mardin yöresine ait efsaneler / Mardin Efsaneleri - Bayburt Manşet

Mardin Yöresine Ait Efsaneler

mardin yöresine ait efsaneler

Masallar Şehri Mardin

“Devran oldum, seyran oldum, hayran oldum..”

Masallar diyarı Mardin. İlk olarak 9 yıl önce sisli bir Sonbaharda gelmiştim bu mistik şehre. Eski bölge olarak geçen Artuklu neredeyse bomboştu. Sokaklarında yürürken kulağıma çalınan Arapça konuşmaları, abbaralarda gölge gibi bir anda beliren Süryani kadınları ve nefes kesici Mezopotamya manzarasını daha dün gibi hatırlıyorum. Burası Türkiye’mi diye sormuştum kendime? O kadar farklı ve çeşitli bir mozaiği var di ki, kendi ülkemde yepyeni bir coğrafya keşfetmiş gibi hissetmiştim. Birbiri içine geçmiş ve çağlar boyunca korunmuş farklı inanç ve dillerin bu kadar uyum içerisinde yaşamış olması büyülemişti beni. Sanki binlerce farklı tane bir araya gelmiş ve tek bir portre, Mardin olarak ışılıyordu karşımda.

Mardin'de yaşam

Yıllar sonra tekrardan bu özel coğrafyaya gitmek istememe de işte bu hayranlık sebep oldu. Yine aynı duygularla döndüm masallar şehrinden. O yıllarla kıyasladığımda tarihi dokusunu ve kültürünü aynı şekilde koruduğunu gördüm. Ama bu defa çok daha kalabalıktı sokaklar. Hatta Cumartesi günü eski şehir olarak bilinen Artuklu’daki insan selini görünce bir şok yaşadım. Geçtiğimiz yıllarda terör olaylarından ve Suriye’deki savaştan fazlasıyla nasibini almıştı Mardin. Uzun yıllar pek kimse gelip gitmedi. Ama artık bu karmaşadan uzaklaşmış, hatta turizm anlamında epey gelişmiş. Yerli ve yabancı ziyaretçi çekmek için çok sayıda güzel girişim olması mutluluk verici. Son dönemde popülaritesinin artması da işsizliğin peşlerini bırakmadığı bölge insanına biraz da olsa merhem olmuş. Kendini anlatmaya başlamış kısacası Mardin. Umarım doğru bir planlamayla hem o özel etnik ruhu korur hem de hak ettiği turizm değerini görür.

mardin

Mardin’i anlatmaya başlamadan önce, gitmeden önce faydalı olabilecek birkaç tavsiye ile yazıma devam etmek istiyorum. Planlama yaparken eminim çok işinize yarayacak.

Mardin Hakkında Kısa Kısa

Hangi mevsimde gidilir? En keyifli dönemleri bence bahar ayları. Kasım ortasına kadar hava Mardin’de sıcak gider. Eylül, Ekim, Nisan Mayıs en çok tercih edilen aylar. O yüzden bu dönemlerde haftasonları çok kalabalık olabiliyor. Gündüzleri sıcak olsa da akşamları serinlik çıkabilir. Yanınıza şal veya mont almayı unutmayın.

☆ Haftasonları ve özellikle Cumartesileri tur otobüslerinin ve okulların istilasına uğruyor. Sadece haftasonuna gelecekseniz bunu göze almanız gerektiğini bilin. Otel ve hatta yemek rezervasyonlarınızı bile önceden yaptırın. Bence turla gelmek yerine bireysel bir gezi ile Mardin’i çok daha güzel gezersiniz. Otelinizden özel rehberlik hizmeti isteyebilirsiniz, ya da araba kiralayıp kendiniz gezebilirsiniz. Mardin’in içi için 1 gün çevresi için de en az 1 gün ayırmanız gerekir. Bana sorarsanız 3 gün 2 gece ideal. Eğer fotoğraf çekmek istiyorsanız hafta içi gelin ya da geziyi Pazartesi’ye uzatın.

Konaklama için eski şehirde 1. Cadde ve çevresindeki tarihi taş butik otellerden birini tercih edin. Bence şehrin ruhunu yansıtan bu konaklar size farklı bir Mardin deneyimi yaşatacak. Aynı zamanda yürüyerek restaurantlara, tüm hediyelik eşyacılara, gümüşçülere ve de çarşılara kolayca ulaşabilirsiniz. Yeni şehre doğru büyük zincir oteller de var ama daha çok büyük gruplar ya da tur şirketleri tarafından tercih edildiğini söyleyebilirim.

☆ Bizim gibi çocuklarınızla seyahat ediyorsanız aile odaları olan otellere rezervasyon yaptırabilirsiniz. İlk bu odalar dolduğu için son dakikaya bırakmamanızı tavsiye ediyorum.
Küçük çocuk ya da bebekle seyahat ediyorsanız puset konusunda biraz sıkıntı yaşayabilirsiniz. Taş sokaklar ve merdivenler puset sürmeye elverişli değil. Bebekler için kanguru kullanabilirsiniz.

☆ Mardin merkezi için araba gerekli değil fakat çevre geziler için mutlaka araç gerekecek. Çoğu manastır ve bölgeye toplu taşıma ile ulaşamıyorsunuz. O yüzden araç ya da rehber şart.
Araba kiralayacaksanız mutlaka önceden rezervasyon yaptırın. Çok fazla seçenek olmadığı için yüksek rakamlar ödeyebilirsiniz. Eğer rehber tutmak istiyorsanız da aynı şekilde gitmeden anlaşmaya gayret gösterin. Otelinizden bu konuda destek isteyebilirsiniz. 1. Cadde boyunca yol kenarlarında ve ara sokalarda otopark mevcut. Cumhuriyet meydanında da nispeten daha büyük bir otopark var.

Mardin Hakkında Genel Bilgiler

Tarihi bir kent olan Mardin’in her köşesi geçmişten izler taşır. En önemli özelliklerinden biri Hristiyanlığın ilk yayıldığı bölge olmasıdır. Günümüzde halen Mardin ve çevresinde yaşayan Süryaniler ise bu dini ilk kabul eden toplumdur. Bu nedenle Türkiye’de en çok klise ve manastırın olduğu bölgedir. Daha sonraları Türk ve İslam özelliği kazanan yöre günümüzde bu kültür çeşitliliğini korumayı başarmıştır

mardin

Şehir Mardin Ovasına bakan yamaçta kurulmuştur. Dantel gibi işlenen taş evlerin hiçbiri birbirinin manzarasını kesmez. Geceleri ışıklarıyla bir gerdanlığa benzetilen eski şehirde orijinal yapıların çoğu günümüze kadar gelmeyi başarmış. Ne yazık ki çarpık yapılaşmanın da olduğu bu eski bölge kentsel dönüşümle tekrardan orijinal görünümüne kavuşturulmaya çalışılıyor. Bölge halkından dinlediğim kadarıyla birçok çarpık yapı yıkılmış ve devamı da gelecekmiş.

mardin

Çok sayıda göç vermiş olsa da Mardin’de halen Türkler, Süryaniler, Araplar, Mahalmiler, Kürtler, Ezidiler, Keldaniler ve Ermeniler beraber yaşamakta. Bu yüzden sokakta yürürken çok farklı dillerin konuşulduğuna şahit olacaksınız. Çok enteresan ki Arapça okuyup yazamasalar da
birçok Türk kendi aralarında Arapça konuşuyor.

Mardin'den ne Alınır?

Kendinize veya sevdiklerinize Süryani ustaların tel haline getirerek işledikleri gümüş anlamına gelen telkarilerden hediye edin. Dünyanın hiçbir yerinde bu incelikte bir gümüş işçiliğine rastlayamazsınız.

Bölgede en çok yetişen ağaçlardan biri bıttım ağacıdır. Yöreye özgü bıttım sabunu da adını bu bitkiden almaktadır. Şifalı ev yapımı sabunların en doğal olanları sarı renkli, parfümsüz ve yağ oranı en yüksek olanlar. 1. Cadde boyunca çok sayıda dükkandan temin edebilirsiniz. Kavak, badem, sumak, ceviz ve mısır vadide yetişen diğer önemli bitkilerdir. Badem şekeri (Milebbes) yine Mardin’e özgü bir başka önemli tattır. Mavi rengini bölgede yetişen Lahor ağacından elde edilen kök boyadan alır.
Cevizli ve mahlepli özel Türk Kahvesi karışımlarını ve Süryani kahvesini de Mardin’e özgü lezzetlerin başında gelir. Kim Kim kuruyemiş’in özel kahve karışımını ben çok beğendim. Valizde taşımaya uygun kutularda hediyelik olarak da satıyorlar. Fırından sıcak çıkmış Mardin çöreğinin, peksimetin tadına bakın. En doğalından cevizli sucuk sonbahar aylarında üzümlerin ve cevizlerin yetişmesinden sonra Mardin’de yapılır. Döndükten sonra keşke daha fazla alsaymışım dediğim şeylerden biri oldu.

mardin bıttım sabunu

Bölgenin sembollerinden biri olan şahmaran hikayesi aslında İran’a ait bir efsanedir. Zamanla bu hikaye tüm Mezopotamya topraklarına yayılmıştır. Bu nedenle Mardin’de nereye gitseniz mutlaka bir şahmaran görürsünüz. Baskı yöntemleriyle yapılanlardan ya da Revaklı Çarşı’da geleneksel cam altı boyama tekniğiyle üretilen levhalardan almadan dönmeyin.

Mardin’in otantik çarşılarında gezinin. O kadar fazla çarşı var ki hepsini gezmeye zamanınız yetmeyebilir. Kapalı, Revaklı, bakırcılar, baharatçılar, kuyumcular aklıma ilk gelenlerden. Bölge esnafı sizi bu konuda en iyi yönlendiren olacaktır.

Mardin Mutfağı

Arap ve Süryani mutfaklarının etkisindeki Mardin yemekleri daha çok et ağırlıkta olup acılı ve yağlıdır. Bölgeye özgü baharatların bambaşka lezzetler kattığı bu yemekler sunumları ve kokularıyla tüm duyularınıza hitap edecek. Eğer hoşunuza giderse baharatçılar çarşısından özel Mardin karışımlarından alabilirsiniz.

mardin yemekleri

Kebap olarak 1. Caddedeki Rıdo şehrin kesinlikle en meşhurlarından biridir. Salaş bir dükkanda hizmet veren restaurantta sadece kıyma kebabı ve salata servis edilir. Burada öğle yemeği yemezseniz Mardin’e geldim diyemezsiniz.

Mardin Ovasına bakan Seyr-i Merdin restaurantta manzarasıyla tavsiye edeceğim yerlerden biri. Biz sadece kahve içtik ama öğle yemeği için güzel bir fikir olabilir. Buranın terasından çok güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. O yüzden hazılıklı gelin.

mardin manzara seyri merdin

Akşam yemekleri için bir gece Cercis Murat Konağına bir gece de Bağdadi Restaurantta gittik. Eğer haftasonuna gidiyorsanız fiks menü uyguluyorlar. Başlangıç olarak bakır tadım tabaklarında mezeler geliyor, ardından ara sıcaklar ve ana yemek olarak da özel Mardin Kaburga dolması. Bol müzikli ve halaylı bir Mardin eğlencesine hazır olun! Ev yapımı Süryani şarabının tadına bakabilir eğer beğenirseniz sonrasında hem Midyat’daki hem de Mardin’deki şarap dükkanlarından satın alabilirsiniz.

Mardin’den Bunları Yapmadan Dönmeyin

  • Taş evleri ve ve labirenti andıran sokaları gezin. Bir Ortaçağ masalının içinde olduğunuzu hayal edin. Zamanın durduğu bu coğrafyayı ruhunuzla seyredin.
  • Arapça “kapalı yer” anlamına gelen, sokakları birbirine bağlamak için tasarlanmış abbaraları fotoğraflayın. Bu geçitler Mardin’in en önemli mimari özelliklerinden biridir.
  • Mardin’i yaşayanından dinleyin. Türk’ü, Arap’ı, Süryani’si.. Hepsinin anlatacağı hikaye bambaşka. Fırsatınız olursa, Ezidi köylerinden birini gezin. Size güneşlerini ve Melek Tavus’u anlatsınlar.
  • Eski şehirden uçsuz bucaksız Mardin Ovasını ve ufuk çizgisinde nice büyük kederlerle birleşen Suriye’yi izleyin. Bir an olsun mülteci kamplarında herşeylerini kaybetmiş, bugüne sığınmış insanları hayal edin. Geçmişin tüm acılarını ve anılarını toprağındaki yanlızlığa gömen Mezopotamya’ya huzur dileyerek benden bir selam gönderin

mardin

Mardin’de gezilecek yerleri bir başka yazımda anlattım.Okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

✩ ✩ ✩

Instagram ve Facebook hesaplarımı takip ederek gezilerle ilgili farklı fotoğraf ve videolara ulaşın!

Pirhabok Efsanesi Nedir?

Mardin Efsaneleri ile dolu bir şehir. Efsanelerin kimisi yaşanmış olaylar, yaşamış şahsiyetler, kimisi de halk arasında dilden dile yayılmış efsanelerden oluşuyor. Bu efsanelerin en bilineni Şahmaran Efsanesi olsa da bir de Pirabuk ya da diğer adıyla Hul Hule denilen efsane var.

Pirabuk Efsanesi, bir yaratık efsanesidir. Daha çok çocukları korkutmak ya da çocukların istenmeyen şeyleri yapmamaları için uyarı amacıyla anlatılan bir efsane olarak karşımıza çıkıyor. Mardin’in bir zamanlar akrepleri ile meşhur olduğunu düşündüğümüzde bu efsanenin kaynağını oradan da aldığını düşünebiliriz.

Pirabuk Efsanesi, iddialara göre; saçı beline kadar uzamış, dişleri uzun ve eğri, yüzü benekli, göz bebeği ürkütücü, çirkin, vahşi filmlere konu olabilecek bir yaratıktır. Tariften de anlaşılacağı gibi ürkütücü bir model çiziliyor. Bu efsane birçok filme konu olmuş, kimi filmlerde de değiştirilmiş hikaye olarak kendisini bulmuştur.

Pirabuk Efsanesi’ne göre; Pirabuk ıssız yerlerde dolaşır, kimseye görünmemeye çalışır, rastladığı kişileri tas atarak ve kendisine özgü türküsünü söyleyerek korkutmaya çalışır. İğneden başka hiçbir şeyden korkmaz. Bir gün insanın biri Pirhabok’un bulunabileceği yerlerde günlerce bekler. Pirhabok’u gördüğü an çaktırmadan elindeki iğneyi ona saplar.

Çirkin yaratık hemen oracıkta on beş yaşında bir kız oluverir. Adam da onunla evlenir. Bir süre sonra Pirhabok bir kız çocuğu doğurur. Çocuk annesine yardım edecek yaşa geldiğinde annesinin yıkanmasına yardım ederken vücudundaki iğneye gözü takılmış ve annesine: “Karnında bir iğne görüyorum; bundan rahatsız olmuyor musun, bu zamana kadar aldırmayı düşünmedin mi” diye sorar.

Annesi iğneden korktuğunu belli etmemek için sözü başka konulara çevirir. Bir gün Pirhabok yıkanmak için kadınlar hamamına gider. Bir kadın Pirhabok’un karnındaki iğneyi görür ve “Karnındaki iğneyi niçin aldırmıyorsun, sağlığın için tehlikeli değil mi” diye sorar. Pirhabok iğneyi kendisinin çıkaramayacağını söyleyince, kadın iğneyi almaya çalışır. İğne çıkınca Pirhabok hemen kaybolur.

Bu duruma şaşan kadın hamamdakilere durumu anlatır. Kadınlar buna bir anlam veremez. Bu olay dilden dile yayılır. Sonunda Pirhabok’un kocası da olayı duyar. Adam, olup bitenleri meraklılara anlatır. Pirhabok’un kızı ise annesiz kalmanın üzüntüsü içinde yaşar. Pirhabok kimselere görünmeden kızını görmeye geliyor, yemeğine gıdalı şeyler katıp gidiyor. Bu durum kızın ölümüne kadar devam eder.


Pirhabok hakkında bunun dışında da rivayetler bulunur. Bu rivayetlerden biri Pirhabok’un her kılığa girebilen bir yaratık olduğu ve rastladığı kişinin en yakınının suretine bürünebilmesidir.

Pirhabok için ruhani söylentiler de bulunur. Mardin’de söz konusu hikaye farklı farklı şekillerde anlatılır durur.

#Mardin, çocuk

Mardin ile ilgili Efsaneler

Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.

Mardin ile ilgili Efsaneler

monash.pw


Şahmeran Efsanesi (Mardin) isimli yazı Mumsema Şahmeran Efsanesi (Mardin) Forum Alev


Şahmeran Efsanesi (Mardin)
Yöre: Mardin

Evvel zamanda, Mezopotamya topraklarında doğmuş bir efsane Şahmeran Yüzyıllardan beri anlatıla gelmiş çeşitli coğrafyalarda Özellikle yılanlık bir bölge olan Adana-Misis'te ve Mardin'de

Tahmasp isminde uzun boylu, geniş omuzlu, esmer tenli, çok yakışıklı bir genç yaşarmış zamanın durduğu bu şehirde

Binlerce yılanın yaşadığı bir mağaraya yanlışlıkla girmiş Tahmasp Mağaranın içi o kadar karanlıkmış ki hiçbir şey göremiyormuş, yalnızca etrafında dolanan yaratıkların sesini duyuyormuş Çaresizlik içinde beklerken bir ışık huzmesi belirmiş Işık huzmesi kendisine yaklaştıkça gözleri kamaşan Tahmasp, ellerini gözlerine siper ederek etrafında gezinen yaratıkların ne olduğuna baktığında uzunu, kısası, yeşili, siyahı ile envai çeşitte binlerce yılanın çevresini sarmış olduğunu fark etmiş Yılanların hepsi kafalarını kaldırmış, gelen ışık huzmesine doğru bakıyorlarmış Tahmasp da onların baktığı yöne doğru bakınca birden dona kalmış Çünkü Tahmasp, bu zifiri karanlık mağaranın içinde hayatında gördüğü en güzel kadının yüzünü görmüş birden Ona doğru daha dikkatli bakınca kadının belden aşağısının yılan olduğunu fark etmiş Kadın ona doğru ilerliyormuş, tam karşısında durmuş, gülümseyerek elini ona doğru uzatmış ve demiş ki;

"- Korkma benden Tahmasp Ben yılanlar ülkesinin kraliçesi Şahmeran'ım Benden sana zarar gelmez Ben dünya düzeni kurulmaya başladığı andan beri vardım Krallığıma hoş geldin Bundan böyle benim misafirimsin Şimdi yat ve dinlen Sonra seninle uzun uzun konuşuruz"
Böyle deyip geldiği yoldan geri gitmiş Tahmasp gördükleri karşısında yaşadığı dehşeti ve şaşkınlığı üzerinden atmaya çalışarak olduğu yerde kıvrılıp uyumuş

Ertesi sabah uyandığında Şahmeran'ı karşısında mükellef bir sofranın başında otururken bulmuş Tahmasp'ı kahvaltıya davet etmiş Şahmeran O ise gözlerini Şahmeran'dan alamıyormuş Şahmerdan da ona bakıyormuş kendinden geçmiş bir halde

"Bak Tahmasp," demiş "Ben insanlığın bütün tarihini biliyorum İstersen sana anlatayım" deyip başlamış anlatmaya Anlatmış, anlatmış, anlatmış günler boyu Bu sohbetler sırasında Tahmasp ve Şahmeran arasında tarihin en soylu aşklarında birisi başlamışGel zaman git zaman Şahmeran'ın anlatacağı bir şey kalmamış artık Tahmasp da anasını ve yeryüzünü özlemeye başlamış Bir gün dayanamamış ve düşüncesini Şahmeran'a da açmış Sevdiğinin kendisinden sıkıldığını ve artık gitmek istediğini duyunca önceleri kesin bir dille reddetmiş Şahmeran Ancak günler geçip Tahmasp'ın üzüntüsünden eriyip bittiğini görünce dayanamamış ve ona şöyle demiş:

"- Ey Tahmasp beni iyi dinle, sözlerime iyi kulak ver Biliyorum, gitmene izin verirsem sende bana ihanet edeceksin ve yerimi diğer insanlara söyleyeceksin Ancak bu topraklarda aşklar ölümünedir Seni çok sevdiğimden dolayı üzülmene dayanamıyorum Bu sebeple gitmene izin veriyorum Ancak bana bir söz vermeni istiyorum Ne sebeple olursa olsun başka insanlarla beraber suya girme"

Tahmasp, sevinçle Şahmeran'a sarılmış ve ona asla ihanet etmeyeceğine dair yeminler etmiş Tahmasp, mağaradan çıktıktan sonra bir köye yerleşmiş ve marangozluk yapmaya başlamış Arada sırada da gizlice mağaraya giderek Şahmeran'ı ziyaret ediyormuş Tahmasp'ın yaşadığı ülkenin kralı, birgün amansız bir hastalığın pençesine düşmüş Ülkenin bütün hekimleri gelmiş; ama kralın hastalığına çare olamamışlar Kralın kötü kalpli bir veziri varmış Vezir, her seferinde krala hastalığının tek çaresinin Şahmeran'da olduğunu söylüyormuş Ancak bu mutlu günler uzun sürmemiş

Onun etinden bir parça yemesinin kralın hastalığının dermanı olacağını kralın kafasına sokmuş Kral da Şahmeran'ın bir an önce bulunmasını emretmiş Bütün ülkede Şahmeran aranmış Sonunda bilge bir adam, bütün insanların gruplar hâlinde hamamlara ve nehirlere sokulmasını tavsiye etmiş Böylece Şahmeran'ın yerini bilen varsa onu bulabileceklerini söylemiş Vezir de ülkedeki herkesi hamamlara sokmaya başlamış

Askerler, Tahmasp'ın yaşadığı köye de gelmişler ve herkesi toplayarak büyük bir hamama götürmüşler Tahmasp, Şahmeran'a verdiği sözü hatırlayarak önce gitmek istememiş Ancak askerler, onu zorla içeri sokmuşlar Tahmasp, hamama girdikten sonra herkesin gözünün üzerine dikildiğini fark etmiş Kendisine bakınca bütün vücudunun yılanlarınki gibi pullarla kaplandığını fark etmiş Askerler, hemen Tahmasp'ı yakalayarak vezirin huzuruna getirmişler Kötü kalpli vezirin amacı, kralı iyileştirmek falan değilmiş Şahmeran'ı yakalayıp dünyanın bütün sırlarına sahip olmak istiyormuş Tahmasp'a günlerce işkence yaptıktan sonra Şahmeran'ın yerini söyletmiş Askerler, hemen gidip Tahmasp'ın söylediği yerde mağarayı bulmuşlar ve Şahmeran'ı oradan çıkarıp saraya getirmişler Şahmeran ve Tahmasp kralın huzurunda karşı karşıya gelmişler Şahmeran, üzüntülü ve utanç dolu Tahmasp'a dönmüş:
"Ey sevdiğim, üzülme Biliyorum ki sen bana kendi canın için ihanet etmedin ama bende sana dememiş miydim bu topraklarda aşklar ölümünedir diye Bak şimdi anladın mı? Sen üzülme ne olur!"
Tahmasp, Şahmeran'ın bu sözleri karşısında daha da utanmış Şahmeran, sözlerine devam etmiş:
"Şimdi size sırrımı vereceğim Kim ki benim kuyruğumdan bir parça koparıp yerse O bütün dünyanın sırrına ve gizemine vakıf olacak Her kim ki benim kafamdan bir parça koparıp yerse o da o anda öte dünyayı boylayacak"

Şahmeran, daha sözlerini bitirmeden; kötü kalpli vezir, elinde kocaman kılıcı ile atılıp Şahmeran'ın bedenini iki parçaya ayırmış ve kuyruğundan bir parça koparmış Tahmasp da duyduğu acı ve utancın etkisi ile fırlayıp oracıkta ölmek için sevdiğinin, Şahmeran'ın kafasından bir parça ısırıvermiş Kötü kalpli vezir kuyruktan kopardığı parçayı ağzına atar atmaz oracıkta can vermiş Tahmasp'a ise hiçbir şey olmamış Şahmeran, son anda yaptığı planı ile bütün bilgisinin sevdiğine geçmesine sebep olmuş Ancak Tahmasp, sevdiğini kaybetmenin acısına dayanamayarak kendisini dışarı atmış ve dağ bayır, ülke ülke dolaşmaya başlamış O günden sonra da Lokman Hekim efsanesi almış başını yürümüş

Zamanın Durduğu Efsane Kent Mardin

Zamanın Durduğu Efsane Kent Mardin.. Mumsema İslam Arşivi Zamanın Durduğu Efsane Kent Mardin..
Milattan önce 'lere değin uzanan geçmişinde birçok uygarlığın yerleşip solduğu, farklı kültürleri içinde harmanlamış, yoğurmuş şiirsel kent Mardin
Zamanın Durduğu Efsane Kent Mardin..
Romalılar döneminde Maride, Persler döneminde Marde, Bizanslılar döneminde Mardia, Süryanilerin Merdo ya da Merdi, Arapların da Maridin adını yakıştırdıkları gizemli kent Mardin

Daha nice isimler takılıp tanımlamalar yapılabilir Mardin üzerine. Türküler yakılabilir, şiirler ve efsaneler söylenebilir. Yazılanların, söylenenlerin hepsi de az gelir bu kente. Bu duyguyu tatmak için günler hatta haftalar boyu Mardin'de yaşamak, Yukarı Mezopotamya'nın ılık havasını solumak, labirenti andıran sokaklarını arşınlamak, bazı zaman da kaybolmak gerekir. Eşi benzeri olmayan kesme taş işçiliğini sergileyen yapılarıyla tüm kentsel kesimi SİT alanı ilan edilen dünyadaki ikinci kenttir.

Kent yapılarını incelerken Süryani ustaların bir kilim veya dantel dokurcasına işledikleri kesme taşlar karşısında şaşar kalırsınız. Mardin'de Süryani kiliseleriyle camilerin, medreselerin iç içe geçtiği kent dokusu içinde değişik zamanlarda bir kilise çanının sesiyle ezanın sesi birbirine karışır. Süryani papazla cami imamı bir sokak başında güneydoğu lehçesiyle derin sohbete dalar. Gümüş ve altın işlemeciliğinde ülke çapında ün yapmış ve hala varlığını sürdüren Süryani ustalarla Müslüman bakırcı ustaların yan yanalığına, iç içeliğine ne demeli? Tüm yapılarının SİT alanı içinde korumaya alındığı Mardin'de bu kültürler de korunmalıdır.

Mardin'in içinden geçen tek karayolu, kenti U biçiminde dolaşır. Bu karayolu aynı zamanda kentin ana caddesidir. Bu ana caddeden yan sokaklara araçlarla çıkılmaz. Labirenti andıran bu ara sokaklarda her şey insan gücü veya eşek katır türü hayvanlarla yapılır. Çarşıda, pazarda yapılan alışverişten eve sipariş edilen likit gaz tüpüne kadar yükler eşek ve katırlarla ya da insan gücüyle taşınır. Belediye, Mardin sokaklarında doğal yapısı gereği çöpleri hayvanlarla toplatır.

Mardin adeta bir açık hava müzesi görünümündedir. Kapıların üzerindeki taşlara çizilmiş resimler (eğer sahibi hacca gitmişse Kabe resmi vardır), işlemeler, kuş gagasını andıran kapı tokmakları, bir evin altından geçen sokağın devamı kemerli tüneller Yapılardaki taşlara işlenmiş çeşitli hayvan ve meyve kabartmaları sizi günümüzden geçmiş yıllara düş yolculuğuna çıkarır. Kalenin eteklerinden yılında yaptırılmış Zinciriye Medresesi'nin kubbesiyle Şehidiye Camisi minaresi ve Ulu Cami'nin ovayla iç içe görünümü eşsiz bir panoramadır. Bu panoramaya sahip olan renk genelde sarıdır. Mardin'e damgasını vurmuştur sarı ve tonları

Zinciriye Medresesi ve caminin giriş kapısındaki detaylardan sıyrılıp Şehidiye Camisi'ne nazır çay bahçesindeki küçük bir moladan sonra yy.'da Artuklular döneminde yapıldığı sanılan, Akkoyunlu ve Osmanlılar döneminde onarım görmüş Ulu Cami'de soluklanmak ayrı bir keyiftir. Akkoyunlular dönemi eseri Kasımiye Medresesi'nin avlusuna uzanmak, çeşmesinden akan suyu doya doya yudumlamak

Kenti U biçiminde bölen ana caddenin alt basamağında ise tüm kentin eşsiz güzellikte yapılarıyla en uç noktada kalesiyle bütünleşen bir panorama ile karşılaşırsınız ki bu Mardin'in tipik, klasik fotoğraflarda görünümüdür. Gezi sırasında zamanın durmasını istersiniz Mardin'de Zaman su gibi kayar ayaklarınızın altından. "Geleli kaç gün oldu ki, daha ne kadar çok göreceğim yer, kuracağım dostluklar vardır." dedirtir size Mardin.

Farklı kültürlerden ve dinlerden insanların yan yana yaşadığı bu gizemli güneydoğu kenti her mevsim gezilebilir. Hele bir de 40 yılda bir yağan kara denk geldiyseniz deymeyin keyfinize..

Zamanın durduğu kent: Mardin

Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya bölgesinde, tarih boyunca pek çok medeniyet yerleşmiş. Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin ise, Yukarı Mezopotamya'nın en eski şehirlerinden biri. M.Ö. yıldan başlayarak yerleşim yeri olarak kullanılan Mardin; Artuklu, Akkoyunlu, Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapının yanında Süryani Manastır ve Kiliseleri de bünyesinde barındıran önemli bir açık hava müzesi. Roma kaynaklarında Maride olarak anılan kente Persler Marde, Bizanslılar Mardia, Süryaniler Merdo ya da Merdi, Araplarda Mardin derler.

Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğu’nun şiirsel kentlerinden biri aynı zamanda. Mardin'de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler mevcut.

Uzaktan bakınca, altın rengi taşlardan yapılmış Mardin evlerini, kentin üzerinde kurulduğu tepelerin kayalığı ile iç içe görürsünüz. Dikkatli bir incelemeyle, oyma taşlar, evlerin ve kamu binalarının dekorasyonu kentin, mimari bakımdan bir hazine kutusu olduğunu ortaya koyar.

Mardin Evleri
Tarihsel geleneğin günümüze dek sürdürülmesinin bir sonucu olarak özgün mimari karaktere sahip bir yapılaşmayla birlikte anılan Mardin’in, kentle özdeşleşen kagir evleri, gerek plansal özellikleri gerekse malzeme ve bezemeleriyle Anadolu konut mimarisinde ayrıcalıklı bir konuma sahip.

Kentin bir açık hava müzesi şeklinde algılanmasına olanak tanıyan evler, kayalık ve volkanik bir tepenin güney yamacındaki kalenin eteklerinden ovaya doğru ve birbiri üzerine yükselen teraslar halinde yerleşmişler.

Geleneksel Mardin Evleri, U ya da L planlı, geniş avlulu ve katlı yapılar. Kentin mimari kurgusunda kullanılan temel malzeme kolay işlenebilen kalker taşı. Kapalı yaşam biçiminin tüm özelliklerini taşıyan evler, yükseklikleri 4 metreye varan duvarlarla çevrili. Dış cephe, kapı ve pencereleri taş oymacılığının en güzel motiflerini yansıtan evler ön avlu cepheleri güneye bakacak şekilde inşa edilmiş.

Mardin Evleri, iklimsel koşullar, dayanıklılık ve tasarım estetiği gibi pek çok unsuru bir arada sundukları ölçüde, kültürel miras bileşenlerimizden biri olmaya devam edecektir.

Uzaktan bakınca, altın rengi taşlardan yapılmış Mardin evlerini, kentin üzerinde kurulduğu tepelerin kayalığı ile iç içe görürsünüz. Dikkatli bir incelemeyle, oyma taşlar, evlerin ve kamu binalarının dekorasyonu kentin, mimari bakımdan bir hazine kutusu olduğunu ortaya koyar.
Kentin mimari kurgusunda kullanılan temel malzeme kolay işlenebilen kalker taşı. Kapalı yaşam biçiminin tüm özelliklerini taşıyan evler, yükseklikleri 4 metreye varan duvarlarla çevrili.

Midyat
Mardin gibi bir müze kent olan Midyat, Mardin'den yaklaşık saat uzaklıkta yer alıyor. Mardin'e benzer evlerin, taş konakların, kemerli geçitlerin, minare gibi yükselen çan kuleleriyle Süryani kiliselerinin bulunduğu Midyat, bir ortaçağ kentini andırıyor. Bölgeyi Süryaniler’in yavaş yavaş terk etmesi ve göç almasıyla şehir merkezi 2 km ötedeki Estel'e kaymış. Telkari diye bilinen taş işçiliğinin en güzel örnekleri Midyat'taydı. Bir kaç telkari ustası Midyat çarşısında mesleklerini sürdürmekte direniyorlar. Mutlaka izlemelisiniz

Dara Harabeleri
Mardin'in güneydoğusunda 30 km. uzaklıkta Oğuz Köyü'nde yer alıyor. Burası eski Mezopotamya bölgesinin en ünlü kenti. Dara kent kalıntıları kayalar içine oyulmuş, çevresi kilometreyi bulan geniş bir alana yayılmış. Buralarda mağara evler var kent kalıntıları içinde kilise, saray, çarşı ve depoları zindan, tophane ve su bendini halen görmek mümkün. Ayrıca köyün etrafında kayalara oyulmuş tane kadar mağara eve rastlanıyor. Bunların tarihi Geç Roma (Erken Bizans) dönemine kadar gidiyor.

Beş Bin Yıllık Tarih
Verimli Mezopotamya ovasının ortasında yükselen, kalker ve lavlarla örtülü bir dağın yamacındaki Mardin, neredeyse bütün kültürlerin uğrak yeri olmuş. Kentin doğum tarihi M.Ö yılına dayanıyor. İlk konuklar ise şöyle sıralanıyor: Subarular, Sümerler, Akadlar, Hititler, İran’dan gelen Midiler. Daha sonra Asurlar, Urartular, Mitannîler, Aramîler, Persler bin yıl sonra Büyük İskender. İlk Hıristiyanlar, II. yüzyılda Romalılar, Sasanîler, hemen ardından Bizanslılar. Araplar, IX. yüzyılda Hamdanîler, X. yüzyılın sonunda Mervanîler, XI. yüzyılda Türkmenler, XII. yüzyılda Artuklular. Haçlıların kılıç sesleri, ardından Eyyubîler sonra İlhanlılar. Karakoyumlu ve Akkoyumlu beylikleri. XVI. yüzyılda Safevîler, Osmanlılar ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti. Bir zamanlar birçok kültüre ve dine ev sahipliği yapmış olan bu yaşlı kentin tarihî dokusu; böylesine renkli, zengin ve karmaşık

Mardin Kalesi
Diğer adı “Kartal Yuvası” olan Mardin Kalesi, Subari, Sümer, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdaniler, Selçuklular, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safaviler, Osmanlılar dönemlerini, kimi zaman zaferleri, kimi hayal kırıklıklarını yaşamış çok önemli bir kale.

MS yılında ateşe ibadet eden ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral gelip Mardin kalesinde kalmış. Hasta olan kral, kalede iyileşince, kendisine bir kasır yaptırıp, 12 yıl burada yaşamış. Daha sonra kendi memleketi Pers ve Babil'den birçok asker ve sivil getirip, onları bölgeye yerleştirmiş. Getirilen halk sayesinde kent zenginlemiş, gelişmiş. M.S'daki bir veba salgını kale halkının sonu olmuş. MS. 'e kadar Mardin Kalesi boş kalmış.

M.S - 'da Hamdaniler'-den Bin Abdullah Bin Ham, binlerce yıldır hakim bir konumda bulunan bu doğal kaleyi bir takım eklemelerle, daha korunaklı bir hale getirmiş.

Kalenin ovadan yüksekliği bin metre kadar. Kalenin bir kısmı sarp kayaların üzerine oturmuş. Kalenin güney kesiminde bir kule hala ayakta.


Zinciriye Medresesi
Medrese mahallesinde yer alıyor. tarihli yapı, dikdörtgen geniş bir alanı kaplayan cami, türbe ve çeşitli ek bölümlerden oluşmuş. Süslemeleri oldukça zengin.

Cennet Mağarası

ilifke’nin kuzeydoğusundaki eski Narlıkuyu Köyü’nün 3 km kuzeyindedir. Cennet – Cehennem ve Dilek mağaraları. Cennet ve Cehennem Mağaraları, 75 m arayla bir birlerine çok yakındırlar… Hemen Cennet Mağarasının m batısında ise Dilek Mağarası yer alır.

Miyosen kalkerleri içinde yer alan bu obruk oluşumlar, yer altı sularının alttan yaptığı aşındırmaya bağlı olarak tavan çökmesi sonucu meydana geldiği sanılıyor. Elips biçimli obruklardan Cennet Mağarası adıyla anılanı x m, Cehennem Mağarası olarak bilineni ise 50 x 75 m boyutlarındadır.

Ağzı denizden m yüksekte olan Cennet Mağarası’nın derinliği m’dir. Roma dönemine tarihlenen merdivenli bir patika ile içine kolayca inilmektedir. Batı ucundaki büyük moloz yığını üzerinde küçük bir Bizans kilisesi vardır. Bu noktadan yine batıya doğru yeni bir mağara başlamaktadır. Bu mağaranın 45 m kadar içerlerinde de yy’a tarihlenen küçük bir yer altı kilisesi vardır.

Cehennem Mağarası
Cehennem Mağarası’nın duvarları içbükey olduğundan içine inilememektedir. Tavanın göçmesi sonucu içe yığılan molozlar, batıdan doğuya doğru 30 derecelik eğilimle alçalır. Bu nedenle obruğun batı ucu 80 m, doğu ucu ise m derinliktedir.
Cennet çöküğünün 75 m kuzeyindeki Cehennem çukuru da Cennet çöküğü gibi oluşmuştur. Kenarları içbükey olduğu için içerisine inmek mümkün olmamaktadır.

Bir kraterin adı cehennem olunca bu ada uygun olarak da bir çok efsaneye ev sahipliği yapmaktadır.
Kralların ceza evleri olmasından tutun, Tanrı Zeus’un alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon’u buradaki bir kavgada yendikten sonra, onu Etna Yanardağı’nın altına sonsuza dek kapatmadan önce bir süre bu çukurda hapsetmiş olduğu söylene gelir.

 

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır