braun thermoscan 6520 flashing green light / Ingilizce | PDF

Braun Thermoscan 6520 Flashing Green Light

braun thermoscan 6520 flashing green light

Past

0 ratings0% found this document useful (0 votes)
views pages

Copyright

Available Formats

XLSX, PDF, TXT or read online from Scribd

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

Copyright:

Available Formats

Download as XLSX, PDF, TXT or read online from Scribd
0 ratings0% found this document useful (0 votes)
views pages

Copyright:

Available Formats

Download as XLSX, PDF, TXT or read online from Scribd

(Geçmiş)

Present
(Şimdiki)
Future
(Gelecek)

CAN/ Be able to
Could

MAY

Must/Have to/Have got


to

Had to

Might

Should/Ought to:
Should/Ought to:

Would

Would

Have/get+object+past participle

Make+object+bare infinitive

Let+object+bare infinitive

If + PAST PERFECT + WOULD+


If + PAST PERFECT + WOULD+
HAVE+ V3

WOULD+ HAVE+ V3

Must have+V3

should/ought to have+V3

can't have+V3

may have+V3

could have+V3
could have+V3

Might have+V3

Needn’t have+V3
İngilizce Zamanlar (Tensler)

Simple past tense ( geçmiş zaman )


geçmişte belirli bir zamanda yapılan işleri anlatır.
Bu belirli zaman çok eski bir tarih olabileceği gibi, bir kaç dakika öncesi de olabilir.)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Past continuous tense (geçmiş zamanda devamlılık)


Geçmişte başlayıp, hala devam eden işleri ingilizce olarak anlatmak için past continuous tense
kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Past perfect tense (geçmiş zamanın hikayesi)


Bir işin geçmişte bir tarihten daha önce yapılmış olduğunu belirtir

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Past perfect continuous tense ( Geçmiş Zamanda Devam Etmişlik)


bir işin geçmişte bir zamanda yapılmış olduğunu ve belli bir süre devam etmiş olduğunu anlatır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Simple present tense (İngilizce geniş zaman)


bir işin her zaman yapıldığını anlatır.
Şöyle bir tanımla da Simple present tense açıklanabilir. Bir iş her zaman yapılırmış gibi ifade
ediliyorsa, o cümle geniş zamandır. Yani Simple present tense cümledir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Present continuous tense (İngilizce şimdiki zaman)


Bir iş şu anda yapılıyorsa, o cümle şimdiki zamandır. Yani Present continuous tensedir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Present perfect tense (İngilizce belirsiz geçmiş zaman)


Present perfect tense bir işin geçmişte herhangi bir belirsiz zamanda yapıldığını ifade eder. simple
past tense ile karıştırılmamalıdır.
Geçmişte yapılmış işleri Present perfect tense ile açıklamak uygundur.
Geçmişte belirli zamanları ifade eden "dün, Salı günü, geçen sene" gibi zarflar, Present perfect
tense ile sadece since ve before (-den beri) ile kullanılır.
Eğer işin yapılma tarihi belirtiliyorsa Present perfect tense kullanılmaz, yerine Simple past tense
kullanılır.
İngilizce Zamanlar (Tensler)

Present perfect continuous tense ( İngilizce geçmiş ve şimdiki zamanda devamlılık)


bir işin şimdiye kadar yapıldığını ve şu anda yapılmasının devam ettiğini anlatır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Future tense (İngilizce Gelecek zaman)


gelecekte gerçekleşecek bir iş veya eylem için kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Future continuous tense (sürekli gelecek zaman)


Bir işin gelecek zamanda da devam edeceğini ingilizce olarak anlatmak istersek Future continuous
tense cümle kurarız

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Future perfect tense (gelecek zamanda tamamlanmışlık)


Bir işin gelecekte bir zamanda mutlaka tamamlanacağını ingilizce olarak anlatmak istersek Future
perfect tense kullanmamız gerekir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Future perfect continuous tense (Gelecek Zamanda Devamlılık)


İngilizce’de gelecek zamanda devam edecek olan bir işi anlatmak için Future Perfect Continuous
Tense kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

FUTURE IN THE PAST ( GEÇMİŞTE GELECEK ZAMAN )


geçmişte gelecekle ilgili olayları anlatırken kullanılır. Türkçeye genellikle yapacaktı, edecekti,
şeklinde tercüme edilir

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Can yardımcı fiili bir işi yapabilmek, becerebilmek anlamına gelen cümlelerde kullanılır.

► Can: e bilmek: güç, yetenek


► Be able to: ..e bilmek: Can' e eşittir.
İngilizce Zamanlar (Tensler)

Could yardımcı fiili can yardımcı fiilinin past halidir.

I can do. Yapabilirim.

I could do. Yapabilirdim. (Yapabildim.)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

May yardımcı fiilinin iki kullanılış şekli vardır.


İzin anlamı taşır ve daha çok soru şekli ile kullanılır.
Olasılık gösterir.
Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına may yardımcı fiili getirilerek
kurulurlar.
► May:. funduszeue.infok: olası, tahmin

İngilizce Zamanlar (Tensler)

► Must: meli, malı: (Must'ta zorunluluk söyleyen kişiyle ilgilidir. Dışarıdan herhangi bir baskı
yoktur.)
► Have to: zorunda olmak
Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına must yardımcı fiili getirilerek
kurulurlar.

Have to ve must’ın geçmiş zaman biçimidir. Tüm özneler için aynıdır. Eylemin yalın durumunu alır.
Soru ve olumsuz yapılırken did kullanılır ve had to, have to’ya dönüştürülür.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Might yardımcı fiili must yardımcı fiilinin past halidir.

Olasılık-may’ den daha zayıf (Probability (weaker than may):

İngilizce Zamanlar (Tensler)


Shall yardımcı fiilinin geçmiş şekli should dur.
► Should: gerekir. Her ikisi de “tavsiye öneri” anlamında kullanılır. "Ought to" ile arasında çok az bir
nüans farkı vardır, aynı anlamda kullanılabilirler
► Ought to: gerekir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Will yardımcı fiilinin geçmiş şekli would dur.

funduszeue.info
I will go. Ben gideceğim.
I would go. Ben gidecektim

İngilizce Zamanlar (Tensler)

would'un tek başına kullanımı ''used to '' ile aynıdıfunduszeue.info kendisinden sonra gelen fiile
''……-erdi'' anlamını funduszeue.infoçmişte yaptıgımız fiileri özne +would+ fiil ile kurabiliriz

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıda, have ve get fiillerinden sonra söz konusu nesne ve ardından gerekli fiilin past participle
hali getirilir. Cümlede işi yapan kişiye yer verilmez. Have ve get fiilleri, cümle hangi zamanda ise ona
göre çekilmeli, cümlenin past participle kısmı sabit kalmalıdır:

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Birisine bir işi zorlayarak yaptırmak. Bunda neden-sonuç ilişkisi çok barizdir.

Eş anlamlı fiiller = force = compell = oblige = zorlamak, mecbur etmek

subject = özne + make(made) + somebody + do + something.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

izin vermek, müsaade etmek, salmak anlamına gelir. Birisine bir şey yapması için izin vermeyi anlatır.

Let + somebody + do + something

İngilizce Zamanlar (Tensler)


Bu yapı, bilhassa şartlı cümleciklerde kullanılır ve geçmişte ancak şarta bağlı olarak “yapılırdı”
manasında kullanılır.
would have+V3 (yapılırdı )
would not have+V3 (yapılmazdı )

İngilizce Zamanlar (Tensler)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “yüksek
ihtimalle öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için kullanırız

(-mış olmalı)
Must have+V3
Must not have+V3 (-memiş olmalı)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Cümleye kattığı anlam: gerekli veya olumlu bir durum vardı ama olmadı ya da gerçekleşmedi.
Geçmişte yapılan bir hata veya pişmanlıklardan bahsetmek için bu yapı sıklıkla kullanılır.
should/ought to have+V3 : (-malıydı)
shouldn’t have+V3 (-mamalıydı)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olmadığından neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “yüksek
ihtimalle öyle olmamıştır” dediğimiz durumlar için kullanırız.

Can’t have+V3 (-mış olamaz)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “belki, bir
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.

may have+V3 : (-miş olabilir)


May not have+V3 (-mamış olabilir)

İngilizce Zamanlar (Tensler)


Bir durumun gerçekleşmesi ihtimali vardı ama olmadı, gerçekleşmedi demek için kullanırız.
could have+V3 (-ebilirdi)
couldn’t have+V3 (-mış olamaz)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “belki, bir
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.

might have+V3 (-miş olabilir)


might not have+V3 (-mamış olabilir)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişte yapılan bir şeyin gerekli olmadığı ama gerçekleştiği durumlarda kullanırız.

Needn’t have+V3 (gerekmezdi)


Örnek cümle Türkçesi Özne

I went to school yesterday. Ben dün okula gittim.


I
We played basketball last Sunday. Biz geçen pazar basketbol oynadık

Örnek cümle Türkçesi Özne

I was writing a book Ben bir kitap yazıyordum. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

The baby had cried till the morning Bebek sabaha kadar ağlamıştı. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

I had been working in the garden yesterday. Ben, dün bahçede çalışmaktaydım. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

We live in Istanbul. Biz İstanbul'da yaşarız. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

I am cooking a cake now. Ben şu anda kek pişiriyorum. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

I have cooked cake before. Ben daha önce kek pişirdim. I


Örnek cümle Türkçesi Özne

I have been singing a song. Ben şarkı söylemekteyim. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

I will see you tomorrow. Seni yarın göreceğim. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

The baby will be sleeping in the afternoon. Bebek öğleden sonra uyuyor olacak. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

I will have finished my homework by dinner time.


Ev ödevimi akşam yemeğine kadar I
bitirmiş olacağım.

Örnek cümle Türkçesi Özne

I will have been working in the garden tomorrow. Ben yarın bahçede çalışmakta olacağım. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

I was going to meet Mr Smith Mr Smith ile buluşacaktım. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

Ayşe can speak English. Ayşe İngilizce konuşabilir. Ayşe


Örnek cümle Türkçesi Özne

He could speak English very well. O, çok iyi İngilizce konuşabilirdi. We

Örnek cümle Türkçesi Özne

She may be late tonight. O, bu gece geç kalabilir. she

Örnek cümle Türkçesi Özne

I must go to school five days a week. Haftada beş gün okula gitmeliyim. ı

Örnek cümle Türkçesi Özne

I had to pay a fine Ceza ödemek zorunda kaldım. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

He might be late that night. O, o gece geç kalabilir. he

Örnek cümle Türkçesi Özne


You should apply for that job. Bu işe başvurmalısın. you

Örnek cümle Türkçesi Özne

He would be here at five o’clock O, saat beşte burada olacaktı. he

Örnek cümle Türkçesi Özne

I would call my parents every Sunday. Anne-babamı her Pazar arardım. I

Örnek cümle Türkçesi Özne

She had/got her hair dyed yesterday. Dün saçını boyattı. she

Örnek cümle Türkçesi Özne

I made my students come to class in time Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirt tim I

Örnek cümle Türkçesi Özne

Babam geçen gün bana arabasını


My father let me drive his car the other day. My father
kullandırdı./kullanmama izin verdi.

Örnek cümle Türkçesi Özne


If my mum had seen this bird, she would Şayet annem bu kuşu görseydi, onu satın If my mum
have bought it. alırdı.

Örnek cümle Türkçesi Özne

He would have arrived by 6 altıya kadar gelmiş olacaktı He

Örnek cümle Türkçesi Özne

He must have seen you Seni görmüş olmalı He

Örnek cümle Türkçesi Özne

She should have taken the job İşi kabul etmeliydi She

Örnek cümle Türkçesi Özne

He can’t have committed suicide İntihar etmiş olamaz

Örnek cümle Türkçesi Özne

She might have killed her husband by mistake Yanlışlıkla kocasını öldürmüş olabilir she

Örnek cümle Türkçesi Özne


He could have fallen down Yere düşebilirdi he

Örnek cümle Türkçesi Özne

A member of his
A member of his family might have killed him Aileden biri onu öldürmüş olabilir family

Örnek cümle Türkçesi Özne

Bulaşığı yıkaman gerekmezdi


Fiil 2.Şekli Tümleç Türkçesi

Olumsuz
called the ambulance. Ben ambulans çağırdım.

Yardımcı fiil Fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi

was going to the office. Ben ofise gidiyordum.

Yardımcı fiil Fiil 3.Şekli Tümleç Türkçesi

had written a poem. Ben bir şiir yazmıştım.

Yardımcı fiilin Past hali


+ to be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi

had been working in the garden. Ben bahçede çalışmaktaydım.

Fiil Tümleç Türkçesi

Simple present tense olumsuz


cümleler
eat an apple. Ben bir elma yerim.

Yardımcı fiil Fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi

am going to Bristol. Ben Bristol'a gidiyorum.

Yardımcı fiil Fiil 3.Şekli Tümleç Türkçesi

have studied English. Ben İngilizce çalıştım.


Yardımcı fiil Fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi

Ben 2 haftadan beri Avrupa'yı


have been travelling to Europe for 2 weeks. gezmekteyim.

Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi

will stay in the hotel. Ben otelde kalacağım.

Yardımcı fiil Fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi

will be waiting for her. Ben onu bekliyor olacağım.

Yardımcı fiil Fiilin 3.Şekli Tümleç Türkçesi

will have come back home. Ben eve dönmüş olacağım.

Yardımcı fiil + to be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi

Ben yarın bahçede çalışmakta


will have been working in the garden. olacağım.

Yardımcı fiil going to Fiil Tümleç

was going to meet Mr Smith

Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi

can speak English. Ayşe İngilizce konuşabilir.


Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi

could get back there by the five o'clock Saat beşe kadar oraya dönebilirdik.

Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi

may be late tonight O, bu gece geç kalabilir.

Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi

must go to school ben okula gitmeliyim

Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi

Had to pay a fine Ceza ödemek zorunda kaldım.

Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi

might be late that night O, o gece geç kalabilir.

Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi


should apply for that job Bu işe başvurmalısın.

Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi

would be here at five o’clock O, saat beşte burada olacaktı.

Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi

would call my parents every Sunday Anne-babamı her Pazar arardım.

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

had/got her hair dyed yesterday. Dün saçını boyattı.

Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi

Öğrencilerimi sınıfa zamanında


Made my students come to class in time getirttim

Yardımcı fiil Fiil Tümleç Türkçesi

Babam geçen gün bana arabasını


let me drive his car the other day. kullandırdı./kullanmama izin verdi.

Yardımcı fiil Fiil Özne Yardımcı fiil


had seen this bird, she would have

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

would have arrived by 6 altıya kadar gelmiş olacaktı

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

must have seen You Seni görmüş olmalı

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

should have taken the job İşi kabul etmeliydi

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

might have killed her husband by mistake Yanlışlıkla kocasını öldürebilir

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi


could have fallen down Yere düşebilirdi

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

might have killed him Aileden biri onu öldürmüş olabilir

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi


Özne Yardımcı fiil olumsuz şekli Fiil 1.Şekli Tümleç

I did not (didn't) ring the bell.

Özne Yardımcı fiil Fiil + ing takısı

Past continuous
tense olumsuz
cümleler, I was not (wasn't) walking.

Özne Yardımcı fiil Fiil 3.Şekli


Past perfect
tense olumsuz
cümleler
I had not (hadn't) broken

Yardımcı fiilin olumsuz hali + to be


Past Perfect Özne Fiil + ing
fiilinin 3. şekli
Continuous
Tense ile
olumsuz
cümleler I hadn’t been reading

Özne Yardımcı fiil Fiil Türkçesi

I do not (don't) run. Ben koşmam.

Özne Yardımcı fiil (olumsuz şekli) Fiil + ing takısı

Present
continuous
tense olumsuz
cümleler I am not singing.

Özne Yardımcı fiil Fiil 3.Şekli

Present perfect
tense olumsuz
cümleler I have not (haven't) seen
Özne Yardımcı fiil Fiil + ing takısı
Present perfect
continous
tense olumsuz have not been
cümleler, I wearing
(haven't been)

Özne Yardımcı fiil (olumsuzluk eki) Fiil


Future tense
olumsuz
cümleler
I will not (won't) eat

Özne Yardımcı fiil olumsuz şekli Fiil + ing takısı


Future
continuouns
tense olumsuz
cümleler I will not be sleeping

Özne Yardımcı fiil Have+ fiilin 3.Şekli


Future perfect
tense olumsuz
cümleler I will not have (won't have) finished

Özne Yardımcı fiil + to be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı

Future Perfect
Continuous
Tense cümleler
I will haven’t been reading

Yardımcı fiil olumsuz


Türkçesi Özne Şekli
FUTURE IN THE PAST
olumsuz şeki
Mr Smith ile I wasn't
buluşacaktım.

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil Tümleç

I Can't climb a tree


Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil

olumsuz şekli
I couldn’t dance

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil

olumsuz şekli
I may not go to

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil

olumsuz şekli
we mustn't talk

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil

olumsuz şekli
I didn't Have to pay

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil

olumsuz şekli
my mother might not be happy

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil

olumsuz şekli
olumsuz şekli
you shouldn't eat too much

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil

olumsuz şekli
ayşe wouldn't leave

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil

olumsuz şekli
I would not call

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil'in 3. hali

olumsuz şekli
she haven’t had/got her hair dyed

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil

olumsuz şekli
I could' t Make my students

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil

olumsuz şekli
My father wouldn’t let me drive his car

Fiil'in 3, hali Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
olumsuz şekli
Şayet annem bu kuşu görseydi, onu
bought it satın alırdı.

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil'in 3. hali

olumsuz şekli
He would not have arrived

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil'in 3. hali

olumsuz şekli
He must not have seen

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil'in 3. hali

olumsuz şekli
She should not have taken

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil'in 3. hali

olumsuz şekli
he can’t have committed

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil'in 3. hali

olumsuz şekli
she might not have killed

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil'in 3. hali

olumsuz şekli
olumsuz şekli
he could not have fallen

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil'in 3. hali

olumsuz şekli
A member of his family might not have killed

Özne Yardımcı fiil olumsuzu Fiil'in 3. hali

olumsuz şekli
You needn’t have done
Türkçesi Yardımcı fiil Özne Fiil 1.Şekli

soru cümleleri
Ben zili çalmadım. Did I loose

Türkçesi Yardımcı fiil Özne Fiil+ing takısı

Past continuous tense soru


cümleleri
Ben yürümüyordum. Was I carrying

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil Özne


Past perfect tense
soru cümleler
the rules. Ben kuralları bozmamıştım. Had I

Yardımcı fiilin Past


Tümleç Türkçesi Özne
hali
Past Perfect
Continouos Tense
soru cümleleri
a novel. Ben bir roman okumamaktaydım. Had I

Yardımcı fiil Özne Fiil Tümleç

Simple present tense soru


cümleleri
Do I drink water?

Türkçesi Yardımcı fiil Özne Fiil + ing takısı

Present continuous tense soru


Ben şarkı söylemiyorum. cümleleri Am I eating

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil Özne

Past continuous
tense, ingilizce
belirsiz geçmiş
zaman soru
cümleleri
a kangaroo. Ben hiç kanguru görmedim. Have I
Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil Özne

Present perfect
continous tense
a coat. Ben mont giymemekteyim. soru cümleleri Have I

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil Özne

Future tense soru


cümleleri
the lunch. Ben öğlen yemeği yemeyeceğim Will I

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil Özne


Future continuous
tense soru
cümleleri
on the bus. Ben otobüste uyuyor olmayacağım. Will I

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil Özne


Future perfect
tense soru
Ben telefon konuşmamı bitirmiş cümleleri,
the phone call. Will I
olmayacağım.

Future Perfect
Tümleç Türkçesi Continuouns Tense Yardımcı fiil Özne
(İngilizce gelecek
zamanda
devamlılık) soru
cümleleri
Ben yarın bir kitap okumakta
a book tomorrow. Will I
olmayacağım.

going to Fiil Tümleç Türkçesi


FUTURE IN THE
PAST
Soru cümleleri
Mr Smith ile
going to meet Mr Smith buluşmayacaktım.

Türkçesi Yardımcı fiil Özne Fiil

soru şekli
Ben ağaca çıkamam. Can you close
Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
very well Ben iyi dans edemezdim. Could you

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
the party Partiye gitmeyebilirim may ı

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
about it Bunun hakkında konuşmamalıyız must they

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
a fine Ceza ödemek zorunda kalmadım. Did I

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
very well Annem mutlu olmayabilir might ı

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne


fast food. Bu kadar çok hazır yiyecek should I
yememelisin.

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
me Ayşe beni terk etmeyecekti. would you

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
my parents every Sunday Anne-babamı her Pazar aramazdım. would I

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
yesterday. Dün saçını boyatmadı had/got she

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
Öğrencilerimi sınıfa zamanında
come to class in time did I
getirtemedim

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
Babam geçen gün bana arabasını
the other day. kullanmasına izin vermezdi Did My father
./kullanmama izin vermedi

Özne Yardımcı fiil Fiil Özne Yardımcı fiil


If my mum had not seen this bird, she would not have

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
by 6 altıya kadar gelmiş olmayacaktı

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
You Seni görmemiş olmalı

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
the job İşi kabul etmemeliydi should she

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
suicide İntihar etmiş olamaz can’t have he

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
Yanlışlıkla kocasını öldürmemiş
her husband by mistake might she
olabilir

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
soru şekli
down Yere düşmüş olamaz could have he

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
A member of
him Aileden biri onu öldürmemiş olabilir might have his family

Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne

soru şekli
the washing up Bulaşığı yıkaman gerekmezdi
Tümleç Türkçesi Soru kelimesi

soru zarflı cümleler


weight? Ben kilo verdim mi? What

Tümleç Türkçesi Soru kelimesi

Past continuous tense soru zarflı


cümleler
a bag? Ben çanta taşıyor muydum? What

Fiilin 3.Şekli Tümleç Türkçesi

Ben onun ev yapımı kekini tatmış


tasted her homemade cake? mıydım?

To be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi

Ben bir kitap okumakta


been reading a book? mıydım?

Türkçesi Soru kelimesi Fiil

İngilizce geniş zaman soru


zarflı cümleler
Ben su içer miyim? What do

Tümleç Türkçesi Soru kelimesi

Present continuouns tense, (İngilizce


şimdi zaman) soru zarflı cümleler
pizza? Ben pizza yiyor muyum? What

Fiil 3.Şekli Tümleç Türkçesi

taken the medicament? Ben ilacı içtim mi?


be + fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi
Present perfect continuous
tense, ingilizce geçmiş ve
şimdiki zamanda devamlılık
been watching the movie? Ben film izlemekte miyim? soru zarflı cümleler

Fiil Tümleç Türkçesi

İngilizce gelecek zaman soru


zarflı cümleler
drink water? Ben su içecek miyim?

be +fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi


Future continuouns tense,
İngilizce sürekli gelecek
zaman soru zarflı cümleler,
be swimming in the ocean? Ben okyanusta yüzüyor olacak mıyım?

Have +fiilin 3.Şekli Tümleç Türkçesi Future perfect tense,


ingilizce gelecek zamanda
tamamlanmışlık soru zarflı
cümleleri
have finished the homework? Ben ödevi bitirmiş olacak mıyım?

To be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi

Ben yarın bahçede


have been working in the garden? çalışmakta olacak mıyım?

Yardımcı fiil Özne going to Fiil

Was I going to Buy

Tümleç Türkçesi

the door please Kapıyı kapatabilir misin lütfen?


fiil Tümleç Türkçesi

Lütfen daha yüksek sesle konuşabilir


please speak louder misiniz?

fiil Tümleç Türkçesi

borrow your pen Kaleminizi ödünç alabilirmiyim

fiil Tümleç Türkçesi

come here tomorrow Yarın onlar buraya gelmeliler mi?

Yardımcı fiil fiil Tümleç Türkçesi

Ceza ödemek zorunda


have to pay a fine kaldım mı ?

fiil Tümleç Türkçesi

use your telephone Telefonunuzu kullanabilir miyim?

fiil Tümleç Türkçesi


study english ? Ben ingilizce çalışmalı mıyım ?

fiil Tümleç Türkçesi

give him this letter Lütfen bu mektubu ona verir miydiniz?

fiil Tümleç Türkçesi

call my parents every Sunday Anne-babamı her Pazar ararmıydım.

Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

her hair dyed yesterday. Dün saçını boyattımı.

fiil Tümleç Türkçesi

my students come to class in Öğrencilerimi sınıfa zamanında


make time getirtdim mi?

fiil Tümleç Türkçesi

Babam geçen gün bana arabasını


let me drive his car the other day. kullanmaya izin verir miydi

Fiil'in 3, hali Tümleç Türkçesi


Şayet annem bu kuşu görmeseydi, onu
bought it satın almazdı

Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

have taken the job İşi kabul etmeli miydi ?

Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

committed suicide İntihar etmiş olamaz mı ?

Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

Yanlışlıkla kocasını öldürmüş olabilir


have killed her husband by mistake mi ?

Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi


fallen down Yere düşmüş olabilir mi ?

Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi

killed him Aileden biri onu öldürmüş olabilir mi ?

Fiil'in 3. hali Tümleç Türkçesi


Yardımcı fiil Özne Fiil 1.Şekli Türkçesi

did you do? Ne yaptınız?

Yardımcı fiil Özne Fiil+ing takısı Türkçesi

were you expecting? Ne bekliyordunuz?

Özne Tümleç Türkçesi Açıklama

Simple Present Tense'de şöyle bir özellik


Ne yaparsın? vardır. Kuracağımız cümlede, özne üçüncü tekil
you do? şahıssa fiilin sonuna “s” getirilir. Ancak çoğul 3.
şahıslarda ve diğer şahıslarda “s” getirilmez.

Yardımcı fiil Özne Fiil + ing takısı Türkçesi

are you doing? Siz ne yapıyorsunuz?


soru kelimesi Yardımcı fiil Özne be + fiil + ing takısı

What have you been wearing

Soru kelimesi Yardımcı fiil Özne Fiil

What will you do

Soru kelimesi Yardımcı fiil Özne be +fiil + ing takısı

What will you be cooking?

soru kelimesi yardımcı fiili özne have+fiilin 3.şekli

What will you have eaten

Tümleç Türkçesi

Ben bu ayakkabıları
These shoes satın alacakmıydım?
Açıklama

!!! Dikkat edilecekler:


* fiilde kullanınan "ing" takısı:
sonu "e" ile biten fiillerde "e"den önce gelen harf ünsüzse 3. tekil
şahıs çekimlerinde e kaldırılır, "ing" eklenir.
Tümleç Türkçesi

today Bugün ne giymektesin?

Tümleç Türkçesi

at home? Evde ne yapacaksın?

Türkçesi

Ne yemek yapıyor olacaksınız?

Tümleç Türkçesi

before the operation Ameliyattan önce ne yemiş olacaksın?


Seperable (Ayrılabilir) Phrasal Verbs

Nesne, phrasal verbs ‘ den sonra gelebilir, veya cümleyi iki kısma ayırabilir.

· You have to do this paint job over. (Bu boyamayı tekrar yapman gerekir.)

· You have to do over this paint job.

Aşağıdaki Phrasal verbs’lerin nesnesi zamir olduğunda, bu iki kısmın ayrılması gerekir

Fiil Anlam

blow up Patlamak, havaya uçurmak

bring up Bir konudan bahsetmek

bring up Çocuk yetiştirmek.

call off İptal etmek

do over Bir işi tekrar etmek

fill out Bir formu doldurmak

fill up Tamamen-ağzına kadar doldurmak

find out öğrenmek

give away Birisine bir şeyi bedava vermek

give back Bir şeyi geri vermek

hand in Bir şeyi onaylamak (ödev yapmak)

hang up Telefonu kapatmak

hold up Geciktirmek

hold up (2) soymak

leave out Atlamak, çıkarmak, savsaklamak


look over incelemek, kontrol etmek

look up Bir listenin içinde aramak

make up Bir hikaye veya yalan uydurmak

make out Duymak, algılamak

pick out Seçmek

pick up Bir şeyi kaldırmak

point out Dikkat çekmek, belirtmek

put away Saklamak

put off Ertelemek

put on Giyinmek

put out Söndürmek

read over Dikkatli okumak

set up Düzenlemek, kurmak

take down Not etmek

take off Kıyafet çıkarmak

talk over tartışmak

throw away atmak


try on Kıyafet denemek

try out denemek

turn down Bir şeyin sesini kısmak

turn down (2) Reddetmek, geri çevirmek

turn up Bir şeyin sesini yükseltmek

turn off Elektriği kapamak

turn off (2) Mide bulandırmak, tiksindirmek

turn on Elektriği açmak

use up boşaltmak

Inseperable (ayrılmaz) Phrasal Verbs


Transitive (Geçişli)

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler ile asıl eylem cümlede birlikte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan)
ayrılamaz :"Who will look after my estate when I'm gone" "Ben yokken evime kim bakacak?"
Fiil Anlam

call on Ezbere okumak,Ziyaret etmek

call on (2) Ziyaret etmek


Bir hastalığı atlatmak veya bir
get over hayal kırıklığının üstesinden
gelmek

Yeniden incelemek, gözden


go over
geçirmek

go through tüketmek

look after İlgilenmek, bakmak

look into Araştırmak, incelemek

run across rastlamak

run into Karşılaşmak, rast gelmek

take after benzemek

wait on Servis yapmak

Üç Kelimeden Oluşan Phrasal Verbs (Geçişli)


Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler de üç kısım göreceksiniz : "My brother dropped out of school before he could graduate
Erkek kardeşim mezun olamadan okulu bıraktı.”
Fiil Anlam

break in on Bir sohbeti bölmek

catch up with Yakın olmak

check up on İncelemek, kontrol etmek

come up with Bağışta bulunmak

cut down on Kesmek, azaltmak

drop out of Sınıfta kalmak

get along with İyi anlaşmak

get away with Bir işten sıyrılmak

get rid of kurtulmak

get through with bitirmek

keep up with Geri kalmamak

look forward to Dört gözle beklemek

look down on Hor görmek, küçümsemek

look in on Birini ziyaret etmek

look out for Önce davranmak, tahmin etmek

look up to Saygı göstermek


look up to Saygı göstermek

make sure of Doğrulamak, emin olmak

put up with Hoşgörü göstermek

run out of tükenmek

take care of İlgilenmek, sorumlu olmak

talk back to Kaba bir şekilde cevap vermek

think back on Yad etmek, anmak

walk out on Terk etmek, başından atmak


Intransitive (Geçişsiz) Phrasal Verbs

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler nesne almazlar. "Once you leave home, you can never really go back again." “Evden b
kez ayrılırsan, bir daha asla geri dönemezsin.”
Fiil Anlam

break down bozulmak

catch on tutmak

come back Geri dönmek

come in girmek

come to Şuuru yerine gelmek

come over Ziyaret etmek

drop by Habersiz ziyaret etmek

eat out Yemek için dışarıya çıkmak


eat out Yemek için dışarıya çıkmak

get by Hayatını sürdürmek

get up kalkmak

go back Geri dönmek

Devam etmek,Olmak, meydana


go on
gelmek

go on (2) Olmak, meydana gelmek

grow up büyümek

keep away Uzak durmak

keep on (with
Devam etmek
gerund)

pass out bayılmak

show off Gösteriş yapmak

show up Varmak, ortaya çıkmak

wake up Uyanmak
i iki kısma ayırabilir.

krar yapman gerekir.)

bu iki kısmın ayrılması gerekir

Örnek

The terrorists tried to blow up the railroad station.


“Teröristler demiryolu istasyonunu havaya uçurmaya
çalıştılar.”
My mother brought up that little matter of my prison record
again.
“Annem, o kadar da önemli olmayan sabıka kaydımdan
bahsetti.”
It isn't easy to bring up children nowadays.
“Bu günlerde çocuk yetiştirmek kolay değil.”
They called off this afternoon's meeting
“Öğleden sonraki toplantıyı iptal ettiler.”
Do this homework over.
“Bu ödevi tekrar yap.”
Fill out this application form and mail it in.
“Bu başvuru formunu doldur ve postala.”

She filled up the grocery cart with free food.


“Sepeti tamamen, bedava yiyecekle doldurdu.”
My sister found out that her husband had been planning a
surprise party for her.
“Kız kardeşim kocasının onun için sürpriz bir parti
düzenlediğini öğrendi.”
The filling station was giving away free gas.
“Benzin istasyonu bedava gaz veriyordu.”
My brother borrowed my car. I have a feeling he's not about
to give it back.
“Erkek kardeşim arabamı ödünç aldı.Arabayı geri
vermeyeceğini düşünüyorum.”
The students handed in their papers and left the room.
“Öğrenciler, ödevlerini tamamladılar ve sınıftan çıktılar.”
She hung up the phone before she hung up her clothes.
“Kıyafetini asmadan önce telefonu kapadı.”
I hate to hold up the meeting, but I have to go to the
bathroom.
“Toplantıyı geciktirmekten hiç hoşlanmıyorum ama lavaboya
gitmem gerekiyor.”
Three masked gunmen held up the Security Bank this
afternoon.
“Üç maskeli ve silahlı adam Güvenlik Bankasını bu öğleden
sonra soydular.”
You left out the part about the police chase down.
(Polisin kovalamasıyla ilgili bölümü atladın.)
The lawyers looked over the papers carefully before
questioning the witness. (They looked them over carefully.)
“Avukatlar tanıkları sorgulamadan önce evrakları dikkatlice
incelediler.”
You've misspelled this word again. You'd better look it up.
“Bu kelimeyi yine yanlış yazdıfunduszeue.infoğru yazılımına baksan iyi
olacak.”
She knew she was in trouble, so she made up a story about
going to the movies with her friends.
“Başının belada olduğunun farkındaydı bu yüzden
arkadaşlarıyla sinemaya gittiğini uydurdu.”
He was so far away, we really couldn't make out what he
was saying.
“O kadar uzaktaydı ki onun ne söylediğini duyamadık.”
There were three men in the line-up. She picked out the guy
she thought had stolen her purse.
“Sırada üç adam vardı.Cüzdanını çaldığını düşündüğü adamı
seçti.”
The crane picked up the entire house. (Watch them pick it
up.)
“Vinç bütün evi havaya kaldırdı.”
As we drove through Paris, Francoise pointed out the major
historical sites.
“Paris’ten arabayla geçerken, Francoise başlıca tarihi yerlere
dikkatimizi çekti.”
We put away money for our retirement. She put away the
cereal boxes.
“Paramızı emekliliğimiz için saklıyoruz.”
We asked the boss to put off the meeting until tomorrow.
(Please put it off for another day.)
“Patrondan toplantıyı yarına kadar ertelemesini rica ettik.”

I put on a sweater and a jacket. (I put them on quickly.)


“Bir süveter ve ceket giydim.”
The firefighters put out the house fire before it could spread.
(They put it out quickly.)
“İtfaiyeciler yangını, bütün evi sarmadan söndürdüler.”
I read over the homework, but couldn't make any sense of
it.
“Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey anlamadım.”
My wife set up the living room exactly the way she wanted it.
She set it up.

“Karım sofrayı tam istediği gibi hazırladı.”


These are your instructions. Write them down before you
forget.
“Unutmadan bu bilgileri bir yere not et.”
It was so hot that I had to take off my shirt.

“Hava öyle sıcaktı ki tişörtümü çıkartmak zorunda kaldım.”


We have serious problems here. Let's talk them over like
adults.
“Yaşadığımız ciddi problemleri tıpkı bir yetişkin gibi
tartışmalıyız.”
That's a lot of money! Don't just throw it away.
“Pahalı bir şey o! Sakın atma.”
She tried on fifteen dresses before she found one she liked.
“Beğendiği elbiseyi bulana kadar on beş tane kıyafet
denedi.”
I tried out four cars before I could find one that pleased me.

“İstediğim arabayı bulana kadar dört tane araba denedim.”

Your radio is driving me crazy! Please turn it down.


“Radyonun yüksek sesi beni rahatsız ediyor.Lütfen biraz
sesini kıs.”
He applied for a promotion twice this year, but he was
turned down both times.
“Bu yıl iki kez terfi etmek için talepte bulundu ama her
defasında geri çevrildi.”
Grandpa couldn't hear, so he turned up his hearing aid.
“Büyük babam duyamadığı için kulaklığının sesini açtı.”
We turned off the lights before anyone could see us.
“Kimse bizi görmeden ışığı söndürdük.”
It was a disgusting movie. It really turned me off.
“O kadar kötü filmdi ki midem bulandı.”
Turn on the CD player so we can dance.
“CD çaları açta dans edelim.”
The gang members used up all the money and went out to
rob some more banks.
“Gangsterler bütün parayı boşalttılar ve birkaç banka daha
soymak için gittiler.”

kte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan)


ne" "Ben yokken evime kim bakacak?"
Örnek
The teacher called on students in the back row.
(Öğretmen arka sıradaki öğrencilerin isimlerini ezbere
söyledi.)

The old minister continued to call on his sick parishioners.


“Eski başkan, hasta kilise cemiyeti üyelerini ziyaret etmeye
devam etti.”
I got over the flu, but I don't know if I'll ever get over my
broken heart.
“Nezleyi atlattım ama kırılan kalbimi onarabilecek miyim, hiç
bilmiyorum.”
The students went over the material before the exam. They
should have gone over it twice.
“Öğrenciler sınavdan önce konuları tekrar gözden geçirdiler.
İki kez bakmalıydılar..”
They country went through most of its coal reserves in one
year. Did he go through all his money already?
“Ülkeleri, bir yıl içinde en çok, kömür rezervlerini tüketti.
Bütün parasını şimdiden harcadı mı?”

My mother promised to look after my dog while I was gone.

“Annem ben yokken köpeğime bakacağına söz verdi.”

The police will look into the possibilities of embezzlement.

“Polis zimmete para geçirme olasılıklarını araştıracak.”


I ran across my old roommate at the college reunion.
“Eski oda arkadaşımla kolej yemeğinde karşılaştım.”
Carlos ran into his English professor in the hallway.
“Carlos İngilizce profesörüyle koridorda karşılaştı.”
My second son seems to take after his mother.
“Ortanca oğlum annesine benziyor.”
It seemed strange to see my old boss wait on tables.
“Eski patronumu masalara servis yaparken görmek çok
tuhaftı.”
"My brother dropped out of school before he could graduate." “

Örnek
I was talking to Mom on the phone when the operator broke
in on our call.

“Operatör konuşmamızı kestiği zaman telefonda annemle


konuşuyordum.”
After our month-long trip, it was time to catch up with the
neighbors and the news around town.
“Aylar süren yolculuğumuzdan sonra, komşulara ve kasaba
çevresine yakın olup onlardan haber almanın vakti gelmişti.”
The boys promised to check up on the condition of the
summer house from time to time.
“Çocuklar yazlığa zaman, zaman bakmak için söz verdiler.”
After years of giving nothing, the old parishioner was able to
come up with a thousand-dollar donation.
“Eski kilise cemiyeti üyesi bin dolarlık bir bağış yaptı.
Yıllardır hiçbir bağışta bulunmamıştı.”
We tried to cut down on the money we were spending on
entertainment.
“Eğlenceye harcadığımız parayı azaltmaya çalıştık.”

I hope none of my students drop out of school this semester.

“Umarım öğrencilerimin hiç biri bu sömestr sınıfta kalmaz.”


I found it very hard to get along with my brother when we
were young.
“Erkek kardeşimle anlaşmak, küçükken daha zordu.”
Janik cheated on the exam and then tried to get away with
it.
“Janik sınavda kopya çektiği halde bu işten sıyrılmaya
çalıştı.”
The citizens tried to get rid of their corrupt mayor in the
recent election.
“Vatandaşlar son seçimlerde fırsatçı belediye başkanından
kurtulmaya çalıştı.”
When will you ever get through with that program?
“Bu programı ne zaman bitiriceksin?”
It's hard to keep up with the Joneses when you lose your
job!
I always look forward to the beginning of a new semester.
“Yeni sömestrin başlamasını her zaman dört gözle
beklerim.”
It's typical of a jingoistic country that the citizens look down
on their geographical neighbors.
Komşularını, tipik ırkçı ülke vatandaşları küçümserler.
We were going to look in on my brother-in-law, but he
wasn't home.
“Kayınbiraderimi ziyaret edecektik ama evde yoktu.”
Good instructors will look out for early signs of failure in their
students
“İyi eğitimciler öğrencilerinin yapacakları hataları önceden
görürler.”
First-graders really look up to their teachers.
“Eski nesil, öğretmenlerine gerçekten saygı gösterirler.”
Make sure of the student's identity before you let him into
the classroom.
“Öğrencilerinizi sınıfa almadan önce, kimliklerinin doğru
olduğundan emin olun.”
The teacher had to put up with a great deal of nonsense
from the new students.
“Öğretmen yeni öğrencilerin bütün saçmalıklarını hoş
görmek zorunda kaldı.”
The runners ran out of energy before the end of the race.
“Koşucuların dirençleri, yarışın sonuna gelmeden
tükenmişti.”
My oldest sister took care of us younger children after Mom
died.
“Ablam, annem öldükten sonra bize, daha küçük çocuklara
baktı.”
The star player talked back to the coach and was thrown off
the team.
I often think back on my childhood with great pleasure.
“Çocukluğumu sık, sık büyük bir mutlulukla anarım.”
Her husband walked out on her and their three children.
“Kocası onu ve üç çocuğunu terketti.”
leave home, you can never really go back again." “Evden bir

Örnek
That old Jeep had a tendency to break down just when I
needed it the most.
“Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu zamanda bozuldu.”
Popular songs seem to catch on in California first and then
spread eastward.
“Popüler şarkılar önce California da tutar daha sonra doğuya
doğru yayılır.”
Father promised that we would never come back to this
horrible place.
“Babam, bu berbat yere bir daha dönmeyeceğimize söz
verdi.”
They tried to come in through the back door, but it was
locked.
“Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı kilitliydi.”
He was hit on the head very hard, but after several minutes,
he started to come to again.
“Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika sonra bilinci
yerine gelmeye başladı.”
The children promised to come over, but they never do.
“Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler ama hiç
gelmiyorlar.”
We used to just drop by, but they were never home, so we
stopped doing that.
“Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç evde bulamazdık
bu yüzden artık gitmiyoruz.”
When we visited Paris, we loved eating out in the sidewalk
cafes.
“Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde yemek yemeye
bayılırdık.”
Uncle Heine didn't have much money, but he always seemed
to get by without borrowing money from relatives.

“Heine amcanın çok fazla parası yoktu ama o, akrabalarından


borç almadan da her zaman hayatını sürdürürdü.”
Grandmother tried to get up, but the couch was too low, and
she couldn't make it on her own.
"Büyükannem ayağa kalkmaya çalıştı ama kanepe çok alçak
olduğu için kendi başına kalkamadı."
It's hard to imagine that we will ever go back to Lithuania.
“Litvanya’ya bir daha geri dönemeyeceğimizi düşünmek çok
zor.”
He would finish one Dickens novel and then just go on to the
next.
“Dickens romanının birini bitirir, hemen bir sonrakine devam
ederdi.”
The cops heard all the noise and stopped to see what was
going on.

“Polisler bütün gürültüyü duydu ve neler olduğuna bakmak


için durdu.”
Charles grew up to be a lot like his father.
“Charles tıpkı babası gibi olmak için büyüdü.”
The judge warned the stalker to keep away from his victim's
home.
“Yargıç, suçluyu kurbanın evinden uzak durması için ikaz
etti.”
He tried to keep on singing long after his voice was ruined.

“Sesini iyice kaybetmeye başladıktan sonra bile şarkı


söylemeye devam etmeye çalıştı.”
He had drunk too much; he passed out on the sidewalk
outside the bar.

“Öyle çok içmişti ki barın önündeki kaldırıma düşüp bayıldı.”


Whenever he sat down at the piano, we knew he was going
to show off.
“Piyanonun başına ne zaman otursa, gösteriş yapacağını
bilirdik.”
Day after day, Efrain showed up for class twenty minutes
late.
(Efrain ardı ardına derse yirmi dakika geç kalıyordu.)
I woke up when the rooster crowed.
“Horoz öttüğünde uyandım.”
1. Hali .Present 2. Hali .Past Simple 3. Hali. Past Participle
awake awoke awoken
be was, were been
bear bore borne

beat beat beaten


become became become
begin began begun
bend bent bent
beseech besought besought
bet bet bet
bid bid bid
bite bit bitten
bleed bled bled
bless blest blest
blow blew blown
break broke broken
breed bred bred
bring brought brought
broadcast broadcast broadcast
build built built
burn burned/burnt burned/burnt
burst burst burst
buy bought bought
catch caught caught
choose chose chosen
cleave cleaved/clove/clef cleaved/cloven/clef

clothe clad clothed/clad


come came come
cost cost cost
creep crept crept
cut cut cut
deal dealt dealt
die died died

dig dug dug


dive dived,dove dived
do did done
draw drew drawn
dream dreamed/dreamt dreamed/dreamt
drink drank drunk
drive drove driven
eat ate eaten
fall fell fallen
feed fed fed
feel felt felt
fight fought fought
find found found
flee fled fled
fly flew flown
forbid forbade forbidden
forecast forecast forecast
forget forgot forgotten
1. Hali .Present 2. Hali .Past Simple 3. Hali. Past Participle
forgive forgave forgiven
forsake forsook forsook
freeze froze frozen
get got gotten
give gave given
go went gone
grow grew grown
hang hung hung
have had had
hear heard heard
heave heaved or hove heaved or hove

hew hewed or hewn hewed or hewn


hide hid hidden
hit hit hit
hold held held
hurt hurt hurt
keep kept kept
know knew known
lay laid laid
lead led led
lean leant leant
learn learned/learnt learned/learnt
leave left left
lend lent lent
let let let
lie lay lain
light lit,lighted lit,lighted
lose lost lost
make made made
mean meant meant
meet met met
mistake mistook mistaken
misunderstand misunderstood misunderstood
of ofed ofed
pay paid paid
plead pled pled

prove proved proved,proven


put put put
read read read
Redo redid redone
ride rode ridden
ring rang rung
rise rose risen
run ran run
saw sawed sawn,sawed
say said said
see saw seen
seek sought sought
sell sold sold
send sent sent
set set set
1. Hali .Present 2. Hali .Past Simple 3. Hali. Past Participle
shake shook shaken
shine shone shone
show showed showed/shown
shrink shrunk-shrank shrunk-shrunken
shut shut shut
sing sang sung
sink sank sunk
sit sat sat
slay slew slain
sleep slept slept
slide slid slid

smell smelt,smelled smelt,smelled


smite smote smitten
sneak sneaked, snuck sneaked
speak spoke spoken
spell spelt spelt
spend spent spent
spin spun spun

spit spat spat


spread spread spread
stand stood stood
stave stove stave
steal stole stolen
strike struck struck
string strung strung
strive strove striven
swear swore sworn
swim swam swum
take took taken
teach taught taught
tear tore torn
tell told told
think thought thought
throw threw thrown
understand understood understood
upset upset upset
wake woke woken
wear wore worn
weep wept wept
wet wet,wetted wet,wetted
win won won
wind wound wound
wring wrung wrung
write wrote written
Türkçe Anlamı
uyanmak
olmak
funduszeue.infoŞIMAK, DAYANABİLMEK
funduszeue.info,tahammül etmek
vurmak
olmak
başlamak
bükmek
yalvarmak
bahse girmek
emretmek
ısırmak
kanamak.
kutsamak
esmek
kırmak
üremek.,yetiştirmek.
getirmek
yayımlamak
inşa etmek
yakmak
patlamak
satın almak
yakalamak
seçmek
yarmak, bölmek; yarılmak, bölünmek.

üstünü öfunduszeue.infomek
gelmek
değer biçmek
emeklemek
kesmek
anlaşmak
ölmek, vefat funduszeue.info atmak, çok
istemek:
kazmak
dalmak
yapmak
çekmek
rüya görmek
içmek
sürmek
yemek yemek
düşmek
beslemek
hissetmek
dövüşmek
bulmak
firar etmek
uçmak
yasaklamak
tahmin etmek
unutmak
Türkçe Anlamı
affetmek
yüzüstü bırakmak, terketmek.
donmak
elde etmek
vermek
gitmek
büyümek
asmak
sahip olmak
duymak
büyük bir güçle atmak veya
fıfunduszeue.info kaldırmak
yontarak şekil vermek.
saklamak
vurmak
tutmak
yaralanmak
saklamak
bilmek
yaymak
rehberlik etmek
egilmek,meyletmek
öğretmek
ayrılmak
ödünç vermek
izin vermek
yalan söylemek
yakmak,aydınlatmak
kaybetmek
yapmak
anlamına gelmek
buluşmak
hata yapmak
yanlış anlamak
öldürmek.
ödemek
mazeret olarak göstermek, bahane
etmek.
kanıtlamak
koymak
okumak
yeniden yapmak.
binmek
çalmak
yükselmek
koşmak
biçmek,kesmek
söylemek
görmek
ARAMAK, SORUŞTURMAK
satmak
göndermek
koymak,başlatmak,kurmak
Türkçe Anlamı
sallamak
parlamak
göstermek
KÜÇÜLMEK,ÇEKMEK
kapamak
şarkı söylemek
batmak
oturmak
öldürmek.
uyumak
kaymak,sessizce gitmek veya geçmek.

koklamak ,kokmak
cezalandırmak,öldürmek,vurmak
gizlice sokulmak
konuşmak
harf harf söylemek
harcamak
kafadan atmak, uydurmak. (topaç
v.b.'ni) döndürmek; (topaç v.b.)
dönmek.

tükürmek
yaymak
ayakta durmak,durmak
Çökertmek
çalmak
çarpmak
sıra halinde gitmek, ipe dizmek
çabalamak
yemin etmek
yüzmek
almak
öğretmek
yırtmak
anlatmak
düşünmek
fırlatmak
anlamak
üzmek,alt üst etmek
uyanmak
giymek
ağlamak
ıslamk,kutlamak
kazanmak
çevirmek,kurmak
(çamaşırları) sıkmak veya burmak.
yazmak
Prepositional phrase ler
word meaning word meaning
a diversity of birçok farklı in advance of öncesinde,-in önünde

a good deal of birçok in aid of menfaatine, -e yardım için.


a great deal of ..çok, bir hayli in an attempt to .mak için. mek için, amacıyla
a large amount of çok miktarda in an efort to amacıyla, mak için, mek için
a large quantity of çok miktarda in and around içinde ve çevresinde
bir şeyin gerçekleşebileceği
a number of birkaç, bir çok in anticipation of düşüncesiyle
a range of bir dizi in between arasında, aralarında
a variety of bir çok farklı in case of ın durumunda
a whole bunch of bir sürü in commemoration of anısına
a wide range of bir çok farklı in common with ile ortak olarak

according to e göre in company with ile beraber, birlikte.

adjacent to bitişik, -e komşu in compliance with .-e uygun olarak, gereğince

afermath of ardından. sonrası in conjunction with ile beraber/birlikte


ahead of ilerisinde, önünde in connection with ile ilgili olarak
along with ile birlikte in consequence of sonucunda, nedeniyle.
alongside of . -in yanında in contrast to ın aksine
apropos of ile ilgili, -e ait, hakkında. in cooperation with ile işbirliği halinde
bir parçası olarak,bir
as a part of bölümü olarak in defense of savunurken
as a token of işareti olarak in deference to dikkate alarak
. -i hiçe sayarak, -e meydan
as an example of örnek olarak, örneği olarak in defiance of okuyarak.
eskisi gibi, geçmiş
as before yıllardaki gibi in excess of . -den fazla

as for e gelince in face of karşısında,ragmen


as from itibaren, -den başlayarak in favour of ..ın lehinde
as good as gibi (olmak): kadar iyi in front of önünde

as in .-da olduğu gibi,gibi in guise of kisvesi altında


as it happens aslında,gerçekte in lieu of in yerine, -e bedel olarak.
bu duruma gelmiş olduğu
as it was için in line with uyumlu olarak, doğrultusunda
as much kadar in need of ihtiyacında, gereğinde muhtaç
as of den sonra in obedience to itaat funduszeue.info

as ofen happens hep olduğu gibi in order of sırasıyla


in aksine olarak , -e
as opposed to karşılık in order to funduszeue.info için,amacıyla,maksadıyla

as per gereğince,uyarınca, göre in particular özellikle, bilhassa


in place of ın yerine
as regards funduszeue.infoe, ile ilgili in point of hususunda, bakımından
as such in . -de olduğu gibi in preference to . -e tercihen,öncelikle

as to e dair, -ile ilgili in prospect of varsayımıyla

olup olmadığına gelince, yerine getirirken, peşinde koşarken,


as to whether olup olmadığı konusunda in pursuance of gerçekleştirmeye çalışırken
as well de , -da in pursuant of uygun olarak,göre
as well as ve de, yanısıra,yanısıra in pursuit of peşinde, arayışta
as with da olduğu gibi in recognition of bakımından, tanınmasıyla

as yet şimdiye kadar, henüz in reference to e dair, -e ilişkin,nazaran

aside from dışında, -den başka in regard to .-e gelince. -e göre


astern of .-den arkaya,arkada in relation to hakkında. - e ilişkin olarak
at least en azından, hiç olmazsa in respect of dair,hakkında,hususunda
at odd arası açık olmak in response to e karşılık olarak
at once hemen,bir kerede in revenge for öç almak için

at the back arkasında in search of peşinde, -i araştırmak için


at the behest of emriyle, emri üzerine in sight of gözü önünde
at the bidding of nın emrinde in spite of e rağmen…- e karşın
at the expense of hesabına, pahasına in support of desteklemek için. Yararına
at the expensive of pahasına in terms of ..e dayanarak, açısından,-e göre
.-in insafına (kalmış), -in
at the mercy of elinde. in the absence of yokluğunda
at the top of tepesinde in the act of halinde,halde
bakımında,bakımı
at the whim of nın ellerinde in the care of altında,sorumlulugunda

at variance with ile funduszeue.infof içinde in the case of durumunda,halinde


back to geri in the cause of nedeniyle,uğruna

based on nedeniyle, -e dayanarak in the company of yanında

because of den dolayı,yüzünden in the context of bağlamında

but for olmasa,olmasaydı in the course of sırasında, esnasında.


but that . -nın dışında in the employ of maiyetinde
by dint of in sayesinde. in the event of ın durumunda
by means of vasıtasıyla,aracıyla in the eyes of gözünde,nazarında
by the side of yanı başında in the face of karşısında
.-den dolayı, nedeniyle,
by virtue of yüzünden. in the field of alanında,sahasında
boyunduruğu altında olmak,
care of eliyle: vasıtası ile in the grip of kontrolünde
dolaylarında, takriben,
circa aşağı yukarı. in the hope of ümidiyle, umuduyla
close to başucunda, -e yakın in the interest of menfaatine, in yararına

compared with ile karşılaştırılırsa in the manner of yolunda

contrary to ın aksine in the matter of hakkında, hususunda,konusunda


den dolayı, nedeniyle,
due to yüzünden. in the name of adına, namına, yerine.
except for istisna in the order of mertebesinde / düzeyinde

excluding hariç in the presence of .. -in huzurunda,, karşısında

far from şöyle dursun,hiç in the rear of gerisinde


for example örneğin in the region of -e bölgesinde
for instance örneğin in the setting of Ortamında
birinin onuruna, birinin
for the honour of şerefine in the throes of eşiğinde, ile mücadele eden
yüzü suyu hürmetine,
for the sake of uğruna in the wake of ardından, peşinde
from over . -den in the way of gibi, açısından,bakımından
identical to ile aynı in the words of 'nın deyişiyle
in belirtisi olarak, in işareti ya da
in a series of silsilesinde in token of izni olarak

in accordance with ..e paralel olarak in trust gözetiminde


in addition to e ilaveten
word meaning
funduszeue.info dolayı, göz önüne
in view of alarak
izini takip
in wake of ederek,peşinde
including dahil
inside of dahilinde, -in içinde
instead of ın yerine

irrespective of e bakılmaksızın


just like gibi
less than den az
mindless of .e aldırış etmeyen
more than den fazla

.-in yanında, -e bitişik;


next to -in yakınındaki.

daha yeni, henuz,ile


beraber, -er -mez
no sooner,,,,,, than (yapar yapmaz gibi)
. -den uzak,ötede,
of açıklarında
on a level with ile aynı düzeyde
on a par with aynı değerde,eşit
on account of den dolayı
on an equal with ile eşit olarak

on behalf of funduszeue.info adına


on charges of .-nın iddiasıyla
kabul
on receipt of funduszeue.infoındığında

on the cusp of ..ın eşiğinde


arifesinde,hemen
on the eve of öncesinde
on the order of tarzında,yaklaşık
on the outside of dışında
tarafından, -in
on the part of tarafından
on the point of neredeyse,üzere

on the pretext of bahanesiyle


on the subject of konusunda
on the top of konusunda
.-e ek olarak, -in yanı
on top of sıra, ile beraber:
opposed to ..e karşı

opposite to . -e karşı,-e muhalif


other than funduszeue.info başka
out of keeping with ile uyumsuz olarak
outside of dışında, haricinde

yanında,üstelik,-den
over and above ayrı olarak, -den başka.

owing to den dolayı


partial to meyilli, -e tarafar
pertaining to ile ilgili
prior to den önce

pursuant to .-e göre.-e uygun olarak


. -den tutun da, -den -e
ranging from uzanan
rather than funduszeue.info ziyade
regardless of e bakılmaksızın
related to ile ilgili
repugnant to e zıt, -e karşıt.

short of den başka,haricinde


similar to e benzer
so as to funduszeue.info için
subject to tabi
subsequent to arkasından, -den sonra

such as örneğin, gibi


tantamount to ile aynı.farksız

thanks to ın sayesinde

the number of ..ın sayısı


the same As aynı

the yoke of nın boyunduruğında

yoluyla,vasıtasıyla,
through başından sonuna kadar

through the agency of vasıtasıyla,aracılıgıyla


to the detriment of funduszeue.infoına
hariç tutarak. dışında
to the exclusion of bırakarak
up to ..e kadar
vis-a-vis ile karşılaştırınca
hangisi ise:hangi
whichever-whichsoever ise:
with a feeling of .-nın hissiyle

with a view to funduszeue.info amacıyla


with exception of istisnasıyla
funduszeue.info ilgili, -e ilişkin
with reference to olarak

e
funduszeue.infonda,ile
with regard to ilgili

with respect to funduszeue.info ilgili, -e göre


with the aid of ..ın yardımıyla
with the contributions
of katkılarıyla
istisnasıyla, hariç olmak
With the exception of üzere
with the help of ın yardımıyla
with the intent of amacıyla

with the object of itirazıyla, amacıyla

with the purpose of amacıyla,maksadıyla


with the view niyetiyle
with the view of niyetiyle,maksadıyla

within an ace of az kalsın, neredeyse:


kapsamında,
within the scope of çerçevesinde
Conjunction

word meaning word meaning


according as .-dikçe, tıpkı ,,-diği gibi except haricinde,dışında

accordingly bu doğrultuda,buna göre except if . -mesinin dışında


actually aslında, gerçekten for fear that korkusu ile

additionally ek olarak ,ayrıca for that reason that işte bu sebepten ötürü
afer den sonra, ardından for the reason that sebebiyle
mesinden sonra.-den
afer which sonra from which oradan , -den

bundan başka, ayrıca.


aferwards ardından furthermore

de
Albeit olsa:gerçi,hernekadar,isede given that tahminen, farz edelim ki
also ayrıca,hemde -de, -da hence bu yüzden
although yet her ne kadar olsa da however ancak,fakat,her nasılsa
although/though ….-e rağmen/rağmen however much ne kadar olursa olsun
and so ve böylece, bu nedenle if eğer, -se/sa
and so forth ve bunun gibi if ever şayet,nadiren,belkide hiç
hal böyleyken, böyle
and yet olmakla beraber if only keşke
dığı için, çünkü, -
as -iken, gibi,olarak İf So öyleyse

as a consequence sonuç olarak in a way bir bakıma


as a matter of fact aslında, gerçekte in addition ek olarak ,ayrıca
as a result sonuç olarak in contrast aksine
as and when ne zaman in fact aslında, gerçekten
as far as kadar in order for için, teminen
as if mış gibi,sanki in order that …-sın diye,bu sırada
as long as dığı sürece,şartıyla in so far as e kadar.
as much as kadar In spite of the fact that karşı,gerçeğine rağmen

as so .-dikçe in such a manner that şfunduszeue.info


as soon as yapar yapmaz in such a way that şekilde, şöyle ki, şekilde
yüzünden, -den dolayı; çünkü;
as such öyle/şöyle/böyle/gibi in that mademki.şu bakımdan ki
as though mış gibi,sanki in the belief that inancıyla,diye

because …-dığı için, çünkü in the expectation that ümidiyle, beklentisiyle


before den önce,önce in the hope that ümidiyle
being that çünkü,-den beri in the meantime bu arada, bu süre içinde

besides den başka , ayrıca,üstelik in the way şeklinde, engelleyen


but fakat, ama, ancak in the way that şeklinde,gibi
by all means elbette, kuşkusuz in view of the fact göz önünde bulundurarak
by no means hiçbir şekilde in view of the fact that göz önünde bulundurarak
şuanda kadar,şimdiye
by now kadar in which case o durumda,,, ki o durumda
dığı zaman, -dığı ….-diğine göre,-diği
by the time zamana kadar inasmuch as derecede/kadar.
by the way bu arada,bu vesile ile indeed gerçekten,aslında
by then o zamana kadar insofar as .-diği derecede/kadar.
by way of yolu ile, -den. insomuch that o kadar ki.

by which vasıtasıyla,ki içinde instead yerine


consequently sonuç olarak,bu nedenle just as tıpkı, tam o anda
her ihtimale karşı, ne olur ne
conversely aksine,tersine just in case olmaz
despite the fact
that e rağmen lest mesin diye
due to the fact that den dolayı likewise aynı biçimde, benzer şekilde
even afer …-den sonra bile meanwhile bu arada

even as iken bile moreover ayrıca,üstelik,bundan başka,dahası


even before …-den önce bile nevertheless yine de, buna rağmen

even if …olsa bile. no matter önemi yok,mühim degil


even so öyle olsa bile,yinede nonetheless yine de, buna rağmen

even then o zaman bile,buna rağmen nor ne, ne de


even though e rağmen now that dığından,mademki

even when dığı zaman bile on condition that koşuluyla,şartıyla


word meaning
on the contrary aksine
on the grounds
that e dayanarak
on the other hand öte yandan

on the pretext that bahanesiyle


once bir zamanlar,bir kere,-ir -mez
one would think
that güya
one would wish
that gönül ister ki

only if tek şartla


or veya, ya da, aksi takdirde
or else aksi takdirde
otherwise aksi takdirde
provided that koşuluyla,şartıyla
providing koşuluyla,şartıyla

providing that koşuluyla,şartıyla,-se

similarly benzer şekilde


dığı için, çünkü, -den
since beri,Mademki
so bu yüzden,yani,çok,böylece
so long as dığı sürece,şartıyla
so much as ne kadar çok olursa,bile
so much so that hatta o kadar ki,zaten, öyle ki
so that mek için,diye,böylece
so that not . -memesi için, -mesin diye
still yine de,hala
varsayalım ki, öne süren,
suggesting that gösteren
suppose that varsayki,eğerki

that is yani
that is why bu yüzden
o zaman, öyleyse,
then ondan sonra
thereby öylece, onunla ilgili
therefore bu yüzden
ondan,funduszeue.info nedenle , bu
thereof yüzden
thus böylece,bu nedenle
unless mezse, mazsa,olmadıkça
until/TİLL e kadar
bundan başka, ayrıca.
what is more

whatsoever herhangi ,her ne,hangi


when dığı zaman,iken,ne zaman
whereas …dığı için ,oysa,halbuki
whereby vasıtasıyla. Sayesinde

wherein neyin içinde,neyin içine, ki içinde


whereon bunun üzerine, üstünde

whereupon bunun üzerine,bundan sonra

Whether olup olmadığını ,eğer


Whether or olup olmadıgını
Whether Or Not olsa da olmasa da

whether or ister
which is why işte bu yüzden
iken, ne, esnasında
while ,zaman,süre,müddet
with whom kim,kiminle

would that keşke


yet fakat, ama, ancak

yet more hatta bundan daha fazla, hatta


Phrasal verbs
word meaning word meaning word
geçmek,göre hareket etmek,
abide by e uymak, -e riayet etmek. go by kılavuz saymak ride out
account for hesap vermek, açıklamak go down inmek,(iş vb) batmak ride up
act on etkilemek go down on oral seks yapmak rig out
tercih etmek,dışarı
act out (rol) canlandırmak go for çıkmak,hoşlanmak rig up
yaramazlık yapmak,gösteriş
act up yapmak. go in içeriye girmek,içeri girmek rile up

toplamak,makul olmak, akla yakın bir şeyi yapmaktan hoşlanmak,bir


add up olmak. go in for şeyin meraklısı olmak ring off
-e varmak, (bir yekûn) girmek, girmek (konuşmaya-
add up to funduszeue.infoına gelmek: go into tartışmaya) rip of
afer careful
thought iyice düşündükten sonra go loco delirmek, balatayı yakmak roll away

.. -den hoşlanmamaya
başfunduszeue.infoak. geçmek (bir
afer math kötü sonuç,kötü yan etki go off olay belirli bir şekilde) roll on
kendini kaybetmek, kontrolü
all but hemen hemen,neredeyse go off on one kaybetmek roll out
Devam etmek,Olmak, meydana
amp up güçlendirmek, arttırmak go on gelmek roll up

arm up silahlanmak,elleri yukarı kaldırmak go on with . -e devam etmek roof over


dışarıya çıkmak, modası
back down caymak, sözünden dönmek. go out geçmek,çıkmak root out
Yeniden incelemek, gözden
back of vazgeçmek, geri çekilmek go over geçirmek, karşı safa geçmek rope in
rope someone into
back out caymak, sözünden dönmek. go sour bozulmak, kötüye gitmek. Ekşimek something
desteklemek, doğrulamak,geri
back up sürmek, geri gitmek. go south kötüye gitmek,değeri düşmek rot out
kurtarmak,kefaletle serbest yaşamak, geçirmek,
bail out bırakmak go through incelemek,tüketmek rough up
gerçekleştirmek,planlanmış bir şeyi
ball up berbat etmek,rezil etmek go through with gerçekten yapmak round on

bang on bir şeye vurup durmak, tamamen go up çıkmak, yükselmek,kadar gitmek… round up
.-e uygun olmak, -e uymak; -e
bang up mahvetmek, canına okumak: go with yakışmak. row over
bank on çabuk yiyip bitirmek, silip
something bir şeye bel bağlamak gobble up süpürmek rub of

base on dayanmak, esas kabul etmek goof around avare avare dolaşmak rub out

bash in haşat etmek, parçalamak gouge out oymak, oyup çıkarmak rule out
bask in zevk almak grapple with ile boğuşmak rummage around
azarlamak, paylamak, haşlamak.
bawl out grind out eziyet etmek, çektirmek run across
(düşürdüğü bir şeyi vb.) el
be fed up with bezmek, usanmak grope around yordamıyla aramak, run after
(biri) işe yaramaz olmak. beraberliği
be through bitirmek gross out iğrendirmek,iğrenmek run around

beam up ışınlamak grow up büyümek run down


bear away taşımak,götürmek grub out find by digging in the ground run in
bear down on .. -e doğru gelmek/ilerlemek. gulp down bir şeyi yutuvermek. run into
yönünü değiştirmek, kapıp
bear of götürmek gunk up yapıştırmak run of
sinirden kudurtmak, küplere
bear on topa tutmak, ile ilgisi olmak hack of bindirmek run on

bear out onaylamak, tasdik etmek hammer away kafa funduszeue.infoan çalışmak run out
bear with .-e sabır göstermek. hammer out ..e şekil vermek. run out of
beat back geri püskürtmek,yenmek hand down kuşaktan kuşağa devretmek run out on
bardaktan boşanırcasına yağmak,
beat down bastırmak,azaltmak hand in vermek, teslim etmek. run over
babadan oğula geçirmek, başkasına
beat of kovmak, defetmek. hand on vermek run through

beat up hırpalamak, fena halde pataklamak hand out dağıtmak, yazılı kağıdı dağıtmak run towards

become
someone's oyuncağı haline gelmek, oyuncağı
plaything olmak hand over vermek,teslim etmek,devretmek run up
bed down yatıp uyumak hand up uzanmak,yetişmek run up to

beef up kuvvetlendirmek.,güçlendirmek hang about başıboş gezerek oyalanmak rush into


beg of özür dilemek hang around başıboş gezerek beklemek. rush out

belch out fışkırmak hang back geri durmak/beklemek sack something up


belly up batmak,iflas etmek hang on bağlı olmak,dayan,bekle save on
yüksek sesle şarkı söylemek,nakavt bir ortama takılmak, çamaşır
belt out etmek hang out asmak saw of
dışarıya doğru
billow out tütmek/çıkmak,rüzgarla şişmek hang over üzerine çökmek,üstüne gelmek scab over

asmak,telefonu
kapamak,kapatmak, için yanıp
bind of ilmik üstüne ilmik atmak hang up tutuşmak scent out
bitch about şikayet etmek happen across tesadüf etmek, rastlamak scoop out
geçmişi yad etmek, eskiyi
bite of ısırmak, ısırıp koparmak hark back to anımsamak scoop up

karartmak,geçici olarak şuurunu


kaybetmek, gözü funduszeue.infoi
black out gizlemek, karartmak hash out konuşarak bir çözüme bağlamak scoot over
yön değiştirmek, yönünü
blame on birisini suçlamak haul of değiştirmek scrape of

bleed out kan kaybetmek have on giyinmek.şaka etmek scrape up


ile uyumlu olmak, uymak. araya (tartışarak) çözümlemek, (diş vb)
blend in kaynamak have out çektirmek screw up
girmesini engellemek, görmezden scrounge around
block out gelmek have over birini birinin evinde tanıştırmak for someone
blot out gizlemek, ortadan kaldırmak have up mahkemeye vermek scrub away
blow away birini saşırtmak head of yolunu kesmek scuttle away
haber vermeden gelmek, ansızın
blow in gelmek head on doğrudan,direkt seal of
blow off uçurmak, kaytarmak head on over gitmek see out
dinmek (fırtına),unutulmak,
blow over geçmek. head out yola çıkmak,yola koyulmak see someone out
. -e doğru yol almak, -e doğru
blow through hızla harcamak,çabucak bitirmek head toward yöneltmek see through

blow up Patlamak, havaya uçurmak head up başına geçmek, başına geçirilmek seek out
blurt out ağzından kaçırmak, hear out sonuna kadar dinlemek. seep into
baskın yapmak, birdenbire ortaya
bob up çıkmak help out yardımda bulunmak. seep out
batağa saplanmak,bataklığa seethe with
bog down gömülmek hem in - hem about kuşatmak, içine almak, çevirmek. someone
özetlemek, kısa kesmek,
boil down kaynayarak suyunu çekmek hew out yontarak şekil vermek. sell of
book something
up tüm yerleri rezerve etmek/ayırmak hide away saklamak; saklanmak. sell out
boot out işten atmak, kapı dışarı etmek hide out polisten saklanmak, gizlenmek send for
sınır komşusu funduszeue.infoinde
border on olmak hike up yukarı çekmek send in
bottle up bastırmak,gizlemek (hisler gibi) hinge on bağlı olmak, dayanmak send of
durumu iyiye gitmek, kendini
bounce back toparlamak hit of keşfetmek,ortaya çıkarmak send out
tesadüfen bulmak, birisine send someone
bow out çekilmek, emekliye ayrılmak hit on asılmak over
sıkıştığı yerden çıkmamak, kutu
box in barajı yapmak,sıkışıp kalmak hitch up (pantolon) yukarı çekmek send up
işi genişletmek,dallanıp
branch out budaklanmak hold accountable sorumlu tutmak serve out
break away kurtulmak,kaçmak,ayrılmak hold back zaptetmek, kendini tutmak set about
break down bozulmak hold dear (birine) düşkün olmak set alight
kar ve zararı eşit olmak, ne kar ne
break even zarar etmek hold down (işi) iyi yürütmek, bastırmak set back
zorla girmek,sözünü önermek, öne sürmek. uzun
break in kesmek,alıştırmak hold forth uzadıya konuşmak set down
break in on Bir sohbeti bölmek hold in tutmak, zaptetmek. set foot

break in on
somebody's
conversation lafını kesmek hold of uzakta tutmak, yaklaştırmamak. set free

ayrılmak, bırakmak,
sonlandırmak, koparmak,kopmak,
break of ilişkiyi kesmek,birdenbire durmak hold on beklemek, tutmak set in
break out patlak vermek, kaçmak hold on to tutunmak set of

break through engeli geçmek, aşmak hold onto tutmaya çalışmak Set Off, Out
ilişkiyi kesmek, ayrılmak
break up (sevdiğinden),ayırmak hold out ileri sürmek, ısrar etmek,uzatmak Set On
hold out on birinden funduszeue.info vermeyi
brim over taşmak (su vb) someone reddetmek set out
sebep olmak, neden ertelemek,süre dolmasına rağmen set someone
bring about olmak hold over görevine devam etmek straight
geciktirmek,havaya
bring along yanında getirmek. hold up kaldırmak,tutmak,soymak set up
devirmek, indirmek, eleştirilere göğüs germek,makul
bring down azaltmak hold water olmak. set upon
tanıtmak, sunmak,
bring in kazandırmak, işe almak hold with ile aynı fikirde olmak. settle down
bring into getirmek hole up köşesine çekilmek,saklanmak settle in
bring on geliştirmek, sebep olmak hone in on odaklanmak settle on
bring out ortaya çıkarmak honk at someone birine korna çalmak settle up
ikna etmek,razı etmek, karşıya hook something
bring over geçirmek into something bir şeye bir şeye bağlamak shake down
çocuk yetiştirmek,
bring up bahsetmek, kusmak hook up ilişki kurmak, askıya asmak shake out

brush away fırçalayarak temizlemek/çıkarmak hook up with ile evlenmek,ile ilişki kurmak shape up
hook up with
brush up tazelemek (bilgiyi) someone biriyle buluşmak/görüşüyor olmak shell out
elde etmeye çalışmak (zam/terfi
buck for vb'ni) hop in (araba vb'ye) binmek shin up

buck up neşelenmek hop on hop diye atlamak, üzerine binmek ship of


buckle down ciddiyetle/gayretle çalışmak. hose down hortumla sulamak/süpürmek ship out
buckle on toka ile tutturmak, iliştirmek hot up ısınmak,heyecanlanmak shoo away
hover over (akbaba gibi) birisinin
budge up kenara kaymak someone tepesinde/tepesine dikilmek shoot of

bug out hızlı kaçmak, sıvışmak huddle up kıvrılmak shore up


üzerine eklemek yaparak
build on geliştirmek. Dayandırmak hunch up kamburlaştırmak show in
birikmek, artmak, yakalayıncaya kadar peşini
build up güçlendirmek hunt down bırakmamak, peşine düşmek show of
bulge out pırtlamak hurry out aceleyle çıkmak show out
kilo almak (özellikle kasların
bulk up şişmesiyle) hush up örtbas etmek, üstü örtülmek show up
karşılaşmak, arabayla (ağaca vb)
bump into çarpmak ice up buzlanmak, buzlanıp kalmak shrivel up

bump up artırmak,yükseltmek immure in bir yere göfunduszeue.infomek shrug of

bunch up birbirine kenetlenmek indulge in kendine bir şey yapma izni vermek: shuffle of

inure someone to
buoy up moral vermek, neşelendirmek something birini bir şeye alıştırmak shut in

anlaşmazlıkları ya da sorunları
çözmek,(pürüz, sorun v.b.'ni)
burn down yanıp kül olmak iron out gidermek. sic on
burn of yakıp kül etmek iron out something tüm sorunları çözmek sidle up to

burn out funduszeue.infoıp yok etmek. jack in bırakmak, vazgeçmek sif through
tamamen yanmak.,yakmak, yakıp
burn up yok etmek. jack of mastürbasyon yapmak sign away

burst in söyleyivermek,haykırmak jam up bir şeyi sıkıştırmak/tıkamak sign of

bust out of (bir yerden) sıvışıp kaçmak. jazz up canlandırmak, hareketlendirmek. sign on
.-e yağ çekmek, -i yağlamak, -e
butter up dalkavukluk etmek. jeer at ile alay etmek, ile eğlenmek. sign out
otuz bir çekmek,masturbasyon
button up iliklemek,düğmelemek jerk of yapmak. sign over

buy of rüşvet vermek, rüşvet kabul etmek jibe with e uymak, ile uyuşmak. sign up

buy out bütün hisselerini almak. jot down not almak/etmek simmer down

call away çağırmak juice up ortamı renklendirmek, içki içmek sing out
istemek, gerektirmek,
call for çağrıda bulunmak jump in . nın içine zıplamak single out
(yardımcı veya danışman olarak)
call in (birini) çağırmak. jump on çıkışmak, üzerine binmek sink in
iptal etmek, sona
call of erdirmek, durdurmak jump out at üstüne zıplamak siphon of
call on Ezbere okumak,Ziyaret etmek jump up zıplamak, atlamak sit in

call out to seslenmek jut out çıkık olmak, çıkıntı yapmak sit on
birden devrilip düşfunduszeue.infoa
call upon başvurmak,ziyaret etmek keel over olmak. sit out
uzak durmak, uzak
cancel out etkisini yok etmek,iptal etmek keep away tutmak sit with someone

kontrol altına almak,zulüm


bakmak, ilgilenmek, yapmak,yükselmesine izin
care for sevmek keep down vermemek. sketch out
aynı görüşü paylaşmak,sürekli
carry along desteklemek keep in saklamak,içeride alıkoymak skim over
skip out on
carry away alıp götürmek, sürüklemek. keep of uzak durmak something
carry of kapmak, üstesinden gelmek keep on devam etmek skip over
keep on (with
carry on devam etmek gerund) Devam etmek slave away
dışarda tutmak,
carry on with ile ilişkisi olmak, devam etmek keep out girmemek sleep of

yapmak, gerçekleştirmek,
uygulamak,(birini/bir şeyi) dışarıya
carry out taşımak keep up yukarda tutmak slice up
(bir şeyin) sayesinde (bir işi) keep up with ayak uydurmak, hızına slick something
carry through yapmak veya başarmak: yetişmek down
cart away from dışarıya çıkarmak/götürmek kick around aylaklık etmek, oyalanmak slim down
kazanç sağlamak, yararlanmak,
cash in paraya çevirmek kick off başlamak,girişmek slip away
cash in on çıkar sağlamak,faydalanmak kink up düğüm düğüm olmak slip by
bir kenara bırakmak, başından
cast aside savmak kit out temin etmek slip off
ıssız adada mahsur kalmak,
cast away başından savmak knock around boşa zaman harcamak, gezmek slip out
cast of reddetmek knock down yumrukla yere devirmek. slip up
ilmek atmak, örgüde ilk ilmeği işi bırakmak, paydos etmek, tatil
cast on atmak knock of etmek.ölmek slog on
toplumdan dışlamak,
cast out uzaklaştırmak knock on . -e vurmak, -i çalmak slow down
anlamak, çakmak. moda olmak,
catch on tutmak. knock out nakavt etmek, oyun dısı etmek. smack into
meydana çıkarmak, kötü bir şey
catch out yaparken yakalamak knock over devirmek. smoke out
hızına yetişmek, hamile bıfunduszeue.infoıya vurup
catch up tamamlamak , konuşmak knock up uyandırmak. smooth down

bir şeye balıklama atlamak, bir şeyi


catch up in (şaçını vb) kaptırmak lap something up büyük bir zevkle kabul etmek smooth out
bağlamak, (gemiyi) bağlayıp
catch up with .-e yetişmek:aynı düzeye gelmek lash down muhafaza etmek snap at
(ani ve sert) tepki
cave in morali bozulmak,çökmek lash out göstermek/vermek,saldırmak snap of
çevresinde yoğunlaşmak,
centre around çevresinde gelişmek lash out at sert ve ani çıkış yapmak snap up
chalk up deftere yazmak last out çekmek,katlanmak snatch away from

yeni fikirler benimsemek,


karşısındakinin ne dediğini
change back eksi haline dönmek latch on (sonunda) anlamak snatch up
bir yöntemden diğerine sneak
change over geçmek latch on to anlamak,benimsemek in/on/into/onto
traş kremini sürüp köpürtmek, (bir
charge of kayıttan silmek lather up şeyi) köpürtmek snoop around

charge with (bir şeyle) suçlamak launch into başlamak, istekle girişmek snuck out
kovalamak, (köpek vb.) birisini
chase of kovalayarak dışarıya çıkarmak lay down yatmak, döşemek snuck out
.-i azarlamak, -i haşlamak. -i
chat up birine yazmak/asılmak lay into dövmek, -e dayak atmak. snuggle down

bir şeyi yapmaya son vermek,


pansiyon otel vb'nde kaydını (ekonomik nedenlerden dolayı) işçi
check into yaptırıp bir oda tutmak lay of çıkartmak soak up

check on in birini kontrol etmek lay on üzerine atılmak, saldırmak. sob something out
.-e iyice bakmak; -e alıcı gözüyle
check out bakmak. lay out yere sermek,sermek, hazırlamak sort out
incelemek,denemek amacıyla
check over gözden geçirmek lay over kaplamak sort through

leach into bir şeyin içine işlemek, (bir şeyin


check up on İncelemek, kontrol etmek something içine doğru) sızmak sound of
cheese of yorgun düşmek, bezginlik duymak lead away saptırmak,alıp götürmek sound out

bir şeye
chew out fırça atmak,azarlamak lead in girmek/girişmek/başlamak,giriş space out

chicken out korkup vazgeçmek lead on yutturmak,inandırmak spar with someone

birinin bir yerden


lead someone (merdiven/sandalye) inmesine
chill out sakin ol,sakin kalmak, rahatlamak down something yardımcı olmak speak out
neden olmak,sonucunu doğurmak,
chime in maydanoz olmak, lafa karışmak lead to yol açmak spell out

bir şeyden yavaş yavaş bir parçacığı


koparmak, küçük parçalara
chip away ayrılmak lead up to zemin hazırlamak,yol açmak spew out

chip in para vermek, lafa girmek lead with someone (maça/oyuna) bir şey ile başlamak spin of
chop up doğramak leak out dışarı sızmak (sır), sızdırmak spin on
chop down budamak,kesip düşürmek. lean in yüklen, omuz ver spit out
chuck away çöpe funduszeue.infoşa harcamak lean over üzerine eğilmek, abanmak sponge up
birden önüne çıkmak, pat diye spout of about
churn out seri üretim yapmak leap out önüne çıkmak something
tek bir kelime etmemek,sesini
clam up çıkarmamak leave off .-den vazgeçmek, -i bırakmak. sprawl out
dışarda tutmak,
Clean Out temizlemek,soymak leave out katmamak,atlamak spring up
clear of sıvışmak, tüymek. leave over ertelemek spring on

clear out boşaltmak,sıvışmak, tüymek. leave up başkasına bırakmak spruce up


sırrı ifşa etmek,sırrı başkasına
Clear Up çözmek,halletmek,temizlemek let on söylemek spur on

birinin bir yere inmesine yardımcı


kapatmak, kepenk olmak/rehberlik etmek, hayal
close down indirmek let down kırıklığına uğratmak square away

close in kuşatmak,sarmak let in kapıyı açıp içeriye almak. square of


cezasını affetmek, cezasını square with
close in on kuşatmak,-in etrafını çevirmek. let of funduszeue.infot bırakmak someone
squirrel something
close of hesabı kapatmak let slide vazgeçmek. away
girmesine izin vermek, geçiş izni
cloud over bulutla kaplamak, hava kapanmak let through vermek stack up

clue in ipucu vermek let up yumuşamak, sertliğini kaybetmek. stack up against


comb through derinlemesine
something araştırmak/incelemek Lie back sırtüstü yatmak,dinlenmek stake of

come about doğmak,meydana gelmek lie down yatmak, uzanmak. stake out

cinsel ilişkiye girmek,birinin


karşılaşmak, iyi etki sorumluluğunda veya vazifesinde
come across bırakmak lie with olmak stalk of
varmak, birlikte gitmek,
come along ortaya çıkmak, gelişmek lie within içinde kalmak stamp out

come along with birisiyle gitmek/gelmek lie-in geç saate kadar yatmak Stand by

üstüne yürümek, saldırmak. rastlantı sonunda bulmak, gözüne


come at Keşfetmek light on\upon takılmak stand down
come away ayrılmak,terketmek light out hızla terk etmek, sıvışmak stand in
geri dönmek , aklına neşelendirmek,sevindirmek,sigara
come back gelmek light up yakmak stand of
elde funduszeue.infoak, ziyaret
come by etmek limp away topallayarak uzaklaşmak stand out
sıraya
come down on haşlamak, cezalandırmak line up girmek,düzenlemek,sıralamak stand over

line up on bir şeyin üzerinde sıraya stand over


come forward (belirli bir amaçla) ortaya çıkmak: something girmek/sıra yapmak somebody

come in on yer almak,katılmak line up with sıraya dizmek stand up


mirasa konmak, bağlamak, birleştirmek;
come into girmek, katılmak. link up bağlanmak, birleşmek. start by
come of kopmak,açığa çıkmak live by ile yaşamak, geçinmek start in

start in on
someone or
come on sahneye çıkmak. live down unutturmak somethink
kıt kanaat geçinmek, geçimini
Come Out çıkmak, görünmek, gözükmek. live of sağlamak start of
geçimini sürdürmek,yaşamını
come out right doğru çıkmak live on idame ettirmek start on
start out with
come over başına gelmek,olmak,Ziyaret etmek live out sonuna kadar yaşamak. someone
becermek, başkalarını hayal
kırıklığına uğratmamak,(bir haber) zor bir durumdan sağ olarak
come through gelmek. live through çıkmak,yaşamak (bir zamanı/olayı) start up
come to ayılmak, kendine gelmek. Live Up To ulaşmak,-e uygun yaşamak stave of

yaklaşmak, ele alınmak,


ortaya çıkmak, piyasaya
come up çıkmak liven up i neşelendirmek, -i canlandırmak stay down

(belirli bir hizaya) kadar gelmek.


come up to (belirli bir seviyeyi) tutturmak. lock away kilitleyip saklamak stay of

çözüm yolu bulmak,yetişmek,(bir dışarıda bırakmak, (işçileri)


come up with plan, çare, cevap v.b.'ni) bulmak. lock out işyerine sokmamak stay out
. -i anımsatmak, -i akla getirmek, -i
conjure up uyandırmak. lodge in takılıp kalmak stay over

cook up tezgahlamak,uydurmak log in sisteme oturum açmak, -e girmek stay put

cool down sakinleşmek log on e girmek,baglanmak steal over someone


steal up on
cool of serinlemek,sakinleşmek look afer bakmak (ilgilenmek) someone
özgürlüğünü sınırlamak, kapamak
coop up (bir şeyi kapamak) look away yüzünü yana çevirmek steep in
coop up in look away from
something hapsetmek, tıkmak someone (birinden) bakışlarını çevirmek steer into

cope with başa çıkmak look back on arkasına/geriye dönüp bakmak step down
güvenlik çemberi oluşturmak, hor görmek, tepeden step into
cordon of kordon altında almak look down on bakmak something
cotton on farkına varmak, kavramak look for aramak step of

cough up zorla söylemek, zoraki anlatmak Look Forward To Dört gözle beklemek step out
count for
something bir değeri/önemi olmak,para etmek look in on kısa bir ziyaret yapmak. step over
look in on
count on güvenmek, bel baglamak somebody birini ziyaret etmek step up
incelemek, araştırmak,içine
count out birer birer saymak look into bakmak stew over
cover up gizlemek; örtbas etmek. look on seyirci kalmak,izlemek stick in

cower away çekinmek look out dışarı bakmak,bakmak stick out


crack down aşırı önlem almak look out for dikkat etmek, gözetmek stink up
son vermek için birşeyin üstüne
crack down on gitmek look over göz gezdirmek, incelemek stock up
birşey yapmaya mümkün oldugu
crack on kadar devam etmek look through incelemek, göz atmak stock up on
iyilesmek, düzelmek.-i aramak, -e
cram into -in tıkmak,tıkıştırmak look up bakmak. stop by

cram up ineklemek look up to hayranlık duymak, saygı duymak stop of


kalitesine bakmaksızın çok sayıda
crank out üretmek look upon bakmak,olarak görmek storm out
to keep someone informed of what
crank up hareket ettirmek. loop in is happening stow away
mermi yağdırmak, kurşun
crap out mortoyu çekmek,bozulmak,ölmek loose of yağdırmak strap someone in
crash in on üzerine yıkılmak loosen up açmak, gevşetmek stress out
crash with
someone birisinin evinde kalmak lop off kesmek,kesip atmak stretch away
crawl out sürünerek çıkmak lose out kaybetmek,kaybolmak stretch out

creep out gizlice çıkmak/sıvışmak lumber of hantal hantal gitmek/ilerlemek strike down
birdenbire oluşmak, ortaya çıkmak,
crop up doğmak, çıkmak. lurk around\about gizli gizli dolaşmak. strike of
karalamak, silmek, üstünü çizerek bir işyerini başarılı bir şekilde idare
cross out iptal etmek. make a go of etmek, başarılı olmak strike up
crow about birşey hakkında böbürlenmek make do with ile yetinmek string out
kalabagını yararak ilerlemek,itiş
crowd in kakış ilerlemek make down fiyatını düşürmek string up
e doğru gitmek, e neden
cull out seçip ayırmak/almak make for olmak, sağlamak strip of
karşı gelmek, üstün olmak,
cut across kestirmeden gitmek make of kapkaç yapmak struggle on

(ne olduğunu) kestirmek, çıkarmak;


seçmek, fark funduszeue.infok,
cut down on azaltmak,kısmak,kesmek make out çözmek strung out
araya girmek,(birinin) sözünü dönüştürmek,yenilemek,devretme
cut in kesmek make over k stuf in
stuf something
cut in on azaltmak. sözünü kesmek make sure of Doğrulamak, emin olmak down something
stumble
cut into azaltmak. make through üstesinden gelmek,atlatmak across/on/upon

oluşturmak, uydurmak(hikaye vs
gayrete gelmek, bağlarını yalan)
cut loose koparmak,kelepçelerini çözmek make up makyaj yapmak stumble over
kesmek, kapatmak,
cut of durdurmak make up for telafi etmek suck in

cut out kesip çıkarmak, bırakmak make up with gönlünü almak, ile arayı düzeltmek suck up

cut out for (bir şey için) biçilmiş kaftan olmak map out ayrıntılarıyla planlamak sum up

cut through (boylu boyunca) kesmek,


something anlaşılmasını kolaylaştırmak mark out seçip ayırmak.sınırlarını çizmek. surge up
cut up parça parça kesmek, doğramak. mark up fiyatları yükseltmek suss out

dash down acele ile yazmak, karalamak marry of evlendirmek,baş göz etmek swathe in
dawn on kafasına dank etmek, anlamaya istenilen ölçülere göre/uygun
somebody başlamak measure up olmak. sweat out
deal in ticareti yapmak. measure up to kadar iyi olmak: sweep away
ele almak, çözmek, başa meet up with biriyle karşılaşmak, birine
deal with çıkmak someone rastlamak sweep in
giyinip kuşanmak, allamak mesh with
deck out pullamak something bir şeyle uyuşmak sweep into
depend on güvenmek , bağlamak mete out paylaştırmak, dağıtmak swell up
aylak aylak dolanmak, boş boş
dick around takılmak miss out atlamak,kaçırmak swept away
elde edememek,(bir etkinliği vb)
die down sönmek (ateş),gücü azalmak miss out on kaçırmak (katılamamak) swerve away
die of birer birer ölmek. mist over buğulanmak swing by
yok olmak, soyu mix someone up in swoon over
die out tükenmek something birini bir şeye dahil etmek someone
kazmak,(gömülmüş birini/bir şeyi) karman çorman etmek,kafasını
dig out kürekleyerek çıkarmak. mix up karıştırmak swoop down
dig through delmek mob up (kavga vb için) adam toplamak swoop in

dig up kazıp çıkarmak monkey with ile oynamak, -i ellemek. tack down

dim out karartmak mop up temizlemek,silip süpürmek tack something up

dine out dışarıda yemek yemek. mount up üzerine binmek tail of

terbiyesiz/küstah bir şekilde


dip into gözden geçirmek mouth of konuşmak. boşboğazlık etmek take afer

dish out servis yapmak, yemekleri dağıtmak move along ilerlemek take along
bir yere dadanmak/bir yerin
divvy up paylaşmak,bölmek move in on kontrolünü eline geçirmek take apart
yürürlülükten kaldırmak , move in on
do away with durdurmak somebody abayı sermek take away
do over Bir işi tekrar etmek move of uzaklaşmak,gitmek,ayrılmak take back
alakalı olmak, ilgili olmak,ile
do with yapmak move out evden taşınmak. take care of
olmadan idare etmek, sız
do without idare etmek,siz yapmak move over kenara çekilmek take down
üzerinden hareket etmek, içinden
dole out azar azar dağıtmak,dagıtmak move through geçmek take for

doll up güzelce giyinmek, güzelleştirmek move up öğrenciyi bir üst sınıfa yükseltmek take in
kurşun yağmuruna tutmak,
dope up (hayvana ya da insana) ilaç vermek mow down soykırım yapmak take into

eline yüzüne bulaştırmak, berbat


dote on gözü gibi bakmak, çok sevmek muck up etmek take of

eğilmek; iki büklüm olmak; iki


double up büklüm etmek. muddy up bulandırmak take on
doze of uyuklamak, uykuya dalmak muffle in sarınmak take out
muffle something
drag along sürüklemek up (sesi) boğmak/bastırmak take over
.-i iyice düşünmek, -i düşünüp
drag of çekerek taşımak mull over taşınmak. take place

dragoon
something into take someone
somebody zorla yaptırmak muscle in on ihlal etmek/girmek across something

garantiye almak. -i çivilerle take someone


drape over bir şeyin çevresini sarmak nail down sabitleştirmek through something
aşağı doğru çekmek, tüketip
draw down bitirme narrow down daraltmak,sınırlandırmak take through

yararlanmak, zamanın yaklaşması,


draw on (sigaradan) duman çekmek nip in dalmak take to

draw out funduszeue.infoşturmak, söyletmek, nip of budamak,kesmek take up

(kontrat, senet v.b.'ni) hazırlamak,


draw up funduszeue.infoşıp durmak: nod of uyuklamak, kestirmek. take up on
dredge up araştırmak, eşelemek number of saymak take up with

veritabanlarında hiyerarşik yapının


aşağı seviyedelerinde yer alan nurse somebody
drill down veriye ulaşma through hasta bakıcılığını yapmak talk back to

drink down kadeh yuvarlamak, içki yuvarlamak nut out To find a solution for talk down
büyük bir zevkle
drink in seyretmek/dinlemek. open out on .-e açılmak. talk into
drive around araba ile gezmek open up başlatmak, açmak talk out

.-den çekilmek, -den vazgeçmek, -i


drive away arabayla uzaklaşmak,kovmak opt out yapmamaya karar vermek. talk over
arabayla geçmek; arabayla
drive by önünden geçmek. order away göndermek,yollamak talk through
kovmak, funduszeue.infola girmesini söylemek,dışarıdan
drive of uzaklaşmak/ayrılmak. order in yemek söylemek talk to
drive on sürmeye devam etmek own up itiraf etmek tamp down

drive out kovmak, defetmek. pace out adımla ölçmek,adımlamak tamper with
drone on homurdanmak pack in (sigarayı/alkolü vb) bırakmak tap into
drop by Habersiz ziyaret etmek pad out uzatmak,şişirmek tap out
drop down düşmek. pair off eşleşmek; eşleştirmek. tape up
habersiz uğramak,çat kapı ziyaret
drop in etmek pan out sonuç funduszeue.infoini vermek team up with
(bir bilgiyi/haberi/mesajı)
drop in on i ziyaret etmek. bir yere uğramak pass along iletmek/vermek tear apart
drop off bırakmak,düşmek pass around elden ele gezmek tear away

drop out ayrılmak, okula devam etmemek Pass Away ölmek,vefat etmek,geçmek tear down
drop out of Sınıfta kalmak pass by geçmek,geçip gitmek tear of

nesilden nesle geçmek, nesilden


drop round uğramak pass down nesle geçmesini sağlamak tee of

topluma ters düşerek ayrı duran


kimse,öğrenimini tamamlamayan yansıtmak, aktarmak,devam
dropout kimse pass on etmek teem with

dry of kurulamak pass out bayılmak, kendinden geçmek. tell of

dry out kurumak,tamamen kurumak pass over üzerinden geçmek test out
kurumak, tükenmek; kurutmak,
dry up tüketmek. pass through içinden geçmek.nüfuz etmek. thaw out
duck down (öne doğru) hızla eğilmek pass up geçmek thin out
duck into bir yere dalmak patch up onarmak think back on
(sorumluluktan vb) birine bir şeyi (olarak)
duck out kaçınmak,ortadan kaybolmak pawn of kakalamak/yutturmak think over

kozlarını paylaşmak. rekabet parasını verip kovmak,(borcu)


duke it out etmek. pay of tamamıyla öfunduszeue.infoı olmak think through
yeniden kullanıma almak, pratik
dust of yapmak pay out (parayı) ödemek. think up
(borcunu) ödemek; borcunu
dwindle away gittikçe küçülmek pay up ödemek. thirst out
peek in(to
eat out Yemek için dışarıya çıkmak something) bir şeye şöyle bir bakmak thrive on
kabuk soymak (meyve vb), inişe throng around
ebb away yavaş yavaş azalmak peel of geçmek someone
(yoldaki birisinden) yavaş yavaş
edge away uzaklaşmak peep out çıkmak, görünüvermek throw about
egg on tahrik etmek, kışkırtmak. peer out aralıktan dışarı bakmak throw away
zorluklara göğüs gererek neşelenmek, canlanmak; throw in with
eke out başarmak, kastırmak perk up neşelendirmek, canlandırmak. someone
miyadını doldurmak, yavaşça yok
end up sonuçlanmak,bitirmek peter out olmak throw of
yavaş yavaş kullanımdan
end up in boylamak, düşmek phase out kaldırmak/sona erdirmek. throw on
end up with ile sonuçlanmak phone in telefon giriş throw over
eşit olarak bölüştürmek,
even out eşitlendirmek pick at (yemeği) isteksizce yemek throw up
(tabanca ile) -i birer birer vurup throw up on
eye up gözünü dikmek pick of düşürmek ,kaldırmak. someone
(hesaba) dahil etmek/katmak, göz durmadan kusur bulup azarlamak;
factor in önüne almak pick on ile uğraşmak. thrust into
factor into-in hesaba katmak pick out Seçmek tick away

fade away solmak,unutulup gitmek pick over ayıklamak. ince eleyip sık dokumak tick up

fade out karartmak, zayıflayıp kaybolmak pick up Bir şeyi kaldırmak tidy up
çabucak anlamak, hemen
fall apart parçalara ayrılmak, uzak düşmek pick up on kavramak tie down
(güvenilecek bir kimseye/yere)
fall back on başvurmak. pile in doluşmak tie up
(bir şeyin) altına düşmek. (bir
fall below şeyin) altına inmek pile on üşüşmek,tepeleme doldurmak tinker with
pile up
fall down düşmek. something arttırmak tip of
fall in çökmek,sıraya girmek pin down saptamak. tip over
yüksekten
fall of düşmek,düşmek,terketmek pin on iğne ile bağlamak, yamamak toil away

fall on e hücum etmek, -e saldırmak. pine away erim erim erimek, eriyip solmak. top of
ortaya çıkmak,dışıra
fall out çıkmak,dökülmek pine over someone birinin özlemini/hasretini çekmek top up

fall out with ağız dalaşına girmek, kavga etmek pipe down çenesini kapamak,susmak toss around

fall over yıkılmak.üzerine düşmek piss of defol,siktir olup gitmek toss in

suya düşmek, güme (bir grup çalışana) yardım etmek;


fall through gitmek pitch in (yardım etmek üzere) gelmek: toss out
toss something
fan out yayılmak,esmek place on yerleştirmek,üzerine koymak down
üzerine plan yapmak,biri için
far away uzak,uzakta plan on something hazırlık yapmak tot up
önemsememek,
far off uzak,uzakta play down hafifsemek touch of
fend of uzaklaştırmak, kovmak play out bitirmek tower up
arayıp tarayıp bulmak, ortaya
ferret out çıkarmak play over tekrar/baştan oynatmak track down
defetmek, mücadele play something
fight of etmek through (albümü/eseri) baştan sona çalmak trade in
e yaltaklanmak. gözüne girmeye trade up (to
figure in hesaba dahil etmek, ilave etmek play up to çalışmak something)
figure out anlamak, çözmek plop down külçe gibi oturmak trail off
yol açıp arasından geçmek, trickle down (to
file out tek sıra halinde çıkmak plow through güçlükle ilerlemek something)
birinin (görev) yerine dur durak bilmeden çalışmak,
fill in bakmak,doldurmak. plug away gayretle çalışmak trip out
fill out form doldurmak plug in fişi prize sokmak: trip over
fill someone in on birine bir konu hakkında bilgi
something vermek plump up vurarak kabartmak (yastık vb'ni) trot out

fill up Tamamen-ağzına kadar doldurmak plunge down düşmek (dikine ve büyük bir hızla) truss up
filter down aşağıya doğru yayılmak plunge into dalma,dalış,atılmak,daldırmak try on
açıklamak,Dikkat çekmek,
find in aranan konum, içinde bul point out belirtmek try out
anlamak, bulmak,
find out çözmek, keşfetmek poke around bakınmak, el yordamıyla aranmak tuck in
sonuçlandırmak, (işi) çabucak
finish of bitirmek. polish of bitirmek. tuck into
konuşmaya başlamak, silahı istemeye istemeye vermek (para),
fire away ateşlemek, durma, yap! pony up sökülmek (paraları) tuck under

fire something up çalıştırmak (motoru) pop by geçerken ugramak Tuck up

fish out bulup çıkarmak,arayıp bulmak pop in sokuvermek, geçerken uğramak tucked away
. -e girmesini sağlamak. yerine
fit in uydurmak -sığdırmak pop of ölmek,çekip gitmek tucker out
ihtiyaçlarını sağlamak, teçhiz
fit out etmek pop out yuvasından fırlamak,fırlamak tumble down
birdenbire ortaya çıkmak,pat diye
fix on i seçmek, -e karar vermek. pop up belirmek/ortaya çıkmak tune in on

fix with organize etmek, düzenlemek pore over konsantre olmak,incelemek turf out

fizzle out iyi başlayıp sonradan suya düşmek. pounce upon birden üstüne atılmak turn around
pound something bir şeyi vurarak/döverek bir şeyi
flat out son hızla, tüm gücünü harcayarak out düzleştirmek turn back

ayrıntılarıyla anlatmak,ayrıntılı hale


flesh out getirmek pour out içini dökmek, dökülmek turn down
(birisini) yana doğru ittirmek, boşa
fling away harcamak,atmak prance about hoplayıp zıplamak turn in
fling out atmak,fırlatmak preside over başkanlık etmek turn into
avlayıp yemek, -i ağına düşürüp
flip on alevlenmek, kızgınlıktan patlamak prey on soymak turn of

flip out tepesi atmak prey upon içine dert olmak, yiyip bitirmek turn on

flit about uçuşmak prick up dikmek (kulak), kulaklarını dikmek turn out
flood in akın akın gelmek. sel basmak print of negatiften çıkarmak turn over
flop down küt diye oturmak prop up desteklemek,dayamak turn round

flush out saklandığı yerden çıkarmak prowl around sessiz sessiz/sinsice dolanmak turn to
pry something out
fly of uçup gitmek. of someone (birinin) ağızdan laf/bilgi almak turn up

fly out öfkelenmek, fırlamak psych out kafayı sıyırmak, kendini kaybetmek turned off
kazık atmak, üçkağıtla
fob of benimsetmek pucker up kırıştırmak,buruşturmak use up

takip etmek, ardını


follow up bırakmamak puf out şişirmek,kabartmak usher in
vaktini boşa geçirmek, aylaklık abartarak
fool around etmek puf up övüfunduszeue.infomak,şişirmek verge on
bir hobi olarak (bir şey) ile
fool around with ilgilenmek, ile oynamak pull apart çekip ayırmak. vest in
force out dışarı çıkmaya zorlamak Pull of i çekip çıkarmak. wade into

yüzünü yıkayıp kendine bir


freshen up çekidüzen vermek. Ferahlamak pull on çekmek, (giysi) çekmek wade through
fret over dokuz doğurmak,dert edinmek pull out çıkarmak, yerinden sökmek wait for
azar azar çarçur etmek, parça parça sürücü arabayı yolun kenarına
fritter away harcamak. pull over çekmek,kenara çekmek wait on
iyileşmek, başarmak,
frown upon uygun görmemek, razı olmamak pull through yardım etmek wait out

işbirliği funduszeue.info
fuss over üzerine titremek pull together bulunanlardan meydana getirmek. wake up
futz around boşa vakit harcamak pull up azarlamak, durmak walk along
gang up birlik olmak,takım olmak pump up pompayla şişirmek walk away

karşı cephe oluşturmak (birine),


toplanıp karşı saldırmaya
gang up on hazırlanmak punch in birisinin işe giriş saatini kaydetmek walk into
gaze on gözünü dikmek, dalıp gitmek punch through kirişi kırmak walk of
gear up vitesi yükseltmek. Hazırlanmak punk out korkmak, tırsmak walk on
get ahold of kabadayılık etmek, gözünü
something iletişim funduszeue.infoşmak push around korkutmak walk out on

get along with İyi anlaşmak, birisiyle geçinmek push into içine doğru itmek, sokuşturmak walk over

get around yayılmak, gezmek push of gitmek, kaçmak. walk through


bir şey için zaman bulmak,vakit
get around to ayırıp bir şeyi yapmak push out başından atmak,kovmak wall something in

kastetmek, demek istemek; ima


funduszeue.info vermek, kötülük
get at etmek. push through zorla kabul ettirmek. wallow in

get away kaçmak, kurtulmak put about yaymak (haber/dedikodu) ward off
yanına kar kalmak,çözmek,Bir işten
get away with sıyrılmak put aside bir kenara bırakmak,askıya almak warm up
içeri atmak, hapse atmak.
get back dönmek,geri çekilmek put away ortadan kaldırmak, saklamak. wash down
ilerlemesine engel olmak., yerine
get behind geride kalmak, gerisine düşmek put back koymak,geri almak wash of

get by Hayatını sürdürmek,geçmek. put down yere koymak,kaydetmek, yazmak. wash out
bir şeyle yola çıkmak,
(yaşayabilmek için) bir şeye
get by on dayanmak put forth yayınlamak, ileri sürmek watch over

yere devirmek,devirmek(mesela ileri sürmek, iddia etmek,


get down içki) put forward önermek wean someone of
get down to (bir işe) bakmak, başlamak. put in takmak., içeri koymak, sokmak. wear of
get far mesafe katetmek put in place devreye sokmak wear out
get going (gayretle) başlamak. put into . -e para vermek, içine koymak weed out
ertelemek, giysi
get in binmek, gelmek,içeri girmek put of çıkarmak,caydırmak weigh in at
get in on giymek, açmak, kilo
something bir şeye katılmak put on almak well into

(birinin) arkadaşlığını kazanmak;


get in with (birinin) gözüne girmek. put on hold askıya almak well out

söndürmek, bir uzvun yerinden


alışmak.öğrenmek,,-e çıkması, kapamak (ışığı),sinir
get into sokmak\girmek put out etmek, sinirlendirmek. well up

inmek,paçayı kurtarmak; (birini) demir atmak,etkili bir şekilde


get off cezadan kurtarmak:ayrılmak put over iletmek/anlatmak/açıklamak. wheel out
abayı yakmak,yakın arkadaşlık
get of with kurmak put right düzeltmek,doğru yola sokmak wheel round

telefon ile
bağlamak,gerçekleştirmek, (bir
yasa tasarısını) (meclisten)
get on with it devam etmek,biriyle geçinmek put through geçirmek. whip in
(bir şeyi bir şeyin) yanına
get on,get upon binmek, geçinmek, devam etmek put to yerleştirmek whip of

çıkarmak,(satışa) çıkarmak.
(bir işe) bakmak, (bir işi) ele almak, (direnişte) bulunmak; (kavga)
get onto (bir işe) meşgul olmak. put up etmek, (mücadele) etmek. whip up
get out çıkmak, inmek, yayılmak put up at kalmak (otel vb'nde) whittle down
iyileşmek, atlatmak,
get over üstesinden gelmek Put Up With katlanmak,tahammül etmek whore up
yapıp da kurtulmak,bitirip
get over with kurtulmak putter around ufak tefek şeyler yapmak win back
get rid of kurtulmak,kovmak puzzle out kafa yorarak çözmek. win out
get round to zaman ayırmak,vakit bulmak quit on someone işi aniden bırakmak win over
telefonla ulaşmak,
get through başarılı olmak, tüketmek
rack out uyumak wind down

… e ulaşmak, e varmak, telefon


bağlantısı kurmak (biriyle), puan toplamak (bir oyunda),
get through to anlamasına yardımcı olmak rack up toplamak Wind Up

get through with (birinin) işini bitirmek, -i tüketmek rage on devam etmek wipe of

ingilizce

Citation preview

Past (Geçmiş)

Present (Şimdiki)

Future (Gelecek)

CAN/ Be able to

Could

MAY

Must/Have to/Have got to

Had to

Might

Should/Ought to:

Should/Ought to:

Would

Would

Have/get+object+past participle

Make+object+bare infinitive

Let+object+bare infinitive

If + PAST PERFECT + WOULD+

If + PAST PERFECT + WOULD+ HAVE+ V3

WOULD+ HAVE+ V3

Must have+V3

should/ought to have+V3

can't have+V3

may have+V3

could have+V3

could have+V3

Might have+V3

Needn’t have+V3

İngilizce Zamanlar (Tensler) Simple past tense ( geçmiş zaman ) geçmişte belirli bir zamanda yapılan işleri anlatır. Bu belirli zaman çok eski bir tarih olabileceği gibi, bir kaç dakika öncesi de olabilir.) İngilizce Zamanlar (Tensler) Past continuous tense (geçmiş zamanda devamlılık) Geçmişte başlayıp, hala devam eden işleri ingilizce olarak anlatmak için past continuous tense kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler) Past perfect tense (geçmiş zamanın hikayesi) Bir işin geçmişte bir tarihten daha önce yapılmış olduğunu belirtir

İngilizce Zamanlar (Tensler) Past perfect continuous tense ( Geçmiş Zamanda Devam Etmişlik) bir işin geçmişte bir zamanda yapılmış olduğunu ve belli bir süre devam etmiş olduğunu anlatır.

İngilizce Zamanlar (Tensler) Simple present tense (İngilizce geniş zaman) bir işin her zaman yapıldığını anlatır. Şöyle bir tanımla da Simple present tense açıklanabilir. Bir iş her zaman yapılırmış gibi ifade ediliyorsa, o cümle geniş zamandır. Yani Simple present tense cümledir.

İngilizce Zamanlar (Tensler) Present continuous tense (İngilizce şimdiki zaman) Bir iş şu anda yapılıyorsa, o cümle şimdiki zamandır. Yani Present continuous tensedir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Present perfect tense (İngilizce belirsiz geçmiş zaman) Present perfect tense bir işin geçmişte herhangi bir belirsiz zamanda yapıldığını ifade eder. simple past tense ile karıştırılmamalıdır. Geçmişte yapılmış işleri Present perfect tense ile açıklamak uygundur. Geçmişte belirli zamanları ifade eden "dün, Salı günü, geçen sene" gibi zarflar, Present perfect tense ile sadece since ve before (-den beri) ile kullanılır. Eğer işin yapılma tarihi belirtiliyorsa Present perfect tense kullanılmaz, yerine Simple past tense kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler) Present perfect continuous tense ( İngilizce geçmiş ve şimdiki zamanda devamlılık) bir işin şimdiye kadar yapıldığını ve şu anda yapılmasının devam ettiğini anlatır.

İngilizce Zamanlar (Tensler) Future tense (İngilizce Gelecek zaman) gelecekte gerçekleşecek bir iş veya eylem için kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler) Future continuous tense (sürekli gelecek zaman) Bir işin gelecek zamanda da devam edeceğini ingilizce olarak anlatmak istersek Future continuous tense cümle kurarız İngilizce Zamanlar (Tensler)

Future perfect tense (gelecek zamanda tamamlanmışlık) Bir işin gelecekte bir zamanda mutlaka tamamlanacağını ingilizce olarak anlatmak istersek Future perfect tense kullanmamız gerekir. İngilizce Zamanlar (Tensler) Future perfect continuous tense (Gelecek Zamanda Devamlılık) İngilizce’de gelecek zamanda devam edecek olan bir işi anlatmak için Future Perfect Continuous Tense kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler) FUTURE IN THE PAST ( GEÇMİŞTE GELECEK ZAMAN ) geçmişte gelecekle ilgili olayları anlatırken kullanılır. Türkçeye genellikle yapacaktı, edecekti, şeklinde tercüme edilir

İngilizce Zamanlar (Tensler) Can yardımcı fiili bir işi yapabilmek, becerebilmek anlamına gelen cümlelerde kullanılır. ► Can: e bilmek: güç, yetenek ► Be able to: ..e bilmek: Can' e eşittir.

İngilizce Zamanlar (Tensler) Could yardımcı fiili can yardımcı fiilinin past halidir. I can do. Yapabilirim. I could do. Yapabilirdim. (Yapabildim.)

İngilizce Zamanlar (Tensler) May yardımcı fiilinin iki kullanılış şekli vardır. İzin anlamı taşır ve daha çok soru şekli ile kullanılır. Olasılık gösterir. Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına may yardımcı fiili getirilerek kurulurlar. ► May:. funduszeue.infok: olası, tahmin

İngilizce Zamanlar (Tensler) ► Must: meli, malı: (Must'ta zorunluluk söyleyen kişiyle ilgilidir. Dışarıdan herhangi bir baskı yoktur.) ► Have to: zorunda olmak Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına must yardımcı fiili getirilerek kurulurlar.

Have to ve must’ın geçmiş zaman biçimidir. Tüm özneler için aynıdır. Eylemin yalın durumunu alır. Soru ve olumsuz yapılırken did kullanılır ve had to, have to’ya dönüştürülür.

İngilizce Zamanlar (Tensler) Might yardımcı fiili must yardımcı fiilinin past halidir. Olasılık-may’ den daha zayıf (Probability (weaker than may):

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Shall yardımcı fiilinin geçmiş şekli should dur. ► Should: gerekir. Her ikisi de “tavsiye öneri” anlamında kullanılır. "Ought to" ile arasında çok az bir nüans farkı vardır, aynı anlamda kullanılabilirler ► Ought to: gerekir.

İngilizce Zamanlar (Tensler) Will yardımcı fiilinin geçmiş şekli would dur. funduszeue.info I will go. Ben gideceğim. I would go. Ben gidecektim

İngilizce Zamanlar (Tensler) would'un tek başına kullanımı ''used to '' ile aynıdıfunduszeue.info kendisinden sonra gelen fiile ''……-erdi'' anlamını funduszeue.infoçmişte yaptıgımız fiileri özne +would+ fiil ile kurabiliriz

İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıda, have ve get fiillerinden sonra söz konusu nesne ve ardından gerekli fiilin past participle hali getirilir. Cümlede işi yapan kişiye yer verilmez. Have ve get fiilleri, cümle hangi zamanda ise ona göre çekilmeli, cümlenin past participle kısmı sabit kalmalıdır:

İngilizce Zamanlar (Tensler) Birisine bir işi zorlayarak yaptırmak. Bunda neden-sonuç ilişkisi çok barizdir. Eş anlamlı fiiller = force = compell = oblige = zorlamak, mecbur etmek subject = özne + make(made) + somebody + do + something.

İngilizce Zamanlar (Tensler) izin vermek, müsaade etmek, salmak anlamına gelir. Birisine bir şey yapması için izin vermeyi anlatır. Let + somebody + do + something

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapı, bilhassa şartlı cümleciklerde kullanılır ve geçmişte ancak şarta bağlı olarak “yapılırdı” manasında kullanılır. would have+V3 (yapılırdı ) would not have+V3 (yapılmazdı )

İngilizce Zamanlar (Tensler)

İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “yüksek ihtimalle öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için kullanırız

(-mış olmalı) Must not have+V3 (-memiş olmalı) Must have+V3

İngilizce Zamanlar (Tensler) Cümleye kattığı anlam: gerekli veya olumlu bir durum vardı ama olmadı ya da gerçekleşmedi. Geçmişte yapılan bir hata veya pişmanlıklardan bahsetmek için bu yapı sıklıkla kullanılır. should/ought to have+V3 : (-malıydı)

shouldn’t have+V3 (-mamalıydı)

İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olmadığından neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “yüksek ihtimalle öyle olmamıştır” dediğimiz durumlar için kullanırız. Can’t have+V3 (-mış olamaz)

İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “belki, bir ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur. may have+V3 :

(-miş olabilir)

May not have+V3 (-mamış olabilir)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bir durumun gerçekleşmesi ihtimali vardı ama olmadı, gerçekleşmedi demek için kullanırız. could have+V3 (-ebilirdi) couldn’t have+V3 (-mış olamaz)

İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “belki, bir ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur. might have+V3 (-miş olabilir)

might not have+V3 (-mamış olabilir)

İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıyı geçmişte yapılan bir şeyin gerekli olmadığı ama gerçekleştiği durumlarda kullanırız. Needn’t have+V3 (gerekmezdi)

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I went to school yesterday.

Ben dün okula gittim.

We played basketball last Sunday.

Biz geçen pazar basketbol oynadık

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I was writing a book

Ben bir kitap yazıyordum.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

The baby had cried till the morning

Bebek sabaha kadar ağlamıştı.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I had been working in the garden yesterday.

Ben, dün bahçede çalışmaktaydım.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

We live in Istanbul.

Biz İstanbul'da yaşarız.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I am cooking a cake now.

Ben şu anda kek pişiriyorum.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I have cooked cake before.

Ben daha önce kek pişirdim.

I

I

Örnek cümle

I have been singing a song.

Türkçesi

Ben şarkı söylemekteyim.

Özne

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I will see you tomorrow.

Seni yarın göreceğim.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

The baby will be sleeping in the afternoon.

Bebek öğleden sonra uyuyor olacak.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I will have finished my homework by dinner time.

Ev ödevimi akşam yemeğine kadar bitirmiş olacağım.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I will have been working in the garden tomorrow.

Ben yarın bahçede çalışmakta olacağım.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I was going to meet Mr Smith

Mr Smith ile buluşacaktım.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

Ayşe can speak English.

Ayşe İngilizce konuşabilir.

Ayşe

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

He could speak English very well.

O, çok iyi İngilizce konuşabilirdi.

We

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

She may be late tonight.

O, bu gece geç kalabilir.

she

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I must go to school five days a week.

Haftada beş gün okula gitmeliyim.

ı

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I had to pay a fine

Ceza ödemek zorunda kaldım.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

He might be late that night.

O, o gece geç kalabilir.

he

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

You should apply for that job.

Bu işe başvurmalısın.

you

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

He would be here at five o’clock

O, saat beşte burada olacaktı.

he

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I would call my parents every Sunday.

Anne-babamı her Pazar arardım.

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

She had/got her hair dyed yesterday.

Dün saçını boyattı.

she

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

I made my students come to class in time

Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirt tim

I

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

My father let me drive his car the other day.

Babam geçen gün bana arabasını kullandırdı./kullanmama izin verdi.

My father

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

If my mum had seen this bird, she would have bought it.

Şayet annem bu kuşu görseydi, onu satın alırdı.

If my mum

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

He would have arrived by 6

altıya kadar gelmiş olacaktı

He

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

He must have seen you

Seni görmüş olmalı

He

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

She should have taken the job

İşi kabul etmeliydi

She

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

He can’t have committed suicide

İntihar etmiş olamaz

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

She might have killed her husband by mistake

Yanlışlıkla kocasını öldürmüş olabilir

she

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

He could have fallen down

Yere düşebilirdi

he

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

A member of his family might have killed him

Aileden biri onu öldürmüş olabilir

A member of his family

Örnek cümle

Türkçesi

Özne

Bulaşığı yıkaman gerekmezdi

Fiil 2.Şekli

Tümleç

Türkçesi

called

the ambulance.

Ben ambulans çağırdım.

Yardımcı fiil

Fiil + ing takısı

Tümleç

Türkçesi

was

going

to the office.

Ben ofise gidiyordum.

Yardımcı fiil

Fiil 3.Şekli

Tümleç

Türkçesi

had

written

a poem.

Ben bir şiir yazmıştım.

Yardımcı fiilin Past hali + to be fiilinin 3. şekli

Fiil + ing takısı

Tümleç

Türkçesi

had been

working

in the garden.

Ben bahçede çalışmaktaydım.

Fiil

Tümleç

Türkçesi

Olumsuz

Simple present tense olumsuz cümleler

eat

an apple.

Ben bir elma yerim.

Yardımcı fiil

Fiil + ing takısı

Tümleç

Türkçesi

am

going

to Bristol.

Ben Bristol'a gidiyorum.

Yardımcı fiil

Fiil 3.Şekli

Tümleç

Türkçesi

have

studied

English.

Ben İngilizce çalıştım.

Yardımcı fiil

Fiil + ing takısı

Tümleç

Türkçesi

have been

travelling

to Europe for 2 weeks.

Ben 2 haftadan beri Avrupa'yı gezmekteyim.

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

will

stay

in the hotel.

Ben otelde kalacağım.

Yardımcı fiil

Fiil + ing takısı

Tümleç

Türkçesi

will be

waiting

for her.

Ben onu bekliyor olacağım.

Yardımcı fiil

Fiilin 3.Şekli

Tümleç

Türkçesi

will have

come back

home.

Ben eve dönmüş olacağım.

Yardımcı fiil + to be fiilinin 3. şekli

Fiil + ing takısı

Tümleç

Türkçesi

will have been

working

in the garden.

Ben yarın bahçede çalışmakta olacağım.

Yardımcı fiil

going to

Fiil

Tümleç

was

going to

meet

Mr Smith

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

can

speak

English.

Ayşe İngilizce konuşabilir.

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

could

get back there

by the five o'clock

Saat beşe kadar oraya dönebilirdik.

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

may

be late

tonight

O, bu gece geç kalabilir.

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

must

go to

school

ben okula gitmeliyim

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

Had to

pay

a fine

Ceza ödemek zorunda kaldım.

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

might

be late

that night

O, o gece geç kalabilir.

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

should

apply

for that job

Bu işe başvurmalısın.

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

would

be here

at five o’clock

O, saat beşte burada olacaktı.

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

would

call

my parents every Sunday

Anne-babamı her Pazar arardım.

Yardımcı fiil

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

had/got

her hair dyed

yesterday.

Dün saçını boyattı.

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

Made

my students

come to class in time

Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirttim

Yardımcı fiil

Fiil

Tümleç

Türkçesi

let

me drive his car

the other day.

Babam geçen gün bana arabasını kullandırdı./kullanmama izin verdi.

Yardımcı fiil

Fiil

Özne

Yardımcı fiil

had seen

this bird,

she

would have

Yardımcı fiil

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

would have

arrived

by 6

altıya kadar gelmiş olacaktı

Yardımcı fiil

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

must have

seen

You

Seni görmüş olmalı

Yardımcı fiil

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

should have

taken

the job

İşi kabul etmeliydi

Yardımcı fiil

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

might have

killed

her husband by mistake

Yanlışlıkla kocasını öldürebilir

Yardımcı fiil

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

could have

fallen

down

Yere düşebilirdi

Yardımcı fiil

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

might have

killed

him

Aileden biri onu öldürmüş olabilir

Yardımcı fiil

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

Özne

Yardımcı fiil olumsuz şekli

Fiil 1.Şekli

Tümleç

I

did not (didn't)

ring

the bell.

Özne

Yardımcı fiil

Fiil + ing takısı

I

was not (wasn't)

walking.

Özne

Yardımcı fiil

Fiil 3.Şekli

I

had not (hadn't)

broken

Past Perfect Continuous Tense ile olumsuz cümleler

Özne

Yardımcı fiilin olumsuz hali + to be fiilinin 3. şekli

Fiil + ing

I

hadn’t been

reading

Özne

Yardımcı fiil

Fiil

Türkçesi

I

do not (don't)

run.

Ben koşmam.

Özne

Yardımcı fiil (olumsuz şekli)

Fiil + ing takısı

I

am not

singing.

Özne

Yardımcı fiil

Fiil 3.Şekli

I

have not (haven't)

seen

Past continuous tense olumsuz cümleler,

Past perfect tense olumsuz cümleler

Present continuous tense olumsuz cümleler

Present perfect tense olumsuz cümleler

Present perfect continous tense olumsuz cümleler,

Future tense olumsuz cümleler

Future continuouns tense olumsuz cümleler

Future perfect tense olumsuz cümleler

Future Perfect Continuous Tense cümleler

Özne

Yardımcı fiil

Fiil + ing takısı

I

have not been (haven't been)

wearing

Özne

Yardımcı fiil (olumsuzluk eki)

Fiil

I

will not (won't)

eat

Özne

Yardımcı fiil olumsuz şekli

Fiil + ing takısı

I

will not be

sleeping

Özne

Yardımcı fiil

Have+ fiilin 3.Şekli

I

will not have (won't have)

finished

Özne

Yardımcı fiil + to be fiilinin 3. şekli

Fiil + ing takısı

I

will haven’t been

reading

Özne

Yardımcı fiil olumsuz Şekli

I

wasn't

Türkçesi FUTURE IN THE PAST olumsuz şeki Mr Smith ile buluşacaktım.

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil

Tümleç

I

Can't

climb

a tree

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil

I

couldn’t

dance

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil

I

may not

go to

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil

we

mustn't

talk

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil

I

didn't Have to

pay

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil

my mother

might not

be happy

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli you

shouldn't

eat too much

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil

ayşe

wouldn't

leave

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil

I

would not

call

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil'in 3. hali

she

haven’t had/got

her hair dyed

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil

I

could' t Make

my students

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil

My father

wouldn’t let

me drive his car

Tümleç

Türkçesi

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli

Fiil'in 3, hali

olumsuz şekli

olumsuz şekli bought

it

Şayet annem bu kuşu görseydi, onu satın alırdı.

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil'in 3. hali

He

would not have

arrived

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil'in 3. hali

He

must not have

seen

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil'in 3. hali

She

should not have

taken

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil'in 3. hali

he

can’t have

committed

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil'in 3. hali

she

might not have

killed

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil'in 3. hali

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli

olumsuz şekli he

could not have

fallen

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil'in 3. hali

A member of his family

might not have

killed

Özne

Yardımcı fiil olumsuzu

Fiil'in 3. hali

You

needn’t have

done

olumsuz şekli

olumsuz şekli

Türkçesi Ben zili çalmadım.

soru cümleleri

Türkçesi

Ben yürümüyordum.

Tümleç

Past continuous tense soru cümleleri

Yardımcı fiil

Özne

Fiil 1.Şekli

Did

I

loose

Yardımcı fiil

Özne

Fiil+ing takısı

Was

I

carrying

Yardımcı fiil

Özne

Türkçesi Past perfect tense soru cümleler

the rules.

Ben kuralları bozmamıştım.

Had

I

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiilin Past hali

Özne

Had

I

a novel.

Simple present tense soru cümleleri

Ben bir roman okumamaktaydım.

Yardımcı fiil

Özne

Fiil

Tümleç

Do

I

drink

water?

Yardımcı fiil

Özne

Fiil + ing takısı

Am

I

eating

Yardımcı fiil

Özne

Have

I

Türkçesi

Ben şarkı söylemiyorum.

Present continuous tense soru cümleleri

Tümleç

Türkçesi

a kangaroo.

Past Perfect Continouos Tense soru cümleleri

Ben hiç kanguru görmedim.

Past continuous tense, ingilizce belirsiz geçmiş zaman soru cümleleri

Tümleç

Türkçesi

a coat.

Ben mont giymemekteyim.

Tümleç

Türkçesi

the lunch.

Ben öğlen yemeği yemeyeceğim

Tümleç

Türkçesi

on the bus.

Tümleç

Future tense soru cümleleri

Future continuous tense soru cümleleri Ben otobüste uyuyor olmayacağım.

Türkçesi

the phone call.

Ben telefon konuşmamı bitirmiş olmayacağım.

Tümleç

Türkçesi

a book tomorrow.

Ben yarın bir kitap okumakta olmayacağım.

going to

Fiil

going to

Present perfect continous tense soru cümleleri

meet

Türkçesi

Future perfect tense soru cümleleri,

Future Perfect Continuouns Tense (İngilizce gelecek zamanda devamlılık) soru cümleleri

Tümleç

Yardımcı fiil

Özne

Have

I

Yardımcı fiil

Özne

Will

I

Yardımcı fiil

Özne

Will

I

Yardımcı fiil

Özne

Will

I

Yardımcı fiil

Özne

Will

I

Türkçesi FUTURE IN THE PAST Soru cümleleri

Mr Smith

Mr Smith ile buluşmayacaktım.

Yardımcı fiil

Özne

Fiil

Can

you

close

soru şekli Ben ağaca çıkamam.

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli very well

Ben iyi dans edemezdim.

Could

you

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli the party

Partiye gitmeyebilirim

may

ı

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli about it

Bunun hakkında konuşmamalıyız

must

they

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli a fine

Ceza ödemek zorunda kalmadım.

Did

I

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli very well

Annem mutlu olmayabilir

might

ı

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

fast food.

Bu kadar çok hazır yiyecek yememelisin.

should

I

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli me

Ayşe beni terk etmeyecekti.

would

you

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli my parents every Sunday

Anne-babamı her Pazar aramazdım.

would

I

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli yesterday.

Dün saçını boyatmadı

had/got

she

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

come to class in time

Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirtemedim

did

I

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

the other day.

Babam geçen gün bana arabasını kullanmasına izin vermezdi ./kullanmama izin vermedi

Did

My father

Özne

Yardımcı fiil

Özne

Yardımcı fiil

soru şekli

soru şekli

Fiil

If my mum

had not seen

Tümleç

Türkçesi

this bird,

she

would not have

Yardımcı fiil

özne

Yardımcı fiil

özne

Yardımcı fiil

özne

soru şekli by 6

altıya kadar gelmiş olmayacaktı

Tümleç

Türkçesi

soru şekli You

Seni görmemiş olmalı

Tümleç

Türkçesi

soru şekli the job

İşi kabul etmemeliydi

should

she

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli suicide

İntihar etmiş olamaz

can’t have

he

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

her husband by mistake

Yanlışlıkla kocasını öldürmemiş olabilir

might

she

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli

soru şekli

soru şekli down

Yere düşmüş olamaz

could have

he

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli him

Aileden biri onu öldürmemiş olabilir

might have

A member of his family

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

özne

soru şekli the washing up

Bulaşığı yıkaman gerekmezdi

Tümleç

Türkçesi

weight?

Ben kilo verdim mi?

Tümleç

Türkçesi

Soru kelimesi soru zarflı cümleler

What

Soru kelimesi Past continuous tense soru zarflı cümleler

a bag?

Ben çanta taşıyor muydum?

Fiilin 3.Şekli

Tümleç

Türkçesi

tasted

her homemade cake?

Ben onun ev yapımı kekini tatmış mıydım?

To be fiilinin 3. şekli

Fiil + ing takısı

Tümleç

Türkçesi

been

reading

a book?

Ben bir kitap okumakta mıydım?

Soru kelimesi

Fiil

What

do

Türkçesi

Ben su içer miyim?

Tümleç

İngilizce geniş zaman soru zarflı cümleler

Türkçesi

What

Soru kelimesi Present continuouns tense, (İngilizce şimdi zaman) soru zarflı cümleler

pizza?

Ben pizza yiyor muyum?

What

Fiil 3.Şekli

Tümleç

Türkçesi

taken

the medicament?

Ben ilacı içtim mi?

be + fiil + ing takısı

Tümleç

Türkçesi

been watching

the movie?

Ben film izlemekte miyim?

Fiil

Tümleç

Türkçesi

Present perfect continuous tense, ingilizce geçmiş ve şimdiki zamanda devamlılık soru zarflı cümleler

İngilizce gelecek zaman soru zarflı cümleler

drink

water?

Ben su içecek miyim?

be +fiil + ing takısı

Tümleç

Türkçesi

be swimming

in the ocean?

Ben okyanusta yüzüyor olacak mıyım?

Have +fiilin 3.Şekli

Tümleç

Türkçesi

have finished

the homework?

Ben ödevi bitirmiş olacak mıyım?

To be fiilinin 3. şekli

Fiil + ing takısı

Tümleç

Türkçesi

have been

working

in the garden?

Ben yarın bahçede çalışmakta olacak mıyım?

Yardımcı fiil

Özne

going to

Fiil

Was

I

going to

Buy

Tümleç

Türkçesi

the door please

Kapıyı kapatabilir misin lütfen?

Future continuouns tense, İngilizce sürekli gelecek zaman soru zarflı cümleler,

Future perfect tense, ingilizce gelecek zamanda tamamlanmışlık soru zarflı cümleleri

fiil

Tümleç

Türkçesi

please

speak louder

Lütfen daha yüksek sesle konuşabilir misiniz?

fiil

Tümleç

Türkçesi

borrow

your pen

Kaleminizi ödünç alabilirmiyim

fiil

Tümleç

Türkçesi

come

here tomorrow

Yarın onlar buraya gelmeliler mi?

Yardımcı fiil

fiil

Tümleç

Türkçesi

have to

pay

a fine

Ceza ödemek zorunda kaldım mı ?

fiil

Tümleç

Türkçesi

use

your telephone

Telefonunuzu kullanabilir miyim?

fiil

Tümleç

Türkçesi

study

english ?

Ben ingilizce çalışmalı mıyım ?

fiil

Tümleç

Türkçesi

give

him this letter

Lütfen bu mektubu ona verir miydiniz?

fiil

Tümleç

Türkçesi

call

my parents every Sunday

Anne-babamı her Pazar ararmıydım.

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

her hair dyed

yesterday.

Dün saçını boyattımı.

fiil

Tümleç

Türkçesi

make

my students come to class in time

Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirtdim mi?

fiil

Tümleç

Türkçesi

let

me drive his car the other day.

Babam geçen gün bana arabasını kullanmaya izin verir miydi

Fiil'in 3, hali

Tümleç

Türkçesi

bought

it

Şayet annem bu kuşu görmeseydi, onu satın almazdı

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

have taken

the job

İşi kabul etmeli miydi ?

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

committed

suicide

İntihar etmiş olamaz mı ?

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

have killed

her husband by mistake

Yanlışlıkla kocasını öldürmüş olabilir mi ?

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

fallen

down

Yere düşmüş olabilir mi ?

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

killed

him

Aileden biri onu öldürmüş olabilir mi ?

Fiil'in 3. hali

Tümleç

Türkçesi

Yardımcı fiil

Özne

Fiil 1.Şekli

Türkçesi

did

you

do?

Ne yaptınız?

Yardımcı fiil

Özne

Fiil+ing takısı

Türkçesi

were

you

expecting?

Ne bekliyordunuz?

Özne

Tümleç

Türkçesi

Açıklama

you

do?

Simple Present Tense'de şöyle bir özellik Kuracağımız cümlede, özne üçüncü tekil Ne yaparsın? vardır. şahıssa fiilin sonuna “s” getirilir. Ancak çoğul 3. şahıslarda ve diğer şahıslarda “s” getirilmez.

Yardımcı fiil

Özne

Fiil + ing takısı

Türkçesi

are

you

doing?

Siz ne yapıyorsunuz?

soru kelimesi

Yardımcı fiil

Özne

be + fiil + ing takısı

What

have

you

been wearing

Soru kelimesi

Yardımcı fiil

Özne

Fiil

What

will

you

do

Soru kelimesi

Yardımcı fiil

Özne

be +fiil + ing takısı

What

will

you

be cooking?

soru kelimesi

yardımcı fiili

özne

have+fiilin 3.şekli

What

will

you

have eaten

Tümleç

Türkçesi

These shoes

Ben bu ayakkabıları satın alacakmıydım?

Açıklama

!!! Dikkat edilecekler: * fiilde kullanınan "ing" takısı: sonu "e" ile biten fiillerde "e"den önce gelen harf ünsüzse 3. tekil şahıs çekimlerinde e kaldırılır, "ing" eklenir.

Tümleç

Türkçesi

today

Bugün ne giymektesin?

Tümleç

Türkçesi

at home?

Evde ne yapacaksın?

Türkçesi

Ne yemek yapıyor olacaksınız?

Tümleç

Türkçesi

before the operation

Ameliyattan önce ne yemiş olacaksın?

Seperable (Ayrılabilir) Phrasal Verbs Nesne, phrasal verbs ‘ den sonra gelebilir, veya cümleyi iki kısma ayırabilir. · You have to do this paint job over. (Bu boyamayı tekrar yapman gerekir.) · You have to do over this paint job.

Aşağıdaki Phrasal verbs’lerin nesnesi zamir olduğunda, bu iki kısmın ayrılması gerekir

Fiil

Anlam

blow up

Patlamak, havaya uçurmak

bring up

Bir konudan bahsetmek

bring up

Çocuk yetiştirmek.

call off

İptal etmek

do over

Bir işi tekrar etmek

fill out

Bir formu doldurmak

fill up

Tamamen-ağzına kadar doldurmak

find out

öğrenmek

give away

Birisine bir şeyi bedava vermek

give back

Bir şeyi geri vermek

hand in

Bir şeyi onaylamak (ödev yapmak)

hang up

Telefonu kapatmak

hold up

Geciktirmek

hold up (2)

soymak

leave out

Atlamak, çıkarmak, savsaklamak

look over

incelemek, kontrol etmek

look up

Bir listenin içinde aramak

make up

Bir hikaye veya yalan uydurmak

make out

Duymak, algılamak

pick out

Seçmek

pick up

Bir şeyi kaldırmak

point out

Dikkat çekmek, belirtmek

put away

Saklamak

put off

Ertelemek

put on

Giyinmek

put out

Söndürmek

read over

Dikkatli okumak

set up

Düzenlemek, kurmak

take down

Not etmek

take off

Kıyafet çıkarmak

talk over

tartışmak

throw away

atmak

try on

Kıyafet denemek

try out

denemek

turn down

Bir şeyin sesini kısmak

turn down (2)

Reddetmek, geri çevirmek

turn up

Bir şeyin sesini yükseltmek

turn off

Elektriği kapamak

turn off (2)

Mide bulandırmak, tiksindirmek

turn on

Elektriği açmak

use up

boşaltmak

Inseperable (ayrılmaz) Phrasal Verbs Transitive (Geçişli) Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler ile asıl eylem cümlede birlikte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan) ayrılamaz :"Who will look after my estate when I'm gone" "Ben yokken evime kim bakacak?" Fiil Anlam call on

Ezbere okumak,Ziyaret etmek

call on (2)

Ziyaret etmek

get over

Bir hastalığı atlatmak veya bir hayal kırıklığının üstesinden gelmek

go over

Yeniden incelemek, gözden geçirmek

go through

tüketmek

look after

İlgilenmek, bakmak

look into

Araştırmak, incelemek

run across

rastlamak

run into

Karşılaşmak, rast gelmek

take after

benzemek

wait on

Servis yapmak

Üç Kelimeden Oluşan Phrasal Verbs (Geçişli)

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler de üç kısım göreceksiniz : "My brother dropped out of school before he could graduate Erkek kardeşim mezun olamadan okulu bıraktı.” Fiil Anlam

break in on

Bir sohbeti bölmek

catch up with

Yakın olmak

check up on

İncelemek, kontrol etmek

come up with

Bağışta bulunmak

cut down on

Kesmek, azaltmak

drop out of

Sınıfta kalmak

get along with

İyi anlaşmak

get away with

Bir işten sıyrılmak

get rid of

kurtulmak

get through with

bitirmek

keep up with

Geri kalmamak

look forward to

Dört gözle beklemek

look down on

Hor görmek, küçümsemek

look in on

Birini ziyaret etmek

look out for

Önce davranmak, tahmin etmek

look up to

Saygı göstermek

look up to

Saygı göstermek

make sure of

Doğrulamak, emin olmak

put up with

Hoşgörü göstermek

run out of

tükenmek

take care of

İlgilenmek, sorumlu olmak

talk back to

Kaba bir şekilde cevap vermek

think back on

Yad etmek, anmak

walk out on

Terk etmek, başından atmak

Intransitive (Geçişsiz) Phrasal Verbs

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler nesne almazlar. "Once you leave home, you can never really go back again." “Evden b kez ayrılırsan, bir daha asla geri dönemezsin.” Fiil Anlam break down

bozulmak

catch on

tutmak

come back

Geri dönmek

come in

girmek

come to

Şuuru yerine gelmek

come over

Ziyaret etmek

drop by

Habersiz ziyaret etmek

eat out

Yemek için dışarıya çıkmak

eat out

Yemek için dışarıya çıkmak

get by

Hayatını sürdürmek

get up

kalkmak

go back

Geri dönmek

go on

Devam etmek,Olmak, meydana gelmek

go on (2)

Olmak, meydana gelmek

grow up

büyümek

keep away

Uzak durmak

keep on (with gerund)

Devam etmek

pass out

bayılmak

show off

Gösteriş yapmak

show up

Varmak, ortaya çıkmak

wake up

Uyanmak

i iki kısma ayırabilir.

krar yapman gerekir.)

bu iki kısmın ayrılması gerekir

Örnek The terrorists tried to blow up the railroad station. “Teröristler demiryolu istasyonunu havaya uçurmaya çalıştılar.” My mother brought up that little matter of my prison record again. “Annem, o kadar da önemli olmayan sabıka kaydımdan bahsetti.” It isn't easy to bring up children nowadays. “Bu günlerde çocuk yetiştirmek kolay değil.” They called off this afternoon's meeting “Öğleden sonraki toplantıyı iptal ettiler.” Do this homework over. “Bu ödevi tekrar yap.” Fill out this application form and mail it in. “Bu başvuru formunu doldur ve postala.” She filled up the grocery cart with free food. “Sepeti tamamen, bedava yiyecekle doldurdu.” My sister found out that her husband had been planning a surprise party for her. “Kız kardeşim kocasının onun için sürpriz bir parti düzenlediğini öğrendi.” The filling station was giving away free gas. “Benzin istasyonu bedava gaz veriyordu.” My brother borrowed my car. I have a feeling he's not about to give it back. “Erkek kardeşim arabamı ödünç aldı.Arabayı geri vermeyeceğini düşünüyorum.” The students handed in their papers and left the room. “Öğrenciler, ödevlerini tamamladılar ve sınıftan çıktılar.” She hung up the phone before she hung up her clothes. “Kıyafetini asmadan önce telefonu kapadı.” I hate to hold up the meeting, but I have to go to the bathroom. “Toplantıyı geciktirmekten hiç hoşlanmıyorum ama lavaboya gitmem gerekiyor.” Three masked gunmen held up the Security Bank this afternoon. “Üç maskeli ve silahlı adam Güvenlik Bankasını bu öğleden sonra soydular.” You left out the part about the police chase down. (Polisin kovalamasıyla ilgili bölümü atladın.)

The lawyers looked over the papers carefully before questioning the witness. (They looked them over carefully.) “Avukatlar tanıkları sorgulamadan önce evrakları dikkatlice incelediler.” You've misspelled this word again. You'd better look it up. “Bu kelimeyi yine yanlış yazdıfunduszeue.infoğru yazılımına baksan iyi olacak.” She knew she was in trouble, so she made up a story about going to the movies with her friends. “Başının belada olduğunun farkındaydı bu yüzden arkadaşlarıyla sinemaya gittiğini uydurdu.” He was so far away, we really couldn't make out what he was saying. “O kadar uzaktaydı ki onun ne söylediğini duyamadık.” There were three men in the line-up. She picked out the guy she thought had stolen her purse. “Sırada üç adam vardı.Cüzdanını çaldığını düşündüğü adamı seçti.” The crane picked up the entire house. (Watch them pick it up.) “Vinç bütün evi havaya kaldırdı.” As we drove through Paris, Francoise pointed out the major historical sites. “Paris’ten arabayla geçerken, Francoise başlıca tarihi yerlere dikkatimizi çekti.” We put away money for our retirement. She put away the cereal boxes. “Paramızı emekliliğimiz için saklıyoruz.” We asked the boss to put off the meeting until tomorrow. (Please put it off for another day.) “Patrondan toplantıyı yarına kadar ertelemesini rica ettik.” I put on a sweater and a jacket. (I put them on quickly.) “Bir süveter ve ceket giydim.” The firefighters put out the house fire before it could spread. (They put it out quickly.) “İtfaiyeciler yangını, bütün evi sarmadan söndürdüler.” I read over the homework, but couldn't make any sense of it. “Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey anlamadım.” My wife set up the living room exactly the way she wanted it. She set it up. “Karım sofrayı tam istediği gibi hazırladı.” These are your instructions. Write them down before you forget. “Unutmadan bu bilgileri bir yere not et.” It was so hot that I had to take off my shirt. “Hava öyle sıcaktı ki tişörtümü çıkartmak zorunda kaldım.” We have serious problems here. Let's talk them over like adults. “Yaşadığımız ciddi problemleri tıpkı bir yetişkin gibi tartışmalıyız.” That's a lot of money! Don't just throw it away. “Pahalı bir şey o! Sakın atma.”

She tried on fifteen dresses before she found one she liked. “Beğendiği elbiseyi bulana kadar on beş tane kıyafet denedi.” I tried out four cars before I could find one that pleased me. “İstediğim arabayı bulana kadar dört tane araba denedim.” Your radio is driving me crazy! Please turn it down. “Radyonun yüksek sesi beni rahatsız ediyor.Lütfen biraz sesini kıs.” He applied for a promotion twice this year, but he was turned down both times. “Bu yıl iki kez terfi etmek için talepte bulundu ama her defasında geri çevrildi.” Grandpa couldn't hear, so he turned up his hearing aid. “Büyük babam duyamadığı için kulaklığının sesini açtı.” We turned off the lights before anyone could see us. “Kimse bizi görmeden ışığı söndürdük.” It was a disgusting movie. It really turned me off. “O kadar kötü filmdi ki midem bulandı.” Turn on the CD player so we can dance. “CD çaları açta dans edelim.” The gang members used up all the money and went out to rob some more banks. “Gangsterler bütün parayı boşalttılar ve birkaç banka daha soymak için gittiler.”

kte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan) ne" "Ben yokken evime kim bakacak?" Örnek The teacher called on students in the back row. (Öğretmen arka sıradaki öğrencilerin isimlerini ezbere söyledi.) The old minister continued to call on his sick parishioners. “Eski başkan, hasta kilise cemiyeti üyelerini ziyaret etmeye devam etti.”

I got over the flu, but I don't know if I'll ever get over my broken heart. “Nezleyi atlattım ama kırılan kalbimi onarabilecek miyim, hiç bilmiyorum.” The students went over the material before the exam. They should have gone over it twice. “Öğrenciler sınavdan önce konuları tekrar gözden geçirdiler. İki kez bakmalıydılar..” They country went through most of its coal reserves in one year. Did he go through all his money already? “Ülkeleri, bir yıl içinde en çok, kömür rezervlerini tüketti. Bütün parasını şimdiden harcadı mı?” My mother promised to look after my dog while I was gone. “Annem ben yokken köpeğime bakacağına söz verdi.” The police will look into the possibilities of embezzlement. “Polis zimmete para geçirme olasılıklarını araştıracak.” I ran across my old roommate at the college reunion. “Eski oda arkadaşımla kolej yemeğinde karşılaştım.” Carlos ran into his English professor in the hallway. “Carlos İngilizce profesörüyle koridorda karşılaştı.” My second son seems to take after his mother. “Ortanca oğlum annesine benziyor.” It seemed strange to see my old boss wait on tables. “Eski patronumu masalara servis yaparken görmek çok tuhaftı.”

"My brother dropped out of school before he could graduate." “ Örnek I was talking to Mom on the phone when the operator broke in on our call. “Operatör konuşmamızı kestiği zaman telefonda annemle konuşuyordum.” After our month-long trip, it was time to catch up with the neighbors and the news around town. “Aylar süren yolculuğumuzdan sonra, komşulara ve kasaba çevresine yakın olup onlardan haber almanın vakti gelmişti.” The boys promised to check up on the condition of the summer house from time to time. “Çocuklar yazlığa zaman, zaman bakmak için söz verdiler.” After years of giving nothing, the old parishioner was able to come up with a thousand-dollar donation. “Eski kilise cemiyeti üyesi bin dolarlık bir bağış yaptı. Yıllardır hiçbir bağışta bulunmamıştı.” We tried to cut down on the money we were spending on entertainment. “Eğlenceye harcadığımız parayı azaltmaya çalıştık.” I hope none of my students drop out of school this semester. “Umarım öğrencilerimin hiç biri bu sömestr sınıfta kalmaz.” I found it very hard to get along with my brother when we were young. “Erkek kardeşimle anlaşmak, küçükken daha zordu.” Janik cheated on the exam and then tried to get away with it. “Janik sınavda kopya çektiği halde bu işten sıyrılmaya çalıştı.” The citizens tried to get rid of their corrupt mayor in the recent election. “Vatandaşlar son seçimlerde fırsatçı belediye başkanından kurtulmaya çalıştı.” When will you ever get through with that program? “Bu programı ne zaman bitiriceksin?” It's hard to keep up with the Joneses when you lose your job! I always look forward to the beginning of a new semester. “Yeni sömestrin başlamasını her zaman dört gözle beklerim.” It's typical of a jingoistic country that the citizens look down on their geographical neighbors. Komşularını, tipik ırkçı ülke vatandaşları küçümserler. We were going to look in on my brother-in-law, but he wasn't home. “Kayınbiraderimi ziyaret edecektik ama evde yoktu.” Good instructors will look out for early signs of failure in their students “İyi eğitimciler öğrencilerinin yapacakları hataları önceden görürler.” First-graders really look up to their teachers.

“Eski nesil, öğretmenlerine gerçekten saygı gösterirler.” Make sure of the student's identity before you let him into the classroom. “Öğrencilerinizi sınıfa almadan önce, kimliklerinin doğru olduğundan emin olun.” The teacher had to put up with a great deal of nonsense from the new students. “Öğretmen yeni öğrencilerin bütün saçmalıklarını hoş görmek zorunda kaldı.” The runners ran out of energy before the end of the race. “Koşucuların dirençleri, yarışın sonuna gelmeden tükenmişti.” My oldest sister took care of us younger children after Mom died. “Ablam, annem öldükten sonra bize, daha küçük çocuklara baktı.” The star player talked back to the coach and was thrown off the team. I often think back on my childhood with great pleasure. “Çocukluğumu sık, sık büyük bir mutlulukla anarım.” Her husband walked out on her and their three children. “Kocası onu ve üç çocuğunu terketti.”

leave home, you can never really go back again." “Evden bir Örnek That old Jeep had a tendency to break down just when I needed it the most. “Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu zamanda bozuldu.” Popular songs seem to catch on in California first and then spread eastward. “Popüler şarkılar önce California da tutar daha sonra doğuya doğru yayılır.” Father promised that we would never come back to this horrible place. “Babam, bu berbat yere bir daha dönmeyeceğimize söz verdi.” They tried to come in through the back door, but it was locked. “Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı kilitliydi.” He was hit on the head very hard, but after several minutes, he started to come to again. “Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika sonra bilinci yerine gelmeye başladı.” The children promised to come over, but they never do. “Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler ama hiç gelmiyorlar.” We used to just drop by, but they were never home, so we stopped doing that. “Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç evde bulamazdık bu yüzden artık gitmiyoruz.” When we visited Paris, we loved eating out in the sidewalk cafes.

“Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde yemek yemeye bayılırdık.” Uncle Heine didn't have much money, but he always seemed to get by without borrowing money from relatives.

“Heine amcanın çok fazla parası yoktu ama o, akrabalarından borç almadan da her zaman hayatını sürdürürdü.” Grandmother tried to get up, but the couch was too low, and she couldn't make it on her own. "Büyükannem ayağa kalkmaya çalıştı ama kanepe çok alçak olduğu için kendi başına kalkamadı." It's hard to imagine that we will ever go back to Lithuania. “Litvanya’ya bir daha geri dönemeyeceğimizi düşünmek çok zor.” He would finish one Dickens novel and then just go on to the next. “Dickens romanının birini bitirir, hemen bir sonrakine devam ederdi.” The cops heard all the noise and stopped to see what was going on. “Polisler bütün gürültüyü duydu ve neler olduğuna bakmak için durdu.” Charles grew up to be a lot like his father. “Charles tıpkı babası gibi olmak için büyüdü.” The judge warned the stalker to keep away from his victim's home. “Yargıç, suçluyu kurbanın evinden uzak durması için ikaz etti.” He tried to keep on singing long after his voice was ruined. “Sesini iyice kaybetmeye başladıktan sonra bile şarkı söylemeye devam etmeye çalıştı.” He had drunk too much; he passed out on the sidewalk outside the bar. “Öyle çok içmişti ki barın önündeki kaldırıma düşüp bayıldı.” Whenever he sat down at the piano, we knew he was going to show off. “Piyanonun başına ne zaman otursa, gösteriş yapacağını bilirdik.” Day after day, Efrain showed up for class twenty minutes late. (Efrain ardı ardına derse yirmi dakika geç kalıyordu.) I woke up when the rooster crowed. “Horoz öttüğünde uyandım.”

1. Hali .Present awake be bear

2. Hali .Past Simple awoke was, were bore

3. Hali. Past Participle awoken been borne

beat become begin bend beseech bet bid bite bleed bless blow break breed bring broadcast build burn burst buy catch choose cleave

beat became began bent besought bet bid bit bled blest blew broke bred brought broadcast built burned/burnt burst bought caught chose cleaved/clove/clef

beaten become begun bent besought bet bid bitten bled blest blown broken bred brought broadcast built burned/burnt burst bought caught chosen cleaved/cloven/clef

clothe come cost creep cut deal die

clad came cost crept cut dealt died

clothed/clad come cost crept cut dealt died

dig dive do draw dream drink drive eat fall feed feel fight find flee fly forbid forecast forget

dug dived,dove did drew dreamed/dreamt drank drove ate fell fed felt fought found fled flew forbade forecast forgot

dug dived done drawn dreamed/dreamt drunk driven eaten fallen fed felt fought found fled flown forbidden forecast forgotten

1. Hali .Present forgive forsake freeze get give go grow hang have hear heave

2. Hali .Past Simple forgave forsook froze got gave went grew hung had heard heaved or hove

3. Hali. Past Participle forgiven forsook frozen gotten given gone grown hung had heard heaved or hove

hew hide hit hold hurt keep know lay lead lean learn leave lend let lie light lose make mean meet mistake misunderstand of pay plead

hewed or hewn hid hit held hurt kept knew laid led leant learned/learnt left lent let lay lit,lighted lost made meant met mistook misunderstood ofed paid pled

hewed or hewn hidden hit held hurt kept known laid led leant learned/learnt left lent let lain lit,lighted lost made meant met mistaken misunderstood ofed paid pled

prove put read

proved put read redid rode rang rose ran sawed said saw sought sold sent set

proved,proven put read redone ridden rung risen run sawn,sawed said seen sought sold sent set

Redo ride ring rise run saw say see seek sell send set

1. Hali .Present shake shine show shrink shut sing sink sit slay sleep slide

2. Hali .Past Simple shook shone showed shrunk-shrank shut sang sank sat slew slept slid

3. Hali. Past Participle shaken shone showed/shown shrunk-shrunken shut sung sunk sat slain slept slid

smell smite sneak speak spell spend spin

smelt,smelled smote sneaked, snuck spoke spelt spent spun

smelt,smelled smitten sneaked spoken spelt spent spun

spit spread stand stave steal strike string strive swear swim take teach tear tell think throw understand upset wake wear weep wet win wind wring write

spat spread stood stove stole struck strung strove swore swam took taught tore told thought threw understood upset woke wore wept wet,wetted won wound wrung wrote

spat spread stood stave stolen struck strung striven sworn swum taken taught torn told thought thrown understood upset woken worn wept wet,wetted won wound wrung written

Türkçe Anlamı uyanmak olmak funduszeue.infoŞIMAK, DAYANABİLMEK funduszeue.info,tahammül etmek vurmak olmak başlamak bükmek yalvarmak bahse girmek emretmek ısırmak kanamak. kutsamak esmek kırmak üremek.,yetiştirmek. getirmek yayımlamak inşa etmek yakmak patlamak satın almak yakalamak seçmek yarmak, bölmek; yarılmak, bölünmek. üstünü öfunduszeue.infomek gelmek değer biçmek emeklemek kesmek anlaşmak ölmek, vefat funduszeue.info atmak, çok istemek: kazmak dalmak yapmak çekmek rüya görmek içmek sürmek yemek yemek düşmek beslemek hissetmek dövüşmek bulmak firar etmek uçmak yasaklamak tahmin etmek unutmak

Türkçe Anlamı affetmek yüzüstü bırakmak, terketmek. donmak elde etmek vermek gitmek büyümek asmak sahip olmak duymak büyük bir güçle atmak veya fıfunduszeue.info kaldırmak yontarak şekil vermek. saklamak vurmak tutmak yaralanmak saklamak bilmek yaymak rehberlik etmek egilmek,meyletmek öğretmek ayrılmak ödünç vermek izin vermek yalan söylemek yakmak,aydınlatmak kaybetmek yapmak anlamına gelmek buluşmak hata yapmak yanlış anlamak öldürmek. ödemek mazeret olarak göstermek, bahane etmek. kanıtlamak koymak okumak yeniden yapmak. binmek çalmak yükselmek koşmak biçmek,kesmek söylemek görmek ARAMAK, SORUŞTURMAK satmak göndermek koymak,başlatmak,kurmak

Türkçe Anlamı sallamak parlamak göstermek KÜÇÜLMEK,ÇEKMEK kapamak şarkı söylemek batmak oturmak öldürmek. uyumak kaymak,sessizce gitmek veya geçmek. koklamak ,kokmak cezalandırmak,öldürmek,vurmak gizlice sokulmak konuşmak harf harf söylemek harcamak kafadan atmak, uydurmak. (topaç v.b.'ni) döndürmek; (topaç v.b.) dönmek. tükürmek yaymak ayakta durmak,durmak Çökertmek çalmak çarpmak sıra halinde gitmek, ipe dizmek çabalamak yemin etmek yüzmek almak öğretmek yırtmak anlatmak düşünmek fırlatmak anlamak üzmek,alt üst etmek uyanmak giymek ağlamak ıslamk,kutlamak kazanmak çevirmek,kurmak (çamaşırları) sıkmak veya burmak. yazmak

word

Prepositional phrase ler meaning word meaning

a diversity of

birçok farklı

in advance of

öncesinde,-in önünde

a good deal of a great deal of a large amount of a large quantity of

birçok ..çok, bir hayli çok miktarda çok miktarda

in aid of in an attempt to in an efort to in and around

menfaatine, -e yardım için. .mak için. mek için, amacıyla amacıyla, mak için, mek için içinde ve çevresinde

a number of a range of a variety of a whole bunch of a wide range of

birkaç, bir çok bir dizi bir çok farklı bir sürü bir çok farklı

in anticipation of in between in case of in commemoration of in common with

bir şeyin gerçekleşebileceği düşüncesiyle arasında, aralarında ın durumunda anısına ile ortak olarak

according to

e göre

in company with

ile beraber, birlikte.

adjacent to

bitişik, -e komşu

in compliance with

.-e uygun olarak, gereğince

afermath of ahead of along with alongside of apropos of

ardından. sonrası ilerisinde, önünde ile birlikte . -in yanında ile ilgili, -e ait, hakkında.

in conjunction with in connection with in consequence of in contrast to in cooperation with

ile beraber/birlikte ile ilgili olarak sonucunda, nedeniyle. ın aksine ile işbirliği halinde

as a part of as a token of

bir parçası olarak,bir bölümü olarak işareti olarak

in defense of in deference to

savunurken dikkate alarak

as an example of

örnek olarak, örneği olarak in defiance of

. -i hiçe sayarak, -e meydan okuyarak.

as before

eskisi gibi, geçmiş yıllardaki gibi

in excess of

. -den fazla

e gelince itibaren, -den başlayarak gibi (olmak): kadar iyi

in face of in favour of in front of

karşısında,ragmen ..ın lehinde önünde

.-da olduğu gibi,gibi aslında,gerçekte

in guise of in lieu of

kisvesi altında in yerine, -e bedel olarak.

as much as of

bu duruma gelmiş olduğu için kadar den sonra

in line with in need of in obedience to

uyumlu olarak, doğrultusunda ihtiyacında, gereğinde muhtaç itaat funduszeue.info

as ofen happens

hep olduğu gibi

in order of

sırasıyla

as opposed to

in aksine olarak , -e karşılık

in order to

as for as from

as good as as in as it happens as it was

funduszeue.info için,amacıyla,maksadıyla

as per

gereğince,uyarınca, göre funduszeue.infoe, ile ilgili . -de olduğu gibi

in particular in place of in point of in preference to

özellikle, bilhassa ın yerine hususunda, bakımından . -e tercihen,öncelikle

as regards as such in

as to

e dair, -ile ilgili

in prospect of

varsayımıyla

as to whether as well as well as as with

olup olmadığına gelince, olup olmadığı konusunda de , -da ve de, yanısıra,yanısıra da olduğu gibi

in pursuance of in pursuant of in pursuit of in recognition of

yerine getirirken, peşinde koşarken, gerçekleştirmeye çalışırken uygun olarak,göre peşinde, arayışta bakımından, tanınmasıyla

as yet

şimdiye kadar, henüz

in reference to

e dair, -e ilişkin,nazaran

aside from astern of at least at odd at once

dışında, -den başka .-den arkaya,arkada en azından, hiç olmazsa arası açık olmak hemen,bir kerede

in regard to in relation to in respect of in response to in revenge for

.-e gelince. -e göre hakkında. - e ilişkin olarak dair,hakkında,hususunda e karşılık olarak öç almak için

at the back at the behest of at the bidding of at the expense of

arkasında emriyle, emri üzerine nın emrinde hesabına, pahasına

in search of in sight of in spite of in support of

peşinde, -i araştırmak için gözü önünde e rağmen…- e karşın desteklemek için. Yararına

at the expensive of

pahasına

in terms of

..e dayanarak, açısından,-e göre

at the mercy of at the top of

.-in insafına (kalmış), -in elinde. tepesinde

in the absence of in the act of

yokluğunda halinde,halde

at the whim of

nın ellerinde

in the care of

bakımında,bakımı altında,sorumlulugunda

at variance with back to

ile funduszeue.infof içinde geri

in the case of in the cause of

durumunda,halinde nedeniyle,uğruna

based on

nedeniyle, -e dayanarak

in the company of

yanında

because of

den dolayı,yüzünden

in the context of

bağlamında

but for but that by dint of

in the course of

by the side of

olmasa,olmasaydı . -nın dışında in sayesinde. vasıtasıyla,aracıyla yanı başında

in the employ of in the event of in the eyes of in the face of

sırasında, esnasında. maiyetinde ın durumunda gözünde,nazarında karşısında

by virtue of

.-den dolayı, nedeniyle, yüzünden.

in the field of

alanında,sahasında

care of

eliyle: vasıtası ile

in the grip of

boyunduruğu altında olmak, kontrolünde

by means of

circa close to

dolaylarında, takriben, aşağı yukarı. başucunda, -e yakın

in the hope of in the interest of

ümidiyle, umuduyla menfaatine, in yararına

compared with

ile karşılaştırılırsa

in the manner of

yolunda

contrary to

ın aksine

in the matter of

hakkında, hususunda,konusunda

due to except for

den dolayı, nedeniyle, yüzünden. istisna

in the name of in the order of

adına, namına, yerine. mertebesinde / düzeyinde

excluding

hariç

in the presence of

.. -in huzurunda,, karşısında

far from for example for instance

şöyle dursun,hiç örneğin örneğin

in the rear of in the region of in the setting of

gerisinde -e bölgesinde Ortamında

for the honour of

birinin onuruna, birinin şerefine

in the throes of

eşiğinde, ile mücadele eden

for the sake of from over identical to

yüzü suyu hürmetine, uğruna . -den ile aynı

in the wake of in the way of in the words of

ardından, peşinde gibi, açısından,bakımından 'nın deyişiyle

in a series of

silsilesinde

in token of

in belirtisi olarak, in işareti ya da izni olarak

in accordance with

..e paralel olarak e ilaveten

in trust

gözetiminde

in addition to

word

meaning

in view of

funduszeue.info dolayı, göz önüne alarak

in wake of including inside of instead of

izini takip ederek,peşinde dahil dahilinde, -in içinde ın yerine

irrespective of just like less than mindless of more than

e bakılmaksızın gibi den az .e aldırış etmeyen den fazla

next to

.-in yanında, -e bitişik; -in yakınındaki.

no sooner,,,,,, than

daha yeni, henuz,ile beraber, -er -mez (yapar yapmaz gibi)

of on a level with on a par with on account of on an equal with

. -den uzak,ötede, açıklarında ile aynı düzeyde aynı değerde,eşit den dolayı ile eşit olarak

on behalf of on charges of

funduszeue.info adına .-nın iddiasıyla

on receipt of

kabul funduszeue.infoındığında

on the cusp of

..ın eşiğinde

on the eve of on the order of on the outside of

arifesinde,hemen öncesinde tarzında,yaklaşık dışında

on the part of on the point of

tarafından, -in tarafından neredeyse,üzere

on the pretext of on the subject of on the top of

bahanesiyle konusunda konusunda

on top of

.-e ek olarak, -in yanı sıra, ile beraber:

opposed to

..e karşı

opposite to other than out of keeping with outside of

. -e karşı,-e muhalif funduszeue.info başka ile uyumsuz olarak dışında, haricinde

over and above

yanında,üstelik,-den ayrı olarak, -den başka.

owing to partial to pertaining to prior to

den dolayı meyilli, -e tarafar ile ilgili den önce

pursuant to

.-e göre.-e uygun olarak

ranging from rather than regardless of related to repugnant to

. -den tutun da, -den -e uzanan funduszeue.info ziyade e bakılmaksızın ile ilgili e zıt, -e karşıt.

short of similar to so as to subject to

den başka,haricinde e benzer funduszeue.info için tabi

subsequent to

arkasından, -den sonra

such as tantamount to

örneğin, gibi ile aynı.farksız

thanks to

ın sayesinde

the number of the same As

..ın sayısı aynı

the yoke of

nın boyunduruğında

through

yoluyla,vasıtasıyla, başından sonuna kadar

through the agency of to the detriment of to the exclusion of up to vis-a-vis

vasıtasıyla,aracılıgıyla funduszeue.infoına hariç tutarak. dışında bırakarak ..e kadar ile karşılaştırınca

hangisi ise:hangi whichever-whichsoever ise: with a feeling of

.-nın hissiyle

with a view to with exception of

funduszeue.info amacıyla istisnasıyla

with reference to

funduszeue.info ilgili, -e ilişkin olarak

with regard to

e funduszeue.infonda,ile ilgili

with respect to with the aid of

funduszeue.info ilgili, -e göre ..ın yardımıyla

with the contributions of

katkılarıyla

With the exception of with the help of with the intent of

istisnasıyla, hariç olmak üzere ın yardımıyla amacıyla

with the object of

itirazıyla, amacıyla

with the purpose of with the view with the view of

amacıyla,maksadıyla niyetiyle niyetiyle,maksadıyla

within an ace of

az kalsın, neredeyse:

within the scope of

kapsamında, çerçevesinde

word

Conjunction word meaning

meaning

according as

.-dikçe, tıpkı ,,-diği gibi

except

haricinde,dışında

accordingly actually

bu doğrultuda,buna göre aslında, gerçekten

except if for fear that

. -mesinin dışında korkusu ile

additionally afer

ek olarak ,ayrıca den sonra, ardından

for that reason that for the reason that

işte bu sebepten ötürü sebebiyle

afer which

mesinden sonra.-den sonra

from which

oradan , -den

aferwards

ardından

furthermore

Albeit also although yet although/though and so and so forth

de olsa:gerçi,hernekadar,isede ayrıca,hemde -de, -da her ne kadar olsa da ….-e rağmen/rağmen ve böylece, bu nedenle ve bunun gibi

given that hence however however much if if ever

tahminen, farz edelim ki bu yüzden ancak,fakat,her nasılsa ne kadar olursa olsun eğer, -se/sa şayet,nadiren,belkide hiç

and yet

hal böyleyken, böyle olmakla beraber

if only

keşke

as

dığı için, çünkü, -iken, gibi,olarak

İf So

öyleyse

as a consequence as a matter of fact as a result as and when as far as as if as long as as much as

sonuç olarak aslında, gerçekte sonuç olarak ne zaman kadar mış gibi,sanki dığı sürece,şartıyla kadar

in a way in addition in contrast in fact in order for in order that in so far as In spite of the fact that

bir bakıma ek olarak ,ayrıca aksine aslında, gerçekten için, teminen …-sın diye,bu sırada e kadar. karşı,gerçeğine rağmen

as so as soon as

.-dikçe yapar yapmaz

in such a manner that in such a way that

şfunduszeue.info şekilde, şöyle ki, şekilde

as such as though

öyle/şöyle/böyle/gibi mış gibi,sanki

in that in the belief that

yüzünden, -den dolayı; çünkü; mademki.şu bakımdan ki inancıyla,diye

because before being that

…-dığı için, çünkü den önce,önce çünkü,-den beri

in the expectation that in the hope that in the meantime

ümidiyle, beklentisiyle ümidiyle bu arada, bu süre içinde

besides

den başka , ayrıca,üstelik in the way

bundan başka, ayrıca.

şeklinde, engelleyen

but by all means by no means

fakat, ama, ancak elbette, kuşkusuz hiçbir şekilde

in the way that in view of the fact in view of the fact that

şeklinde,gibi göz önünde bulundurarak göz önünde bulundurarak

by now

şuanda kadar,şimdiye kadar

in which case

o durumda,,, ki o durumda

by the time by the way by then by way of

dığı zaman, -dığı zamana kadar bu arada,bu vesile ile o zamana kadar yolu ile, -den.

inasmuch as indeed insofar as insomuch that

….-diğine göre,-diği derecede/kadar. gerçekten,aslında .-diği derecede/kadar. o kadar ki.

by which

vasıtasıyla,ki içinde

instead

yerine

consequently

sonuç olarak,bu nedenle

just as

tıpkı, tam o anda

conversely

aksine,tersine

just in case

her ihtimale karşı, ne olur ne olmaz

despite the fact that due to the fact that even afer

e rağmen den dolayı …-den sonra bile

lest likewise meanwhile

mesin diye aynı biçimde, benzer şekilde bu arada

even as even before

iken bile …-den önce bile

moreover nevertheless

ayrıca,üstelik,bundan başka,dahası yine de, buna rağmen

even if even so

…olsa bile. öyle olsa bile,yinede

no matter nonetheless

önemi yok,mühim degil yine de, buna rağmen

even then even though

o zaman bile,buna rağmen nor e rağmen now that

ne, ne de dığından,mademki

even when

dığı zaman bile

koşuluyla,şartıyla

on condition that

word on the contrary

meaning aksine

on the grounds that e dayanarak on the other hand öte yandan on the pretext that bahanesiyle once bir zamanlar,bir kere,-ir -mez one would think that

güya

one would wish that

gönül ister ki

only if or or else otherwise provided that providing

tek şartla veya, ya da, aksi takdirde aksi takdirde aksi takdirde koşuluyla,şartıyla koşuluyla,şartıyla

providing that

koşuluyla,şartıyla,-se

similarly

benzer şekilde

since so so long as so much as so much so that so that so that not still

dığı için, çünkü, -den beri,Mademki bu yüzden,yani,çok,böylece

dığı sürece,şartıyla ne kadar çok olursa,bile hatta o kadar ki,zaten, öyle ki mek için,diye,böylece . -memesi için, -mesin diye yine de,hala

suggesting that suppose that

varsayalım ki, öne süren, gösteren varsayki,eğerki

that is that is why

yani bu yüzden

then thereby therefore

o zaman, öyleyse, ondan sonra öylece, onunla ilgili bu yüzden

thereof

ondan,funduszeue.info nedenle , bu yüzden

thus unless until/TİLL what is more

böylece,bu nedenle mezse, mazsa,olmadıkça e kadar bundan başka, ayrıca.

whatsoever when whereas whereby

herhangi ,her ne,hangi dığı zaman,iken,ne zaman …dığı için ,oysa,halbuki vasıtasıyla. Sayesinde

wherein

neyin içinde,neyin içine, ki içinde

whereon

bunun üzerine, üstünde

whereupon

bunun üzerine,bundan sonra

Whether Whether or Whether Or Not

olup olmadığını ,eğer olup olmadıgını olsa da olmasa da

whether or which is why

ister işte bu yüzden

while with whom

iken, ne, esnasında ,zaman,süre,müddet kim,kiminle

would that yet

keşke fakat, ama, ancak

yet more

hatta bundan daha fazla, hatta

word

meaning

Phrasal verbs word meaning

word

abide by account for act on

e uymak, -e riayet etmek. hesap vermek, açıklamak etkilemek

go by go down go down on

geçmek,göre hareket etmek, kılavuz saymak inmek,(iş vb) batmak oral seks yapmak

ride out ride up rig out

act out

(rol) canlandırmak

go for

tercih etmek,dışarı çıkmak,hoşlanmak

rig up

act up

yaramazlık yapmak,gösteriş yapmak.

go in

içeriye girmek,içeri girmek

rile up

add up

toplamak,makul olmak, akla yakın olmak. go in for

bir şeyi yapmaktan hoşlanmak,bir şeyin meraklısı olmak

ring off

add up to

-e varmak, (bir yekûn) funduszeue.infoına gelmek:

go into

girmek, girmek (konuşmayatartışmaya)

rip of

afer careful thought

iyice düşündükten sonra

go loco

delirmek, balatayı yakmak

roll away

roll on

afer math

kötü sonuç,kötü yan etki

go off

.. -den hoşlanmamaya başfunduszeue.infoak. geçmek (bir olay belirli bir şekilde)

all but

hemen hemen,neredeyse

go off on one

kendini kaybetmek, kontrolü kaybetmek

roll out

amp up

güçlendirmek, arttırmak

go on

Devam etmek,Olmak, meydana gelmek

roll up

arm up

silahlanmak,elleri yukarı kaldırmak go on with

. -e devam etmek

roof over

back down

caymak, sözünden dönmek.

go out

dışarıya çıkmak, modası geçmek,çıkmak

root out

back of

vazgeçmek, geri çekilmek

go over

Yeniden incelemek, gözden geçirmek, karşı safa geçmek

rope in

back out

caymak, sözünden dönmek.

go sour

rope someone into bozulmak, kötüye gitmek. Ekşimek something

back up

desteklemek, doğrulamak,geri sürmek, geri gitmek.

go south

kötüye gitmek,değeri düşmek

rot out

bail out

kurtarmak,kefaletle serbest bırakmak

go through

yaşamak, geçirmek, incelemek,tüketmek

rough up

ball up

berbat etmek,rezil etmek

go through with

gerçekleştirmek,planlanmış bir şeyi gerçekten yapmak round on

bang on

bir şeye vurup durmak, tamamen

go up

çıkmak, yükselmek,kadar gitmek… round up

bang up

mahvetmek, canına okumak:

go with

.-e uygun olmak, -e uymak; -e yakışmak.

row over

bank on something

bir şeye bel bağlamak

gobble up

çabuk yiyip bitirmek, silip süpürmek

rub of

base on

dayanmak, esas kabul etmek

goof around

avare avare dolaşmak

rub out

bash in bask in

haşat etmek, parçalamak zevk almak

gouge out grapple with

oymak, oyup çıkarmak ile boğuşmak

rule out rummage around

bawl out

azarlamak, paylamak, haşlamak.

grind out

eziyet etmek, çektirmek

run across

grope around

(düşürdüğü bir şeyi vb.) el yordamıyla aramak,

run after

be fed up with

bezmek, usanmak

be through

(biri) işe yaramaz olmak. beraberliği bitirmek gross out

iğrendirmek,iğrenmek

run around

beam up bear away bear down on

ışınlamak taşımak,götürmek .. -e doğru gelmek/ilerlemek.

grow up grub out gulp down

büyümek find by digging in the ground bir şeyi yutuvermek.

run down run in run into

bear of

yönünü değiştirmek, kapıp götürmek

gunk up

yapıştırmak

run of

bear on

topa tutmak, ile ilgisi olmak

hack of

sinirden kudurtmak, küplere bindirmek

run on

bear out bear with beat back

onaylamak, tasdik etmek .-e sabır göstermek. geri püskürtmek,yenmek

hammer away hammer out hand down

kafa funduszeue.infoan çalışmak ..e şekil vermek. kuşaktan kuşağa devretmek

run out run out of run out on

beat down

bardaktan boşanırcasına yağmak, bastırmak,azaltmak

hand in

vermek, teslim etmek.

run over

beat of

kovmak, defetmek.

hand on

babadan oğula geçirmek, başkasına vermek run through

beat up

hırpalamak, fena halde pataklamak hand out

dağıtmak, yazılı kağıdı dağıtmak

run towards

become someone's plaything bed down

oyuncağı haline gelmek, oyuncağı olmak yatıp uyumak

hand over

hand up

vermek,teslim etmek,devretmek uzanmak,yetişmek

run up run up to

beg of

kuvvetlendirmek.,güçlendirmek özür dilemek

hang about hang around

başıboş gezerek oyalanmak başıboş gezerek beklemek.

rush into rush out

belch out belly up

fışkırmak batmak,iflas etmek

hang back hang on

geri durmak/beklemek bağlı olmak,dayan,bekle

sack something up save on

belt out

yüksek sesle şarkı söylemek,nakavt etmek hang out

bir ortama takılmak, çamaşır asmak

saw of

billow out

dışarıya doğru tütmek/çıkmak,rüzgarla şişmek

hang over

üzerine çökmek,üstüne gelmek

scab over

scent out scoop out

beef up

bind of bitch about

ilmik üstüne ilmik atmak şikayet etmek

hang up happen across

asmak,telefonu kapamak,kapatmak, için yanıp tutuşmak tesadüf etmek, rastlamak

bite of

ısırmak, ısırıp koparmak

hark back to

geçmişi yad etmek, eskiyi anımsamak

scoop up

black out

karartmak,geçici olarak şuurunu kaybetmek, gözü funduszeue.infoi gizlemek, karartmak

hash out

konuşarak bir çözüme bağlamak

scoot over

blame on

birisini suçlamak

haul of

yön değiştirmek, yönünü değiştirmek

scrape of

bleed out

kan kaybetmek

have on

giyinmek.şaka etmek

scrape up

blend in

ile uyumlu olmak, uymak. araya kaynamak

have out

(tartışarak) çözümlemek, (diş vb) çektirmek

screw up

girmesini engellemek, görmezden gelmek have over gizlemek, ortadan kaldırmak have up birini saşırtmak head of

birini birinin evinde tanıştırmak mahkemeye vermek yolunu kesmek

blow off

haber vermeden gelmek, ansızın gelmek uçurmak, kaytarmak

head on over

doğrudan,direkt gitmek

seal of see out

blow over

dinmek (fırtına),unutulmak, geçmek.

head out

yola çıkmak,yola koyulmak

see someone out

blow through

hızla harcamak,çabucak bitirmek

head toward

. -e doğru yol almak, -e doğru yöneltmek

see through

blow up

blurt out

Patlamak, havaya uçurmak ağzından kaçırmak,

head up hear out

başına geçmek, başına geçirilmek sonuna kadar dinlemek.

seek out seep into

bob up

baskın yapmak, birdenbire ortaya çıkmak

help out

yardımda bulunmak.

seep out

bog down

batağa saplanmak,bataklığa gömülmek

hem in - hem about kuşatmak, içine almak, çevirmek.

seethe with someone

boil down

özetlemek, kısa kesmek, kaynayarak suyunu çekmek

hew out

yontarak şekil vermek.

sell of

saklamak; saklanmak. polisten saklanmak, gizlenmek

sell out send for

block out

blot out blow away blow in

head on

book something up tüm yerleri rezerve etmek/ayırmak hide away boot out işten atmak, kapı dışarı etmek hide out

scrounge around for someone

scrub away scuttle away

border on bottle up

sınır komşusu funduszeue.infoinde olmak bastırmak,gizlemek (hisler gibi)

hike up hinge on

yukarı çekmek bağlı olmak, dayanmak

send in send of

bounce back

durumu iyiye gitmek, kendini toparlamak

hit of

keşfetmek,ortaya çıkarmak

send out

bow out

çekilmek, emekliye ayrılmak

hit on

tesadüfen bulmak, birisine asılmak

send someone over

box in

sıkıştığı yerden çıkmamak, kutu barajı yapmak,sıkışıp kalmak

hitch up

(pantolon) yukarı çekmek

send up

break away break down

işi genişletmek,dallanıp budaklanmak kurtulmak,kaçmak,ayrılmak bozulmak

hold accountable hold back hold dear

sorumlu tutmak zaptetmek, kendini tutmak (birine) düşkün olmak

serve out set about set alight

break even

kar ve zararı eşit olmak, ne kar ne zarar etmek hold down

(işi) iyi yürütmek, bastırmak

set back

break in on

zorla girmek,sözünü kesmek,alıştırmak Bir sohbeti bölmek

hold forth hold in

önermek, öne sürmek. uzun uzadıya konuşmak tutmak, zaptetmek.

set down set foot

break in on somebody's conversation

lafını kesmek

hold of

uzakta tutmak, yaklaştırmamak.

set free

break of break out

ayrılmak, bırakmak, sonlandırmak, koparmak,kopmak, ilişkiyi kesmek,birdenbire durmak hold on patlak vermek, kaçmak hold on to

beklemek, tutmak tutunmak

set in set of

branch out

break in

break through

engeli geçmek, aşmak

hold onto

tutmaya çalışmak

Set Off, Out

break up

ilişkiyi kesmek, ayrılmak (sevdiğinden),ayırmak

hold out

ileri sürmek, ısrar etmek,uzatmak

Set On

brim over

taşmak (su vb)

hold out on someone

birinden funduszeue.info vermeyi reddetmek

set out

bring about

sebep olmak, neden olmak

hold over

ertelemek,süre dolmasına rağmen set someone görevine devam etmek straight

bring along

yanında getirmek.

hold up

geciktirmek,havaya kaldırmak,tutmak,soymak

set up

bring down

devirmek, indirmek, azaltmak

hold water

eleştirilere göğüs germek,makul olmak.

set upon

bring in bring into bring on bring out

tanıtmak, sunmak, kazandırmak, işe almak getirmek geliştirmek, sebep olmak ortaya çıkarmak

hold with hole up hone in on honk at someone

ile aynı fikirde olmak. köşesine çekilmek,saklanmak odaklanmak birine korna çalmak

settle down settle in settle on settle up

bring over

ikna etmek,razı etmek, karşıya geçirmek

hook something into something

bir şeye bir şeye bağlamak

shake down

bring up

çocuk yetiştirmek, bahsetmek, kusmak

hook up

ilişki kurmak, askıya asmak

shake out

brush away

fırçalayarak temizlemek/çıkarmak

hook up with

ile evlenmek,ile ilişki kurmak

shape up

brush up

tazelemek (bilgiyi)

hook up with someone

biriyle buluşmak/görüşüyor olmak shell out

buck for

elde etmeye çalışmak (zam/terfi vb'ni)

hop in

(araba vb'ye) binmek

buck up buckle down buckle on

neşelenmek ciddiyetle/gayretle çalışmak. toka ile tutturmak, iliştirmek

hop on hose down

hop diye atlamak, üzerine binmek ship of hortumla sulamak/süpürmek ship out ısınmak,heyecanlanmak shoo away

budge up

kenara kaymak

bug out

hot up

shin up

hover over

someone

(akbaba gibi) birisinin tepesinde/tepesine dikilmek

shoot of

hızlı kaçmak, sıvışmak

huddle up

kıvrılmak

shore up

build on

üzerine eklemek yaparak geliştirmek. Dayandırmak

hunch up

kamburlaştırmak

show in

build up bulge out

birikmek, artmak, güçlendirmek pırtlamak

hunt down hurry out

yakalayıncaya kadar peşini bırakmamak, peşine düşmek aceleyle çıkmak

show of show out

bulk up

kilo almak (özellikle kasların şişmesiyle)

hush up

örtbas etmek, üstü örtülmek

show up

bump into

karşılaşmak, arabayla (ağaca vb) çarpmak

ice up

buzlanmak, buzlanıp kalmak

shrivel up

bump up

artırmak,yükseltmek

immure in

bir yere göfunduszeue.infomek

shrug of

bunch up

birbirine kenetlenmek

indulge in

kendine bir şey yapma izni vermek: shuffle of

buoy up

moral vermek, neşelendirmek

inure someone to something

birini bir şeye alıştırmak

shut in

anlaşmazlıkları ya da sorunları çözmek,(pürüz, sorun v.b.'ni) gidermek.

burn down

yanıp kül olmak

iron out

burn of

yakıp kül etmek

iron out something tüm sorunları çözmek

sidle up to

burn out

funduszeue.infoıp yok etmek.

jack in

bırakmak, vazgeçmek

sif through

burn up

tamamen yanmak.,yakmak, yakıp yok etmek.

jack of

mastürbasyon yapmak

sign away

burst in

söyleyivermek,haykırmak

jam up

bir şeyi sıkıştırmak/tıkamak

sign of

bust out of

(bir yerden) sıvışıp kaçmak.

jazz up

canlandırmak, hareketlendirmek.

sign on

butter up

.-e yağ çekmek, -i yağlamak, -e dalkavukluk etmek.

jeer at

ile alay etmek, ile eğlenmek.

sign out

button up

iliklemek,düğmelemek

jerk of

otuz bir çekmek,masturbasyon yapmak.

sign over

buy of

rüşvet vermek, rüşvet kabul etmek jibe with

e uymak, ile uyuşmak.

sign up

buy out

bütün hisselerini almak.

jot down

not almak/etmek

simmer down

call away

çağırmak

juice up

ortamı renklendirmek, içki içmek

sing out

call for

istemek, gerektirmek, çağrıda bulunmak

jump in

. nın içine zıplamak

single out

call in

(yardımcı veya danışman olarak) (birini) çağırmak.

jump on

çıkışmak, üzerine binmek

sink in

jump out at jump up

üstüne zıplamak zıplamak, atlamak

siphon of

call on

iptal etmek, sona erdirmek, durdurmak Ezbere okumak,Ziyaret etmek

call out to

seslenmek

jut out

çıkık olmak, çıkıntı yapmak

sit on

call upon

başvurmak,ziyaret etmek

keel over

birden devrilip düşfunduszeue.infoa olmak.

sit out

cancel out

etkisini yok etmek,iptal etmek

keep away

uzak durmak, uzak tutmak

sit with someone

care for

bakmak, ilgilenmek, sevmek

keep down

kontrol altına almak,zulüm yapmak,yükselmesine izin vermemek.

sketch out

carry along

aynı görüşü paylaşmak,sürekli desteklemek

keep in

saklamak,içeride alıkoymak

skim over

call of

sic on

sit in

skip out on

something

carry away carry of

alıp götürmek, sürüklemek. kapmak, üstesinden gelmek

keep of keep on

uzak durmak devam etmek

carry on

devam etmek

keep on (with gerund)

Devam etmek

slave away

carry on with

ile ilişkisi olmak, devam etmek

keep out

dışarda tutmak, girmemek

sleep of

carry out

yapmak, gerçekleştirmek, uygulamak,(birini/bir şeyi) dışarıya taşımak keep up

yukarda tutmak

slice up

carry through

(bir şeyin) sayesinde (bir işi) yapmak veya başarmak:

ayak uydurmak, hızına yetişmek

slick something down

keep up with

skip over

cart away from

dışarıya çıkarmak/götürmek

kick around

aylaklık etmek, oyalanmak

slim down

cash in

kazanç sağlamak, yararlanmak, paraya çevirmek

kick off

başlamak,girişmek

slip away

cash in on

çıkar sağlamak,faydalanmak

kink up

düğüm düğüm olmak

slip by

cast aside

bir kenara bırakmak, başından savmak

kit out

temin etmek

slip off

knock around knock down

boşa zaman harcamak, gezmek yumrukla yere devirmek.

slip out

cast of

ıssız adada mahsur kalmak, başından savmak reddetmek

cast on

ilmek atmak, örgüde ilk ilmeği atmak

knock of

işi bırakmak, paydos etmek, tatil etmek.ölmek

slog on

cast out

toplumdan dışlamak, uzaklaştırmak

knock on

. -e vurmak, -i çalmak

slow down

catch on

anlamak, çakmak. moda olmak, tutmak.

knock out

nakavt etmek, oyun dısı etmek.

smack into

catch out

meydana çıkarmak, kötü bir şey yaparken yakalamak

knock over

devirmek.

smoke out

catch up

hızına yetişmek, tamamlamak , konuşmak

knock up

hamile bıfunduszeue.infoıya vurup uyandırmak.

smooth down

catch up in

(şaçını vb) kaptırmak

lap something up

bir şeye balıklama atlamak, bir şeyi büyük bir zevkle kabul etmek smooth out

catch up with

.-e yetişmek:aynı düzeye gelmek

lash down

bağlamak, (gemiyi) bağlayıp muhafaza etmek

cave in

morali bozulmak,çökmek

lash out

centre around chalk up

çevresinde yoğunlaşmak, çevresinde gelişmek deftere yazmak

lash out at last out

sert ve ani çıkış yapmak çekmek,katlanmak

snap up snatch away from

snatch up sneak in/on/into/onto

cast away

(ani ve sert) tepki göstermek/vermek,saldırmak

slip up

snap at snap of

change back

eksi haline dönmek

latch on

yeni fikirler benimsemek, karşısındakinin ne dediğini (sonunda) anlamak

change over

bir yöntemden diğerine geçmek

latch on to

anlamak,benimsemek

charge of

kayıttan silmek

lather up

traş kremini sürüp köpürtmek, (bir şeyi) köpürtmek snoop around

charge with

(bir şeyle) suçlamak

launch into

başlamak, istekle girişmek

snuck out

chase of

kovalamak, (köpek vb.) birisini kovalayarak dışarıya çıkarmak

lay down

yatmak, döşemek

snuck out

chat up

birine yazmak/asılmak

lay into

.-i azarlamak, -i haşlamak. -i dövmek, -e dayak atmak.

snuggle down

check into

pansiyon otel vb'nde kaydını yaptırıp bir oda tutmak

lay of

bir şeyi yapmaya son vermek, (ekonomik nedenlerden dolayı) işçi çıkartmak soak up

check on in

birini kontrol etmek

lay on

üzerine atılmak, saldırmak.

sob something out

check out

.-e iyice bakmak; -e alıcı gözüyle bakmak.

lay out

yere sermek,sermek, hazırlamak

sort out

check over

incelemek,denemek amacıyla gözden geçirmek

lay over

kaplamak

sort through

bir şeyin içine işlemek, (bir şeyin içine doğru) sızmak

sound of

yorgun düşmek, bezginlik duymak lead away

saptırmak,alıp götürmek

sound out

chew out

fırça atmak,azarlamak

lead in

bir şeye girmek/girişmek/başlamak,giriş

space out

chicken out

korkup vazgeçmek

lead on

yutturmak,inandırmak

spar with someone

chill out

sakin ol,sakin kalmak, rahatlamak

lead someone down something

birinin bir yerden (merdiven/sandalye) inmesine yardımcı olmak

speak out

chime in

maydanoz olmak, lafa karışmak

lead to

neden olmak,sonucunu doğurmak, yol açmak spell out

chip away

bir şeyden yavaş yavaş bir parçacığı koparmak, küçük parçalara ayrılmak lead up to

zemin hazırlamak,yol açmak

spew out

chop down chuck away

para vermek, lafa girmek doğramak budamak,kesip düşürmek. çöpe funduszeue.infoşa harcamak

lead with someone leak out lean in lean over

(maça/oyuna) bir şey ile başlamak dışarı sızmak (sır), sızdırmak yüklen, omuz ver üzerine eğilmek, abanmak

spin of spin on spit out sponge up

churn out

seri üretim yapmak

leap out

birden önüne çıkmak, pat diye önüne çıkmak

spout of about something

clam up

tek bir kelime etmemek,sesini çıkarmamak

leave off

.-den vazgeçmek, -i bırakmak.

sprawl out

leave out leave over

dışarda tutmak, katmamak,atlamak ertelemek

spring up

clear of

temizlemek,soymak sıvışmak, tüymek.

clear out

boşaltmak,sıvışmak, tüymek.

leave up

başkasına bırakmak

spruce up

Clear Up

çözmek,halletmek,temizlemek

let on

sırrı ifşa etmek,sırrı başkasına söylemek

spur on

close down

kapatmak, kepenk indirmek

let down

birinin bir yere inmesine yardımcı olmak/rehberlik etmek, hayal kırıklığına uğratmak

square away

close in

kuşatmak,sarmak

let in

kapıyı açıp içeriye almak.

square of

close in on

kuşatmak,-in etrafını çevirmek.

let of

cezasını affetmek, cezasını funduszeue.infot bırakmak

square with someone

close of

hesabı kapatmak

let slide

vazgeçmek.

squirrel something away

cloud over

bulutla kaplamak, hava kapanmak let through

girmesine izin vermek, geçiş izni vermek

stack up

clue in

ipucu vermek

let up

yumuşamak, sertliğini kaybetmek. stack up against

comb through something

derinlemesine araştırmak/incelemek

Lie back

sırtüstü yatmak,dinlenmek

stake of

come about

doğmak,meydana gelmek

lie down

yatmak, uzanmak.

stake out

check up on

İncelemek, kontrol etmek

cheese of

chip in chop up

Clean Out

leach into something

spring on

lie with

cinsel ilişkiye girmek,birinin sorumluluğunda veya vazifesinde olmak

stalk of

varmak, birlikte gitmek, ortaya çıkmak, gelişmek

lie within

içinde kalmak

stamp out

come along with

birisiyle gitmek/gelmek

lie-in

geç saate kadar yatmak

Stand by

come at come away

üstüne yürümek, saldırmak. Keşfetmek ayrılmak,terketmek

light on\upon light out

rastlantı sonunda bulmak, gözüne takılmak stand down hızla terk etmek, sıvışmak stand in

come back

geri dönmek , aklına gelmek

light up

neşelendirmek,sevindirmek,sigara yakmak stand of

come by

elde funduszeue.infoak, ziyaret etmek

limp away

topallayarak uzaklaşmak

stand out

come down on

haşlamak, cezalandırmak

line up

sıraya girmek,düzenlemek,sıralamak

stand over

come forward

(belirli bir amaçla) ortaya çıkmak:

something

bir şeyin üzerinde sıraya girmek/sıra yapmak

stand over

come in on

yer almak,katılmak

line up with

sıraya dizmek

stand up

come into come of

mirasa konmak, girmek, katılmak. kopmak,açığa çıkmak

link up live by

bağlamak, birleştirmek; bağlanmak, birleşmek. ile yaşamak, geçinmek

start by start in

come across

karşılaşmak, iyi etki bırakmak

come along

line up on

somebody

come on

sahneye çıkmak.

live down

unutturmak

start in on someone or somethink

Come Out

çıkmak, görünmek, gözükmek.

live of

kıt kanaat geçinmek, geçimini sağlamak

start of

come out right

doğru çıkmak

live on

geçimini sürdürmek,yaşamını idame ettirmek

start on start out with

someone

come over

başına gelmek,olmak,Ziyaret etmek live out

sonuna kadar yaşamak.

come through come to

becermek, başkalarını hayal kırıklığına uğratmamak,(bir haber) gelmek. live through ayılmak, kendine gelmek. Live Up To

zor bir durumdan sağ olarak çıkmak,yaşamak (bir zamanı/olayı) start up ulaşmak,-e uygun yaşamak stave of

come up

yaklaşmak, ele alınmak, ortaya çıkmak, piyasaya çıkmak

liven up

i neşelendirmek, -i canlandırmak stay down

come up to

(belirli bir hizaya) kadar gelmek. (belirli bir seviyeyi) tutturmak.

lock away

kilitleyip saklamak

stay of

come up with

çözüm yolu bulmak,yetişmek,(bir plan, çare, cevap v.b.'ni) bulmak.

lock out

dışarıda bırakmak, (işçileri) işyerine sokmamak

stay out

conjure up

. -i anımsatmak, -i akla getirmek, -i uyandırmak. lodge in

takılıp kalmak

stay over

cook up

tezgahlamak,uydurmak

log in

sisteme oturum açmak, -e girmek

stay put

cool down

sakinleşmek

log on

e girmek,baglanmak

steal over someone

bakmak (ilgilenmek)

steal up on someone

yüzünü yana çevirmek

steep in

look away from someone

(birinden) bakışlarını çevirmek

steer into

başa çıkmak

look back on

arkasına/geriye dönüp bakmak

step down

cordon of cotton on

güvenlik çemberi oluşturmak, kordon altında almak farkına varmak, kavramak

look down on look for

hor görmek, tepeden bakmak aramak

step into something step of

cough up

zorla söylemek, zoraki anlatmak

Look Forward To

Dört gözle beklemek

step out

count for something

bir değeri/önemi olmak,para etmek look in on

kısa bir ziyaret yapmak.

step over

count on

güvenmek, bel baglamak

look in on somebody

birini ziyaret etmek

step up

count out cover up

birer birer saymak gizlemek; örtbas etmek.

look into look on

incelemek, araştırmak,içine bakmak seyirci kalmak,izlemek

stew over stick in

cower away crack down

çekinmek aşırı önlem almak

look out

crack down on

cool of

serinlemek,sakinleşmek

look afer

coop up

özgürlüğünü sınırlamak, kapamak (bir şeyi kapamak) look away

coop up in something

hapsetmek, tıkmak

cope with

stick out

look out for

dışarı bakmak,bakmak dikkat etmek, gözetmek

son vermek için birşeyin üstüne gitmek

look over

göz gezdirmek, incelemek

stock up

crack on

birşey yapmaya mümkün oldugu kadar devam etmek

look through

incelemek, göz atmak

stock up on

cram into -in

tıkmak,tıkıştırmak

look up

iyilesmek, düzelmek.-i aramak, -e bakmak.

stop by

cram up

ineklemek

look up to

hayranlık duymak, saygı duymak

stop of

crank out

kalitesine bakmaksızın çok sayıda üretmek

look upon

bakmak,olarak görmek

storm out

crank up

hareket ettirmek.

loop in

to keep someone informed of what is happening stow away

crap out crash in on

mortoyu çekmek,bozulmak,ölmek loose of üzerine yıkılmak loosen up

mermi yağdırmak, kurşun yağdırmak açmak, gevşetmek

crash with someone crawl out

birisinin evinde kalmak sürünerek çıkmak

lop off

stretch away

lose out

kesmek,kesip atmak kaybetmek,kaybolmak

creep out

gizlice çıkmak/sıvışmak

lumber of

hantal hantal gitmek/ilerlemek

strike down

crop up

birdenbire oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak, çıkmak. lurk around\about gizli gizli dolaşmak.

cross out crow about

karalamak, silmek, üstünü çizerek iptal etmek. birşey hakkında böbürlenmek

make a go of make do with

bir işyerini başarılı bir şekilde idare etmek, başarılı olmak strike up ile yetinmek string out

crowd in

kalabagını yararak ilerlemek,itiş kakış ilerlemek

make down

fiyatını düşürmek

string up

cull out

seçip ayırmak/almak

make for

e doğru gitmek, e neden olmak, sağlamak

strip of

stink up

strap someone in stress out

stretch out

strike of

cut across

karşı gelmek, üstün olmak, kestirmeden gitmek

make of

kapkaç yapmak

struggle on

cut down on

azaltmak,kısmak,kesmek

make out

(ne olduğunu) kestirmek, çıkarmak; seçmek, fark funduszeue.infok, çözmek strung out

cut in

araya girmek,(birinin) sözünü kesmek

make over

dönüştürmek,yenilemek,devretme k stuf in

cut in on

azaltmak. sözünü kesmek

make sure of

Doğrulamak, emin olmak

stuf something down something

cut into

azaltmak.

make through

üstesinden gelmek,atlatmak

stumble across/on/upon

cut loose

gayrete gelmek, bağlarını koparmak,kelepçelerini çözmek

make up

oluşturmak, uydurmak(hikaye vs yalan) makyaj yapmak

stumble over

cut of

kesmek, kapatmak, durdurmak

make up for

telafi etmek

suck in

cut out

kesip çıkarmak, bırakmak

make up with

gönlünü almak, ile arayı düzeltmek suck up

cut out for

(bir şey için) biçilmiş kaftan olmak

map out

ayrıntılarıyla planlamak

sum up

cut through

something

(boylu boyunca) kesmek, anlaşılmasını kolaylaştırmak

cut up

parça parça kesmek, doğramak.

mark out mark up

seçip ayırmak.sınırlarını çizmek. fiyatları yükseltmek

surge up suss out

dash down

acele ile yazmak, karalamak

marry of

evlendirmek,baş göz etmek

swathe in

dawn on deal in

kafasına dank etmek, anlamaya başlamak ticareti yapmak.

measure up measure up to

istenilen ölçülere göre/uygun olmak. kadar iyi olmak:

sweat out sweep away

deal with

ele almak, çözmek, başa çıkmak

meet up with someone

biriyle karşılaşmak, birine rastlamak

sweep in

deck out depend on

giyinip kuşanmak, allamak pullamak güvenmek , bağlamak

mesh with something mete out

bir şeyle uyuşmak paylaştırmak, dağıtmak

sweep into swell up

dick around

aylak aylak dolanmak, boş boş takılmak

miss out

atlamak,kaçırmak

swept away

die down die of

sönmek (ateş),gücü azalmak birer birer ölmek.

miss out on mist over

elde edememek,(bir etkinliği vb) kaçırmak (katılamamak) buğulanmak

swerve away swing by

die out

yok olmak, soyu tükenmek

mix someone up in something birini bir şeye dahil etmek

somebody

swoon over someone

dig through

kazmak,(gömülmüş birini/bir şeyi) kürekleyerek çıkarmak. mix up delmek mob up

karman çorman etmek,kafasını karıştırmak (kavga vb için) adam toplamak

swoop down swoop in

dig up

kazıp çıkarmak

monkey with

ile oynamak, -i ellemek.

tack down

dim out

karartmak

mop up

temizlemek,silip süpürmek

tack something up

dine out

dışarıda yemek yemek.

mount up

üzerine binmek

tail of

dig out

terbiyesiz/küstah bir şekilde konuşmak. boşboğazlık etmek

take afer

servis yapmak, yemekleri dağıtmak move along

ilerlemek

take along

divvy up

paylaşmak,bölmek

move in on

bir yere dadanmak/bir yerin kontrolünü eline geçirmek

take apart

do away with

move in on somebody move of

abayı sermek uzaklaşmak,gitmek,ayrılmak

take away

do over

yürürlülükten kaldırmak , durdurmak Bir işi tekrar etmek

do with

alakalı olmak, ilgili olmak,ile yapmak

move out

evden taşınmak.

take care of

do without

olmadan idare etmek, sız idare etmek,siz yapmak

move over

kenara çekilmek

take down

dole out

azar azar dağıtmak,dagıtmak

move through

üzerinden hareket etmek, içinden geçmek take for

doll up

güzelce giyinmek, güzelleştirmek

move up

öğrenciyi bir üst sınıfa yükseltmek take in

dope up

(hayvana ya da insana) ilaç vermek mow down

kurşun yağmuruna tutmak, soykırım yapmak

take into

dote on

gözü gibi bakmak, çok sevmek

muck up

eline yüzüne bulaştırmak, berbat etmek

take of

double up doze of

eğilmek; iki büklüm olmak; iki büklüm etmek. uyuklamak, uykuya dalmak

muddy up

bulandırmak

muffle in

sarınmak

take on take out

drag along

sürüklemek

muffle something up

(sesi) boğmak/bastırmak

take over

drag of

çekerek taşımak

mull over

.-i iyice düşünmek, -i düşünüp taşınmak.

take place

dragoon something into somebody

zorla yaptırmak

muscle in on

ihlal etmek/girmek

take someone across something

drape over

bir şeyin çevresini sarmak

nail down

garantiye almak. -i çivilerle sabitleştirmek

take someone through something

draw down

aşağı doğru çekmek, tüketip bitirme

narrow down

daraltmak,sınırlandırmak

take through

draw on

yararlanmak, zamanın yaklaşması, (sigaradan) duman çekmek nip in

dalmak

take to

draw out

funduszeue.infoşturmak, söyletmek, nip of

budamak,kesmek

take up

draw up

dredge up

(kontrat, senet v.b.'ni) hazırlamak, funduszeue.infoşıp durmak: nod of araştırmak, eşelemek number of

uyuklamak, kestirmek. saymak

take up on take up with

drill down

veritabanlarında hiyerarşik yapının aşağı seviyedelerinde yer alan nurse somebody veriye ulaşma through

hasta bakıcılığını yapmak

talk back to

drink down

kadeh yuvarlamak, içki yuvarlamak nut out

To find a solution for

talk down

dip into

gözden geçirmek

dish out

mouth of

take back

drive around

büyük bir zevkle seyretmek/dinlemek. araba ile gezmek

open out on open up

.-e açılmak. başlatmak, açmak

drive away

arabayla uzaklaşmak,kovmak

opt out

.-den çekilmek, -den vazgeçmek, -i yapmamaya karar vermek. talk over

drive by

arabayla geçmek; arabayla önünden geçmek.

order away

göndermek,yollamak

talk through

order in own up

girmesini söylemek,dışarıdan yemek söylemek itiraf etmek

talk to

pair off

adımla ölçmek,adımlamak (sigarayı/alkolü vb) bırakmak uzatmak,şişirmek eşleşmek; eşleştirmek.

tamper with tap into tap out tape up

pan out

sonuç funduszeue.infoini vermek

team up with

i ziyaret etmek. bir yere uğramak pass along bırakmak,düşmek pass around

(bir bilgiyi/haberi/mesajı) iletmek/vermek elden ele gezmek

tear apart

drop out of

ayrılmak, okula devam etmemek Sınıfta kalmak

Pass Away pass by

ölmek,vefat etmek,geçmek geçmek,geçip gitmek

tear down tear of

drop round

uğramak

pass down

nesilden nesle geçmek, nesilden nesle geçmesini sağlamak

tee of

dropout

topluma ters düşerek ayrı duran kimse,öğrenimini tamamlamayan kimse

pass on

yansıtmak, aktarmak,devam etmek

teem with

dry of

kurulamak

pass out

bayılmak, kendinden geçmek.

tell of

dry out

kurumak,tamamen kurumak

pass over

üzerinden geçmek

test out

dry up duck down duck into

kurumak, tükenmek; kurutmak, tüketmek. (öne doğru) hızla eğilmek bir yere dalmak

pass through

thaw out thin out

patch up

içinden geçmek.nüfuz etmek. geçmek onarmak

duck out

(sorumluluktan vb) kaçınmak,ortadan kaybolmak

pawn of

birine bir şeyi (olarak) kakalamak/yutturmak

think over

duke it out

kozlarını paylaşmak. rekabet etmek.

pay of

parasını verip kovmak,(borcu) tamamıyla öfunduszeue.infoı olmak

think through

dust of

yeniden kullanıma almak, pratik yapmak

pay out

(parayı) ödemek.

think up

dwindle away

gittikçe küçülmek

pay up

(borcunu) ödemek; borcunu ödemek.

thirst out

eat out

Yemek için dışarıya çıkmak

something)

bir şeye şöyle bir bakmak

thrive on

ebb away

yavaş yavaş azalmak

peel of

kabuk soymak (meyve vb), inişe geçmek

throng around someone

edge away

(yoldaki birisinden) yavaş yavaş uzaklaşmak

peep out

çıkmak, görünüvermek

throw about

drink in

drive of drive on

drive out drone on

kovmak, funduszeue.infola uzaklaşmak/ayrılmak.

sürmeye devam etmek

drop down

kovmak, defetmek. homurdanmak Habersiz ziyaret etmek düşmek.

drop in

habersiz uğramak,çat kapı ziyaret etmek

drop by

drop in on drop off

drop out

pace out

pack in pad out

pass up

peek in(to

talk into talk out

tamp down

tear away

think back on

egg on

tahrik etmek, kışkırtmak.

peer out

aralıktan dışarı bakmak

throw away

eke out

zorluklara göğüs gererek başarmak, kastırmak

perk up

neşelenmek, canlanmak; neşelendirmek, canlandırmak.

throw in with someone

end up

sonuçlanmak,bitirmek

peter out

miyadını doldurmak, yavaşça yok olmak

throw of

end up in end up with

boylamak, düşmek ile sonuçlanmak

phase out phone in

yavaş yavaş kullanımdan kaldırmak/sona erdirmek. telefon giriş

throw on throw over

even out

eşit olarak bölüştürmek, eşitlendirmek

pick at

(yemeği) isteksizce yemek

throw up

eye up

gözünü dikmek

pick of

(tabanca ile) -i birer birer vurup düşürmek ,kaldırmak.

throw up on someone

factor in factor into-in

(hesaba) dahil etmek/katmak, göz önüne almak pick on hesaba katmak pick out

durmadan kusur bulup azarlamak; ile uğraşmak. thrust into Seçmek tick away

fade away

solmak,unutulup gitmek

pick over

ayıklamak. ince eleyip sık dokumak tick up

fade out

karartmak, zayıflayıp kaybolmak

pick up

Bir şeyi kaldırmak

tidy up

fall apart

parçalara ayrılmak, uzak düşmek

pick up on

çabucak anlamak, hemen kavramak

tie down

fall back on

(güvenilecek bir kimseye/yere) başvurmak.

pile in

doluşmak

tie up

fall below

(bir şeyin) altına düşmek. (bir şeyin) altına inmek

pile on

üşüşmek,tepeleme doldurmak

tinker with

pin down

arttırmak saptamak.

tip of tip over

pile up fall down

something

fall in

düşmek. çökmek,sıraya girmek

fall of

yüksekten düşmek,düşmek,terketmek

pin on

iğne ile bağlamak, yamamak

toil away

fall on

e hücum etmek, -e saldırmak.

pine away

erim erim erimek, eriyip solmak.

top of

fall out

ortaya çıkmak,dışıra çıkmak,dökülmek

pine over someone birinin özlemini/hasretini çekmek

fall out with

ağız dalaşına girmek, kavga etmek pipe down

çenesini kapamak,susmak

toss around

fall over

yıkılmak.üzerine düşmek

piss of

defol,siktir olup gitmek

toss in

fall through

suya düşmek, güme gitmek

pitch in

(bir grup çalışana) yardım etmek; (yardım etmek üzere) gelmek:

toss out

fan out

yayılmak,esmek

place on

yerleştirmek,üzerine koymak

toss something down

far away

uzak,uzakta

üzerine plan yapmak,biri için plan on something hazırlık yapmak

far off

fend of

uzak,uzakta uzaklaştırmak, kovmak

play down play out

önemsememek, hafifsemek bitirmek

touch of tower up

ferret out

arayıp tarayıp bulmak, ortaya çıkarmak

play over

tekrar/baştan oynatmak

track down

fight of

defetmek, mücadele etmek

play something through

(albümü/eseri) baştan sona çalmak trade in

top up

tot up

figure in figure out

hesaba dahil etmek, ilave etmek anlamak, çözmek

play up to plop down

e yaltaklanmak. gözüne girmeye trade up (to çalışmak something) külçe gibi oturmak trail off

file out

tek sıra halinde çıkmak

plow through

yol açıp arasından geçmek, güçlükle ilerlemek

trickle down (to something)

fill in fill out

birinin (görev) yerine bakmak,doldurmak. form doldurmak

plug away plug in

dur durak bilmeden çalışmak, gayretle çalışmak fişi prize sokmak:

trip out trip over

plump up

vurarak kabartmak (yastık vb'ni)

trot out

fill someone in on birine bir konu hakkında bilgi something vermek

filter down

Tamamen-ağzına kadar doldurmak plunge down aşağıya doğru yayılmak plunge into

find in

aranan konum, içinde bul

point out

düşmek (dikine ve büyük bir hızla) truss up dalma,dalış,atılmak,daldırmak try on açıklamak,Dikkat çekmek, belirtmek try out

find out

anlamak, bulmak, çözmek, keşfetmek

poke around

bakınmak, el yordamıyla aranmak tuck in

finish of

bitirmek.

polish of

sonuçlandırmak, (işi) çabucak bitirmek.

fire away

konuşmaya başlamak, silahı ateşlemek, durma, yap!

pony up

istemeye istemeye vermek (para), sökülmek (paraları) tuck under

fire something up çalıştırmak (motoru)

pop by

geçerken ugramak

Tuck up

fish out

bulup çıkarmak,arayıp bulmak

pop in

sokuvermek, geçerken uğramak

tucked away

fit in

. -e girmesini sağlamak. yerine uydurmak -sığdırmak

pop of

ölmek,çekip gitmek

tucker out

fit out

ihtiyaçlarını sağlamak, teçhiz etmek

pop out

yuvasından fırlamak,fırlamak

tumble down

fix on

i seçmek, -e karar vermek.

pop up

birdenbire ortaya çıkmak,pat diye belirmek/ortaya çıkmak

tune in on

fix with

organize etmek, düzenlemek

pore over

konsantre olmak,incelemek

turf out

fizzle out

iyi başlayıp sonradan suya düşmek. pounce upon

birden üstüne atılmak

turn around

flat out

pound something son hızla, tüm gücünü harcayarak out

bir şeyi vurarak/döverek bir şeyi düzleştirmek

turn back

flesh out

ayrıntılarıyla anlatmak,ayrıntılı hale getirmek pour out

içini dökmek, dökülmek

turn down

fling away fling out

(birisini) yana doğru ittirmek, boşa harcamak,atmak prance about atmak,fırlatmak preside over

hoplayıp zıplamak başkanlık etmek

turn in turn into

flip on

alevlenmek, kızgınlıktan patlamak

prey on

avlayıp yemek, -i ağına düşürüp soymak

turn of

flip out

tepesi atmak

prey upon

içine dert olmak, yiyip bitirmek

turn on

flit about flood in flop down

uçuşmak akın akın gelmek. sel basmak küt diye oturmak

prick up print of prop up

dikmek (kulak), kulaklarını dikmek turn out negatiften çıkarmak turn over desteklemek,dayamak turn round

fill up

tuck into

flush out

saklandığı yerden çıkarmak

prowl around

sessiz sessiz/sinsice dolanmak

turn to

fly of

uçup gitmek.

pry something out of someone (birinin) ağızdan laf/bilgi almak

turn up

fly out

öfkelenmek, fırlamak

psych out

kafayı sıyırmak, kendini kaybetmek turned off

fob of

kazık atmak, üçkağıtla benimsetmek

pucker up

kırıştırmak,buruşturmak

use up

follow up

takip etmek, ardını bırakmamak

puf out

şişirmek,kabartmak

usher in

fool around

vaktini boşa geçirmek, aylaklık etmek

puf up

abartarak övüfunduszeue.infomak,şişirmek

verge on

Pull of

çekip ayırmak. i çekip çıkarmak.

vest in wade into

pull on pull out

çekmek, (giysi) çekmek çıkarmak, yerinden sökmek

wade through

bir hobi olarak (bir şey) ile fool around with ilgilenmek, ile oynamak force out dışarı çıkmaya zorlamak

pull apart

freshen up fret over

yüzünü yıkayıp kendine bir çekidüzen vermek. Ferahlamak dokuz doğurmak,dert edinmek

fritter away

azar azar çarçur etmek, parça parça harcamak. pull over

sürücü arabayı yolun kenarına çekmek,kenara çekmek

wait on

frown upon

uygun görmemek, razı olmamak

pull through

iyileşmek, başarmak, yardım etmek

wait out

fuss over futz around gang up

üzerine titremek boşa vakit harcamak birlik olmak,takım olmak

pull together pull up pump up

işbirliği funduszeue.info bulunanlardan meydana getirmek. wake up azarlamak, durmak walk along pompayla şişirmek walk away

gang up on gaze on gear up

karşı cephe oluşturmak (birine), toplanıp karşı saldırmaya hazırlanmak gözünü dikmek, dalıp gitmek vitesi yükseltmek. Hazırlanmak

punch in punch through punk out

birisinin işe giriş saatini kaydetmek walk into kirişi kırmak walk of korkmak, tırsmak walk on

get ahold of something

iletişim funduszeue.infoşmak

push around

kabadayılık etmek, gözünü korkutmak

walk out on

get along with

İyi anlaşmak, birisiyle geçinmek

push into

içine doğru itmek, sokuşturmak

walk over

get around

yayılmak, gezmek

push of

gitmek, kaçmak.

walk through

get around to

bir şey için zaman bulmak,vakit ayırıp bir şeyi yapmak

push out

başından atmak,kovmak

wall something in

get at

kastetmek, demek istemek; ima funduszeue.info vermek, kötülük etmek.

push through

zorla kabul ettirmek.

wallow in

get away

kaçmak, kurtulmak

put about

yaymak (haber/dedikodu)

ward off

get away with

yanına kar kalmak,çözmek,Bir işten sıyrılmak put aside

bir kenara bırakmak,askıya almak

warm up

wait for

get back

dönmek,geri çekilmek

put away

içeri atmak, hapse atmak. ortadan kaldırmak, saklamak.

wash down

get behind

geride kalmak, gerisine düşmek

put back

ilerlemesine engel olmak., yerine koymak,geri almak

wash of

get by

Hayatını sürdürmek,geçmek.

put down

yere koymak,kaydetmek, yazmak.

wash out

get by on

bir şeyle yola çıkmak, (yaşayabilmek için) bir şeye dayanmak

put forth

yayınlamak, ileri sürmek

watch over

get far get going

yere devirmek,devirmek(mesela içki) (bir işe) bakmak, başlamak. mesafe katetmek (gayretle) başlamak.

put forward put in put in place put into

ileri sürmek, iddia etmek, önermek takmak., içeri koymak, sokmak. devreye sokmak . -e para vermek, içine koymak

wean someone of wear of wear out weed out

get in

binmek, gelmek,içeri girmek

put of

ertelemek, giysi çıkarmak,caydırmak

weigh in at

get in on something

bir şeye katılmak

put on

giymek, açmak, kilo almak

well into

get in with

(birinin) arkadaşlığını kazanmak; (birinin) gözüne girmek.

put on hold

askıya almak

well out

get into

alışmak.öğrenmek,,-e sokmak\girmek

put out

söndürmek, bir uzvun yerinden çıkması, kapamak (ışığı),sinir etmek, sinirlendirmek.

well up

get off

inmek,paçayı kurtarmak; (birini) cezadan kurtarmak:ayrılmak

put over

demir atmak,etkili bir şekilde iletmek/anlatmak/açıklamak.

wheel out

get of with

abayı yakmak,yakın arkadaşlık kurmak

put right

düzeltmek,doğru yola sokmak

wheel round

whip in

get down get down to

get on with it

devam etmek,biriyle geçinmek

put through

telefon ile bağlamak,gerçekleştirmek, (bir yasa tasarısını) (meclisten) geçirmek.

get on,get upon

binmek, geçinmek, devam etmek

put to

(bir şeyi bir şeyin) yanına yerleştirmek

whip of

get onto get out

(bir işe) bakmak, (bir işi) ele almak, (bir işe) meşgul olmak. put up çıkmak, inmek, yayılmak put up at

çıkarmak,(satışa) çıkarmak. (direnişte) bulunmak; (kavga) etmek, (mücadele) etmek. kalmak (otel vb'nde)

whip up whittle down

get over

iyileşmek, atlatmak, üstesinden gelmek

Put Up With

katlanmak,tahammül etmek

whore up

putter around puzzle out quit on someone

ufak tefek şeyler yapmak kafa yorarak çözmek. işi aniden bırakmak

win back win out win over

rack out

uyumak

wind down

rack up

puan toplamak (bir oyunda), toplamak

Wind Up

get through

yapıp da kurtulmak,bitirip kurtulmak kurtulmak,kovmak zaman ayırmak,vakit bulmak telefonla ulaşmak, başarılı olmak, tüketmek

get through to

… e ulaşmak, e varmak, telefon bağlantısı kurmak (biriyle), anlamasına yardımcı olmak

get over with get rid of get round to

get through with (birinin) işini bitirmek, -i tüketmek rage on

devam etmek

wipe of

get to

varmak ,başlamak,lazım olmak, gerekmek; şart olmak

rain in on

(pencereden) içeriye yağmak

wipe out

get up

yataktan kalkmak, ayağa kalmak,hazırlamak, düzenlemek.

rake up

aydınlatmak, canlandırmak

wither away

get up to

(belirli bir düzeye) yükselmek \erişmek, uğraşıp didinmek

ram something in

bir şeyle bir şeye vurmak,tokmaklamak

wither up

ginger up gird up

ortamı canlandırmak, ortama renk katmak ramble on (silah vb) kemerine takmak ramp up

yürümek,gezinmek arttırmak (üretimi vb)

give away

Birisine bir şeyi bedava vermek

rap on something

(birinin dikkatini çekmek için) bir şeye/bir şeyin üzerine vurmak

give back

rat on someone

birini ispiyonlamak/gammazlamak work off

give in

geri vermek razı olmak, pes etmek, teslim etmek

rat out

yüzüstü bırakmak,ispiyon etmek

work on

give in to

boyun eğmek, -e teslim etmek

ratchet up

yoğunlaştırmak (baskıyı vb), çoğaltmak

work out

give of

salmak, dışarı çıkartmak, bırakmak

rattle away

habire konuşmak, cır cır konuşmak work over

give on to

.- e dönük olmak,bir yöne bakmak rattle of

çabuk çabuk söylemek ,ezbere söylemek

give out

çok yorulmak, bitmek. açık açık söylemek

rattle on

cır cır ötmek, durmadan konuşmak. work up to

rave about someone

reach out

birine methiyeler düzmek, hayranlıkla söz etmek uzanmak, birisine ulaşmak

read over

baştan başa okumak. tekrar okumak

write of

wolf down work away

work for

Work Up

wrench something

away from somebody write in

give over give rise to

kendini adamak, vazgeçmek sebep olmak

give up

bırakmak, vazgeçmek

give way to

yerini bırakmak,(biri ya da bir şeyle) yer değiştirmek read through

sahneye koymadan önce oyuncuların oyunu okuması

write out

gloss over go about

örtbas etmeye çalışmak işe koyulmak. ele almak

read up read up on

okuyup bilgi edinmek araştırma yapmak

write up yank of

go about with

birlikte olmak, birlikte görülmek devam et

ream out reel something in

fena halde azarlamak makara ile içeriye sarmak

yank someone around yield up

hüküm sürmek, hükmetmek

zero in on tee up hollow out

Go Ahead

go along with go around-go round

ile beraber gitmek.-e razı olmak, -i kabul etmek. reign over

go away

gezinmek,dolaşmak gitmek, ayrılmak.

rely on rely upon

güvenmek, bel bağlamak bel bağlamak,güvenmek

go back

Geri dönmek

remark on someone

biri hakkında yorumda bulunmak

go back over go behind

tekrar/yeniden gözden geçirmek/incelemek peşine takılıp gitmek

rev up ride off

hızlandırmak atını sürerek gitmek

meaning sağ salim çıkmak yukarı çıkmak süslenip püslenmek uyduruvermek sinirlendirmek

telefonu kapamak kazık atmak, kazıklamak yuvarlanarak ilerlemek

yuvarlanmak sunmak,ilk kez görücüye çıkarılmak sıvamak,toplanmak çatı yapmak kökünden sökmek, kökünü kazımak kandırmak. güvenlik çemberi oluşturmak birini bir yere/olaya çekmek çürüyüp dökülmek hırpalamak, sert davranmak birdenbire saldırmak (fiilen), laf atmak yuvarlamak (sayı), toplamak (hayvanları/insanları) kürek çekerek geçip gitmek silip çıkarmak. silip çıkarmak, sürtünmeyle çıkmak gözardı etmek, önlemek,hükümsüz kılmak arayıp taramak

rastlamak, tesadüf etmek. peşinden koşmak,kovalamak oradan oraya koşturmak aşagıya kosmak,dökülmek,kötüye gitmek uğramak, eklemek Karşılaşmak, rast gelmek kaçmak,(matbaacılık ) basmak. devam etmek bitmek, tükenmek tüketmek, bitmek (birini) terketmek. ezmek, taşmak, tüketmek göz atmak, var olmak, tüketmek . - e doğru koşmak

fırlamak, artmak erişmek akın etmek,dalmak fırlamak,birden önüne çıkmak çuvallara koymak/doldurmak, yağma etmek tasarruf etmek kesmek,doğramak kabuk bağlamak

iz sürmek kepçe ile çıkarmak, çukur açmak toplamak,kaldırmak

kenara kaymak kazıyarak silmek\çıkartmak güçlükle bir araya getirmek, güçlükle toplamak

bir işin içine etmek, bir işi berbat etmek; (bir işin) içine etmek, (bir işi) berbat etmek. birini bulmak için bir yerin altını üstüne getirmek leke vb. Ovalayarak çıkarmak (hayvan) kaçışmak,kaçmak mühürlemek kapıya kadar geçirmek birini (kapıya kadar) geçirmek destek olmak,arka çıkmak, aklından geçeni görmek araştırmak,aramak içine sızmak sızmak ile kaynaşmak/kaynaştırmak hepsini satıp bitirmek, elden çıkarmak. kişisel çıkar için ele vermek,elden çıkarmak çağırmak, getirtmek içeri göfunduszeue.info, arz etmek. yollamak. dışarı göndermek,yollamak birini bir yere göndermek havaya atmak, hapse atmak (cezasını/görevini) tamamlamak başlamak, girişmek, koyulmak. tutuşturmak ilerlemesine engel/mani olmak yazmak, ayak basmak

serbest bırakmak, azat etmek.

başfunduszeue.infomak,meydana gelmek yola çıkmak, yol açmak

SEYAHATE BAŞLAMK, YOLA ÇIKMAK ATAK yola çıkmak, başlamak,açıklamak birini hizaya getirmek kurmak, düzenlemek, hazırlamak üzerine saldırmak yerleşmek, uslanmak yerleştirmek, mesken tutmak e karar vermek. yoluna koymak, halletmek haraca bağlamak, para sızdırmak silkip atmak (biri) iyi bir yolda olmak; (iş v.b.) iyi gitmek: (para) vermek. sarılarak tırmanmak bir yere göndermek,yollamak yola çıfunduszeue.infoe gitmek. kışt diyerek kovmak fırlamak,vurmak destek vurmak,bir tarafına destek koymak (bir şeyin çökmesini önlemek için) içeri almak Gösteriş yapmak kovmak,uğurlamak çıkagelmek, ortaya çıkmak,varmak kuruyup buruş buruş olmak; büzüşmek. umursamamak, (bilmiyorum veya ilgilendirmiyor anlamında) iki omuzu yukarı kaldırmak (sorumluluk vb) üstünden atmak görüşünü engellemek,hapsetmek,kapamak

birini birine saldırtmak,köpeği birine saldırtmak (birinin) yanına yaklaşmak, (birine) yanaşmak.

elekten geçirmek, inceleyerek okumak kendi imzasıyla bir şeyi başkasına devretmek mektubu bitirmek, mektubu noktalamak. ekibe katılmak (sözleşmeli olarak),imzalamak imzalamak kendi imzasıyla (bir şeyi) (başkasına) devretmek. kaydolmak, yazılmak. kendine hakim olmak, sakinleşmek bülbül kesilmek, ötmek,şakımak birer birer almak,şeçmek batmak çekmek, almak. başında durmak,bakmak alıp hiçbir şey yapmamak (bir şeyi) katılmamak, dahil olmaktan kaçınmak biri ile kalmak

tasarlamak,karalamak göz gezdirmek,çabuk ve üstünkörü okumak bir yerden sıvışmak atlamak (konu vb) köle gibi çalışmak uyuyarak gidermek, uyuyarak kurtulmak

dilim dilim etmek, dilimlemek (saçını vb) düzleştirmek

zayıflamak süzülmek, dikkati çekmeden sessizce gitmek geçip gitmek,akıp gitmek (zaman) çıkarmak,kaçmak dikkati çekmeden sessizce gitmek yanılmak, hata yapmak

zorlanmak, zorla yürümek yavaşlamak, sakinleşmek şiddetle çarpmak/bindirmek ortaya çıkarmak sakinleştirmek,düzeltmek

düzlemek, pürüzsüzleştirmek ısırmaya çalışmak,ağzıyla kapmaya çalışmak koparmak,kırmak hemen satın almak, hemen kabul etmek,yakalamak ayırmak,koparmak

kapmak .-e gizlice sokmak; -e gizlice girmek. (etrafa) bakınmak (SİNSİCE) anne babanın haberi olmadan evden kaçarak bir yere gitmek aileden izinsiz gece dışarı çıkmak kıvrılıp yatmak

içine çekmek ,emmek hıçkırarak söylemek/anlatmak, içini çeke çeke/hıçkırarak ağlamak sınıflandırmak,halletmek,çözümlem ek içinden ayıklamak, içinden seçmek

çalmaya başlamak (müzisyenler), hazırlık borusu çal! Komutu ağzını aramak

boşluk bırakmak, ara vermek biriyle tartışmak/ağız dalaşına girmek ne düşündügünü açıkça söylemek. daha yüksek sesle konusmak. hecelemek,heceleyerek okuma kusmak, şiddetli bir şekilde fışkırtmak,çıkartmak bir şeyden kopup fırlamak, ayrı bir birim haline getirmek üzerinde dönmek tükürmek,söylemek beleşe konmak bir şey hakkında böbürlenerek konuşmak serilmek, uzatmak birdenbire meydana gelmek,türemek pat diye söyleyivermek çeki düzen vermek,şık giyindirmek birini teşvik etmek. Cesaretlendirmek

(işleri) yoluna koymak dört köşeli hale getirmek (bir şeyin kenarlarını), karelere bölmek, meydan okumak birinden özür dilemek birşeyleri sonra kullanmak üzere saklamak düzenli yığmak, yığılmak ile karşılaştırıldığında (iyi/kötü vs.) görünmek kazıklarla (bir yerin) sınırlarını belirtmek belirlemek, kazıklarla belirlemek

sinirli sinirli yürümek kökünü kazımak, yoketmek beklemek; hazır beklemek. savaş/saldırı pozisyonundan çıkmak, bulunduğu makama bir daha aday olmamak katılmak,yerini almak uzak tutmak,denize açılmak göze çarpmak,fırlamak (birinin) başında durmak. başına dikilmek ayaga kalkmak,dayanmak,dikilmek (söyleyerek/yaparak vb) başlamak başlamak,atılmak bir şey yada biriyle uğraşmaya başlamak hareket etmek,başlamak ilgilenmek (hobi vb), başlangıç yapmak (bir çalışmaya vb) biri ile başlamak

şaha kalkmak,fırlamak,çalışmak geçici olarak savmak,defetmek

(tehlike anında vb) eğilmek

yaklaşmamak, uzak durmak

dışarıda kalmak yatıya kalmak yerinden kımıldamamak (bir duygu/his) yavaş yavaş sarmak/bürümek

birine sessizce/sinsice yaklaşmak . -e batmak yöneltmek inmek,istifa etmek; emekliye ayrılmak. burnunu funduszeue.info şeye karışmak . -den inmek,adımlamak çıkmak,dışarı çıkmak yürüyerek üzerinden geçmek (süreci) hızlandırmak, terfi ettirmek; terfi etmek. .. -in yüzünden telaşa düşmek sokmak, batırmak çıkıntı yapmak,besbelli olmak, (dışarı) çıkarmak/uzatmak. kokutmak depolamak, stok yapmak oldukça çok miktarda satın almak ugramak,ziyaret etmek (bir yerde) durmak; mola vermek. hiddetle ayrılmak kaçak yolculuk yapmak birini kayışla bağlamak aşırı strese girmek (boylu boyunca) uzanmak uzatmak,germek devirmek uçurmak, kesip koparmak çalmaya başlamak,söylemeye başlamak .-i ipe asmak. Dizilmek birini ipe çekmek. soymak,çıkarmak

uğraşmak

sarhoş tıkıştırmak tıka basa (bir şeyin içine) doldurmak/itmek rasgele bulmak, tesadüfen bulmak; tesadüf etmek.

dengesini kaybetmek, sendelemek içine çekmek, emmek emmek,içine çekmek,yagcılık etmek özetlemek birdenbire içini kaplamak (bir his vb), şiddetle yükselmek (dalga) kontrol etmek, çözüm üretmek ile sarmalamak (sargı/giysi/örtü/kumaş) terleyerek atlatmak, endişeyle beklemek alıp götürmek,silip süpürmek içeri dalmak/akın etmek içeri dalmak/akın etmek şişirmek,yükseltmek ayakları yerden kesilmiş aniden yönünü değiştirmek geçerken uğramak birisi için ayılıp bayılmak üstüne çullanmak, birdenbire inmek (kuş) baskın yapmak bir şeyi çivileyerek veya raptiyeleyerek açılmaz veya hareket etmez bir duruma getirmek. raptiye ile tutturmak azalarak sona ermek,yavaş yavaş kaybolmak

(fiziki olarak) (birine) benzemek; (biri) gibi davranmak. beraberinde götürmek, yanına almak parçalarına ayırmak,sökmek götürmek,ortadan kaldırmak sözünü geri almak, geri vermek ilgilenmek, göz kulak olmak indirmek, not almak zennetmek,yanında götürmek, dikkate almak almak,anlamak,dolandırmak içine almak,sokmak,getirmek Kıyafet çıkarmak, (uçak, kuş) funduszeue.infobire çıkıp gitmek; yola çıkmak. üstlenmek, almak (taşıt kargoyu/yolcuyu),(biriyle) uğraşmak/meşgul olmak. (biriyle) boy ölçüşmek çıkarmak,gezmeye götürmek devralmak, üstlenmek, yönetimini almak meydana gelmek, olmak

birini bir şeyin karşısına geçirmek

detaylarıyla açıklamak detaylarıyla açıklamak ısınmak, hoşlanmak, başlamak almak,yakalamak,mesgul olmak

birinin önerisini kabul etmek (biriyle) arkadaş olmak.

Kaba bir şekilde cevap vermek aşağılamak

ikna etmek, -meye ikna etmek konuşarak çözmek hakkında konuşmak,bahsetmek,tartışmak bir sorunu ya da durumu ayrıntılı bir şekilde konuşmak konuşmak, biriyle konuşmak bastırıp sıkıştırmak, yatıştırmak birisini etkilemeye çalışmak, -i değiştirerek bozulmasına yol açmak faydalanmak, ölmek sarı bant/şerit çekmek ile birlikte çalışmak yırtarak ayırmak koparmak,kurtarmak,ayırmak yıkmak koparmak,sıyırmak,ayrılmak birini çok kızdırmak, sinirden kudurtmak

ile dolu olmak, kaynamak ağzının payını vermek, azarlamak test uygulamak,bir şeyi denemek ısıtarak buzunu çözmek inceltmek,zayıflamak Yad etmek, anmak iyice düşünmek

enine boyuna düşünmek uydurmak, bulmak susamak,susatmak (bir şey) (birine/bir şeye) iyi gelmek: çevresine doluşmak/uçuşmak/akın etmek savurmak,dagıtmak

atmak,boşa harcamak bir araya gelmek, birlikte/beraber bir şey yapmak .-den kurtulmak, -i başından atmak. (giysiyi) giyivermek. üzerine giyivermek ile ilişkisini kesmek, terketmek kusmak,gelişigüzel yapmak (binayı) birinin üstüne kusmak sokmak (bir başka şeyin içine), hücum etmek (zaman) acımasızca geçmek işaretlemek,tik koymak toparlamak,kendine çeki düzen vermek,düzeltmek bağlamak, özgürlüğünü kısıtlamak bag,baglantı,ilişki kurmak kurcalamak (tamir/düzeltme amacıyla) ihbar etmek,herkesin bilmediği bir haber vermek devrilmek, devirmek çalışıp çabalamak son vermek,bitirmek, tamamen doldurmak (yarım olan bardağı/içkisini) doldurmak/fullemek savurmak hafifçe karıştırmak (bir yiyeceği bir sıvıyla)

başından atmak, görmezden gelmek bir dikişte içmek toplamak neden olmak, bir şeye sebep olmak yükselmek izini aramak,iz sürerek bulmak takas

daha pahalısıyla/büyüğüyle takas etmek azalarak yok olmak bir şeye damlamak kafayı kırmak, uyuşturucu alıp uçmak takılıp düşmek ileri sürmek, öne sürmek. bağlamak, iple bağlamak. elbise denemek denemek sokmak ağzını tıka basa doldurmak altına kıvırmak. sıvamak,katlamak saklanmış,gizlenmiş yormak düşmek; düşürmek. açmak dışarı atmak,kovmak, kapı dışarı etmek arkaya dönmek,geriye dönmek geri dönmek Bir şeyin sesini kısmak,Reddetmek, geri çevirmek funduszeue.info etmek. dönüşmek, dönüştürmek Elektriği kapamak,Mide bulandırmak, tiksindirmek cinsel istek uyandırmak, heyecanlandırmak,açmak (elektrik vs),saldırmak. tersyüz etmek,söndürmek,üretmek, olduğu ortaya çıkmak, sonuçlanmak devretmek, iş yapmak çevirmek; çevrilmek, dönmek.

e başvurmak, -in yardımını istemek. varmak, sesini açmak,ortaya çıkmak. sapmak tüketmek, harcamak,boşaltmak (konser/sinema vb) birini bir yere getirmek,birine bir yere kadar eşlik etmek yaklaşmak,doğru gitmek devretmek, -e vermek .-e hemen girişmek. ağır ağır ve güçlükle ilerlemek, içinden yürüyerek geçmek (sığ su/çamur) dört gözle beklemek,beklemek . -e hizmet etmek. -e servis yapmak. to wait until something ends

Uyanmak (bir şeyin) yanından geçmek yürüyüp gitmek,uzaklaşmak kendi hatasıyla başını belaya sokmak, (birinin üzerine) saldırmak çekip gitmek. ileri gitmek,terketmek Terk etmek, başından atmak ..i kolayca funduszeue.infomak inceleyerek gezmek, şöyle bir incelemek etrafına duvar örmek (çamur, su v.b. içinde) yuvarlanmak, içinde yüzmek:

defetmek (kötü bir şeyi),,(darbeyi) engellemek, savuşturmak, etkisiz hale getirmek, (darbenin) etkisini azaltmak; (darbeden) korunmak. ısıtmak,

yıkayıp temizlemek yıkayıp temizlemek içini yıkamak, iflas etmek

gözkulak olmak birisini (uyuşturucu vb gibi) kötü bir alışkanlıktan uzak tutmak yıpranmak,yavaş yavaş azalmak yıpratmak,tüketmek çıkarmak, ayıklamak. tartıldıgında belli bir ağırlıkta almak . -a kadar, -lere kadar

fışkırmak (sıvı bir yerden), akmak

ile dolmak (gözyaşı/bir duygu)

ileri sürmek, öne sürmek: birdenbire dönmek

girivermek hızla çıkarmak

yapıvermek, tahrik etmek bozmak, azaltmak abartmak geri kazanmak, tekrar kazanmak sonuçta galip çıkmak. dostluğunu kazanmak araba camını aşağı indirmek, giderek yavaşlamak, kapamak

sarmak,tasfiye etmek,son vermek

silerek temizlemek, -den kurtulmak yok etmek

sararıp solmak solmak,sararıp solmak aç kurt gibi yemek, hapır hupur yemek, (yemek) atıştırmak. ugraşmak,meşgul olmak bir şey için çalışmak, (bir şirket) için çalışmak bitirmek, yok etmek üzerinde çalışmak, anlamak, hesaplamak, antrenman yapmak,halletmek pataklamak, hırpalamak hazırlamak,geliştirmek, (ilgi, heves, heyecan v.b.'ni) uyandırmak. kötü bir haberi hazırlanmak

bir şeyi birinden zorla çekip almak eklemek mektupla başvurmak,aktif bir hesabı masrafa veya kar zarara geçirme, başarısız olarak görmek tamamını yazmak,yazmak övgüyle söz etmek,rapor hazırlamak aniden çekmek birini rahatsız etmek teslim etmek/vermek bütün gayretini tek noktaya toplamak, yoğunlaşmak ayaralamak (randevu vb) çukur açfunduszeue.info

Word (it's well) worth it a bit more a bunch of a clear conscience a dithering idiot

pronunciation

turkish meaning of below words

Word

Line

interjection interlocutor



interlude

a leg up a little way off

buna değer biraz daha fazla bir grup gönül rahatlığı sarsak az sayıda bir damla,birçok pek çok , çok fazla destek,koltuk çıkma biraz uzakta

11 12 13 14 15 16 17

a long way off a modicum of a must a pile of a puff of smoke a set of a spate of

çok uzak,çok uzakta zerre kadar,az bir miktar vazgeçilmez tercih, olmazsa olmazı yığın duman kümesi bir takım pek çfunduszeue.info süre



intern internal affairs internalize

18 19 20 21

a taste a tough nut

bir tadımlık çetin ceviz TERK ETMEK terkedilmiş, bırakılmıþ, metruk.



interpolate interpose

22 23 24 25

abandoner

başkasına mal bırakan kimse terk, bırakılma, vazgeçme azalmak,hafiflemek azaltma, hafifletme; azalma, hafifleme.



interregnum interrelate interrelated interrelatedly

26 27 28 29

abattoir abbey



interrelatedness interrelation interrelationship

abbrevation

mezbaha, kesimevi manastır başrahip kısaltma

30 31

abbreviate abbreviated

kısaltmak. kısaltılmış



Interrupt

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

A Few

a good deal of A Great Many

Abandon abandoned

abandonment abate abatement

abbot

interloper Intermediate

interment interminable intermingle

intermittent intermittently

International

internist interplanetary interplay

Interpret interpretation

interrogation

intersect

pronunciation

Word

pronunciation

turkish meaning of below words

Word

Line

Abhor abhorrence

kısaltma yapan kimse (bir haktan) vazgeçmek, feragat etmek. funduszeue.infoını ve tahtını terketme. karın karna ait. karınsal birisini kaçırmak kaçırma kaçıran kişi ( çoçuk vs) yatakta (eski söyleniş) sapma,sapıklık normal olmayan,sapkın,doğru yoldan ayrılmış sapkın bir halde, anormal bir şekilde beklenen durumdan sapmak sapma (doğru/doğal/normal olandan) suç ortaklığı yapmak,yardım etmek nefret etmek,tiksinmek nefret,iğrenme

50

abhorrent

nefret uyandıran, tiksindirici.



intonation

51 52 53 54

abhorrer

tiksinen kimse beklemek,sadık kalmak bir yerin sakini YETENEK



intone intoxicate intoxicated intoxication

55 56 57 58 59 60 61 62 63 64

abject abjectly abjectness abjure

kendini küçük düşüren,küçük düşürücü,rezil ,aşagılıyıcı gurursuzca, kendini alçaltarak. bayağılık,alçaklık tövbe etmek, yeminli terk ve feragat etmek yanmakta,tutuşmakta MUKTEDİR aptes, gusül iyi bir şekilde. kaçmak (sorumluluktan), feda etmek feragat etme,fedakarlık



intractable intransigence intransigent intravenous intravenously intreat intrepid

32 33 34

abbreviator

35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49

abdomen

abdicate abdication abdominal abdominally Abduct abduction abductor

abed aberrance-aberrancy aberrant aberrantly aberrate aberration abet

abide abider Ability

Ablaze Able

ablution ably abnegate abnegation



intersection

intersperse interspersion intertwine Interval intervene

intervening intervention Interview

interwar interweave Intestines intimacy intimate intimidate

intimidation Into intolerant

intricacy

intricate intrigue

pronunciation

65 66 67

Word abnormal abnormally Aboard

68 69 70 71 72 73

abode

74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92

abominable abominably abominate abomination aboriginal abortion

93 94 95 96 97 98

Abolish abolishable abolisher Abolition-abolishment abolitionist

abortive abortively abortiveness abound abounding About Above Above All above and beyond

aboveboard abrasion

pronunciation

turkish meaning of below words anormal. anormal bir şekilde (bir taşıtın)İÇİNDE OLMAK ikametgâh, ev. bir yerde ikamet etmek İPTAL ETMEK,yürürlükten kaldırmak feshedilebilir, iptal edilebilir iptal eden kimse KALDIRMAK,FESH,İPTAL köleliğin kaldırılması yanlısı, iptal etme taraftarı



intriguer



Introduce introduction

iğrenç,tiksindirici tiksindirici bir şekilde nefret etmek, tiksinmek. nefret etme, tiksinme.



intrude



Invent invention

yerli, bir ülkenin asıl yerlisi.

kürtaj,düşük gelişmemiş,başarısız verimsiz bir şekilde,eksik olarak gelişmemişlik, başarısızlık bol miktarda bulunmak bol,çok funduszeue.infoDA funduszeue.infoŞIK OLARAK,etrafında YUKARIDA herşeyden en önemlisi fazlasıyla, yeter de artar

abreast

kanuna aykırı olmayan,yasal aşınma,aşındırma kaba,kırıcı yan yana, aynı hizada; başabaş.

abreast of

ayak uyduran,(herhagi bir konu hakkında) son gelişmelerden haberi olan

Abrasive

abridge abridged abridgement Abroad

abrogate

Word

Line

kısaltmak, özetlemek. kısaltılmış versiyon kısaltma, özet. YURT DIŞI iptal etmek, feshetmek.

intrinsically

intrinsic-intrinsical

introspect introspection introspective introvert

intruder intrusion

intrusive intrusiveness intrust intuit intuition

intuitive inundate Invade Invalid invalidate

invariable invariably invasive invective-invectiveness invectively inveigle

inversion invert Invest Investigate

pronunciation

99

Word abrogation abrupt abruptly



abruptness



absoluteness

abscond absconder Absence Absent

absent minded absentee absently Absolute absolutely

absolution absolve absolved Absorb absorbability absorbable absorber Absorption

abstain abstainer Abstinence

abstinent abstract abstraction abstractly abstractness Absurd absurdity-absurdness absurdly Abundance

abundant

pronunciation

turkish meaning of below words

Word

Line

iptal, feshetme. ani,beklenmedik aniden,birdenbire anilik,tutarsızlık kaçmak, sıvışmak. kaçak,firari YOKLUK funduszeue.info funduszeue.info unutkan,dalgın devamsız kimse,vazifede bulunmayan eksik bir şekilde,dalgın bir biçimde MUTLAK, KESİN,emin mutlaka, kesinlikle



İnvestigation investigator investment



investor

tamlık,kesinlik (günahların) Allah tarafından affolunması. temize çıkarmak,kurtarmak suçu affedilen,affedilmiş EMMEK soğurulabilirlik emilebilir, emilebilen yutucu,emen emme, içine çekme hiç yapmamak, sakınmak: çekimser,çekimser kalan biri kaçınma,uzak durma nefsini kıran,(kendini bir şeyden) mahrum eden. soyut,özet,soyutlamak,özet çıkarmak soyutlama; funduszeue.infoınlık soyut olarak soyutluk SAÇMA saçmalık, akılsızlık saçma bir şekilde, anlamsız olarak bolluk bol, bereketli.



invoke involuntary

inveterate invigorate inviolate invitation

invitation card Invite İnvite

invocation Invoice

Involve involve in involved involvement inward

inwardly inwrought iota irascible ire ireful irefully irksome irksomeness Iron

iron will ironclad ironic Ironically

irradiate

pronunciation



Word abundantly abusable Abuse



abuser



Abusive



accede to



Accelerator Accent



abut abuzz abysmal abysmally Abyss Academic

Accelerate acceleratingly acceleration

accentuate Accept Acceptanceacceptingness acceptingly Access Accessible

pronunciation

turkish meaning of below words bol bol, buram buram suistimal edilebilir SUİSTİMAL,TACİZ,KÖTÜYE KULLANMA suistimal eden kişi



irrational



irredeemably

küfürlü,aşalayıcı yaslanmak, bitişik olmak uğultulu çok kötü, feci. berbat bir halde uçurum,derinlik AKADEMİK



irrefutable

razı olmak,kabul etmek hızlandırmak hızlandırarak hızlandırma,ivme



irreproachable irresistible

GAZ PEDALI,hızlandırıcı ŞİVE, AKSAN vurgulamak. KABUL ETMEK



irretrievably irreverent irreversible

kabul, alma, razı olma kabul ederek 1)GİRİŞ 2)YOL,erişmek ulaşılabilir



irrevocably irrigate irritability



Irritate Island



Issue



accession

acclaim acclaimer

katılma,ulaşma, tahta çıkma KAZA,TESADÜF tesadufi, kaza kazara,tesadüfen alkış,alkıslamak.büyük beğeni. alkışlayan,bagıran



acclamation acclimation

alkış, tezahüratla ilan etme iklime alışma,ortama alışma

Accident Accidental accidentally

Word

Line

irreconcilable irredeemable

Irregular irrelevant irrelevantly irreparable irreparably

irreplaceable

irresistibly

irretrievable

irrevocable

irritable

islet isolation

Israelite issuance

issuing

pronunciation



Word acclimatize-acclimate



accolade



Accommodate

pronunciation

turkish meaning of below words

Word

Line

iklimine alışmak, ortama alıştırmak



It



it is no skin off my nose



it İs What İt İs Itch

accomplisher accomplishment

onurlandırma, şövalyelik verirken kılıçla dokunma YERLEŞTİRMEK,kalacak yer sağlamak yardımsever, yardımcı. KONAKLAMA YERİ uyabilen, intibak eden uyumluluk eşlik etme. EŞLİK ETMEK şuç ortagı başarmak, tamamlamak başarılabilir başaran üstesinden gelme,başarma



accord accord with accost

akord,uyum,uymak,teslim etmek,anlaşma, mukavele. uyum sağlamak, ile bağdaşmak yaklaşıp bir şey söylemek.



jabber



account accountability

HESAP,röportaj; (birinin) anlattığını

accountable

sorumlu. muhasebeci MUHASEBE askeri giyecek vermek teçhizatlı,donanımlı donanım,techizat

Jack Jackal jackdaw Jacket

accuracy

tahakkuk edilebilir,biriktirebilir tahakkuk etmek,artmak,büyümek TOPLAMAK,BİRİKTİRMEK birikme, yığın doğruluk.





Accurate

DOĞRU, HATASIZ



jamb

accommodating Accommodation accommodative accommodativeness accompaniment Accompany accomplice Accomplish accomplishable

Accountant Accounting

accoutre-accouter accoutred

accoutrement accretion accruable accrue Accumulate Accumulation

sorumluluk, hesap verme mecburiyeti

büyüme. yeni maddeler katılması ile büyüme

itching Item

itemization itemized-itemised itemize-itemise iteration itinerant

itsy-bitsy ivory jab

jabberwocky jabot

jade jaded jag

jag off jagged jag-off Jaguar

jai alai Jail Jam

pronunciation

Word

pronunciation

turkish meaning of below words

Word

Line

kesin olarak,doğru olarak gerçekleşme,tahakkuk etme şuçlama SUÇLAMAK SANIK,şuçlu suçlayan kişi suçlanır bir şekilde ALIŞTIRMAK Alışma ALIŞIK,ALIŞKIN . -e alışık,- e alışkın işinin ehli,uzman maça beyi iğneleyici (konuşma) AĞRI,agrımak başarılabilir, ulaşılabilir ÜSTÜNDEN GELME,ERİŞMEK,BAŞARMAK BAŞARI başarılı kimse ağrılı bir halde, acı çekerek ASİT,iğneleyici dokunaklı bir şekilde,ekşiyerek ekşilik,asitlik ONAYLAMAK,(bir gerçeği) kabul etmek.



jangle



jape Jar



jettison jew

Acquire

onaylanmış bir halde, kabul ederek onaylama,kabul etme TANITMAK,BİLDİRMEK tanıdık, tanış.,tanışma tanışıklık, aşinalık, ahbaplık boyun eğmek, katlanmak, kabullenmek. uysallık, kabul,rıza KAZANMAK,EDİNMEK

acquiror-acquirer Acquisition

edinen, tüccarlar adına kredi muameleleri yapan kuruluş EDİNME



jilt jingle



accurately accurement Accusation



Accuse Accused accuser accusingly Accustom accustomation Accustomed accustomed to



acknowledgedly acknowledgement Acquaint



ace ace of spades acerbic Ache achievable Achieve Achievement

achiever achingly Acid acidly acidness Acknowledge

acquaintance acquaintanceship acquiesce acquiescence

Janissaries January

jar with jargon jarringly

jaundiced jaunt jauntily jaunty Jaw Jazz Jealous Jeans jeer Jelly Jellyfish Jeopardize Jeopardy Jerk

Jesuit Jet

Jewel jewellery jewelry

Jewish jibe jiggle

pronunciation

Word

pronunciation

turkish meaning of below words

Word

Line



acquisitive



Acre

acrid acridity-acridness acridly acrimonious acrimoniously acrimoniousness

mal düşkünü, gözü doymaz aklamak,suçsuz/temyiz e çıkarmak aklanma, beraat. ödeme belgesi dönümlük acı, ekşi, keskin. keskinlik, ekşilik keskin bir şekilde, tehlikeli bir halde sert,huysuz huysuz bir şekilde, sert bir halde haşinlik, huysuzluk



acronym acronymic acronymically

kısaltma,birkaç kelimenin baş harflerinin veya ilk hecelerinin birleşmesiyle meydana gelen kelime kısaltılmış kısaltılmış bir halde



Joke



Across Act actable acting Action actionless Active

funduszeue.info UÇTAN DİĞERİNE funduszeue.infoĞER TARAFTA,karşıdan karşıya , karşınına funduszeue.infoIŞ funduszeue.infoMAK,ROL ALMAK davranılabilir,rol edilebilir vekâlet eden, vekil:oyunculuk eylem,hareket,çarpışma etkisiz, tesirsiz ETKİN, FAAL



jolt jost jot



active role



joust jovial joviality jovialness

acquit acquittal-acquittance

actively activeness Activities Actor Actress Actual actuality actually actualness

actuary actuate acumen

etkin rol etkin bir şekilde, aktif olarak aktiflik,hareket edebilirlik Etkinlikler ERKEK OYUNCU KADIN OYUNCU GERÇEK gerçek, hakikat.

aslında; gerçekten. gerçeklik sigorta uzmanı çalıştırmak. faaliyete geçirmek çabuk kavrama yeteneği, keskin zekâ.



jinx jitter jitters jittery jizz Job

jobber Jockey Join Joint

jollity Jolly

Journal journalism Journalist Journey

jowl

jowly Joy

joyfully joyless joyous jubilant jubilantly jubilation

pronunciation



Word acuminous acute acutely acuteness

pronunciation

turkish meaning of below words keskin zekalı keskin.ağır,akut keskin bir şekilde,agır bir şekilde keskinlik,agırlık

Word

Line

Jubilee

judge of character

juddering Judge

ad infinitum

ebediyen. Nihayetsiz

adage

atasözü. sertlik,inatlık dik başlı,sert,inatçı dik başlı bir şekilde,inat bir şekilde uyum sağlamak,alıştırma yapmak uyum yeteneği, adapte olabilirlik



jug

adamancy Adamant adamantly Adapt

adaptability

Judgement Judgment judgmental

judicial judiciary judicious judiciously



adaptable adaptation-adaptedness Adaption Add addable,addible addedly Addict addictedly addiction addictive Addition Additional

additive

yeni koşullara adapte olabilen veya uyarlanabilen. uyarlama,alışma alıştırma, uyum TOPLAMAK,EKLEMEK toplanabilir,eklenebilir toplam bir şekilde TİRYAKİ,BAGIMLI bağımlı bir şekilde düşkünlük, bağımlılık alışkanlık yapan ekleme ilave,ek, ilave edilen katkı,katılan kimyasal madde.



addlebrained addled

ahmak cılk (yumurta),sersem,şaşkaloz



juncture



Address addresser-addressor

adres,hitap etmek,söylemek gönderen,gönderici usta, çok becerikli,işinin ehli yeterli, kâfi. yeterli olarak yeterlilik yapışabilir yapışmak,baglı kalmak



junket

Adept at adequate adequately adequateness adherable Adhere

juggle juggler jugular Juice

juicer July jumble

jumble up Jump jumper

jumpy junction

June

jurisdictional jurisprudence Jury Just just about just because

just before

pronunciation

Word

pronunciation

turkish meaning of below words

Word

Line



Adherence adherent

yapışma,baglılık,vefa taraftar, yandaş.



just in time



adherer

sadık yapışma yapışabilen, yapışma eğilimde olan yapıştırıcı bitişik,yanyana bitişik halde, komşu olarak yan,yandaki ertelemek, tehir etmek karar vermek,hüküm vermek



just so Just Then Justice



adjudicate adjugment

karar vermek,hükme bağlamak karar,hüküm ayarlamak, uydurmak ayar,ayarlama,düzeltme,alışma yaverlik muavin,yardımcı yönetmek, idare etmek. yönetmek, idare etmek İDARE,yönetim



juvie juxtapose juxtaposition kafkaesque

idare edilebilir,yönetilebilir yönetimsel olarak, idari açıdan takdire değer,hayranlık uyandıran



Keep

hayranlık uyandırma, takdire değer olma hayran bırakan bir şekilde, beğenilir bir halde AMİRAL hayranlık BEĞENMEK,HAYRAN OLMAK takdir eden, beğenen; hayran.



keep a tab on keep company keep guard keep one's promise keg ken

kabul edilebilir. 1)KABUL, İTİRAF 2)GİRİŞ funduszeue.info ETMEK funduszeue.info VERMEK,itiraf etmek



kent

adhesion adhesional Adhesive Adjacent adjacently

adjoining Adjourn

adjudge

Adjust Adjustment

adjutancy adjutant administer administrate



Administration administrationaladministrative administratively admirable



admirablenessadmirability admirably Admiral Admiration Admire admirer



admissible-admittable Admission Admit

Just Like That

justifiable justifiably Justify jut

juvenile juvenility

karma kedge

keelhaul Keen keenly

keep a lid on keep a lid on it

kerb kerfuffle

pronunciation



Word admittance Admonish admonisher



admonishingly



Advance Advanced Advancement

admonishment admonition adobe Adolescence

adolescent Adopt adopter Adoption adoptive

adoration Adore

adorer adoringly adorn adroit adroitly adroitness adulate adulation Adult

adulterate adulterator adulterous adultery adulthood-adultness adultly

advancing Advantage

pronunciation

turkish meaning of below words

Word

Line

kabul; giriş uyarmak,hafifçe azarlamak öğüt veren kişi nasihat eder şekilde, azarlar bir şekilde uyarma, öğüt verme tembih; kulağını çekme. kerpiç gençlik,büyüme çağı ergen, ergenlik çağında olan (genç). 1)KABUL ETMEK ,BENİMSEMEK,evlat edinmek. evlat edinen, benimseyen kabullenme, benimseme üvey,manevi,benimsenmiş tapınma, çılgınca sevme. tapmak aşık, tapan kimse tapar bir şekilde süslemek, donatmak, donamak. usta, çok becerikli. ustalıkla beceri,ustalık funduszeue.infolanmak dalkavukluk, yaltaklanma YETİŞKİN içine yabancı madde katmak. hilekar, sahtekar aldatan eş, zina yapan zina,eşini aldatma reşitlik, erişkinlik dönemi olgun bir biçimde



Ketchup



kibosh Kick kick it up a notch Kid Kidnap

funduszeue.info funduszeue.info,ilerlemek.yükselmek,yaklaşım; teklif. GELİŞMİŞ,ilerlemiş ilerleme ilerleyen, gelişen AVANTAJ



kith and kin

kettle of fish Key

kidnapper Kidney Kill Kin Kind

kinda (kind of) kindergarten kindhearted kindheartedness kindle -enkindle kindling kindly Kindness

kindred King Kingdom kingship

kip kismet Kiss

kit Kitchen

kitsch knack knapsack knave

pronunciation

Word

pronunciation

turkish meaning of below words

Word

Line

gelme, ortaya çıkma,geliş MACERA macera dolu rakiplik, düşmanlık düşman,rakip TERS, ZIT zararına zıtlık,karşılık ilan,reklam,bahsetmek REKLAM YAPMAK, İLAN VERMEK ,Duyurmak ilan,duyuru,reklam reklamcı,ilancı reklamcılık TAVSİYE



knavery



knee deep



knockdown knock-kneed

Affair Affect affectibility Affection affectionate

tavsiye edilebilir,uygun TAVSİYE ETMEK danışman,avukat savunmak,desteklemek,avukat taraftar,yandaş ebediyet,sonsuzluk ANTEN UÇAK estetik uzak,uzakta korkak hoşluk,nazikilk rahat, dostça ve sokulgan. cana yakın bir şekilde,tatlılıkla funduszeue.info 2.İŞ funduszeue.infoŞKİ ETKİLEMEK etkilenebilirlik sevgi, şefkat sevgisini gösteren; şefkatli, sevecen, sevgi dolu.

affectionately

sevgilerle,sevgilerimle ,şevkatle



Labor



Advent Adventure adventureful



adversariness Adversary-adversarial Adverse



Advisable Advise Adviser-Advisor Advocate advocator



adversely adverseness advert Advertise-advertize Advertisement advertiser Advertising Advice

aeon Aerial Aeroplane

aesthetic afar afeard affability-affableness affable affably

knead Knee Kneel Down

knell knick knack Knife Knight Knit knitting needle Knob

knobbly Knock

knoll Knot knout Know know of knowingly Knowledge

knuckle knuckle under

knucklehead kook

kopeck kowtow to kraut Kudos Label lability

pronunciation

Word

turkish meaning of below words

Word

Line

Affluent affluently Afford affordable

nişfunduszeue.infoşan yeminli ifade sahibi yeminli ve yazılı ifade. bağlamak. üye olarak almak yakın ilişki,birleştirme,üyelige kabul akrabalık,yakınlık,benzerlik, benzer taraf. doğrulamak, tasdik etmek. iddia edilebilir doğrulama, tasdik. olumlu doğrulayarak, iddia ederek takmak; yapıştırmak. acı vermek,ıstırap vermek dertli,sarsılmış dert; hastalık. zengin,varlıklı bolca,fazlaca SATIN ALMA GÜCÜ OLMAK satın alınabilir



affront affrontedly afield afloat aflutter afoot

hakaret, küçük düşüren davranış,hakaret etmek, küçük düşürmek. küçük düşürülmüş bir şekilde evden uzak,kırda yüzmekte; su üstünde çarpıntılı, titreyen ayakta, olup bitmekte



lager laggard laggardly



afore aforesaid aforethought

önceden,önce daha önce belirtilen, ismi geçen kasıtlı, planlanmış , önceden tasarlanmış KORKMAK den korkmuş, korkan SONRA kısa bir süre sonra şuda unutulmalıdırki,sonunda,nihayet,ragmen iyice düşündükten sonra



laissez-faire



affiance affiant affidavit affiliate affiliation affinity affirm affirmable affirmation

pronunciation

Affirmative

affirmingly affix afflict afflicted

affliction

Afraid afraid of After

after a while after all after careful thought



Laboratory



laboured

laboring Labour labyrinth

lace lacerate laceration Lack lackey

lacklustre Lad Ladder

lading Ladle Lady

lady-in-waiting Ladylike ladyship

lagging lagoon

laird

Lake Lamb Lamb

lame lamely lament Lamp Lamppost

pronunciation

Word

After That



Aftertaste



aghast Agile agilely Agility



agitate

afterburner Afternoon

afterthought Afterwards

afterword Again Against Age Aged

ageing Ageless Agency Agent ages

ages ago aggrandize aggrandizement Aggravate aggravating aggravatingly aggravation Aggression Aggressive

aggressor

aging

agitated agitatedly

pronunciation

turkish meaning of below words ondan sonra yakıcı ÖĞLEDEN SONRA ağızda kalan tat sonradan akla gelen düşünce (bir olaydan) SONRA son söz BİR DAHA;YİNE KARŞI, ZIT funduszeue.infoŞ 2.ÇAĞ YAŞINDA,yaslı yaşlandırma,ihtiyarlama yaşlanmayan, ihtiyarlamayan. ACENTE AJAN,TEMSİLCİ, ARACI uzun süre,uzun zaman,asırlar asırlar önce

Word

Line

Lampshade Land Land



land agent

atik,çevik çevikçe çeviklik,atiklik yaşlanma



lapse into a vegetative state larcenous larceny lard

kışkırtmak,üzmek,heyecanlandıfunduszeue.infoüst etmek heyecanlı tedirgin bir şekilde,heyecanla



largish lark larker

büyütmek.yüceltmek büyütme.

agırlaştırmak,kötüleştirmek kötüleştirici, can sıkıcı sinir bozucu bir halde, ağrır bir şekilde çileden çıkarma ,agırlaştırma saldırganlık SALDIRGAN, KAVGACI saldırgan, saldıran. dehşet içinde, donakalmış.

landing strip Landlady landlord

landmark Landscape Landslide Lane Language

languid languidly languish languisher languishing languishingly languishment languor languorous lanky

lantern lanyard lap lapel

Large

pronunciation

Word

turkish meaning of below words

pronunciation

Word

Line



agitation agitative agitator

çalkalama,endişe,sıkıntı endişe verici , heyecan veren kışkırtıcı, tahrikçi, provokatör



larkiness, larkishness larkish, larky



aglow Ago

parlak.



lassi lassitude



agonizingly-agonisingly



Last

agonize

agony Agree

agree on agreeable agreeably agreeingly Agreement Agriculture Ahead

ahem Aid

aide aide-de-camp aider aidful aidless Ail Ailing Ailment Aim aim at aimer aimlessly Air

airag Airhead

airing airlift

ÖNCE ıstırap çekmek. işkence eder bir şekilde, kahredici bir halde ızdırap,acı çekmek ANLAŞMAK,AYNI FİKİRDE OLMAK,razı olmak üstünde anlaşmak, kararlaştırmak hoş, funduszeue.infoı hoş bir şekilde, uygun bir şekilde kabul eder bir şekilde ANLAŞMA TARIM,ZİRAAT İLERİ,ÖNDE öhö öhö (dikkat çekmek için kullanılır) YARDIM,yardım etmek emir kulu,yaver emir subayı yaver,yardım eden yardımcı,yardımcı çaresiz, yardıma muhtaç rahatsız olmak,hasta olmak hasta, rahatsız. hastalık,rahatsızlık funduszeue.infoÇ funduszeue.info ALMAK hedeflemek

amaç edinen,yönlendiren amaçsızca… funduszeue.info funduszeue.infoNDIRMAk,herkese söylemek. kımız aklı havada açığa vurma, havalandırma, ortaya dökme hava yoluyla taşımak veya götürmek.

Lash

Last

last forever last long lasting lastingly lastingness Lastly latch latchkey child Late

late comer latent later on

lathe lather latitude latrine latte latter

latterly laud laudable laudative-laudatory laudatorily laudatory -laudative Laugh laughable

laughter Launch

pronunciation

Word

Airport airship

airtight airtightness Aisle ajar

akin akin to alacrity Alarm alarmedly

alas Album Alcohol

alcove Algebra algorithm Alias alibi Alienate

pronunciation

turkish meaning of below words HAVA ALANI zeplin,uçak hava geçirmez. hava geçirmezlik koridor,geçit aralık, az açık (kapı). benzer, yakın:

Word

Line

launch forth

Laundry Laundry-Basket

ALARM,korkutmak; dehşete düşürmek. etekleri tutuşmuş bir şekilde Eyvah!/Yazık! ALBÜM ALKOL hücre gibi ve kapısız ufak oda,çardak CEBİR algoritma,Arap rakamları sistemi Takma ad mazaret,bahane,suç mahallinden başka yerde yabancılaştırmak



lay low

Ingilizce

(Geçmiş)
Present
(Şimdiki)
Future
(Gelecek)

CAN/ Be able to
CAN/ Be able to

Could

MAY

Must/Have to/Have got


to
Had to

Might

Should/Ought to:

Would
Would

Have/get+object+past participle

Make+object+bare infinitive

Let+object+bare infinitive
If + PAST PERFECT + WOULD+
HAVE+ V3

WOULD+ HAVE+ V3

Must have+V3

should/ought to have+V3
can't have+V3

may have+V3

could have+V3

Might have+V3
Needn’t have+V3
İngilizce Zamanlar (Tensler)

Simple past tense ( geçmiş zaman )


geçmişte belirli bir zamanda yapılan işleri anlatır.
Bu belirli zaman çok eski bir tarih olabileceği gibi, bir kaç dakika öncesi de olabilir.)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Past continuous tense (geçmiş zamanda devamlılık)


Geçmişte başlayıp, hala devam eden işleri ingilizce olarak anlatmak için past continuous
kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Past perfect tense (geçmiş zamanın hikayesi)


Bir işin geçmişte bir tarihten daha önce yapılmış olduğunu belirtir

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Past perfect continuous tense ( Geçmiş Zamanda Devam Etmişlik)


bir işin geçmişte bir zamanda yapılmış olduğunu ve belli bir süre devam etmiş olduğunu

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Simple present tense (İngilizce geniş zaman)


bir işin her zaman yapıldığını anlatır.
Şöyle bir tanımla da Simple present tense açıklanabilir. Bir iş her zaman yapılırmış gibi
ediliyorsa, o cümle geniş zamandır. Yani Simple present tense cümledir.
İngilizce Zamanlar (Tensler)

Present continuous tense (İngilizce şimdiki zaman)


Bir iş şu anda yapılıyorsa, o cümle şimdiki zamandır. Yani Present continuous tensedir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Present perfect tense (İngilizce belirsiz geçmiş zaman)


Present perfect tense bir işin geçmişte herhangi bir belirsiz zamanda yapıldığını ifade eder
past tense ile karıştırılmamalıdır.
Geçmişte yapılmış işleri Present perfect tense ile açıklamak uygundur.
Geçmişte belirli zamanları ifade eden "dün, Salı günü, geçen sene" gibi zarflar, Present p
tense ile sadece since ve before (-den beri) ile kullanılır.
Eğer işin yapılma tarihi belirtiliyorsa Present perfect tense kullanılmaz, yerine Simple pa
kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Present perfect continuous tense ( İngilizce geçmiş ve şimdiki zamanda devamlılık)


bir işin şimdiye kadar yapıldığını ve şu anda yapılmasının devam ettiğini anlatır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Future tense (İngilizce Gelecek zaman)


gelecekte gerçekleşecek bir iş veya eylem için kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)


Future continuous tense (sürekli gelecek zaman)
Bir işin gelecek zamanda da devam edeceğini ingilizce olarak anlatmak istersek Future co
tense cümle kurarız

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Future perfect tense (gelecek zamanda tamamlanmışlık)


Bir işin gelecekte bir zamanda mutlaka tamamlanacağını ingilizce olarak anlatmak isters
perfect tense kullanmamız gerekir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Future perfect continuous tense (Gelecek Zamanda Devamlılık)


İngilizce’de gelecek zamanda devam edecek olan bir işi anlatmak için Future Perfect Con
Tense kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

FUTURE IN THE PAST ( GEÇMİŞTE GELECEK ZAMAN )


geçmişte gelecekle ilgili olayları anlatırken kullanılır. Türkçeye genellikle yapacaktı, edec
şeklinde tercüme edilir

İngilizce Zamanlar (Tensler)


Can yardımcı fiili bir işi yapabilmek, becerebilmek anlamına gelen cümlelerde kullanılır.

► Can: e bilmek: güç, yetenek


► Be able to: ..e bilmek: Can' e eşittir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Could yardımcı fiili can yardımcı fiilinin past halidir.

I can do. Yapabilirim.

I could do. Yapabilirdim. (Yapabildim.)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

May yardımcı fiilinin iki kullanılış şekli vardır.


İzin anlamı taşır ve daha çok soru şekli ile kullanılır.
Olasılık gösterir.
Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına may yardımcı fiili getirilere
kurulurlar.
► May:. funduszeue.infok: olası, tahmin

İngilizce Zamanlar (Tensler)

► Must: meli, malı: (Must'ta zorunluluk söyleyen kişiyle ilgilidir. Dışarıdan herhangi b
yoktur.)
► Have to: zorunda olmak
Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına must yardımcı fiili getirilere
kurulurlar.
Have to ve must’ın geçmiş zaman biçimidir. Tüm özneler için aynıdır. Eylemin yalın durum
Soru ve olumsuz yapılırken did kullanılır ve had to, have to’ya dönüştürülür.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Might yardımcı fiili must yardımcı fiilinin past halidir.

Olasılık-may’ den daha zayıf (Probability (weaker than may):

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Shall yardımcı fiilinin geçmiş şekli should dur.


► Should: gerekir. Her ikisi de “tavsiye öneri” anlamında kullanılır. "Ought to" ile arasınd
nüans farkı vardır, aynı anlamda kullanılabilirler
► Ought to: gerekir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Will yardımcı fiilinin geçmiş şekli would dur.

funduszeue.info
I will go. Ben gideceğim.
I would go. Ben gidecektim
İngilizce Zamanlar (Tensler)

would'un tek başına kullanımı ''used to '' ile aynıdıfunduszeue.info kendisinden sonra gelen fiile
''……-erdi'' anlamını funduszeue.infoçmişte yaptıgımız fiileri özne +would+ fiil ile kurabiliriz

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıda, have ve get fiillerinden sonra söz konusu nesne ve ardından gerekli fiilin past p
hali getirilir. Cümlede işi yapan kişiye yer verilmez. Have ve get fiilleri, cümle hangi zaman
göre çekilmeli, cümlenin past participle kısmı sabit kalmalıdır:

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Birisine bir işi zorlayarak yaptırmak. Bunda neden-sonuç ilişkisi çok barizdir.

Eş anlamlı fiiller = force = compell = oblige = zorlamak, mecbur etmek

subject = özne + make(made) + somebody + do + something.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

izin vermek, müsaade etmek, salmak anlamına gelir. Birisine bir şey yapması için izin verm

Let + somebody + do + something


İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapı, bilhassa şartlı cümleciklerde kullanılır ve geçmişte ancak şarta bağlı olarak “yapılır
manasında kullanılır.
would have+V3 (yapılırdı )
would not have+V3 (yapılmazdı )

İngilizce Zamanlar (Tensler)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “
ihtimalle öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için kullanırız

(-mış olmalı)
Must have+V3
Must not have+V3 (-memiş olmalı)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Cümleye kattığı anlam: gerekli veya olumlu bir durum vardı ama olmadı ya da gerçekleşme
Geçmişte yapılan bir hata veya pişmanlıklardan bahsetmek için bu yapı sıklıkla kullanılır.
should/ought to have+V3 : (-malıydı)
shouldn’t have+V3 (-mamalıydı)
İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olmadığından neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani
ihtimalle öyle olmamıştır” dediğimiz durumlar için kullanırız.

Can’t have+V3 (-mış olamaz)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “bel
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.

may have+V3 :(-miş olabilir)


May not have+V3 (-mamış olabilir)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bir durumun gerçekleşmesi ihtimali vardı ama olmadı, gerçekleşmedi demek için kullanırız
could have+V3 (-ebilirdi)
couldn’t have+V3 (-mış olamaz)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “bel
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.

might have+V3 (-miş olabilir)


might not have+V3 (-mamış olabilir)
İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişte yapılan bir şeyin gerekli olmadığı ama gerçekleştiği durumlarda kullanı

Needn’t have+V3 (gerekmezdi)


Örnek cümle

I went to school yesterday.

We played basketball last Sunday.

Örnek cümle

I was writing a book

Örnek cümle

The baby had cried till the morning

Örnek cümle

I had been working in the garden yesterday.

Örnek cümle

We live in Istanbul.
Örnek cümle

I am cooking a cake now.

Örnek cümle

I have cooked cake before.

Örnek cümle

I have been singing a song.

Örnek cümle

I will see you tomorrow.

Örnek cümle
The baby will be sleeping in the afternoon.

Örnek cümle

I will have finished my homework by dinner time.

Örnek cümle

I will have been working in the garden tomorrow.

Örnek cümle

I was going to meet Mr Smith

Örnek cümle
Ayşe can speak English.

Örnek cümle

He could speak English very well.

Örnek cümle

She may be late tonight.

Örnek cümle

I must go to school five days a week.


Örnek cümle

I had to pay a fine

Örnek cümle

He might be late that night.

Örnek cümle

You should apply for that job.

Örnek cümle

He would be here at five o’clock


Örnek cümle

I would call my parents every Sunday.

Örnek cümle

She had/got her hair dyed yesterday.

Örnek cümle

I made my students come to class in time

Örnek cümle

My father let me drive his car the other day.


Örnek cümle

If my mum had seen this bird, she would


have bought it.

Örnek cümle

He would have arrived by 6

Örnek cümle

He must have seen you

Örnek cümle

She should have taken the job


Örnek cümle

He can’t have committed suicide

Örnek cümle

She might have killed her husband by mistake

Örnek cümle

He could have fallen down

Örnek cümle

A member of his family might have killed him


Örnek cümle
Türkçesi Özne

Ben dün okula gittim.


I
Biz geçen pazar basketbol oynadık

Türkçesi Özne

Ben bir kitap yazıyordum. I

Türkçesi Özne

Bebek sabaha kadar ağlamıştı. I

Türkçesi Özne

Ben, dün bahçede çalışmaktaydım. I

Türkçesi Özne

Biz İstanbul'da yaşarız. I


Türkçesi Özne

Ben şu anda kek pişiriyorum. I

Türkçesi Özne

Ben daha önce kek pişirdim. I

Türkçesi Özne

Ben şarkı söylemekteyim. I

Türkçesi Özne

Seni yarın göreceğim. I

Türkçesi Özne
Bebek öğleden sonra uyuyor olacak. I

Türkçesi Özne

Ev ödevimi akşam yemeğine kadar I


bitirmiş olacağım.  

Türkçesi Özne

Ben yarın bahçede çalışmakta olacağım.


I

Türkçesi Özne

Mr Smith ile buluşacaktım. I

Türkçesi Özne
Ayşe İngilizce konuşabilir. Ayşe

Türkçesi Özne

O, çok iyi İngilizce konuşabilirdi. We

Türkçesi Özne

O, bu gece geç kalabilir. she

Türkçesi Özne

Haftada beş gün okula gitmeliyim. ı


Türkçesi Özne

Ceza ödemek zorunda kaldım. I

Türkçesi Özne

O, o gece geç kalabilir. he

Türkçesi Özne

Bu işe başvurmalısın. you

Türkçesi Özne

O, saat beşte burada olacaktı. he


Türkçesi Özne

Anne-babamı her Pazar arardım. I

Türkçesi Özne

Dün saçını boyattı. she

Türkçesi Özne

Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirt tim I

Türkçesi Özne

Babam geçen gün bana arabasını


My father
kullandırdı./kullanmama izin verdi.
Türkçesi Özne

Şayet annem bu kuşu görseydi, onu satın


If my mum
alırdı.

Türkçesi Özne

altıya kadar gelmiş olacaktı He

Türkçesi Özne

Seni görmüş olmalı He

Türkçesi Özne

İşi kabul etmeliydi She


Türkçesi Özne

İntihar etmiş olamaz

Türkçesi Özne

Yanlışlıkla kocasını öldürmüş olabilir she

Türkçesi Özne

Yere düşebilirdi he

Türkçesi Özne

A member of his
Aileden biri onu öldürmüş olabilir
family
Türkçesi Özne

Bulaşığı yıkaman gerekmezdi


Fiil 2.Şekli Tümleç

called the ambulance.

Yardımcı fiil Fiil + ing takısı

was going

Yardımcı fiil Fiil 3.Şekli

had written

Yardımcı fiilin Past hali


+ to be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı

had been working

Fiil Tümleç

eat an apple.
Yardımcı fiil Fiil + ing takısı

am going

Yardımcı fiil Fiil 3.Şekli

have studied

Yardımcı fiil Fiil + ing takısı

have been travelling

Yardımcı fiil Fiil

will stay

Yardımcı fiil Fiil + ing takısı


will be waiting

Yardımcı fiil Fiilin 3.Şekli

will have come back

Yardımcı fiil + to be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı

will have been working

Yardımcı fiil going to

was going to

Yardımcı fiil Fiil


can speak

Yardımcı fiil Fiil

could get back there

Yardımcı fiil Fiil

may be late

Yardımcı fiil Fiil

must go to
Yardımcı fiil Fiil

Had to pay

Yardımcı fiil Fiil

might be late

Yardımcı fiil Fiil

should apply

Yardımcı fiil Fiil

would be here
Yardımcı fiil Fiil

would call

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

had/got her hair dyed

Yardımcı fiil Fiil

Made my students

Yardımcı fiil Fiil

let me drive his car


Yardımcı fiil Fiil

had seen this bird,

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

would have arrived

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

must have seen

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

should have taken


Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

might have killed

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

could have fallen

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

might have killed


Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali
Türkçesi Özne

Olumsuz
Ben ambulans çağırdım. I

Tümleç Türkçesi

Past continuous
tense olumsuz
to the office. Ben ofise gidiyordum. cümleler,

Tümleç Türkçesi
Past perfect
tense olumsuz
cümleler
a poem. Ben bir şiir yazmıştım.

Tümleç Türkçesi Past Perfect


Continuous
Tense ile
olumsuz
in the garden. Ben bahçede çalışmaktaydım. cümleler

Türkçesi Özne

Simple present tense olumsuz


cümleler
Ben bir elma yerim. I
Tümleç Türkçesi

Present
continuous
tense olumsuz
to Bristol. Ben Bristol'a gidiyorum. cümleler

Tümleç Türkçesi

Present perfect
tense olumsuz
English. Ben İngilizce çalıştım. cümleler

Tümleç Türkçesi
Present perfect
continous tense
Ben 2 haftadan beri Avrupa'yı olumsuz
to Europe for 2 weeks. cümleler,
gezmekteyim.

Tümleç Türkçesi
Future tense
olumsuz
cümleler
in the hotel. Ben otelde kalacağım.

Tümleç Türkçesi
Future
continuouns
Future
continuouns
tense olumsuz
for her. Ben onu bekliyor olacağım. cümleler

Tümleç Türkçesi
Future perfect
tense olumsuz
home. Ben eve dönmüş olacağım. cümleler

Tümleç Türkçesi

Future Perfect
Continuous
Ben yarın bahçede çalışmakta Tense cümleler
in the garden.
olacağım.

Fiil Tümleç Türkçesi

Mr Smith ile
meet Mr Smith
buluşacaktım.

Tümleç Türkçesi Özne


English. Ayşe İngilizce konuşabilir. I

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
by the five o'clock Saat beşe kadar oraya dönebilirdik.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
tonight O, bu gece geç kalabilir.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
school ben okula gitmeliyim
Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
a fine Ceza ödemek zorunda kaldım.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
that night O, o gece geç kalabilir.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
for that job Bu işe başvurmalısın.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
at five o’clock O, saat beşte burada olacaktı.
Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
my parents every Sunday Anne-babamı her Pazar arardım.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
yesterday. Dün saçını boyattı.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
Öğrencilerimi sınıfa zamanında
come to class in time
getirttim

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
Babam geçen gün bana arabasını
the other day.
kullandırdı./kullanmama izin verdi.
Özne Yardımcı fiil Fiil'in 3, hali

she would have bought

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
by 6 altıya kadar gelmiş olacaktı

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
You Seni görmüş olmalı

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
the job İşi kabul etmeliydi
Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
her husband by mistake Yanlışlıkla kocasını öldürebilir

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
down Yere düşebilirdi

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
him Aileden biri onu öldürmüş olabilir
Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
Yardımcı fiil olumsuz şekli Fiil 1.Şekli

did not (didn't) ring

Özne Yardımcı fiil

I was not (wasn't)

Özne Yardımcı fiil

I had not (hadn't)

Yardımcı fiilin olumsuz hali + to be


Özne
fiilinin 3. şekli

I hadn’t been

Yardımcı fiil Fiil

do not (don't) run.


Özne Yardımcı fiil (olumsuz şekli)

I am not

Özne Yardımcı fiil

I have not (haven't)

Özne Yardımcı fiil

have not been


I
(haven't been)

Özne Yardımcı fiil (olumsuzluk eki)

I will not (won't)

Özne Yardımcı fiil olumsuz şekli


I will not be

Özne Yardımcı fiil

I will not have (won't have)

Özne Yardımcı fiil + to be fiilinin 3. şekli

I will haven’t been

Özne

FUTURE IN THE PAST


olumsuz şeki
I

Yardımcı fiil olumsuzu Fiil


Can't climb

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

I couldn’t

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

I may not

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

we mustn't
Özne Yardımcı fiil olumsuzu

I didn't Have to

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

my mother might not

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

you shouldn't

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

ayşe wouldn't
Özne Yardımcı fiil olumsuzu

I would not

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

she haven’t had/got

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

I could' t Make

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

My father wouldn’t let


Tümleç Türkçesi

Şayet annem bu kuşu görseydi, onu


it
satın alırdı.

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

He would not have

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

He must not have

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

She should not have


Özne Yardımcı fiil olumsuzu

he can’t have

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

she might not have

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

he could not have

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

A member of his family might not have


Özne Yardımcı fiil olumsuzu

You needn’t have


Tümleç Türkçesi

the bell. Ben zili çalmadım.

Fiil + ing takısı Türkçesi

walking. Ben yürümüyordum.

Fiil 3.Şekli Tümleç

broken the rules.

Fiil + ing Tümleç

reading a novel.

Türkçesi

Simple present tense soru


cümleleri
Ben koşmam.
Fiil + ing takısı Türkçesi

singing. Ben şarkı söylemiyorum.

Fiil 3.Şekli Tümleç

seen a kangaroo.

Fiil + ing takısı Tümleç

wearing a coat.

Fiil Tümleç

eat the lunch.

Fiil + ing takısı Tümleç


sleeping on the bus.

Have+ fiilin 3.Şekli Tümleç

finished the phone call.

Fiil + ing takısı Tümleç

reading a book tomorrow.

Yardımcı fiil olumsuz


going to
Şekli

wasn't going to

Tümleç Türkçesi
a tree Ben ağaca çıkamam.

Fiil Tümleç

dance very well

Fiil Tümleç

go to the party

Fiil Tümleç

talk about it
Fiil Tümleç

pay a fine

Fiil Tümleç

be happy very well

Fiil Tümleç

eat too much fast food.

Fiil Tümleç

leave me
Fiil Tümleç

call my parents every Sunday

Fiil'in 3. hali Tümleç

her hair dyed yesterday.

Fiil Tümleç

my students come to class in time

Fiil Tümleç

me drive his car the other day.


Özne

olumsuz şekli
If my mum

Fiil'in 3. hali Tümleç

arrived by 6

Fiil'in 3. hali Tümleç

seen You

Fiil'in 3. hali Tümleç

taken the job


Fiil'in 3. hali Tümleç

committed suicide

Fiil'in 3. hali Tümleç

killed her husband by mistake

Fiil'in 3. hali Tümleç

fallen down

Fiil'in 3. hali Tümleç

killed him
Fiil'in 3. hali Tümleç

done the washing up


Yardımcı fiil Özne

soru cümleleri
Did I

Yardımcı fiil Özne

Past continuous tense soru cümleleri


Was I

Türkçesi Yardımcı fiil


Past perfect tense
soru cümleler
Ben kuralları bozmamıştım. Had

Yardımcı fiilin Past


Türkçesi
hali
Past Perfect
Continouos Tense
soru cümleleri
Ben bir roman okumamaktaydım. Had

Yardımcı fiil Özne Fiil

Do I drink
Yardımcı fiil Özne

Present continuous tense soru


cümleleri Am I

Türkçesi Yardımcı fiil

Past continuous
tense, ingilizce
belirsiz geçmiş
zaman soru
cümleleri
Ben hiç kanguru görmedim. Have

Türkçesi Yardımcı fiil

Present perfect
continous tense
Ben mont giymemekteyim. soru cümleleri Have

Türkçesi Yardımcı fiil

Future tense soru


cümleleri
Ben öğlen yemeği yemeyeceğim Will

Türkçesi Yardımcı fiil


Future continuous
tense soru
Future continuous
tense soru
Ben otobüste uyuyor olmayacağım. cümleleri Will

Türkçesi Yardımcı fiil


Future perfect
tense soru
Ben telefon konuşmamı bitirmiş cümleleri, Will
olmayacağım.

Future Perfect
Türkçesi Continuouns Tense Yardımcı fiil
(İngilizce gelecek
zamanda
devamlılık) soru
cümleleri
Ben yarın bir kitap okumakta
Will
olmayacağım.

Fiil Tümleç Türkçesi

Mr Smith ile
meet Mr Smith
buluşmayacaktım.

Yardımcı fiil Özne

soru şekli
soru şekli
Can you

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Ben iyi dans edemezdim. Could

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Partiye gitmeyebilirim may

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Bunun hakkında konuşmamalıyız must
Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Ceza ödemek zorunda kalmadım. Did

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Annem mutlu olmayabilir might

Türkçesi Yardımcı fiil

Bu kadar çok hazır yiyecek should


yememelisin.

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Ayşe beni terk etmeyecekti. would
Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Anne-babamı her Pazar aramazdım. would

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Dün saçını boyatmadı had/got

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Öğrencilerimi sınıfa zamanında
did
getirtemedim

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Babam geçen gün bana arabasını
kullanmasına izin vermezdi Did
./kullanmama izin vermedi
Yardımcı fiil Fiil Özne

had not seen this bird, she

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
altıya kadar gelmiş olmayacaktı

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Seni görmemiş olmalı

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
İşi kabul etmemeliydi should
Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
İntihar etmiş olamaz can’t have

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Yanlışlıkla kocasını öldürmemiş
might
olabilir

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Yere düşmüş olamaz could have

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Aileden biri onu öldürmemiş olabilir might have
Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Bulaşığı yıkaman gerekmezdi
Fiil 1.Şekli Tümleç Türkçesi

loose weight? Ben kilo verdim mi?

Fiil+ing takısı Tümleç Türkçesi

carrying a bag? Ben çanta taşıyor muydum?

Özne Fiilin 3.Şekli Tümleç

I tasted her homemade cake?

Özne To be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı

I been reading

Tümleç Türkçesi

İngilizce geniş zaman soru


zarflı cümleler
water? Ben su içer miyim?
Fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi

eating pizza? Ben pizza yiyor muyum?

Özne Fiil 3.Şekli Tümleç

I taken the medicament?

Özne be + fiil + ing takısı Tümleç

I been watching the movie?

Özne Fiil Tümleç

I drink water?

Özne be +fiil + ing takısı Tümleç


I be swimming in the ocean?

Özne Have +fiilin 3.Şekli Tümleç

I have finished the homework?

Özne To be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı

I have been working

Yardımcı fiil Özne


FUTURE IN THE
PAST
Soru cümleleri
Was I

Fiil Tümleç Türkçesi


close the door please Kapıyı kapatabilir misin lütfen?

özne fiil Tümleç

you please speak louder

özne fiil Tümleç

ı borrow your pen

özne fiil Tümleç

they come here tomorrow


özne Yardımcı fiil fiil

I have to pay

özne fiil Tümleç

ı use your telephone

özne fiil Tümleç

I study english ?

özne fiil Tümleç

you give him this letter


özne fiil Tümleç

I call my parents every Sunday

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

she her hair dyed yesterday.

özne fiil Tümleç

my students come to class in


I make
time

özne fiil Tümleç

My father let me drive his car the other day.


Yardımcı fiil Fiil'in 3, hali Tümleç

would not have bought it

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

she have taken the job


özne Fiil'in 3. hali Tümleç

he committed suicide

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

she have killed her husband by mistake

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

he fallen down

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

A member of
killed him
his family
özne Fiil'in 3. hali Tümleç
Soru kelimesi

soru zarflı cümleler


What

Soru kelimesi

Past continuous tense soru zarflı


cümleler
What

Türkçesi

Ben onun ev yapımı kekini tatmış


mıydım?

Tümleç Türkçesi

Ben bir kitap okumakta


a book?
mıydım?

Soru kelimesi Fiil

What do
Soru kelimesi

Present continuouns tense, (İngilizce


şimdi zaman) soru zarflı cümleler
What

Türkçesi

Ben ilacı içtim mi?

Türkçesi
Present perfect continuous
tense, ingilizce geçmiş ve
şimdiki zamanda devamlılık
Ben film izlemekte miyim? soru zarflı cümleler

Türkçesi

İngilizce gelecek zaman soru


zarflı cümleler
Ben su içecek miyim?

Türkçesi
Future continuouns tense,
İngilizce sürekli gelecek
zaman soru zarflı cümleler,
Future continuouns tense,
İngilizce sürekli gelecek
zaman soru zarflı cümleler,
Ben okyanusta yüzüyor olacak mıyım?

Türkçesi Future perfect tense,


ingilizce gelecek zamanda
tamamlanmışlık soru zarflı
cümleleri
Ben ödevi bitirmiş olacak mıyım?

Tümleç Türkçesi

Ben yarın bahçede


in the garden?
çalışmakta olacak mıyım?

going to Fiil

going to Buy
Türkçesi

Lütfen daha yüksek sesle konuşabilir


misiniz?

Türkçesi

Kaleminizi ödünç alabilirmiyim

Türkçesi

Yarın onlar buraya gelmeliler mi?


Tümleç Türkçesi

Ceza ödemek zorunda


a fine
kaldım mı ?

Türkçesi

Telefonunuzu kullanabilir miyim?

Türkçesi

Ben ingilizce çalışmalı mıyım ?

Türkçesi

Lütfen bu mektubu ona verir miydiniz? 


Türkçesi

Anne-babamı her Pazar ararmıydım.

Türkçesi

Dün saçını boyattımı.

Türkçesi

Öğrencilerimi sınıfa zamanında


getirtdim mi?

Türkçesi

Babam geçen gün bana arabasını


kullanmaya izin verir miydi
Türkçesi

Şayet annem bu kuşu görmeseydi, onu


satın almazdı

Türkçesi

Türkçesi

Türkçesi

İşi kabul etmeli miydi ?


Türkçesi

İntihar etmiş olamaz mı ?

Türkçesi

Yanlışlıkla kocasını öldürmüş olabilir


mi ?

Türkçesi

Yere düşmüş olabilir mi ?

Türkçesi

Aileden biri onu öldürmüş olabilir mi ?


Türkçesi
Yardımcı fiil Özne Fiil 1.Şekli

did you do?

Yardımcı fiil Özne Fiil+ing takısı

were you expecting?

Özne Tümleç Türkçesi

you do? Ne yaparsın?


Yardımcı fiil Özne Fiil + ing takısı

are you doing?

soru kelimesi Yardımcı fiil Özne

What have you

Soru kelimesi Yardımcı fiil Özne

What will you

Soru kelimesi Yardımcı fiil Özne


What will you

soru kelimesi yardımcı fiili özne

What will you

Tümleç Türkçesi

Ben bu ayakkabıları
These shoes
satın alacakmıydım?
Türkçesi

Ne yaptınız?

Türkçesi

Ne bekliyordunuz?

Açıklama

Simple Present Tense'de şöyle bir özellik


vardır. Kuracağımız cümlede, özne üçüncü tekil
şahıssa fiilin sonuna “s” getirilir. Ancak çoğul 3.
şahıslarda ve diğer şahıslarda “s” getirilmez.
Türkçesi

Siz ne yapıyorsunuz?

be + fiil + ing takısı

been wearing

Fiil

do

be +fiil + ing takısı


be cooking?

have+fiilin 3.şekli

have eaten
Açıklama

!!! Dikkat edilecekler:


* fiilde kullanınan "ing" takısı:
sonu "e" ile biten fiillerde "e"den önce gelen harf ünsüzse 3. tekil
şahıs çekimlerinde e kaldırılır, "ing" eklenir.
Tümleç

today

Tümleç

at home?

Türkçesi
Ne yemek yapıyor olacaksınız?

Tümleç

before the operation


Türkçesi

Bugün ne giymektesin?

Türkçesi

Evde ne yapacaksın?
Türkçesi

Ameliyattan önce ne yemiş olacaksın?  


Seperable (Ayrılabilir) Phrasal Verbs

Nesne, phrasal verbs ‘ den sonra gelebilir, veya cümleyi iki kısma ayırabilir.

·  You have to do this paint job over.  (Bu boyamayı tekrar yapman gerekir.)

·  You have to do over this paint job.

Aşağıdaki Phrasal verbs’lerin nesnesi zamir olduğunda, bu iki kısmın ayrılması gerekir

Fiil Anlam Örnek

The terrorists tried to blow up the railroad station.


blow up Patlamak, havaya uçurmak  “Teröristler demiryolu istasyonunu havaya uçurmaya
çalıştılar.”
My mother brought up that little matter of my prison record
again.
bring up Bir konudan bahsetmek
 “Annem, o kadar da önemli olmayan  sabıka kaydımdan
bahsetti.”
It isn't easy to bring up children nowadays.
bring up Çocuk yetiştirmek.
 “Bu günlerde çocuk yetiştirmek kolay değil.”
They called off this afternoon's meeting
call off İptal etmek
 “Öğleden sonraki toplantıyı iptal ettiler.”
Do this homework over.
do over Bir işi tekrar etmek
 “Bu ödevi tekrar yap.”
Fill out this application form and mail it in.
fill out Bir formu doldurmak “Bu başvuru formunu doldur ve postala.”

She filled up the grocery cart with free food.


fill up Tamamen-ağzına kadar doldurmak
 “Sepeti tamamen, bedava yiyecekle doldurdu.”
My sister found out that her husband had been planning a
surprise party for her.
find out öğrenmek
 “Kız kardeşim kocasının onun için sürpriz bir parti
düzenlediğini öğrendi.”
The filling station was giving away free gas.
give away Birisine bir şeyi bedava vermek
 “Benzin istasyonu bedava gaz veriyordu.”
My brother borrowed my car. I have a feeling he's not about
to give it back.
give back Bir şeyi geri vermek
 “Erkek kardeşim arabamı ödünç aldı.Arabayı geri
vermeyeceğini düşünüyorum.”
The students handed in their papers and left the room.
hand in Bir şeyi onaylamak (ödev yapmak)
 “Öğrenciler, ödevlerini tamamladılar ve sınıftan çıktılar.”
She hung up the phone before she hung up her clothes.
hang up Telefonu kapatmak
 “Kıyafetini asmadan önce telefonu kapadı.”
I hate to hold up the meeting, but I have to go to the
bathroom.
hold up Geciktirmek
 “Toplantıyı geciktirmekten hiç hoşlanmıyorum ama lavaboya
gitmem gerekiyor.”
Three masked gunmen held up the Security Bank this
afternoon.
hold up (2) soymak
 “Üç maskeli ve silahlı adam Güvenlik Bankasını bu öğleden
sonra soydular.”
You left out the part about the police chase down.
leave out Atlamak, çıkarmak, savsaklamak
(Polisin kovalamasıyla ilgili bölümü atladın.)

The lawyers looked over the papers carefully before


questioning the witness. (They looked them over carefully.)
look over incelemek, kontrol etmek
 “Avukatlar tanıkları sorgulamadan önce evrakları dikkatlice
incelediler.”
You've misspelled this word again. You'd better look it up.
look up Bir listenin içinde aramak
 “Bu kelimeyi yine yanlış yazdıfunduszeue.infoğru yazılımına  baksan iyi
olacak.”
She knew she was in trouble, so she made up a story about
going to the movies with her friends.
make up Bir hikaye veya yalan uydurmak
make up Bir hikaye veya yalan uydurmak
 “Başının belada olduğunun farkındaydı bu yüzden
arkadaşlarıyla sinemaya gittiğini uydurdu.”
He was so far away, we really couldn't make out what he was
make out Duymak, algılamak saying.
 “O kadar uzaktaydı  ki onun ne söylediğini duyamadık.”
There were three men in the line-up. She picked out the guy
she thought had stolen her purse.
pick out Seçmek
 “Sırada üç adam vardı.Cüzdanını çaldığını düşündüğü adamı
seçti.”
The crane picked up the entire house. (Watch them pick it
pick up Bir şeyi kaldırmak up.)
 “Vinç bütün evi havaya kaldırdı.”
As we drove through Paris, Francoise pointed out the major
historical sites.
point out Dikkat çekmek, belirtmek
 “Paris’ten arabayla geçerken, Francoise başlıca tarihi yerlere
dikkatimizi çekti.”
We put away money for our retirement. She put away the
put away Saklamak cereal boxes.
 “Paramızı emekliliğimiz için saklıyoruz.”
We asked the boss to put off the meeting until tomorrow.
(Please put it off for another day.)
put off Ertelemek
 “Patrondan toplantıyı yarına kadar ertelemesini rica ettik.”

I put on a sweater and a jacket. (I put them on quickly.)


put on Giyinmek
 “Bir süveter ve ceket giydim.”
The firefighters put out the house fire before it could spread.
put out Söndürmek (They put it out quickly.)
 “İtfaiyeciler yangını, bütün evi sarmadan söndürdüler.”

I read over the homework, but couldn't make any sense of it.
read over Dikkatli okumak
 “Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey anlamadım.”
My wife set up the living room exactly the way she wanted it.
She set it up.
set up Düzenlemek, kurmak

 “Karım sofrayı tam istediği gibi hazırladı.”


These are your instructions. Write them down before you
take down Not etmek forget.
 “Unutmadan bu bilgileri bir yere not et.”
It was so hot that I had to take off my shirt.
take off Kıyafet çıkarmak
 “Hava öyle sıcaktı ki tişörtümü çıkartmak zorunda kaldım.”
We have serious problems here. Let's talk them over like
adults.
talk over tartışmak
 “Yaşadığımız ciddi problemleri tıpkı bir yetişkin gibi
tartışmalıyız.”
That's a lot of money! Don't just throw it away.
throw away atmak
 “Pahalı bir şey o! Sakın atma.”

She tried on fifteen dresses before she found one she liked.
try on Kıyafet denemek
 “Beğendiği elbiseyi bulana kadar on beş tane kıyafet denedi.”

I tried out four cars before I could find one that pleased me.
try out denemek
 “İstediğim arabayı bulana kadar dört tane araba denedim.”

Your radio is driving me crazy! Please turn it down.


turn down Bir şeyin sesini kısmak  “Radyonun yüksek sesi beni rahatsız ediyor.Lütfen biraz
sesini kıs.”
He applied for a promotion twice this year, but he was turned
down both times.
turn down (2) Reddetmek, geri çevirmek
 “Bu yıl iki kez terfi etmek için talepte bulundu ama her
defasında geri çevrildi.”
Grandpa couldn't hear, so he turned up his hearing aid.
turn up Bir şeyin sesini yükseltmek
 “Büyük babam duyamadığı için kulaklığının sesini açtı.”
We turned off the lights before anyone could see us.
turn off Elektriği kapamak
 “Kimse bizi görmeden ışığı söndürdük.”
It was a disgusting movie. It really turned me off.
turn off (2) Mide bulandırmak, tiksindirmek
 “O kadar kötü filmdi ki midem bulandı.”
Turn on the CD player so we can dance.
turn on Elektriği açmak
 “CD çaları açta dans edelim.”
The gang members used up all the money and went out to
rob some more banks.
use up boşaltmak
 “Gangsterler bütün parayı boşalttılar ve birkaç banka daha
soymak için gittiler.”

Inseperable (ayrılmaz) Phrasal Verbs


Transitive (Geçişli)

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler ile asıl eylem cümlede birlikte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan) 
ayrılamaz :"Who will look after my estate when I'm gone" "Ben yokken evime kim bakacak?"
Fiil Anlam Örnek
The teacher called on students in the back row.
(Öğretmen arka sıradaki öğrencilerin isimlerini ezbere
call on Ezbere okumak,Ziyaret etmek
söyledi.)

The old minister continued to call on his sick parishioners.


call on (2) Ziyaret etmek
 “Eski başkan, hasta kilise cemiyeti üyelerini ziyaret etmeye
devam etti.”
I got over the flu, but I don't know if I'll ever get over my
Bir hastalığı atlatmak veya bir broken heart.
get over
hayal kırıklığının üstesinden gelmek  “Nezleyi atlattım ama kırılan kalbimi onarabilecek miyim, hiç
bilmiyorum.”
The students went over the material before the exam. They
Yeniden incelemek, gözden should have gone over it twice.
go over
geçirmek  “Öğrenciler sınavdan önce konuları tekrar gözden geçirdiler.
İki kez bakmalıydılar..”
They country went through most of its coal reserves in one
year. Did he go through all his money already?
go through tüketmek
 “Ülkeleri, bir yıl içinde en çok, kömür rezervlerini tüketti.
Bütün parasını şimdiden harcadı mı?”

My mother promised to look after my dog while I was gone.


look after İlgilenmek, bakmak
 “Annem ben yokken köpeğime bakacağına söz verdi.”

The police will look into the possibilities of embezzlement.


look into Araştırmak, incelemek
 “Polis zimmete para geçirme olasılıklarını araştıracak.”
I ran across my old roommate at the college reunion.
run across rastlamak
 “Eski oda arkadaşımla kolej yemeğinde karşılaştım.”
Carlos ran into his English professor in the hallway.
run into Karşılaşmak, rast gelmek
 “Carlos İngilizce profesörüyle koridorda karşılaştı.”
My second son seems to take after his mother.
take after benzemek
 “Ortanca oğlum annesine benziyor.”
It seemed strange to see my old boss wait on tables.
wait on Servis yapmak  “Eski patronumu masalara servis yaparken görmek çok
tuhaftı.”
Üç Kelimeden Oluşan Phrasal Verbs (Geçişli)

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler de üç kısım göreceksiniz : "My brother dropped out of school before he could graduate." “
Erkek kardeşim mezun olamadan okulu bıraktı.”
Fiil Anlam Örnek
I was talking to Mom on the phone when the operator broke
in on our call.
break in on Bir sohbeti bölmek
 “Operatör konuşmamızı kestiği zaman telefonda annemle
konuşuyordum.”
After our month-long trip, it was time to catch up with the
neighbors and the news around town.
catch up with Yakın olmak
 “Aylar süren yolculuğumuzdan sonra, komşulara ve kasaba
çevresine yakın olup onlardan haber almanın vakti gelmişti.”
The boys promised to check up on the condition of the
summer house from time to time.
check up on İncelemek, kontrol etmek
 “Çocuklar yazlığa zaman, zaman bakmak için söz verdiler.”
After years of giving nothing, the old parishioner was able to
come up with a thousand-dollar donation.
come up with Bağışta bulunmak
 “Eski kilise cemiyeti üyesi bin dolarlık bir bağış yaptı. Yıllardır
hiçbir bağışta bulunmamıştı.”
We tried to cut down on the money we were spending on
cut down on Kesmek, azaltmak entertainment.
 “Eğlenceye harcadığımız parayı azaltmaya çalıştık.”

I hope none of my students drop out of school this semester.


drop out of Sınıfta kalmak
 “Umarım öğrencilerimin hiç biri bu sömestr sınıfta kalmaz.”
I found it very hard to get along with my brother when we
get along with İyi anlaşmak were young.
 “Erkek kardeşimle anlaşmak, küçükken daha zordu.”

Janik cheated on the exam and then tried to get away with it.
get away with Bir işten sıyrılmak
 “Janik sınavda kopya çektiği halde bu işten sıyrılmaya
çalıştı.”
The citizens tried to get rid of their corrupt mayor in the
recent election.
get rid of kurtulmak
 “Vatandaşlar son seçimlerde fırsatçı belediye başkanından
kurtulmaya çalıştı.”
When will you ever get through with that program?
get through with bitirmek
 “Bu programı ne zaman bitiriceksin?”

keep up with Geri kalmamak It's hard to keep up with the Joneses when you lose your job!
I always look forward to the beginning of a new semester.
look forward to Dört gözle beklemek
 “Yeni sömestrin başlamasını her zaman dört gözle beklerim.”
It's typical of a jingoistic country that the citizens look down
look down on Hor görmek, küçümsemek on their geographical neighbors.
Komşularını, tipik ırkçı ülke vatandaşları küçümserler.
We were going to look in on my brother-in-law, but he wasn't
look in on Birini ziyaret etmek home.
 “Kayınbiraderimi ziyaret edecektik ama evde yoktu.”
Good instructors will look out for early signs of failure in their
students
look out for Önce davranmak, tahmin etmek
 “İyi eğitimciler öğrencilerinin yapacakları hataları önceden
görürler.”
First-graders really look up to their teachers.
look up to Saygı göstermek
 “Eski nesil, öğretmenlerine gerçekten saygı gösterirler.”
Make sure of the student's identity before you let him into the
classroom.
make sure of Doğrulamak, emin olmak
 “Öğrencilerinizi sınıfa almadan önce, kimliklerinin doğru
olduğundan emin olun.”
The teacher had to put up with a great deal of nonsense from
the new students.
put up with Hoşgörü göstermek
 “Öğretmen yeni öğrencilerin bütün saçmalıklarını hoş görmek
zorunda kaldı.”
The runners ran out of energy before the end of the race.
run out of tükenmek
 “Koşucuların dirençleri, yarışın sonuna gelmeden tükenmişti.”
My oldest sister took care of us younger children after Mom
died.
take care of İlgilenmek, sorumlu olmak
 “Ablam, annem öldükten sonra bize, daha küçük çocuklara
baktı.”
The star player talked back to the coach and was thrown off
talk back to Kaba bir şekilde cevap vermek
the team.
I often think back on my childhood with great pleasure.
think back on Yad etmek, anmak
 “Çocukluğumu sık, sık büyük bir mutlulukla anarım.”
Her husband walked out on her and their three children.
walk out on Terk etmek, başından atmak
 “Kocası onu ve üç çocuğunu terketti.”
Intransitive (Geçişsiz) Phrasal Verbs

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler nesne almazlar. "Once you leave home, you can never really go back again." “Evden bir kez
ayrılırsan, bir daha asla geri dönemezsin.”
Fiil Anlam Örnek
That old Jeep had a tendency to break down just when I
break down bozulmak needed it the most.
 “Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu zamanda bozuldu.”
Popular songs seem to catch on in California first and then
spread eastward.
catch on tutmak
 “Popüler şarkılar önce California da tutar daha sonra doğuya
doğru yayılır.”
Father promised that we would never come back to this
horrible place.
come back Geri dönmek
 “Babam, bu berbat yere bir daha dönmeyeceğimize söz
verdi.”
They tried to come in through the back door, but it was
come in girmek locked.
 “Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı kilitliydi.”
He was hit on the head very hard, but after several minutes,
he started to come to again.
come to Şuuru yerine gelmek
 “Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika sonra bilinci
yerine gelmeye başladı.”
The children promised to come over, but they never do.
come over Ziyaret etmek  “Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler ama hiç
gelmiyorlar.”
We used to just drop by, but they were never home, so we
stopped doing that.
drop by Habersiz ziyaret etmek
 “Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç evde bulamazdık
bu yüzden artık gitmiyoruz.”
When we visited Paris, we loved eating out in the sidewalk
cafes.
eat out Yemek için  dışarıya çıkmak
 “Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde yemek yemeye
bayılırdık.”
Uncle Heine didn't have much money, but he always seemed
to get by without borrowing money from relatives.

get by Hayatını sürdürmek


get by Hayatını sürdürmek

“Heine amcanın çok fazla parası yoktu ama o, akrabalarından


borç almadan da her zaman hayatını sürdürürdü.”
Grandmother tried to get up, but the couch was too low, and
she couldn't make it on her own.
get up kalkmak
"Büyükannem ayağa kalkmaya çalıştı ama kanepe çok alçak
olduğu için kendi başına kalkamadı."
It's hard to imagine that we will ever go back to Lithuania.
go back Geri dönmek
 “Litvanya’ya bir daha geri dönemeyeceğimizi düşünmek çok
zor.”
He would finish one Dickens novel and then just go on to the
Devam etmek,Olmak, meydana next.
go on
gelmek  “Dickens romanının birini bitirir, hemen bir sonrakine devam
ederdi.”
The cops heard all the noise and stopped to see what was
going on.
go on (2) Olmak, meydana gelmek
 “Polisler bütün gürültüyü duydu ve neler olduğuna bakmak
için durdu.”
Charles grew up to be a lot like his father.
grow up büyümek
 “Charles tıpkı babası gibi olmak için büyüdü.”
The judge warned the stalker to keep away from his victim's
home.
keep away Uzak durmak
 “Yargıç, suçluyu kurbanın evinden uzak durması için ikaz
etti.”
He tried to keep on singing long after his voice was ruined.
keep on (with
Devam etmek
gerund)
“Sesini iyice kaybetmeye başladıktan sonra bile şarkı
söylemeye devam etmeye çalıştı.”
He had drunk too much; he passed out on the sidewalk
outside the bar.
pass out bayılmak

 “Öyle çok içmişti ki barın önündeki kaldırıma düşüp bayıldı.”


Whenever he sat down at the piano, we knew he was going to
show off.
show off Gösteriş yapmak
 “Piyanonun başına ne zaman otursa, gösteriş yapacağını
bilirdik.”
Day after day, Efrain showed up for class twenty minutes
show up Varmak, ortaya çıkmak late.
(Efrain ardı ardına derse yirmi dakika geç kalıyordu.)
I woke up when the rooster crowed.
wake up Uyanmak
 “Horoz öttüğünde uyandım.”
1. Hali .Present 2. Hali .Past Simple 3. Hali. Past Participle Türkçe Anlamı
awake awoke awoken uyanmak
be was, were been olmak
bear bore borne
funduszeue.infoŞIMAK, DAYANABİLMEK
funduszeue.info,tahammül etmek
beat beat beaten vurmak
become became become olmak
begin began begun başlamak
bend bent bent bükmek
beseech besought besought yalvarmak
bet bet bet bahse  girmek
bid bid bid emretmek
bite bit bitten ısırmak
bleed bled bled kanamak.
bless blest blest kutsamak
blow blew blown esmek
break broke broken kırmak
breed bred bred üremek.,yetiştirmek.
bring brought brought getirmek
broadcast broadcast broadcast yayımlamak
build built built inşa etmek
burn burned/burnt burned/burnt yakmak
burst burst burst patlamak
buy bought bought satın almak
catch caught caught yakalamak
choose chose chosen seçmek
cleave cleaved/clove/cleft cleaved/cloven/cleft yarmak, bölmek; yarılmak, bölünmek.

clothe clad clothed/clad üstünü öfunduszeue.infomek


come came come gelmek
cost cost cost değer biçmek
creep crept crept emeklemek
cut cut cut kesmek
deal dealt dealt anlaşmak
die died died ölmek, vefat funduszeue.info atmak, çok
istemek:
dig dug dug kazmak
dive dived,dove dived dalmak
do did done yapmak
draw drew drawn çekmek
dream dreamed/dreamt dreamed/dreamt rüya görmek
drink drank drunk içmek
drive drove driven sürmek
eat ate eaten yemek yemek
fall fell fallen düşmek
feed fed fed beslemek
feel felt felt hissetmek
fight fought fought dövüşmek
find found found bulmak
flee fled fled firar etmek
fly flew flown uçmak
forbid forbade forbidden yasaklamak
forecast forecast forecast tahmin etmek
forget forgot forgotten unutmak
forgive forgave forgiven affetmek
forsake forsook forsook yüzüstü bırakmak, terketmek.
freeze froze frozen donmak
get got gotten elde etmek
give gave given vermek
go went gone gitmek
1. Hali .Present 2. Hali .Past Simple 3. Hali. Past Participle Türkçe Anlamı
grow grew grown büyümek
hang hung hung asmak
have had had sahip olmak
hear heard heard duymak
heave heaved or hove heaved or hove büyük bir güçle atmak veya
fıfunduszeue.info kaldırmak
hew hewed or hewn hewed or hewn yontarak şekil vermek.
hide hid hidden saklamak
hit hit hit vurmak
hold held held tutmak
hurt hurt hurt yaralanmak
keep kept kept saklamak
know knew known bilmek
lay laid laid yaymak
lead led led rehberlik etmek
lean leant leant egilmek,meyletmek
learn learned/learnt learned/learnt öğretmek
leave left left ayrılmak
lend lent lent ödünç vermek
let let let izin vermek
lie lay lain yalan söylemek
light lit,lighted lit,lighted yakmak,aydınlatmak
lose lost lost kaybetmek
make made made yapmak
mean meant meant anlamına gelmek
meet met met buluşmak
mistake mistook mistaken hata yapmak
misunderstand misunderstood misunderstood yanlış anlamak
off offed offed öldürmek.
pay paid paid ödemek
plead pled pled mazeret olarak göstermek, bahane
etmek.
prove proved proved,proven kanıtlamak
put put put koymak
read read read okumak
Redo redid redone yeniden yapmak.
ride rode ridden binmek
ring rang rung çalmak
rise rose risen yükselmek
run ran run koşmak
saw sawed sawn,sawed biçmek,kesmek
say said said söylemek
see saw seen görmek
seek sought sought ARAMAK, SORUŞTURMAK
sell sold sold satmak
send sent sent göndermek
set set set koymak,başlatmak,kurmak
shake shook shaken sallamak
shine shone shone parlamak
show showed showed/shown göstermek
shrink shrunk-shrank shrunk-shrunken KÜÇÜLMEK,ÇEKMEK
shut shut shut kapamak
sing sang sung şarkı söylemek
sink sank sunk batmak
sit sat sat oturmak
slay slew slain öldürmek.
sleep slept slept uyumak
slide slid slid kaymak,sessizce gitmek veya geçmek.
1. Hali .Present 2. Hali .Past Simple 3. Hali. Past Participle Türkçe Anlamı
smell smelt,smelled smelt,smelled koklamak ,kokmak
smite smote smitten cezalandırmak,öldürmek,vurmak
sneak sneaked, snuck sneaked gizlice sokulmak
speak spoke spoken konuşmak
spell spelt spelt harf harf söylemek
spend spent spent harcamak
spin spun spun kafadan atmak, uydurmak. (topaç
v.b.'ni) döndürmek; (topaç v.b.) dönmek.

spit spat spat tükürmek


spread spread spread yaymak
stand stood stood ayakta durmak,durmak
stave stove stave Çökertmek
steal stole stolen çalmak
strike struck struck çarpmak
string strung strung sıra halinde gitmek, ipe dizmek
strive strove striven çabalamak
swear swore sworn yemin etmek
swim swam swum yüzmek
take took taken almak
teach taught taught öğretmek
tear tore torn yırtmak
tell told told anlatmak
think thought thought düşünmek
throw threw thrown fırlatmak
understand understood understood anlamak
upset upset upset üzmek,alt üst etmek
wake woke woken uyanmak
wear wore worn giymek
weep wept wept ağlamak
wet wet,wetted wet,wetted ıslamk,kutlamak
win won won kazanmak
wind wound wound çevirmek,kurmak
wring wrung wrung (çamaşırları) sıkmak veya burmak.
write wrote written yazmak
Prepositional phrase ler
word meaning word meaning word meaning
funduszeue.info dolayı, göz önüne
a diversity of birçok farklı in advance of öncesinde,-in önünde in view of alarak
izini takip
a good deal of birçok in aid of menfaatine, -e yardım için. in wake of ederek,peşinde
a great deal of ..çok, bir hayli in an attempt to .mak için. mek için, amacıyla including dahil
a large amount of çok miktarda in an effort to amacıyla, mak için, mek için inside of dahilinde, -in içinde
a large quantity of çok miktarda in and around içinde ve çevresinde instead of ın yerine
bir şeyin gerçekleşebileceği
a number of birkaç, bir çok in anticipation of düşüncesiyle irrespective of e bakılmaksızın
a range of bir dizi in between arasında, aralarında just like gibi
a variety of bir çok farklı in case of ın durumunda less than den az
a whole bunch of bir sürü in commemoration of anısına mindless of .e aldırış etmeyen
a wide range of bir çok farklı in common with ile ortak olarak more than den fazla

.-in yanında, -e bitişik;


according to e göre in company with ile beraber, birlikte. next to -in yakınındaki.

daha yeni, henuz,ile


beraber, -er -mez (yapar
adjacent to bitişik, -e komşu in compliance with .-e uygun olarak, gereğince no sooner,,,,,, than yapmaz gibi)
. -den uzak,ötede,
aftermath of ardından. sonrası in conjunction with ile beraber/birlikte off açıklarında
ahead of ilerisinde, önünde in connection with ile ilgili olarak on a level with ile aynı düzeyde
along with ile birlikte in consequence of sonucunda, nedeniyle. on a par with aynı değerde,eşit
alongside of . -in yanında in contrast to ın aksine on account of den dolayı
apropos of ile ilgili, -e ait, hakkında. in cooperation with ile işbirliği halinde on an equal with ile eşit olarak
bir parçası olarak,bir
as a part of bölümü olarak in defense of savunurken on behalf of funduszeue.info adına
as a token of işareti olarak in deference to dikkate alarak on charges of .-nın iddiasıyla
. -i hiçe sayarak, -e meydan kabul
as an example of örnek olarak, örneği olarak in defiance of okuyarak. on receipt of funduszeue.infoındığında
eskisi gibi, geçmiş
as before yıllardaki gibi in excess of . -den fazla on the cusp of ..ın eşiğinde
arifesinde,hemen
as for e gelince in face of karşısında,ragmen on the eve of öncesinde
as from itibaren, -den başlayarak in favour of ..ın lehinde on the order of tarzında,yaklaşık
as good as gibi (olmak): kadar iyi in front of önünde on the outside of dışında
tarafından, -in
as in .-da olduğu gibi,gibi in guise of kisvesi altında on the part of tarafından
as it happens aslında,gerçekte in lieu of in yerine, -e bedel olarak. on the point of neredeyse,üzere
bu duruma gelmiş olduğu
as it was için in line with uyumlu olarak, doğrultusunda on the pretext of bahanesiyle
as much kadar in need of ihtiyacında, gereğinde muhtaç on the subject of konusunda
as of den sonra in obedience to itaat funduszeue.info on the top of konusunda
.-e ek olarak, -in yanı
as often happens hep olduğu gibi in order of sırasıyla on top of sıra, ile beraber:
in aksine olarak , -e
as opposed to karşılık in order to funduszeue.info için,amacıyla,maksadıyla opposed to ..e karşı

as per gereğince,uyarınca, göre in particular özellikle, bilhassa opposite to . -e karşı,-e muhalif


in place of ın yerine other than funduszeue.info başka
as regards funduszeue.infoe, ile ilgili in point of hususunda, bakımından out of keeping with ile uyumsuz olarak
as such in . -de olduğu gibi in preference to . -e tercihen,öncelikle outside of dışında, haricinde

yanında,üstelik,-den
as to e dair, -ile ilgili in prospect of varsayımıyla over and above ayrı olarak, -den başka.

olup olmadığına gelince, yerine getirirken, peşinde koşarken,


as to whether olup olmadığı konusunda in pursuance of gerçekleştirmeye çalışırken owing to den dolayı
as well de , -da in pursuant of uygun olarak,göre partial to meyilli, -e taraftar
as well as ve de, yanısıra,yanısıra in pursuit of peşinde, arayışta pertaining to ile ilgili
as with da olduğu gibi in recognition of bakımından, tanınmasıyla prior to den önce

as yet şimdiye kadar, henüz in reference to e dair, -e ilişkin,nazaran pursuant to .-e göre.-e uygun olarak
. -den tutun da, -den -e
aside from dışında, -den başka in regard to .-e gelince. -e göre ranging from uzanan
astern of .-den arkaya,arkada in relation to hakkında. - e ilişkin olarak rather than funduszeue.info ziyade
at least en azından, hiç olmazsa in respect of dair,hakkında,hususunda regardless of e bakılmaksızın
at odd arası açık olmak in response to e karşılık olarak related to ile ilgili
at once hemen,bir kerede in revenge for öç almak için repugnant to e zıt, -e karşıt.

at the back arkasında in search of peşinde, -i araştırmak için short of den başka,haricinde
at the behest of emriyle, emri üzerine in sight of gözü önünde similar to e benzer
at the bidding of nın emrinde in spite of e rağmen…- e karşın so as to funduszeue.info için
at the expense of hesabına, pahasına in support of desteklemek için. Yararına subject to tabi
at the expensive of pahasına in terms of ..e dayanarak, açısından,-e göre subsequent to arkasından, -den sonra
.-in insafına (kalmış), -in
at the mercy of elinde. in the absence of yokluğunda such as örneğin, gibi
at the top of tepesinde in the act of halinde,halde tantamount to ile aynı.farksız
bakımında,bakımı
at the whim of nın ellerinde in the care of altında,sorumlulugunda thanks to ın sayesinde

at variance with ile funduszeue.infof içinde in the case of durumunda,halinde the number of ..ın sayısı
back to geri in the cause of nedeniyle,uğruna the same As aynı

based on nedeniyle, -e dayanarak in the company of yanında the yoke of nın boyunduruğında

yoluyla,vasıtasıyla,
because of den dolayı,yüzünden in the context of bağlamında through başından sonuna kadar

but for olmasa,olmasaydı in the course of sırasında, esnasında. through the agency of vasıtasıyla,aracılıgıyla
but that . -nın dışında in the employ of maiyetinde to the detriment of funduszeue.infoına
hariç tutarak. dışında
by dint of in sayesinde. in the event of ın durumunda to the exclusion of bırakarak
by means of vasıtasıyla,aracıyla in the eyes of gözünde,nazarında up to ..e kadar
by the side of yanı başında in the face of karşısında vis-a-vis ile karşılaştırınca
.-den dolayı, nedeniyle, hangisi ise:hangi
by virtue of yüzünden. in the field of alanında,sahasında whichever-whichsoever ise:
boyunduruğu altında olmak,
care of eliyle: vasıtası ile in the grip of kontrolünde with a feeling of .-nın hissiyle
dolaylarında, takriben,
circa aşağı yukarı. in the hope of ümidiyle, umuduyla with a view to funduszeue.info amacıyla
close to başucunda, -e yakın in the interest of menfaatine, in yararına with exception of istisnasıyla

compared with ile karşılaştırılırsa in the manner of yolunda with reference to funduszeue.info ilgili, -e ilişkin olarak

e
funduszeue.infonda,ile
contrary to ın aksine in the matter of hakkında, hususunda,konusunda with regard to ilgili
den dolayı, nedeniyle,
due to yüzünden. in the name of adına, namına, yerine. with respect to funduszeue.info ilgili, -e göre
except for istisna in the order of mertebesinde / düzeyinde with the aid of ..ın yardımıyla

excluding hariç in the presence of .. -in huzurunda,, karşısında with the contributions of katkılarıyla
istisnasıyla, hariç olmak
far from şöyle dursun,hiç in the rear of gerisinde With the exception of üzere
for example örneğin in the region of -e bölgesinde with the help of ın yardımıyla
for instance örneğin in the setting of Ortamında with the intent of amacıyla
birinin onuruna, birinin
for the honour of şerefine in the throes of eşiğinde, ile mücadele eden with the object of itirazıyla, amacıyla
yüzü suyu hürmetine,
for the sake of uğruna in the wake of ardından, peşinde with the purpose of amacıyla,maksadıyla
from over . -den in the way of gibi, açısından,bakımından with the view niyetiyle
identical to ile aynı in the words of 'nın deyişiyle with the view of niyetiyle,maksadıyla
in belirtisi olarak, in işareti ya da
in a series of silsilesinde in token of izni olarak within an ace of az kalsın, neredeyse:
kapsamında,
in accordance with ..e paralel olarak in trust gözetiminde within the scope of çerçevesinde
in addition to e ilaveten
Conjunction
word meaning word meaning word meaning
according as .-dikçe, tıpkı ,,-diği gibi except haricinde,dışında on the contrary aksine
on the grounds
accordingly bu doğrultuda,buna göre except if . -mesinin dışında that e dayanarak
actually aslında, gerçekten for fear that korkusu ile on the other hand öte yandan

additionally ek olarak ,ayrıca for that reason that işte bu sebepten ötürü on the pretext that bahanesiyle
after den sonra, ardından for the reason that sebebiyle once bir zamanlar,bir kere,-ir -mez
mesinden sonra.-den one would think
after which sonra from which oradan , -den that güya
bundan başka, ayrıca. one would wish
afterwards ardından furthermore that gönül ister ki

de
Albeit olsa:gerçi,hernekadar,isede given that tahminen, farz edelim ki only if tek şartla
also ayrıca,hemde -de, -da hence bu yüzden or veya, ya da, aksi takdirde
although yet her ne kadar olsa da however ancak,fakat,her nasılsa or else aksi takdirde
although/though ….-e rağmen/rağmen however much ne kadar olursa olsun otherwise aksi takdirde
and so ve böylece, bu nedenle if eğer, -se/sa provided that koşuluyla,şartıyla
and so forth ve bunun gibi if ever şayet,nadiren,belkide hiç providing koşuluyla,şartıyla
hal böyleyken, böyle
and yet olmakla beraber if only keşke providing that koşuluyla,şartıyla,-se
dığı için, çünkü, -
as -iken, gibi,olarak İf So öyleyse similarly benzer şekilde
dığı için, çünkü, -den
as a consequence sonuç olarak in a way bir bakıma since beri,Mademki
as a matter of fact aslında, gerçekte in addition ek olarak ,ayrıca so bu yüzden,yani,çok,böylece
as a result sonuç olarak in contrast aksine so long as dığı sürece,şartıyla
as and when ne zaman in fact aslında, gerçekten so much as ne kadar çok olursa,bile
as far as kadar in order for için, teminen so much so that hatta o kadar ki,zaten, öyle ki
as if mış gibi,sanki in order that …-sın diye,bu sırada so that mek için,diye,böylece
as long as dığı sürece,şartıyla in so far as e kadar. so that not . -memesi için, -mesin diye
as much as kadar In spite of the fact that karşı,gerçeğine rağmen still yine de,hala
varsayalım ki, öne süren,
as so .-dikçe in such a manner that şfunduszeue.info suggesting that gösteren
as soon as yapar yapmaz in such a way that şekilde, şöyle ki, şekilde suppose that varsayki,eğerki
yüzünden, -den dolayı; çünkü;
as such öyle/şöyle/böyle/gibi in that mademki.şu bakımdan ki that is yani
as though mış gibi,sanki in the belief that inancıyla,diye that is why bu yüzden
o zaman, öyleyse,
because …-dığı için, çünkü in the expectation that ümidiyle, beklentisiyle then ondan sonra
before den önce,önce in the hope that ümidiyle thereby öylece, onunla ilgili
being that çünkü,-den beri in the meantime bu arada, bu süre içinde therefore bu yüzden
ondan,funduszeue.info nedenle , bu
besides den başka , ayrıca,üstelik in the way şeklinde, engelleyen thereof yüzden
but fakat, ama, ancak in the way that şeklinde,gibi thus böylece,bu nedenle
by all means elbette, kuşkusuz in view of the fact göz önünde bulundurarak unless mezse, mazsa,olmadıkça
by no means hiçbir şekilde in view of the fact that göz önünde bulundurarak until/TİLL e kadar
bundan başka, ayrıca.
by now şuanda kadar,şimdiye kadar in which case o durumda,,, ki o durumda what is more
dığı zaman, -dığı ….-diğine göre,-diği
by the time zamana kadar inasmuch as derecede/kadar. whatsoever herhangi ,her ne,hangi
by the way bu arada,bu vesile ile indeed gerçekten,aslında when dığı zaman,iken,ne zaman
by then o zamana kadar insofar as .-diği derecede/kadar. whereas …dığı için ,oysa,halbuki
by way of yolu ile, -den. insomuch that o kadar ki. whereby vasıtasıyla. Sayesinde

by which vasıtasıyla,ki içinde instead yerine wherein neyin içinde,neyin içine, ki içinde
consequently sonuç olarak,bu nedenle just as tıpkı, tam o anda whereon bunun üzerine, üstünde

conversely aksine,tersine just in case her ihtimale karşı, ne olur ne olmaz whereupon bunun üzerine,bundan sonra
despite the fact
that e rağmen lest mesin diye Whether olup olmadığını ,eğer
due to the fact that den dolayı likewise aynı biçimde, benzer şekilde Whether or olup olmadıgını
even after …-den sonra bile meanwhile bu arada Whether Or Not olsa da olmasa da

even as iken bile moreover ayrıca,üstelik,bundan başka,dahası whether or ister


even before …-den önce bile nevertheless yine de, buna rağmen which is why işte bu yüzden
iken, ne, esnasında
even if …olsa bile. no matter önemi yok,mühim degil while ,zaman,süre,müddet
even so öyle olsa bile,yinede nonetheless yine de, buna rağmen with whom kim,kiminle

even then o zaman bile,buna rağmen nor ne, ne de would that keşke
even though e rağmen now that dığından,mademki yet fakat, ama, ancak

even when dığı zaman bile on condition that koşuluyla,şartıyla yet more hatta bundan daha fazla, hatta
Phrasal verbs
word meaning word meaning word meaning
geçmek,göre hareket etmek,
abide by e uymak, -e riayet etmek. go by kılavuz saymak ride out sağ salim çıkmak
account for hesap vermek, açıklamak go down inmek,(iş vb) batmak ride up yukarı çıkmak
act on etkilemek go down on oral seks yapmak rig out süslenip püslenmek
tercih etmek,dışarı
act out (rol) canlandırmak go for çıkmak,hoşlanmak rig up uyduruvermek
yaramazlık yapmak,gösteriş
act up yapmak. go in içeriye girmek,içeri girmek rile up sinirlendirmek

toplamak,makul olmak, akla yakın bir şeyi yapmaktan hoşlanmak,bir


add up olmak. go in for şeyin meraklısı olmak ring off telefonu kapamak
-e varmak, (bir yekûn) girmek, girmek (konuşmaya-
add up to funduszeue.infoına gelmek: go into tartışmaya) rip off kazık atmak, kazıklamak
after careful
thought iyice düşündükten sonra go loco delirmek, balatayı yakmak roll away yuvarlanarak ilerlemek

.. -den hoşlanmamaya
başfunduszeue.infoak. geçmek (bir
after math kötü sonuç,kötü yan etki go off olay belirli bir şekilde) roll on yuvarlanmak
kendini kaybetmek, kontrolü
all but hemen hemen,neredeyse go off on one kaybetmek roll out sunmak,ilk kez görücüye çıkarılmak
Devam etmek,Olmak, meydana
amp up güçlendirmek, arttırmak go on gelmek roll up sıvamak,toplanmak

arm up silahlanmak,elleri yukarı kaldırmak go on with . -e devam etmek roof over çatı yapmak
dışarıya çıkmak, modası
back down caymak, sözünden dönmek. go out geçmek,çıkmak root out kökünden sökmek, kökünü kazımak
Yeniden incelemek, gözden kandırmak. güvenlik çemberi
back off vazgeçmek, geri çekilmek go over geçirmek, karşı safa geçmek rope in oluşturmak
rope someone into
back out caymak, sözünden dönmek. go sour bozulmak, kötüye gitmek. Ekşimek something birini bir yere/olaya çekmek
desteklemek, doğrulamak,geri
back up sürmek, geri gitmek. go south kötüye gitmek,değeri düşmek rot out çürüyüp dökülmek
kurtarmak,kefaletle serbest yaşamak, geçirmek,
bail out bırakmak go through incelemek,tüketmek rough up hırpalamak, sert davranmak
gerçekleştirmek,planlanmış bir şeyi birdenbire saldırmak (fiilen), laf
ball up berbat etmek,rezil etmek go through with gerçekten yapmak round on atmak
yuvarlamak (sayı), toplamak
bang on bir şeye vurup durmak, tamamen go up çıkmak, yükselmek,kadar gitmek… round up (hayvanları/insanları)
.-e uygun olmak, -e uymak; -e
bang up mahvetmek, canına okumak: go with yakışmak. row over kürek çekerek geçip gitmek
bank on
something bir şeye bel bağlamak gobble up çabuk yiyip bitirmek, silip süpürmek rub off silip çıkarmak.

base on dayanmak, esas kabul etmek goof around avare avare dolaşmak rub out silip çıkarmak, sürtünmeyle çıkmak
gözardı etmek, önlemek,hükümsüz
bash in haşat etmek, parçalamak gouge out oymak, oyup çıkarmak rule out kılmak
bask in zevk almak grapple with ile boğuşmak rummage around arayıp taramak

azarlamak, paylamak, haşlamak.


bawl out grind out eziyet etmek, çektirmek run across rastlamak, tesadüf etmek.
(düşürdüğü bir şeyi vb.) el
be fed up with bezmek, usanmak grope around yordamıyla aramak, run after peşinden koşmak,kovalamak
(biri) işe yaramaz olmak. beraberliği
be through bitirmek gross out iğrendirmek,iğrenmek run around oradan oraya koşturmak

aşagıya kosmak,dökülmek,kötüye
beam up ışınlamak grow up büyümek run down gitmek
bear away taşımak,götürmek grub out find by digging in the ground run in uğramak, eklemek
bear down on .. -e doğru gelmek/ilerlemek. gulp down bir şeyi yutuvermek. run into Karşılaşmak, rast gelmek
yönünü değiştirmek, kapıp
bear off götürmek gunk up yapıştırmak run off kaçmak,(matbaacılık ) basmak.
sinirden kudurtmak, küplere
bear on topa tutmak, ile ilgisi olmak hack off bindirmek run on devam etmek

bear out onaylamak, tasdik etmek hammer away kafa funduszeue.infoan çalışmak run out bitmek, tükenmek
bear with .-e sabır göstermek. hammer out ..e şekil vermek. run out of tüketmek, bitmek
beat back geri püskürtmek,yenmek hand down kuşaktan kuşağa devretmek run out on (birini) terketmek.
bardaktan boşanırcasına yağmak,
beat down bastırmak,azaltmak hand in vermek, teslim etmek. run over ezmek, taşmak, tüketmek
babadan oğula geçirmek, başkasına göz atmak, var olmak,
beat off kovmak, defetmek. hand on vermek run through tüketmek

beat up hırpalamak, fena halde pataklamak hand out dağıtmak, yazılı kağıdı dağıtmak run towards . - e doğru koşmak

become
someone's oyuncağı haline gelmek, oyuncağı
plaything olmak hand over vermek,teslim etmek,devretmek run up fırlamak, artmak
bed down yatıp uyumak hand up uzanmak,yetişmek run up to erişmek

beef up kuvvetlendirmek.,güçlendirmek hang about başıboş gezerek oyalanmak rush into akın etmek,dalmak
beg off özür dilemek hang around başıboş gezerek beklemek. rush out fırlamak,birden önüne çıkmak
çuvallara koymak/doldurmak,
belch out fışkırmak hang back geri durmak/beklemek sack something up yağma etmek
belly up batmak,iflas etmek hang on bağlı olmak,dayan,bekle save on tasarruf etmek
yüksek sesle şarkı söylemek,nakavt
belt out etmek hang out bir ortama takılmak, çamaşır asmak saw off kesmek,doğramak
dışarıya doğru
billow out tütmek/çıkmak,rüzgarla şişmek hang over üzerine çökmek,üstüne gelmek scab over kabuk bağlamak

asmak,telefonu
kapamak,kapatmak, için yanıp
bind off ilmik üstüne ilmik atmak hang up tutuşmak scent out iz sürmek
bitch about şikayet etmek happen across tesadüf etmek, rastlamak scoop out kepçe ile çıkarmak, çukur açmak
geçmişi yad etmek, eskiyi
bite off ısırmak, ısırıp koparmak hark back to anımsamak scoop up toplamak,kaldırmak

karartmak,geçici olarak şuurunu


kaybetmek, gözü funduszeue.infoi
black out gizlemek, karartmak hash out konuşarak bir çözüme bağlamak scoot over kenara kaymak
yön değiştirmek, yönünü
blame on birisini suçlamak haul off değiştirmek scrape off kazıyarak silmek\çıkartmak
güçlükle bir araya getirmek, güçlükle
bleed out kan kaybetmek have on giyinmek.şaka etmek scrape up toplamak

bir işin içine etmek, bir işi berbat


ile uyumlu olmak, uymak. araya (tartışarak) çözümlemek, (diş vb) etmek; (bir işin) içine etmek, (bir işi)
blend in kaynamak have out çektirmek screw up berbat etmek.
girmesini engellemek, görmezden scrounge around birini bulmak için bir yerin altını
block out gelmek have over birini birinin evinde tanıştırmak for someone üstüne getirmek
blot out gizlemek, ortadan kaldırmak have up mahkemeye vermek scrub away leke vb. Ovalayarak çıkarmak
blow away birini saşırtmak head off yolunu kesmek scuttle away (hayvan) kaçışmak,kaçmak
haber vermeden gelmek, ansızın
blow in gelmek head on doğrudan,direkt seal off mühürlemek
blow off uçurmak, kaytarmak head on over gitmek see out kapıya kadar geçirmek
dinmek (fırtına),unutulmak,
blow over geçmek. head out yola çıkmak,yola koyulmak see someone out birini (kapıya kadar) geçirmek
. -e doğru yol almak, -e doğru destek olmak,arka çıkmak, aklından
blow through hızla harcamak,çabucak bitirmek head toward yöneltmek see through geçeni görmek

blow up Patlamak, havaya uçurmak head up başına geçmek, başına geçirilmek seek out araştırmak,aramak
blurt out ağzından kaçırmak, hear out sonuna kadar dinlemek. seep into içine sızmak
baskın yapmak, birdenbire ortaya
bob up çıkmak help out yardımda bulunmak. seep out sızmak
batağa saplanmak,bataklığa seethe with
bog down gömülmek hem in - hem about kuşatmak, içine almak, çevirmek. someone ile kaynaşmak/kaynaştırmak
özetlemek, kısa kesmek, hepsini satıp bitirmek, elden
boil down kaynayarak suyunu çekmek hew out yontarak şekil vermek. sell off çıkarmak.
book something kişisel çıkar için ele vermek,elden
up tüm yerleri rezerve etmek/ayırmak hide away saklamak; saklanmak. sell out çıkarmak
boot out işten atmak, kapı dışarı etmek hide out polisten saklanmak, gizlenmek send for çağırmak, getirtmek
sınır komşusu funduszeue.infoinde
border on olmak hike up yukarı çekmek send in içeri göfunduszeue.info, arz etmek.
bottle up bastırmak,gizlemek (hisler gibi) hinge on bağlı olmak, dayanmak send off yollamak.
durumu iyiye gitmek, kendini
bounce back toparlamak hit off keşfetmek,ortaya çıkarmak send out dışarı göndermek,yollamak

bow out çekilmek, emekliye ayrılmak hit on tesadüfen bulmak, birisine asılmak send someone over birini bir yere göndermek
sıkıştığı yerden çıkmamak, kutu
box in barajı yapmak,sıkışıp kalmak hitch up (pantolon) yukarı çekmek send up havaya atmak, hapse atmak
işi genişletmek,dallanıp
branch out budaklanmak hold accountable sorumlu tutmak serve out (cezasını/görevini) tamamlamak
break away kurtulmak,kaçmak,ayrılmak hold back zaptetmek, kendini tutmak set about başlamak, girişmek, koyulmak.
break down bozulmak hold dear (birine) düşkün olmak set alight tutuşturmak
kar ve zararı eşit olmak, ne kar ne
break even zarar etmek hold down (işi) iyi yürütmek, bastırmak set back ilerlemesine engel/mani olmak
zorla girmek,sözünü önermek, öne sürmek. uzun
break in kesmek,alıştırmak hold forth uzadıya konuşmak set down yazmak,
break in on Bir sohbeti bölmek hold in tutmak, zaptetmek. set foot ayak basmak

break in on
somebody's
conversation lafını kesmek hold off uzakta tutmak, yaklaştırmamak. set free serbest bırakmak, azat etmek.

ayrılmak, bırakmak,
sonlandırmak, koparmak,kopmak, başfunduszeue.infomak,meydana
break off ilişkiyi kesmek,birdenbire durmak hold on beklemek, tutmak set in gelmek
break out patlak vermek, kaçmak hold on to tutunmak set off yola çıkmak, yol açmak

break through engeli geçmek, aşmak hold onto tutmaya çalışmak Set Off, Out SEYAHATE BAŞLAMK, YOLA ÇIKMAK
ilişkiyi kesmek, ayrılmak
break up (sevdiğinden),ayırmak hold out ileri sürmek, ısrar etmek,uzatmak Set On ATAK
hold out on birinden funduszeue.info vermeyi
brim over taşmak (su vb) someone reddetmek set out yola çıkmak, başlamak,açıklamak
sebep olmak, neden ertelemek,süre dolmasına rağmen set someone
bring about olmak hold over görevine devam etmek straight birini hizaya getirmek
geciktirmek,havaya kurmak, düzenlemek,
bring along yanında getirmek. hold up kaldırmak,tutmak,soymak set up hazırlamak
devirmek, indirmek, eleştirilere göğüs germek,makul
bring down azaltmak hold water olmak. set upon üzerine saldırmak
tanıtmak, sunmak,
bring in kazandırmak, işe almak hold with ile aynı fikirde olmak. settle down yerleşmek, uslanmak
bring into getirmek hole up köşesine çekilmek,saklanmak settle in yerleştirmek, mesken tutmak
bring on geliştirmek, sebep olmak hone in on odaklanmak settle on e karar vermek.
bring out ortaya çıkarmak honk at someone birine korna çalmak settle up yoluna koymak, halletmek
ikna etmek,razı etmek, karşıya hook something
bring over geçirmek into something bir şeye bir şeye bağlamak shake down haraca bağlamak, para sızdırmak
çocuk yetiştirmek,
bring up bahsetmek, kusmak hook up ilişki kurmak, askıya asmak shake out silkip atmak
(biri) iyi bir yolda olmak; (iş v.b.) iyi
brush away fırçalayarak temizlemek/çıkarmak hook up with ile evlenmek,ile ilişki kurmak shape up gitmek:
hook up with
brush up tazelemek (bilgiyi) someone biriyle buluşmak/görüşüyor olmak shell out (para) vermek.
elde etmeye çalışmak (zam/terfi
buck for vb'ni) hop in (araba vb'ye) binmek shin up sarılarak tırmanmak

buck up neşelenmek hop on hop diye atlamak, üzerine binmek ship off bir yere göndermek,yollamak
buckle down ciddiyetle/gayretle çalışmak. hose down hortumla sulamak/süpürmek ship out yola çıfunduszeue.infoe gitmek.
buckle on toka ile tutturmak, iliştirmek hot up ısınmak,heyecanlanmak shoo away kışt diyerek kovmak
hover over (akbaba gibi) birisinin
budge up kenara kaymak someone tepesinde/tepesine dikilmek shoot off fırlamak,vurmak

destek vurmak,bir tarafına destek


koymak (bir şeyin çökmesini
bug out hızlı kaçmak, sıvışmak huddle up kıvrılmak shore up önlemek için)
üzerine eklemek yaparak
build on geliştirmek. Dayandırmak hunch up kamburlaştırmak show in içeri almak
birikmek, artmak, yakalayıncaya kadar peşini
build up güçlendirmek hunt down bırakmamak, peşine düşmek show off Gösteriş yapmak
bulge out pırtlamak hurry out aceleyle çıkmak show out kovmak,uğurlamak
kilo almak (özellikle kasların çıkagelmek, ortaya
bulk up şişmesiyle) hush up örtbas etmek, üstü örtülmek show up çıkmak,varmak
karşılaşmak, arabayla (ağaca vb) kuruyup buruş buruş olmak;
bump into çarpmak ice up buzlanmak, buzlanıp kalmak shrivel up büzüşmek.

umursamamak, (bilmiyorum veya


ilgilendirmiyor anlamında) iki omuzu
bump up artırmak,yükseltmek immure in bir yere göfunduszeue.infomek shrug off yukarı kaldırmak

bunch up birbirine kenetlenmek indulge in kendine bir şey yapma izni vermek: shuffle off (sorumluluk vb) üstünden atmak

inure someone to görüşünü


buoy up moral vermek, neşelendirmek something birini bir şeye alıştırmak shut in engellemek,hapsetmek,kapamak

anlaşmazlıkları ya da sorunları
çözmek,(pürüz, sorun v.b.'ni) birini birine saldırtmak,köpeği birine
burn down yanıp kül olmak iron out gidermek. sic on saldırtmak
(birinin) yanına yaklaşmak, (birine)
burn off yakıp kül etmek iron out something tüm sorunları çözmek sidle up to yanaşmak.
elekten geçirmek, inceleyerek
burn out funduszeue.infoıp yok etmek. jack in bırakmak, vazgeçmek sift through okumak
tamamen yanmak.,yakmak, yakıp kendi imzasıyla bir şeyi başkasına
burn up yok etmek. jack off mastürbasyon yapmak sign away devretmek
mektubu bitirmek, mektubu
burst in söyleyivermek,haykırmak jam up bir şeyi sıkıştırmak/tıkamak sign off noktalamak.
ekibe katılmak (sözleşmeli
bust out of (bir yerden) sıvışıp kaçmak. jazz up canlandırmak, hareketlendirmek. sign on olarak),imzalamak
.-e yağ çekmek, -i yağlamak, -e
butter up dalkavukluk etmek. jeer at ile alay etmek, ile eğlenmek. sign out imzalamak
otuz bir çekmek,masturbasyon kendi imzasıyla (bir şeyi) (başkasına)
button up iliklemek,düğmelemek jerk off yapmak. sign over devretmek.

buy off rüşvet vermek, rüşvet kabul etmek jibe with e uymak, ile uyuşmak. sign up kaydolmak, yazılmak.

buy out bütün hisselerini almak. jot down not almak/etmek simmer down kendine hakim olmak, sakinleşmek

call away çağırmak juice up ortamı renklendirmek, içki içmek sing out bülbül kesilmek, ötmek,şakımak
istemek, gerektirmek,
call for çağrıda bulunmak jump in . nın içine zıplamak single out birer birer almak,şeçmek
(yardımcı veya danışman olarak)
call in (birini) çağırmak. jump on çıkışmak, üzerine binmek sink in batmak
iptal etmek, sona
call off erdirmek, durdurmak jump out at üstüne zıplamak siphon off çekmek, almak.
call on Ezbere okumak,Ziyaret etmek jump up zıplamak, atlamak sit in başında durmak,bakmak

call out to seslenmek jut out çıkık olmak, çıkıntı yapmak sit on alıp hiçbir şey yapmamak (bir şeyi)
birden devrilip düşfunduszeue.infoa katılmamak, dahil olmaktan
call upon başvurmak,ziyaret etmek keel over olmak. sit out kaçınmak
uzak durmak, uzak
cancel out etkisini yok etmek,iptal etmek keep away tutmak sit with someone biri ile kalmak

kontrol altına almak,zulüm


bakmak, ilgilenmek, yapmak,yükselmesine izin
care for sevmek keep down vermemek. sketch out tasarlamak,karalamak
aynı görüşü paylaşmak,sürekli göz gezdirmek,çabuk ve üstünkörü
carry along desteklemek keep in saklamak,içeride alıkoymak skim over okumak
skip out on
carry away alıp götürmek, sürüklemek. keep off uzak durmak something bir yerden sıvışmak
carry off kapmak, üstesinden gelmek keep on devam etmek skip over atlamak (konu vb)
keep on (with
carry on devam etmek gerund) Devam etmek slave away köle gibi çalışmak
dışarda tutmak, uyuyarak gidermek, uyuyarak
carry on with ile ilişkisi olmak, devam etmek keep out girmemek sleep off kurtulmak

yapmak, gerçekleştirmek,
uygulamak,(birini/bir şeyi) dışarıya
carry out taşımak keep up yukarda tutmak slice up dilim dilim etmek, dilimlemek
(bir şeyin) sayesinde (bir işi) keep up with ayak uydurmak, hızına slick something
carry through yapmak veya başarmak: yetişmek down (saçını vb) düzleştirmek
cart away from dışarıya çıkarmak/götürmek kick around aylaklık etmek, oyalanmak slim down zayıflamak
kazanç sağlamak, yararlanmak, süzülmek, dikkati çekmeden
cash in paraya çevirmek kick off başlamak,girişmek slip away sessizce gitmek

cash in on çıkar sağlamak,faydalanmak kink up düğüm düğüm olmak slip by geçip gitmek,akıp gitmek (zaman)
bir kenara bırakmak, başından
cast aside savmak kit out temin etmek slip off çıkarmak,kaçmak
ıssız adada mahsur kalmak,
cast away başından savmak knock around boşa zaman harcamak, gezmek slip out dikkati çekmeden sessizce gitmek
cast off reddetmek knock down yumrukla yere devirmek. slip up yanılmak, hata yapmak
ilmek atmak, örgüde ilk ilmeği işi bırakmak, paydos etmek, tatil
cast on atmak knock off etmek.ölmek slog on zorlanmak, zorla yürümek

cast out toplumdan dışlamak, uzaklaştırmak knock on . -e vurmak, -i çalmak slow down yavaşlamak, sakinleşmek
anlamak, çakmak. moda olmak,
catch on tutmak. knock out nakavt etmek, oyun dısı etmek. smack into şiddetle çarpmak/bindirmek
meydana çıkarmak, kötü bir şey
catch out yaparken yakalamak knock over devirmek. smoke out ortaya çıkarmak
hızına yetişmek, hamile bıfunduszeue.infoıya vurup
catch up tamamlamak , konuşmak knock up uyandırmak. smooth down sakinleştirmek,düzeltmek

bir şeye balıklama atlamak, bir şeyi


catch up in (şaçını vb) kaptırmak lap something up büyük bir zevkle kabul etmek smooth out düzlemek, pürüzsüzleştirmek
bağlamak, (gemiyi) bağlayıp ısırmaya çalışmak,ağzıyla kapmaya
catch up with .-e yetişmek:aynı düzeye gelmek lash down muhafaza etmek snap at çalışmak
(ani ve sert) tepki
cave in morali bozulmak,çökmek lash out göstermek/vermek,saldırmak snap off koparmak,kırmak
çevresinde yoğunlaşmak, hemen satın almak, hemen kabul
centre around çevresinde gelişmek lash out at sert ve ani çıkış yapmak snap up etmek,yakalamak
chalk up deftere yazmak last out çekmek,katlanmak snatch away from ayırmak,koparmak

yeni fikirler benimsemek,


karşısındakinin ne dediğini
change back eksi haline dönmek latch on (sonunda) anlamak snatch up kapmak
bir yöntemden diğerine sneak
change over geçmek latch on to anlamak,benimsemek in/on/into/onto .-e gizlice sokmak; -e gizlice girmek.
traş kremini sürüp köpürtmek, (bir
charge off kayıttan silmek lather up şeyi) köpürtmek snoop around (etrafa) bakınmak (SİNSİCE)
anne babanın haberi olmadan evden
charge with (bir şeyle) suçlamak launch into başlamak, istekle girişmek snuck out kaçarak bir yere gitmek
kovalamak, (köpek vb.) birisini
chase off kovalayarak dışarıya çıkarmak lay down yatmak, döşemek snuck out aileden izinsiz gece dışarı çıkmak
.-i azarlamak, -i haşlamak. -i
chat up birine yazmak/asılmak lay into dövmek, -e dayak atmak. snuggle down kıvrılıp yatmak

bir şeyi yapmaya son vermek,


pansiyon otel vb'nde kaydını (ekonomik nedenlerden dolayı) işçi
check into yaptırıp bir oda tutmak lay off çıkartmak soak up içine çekmek ,emmek

hıçkırarak söylemek/anlatmak, içini


check on in birini kontrol etmek lay on üzerine atılmak, saldırmak. sob something out çeke çeke/hıçkırarak ağlamak
.-e iyice bakmak; -e alıcı gözüyle sınıflandırmak,halletmek,çözümleme
check out bakmak. lay out yere sermek,sermek, hazırlamak sort out k
incelemek,denemek amacıyla
check over gözden geçirmek lay over kaplamak sort through içinden ayıklamak, içinden seçmek

leach into bir şeyin içine işlemek, (bir şeyin çalmaya başlamak (müzisyenler),
check up on İncelemek, kontrol etmek something içine doğru) sızmak sound off hazırlık borusu çal! Komutu

cheese off yorgun düşmek, bezginlik duymak lead away saptırmak,alıp götürmek sound out ağzını aramak

bir şeye
chew out fırça atmak,azarlamak lead in girmek/girişmek/başlamak,giriş space out boşluk bırakmak, ara vermek
biriyle tartışmak/ağız dalaşına
chicken out korkup vazgeçmek lead on yutturmak,inandırmak spar with someone girmek

birinin bir yerden


lead someone (merdiven/sandalye) inmesine ne düşündügünü açıkça söylemek.
chill out sakin ol,sakin kalmak, rahatlamak down something yardımcı olmak speak out daha yüksek sesle konusmak.
neden olmak,sonucunu doğurmak,
chime in maydanoz olmak, lafa karışmak lead to yol açmak spell out hecelemek,heceleyerek okuma

bir şeyden yavaş yavaş bir parçacığı kusmak, şiddetli bir şekilde
chip away koparmak, küçük parçalara ayrılmak lead up to zemin hazırlamak,yol açmak spew out fışkırtmak,çıkartmak
bir şeyden kopup fırlamak, ayrı bir
chip in para vermek, lafa girmek lead with someone (maça/oyuna) bir şey ile başlamak spin off birim haline getirmek
chop up doğramak leak out dışarı sızmak (sır), sızdırmak spin on üzerinde dönmek
chop down budamak,kesip düşürmek. lean in yüklen, omuz ver spit out tükürmek,söylemek
chuck away çöpe funduszeue.infoşa harcamak lean over üzerine eğilmek, abanmak sponge up beleşe konmak
birden önüne çıkmak, pat diye spout off about bir şey hakkında böbürlenerek
churn out seri üretim yapmak leap out önüne çıkmak something konuşmak
tek bir kelime etmemek,sesini
clam up çıkarmamak leave off .-den vazgeçmek, -i bırakmak. sprawl out serilmek, uzatmak
dışarda tutmak, birdenbire meydana
Clean Out temizlemek,soymak leave out katmamak,atlamak spring up gelmek,türemek
clear off sıvışmak, tüymek. leave over ertelemek spring on pat diye söyleyivermek

clear out boşaltmak,sıvışmak, tüymek. leave up başkasına bırakmak spruce up çeki düzen vermek,şık giyindirmek
sırrı ifşa etmek,sırrı başkasına birini teşvik etmek.
Clear Up çözmek,halletmek,temizlemek let on söylemek spur on Cesaretlendirmek

birinin bir yere inmesine yardımcı


kapatmak, kepenk olmak/rehberlik etmek, hayal
close down indirmek let down kırıklığına uğratmak square away (işleri) yoluna koymak

dört köşeli hale getirmek (bir şeyin


kenarlarını), karelere bölmek,
close in kuşatmak,sarmak let in kapıyı açıp içeriye almak. square off meydan okumak
cezasını affetmek, cezasını square with
close in on kuşatmak,-in etrafını çevirmek. let off funduszeue.infot bırakmak someone birinden özür dilemek
squirrel something birşeyleri sonra kullanmak üzere
close off hesabı kapatmak let slide vazgeçmek. away saklamak
girmesine izin vermek, geçiş izni
cloud over bulutla kaplamak, hava kapanmak let through vermek stack up düzenli yığmak, yığılmak
ile karşılaştırıldığında (iyi/kötü vs.)
clue in ipucu vermek let up yumuşamak, sertliğini kaybetmek. stack up against görünmek
comb through derinlemesine kazıklarla (bir yerin) sınırlarını
something araştırmak/incelemek Lie back sırtüstü yatmak,dinlenmek stake off belirtmek

come about doğmak,meydana gelmek lie down yatmak, uzanmak. stake out belirlemek, kazıklarla belirlemek

cinsel ilişkiye girmek,birinin


karşılaşmak, iyi etki sorumluluğunda veya vazifesinde
come across bırakmak lie with olmak stalk off sinirli sinirli yürümek
varmak, birlikte gitmek,
come along ortaya çıkmak, gelişmek lie within içinde kalmak stamp out kökünü kazımak, yoketmek

come along with birisiyle gitmek/gelmek lie-in geç saate kadar yatmak Stand by beklemek; hazır beklemek.

savaş/saldırı pozisyonundan çıkmak,


üstüne yürümek, saldırmak. rastlantı sonunda bulmak, gözüne bulunduğu makama bir daha aday
come at Keşfetmek light on\upon takılmak stand down olmamak
come away ayrılmak,terketmek light out hızla terk etmek, sıvışmak stand in katılmak,yerini almak
geri dönmek , aklına neşelendirmek,sevindirmek,sigara
come back gelmek light up yakmak stand off uzak tutmak,denize açılmak
elde funduszeue.infoak, ziyaret
come by etmek limp away topallayarak uzaklaşmak stand out göze çarpmak,fırlamak
sıraya
come down on haşlamak, cezalandırmak line up girmek,düzenlemek,sıralamak stand over (birinin) başında durmak.

line up on bir şeyin üzerinde sıraya stand over


come forward (belirli bir amaçla) ortaya çıkmak: something girmek/sıra yapmak somebody başına dikilmek

come in on yer almak,katılmak line up with sıraya dizmek stand up ayaga kalkmak,dayanmak,dikilmek
mirasa konmak, bağlamak, birleştirmek; bağlanmak,
come into girmek, katılmak. link up birleşmek. start by (söyleyerek/yaparak vb) başlamak
come off kopmak,açığa çıkmak live by ile yaşamak, geçinmek start in başlamak,atılmak

start in on
someone or bir şey yada biriyle uğraşmaya
come on sahneye çıkmak. live down unutturmak somethink başlamak
kıt kanaat geçinmek, geçimini
Come Out çıkmak, görünmek, gözükmek. live off sağlamak start off hareket etmek,başlamak
geçimini sürdürmek,yaşamını ilgilenmek (hobi vb), başlangıç
come out right doğru çıkmak live on idame ettirmek start on yapmak
start out with
come over başına gelmek,olmak,Ziyaret etmek live out sonuna kadar yaşamak. someone (bir çalışmaya vb) biri ile başlamak

becermek, başkalarını hayal


kırıklığına uğratmamak,(bir haber) zor bir durumdan sağ olarak
come through gelmek. live through çıkmak,yaşamak (bir zamanı/olayı) start up şaha kalkmak,fırlamak,çalışmak
come to ayılmak, kendine gelmek. Live Up To ulaşmak,-e uygun yaşamak stave off geçici olarak savmak,defetmek

yaklaşmak, ele alınmak,


ortaya çıkmak, piyasaya
come up çıkmak liven up i neşelendirmek, -i canlandırmak stay down (tehlike anında vb) eğilmek

(belirli bir hizaya) kadar gelmek.


come up to (belirli bir seviyeyi) tutturmak. lock away kilitleyip saklamak stay off yaklaşmamak, uzak durmak

çözüm yolu bulmak,yetişmek,(bir dışarıda bırakmak, (işçileri) işyerine


come up with plan, çare, cevap v.b.'ni) bulmak. lock out sokmamak stay out dışarıda kalmak
. -i anımsatmak, -i akla getirmek, -i
conjure up uyandırmak. lodge in takılıp kalmak stay over yatıya kalmak

cook up tezgahlamak,uydurmak log in sisteme oturum açmak, -e girmek stay put yerinden kımıldamamak
(bir duygu/his) yavaş yavaş
cool down sakinleşmek log on e girmek,baglanmak steal over someone sarmak/bürümek
steal up on
cool off serinlemek,sakinleşmek look after bakmak (ilgilenmek) someone birine sessizce/sinsice yaklaşmak
özgürlüğünü sınırlamak, kapamak
coop up (bir şeyi kapamak) look away yüzünü yana çevirmek steep in . -e batmak
coop up in look away from
something hapsetmek, tıkmak someone (birinden) bakışlarını çevirmek steer into yöneltmek
inmek,istifa etmek; emekliye
cope with başa çıkmak look back on arkasına/geriye dönüp bakmak step down ayrılmak.
güvenlik çemberi oluşturmak, hor görmek, tepeden step into
cordon off kordon altında almak look down on bakmak something burnunu funduszeue.info şeye karışmak
cotton on farkına varmak, kavramak look for aramak step off . -den inmek,adımlamak

cough up zorla söylemek, zoraki anlatmak Look Forward To Dört gözle beklemek step out çıkmak,dışarı çıkmak
count for
something bir değeri/önemi olmak,para etmek look in on kısa bir ziyaret yapmak. step over yürüyerek üzerinden geçmek
look in on (süreci) hızlandırmak, terfi ettirmek;
count on güvenmek, bel baglamak somebody birini ziyaret etmek step up terfi etmek.

count out birer birer saymak look into incelemek, araştırmak,içine bakmak stew over .. -in yüzünden telaşa düşmek
cover up gizlemek; örtbas etmek. look on seyirci kalmak,izlemek stick in sokmak, batırmak

çıkıntı yapmak,besbelli olmak,(dışarı)


cower away çekinmek look out dışarı bakmak,bakmak stick out çıkarmak/uzatmak.
crack down aşırı önlem almak look out for dikkat etmek, gözetmek stink up kokutmak
son vermek için birşeyin üstüne
crack down on gitmek look over göz gezdirmek, incelemek stock up depolamak, stok yapmak
birşey yapmaya mümkün oldugu
crack on kadar devam etmek look through incelemek, göz atmak stock up on oldukça çok miktarda satın almak
iyilesmek, düzelmek.-i aramak, -e
cram into -in tıkmak,tıkıştırmak look up bakmak. stop by ugramak,ziyaret etmek

cram up ineklemek look up to hayranlık duymak, saygı duymak stop off (bir yerde) durmak; mola vermek.
kalitesine bakmaksızın çok sayıda
crank out üretmek look upon bakmak,olarak görmek storm out hiddetle ayrılmak
to keep someone informed of what
crank up hareket ettirmek. loop in is happening stow away kaçak yolculuk yapmak
mermi yağdırmak, kurşun
crap out mortoyu çekmek,bozulmak,ölmek loose off yağdırmak strap someone in birini kayışla bağlamak
crash in on üzerine yıkılmak loosen up açmak, gevşetmek stress out aşırı strese girmek
crash with
someone birisinin evinde kalmak lop off kesmek,kesip atmak stretch away (boylu boyunca) uzanmak
crawl out sürünerek çıkmak lose out kaybetmek,kaybolmak stretch out uzatmak,germek

creep out gizlice çıkmak/sıvışmak lumber off hantal hantal gitmek/ilerlemek strike down devirmek
birdenbire oluşmak, ortaya çıkmak,
crop up doğmak, çıkmak. lurk around\about gizli gizli dolaşmak. strike off uçurmak, kesip koparmak
karalamak, silmek, üstünü çizerek bir işyerini başarılı bir şekilde idare çalmaya başlamak,söylemeye
cross out iptal etmek. make a go of etmek, başarılı olmak strike up başlamak
crow about birşey hakkında böbürlenmek make do with ile yetinmek string out .-i ipe asmak. Dizilmek
kalabagını yararak ilerlemek,itiş
crowd in kakış ilerlemek make down fiyatını düşürmek string up birini ipe çekmek.
e doğru gitmek, e neden
cull out seçip ayırmak/almak make for olmak, sağlamak strip off soymak,çıkarmak
karşı gelmek, üstün olmak,
cut across kestirmeden gitmek make off kapkaç yapmak struggle on uğraşmak

(ne olduğunu) kestirmek, çıkarmak;


seçmek, fark funduszeue.infok,
cut down on azaltmak,kısmak,kesmek make out çözmek strung out sarhoş
araya girmek,(birinin) sözünü
cut in kesmek make over dönüştürmek,yenilemek,devretmek stuff in tıkıştırmak
stuff something tıka basa (bir şeyin içine)
cut in on azaltmak. sözünü kesmek make sure of Doğrulamak, emin olmak down something doldurmak/itmek
stumble rasgele bulmak, tesadüfen bulmak;
cut into azaltmak. make through üstesinden gelmek,atlatmak across/on/upon tesadüf etmek.

oluşturmak, uydurmak(hikaye vs
gayrete gelmek, bağlarını yalan)
cut loose koparmak,kelepçelerini çözmek make up makyaj yapmak stumble over dengesini kaybetmek, sendelemek
kesmek, kapatmak,
cut off durdurmak make up for telafi etmek suck in içine çekmek, emmek

cut out kesip çıkarmak, bırakmak make up with gönlünü almak, ile arayı düzeltmek suck up emmek,içine çekmek,yagcılık etmek

cut out for (bir şey için) biçilmiş kaftan olmak map out ayrıntılarıyla planlamak sum up özetlemek

cut through (boylu boyunca) kesmek, birdenbire içini kaplamak (bir his vb),
something anlaşılmasını kolaylaştırmak mark out seçip ayırmak.sınırlarını çizmek. surge up şiddetle yükselmek (dalga)
cut up parça parça kesmek, doğramak. mark up fiyatları yükseltmek suss out kontrol etmek, çözüm üretmek
ile sarmalamak
dash down acele ile yazmak, karalamak marry off evlendirmek,baş göz etmek swathe in (sargı/giysi/örtü/kumaş)
dawn on kafasına dank etmek, anlamaya istenilen ölçülere göre/uygun terleyerek atlatmak, endişeyle
somebody başlamak measure up olmak. sweat out beklemek
deal in ticareti yapmak. measure up to kadar iyi olmak: sweep away alıp götürmek,silip süpürmek

Ingilizce

(Geçmiş)
Present
(Şimdiki)
Future
(Gelecek)

CAN/ Be able to
CAN/ Be able to

Could

MAY

Must/Have to/Have got


to
Had to

Might

Should/Ought to:

Would
Would

Have/get+object+past participle

Make+object+bare infinitive

Let+object+bare infinitive
If + PAST PERFECT + WOULD+
HAVE+ V3

WOULD+ HAVE+ V3

Must have+V3

should/ought to have+V3
can't have+V3

may have+V3

could have+V3

Might have+V3
Needn’t have+V3
İngilizce Zamanlar (Tensler)

Simple past tense ( geçmiş zaman )


geçmişte belirli bir zamanda yapılan işleri anlatır.
Bu belirli zaman çok eski bir tarih olabileceği gibi, bir kaç dakika öncesi de olabilir.)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Past continuous tense (geçmiş zamanda devamlılık)


Geçmişte başlayıp, hala devam eden işleri ingilizce olarak anlatmak için past continuous
kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Past perfect tense (geçmiş zamanın hikayesi)


Bir işin geçmişte bir tarihten daha önce yapılmış olduğunu belirtir

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Past perfect continuous tense ( Geçmiş Zamanda Devam Etmişlik)


bir işin geçmişte bir zamanda yapılmış olduğunu ve belli bir süre devam etmiş olduğunu

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Simple present tense (İngilizce geniş zaman)


bir işin her zaman yapıldığını anlatır.
Şöyle bir tanımla da Simple present tense açıklanabilir. Bir iş her zaman yapılırmış gibi
ediliyorsa, o cümle geniş zamandır. Yani Simple present tense cümledir.
İngilizce Zamanlar (Tensler)

Present continuous tense (İngilizce şimdiki zaman)


Bir iş şu anda yapılıyorsa, o cümle şimdiki zamandır. Yani Present continuous tensedir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Present perfect tense (İngilizce belirsiz geçmiş zaman)


Present perfect tense bir işin geçmişte herhangi bir belirsiz zamanda yapıldığını ifade eder
past tense ile karıştırılmamalıdır.
Geçmişte yapılmış işleri Present perfect tense ile açıklamak uygundur.
Geçmişte belirli zamanları ifade eden "dün, Salı günü, geçen sene" gibi zarflar, Present p
tense ile sadece since ve before (-den beri) ile kullanılır.
Eğer işin yapılma tarihi belirtiliyorsa Present perfect tense kullanılmaz, yerine Simple pa
kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Present perfect continuous tense ( İngilizce geçmiş ve şimdiki zamanda devamlılık)


bir işin şimdiye kadar yapıldığını ve şu anda yapılmasının devam ettiğini anlatır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Future tense (İngilizce Gelecek zaman)


gelecekte gerçekleşecek bir iş veya eylem için kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)


Future continuous tense (sürekli gelecek zaman)
Bir işin gelecek zamanda da devam edeceğini ingilizce olarak anlatmak istersek Future co
tense cümle kurarız

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Future perfect tense (gelecek zamanda tamamlanmışlık)


Bir işin gelecekte bir zamanda mutlaka tamamlanacağını ingilizce olarak anlatmak isters
perfect tense kullanmamız gerekir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Future perfect continuous tense (Gelecek Zamanda Devamlılık)


İngilizce’de gelecek zamanda devam edecek olan bir işi anlatmak için Future Perfect Con
Tense kullanılır.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

FUTURE IN THE PAST ( GEÇMİŞTE GELECEK ZAMAN )


geçmişte gelecekle ilgili olayları anlatırken kullanılır. Türkçeye genellikle yapacaktı, edec
şeklinde tercüme edilir

İngilizce Zamanlar (Tensler)


Can yardımcı fiili bir işi yapabilmek, becerebilmek anlamına gelen cümlelerde kullanılır.

► Can: ...e bilmek: güç, yetenek


► Be able to: ..e bilmek: Can' e eşittir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Could yardımcı fiili can yardımcı fiilinin past halidir.

I can do. Yapabilirim.

I could do. Yapabilirdim. (Yapabildim.)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

May yardımcı fiilinin iki kullanılış şekli vardır.


İzin anlamı taşır ve daha çok soru şekli ile kullanılır.
Olasılık gösterir.
Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına may yardımcı fiili getirilere
kurulurlar.
► May:. ..ebilmek: olası, tahmin

İngilizce Zamanlar (Tensler)

► Must: ...meli, ...malı: (Must'ta zorunluluk söyleyen kişiyle ilgilidir. Dışarıdan herhangi b
yoktur.)
► Have to: zorunda olmak
Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına must yardımcı fiili getirilere
kurulurlar.
Have to ve must’ın geçmiş zaman biçimidir. Tüm özneler için aynıdır. Eylemin yalın durum
Soru ve olumsuz yapılırken did kullanılır ve had to, have to’ya dönüştürülür.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Might yardımcı fiili must yardımcı fiilinin past halidir.

Olasılık-may’ den daha zayıf (Probability (weaker than may):

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Shall yardımcı fiilinin geçmiş şekli should dur.


► Should: gerekir. Her ikisi de “tavsiye öneri” anlamında kullanılır. "Ought to" ile arasınd
nüans farkı vardır, aynı anlamda kullanılabilirler
► Ought to: gerekir.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Will yardımcı fiilinin geçmiş şekli would dur.

..ecekti
I will go. Ben gideceğim.
I would go. Ben gidecektim
İngilizce Zamanlar (Tensler)

would'un tek başına kullanımı ''used to '' ile aynıdır.would kendisinden sonra gelen fiile
''……-erdi'' anlamını verir.Geçmişte yaptıgımız fiileri özne +would+ fiil ile kurabiliriz

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıda, have ve get fiillerinden sonra söz konusu nesne ve ardından gerekli fiilin past p
hali getirilir. Cümlede işi yapan kişiye yer verilmez. Have ve get fiilleri, cümle hangi zaman
göre çekilmeli, cümlenin past participle kısmı sabit kalmalıdır:

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Birisine bir işi zorlayarak yaptırmak. Bunda neden-sonuç ilişkisi çok barizdir.

Eş anlamlı fiiller = force = compell = oblige = zorlamak, mecbur etmek

subject = özne + make(made) + somebody + do + something.

İngilizce Zamanlar (Tensler)

izin vermek, müsaade etmek, salmak anlamına gelir. Birisine bir şey yapması için izin verm

Let + somebody + do + something


İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapı, bilhassa şartlı cümleciklerde kullanılır ve geçmişte ancak şarta bağlı olarak “yapılır
manasında kullanılır.
would have+V3 (yapılırdı )
would not have+V3 (yapılmazdı )

İngilizce Zamanlar (Tensler)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “
ihtimalle öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için kullanırız

(-mış olmalı)
Must have+V3
Must not have+V3 (-memiş olmalı)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Cümleye kattığı anlam: gerekli veya olumlu bir durum vardı ama olmadı ya da gerçekleşme
Geçmişte yapılan bir hata veya pişmanlıklardan bahsetmek için bu yapı sıklıkla kullanılır.
should/ought to have+V3 : (-malıydı)
shouldn’t have+V3 (-mamalıydı)
İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olmadığından neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani
ihtimalle öyle olmamıştır” dediğimiz durumlar için kullanırız.

Can’t have+V3 (-mış olamaz)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “bel
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.

may have+V3 :(-miş olabilir)


May not have+V3 (-mamış olabilir)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bir durumun gerçekleşmesi ihtimali vardı ama olmadı, gerçekleşmedi demek için kullanırız
could have+V3 (-ebilirdi)
couldn’t have+V3 (-mış olamaz)

İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “bel
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.

might have+V3 (-miş olabilir)


might not have+V3 (-mamış olabilir)
İngilizce Zamanlar (Tensler)

Bu yapıyı geçmişte yapılan bir şeyin gerekli olmadığı ama gerçekleştiği durumlarda kullanı

Needn’t have+V3 (gerekmezdi)


Örnek cümle

I went to school yesterday.

We played basketball last Sunday.

Örnek cümle

I was writing a book

Örnek cümle

The baby had cried till the morning

Örnek cümle

I had been working in the garden yesterday.

Örnek cümle

We live in Istanbul.
Örnek cümle

I am cooking a cake now.

Örnek cümle

I have cooked cake before.

Örnek cümle

I have been singing a song.

Örnek cümle

I will see you tomorrow.

Örnek cümle
The baby will be sleeping in the afternoon.

Örnek cümle

I will have finished my homework by dinner time.

Örnek cümle

I will have been working in the garden tomorrow.

Örnek cümle

I was going to meet Mr Smith

Örnek cümle
Ayşe can speak English.

Örnek cümle

He could speak English very well.

Örnek cümle

She may be late tonight.

Örnek cümle

I must go to school five days a week.


Örnek cümle

I had to pay a fine

Örnek cümle

He might be late that night.

Örnek cümle

You should apply for that job.

Örnek cümle

He would be here at five o’clock


Örnek cümle

I would call my parents every Sunday.

Örnek cümle

She had/got her hair dyed yesterday.

Örnek cümle

I made my students come to class in time

Örnek cümle

My father let me drive his car the other day.


Örnek cümle

If my mum had seen this bird, she would


have bought it.

Örnek cümle

He would have arrived by 6

Örnek cümle

He must have seen you

Örnek cümle

She should have taken the job


Örnek cümle

He can’t have committed suicide

Örnek cümle

She might have killed her husband by mistake

Örnek cümle

He could have fallen down

Örnek cümle

A member of his family might have killed him


Örnek cümle
Türkçesi Özne

Ben dün okula gittim.


I
Biz geçen pazar basketbol oynadık

Türkçesi Özne

Ben bir kitap yazıyordum. I

Türkçesi Özne

Bebek sabaha kadar ağlamıştı. I

Türkçesi Özne

Ben, dün bahçede çalışmaktaydım. I

Türkçesi Özne

Biz İstanbul'da yaşarız. I


Türkçesi Özne

Ben şu anda kek pişiriyorum. I

Türkçesi Özne

Ben daha önce kek pişirdim. I

Türkçesi Özne

Ben şarkı söylemekteyim. I

Türkçesi Özne

Seni yarın göreceğim. I

Türkçesi Özne
Bebek öğleden sonra uyuyor olacak. I

Türkçesi Özne

Ev ödevimi akşam yemeğine kadar I


bitirmiş olacağım.  

Türkçesi Özne

Ben yarın bahçede çalışmakta olacağım.


I

Türkçesi Özne

Mr Smith ile buluşacaktım. I

Türkçesi Özne
Ayşe İngilizce konuşabilir. Ayşe

Türkçesi Özne

O, çok iyi İngilizce konuşabilirdi. We

Türkçesi Özne

O, bu gece geç kalabilir. she

Türkçesi Özne

Haftada beş gün okula gitmeliyim. ı


Türkçesi Özne

Ceza ödemek zorunda kaldım. I

Türkçesi Özne

O, o gece geç kalabilir. he

Türkçesi Özne

Bu işe başvurmalısın. you

Türkçesi Özne

O, saat beşte burada olacaktı. he


Türkçesi Özne

Anne-babamı her Pazar arardım. I

Türkçesi Özne

Dün saçını boyattı. she

Türkçesi Özne

Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirt tim I

Türkçesi Özne

Babam geçen gün bana arabasını


My father
kullandırdı./kullanmama izin verdi.
Türkçesi Özne

Şayet annem bu kuşu görseydi, onu satın


If my mum
alırdı.

Türkçesi Özne

altıya kadar gelmiş olacaktı He

Türkçesi Özne

Seni görmüş olmalı He

Türkçesi Özne

İşi kabul etmeliydi She


Türkçesi Özne

İntihar etmiş olamaz

Türkçesi Özne

Yanlışlıkla kocasını öldürmüş olabilir she

Türkçesi Özne

Yere düşebilirdi he

Türkçesi Özne

A member of his
Aileden biri onu öldürmüş olabilir
family
Türkçesi Özne

Bulaşığı yıkaman gerekmezdi


Fiil 2.Şekli Tümleç

called the ambulance.

Yardımcı fiil Fiil + ing takısı

was going

Yardımcı fiil Fiil 3.Şekli

had written

Yardımcı fiilin Past hali


+ to be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı

had been working

Fiil Tümleç

eat an apple.
Yardımcı fiil Fiil + ing takısı

am going

Yardımcı fiil Fiil 3.Şekli

have studied

Yardımcı fiil Fiil + ing takısı

have been travelling

Yardımcı fiil Fiil

will stay

Yardımcı fiil Fiil + ing takısı


will be waiting

Yardımcı fiil Fiilin 3.Şekli

will have come back

Yardımcı fiil + to be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı

will have been working

Yardımcı fiil going to

was going to

Yardımcı fiil Fiil


can speak

Yardımcı fiil Fiil

could get back there

Yardımcı fiil Fiil

may be late

Yardımcı fiil Fiil

must go to
Yardımcı fiil Fiil

Had to pay

Yardımcı fiil Fiil

might be late

Yardımcı fiil Fiil

should apply

Yardımcı fiil Fiil

would be here
Yardımcı fiil Fiil

would call

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

had/got her hair dyed

Yardımcı fiil Fiil

Made my students

Yardımcı fiil Fiil

let me drive his car


Yardımcı fiil Fiil

had seen this bird,

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

would have arrived

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

must have seen

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

should have taken


Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

might have killed

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

could have fallen

Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali

might have killed


Yardımcı fiil Fiil'in 3. hali
Türkçesi Özne

Olumsuz
Ben ambulans çağırdım. I

Tümleç Türkçesi

Past continuous
tense olumsuz
to the office. Ben ofise gidiyordum. cümleler,

Tümleç Türkçesi
Past perfect
tense olumsuz
cümleler
a poem. Ben bir şiir yazmıştım.

Tümleç Türkçesi Past Perfect


Continuous
Tense ile
olumsuz
in the garden. Ben bahçede çalışmaktaydım. cümleler

Türkçesi Özne

Simple present tense olumsuz


cümleler
Ben bir elma yerim. I
Tümleç Türkçesi

Present
continuous
tense olumsuz
to Bristol. Ben Bristol'a gidiyorum. cümleler

Tümleç Türkçesi

Present perfect
tense olumsuz
English. Ben İngilizce çalıştım. cümleler

Tümleç Türkçesi
Present perfect
continous tense
Ben 2 haftadan beri Avrupa'yı olumsuz
to Europe for 2 weeks. cümleler,
gezmekteyim.

Tümleç Türkçesi
Future tense
olumsuz
cümleler
in the hotel. Ben otelde kalacağım.

Tümleç Türkçesi
Future
continuouns
Future
continuouns
tense olumsuz
for her. Ben onu bekliyor olacağım. cümleler

Tümleç Türkçesi
Future perfect
tense olumsuz
home. Ben eve dönmüş olacağım. cümleler

Tümleç Türkçesi

Future Perfect
Continuous
Ben yarın bahçede çalışmakta Tense cümleler
in the garden.
olacağım.

Fiil Tümleç Türkçesi

Mr Smith ile
meet Mr Smith
buluşacaktım.

Tümleç Türkçesi Özne


English. Ayşe İngilizce konuşabilir. I

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
by the five o'clock Saat beşe kadar oraya dönebilirdik.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
tonight O, bu gece geç kalabilir.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
school ben okula gitmeliyim
Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
a fine Ceza ödemek zorunda kaldım.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
that night O, o gece geç kalabilir.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
for that job Bu işe başvurmalısın.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
at five o’clock O, saat beşte burada olacaktı.
Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
my parents every Sunday Anne-babamı her Pazar arardım.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
yesterday. Dün saçını boyattı.

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
Öğrencilerimi sınıfa zamanında
come to class in time
getirttim

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
Babam geçen gün bana arabasını
the other day.
kullandırdı./kullanmama izin verdi.
Özne Yardımcı fiil Fiil'in 3, hali

she would have bought

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
by 6 altıya kadar gelmiş olacaktı

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
You Seni görmüş olmalı

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
the job İşi kabul etmeliydi
Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
her husband by mistake Yanlışlıkla kocasını öldürebilir

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
down Yere düşebilirdi

Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
him Aileden biri onu öldürmüş olabilir
Tümleç Türkçesi

olumsuz şekli
Yardımcı fiil olumsuz şekli Fiil 1.Şekli

did not (didn't) ring

Özne Yardımcı fiil

I was not (wasn't)

Özne Yardımcı fiil

I had not (hadn't)

Yardımcı fiilin olumsuz hali + to be


Özne
fiilinin 3. şekli

I hadn’t been

Yardımcı fiil Fiil

do not (don't) run.


Özne Yardımcı fiil (olumsuz şekli)

I am not

Özne Yardımcı fiil

I have not (haven't)

Özne Yardımcı fiil

have not been


I
(haven't been)

Özne Yardımcı fiil (olumsuzluk eki)

I will not (won't)

Özne Yardımcı fiil olumsuz şekli


I will not be

Özne Yardımcı fiil

I will not have (won't have)

Özne Yardımcı fiil + to be fiilinin 3. şekli

I will haven’t been

Özne

FUTURE IN THE PAST


olumsuz şeki
I

Yardımcı fiil olumsuzu Fiil


Can't climb

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

I couldn’t

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

I may not

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

we mustn't
Özne Yardımcı fiil olumsuzu

I didn't Have to

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

my mother might not

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

you shouldn't

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

ayşe wouldn't
Özne Yardımcı fiil olumsuzu

I would not

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

she haven’t had/got

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

I could' t Make

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

My father wouldn’t let


Tümleç Türkçesi

Şayet annem bu kuşu görseydi, onu


it
satın alırdı.

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

He would not have

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

He must not have

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

She should not have


Özne Yardımcı fiil olumsuzu

he can’t have

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

she might not have

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

he could not have

Özne Yardımcı fiil olumsuzu

A member of his family might not have


Özne Yardımcı fiil olumsuzu

You needn’t have


Tümleç Türkçesi

the bell. Ben zili çalmadım.

Fiil + ing takısı Türkçesi

walking. Ben yürümüyordum.

Fiil 3.Şekli Tümleç

broken the rules.

Fiil + ing Tümleç

reading a novel.

Türkçesi

Simple present tense soru


cümleleri
Ben koşmam.
Fiil + ing takısı Türkçesi

singing. Ben şarkı söylemiyorum.

Fiil 3.Şekli Tümleç

seen a kangaroo.

Fiil + ing takısı Tümleç

wearing a coat.

Fiil Tümleç

eat the lunch.

Fiil + ing takısı Tümleç


sleeping on the bus.

Have+ fiilin 3.Şekli Tümleç

finished the phone call.

Fiil + ing takısı Tümleç

reading a book tomorrow.

Yardımcı fiil olumsuz


going to
Şekli

wasn't going to

Tümleç Türkçesi
a tree Ben ağaca çıkamam.

Fiil Tümleç

dance very well

Fiil Tümleç

go to the party

Fiil Tümleç

talk about it
Fiil Tümleç

pay a fine

Fiil Tümleç

be happy very well

Fiil Tümleç

eat too much fast food.

Fiil Tümleç

leave me
Fiil Tümleç

call my parents every Sunday

Fiil'in 3. hali Tümleç

her hair dyed yesterday.

Fiil Tümleç

my students come to class in time

Fiil Tümleç

me drive his car the other day.


Özne

olumsuz şekli
If my mum

Fiil'in 3. hali Tümleç

arrived by 6

Fiil'in 3. hali Tümleç

seen You

Fiil'in 3. hali Tümleç

taken the job


Fiil'in 3. hali Tümleç

committed suicide

Fiil'in 3. hali Tümleç

killed her husband by mistake

Fiil'in 3. hali Tümleç

fallen down

Fiil'in 3. hali Tümleç

killed him
Fiil'in 3. hali Tümleç

done the washing up


Yardımcı fiil Özne

soru cümleleri
Did I

Yardımcı fiil Özne

Past continuous tense soru cümleleri


Was I

Türkçesi Yardımcı fiil


Past perfect tense
soru cümleler
Ben kuralları bozmamıştım. Had

Yardımcı fiilin Past


Türkçesi
hali
Past Perfect
Continouos Tense
soru cümleleri
Ben bir roman okumamaktaydım. Had

Yardımcı fiil Özne Fiil

Do I drink
Yardımcı fiil Özne

Present continuous tense soru


cümleleri Am I

Türkçesi Yardımcı fiil

Past continuous
tense, ingilizce
belirsiz geçmiş
zaman soru
cümleleri
Ben hiç kanguru görmedim. Have

Türkçesi Yardımcı fiil

Present perfect
continous tense
Ben mont giymemekteyim. soru cümleleri Have

Türkçesi Yardımcı fiil

Future tense soru


cümleleri
Ben öğlen yemeği yemeyeceğim Will

Türkçesi Yardımcı fiil


Future continuous
tense soru
Future continuous
tense soru
Ben otobüste uyuyor olmayacağım. cümleleri Will

Türkçesi Yardımcı fiil


Future perfect
tense soru
Ben telefon konuşmamı bitirmiş cümleleri, Will
olmayacağım.

Future Perfect
Türkçesi Continuouns Tense Yardımcı fiil
(İngilizce gelecek
zamanda
devamlılık) soru
cümleleri
Ben yarın bir kitap okumakta
Will
olmayacağım.

Fiil Tümleç Türkçesi

Mr Smith ile
meet Mr Smith
buluşmayacaktım.

Yardımcı fiil Özne

soru şekli
soru şekli
Can you

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Ben iyi dans edemezdim. Could

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Partiye gitmeyebilirim may

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Bunun hakkında konuşmamalıyız must
Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Ceza ödemek zorunda kalmadım. Did

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Annem mutlu olmayabilir might

Türkçesi Yardımcı fiil

Bu kadar çok hazır yiyecek should


yememelisin.

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Ayşe beni terk etmeyecekti. would
Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Anne-babamı her Pazar aramazdım. would

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Dün saçını boyatmadı had/got

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Öğrencilerimi sınıfa zamanında
did
getirtemedim

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Babam geçen gün bana arabasını
kullanmasına izin vermezdi Did
./kullanmama izin vermedi
Yardımcı fiil Fiil Özne

had not seen this bird, she

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
altıya kadar gelmiş olmayacaktı

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Seni görmemiş olmalı

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
İşi kabul etmemeliydi should
Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
İntihar etmiş olamaz can’t have

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Yanlışlıkla kocasını öldürmemiş
might
olabilir

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Yere düşmüş olamaz could have

Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Aileden biri onu öldürmemiş olabilir might have
Türkçesi Yardımcı fiil

soru şekli
Bulaşığı yıkaman gerekmezdi
Fiil 1.Şekli Tümleç Türkçesi

loose weight? Ben kilo verdim mi?

Fiil+ing takısı Tümleç Türkçesi

carrying a bag? Ben çanta taşıyor muydum?

Özne Fiilin 3.Şekli Tümleç

I tasted her homemade cake?

Özne To be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı

I been reading

Tümleç Türkçesi

İngilizce geniş zaman soru


zarflı cümleler
water? Ben su içer miyim?
Fiil + ing takısı Tümleç Türkçesi

eating pizza? Ben pizza yiyor muyum?

Özne Fiil 3.Şekli Tümleç

I taken the medicament?

Özne be + fiil + ing takısı Tümleç

I been watching the movie?

Özne Fiil Tümleç

I drink water?

Özne be +fiil + ing takısı Tümleç


I be swimming in the ocean?

Özne Have +fiilin 3.Şekli Tümleç

I have finished the homework?

Özne To be fiilinin 3. şekli Fiil + ing takısı

I have been working

Yardımcı fiil Özne


FUTURE IN THE
PAST
Soru cümleleri
Was I

Fiil Tümleç Türkçesi


close the door please Kapıyı kapatabilir misin lütfen?

özne fiil Tümleç

you please speak louder

özne fiil Tümleç

ı borrow your pen

özne fiil Tümleç

they come here tomorrow


özne Yardımcı fiil fiil

I have to pay

özne fiil Tümleç

ı use your telephone

özne fiil Tümleç

I study english ?

özne fiil Tümleç

you give him this letter


özne fiil Tümleç

I call my parents every Sunday

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

she her hair dyed yesterday.

özne fiil Tümleç

my students come to class in


I make
time

özne fiil Tümleç

My father let me drive his car the other day.


Yardımcı fiil Fiil'in 3, hali Tümleç

would not have bought it

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

she have taken the job


özne Fiil'in 3. hali Tümleç

he committed suicide

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

she have killed her husband by mistake

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

he fallen down

özne Fiil'in 3. hali Tümleç

A member of
killed him
his family
özne Fiil'in 3. hali Tümleç
Soru kelimesi

soru zarflı cümleler


What

Soru kelimesi

Past continuous tense soru zarflı


cümleler
What

Türkçesi

Ben onun ev yapımı kekini tatmış


mıydım?

Tümleç Türkçesi

Ben bir kitap okumakta


a book?
mıydım?

Soru kelimesi Fiil

What do
Soru kelimesi

Present continuouns tense, (İngilizce


şimdi zaman) soru zarflı cümleler
What

Türkçesi

Ben ilacı içtim mi?

Türkçesi
Present perfect continuous
tense, ingilizce geçmiş ve
şimdiki zamanda devamlılık
Ben film izlemekte miyim? soru zarflı cümleler

Türkçesi

İngilizce gelecek zaman soru


zarflı cümleler
Ben su içecek miyim?

Türkçesi
Future continuouns tense,
İngilizce sürekli gelecek
zaman soru zarflı cümleler,
Future continuouns tense,
İngilizce sürekli gelecek
zaman soru zarflı cümleler,
Ben okyanusta yüzüyor olacak mıyım?

Türkçesi Future perfect tense,


ingilizce gelecek zamanda
tamamlanmışlık soru zarflı
cümleleri
Ben ödevi bitirmiş olacak mıyım?

Tümleç Türkçesi

Ben yarın bahçede


in the garden?
çalışmakta olacak mıyım?

going to Fiil

going to Buy
Türkçesi

Lütfen daha yüksek sesle konuşabilir


misiniz?

Türkçesi

Kaleminizi ödünç alabilirmiyim

Türkçesi

Yarın onlar buraya gelmeliler mi?


Tümleç Türkçesi

Ceza ödemek zorunda


a fine
kaldım mı ?

Türkçesi

Telefonunuzu kullanabilir miyim?

Türkçesi

Ben ingilizce çalışmalı mıyım ?

Türkçesi

Lütfen bu mektubu ona verir miydiniz? 


Türkçesi

Anne-babamı her Pazar ararmıydım.

Türkçesi

Dün saçını boyattımı.

Türkçesi

Öğrencilerimi sınıfa zamanında


getirtdim mi?

Türkçesi

Babam geçen gün bana arabasını


kullanmaya izin verir miydi
Türkçesi

Şayet annem bu kuşu görmeseydi, onu


satın almazdı

Türkçesi

Türkçesi

Türkçesi

İşi kabul etmeli miydi ?


Türkçesi

İntihar etmiş olamaz mı ?

Türkçesi

Yanlışlıkla kocasını öldürmüş olabilir


mi ?

Türkçesi

Yere düşmüş olabilir mi ?

Türkçesi

Aileden biri onu öldürmüş olabilir mi ?


Türkçesi
Yardımcı fiil Özne Fiil 1.Şekli

did you do?

Yardımcı fiil Özne Fiil+ing takısı

were you expecting?

Özne Tümleç Türkçesi

you do? Ne yaparsın?


Yardımcı fiil Özne Fiil + ing takısı

are you doing?

soru kelimesi Yardımcı fiil Özne

What have you

Soru kelimesi Yardımcı fiil Özne

What will you

Soru kelimesi Yardımcı fiil Özne


What will you

soru kelimesi yardımcı fiili özne

What will you

Tümleç Türkçesi

Ben bu ayakkabıları
These shoes
satın alacakmıydım?
Türkçesi

Ne yaptınız?

Türkçesi

Ne bekliyordunuz?

Açıklama

Simple Present Tense'de şöyle bir özellik


vardır. Kuracağımız cümlede, özne üçüncü tekil
şahıssa fiilin sonuna “s” getirilir. Ancak çoğul 3.
şahıslarda ve diğer şahıslarda “s” getirilmez.
Türkçesi

Siz ne yapıyorsunuz?

be + fiil + ing takısı

been wearing

Fiil

do

be +fiil + ing takısı


be cooking?

have+fiilin 3.şekli

have eaten
Açıklama

!!! Dikkat edilecekler:


* fiilde kullanınan "ing" takısı:
sonu "e" ile biten fiillerde "e"den önce gelen harf ünsüzse 3. tekil
şahıs çekimlerinde e kaldırılır, "ing" eklenir.
Tümleç

today

Tümleç

at home?

Türkçesi
Ne yemek yapıyor olacaksınız?

Tümleç

before the operation


Türkçesi

Bugün ne giymektesin?

Türkçesi

Evde ne yapacaksın?
Türkçesi

Ameliyattan önce ne yemiş olacaksın?  


Seperable (Ayrılabilir) Phrasal Verbs

Nesne, phrasal verbs ‘ den sonra gelebilir, veya cümleyi iki kısma ayırabilir.

·  You have to do this paint job over.  (Bu boyamayı tekrar yapman gerekir.)

·  You have to do over this paint job.

Aşağıdaki Phrasal verbs’lerin nesnesi zamir olduğunda, bu iki kısmın ayrılması gerekir

Fiil Anlam Örnek

The terrorists tried to blow up the railroad station.


blow up Patlamak, havaya uçurmak  “Teröristler demiryolu istasyonunu havaya uçurmaya
çalıştılar.”
My mother brought up that little matter of my prison record
again.
bring up Bir konudan bahsetmek
 “Annem, o kadar da önemli olmayan  sabıka kaydımdan
bahsetti.”
It isn't easy to bring up children nowadays.
bring up Çocuk yetiştirmek.
 “Bu günlerde çocuk yetiştirmek kolay değil.”
They called off this afternoon's meeting
call off İptal etmek
 “Öğleden sonraki toplantıyı iptal ettiler.”
Do this homework over.
do over Bir işi tekrar etmek
 “Bu ödevi tekrar yap.”
Fill out this application form and mail it in.
fill out Bir formu doldurmak “Bu başvuru formunu doldur ve postala.”

She filled up the grocery cart with free food.


fill up Tamamen-ağzına kadar doldurmak
 “Sepeti tamamen, bedava yiyecekle doldurdu.”
My sister found out that her husband had been planning a
surprise party for her.
find out öğrenmek
 “Kız kardeşim kocasının onun için sürpriz bir parti
düzenlediğini öğrendi.”
The filling station was giving away free gas.
give away Birisine bir şeyi bedava vermek
 “Benzin istasyonu bedava gaz veriyordu.”
My brother borrowed my car. I have a feeling he's not about
to give it back.
give back Bir şeyi geri vermek
 “Erkek kardeşim arabamı ödünç aldı.Arabayı geri
vermeyeceğini düşünüyorum.”
The students handed in their papers and left the room.
hand in Bir şeyi onaylamak (ödev yapmak)
 “Öğrenciler, ödevlerini tamamladılar ve sınıftan çıktılar.”
She hung up the phone before she hung up her clothes.
hang up Telefonu kapatmak
 “Kıyafetini asmadan önce telefonu kapadı.”
I hate to hold up the meeting, but I have to go to the
bathroom.
hold up Geciktirmek
 “Toplantıyı geciktirmekten hiç hoşlanmıyorum ama lavaboya
gitmem gerekiyor.”
Three masked gunmen held up the Security Bank this
afternoon.
hold up (2) soymak
 “Üç maskeli ve silahlı adam Güvenlik Bankasını bu öğleden
sonra soydular.”
You left out the part about the police chase down.
leave out Atlamak, çıkarmak, savsaklamak
(Polisin kovalamasıyla ilgili bölümü atladın.)

The lawyers looked over the papers carefully before


questioning the witness. (They looked them over carefully.)
look over incelemek, kontrol etmek
 “Avukatlar tanıkları sorgulamadan önce evrakları dikkatlice
incelediler.”
You've misspelled this word again. You'd better look it up.
look up Bir listenin içinde aramak
 “Bu kelimeyi yine yanlış yazdın.Doğru yazılımına  baksan iyi
olacak.”
She knew she was in trouble, so she made up a story about
going to the movies with her friends.
make up Bir hikaye veya yalan uydurmak
make up Bir hikaye veya yalan uydurmak
 “Başının belada olduğunun farkındaydı bu yüzden
arkadaşlarıyla sinemaya gittiğini uydurdu.”
He was so far away, we really couldn't make out what he was
make out Duymak, algılamak saying.
 “O kadar uzaktaydı  ki onun ne söylediğini duyamadık.”
There were three men in the line-up. She picked out the guy
she thought had stolen her purse.
pick out Seçmek
 “Sırada üç adam vardı.Cüzdanını çaldığını düşündüğü adamı
seçti.”
The crane picked up the entire house. (Watch them pick it
pick up Bir şeyi kaldırmak up.)
 “Vinç bütün evi havaya kaldırdı.”
As we drove through Paris, Francoise pointed out the major
historical sites.
point out Dikkat çekmek, belirtmek
 “Paris’ten arabayla geçerken, Francoise başlıca tarihi yerlere
dikkatimizi çekti.”
We put away money for our retirement. She put away the
put away Saklamak cereal boxes.
 “Paramızı emekliliğimiz için saklıyoruz.”
We asked the boss to put off the meeting until tomorrow.
(Please put it off for another day.)
put off Ertelemek
 “Patrondan toplantıyı yarına kadar ertelemesini rica ettik.”

I put on a sweater and a jacket. (I put them on quickly.)


put on Giyinmek
 “Bir süveter ve ceket giydim.”
The firefighters put out the house fire before it could spread.
put out Söndürmek (They put it out quickly.)
 “İtfaiyeciler yangını, bütün evi sarmadan söndürdüler.”

I read over the homework, but couldn't make any sense of it.
read over Dikkatli okumak
 “Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey anlamadım.”
My wife set up the living room exactly the way she wanted it.
She set it up.
set up Düzenlemek, kurmak

 “Karım sofrayı tam istediği gibi hazırladı.”


These are your instructions. Write them down before you
take down Not etmek forget.
 “Unutmadan bu bilgileri bir yere not et.”
It was so hot that I had to take off my shirt.
take off Kıyafet çıkarmak
 “Hava öyle sıcaktı ki tişörtümü çıkartmak zorunda kaldım.”
We have serious problems here. Let's talk them over like
adults.
talk over tartışmak
 “Yaşadığımız ciddi problemleri tıpkı bir yetişkin gibi
tartışmalıyız.”
That's a lot of money! Don't just throw it away.
throw away atmak
 “Pahalı bir şey o! Sakın atma.”

She tried on fifteen dresses before she found one she liked.
try on Kıyafet denemek
 “Beğendiği elbiseyi bulana kadar on beş tane kıyafet denedi.”

I tried out four cars before I could find one that pleased me.
try out denemek
 “İstediğim arabayı bulana kadar dört tane araba denedim.”

Your radio is driving me crazy! Please turn it down.


turn down Bir şeyin sesini kısmak  “Radyonun yüksek sesi beni rahatsız ediyor.Lütfen biraz
sesini kıs.”
He applied for a promotion twice this year, but he was turned
down both times.
turn down (2) Reddetmek, geri çevirmek
 “Bu yıl iki kez terfi etmek için talepte bulundu ama her
defasında geri çevrildi.”
Grandpa couldn't hear, so he turned up his hearing aid.
turn up Bir şeyin sesini yükseltmek
 “Büyük babam duyamadığı için kulaklığının sesini açtı.”
We turned off the lights before anyone could see us.
turn off Elektriği kapamak
 “Kimse bizi görmeden ışığı söndürdük.”
It was a disgusting movie. It really turned me off.
turn off (2) Mide bulandırmak, tiksindirmek
 “O kadar kötü filmdi ki midem bulandı.”
Turn on the CD player so we can dance.
turn on Elektriği açmak
 “CD çaları açta dans edelim.”
The gang members used up all the money and went out to
rob some more banks.
use up boşaltmak
 “Gangsterler bütün parayı boşalttılar ve birkaç banka daha
soymak için gittiler.”

Inseperable (ayrılmaz) Phrasal Verbs


Transitive (Geçişli)

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler ile asıl eylem cümlede birlikte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan) 
ayrılamaz :"Who will look after my estate when I'm gone" "Ben yokken evime kim bakacak?"
Fiil Anlam Örnek
The teacher called on students in the back row.
(Öğretmen arka sıradaki öğrencilerin isimlerini ezbere
call on Ezbere okumak,Ziyaret etmek
söyledi.)

The old minister continued to call on his sick parishioners.


call on (2) Ziyaret etmek
 “Eski başkan, hasta kilise cemiyeti üyelerini ziyaret etmeye
devam etti.”
I got over the flu, but I don't know if I'll ever get over my
Bir hastalığı atlatmak veya bir broken heart.
get over
hayal kırıklığının üstesinden gelmek  “Nezleyi atlattım ama kırılan kalbimi onarabilecek miyim, hiç
bilmiyorum.”
The students went over the material before the exam. They
Yeniden incelemek, gözden should have gone over it twice.
go over
geçirmek  “Öğrenciler sınavdan önce konuları tekrar gözden geçirdiler.
İki kez bakmalıydılar..”
They country went through most of its coal reserves in one
year. Did he go through all his money already?
go through tüketmek
 “Ülkeleri, bir yıl içinde en çok, kömür rezervlerini tüketti.
Bütün parasını şimdiden harcadı mı?”

My mother promised to look after my dog while I was gone.


look after İlgilenmek, bakmak
 “Annem ben yokken köpeğime bakacağına söz verdi.”

The police will look into the possibilities of embezzlement.


look into Araştırmak, incelemek
 “Polis zimmete para geçirme olasılıklarını araştıracak.”
I ran across my old roommate at the college reunion.
run across rastlamak
 “Eski oda arkadaşımla kolej yemeğinde karşılaştım.”
Carlos ran into his English professor in the hallway.
run into Karşılaşmak, rast gelmek
 “Carlos İngilizce profesörüyle koridorda karşılaştı.”
My second son seems to take after his mother.
take after benzemek
 “Ortanca oğlum annesine benziyor.”
It seemed strange to see my old boss wait on tables.
wait on Servis yapmak  “Eski patronumu masalara servis yaparken görmek çok
tuhaftı.”
Üç Kelimeden Oluşan Phrasal Verbs (Geçişli)

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler de üç kısım göreceksiniz : "My brother dropped out of school before he could graduate." “
Erkek kardeşim mezun olamadan okulu bıraktı.”
Fiil Anlam Örnek
I was talking to Mom on the phone when the operator broke
in on our call.
break in on Bir sohbeti bölmek
 “Operatör konuşmamızı kestiği zaman telefonda annemle
konuşuyordum.”
After our month-long trip, it was time to catch up with the
neighbors and the news around town.
catch up with Yakın olmak
 “Aylar süren yolculuğumuzdan sonra, komşulara ve kasaba
çevresine yakın olup onlardan haber almanın vakti gelmişti.”
The boys promised to check up on the condition of the
summer house from time to time.
check up on İncelemek, kontrol etmek
 “Çocuklar yazlığa zaman, zaman bakmak için söz verdiler.”
After years of giving nothing, the old parishioner was able to
come up with a thousand-dollar donation.
come up with Bağışta bulunmak
 “Eski kilise cemiyeti üyesi bin dolarlık bir bağış yaptı. Yıllardır
hiçbir bağışta bulunmamıştı.”
We tried to cut down on the money we were spending on
cut down on Kesmek, azaltmak entertainment.
 “Eğlenceye harcadığımız parayı azaltmaya çalıştık.”

I hope none of my students drop out of school this semester.


drop out of Sınıfta kalmak
 “Umarım öğrencilerimin hiç biri bu sömestr sınıfta kalmaz.”
I found it very hard to get along with my brother when we
get along with İyi anlaşmak were young.
 “Erkek kardeşimle anlaşmak, küçükken daha zordu.”

Janik cheated on the exam and then tried to get away with it.
get away with Bir işten sıyrılmak
 “Janik sınavda kopya çektiği halde bu işten sıyrılmaya
çalıştı.”
The citizens tried to get rid of their corrupt mayor in the
recent election.
get rid of kurtulmak
 “Vatandaşlar son seçimlerde fırsatçı belediye başkanından
kurtulmaya çalıştı.”
When will you ever get through with that program?
get through with bitirmek
 “Bu programı ne zaman bitiriceksin?”

keep up with Geri kalmamak It's hard to keep up with the Joneses when you lose your job!
I always look forward to the beginning of a new semester.
look forward to Dört gözle beklemek
 “Yeni sömestrin başlamasını her zaman dört gözle beklerim.”
It's typical of a jingoistic country that the citizens look down
look down on Hor görmek, küçümsemek on their geographical neighbors.
Komşularını, tipik ırkçı ülke vatandaşları küçümserler.
We were going to look in on my brother-in-law, but he wasn't
look in on Birini ziyaret etmek home.
 “Kayınbiraderimi ziyaret edecektik ama evde yoktu.”
Good instructors will look out for early signs of failure in their
students
look out for Önce davranmak, tahmin etmek
 “İyi eğitimciler öğrencilerinin yapacakları hataları önceden
görürler.”
First-graders really look up to their teachers.
look up to Saygı göstermek
 “Eski nesil, öğretmenlerine gerçekten saygı gösterirler.”
Make sure of the student's identity before you let him into the
classroom.
make sure of Doğrulamak, emin olmak
 “Öğrencilerinizi sınıfa almadan önce, kimliklerinin doğru
olduğundan emin olun.”
The teacher had to put up with a great deal of nonsense from
the new students.
put up with Hoşgörü göstermek
 “Öğretmen yeni öğrencilerin bütün saçmalıklarını hoş görmek
zorunda kaldı.”
The runners ran out of energy before the end of the race.
run out of tükenmek
 “Koşucuların dirençleri, yarışın sonuna gelmeden tükenmişti.”
My oldest sister took care of us younger children after Mom
died.
take care of İlgilenmek, sorumlu olmak
 “Ablam, annem öldükten sonra bize, daha küçük çocuklara
baktı.”
The star player talked back to the coach and was thrown off
talk back to Kaba bir şekilde cevap vermek
the team.
I often think back on my childhood with great pleasure.
think back on Yad etmek, anmak
 “Çocukluğumu sık, sık büyük bir mutlulukla anarım.”
Her husband walked out on her and their three children.
walk out on Terk etmek, başından atmak
 “Kocası onu ve üç çocuğunu terketti.”
Intransitive (Geçişsiz) Phrasal Verbs

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler nesne almazlar. "Once you leave home, you can never really go back again." “Evden bir kez
ayrılırsan, bir daha asla geri dönemezsin.”
Fiil Anlam Örnek
That old Jeep had a tendency to break down just when I
break down bozulmak needed it the most.
 “Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu zamanda bozuldu.”
Popular songs seem to catch on in California first and then
spread eastward.
catch on tutmak
 “Popüler şarkılar önce California da tutar daha sonra doğuya
doğru yayılır.”
Father promised that we would never come back to this
horrible place.
come back Geri dönmek
 “Babam, bu berbat yere bir daha dönmeyeceğimize söz
verdi.”
They tried to come in through the back door, but it was
come in girmek locked.
 “Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı kilitliydi.”
He was hit on the head very hard, but after several minutes,
he started to come to again.
come to Şuuru yerine gelmek
 “Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika sonra bilinci
yerine gelmeye başladı.”
The children promised to come over, but they never do.
come over Ziyaret etmek  “Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler ama hiç
gelmiyorlar.”
We used to just drop by, but they were never home, so we
stopped doing that.
drop by Habersiz ziyaret etmek
 “Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç evde bulamazdık
bu yüzden artık gitmiyoruz.”
When we visited Paris, we loved eating out in the sidewalk
cafes.
eat out Yemek için  dışarıya çıkmak
 “Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde yemek yemeye
bayılırdık.”
Uncle Heine didn't have much money, but he always seemed
to get by without borrowing money from relatives.

get by Hayatını sürdürmek


get by Hayatını sürdürmek

“Heine amcanın çok fazla parası yoktu ama o, akrabalarından


borç almadan da her zaman hayatını sürdürürdü.”
Grandmother tried to get up, but the couch was too low, and
she couldn't make it on her own.
get up kalkmak
"Büyükannem ayağa kalkmaya çalıştı ama kanepe çok alçak
olduğu için kendi başına kalkamadı."
It's hard to imagine that we will ever go back to Lithuania.
go back Geri dönmek
 “Litvanya’ya bir daha geri dönemeyeceğimizi düşünmek çok
zor.”
He would finish one Dickens novel and then just go on to the
Devam etmek,Olmak, meydana next.
go on
gelmek  “Dickens romanının birini bitirir, hemen bir sonrakine devam
ederdi.”
The cops heard all the noise and stopped to see what was
going on.
go on (2) Olmak, meydana gelmek
 “Polisler bütün gürültüyü duydu ve neler olduğuna bakmak
için durdu.”
Charles grew up to be a lot like his father.
grow up büyümek
 “Charles tıpkı babası gibi olmak için büyüdü.”
The judge warned the stalker to keep away from his victim's
home.
keep away Uzak durmak
 “Yargıç, suçluyu kurbanın evinden uzak durması için ikaz
etti.”
He tried to keep on singing long after his voice was ruined.
keep on (with
Devam etmek
gerund)
“Sesini iyice kaybetmeye başladıktan sonra bile şarkı
söylemeye devam etmeye çalıştı.”
He had drunk too much; he passed out on the sidewalk
outside the bar.
pass out bayılmak

 “Öyle çok içmişti ki barın önündeki kaldırıma düşüp bayıldı.”


Whenever he sat down at the piano, we knew he was going to
show off.
show off Gösteriş yapmak
 “Piyanonun başına ne zaman otursa, gösteriş yapacağını
bilirdik.”
Day after day, Efrain showed up for class twenty minutes
show up Varmak, ortaya çıkmak late.
(Efrain ardı ardına derse yirmi dakika geç kalıyordu.)
I woke up when the rooster crowed.
wake up Uyanmak
 “Horoz öttüğünde uyandım.”
1. Hali .Present 2. Hali .Past Simple 3. Hali. Past Participle Türkçe Anlamı
awake awoke awoken uyanmak
be was, were been olmak
bear bore borne
1.TAŞIMAK, DAYANABİLMEK
2.AYI,tahammül etmek
beat beat beaten vurmak
become became become olmak
begin began begun başlamak
bend bent bent bükmek
beseech besought besought yalvarmak
bet bet bet bahse  girmek
bid bid bid emretmek
bite bit bitten ısırmak
bleed bled bled kanamak.
bless blest blest kutsamak
blow blew blown esmek
break broke broken kırmak
breed bred bred üremek.,yetiştirmek.
bring brought brought getirmek
broadcast broadcast broadcast yayımlamak
build built built inşa etmek
burn burned/burnt burned/burnt yakmak
burst burst burst patlamak
buy bought bought satın almak
catch caught caught yakalamak
choose chose chosen seçmek
cleave cleaved/clove/cleft cleaved/cloven/cleft yarmak, bölmek; yarılmak, bölünmek.

clothe clad clothed/clad üstünü örtmek.giydirmek


come came come gelmek
cost cost cost değer biçmek
creep crept crept emeklemek
cut cut cut kesmek
deal dealt dealt anlaşmak
die died died ölmek, vefat etmek.can atmak, çok
istemek:
dig dug dug kazmak
dive dived,dove dived dalmak
do did done yapmak
draw drew drawn çekmek
dream dreamed/dreamt dreamed/dreamt rüya görmek
drink drank drunk içmek
drive drove driven sürmek
eat ate eaten yemek yemek
fall fell fallen düşmek
feed fed fed beslemek
feel felt felt hissetmek
fight fought fought dövüşmek
find found found bulmak
flee fled fled firar etmek
fly flew flown uçmak
forbid forbade forbidden yasaklamak
forecast forecast forecast tahmin etmek
forget forgot forgotten unutmak
forgive forgave forgiven affetmek
forsake forsook forsook yüzüstü bırakmak, terketmek.
freeze froze frozen donmak
get got gotten elde etmek
give gave given vermek
go went gone gitmek
1. Hali .Present 2. Hali .Past Simple 3. Hali. Past Participle Türkçe Anlamı
grow grew grown büyümek
hang hung hung asmak
have had had sahip olmak
hear heard heard duymak
heave heaved or hove heaved or hove büyük bir güçle atmak veya
fırlatmak.veya kaldırmak
hew hewed or hewn hewed or hewn yontarak şekil vermek.
hide hid hidden saklamak
hit hit hit vurmak
hold held held tutmak
hurt hurt hurt yaralanmak
keep kept kept saklamak
know knew known bilmek
lay laid laid yaymak
lead led led rehberlik etmek
lean leant leant egilmek,meyletmek
learn learned/learnt learned/learnt öğretmek
leave left left ayrılmak
lend lent lent ödünç vermek
let let let izin vermek
lie lay lain yalan söylemek
light lit,lighted lit,lighted yakmak,aydınlatmak
lose lost lost kaybetmek
make made made yapmak
mean meant meant anlamına gelmek
meet met met buluşmak
mistake mistook mistaken hata yapmak
misunderstand misunderstood misunderstood yanlış anlamak
off offed offed öldürmek.
pay paid paid ödemek
plead pled pled mazeret olarak göstermek, bahane
etmek.
prove proved proved,proven kanıtlamak
put put put koymak
read read read okumak
Redo redid redone yeniden yapmak.
ride rode ridden binmek
ring rang rung çalmak
rise rose risen yükselmek
run ran run koşmak
saw sawed sawn,sawed biçmek,kesmek
say said said söylemek
see saw seen görmek
seek sought sought ARAMAK, SORUŞTURMAK
sell sold sold satmak
send sent sent göndermek
set set set koymak,başlatmak,kurmak
shake shook shaken sallamak
shine shone shone parlamak
show showed showed/shown göstermek
shrink shrunk-shrank shrunk-shrunken KÜÇÜLMEK,ÇEKMEK
shut shut shut kapamak
sing sang sung şarkı söylemek
sink sank sunk batmak
sit sat sat oturmak
slay slew slain öldürmek.
sleep slept slept uyumak
slide slid slid kaymak,sessizce gitmek veya geçmek.
1. Hali .Present 2. Hali .Past Simple 3. Hali. Past Participle Türkçe Anlamı
smell smelt,smelled smelt,smelled koklamak ,kokmak
smite smote smitten cezalandırmak,öldürmek,vurmak
sneak sneaked, snuck sneaked gizlice sokulmak
speak spoke spoken konuşmak
spell spelt spelt harf harf söylemek
spend spent spent harcamak
spin spun spun kafadan atmak, uydurmak. (topaç
v.b.'ni) döndürmek; (topaç v.b.) dönmek.

spit spat spat tükürmek


spread spread spread yaymak
stand stood stood ayakta durmak,durmak
stave stove stave Çökertmek
steal stole stolen çalmak
strike struck struck çarpmak
string strung strung sıra halinde gitmek, ipe dizmek
strive strove striven çabalamak
swear swore sworn yemin etmek
swim swam swum yüzmek
take took taken almak
teach taught taught öğretmek
tear tore torn yırtmak
tell told told anlatmak
think thought thought düşünmek
throw threw thrown fırlatmak
understand understood understood anlamak
upset upset upset üzmek,alt üst etmek
wake woke woken uyanmak
wear wore worn giymek
weep wept wept ağlamak
wet wet,wetted wet,wetted ıslamk,kutlamak
win won won kazanmak
wind wound wound çevirmek,kurmak
wring wrung wrung (çamaşırları) sıkmak veya burmak.
write wrote written yazmak
Prepositional phrase ler
word meaning word meaning word meaning
..den dolayı, göz önüne
a diversity of birçok farklı in advance of öncesinde,-in önünde in view of alarak
izini takip
a good deal of birçok in aid of menfaatine, -e yardım için. in wake of ederek,peşinde
a great deal of ..çok, bir hayli in an attempt to .mak için. mek için, amacıyla including dahil
a large amount of çok miktarda in an effort to amacıyla, mak için, mek için inside of dahilinde, -in içinde
a large quantity of çok miktarda in and around içinde ve çevresinde instead of ...ın yerine
bir şeyin gerçekleşebileceği
a number of birkaç, bir çok in anticipation of düşüncesiyle irrespective of ...e bakılmaksızın
a range of bir dizi in between arasında, aralarında just like gibi
a variety of bir çok farklı in case of ...ın durumunda less than ...den az
a whole bunch of bir sürü in commemoration of anısına mindless of .e aldırış etmeyen
a wide range of bir çok farklı in common with ile ortak olarak more than ...den fazla

.-in yanında, -e bitişik;


according to ...e göre in company with ile beraber, birlikte. next to -in yakınındaki.

daha yeni, henuz,ile


beraber, -er -mez (yapar
adjacent to bitişik, -e komşu in compliance with .-e uygun olarak, gereğince no sooner,,,,,, than yapmaz gibi)
. -den uzak,ötede,
aftermath of ..-ardından. sonrası in conjunction with ile beraber/birlikte off açıklarında
ahead of ilerisinde, önünde in connection with ile ilgili olarak on a level with ile aynı düzeyde
along with ile birlikte in consequence of sonucunda, nedeniyle. on a par with aynı değerde,eşit
alongside of . -in yanında in contrast to ...ın aksine on account of ...den dolayı
apropos of ile ilgili, -e ait, hakkında. in cooperation with ile işbirliği halinde on an equal with ile eşit olarak
bir parçası olarak,bir
as a part of bölümü olarak in defense of savunurken on behalf of ..in adına
as a token of işareti olarak in deference to dikkate alarak on charges of .-nın iddiasıyla
. -i hiçe sayarak, -e meydan kabul
as an example of örnek olarak, örneği olarak in defiance of okuyarak. on receipt of halinde.alındığında
eskisi gibi, geçmiş
as before yıllardaki gibi in excess of . -den fazla on the cusp of ..ın eşiğinde
arifesinde,hemen
as for ...e gelince in face of karşısında,ragmen on the eve of öncesinde
as from itibaren, -den başlayarak in favour of ..ın lehinde on the order of tarzında,yaklaşık
as good as gibi (olmak): kadar iyi in front of önünde on the outside of dışında
tarafından, -in
as in .-da olduğu gibi,gibi in guise of kisvesi altında on the part of tarafından
as it happens aslında,gerçekte in lieu of ..-in yerine, -e bedel olarak. on the point of neredeyse,üzere
bu duruma gelmiş olduğu
as it was için in line with uyumlu olarak, doğrultusunda on the pretext of bahanesiyle
as much kadar in need of ihtiyacında, gereğinde muhtaç on the subject of konusunda
as of ...den sonra in obedience to itaat ederek.uyarak on the top of konusunda
.-e ek olarak, -in yanı
as often happens hep olduğu gibi in order of sırasıyla on top of sıra, ile beraber:
..-in aksine olarak , -e
as opposed to karşılık in order to ..mek için,amacıyla,maksadıyla opposed to ..e karşı

as per gereğince,uyarınca, göre in particular özellikle, bilhassa opposite to . -e karşı,-e muhalif


in place of ...ın yerine other than ..den başka
as regards ..gelince, ile ilgili in point of hususunda, bakımından out of keeping with ile uyumsuz olarak
as such in . -de olduğu gibi in preference to . -e tercihen,öncelikle outside of dışında, haricinde

yanında,üstelik,-den
as to ...e dair, -ile ilgili in prospect of varsayımıyla over and above ayrı olarak, -den başka.

olup olmadığına gelince, yerine getirirken, peşinde koşarken,


as to whether olup olmadığı konusunda in pursuance of gerçekleştirmeye çalışırken owing to ...den dolayı
as well ...de , -da in pursuant of uygun olarak,göre partial to meyilli, -e taraftar
as well as ...ve de, yanısıra,yanısıra in pursuit of peşinde, arayışta pertaining to ile ilgili
as with ...-da olduğu gibi in recognition of bakımından, tanınmasıyla prior to ...den önce

as yet şimdiye kadar, henüz in reference to ..-e dair, -e ilişkin,nazaran pursuant to .-e göre.-e uygun olarak
. -den tutun da, -den -e
aside from dışında, -den başka in regard to .-e gelince. -e göre ranging from uzanan
astern of .-den arkaya,arkada in relation to hakkında. - e ilişkin olarak rather than ..den ziyade
at least en azından, hiç olmazsa in respect of dair,hakkında,hususunda regardless of ...e bakılmaksızın
at odd arası açık olmak in response to ...e karşılık olarak related to ile ilgili
at once hemen,bir kerede in revenge for öç almak için repugnant to ..-e zıt, -e karşıt.

at the back arkasında in search of peşinde, -i araştırmak için short of ..-den başka,haricinde
at the behest of emriyle, emri üzerine in sight of gözü önünde similar to ...e benzer
at the bidding of .-- nın emrinde in spite of ...e rağmen…- e karşın so as to ..mek için
at the expense of hesabına, pahasına in support of desteklemek için. Yararına subject to tabi
at the expensive of pahasına in terms of ..e dayanarak, açısından,-e göre subsequent to arkasından, -den sonra
.-in insafına (kalmış), -in
at the mercy of elinde. in the absence of yokluğunda such as örneğin, gibi
at the top of tepesinde in the act of halinde,halde tantamount to ile aynı.farksız
bakımında,bakımı
at the whim of ..-nın ellerinde in the care of altında,sorumlulugunda thanks to ...ın sayesinde

at variance with ile uyumsuz.ihtilaf içinde in the case of durumunda,halinde the number of ..ın sayısı
back to geri in the cause of nedeniyle,uğruna the same ... As aynı

based on nedeniyle, -e dayanarak in the company of yanında the yoke of .--nın boyunduruğında

yoluyla,vasıtasıyla,
because of ...den dolayı,yüzünden in the context of bağlamında through başından sonuna kadar

but for olmasa,olmasaydı in the course of sırasında, esnasında. through the agency of vasıtasıyla,aracılıgıyla
but that . -nın dışında in the employ of maiyetinde to the detriment of aleyhine.zararına
hariç tutarak. dışında
by dint of ...-in sayesinde. in the event of ...ın durumunda to the exclusion of bırakarak
by means of vasıtasıyla,aracıyla in the eyes of gözünde,nazarında up to ..e kadar
by the side of yanı başında in the face of karşısında vis-a-vis ile karşılaştırınca
.-den dolayı, nedeniyle, hangisi ... ise:hangi ...
by virtue of yüzünden. in the field of alanında,sahasında whichever-whichsoever ise:
boyunduruğu altında olmak,
care of eliyle: vasıtası ile in the grip of kontrolünde with a feeling of .-nın hissiyle
dolaylarında, takriben,
circa aşağı yukarı. in the hope of ümidiyle, umuduyla with a view to ..mek amacıyla
close to başucunda, -e yakın in the interest of menfaatine, in yararına with exception of istisnasıyla

compared with ile karşılaştırılırsa in the manner of yolunda with reference to ..ile ilgili, -e ilişkin olarak

..-e
gelince.hususunda,ile
contrary to ...ın aksine in the matter of hakkında, hususunda,konusunda with regard to ilgili
...den dolayı, nedeniyle,
due to yüzünden. in the name of adına, namına, yerine. with respect to ..ile ilgili, -e göre
except for istisna in the order of ...mertebesinde / düzeyinde with the aid of ..ın yardımıyla

excluding hariç in the presence of .. -in huzurunda,, karşısında with the contributions of katkılarıyla
istisnasıyla, hariç olmak
far from şöyle dursun,hiç in the rear of gerisinde With the exception of üzere
for example örneğin in the region of ... -e bölgesinde with the help of ...ın yardımıyla
for instance örneğin in the setting of ... Ortamında with the intent of amacıyla
birinin onuruna, birinin
for the honour of şerefine in the throes of eşiğinde, ile mücadele eden with the object of itirazıyla, amacıyla
yüzü suyu hürmetine,
for the sake of uğruna in the wake of ardından, peşinde with the purpose of amacıyla,maksadıyla
from over . -den in the way of gibi, açısından,bakımından with the view niyetiyle
identical to ile aynı in the words of ...'nın deyişiyle with the view of niyetiyle,maksadıyla
in belirtisi olarak, in işareti ya da
in a series of silsilesinde in token of izni olarak within an ace of az kalsın, neredeyse:
kapsamında,
in accordance with ..e paralel olarak in trust gözetiminde within the scope of çerçevesinde
in addition to ...e ilaveten
Conjunction
word meaning word meaning word meaning
according as .-dikçe, tıpkı ,,-diği gibi except haricinde,dışında on the contrary aksine
on the grounds
accordingly bu doğrultuda,buna göre except if . -mesinin dışında that ...-e dayanarak
actually aslında, gerçekten for fear that korkusu ile on the other hand öte yandan

additionally ek olarak ,ayrıca for that reason that işte bu sebepten ötürü on the pretext that bahanesiyle
after ...-den sonra, ardından for the reason that sebebiyle once bir zamanlar,bir kere,-ir -mez
..-mesinden sonra.-den one would think
after which sonra from which oradan , -den that güya
bundan başka, ayrıca. one would wish
afterwards ardından furthermore that gönül ister ki

... de
Albeit olsa:gerçi,hernekadar,isede given that tahminen, farz edelim ki only if tek şartla
also ayrıca,hemde -de, -da hence bu yüzden or veya, ya da, aksi takdirde
although yet her ne kadar olsa da however ancak,fakat,her nasılsa or else aksi takdirde
although/though ….-e rağmen/rağmen however much ne kadar olursa olsun otherwise aksi takdirde
and so ve böylece, bu nedenle if eğer, -se/sa provided that koşuluyla,şartıyla
and so forth ve bunun gibi if ever şayet,nadiren,belkide hiç providing koşuluyla,şartıyla
hal böyleyken, böyle
and yet olmakla beraber if only keşke providing that koşuluyla,şartıyla,-se
...-dığı için, çünkü, -
as -iken, gibi,olarak İf So öyleyse similarly benzer şekilde
...-dığı için, çünkü, -den
as a consequence sonuç olarak in a way bir bakıma since beri,Mademki
as a matter of fact aslında, gerçekte in addition ek olarak ,ayrıca so bu yüzden,yani,çok,böylece
as a result sonuç olarak in contrast aksine so long as ...-dığı sürece,şartıyla
as and when ne zaman in fact aslında, gerçekten so much as ne kadar çok olursa,bile
as far as kadar in order for için, teminen so much so that hatta o kadar ki,zaten, öyle ki
as if ...-mış gibi,sanki in order that …-sın diye,bu sırada so that ...-mek için,diye,böylece
as long as ...-dığı sürece,şartıyla in so far as ..-e kadar. so that not . -memesi için, -mesin diye
as much as kadar In spite of the fact that karşı,gerçeğine rağmen still yine de,hala
varsayalım ki, öne süren,
as so .-dikçe in such a manner that şekilde.gibi suggesting that gösteren
as soon as yapar yapmaz in such a way that şekilde, şöyle ki, şekilde suppose that varsayki,eğerki
yüzünden, -den dolayı; çünkü;
as such öyle/şöyle/böyle/gibi in that mademki.şu bakımdan ki that is yani
as though ...-mış gibi,sanki in the belief that inancıyla,diye that is why bu yüzden
o zaman, öyleyse,
because …-dığı için, çünkü in the expectation that ümidiyle, beklentisiyle then ondan sonra
before ...-den önce,önce in the hope that ümidiyle thereby öylece, onunla ilgili
being that çünkü,-den beri in the meantime bu arada, bu süre içinde therefore bu yüzden
ondan,bunda.bu nedenle , bu
besides ..-den başka , ayrıca,üstelik in the way şeklinde, engelleyen thereof yüzden
but fakat, ama, ancak in the way that şeklinde,gibi thus böylece,bu nedenle
by all means elbette, kuşkusuz in view of the fact göz önünde bulundurarak unless ...-mezse, mazsa,olmadıkça
by no means hiçbir şekilde in view of the fact that göz önünde bulundurarak until/TİLL ...-e kadar
bundan başka, ayrıca.
by now şuanda kadar,şimdiye kadar in which case ... o durumda,,, ... ki o durumda what is more
..-dığı zaman, -dığı ….-diğine göre,-diği
by the time zamana kadar inasmuch as derecede/kadar. whatsoever herhangi ,her ne,hangi
by the way bu arada,bu vesile ile indeed gerçekten,aslında when ...-dığı zaman,iken,ne zaman
by then o zamana kadar insofar as .-diği derecede/kadar. whereas …dığı için ,oysa,halbuki
by way of yolu ile, -den. insomuch that o kadar ki. whereby vasıtasıyla. Sayesinde

by which vasıtasıyla,ki içinde instead yerine wherein neyin içinde,neyin içine, ki içinde
consequently sonuç olarak,bu nedenle just as tıpkı, tam o anda whereon bunun üzerine, üstünde

conversely aksine,tersine just in case her ihtimale karşı, ne olur ne olmaz whereupon bunun üzerine,bundan sonra
despite the fact
that ...-e rağmen lest ...-mesin diye Whether olup olmadığını ,eğer
due to the fact that ...-den dolayı likewise aynı biçimde, benzer şekilde Whether or olup olmadıgını
even after …-den sonra bile meanwhile bu arada Whether Or Not olsa da olmasa da

even as iken bile moreover ayrıca,üstelik,bundan başka,dahası whether... or ister


even before …-den önce bile nevertheless yine de, buna rağmen which is why işte bu yüzden
..-iken, ne, esnasında
even if …olsa bile. no matter önemi yok,mühim degil while ,zaman,süre,müddet
even so öyle olsa bile,yinede nonetheless yine de, buna rağmen with whom kim,kiminle

even then o zaman bile,buna rağmen nor ne, ne de would that keşke
even though ...-e rağmen now that ...-dığından,mademki yet fakat, ama, ancak

even when ...-dığı zaman bile on condition that koşuluyla,şartıyla yet more hatta bundan daha fazla, hatta
Phrasal verbs
word meaning word meaning word meaning
geçmek,göre hareket etmek,
abide by ..-e uymak, -e riayet etmek. go by kılavuz saymak ride out sağ salim çıkmak
account for hesap vermek, açıklamak go down inmek,(iş vb) batmak ride up yukarı çıkmak
act on etkilemek go down on oral seks yapmak rig out süslenip püslenmek
tercih etmek,dışarı
act out (rol) canlandırmak go for çıkmak,hoşlanmak rig up uyduruvermek
yaramazlık yapmak,gösteriş
act up yapmak. go in içeriye girmek,içeri girmek rile up sinirlendirmek

toplamak,makul olmak, akla yakın bir şeyi yapmaktan hoşlanmak,bir


add up olmak. go in for şeyin meraklısı olmak ring off telefonu kapamak
-e varmak, (bir yekûn) girmek, girmek (konuşmaya-
add up to tutmak.anlamına gelmek: go into tartışmaya) rip off kazık atmak, kazıklamak
after careful
thought iyice düşündükten sonra go loco delirmek, balatayı yakmak roll away yuvarlanarak ilerlemek

.. -den hoşlanmamaya
başlamak.patlamak. geçmek (bir
after math kötü sonuç,kötü yan etki go off olay belirli bir şekilde) roll on yuvarlanmak
kendini kaybetmek, kontrolü
all but hemen hemen,neredeyse go off on one kaybetmek roll out sunmak,ilk kez görücüye çıkarılmak
Devam etmek,Olmak, meydana
amp up güçlendirmek, arttırmak go on gelmek roll up sıvamak,toplanmak

arm up silahlanmak,elleri yukarı kaldırmak go on with . -e devam etmek roof over çatı yapmak
dışarıya çıkmak, modası
back down caymak, sözünden dönmek. go out geçmek,çıkmak root out kökünden sökmek, kökünü kazımak
Yeniden incelemek, gözden kandırmak. güvenlik çemberi
back off vazgeçmek, geri çekilmek go over geçirmek, karşı safa geçmek rope in oluşturmak
rope someone into
back out caymak, sözünden dönmek. go sour bozulmak, kötüye gitmek. Ekşimek something birini bir yere/olaya çekmek
desteklemek, doğrulamak,geri
back up sürmek, geri gitmek. go south kötüye gitmek,değeri düşmek rot out çürüyüp dökülmek
kurtarmak,kefaletle serbest yaşamak, geçirmek,
bail out bırakmak go through incelemek,tüketmek rough up hırpalamak, sert davranmak
gerçekleştirmek,planlanmış bir şeyi birdenbire saldırmak (fiilen), laf
ball up berbat etmek,rezil etmek go through with gerçekten yapmak round on atmak
yuvarlamak (sayı), toplamak
bang on bir şeye vurup durmak, tamamen go up çıkmak, yükselmek,kadar gitmek… round up (hayvanları/insanları)
.-e uygun olmak, -e uymak; -e
bang up mahvetmek, canına okumak: go with yakışmak. row over kürek çekerek geçip gitmek
bank on
something bir şeye bel bağlamak gobble up çabuk yiyip bitirmek, silip süpürmek rub off silip çıkarmak.

base on dayanmak, esas kabul etmek goof around avare avare dolaşmak rub out silip çıkarmak, sürtünmeyle çıkmak
gözardı etmek, önlemek,hükümsüz
bash in haşat etmek, parçalamak gouge out oymak, oyup çıkarmak rule out kılmak
bask in zevk almak grapple with ile boğuşmak rummage around arayıp taramak

azarlamak, paylamak, haşlamak.


bawl out grind out eziyet etmek, çektirmek run across rastlamak, tesadüf etmek.
(düşürdüğü bir şeyi vb.) el
be fed up with bezmek, usanmak grope around yordamıyla aramak, run after peşinden koşmak,kovalamak
(biri) işe yaramaz olmak. beraberliği
be through bitirmek gross out iğrendirmek,iğrenmek run around oradan oraya koşturmak

aşagıya kosmak,dökülmek,kötüye
beam up ışınlamak grow up büyümek run down gitmek
bear away taşımak,götürmek grub out find by digging in the ground run in uğramak, eklemek
bear down on .. -e doğru gelmek/ilerlemek. gulp down bir şeyi yutuvermek. run into Karşılaşmak, rast gelmek
yönünü değiştirmek, kapıp
bear off götürmek gunk up yapıştırmak run off kaçmak,(matbaacılık ) basmak.
sinirden kudurtmak, küplere
bear on topa tutmak, ile ilgisi olmak hack off bindirmek run on devam etmek

bear out onaylamak, tasdik etmek hammer away kafa yormak.durmadan çalışmak run out bitmek, tükenmek
bear with .-e sabır göstermek. hammer out ..e şekil vermek. run out of tüketmek, bitmek
beat back geri püskürtmek,yenmek hand down kuşaktan kuşağa devretmek run out on (birini) terketmek.
bardaktan boşanırcasına yağmak,
beat down bastırmak,azaltmak hand in vermek, teslim etmek. run over ezmek, taşmak, tüketmek
babadan oğula geçirmek, başkasına göz atmak, var olmak,
beat off kovmak, defetmek. hand on vermek run through tüketmek

beat up hırpalamak, fena halde pataklamak hand out dağıtmak, yazılı kağıdı dağıtmak run towards . - e doğru koşmak

become
someone's oyuncağı haline gelmek, oyuncağı
plaything olmak hand over vermek,teslim etmek,devretmek run up fırlamak, artmak
bed down yatıp uyumak hand up uzanmak,yetişmek run up to erişmek

beef up kuvvetlendirmek.,güçlendirmek hang about başıboş gezerek oyalanmak rush into akın etmek,dalmak
beg off özür dilemek hang around başıboş gezerek beklemek. rush out fırlamak,birden önüne çıkmak
çuvallara koymak/doldurmak,
belch out fışkırmak hang back geri durmak/beklemek sack something up yağma etmek
belly up batmak,iflas etmek hang on bağlı olmak,dayan,bekle save on tasarruf etmek
yüksek sesle şarkı söylemek,nakavt
belt out etmek hang out bir ortama takılmak, çamaşır asmak saw off kesmek,doğramak
dışarıya doğru
billow out tütmek/çıkmak,rüzgarla şişmek hang over üzerine çökmek,üstüne gelmek scab over kabuk bağlamak

asmak,telefonu
kapamak,kapatmak, için yanıp
bind off ilmik üstüne ilmik atmak hang up tutuşmak scent out iz sürmek
bitch about şikayet etmek happen across tesadüf etmek, rastlamak scoop out kepçe ile çıkarmak, çukur açmak
geçmişi yad etmek, eskiyi
bite off ısırmak, ısırıp koparmak hark back to anımsamak scoop up toplamak,kaldırmak

karartmak,geçici olarak şuurunu


kaybetmek, gözü kararmak.bilgiyi
black out gizlemek, karartmak hash out konuşarak bir çözüme bağlamak scoot over kenara kaymak
yön değiştirmek, yönünü
blame on birisini suçlamak haul off değiştirmek scrape off kazıyarak silmek\çıkartmak
güçlükle bir araya getirmek, güçlükle
bleed out kan kaybetmek have on giyinmek.şaka etmek scrape up toplamak

bir işin içine etmek, bir işi berbat


ile uyumlu olmak, uymak. araya (tartışarak) çözümlemek, (diş vb) etmek; (bir işin) içine etmek, (bir işi)
blend in kaynamak have out çektirmek screw up berbat etmek.
girmesini engellemek, görmezden scrounge around birini bulmak için bir yerin altını
block out gelmek have over birini birinin evinde tanıştırmak for someone üstüne getirmek
blot out gizlemek, ortadan kaldırmak have up mahkemeye vermek scrub away leke vb. Ovalayarak çıkarmak
blow away birini saşırtmak head off yolunu kesmek scuttle away (hayvan) kaçışmak,kaçmak
haber vermeden gelmek, ansızın
blow in gelmek head on doğrudan,direkt seal off mühürlemek
blow off uçurmak, kaytarmak head on over gitmek see out kapıya kadar geçirmek
dinmek (fırtına),unutulmak,
blow over geçmek. head out yola çıkmak,yola koyulmak see someone out birini (kapıya kadar) geçirmek
. -e doğru yol almak, -e doğru destek olmak,arka çıkmak, aklından
blow through hızla harcamak,çabucak bitirmek head toward yöneltmek see through geçeni görmek

blow up Patlamak, havaya uçurmak head up başına geçmek, başına geçirilmek seek out araştırmak,aramak
blurt out ağzından kaçırmak, hear out sonuna kadar dinlemek. seep into içine sızmak
baskın yapmak, birdenbire ortaya
bob up çıkmak help out yardımda bulunmak. seep out sızmak
batağa saplanmak,bataklığa seethe with
bog down gömülmek hem in - hem about kuşatmak, içine almak, çevirmek. someone ile kaynaşmak/kaynaştırmak
özetlemek, kısa kesmek, hepsini satıp bitirmek, elden
boil down kaynayarak suyunu çekmek hew out yontarak şekil vermek. sell off çıkarmak.
book something kişisel çıkar için ele vermek,elden
up tüm yerleri rezerve etmek/ayırmak hide away saklamak; saklanmak. sell out çıkarmak
boot out işten atmak, kapı dışarı etmek hide out polisten saklanmak, gizlenmek send for çağırmak, getirtmek
sınır komşusu olmak.egiliminde
border on olmak hike up yukarı çekmek send in içeri göndermek.sunmak, arz etmek.
bottle up bastırmak,gizlemek (hisler gibi) hinge on bağlı olmak, dayanmak send off yollamak.
durumu iyiye gitmek, kendini
bounce back toparlamak hit off keşfetmek,ortaya çıkarmak send out dışarı göndermek,yollamak

bow out çekilmek, emekliye ayrılmak hit on tesadüfen bulmak, birisine asılmak send someone over birini bir yere göndermek
sıkıştığı yerden çıkmamak, kutu
box in barajı yapmak,sıkışıp kalmak hitch up (pantolon) yukarı çekmek send up havaya atmak, hapse atmak
işi genişletmek,dallanıp
branch out budaklanmak hold accountable sorumlu tutmak serve out (cezasını/görevini) tamamlamak
break away kurtulmak,kaçmak,ayrılmak hold back zaptetmek, kendini tutmak set about başlamak, girişmek, koyulmak.
break down bozulmak hold dear (birine) düşkün olmak set alight tutuşturmak
kar ve zararı eşit olmak, ne kar ne
break even zarar etmek hold down (işi) iyi yürütmek, bastırmak set back ilerlemesine engel/mani olmak
zorla girmek,sözünü önermek, öne sürmek. uzun
break in kesmek,alıştırmak hold forth uzadıya konuşmak set down yazmak,
break in on Bir sohbeti bölmek hold in tutmak, zaptetmek. set foot ayak basmak

break in on
somebody's
conversation lafını kesmek hold off uzakta tutmak, yaklaştırmamak. set free serbest bırakmak, azat etmek.

ayrılmak, bırakmak,
sonlandırmak, koparmak,kopmak, başlamak.ayarlamak,meydana
break off ilişkiyi kesmek,birdenbire durmak hold on beklemek, tutmak set in gelmek
break out patlak vermek, kaçmak hold on to tutunmak set off yola çıkmak, yol açmak

break through engeli geçmek, aşmak hold onto tutmaya çalışmak Set Off, Out SEYAHATE BAŞLAMK, YOLA ÇIKMAK
ilişkiyi kesmek, ayrılmak
break up (sevdiğinden),ayırmak hold out ileri sürmek, ısrar etmek,uzatmak Set On ATAK
hold out on birinden gizlemek.bilgi vermeyi
brim over taşmak (su vb) someone reddetmek set out yola çıkmak, başlamak,açıklamak
sebep olmak, neden ertelemek,süre dolmasına rağmen set someone
bring about olmak hold over görevine devam etmek straight birini hizaya getirmek
geciktirmek,havaya kurmak, düzenlemek,
bring along yanında getirmek. hold up kaldırmak,tutmak,soymak set up hazırlamak
devirmek, indirmek, eleştirilere göğüs germek,makul
bring down azaltmak hold water olmak. set upon üzerine saldırmak
tanıtmak, sunmak,
bring in kazandırmak, işe almak hold with ile aynı fikirde olmak. settle down yerleşmek, uslanmak
bring into getirmek hole up köşesine çekilmek,saklanmak settle in yerleştirmek, mesken tutmak
bring on geliştirmek, sebep olmak hone in on odaklanmak settle on ..-e karar vermek.
bring out ortaya çıkarmak honk at someone birine korna çalmak settle up yoluna koymak, halletmek
ikna etmek,razı etmek, karşıya hook something
bring over geçirmek into something bir şeye bir şeye bağlamak shake down haraca bağlamak, para sızdırmak
çocuk yetiştirmek,
bring up bahsetmek, kusmak hook up ilişki kurmak, askıya asmak shake out silkip atmak
(biri) iyi bir yolda olmak; (iş v.b.) iyi
brush away fırçalayarak temizlemek/çıkarmak hook up with ile evlenmek,ile ilişki kurmak shape up gitmek:
hook up with
brush up tazelemek (bilgiyi) someone biriyle buluşmak/görüşüyor olmak shell out (para) vermek.
elde etmeye çalışmak (zam/terfi
buck for vb'ni) hop in (araba vb'ye) binmek shin up sarılarak tırmanmak

buck up neşelenmek hop on hop diye atlamak, üzerine binmek ship off bir yere göndermek,yollamak
buckle down ciddiyetle/gayretle çalışmak. hose down hortumla sulamak/süpürmek ship out yola çıkmak.gemiyle gitmek.
buckle on toka ile tutturmak, iliştirmek hot up ısınmak,heyecanlanmak shoo away kışt diyerek kovmak
hover over (akbaba gibi) birisinin
budge up kenara kaymak someone tepesinde/tepesine dikilmek shoot off fırlamak,vurmak

destek vurmak,bir tarafına destek


koymak (bir şeyin çökmesini
bug out hızlı kaçmak, sıvışmak huddle up kıvrılmak shore up önlemek için)
üzerine eklemek yaparak
build on geliştirmek. Dayandırmak hunch up kamburlaştırmak show in içeri almak
birikmek, artmak, yakalayıncaya kadar peşini
build up güçlendirmek hunt down bırakmamak, peşine düşmek show off Gösteriş yapmak
bulge out pırtlamak hurry out aceleyle çıkmak show out kovmak,uğurlamak
kilo almak (özellikle kasların çıkagelmek, ortaya
bulk up şişmesiyle) hush up örtbas etmek, üstü örtülmek show up çıkmak,varmak
karşılaşmak, arabayla (ağaca vb) kuruyup buruş buruş olmak;
bump into çarpmak ice up buzlanmak, buzlanıp kalmak shrivel up büzüşmek.

umursamamak, (bilmiyorum veya


ilgilendirmiyor anlamında) iki omuzu
bump up artırmak,yükseltmek immure in bir yere gömmek.hapsetmek shrug off yukarı kaldırmak

bunch up birbirine kenetlenmek indulge in kendine bir şey yapma izni vermek: shuffle off (sorumluluk vb) üstünden atmak

inure someone to görüşünü


buoy up moral vermek, neşelendirmek something birini bir şeye alıştırmak shut in engellemek,hapsetmek,kapamak

anlaşmazlıkları ya da sorunları
çözmek,(pürüz, sorun v.b.'ni) birini birine saldırtmak,köpeği birine
burn down yanıp kül olmak iron out gidermek. sic on saldırtmak
(birinin) yanına yaklaşmak, (birine)
burn off yakıp kül etmek iron out something tüm sorunları çözmek sidle up to yanaşmak.
elekten geçirmek, inceleyerek
burn out mahvolmak.yakıp yok etmek. jack in bırakmak, vazgeçmek sift through okumak
tamamen yanmak.,yakmak, yakıp kendi imzasıyla bir şeyi başkasına
burn up yok etmek. jack off mastürbasyon yapmak sign away devretmek
mektubu bitirmek, mektubu
burst in söyleyivermek,haykırmak jam up bir şeyi sıkıştırmak/tıkamak sign off noktalamak.
ekibe katılmak (sözleşmeli
bust out of (bir yerden) sıvışıp kaçmak. jazz up canlandırmak, hareketlendirmek. sign on olarak),imzalamak
.-e yağ çekmek, -i yağlamak, -e
butter up dalkavukluk etmek. jeer at ile alay etmek, ile eğlenmek. sign out imzalamak
otuz bir çekmek,masturbasyon kendi imzasıyla (bir şeyi) (başkasına)
button up iliklemek,düğmelemek jerk off yapmak. sign over devretmek.

buy off rüşvet vermek, rüşvet kabul etmek jibe with ..-e uymak, ile uyuşmak. sign up kaydolmak, yazılmak.

buy out bütün hisselerini almak. jot down not almak/etmek simmer down kendine hakim olmak, sakinleşmek

call away çağırmak juice up ortamı renklendirmek, içki içmek sing out bülbül kesilmek, ötmek,şakımak
istemek, gerektirmek,
call for çağrıda bulunmak jump in . ---nın içine zıplamak single out birer birer almak,şeçmek
(yardımcı veya danışman olarak)
call in (birini) çağırmak. jump on çıkışmak, üzerine binmek sink in batmak
iptal etmek, sona
call off erdirmek, durdurmak jump out at üstüne zıplamak siphon off çekmek, almak.
call on Ezbere okumak,Ziyaret etmek jump up zıplamak, atlamak sit in başında durmak,bakmak

call out to seslenmek jut out çıkık olmak, çıkıntı yapmak sit on alıp hiçbir şey yapmamak (bir şeyi)
birden devrilip düşmek.alabora katılmamak, dahil olmaktan
call upon başvurmak,ziyaret etmek keel over olmak. sit out kaçınmak
uzak durmak, uzak
cancel out etkisini yok etmek,iptal etmek keep away tutmak sit with someone biri ile kalmak

kontrol altına almak,zulüm


bakmak, ilgilenmek, yapmak,yükselmesine izin
care for sevmek keep down vermemek. sketch out tasarlamak,karalamak
aynı görüşü paylaşmak,sürekli göz gezdirmek,çabuk ve üstünkörü
carry along desteklemek keep in saklamak,içeride alıkoymak skim over okumak
skip out on
carry away alıp götürmek, sürüklemek. keep off uzak durmak something bir yerden sıvışmak
carry off kapmak, üstesinden gelmek keep on devam etmek skip over atlamak (konu vb)
keep on (with
carry on devam etmek gerund) Devam etmek slave away köle gibi çalışmak
dışarda tutmak, uyuyarak gidermek, uyuyarak
carry on with ile ilişkisi olmak, devam etmek keep out girmemek sleep off kurtulmak

yapmak, gerçekleştirmek,
uygulamak,(birini/bir şeyi) dışarıya
carry out taşımak keep up yukarda tutmak slice up dilim dilim etmek, dilimlemek
(bir şeyin) sayesinde (bir işi) keep up with ayak uydurmak, hızına slick something
carry through yapmak veya başarmak: yetişmek down (saçını vb) düzleştirmek
cart away from dışarıya çıkarmak/götürmek kick around aylaklık etmek, oyalanmak slim down zayıflamak
kazanç sağlamak, yararlanmak, süzülmek, dikkati çekmeden
cash in paraya çevirmek kick off başlamak,girişmek slip away sessizce gitmek

cash in on çıkar sağlamak,faydalanmak kink up düğüm düğüm olmak slip by geçip gitmek,akıp gitmek (zaman)
bir kenara bırakmak, başından
cast aside savmak kit out temin etmek slip off çıkarmak,kaçmak
ıssız adada mahsur kalmak,
cast away başından savmak knock around boşa zaman harcamak, gezmek slip out dikkati çekmeden sessizce gitmek
cast off reddetmek knock down yumrukla yere devirmek. slip up yanılmak, hata yapmak
ilmek atmak, örgüde ilk ilmeği işi bırakmak, paydos etmek, tatil
cast on atmak knock off etmek.ölmek slog on zorlanmak, zorla yürümek

cast out toplumdan dışlamak, uzaklaştırmak knock on . -e vurmak, -i çalmak slow down yavaşlamak, sakinleşmek
anlamak, çakmak. moda olmak,
catch on tutmak. knock out nakavt etmek, oyun dısı etmek. smack into şiddetle çarpmak/bindirmek
meydana çıkarmak, kötü bir şey
catch out yaparken yakalamak knock over devirmek. smoke out ortaya çıkarmak
hızına yetişmek, hamile bırakmak.kapıya vurup
catch up tamamlamak , konuşmak knock up uyandırmak. smooth down sakinleştirmek,düzeltmek

bir şeye balıklama atlamak, bir şeyi


catch up in (şaçını vb) kaptırmak lap something up büyük bir zevkle kabul etmek smooth out düzlemek, pürüzsüzleştirmek
bağlamak, (gemiyi) bağlayıp ısırmaya çalışmak,ağzıyla kapmaya
catch up with .-e yetişmek:aynı düzeye gelmek lash down muhafaza etmek snap at çalışmak
(ani ve sert) tepki
cave in morali bozulmak,çökmek lash out göstermek/vermek,saldırmak snap off koparmak,kırmak
çevresinde yoğunlaşmak, hemen satın almak, hemen kabul
centre around çevresinde gelişmek lash out at sert ve ani çıkış yapmak snap up etmek,yakalamak
chalk up deftere yazmak last out çekmek,katlanmak snatch away from ayırmak,koparmak

yeni fikirler benimsemek,


karşısındakinin ne dediğini
change back eksi haline dönmek latch on (sonunda) anlamak snatch up kapmak
bir yöntemden diğerine sneak
change over geçmek latch on to anlamak,benimsemek in/on/into/onto .-e gizlice sokmak; -e gizlice girmek.
traş kremini sürüp köpürtmek, (bir
charge off kayıttan silmek lather up şeyi) köpürtmek snoop around (etrafa) bakınmak (SİNSİCE)
anne babanın haberi olmadan evden
charge with (bir şeyle) suçlamak launch into başlamak, istekle girişmek snuck out kaçarak bir yere gitmek
kovalamak, (köpek vb.) birisini
chase off kovalayarak dışarıya çıkarmak lay down yatmak, döşemek snuck out aileden izinsiz gece dışarı çıkmak
.-i azarlamak, -i haşlamak. -i
chat up birine yazmak/asılmak lay into dövmek, -e dayak atmak. snuggle down kıvrılıp yatmak

bir şeyi yapmaya son vermek,


pansiyon otel vb'nde kaydını (ekonomik nedenlerden dolayı) işçi
check into yaptırıp bir oda tutmak lay off çıkartmak soak up içine çekmek ,emmek

hıçkırarak söylemek/anlatmak, içini


check on in birini kontrol etmek lay on üzerine atılmak, saldırmak. sob something out çeke çeke/hıçkırarak ağlamak
.-e iyice bakmak; -e alıcı gözüyle sınıflandırmak,halletmek,çözümleme
check out bakmak. lay out yere sermek,sermek, hazırlamak sort out k
incelemek,denemek amacıyla
check over gözden geçirmek lay over kaplamak sort through içinden ayıklamak, içinden seçmek

leach into bir şeyin içine işlemek, (bir şeyin çalmaya başlamak (müzisyenler),
check up on İncelemek, kontrol etmek something içine doğru) sızmak sound off hazırlık borusu çal! Komutu

cheese off yorgun düşmek, bezginlik duymak lead away saptırmak,alıp götürmek sound out ağzını aramak

bir şeye
chew out fırça atmak,azarlamak lead in girmek/girişmek/başlamak,giriş space out boşluk bırakmak, ara vermek
biriyle tartışmak/ağız dalaşına
chicken out korkup vazgeçmek lead on yutturmak,inandırmak spar with someone girmek

birinin bir yerden


lead someone (merdiven/sandalye) inmesine ne düşündügünü açıkça söylemek.
chill out sakin ol,sakin kalmak, rahatlamak down something yardımcı olmak speak out daha yüksek sesle konusmak.
neden olmak,sonucunu doğurmak,
chime in maydanoz olmak, lafa karışmak lead to yol açmak spell out hecelemek,heceleyerek okuma

bir şeyden yavaş yavaş bir parçacığı kusmak, şiddetli bir şekilde
chip away koparmak, küçük parçalara ayrılmak lead up to zemin hazırlamak,yol açmak spew out fışkırtmak,çıkartmak
bir şeyden kopup fırlamak, ayrı bir
chip in para vermek, lafa girmek lead with someone (maça/oyuna) bir şey ile başlamak spin off birim haline getirmek
chop up doğramak leak out dışarı sızmak (sır), sızdırmak spin on üzerinde dönmek
chop down budamak,kesip düşürmek. lean in yüklen, omuz ver spit out tükürmek,söylemek
chuck away çöpe atmak.boşa harcamak lean over üzerine eğilmek, abanmak sponge up beleşe konmak
birden önüne çıkmak, pat diye spout off about bir şey hakkında böbürlenerek
churn out seri üretim yapmak leap out önüne çıkmak something konuşmak
tek bir kelime etmemek,sesini
clam up çıkarmamak leave off .-den vazgeçmek, -i bırakmak. sprawl out serilmek, uzatmak
dışarda tutmak, birdenbire meydana
Clean Out temizlemek,soymak leave out katmamak,atlamak spring up gelmek,türemek
clear off sıvışmak, tüymek. leave over ertelemek spring on pat diye söyleyivermek

clear out boşaltmak,sıvışmak, tüymek. leave up başkasına bırakmak spruce up çeki düzen vermek,şık giyindirmek
sırrı ifşa etmek,sırrı başkasına birini teşvik etmek.
Clear Up çözmek,halletmek,temizlemek let on söylemek spur on Cesaretlendirmek

birinin bir yere inmesine yardımcı


kapatmak, kepenk olmak/rehberlik etmek, hayal
close down indirmek let down kırıklığına uğratmak square away (işleri) yoluna koymak

dört köşeli hale getirmek (bir şeyin


kenarlarını), karelere bölmek,
close in kuşatmak,sarmak let in kapıyı açıp içeriye almak. square off meydan okumak
cezasını affetmek, cezasını square with
close in on kuşatmak,-in etrafını çevirmek. let off hafifletmek.serbest bırakmak someone birinden özür dilemek
squirrel something birşeyleri sonra kullanmak üzere
close off hesabı kapatmak let slide vazgeçmek. away saklamak
girmesine izin vermek, geçiş izni
cloud over bulutla kaplamak, hava kapanmak let through vermek stack up düzenli yığmak, yığılmak
ile karşılaştırıldığında (iyi/kötü vs.)
clue in ipucu vermek let up yumuşamak, sertliğini kaybetmek. stack up against görünmek
comb through derinlemesine kazıklarla (bir yerin) sınırlarını
something araştırmak/incelemek Lie back sırtüstü yatmak,dinlenmek stake off belirtmek

come about doğmak,meydana gelmek lie down yatmak, uzanmak. stake out belirlemek, kazıklarla belirlemek

cinsel ilişkiye girmek,birinin


karşılaşmak, iyi etki sorumluluğunda veya vazifesinde
come across bırakmak lie with olmak stalk off sinirli sinirli yürümek
varmak, birlikte gitmek,
come along ortaya çıkmak, gelişmek lie within içinde kalmak stamp out kökünü kazımak, yoketmek

come along with birisiyle gitmek/gelmek lie-in geç saate kadar yatmak Stand by beklemek; hazır beklemek.

savaş/saldırı pozisyonundan çıkmak,


üstüne yürümek, saldırmak. rastlantı sonunda bulmak, gözüne bulunduğu makama bir daha aday
come at Keşfetmek light on\upon takılmak stand down olmamak
come away ayrılmak,terketmek light out hızla terk etmek, sıvışmak stand in katılmak,yerini almak
geri dönmek , aklına neşelendirmek,sevindirmek,sigara
come back gelmek light up yakmak stand off uzak tutmak,denize açılmak
elde etmek.kazanmak, ziyaret
come by etmek limp away topallayarak uzaklaşmak stand out göze çarpmak,fırlamak
sıraya
come down on haşlamak, cezalandırmak line up girmek,düzenlemek,sıralamak stand over (birinin) başında durmak.

line up on bir şeyin üzerinde sıraya stand over


come forward (belirli bir amaçla) ortaya çıkmak: something girmek/sıra yapmak somebody başına dikilmek

come in on yer almak,katılmak line up with sıraya dizmek stand up ayaga kalkmak,dayanmak,dikilmek
mirasa konmak, bağlamak, birleştirmek; bağlanmak,
come into girmek, katılmak. link up birleşmek. start by (söyleyerek/yaparak vb) başlamak
come off kopmak,açığa çıkmak live by ile yaşamak, geçinmek start in başlamak,atılmak

start in on
someone or bir şey yada biriyle uğraşmaya
come on sahneye çıkmak. live down unutturmak somethink başlamak
kıt kanaat geçinmek, geçimini
Come Out çıkmak, görünmek, gözükmek. live off sağlamak start off hareket etmek,başlamak
geçimini sürdürmek,yaşamını ilgilenmek (hobi vb), başlangıç
come out right doğru çıkmak live on idame ettirmek start on yapmak
start out with
come over başına gelmek,olmak,Ziyaret etmek live out sonuna kadar yaşamak. someone (bir çalışmaya vb) biri ile başlamak

becermek, başkalarını hayal


kırıklığına uğratmamak,(bir haber) zor bir durumdan sağ olarak
come through gelmek. live through çıkmak,yaşamak (bir zamanı/olayı) start up şaha kalkmak,fırlamak,çalışmak
come to ayılmak, kendine gelmek. Live Up To ulaşmak,-e uygun yaşamak stave off geçici olarak savmak,defetmek

yaklaşmak, ele alınmak,


ortaya çıkmak, piyasaya
come up çıkmak liven up ..-i neşelendirmek, -i canlandırmak stay down (tehlike anında vb) eğilmek

(belirli bir hizaya) kadar gelmek.


come up to (belirli bir seviyeyi) tutturmak. lock away kilitleyip saklamak stay off yaklaşmamak, uzak durmak

çözüm yolu bulmak,yetişmek,(bir dışarıda bırakmak, (işçileri) işyerine


come up with plan, çare, cevap v.b.'ni) bulmak. lock out sokmamak stay out dışarıda kalmak
. -i anımsatmak, -i akla getirmek, -i
conjure up uyandırmak. lodge in takılıp kalmak stay over yatıya kalmak

cook up tezgahlamak,uydurmak log in sisteme oturum açmak, -e girmek stay put yerinden kımıldamamak
(bir duygu/his) yavaş yavaş
cool down sakinleşmek log on ..-e girmek,baglanmak steal over someone sarmak/bürümek
steal up on
cool off serinlemek,sakinleşmek look after bakmak (ilgilenmek) someone birine sessizce/sinsice yaklaşmak
özgürlüğünü sınırlamak, kapamak
coop up (bir şeyi kapamak) look away yüzünü yana çevirmek steep in . -e batmak
coop up in look away from
something hapsetmek, tıkmak someone (birinden) bakışlarını çevirmek steer into yöneltmek
inmek,istifa etmek; emekliye
cope with başa çıkmak look back on arkasına/geriye dönüp bakmak step down ayrılmak.
güvenlik çemberi oluşturmak, hor görmek, tepeden step into
cordon off kordon altında almak look down on bakmak something burnunu sokmak.bir şeye karışmak
cotton on farkına varmak, kavramak look for aramak step off . -den inmek,adımlamak

cough up zorla söylemek, zoraki anlatmak Look Forward To Dört gözle beklemek step out çıkmak,dışarı çıkmak
count for
something bir değeri/önemi olmak,para etmek look in on kısa bir ziyaret yapmak. step over yürüyerek üzerinden geçmek
look in on (süreci) hızlandırmak, terfi ettirmek;
count on güvenmek, bel baglamak somebody birini ziyaret etmek step up terfi etmek.

count out birer birer saymak look into incelemek, araştırmak,içine bakmak stew over .. -in yüzünden telaşa düşmek
cover up gizlemek; örtbas etmek. look on seyirci kalmak,izlemek stick in sokmak, batırmak

çıkıntı yapmak,besbelli olmak,(dışarı)


cower away çekinmek look out dışarı bakmak,bakmak stick out çıkarmak/uzatmak.
crack down aşırı önlem almak look out for dikkat etmek, gözetmek stink up kokutmak
son vermek için birşeyin üstüne
crack down on gitmek look over göz gezdirmek, incelemek stock up depolamak, stok yapmak
birşey yapmaya mümkün oldugu
crack on kadar devam etmek look through incelemek, göz atmak stock up on oldukça çok miktarda satın almak
iyilesmek, düzelmek.-i aramak, -e
cram into -in tıkmak,tıkıştırmak look up bakmak. stop by ugramak,ziyaret etmek

cram up ineklemek look up to hayranlık duymak, saygı duymak stop off (bir yerde) durmak; mola vermek.
kalitesine bakmaksızın çok sayıda
crank out üretmek look upon bakmak,olarak görmek storm out hiddetle ayrılmak
to keep someone informed of what
crank up hareket ettirmek. loop in is happening stow away kaçak yolculuk yapmak
mermi yağdırmak, kurşun
crap out mortoyu çekmek,bozulmak,ölmek loose off yağdırmak strap someone in birini kayışla bağlamak
crash in on üzerine yıkılmak loosen up açmak, gevşetmek stress out aşırı strese girmek
crash with
someone birisinin evinde kalmak lop off kesmek,kesip atmak stretch away (boylu boyunca) uzanmak
crawl out sürünerek çıkmak lose out kaybetmek,kaybolmak stretch out uzatmak,germek

creep out gizlice çıkmak/sıvışmak lumber off hantal hantal gitmek/ilerlemek strike down devirmek
birdenbire oluşmak, ortaya çıkmak,
crop up doğmak, çıkmak. lurk around\about gizli gizli dolaşmak. strike off uçurmak, kesip koparmak
karalamak, silmek, üstünü çizerek bir işyerini başarılı bir şekilde idare çalmaya başlamak,söylemeye
cross out iptal etmek. make a go of etmek, başarılı olmak strike up başlamak
crow about birşey hakkında böbürlenmek make do with ile yetinmek string out .-i ipe asmak. Dizilmek
kalabagını yararak ilerlemek,itiş
crowd in kakış ilerlemek make down fiyatını düşürmek string up birini ipe çekmek.
e doğru gitmek, e neden
cull out seçip ayırmak/almak make for olmak, sağlamak strip off soymak,çıkarmak
karşı gelmek, üstün olmak,
cut across kestirmeden gitmek make off kapkaç yapmak struggle on uğraşmak

(ne olduğunu) kestirmek, çıkarmak;


seçmek, fark etmek.anlamak,
cut down on azaltmak,kısmak,kesmek make out çözmek strung out sarhoş
araya girmek,(birinin) sözünü
cut in kesmek make over dönüştürmek,yenilemek,devretmek stuff in tıkıştırmak
stuff something tıka basa (bir şeyin içine)
cut in on azaltmak. sözünü kesmek make sure of Doğrulamak, emin olmak down something doldurmak/itmek
stumble rasgele bulmak, tesadüfen bulmak;
cut into azaltmak. make through üstesinden gelmek,atlatmak across/on/upon tesadüf etmek.

oluşturmak, uydurmak(hikaye vs
gayrete gelmek, bağlarını yalan)
cut loose koparmak,kelepçelerini çözmek make up makyaj yapmak stumble over dengesini kaybetmek, sendelemek
kesmek, kapatmak,
cut off durdurmak make up for telafi etmek suck in içine çekmek, emmek

cut out kesip çıkarmak, bırakmak make up with gönlünü almak, ile arayı düzeltmek suck up emmek,içine çekmek,yagcılık etmek

cut out for (bir şey için) biçilmiş kaftan olmak map out ayrıntılarıyla planlamak sum up özetlemek

cut through (boylu boyunca) kesmek, birdenbire içini kaplamak (bir his vb),
something anlaşılmasını kolaylaştırmak mark out seçip ayırmak.sınırlarını çizmek. surge up şiddetle yükselmek (dalga)
cut up parça parça kesmek, doğramak. mark up fiyatları yükseltmek suss out kontrol etmek, çözüm üretmek
ile sarmalamak
dash down acele ile yazmak, karalamak marry off evlendirmek,baş göz etmek swathe in (sargı/giysi/örtü/kumaş)
dawn on kafasına dank etmek, anlamaya istenilen ölçülere göre/uygun terleyerek atlatmak, endişeyle
somebody başlamak measure up olmak. sweat out beklemek
deal in ... ticareti yapmak. measure up to kadar iyi olmak: sweep away alıp götürmek,silip süpürmek

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası