baba zina sonucu doğan kızıyla evlenebilir / müslüman babaların öz kızları ile evlenebilmeleri - ekşi sözlük

Baba Zina Sonucu Doğan Kızıyla Evlenebilir

baba zina sonucu doğan kızıyla evlenebilir

Zina sonucu doğan kızla babası evlenebilir mi?

Değerli kardeşimiz,

Bir hakikati ifade etse bile, bazı üsluplar maalesef yapıcı olmaktan ziyade tahribat tarafları daha fazla oluyor. Bu konu da bunun canlı bir misalidir.

Pratiği olmayan, sırf teorik bir yönü üzerinde durulan ve ancak ilim meclislerinde konuşulması gereken bu konuyu, ilk defa medyada seslendirenlerin samimiyetinden kuşku duymaktayız.

Kur'an ve sünnetten anladıklarını yalnız -teorik olarak- ilmi mahfillerde açıklamış İslam âlimlerinden de -bu konuyu umuma açıklamak zorunda olduğumuzdan dolayı- özür diliyoruz.

Bu üzüntümüzü belirttikten sonra,şimdi konuyu İslam hukukçularının gözüyle görelim. 

Burada özellikle Ehl-i sünnetin dört mezhebinin görüşlerini ortaya koymaya çalışacağız. Tartışma konusunun özeti şudur:

Zinanın hukukî bir değer ifade edip etmemesi. Yani, zina fiilinden doğan sonuçlarla normal meşru nikâh fiilinden doğan sonuçların aynı olup olmaması.

Bu ilkeye bağlı olarak, zina fiilinin -İslam hukuku açısından- miras, sıhriyet, mahremiyete sebep olup olmayacağı, hangi kategoride yer alacağı hususu, bu dört mezhep âlimleri arasında tartışmalı bir konudur.

Örneğin, İmam Azam ve İmam Muhammed’e göre, kişi zina ettiği hamile kadınla evlenemez. Fakat başka birisi, bu zinadan gebe kalmış bir kadınla nikâh akdi kıyabilir. (Halbuki meşru nikâhtan hamile kalan kadın, doğum yapmadan onunla evlenmek caiz değildir). Buna mukabil İmam Ebu Yusuf ile İmam Züfer’e göre, zinadan da olsa hamile bir kadın çocuğu doğurmadan onunla evlenmek caiz değildir. (bk. V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 7/)

Konumuza gelirsek, bir kadınla evli olan kimsenin, o kadının usul ve furuuyla / kızıyla torunuyla, annesiyle, nenesiyle evlenmesi asla caiz değildir. Bu husus dört mezhebin ittifak ettiği bir konudur. Ancak, gayrimeşru bir fiilden doğan çocukların da buna dahil olup olmadığı hususunda farklı görüşler vardır:

Hanefi ve Hanbeli mezhebine göre, zina ile de olsa gerçekleşen cinsel ilişkilerden “hürmet-i musahere” meydana gelir. Buna göre, bir insan zina ettiği bir kadının annesiyle, kızıyla evlenemez. Yine, zina yoluyla kendisinden olan kızıyla evlenemez. Bu âlimlerin dayandıkları iki delil vardır:

Birincisi:Rivayet edilen şu hadistir:

Bir adam Resulullah (a.s.m)’a gelerek “Ben cahiliye devrinde bir kadınla zina etmiştim, şimdi onun kızıyla evlenebilir miyim?” diye sordu. Efendimiz: “Bunu uygun görmüyorum. Annesinden gördüklerini (yani avret yerlerini) kızından da görmen yakışmaz.” diye buyurdu. Bu hadiste, zinadan hürmet-i musaherenin olduğuna işaret edilmiştir.

İkincisi:Zina da meşru evlilik gibi çocuğun olmasına vesiledir. Öyleyse meşru nikâhla evli olduğunuz kadının kızıyla evlenmeniz caiz olmadığı gibi, zinadan meydana gelen çocukla da evlenmek caiz değildir. (bk. Zuhaylî, 7/)

Diğer bazı âlimlere göre ise, bu iki delil de yetersizidir. İlgili hadis rivayeti, mürsel ve munkatı olup zayıftır. Zayıf hadisler şer’î hükümlerin illeti olamaz. İkinci delilleri de isabetli değildir. Normal evliliği zina ile kıyaslamak kıyas-ı maalfarıkdır / ortak benzetme yönü bulunmayan bir karşılaştırmadır. Çünkü zina eden kimseye had cezası tatbik edildiği gibi, zina ile nesep de sabit olmaz. Bu konuda İmam Şafii’nin İmam Muhammed’e söylediği şu sözleri manidardır: “Meşru evlilik övgüye layık görülmüş, zina ise recmedilmeye değer bulunmuştur. Bu ikisi hangi yönden birbirine benziyor?” (bk. Zuhaylî, a.g.y)

Maliki ve Şafii alimlerine göre, zina ile hürmet-i musahere meydana gelmez, zina ile hiçbir hukuki unsur oluşmaz.

Bu âlimlerin dayandığı dört delil vardır:

Birincisi: Bir rivayete göre, bir adam zina ettiği bir kadının kendisiyle veya kızıyla evlenmek istediğini Peygamberimiz (a.s.m)’e sorunca, “Haram, helalı haram kılmaz. Haram ancak nikâh sebebiyle meydana gelir.” buyurdu. (bk. İbn Mace, Nikah, 63) Bu rivayet zayıf olmakla beraber, bir kısım sahih rivayetlerle desteklenmiştir.

Nitekim, diğer bir hadis rivayetine göre Efendimiz (a.s.m) şöyle buyurmuştur:

“Kırbaçlanan bir zinakâr ancak kendisi gibi biriyle evlenebilir.” (Ebu Davud, Nikah, 4; Ahmed b. Hanbel, 2/)

Yine Ahmed b. Hanbel ve Taberanî’nin rivayet ettiğine göre, zina etmiş bir kadınla evlenmek isteyen bir adamın durumunu soranlara, Hz. Peygamber (a.s.m): “Zina eden kadınla ancak zina eden bir erkek veya bir müşrik evlenebilir.” mealindeki ayeti okumuştur. Heysemî, İbn Hanbel’in rivayetinin sahih olduğunu söylemiştir. (bk. Mecmau’z-Zevaid, 7/)

İşte bu rivayetler zinanın hukuki bir tesire sahip olmadığını göstermektedir.

İkincisi: Musahere (evlilikten meydana gelen yakınlık), yabancıları akraba yapan bir nimettir. Hâlbuki zina yasaklanan bir cürümdür, nimet olmakla hiçbir alakası yoktur. O halde, meşru nikâhla bir tutulamaz.

Üçüncüsü:Hurmet-i musaherenin bir hikmeti, erkekle kadın arasında güven ortamını temin etmek, birbirlerinin yakın akrabalarıyla tereddüde mahal vermeyecek şekilde sıcak bir ortamı paylaşmaktır. Hâlbuki zina ile birbirine yaklaşanlar için böyle bir şey söz konusu değildir. Yabancılıkları yine devam eder. İslam hukuku açısından, kişi, zina ettiği kadının nafakasını vermekle yükümlü değildir. Birbirlerinin eşi olarak kabul edilemezler. Aralarında miras hukuku cereyan etmez. O halde zina ile hurmet-i musaherenin meydana gelmesi düşünülemez.

Dördüncüsü: Allah Kur’an’da evlenmesi haram olanları saydıktan sonra “Bunların dışındakilerle evlenmek size helal kılındı” (bk. Nisa, 4/) hükmüne yer vermiştir. Yasaklanalar arasında “zina ilişkisine” yer verilmediğine göre, onunla hürmet-i musaherenin meydana gelmeyeceğini açıkça göstermektedir.

Bununla birlikte Şafiilerde bu çeşit sıhri hısımlarla evlenmek mekruh sayılmıştır. (el-Cassas, Ahkâmü'l-Kur'ân, ll, ; eş-Şîrazî, el-Muhezzeb, l l, 45; eş-Sevkânî, Neylü'l-Evtâr, VI, 57; Bilmen, Istilâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, II, 97)

Şafii âlimleri İmam Şafii’nin “ben bunu mekruh görüyorum” şeklindeki sözünü farklı yorumlamışlardır.

Bazılarına göre, “kızın adamın kendisinden olma ihtimalinden dolayı bunu söylemiştir. Buna göre eğer -söz gelişi- Asr-ı saadette böyle bir olay olsa ve Hz. Peygamber (asm) tarafından bu çocuğun zina eden adamın kendi çocuğu olduğu bildirilse, bu takdirde bunun İmam Şafiiye göre haram olması gerekir."

Buna göre, zinadan doğan çocuğun nesebi sabit olsaydı, kimin çocuğu olduğu bilinseydi, o zaman o erkeğin o kızla evlenmesi haram olurdu. (bk. Mecmu, 16/)

Görüldüğü üzere, bu konu tamamen teorik bağlamda tartışılmıştır. Ve âlimlerden hiçbiri kendi heva ve hevesine göre bir yargıya varmamıştır. Bilakis, Kur'an ve sünnetten, bir de İslam’ın genel kurallarından hareketle bir sonuca varmışlardır. Hepsinin içtihatları hasbi ve samimidir. Allah’ın rızasını kazanmak ve ilmin gösterdiği yolda yürümekten başka bir gayeleri yoktur. Buna milyonlarca İslam âliminin şahitliği reddedilmez delilidir.

Bununla beraber, bu konuyu bahane ederek büyük İslam âlimlerine, hatta İslam’ın kendisine karşı tavır gösterenlerin tövbe edip insafa gelmeleri adına yukarıda arz ettiğimiz hususları kısa maddeler hâlinde tekrar edeceğiz:

a) Bir kimsenin, zina ettiği kadından doğan gayrimeşru kızıyla evlenip evlenmemesi konusu, yalnız teorik olarak tartışılmıştır. İslam tarihinde -fetvaya dayanarak- böyle bir evliliğin olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur.

b) Aklıselim sahibi her mümin, İmam Malik ve İmam Şafii gibi en büyük müçtehitlerden olan bu iki zatın hayatlarının takva üzere geçtiğinde asla tereddüt etmez. Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği üzere, sahabeden ve Hz. Mehdiden sonra, İslam ümmetinin en büyükleri dört mezhep imamıdır. Bunlara dil uzatanların bir gün dilleri kurur.

c) Dört mezhebin ittifakıyla, zinadan doğan bir çocuk, gayrimeşru babasından miras alamaz. Gayrimeşru baba da zinadan olan çocuğa yuva, nafaka temin etmek zorunda değildir. İmam-ı Azam ve İmam Muhammed’e göre, kişi zina ettiği hamile kadınla evlenemez. Fakat başka birisi bu zinadan gebe kalmış bir kadınla nikâh akdi yapabilir. Halbuki meşru nikahtan hamile kalan kadın, doğum yapmadan onunla evlenmek caiz değildir.

d) İslam âlimlerinin en doğru kabul ettiği görüşe göre, zinadan doğan bir çocuk, gayrimeşru babasının çocuğu sayılamaz, ondan miras alamaz.(Fetava’l-lecneti’d-daime, 20/)

e) Bu konuda olduğu gibi, bazı âlimlerin içtihatlarını bahane ederek, İslam’dan soğuduğunu söyleyenler vardır. Bu onların, daha önce de ciddiye alınamayacak kadar zayıf bir inançlarının olduğunu gösteriyor. Yoksa, Güneş'in varlığına inanan kimseyi, hiçbir bahane onun bu inancını sarsamaz.

Demek ki, İslam dinine olan imanı, Güneş'e olan imanı gibi sağlam olsa, "İslam’dan soğudum veya Din’den çıktım" gibi hezeyanlara yer vermezler. Bunlara şu ayeti hatırlatmakta fayda vardır:

“İnsanlardan öylesi de var ki, Allah'a iğreti şekilde -bir hesaba göre- kulluk eder. Kendisine bir iyilik eriştiğinde onunla mutlu olur; başına bir imtihan geldiği zaman ise yüz üstü geri dönüverir. O, dünyada da ahirette de ziyana uğramıştır. Apaçık bir hüsran diye işte buna denir.”(Hac, 22/11)

f) Son olarak şunu belirtelim ki, hiçbir mezhep İslam’ın kendisi değildir. Her mezhebin az da olsa yanlışları olabilir. “Bir müçtehit, içtihat eder ve içtihadında isabet ederse iki sevap; hata ederse bir sevap kazanır.”(bk. Buhari, İ’tisam, 21; Müslim, Akdıye, 15) manasındaki hadisten de bunu anlamak mümkündür.

Ancak hata ederse de bir müçtehit Allah için bir hakikati ortaya koyma adına gösterdiği çabasının sevabını alır.

- Konumuzla ilgili hükümler de öyledir. Bazı içtihatlar hatalı olabilir, fakat müçtehitler yine de içtihatlarının sevabını kazanabilirler. Fakat onların yanlışları İslam’a mal edilemez.

- Şunu da unutmayalım ki, bir kimsenin zina ettiği kadından doğan kız ile evlenemeyeceğine dair görüş beyan eden âlimler büyük çoğunluğu teşkil etmektedir.(bk. İbn Kudame, el-Muğni,7/; el-Mevsuatu’l-Fıkhıye, 36/)

Eğer müçtehitlerin görüşlerini İslam’la özdeşleştirilirse, cumhurun / büyük çoğunluğu teşkil eden âlimlerin görüşünü özdeşleştirmek gerekir.

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

müslüman babaların öz kızları ile evlenebilmeleri

  • hadis dininin bazı mezheplerinde ruhsat verilen bir durum. bence islamda yok o ayrı ama hadis dini inanlıları içinde buna cevaz verenler var.

    (bkz: hadis dini)

  • (bkz: zina sonucu doğan kızın babasıyla evlenebilmesi)

  • öz kızlarına tecavüz etmelerinden iyidir herhalde.

    seafoodplus.info?q=kızına tecavüz

  • (bkz: kızının vajinasına bakıp şehvete gelen adam)

  • ahlaksız cahillerin hemen kemalizme şuna buna bağlamaya çalıştıkları ruhsat.

    bu sapıklığı nereden mi biliyoruz? şuradan:

    "malikî ve şafii alimlerine göre, zina ile hürmet-i musahere meydana gelmez, zina ile hiçbir hukukî unsur oluşmaz. bu sebeple, bir kimse zina ettiği kadının annesiyle, (kendisinden de olsa) kızıyla evlenebilir."
    seafoodplus.info&#x;seafoodplus.info

    pis cahil karayobaz.
    (bkz: anlatılan senin hikayendir)

  • şurada yazdığına göre imam şafii'nin hakkında olumlu fetva verdiği husus.. yani zina sonucu doğan bir kızla öz babası evlenebiliyormuş..

    "allah kur&#x;an&#x;da evlenmesi haram olanları saydıktan sonra bunların dışındakilerle evlenmek size helal kılındı (bk. nisa, 4/) hükmüne yer vermiştir. yasaklanalar arasında zina ilişkisine yer verilmediğine göre, onunla hürmet-i musaherenin meydana gelmeyeceğini açıkça göstermektedir."..

    adam öz kızınla evlenebilirsin diye fetva veriyor.. ne mide varmış arkadaş.!

  • valla bence de mesnetsiz ve adi bir iftira. lakin iftirayı atan/uyduran ben değilim.

    bir kısım hadis dini inanlıları düşünmüşler, taşınmışlar ve teorisini bile yapmışlar. aha alın bakalım okuduğunuzu anlayabiliyor musunuz?

    "malikî ve şafii alimlerine göre, zina ile hürmet-i musahere meydana gelmez, zina ile hiçbir hukukî unsur oluşmaz. bu sebeple, bir kimse zina ettiği kadının annesiyle, (kendisinden de olsa) kızıyla evlenebilir."

    şuna da kaynak diyorlar sanırım:
    seafoodplus.info&#x;seafoodplus.info

  • en az mum söndü iftirası kadar aşağılık, şerefsizlik kokan bi' iddia. bu iftirayı atanlara, ne kadar etik olmasa da, ağız dolusu sinkaflı küfürler sarf etmek zaruridir.

  • (bkz: kültür müslümanı vs vahiy müslümanı)

  • mum söndü iftirasından temel bir farklılığı olan iftiradır. hiçbir alevi çıkıp da "biz mum söndü yapıyoruz" demez. dememiştir. lakin kendilerine müslüman diyen bir kısım hadis dini inanlıları bu saçmalığın iki mezhepte olduğunu iddia ediyorlar. tutup da bir islam düşmanı "müslüman babalar öz kızları ile evlenir" diye iftira atmıyor. kendine müslüman diyen tiplar böyle bir şeye hak dedikleri iki mezhepte cevaz olduğunu anlatıyor, teorik açıklamasını yapıyor.

    bu arada bu iftiranın yazıldığı site sorularla islamiyet isimli bir site. onlar da kadim kaynaklardan alarak aktarıyorlar sitelerine. (bkz: sorularla islamiyet)

  • Dincilerin sapıklığı bitmiyor: Baba zina sonucu doğan kızıyla evlenebilir

    Mısırlı bir din adamı, bir erkeğin evlilik dışı doğan çocuğuyla evlenebileceğini ve babanın bu şekilde doğmuş kızıyla birlikte olabileceğini söyledi.

    İngiliz Daily Mail ve Al Araby'nin haberine göre El Ezher Üniversitesinden Mısırlı din adamı Mazen el-Sersawi, görüşünü İmam Şafi'ye dayandırdı. Şafi'ye göre evlilik dışı (zina) doğan çocuğun atasının belirsiz olduğunu iddia eden Sersawi, bu durumda babanın evlilik dışı doğan kızının resmen kızı sayılamayacağını söyledi. Bu durumun sonucu olarak da babanın evlilik dışı kızıyla evlenmesinin helal olduğunu savundu.

    Yoruma ise sosyal medyada tepki yağdı.

    TÜRKİYE'DE DE VAR

    Türkiye'deki İslami sitelerin de benzer yorumu yapması dikkat çekiyor.

    Sorularla İslamiyet sitesine "İmam Şafi'nin, zina sonucu doğan bir kızla o kızın babasının evlenebileceğine dair fetva verdiği doğru mudur? Bu konunun aslı nedir?" sorusuna verilen yanıtta Hanefî ve Hanbelî mezheplerine göre evlenilemeyeceği söylendikten sonra Şafi ve Maliki mezheplerine göre evlenilebileceği şöyle anlatılıyor:

    "Normal evliliği zina ile kıyaslamak kıyas-ı maalfarıkdır/ortak benzetme yönü bulunmayan bir karşılaştırmadır. Çünkü, zina eden kimseye had cezası tatbik edildiği gibi, zina ile nesep de sabit olmaz. Bu konuda İmam Şafii’nin İmam Muhammed’e söylediği şu sözleri manidardır: 'Meşru evlilik övgüye layık görülmüş, zina ise recmedilmeye değer bulunmuştur. Bu ikisi hangi yönden birbirine benziyor?' (bk. a.g.y).

    Malikî ve Şafii alimlerine göre, zina ile hürmet-i musahere meydana gelmez, zina ile hiçbir hukukî unsur oluşmaz. Bu sebeple, bir kimse zina ettiği kadının annesiyle, (kendisinden de olsa) kızıyla evlenebilir.

    Bu alimlerin dayandığı dört delil vardır:

    Birincisi: Bir rivayete göre, bir adam zina ettiği bir kadının kendisiyle veya kızıyla evlenmek istediğini Peygamberimiz (a.s.m)’e sorunca, “Haram, helalı haram kılmaz. Haram ancak nikah sebebiyle meydana gelir” buyurdu. (bk. İbn Mace, Nikah, 63). Bu rivayet zayıf olmakla beraber, bir kısım sahih rivayetlerle desteklenmiştir.

    Nitekim, bir hadis rivayetine göre Efendimiz (a.s.m) şöyle buyurmuştur:

    “Kırbaçlanan bir zinakar ancak kendisi gibi biriyle evlenebilir.”(Ebu Davud, Nikah,4; Ahmed b. Hanbel, 2/). Yine Ahmed b. Hanbel, ve Taberanî’nin rivayet ettiğine göre, zina etmiş bir kadınla evlenmek isteyen bir adamın durumunu soranlara, Hz. Peygamber (a.s.m): “Zina eden kadınla ancak zina eden bir erkek veya bir müşrik evlenebilir.” mealindeki ayeti okumuştur. Heysemî, İbn Hanbel’in rivayetinin sahih olduğunu söylemiştir.(bk. Mecmau’z-Zevaid, 7/).

    İşte bu rivayetler zinanın hukukî bir tesire sahip olmadığını göstermektedir.

    İkinci delilleri: Musahere, yabancıları akraba yapan bir nimettir. Halbuki zina yasaklanan bir cürümdür, nimet olmakla hiçbir alakası yoktur. O halde, meşru nikahla bir tutulamaz.

    Üçüncüsü: Hurmet-i musaherenin bir hikmeti, erkekle kadın arasında güven ortamını temin etmek, birbirlerinin yakın akrabalarıyla tereddüde mahal vermeyecek şekilde sıcak bir ortamı paylaşmaktır. Halbuki zina ile birbirine yaklaşanlar için böyle bir şey söz konusu değildir. Yabancılıkları yine devam eder. İslam hukuku açısından, kişi, zina ettiği kadının nafakasını vermekle yükümlü değildir. Birbirlerinin eşi olarak kabul edilemezler. Aralarında miras hukuku cereyan etmez. O halde zina ile hurmet-i musaherenin meydana gelmesi düşünülemez.

    Dördüncüsü: Allah Kur’an’da evlenmesi haram olanları saydıktan sonra “Bunların dışındakilerle evlenmek size helal kılındı”(bk. Nisa, 4/) hükmüne yer vermiştir. Yasaklanalar arasında “zina ilişkisine” yer verilmediğine göre, onunla hürmet-i musaherenin meydana gelmeyeceğini açıkça göstermektedir.

    Bununla birlikte Şâfiîlerde bu çeşit sıhrî hısımlarla evlenmek mekruh sayılmıştır. (el-Cassas, Ahkâmü'l-Kur'ân, ll, ; eş-Şîrazî, el-Muhezzeb, l l, 45; eş-Sevkânî, Neylü'l-Evtâr, VI, 57; Bilmen, Istilâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, II, 97)"

    seafoodplus.info

    A. SÜREKLİ / MÜEBBED EVLİLİK ENGELLERİ

    Nikaha engel durumlar müebbed [sürekli] ve gayr-i müebbed [sürekli olmayan] şeklinde iki kısımdır. Rafii ve Nevevi tarafından zikredilmemiş olmakla birlikte "farklı cinsten olmak" sürekli bir evlilik engelidir. Kamuli farklı görüş belirtmiş olmakla birlikte İmad b. Yunus'un belirttiği ve İbn Abdüsselam'ın da fetva verdiği üzere insanlardan olan bir erkek ile bir dişi cinin evlenmesi caiz değildir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

    > Sizleri bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini var eden O'dur. [el-A'raf, ]

    > Ey insanlar sizleri tek bir nefisden yaratan ve ondan da eşini var eden Allah'a karşı gelmekten sakının. [Nisa, 1]

    İbn Ebi'd-dünya merfu olarak şunu rivayet etmiştir: "Cinle evlenmek yasaklanmıştır. "

    Cins farklılığı dışında sürekli evliliğin üç sebebi bulunmaktadır: Akrabalık, süt hısımlığı, sıhriyet hısımlığı.

    Nesep ve süt emme sebebiyle haram olan kadınları belirlemede iki farklı genel kural bulunmaktadır:

    > Amca-hala, dayı-teyze çocuklarının kapsamına girenler dışında akraba kadınlarla evlenmek haramdır.

    > Kişinin usulüyle, ilk usullerinin fasılları ile, ilk asıldan sonraki her aslın ilk faslı ile evlenmesi haramdır.

    "Usul" ile anneler, "fusOI" ile kızlar, "ilk usullerin fasılları" ile kız kardeşler, erkek kardeşin kızları ve kız kardeşin kızları, "ilk asıldan sonraki her bir aslın ilk faslı" ile halalar ve teyzeler kastedilmektedir.

    Yukarıdaki ikinci kuralı Ebu İshak el-İsferayını, ilk kuralı ise onun öğrencisi Ebu Mansur el-Bağdadı belirtmiştir.

    Rafii şöyle demiştir: "İlk genel kural, ikincinin aksine hem kısa olması, hem de kadınları açıkça belirtmesi bakımından tercihe şayandır. Ayrıca bu genel kural, şu ayetin ifade tarzına uygun bir biçimde ortaya konulmuştur:

    > "Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyelerini, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık " [Ahzab, 50]

    Bu ayet, sayılanlar dışındaki akrabalarla evlenmenin haram olduğunu göstermektedir.

    1. AKRABALIK

    2. SÜT HISIMLIĞI

    3. SIHRİYET / (ENSEST)

    1. AKRABALIK

    Nevevi evlilik engellerine ilişkin ilk sebep olan akrabalık ile konuya başlamıştır.

    Akrabalık sebebiyle kendisiyle evlenilmesi haram olan kadınlar yedidir. Nevevi ilk olarak annelerle konuya başlamıştır.

    A. ANNELER

    B. KIZLAR

    C. KIZKARDEŞLER

    D-E. ERKEK KARDEŞLERİN VE KIZ KARDEşLERİN KIZLARI

    F-G. HALALAR VE TEYZELER

    A. ANNELER

    Annelerle evlenmek haramdır. Seni doğuran veya seni doğuranı / doğurtanı doğuran her kadın senin annendir.

    "Anneler haramdır" derken kastedilen, annelerle evlilik akdi yapmaktır. Bundan sonraki ifadeler de aym şekilde anlaşılır.

    Annenin kim olduğunun ölçüsü şöyle belirlenir: Seni doğuran kişi senin gerçek annendir. Yine seni doğuran veya doğurtan kişinin annesi de yani babaanne ve onun üst soylan ile anneanne ve onun üst soylan da senin me cazen annen sayılır.

    Şöyle de denilebilir: Bir vasıta ile veya vasıtasız olarak senin nesebinin kendisine ulaştığı her kadın senin annendir.

    Bu, nesep yönünden annenin kim olduğunun açıklamasıdır. Nikah bu açıdan değil de bir başka açıdan annelik sebebiyle haram olabilir. Bu da Hz. Peygamber (s.a.v.)'in eşleri hakkında geçerlidir ki onlar müminlerin anneleridir.

    Anneler ve diğer yedi kadınla evlenmenin haramlığının delili "anneleriniz size haram kılındı. .. " şeklindeki ayettir.

    B. KIZLAR

    Kızlarla evlenmek de haramdır.

    Senden doğan veya senden doğandan doğan her kız senin kızındır.

    Ben [NevevI] derim ki: Bir erkeğin zina etmesi sonucu doğan kız, o erkeğe helalolur. Bir kadının zinadan doğurduğu çocuk ise o kadına haram olur. Doğrusunu Allah bilir.

    "Benat / kızlar" ifadesi "bint / kız" kelimesinin çoğuludur.

    Kızı belirlemenin ölçüsü şudur: Senden doğan her kız senin gerçek kızındır. Senden doğan çocuk kız olsun erkek olsun onun doğurduğu kız da mecazen senin kızındır. Buna göre oğlun kızı ve kızın kızı da ne kadar aşağı giderse gitsin senin kızındır.

    Şöyle de denilebilir: Bir vasıta yoluyla veya vasıtasız olarak doğum yoluyla nesebi sana bağlanan her dişi senin kızındır.

    Zina Sıhriyet Haramlığı Doğurur mu?

    [Zinanın sıhriyet haramlığı doğurup doğurmadığı konusunda üç görüş bulunmaktadır:]

    Birinci görüş

    Zina sonucu doğan kız çocuğunun, zina eden erkeğin kızı olarak kabul edileceği ve ona haram olacağı gibi yanlış bir anlayışın oluşması ihtimali bulunduğundan Nevevi bu vehmi şu şekilde gidermiştir: "Kişinin zina etmesi sonucu doğan kız çocuğu (bu zina ister kadının gönül rızasıyla isterse rızası olmaksızın olsun, kızın bu zinadan dOğduğu kesin olsun ya da olmasın) o erkeğe helal olur." Çünkü bu kız o erkeğe yabancıdır. Zina yoluyla olan ilişki haramlık dOğurmaz.

    Nitekim bu şekilde doğan kızla zina eden erkek arasında mirasçılık vb. hükümleri n bulunmaması da bunu göstermektedir. Karşı görüş sahibinin iddia ettiğinin aksine hükümler bölünemez. Arada mirasçılığın olmayacağı konusunda Rafil'nin belirttiğine göre icma vardır.

    İkinci görüş

    Zayıf bir görüşe göre zina mahsulü olan kız, zina eden erkeğe mutlak olarak haramdır.

    Üçüncü görüş

    Bir başka görüşe göre o kızın bu zinadan olduğu kesin olarak sabit olursa haramlık söz konusu olur. Bu da bir peygamberin mesela Hz. İsa zamanında onun haber vermesiyle olur.

    İlk görüşe göre, zina eden erkeğin, o zinadan doğan kız çocuğuyla evlenmesi mekruhtur.

    Mekruhluğun gerekçesinin ne olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür.

    Bir görüşe göre "görüş ayrılığından kurtulmak için" evlenmek mekruh kabul edilir. Subki bunun doğru olduğunu söylemiştir.

    Bir başka görüşe göre ise, kız çocuğunun o erkekten doğmuş olması ihtimali sebebiyle mekruhtur. Şayet kızın o erkekten olduğu kesin olarak bilinirse erkeğin onunla evlenmesi haram olur. İçlerinde Ruyani'nin de bulunduğu bir grup alim bunu tercih etmiştir.

    [Zina eden kadın] zina sebebiyle kendisinden gelen sütle küçük bir kız çocuğunu emzirse onun hükmü, zinadan doğan kız çocuğunun hükmü gibidir. Bunu Mütevelli belirtmiştir.

    Zinadan doğan erkek çocuk, zina eden kadın ve onun mahremi olan diğer kadınlara haramdır. Bu çocuğun o kadına mirasçı olması konusunda olduğu gibi bu konuda da icma bulunmaktadır.

    Arada şu fark vardır: Oğul, annenin bir parçası gibidir. Ondan insan olarak doğmuştur. Kızın kendisinden yaratıldığı nutfe ile o nutfenin kendisinden olduğu baba arasındaki ilişki ise böyle değildir.

    Not:Nevevi, lian yapılarak nesebi reddedilen kızın hükmünden bahsetmemiştir. Nesebi reddeden erkek, bu kızın annesi ile cinsel ilişkide bulunmamış olsa bile, erkeğin bu kızla evlenmesi haramdır; çünkü bu erkek zina isnadında yalan söylediğini itiraf etse o kızın nesebi kendisine bağlanır. Bu da gösteriyor ki kızın nesebi o erkekten bütünüyle kopmamaktadır. Ayrıca bu kız, kendisiyle zifafta bulunduğu kadının kızıdır. Bu kız hakkında sabit olan haramlık, o erkeğin diğer mahremlerine de intikal etmektedir.

    Kişi, nesebini reddettiği kızı öldürdüğünde kendisine kısas uygulanması, ona iftira atması halinde had cezasının uygulanması, onun malını çaldığında elinin kesilmesi, onun lehindeki şahitliğinin kabul edilmesi konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır.

    Hocam Remli'nin belirttiğine göre daha doğru olan görüş bu hükümlerin geçerli olmamasıdır. Nitekim her ne kadar er-Ravda'nın bozuk nüshalarında yer aldığı söylense de er-Ravda'da sahih olarak görülen görüş de bunu gerektirmektedir.

    Bulkini şöyle demiştir: "Bu iki görüş, erkeğin o kıza dokunmasıyla abdestinin bozulması, ona bakmasının ve onunla baş başa kalmasının caiz olması konusunda da geçerlidir; çünkü evlenmenin haramlığının sabit olması, mahremiyetin olmasını gerektirmez. Nitekim lanetleşilen kadınla ve şüphe yoluyla ilişkide bulunulan kadının kızıyla evlenmek haram olduğu halde bunlarla kişi arasında mahremiyet ilişkisi yoktur. Bana göre burada mahremiyetin sabit olması, akla daha yakın durmaktadır."

    Daha uygun olan görüş, ihtiyat sebebiyle bakma ve baş başa kalmanın haram olması, şüphe sebebiyle ona dokunmakla abdestin bozulmamış olmasıdır. Nitekim abdestsizlik sebepleri konusunda daha önce yaptığım açıklamalardan bu durum anlaşılmaktadır.

    Bir kimsenin çocuğu, buluntu veya nesebi bilinmeyen bir kızla evlense, babası -ikrar konusunda zikredilen şartlar doğrultusunda- çocuğunun evlendiği kadının kendi kızı olduğunu iddia etse, adamın çocuğu ve karısı onun bu iddiasını tasdik ederse nesep sabit olur ve nikah fesholur. Bu olay, zifaftan önce gerçekleşmişse kız herhangi bir şeyalamaz.

    Zifaftan sonra gerçekleşmişse emsal mehir alır. Adamın çocuğu ve çocuğunun karısı onun iddiasını yalanlasa, babanın da bir delili olmasa kızın nesebi ona bağlanmakla birlikte çocuğun nikahı fesholmaz. Müzem "bu, çok garip bir durumdur." Kadı Hüseyin de fetvalarında şöyle demiştir: "Mezhebimizde, İslam'a göre kişinin kız kardeşi olan kişiyle ilişkide bulunabildiği bunun dışında bir mesele yoktur" demiştir.

    Şu durum da buna kıyas edilmiştir: "Bir kimse, nesebi mechul bir kadınla evlense, gelinin babası damadı kendi nesebine katsa, gelin bunu tasdik etmezse nikah fesholmaz. İlk durumda baba delil getirirse nesep sabit olur, nikah fesholur. Mehrin hükmü de yukarıda geçtiği gibidir. Babanın delili olmamakla birlikte onun iddiasını yalnızca gelin tasdik etse, kocanın hakkı sebebiyle nikah fesholmaz. Bununla birlikte koca karısından ayrıldığında yeniden nikah yapması caiz olmaz; çünkü kadının izni şarttır, kadın ise evlenmelerini n haram olduğunu itiraf etmiştir. Mehre gelince; kocanın mehir ödemesi gereklidir; çünkü koca kendisinin üzerinde mehir borcunun bulunduğunu iddia etmekte, kadın ise bunu inkar etmektedir. Bu olay, zifaf öncesinde olmuşsa kadın akitte belirlenen mehrin yarısını, zifaf sonrasında olmuşsa mehrin tamamını alır. Bu meselede mehrin teslim açısından hükmü, bir şahıs bir kimse lehine mal ikrarda bulunduğu halde diğer şahsın bunu inkar etmesi meselesine benzer. Bu konu, ikrar bölümünde geçmişti. Nesebe katma işlemi evlilikten önce gerçekleşse, adamın oğlunun o kadınla evlenmesi caiz olmaz.

    C. KIZKARDEŞLER

    Kızkardeşlerle evlenmek de haramdır.

    [Kızkardeşler anlamına gelen] "ahavat" kelimesi "uht" kelimesinin çoğuludur.

    Kız kardeş, anne-babadan veya bunların birinden doğmuş bulunan kızdır.

    D-E. ERKEK KARDEŞLERİN VE KIZ KARDEşLERİN KIZLARI

    Erkek kardeşlerin ve kız kardeşlerin kızlarıyla evlenmek de haramdır.

    Bütün yönlerden erkek kardeşlerin ve kız kardeşlerin kızlarıyla ve ne kadar aşağıya inerse insin onların çocuklarının kızlarıyla evlenmek haramdır.

    Not:Erkek kardeşlerin ve kız kardeşlerin kızlarının, Kur'an'daki ifadeye uygun biçimde halalar ve teyzelerden sonraya bırakılması daha uygun olurdu.

    F-G. HALALAR VE TEYZELER

    Halalarla ve teyzelerle evlenmek haramdır. Seni doğurtan her erkeğin kız kardeşi senin halan, seni doğuran her kadının kız kardeşi senin teyzendir.

    Her [üç] yönden; yani ana-baba bir, baba-bir ve ana-bir halalarla evlenmek haramdır. Aynı şekilde [her yönden] teyzelerle evlenmek haramdır.

    Nevevi, halanın kim olduğunu şu şekilde belirtmiştir: "Arada bir vasıta olmaksızın seni doğurtan erkeğin kız kardeşi senin gerçek anlamda halandır. Babanın halasında olduğu gibi arada bir vasıta varsa bu kadın senin mecazen halan olur. Hala, anne tarafından da olabilir. Örneğin annenin babasının kız kardeşi [anne tarafından haladır.]

    Nevevi, teyzenin kim olduğunu şu şekilde belirtmiştir: "Arada bir vasıta olmaksızın seni doğuran kadının kız kardeşi senin gerçek anlamda teyzendir. Arada bir vasıta varsa senin mecazen teyzen olur. Teyze, babaannenin kız kardeşi gibi baba cihetinden de olabilir."

    2. SÜT HISIMLIĞI

    Nevevi, daha sonra evlenme engellerinin ikinci sebebi olan süt hısımlığı konusunu şu şekilde belirtmiştir:

    Bu yedisi süt emzirme yoluyla da haram olur.

    Seni emziren, seni emziren kadını emziren, seni doğuran / doğurtanı emziren, seni emziren kadını doğuran veya onun sütünün sahibini doğuran kadınlar senin süt annendir. Diğerlerini de buna kıyas et.

    Şunlarla evlenmek sana haram değildir:

    > Senin erkek kardeşini ve çocuklarının çocuklarını emziren kadın,

    > çocuğunu emziren kadının annesi ve kızı,

    > Nesep veya süt emzirmeden senin erkek kardeşinin kız kardeşi ki o senin baba-bir erkek kardeşinin anne-bir kız kardeşidir. Bunun aksi de [yani senin ana-bir erkek kardeşinin baba-bir kız kardeşi de sana haram olmaz.]

    Yukarıda [akrabalık sebebiyle evlenilmesi haram olan] yedi kişi, süt hısımlığı sebebiyle de haram olur. Bunun delili ayettir. Ayrıca Buhari ve Müslim'de yer alan hadise göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

    > Doğum yoluyla ne haram oluyorsa aynısı süt emme sebebiyle de haram olur.(Buhari, Şehadat, ; Müslim, Rada', )

    Bir başka rivayette "neseben ne haram oluyorsa" şeklindedir.(Buhari, Şehadat, ; Müslim, Rada', )

    Diğer bir rivayette şöyle buyrulmuştur: Neseben evlenilmesi haram olan kimseleri, süt emzirme açısından da haram kabul edin.(Buhari, Nikah, )

    Süt anneye ilişkin ölçüye göre şunlar senin süt annendir:

    > Seni emziren,

    > Seni emziren kadını veya o kadından süt gelmesine sebep olan erkeği emziren,

    > Doğrudan veya dolaylı olarak seni doğuran / doğurtanı emziren,

    > Seni emziren kadını doğrudan veya dolaylı olarak doğuran / doğurtan,

    > Seni emziren kadından süt gelmesine sebep olan erkeği doğrudan veya dolaylı olarak doğuran / doğurtan

    Yukarıda zikredilen yedi kişiyi süt haramlık yönünden bunlara kıyas etmek gerekir.

    Şunlar kişinin süt kızıdır:

    > Senden kaynaklanan sütü emen,

    > Doğrudan veya dolaylı olarak senden doğan kimseden kaynaklanan sütü emen,

    > Doğrudan veya dolaylı olarak senden doğan kadının sütünü emen,

    > Süt kızın gerek nesep gerek süt emme yönünden ne kadar aşağa inerse insin kızları.

    Şunlar kişinin süt kız kardeşidir:

    > Annenin emzirdiği kız,

    > Sabandan kaynaklanan sütle emzirilen kız,

    > Seni emziren süt annenin doğurduğu kız,

    > Süt babanın doğurttuğu kız.

    Şunlar kişinin süt halasıdır:

    > Süt babanın kız kardeşi,

    > Gerek doğrudan gerek dolaylı olarak süt babayı doğurtan kişilerin nesep veya süt emme yoluyla kız kardeşi.

    Şunlar kişinin süt teyzesidir:

    > Süt annenin kız kardeşi,

    > Süt emziren kadını doğrudan veya dolaylı olarak dünyaya getiren kadının nesep veya süt emme yoluyla kız kardeşi olan kişi.

    Şunlar kişinin süt erkek kardeşlerinin ve süt kız kardeşlerinin kızlarıdır:

    > Süt anne ve süt babanın çocuklarının gerek süt gerekse nesep yoluyla olan kızları,

    > Süt kız kardeşin emzirdiği kız,

    > Senin erkek kardeşinden kaynaklanan sütü emen kız ile onun kızları ve nesep ve süt emmeden evlatlarının kızları.

    Senin erkek kardeşini veya kız kardeşini emziren kadın sana haram olmaz. Şayet nesepten olsaydı haram olurdu; çünkü bu kişi ya senin annen, ya da babanın ilişkide bulunduğu kadın olurdu.

    Senin çocuğunun çocuğunu emziren kadın da sana haram olmaz. Şayet neseben anne olsaydı haram olurdu; çünkü o ya senin kızın ya da oğlunun ilişkide bulunduğu kadın olurdu.

    Senin çocuğunu emziren kadın ve onun kızı da sana haram olmaz; şayet o nesepten anne olsa senin ilişkide bulunduğun kadın olurdu ki bu durumda onun annesi ve kızı sana haram olurdu.

    Yukarıda sayılan dört şahıs neseben haram olduğu halde süt emzirme dolayısıyla haram olmaz. Bazıları bunu "neseben haram olanlar, süt emzirme yoluyla da haram olur" genel kuralından istisna etmişlerdir.

    Nevevi, er-Ravda'da şöyle demiştir:

    Muhakkik alimlerin belirttiğine göre bunları istisna etmeye gerek yoktur; çünkü bunlar zaten genel kuralın kapsamına dahil değildir. Bu sebeple ne İmam Şafii, ne alimlerin çoğunluğu bunları istisna ettiği gibi bunlar hadisten de istisna edilmemiştir; çünkü erkek kardeşin annesi, erkek kardeşin annesi olması sebebiyle kişiye haram kılınmamış, kişinin annesi veya babasının karısı olması sebebiyle haram kılınmıştır. Bu durum ilk meselede bulunmamaktadır. Diğerleri için de aynı durum söz konusudur.

    Rafii, "süt emzirme" bölümünde buna benzer ifadeler kullanmıştır.

    Cüveyni şöyle demiştir: "Neseben haram olanlar süt emzirme sebebiyle de haram olurlar" hadisi özlü bir sözdür. Bu, süt emzirme sebebiyle haram olanlara ilişkin kuralları tamamen içermekte hiçbirini dışarıda bırakmamakta olup, herhangi bir yoruma açık olmadığı gibi, bir kimsenin bu ifadeyi tamamlamasına da gerek yoktur. Bu, istisna yoluyla bile olsa herhangi bir çıkarım yapmaya gerek olmayan genel bir kuraldır.

    Bazıları Nevevi'nin zikrettiği durumları bir şiir halinde şu şekilde düzenlemiştir:

    Dört kimse vardır ki süt emzirme açısından helaldir.

    Nesep yoluyla aldığında ise bunlar haram olur.

    Oğlun ninesi ve onun kız kardeşi, sonra onun erkek kardeşinin annesi ve bir de torun.

    Cürcanı bu dördüne üç kişiyi daha eklemiştir: "Amca ve halanın annesi", "dayı ve teyzenin annesi", "oğlun erkek kardeşi". Bunlar neseben haram oldukları halde süt emme sebebiyle haram değildirler. Son durum şöyle düşünülebilir: Bir kadının oğlu, oğlu bulunan bir başka kadından süt emer, o oğul bu kadının oğlunun süt erkek kardeşi olur. Bu kadının, oğlunun süt erkek kardeşiyle evlenmesi haram olmaz.

    Senin erkek kardeşinin gerek nesep gerekse süt emme yoluyla olan kız kardeşiyle evlenmen haram değildir. O kız nesep olarak senin baba-bir erkek kardeşinin ana-bir kız kardeşidir.

    Bu, nesep açısından şöyle olur:

    Senin baba-bir erkek kardeşin ve ana-bir kız kardeşin olur. O baba-bir erkek kardeşinin, ana-bir kızkardeşin ile evlenmesi caizdir.

    Bu, süt emme konusunda şöyle olur:

    Bir kadın seni ve yabancı bir kızı evlendirir. Bu durumda senin erkek kardeşin o kızla evlenebilir.

    Bunun aksi de nesep açısından söz konusu olabilir. Örneğin senin ana-bir erkek kardeşinin, baba-bir kız kardeşi ile evlenebilirsin. Yani senin erkek kardeşinin babasının, senin annenden doğmamış olan bir kızı olur, senin onunla evlenmen caizdir.

    Süt emme açısından ise şöyle olur: Bir kadın senin erkek kardeşinle birlikte sana yabancı bir kızı emzirir, senin o kızla evlenmen caizdir.

    Not:Aksi durum, el-Muharrer, er-Ravda ve Eş-Şerhu'l-kebir'de bulunmayıp [Nevevi tarafından] el-Minhac'a eklenmiştir.

    3. SIHRİYET / (ENSEST)

    Nevevi daha sonra haramlığın üçüncü sebebi olan sıhriyet konusunu ele almaya başlamıştır.

    Gerek nesep gerekse süt emme yoluyla senin çocuğun olan veya kendisinin çocuğu olduğun kişinin karısı sana haramdır. Yine senin karının nesep ve süt emme yoluyla olan anaları sana haram olduğu gibi, anasıyla zifaf yapmışsan kızları da sana haramdır.

    Araya bir vasıta girerek veya girmeksizin senden doğmuş olan erkeğin karısı ile evlenmen -senin çocuğun onunla zifaf yapmamış olsa bile- haramdır. Çünkü "sizin sulbünüzden olan oğullarınız karılarıyla evlenmeniz size haram kılındı" [Nisa, 23] ayetinde herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

    Yine araya bir vasıta girerek veya girmeksizin senin kendisinden doğmuş olduğun gerek baba gerekse anne tarafından olan babalar ve dedeler bir kadınla evlendiğinde -zifaf yapmamış olsalar bile- onlarla evlenmen sana haram olur. Çünkü "Daha önce geçen müstesna, babalarınızın nikahladığı kadınlarla evlenmeyin" [Nisa, 22] ayetinde herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

    İmam Şafii, el-Ümm'de şöyle demiştir: [Daha önce geçen müstesna ifadesi] "cahiliye döneminde, siz bunun haram olduğunu bilmezken" anlamına gelir.

    [Yukarıdaki haramlık] gerek nesep gerekse süt emzirme yoluyla olsun fark etmez. Bu ifade, yukarıdaki her iki maddeyle ilişkilidir. Neseben haramlığın delili ayettir. Süt emme dolayısıyla haramlığın delili ise daha önce geçen hadistir.

    Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: "Allah ayette, sulbünüzden olan oğullarınızin karıları, ifadesini kullandığı halde, süt emzirmeden olan oğlun karısı nasıl haram olur?

    Buna şöyle cevap verilir: Mefhum-i muhalefet, ancak mantuk [ifadede yer alan ibareler] onunla çelişmediğinde hüccet olur. " Burada ise "neseben haram olan herkes, süt emme sebebiyle de haram olur" şeklindeki hadisin mantuku bununla çelişmektedir.

    Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: "O zaman ayette ["sulbünüzden olan"] şeklinde kayıt konulmasının anlamı nedir?"

    Buna şöyle cevap verilir: Bunun amacı, evlatlığın karısını dışarıda bırakmaktır. Kişinin, evlat edindiği çocuğun karısıyla evlenmesi haram değildir; çünkü o, gerçekte kendi oğlu değildir.

    Senin karının gerek doğrudan gerekse araya vasıtalar girmesi yoluyla olsun, neseben ve süt emme yoluyla olan anneleriyle evlenmen de haramdır. Burada zifaf olsun ya da olmasın fark etmez; çünkü "karılarınızın anaları [size haram kılındı]" ayetinin ifadesinde herhangi bir kayıt yoktur.

    Karının gerek doğrudan gerekse araya vasıtalar girmesi yoluyla olan kızları da, sahih veya fas id bir nikah akdiyle karınla zifafta bulunmuşsan sana haramdır. Çünkü şu ayetin ifadesinde hiçbir kayıt bulunmamaktadır:

    > "Kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla [nikahlanıp da] henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahzur yoktur. " [Nisa, 23]

    Bu ayette "evleninizde bulunan" ifadesinden zıt anlam çıkarılamaz; çünkü bu, o dönemdeki yaygın durum dikkate alınarak bu şekilde ifade edilmiştir.

    Şu sorulabilir: Birbirine atfedilen cümlelerden sonra gelen sıfat o cümlelerin tümüne döndüğü halde, "henüz birleşmemişseniz" ifadesi niçin ikinci cümleyle ilişkilendirildiği halde "karılarınızın anneleri" ifadesiyle ilişkilendirilmemiştir?

    Buna şöyle cevap verilir: Ayetteki ikinci "nisaiküm [karılarınız]" ifadesi harf-i cerle mecrurdur. ilk "nisaiküm" ifadesi ise başındaki muzaftan dolayı mecrurdur. Amil değiştiğinde, sonrakinin öncekine tabi kılınması söz konusu olmaz, arada bağlantı tamamen kopmuş olur.

    Buna "ma'mul cerdir, o da her ikisinde birdir" denilerek itiraz edilmiştir.

    Not:

    a. Şeyh Ebu Hamid ve başkalarının söylediklerinden anlaşıldığına göre, zifafın annenin hayatındayken gerçekleşmesi dikkate alınır. Buna göre kadın zifaftan önce ölse, kişi onun ölümünden sonra kendisiyle ilişkide bulunsa, bu ilişki, onun kızıyla evlenmeyi haram kılmaz; çünkü -Ruyanl tereddüt etmiş olmakla birlikte- buna zifaf denilmez.

    b. Şu sorulabilir: "Alimler kızın usulündeki haramlık konusunda zifafa itibar etmedikleri halde kızın haram olması konusunda buna niçin itibar etmişlerdir?"

    Buna şöyle cevap verilir: Kişi, genellikle nikah akdinin ardından evliliğe ilişkin işleri düzenlemek için kızın annesiyle konuşmaya ihtiyaç duyar. Bu yüzden anne akitle haram olmuştur ki damadının kendisiyle bu konuları konuşması kolayolsun, kızı ise böyle değildir.

    c. Haramlığın "zifafa girmek / birleşmek" ile kayıtlanmasından, ilk üçünün yalnızca akitle haram hale geldiği anlaşılmaktadır ki daha önce geçtiği üzere bu doğrudur. Burada akdin sahih olması şarttır. Fasid akde gelince, bu akide kişinin evlendiği kadınla ilişkiye girmesi hela! olmadığı gibi bu akit sıhriyet haramlığını da doğurmaz.

    Burada özetle şunu söyleyebiliriz: "Üvey kız gibi, [annesiyle] cinsel ilişkide bulunmakla haram olan kimse için akdin sahih olması şartı dikkate alınmaz. Yalnızca akit yapmakla haram olan kadınlara -ki bunlar ilk üçüdür- gelince onların haram olması için akdin sahih olması dikkate alınır. Bununla birlikte kişi fasid bir akitle ilk üç kadınla ilişkide bulun sa burada akitten dolayı değil ilişkiden dolayı haramlık söz konusu olur."

    Nevevi'nin sözünün zahirinden ilk anda şöyle bir anlam anlaşılmaktadır: "Kadın, kocasının menisini [onunla ilişkide bulunmaksızın] kendi cinselorganına koysa bu durum kocanın üvey kızıyla evlenmesini haram kılmaz". Bu kastedilmemiştir.

    Çünkü er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre, bir erkeğin menisi dokunulmazlığa sahip ise -yani mesela bir kadının kocasına ait ise- kadın o meniyi kendi cinselorganına koyduğunda [ilişkide bulunmamış olsa bile] sıhriyet haramlığı meydana gelir. Bundan anlaşıldığına göre o kadının kızı [yani kocanın üvey kızı] da ona haram olur.

    Bulkini ise buna aykırı görüş belirtmiştir.

    Nevevi'nin sözünün zahirinden şu da anlaşılmaktadır: "Kişi, kendisiyle zifafta bulunmamış olduğu karısına lian yapsa ve o kadının doğuracağı çocuğun kendisinden olmadığını belirtse, o kızla evlenebilir; çünkü bu kız, kişinin ilişkide bulunmadığı bir kadının kızı olup kendisinin kızı olduğu sabit olmamıştır." Bu anlam kastedilmemiştir. Daha doğru görüşe göre kişinin bu kızla evlenmesi haramdır; çünkü daha önce işaret edildiği üzere bu kızın nesebi o adamdan kesin olarak kopmuş olmaz.

    Nevevi'nin sözünden şu sonuçlar çıkmaktadır:

    1. Annenin kocasının kızı ve kızın kocasının kızı ile annesi haram olmaz.

    2. Babanın karısının annesi, oğlun karısının annesi veya kızı haram değildir.

    3. Üveyoğlun karısı, üvey babanın karısı haram değildir.

    Çünkü bunlar, "evlenilmesi haram olanlar" arasında zikredilen kimselerden değildirler.

    Bir kimse dıriye edinerek bir kadınla ilişkide bulunsa o kadının anneleri ve kızları kendisine haram olur. O kadın da bu erkeğin babalarına ve oğullarına haram olur. Yine erkek hakkında şüphe ile ilişkide bulunduğu kadın açısından da durum böyledir. Bir görüşe göre kadın hakkında da böyledir.

    Kendisiyle zina edilen kadından dolayı sıhriyet haramlığı doğmaz.

    Daha güçlü görüşe gore şehvetle dokunmak, cinsel ilişkide bulunmak gibi değildir.

    Mahrem olan bir kadın büyük bir beldedeki kadınların içinde karışmış olsa, erkek o bölgedeki kadınlar içinden evlenebilir. Sınırlı sayıda kadınların içinde karışmış olsa onlardan biriyle evlenemez.

    Kişinin, babasının karısıyla şüphe yoluyla ilişkide bulunması örneğinde olduğu gibi bir nikah üzerine onun ebediyyen haramlığını gerektiren bir durum meydana gelse kişi nikahını yarıda keser.

    Bir kimse hayatta iken bir kadınla -bu kadın kendisine ebediyen haram olsun veya olmasın fark etmez- mülkiyetine dayanarak [yani cariye edinerek] ilişkide bulunsa o kadının anneleri ve kızları o erkeğe haram olur. O kadının kendisi, erkeğin babalarına ve oğullarına ebediyen haram olur. Bu konuda icma vardır. Çünkü cariye edinerek ilişkide bulunmak, nikah akdi ile ilişkide bulunmak gibi kabul edilir.

    Hayatta olan bir kadınla şüphe yoluyla ilişkide bulunan erkek hakkında da aynı durum geçerlidir. Orneğin bir erkek bir kadını kendisinin karısı veya cariyesi zannederek ilişkide bulunsa veya fasid bir satım akdi ya da fasid bir nikah akdine dayanarak ilişkide bulunsa o kadının anneleri ve kızları bu erkeğe haram olur. Bu kadın da o erkeğin babalarına ve oğullarına haram olur. Bu ilişki sebebiyle nesep sabit olduğu gibi, iddet de gerekli olur. Kadın, erkeğin zannettiği gibi çıksın ya da çıkmasın hüküm değişmez.

    Bir görüşe göre şüphe yoluyla ilişkide bulunan kadın hakkında da böyledir. Yani bir kadın, bir erkeğin kendi kocası olduğunu zannederek ilişkide bulunsa o erkek durumu bilse bile hüküm böyledir. Bu görüşe göre, iki taraftan birinde şüphenin bulunması yeterlidir.

    RafiI'nin "süt emzirme" bölümünde tek görüş olarak belirttiğine göre, ölmüş bir kadınla ilişkide bulunmak kesin olarak sıhriyet haramlığını doğurmaz.

    Çift cinsiyetli şahsısla ilişkide bulunmaya gelince, Ebu'lFutC'ıh'un belirttiğine göre ilişkide bulunulan organın onda fazlalık olması ihtimaline binaen sıhriyet haramlığı doğmaz.

    Not:Bir kadınla şüphe ile ilişkide bulunmanın, cariyelik yoluyla ilişkide bulunmaya benzetilmesinden sanki şüphe yollu ilişkinin hem haramlığı hem de mahremiyeti gerektirdiği gibi bir anlam çıksa da bu kastedilmemiştir. Bundan yalnızca haramlık çıkar.

    Buna göre şüphe ile ilişkide bulunan kişinin, ilişkide bulunduğu kadının annesine veya kızına bakması, bunlarla yalnız kalması, yolculuğa çıkması, onlara dokunması, tıpkı ilişkide bulunulan kadın gibi hatta daha da öte haram olur. Kişi daha sonra bu kadınla evlenip zifaf yapsa, alimlerin sözünden anlaşıldığına göre mahremiyet de sabit olur. Nevevi'nin "bunun kadın hakkında bir etkisi olmaz" şeklindeki ifadesi mehir açısından değil haramlık açısındandır.

    Bu meseleye ilişkin hükümlerin özü şudur: Yalnızca ilişkide bulunan erkekte şüphe olduğunda sıhriyet haramlığı, nesep ve iddet sabit olur, mehir gerekmez. Yalnızca kadında şüphe olduğunda sadece mehir sabit olur, sıhriyet haramlığı, iddet ve nesep sabit olmaz.

    "Erkek hakkında" ifadesinin kapsamına iki durum girer: Kadın ve koca hakkındaki şüphe ve yalnızca koca hakkındaki şüphe. Bundan iki durum çıkarılır: Yalnızca kadının şüphe etmesi, erkeğin şüphe etmemesi.

    Bir kadınla zina etme sebebiyle sıhriyet haramlığı doğmaz. Bu sebeple zina eden erkek, zina ettiği kadının annesiyle ve kızıyla evlenebileceği gibi, zina eden adamın oğlu ve babası da o kadınla evlenebilir; çünkü Allah nesep ve sıhriyeti kullarına bir lütuf olarak verdiğini belirtmiştir. Nesep nasıl ki zina ile kurulmuyorsa sıhriyet de böyledir.

    Not:Akıl hastasının zinası istisna edilmiş olup bununla sıhriyet haramlığı sabit olur. İbn Şehbe'nin belirttiğine göre bunun istisna edilmesine gerek yoktur; çünkü akıl hastasının yaptığı ilişki görünüşte zina gibi olsa bile hakikatte zina değildir; çünkü onun açısından günah ve had cezası söz konusu değildir.

    Bir adam, bir erkek çocukla ilişkide bulunsa, çocuğun annesi ve kızı o adama haram olmaz.

    Bir kimsenin karısına veya cariyesine şehvetle dokunması veya öpmesi ya da mesela yatağında bulunan bir kadını karısı zannederek şüphe yoluyla ona şehvetle dokunması ve öpmesi [cinsel ilişki gibi sıhriyet haramlığı dOğurur mu? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

    Birinci görüş

    Daha doğru görüşe göre bu, cinsel ilişki gibi değildir; çünkü bu, iddeti gerektirmez. Aynı şekilde sıhriyet haramlığını da gerektirmez.

    İkinci görüş

    Bu da cinsel ilişkide olduğu gibi kadından cinsel haz duymaya sebep olduğundan cinsel ilişki gibidir. Ayrıca bu da tıpkı ilişki gibi ihramlı olan kimseye fidyeyi gerektirecek bir yararlanmadır. Alimlerin çoğunluğu bu görüştedir.

    Not:"Şehvet" kaydı, Nevevi'nin el-Muharrer'e eklediği bir fazlalıktır. Nevevi ed-Oekaik'de şöyle demiştir: "Bu kaydın konulması zorunludur. Şehvetsiz olarak dokunmak, alimlerin çoğunluğuna göre haramlığı gerektirmez."

    Zerkeşi şöyle demiştir: Nevevi'nin söylediğine şu durum bir aykırılık teşkil eder: "Baba, oğlunun cariyesine dokunduğunda, babanın cariye üzerinde mülkiyetinin bulunmasına ilişkin bir şüphe olduğundan cariye haram olur. Yani bu konuda, zevceye dokunma meselesinin aksine görüş aynlığı bulunmaktadır." Bunu Cüveynı söylemiştir.

    Kadın, kocasının menisini kendi vücuduna soktuğunda bununla iddet, sıhriyet haramlığı ve nesep sabit olur. Yine yabancı bir erkeğin veya cariye efendisinin menisini vücuduna dahil ettiğinde de böyledir. Ancak bununla muhsanlık, boşanmış kadının ilk kocasına helal olması, mehrin kesinleşmesi, mehir belirlememiş olan kadına mehir ödemenin gerekli olması, şüphenin bulunduğu durumda gusül ve mehir sabit olmaz. Bununla kocanın boşadığı karısına dönüşünün gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda ihtilaf bulunmaktadır. İbnü'l-Mukrı, şerh ettiği kitaba tabi olarak bu bölümde ric'atin gerçekleşmeyeceğini tek görüş olarak aktarmıştır. Bu, Rafii ve Nevevi'nin "[üç kere boşanan kadının] ikinci evlilik yaparak ilk kocasına helal olması" ve "cinsel iktidarsızlık sebebiyle nikahın fesholması" konusunda tek görüş olarak "ric'at sabit olur" şeklindeki ifadelerine aykırıdır. Rafii de eş-Şerhu's-sağır'de yalnızca bu görüşü aktarmakla yetinmiştir ki el-Mühimmat'ta belirtildiği üzere daha doğru olan da budur. İsnevi şöyle demiştir:

    "Maverdi bazı alimlerimizden şunu aktarmıştır: Kadının vücuduna kocasının menisini sokmak suretiyle haramlığın gerçekleşmesi için, kocanın boşaldığı esnada ve kadının meniyi vücuduna koyduğu esnada aralarında evliliğin bulunması şarttır." Bundan anlaşıldığına göre her iki durumda yabancı bir erkeğin menisi ile haramlığın gerçekleşebilmesi için şüphenin bulunması gerekir. Bundan kasıt, her iki durumda da meninin dokunulmazlığının bulunmasıdır. Bu ise kocanın veya efendinin zina sebebiyle gelen menisini, kadının veya cariyenin kendi vücuduna sokmasıyla gerçekleşmez.

    Beğavı'ye göre kişi, zina ettiğini zannederek kendi karısıyla birleştiğinde kendisinden gelen meni hakkında bu sabit olduğu gibi yukarıdaki bütün durumlarda da olur. Ona şöyle cevap verilmiştir: Kişinin belirtilen zan ile kendi karısı ile ilişkide bulunması bizim meselemizin aksine gerçekte zina değildir.

    Bir şahsın nesep, süt emme veya sıhriyet yoluyla mahremi olan bir kadın ya da -Cürcanl' nin ifade ettiğine görelian, nesebini reddetme, putperest olma vb. sebeplerle kendisine haram olan bir kadın büyük bir şehirdeki sayısı belirli olmayan kadınlar arasında karışmış bulunsa, gerek araştırma yaparak gerekse yapmaksızın o kadınlar içinden biriyle evlenebilir. Çünkü kişinin bu şehirdeki bir kadınla evlenmesini yasakladığımızda o kişi başka yere yolculuk yapmak suretiyle zarar görebilir. Hatta bu durumda evlenme yolu tamamen kapanmış olabilir. Zira başka bir şehre gitse bile o kadının oraya gitmediğinden emin olunamaz. Bu, biri tarafından avlanmış hayvanın, mübah olan ve sayısı belirli olmayan hayvanların arasına karşımasına benzer ki bu durumda av yapmak haram olmaz.

    Not:Nevevi'nin "onlar içinden evlenebilir" ifadesinden, onların tümüyle evlenemeyeceği anlaşılmaktadır ki Cürcanı bunu açık olarak ifade etmiştir.

    Kişi, bu kadınlar içinden biri kalıncaya veya belirli sayıda kadın kalıncaya kadar diğerleriyle evlenebilir mi? Ruyani'nin babasından aktardığına göre burada iki ihtimal söz konusudur. Ruyani'ye göre ikinci ihtimal [yani evlenmesinin caiz olmayacağı görüşü] kıyasa daha uygundur. Bana göre de böyledir.

    Nevevi benzer bir durumda [necis ile temiz] kapların karışması halinde birinci ihtimali [yani bu kaplardan kullanmanın caizliğini] sahih kabul etmiştir. Arada şu fark vardır: Kaplar konusunda zan yeterlidir; nitekim temiz olduğu konusunda zan bulunan bir kaptan abdest almak ve bu abdestle namaz kılmak sahihtir, yine kesin temiz olduğu bilinen suyu kullanma gücü bulunduğu halde şüpheli bulunan kaptaki su ile abdest almak helaldir.

    Burada kapların sayısı sınırlı olsun ya da olmasın böyledir. Nikah ise farklıdır.

    Nevevi'nin "mahrem" ifadesi, halkın ağzında çoğunlukla bu şekilde telaffuz edilmekle birlikte aslında bunun "muharrem" diye telaffuz edilmesi daha doğrudur; çünkü burada hüküm yalnızca birinciye [yani mahreme] özgü değildir; zira aynı nikah altında cem etmenin yasaklandığı veya iddet sebebiyle evlenilmesi haram olan kadınların hükmü de [onlar mahrem sayılmadığı halde] böyledir.

    [Evlenilmesi haram olan bir kadın] sınırlı sayıda kadının arasında bulunsa, kişinin bu kadınlar içinden biriyle / bazılarıyla evlenmesi helal olmaz. Zira önceki durumun aksine burada onlardan kaçınmakta herhangi bir zorluk bulunmadığı gibi ayrıca cinsel konularda ihtiyata riayet etmek esastır.

    Kişi bu hükme muhalefet ederek evlense, daha doğru görüşe göre bunu yapmasını yasak kabul ettiğimizden dolayı bu nikah akdi sahih olmaz. Çünkü daha önce geçtiği üzere kişinin, evleneceği şahsın kendisine helal olduğunu kesin olarak bilmesi, evliliğin sıhhat şartıdır.

    İbn Şehbe'nin belirttiği üzere şu [iki] durum buna aykırılık teşkil etmektedir:

    > Kişi, murisinin hayatta olduğunu zannettiği halde onun cariyesi ile evlense, daha sonra murisinin öldüğü ortaya çıksa bu nikah sahihtir .

    > Kayıp olan bir şahsın karısı beklemesi gereken süre kadar bekledikten sonra kişi bu kadınla evlense ve daha sonra kayıp şahsın ölü olduğu ortaya çıksa İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre bu sahih olur.

    ilk duruma şu şekilde cevap verilir: Burada şüphe kocanın cariyeye malik olup olmadığı konusundadır. Onun malik olduğunun sonradan ortaya çıkmasının bir zararı yoktur. Nitekim çift cinsiyetli olan bir kimse, kız kardeşini evle ndirdikten sonra bu şahsın erkek olduğu anlaşılsa [nikah esnasında velinin cinsiyetinin bilinmemesinin akde] bir zararı olmaz.

    İkinciye şöyle cevap verilir: Bazı imamlar kişinin bunu yapabileceği görüşünü benimsemişlerdir. Kişinin gerçekte ölmüş olduğu ortaya çıkınca akit sahih olur.

    Buradaki ayrım, kişinin cariyesi üzerindeki mülkiyetine dayanarak onunla ilişki kurmayı istemesi meselesinde de söz konusudur.

    Cüveynı şöyle demiştir: "Sınırlı sayıda ifadesi, yöneticilerin değil de fertlerin tek tek saymalarının kolayolduğu sayıdır."

    Gazali şöyle demiştir: Sınırsız sayıda ifadesi, mesela bin kişi gibi açık bir alanda toplandıklarında onlara bakan kişinin bir bakışta sayması mümkün olmayacak kadar kalabalık olan kimselerdir. Yirmi kişi gibi sayması kolayolan kimseler ise sınırlı sayıdadır.

    Bunların arasında olan sayılar ise zanna dayalı olarak bu iki taraftan birine katılır. Şüphenin söz konusu olduğu durumda kişi kalbine danışır [fetvayı kalbinden alır].

    Ezrai ve başkaları şöyle demiştir: Genel prensibe göre, şüphe durumunda evliliğin haram olması gerekir.

    "Mahrem" ifadesi şunu dışarıda bırakmaktadır: Kişinin karısı, başka kadınların arasında karışmış olsa, inceleme ve araştırma yapmak suretiyle bile olsa bu kadınlardan herhangi biriyle ilişkide bulunması hiçbir şekilde caiz olmaz. Çünkü bu konuda inceleme araştırmanın bir yeri yoktur. Ayrıca cinsel ilişki, ancak akitle helal olur, inceleme ve araştırmayla değiL.

    Bir evlilikte, eşlerin ilişkisini ebediyen haram kılacak bir durum meydana gelse, bu durum evliliğin devam etmesini engeller .

    > Örneğin bir kimse oğlunun karısı ile şüphe yoluyla ilişkide bulunsa (veya babasının karısı ile ilişkide bulunsa),

    > Veya kendi karısının annesiyle ya da kızıyla şüphe yoluyla ilişkide bulunsa,

    Bu durumlar nasıl ki nikah akdinin ilk baştan kuruluşuna engel teşkil ediyorsa, [sonradan meydana geldiğinde de] kadının nikahı kendiliğinden fesholur. İlişkide bulunulan kadın, ister kişinin erkek kardeşinin kızı gibi akit öncesinde onun mahremi olan bir şahıs olsun ister böyle olmasın hüküm eşittir. Hocamız Zekeriya el-Ensarı şöyle demiştir: "Bazılarının, ikinci şıkkı [yani nikah öncesinde mahremi olmaması şıkkını] bir kayıt olarak ileri sürmeleri dikkate alınmaz."

    Not:Nevevi, yukarıdaki durumun bir evlilikte meydana gelmesinden bahsederek aynı durumun, cariyelikte meydana gelmesini dışarıda bırakmıştır. Örneğin bir baba, oğlunun cariyesi ile ilişkide bulunsa bu cariye oğluna ebediyen haram olmakla birlikte şayet cariye bu ilişkiden hamile kalmamışsa oğlun cariye üzerindeki mülkiyeti sona ermiş olmaz.

    Yalnızca cariyenin kendisine haram olmasından dolayı herhangi bir şey gerekmez. Çünkü cariye ile ilişkinin helal olmasının mali bir değeri yoktur. Cariye elde bulundurmanın en büyük amacı onun mali yönüdür ve böyle bir durumda da cariyenin mali özelliği devam etmektedir. Çift cinsiyetli bir şahısla ilişkide bulunmakla nikah akdi fesh olmaz.

    Bazı Ayrıntılar:

    a. Bir kimse bir kadınla, oğlu da o kadının kızıyla nikah akdi yaptıktan sonra her biri yanlışlıkla diğerinin karısı ile zifafa girerek ilişkide bulunsalar her iki nikah da fesholur; çünkü babanın karısı, oğlu tarafından ilişkide bulunulmuş olan bir kadın olduğu gibi, kendisinin şüphe yoluyla ilişkide bulunduğu kadının da annesidir. Oğulun karısı ise babası tarafından ilişkide bulunulan ve kendisinin de şüphe yoluyla ilişkide bulunduğu kadının kızıdır. Bu durumda her bir erkek, ilişkide bulunduğu kadının emsal mehrini vermekle yükümlü olur. Daha önce cinsel ilişkide bulunan erkek, akit yaptığı kadına, akit esnasında belirlenen mehrin yarısını öder; çünkü girdiği ilişki ile nikah akdini ortadan kaldıran kendisidir. Bu, zifaf öncesi karısını boşayan kimse gibidir. Diğer erkek, nikah akdi yaptığı karısına akitte belirlediği mehrin yarısını ödemekle yükümlü müdür değil midir? Bu konuda birkaç görüş bulunmaktadır. Birincisine göre yükümlü değildir; çünkü haramlığın meydana gelmesinde kendisinin bir fiili yoktur. İkinci görüşe göre ödemekle yükümlüdür; çünkü haramlığın meydana gelmesinde kadının bir fiili yoktur. Üçüncüsü -ki Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiğine göre en uygun olan görüş budur- aklı ermeyen küçük kız, ilişkiye zorlanan kadın ve uyurken ilişkide bulunulan kadına yarım mehir ödenmesi gerekir; çünkü bu durumda akdin fesholması bunlara nispet edilemez. Bu şuna benzer: Bir adamın iki karısından büyük olanı küçük olanı emzirdiğnde her ikisinin de nikahı fesholur, küçük olan kız kocasından yarım mehir almayı hak eder. Yukarıdaki meseleye dönecek olursak; daha sonra ilişkide bulunan kişi önce ilişkide bulunandan, emsal mehrin yarısını alır; çünkü nikah akdinin ortadan kalkmasına o sebep olmuştur. Bu şahıs, emsal mehrin tümünü geri alamayacağı gibi ödediği tazminatı da geri alamaz. Bu, tıpkı süt emzirme meselesine benzer.

    Aklı başında olan ve kendi isteği ile ilişkide bulunmuş olan kadına, yanlışlıkla bile bunu yapmış olsa mehir ödenmesi gerekmez. Bu, hür bir kadının, zifaf öncesinde köle olan kocasını satın almasına benzer.

    Baba ve oğul, birbirlerinin akit yaptıkları kadınlarla [yanlışlıkla] aynı anda ilişkide bulunurlarsa her biri karısına, akitte belirlediği mehrin yarısını öder. Hocam Remli'nin belirttiği üzere iki görüş içinden tercihe şayan olanına göre baba oğuldan her biri, diğeri tek başına ilişkide bulunmuş olsaydı ondan geriye alacağı miktarı karşı taraftan alır, mehrin diğer yarısı ise ortadan kalkar; çünkü bu kadın, her ikisinin fiili ile haram olmuştur.

    Nitekim karşılıklı çarpışmaya dair benzer meselede de böyledir.

    İki ilişkinin arasında öncelik-sonralık mı yoksa eş zamanlılık mı olduğu bilinemese, ilişkide bulunulan kadına emsal mehir ödenmesi gerekir, her iki nikah da fesholur. Baba oğul ise birbirinden herhangi bir şeyalamaz. Her birinin karısı ayrıca akitte kararlaştırılan mehrin yarısını öder. ibnü's-Sabbağ'ın belirttiği üzere bu durumda şüphe sebebiyle mehir düşmez.

    b. Bir kimse, bilmeksizin önce bir kadınla daha sonra da kızıyla nikah akdi yapsa ikinci nikah akdi batıldır. Kişi haramlığı bildiği halde yalnızca ikinci akitle evlendiği kadınla ilişkide bulunsa ilk nikah varlığını korur; çünkü zina yoluyla olan ilişkinin bir etkisi yoktur.

    Kişi durumu bilmeksizin ilişkide bulunmuş olsa ilk nikah batılolur; çünkü karısı, şüphe yoluyla ilişkide bulunduğu kadının annesi veya kızıdır. Bu durumda ilk kadın için akitte belirlenen mehrin yarısı ödenir, bu kadın kendisine ebediyen haram olur. ilişkide bulunulan kadına ise emsal mehir ödenir.

    Şayet bu kadın, ilkinin annesi ise o da erkeğe ebediyen haram olur; çünkü o, karısının annesidir. Bu kadın, ilk kadının kızı ise ebediyen haram olmaz; çünkü bu, ilişkide bulunmamış olduğu karısından olma üvey kızdiL Ancak anneyle ilişkide bulunmuş sa haram olur; çünkü o zaman bu, ilişkide bulunduğu kadının kızı olur.

    BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

    1. AYNI NİKAHTA BİRLEŞTİRME SEBEBİYLE OLAN ENGEL

    nest...

    batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir