neml 12 / Neml Suresi Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri | İslam ve İhsan

Neml 12

neml 12

-
funduszeue.info altında yayınlanan yazıların tüm hakları mahfuzdur. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi yazıların tamamı izinsiz kullanılamaz.

Neml Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. 93 âyettir. âyetinde Hz. Süleyman’ın ordusuna yol veren karıncaların (neml) zikri geçtiğinden sûreye bu ad verilmiştir.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. Tâ, Sîn. Bu (okuna)nlar, Kur’an’ın ve (hakikatleri bildiren) apaçık bir Kitab’ın âyetleridir. (Ki:)

2. İnananlara (bir) doğru yol (rehberi) ve müjdedir.

3. O (inana)nlar, namazı dosdoğru/gereğine uygun kılarlar, zekâtı (eksiksiz) verirler, hem de âhirete kesinkes inanırlar.

4. Âhirete inanmayanlar var ya, onlara kendilerinin (kötü) işlerini süslü gösterdik.[1] Bu yüzden onlar ‘şaşkınlık ve kalp körlüğü’ içinde bocalarlar.

5. İşte onlar için azabın en kötüsü vardır. Âhirette en çok ziyana uğrayacaklar da yine onlardır.

6. (Ey Resûlüm!) Şüphesiz ki sen, (bu) Kur’an’ı, (her şeyi) bilen, hüküm ve hikmet sahibi (Allah) katından alıyorsun.

7. Hani, Musa (gece yolunu şaşırdığında) ailesine: “Gerçekten ben bir ateş farkettim; ondan size ya (yol hakkında) bir haber getireyim, yahut da parlak bir kor getireyim de (ateş yakıp) ısınasınız.” demişti.

8. Oraya varır varmaz (kendisine) şöyle seslenildi: “Ateş(in yanıbaşın)da bulunan da etrafında bulunan da mübarek kılındı. Âlemlerin Rabbi Allah, eksiklerden münezzehtir (ve şânı yücedir).

9. “Ey Musa! Gerçek şu ki Ben mutlak galip, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım.”

10. “Âsâ’nı bırak!” (Musa da âsâsını yere bıraktı ve) onu çevik bir yılan gibi hareket eder halde görünce dönüp arkasına bakma(dan kaç)tı. “Ey Musa! Korkma! Çünkü ben (yanınday)ım; huzurumda peygamberler korkmaz.”

11. “Ancak zulmeden hariçtir. Sonra (bu zalim) bir kötülüğün ardından bir iyiliğe döner (tevbekâr olur)sa, şüphesiz ben çok bağışlayıcı, çok merhamet ediciyim.”

12. “Elini koynuna sok da Firavun ve kavmine (göstereceğin) dokuz âyet (mucize ve delil)[2] arasında (o) kusursuz bembeyaz (bir el) olarak çıksın. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavimdir.” [bk. 7/, ; 20/22; 26/33; 27/12; 28/32]

13. Mucizelerimiz bütün parlaklığıyla apaçık onlara gelince: “Bu apaçık bir sihirdir.” dediler. [bk. 28/]

14. Vicdanları onlar(ın doğruluğun)a kesin inandığı halde, sırf haksızlık ve kibirden dolayı (bilerek) inkâr ettiler. İşte bak, o fesatçıların sonu nasıl oldu?

15. Andolsun ki biz, Davud’a ve Süleyman’a bir ilim verdik de onlar: “Bizi, inanan kullarının bir çoğuna üstün kılan Allah’a hamdolsun.” dediler.

16. Süleyman, Davud’a (peygamberlik ve idarede) mirasçı oldu. Dedi ki: “Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden bolca verildi. Şüphesiz ki bu, apaçık (bir) lütfun ta kendisidir.”

17. Süleyman’ın cinler, insanlar ve kuşlardan oluşan askerleri toplandı. İşte bunlar (onun tarafından düzenli bir şekilde) sevk ve idare olunuyorlardı.

18. Nihayet karınca vadisi üzerine geldikleri zaman, (beyleri olan) bir karınca: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkında olmadan sizi aman ha ezip telef etmesin!” dedi.

19. (Süleyman) onun sözüne gülercesine tebessüm etti: “Ey Rabbim! Bana, anneme ve babama lütfettiğin nimetine şükretmemi ve senin razı olacağın iyi bir iş yapmamı bana ilham et (beni muvaffak kıl). Rahmetinle beni iyi (mü’min) kullarının arasında (cennete) koy.” dedi.

20. (Süleyman) kuşları teftiş (ettik)ten sonra dedi ki: “Hüdhüd’ü neden göremiyorum, yoksa kayıplara mı karıştı?”

21. “(Gelince) kesin bir delil (makul bir mazeret) getirmediği takdirde, kesinlikle çetin bir azaba uğratacağım, yahut onu keseceğim!”

22. Derken çok geçmeden (Hüdhüd) gelip dedi ki: “Ben senin bilmediğin (bir hakikat)i öğrendim ve sana (Yemen’deki) Sebe (kavmin)den doğruluğu kesin bir haber getirdim.”

23. “Hakikaten ben, orada onlara hükümdarlık yapan bir kadın gördüm. Kendisine, (bir hükümdara gereken) her şey verilmiştir ve onun büyük bir tahtı da vardır.”

24. “Onun ve halkının, Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerine de şahit oldum. Şeytan, onlara yaptıklarını süslemiş de kendilerini hak yoldan alıkoymuş. Bu yüzden onlar doğru yolu bulamıyorlar.”[3]

25. “Göklerde ve yerde gizlenen (yağmur, bitki ve diğer) şeyleri ortaya çıkaran, (nefislerinin) gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilenAllah’a secde etmeleri gerekmez mi?[4]

26. “O Allah ki kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur, büyük arşın Rabbi (sahibi)dir.”

27. (Süleyman da Hüdhüd’e:) “Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız!” dedi.

28. “Bu mektubumu götür, onu kendilerine bırak. Sonra onlardan (biraz) uzaklaş da bak ne yapacak (ve ne cevap verecek)ler?”

29. (Hüdhüd mektubu götürüp atınca, Sebe melîkesi Belkıs) dedi ki: “Ey ileri gelenler! Doğrusu bana çok önemli bir mektup bırakıldı.”

. “O, Süleyman’dan (gelmekte)dir. O, Bismillâhirrahmânirrahîm (ile başlamaktadır). Bana karşı (gelerek) büyüklük taslamayın ve bana müslümanlar olarak (teslim olup) gelin’ diyor.”

32. “Ey ileri gelenler! Bana (bu) işimde bir fikir verin. Siz benim yanımda hazır bulunmadıkça ben hiçbir işi kestirip atacak değilim.” dedi.

33. Dediler ki: “Biz hem güçlüyüz hem de (gerçekten) savaşçı bir milletiz. Emir sana aittir. Sen neyi (uygun görüp) emredeceksen, artık bak gör!”

34. (Melike genelleme yaparak) dedi ki: “Hiç şüphesiz, hükümdarlar bir memlekete girdikleri zaman, orayı bozarlar (tahrip ederler), halkının şereflilerini beş paralık ederler. Bunlar da (âdet gereği) böyle yaparlar.”[5]

35. “Ben onlara bir hediye göndereceğim. Sonra da elçiler ne ile dönecek, bir bakacağım!”

36. Bunun üzerine (elçi, hediyelerle) Süleyman’a gelince (Süleyman) dedi ki: “Bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Allah’ın bana verdiği (nimetler), size verdiğinden (çok) daha iyidir. Fakat siz hediyenizle sevinir/böbürlenirsiniz.”

37. “(Ey elçi! Hediyelerinle) dön onlara! (Eğer teslim olup gelmezlerse) andolsun ki onlara, (asla) güç yetiremeyecekleri bir ordu ile geliriz ve kendilerini (esaretle) hor ve hakir olarak oradan çıkarırız.”

38. (Sonra Süleyman, emrindeki başkanlara:) “Ey ileri gelenler! Onlar bana müslüman olarak (teslim olup) gelmeden önce, hanginiz onun tahtını bana getirir?” dedi.

(Eğer müslüman olduklarını bildirselerdi veya aralarında bir güven antlaşması olsaydı dokunulmazlık altında olurlardı.)[6]

39. Cinlerden bir ifrit (kuvvetli bir cin): “Sen makamından kalkmadan önce, ben sana onu getiririm. Benim, bunu yapabilecek gücüm ve (bu konuda kendime) güvenim var.” dedi.

40. Kendisinde Kitab’dan bir ilim bulunan kimse (olan veziri Âsâf b. Berhiyâ) da: “Gözünü kırpmadan evvel, ben onu sana getiririm.” dedi. (Süleyman) o(nun tahtı)nı yanında yerleşmiş olarak görünce: “Bu, Rabbimin (bir) lütfudur. (Bu da) şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni imtihan etmek içindir. Kim şükrederse, ancak kendi (faydası) için şükretmiş olur. Kim de nankörlük yaparsa, şüphesiz ki Rabbim zengindir (hiçbir şeyinde noksanlık olmaz), çok kerem sahibidir.” dedi.

41. (Yine) dedi ki: “Tahtını onun tanıyamayacağı hâle getirin (değişiklik yapın). Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacak mı?”[7]

42. Artık (Melike) gelince (ona): “Senin tahtın böyle mi?” denildi. (O da:) “Sanki bu odur. Zaten bundan önce bize ilim verilmiş (Allah’ın kudretini ve senin peygamberliğini anlamış) ve müslüman olmuştuk.” dedi.

43. (Fakat önceleri) Allah’tan başka taptığı şeyler (müslüman olmaktan) onu alıkoymuştu. Çünkü o inkâr eden bir kavimden idi.

44. Ona: “Köşke gir!” denildi. Onu(n avlusunu) görünce derin bir su zannetti[8] ve ayaklarını aç(ıp sıva)dı. (Süleyman:) “O billurdan (döşenip) düzeltilmiş bir avludur.” dedi. (Melike:) “Ey Rabbim! Hakikaten ben kendime yazık etmişim. (Şimdi) Süleyman ile birlikte, âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.” dedi.

45. Andolsun ki biz, Semûd (kavmin)e de “Allah’a kulluk edin.” (desin) diye kardeşleri Salih’i gönderdik. Bir de gördü ki onlar (inanan ve inanmayan olarak) birbirleriyle çekişen iki grup (olmuşlar). [bk. 7/; 11/; 26/]

46. (Salih) dedi ki: “Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülük işleme konusunda aceleci davranıyorsunuz? Allah’tan mağfiret dilemelisiniz ki bu sayede merhamet olunasınız.”

47. (Onlar:) “Senden ve seninle beraber olanlardan dolayı uğursuzluğa uğradık.” dediler. (Salih de:) “Sizin uğursuzluğunuz, Allah katında (amelinize karşılık yazılmış)tır. Belki siz, (çeşitli olaylarla) imtihan edilen bir kavimsiniz.” dedi.

48. O (Hıcr adlı baş)şehirde dokuz (çete başı) adam vardı ki o yerde (Allah’a itaate karşı diretip) bozgunculuk çıkarırlar, düzeltmeye uğraşmaz (ve iyiliğe yanaşmaz)lardı.[9]

49. (Onlar bir arada) Allah’a and içerek: “Biz mutlaka ona (Salih’e) ve ailesine, bir gece baskını yapalım (ve onları öldürelim). Sonra da (hakkını arayan) velîsine, (Salih) ailesinin öldürüldüğünde hazır değildik (görmedik) ve biz kesinlikle doğru (söyleyen) kimseleriz.’ diyelim.” dediler.

50. (Böyle) bir tuzak kurdular. Biz de onlar hiç farkında değillerken (kendilerini helak eden) bir tuzak hazırladık.

51. İşte bak, tuzaklarının sonucu nasıl oldu, (nasıl) onları ve kavimlerini topyekün yok ettik! [bk. 8/30; 13/42]

52. İşte zulümleri yüzünden çöküp ıssız kalan evleri! Hiç şüphesiz, bunda, bilen bir kavim için elbette bir ibret vardır.

53. İnanıp da (küfür ve isyandan) sakınanları kurtardık. [bk. 7/; 11/]

54. Lût’u da (peygamber olarak gönderdik). Vaktiyle, o kavmine demişti ki: “Siz göz göre göre hâlâ o hayasızlığı yapacak mısınız? [krş. 7/; 11/; 15/]

55. “Gerçekten, kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi yaklaşacaksınız? Doğrusu siz, ne yaptığını bilmeyen (beyinsiz) bir kavimsiniz.” [bk. 26/]

56. Kavminin cevâbı da: “Lût ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar, temizlik taslayan insanlardır.” demekten başka (bir şey) olmadı.

57. Biz de onu ve ailesini karısı hariç kurtardık. Onun da, geride (helak içinde) kalanlardan (olmasını) takdir ettik.

58. Üzerlerine (taş halinde) bir yağmur yağdırdık. Ne kötü idi uyarıl(dıkları halde iman edip yola gelmey)enlerin yağmuru! [bk. 26/]

59. (Resûlüm!) De ki: “Hamdolsun Allah’a, selam olsun O’nun seçtiği kul (peygamber)lerine. Allah mı hayırlı yoksa (müşriklerin) ortak koştukları (Allah yerine kendisine bağlılık gösterdikleri) şeyler mi?”

60. Gökleri ve yeri yaratıp gökten sizin için su indiren kimdir? İşte biz onunla, sizin bir ağacını bile bitiremeyeceğiniz, gönül açan güzel bahçeler bitirdik. Allah ile beraber bir tanrı mı var?! Hayır! Onlar (haktan) sapan bir kavimdir. [bk. 6/99; 7/57; 16/11; 29/63]

61. Yahut, yeryüzünü durulacak bir yer yapan, aralarında ırmaklar meydana getiren, orada köklü (ve yüce) dağlar var eden ve iki deniz arasına bir perde koyan kimdir? Allah ile beraber bir tanrı mı var? Hayır! Onların çoğu (bu gerçekleri) bilmezler. [bk. 25/53 ve dipnotu]

62. Yahut darda kalmışın, dua ettiği zaman isteğini karşılayan, kötülüğü/zararı aç(ıp gider)en ve sizi yeryüzünde hükümdarlar yapan kimdir? Allah ile beraber bir tanrı mı var?! Ne kadar sığ düşünüyorsunuz!

63. Yahut o kara ve denizin karanlıkları (ve tehlikeleri) içinde size (ilerisi için) yol gösteren ve rahmetinin (yağmurun)[10] öncesinde rüzgarları müjdeci olarak gönderen kimdir? Allah ile beraber bir tanrı mı var?! Allah, onların ortak koştukları (ilâhmış gibi bağlılık gösterdikleri) şeylerden çok yücedir.[11]

64. Yahut mahlûkâtı(n her birini) baştan yaratan, (öldükten) sonra onu (mahşerde diriltip aynen) iade edecek olan kimdir? (bk. 29/) Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Allah ile beraber bir tanrı mı var?! De ki: “Eğer (var diyor da) doğru (söyleyen) kimselerseniz delilinizi getirin.” [bk. 17/56; 18/51; 34/]

65. De ki: “Göklerde ve yerde olanlardan hiç kimse gaybı bilmez. Ancak Allah bilir. (Dolayısıyla onlar) ne zaman dirileceklerini de bilmezler.” [bk. 6/59; 31/34]

66. Fakat âhiret hakkındaki bilgileri (gelen peygamberlerle) kendilerine hep ulaşmıştır. Ama onlar, bu hususta şüphe içindedirler. Hatta, onlar bu konuda büsbütün kördürler.

67. İnkâr edenler dediler ki: “Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gerçekten mi (diriltilip) çıkarılacağız?”

68. “Andolsun ki biz de, atalarımız da daha önce bununla tehdit edildik. Bu evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.”

69. (Resûlüm!) De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da suçluların sonu nasıl olmuştur görün (ibret alın).”

70. (Resûlüm!) Onlar(ın inkârların)a karşı üzülme. (Sana) tuzak kurmalarından dolayı da bir sıkıntı duyma!

(Buraya kadarki âyetlerde, sadece müşriklerin yanlış inançları eleştirilip çürütülmekle kalınmamış, aynı zamanda inkârcıların iddialarına da cevap verilmiştir. Tabiat olayları üzerinde bu kadar ayrıntılı durulması bu sebepten olmalıdır. İnanmayanların bu olaylar dolayısıyla tefekküre çağırılması söz konusudur.)

71. (İnkârcılar:) “Eğer doğru (söyleyen) kimselerseniz, bu tehdit (günü) ne zaman?” derler.

72. De ki: “Acele olmasını istediğiniz (azab)ın bir kısmı, başınıza gelmek üzeredir.”

73. Şüphesiz ki Rabbin insanlara karşı (yine de) lütuf sahibidir (azabını geciktirir). Fakat onların çoğu şükretmezler.

74. Muhakkak ki Rabbin, sînelerinin gizlediklerini de açığa vurduklarını da elbette bilir.

75. Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitab (Levh-i Mahfûz)’da olmasın.

76. Şüphesiz ki bu Kur’an, İsrâiloğulları’na, hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu anlatmaktadır.

77. Doğrusu o, inananlara doğru yol için bir rehber ve bir rahmettir.

78. Şüphesiz Rabbin, onlar arasında hükmünü verecek (yerine getirecek)tir. O mutlak galiptir, her şeyi hakkıyla bilendir.

79. (Resûlüm!) O halde Allah’a güvenip dayan. Çünkü sen apaçık bir gerçek üzeresin.

80. Şüphesiz sen, (kalpleri) ölmüşlere duyuramazsın. Arkasını dönmüş kaçarlarken o sağırlara da davetini işittiremezsin.

81. Sen o (kalp gözü) körleri, sapıklıklarından çevirip doğru yola getirecek de değilsin. (Sen) âyetlerimize iman edecek kimseden başkasına duyuramazsın. İşte müslüman olanlar onlardır. [bk. 7/; 27/80; 35/22]

82. (Kıyametin kopmasına dair) o söz başlarına gelince, onlara yerden bir Dâbbe[12] (garip ve acayip bir canlı) çıkarırız ki o, insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını kendilerine söyleyecektir. (Artık tevbe kapısı kapanmış olup gerçek inananla inanmayan ortaya çıkacaktır.)

83. O gün (mahşer)de, her ümmetten âyetlerimizi yalanlayanları bir grup halinde toplarız. Artık onlar (hepsi bir arada) tutuklanıp (öylece hesaba) sevk edilirler.

84. Nihayet (hesap yerine) geldikleri zaman (Allah) buyurur: “Âyetlerimi, (evet) onları bir bilgiyle kavrayamadığınız halde (körü körüne) yalan mı saydınız? Yoksa neydi o (âyetlerimi geçersiz sayarak) yaptığınız?” [bk. 77/34]

85. Zulmettiklerinden dolayı hak ettikleri o söz (azap) onlar üzerine gerçekleşmiştir. Artık onlar konuşamazlar.

86. Görmediler mi, biz içinde dinlenmeleri için geceyi ve (çalışıp) görmeleri için de gündüzü yarattık. Hiç şüphesiz bunda, inanan bir toplum için elbette ibretler vardır.

87. Sûr’a üfürüldüğü gün, Allah’ın diledikleri hariç, göklerde olanlar ve yerde bulunanlar(ın hepsi) dehşete kapılırlar. Her biri, hor ve hakîr olarak (boyun büküp) O’na gelirler.[13]

88. Dağları görür de onları donmuş (hareketsiz ve yerlerinde durur) zannedersin. Halbuki onlar, bulutların geçmesi gibi geçip gider.[14] (Bu,) her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz O, yaptıklarınızdan hakkıyla haberi olandır.

89. Kim (Allah’ın huzuruna) iyilik (ve tevhid)le gelirse ona, bu (hali)nden daha hayırlısı vardır. Onlar, o günün dehşetli korkusundan emniyettedirler. [krş. 6/; 28/84]

90. Kim de kötülükle (ve şirkle) gelirse, yüzleri (üstüne) ateşe yıkıl(ıp yatırıl)ır: “Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılacaksınız?” (denilir.)

. (De ki:) “Bana ancak, kendisini saygıdeğer kıldığı bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine kulluk etmem ve Kur’an’ı (tebliğ için) okumam emredildi. Her şey O’nundur. Ve benim müslümanlardan olmam emredildi.” Artık kim doğru yolu bulursa, ancak kendi (fayda)sı için o yolu bulmuş olur. Kim de saparsa (ona da): “Ben, ancak (kötülükten ve kötü sonuçtan) uyaranlardanım.” de.

93. Yine de ki: “Allah’a hamdolsun. O, size âyetlerini (kudretinin delillerini) gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız (fakat fayda vermeyecektir). Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.” [krş. 41/53]


[1] İnanmadıkları için dünyaperest, maddeperest olurlar.

[2] Bu dokuz mucize ve delil için bk. 10/75; 17/ ve dipnotu.

[3] Yahut, “Bu yüzden göklerde ve yerde gizlenen şeyleri ortaya çıkaran ve gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilen Allah’a secde etmeye yol bulamıyorlar.” diye tercüme edilebilir. Burada “yehtedûn”dan sonraki kısım mef’ûl mahallindedir, “lâ” zâittir (Celâleyn).

[4] Veya, bir önceki âyete bağlı olarak, “Hem de bu yüzden&#; gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilen Allah’a secde etmiyorlar.” [Secde âyeti konusunda bk. 7/]

[5] Çünkü otoritesini kendi saltanat gücünden, hevâ ve hevesinden alanlar böyle yaparlar.

[7] Cinler, melike Belkıs’ı kötüleyerek, aklî dengesinin bozuk olduğunu söylemişlerdi (Semerkandî, IV, ).

[8] Halbuki Hz. Süleyman, yaptırdığı köşkün avlusunu kristalle kapatmış, içine deniz hayvanlarının resimlerini koydurmuştu. Fakat o, bunu fark edemeyip, su zannetti. Böylece bir kez daha kendisini acziyet içinde gördü (Semerkandî, IV, ).

[9] Nitekim dişi deveyi öldüren de bunların reisi idi.

[11] Müşrikler “Allah var” derler. Fakat O’nun sevgisini ve yetkisini devre dışı bırakıp yerine birtakım eşya ve varlıkları yüceltirler. Yücelttikleri varlıkları putlaştırdıklarından onların huzuruna gidip sevinç, şikayet ve dileklerini onların huzurunda dile getirirlerdi. Böylece onlara tapmış olarak, onlar adına güç birliği yaparlardı. İşte yüce Allah, insan ve diğer varlıkları kendi yerine koyanlara bağlanmayı ortak koşma olarak nitelendirmektedir. [bk. 2/; 6/; 9/31; 17/56; 34/22]

[12] Kıyamet alametlerinden olan Dâbbe hakkında geniş bilgi için bk. Elmalılı, V,

[13] Kur’ân-ı Kerîm’de üç çeşit sûr üfürülmesinden söz edilir. [Diğerleri için bk. 36/; 39/68]

[14] Burada dağların geçip gitmesinde, dünyanın döndüğüne işaret vardır. Şimdi dünya ile birlikte dönüp giden dağlar, Sûr’a üfürüldüğü gün parçalanıp ufalanacak ve yerlerinden kaybolup gideceklerdir. Diğer taraftan Levha tektoniği alanında çalışmalarla varılan bilimsel netice kısaca şöyledir: Yer kabuğu “mağma”nın üzerinde yüzmekte olup üzerindeki dağlar ve diğer şeyler hareket halindedir. Bu hareket ortalama yılda cm olup bu da insanın hissedebileceği bir hız değildir. Fakat jeolojik olarak mühimdir. İşte hareketsiz zannedilen dağların bu yönden de bulutlar gibi hareket ettiğini bilim ispat etmiştir (Hoşgören, s).

 




Hakkında

Neml sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 93 âyettir. İsmini âyette geçen ve “karıncalar” mânasına gelen اَلنَّمْلُ (neml) kelimesinden alır. Sûrenin, Hz. Süleyman ve Sebe’ melikesi kıssasına geniş yer vermesi sebebiyle “Süleyman sûresi” ve Hüdhüd adlı kuştan bahsedilmesi sebebiyle de “Hüdhüd sûresi” isimleri de vardır. Mushaf’taki resmi sırası itibarıyla 27, iniş sırasına göre ise sûredir. İçinde tilâvet secdesi bulunmaktadır.


Nuzül

         Mushaftaki sıralamada yirmi yedinci, iniş sırasına göre kırk sekizinci sûredir. Şuarâ sûresinden sonra, Kasas sûresinden önce Mekke’de inmiştir.


Konusu

Sûre, ana konu olarak İslâm’ın inanç esaslarından bahseder. Allah’ın varlığı ve birliği, peygamberlik, vahiy gerçeği ve ilâhî kitaplar, âhiret hayatı mevzuları işlenir. İşlenen mevzulara ışık tutması bakımından Hz. Mûsâ, Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman, Hz. Sâlih ve Hz. Lût’un kıssalarından birer kesit takdim edilir. Allah Teâlâ’nın kâinattaki kudret ve azamet tecellilerinden misaller verilerek akıllar ve kalpler tevhidin idraki için harekete geçirilir. Kıyâmetin büyük alametlerinden biri olan دابة الأرض (dâbbetü’l-arz) bu sûrede anlatılır. Kıyâmet ve mahşer manzaralarına kısa bir dokunuştan sonra, dünyada iman ve sâlih ameller peşinde koşanlarla, nefeslerini günahlar ve nefsânî arzular yollarında hebâ edenlerin âkıbetleri gözler önüne serilir. Kurtuluş yolu olarak da Allah’a kulluk etmek, O’na teslim olmak, Kur’ân-ı Kerîm’i mânasını anlayarak okumak, sapıklıktan uzak durup hidâyet yollarına yönelmek ve hiçbir şeyden gâfil olmayan Allah’ı hamde devam etmek gösterilir.



اِذْ قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِه۪ٓ اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَارًاۜ سَاٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ اٰت۪يكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ ﴿٧﴾

فَلَمَّا جَٓاءَهَا نُودِيَ اَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٨﴾

يَا مُوسٰٓى اِنَّهُٓ اَنَا۬ اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۙ ﴿٩﴾

وَاَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰى لَا تَخَفْ اِنّ۪ي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَۗ ﴿١٠﴾

اِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُٓوءٍ فَاِنّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿١١﴾

وَاَدْخِلْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ ف۪ي تِسْعِ اٰيَاتٍ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَقَوْمِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِق۪ينَ ﴿١٢﴾

فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ ﴿١٣﴾

وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَٓا اَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّاۜ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِد۪ينَ۟ ﴿١٤﴾

7: Hani Mûsâ, Medyen’den Mısır’a dönerken geceleyin ailesine: “Ben uzakta bir ateş gördüm. Bekleyin; gidip ya oradan size yol güzergâhı hakkında bir haber getiririm veya tutuşmuş bir kor getiririm de ateş yakar ısınırsınız” demişti.

8: Oraya gelince kendisine şöyle nidâ edildi: “Ateşin bulunduğu yerdekiler ve çevresindekiler mübârek kılınmıştır. Âlemlerin Rabbi olan Allah her türlü noksanlıktan uzaktır!”

9: “Ey Mûsâ! Gerçek şu ki ben, karşı konulamaz sınırsız kudret sahibi, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olan Allahım!”

“Şimdi asânı yere at!” Mûsâ asâyı yere atıp onun çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce arkasına bakmadan dönüp kaçtı. Biz de buyurduk ki: “Korkma, ey Mûsâ! Çünkü ben öyle bir Rabbim ki, benim huzurumda peygamberler korkmaz!”

“Fakat kim zulme batmışsa, öylelerinin benden korkması gerekir. Ancak onlar da işledikleri kötülüklerin ardından tevbe edip hâllerini ve amellerini güzelleştirirlerse, bilsinler ki, ben şüphesiz günahları çok bağışlayıcıyım ve engin merhamet sahibiyim.”

“Şimdi de elini koynuna sok! O her türlü leke ve hastalıktan arınmış olarak, bembeyaz bir halde çıkacaktır. Böylece yılana dönüşen asâ ve parlayan el, Firavun ve kavmine göstereceğin dokuz mûcizeden ikisi olacaktır. Çünkü onlar, işledikleri zulümler yüzünden yoldan çıkmış bir toplum hâline geldiler.”

Nihâyet mûcizelerimiz, gerçeği tüm açıklığıyla gösterici deliller olarak onlara gelince: “Bunlar, düpedüz bir büyüdür” dediler.

Vicdanları bunların Allah’tan olduğuna tam kanaat getirdiği halde, bile bile yanlışta ısrar etmeleri ve boş bir büyüklenme ile onları inkâr ettiler. Ama neticede, işi gücü bozgunculuk olan o gürûhun âkibeti nasıl oldu, bir bak!

TEFSİR:

Hz. Mûsâ’nın burada hülâsa olarak anlatılan kıssası daha tafsilatlı bir şekilde A‘râf  ve Tâhâ sûrelerinde geçmişti. (bk. A‘râf  7/; Tâhâ 20/) Burada dikkat çekilen noktalar şunlardır:

Birincisi; Hz. Mûsâ’nın kendisine vahiy geleceği hususunda hiçbir bilgisi ve beklentisi yoktur. Bu, peygamberliğin vehbî olduğunu gösterir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) hakkında da: “Sen, aslında bu kitabın sana vahyedileceğini ummuyordun. Bu sana ancak Rabbinden bir rahmet olarak geldi. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!” (Kasas 28/86) buyrulur. Mûsâ (a.s.), karşılaşmayı umduğu kimselere “yol sormak” veya “ısınmak için ateş getirmek” gibi, tamâmen şartların zorladığı tabii ihtiyaçlar sâikıyla gelmişken, orada birden vahiy gerçeğiyle karşılaşmıştır.

İkincisi; ateşin bulunduğu yerde mübârek kılınan, Mûsâ (a.s.); etrafındakiler ise meleklerdir. Bu hususta “Mûsâ ve ona iman edenler”, “Mûsâ ve etrafındaki kutsal topraklar” şeklinde izahlar da vardır.

Üçüncüsü; Allah Teâlâ’nın kendisini “Âlemlerin Rabbi” olarak tanıtması, İsrâiloğulları’nda bulunan, Allah’ın yalnız İsrâil’in rabbi olduğu, öteki milletleri İsrâiloğulları’na köle verdiği şeklindeki yanlış inancı kesinlikle reddeder. Allah tüm âlemlerin ve bütün insanların Rabbidir. Takvâ ve kulluk dışında O’na yakın olmanın hiçbir vasıtası yoktur. Hz. Ebubekir (r.a.): “Allah’ın hiç kimseyle nesep bağı yoktur” sözüyle bu gerçeği ifade eder.

Dördüncüsü; Peygamberler Allah tarafından güvende kılınmış kişilerdir. Kur’ân-ı Kerîm’de “onlara hiçbir korku yoktur, onlar asla üzülmeyeceklerdir” (bk. Yûnus 10/62) buyrulan evliyaullahın başında şüphesiz en seçkin insanlar olan peygamberler gelir. Âniden kıvrak, çevik bir yılana dönüşen asâ karşısında ürperip, ardına bakmaksızın koşan Mûsâ (a.s.)’a: “Korkma! Çünkü ben öyle bir Rabbim ki, benim huzurumda peygamberler korkmaz!” (Neml 27/10) telkiniyle bu gerçeğe işaret edilmiştir. Aslında iman ve sâlih amellerle dâimâ Allah’ın huzurunda bulunduğunun farkında olan ve bunun huzurunu gönlünde hisseden bir mü’minin herhangi bir şeyden korkmasına gerek yoktur. Çünkü o, her şeyin Allah’ın elinde olduğunu, O dilemedikçe hiçbir şeyin olmayacağını, O izin vermedikçe hiçbir varlığın başka bir varlığa zarar vermeyeceğini bilir. O’nun takdir buyurduğu iyiliğin de kötülüğün de geri kalmayacağına, mutlaka vuku bulacağına inanır. Ancak böyle bir inanç, insanın tedbirli yaşamasına kesinlikle engel olmamalıdır. Mûsâ (a.s.)’a gelince, yanlışlıkla kıptiyi öldürmesi sebebiyle onun içinde bir günah korkusu bulunmaktaydı. Belki korkup kaçmasının altında, işlediği bu suçtan kaynaklanan bir endişe yatmaktaydı. Bu bakımdan, âyetin devamında kötülükten sonra bundan vazgeçip amelini ve hâlini düzeltenlerin bağışlanacağı müjdesi Hz. Mûsâ’yı rahatlatmıştır.

Dördüncüsü; burada Hz. Mûsâ’ya verilen dokuz mûcizeden sadece ikisine yâni “asâ ve yed-i beyzâ”ya yer verilmiş (bk. A‘râf  7/; Tâhâ 20/), diğerlerine sadece söz gelimi temas edilmiştir. (bk. A‘râf  7/)

Kıssada yeni olan taraf; Firavun ve kavminin, Mûsâ’nın gösterdiği mûcizelerin, Allah tarafından ona verildiğini vicdânen bildikleri halde sırf zulüm ve kibirleri yüzünden bunları inkâr ettiklerini belirtmesidir. Onların bu davranışlarıyla, sırf haksızlık, gurur ve kibirleri yüzünden Hz. Muhammed (s.a.s.)’in peygamberliğini inkâr eden müşriklerin davranışları arasında benzerlik vardır. Meselâ Peygamberimiz (s.a.s.)’i “el-Emîn” ve “es-Sâdık” vasıflarıyla niteleyenler Mekkelilerdi. Hattâ Allah Resûlü’nün amansız bir düşmanı olan Ebû Cehil bile O’na bir gün:

“−Yâ Muhammed! Ben sana, «Sen yalancısın!» demiyorum. Fakat şu getirdiğin davetini istemiyorum” diyerek Efendimiz’in doğruluğunu vicdânen kabul ettiğini, fakat davetine icâbet etmekte nefsine mağlûb olduğunu bir bakıma îtirâf etmişti. Nitekim bu hâl, âyet-i kerîmede şöyle beyân edilmektedir:

“…Gerçekte onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler bile bile Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar.” (En‘âm 6/33)

Dolayısıyla Kur’an’ın maksadı, muhataplarına, yaptıklarının, Firavun ve kavminin yaptıklarına benzediğini anlatıp, onları intibâha davettir.

Hz. Mûsâ ve Firavun kıssasıyla, Allah ve peygamber düşmanı zâlimleri bekleyen fecî âkibete dikkat çekildikten sonra, şimdi de Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman kıssalarından aktarılacak kesitlerle Allah’ın ve Peygamber’in yoluna kendilerini adamış mü’minlere müjdelenen nimetler haber verilmektedir:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


#MealAyet
Arapçaوَاَدْخِلْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ ف۪ي تِسْعِ اٰيَاتٍ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَقَوْمِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِق۪ينَ
Türkçe Okunuşu *Veed&#;il yedeke fî ceybike ta&#;ruc beydâe min &#;ayri sû-/(in)(s) fî tis’i âyâtin ilâ fir’avne vekavmih(i)(c) innehum kânû kavmen fâsikîn(e)
1.Ömer Çelik Meali “Şimdi de elini koynuna sok! O her türlü leke ve hastalıktan arınmış olarak, bembeyaz bir halde çıkacaktır. Böylece yılana dönüşen asâ ve parlayan el, Firavun ve kavmine göstereceğin dokuz mûcizeden ikisi olacaktır. Çünkü onlar, işledikleri zulümler yüzünden yoldan çıkmış bir toplum hâline geldiler.”
2.Diyanet Vakfı MealiElini koynuna sok da kusursuz bembeyaz çıksın. Dokuz mucize ile Firavun ve kavmine (git). Çünkü onlar artık yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır.
3.Diyanet İşleri (Eski) Meali10,11, "Değneğini at!" Musa, değneğinin yılan gibi hareketler yaptığını görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. "Ey Musa! Korkma; Benim katımda peygamberler korkmaz; yalnız haksızlık eden bunun dışındadır. Kötü hali iyiliğe çeviren kimse bilsin ki Ben şüphesiz bağışlarım, merhamet ederim. Elini koynuna sok, Firavun ve milletine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak kusursuz, bembeyaz çıksın. Gerçekten onlar yoldan çıkmış bir millettir."
4.Diyanet İşleri (Yeni) Meali“Elini koynuna sok; Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir.”
5.Elmalılı Hamdi Yazır Meali"Elini koynuna sok; kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Dokuz mucize ile Firavun ve kavmine (git), çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır."
6.Elmalılı Meali (Orjinal) MealiBir de elini koynuna sok çıksın bembeyaz hiç bir afetsiz, dokuz âyet içinde, Fir'avne ve kavmına, çünkü onlar fasık bir kavm oldular
7.Hasan Basri Çantay Meali«Elini koynuna sok da Fir'avne ve kavmine (göstereceğin) dokuz mu'cize içinde o, kusursuz, bembeyaz olarak çıkıversin. Şübhesiz ki onlar fâsıklar güruhudur».
8.Hayrat Neşriyat Meali“Hem elini koynuna sok; Fir'avun'a ve kavmine (gönderilen) dokuz mu'cizeden biri olmak üzere kusursuz, bembeyaz (parlayan ve ışık saçan bir el) olarak çıksın! Çünki onlar bir fâsıklar topluluğu oldular!”
9.Ali Fikri Yavuz MealiElini koynuna sok, (sonra) lekesiz bembeyaz çıksın da dokuz mucize ile beraber Firavun'a ve onun (kıpt) kavmine git. Çünkü onlar kâfirler topluluğudur.”
Ömer Nasuhi Bilmen Meali«Ve elini koynuna sok, bembeyaz, kusursuz olarak çıkıversin. Dokuz mucize ile Fir'avun'a ve kavmine (git), şüphe yok ki onlar fâsıklar olan bir kavim oldular.»
Ümit Şimşek Meali“Şimdi de elini koynuna sok ki, hiç kusursuz, bembeyaz parlar halde çıksın. Böylece dokuz âyetle Firavun ve kavmine git. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir topluluk haline geldiler.”
Yusuf Ali (English) Meali"Now put thy hand into thy bosom, and it will come forth white without stain (or harm): (these are) among the nine Signs (thou wilt take) to Pharaoh and his people: for they are a people rebellious in transgression."
Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin tam mânâsı ile anlaşılması mümkün olmayabilir. Ayetlerin izahı için mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir.
Neml Sûresi ayetinin tefsiri için tıklayınız
* Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.

Neml Sûresi Ayetler:

  1     2     3     4     5     6     7     8     9     10    11    12    13    14    15    16    17    18    19    20    21    22    23    24    25    26    27    28    29    30    31    32    33    34    35    36    37    38    39    40    41    42    43    44    45    46    47    48    49    50    51    52    53    54    55    56    57    58    59    60    61    62    63    64    65    66    67    68    69    70    71    72    73    74    75    76    77    78    79    80    81    82    83    84    85    86    87    88    89    90    91    92    93 


funduszeue.info
Nas Suresinin Fazileti

Nâs sûresi Mekke’de inmiştir. 6 âyettir. Kur’ân-ı Kerîm bu sûre ile sona ermektedir. İsmini, 4. âyet hâriç, âyetlerinin sonlarında tekrarlanan ve “ins


funduszeue.info
Dilek ile İlgili Ayetler

Dilek kelimesi sözlükte, “olması istenen şey, istek, arzu, talep, ricâ, temenni” anlamlarına gelir. Kur’an-ı Kerim’de istek, dilemek, temenni vs. hak


funduszeue.info
Felak Suresi Okunuşu ve Anlamı

Felâk suresi, Medine döneminde nüzul olmuştur. Felâk suresi, 5 âyettir. Felâk, “sabah aydınlığı” demektir. FELAK SURESİ ARAPÇA Felak Suresi Arapça


funduszeue.info
Felak Suresinin Fazileti

Felak sûresi Mekke’de inmiştir. 5 âyettir. İsmini birinci âyetin sonundaki “yarmak, aydınlık, sabah” mânalarına gelen اَلْفَلَقُ (felak) kelimesinden


funduszeue.info
Devlet Yönetimi ile İlgili Ayetler

Devlet kelimesi sözlükte, “belli bir toprakta veya toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun olu


Copyright © Kuran ve Meali. Hiçbir ticari kaygısı yoktur.

funduszeue.info altında yayınlanan içeriklerin tüm hakları mahfuzdur. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi içeriklerin tamamı izinsiz kullanılamaz.

Kur'an-ı Kerim - Diyanet İşleri Başkanlığı

Neml Suresi - . Ayet Tefsiri

Ayet


  • اِذْ قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِهٖٓ اِنّٖٓي اٰنَسْتُ نَاراًؕ سَاٰتٖيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ اٰتٖيكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

    ﴿٧﴾

  • فَلَمَّا جَٓاءَهَا نُودِيَ اَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَاؕ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

    ﴿٨﴾

  • يَا مُوسٰٓى اِنَّـهُٓ اَنَا اللّٰهُ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُۙ

    ﴿٩﴾

  • وَاَلْقِ عَصَاكَؕ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْؕ يَا مُوسٰى لَا تَخَفْ اِنّٖي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَࣗ

    ﴿١٠﴾

  • اِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْناً بَعْدَ سُٓوءٍ فَاِنّٖي غَفُورٌ رَحٖيمٌ

    ﴿١١﴾

  • وَاَدْخِلْ يَدَكَ فٖي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ فٖي تِسْعِ اٰيَاتٍ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهٖؕ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِقٖينَ

    ﴿١٢﴾

  • فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُبٖينٌۚ

    ﴿١٣﴾

  • وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَٓا اَنْفُسُهُمْ ظُلْماً وَعُلُواًّؕ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدٖينَࣖ

    ﴿١٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)


﴾7﴿

Bir zamanlar M&#;s&#;, ailesine, “(Şu uzakta) bir ateş bulunduğunu farkettim. Size oradan bir haber ya da ısınmanız i&#;in ondan bir par&#;a kor getireceğim” demişti.

﴾8﴿

Oraya geldiğinde ona ş&#;yle seslenildi: “Ateşin yanındaki ve &#;evresindekiler m&#;barek kılınmıştır! &#;lemlerin rabbi olan Allah, her t&#;rl&#; noksanlıktan uzaktır!”

﴾9﴿

“Ey M&#;s&#;! Ş&#;phesiz ben mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allahım!

﴾10﴿

As&#;nı yere at!” M&#;s&#; atıp da onu yılan gibi kımıldanır g&#;r&#;nce arkasına bakmadan d&#;n&#;p ka&#;tı. (Allah buyurdu ki:) “Ey M&#;s&#;! Korkma, benim huzurumda peygamberler korkmaz;

﴾11﴿

Ancak haksızlığa sapan korkar; o da işlediği bir k&#;t&#;l&#;k yerine bir iyilik ederse bilsin ki ben &#;ok bağışlayıcıyım, &#;ok merhametliyim.

﴾12﴿

Şimdi elini koynuna sok da kusursuz bembeyaz olarak &#;ıksın. Dokuz m&#;cize ile Firavun ve kavmine git. &#;&#;nk&#; onlar yoldan &#;ıkmış bir kavim oldular.”

﴾13﴿

M&#;cizelerimiz onların g&#;zleri &#;n&#;ne serilince, “Bu, d&#;ped&#;z bir sihirdir” dediler.

﴾14﴿

M&#;cizeleri a&#;ık ve kesin olarak g&#;r&#;p idrak ettikleri halde zul&#;m ve kibirlerinden &#;t&#;r&#; onları ink&#;r ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!

Tefsir (Kur'an Yolu)


Hz. Mûsâ’nın kıssası çeşitli yerlerde çeşitli vesilelerle anlatıl­maktadır. Burada anlatılanlar biraz daha genişçe ve farklı üslûplarla A‘râf (7/), Tâhâ (20/) ve Kasas (28/) sûrelerinde de yer almıştır. Bu âyetlerin bağlamından ve bunlar üzerine yapılan yorumlardan anlaşıldığına göre bu olay Hz. Mûsâ’nın ailesiyle birlikte Medyen’den Mısır’a yaptığı yolculuk esnasında soğuk bir gecede meydana gelmiştir. Müfessirler, Hz. Mûsâ’nın ateş sandığı ışığın gerçekte ilâhî bir nur olduğunu belirtirler (bilgi için bk. Tâhâ 20/10; Taberî, XIX, ; Şevkânî, IV, ). Ateşin, yani nurun bulunduğu yerde mübarek kılınandan maksat Hz. Mûsâ, çevresindekiler ise Cebrâil ve o yeri aydınlatmakla görevli meleklerdir (İbn Âşûr, XIX, ). Mecazi anlamda ateş peygamberlere mahsus mânevî aydınlanma olarak da yorumlanmıştır (Esed, II, ). Buna göre ateşin içinde olan Mûsâ, çevresinde olanlar da ona iman edenlerdir. Zemahşerî’ye göre ateşten maksat onun bulunduğu yerdir. Burada mübarek kılınanlar ise Mûsâ ile o yerin çevresinde bulunan kutsal topraklardır (III, ). 8. âyetin son bölümünde Allah’ın, sadece İsrâiloğulları’nın değil, âlemlerin, bütün insanlığın rabbi olduğu vurgulanmakta, 9. âyette ise Allah’ın mutlak galip ve hikmet sahibi olduğu belirtilerek tevhid mücadelesinde ancak O’na güvenip dayanmak gerektiğine işaret edilmektedir (asâ mûcizesi hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/; Tâhâ 20/).

âyet genel olarak, haksızlık ettikten sonra pişman olup tövbe eden kimselerin günahlarının bağışlanacağına, özel olarak da gençliğinde bir Mısırlı’yı kasıtsız olarak öldürmüş olan Hz. Mûsâ’nın bağışlanacağına işaret etmektedir (Şevkânî, IV, ; İbn Âşûr, XIX, ; Mûsâ hakkında ayrıca bk. Kasas 28/).

İlâhî mesajı Firavun’a tebliğ etmekle görevlendirilen Hz. Mûsâ dokuz mûcize ile desteklenmiştir. Bunlardan sadece ikisi yani asâsının yılana dönüşmesi ve elini koynuna sokunca –sapasağlam olduğu halde– bembeyaz çıkması şeklindeki mûcizeleri burada zikredilmiş, diğerleri ise başka sûrelerde anlatılmıştır (meselâ bk. A‘râf 7/, ; İsrâ 17/). Firavun ve onun ileri gelen adamları, Hz. Mûsâ’nın gösterdiği mûcizelerin insanları ikna ettiğini görüp kendileri bile bundan etkilenince şaşırıp kalmışlar; ancak iman etmeyi gurur ve kibirlerine yediremedikleri için inkâr yolunu tutup, mûcizelerin düpedüz sihir olduğunu ileri sürmüşlerdir.


Kaynak :

Kur'an-ı Kerim Portalı

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim Portalında Kur'an hakkında istediğiniz biligilere ulaşabileceksiniz

Bağlantılar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

Uygulamalar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası