rocknrolla quotes / Hilâl (Ankara, Turkey)’s review of Ölüm Oyunu

Rocknrolla Quotes

rocknrolla quotes

Adriano Celentano: biyografi, alıntılar ve gerçekler

😉 Herkese merhaba! Arkadaşlar umarım Adriano Celentano'nun sözlerini beğenirsiniz! Şarkıcının açıklamalarını daha iyi anlamak için biyografisine bir göz atalım.

Adriano Celentano: biyografi, kişisel yaşam

Adriano Celentano, İtalyan müzisyen, sinema oyuncusu, pop şarkıcısı, film yönetmeni, yapımcı, besteci, TV sunucusu. /5/XNUMX (Milan, İtalya) tarihinde doğdu. Eğitim: ilkokulun yalnızca XNUMX notu.

Ses: bariton. Enstrümanlar: gitar, davul, piyano. Türler: pop-rock, synth-pop, rock-n-roll, rock, swing, caz. Fakir bir İtalyan ailesinin beşinci çocuğuydu. Adriano'nun doğum yılında annesi zaten 44 yaşındaydı.

Ailesi yoksulluk içinde yaşadığı için, Celentano 12 yaşında okulu bıraktı ve amcasının saat atölyesinde çırak olarak çalışmaya başladı. Atölyenin karşısında, vitrininde Elvis Presley'in fotoğrafı olan bir müzik mağazası vardı.

Adriano Celentano: biyografi, alıntılar ve gerçekler

Adriano Celentano'nun fotoğrafı. 'ler

O andan itibaren genç adam rock'n roll'a ilgi göstermeye başladı. Celentano, Rock Boys rock grubunun bir üyesi oldu, kendi bestelerini yazmaya ve icra etmeye başladı.

Celentano'nun bir rock grubuyla ilk resmi performansı 'de “Birinci İtalyan Rock and Roll Festivali”nde gerçekleşti. Çocuklar parlak bir zafer kazandılar, sonra başladı: yarışmalar, festivaller, ilk albümün kaydı…

Başarının anahtarı: Adriano'nun kişisel niteliklerinin yanı sıra şans ve yetenek.

Adriano Celentano: biyografi, alıntılar ve gerçekler

Adriano Celentano ve Claudia Mori

Adriano Celentano: biyografi, alıntılar ve gerçekler

Sevgili Claudia Mori ile tek evliliği

Aktris Claudia Mori'nin tek evliliği. yılında çift altın düğünlerini kutladı. Üç çocukları var: kızları Rosita, Rosalind ve oğlu Giacomo. Adriano bir vejetaryen ve hayvan hakları savunucusudur. Boy 1,78 m, burç – Oğlak. Yaratıcı etkinliğine devam ediyor.

41 filmde rol aldı. 41 stüdyo albümü yayınladı. Asteroid onun onuruna adlandırılmıştır.

Adriano Celentano: alıntılar

Kadınların gözdesi yakışıklı Celentano hakkında çok şey yazıldı ve söylendi. Bütün dünya onun şarkılarını dinler ve film izler, büyüleyici maestronun yeteneğine hayran olmaktan asla vazgeçmez.

Temel olarak, internette, Celentano'nun filmlerden alıntılarının ve ifadelerinin çoğu. Bunlar kahramanlarının komik ve esprili ifadeleridir. Burada Adriano'nun yaşam, aile, aşk, hayvan koruma ile ilgili alıntıları bulunmaktadır:

Aşk hakkında

"Hayatta uğruna çaba gösterilmesi gereken tek şey aşktır."

Aile hakkında

“Aile ya sürekli sabotaj ya da güvenilir destektir. İkinci durumda, çok şanslısınız. “

“Boşanmalar… İnsanlar bir noktada birbirleriyle anlaşamazlarsa, boşanma doğru çıkıştır. Ama önce aşkı kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışmalısın. “

“Örneğin, ömür boyu evlenmek gibi kahramanca bir eylemde bulunmak için aile hayatı okuluna gitmeniz gerekir. Bu konunun okullarda zorunlu ders olarak verilmesi gerektiğine inanıyorum. Gençlere birisiyle birlikte olmanın ne demek olduğunu anlamaları öğretilmelidir. ”

hayatın bilgeliği

"Adil olmak gerekirse, önce nazik olmalısın. Ve nazik olmak, tüm insanların hatalı olduğunu anlamak demektir. “

"Her şeyi anlamaya çalışmayın. Bu daha ilginç."

“Her ne ortaya çıkarsa çıksın, her zaman bunu senden önce yapmış birileri olacaktır. Bu yüzden asıl şey daha iyi yapmaktır. ”

“Yürümek önemlidir, yavaş veya hızlı olması önemli değil, sadece yürümeniz gerekiyor. Eğer gidersen, ilerlersin. “

“Müziğin, görevi dünyanın hayallerini toplamak olan özel bir ruhun sesi olduğuna inanıyorum. İnsanların bilincinden geçerek, kısa bir süre için bile olsa çekişmelerini çözebilir veya ruhları sarsabilir, sosyal rahatsızlıkları yok edebilir. “

"Yalanları dinlemeyi, gözlerinin içine bakmayı çok seviyorum Hele ki gerçeği bildiğimde"

“Hiçbir şeye öfkeyle karar verilmez”

"Embriyolardan pek anlamam ama kesin olarak bildiğim bir şey var: Her türlü yaşam kıvılcımı korunmalı."

vejetaryenlik hakkında

“Hayvanların en vahşisi insandır. Aç olmasa da öldürür”

“Vejetaryenlik sağlıktır, bilinçli canlıların 'soykırım' endüstrisine bir darbe, Noel'de ve Paskalya'da kuzuların ve çocukların mezbahalarda “benim yüzümden kesilmediğini” duyurmak için bir fırsat. ”

“Her yıl iki milyon avcı iki milyar kuş öldürüyor ve devlet onlara bunun için para ödüyor. Soruyorum: Katiller kim, devlet mi yoksa avcılar mı? Çocuklarınıza sesleniyorum: hayvanlar da bizim gibiler. Bizim gibi oynuyorlar, ağlıyorlar ve bizim gibi acı çekiyorlar. Herkesin tıpkı bizim gibi bir babası ve annesi vardır.

İnsanlara neşe, doğaya uyum getirirler. Biz de bu uyumu bozmak istiyoruz. Yavrularını kaybettikten sonra ağlayan fokun genç avcıları ve çocukları olabilir misiniz? Devlet başkanına hemen yazın: “Biz fokun çocukları, annemizin ağlamasını istemiyoruz!”

Arkadaşlar, Adriano Celentano'nun hangi sözleri size ilham veriyor ve hangi ifadelere kesinlikle katılmıyorsunuz? 😉 Makalenin yorumlarında görüşlerinizi bırakın.

Android'den iPhone 14 Pro'ya Geçişim ve Pişmanlıkarım

Forumda uzun zamandır aktif olarak paylaşım yapmıyordum fakat bu bahane ile Android -> iPhone geçişinde yaşadıklarımı anlatmak istedim.

Önce biraz kendim ve kullandığım ürünler hakkında arkaplan bilgisi vereyim.

Uzun yıllar Android'in iPhone'u olarak tanımlanan HTC'nin telefonlarını kullandım. M7 ve HTC 10 gerçekten çok memnun kaldığım, uzun yıllar kullandığım telefonlardı. Son kullandığım Android telefon ise lansmanıyla beraber aldığım Xiaomi Mi9'dı.

Arada iPhone maceram kısa süreliğine iPhone 6S ile oldu (telefonun çıktığı yıl kullanmıştım, yani o yılki en güncel iPhone modeliydi) fakat o zaman kullandığım kulaklıkları besleyecek kalitede ses çıkışı olmadığı için kısa süre sonra elden çıkarmıştım. Ayrıca kullandığım HTC cihazlardan sonra IOS pek de zevk vermemişti.

Üniversiteye başladığım yıllarda Windows'tan MacOS'e geçiş yaptım ayrıca. Yani son 10+ senedir MacOS kullanıyorum. Şu an iş için mecburen Windows kullansam da günlük işlerimi ve freelance projelerimi MacBook Pro M1 ile gerçekleştiriyorum.

Eylül başında kendime iPhone 14 Pro siparişi verdim ve Avrupa'da telefonların satışa sunulduğu günden beri (16 Eylül yanlış hatırlamıyorsam) iPhone kullanıyorum.

Android'den iPhone 14 Pro'ya Geçişim ve Pişmanlıkarım

Android'den iOS'e geçiş oldukça sorunsuz oldu diyebilirim. IOS neredeyse bütün uygulamalarımı ve verilerimi taşımayı başardı. MacOS ve iCloud kullandığım için de şifrelerim, fotoğrafların vs. de yeni cihaza kolayca aktarıldı ve telefonu kullanmaya başladım.

Telefonun hızına, hz ekranın geçişlerine alıştıktan sonra (yaklaşık 1 gün) iPhone ile yaşadığım ilk şok işletim sisteminin kararsızlığı oldu. iOS 16'nın ilk sürümlerinin ne kadar sorunlu olduğu her yerde yazıldı uzun uzun. Benim tecrübem de bu yazılanlardan pek farklı değildi, ve açıkçası Çinli bir amiral gemisinden geçiş yaptığım iPhone bende pişmanlık hissi yaratmıştı. En büyük ikinci sorun ise pil ömrüydü. Telefonumu değiştirmemdeki en büyük sebep pil ömrünün oldukça azalmış olmasıydı fakat yeni iPhone ile tam sarjda bir günü zor cıkarıyordum. Fakat bu kadar büyük bir finansal harcamadan sonra telefona bir şans daha vermek istedim. Aynı zamanlarda da iOS 16'nın ne kadar sorunlu ve hatalı bir işletim sistemi olduğu, Apple'ın yıllar sonra yaptığı en başarısız lansman olduğu şeklinde içerikler de paylaşılmaya başlanmıştı ve bu telefonu elimde tutmam için bir bahane daha oldu.

İlk update bazı stabilite hatalarını giderdi ve iOS şikayet ettiğim bütün sorunları çözdü. Bu günden sonraki iPhone izlenimlerimi madde madde yazmaya çalışacağım:

Kamera: Fotoğraf ve video kalitesi gerçekten çok güzel. Fakat benzer fiyattaki bütün Android cihazların fotoğraf kalitesi neredeyse aynı seviyede, testler de bunu gösteriyor. Bence öne çıkan nokta, yazılım destekli manipülasyonların daha başarılı olması. Cinematic mode, Portre modu vs. çok güzel sonuçlar çıkarıyor olsa da, fotoğraf ve video çektiğim çoğu senaryoda beni tatmin edecek kadar kusursuz değil.

iOS ve Apple Ekosistemi: Abartıldığı kadar muhteşem değil. Evet, ürünler arasındaki senkronizasyon çok iyi fakat Google ürünleri Apple'ı aratmayacak kadar başarılı. Gerçekten memnun kaldığım ve Apple'dan Android'e dönersem özleyeceğim özellik kopyala-yapıştır'ın cihazlar arası senkronize olması. Onun dışında, örneğin Google Photos, iCloud'dan çok daha başarılı (özellikle arama, yüz tanıma ve filtre özellikleri) ve kullanımı çok daha kolay.

Dizayn: Mor, ağır. Kaliteli duruyor. Boyut olarak tam istediğim boyutta ve tasarımı oldukça estetik. Dizayn konusuna aşağıda biraz daha değineceğim.

Ekleme: [Magsafe: Evde kablosuz şarjı kullanmasam da arabamda kullandığım Magsafe telefon tutacağı gerçekten çok başarılı. Apple'ın gerçekten neden Apple olduğunu gösterdiği, Android'e geri dönersem özleyeceğim özelliklerden biri.]

Genel kullanım: Haptic feedback gerçekten çok güzel, hz ekran, ekran parlaklığı ve renkleri çok başarılı. IOS, Android'e göre uygulamalar arası tasarım farklarını minimize etmeyi, yani telefonun sanki bütün uygulamalarının tek bir merkezden çıkıyormuş gibi hissettirmesini çok iyi başarmış.

Negatiflere gelirsek eğer, gerçekten özlediğim tek özellik ise işletim sisteminin her yerinde kullanabileceğim bir "geri" hareketinin, kaydırmasının, gesture'ının olmaması. Alarmlar bence MIUI'de daha başarılıydı (Alarm çalmadan önce uyanırsam o günkü alarmı kapatabiliyordum, ya da Pazartesi izinliysem Pazar akşamı "yalnızca bir sonraki alarmı" kapat diyerek bir gün sonra tekrar alarm ile uyanabiliyordum). Müzik ve ses yönetimine alışamadım henüz. Evde bir Bluetooth ve bir WiFi müzik sistemim bulunuyor (iki farklı odada) ve aralarındaki geçiş Android'de olduğu kadar pürüzsüz değil. Ya da anlayamadığım bazı davranışlar var. Örneğin alarm çalarsa müzik otomatik olarak WiFi sistemden Bluetooth sisteme geçiyor. Ya da yalnızca bazı günler, müzik WiFi sistemde çalarken ses tuşları Bluetooth sistemin sesini değiştiriyor. Sistem Airplay ile biraz daha stabil fakat kusursuz değil.

Fakat bunlar Android daha iyiydi demem için yeterli değil. Ya da yukarıda listelediklerim Android'den iOS'e geçmek için bir sebep değil, ya da "iPhone daha iyi" diye bir demeçte bulunmak için yetersiz.

Peki iPhone 14 Pro'nun diğer telefonlardan gerçekten öne çıkan yanı ne?

Tasarım. Ya da daha doğru bir kelimeyle: İmaj.

Apple'ın pazarlamasını en iyi yaptığı nokta bu. Bir iPhone, özellikle de son çıkan iPhone'u satın aldığınız zaman kendinizi sanki farklı bir sınıfa koyuyorsunuz. Bu sadece sizin nasıl hissettiğinizle ilgili de değil. Çevremden gelen bütün tepkiler aynı şekilde oldu. Önce çentik, sonra Dinamik Ada gibi değişikliklerle de Apple size farklı olduğunuzu yeniden hatırlatıyor. Ayrıca benim kendi yaşadıklarım ve çevremde gördüğüm kadarıyla, Apple sizi kendi ürünlerini kullanmaya çok güzel teşvik ediyor. Hatta bu Apple Ekosistemi'ne dahil olmak için kullandığım kablosuz kulaklıkları kız arkadaşıma verip, telefonu satın aldıktan yaklaşık 3 hafta sonra kendime Airpods Pro 2 satın aldım. Ekleme [Hatta bu aralar "Denk gelirse bir de Apple TV 4K alayım da Android TV'den kurtulayım" diye düşünüyorum.]

Apple İmajı diye bahsettiğim konuda yaşadığım birkaç olayı anlatayım: Örneğin akşam sohbet ettiğimiz masada iki yeni telefon var. Benim 14 Pro'm ve arkadaşımın S22 Ultra'sı. Telefon konusu açıldığı zaman yalnızca iPhone muhabbeti yapıldı. Tramvayda ofise giderken telefona bakanlar, akşam restoranda masada görünce dönüp tekrar bakanlar Ofiste telefonu görenlerin "ooo yeni iPhone bu. Demek sizin departmana bizden daha iyi maaş ödüyorlar" geyiği Bu yalnızca telefonla ilgili de değil. Son 10 yılda belki 50'den fazla kulaklık kullandım, fakat ilk defa Airpods'u kullanırken "Ooo, Airpods mu aldın, Pro mu Pro 2 mi, çok güzel" diyaloğunu yaşadım.

Özetle durum şu şekilde:

- 14 Pro + Airpods Pro 2 aldığıma pişman mıyım?

Hayır değilim.

- Son 2 ayki tecrübeme dayanarak, bugün olsa aynı alışverişi yapar mıydım?

Yapmazdım. Fakat iPhone'a geçiş sebebim gerçekten istediğim gibi bir telefonu bulamamış olmamdı. Eğer yeni bir telefon almak zorunda olsaydım şu an bana göre tek seçenek 14 Pro. Birkaç ay sonra S23'ü listeye alabilirim belki.

- MacBook kullanmıyor olsaydım..?

Bu geçiş biraz daha mantıksız hale gelirdi. iPhone düşünmemin ilk sebebi zaten yıllardır Apple kullanıyor olmamdı. Eğer iş için Windows kullanmıyor olsaydım da bu geçiği daha önce yapmış olurdum. Günümün çoğunu Windows bir laptopla geçiriyorum, örneğin bu postu da Windows'ta yazdım.

- Benzer bir karşılaştırmayı Windows ile MacOS arasında yaparsam

Windows çöp.

- Harcadığım paranın karşılığını aldım mı?

Donanım olarak değil belki (Çok benzer kaliteyi (anlamayan kullanıcı için ekleme, yazar burada fotoğraf kalitesi, ekran kalitesi gibi donanımsal, testlerle ölçülebilen konulardan bahsediyor) ve performansı Android'de daha ucuz fiyata alabilirdim), fakat belki yazılım ve yukarıda bahsettiğim "Apple imajı" olarak aldım.

Tecrübelerimi, hissettiklerimi çok da uzatıp kimseyi sıkmadan anlatmaya çalıştım. Başlık biraz clickbait oldu ama ona da DH editörlerinden alıştım. "iPhone 14 Pro Kullanıcısını Şok Eden Hatalar" diye repost ederler belki sosyal medyada!

Aklıma gelen başka bir nokta olursa konuya ekleyeceğim. Bu arada da sizin tecrübelerinizi, uzun yıllar iPhone kullananların düşüncelerini ya da geçiş yapmayı düşünenlerin sorularını bekliyorum.

Hilâl's Reviews > Ölüm Oyunu


Aynı isimde bir manga serisi vardı, o kadar uzun zamandır listemde ki çürüdü artık beklemekten, sonra bu kitap da listemdeydi.. Öğrendim ki manga bu kitaptan uyarlamaymış zaten, manga beklesin kitabı okuyayım dedim.. O zamandan beri kitap da çürüyordu işte listede. Kütüphanede olunca da aldım hemen.(malum Pegasus kitabı.)

Öncelikle kitaptan başladığım için baya mutlu olduğumu söylemem gerek. Bazı sahnelerde özellikle çizerin hayalgücünden önce kendi kafamda kurgulayabildim bu sayede.

Yoruma geleyim artık:

Tek kelime söyleyecek olursam eğer O kelime 'sarsıcı' olurdu sanırım. (Farklı bir şekilde etkiledi, hayat felsefesi yapılan kitaplardan çok, korku psikolojisi vardı, o da baya sarsıcıydı.) Distopyaların artık o bıktığımız klişe karakterleri, klişe romantizmleri, klişe hükümeti yıkmaları falan yoktu.. Ama hala distopyaydı. Yani yazılınca yazılıyor. :D

Öncesinde söylediğim gibi Açlık Oyunları'ndaki gibi ( bir arkadaşımın dediğine göre Collins bu kitaptan esinlenmiş, sorular kısmında da bir tartışma var bununla ilintili ) insanları bir araya toplayıp birbirine kırdıran bir devlet var ama devleti yıkma sürecinden ziyade sınıf arkadaşlarlarının birbirini öldürmesi gibi daha karmaşık bir psikolojiyi ve durumu inceliyordu. Sonrasında Yoklar serisine daha çok benzettiğime karar verdim. ( Yine de bu daha ağırdı.)

Bir Açlık Oyunları severim zaten, konusunu çok sevdim ve bu distopyalardan daha eski olması münasebetiyle of aynı konuymuş yine ya gibi bir tutuma girmedim.

Konusundan ziyade bu kitabı farklı yapan karakterleri ve distopyalardan beklenen vahşilikti. Çok kalabalık bir karakter kadrosu var, 42 öğrenci+, bu yüzden Takami-san'ın her türden kişilik yazabileceği ortam olmuş, sokaktan karakter seçmek yerine bir sınıf yazmak fazlsıyla yeterli geldi bana. (Genel manada Takami-san kurgu, kişilik yazma gibi konularda çok başarılı, bu kitabın ilk son kitabı olması ne acı. ) Bu geniş karakter yelpazesiyle kitap gerçekçilik kazanmıştı. Çünkü deliren karakterler, intihar edenler, arkadaşlarına güvenenler, korkanlar, kaçmaya çalışanlar, intikam yemini edenler

Kitabın sonunda bir cümle var:
Kalan öğrenci sayısı x. Ama elbette onlar artık içimizden birileri.
Hayır, onlar baştan beri bizdendi. (Son sayfayı hatırlar, hüzünlenir.)

Kişilik çözümlemelerine ek olarak, birçok düşünceyi de aklınıza getirebilecek konuşmalar var. Rock n roll a ve isyankar yönüne dair ve hatta stres atma yolu olmasıya alakalı kısımlar yer alıyor. (Şuya adındaki karakter zaten rockcı. Ve rock müzik yasak ülkede.) Neyse iyice karakterlerin sırlarına kadar anlatacakmışım gibi hissettim, bu yeterli. :D

Tabi her şeyine rağmen bir iki şey absürd gelmedi değil, kızların yarısının Şuya'ya aşık olması mesela :D, ama kesinlikle tölere edebilirim. Sınıfların böyle bir popüler çocuğu olabilir sonuçta?

En sevmediğim şeye geleyim, çeviri!!! Aslında ingilizceden çevrildiğini bilmesem ve az biraz japonca bilmesem, güzel bir çeviri olduğu düşünürdüm. Gerçekten çok akıcıydı, kendini tekrar eden kalıplar sık kullanılmamıştı. Ama böyle bir durum olmadı. Kitabı açtım İngilizceden Çeviren Rahatsız oldum tabii, profesyoneller bile orjinalinden çevirecek özene sahip değilse bitmiş demektir bu iş.
Çevirmen de kendi çapında isimleri çevirmiş (Shuya=Şuya) ama o da sadece yarım yamalak bir çeviri olmuş, ( örneğin, ingde Kenji yazılır bizde Kenci, J nin C okunduğunu bilmiyor çevirmen ) yazarın adı da keza ingilizce romajiden çevrilmemiş

En nihayetinde okuduğum en harika kitaplardan biriydi, daha şimdi belli olmaz ama favori tek kitaplarıma girecek %


''but till then tramps like us, baby we were born to run.''

3 likes · Like ∙ flag

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir