bulduğu inancı da bu ön kabule dayanmaktadır. Yeni ekonomi, kişilerin ekonomik faaliyetlerini incelerken yalnızca ekonomik değişkenlerden oluşan modellerin yetersiz kalacağını savunur ve çok sayıda gözleme dayanarak ekonomik aktörlerin davranışlarını incelemek ve ekonomik verilere teknolojik, sosyolojik ve psikolojik unsurları da katarak teori oluşturmak gerektirdiğini ifade eder. Kişiler; bilgisizlik, boş zaman tercihi, riskten uzak durma, prestiş, mesleki gösteriş, statü, sosyal ve siyasi belirsizlikler ve kişisel ilişkileri bozmama gibi çeşitli nedenlerle ekonomik çıkarlarını maksimize etmek amacıyla davranmayabilirler. Çok sayıda ve iç içe olan bu faktörler matematiğe dayalı bir modele dâhil edilebilecek faktörler olduğu gibi, sayı olarak ifade edilemeyecek (sosyal) faktörlerde olabilmektedir. 22

23 Bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişimi ve inovasyon (yenilik) çalışmaları, ekonomi ve iş dünyasını etkilemesiyle y.y son seneleri iş modellerini geliştirmiş ve geleneksel yapı ve faaliyetleri büyük oranda yenilemiştir li yıllardan başlayan ve lı yıllarda olgunluk dönemine erişen elektronik çağı yerini, yeni medya, dijital ağlar ve yeni temel teknolojilerin ürün ve üretim süreçlerinde esaslı bir role sahip olduğu yeni ekonomi dönemine bırakmıştır. İlk olarak yılında Peter Drucker tarafından Enformasyon Ekonomisi olarak isimlendirilen bu süreç, ağ ekonomisi, bilgi ekonomisi, inovasyon ekonomisi, dijital ekonomi ve yeni ekonomi gibi kavramlarla ifade edilmektedir. Temeli bilgiye dayanan bu süreç, yeni bir ekonomik ve siyasi yönetim tarzını zorunlu hale getirmektedir. İnovasyon; ilmi, teknolojik, sosyal ve ekonomik araştırmalar sonucu ortaya konan bulguları ekonomik, siyasi ve sosyal düzeylerin bir veya birkaçında uygulayarak toplumsal faydaya dönüştürme gibi yenilikçilik çalışmalarıdır. İnovasyon ekonomisi; inovasyon odaklı rekabet avantajı, verimlilik artışı, üretim ilişkileri ve iş modellerinin, inovasyon ile açılan pazarların ve değer zincirinin büyümenin temel dinamiği haline geldiği ekonomik faaliyetlerin bütünü ifade eder. Bir ülke ekonomisinin inovasyon kabiliyeti o ülkedeki üniversitelerin kalitesi, risk sermayesine ulaşım, kültürel uyum, patent başvurularının miktarı ve piyasalarının rekabet düzeyi gibi birçok unsurun beraber değerlendirilmesiyle ölçülür. Yeni ekonomi anlayışında; devletin ekonomideki düzenlemelere son vermesinin ve küreselleşmenin hız kazandırdığı bilgi teknolojileri, piyasaların şirketlerin ve kişisel çalışmanın faaliyet tarzlarını değiştirmekte, yeni iş, üretim ve pazarlama stratejilerinin ve yeni organizasyon şekillerinin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Dijital devrimi ve bilgi sektörünün yönetimini temel alarak, emek yoğun işlerin düşük gelir grubundaki ülkelere kaydırılması, sanayileşmiş ülkeler emek yoğun işlerden, bilgi temeline değer ekleyen bilgi yoğun ürünlere geçmeye yönelir. Yeni ekonomi geleneksel ekonominin aksine fiziki alanda değil ağlar (Network) üzerinde yer almakta ve güçlü ağ içinde yer alan işletmelerin rekabet üstünlüğü sağlaması yeni dönemin en önemli özelliklerindendir. Eski ekonomi düşüncesi, üretim sektörünü ölçek ekonomisine ulaşma yönünde yönetme düşüncesi üzerine kuruludur. Ölçek ekonomisi, bir organizasyonun büyüklüğünden ve iş hacminden dolayı elde ettiği maliyet avantajlarıdır. Yeni ekonomi, ekonominin tüm sektörlerinde beşeri, fiziki ve entelektüel sermayeyi güçlü bir şekilde tamamlayan bir rol üstlenmekte ve bilişim teknolojilerinin üretim ve kullanımı, nitelikli işgücü talebini artırarak beşeri sermaye yatırımlarını harekete geçirir. 23

24 Geleneksel ekonomide kıt olan kaynaklar değerli ve ekonominin temel çalışma alanı da kıt kaynaklardır ve ekonomi bu kıt kaynakları etkin ve verimli kılmak üzerinde yoğunlaşırken, yeni ekonomide kıt olan değil bol alan değerlidir ve bol olması da çok üretilmesi ve paylaşılması ile ilgilidir. Geleneksel ekonomi anlayışında herhangi bir bilginin rakiplerden saklanması için sıkı tedbirler alınırken, yeni ekonomide ise bilgi işletme içiyle, çevresiyle, kamu kuruluşları ve hatta rakiplerle paylaşılması; bilginin üretilmesi, paylaşılması ve bu yolla çoğaltılması esastır. Yeni ekonomi, bilginin elde edilmesi, işlenmesi ve dönüştürülmesi ile birlikte pazarlanması ve dağıtımı gibi üç temel süreci sağlayan bilgisayar sisteminin fiziki araçları ile birlikte, insan yardımı ile bütün süreci kontrol eden yazılım sistemi sayesinde işler. Yeni ekonominin temel özellikleri: 1) Bilginin temel üretim kaynağıolması, 2) Dijitalleşme ve sanallık, 3) Şebeke organizasyonlara geçiş, 4) İletişim ağlarına dayanma ve iletişim sektörü, 5) Aracıların azalması, 6) Yenilik, 7) Üretici ve müşteri bütünleşmesi, 8) Hız, 9) Küreselleşme, 10) Toplumsal sorunlarda farklılaşma, Yeni ekonomi anlayışı ile aynı üründen kitle halinde üretip toplu reklâm, tanıtım ve satma dönemini geride bırakarak, azınlıkta kalan tüketicilerin hesaba katılması gereği anlaşıldı. Web kavramının işletme (pazarlama) alanına girmesiyle geleneksel satış işlevleri ve faaliyetleri de değişmiş ve geleneksel satış gücünün etkisi sürekli azalmakta yerine ilişkisel (birebir) pazarlama gibi yeni pazarlama uygulamaları yerleşmektedir. Burada yeni olan pazarlama değil, pazarlamaya bakış açısı veya pazarlamaya bakış felsefesidir. Yönetim yapıları ve yönetim sistemleri ile ekonomik sistemler arasında birbirini etkileyen çok yönler bulunmaktadır. 24

25 25

26 Ekonomik Sistemler Sistem, bir aracı oluşturan düzen, düzenek, tertibat, model, yol, yöntem veya tip olarak; üzerinde inceleme yapılan belirli sınırlarla çevrilmiş olan kainatın bir parçası veya organizmada aynı işlevleri gerçekleştirmek için birbirleriyle ilgili bağlantılı organların oluşturduğu birlik veya grubu ifade eder. Ekonomik sistem; bir ülkenin sahip olduğu kaynakların ihtiyaç ve isteklerin karşılanması için kişiler arasında dağılımını düzenleyen kurallar bütünüdür. Diğer bir ifade ile ekonomik sistem; sosyal, siyasi, hukuki kurumları ve kuralları ile birlikte iktisadı amaçların emrinde bir koordinasyon düzeni olarak; toplumun sahip olduğu kaynakları, onların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dağıtımını şekillendiren temel kurallardır. Ekonomi ile toplum arasındaki ilişkiyi o ülkedeki siyasi ve toplumsal değerler etkiler ve genelde siyasi yapılanma ekonomik sistemi belirler. Üretici ve tüketici kişi ve kurumlar kurulu olan ekonomik sistem içinde ortaya koydukları arz ve talep durumu, makro ve mikro düzeyde ele alınmakta, sonuçta iktisadi sistemi düzenleyen bazı mikro ve makro denge kuralları geliştirilmiş olmaktadır. İşletmeler, bu sistem içinde üretim, pazarlama ve tüketim faaliyetlerini gerçekleştirecekleri için ekonomik sistemleri yakından tanımalıdırlar. Geçmişten günümüze dünyada uygulama imkânı bulmuş birçok iktisadi ve mali sistemler olmuş, burada kısmende olsa uygulanıyor olan serbest piyasa, sosyalist sistem ve karma ekonomi sistemi incelenecek. 1. Serbest Piyasa Ekonomik Sistemi: Her türlü iktisadi faaliyetlerin kişilerin serbest teşebbüsüne ve fertler arasındaki serbest sözleşmelere bırakıldığı, üretim, tüketim, bölüşüm ve mübadeleyi ayarlama ve düzenleme işinin serbest piyasalara ve bu piyasalardaki fiyat mekanizmasına bırakıldığı iktisadi sistemdir. Serbest piyasa ekonomik sistemine; Kapitalist Sistem, Liberal Kapitalist Sistem, Pazar Ekonomisi veya Serbest Piyasa Ekonomisi isimleri de verilir. Serbest piyasa ekonomisi, liberal düşünce akımının belirlediği bir ekonomik düzeni yansıtır ve toplumda tabi bir dengenin varlığını kabul eder. Her insan kendi çıkarını maksimuma ulaştırmaya çalışan, akılcı, bilinçli, haz, elem, hesabı yapar homo economicus&#; dur. Arzı talebin düzenlediği bu sistemde, herkes kendi çıkarını maksimize etmeye çalışırken, toplum çıkarına da hizmet etmiş olur ve dolayısıyla fert çıkarları ile toplum çıkarları arasında çatışma yoktur. "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" sloganı bu felsefenin temelini oluşturur. 26

27 Serbest piyasa sistemi; temel olarak; özel mülkiyet, kâr elde etmek, seçme hürriyeti ve rekabet etme hakkı gibi dört hakkı kabul eder. Eğer çok sayıda alıcı ve satıcı varsa, piyasa giriş çıkışı serbest ise, tekelci işletmeler hâkim değilse, piyasa açık ve şeffaf ise, böyle bir piyasa serbest rekabet piyasasıdır. Serbest piyasa sisteminde tüketicinin hâkimiyeti ve üreticilerin kâr motiflerine göre tespit edilen arz, talep ve fiyat mekanizması yardımıyla kararlar verilir. A.B.D. ve Batı Avrupa ekonomileri, serbest piyasa sistemine en yakın ülkelerdir. Serbest piyasa ekonomisinden sapmalar başladığında rekabet şartlarının giderek bozulması veya ekonomik yapının liberal kapitalist sistemi savunanların düşündüklerinden farklılaşması gibi nedenlerle devletler ekonomik hayatın işleyişine müdahale etmişler. Serbest piyasa sistemine ilk müdahale Dünya Büyük Ekonomik Buhranı ile ikinci büyük kriz veya müdahale ise Eylül de ABD de başlayan ve yayılan krize ülkeler değişik şekillerde müdahalelerde bulunmaktadırlar. Kapitalist ekonomik sisteme yapı ve işleyiş itibarıyla büyük eleştiriler yöneltilmektedir. Bunlar: 1) Emek sömürüsü: Kapitalizm işleyiş ve çıkış yeri insan emeğini sömürü üzerine oturtulan bir sermaye rejimi olarak kendini inşa ederken karşısına çıkan engelleri de tasfiye etmekte ve dünya ekonomileri üzerindeki hâkimiyetini de sürekli artırmaktadır. 2) Ahlaki olmayan yayılmacılık: Kapitalizm, kendine uygun olmayan üretim ve tüketim sistemi yanında farklı inanç ve kültürlerin kendine uymayan taraflarını çeşitli projelerle değiştirerek uyumlu hale getirmekte ve hayatın her alanını kontrol etmektedir. 3) Kriz sonrası yeniden yapılanma: Krizler sonrası kendini devam ettirme dinamizmini, insanları birbirine düşürerek çıkardığı iç ve dış savaşlarla, israfa yönelerek, silahlanmaya dayılı olarak ve insanların emeklerini sömürerek korumakta ve zaman içinde karma ekonomi, sosyalizm, küreselleşme ve globalizm gibi farklı kavramları kullanarak sürdürmektedir. 4) Paraya hükmetme isteği: Ekonominin sıcak para ile döndüğü ve ülkelerin dünyada etkinliğinin dünya sermayesi ile entegrasyondan geçtiği bir süreçte; paranın madde olarak ucuz, bol ve dolayısıyla sanal olması dünya ticareti üzerinde, dünyadaki paranın mislinden daha fazla para dolaşımda bulunuşu ve kontrol edilemeyişi peşinden krizleri getirmektedir. ABD nin elinde Doların rezerv para olması ile mübadele özelliği ve senyoraj (paranın üretim maliyeti ile üzerinde yazılı değer arasındaki fark) hakkı artık sorgulanır olmuştur. Sonun başlangıcı olacak, petro dolara (petrol alım satım kontratlarında sadece doların kullanılır olmasına) son verecek yeni bir rakip para birimi çıkmasıdır. 27

28 5) Reel ekonomiyi bankalara boğdurma: Serbest piyasa düzeninde, banka sistem gereği ekonominin kanı olarak bilinen para kaynağını elinde tuttuğu için tarım, sanayi ve ticaret sektörlerine hâkim olmuş durumdadır. Bankacılık sektörü ekonomiye hakiki değer oluşturmaz, sadece para ticareti yapar ve kaynaklarını toplumdan sağladığı halde bu kaynağı kullanırken toplum menfaatini düşünmez. 6) Sermaye karlarını artırma isteği: Serbest piyasa ekonomisinin yürütücüleri olan sermaye sahipleri sermayelerinin dünyanın her yerinde büyük kârlar getirmesi için paranın dini, rengi olmaz sözleri ve ekonominin her türlü değerden bağımsız kendi kuralları olduğu tezini ileri ileri sürerler. Bu tezin yanlışlığı; paranın her türlü değerden bağımsız olmadığı, sermayenin tabiatında kazancı sürekli ve yüksek tutmak için her türlü stratejik hesap ve ideolojik kaygıları değerlendirir ve bulunduğu yerde bir hâkimiyet kurmaya yönelişi gerçeği ile ortaya konulmaktadır. 7) Sanal değerler oluşturma: ABD merkezli dünyayı tek pazarlı kapitalist sisteme dönüştüren globalleşme projesi banka medya hükumetten müteşekkil ekonomik siyasi sistem, gerçek değeri 8 10 katına şişiren spekülatif finans yapısı ile dünyayı büyük bir aşmaza sürüklemektedir. 8) Sistem yürütücülerinin tek taraflı kararları: Kapitalist sisteminin en büyük tarafı olan ABD öncülüğünde İkinci Dünya Savaşı nın bitimine yakın te ABD nin Bretton Woods kasabasında toplanan Birleşmiş Milletler Para ve Finans konferansında Bretton Woods Sistemi kabul edilmiştir. BWS ne göre; altına dönüştürülebilen tek para biriminin ABD doları olmasına, diğer para birimlerinin de bu dolara göre ayarlanmasına karar verilmiştir. Anlaşmayı imzalayan, parasını altına dönüştürebilir yapmayı kabul eden ülkeler paralarının değerini dolara göre belirlemişlerdir. İlerleyen zaman içinde tüm para birimlerinin dolara endeksli olmasından kaynaklanan piyasada gerilimler oluşmuş ve de ABD nin doları altına endekslemekten vazgeçtiğini açıklamasıyla BWS çökmüştür. Bu anlaşmanın iptalinden beri ABD karşılıksız dolar basmaya devam etmektedir. ABD bu dolar ile çok şeyi satın alıyor ve avantajını kaybetmemek için Yeni Dünya Merkez Bankası ve yeni bir para birimi oluşturma fikirlerine karşı çıkıyor ve gücünü kullanarak kabul etmiyor. 9) Altına dayalı iktisadi yapıdan kağıt paraya geçiş: Altına dayalı iktisadi hayatı ve reel varlığı bertaraf ederek yerine sanal varlığı (kağıt para finansal ve sanal piyasalar) getirmesiyle reel olan ve altına dayalı ekonomiyi bitirerek finansal aracı aracı araç olmaktan çıkıp amaç oldular ve parayı bir ürün olarak algılayıp sürekli çeşitlendirmeye yöneldiler. 28

29 10) Dünya ekonomisini tek merkezden yürütme isteği: Global ölçekte dünya insanları; New York u dünyanın para merkezi, Washington ABD nin, New York u da dünyanın başkenti olarak görüyor ve bu merkezlerde yürütülen faaliyetler, alınan siyasi ve ekonomik kararlar dünyayı etkilediğini biliyorlar. Sanayileşmiş ülkelerin türev piyasalarında yapılan spekülatif işlemler haksız kazanç olarak kabul edilmekte ve durum toplumları çok rahatsız etmektedir. Küreselleşmenin olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi ve insanlığın ondan faydalanması iyi anlaşılmasına bağlıdır. Ahlâk disiplini, küreselleşmeyi anlamakta ve onu faydalı kılmakta önemli bir rehber niteliği taşımaktadır. Sistemleri kuran ve kullanan insan olduğuna göre, onları en faydalı kılmak yine insanın elindedir. Serbest piyasa sistemine ilk müdahale Dünya Büyük Ekonomik Buhranı ile ikinci büyük kriz veya müdahale ise ABD de yaşanan Eylül ekonomik ve mali kriz artçı şoklarla Avrupa kıtasında bazı devletlerde devam etmektedir. Sosyal medyanın ve kamuoyu demokrasisinin gelişi ile birlikte global ekonomik huzursuzluklara karşı tepkiler organizeli şekilde gelişmekte ve global diktatörlük olarak görülen kapitalizmin yanlış uygulamaları tepki toplamakta ve bu kesimler krizleri ekonomik sistemler üzerinden bilhassa kapitalizm üzerinden sorgulamaya başlamışlardır. Global kapitalizmde gelişen olumsuzluklar, sermaye ve kapitalin önemini kaybetmeye başladığını ve mülkiyetin tabana doğru yayılacağı, serbestlik ve rekabetin sermayeden daha önemli olacağı tezlerine kuvvet veriyor. Genişleyerek süren bu krizin bir dünya ekonomik krizi değil bir sistem krizi olduğu algısı sürekli artmaktadır. Kapitalizm sonrasının mümkün olduğu ile ilgili birçok görüş mevcuttur. Karl Marks yüzyıl kapitalizmini incelemiş ve ahlâkî bir söylemle sistemi tenkit etmiş, çoğu takipçisi kapitalizmin ahlâkî bir çerçevede gayriahlâkî olduğunu; (1)işçinin emeğini sömürmekte, (2)insanları yabancılaştırıyor, ve (3)azınlığın çıkarlarını korur ve çoğunluğun adil ve iyi yaşayan bir toplum olmasına engel oluyor, şeklinde üç noktada iddia etmişler. Yine Marks kapitalizmin sonrasının sosyalizm olacağını söylemiş ancak, tekelci bir devlet kapitalizmini yansıtan sosyalizmin çöküşüyle bu olmayacağı ortaya çıkmıştır. Uzun zaman diliminde sermaye birikiminin rejimi olan kapitalizmin çıkış yeri insan emeğini sömürü üzerine olmasından insani bir çizgiye gelmesi imkansızdır. İnsanın insana üstünlüğünü maddi temellere göre belirleyen kapitalist sistemin yerine insana değer veren ve insanı bir bütün olarak çevresiyle ele alan yeni bir sisteme ihtiyaç vardır. Arayışlar insan merkezli bir ekonomik anlayışın benimsenmesi ve sıfır faizle oluşturulacak sistemin dünya ekonomisini düzlüğe çıkaracağı yönünde gelişmektedir. Bu noktada Kanaat Ekonomisi tüm bu kör döngüye çözüm olacaktır. 29

30 Sürekli büyüme, çok üretip ve çok tüketme yerine; çevre ile uyumlu, insanın mutluluğunu esas alan, ekosistemi gözeten yeni bir anlayış olan Kanaat Ekonomisine ihtiyaç var. Bunun için öncelikle tüketim kalıplarının yeniden dizayn edilmesi gerekir. Bütün ağaçların kesildiğinde, bütün hayvanlar avlandığında, bütün sular kirlendiğinde, işte o zaman paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacaksınız (Kızılderili Sözü). 2. Sosyalist Ekonomi Sistemi: Serbest piyasa sistemine karşı bir antitez olarak onun eksiklerinden hareketle ferdi ve toplumsal refahı gerçekleştirmeye yönelik oluşturulan iktisadi bir sistemdir. Totaliter Müdahaleci Sistem veya Kolektivist sistem olarak da ifade edilen Sosyalist Sistem de üretim kaynakları olan tabiat, sermaye, emek toplum adına devletin mülkiyetinde (kolektif) bulunmaktadır. Bu kaynaklar, toplum adına, devlet tarafından kullanılır ve üretimde kâr değil toplumsal fayda ön plana alınır. Fiyat mekanizmasının anonim ve objektif yol göstericiliği yerine merkezi planlamanın sübjektif otoriter kararları alır ve yapılan planlarda esneklikten mahrumdur. Sosyalist ekonomi sistemi, temel iktisadi faaliyetlerin devlet tarafından yürütüldüğü, mülkiyet ve teşebbüs hürriyetinin olmadığı veya çok sınırlı tutulduğu, üretim araçlarının devletin idaresi altında olduğu, yatırım, üretim ve tüketimin merkezi planlama ile yürütüldüğü bir sistemdir. Hangi ürünün ne miktarda ve nasıl üretileceği, kimlere ne miktarda ve nasıl dağıtılacağı devletin veya onun kurduğu merkezi planlama otoritelerinin karar verdiği ekonomik bir sistemdir. Sosyalist sistemin en büyük kurucu ve uygulayıcılarından olan Sovyet Rusya lardan sonra liberalizme geçiş sürecini başlattı ve günümüzde bu süreci tamamladığı söylenebilir. Günümüzde halen Küba sosyalist sistemi değişik şekillerde uygulamaktadır. 3. Karma Ekonomi Sistemi: Günümüz ekonomileri serbest piyasa sistemi ve totaliter müdahaleci sistemden birine az, diğerine çok veya her ikisine de nispeten aynı ölçüde yer veren birer karakter taşımaktadırlar. Karma ekonomi sistemi, kapitalist sistemin evrimle ulaştığı aşama olarak görülür ve diğer iki sistemin aksine doktriner çerçevesi belirsizdir. Serbest ve sosyalist sistemlerin aksayan yanlarını bırakıp, iyi işleyen taraflarını alarak daha iyi bir iktisadi organizasyon oluşturma düşüncesinden doğmuştur. Karma ekonomik sistem, bir ihtiyaç sonu ortaya çıkan ve her yerde geçerli, kabul görmüş, standart kuralları olmayan ve uygulamada çok değişik görünümler alan ve temelde ilmi değil siyasi bir olaydır. Karma ekonomi, hükumetin bazı iktisadi etkinliklerde bulunduğu veya bu etkinliklerin işleyişine müdahale ettiği, diğer bir ifade ile piyasa ekonomisi ile sosyalist 30

31 ekonominin bir arada bulunduğu iktisadi sistemdir. Karma ekonomi, milli ekonomi içinde devletin, sahip olduğu üretim faktörlerinin temel önem taşımasına karşılık, özel ekonominin gelişmesinde yol gösterici olduğu; ferdi mülkiyet, özgürlük ve demokrasinin vazgeçilmez bulunduğu ülkelerdeki devletin ekonomik müdahaleciliğini ifade eder. Karma ekonomik sistem Türkiye de Dünya Büyük Ekonomik Buhran ından sonra senesinde çok partili demokratik sisteme geçilene kadar uygulanmış, senelerinde serbest piyasa sistemine geçiş ve sorası bu sürecin hızlandığı görülmektedir. Çin lardan sonra uyguladığı ekonomik sisteme bakıldığında karma ekonomik yapıya çok yakın olduğu görülür. Kamu Ekonomisi ve Özel Ekonomi Ayırımı Kaynakların kullanımı ve toplumun üretim sistemi çerçevesinde iktisadi faaliyetlerin temeli insan ihtiyaçları oluşturur. Bu ihtiyaçlar geneli itibarı ile özel ihtiyaçlar ve toplumsal ihtiyaçlar olarak belirir. Kaynakların nisbi olarak sınırlılığı buna karşılık ihtiyaçların sınırsızlığı tahsis ve dağılım düzeyini gündeme getirmektedir. Önce, kıt üretim kaynaklarının mal ve hizmet çeşitler arasında tahsisi, sonra da üretilenlerin ihtiyaç sahibi fertler arasında özel ihtiyaçlar ve toplumsal ihtiyaçlar için dağılımı. Bu karar, toplumların iradesine ilişkin kurumsal yapıyı/ekonomik sistemi, şekillendirecektir. Böylece, üretim ve tüketim faaliyetlerinin yapıldığı kurumsal ve ekonomik düzen, üretim ve dağıtımı yapmaya kabiliyetli, mevcut kaynakları tayin etmeye yardım eden bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm ülkelerde ekonomik faaliyetler ve bu konudaki kararların alındığı; piyasa denilen özel kesim ve devlet diye ifade edilen kamu kesimi olarak iki ekonomik kesim/sektör vardır. Kamu ekonomisi; devletin ve bütün kamu kuruluşlarının ekonomik faaliyetlerinin yer aldığı ekonomik kesim olarak ifade edilir. Özel ekonomi ise prensip olarak devletin müdahale etmediği, mülkiyetinin ve yönetiminin özel kişilere ait olduğu ekonomik kesimdir. Serbest piyasa şartlarında faaliyet gösteren özel ekonomi, refah sözcüğü ile toptan ifade edilen, modern toplumun ekonomik hedeflerine tek başına ulaşmada yetersiz kalmaktadır. Çünkü piyasanın işleyişi çoğu sebeplerle serbest piyasa sisteminin öngördüğü kuralları aksatmakta veya geçersiz kılabilmektedir. Dolayısıyla devletin ekonomiye kendine özgü 31

32 kurallarla müdahalesi zorunlu olmaktadır. Kaldı ki, tam bir serbest piyasa modelinin geçerliliğini sürdürdüğü dönemlerde bile, ekonomik etkinlik düşüncesi ile bazı faaliyetleri sınırlı bile olsa devlete bırakmak gerekli olmuştur. Kamu ekonomisi milli ekonomi içinde; temel kaynak dağılımı ile ilgili görevleri, ticari görevleri, gelir dağılımı ile ilgili görevleri mevcuttur. Ayrıca iktisadi dengenin de sağlanması kamu ekonomisinin üzerine aldığı temel görevlerdendir. Gerçekte, kamu ekonomisinin varlık sebebi de mali, ekonomik, sosyal ve siyasi nedenlere dayanmaktadır. Tahsis ve dağılım düzeyi sorununa özel kesim &#;serbest piyasada&#; çözüm ararken, kamu kesimi &#;müdahaleci&#; ve/veya &#;totoliter müdahaleci&#; güce dayanarak çözümü ileri sürer. Bu iki kesimin işleyişi temelde ve en uçta iki ayrı sistemi oluşturur. Birisi &#;Serbest Piyasa Sistemi&#; diğeri ise &#;Totaliter Müdahaleci Sistem&#; dir. Bu iki uç sistemin arasında devletin piyasa ekonomisine totaliter olmayan düzenleyici müdahalelerde bulunduğu "Karma Ekonomik Sistem" ismiyle anılan bir üçüncü sistem oluşmuştur. Kamu sektörü dar anlamda, merkezi yönetim kuruluşlarını; geniş anlamda ise merkezi yönetim ve yerel yönetim kuruluşları ile parafiskal kuruluşları ve kamu girişimlerini kapsamaktadır. Kamu sektörünün temel bölümleri: 1. Merkezi Yönetim: Merkezi yönetim, yasama organının direkt kontrolü altında ve yürütme organının organizasyonu içinde yerel organizasyonlar ve hizmet birimleri ile geniş bir faaliyet alanında hizmet görmektedir. Faaliyetleri ile ilgili harcamalar ve finansmanı genel bütçe sistemi içerisinde gerçekleştirilmektedir. 2. Yerel Yönetimler: Ülkelerin benimsemiş oldukları yönetim sisteminin niteliğine bağlı olarak yerel yönetimlerin kamu sektörü içerisindeki fonksiyonları değişmektedir. Ülkede geçerli siyasi ve idari organizasyon şekline göre yerel yönetim kuruluşları kamu sektörü içerisinde etkili ve kapsamlı bir role sahiptir. Türkiye&#;de İl özel idareleri, belediyeler ve köyler birer yerel yönetim birimidirler ve kamu hukuku tüzel kişisi niteliğindedirler. 3. Parafiskal Kurumlar: Topluma sunulması gereken ve esas itibariyle devletin anayasal görevleri arasında yer alan bazı hizmetler, devlet bütçesi içerisinde gerçekleştirilmesinin olumsuzlukları sebebiyle özel finansman yöntemlerinden faydalanılarak sunulmaya çalışılmaktadır. Bu hizmetler sosyal güvenlik kuruluşları, mesleki kuruluşlar ile ekonomik nitelikteki bazı kuruluşlar aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Parafiskal kurumlar olarak nitelendirilen söz konusu kuruluşlar; kamu veya yarı kamu kuruluşu niteliğinde ve devlet bütçesi dışında genel anlamda kamu faydası işlevi görmekte olup, kendi üye ve mensuplarına 32

33 yönelik fayda oluşturmaktadır. Sosyal, mesleki veya ekonomik parafiskal kurumlar olmak üzere üç gruba ayrılan bu kurumlar, faaliyetlerini kendi üye ve mensuplarından sağladıkları prim, aidat vb. gelirlerle finanse etmektedirler. 4. Kamu Girişimleri: Kamu girişimleri veya kamu iktisadi teşebbüsleri; devletin bazı kuruluşları aracılığıyla bir özel sektör kuruluşu gibi ekonomide faaliyet göstermesidir. Altyapı tesislerinin kurulması, istihdam sorunlarının giderilmesi, kamu faydası, verimlilik gibi amaçlarla devletin ekonomik ve sosyal görevlerini gerçekleştirmek için faydalandığı bu araçlar mali hayatta önemli bir paya sahiptir. Kamu İktisadi Faaliyetlerinin Sebepleri Bir ülke içerisindeki ekonomik faaliyetlerin milli ekonomi olarak isimlendirilir. Milli ekonomi özel ve kamu ekonomik kesimlerinden oluşur. Özel ekonomik kesim özel ihtiyaçları üretip arz ederken, bu kesimin üretmediği veya üretemediği toplumsal mal ve hizmetler de kamu kesimi tarafından üretilir. Böylece toplumun özel ve genel tüm ihtiyaçları karşılanmış olur. Devletin iktisadi faaliyette bulunmasını zorunlu hale getiren temel bazı sebepler bulunmaktadır. Bunlar: 1. Kamusal/toplumsal/sosyal mal ve hizmetlerin üretimi 2. Dışsallıklar 3. Doğal tekeller 4. Tam rekabetten sapmalar Devletler sayılan bu sebeplerden dolayı kamu faydasına olacak şekilde faaliyette bulunur. 33

34 Kamusal Mal ve Hizmetlerin Üretimi Devletin iktisadi faaliyette bulunmasını zorunlu hale getiren temel sebeplerden ilki kamusal mal ve hizmetelere olan ihtiyaçtır. İhtiyaçları çeşitli kriterlere göre sınıflandırmak mümkündür. Maliye teorisinde ihtiyaçlar özel (kişisel) ve toplumsal (kollektif, sosyal veya kamusal) ihtiyaçlar şeklinde ikili bir ayırıma tabi tutulmaktadır. Kamusal mal ve hizmetlerin tasnifinde bu mal ve hizmetleri belirleyen temel özellikler bulunmaktadır. Kamusal mal ve hizmetlerin belirleyici temel özellikleri: a) Kamusal mal ve hizmetlerin arzını siyasi talep düzenler. b) Kamusal mal ve hizmetler bölünemez özelliğe sahiptir. c) Kamusal mal ve hizmetler pazarlanamaz. d) Üretim hacminin büyüklüğünden dolayı bu mal ve hizmetleri kamu kesimi üretir. e) Fertler istese dahi kamusal mal ve hizmetlerin faydasından mahrum bırakılamazlar. Sayılan bu özellikler ve talebi ve fiyatı oluşmayan mal ve hizmeti, özel kesim üretmeyeceği için, bu tür mal ve hizmetler kamu kesimi tarafından üretilir. Bir kavram olarak kamu hizmeti ise, devletin veya göçermiş olduğu yetkilere sahip kamu tüzel kişilerinin veya bunlara bağlı teşebbüslerin kamu çıkarları doğrultusunda toplumsal ihtiyaçları karşılamak için topluma arzedilmiş devamlı ve muntazam faaliyetlerine denir. Kamusal mal ve hizmetlerin sınıflandırılması; kamu kesiminin üretip topluma sunduğu bu mal ve hizmetlere genel olarak bakmakta ve bunları sınıflandırmada fayda vardır. Modern ekonomilerde kamu kesimi tarafından üretilip topluma sunulan mal ve hizmetleri; (1)serbest mal ve hizmetler (2)tam kamusal mal ve hizmetler, (3)yarı kamusal mal ve hizmetler, (4)erdemli mal ve hizmetler, (5)erdemsiz mal ve hizmetler, (6)kulüp mal ve hizmetler, (7)özel mal ve hizmetler ve (8)global kamusal mal ve hizmetler olarak sekiz alt başlıkta tasnif etmek mümkündür. Bunlar: Serbest Mal ve Hizmetler Tabiatta hazır olarak bulunan ve üretimi için bir ekonomik faaliyet gerekmeyen mal ve hizmetler. Kişiler bu mal ve hizmetlerin kullanımında temel bazı kurallara uymaları gerekmektedir. Kişilerin bu ürünleri aşırı kullanmalarından doğan soruna ortakların trajedisi denir. Bu durumda devlet bir takım kurallar koyarak serbest ürünlerin zarar görmemesini 34

35 sağlamaya çalışır. Ancak kişiler birbirlerine güvenmediklerinden dolayı mahkum açmazı sorunu ortaya çıkabilmektedir. Tam Kamusal Mal ve Hizmetler Tam/mutlak kamusal mal ve hizmetler, toplumun fertlerinden bazılarının, o mal ve hizmeti tüketiminin, diğer kişilerinde aynı mal ve hizmeti tüketiminde hiçbir azalmaya sebep olmayan ve birlikte tüketilen mal ve hizmetlerdir. Tam kamusal mal ve hizmetler; (1)savunma ve (2)adalet hizmetleridir. Bu mal ve hizmetlerin bir kişi tarafından tüketimi ile toplumun bütün fertleri tarafından tüketimi eşittir. Talebi ve fiyatı pıyasada oluşmayan bu gibi mal ve hizmetleri özel kesim üretemediğinden kamu kesimi tarafından üretilmesi sözkonusudur. Bir noktada tam kamusal mal ve hizmetlerin varlığı ve bunun karşılanma ihtiyacı piyasa ekonomisinin yetersizliğini ortaya çıkarmakta dolayısıyle bu mal ve hizmetlerin devlet tarafından üretimi zorunlu olmaktadır. Tam kamusal mal ve hizmetlerin temel özelikleri: a) Tam kamusal mal ve hizmetler toplumsal ihtiyaçları karşılamaya yöneliktir. b) Tam kamusal mal ve hizmetlerin faydasından kimse mahrum bırakılamaz. c) Tam kamusal mal ve hizmetlerin faydası birimlere bölünerek pazarlanamaz. d) Tam kamusal mal ve hizmetlerin tüketiminde rekabet yoktur. e) Tam kamusal mal ve hizmetlerin tüketiminde kimse engellenemez. f) Tam kamusal mal ve hizmetler piyasanın konusu olamaz. g) Tam kamusal mal ve hizmetlerin gelir dağılımına etkileri nötrdür. h) Tam kamusal mal ve hizmetleri siyasi olarak fiyatlandırılır. i) Tam kamusal mal ve hizmetlerin finansmanı zorunlu vergilerle karşılanır. Tam kamusal mal ve hizmetler faydası bütün topluma ait olan mal ve hizmetler olarak bu mal ve hizmetlerin; faydası birimlere bölünemez, faydasından kimse mahrum edilemez, tüketicileri arasında rekabeti yoktur ve tüm bu özelliklerinden dolayı devlet tarafından üretilir. Küçük kısımlara bölünemeyen ve talebi belli olmayan bu mal ve hizmetler, toplumu oluşturan fertlerin tamamını ilgilendirmektedir. 35

36 Yarı Kamusal Mal ve Hizmetler Yarı kamusal mal ve hizmetler bir yönüyle toplumsal mal ve hizmetlere, diğer bir yönüyle özel kesim mal ve hizmetlerinin özelliğini taşırlar; (1) eğitim ve (2)sağlık hizmetleri gibi. Yarı kamusal mal ve hizmetler, çoğu ülkelerde kamu kesimi tarafından sunulmakta ve bedelinin altında verilmektedir. Bu işin devlet tarafından yapılışının temel sosyal, siyasi ve hukuki sebepleri vardır. Bir kere, eğitim ve sağlık hizmetleri fayda yönünden, bu hizmetlerden direkt faydalanma ciheti ile kişiye özel bir fayda sağlarken, dolaylı olarak da topluma faydası söz konusudur. Bedelinin altında belirli bir harç karşılığında verilen bu hizmetlerin kişiye verdiği fayda ölçülebilirken, topluma sağladığı fayda ölçülemez. Özel sektörün güçlü olduğu ve piyasa ekonomilerini uygulamaya yönelen devletlerde yarı kamusal mal ve hizmetleri özel sektöre bırakılmaktadır. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin pozitif ve neğatif dışssallıklara (dışsal ekonomiler) sebep olması, bu mal ve hizmetlerin çoğunlukla kamu ekonomisi üretici birimleri eliyle gerçekleştirmesini zorunlu kılmıştır. Kamusal mal ve hizmetler ile özel mal ve hizmetleri birbirinden ayırmak kolay iken, bazı mal ve hizmet türlerini ayırmak zor olmaktadır. Yarı toplumsal mal ve hizmetler, nitelikleri itibariyle piyasa tarafından üretilebilir yapıdadırlar. Yarı toplumsal mal ve hizmetlerin toplum açısından taşıdığı önem; toplumsal faydası veya yeterince üretilmediğinde oluşturacakları toplumsal maliyetler, piyasa (özel sektör) yanında devletin de üretimde bulunmasına sebep olmuştur. Yarı kamusal mal ve hizmetlerin temel özelikleri: 1. Yarı kamusal mal ve hizmetler kişilere özgü tüketim ve faydanın yanı sıra topluma da (dışsallık) fayda sağlar. 2. Yarı kamusal mal ve hizmetler yarı siyasi kararlarla fiyatlandırma yapılır. 3. Yarı kamusal mal ve hizmetlerin bölünebilen kısmı resim, harç ve şerefiye gibi gelirlerle, bölünemeyen kısmı ise vergilerle finanse edilir. 4. Yarı kamusal mal ve hizmetlerin tüketiminde rekabet bulunmaktadır. 5. Yarı kamusal mal ve hizmetlerin tüketiminde dışsallık söz konusudur. Yarı kamusal mal ve hizmetlerin, doğrudan sunulduğu kişilere sağladığı özel fayda ile toplumun diğer fertlerine sağladığı dış faydanın toplamı, bu çeşit mal ve hizmetlerin sosyal faydasını oluşturur. 36

37 Erdemli (Faziletli Merit) Mal ve Hizmetler Erdemli (faziletli merit) mal ve hizmetler, bazı kişi veya grupların ekonomik durumlarını düzeltmek için bedelsiz (karşılıksız) veya çok az bir bedel karşılığı devlet tarafından sunulan; yeşil kart ve halk ekmek gibi mal ve hizmetlerdir. Bu mal ve hizmetler gerek toplum ve gerekse kişi açısından; özellikli, öncelikli veya üstünlüğü olan, vazgeçilmez nitelikteki mal ve hizmetler olarak ifade edilebilir. Yaşlılara bakım, yeşil kart, halk ekmek, kültür ve sanat hizmetleri, sosyal konutlar ve herkese açık spor tesisleri gibi erdemli mal ve hizmetler değerlendirilmiş mal ve hizmetler olarak da ifade edilir. Erdemli ürünler özel ürün niteliğinde olmakla birlikte, tamamen piyasaya bırakıldığında yeterli kadar üretilmediği için devletin toplumsal refahı artırma ve yaygınlaştırmak amacına dönük olarak devlet tarafından üretilen mal ve hizmetler olarak görülür. Bunlar ya doğrudan devlet tarafından bedelsiz olarak topluma sunulmakta ve finansmanı vergilerle sağlanmakta veya piyasa fiyatının altında pazarlanmaktadır. Sağlık hizmetleri, zirai yardımlar ve ev imkanlarının sağlanması erdemli mallara örnektir. Erdemli mal ve hizmetlerin özellikleri ise toplumsal refahı artırmaya dönük özel sektör yanında devletinde ürettiği mal ve hizmetlerdir. Toplumsal açıdan önem taşıyan ve piyasa mekanizması içerisinde karşılanmasına imkanı bulunmayan erdemli (özellikli) mal ve hizmetlerin üretimi de vazgeçilmez bir zorunluluk olup, aksi takdirde sosyal sorunlarla karşı karşıya kalınır. Erdemsiz (Demerit) Mal ve Hizmetler Kişiye özgü tüketime konu olan ve ancak toplumsal anlamda zararlı olan; uyuşturucu, alkol, sigara ve kumar ve şiddet gibi toplum sağlığını ve genel ahlakı bozan mal ve hizmetlerdir. Bu mal ve hizmetler olarak erdemli mal ve hizmetlerin tam tersi niteliktedirler. Bu tür topluma zararlı mal ve hizmetlerden toplum fertlerini caydırmak için devlet üretim ve tüketimine himaye anlayışına uygun olarak müdahale eder ve onları koruma amacıyla zararlı alışkanlık ve faaliyetlerden alıkoyar. Kulüp Mal ve Hizmetler Kulüp mal ve hizmetler, kulüp olarak ifade edilen ve benzer zevklere sahip kişilerden oluşan bir organizasyonun, sadece kendi üyelerinin faydalanması için sunulan mal ve hizmetlerdir. Bir kişinin tek başına sağlamasının imkânsız olduğu veya çok masraflı olduğu durumlarda belirli sayıda kişiler bir araya gelerek bazı mal ve hizmetleri üretmek için bir kulüp kurarak bu ürünleri daha uygu şartlarda sağlayabilirler. Bu tür mal ve hizmetlerden kulüp üyesi dışındaki insanlar faydalanamaz. Tenis sahası ve tenis oynama imkânlarının sağlanması ve 37

38 birçok kişiye sosyal faydasının bulunmasından dolayı kulüp mal ve hizmetlerinin üretimi devlet tarafından desteklenir veya teşvik edilir. Özel Mal ve Hizmetler Özel mal ve hizmetler, kişisel tüketime konu olan ve piyasa (özel kesim) tarafından üretilen ve fiyat sürecine giren mel ve hizmetlerdir. Bu mal ve hizmetlerden faldalanmanın yolu bedelinin ödenmesinden geçer. Pazarlanabilen dolayısıyle bölünebilen özel mal ve hizmetlerin faydası kişiseldir. Devlet bazı zamanlarda piyasayı düzenlemek, ekonomide etkinlik sağlamak ve tekel durunlarında özel mal ve hizmetleri kamu iktisadi teşekkülleri vasıtasıyle üreterek halka sunmayı tercih eder. Bu müdahalenin hedef sosyal dengeyi sağlamaktır. Fakat, gününmüz modern ekonomilerinde toplum için faydalı özel mal ve hizmetlerin üretimi özel sektöre bırakılmaktadır. Devletin bu türden mal eve hizmet üreten müesseseleri bütçesi ürzerine yük olması eğiliminden dolayı özelleştirmeye yönelmektedir. Bu anlayışı izleyen ülkeler ekonomik sistemde liberalizme yöneldiklerini göstermektedirler. Özel mal ve hizmetlerin temel özelikleri: a) Özel mal ve hizmetler sadece satın alıp kullanana fayda sağlar. b) Tüketiminde ve faydalanılmasında bedelinin ödemesi gereken mal ve hizmetlerdir. c) Özel sektörün gücünün yetmemesinden dolayı devletin ürettiği mal ve hizmetlerdir. d) Devlet istihdam oluşturmak için de özel mal ve hizmet üretebilmektedir. Global Kamusal Mal ve Hizmetler Dünya ölçeğinde barış ve huzurun sağlanması, milli bağımsızlığa bağlı ve saygılı, global güvenliğin sağlanması ve AİDS gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadele faaliyetlerinin yürütülmesi global kamusal mal ve hizmet üretimini zorunlu kılmaktadır. Bu mal ve hizmetlerin faydası tüm insanlığadır. 38

39 Dışsallıklar Devletin iktisadi faaliyette bulunmasını zorunlu hale getiren temel sebeplerden ikincisi dışsallıklardır. Piyasa başarısızlıklarının bir başka türü olarak, kamu mal ve hizmetlerinin ortak kullanım özelliğinden kaynaklanan dışsallıklardır. Bir fert veya firma yaptığı ekonomik bir faaliyetten sağladığı fayda dışında, diğer fert veya firmalara da fayda sağlıyor veya zarar veriyor ise dışsallık oluşmaktadır. Yayılan dışsallık fayda ise dışsal fayda (dış fayda), zarar ise dışsal zarar (dış zarar veya dışsal maliyet) ismini almaktadır. Bu şekilde üretilen faydalar veya zararlardan etkilenen birimleri mahrum bırakmak imkansız veya çok maliyetlidir. Bu nedenle ortaya çıkan dışsal faydalar ve maliyetler fiyat sisteminin dışında ortaya çıkmaktadır. Yani, dışsallık sebebiyle ortaya çıkan dış fayda veya maliyet, üretilen veya tüketilen ürünün piyasa fiyatına girmez. Dışsallık; bir ürünün üretiminin ve tüketiminin o ürünü satanların ve alanların dışındaki üçüncü kişilere bir maliyet yüklemesine veya bir fayda sağlamasını ifade eder. Bir diğer tanımla dışsallık; bir kişinin yaptığı tüketimin bir başka kişinin tüketimi üzerinde refah azaltıcı veya artırıcı etki teşkil etmesidir. Günlük hayatta hem ürünün üretimi hem tüketimi üçüncü kişilere bir maliyet yükleyebilir veya fayda sağlayabilir ve üretim ve tüketimdeki dışsallıklar olumlu dışsallık veya olumsuz dışsallık şeklinde olabilir. Bu açıdan devlet dışsal faydayı artırmak ve dışsal zararları azaltmak için devlet ekonomik faaliyetlerde bulunmak zorunda kalmaktadır. Dışsallığın olumlu veya olumsuz etkileri olduğundan toplum kesimlerinin birbirleriyle olan ilişkileri bazında türleri dört ayrı grupta toplanır. Dışsallık türleri: 1) Üreticiden üreticiye olan dışsallık: Herhangi bir üreticinin üretim faaliyetlerinin diğer üreticilere olumlu veya olumsuz etkilemesiyle ortaya çıkan dışsallık, üreticiden üreticiye olan dışsallık olarak ifade edilir. Telefon haberleşmesini kolaylaştırmak için yapılan faaliyetlerin, internet hizmetinin maliyetlerini düşürmesi gibi. 2) Üreticiden tüketiciye olan dışsallık: Herhangi bir üretim faaliyetinden, bazı tüketicilerin olumlu veya olumsuz etkilenmesi, üreticiden tüketiciye olan dışsallıktır. Bir üretim tesisinin yol açtığı çevre kirliliğinin kişiler üzerindeki olumsuz etkisi gibi. 39

40 3) Tüketiciden üreticiye olan dışsallık: Herhangi bir tüketicinin, tüketim faaliyeti sırasında üreticilere sağladığı olumlu veya olumsuz etkilere tüketiciden üreticiye olan dışsallık denir. Bir tüketicinin bir işletmeye ait ürünler hakkında olumlu görüşünü etrafa yaymak suretiyle işletmenin ürünlerini daha fazla satması gibi. 4) Tüketiciden tüketiciye olan dışsallık: Herhangi bir tüketicinin faaliyeti sebebiyle başka tüketicilere olan olumlu veya olumsuz etkisine tüketiciden tüketiciye olan dışsallık denir. Bir kişinin kendi özel amacı için topladığı bilgileri, kurduğu bir web sitesinde diğer tüm tüketicilere açık tutması gibi. Doğal Tekeller Devletin iktisadi faaliyette bulunmasını zorunlu hale getiren temel sebeplerden üçüncüsü olan doğal dekellerdir. Doğal tekel; bir işletmenin bir piyasadaki satışların tümüne veya çoğuna sahip olması anlamına gelir. Diğer bir tanımla doğal tekeller; bir ürünün üretiminde kullanılan hammadde ve aramallarının tek üreticisi ve sahibi olma; üretim teknolojisini tek başına geliştirip gizli tutma ve taşımacılık, elektrik, iletişim gibi teknolojik olarak büyük üretim ölçeği gerektiren alanlarda kamu faydası gözetilmesi gibi sebeplerle piyasada tek bir işletmenin yer alması durumu olarak ifade edilir.dışarıda tutulabilme ve rakipsizlik özelliğine sahip ne tam kamu ne de tam özel mal ve hizmet niteliğindeki karma özelliğe sahip kablolu tv, paralı köprü ve otoyol gibi mal veya hizmetleri üreten işletmeler doğal tekel durumundadırlar. Devlet tüm bu durumlardan dolayı ekonomiye müdahale eder, bazı alanlarda doğal olarak oluşan tekellerin önüne geçerek kendisi üretime yönelebilir. Tam Rekabetten Sapmalar Devletin iktisadi faaliyette bulunmasını zorunlu hale getiren temel sebeplerden dördüncüsü ise tam rekabetten sapmalardır. Tam rekabet piyasası; piyasada çok sayıda satıcı ve çok sayıda alıcının yer aldığı ve bunların hiç birisinin tek başına veya gruplaşarak fiyatı etkileyemediği ve ürün fiyatının piyasada anonim olarak arz ve talebine göre belirlendiği piyasadır. 40

41 Bir piyasanın serbest (tam) rekabet piyasası olması için gerekli şartlar/özellikler: a) Çok sayıda alıcı ve satıcı: Piyasada çok sayıda üretici ve tüketici var ve hiçbiri tek başına fiyatı etkileyemez. b) Piyasaya giriş çıkış serbestîsi: Alıcı ve satıcı piyasada yer almak ve ayrılmak serbesttir. c) Ürünlerin homojen olması: Bir ürün, piyasanın her yerinde aynı kalite özelliklerinde ve farklılık yoktur. d) Piyasanın açık ve şeffaflığı: Tüm alıcı ve satıcılar, piyasa şartları ve olayları konusunda tam bilgi sahibidirler ve piyasalarda gizli anlaşmalar yoktur. e) Üretim faktörleri hareketinin tam olması: Emek, sermaye ve müteşebbis gibi üretim faktörleri serbestçe yer değiştirir ve hangi dal daha kârlı ise oraya yönelebilirler. Sayılan bu şartların oluşmadığı ve bu şartlardan sapma olduğunda devlet ekonomiye müdahalede bulunur. Kamu İktisadi Faaliyetlerinin Amaçları Kamu iktisadi faaliyetlerinin işlevleri veya etkileri olarak da ifade edilebilen amaçlarının temeli toplumun refahının yükseltilmesi şeklinde özetlenebilir. Refahın yükseltilmesi, gayrisafi milli hasılanın artırılması ve bunun toplumun fertleri arasında adil dağıtılması ile gerçekleşir. Bunun sağlanabilmesi için devlet kamu sektörü aracılığı ile ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasi şartlarına bağlı olarak nitelik ve kapsamları değişen temel işlevleri/amaçları; istikrara, yönetime, üretime ve bölüşüme yönelik faaliyetleri yerine getirmesi gerekir. Kamu iktisadi faaliyetlerinin temel amaçları: İktisadi Büyüme ve Gelişmenin Sağlanması Büyüme ve kalkınma kavramları ekonomik kavramlar olarak kamu kesimini yakından ilgilendirmektedir. Kalkınma; belli bir ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmişlik düzeyinden derece olarak daha iyi sayılabilecek duruma ulaşma; tüm hayat alanlarında var olandan daha farklı ve ileri olduğu düşünülen bir yapılanmaya dönüş sürecidir. Kalkınma, ekonomide üretim ve kişi başına gelirin artırılması (ekonomik büyüme ve gelişme) na ilave olarak, sosyal ve kültürel yapının da değiştirilmesi ve yenileştirilmesini de içeren bir kavramdır. 41

42 Kalkınmanın temel unsurları; (1) kişi başına düşen milli gelirin artması, (2) üretim faktörlerinin etkinliği, (3) üretim faktörlerinin miktarlarının değişmesi ve (4) sanayi kesiminin milli gelir ve ihracat içindeki payının artması gibi yapı özelliklerindeki değişiklikler olarak sıralanabilir. Bir ülkede ekonomik büyüme ve gelişme ancak yatırımla gerçekleşir. Bu anlamda yatırım; belirli bir getiri sağlamak için, bir işletmenin alternatif maliyetleri ve risk faktörlerini de göz önünde tutarak, belli vadelerde birikimlerini yatırım araçlarına bağlamasıdır. Mali açıdan yatırım; müteşebbisin, belirli bir sermayeyi, mal ve hizmet üretecek bir işletmenin kurulmasına harcamasıdır. Büyüme; ekonomik yapının nicelik ve nitelik açısından gelişmesi olarak; bir ülkede, belirli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin toplam tutarındaki artışı ifade eder. Büyüme; ekonomik hayatın temel verileri olan; işgücü, tabi kaynaklar, üretim araç gereçlerinin niteliğinin iyileşmesi, verimliliğin artması, eskisinden daha rasyonel organizasyonlara gidilmesi gibi nedenlerle kişi başına, bir seneden diğerine daha yüksek bir reel gelir sağlayacak şekilde sürekli artmasını ifade eder. Kişi başına düşen üretim hacminde (milli gelirde) bir sene içinde meydana gelen artış büyüme olarak isimlendirilir. Nüfus artışı, tabi kaynakların artışı, teknik gelişmeler büyümeyi hızlandıran faktörler olarak görülür. İktisadi büyüme ile ilgili diğer bir kavram olan iktisadi gelişme ise bir ülkede belirli bir dönemde üretimdeki artışı ifade eden fiziki büyüme ile birlikte, ekonomideki yetenek, bilgi ve anlayışın olumlu yapı olarak değişimi, yani üretilen mal ve hizmetlerin kalitesinin de yükselmesini ifade eder. İktisadi büyüme, üretime dayalı; sanayi, tarım ve hizmet gibi reel sektörlerle gerçekleşirse daha gerçekçi olmuş olur. İktisadi büyüme, kişi mutluluğu ve sosyal barışın sağlanması, gelir dağılımında adalet ve refahın tabana yayılması, alt gelir guruplarının büyümeden pay alabilmelerini sağlayacak iyi bir ekonomi siyaseti ile gerçekleşebilir. Kalkınma, az gelişmiş denilen ekonomilerle ilgili bir kavram olurken, büyüme, hem gelişmiş hem de az gelişmiş ekonomilerle ilgili olabilir. Yani az gelişmiş bir ekonomi kalkınmayabilir ancak, büyüme süreci içinde olabilir. Kalkınma teorileri, temelde az gelişmiş ekonomilerin kalkınma meselelerine ışık tutmalarına rağmen, büyüme teorileri, esasen kalkınmış, gelişmiş ekonomileri model alırlar. 42

43 Ekonomik büyüme ve gelişmenin sağlanması için devlete önemli görevler düşmektedir. Çoğu zaman devletin müdahalesi olmadan ekonomik büyüme ve gelişme sağlanamamaktadır. İktisadi İstikrarın Sağlanması Ekonomik istikrar, bir ekonomide temel değişkenlerin; fiyatlar genel seviyesi, istihdam seviyesi ve dış ticaaretin dengede olmasını ifade eder. Devlet, kamu giderleri ve kamu gelirleri gibi araçlardan faydalanarak ekonomik istikrar açısından önemli etkiler oluşturabilmektedir. Ülkenin içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasi şartlar, bu araçların kullanılması ve yönlendirilmesi bakımından önemli ölçüde belirleyici olmaktadır. Piyasa başarısızlıklarının en iyi bilinen örnekleri ise mal ve hizmet piyasalarındaki arz/talep dengesizliğinden kaynaklanan enflasyon, deflasyon, işgücü piyasalarında ortaya çıkan işsizlik, ithalat/ihracat arasındaki dengesizliğin sonucu cari işlemler açık veya fazlaları gibi makroekonomik konulardır. Piyasaların kendiliğinden dengeleyemediği bu tür sorunlarda devletin görev üstlenmesi gerektiği söylenmektedir. Devlet para ve maliye politikası araçlarını kullanarak piyasaları dengelemeye çalışacaktır. Ancak devletin piyasalardaki dengesizlikleri ortadan kaldırma görevinin gereksiz olduğunu, hatta devletin ekonomideki yerinin fazla olmasıyla piyasa başarısızlıklarının ortaya çıktığını iddia eden bazı iktisadi düşünceler de bulunmaktadır. Diğer taraaftan piyasa dengesizliklerinin giderilmesine ek olarak makroekonomik bir hedef olarak, devlet, uzun dönem yeterli büyüme ve kalkınmayı sağlayacak şartları da oluşturmak zorundadır. Gelir Dağılımında Adaletin Sağlanması Gelir dağılımı, bir ülkede, milli gelirin çeşitli gelir grupları arasındaki dağılımını ifade eder. Çoğu zaman devletin müdahalesi olmadan gelir dağlımında adalet sağlanamamaktadır. Ferdler, hane halkları ve çeşitli kesimler arasında servet ve gelir dağılımındaki adaletsizlikleri ortadan kaldırma görevi devlete verilmektedir. Belirli bir zamandaki gelir servet veya refahın dağılımı toplumların istedikleri ile uyumlu olmayabilir ve buna bağlı olarak huzursuzluklar baş gösterebilir. Gelir ve servet dağılımının başlangıçta bozuk olmasının temel nedeni miras yoluyla elde edilmiş olan servet ve ferdi yeteneklerdir. Gelir ve servet başlangıçta adil bir şekilde dağılmış olsa bile zaman içerisinde ferdi yetenekler ve fiyatlarının farklılaşması, alınan eğitim düzeyinin farklılaşması sebebiyle gelir dağılımı daha da bozulacaktır. Ayrıca rekabetçi piyasalar işleyişleri itibariyle genellikle gelir dağılımını bozucu etkiler yaparlar. 43

44 Kaynakların Tahsisi ve Etkinlik Sağlanması Rekabetçi piyasaların altında yatan aslında servet haklarıdır. Servet hakkı, bir ferde herhangi bir mal veya mülke sahip olma ve bunların faydasından/kullanımından diğer fertleri mahrum bırakma hakkı vermektedir. Fertler mal ve hizmet alıp sattığında, aslında servet haklarını değiştirmektedirler. Servet hakları hava ve deniz gibi bazı mallarda hiç bir ferde veya gruba verilemeyebilir. Ortak (serbest) mallar olarak isimlendirilen bu tür malların faydasından tüm fertler sınırlamadan faydalanmaktadırlar. Malın faydasının tüm kişilere açık olması sebebiyle, tek bir kişi kendi hakkını satma imkanına sahip değildir. Bu tür mallarda devletin kaynak tahsisi ile ilgili bir görevi aslında servetin kullanımı tamamen serbest olduğu ve kısıtlanamadığı için, fertler ortak malı aşırı kullanmakta ve bunun doğal sonucu ise ortak mal kaynağının zarar görmesidir. Ekonomideki kaynakların paylaştırılmasında, kıt kamu kaynaklarının optimum dağılımını ve kullanımını gerekli kılar. Kamu kaynaklarının kamusal gerekler doğrultusunda ve kaynak kullanımında etkinlik sağlanması amacı ile kullanılması büyük bir öneme sahiptir. Piyasa ekonomisi her zaman kalkınmayı ve kaynak kullanılmasını sağlamayabilir. Kamu İktisadi Faaliyetleri Konusunda Görüşler Kamu iktisadi faaliyetleri konusunda zaman içerisinde farklı birbirine zıt görüşler ortaya konulmuştur. Bunlardan en çok tartışılan ve öne çıkan temel görüşler üç başlıkta özetlenmektedir. 1. Klasik Liberal Görüş: Liberal görüş piyasa sisteminin üstünlüğünü savunur ve devletin ekonomiye müdahalesine karşı çıkar. Adam Smihth ve David Rikardo gibi klasik iktisatçılar, ekonomik hayatta düzeni sağlayan ve adeta otomatik olarak işleyen fiyat mekanizmasının oluşturduğu görünmez el var ve devlet bu dengeye müdahale etmemesi gerekir derler. 2. Sosyalist Görüş: Bu görüş liberal ekonomik görüşe bir tepki olarak doğmuş; liberal ekonomik düzende, insanların toplum çıkarlarına aykırı olarak özel çıkarlar peşinde koştuklarını ve bu suretle bazı insanların, diğer bazı insanları sömürdüğü görüşüne dayanır. Bundan dolayı ekonomik faaliyetlerin tamamen devletin kontrolünde olmasını istemişlerdir. Sosyalist ekonomik düzende, üretim ve değişim araçlarının tamamının devlet kontrolü altına alınması esastır ve bu sistemde, düzende özel mülkiyet ve serbest ticaretin yeri yok ve yasaktır. 44

45 3. Keynesyen Görüş: Büyük İktisat Buhranı na kadar geçerli olan klasik liberal görüşün dediği gibi ekonomi sürekli ve tam istihdam denge halinin mevcut olmadığı görülünce John Maynard Keynes, ekonominin eksik istihdamda dahi denge halinde olabileceğini belirtmiştir. John Maynard Keynes e göre, milli gelir ve istihdam düzeyini belirleyen, toplam harcamalardır ve ekonomideki bu toplam harcamalar, efektif talep olarak ifade edilir. Tüketim, yatırım ve kamu harcamalarından ibarete olan toplam harcamalardaki yetersizlik, talebin düşmesine neden olarak, üretim ve istihdamı geriletir. Bu dengesizliğin giderilmesi için kamu harcamalarının artırılması gerekir. John Maynard Keynes ekonomide istikrarın sağlanması işini devlete yükler ve klasiklerin denk bütçe anlayışı yerine gerekirse açık bütçe politikası uygulanmasını savunur. Kamu Kesiminin Başarısızlık Nedenleri Devletin önceleri ekonomik alandaki ağırlığının artırılması görüşü, kamu için gerekli mal ve hizmetlerin üretiminde, dışsal ekonomilerde, ölçek ekonomilerinde ve tam rekabetten sapmalarda piyasa ekonomisinin başarısızlığı teorisine dayandırılmıştır. Fakat lı yıllardan sonra ortaya çıkan kamu tercihi iktisatçıları piyasa ekonomisi başarısızlığı teorisine mukabil kamu ekonomisinin başarısızlığı teorisini geliştirmişlerdir. Kamu tercihi teorisi; genel iktisat teorisinde yapılan analizlerde geçerli olan yöntemlerin kamu kesimi için de geçerli olduğu tezine dayanmaktadır. Buna göre kamu tercihi, kamu kesiminden alınan kararların ve yapılan uygulamaların iktisat teorisindeki kural ve yöntemlerle analiz edilmesidir. Burada, kamu görevlilerinin de aynın özel kesimdeki kişiler gibi, kişisel çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri varsayılmaktadır. Mesela, milletvekillerinin kendi seçim alanlarında seçmenleri memnun edecek kararları almak suretiyle tekrar seçilmeyi garantilemeye çalışır. Etik kurallara bağlı hizmet sunumundaki eksiklikler, kamu alanındaki başarısızlığın temelini teşkil etmektedir. Ayrıca, toplumu oluşturan kişilerin karşılıksız olarak sunulan kamu hizmetlerinden dolayı son derece memnun olurlar, ancak bu sunumun finansmanına ilişkin sorunların farkında olmazlar. Devlet bu kamu hizmet sunumlarının finansmanını karşılamak için para basımı ve borçlanma yoluyla karşılanması önemli sorumlar çıkarmaktadır. Refah devleti anlayışı, devletin faaliyet alanını olabildiğince genişletmiş ve sonuçta ortaya gelir kaynakları kendisine yetmeyen aşarı büyümüş devlet tehlikesini gündeme getirmiştir. 45

46 Devletin aşarı büyüklüğünün tehlike olarak görülmesinin nedeni, aşırı büyümüş olan devletin temel görevlerini dahi yerine getirmekte zorlanacağı tezine dayanmaktadır. Bu görüş, kamu girişimciliğinin genelde başarısız olduğu tezine yani görüşüne dayanmaktadır. Kamu kesiminin başarısız olma nedenleri: 1) Piyasada tam rekabetin geçerli olmaması. 2) Üretim faktörlerinin coğrafi ve sektör bazında dağılımında (kaynak dağılımında etkinsizlik) dengesizlikler. 3) Özel gelir ve servet dağılımındaki adaletsizlik. 4) Tam Kamusal mal ve hizmetler, erdemli mal ve hizmetler, asimetrik bilginin varlığı. 5) Risk ve belirsizlikler. 6) Ekonomik istikrarsızlık. 7) Siyasette patronaj ilişkileri, siyasi yandaşlık ve partizanlık, rant oluşturma ve rant dağıtma faaliyetleri, çıkar gruplarının rant kollama faaliyetleri, türemiş dışsal ekonomiler, siyasi miyopluk ve siyasette negatif ölçek ekonomilerinin varlığı. 8) Lobicilik, hizmet kayırmacılığı, merkeziyetçilik. 9) Devlet harcamalarında israf ve mali yanılma. 10) Bütçe açıkları ve kayıt dışı ekonomi. 11) Seçmenlerin bilgisizliği ve ilgisizliği. 12) Ahlaki değer kurallarınaa bağlı olmayan hizmet sunumları. 13) Kararların oy çokluğu esasına dayanması. 14) Bürokrasinin sürekli büyümesi. Piyasa başarısızlığı; piyasaların etkin çalışmasını sağlayan şartların ya hiç ortaya çıkmamasını veya bir şekilde ters yönde çalışmasını ifade etmektedir. Piyasa başarısızlığı günümüz piyasalarının çok önemli bir özelliğidir. Serbest piyasaların aslında başarması gereken, kendi başına bırakıldığında etkin çalışması iken, uygulamada durum bu değildir. Bir başka ifade ile piyasalar kendi başlarına bırakıldığında etkin çalışmamaktadır. Bazı malların çok fazla, bazılarının ise yetersiz üretilmesi söz konusu olabilir. Piyasa başarısızlığının en uç noktasında, izleyen bölümlerde de açıklanacağı üzere, bazı mal ve hizmetler için piyasaların hiç oluşmaması vardır. Bu nedenle, bu tür mal ve hizmetler piyasalar tarafından üretilememektedir. 46

47 Piyasa başarısızlıkları veri iken; devlete yüklenen bir görev piyasaların kaynak tahsisi fonksiyonuna karışma ve piyasa başarısızlıklarını düzeltme veya piyasa başarısızlığının etkilerini azaltacak tedbirler almasıdır. Bu devletin kaynak tahsisi görevi olarak bilinmektedir. Piyasa aksaklığına dayalı olarak devlete yüklenen görevlerden bir diğeri ekonomik etkinlik açısından değil, ancak gelir ve servet dağılımındaki eşitlik ve sosyal adalet açısından önemlidir. Piyasalar toplum refahının dağılımında adaleti sağlayamadıkları ölçüde, devlet piyasa mekanizmasına karışarak gelir dağılımını adil olarak kabul edilen bir noktaya getirmeye çalışır. Bu ise devletin gelir dağılımı görevini ifade etmektedir. Günümüz modern devletlerine bunlardan başka iki görev daha yüklenmiştir. Birincisi, ekonomik istikrar görevidir. Günümüz ekonomileri zaman zaman ve bazen sürekli olarak enflasyon, işsizlik, yetersiz büyüme ve ödemeler dengesi sorunları ile karşılaşmaktadır. Piyasaların kendi başına bu tür sorunlarla baş edememesi sebebiyle, devletler para ve maliye politikalarını kullanarak, Mesela enflasyonu ve işsizliği azaltarak toplum refahını arttırmayı amaçlamaktadır. İkincisi devletin düzenleyici görevidir. Aslında daha çok kaynak tahsisi görevinin bir parçası olarak, devlet kanun koyup bunları uygulamaktadır. Düzenleyici görev ticaretin ve insan ilişkilerinin düzenli olmasını sağlamaktadır. Söz konusu görev sadece ticaretin ve insan ilişkilerinin düzenlenmesinin dışında çok daha geniş bir alanda kanun koyma ve adalet sistemini yönetmektedir. Devletin düzenleyici görevlerindeki önemli artışların ferdi özgürlükler ve serbestiyi azalttığı gerekçesi ile son yıllarda oldukça fazla eleştirilmektedir. Kamu Faaliyetlerinin Optimal (En Uygun) Düzeyi Bir iktisadi sistem, özel ve kamu sektörü arasındaki kaynak dağılımı bileşimini belirlemek zorundadır. Ekonomik sistemi belirleyen devlet, dolayısıyla bu dağılım görevini de yerine getirir. Devlet elindeki araçlarla gerek kamu kesiminde, gerekse özel kesimde kaynakların rasyonel ve etkin bir şekilde kullanılmasına çalışmalıdır. Sosyal denge olarak bilinen optimal dağılım bileşimi kavramını genişletmek gerekir. Bunun için toplumdaki fertlerin efektif talebi ve tercih modelleri veri olarak alınır. Gerçek ve optimal dağılım noktaları aynı nokta olabilir veya olmayabilir. Eğer bu noktalar farklı ise, optimal altı kaynak dağılımından, sosyal dengesizlikten veya sektörler arası dağılımından söz edilir. Bir toplumda iktisat politikası araçlarının temel hedefi olan tam istihdamın sağlanması ve kalkınmanın devam ettirilmesi kaynakların optimal dağılımına bağlıdır. 47

48 İktisadi, sosyal, hukuki ve çevre faktörleri kaynakların optimal dağılımını zorlaştırmaktadır. Optimal kaynak dağılımında az gelişmiş ülkeler büyük problemlerle karşı karşıyadırlar. Refah devleti anlayışının ortaya çıkması ve dolayısıyla kamu hizmet alanını genişletmesi optimal kaynak dağılımı daha da önemli hale getirmiştir. Toplumsal refahı sağlama bakmından kaynaklar iki kesim arasında öyle bir şekilde dağıtılmış olmalıdır ki; bir faktörün bir kesimden diğerine aktarılması, toplam üretimde artık bir artışın sağlayamadığı nokta kaynakların optimum dağıldığını gösterir. Parkinson Önemsizlik Kanunu: Kamu yönetiminde aşırı bürokrasi ve aşırı personel istihdamı dolayısıyla, verimin giderek düşeceğini belirten bir ilke olarak; teknolojik ilerleme, kamu yönetiminde personele olan ihtiyaçları azaltmakta ancak uygulanan istihdam politikalan dolayısıyla çalışanlara yol verilememekte, bunlara yeni görevler bulunmaya çalışılmaktadır. Diğer bir ifade ile, her yeni bürokratik görev yeni personele ihtiyaç doğurur ve personel alımı ise kırtasiyeciliği artırır, verimi düşürür. Bir iş, daima, bitirilmesi için kendisine ayrılan sürenin hepsini kapsayacak şekilde uzar ilkesi kanunun temelini oluşturur. Bu kanuna göre, çalışanlar bir işi; ancak onun için belirlenen zaman dahilinde veya o zamanı aşacak şekilde yapmaya eğilirler. Eğer iş için belirli bir zaman belirlenmemişse, bu takdirde işin bitirilmesi oldukça geniş bir zaman yayılabilir. Bürokratik personel sayısı ile yapılacak iş ters orantılıdır, iş azaldıkça personel artar. 48

49 II. KAMU HARCAMALARI 1. KAMU HARCAMALARI KAVRAMI Kamu harcamaları, kısaca, devletin mal ve hizmet alımları için yaptığı harcamalar olarak tanımlanabilir. Kamu harcamaları, devletin yapılanma biçimi dolayısıyla hizmeti gerçekleştiren kamu kuruluşları tarafından yapılmaktadır sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kamu giderini; Kanunlarına dayanılarak yaptırılan iş, alınan mal ve hizmet bedelleri, sosyal güvenlik katkı payları, iç ve dış borç faizleri, borçlanma genel giderleri, borçlanma araçlarının ıskontolu satışından doğan farklar, ekonomik, malî ve sosyal transferler, verilen bağış ve yardımlarla diğer giderleri olarak tanımlamıştır. Günümüzde kamusal hizmetlerin sağlanması, devleti harcama yapmaya zorlayan tek unsur olmaktan çıkmıştır. Kalkınma hızını arttırmak, gelir dağılımını iyileştirmek, kaynak dağılımını düzeltmek gibi devletin yüklendiği yeni görevler, bugün devleti yeni harcamalarda bulunmaya zorlamaktadır. Bu tür harcamalar son yıllarda önemli boyutlara ulaşmakta ve devletin çeşitli ekonomik ve sosyal hedefleri için bir araç olarak kullanılmaktadır. Kamu harcamaları ifade edilirken çeşitli tanımlamalar yapılmakla birlikte, bu tanımların çeşitlenmesinde devlet kavramının ve fonksiyonlarının farklı yorumlanması belirleyici olmaktadır. Kamu harcamaları tanımlarından bazılarının hareket noktası olarak kamu tüzel kişiliği ele alınmakta ve kamu harcamalarının kamu tüzel kişileri tarafından yapılacağı belirtilmektedir. Bu tanımın içerisine, merkezi ve yerel yönetim birimleri girmekte, ama piyasada kârlılık ilkesi doğrultusunda faaliyet gösteren Kamu iktisadi Teşebbüsleri, tanımın dışında kalmaktadır. ikinci tanım, referans noktası olarak kamu gücünü almakta, kamu gücünün kullanılması sonucu ortaya çıkan harcamaları, kamu harcaması olarak ifade etmektedir. Ancak günümüzde, devletlerin yetkilerinin bir kısmını özel sektör kuruluşlarına devretmeleri, tanımı yetersiz kılmaktadır. Son olarak, kamu hizmetlerinin yapılması için, devlet adına harcanan paralar, kamu gideri olarak tanımlanmaktadır. Ancak, günümüzde kamusal görev üstlenen bazı kurumların, devlet bütçesi dışında tutulması, bu tanımı da yetersiz kılmaktadır. Bu tanımlardaki eksikliği gidermek için, kamu harcamalarının dar ve geniş anlamda tanımı yapılmaktadır. 49

50 Geniş anlamda kamu harcamalarını açıklayan görüş sosyo-ekonomik tanım, dar anlamda kamu harcamalarını açıklayan görüşse hukuki tanım olarak adlandırılmaktadır. Dar anlamdaki tanım klasik akımdan esinlenmekle birlikte, devletin kamu tüzel kişisi oluşunu dikkate alarak, hukuki kişiliğini göz önünde tutmasına karşılık, modern anlayıştan esinlenmiş olan sosyoekonomik tanım, devletin sosyal hayatla ekonomik faaliyetlerdeki rolünü ve devleti karakterize eden kamu gücünü göz önünde bulundurmaktadır. Geniş Anlamda Kamu Harcamaları Geniş anlamda kamu harcaması, devlet bütçesi kapsamında yapılan harcamalarla birlikte, bütçe sistemi dışında kalan diğer tüm kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan harcamaları da içine almaktadır. Bu tanımdan hareketle kamu harcamaları, kamu kesimini oluşturan bütün unsurların; genel bütçe, özel bütçe, düzenleyici ve denetleyici kurum bütçeleri, yerel yönetimler, fonlar, sosyal güvenlik kurumları, döner sermayeli kurumlar, KİT ler ile diğer kamu kurumlarının harcamalarının toplamından oluşmaktadır. Bu yöntemle hesaplanan kamu harcamaları toplamının gayrisafi milli hâsılaya oranlanması yoluyla milli ekonomi içindeki kamu kesimi büyüklüğü de hesaplanmış olur. Geniş kapsamlı yaklaşımda, devletin siyasal yaşama müdahalesi yanında, ticari ve sanayide gösterdiği faaliyetler de dikkate alınmalıdır noktasından hareket edilir. Bu yaklaşımla devlet kalkınma ve büyüme hızını artırmak, gelir dağılımını düzeltmek gibi amaçları gerçekleştirmek için bazen doğrudan mal ve hizmet alımına yönelirken bazen de özel kesime karşılıksız ödemeler yapmaktadır. Bu çerçevede kamu harcamaları, topluma yararlı hizmetlerde bulunan otobüs, tramvay, elektrik ve su işletmeleri gibi kurumların ödemelerini, vergi muafiyet ve istisnalarıyla özel kişilerin yaptıkları bağış ve yardımları da içeren bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Geniş anlamda kamu harcamalarına, iktisadi anlamda, kamu harcamaları da denmektedir. 50

51 Dar Anlamda Kamu Harcamaları Kamu harcamalarını dar anlamda açıklayan görüş Maurice Duverger tarafından hukuki tanım olarak adlandırılmaktadır. Bu tanıma göre, bir harcamanın kamu harcaması olarak nitelendirilmesi, harcamayı yapanın hukuki kişiliğine bağlıdır. Bu açıdan, harcamaların, kamusal nitelikte olması için kamu kesimi bütçesinde yer alması gerekmektedir. Genel bütçe, merkezi idarenin (TBMM, Cumhurbaşkanlığı ve bakanlıkların) bütçelerini kapsamaktadır. Özel bütçe ise her biri bir bakanlığa bağlı olmakla beraber ayrı tüzel kişiliğe kavuşturulmuş kamu kuruluşları bütçelerini ifade etmektedir. Genel olarak bakıldığında dar anlamda kamu harcamaları, merkezi hükümet bütçesiyle yapılan harcamalarla özel bütçeli kamu idareleri tarafından yapılan harcamaları ifade eder. Dar kapsamlı kamu harcamaları yaklaşımı genel kabul gören yaklaşım olmuştur. Geniş kapsamlı kamu harcamaları yaklaşımının kullanılmaması bazı nedenlerden ortaya çıkmıştır. Bu nedenler; kamu harcaması boyutlarının belirlenmesindeki güçlükler, fon akımlarının sağlıklı olarak belirlenememesi, özel kesim finansmanında kamu payının net bir biçimde ortaya konmamasıdır. KİT lerin harcamalarında, vergi istisna ve muafiyetlerinde ve sosyal güvenlik ödemelerinde ortaya çıkan çeşitli kavram ve uygulama güçlükleri, geniş anlamda kamu harcaması kavramını zor hesaplanır ve kullanışsız bir kavram haline getirmektedir. 51

52 2. KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRILMASI Kamu harcamalarındaki gelişmelerin izlenmesi, hangi alanlarda artış ya da azalış içinde olduğunun tespiti, sağlıklı bir sınıflandırmayla mümkündür. Kamu harcamaları çeşitli ölçütlerden hareket edilmek suretiyle değişik sınıflandırmalara tabi tutulabilir. Kamu harcamalarıyla gerçekleştirilmesi amaçlanan görevler ya da kamu harcamalarının ekonomik nitelikleri ya da harcama birimleri dikkate alınmak suretiyle çeşitli sınıflandırmalar yapılabilmektedir. Kamu harcamaları idari, fonksiyonel ve ekonomik olarak sınıflandırılmaktadır. Sınıflandırma, harcamalarda açıklık ilkesinin yerine getirilmesini, savurganlık ve keyfilikten kaçınmayı kolaylaştırır. Bütünü oluşturan gruplar daha iyi görülür. Kamu yönetiminin daha hızlı ve daha az maliyetle verimli ve etkin çalışmasına katkı yapmış olur. Böylelikle harcama programları daha iyi hazırlanmış olur. Yıllık harcama programlarıyla bütçe arasında daha iyi ilişki kurulur. Belli harcama grupları arasında karşılaştırma yapılabilir. İdari Sınıflandırma İdari sınıflandırmalar, devletin yapısı ve organları göz önünde tutularak yapılan sınıflandırmalardır. Devletin yetki, kontrol, görev ve muhasebeleştirme işlemlerinin görülebilmesine olanak sağlamaktadır. Ancak ekonomik analizler için, bu sınıflandırma yeterli değildir. İdari sınıflandırmalar, devletin harcama yapan organları arasındaki bir sınıflandırma olduğu için, bu tür sınıflandırmalara, organik sınıflandırmalar da denilmektedir. Devlet bütçesindeki ödenekler, kamu hizmetlerini yürüten çeşitli kuruluşlar arasında, idari sınıflandırılmaya göre dağıtılır. Kamu harcamalarını yapan dairelerin idari tablosuna göre yapılan bu sınıflandırma, zamana ve mekâna bağlı olarak değişebilir. Bu durum, zaman aralıklarıyla aynı kuruluşun harcamalarının incelenmesini güçleştirdiği gibi, uluslararası karşılaştırmaları da zorlaştırır. İdari sınıflandırmaya göre analizin güçlüğünün nedeni de budur. Bunların yanında idari sınıflandırma, kamu hizmetlerini gerçekleştirecek kuruluşların tespitinde, faydamaliyet analizleri yoluyla tercihlerin belirlenmesinde, savurganlıkların önlenmesinde, bütçenin yapımında harcamaların muhasebeleştirilmesinde ve denetiminde önemli kolaylıklar sağlamaktadır. 52

53 Fonksiyonel Sınıflandırma İlk olarak A.B.D. nin yerel yönetimlerinde yılları arasında kullanılmaya başlanan fonksiyonel sınıflandırma, giderler yoluyla gerçekleştirilmesi öngörülen amaçlara yönelik hizmetler, bir başka deyişle devletin klasik ve sosyoekonomik nitelikteki hizmetleri göz önünde tutularak, her bir hizmet grubu için yapılan giderler sınıflandırmasıdır. Fonksiyonel sınıflandırma, farklı yazarlar tarafından, hem işlevsel hem de görevsel sınıflandırma olarak da adlandırılmaktadır. Kamu harcamalarını fonksiyonel tasnife göre sınıflandırmanın amacı, devlet tarafından gerçekleştirilen çeşitli hizmetlerin, maliyetlerinin hesaplanabilmesidir. Fonksiyonel sınıflandırmanın yararlı olabilmesi için, ülkelerin çeşitli alanlardaki başlıca fonksiyonlarının bu ayrımda yer alması gerekmektedir. Bu fonksiyonlar ülkeler arasında ihtiyaca göre farklılık gösterebilmektedir. Genel olarak fonksiyonel sınıflandırma; eğitim, sağlık, ulaştırma, savunma, adalet, ekonomik yönlü hizmetler ve genel hizmetler gibi alanları kapsamaktadır. Böyle bir ayrım yapılarak kamusal fonların hangi amaçla kullanıldığının takibi ve hizmetlerin maliyetinin hesaplanabilmesi daha kolay olmaktadır. Yani fonksiyonel sınıflandırma, devletin yapmış olduğu toplam harcamaların hangi amaçlar için yapıldığını göstermektedir. Fonksiyonel sınıflandırma, belirli bir hizmetin yerine getirilmesinin toplam maliyetinin saptanmasında; toplam maliyetinin saptanmasının yanında birim maliyetinin belirlenmesinde, birim maliyete etki eden faktörlerin gözden geçirilerek hizmette etkinlik sağlamaya, harcanan parayla elde edilen fayda arasında karşılaştırmalar yapmaya olanak tanımaktadır. Harcamaların, hizmetlere göre sınıflandırıldığı ayrımda, hizmetler için öncelik sıralaması yapmak da mümkün olmaktadır. Fonksiyonel sınıflandırmanın yararlı olabilmesi için, ülkelerin çeşitli alanlardaki başlıca fonksiyonlarının ayrımda yer alması gerekmektedir. Bu fonksiyonlar ülkeler arasında ihtiyaca göre farklılık gösterebilmektedir. Sayılan tüm olumlu yönlerinin yanında fonksiyonel sınıflandırma, bazı olumsuzlukları ya da eksiklikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Ayni kamu hizmetlerinin, bazı durumlarda, farklı kamu kuruluşları tarafından gerçekleştirilmesi bu sınıflandırmayı ve bunun bir uzantısı olan ayni hizmet için yapılan toplam harcamaların belirlenmesini güçleştirmektedir. 53

54 Ayrıca, hizmetlerin karşılıklı olarak birbirlerini etkilemeleri ve diğer hizmetlerle ilgili olarak da fayda yaratabilmeleri nedeniyle bazı sıkıntılar ortaya çıkabilmektedir. Örneğin; üniversitelerin doğrudan eğitim hizmetinin yanında araştırma faaliyetleriyle buldukları yeniliklerin sağlık gibi diğer hizmet alanlarında da kullanılabilmesi, eğitim giderlerinin bir bölümünün diğer hizmetlerle ilgili olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Ekonomik Sınıflandırma Kamu harcamalarının ekonomik ayrıma göre sınıflandırılmasında temel belirleyici, harcamaların toplam hâsılaya bir katkıda bulunup bulunmadığıdır. Buna göre bir değer yaratan, yani GSMH ya katkıda bulunan harcamalar, yatırım ve cari harcamalardır; buna karşılık o dönemin GSMH sına bir katkıda bulunmayıp, bir aktif transferi karşılığında yapılmış harcamalar, transfer harcamalarını oluşturacaktır. Yatırım ve cari harcamalarının tanımlanmasında ciddi sorunlar bulunmaktadır; genellikle bu tür harcamaların, bir mal ya da hizmet karşılığı yapılan ödemeler olduğu kabul edilmektedir. Bu bağlamda yatırım harcamalarını bütünüyle ekonominin genel üretkenliğini hali hazırda ya da gelecekte geliştirmeye yarayan harcamalar olarak nitelendirmek, cari harcamaları da söz konusu üretkenliği doğrudan doğruya artırmaya yarayan harcamalar olarak tanımlamak yerindedir. Devletin kamu hizmetlerini yapması, kamu hizmetlerinin üretimine müdahale etmesi, kamu açıklarını finanse etmesi ve gelirleri yeniden dağıtmasının bir maliyeti vardır. Devlet kamu hizmetlerini üretirken üretim faktörleri ve özel kesim ürünlerini satın alır. Bununla birlikte bazı üreticilere sübvansiyon verebilir. Geliri yeniden dağıtmak için sosyal amaçlı harcamalar yapabilir. İktisadi amaçlarla ilgili görevler sonucunda ortaya çıkan harcamalar, gerçek harcamalar ve transfer harcamalarışeklinde bir ayrıma tabi tutulabilir. 54

55 GERÇEK HARCAMALAR Gerçek harcamalar devletin tüketim harcamalarıdır ve bu harcamalar aracılığıyla devlet, dolaylı ya da dolaysız bir tarzda üretim faktörlerinin ya mülkiyetine ya da kullanma hakkına sahip olmaktadır. Gerçek harcamalar teriminin yerine reel harcamalar, faktör harcamaları, efektif harcamalar, mal ve hizmet alım harcamaları gibi terimler de kullanılmaktadır. Bu ayrımın esası kamu harcamalarının mal ve hizmet alımlarında kullanılıp kullanılmadığıdır. Gerçek harcamalar, toplam arza katkı yapan devlet hizmetlerinin bedelidir. Örneğin; devletin piyasadan arsa, çimento, tuğla, işçilik gibi faktörleri teker teker alıp bina inşa etmesi durumunda, üretim faktörleri dolaysız olarak elde edilmiş olduğundan, bu tür giderler gerçek harcama sayılır. Devlet kamu hizmetlerini gerçekleştirmek üzere memur istihdam etmesi durumunda, bir üretim faktörü olan emekten yararlanma hakkını elde etmiş olduğundan, memurlara yapılan maaş ödemeleri de gerçek harcamalar olarak kabul edilir. Devlet, bu tür harcamalar aracılığıyla üretim faktörleri elde eder, bunlar mal ve hizmet üretiminde kullanırsa üretilen bu mal ve hizmetler GSMH ya ilave edilir. Gerçek harcamaların en önemli özelliğini, milli gelirin artmasına doğrudan katkıda bulunmasıdır. Milli gelirin önemli bir kısmını, devletin ekonomik faaliyetleri sonucu, üretilen mal ve hizmetler meydana getirmektedir. Gerçek harcamaları, cari ve yatırım harcamaları olarak inceleyebiliriz. Cari Harcamalar Devletin tüketim mallarına yönelik yaptığı harcamalar cari harcamalardır. Cari harcamalar mevcut üretim kapasitesini kullanmak için gerekli mal ve hizmet bedellerinden oluşur. Bu harcamaların doğrudan üretimi artırması söz konusu olmayıp, faydaları bir dönemle sınırlıdır. Bu tür harcamalar, devletin yerine getirmekte zorunlu olduğu hizmetler için yapılan harcamalar, ek çalışma ücreti, hizmet alımı ve demirbaş alımlarından oluşmaktadır. Cari harcamalar, nitelikleri itibariyle her yıl tekrarlanma görünümündedirler. Genellikle bir bütçe dönemi içerisinde tüketilmesi, söz konusu faydanın elde edilmesi amacıyla yapılmaktadırlar. Daha önce söylediğimiz gibi personel giderleri bu yapıdadır. Personel istihdamından elde edilen faydanın sürdürülebilmesi için, bu konuda yapılması söz konusu giderlerin de sürdürülmesi gerekmektedir. Aynı durum ısıtma aydınlatma, kırtasiye vb. giderler açısından da vardır. Daha çok devletin yüklendiği kamu hizmetlerinin yapılması bakımından ihtiyaç duyulan idari hizmetlerin sağlanması ve sürdürülmesiyle ilgili olan bu giderler, ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, toplam kamu giderlerinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. 55

56 Bu tür harcamaların, yeterli seviyede gerçekleşmemesi durumunda, üretimde oluşan kalite kaybı, uzun dönemde ekonominin gelişimini engelleyen faktörlerin oluşmasına zemin hazırlayabilmektedir. Ancak bazı kamu harcamalarının etkileri döneminde yok olmadığı, gelecek dönemlere de geçtiği halde, bunların nesnel varlıklar halinde olmamaları, cari harcamalar olarak nitelendirilmelerine neden olmaktadır. Örneğin; eğitim ve sağlık harcamalarının, bir üretici güç olarak, insan üzerinde gelecek dönemlere de kalıcı etkileri olduğu halde, bunlar kamu muhasebesinde cari harcama sayılmaktadır. Bunlara insan sermayesine yatırım ya da kalkınma carisi de denilmektedir. Yatırım Harcamaları Yatırım harcamaları üretim araçlarını dolayısıyla üretim kapasitesini artırmak için yapılan, üretim faktörlerinin verimliliğini artıran ve faydası birden fazla yıla yayılan dayanıklı mallar için yapılan harcamalardır. Yollar, yapılar, barajlar, tesisler vb. yatırımlar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Devlet, ekonomik kalkınma, tam istihdam, fiyat istikrarı ve adil gelir dağılımının sağlanmasında yatırım harcamalarından yararlanır. Ancak cari harcamalar yapılmadan, yatırım harcamaları yoluyla üretimi artırmak imkânsızdır. Yatırım harcamaları, ülke ekonomisinin üretim gücünü artırmaktadır. Bu tür harcamalar ilgili dönemde GSMH ya katkıda bulunmakla beraber, kamu sektöründe sermaye birikimine de yol açmaktadırlar. Bu durum yatırım harcamalarının, ekonomik kalkınmanın gerçekleşmesi aşamasında önemli etkilere sahip olduğunun en somut göstergelerinden biridir. Yatırım harcamalarının etkisi, uzun dönemde ortaya çıkacağı için, hükümetler tarafından bazı dönemlerde bu tür harcamalardan kısıntı yapılması olasılığı yüksektir. Böyle bir durumda, ekonominin üretim gücünü daraltan bir etki ortaya çıkmakta ve ekonomik büyüme sınırlanmış olmaktadır. 56

57 TRANSFER HARCAMALARI Transfer harcamaları, karşılıksız yapılan harcamalar olup milli gelir üzerinde doğrudan doğruya bir etki meydana getirmezler. Sadece, satın alma gücünün özel şahıslar ya da sosyal tabakalar arasında el değiştirmesine sebep olurlar. Bu el değiştirmeler karşılıksız yapılır, milli ekonomideki mal ve hizmet akımında bir değişiklik meydana gelmez. Başka bir deyişle kamu makamları tarafından yapılan transfer harcamaları, gerçek anlamda reel kaynakların tüketimini ifade etmez. Bu harcamalar, kamu sektöründen diğer sektörlere satın alma gücü aktarırlar. Devletin yaptığı transfer harcamalarından ötürü ekonomide toplam harcama hacminde meydana gelen artışlara devlet sebep olmaz, bu harcamalardan yararlanan sosyaltabakaların yaptıkları harcamalar sebep olur. Yani kamu harcamalarıekonomide mal ve hizmet akımları meydana getirmiyorlarsa bu harcamalara transfer harcamaları denir. Satın alma gücünün bu şekilde el değiştirmesi, doğal olarak, transfer harcamalarından yararlananların satın alma güçlerini artırmaktadır. Diğer bir ifadeyle kaynak dağılımı bu yolla yeniden yapılmaktadır. Gerçek harcamaların aksine, devletin herhangi bir üretim faktörü almaksızın gerçekleştirdiği harcamalar olduğundan ulusal üretim kapasitesi üzerinde doğrudan etkisi yoktur. Vergi yoluyla toplumun bir kesiminden toplanan gelir, toplumun diğer kesimine aktarılmaktadır. Fakat transfer harcamaları, ülkedeki gelir dağılımını etkilendiğinden, sonuçta ekonomideki kaynak dağılımını da etkilemektedir. Ancak bu etki, gerçek harcamaların etkisine göre daha küçüktür. Çünkü; yapılan harcamaların bir kısmı kişiler tarafından tasarruf edilebilmektedir. Böylece transfer harcamalarından yararlananların marjinal tüketim eğilimlerine göre, etki artıp azalmaktadır. Eğer yapılan harcamalardan, yoksul kişiler faydalanırsa marjinal tüketime bağlı olarak toplam talep artacak ve gelir dağılımındaki adaletsizlik azalacaktır. Tersi durum söz konusu olursa (yüksek gelir grubundaki kişiler faydalanırsa) marjinal tasarruf oranına bağlı olarak toplam talep daha düşük olacak ve gelir dağılımındaki adaletsizlik artacaktır. 57

58 Transfer harcamaları dört grupta toplanabilir. İktisadi Transferler: Devletin, iktisadi Devlet Teşekküllerinin yatırımlarınakatkıda bulunmak amacıyla yaptığı transferlerdir. Mali Transferler: Devletin özel bütçeli kuruluşlar ve yerel yönetimlere yap-tığı transferlerdir (Üniversiteler, il özel idareleri ve belediyeler v.b.). Sosyal Transferler: Devletin sosyal amaçlarla yaptığı transferlerdir. Örneğin; emekli sandığı, dernek ve yardım kuruluşlarına yapılan yardımlar ve öğrenci bursları. Borç Ödemeleri: Bütçe yılı içinde ödenmemiş giderlerin, takip eden yıllardaödenmesi, transfer ödemesi sayılır. Bunlar, devletin iç ve dış borçlanmalar karşılığında ödediği faizler, borç taksitleri, evvelki yıllara ait zamanda ödenmemiş giderlerle geçmiş yıllara ait borçlardır. 58

59 3. TÜRKİYE DE KAMU HARCAMALARININSINIFLANDIRILMASI yılında kamunun yeniden yapılandırılmasını amaçlayan Kamu Mali YönetimProjesi kapsamında analitik bütçe sınıflandırması üzerine çalışmalar başlatılmış, yılında Uluslararası Para Fonu uzmanlarıyla birlikte çalışılarak Devlet Mali istatistikleri (GFS - Government Finance Statistics) esasına dayalı bir sınıflandırma modeli ortaya konulmuştur. Bu sınıflandırmanın, yılında, 4 kuruluşta test edilmesi kararlaştırılmıştır. Daha sonra bu uygulamaya bir süre ara verilmiş ve Avrupa Birliğine katılım sürecinde bütçe kodlamasının uluslararası standartlara uygun hale getirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır yılında tamamlanmış olan yeni bütçe kod yapısı yeniden gözden geçirilerek GFS deki değişikliklere ve Avrupa Birliğinde uygulanan ESA 95 (European System of Integrated Economic Accounts) standardına uygun hale getirilmiştir. Analitik bütçe sınıflandırmasına yılında genel ve katma bütçeli idarelerde, yılından itibaren genel yönetim kapsamındaki tüm idarelerde uygulamaya geçilmiştir. Kurumsal sınıflandırmada, bütçe sistemi içinde yer alan idari yapı temel alınmıştır. Kurumsal sınıflandırma, siyasi ve idari sorumluluğun belirlenmesini ve performans sorumlularının belirlenmesini hedeflemektedir. Aynı anayasal otoriteye tahsis edilen kaynakların, aynı kodda yer alması benimsenmiş olup, bütçe türleri itibarıyla gruplandırma bunun istisnasıdır. Siyasi ya da bürokratik olarak yönetim yetkisi kurumsal sınıflandırmanın temel kriteri kabul edilmiştir. Dört düzeyli bir kodlama benimsenmiştir (Bkz: Tablo ). Tablo Kurumsal Sınıflandırma 1. DÜZEY Bakanlıklar ile anayasal olarak eşdeğer kurumları ve bütçe türlerini belirlemektedir. 2. DÜZEY 3. DÜZEY 4. DÜZEY Müsteşarlık gibi birinci düzeyde tanımlanan yöneticilere karşı doğrudan sorumlu birimlerle bütçe türleri kapsamında yer alan kurumları ifade etmektedir. Genel Müdürlükler ve Kurul Başkanlıkları gibi ana hizmet birimleri gibi ikinci düzeye bağlı birimleri kapsar. idari ve Mali işler Dairesi Başkanlığı gibi, destek ve lojistik birimlerle politikaları uygulayan birimleri tanımlar. 59

60 Fonksiyonel sınıflandırma, devlet faaliyetinin türünü göstermek üzere tasarlanmıştır. Dört düzeyli ve altı haneli kod grubundan oluşmaktadır. Birinci düzey, devlet faaliyetlerini on ana fonksiyona ayırmaktadır. Ana fonksiyonlar, ikinci düzeyde programlara bölünmektedir. Üçüncü düzey kodlarsa nihai hizmetleri göstermektedir. Dördüncü düzey açılarak muhtemel ihtiyaçlar için boş bırakılmıştır (Bkz: Tablo ). Tablo Fonksiyonel Sınıflandırma (Birinci Düzey) 01 GENEL KAMU HİZMETLERİ 02 SAVUNMA HİZMETLERİ 03 KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİK HİZMETLERİ 04 EKONOMİK İŞLER VE HİZMETLER 05 ÇEVRE KORUMA HİZMETLERİ 06 İSKAN VE TOPLUM REFAHI HİZMETLERİ 07 SAĞLIK HİZMETLERİ 08 DİNLENME, KÜLTÜR VE DİN HİZMETLERİ 09 EĞİTİM HİZMETLERİ 10 SOSYAL GÜVENLİK VE SOSYAL YARDIM HİZMETLERİ Finansman tipi sınıflandırma harcamanın hangi kaynakla finanse edildiğini gösterir. Devirli ödenekleri izlemek için geliştirilmiştir. Tek haneli koddan ibarettir. Tablo Finansman Tipi Sınıflandırma 01 GENEL BÜTÇELİ KURULUŞLAR 02 ÖZEL BÜTÇELİ KURULUŞLAR 03 DÜZENLEYİCİ VE DENETLEYİCİ KURUMLAR 04 SOSYAL GÜVENLİK KURUMLARI 05 MAHALLİ İDARELER 06 ÖZEL ÖDENEKLER 07 DIŞ PROJE KREDİLERİ 08 DÖNER SERMAYELER 09 BÜTÇE DIŞI FONLAR 60

61 Ekonomik sınıflandırma, devlet faaliyetlerinin, milli ekonomi üzerindeki etkilerine göre gruplanmasıyla oluşturulmuştur. Devlet faaliyetlerinin, milli gelir ve piyasa ekonomisi üzerindeki etkilerinin ölçülmesini amaçlar. Altı haneli ve dört düzeyli kod grubundan oluşur. Bütçe politikalarının seçici bir şekilde uygulamasını sağlar (Bkz: Tablo ). Tablo Ekonomik Sınıflandırma (Birinci Düzey) PERSONEL GİDERLERİ DEVLET PRİMİ GİDERLERİ MAL VE HİZMET ALIMLARI FAİZ GİDERLERİ CARİ TRANSFERLER SERMAYE GİDERLERİ SERMAYE TRANSFERLERİ BORÇ VERME YEDEK ÖDENEKLER Bordroya dayalı olarak kamu personeline yapılan ödemeleri (tedavi ve ayni ödemeler hariç). Devletin işveren sıfatıyla ödediği sosyal güvenlik katkı payları (personelden kesilen primler hariç). Faturalı olarak teslim alınan mal ve hizmet bedelleri (sabit sermaye edinimi giderleri hariç). Devlet borçlarına ilişkin faiz ödemeleri (ödenen komisyon ve ihraç giderleri hariç). Sermaye birikimi hedeflemeyen karşılıksız ödemeler (devlet borç faizleri hariç). Devlet malvarlığını artıran ödemeler (savunma ve stok alımları hariç). Bütçe dışına sermaye birikimi amaçlayan ödemeler (kit sermaye iştirak hariç). Bir mali varlık karşılığında yapılan ödemeler (görev zararları hariç). Bütçede öngörülmeyen hizmet karşılıkları (yalnızca maliye bütçesinde yer alır). 61

62 4. KAMU HARCAMALARININ ARTIŞI Kamu harcamalarının seyri incelendiğinde bu harcamaların sürekli bir artış eğiliminde oldukları görülmektedir. Kamu harcamalarında meydana gelen artışlar görünürde artışlar ve gerçek artışlar olarak ikiye ayrılarak incelenebilir. funduszeue.info Harcamalarının Görünürde Artış Nedenleri Kamu harcamalarının görünüşte artması, topluma sunulan mal ve hizmetlerde kalite ya da miktar olarak bir artış olmamasına karşılık, kamu giderlerinin tutarında meydana gelen bir artışı ifade etmektedir. a) Paranın Satın Alma Gücünün Düşmesi Yapılan hizmetlerin miktar ve kalitesinde değişme olmaksızın, bütçe rakamlarının nominal olarak artmasında, para değerindeki düşmelerin önemli etkisi vardır. Paranın satın alma gücü, enşasyonist etkiler sonucu giderek azalmaktadır. Kamu hizmetlerinde nitelik ve nicelik yönünden hiçbir değişiklik görülmese bile genel fiyat düzeyindeki yükselmeden ötürü kamu harcama rakamları nominal olarak yükselmektedir. Yani paranın satın alma gücünde ortaya çıkan azalışlar, kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesi için katlanılması gereken giderlerinde görünüşte yani nominal olarak artmasına yol açmaktadır. b) Bütçe Sistemlerinin Değişmesi yüzyıl başlangıcına kadar devlet bütçeleri safi bütçe usulüne göre düzenlenmekteydi. Safi usule göre, kamu gelirlerinin tahsili için yapılan masraşar gelirden düşülmekte ve geriye kalan tutar bütçede yer almaktaydı. Bu yöntemle, sağlanan gelirle yapılan harcamaların toplamı ayrı ayrı ve açık bir şekilde görülememekte, gelir ve gider kalemleri birbirlerini gizlemekteydi. Günümüzde ise safi usul terk edilmiş yerine gayri safi usul kabul edilmiştir. Bütçe usulündeki bu değişiklik ile gelir ve gider kalemlerinin birbirine mahsubu yapılmaksızın gösterilmesi bütçe rakamlarının görünürde yükselmesine neden olmuştur. 62

63 c) Ülke Yüzölçümü ve Nüfusun Artması Ülke sınırlarının büyümesi; kamu hizmetlerinin mevcut olan miktar ve kalitesinde herhangi bir artma olmamasına rağmen, sunulan hizmetler dolayısıyla yapılan giderlerin artmasına neden olmaktadır. Hizmet götürülmesi ve yönetilmesi gereken alanların büyümesi ve nüfusun artması sonucu kamunun yapmış olduğu toplam harcamalar artmaktadır. Kamu giderlerinin artmasında nüfus artışına bağlı olarak, sağlık, eğitim, konut, ulaşım, altyapı vb. konulardaki harcamalarda kamu giderlerinin büyümesine neden olmaktadır. Nüfusun artmasıyla birlikte devletin sunmuş olduğu eğitim, sağlık, konut vb. kamu hizmetlerinde bir talep artışı gözlenmektedir. Çünkü devlet yapmış olduğu kamusal mal ve hizmet üretiminin hacim ve yapısını nüfus ile doğru orantılı olarak artırmak zorunda kalmaktadır. Örneğin, bir ülkede genç nüfus oranı yüksek ise buna bağlı kamunun sunmuş olduğu kültürel ve eğitim harcamalarında bir artış olacaktır. Eğer ülkede nüfus artış oranı fazla değilse bu sefer de yaşam süresinin uzamasından dolayı yaşlılarla ilgili kamu hizmetlerinde (huzur evleri, yaşlılık sigortası vb.) talep artacaktır. 2. Kamu Harcamalarının Gerçek Artış Nedenleri Kamu harcamalarının topluma sunulan mal ve hizmetlerin kalitesi ve miktarında meydana gelen artışla birlikte artması, kamu harcamalarında meydana gelen gerçek bir artışı ifade etmektedir. a) Ekonomik Nedenler yüzyılla birlikte ortaya çıkan gelişmeler sonrasında Klasik Devlet anlayışının yerini Sosyal Devlet anlayışına bırakmasıyla birlikte devletin yüklendiği görev ve sorumluluklarda belirgin bir artış meydana gelmiştir. Bu süreçle birlikte devletin klasik görevlerinin yanına iktisadi dalgalanmaların giderilmesi, dış ticaret dengesinin sağlanması gibi yeni görevler eklenmiştir. fiüphesiz bu durum devletin ekonomik ve sosyal alanda daha fazla yer alarak daha fazla harcama yapması sonucunu doğurmuştur. Bununla birlikte, devlet ve diğer kamu teşekküllerinin, ekonomik gelişme sonrasında ortaya çıkan sosyal maliyetlerle ilgili yeni roller üstlenmesiyle birlikte sanayileşme dolayısıyla büyük şehirlerin meydana gelmesi sonucu artan alt yapı yatırımları ihtiyacı, kamu harcamalarını arttırmıştır. 63

64 b) Teknolojik Nedenler Dünyanın herhangi bir yerinde bulunan teknolojik yenilik, kısa zamanda tüm ülkelere ve topluma yayılmakta, bireyler de bu yeniliklerden yararlanmak istemektedirler. Bu istek, aynı zamanda devletler üzerinde de bir baskı meydana getirmektedir. Teknolojik gelişmeler, yeni hizmetlerin gerçekleşmesi zorunluluğunun yanında öteden beri görülmekte olan hizmetlerin daha gelişmiş bir biçimde görülmesine ve daha pahalıya mal olmasına da sebebiyet vermektedir. Ayrıca dünyadaki kıt kaynakların daha verimli şekilde kullanılmasının sağlanması ve üretim kapasitesinin artırılabilmesi için teknolojik ilerleme gereklidir. Bu durum devletin faaliyetlerini ve harcamalarını önemli ölçüde artırmaktadır. Mali dar boğazların olmasına rağmen, birçok gelişmiş ülke hükümeti araştırma geliştirme harcamalarının artırılmasında kararlılık göstermektedir. Kamu fonları artan oranda, bilişim ve iletişim, biyoteknoloji ve nanoteknoloji başta olmak üzere, ekonomik ve toplumsal değer taşıdığına inanılan bilim ve teknoloji alanlarına yönlendirilmektedir. Hükümetler, kamu araştırma sisteminin güçlenmesiyle bunların yeni buluşlarla verimliliğinin artmasına yönelik bir takım reformlar ortaya koymaktadırlar. c) Sosyal Nedenler Ekonomik değişim, beraberinde toplumsal yapıda önemli değişimleri de getirmiştir. Değişim yeni düzenlemelerin ve yeni kanunların yapılmasını gerekli kılmış, bunların gerçekleştirilmesi bütçeyi yükseltmiştir. Devletin birçok alanda sosyal hizmetler yapması durumu ortaya çıkmış, bu hizmetlerin vatandaşlara ulaştırılması için büyük masraşarın yapılmasına gerek duyulmuştur. Bununla beraber, toplumun belirli bir eğitim düzeyine ulaşarak, beşeri sermayenin artırılması amacıyla eğitim hizmetlerine, devlet tarafından önemli yatırımlar yapılmaktadır. Aynışekilde, herkesin yararlanması amacıyla devlet tarafından sağlanan, gerek koruyucu gerekse önleyici sağlık hizmetleri de sonuçta kamu harcamalarında bir artışı beraberinde getirmiştir. Ayrıca toplumun düşük gelirlilerine, yaşlı ve sakatlara yönelik yapılan yardımlar, kamu harcamalarında ki artışın diğer sosyal nedenlerini oluşturmaktadır. 64

65 d) Askeri Nedenler Askeri nedenler, birçok ülkede, kamu harcamalarının artışının önemli nedenlerinden birini oluşturmaktadır. Savunma sanayisi sürekli bir değişim ve ilerleme içinde yer almakta devletlerde ülke güvenlikleri açısından yaşanan değişim ve gelişmeleri yakından takip etmektedirler. Bu durum bütçe rakamlarının sürekli ve önemli bir biçimde değişimine neden olmaktadır. Savaşlar kamu harcamalarının düzeyi üzerinde üç şekilde etkili olmaktadır. Bunlar savaş uygulaması sonucu ortaya çıkan maliyetler, milli savunmayı sağlamaya yönelik çalışmaların doğurduğu maliyetler, sonuncusu ise savaş sonrası dönemde ortaya çıkan ve karşılanması gereken maliyetlerdir. e) Siyasi Nedenler Günümüzde ülkelerin büyük çoğunluğunda çok partili demokratik sistemler uygulanmaktadır. Bu sistemin esasında, iktidar ve muhalefet partilerinin, yeniden seçilebilmek, iktidara yeniden sahip olabilmek amacıyla anayasal kurallar çerçevesinde izledikleri rekabet görülmektedir. Oluşan rekabet ortamında, kamu harcamalarının miktarı artabilmekte ve popülist politikaların izlenmesi sonucu doğabilmektedir. Partilerin seçilmek için giriştikleri rekabet ortamı kamu harcamalarının artışını iki yönde etkileyebilmektedir. Birinci olarak, seçim dönemlerinde partiler kendi aralarında kamu kaynaklarının kullanımı açısından rekabet edebilmekte ve bu rekabet sonucunda seçim dönemlerinde kamu harcamaları artış gösterebilmektedir. ikinci olarak, partiler arası rekabet, partilerin siyasi görüşlerine bağlı olarak ekonomi politikalarının farklılığıyla ilişkilendirilmekte ve bu durum, kamu harcamalarının bileşiminde farklılıklar doğurabilmektedir. Örneğin; sosyalist bir partinin iktidarda olduğu dönemlerde, sosyal yardımları ve ücretleri artırıcı politikalar izlenebilmektedir. 65

66 5. KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINI AÇIKLAMAYA YÖNELiK GÖRÜŞLER Tarihsel süreç içerisinde değerlendirildiğinde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kamu harcamalarının sürekli bir artış eğilimi içerisinde olduğu gözlenmiştir. Bu artış eğilimin sebepleri hakkında çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. a) Wagner Kanunu Kamu harcamalarındaki artışı açıklamaya yönelik olarak ilk ampirik çalışma yüz yılı aşan bir süre önce Adolph Wagner tarafından ortaya atılmıştır. Literatüre Wagner Kanunu olarak da geçen, kamu harcamalarındaki artışın sanayileşme sürecinin getirmiş olduğu ekonomik ve sosyal ihtiyaçların artmasına bağlayan Wagner, devlet faaliyetlerindeki sürekli artışı ifade eden bu kanunu yılında yaptığı gözlemler neticesinde savunmuştur. Wagner, kamu tarafından üretilen mal ve hizmetlere yönelik talebin sürekli olarak artmasına karşın, vergi gelirlerinde aynı oranda bir artış söz konusu olmadığı için, kamu harcamalarının yükseleceğini ilk olarak ortaya koyan iktisatçıdır. Wagner dönemin sanayileşme aşamasındaki ülkelerinden ABD, Fransa, Almanya ve Japonya daki iktisadi gelişmeleri inceleyerek ekonomik gelişme ve sanayileşme hızlandıkça kamu harcamalarının da arttığı sonucuna ulaşmıştır. Wagner e göre, ekonomik gelişmeyle beraber kamunun ekonomik faaliyetlerinde dolayısıyla kamu harcamalarında da bir artışa neden olacaktır. Bu artışın nedenini sanayileşmeyle beraber devletin idari ve güvenlik görevlerini daha etkin yerine getirme gereğinden ve hukuk sisteminin yerleştirilmesinin eskiye nazaran daha önemli bir yere gelmesi oluşturmaktadır. Ayrıca artan nüfus gerek kamu hizmetleri gerekse de sosyoekonomik alanda yeni düzenlemeler için kamu harcamalarının artırılması sonucunu doğurmaktadır. Wagner yasası, kamu harcamalarının, milli gelirden daha hızlı artmasını ifade etmektedir. Burada belirtilen, kamu harcamalarının, kişi başına düşen milli gelirden daha hızlı artmasıdır. Ancak bu durumda Wagner kanunun işlediğinden bahsedilebilir. Bu durumda ulusal kaynakların kullanımında bütçe harcamalarının, yani kamusal kullanımın görece payının artışından söz edilebilir. 66

67 b) Peacock-Wiseman ın Sıçrama Tezi li yıllardan itibaren kamu harcamalarının artışıyla ilgili olarak kendisine literatürde yer bulan bir diğer görüş de Peacock-Wiseman ın sıçrama tezidir. ingiltere de yılları arasında, kamu harcamalarının seyrini izleyen Peacock ve Wiseman, bazı sonuçlara ulaşmışlardır. Buna göre kamu harcamaları, devamlı ve doğrusal bir artış göstermemekte, ancak basamaklı bir gelişme söz konusu olmaktadır. Politik, ekonomik ve sosyal buhranlar meydana geldiğinde bu ilişkide yükselme yönünde sıçramalar yaşanmakta, durumun normale döndüğü dönemlerdeyse değişmiş olan durum, varlığını yeni şekliyle devam ettirmektedir. Şekil de A.B.D. de kamu harcamalarının gelişimi incelendiğinde de savaş dönemini izleyen dönemlerde kamu harcamalarının arttığı ve eski seviyesine dönmediği görülmektedir. Peacock ve Wiseman, asıl olarak devlet tarafından toplanan kamu gelirleri üzerinde durmuşlarıdır. Kamu harcamalarındaki artışın kamu gelirlerindeki artışla ilgili olduğunu belirtmişler, ekonominin gelişmesine paralel olarak sağlanan vergi hâsılatında ve bunun sonucunda yapılan harcamalarda, yükselmenin ortaya çıkacağını iddia etmişlerdir. Buraya kadar Wagner den çok fazla ayrılmazlar. Ama Peacock ve Wiseman, ingiltere örneğine dayanarak, savaşlar gibi büyük bunalım dönemlerinde, kamu harcamalarının sıçrama yaptığını, bunalım sonrası dönemlerde de eski düzeyine inmediğini belirtmişlerdir. 67

68 Bundan dolayı Peacock ve Wiseman ın teorik açıklamaları, literatürde sıçrama etkisi olarak adlandırılır. Savaş ve bunalım dönemlerinde özel harcamalar, yerini büyük ölçüde kamu harcamalarına bırakır. Kamu harcamalarının yer değiştirmesiyle yukarı doğru bir tırmanış başlar ve artış eğiliminde bir sapma ortaya çıkar. Harcamaların artışı vergilerin artışını gerektirse de vergi düzeyinin seçmenlerin kabul edebileceği sınırlar içinde kalması gerekir. Gerek Wagner gerekse Peacock-Wiseman yaptıkları araştırmalarında, kamu harcamalarının artış nedenlerini açıklarken farklı ifadeler kullanmış olsalar da kamu harcamalarının, kamu gelirlerinden daha hızlı arttığı sonucuna ulaşmışlardır. Bu sonuç, kamu açıklarındaki artışların açıklanmasının referans noktasını oluşturmaktadır. c) Kamusal Tercihler Teorisi Bu yaklaşıma göre kamu harcamalarının artışı politik süreçle ilişkilendirilmektedir. Politik süreç içersinde yer alan aktörler (seçmenler, politikacılar, bürokratlar, baskı grupları) kamu harcamalarını arttırmaktadır. Bu teorinin gelişimi II. Dünya Savaşı ndan sonra kamu kesiminin hızlı bir şekilde büyümesiyle birlikte olmuştur. Bu büyüme, hem kamu harcamalarında, hem de kamu gelirlerinde kendini göstermiştir. Kamusal Tercihler Teorisine göreyse devletin aşırı büyümesi ekonomik ve politik yozlaşmayı da beraberinde getirmektedir. Kamusal Tercihler Teorisinin en önemli katkılarından biri piyasa başarısızlığı teorisine karşılık olmak üzere devletin başarısızlığı teorisini geliştirmiş olmasıdır. Kamu tercihi teorisini savunan iktisatçılar Keynesyen politikaları eleştirerek kamu ekonomisinin de piyasa ekonomisi gibi kendi başına optimumu sağlamaktan uzak olduğunu açıklamışlardır. 68

69 Kamu kesiminin başarısızlık nedenleriniyse özetle şu başlıklar altında toplamışlardır: Politikacıların çıkar güdüsü Siyasal iktidarın miyopluğu Hizmet kayırmacılığı Politik rekabetin eksikliği Parti içi demokrasinin eksikliği Bürokratik etkinsizlikler Seçmenin ilgisizliği Seçmenin eksik bilgiye sahip olması Seçmenin politik miyopluğu Oylama maliyeti Çıkar ve baskı grupların faaliyetleri Oy ticareti. Bütün bu etkilerle artan kamu harcamaları ekonomi üzerinde de olumsuz etkiler yaratacak ve politik yozlaşmayı da beraberinde getirecektir. 69

70 III. KAMU GELİRLERİ funduszeue.info FİNANSMANI Kamu ekonomisi asli olarak bölünemez nitelikte mallar üretmekle birlikte, toplumsal talebi karşılamak üzere yarı bölünebilir kamusal mallar ya da bölünebilir özel mallar da üretmektedir. Bu durumda, devletin ürettiği malların bileşiminin farklı olması, kamusal finansmanda çeşitli farklılıklara yol açmıştır. Buna göre, birinci grupta yer alan bölünmez nitelikteki mal ya da hizmetlerin finansmanında esas olan, zorunlu (cebri) finansman yöntemidir. Başka bir deyişle kamusal malların finansmanında vergileme başlıca finansman aracıdır. Aslında devletin topluma sunduğu birçok mal ve hizmet de bölünemez nitelikte olduğu için vergilemenin kamu gelirlerinin en önemli kısmının oluşturması doğaldır. Öte yandan, modern devletin aynı zamanda sosyal devlet özelliğini taşıması, eğitim ve sağlık gibi yarı kamusal bölünebilir mal ve hizmetleri de üretmesine ve topluma sunmasına yol açmıştır. Bu malların yarı bölünebilir özellikler içermesi, maliyetlerinin kısmen zorunlu, kısmen gönüllü ödemeyle karşılanmasına olanak vermektedir. Böylece bu mal ve hizmetlerin finansmanı vergi, harç gibi finansman araçlarıyla karşılanabilir. Buna karşılık, bu malların fiyatları saptanırken piyasa fiyatları düzeyinde bir fiyatlamaya gidilmez. Bir başka deyişle yarı kamusal mallarda finansman, hem kullanıcı fiyatları, hem de vergilerle yapılan karma finansmanla sağlanmaktadır. Böylece toplumsal faydayı vergiler karşılarken kullanıcı fiyatları da kişisel ya da özel faydaları karşılamış olacaktır. Üçüncü gruptaysa bölünebilir nitelikte özel mallar vardır. Devlet, bazı durumlarda, özel mal ve hizmetleri de toplumsal talebi karşılamak için sunmak durumunda kalabilir. Örneğin; kamu iktisadi teşebbüslerinin ürettiği mal ve hizmetler (ayakkabı, konfeksiyon, seramik, konserve vs.) bu kategoride sayılabilir. Bölünebilir nitelikte olan bu mal ve hizmetlerin fiyatlandırılmasında piyasa kuralları geçerlidir. Gönüllü finansman yoluyla bu mal ve hizmetlerin maliyetlerinin karşılanması yoluna gidilebilir. Ne var ki hükümetler, bu alandaki fiyatları, genelde çeşitli, sosyal, ekonomik ve siyasi etkilerle piyasa fiyatlarının altında saptarlar. Kamu gelirlerini; zorla (cebri olarak) elde edilen gelirler, zorlama olmadan elde edilen gelirler ve parasal işlemlerden elde edilen gelirler olarak sınıflandırabiliriz. 70

71 2. KAMUNUN ZORLA (CEBRi OLARAK) ELDE ETTİĞİ GELiRLER Bu başlık altında kamu kesiminin zorla elde ettiği gelir türleri üzerinde duracağız. Bu gelirler vergiler, harçlar, resimler, şerefiyeler, parfiskal gelirler, para cezaları, zorunlu borçlar olarak sıralanabilir. Şekil Zorla (Cebri Olarak) Elde Edilen Gelirler Vergiler Harçlar Resimler Şerefiyeler Parafiskal gelirler Para cezaları Zorunlu borçlar 1) Vergiler Kamu gelirleri içinde önemli yeri olan vergi gelirlerinin, toplumların ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel ve demografik yapısıyla yakın ilişkisi vardır. Gelişmekte olan ülkelerin vergi yapılarıyla gelişmiş ülkelerin vergi yapıları arasındaki farklıklar ve aynı zamanda vergi gelirlerinin farklılığı, bu temel öğelerin ülkeden ülkeye değişmesinden kaynaklanmaktadır. Vergi, kamu gelirlerinin çok önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Türkiye de vergi gelirlerinin toplam gelirleriçerisindeki payışekil de görülmektedir. Türkiye de, toplam kamu gelirleri içerisinde, vergi gelirlerinin payı oldukça yüksektir. şekil de de görüldüğü gibi, toplam gelirler içerisinde vergi gelirlerinin payı, son iki yılda %80 in bile üzerinde gerçekleşmiştir ( yılında %81, yılında %83). Şekil Toplam Gelirler İ çerisinde Vergi Gelirlerinin Payı (%)* Kaynak: Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü, İstatistikleri, Ekonomik Göstergeler, Temel Ekonomik Büyüklükler, funduszeue.info % Yıllar yılları arası konsolide bütçe gelirleri içerisinde vergi gelirlerinin payını, yılları arası merkezi yönetim bütçe gelirleri içerisinde vergi gelirlerinin payını göstermektedir yılı program rakamıdır. 71

72 OECD ülkelerinde toplam vergi gelirlerinin GSYH içerisindeki payları ise (sosyal güvenlik primleri dahil olarak) Tablo de gösterilmiştir. Tablo Toplam Vergi Gelirlerinin GSYH içindeki Payı (Piyasa Fiyatlarıyla) Kaynak: Gelir idaresi Başkanlığı, Vergi istatistikleri. Ülke Toplam Vergi Geliri/GSYH Ülke Toplam Vergi Geliri/GSYH Avustralya 25,9 Japonya 26,9 Avusturya 42,7 Kore 25,5 Belçika 43,2 Lüksemburg 37,6 Kanada 32 Meksika 17,4 Şili 18,4 Hollanda 38,2 Çek Cumhuriyeti 34,7 Yeni Zellanda 31,5 Danimarka 48,1 Norveç 42,9 Estonya 35,9 Polonya 31,8 Finlandiya 42,6 Portekiz 30,6 Fransa 42,4 Slovak Cumhuriyeti Almanya 37,3 Slovenya 37,4 Yunanistan 30 İspanya 30,6 Macaristan 39,9 İsveç 46,7 İzlanda 33,9 İsviçre 29,7 İrlanda 27,8 Türkiye 24,6 İsrail 31,4 İngiltere 34,3 İtalya 43,4 ABD 24,1 OECD-Toplam 33,8 29 Vergilerin kamu gelirleri içerisindeki payının bu kadar yüksek olması nedeniyle kamu gelirleri genelde vergi gelirleri, olarak anlaşılmaktadır. Anayasamızda vergi ödevi altında maddeye göre Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali yükümler ancak kanunla konulur. Bu maddeye göre vergi, devletin aldığı bir para olmasının dışında, her vatandaşın ödemek zorunda olduğu bir paradır. 72

73 Buna göre bir tanım yapılacaksa; vergi, devlet ya da vergilendirme yetkisine sahip kamu kuruluşlarının, kamu harcamalarını karşılamak üzere, gerçek ve tüzel kişilerden, karşılıksız, kesin, egemenlik hakkına ve kanuna dayalı olarak almış oldukları parasal tutarlardır. Bu tanımdan hareket ederek vergilerin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Vergi; devlet ya da vergilendirme yetkisini devrettiği kurum ve kuruluşlar ta-rafından konur ve toplanır. Anayasal ilkeler gereği, devlet ya da yetkisini devrettiği kuruluşlar tarafından alınabilir. Toplumda bunların dışında, kurum ve kuruluşların vergi koyma ya da toplama yetkisi yoktur. Vergi karşılıksızdır. Buna göre, vergi ödeyen yükümlüler, karşılığında herhangi bir hizmetin yapılmasını ya da bir malın verilmesini isteyemezler. Gerçekte verginin, birey açısından diğer ödentilerden en önemli farkı, bireyin ödediği vergi karşılığında, kamu hizmetinin niteliği ve niceliği açısından farklı bir muameleye tabi tutulmasıdır. Kısaca, vergilerle, bu vergilerin finanse ettiği kamu hizmetleri arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Verginin en önemli özelliği zor (cebir) öğesine dayanmasıdır. Bununla bir-likte bu zor öğesi keyfi bir zor kullanımı demek değildir. Bilakis, devletin egemenlik hakkına dayalı olarak, yasayla düzenlenen bir öğedir. Verginin bir diğer özelliği de kesin olmasıdır. Buna göre bir borç işlemindeolduğu gibi verginin, bir süre sonra geri ödenmesi mümkün değildir. Vergiyi ödeyen yükümlü, bir daha verginin geri ödenmesini talep edemez. Vergi devlete belirsiz bir süre için verilen bir borç ya da kredi niteliğinde değildir. Vergi gerçek veya tüzel kişilerden alınır. Vergilerin mükelleşeri gerçek yada tüzel kişilerdir. Vergi kanunla konulur, değiştirilir ya da kaldırılır: Egemenlik hakkına sahipolanların vergileri keyfi olarak uygulamaları, Anayasalarda, vergiler kanunla konulur, değiştirilir ya da kaldırılır hükmüyle engellenmiştir. Vergi parasal bir ödemedir. Geçmiş dönemlerde vergiler mal ve hizmetlerleödenebilmekteydi. Hatta Yol Vergisinde olduğu gibi bireyler, bedenen çalışarak da vergiyi ödeyebiliyorlardı. Ancak günümüzde, bu uygulama yer almamaktadır. Vergi, özel kesimden kamu kesimine parasal bir transferdir. Verginin temel özellikleri nelerdir? Vergiler çok çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırmalardan en yaygın olanı; dolaylı vergiler dolaysız vergiler ayrımıyla gelir, harcama ve servet üzerinden alınan vergiler ayrımıdır. 73

74 2) Harçlar Bazı kamu kurum ve kuruluşlarının yaptıkları hukuki işlemden, sundukları hizmetten dolayı aldıkları paraya, harç denir. Harç konusu olan hizmetleri sadece devlet yerine getirmektedir ve bunun karşılığını da yine devlet almaktadır. Harca konu olan hizmetler noter, adliye, tapu hizmetleri vb. hizmetlerdir. Harçlar, zor öğesini içerdikleri için, esas itibariyle bir vergidir. Daha açık olarak harç, bazı kamu kuruluşlarının sundukları kamusal hizmetlerden faydalananların, bu faydalanma karşılığında ödedikleri bedeldir. Harca konu olan kamusal mal ve hizmetlerde, mahrum bırakma ilkesi kısmen uygulanabilir. Bu mal ve hizmetlerden faydalananlar, harç ödemediklerinde bu mal ve hizmetleri elde edemezler. Örneğin; yargı hizmetlerinden faydalanırken mutlaka harç ödenir. Ayrıca, pasaport harçları ve tapu harçları da bu duruma bir örnektir. Harç ödemeyen kimse pasaport alamaz. Bu anlamda harçlar vergiden farklılık gösterir. Verginin en önemli özelliklerinden biri olan karşılıksız olma özelliği, harçlarda yoktur. Bununla birlikte bu farkı fazla önemsememek gerekir. Çünkü; harç adı altında ödenen bedelle hizmetin maliyeti arasında bir ilişki yoktur. Söz konusu hizmetlerin maliyeti hiçbir şekilde alınan harçlarla finanse edilmemektedir. Harca konu olan hizmetler, genellikle hizmet maliyetinin altında bir bedelle topluma sunulmaktadır. Bunun nedeni toplumsal faydanın artırılmasıdır. Harcın, kısmen mahrum bırakma ilkesinin uygulanabileceği kamusal mal ve hizmetlerden alınması sonucu, bu mal ve hizmetlerden faydalanmanın da isteğe bağlı olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak harcın konu olduğu kamusal mal ve hizmetler, bireyin kolayca vazgeçebileceği mal ve hizmetler değildir. Bu nedenle sanıldığı gibi harçtan kaçınmak kolay değildir. Dolayısıyla bu noktada harç da vergi gibi bir zorunluluktur. Yani, bir başka deyişle kişilerin, bu hizmetlerden sağladığı özel fayda karşılığında bedel belirlenir. Vergilendirmedeyse böyle bir tespit zordur. Kişilerin, onlara sunulan hizmetlerden, faydalanıp faydalanmadıklarına ya da ne kadar faydalandıklarına bakılmaz. Yani vergi karşılıksızken harç karşılıklıdır. Kamu gelirleri içerisinde harçların payı oldukça düşüktür. 74

75 Türkiye de alınan harçlara bazı örnekler Tablo de sıralanmıştır. Tablo Türkiye de Alınan Bazı Harçlar Yargı Harçları Ticaret Sicil Harcı Esnaf Sicil Harcı Noter Harçları Tapu Harçları Pasaport ve Konsolosluk Harçları Gemi ve Liman Harçları Avcılık Belgesi Harçları Trafik Harçları Yurtdışı Çıkış Harcı Diploma Harcı 3) Resim Resimler, kamu kuruluşlarının belirli bir işi yapmaya yetki ve izin vermesi karşılığında alınır. Resim karşılığında faydalanılan hizmetin şekli farklıdır. Bir işin görülmesi karşılığı ödenen para olan resim, harca çok benzer. Ancak resim, harçla aynışey değildir. Harç, kuramsal olarak bir hizmet karşılığı alınan bedelken, resim, belirli bir hakkın elde edilmesi ya da izin karşılığı ödenmektedir. Bununla birlikte uygulamada resim, bazen vergilere, bazen de harçlara çok yaklaşmaktadır. Tamamen karşılıksız olarak alınan resimlerin vergiden farkı yoktur. Buna karşılık belirli bir hizmet karşılığı yapılan ödemelerdeyse resim, harca benzemektedir. Bu nedenle geçmişte resim adı altında toplan gelirlerin birçoğu vergi ya da harç adını almıştır. Günümüzde resim gelirleri, kamu gelirleri içindeki önemini oldukça kaybetmiştir. Bugün resimler, daha çok yerel yönetimlerin gelir kaynakları arasında yer almaktadır. 75

76 4) Şerefiyeler Şerefiye, devlet ya da yerel yönetimler tarafındanyapılan bayındırlık işlerinden dolayı eğerleri artan gayrimenkullerin, sahiplerinden, bu hizmetin maliyetine katılma karşılığı olarak alınan paylardır. Değerlendirme Resmi olarak da adlandırılan şerefiyeler, vergi ile harç arasında yer alan bir kamu geliridir. Ancak, zorunlu ödeme olmaları bakımından vergiye çok yaklaşmaktadırlar. Şerefiye gelirlerinin altında yatan ilke; bireylerin hiçbir katkıda ya da çabada bulunmadan elde ettikleri değerlerin bir kısmının tekrar topluma dönmesinin sağlanmasıdır. Yeni bir yol, park, köprü yapımı sonucu, bu bayındırlık hizmetlerinden faydalanan o yöredeki gayrimenkullerin değeri artar. Görüldüğü gibi, bu değer artışının nedeni mülk sahiplerinin çabaları olmayıp, kamu yatırımlarıyla gerçekleşen bayındırlık hizmetleridir. işte bu gibi durumlarda, sözkonusu bayındırlık hizmetini yürüten idare (genellikle belediyeler), hizmetin maliyetini kısmen bu değer artışlarıyla orantılı olarak, mülk sahiplerinden, değerlendirme resmi olarak istemektedir. Görüldüğü gibi, bu noktada şerefiye, bireylere sağlanan özel bir hizmet ve çıkar karşılığı alınması yönünden vergiden ayrılmaktadır. Şerefiye ile yapılan hizmet arasında, doğrudan bir ilişki kurulmaktadır. Halbuki vergi genel ve karşılıksızdır. Şerefiye bu yönüyle daha çok harca yaklaşmaktadır. Ancak harç, birtakım hizmetlerden faydalanma karşılığı ödenen bir bedel olduğu gibi, bireyler bu hizmetleri talep edip etmemekte daha serbesttirler. Şerefiye ise sadece bayındırlık hizmetlerine ilişkindir. Ayrıca bu bayındırlık hizmetlerinden faydalanma konusunda birey, harçta olduğu kadar bağımsız değildir. Bireylerin böyle bir hizmeti isteyip istemediğine, bu artıştan doğrudan bir fayda sağlayıp sağlamadığına bakılmaksızın şerefiye tahsil edilir. Bununla birlikte şerefiye, nitelik itibariyle vergiden çok harca yaklaşmaktadır. Bir mükellefiyet olarak vergiyle ortak yönü, hukuki cebir altında alınan bir kamu geliri olmasıdır. Şerefiyenin bu niteliği, harçta olduğu gibi, diğer özelliklerinden daha önemlidir. Şerefiye sanayileşmiş ülkelerde, şehirlerin yeniden imarında yaygın bir şekilde kullanılan bir finansman türüdür. Bu yönüyle şerefiye, şehirlerin finansmanında başlıca kaynaklardan biri olmaktadır. Dolayısıyla şerefiye, daha ziyade, yerel yönetimlerin gelirleri içinde yer almaktadır. 76

77 5) Vergi Benzeri Gelirler (Parafiskal Gelirler) Kamu hizmetlerinin gelişmesi ve çağdaş refah devleti kavramıyla birlikte, yeni finansman kaynaklarına ihtiyaç duyulmuştur. Bu kaynakların en önemlilerinden biri de parafiskal gelirlerdir. Parafiskal sözcüğü, Yunanca asıllı para sözcüğüyle Fransızca asıllı fiscal sözcüğünün birleşmesinden oluşmuş bir kavramdır. Kavramın Türkçe anlamı hemen hemen vergicilik ya da daha anlamlı olarak vergi benzeri dir. Demek ki parafiskal gelirler, vergi benzeri gelirlerdir. Parafiskal gelirler, kamu kurumlarının ve kamu yararına yönelik hizmet gören kuruluşların, finansmanlarını sağlamak amacıyla bu hizmetlerden, dolaylı ve dolaysız bir şekilde yararlananlardan, yasal zorunluluk altında aldıkları paralardır. Bununla birlikte parafiskal gelirler, özel kanunlara dayalı özel bir yükümlülüktür. Tanım incelenirse parafiskal gelirlerin dört özelliği ortaya çıkar: Parafiskal gelirler, kamu kuruluşları ya da kamu kuruluşu niteliğindeki mesleki kuruluşlar tarafından, bu kuruluşlara gelir sağlamak amacıyla alınır. Parafiskal gelirleri ödeyenler, bu kuruluşların hizmetlerinden yararlanırlar. Parafiskal gelirler, bir hizmet karşılığı alınmaktadır. Parafiskal gelirler, bir kanuna dayalı olarak ve zor öğesi kullanılarak tahsiledilir. Parafiskal gelirlerin diğer bir özelliği de devlet bütçesinde yer almamalarıdır. Bu gelirler, yukarıda sözü edilen kuruluşların bütçeleri içinde ya da özel fonlarda toplanmaktadır. Türkiye deki parafiskal gelirler, esas olarak üç grupta toplanabilir. Bunlardan birincisi, Anayasa nın maddesine göre faaliyet gösteren, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının topladığı aidatlardır. Bir özel yasa ile kurulmuş olan Ticaret ve Sanayi Odaları, Ziraat Odaları aidat toplayan kuruluşlara örnek olarak gösterilebilir. İkinci grup, sosyal güvenlik kurumlarının topladıkları primlerdir. Sosyal Sigorta Kurumu nun, işçilerinden; Emekli Sandığı nın, memurlardan; BağKur un ticaret, sanayi, tarım ve serbest meslek alanlarında, kendi adına, bağımsız çalışanların ücret ve maaşlarından yaptıkları prim kesintileri veya topladıkları primler, parafiskal gelirlerin bir diğer örneğini oluşturmaktadır. 77

78 İktisadi ya da mali amaçlı fon kesintileriyse üçüncü grup olarak sayılabilir. Bu kesintilerin yükümlüleri, genel olarak, ilgili mal ve hizmet piyasalarında işlem yapan kişilerdir. Örnek olarak Toplu Konut Fonu, Denetleme ve Fiyat istikrar Fonu, Kaynak Kullanım Destekleme Fonu için yapılan kesintiler gösterilebilir. Parafiskal gelirlerle diğer kamu gelir türlerini karşılaştırdığımızda bunların, bir hizmet karşılığı alınmasının harç niteliği taşıdığını; zora dayalı olarak alınmaları sonucu vergiye yaklaştıkları söylenebilir. 6) Para Cezaları Para cezaları, kurallara uymak sağlamak ve kamu düzenini sağlamak amacıyla uygulanan yaptırımlardır. Devlet, kamu düzenine uymayan bireylerden, kurumlardan, para cezaları ve vergi cezaları tahsil etmektedir. Trafik cezaları, vergi cezaları, vergi ve benzeri mali yükümlülükleri zamanında yerine getirmeyenlerden tahsil edilen gecikme zam ve faizleri, bu tür gelirler arasındayer almaktadır. Para cezalarını almaktaki amaç, gelir sağlamak ya da gelir yaratmak değildir. Ancak kuralları ihlal edenlerden alınan para cezaları ya da vergi borcunu ödemeyenlerden alınan vergi cezaları, her türlü yükümlülüklerin geciktirilmesinden ya da yerine getirilmemesinden doğan cezalar, kamu gelirleri içine alınır. Burada önemli olan, cezaya konu olan eylemlerin azaltılmasıdır. Para Cezaları Şekil Yargı para cezaları İdari para cezaları Vergi cezaları Trafik para cezaları Müteahhitlerden alınacak gecikme cezaları Zamanında ödenmeyen ücret gelirlerinden ılınacak gecikme cezaları Gecikme cezaları 78

79 7) Zorunlu Borçlanma Borçlanma, genellikle gönüllü olarak yapılsa da devlet, egemenlik hakkına dayanarak, zorunlu borçlanma yoluyla da gelir elde edebilmektedir. Devletin borçlanması zorunluluğu vergiye benzemektedir. Ancak vergi karşılıksızken borç, faiziyle birlikte belli bir süre sonra geri ödenmektedir. Bir başka ifadeyle borçlanma, bazen zorunlu olarak da yapılabilir. Bu durum da vergi gibidir; ancak, belli bir vade sonunda geri ödenmesi, onu vergiden ayırır. Bu tür bir gelir türüne devletin başvurması çok ender olarak görülür. Çünkü; devletin borç almak için zorlama yolunu seçmesi, itibarını düşüreceğinden, daha sonraki ekonomik etkileri, çok daha kötü sonuçlar verebilir. Bu nedenle zorunlu borçlanmayla gelir yaratmaya devletler çok fazla başvurmak istemezler. 79

80 3. KAMUNUN ZORLAMA OLMADAN ELDE ETTiĞi GELiRLER Bu başlık altında, kamunun, zorlama olmadan, isteğe bağlı olarak elde ettiği gelirlerden bahsedeceğiz. Bu gelirleri, Kamu iktisadi Teşebbüsleri (KİT) gelirleri, mali tekellerden elde edilen gelirler gibi işletmecilik (teşebbüs gelirleri) faaliyetlerinden elde ettiği gelirler, sahip olduğu menkul ve gayrimenkul mallardan elde ettiği mülkiyet gelirleri, bağış ve yardımlar, isteğe bağlı borçlanma olarak sıralayabiliriz. Şekil Zorlama Olmadan Elde Edilen Gelirler Teşebbüs ve mülkiyet gelirleri Bağış ve yardımlar İsteğe bağlı borçlanma Mali tekeller 1) Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri Devletlerin taşınır taşınmaz malları, sınai ve ticari faaliyetlerini yürüttüğü işletmeleri bulunmaktadır. Tüm bu mallardan, işletmecilik faaliyetlerinden elde edilen gelirler, mülk ve teşebbüs gelirleri olarak isimlendirilebilir. Devlet, bu mülklerini satarak, kiraya vererek, ya da çeşitli alanlarda işletmecilik faaliyetleri gerçekleştirerek, gelir elde edebilmektedir. Kamusal finansman yöntemlerinin gelişmediği dönemlerde geleneksel devletin en önemli gelir kaynakları, mülk (emlâk) gelirleriydi. Ancak Yüzyılın liberalizmiyle birlikte mülk gelirleri de önemini kaybetmiştir. Teşebbüs gelirleri ise müdahaleci devlet anlayışının gelişmesine paralel olarak artmıştır. Mülkiyet gelirleri, devlete ait menkul ve gayrimenkullerin satışından ya da kiralanmasından doğan gelirlerdir. Kamu arazisi üzerindeki madenlerin ve petrolün işletme hakkının devredilmesi de mülkiyet gelirleri içine kaydedilebilir. 80

81 Devlet, elinde bulundurduğu mal varlıklarını, çeşitli biçimlerde değerlendirerek, gelir sağlar. Bir başka deyişle devlete ait kurum ve kuruluşların, özel sektör gibi mal ve hizmet üretip satmasından elde ettiği gelirler de kamu geliri olarak kabul edilir. KİT lerden elde edilen gelirler bunlara örnektir. Ayrıca, döner sermayeli işletmeler, benzeri kurumlar hasılatı da devlet açısından teşebbüs geliridir. Devletin belirli koşullar altında ürettiği hizmetler, bu hizmetlerden faydalananlara fiyat satılır. Elektrik ücretleri, posta ücretleri ve köprü geçiş ücretleri de devletin elde ettiği gelir kaynakları arasındadır. Devlet aynı zamanda ulaştırma, başka bir deyişle demiryolu, deniz ve göllerde ya da hava taşımacılığı işlerinden, radyo, televizyon ve bankacılık hizmetlerinden de gelir sağlamaktadır. Devletin teftiş, denetleme ve muayene hizmetleri karşılığında elde ettiği gelirler de hizmet gelirleri olarak devlet gelirleri içerisinde, bu başlık altında sayılabilmektedir. Bu gelirler işletme, kiralama ve satış gelirleri de olabilir. Türkiye de, özelleştirme politikasıyla kamu kesiminin daraltılması için, daha çok satış gelirlerine ağırlık verilmiştir. Devlet, hazine arazisi niteliğindeki sahip olduğu toprakları, üçüncü kişilere kiraya verebilir, satabilir ya da kendisi işletebilir. Yapılan bu işlemler sonucu devlet gelir sağlar. Ormanlardan sağlanan ürünlerin (özellikle tomruk) satışından, madenlerin çıkarma ve işletme hakkının devrinden de gelir sağlar. Bu gelirler, toplam kamu gelirleri arasında düşük bir paya sahiptir. Ayrıca devletler, sahip oldukları lojman, sosyal tesis ya da diğer gayrimenkullerin kiralanmasından da gelir elde etmektedirler. 2) Bağış ve Yardımlar Bağış ve yardımlar da devlet için bir gelir kaynağıdır. Vatandaşlar zaman zaman devlete bağışta bulunurlar. Örneğin; okul ve spor tesisleri yapımı için vatandaşların büyük miktarlarda bağış yapması ya da bir okulun tüm masraşarı karşılanıp tamamlanarak devlete bağışlanması, devlet için gelir kaynağıdır. Aynı zamanda ülkeler ekonomik, sosyal ve askeri amaçlarla birbirlerine yardım ve bağışlarda bulunabilmektedirler. Yardımlar geri ödenebilmekte bağışların geri ödenmesiyse söz konusu olmamaktadır. 81

82

Marmara Üniversitesi
Marmara Üniversitesi Eğitim-Öğretim Bilgi Sistemi

Marmara Üniversitesi

Programlar Hakkında Bilgi

Lisans - Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu - Bankacılık

M&#;fredat AdıDers KoduDers AdıDers T&#;r&#;D&#;nemAKTSTeorikUygulama
Ana M&#;fredat - HUKMali HukukZorunlu44,0030

Dersin İ&#;eriği

Dersin Amacı

Vergi Kanunları, Vergi Tekniği ve Vergi Hukuku ile vergilendirmeye ilişkin hususların değerlendirilmesi, yorumlanabilmesi; Vergi yargısı ile Ulusal ve uluslar arası vergi sistemlerinin kavratılması;Dolaylı ve dolaysız vergi sistemleri ile uygulama usul ve esaslarının, değerlendirilmesine yönelik çalışmalarda bulunulması hedeflenmektedir.

&#;ğrenim T&#;r&#;

-

Dersin İ&#;eriği

Vergi Kanunları, Vergi Tekniği ve Vergi Hukuku ile vergilendirmeye ilişkin hususların değerlendirilmesi, yorumlanabilmesi; Vergi yargısı ile Ulusal ve uluslar arası vergi sistemlerinin kavratılması; Dolaylı ve dolaysız vergi sistemleri ile uygulama usul ve esaslarının, değerlendirilmesine yönelik çalışmalarda bulunulması hedeflenmektedir.

Planlanan &#;ğrenme Aktiviteleri ve Metodları

1-Anlatım Yöntemi 2-Soru-Cevap Yöntemi 3-Sunum Yöntemi

Staj Durumu

Yok

Dersin Sunulduğu Dil

Türkçe

Ders Kitabı / Malzemesi / &#;nerilen Kaynaklar

Dr. Atilla UYANIK, Mali Hukuk Ders Notları Dr. Atilla UYANIK, Muhasebe, Denetim ve Vergilendirme, Beta Yayınları, İstanbul Hazine, SPK, Maliye Bakanlığı İnternet Sitesi. Tüm Vergi Mevzuatı ve Konuya ilişkin Yasal Düzenlemeler.

Dersin Web Sayfası

-

M&#;fredat Sorumlusu

Dersi Veren &#;ğretim G&#;revlisi/G&#;revlileri ATİLLA UYANIK
Ofis/Oda No
Telefon
E - Posta
Web
&#;ğrenci G&#;r&#;şme Saatleri

&#;ğrenme &#;ıktıları

  • Vergi mevzuatını inceler
  • Vergi kavram ve terimlerini a&#;ıklar.
  • Vergi t&#;rlerini tanır ve hesaplamalarını uygular.
  • Vergi mevzuatı ile ilgili değişiklikleri izler.
  • Uluslararası vergi anlaşmalarını yorumlar.

Haftalık Ayrıntılı Ders İ&#;eriği

HaftaTeorik
1Vergileme Teknik ve prensipleri
2Vergi Hukuku ve Kaynaklarına giriş
3Vergilendirmeye ilişkin Yasal D&#;zenlemeler
4Verginin konusu ve vergiyi doğuran olay , Vergi istisna ve muafiyetleri
5Verginin tarh, tahakkuk ve tahsili ve sayılı Kanun H&#;k&#;mleri
6Vergi yargısı (Vergi Mahkemeleri, B&#;lge İdare Mahkemeleri ve Danıştay Kanun ve usul – esasları), Gelirden Alınan Vergiler ve İşlemleri
7Vergi yargısı (Vergi Mahkemeleri, B&#;lge İdare Mahkemeleri ve Danıştay Kanun ve usul – esasları), Gelirden Alınan Vergiler ve İşlemleri
8Ara Sınav Haftası
9Ders notlarının tekrarı ve g&#;ncel mevzuatın anlatımı, T&#;rk Vergi Mevzuatı
10Dolaylı Vergiler ve Servetten Alınan Vergiler ve İşlemleri
11"Kurumlar vergisi &#;zellikli işlemler (transfer fiyatlaması vb.) , Uluslar arası vergi anlaşmaları ve etkileri "
12Vergi matrahı beyanında ihtirazi kayıt ve sonu&#;ları
13Vergi davaları ve uzlaşma m&#;essesesi
14Vergi tarhiyatlarının t&#;rleri ve detayları VUK h&#;k&#;mleri
15Danıştay Karar inceleme
16Ders &#;alışma Haftası
17Yarı Yıl Sonu Sınavı

Değerlendirme

DeğerlendirmeDeğer
Yarıyıl (Yıl) İ&#;i Etkinlikleri40
Yarıyıl (Yıl) Sonu Etkinlikleri60
Yarıyıl (Yıl) Sonu EtkinlikleriDeğer
Final Sınavı

&#;ğrenci İş Y&#;k&#; Hesabı

EtkinliklerSayısıS&#;resi (saat)Toplam İş Y&#;k&#; (saat)
Ders &#;ncesi/Sonrası Bireysel &#;alışma10550
Proje ve Hazırlığı000
&#;dev ve Hazırlığı000
Laboratuvar ve Hazırlığı000
At&#;lye ve Hazırlığı000
Sunum ve Hazırlığı000
Seminer ve Hazırlığı000
Demo ve Hazırlığı000
Araştırma ve Hazırlığı000
Rapor ve Hazırlığı000
Arasınav ve Hazırlığı5525
Kısa Sınav ve Hazırlığı000
Final ve Hazırlığı5525
Teorik Ders Saati000
Uygulama Ders Saati000

Program ve &#;ğrenme &#;ıktıları İlişkisi

Konu özeti

  • Genel

    AHS Mali Hukuk Bilgisi dersi ve sorumlu öğretim elemanı hakkında bilgiler 

  • Konu 2

    Kamu ekonomisi, kamu maliyesi, mali hukuk-1

  • Konu 3

    Kamu ekonomisi, kamu maliyesi, mali hukuk-2

  • Konu 4

    Kamu ekonomisi, kamu maliyesi, mali hukuk-3

  • Konu 5

    Kamu ekonomisi, kamu maliyesi, mali hukuk-4

  • Konu 6

    Kamu Gelirleri-1 kamu geliri kavramı ve tasnifleri, cebri kamu gelirleri

  • Konu 7

    Kamu Gelirleri-2, iradi kamu gelirleri

  • Konu 9

    Vergi Hukukunun Temel Kavramları-1

  • Konu 10

    Vergi Hukukunun Temel Kavramları-2

  • Konu 11

    Vergi Hukukunun Temel Kavramları-3

  • Konu 12

    Vergi Hukukunun Temel Kavramları-4

  • Konu 13

  • Konu 14

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası