orhan taylan sergisi / lebriz.com - Orhan Taylan

Orhan Taylan Sergisi

orhan taylan sergisi

Orhan Taylan ile solun görsel hafızası üzerine

Orhan Taylan 1941 Samsun doğumlu. 1965’te Roma Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olduktan sonra Türkiye’ye dönüyor ve hemen sonra Türkiye İşçi Partisi’ne katılıyor. Böylelikle solun görsel hafızasına unutulmaz çentikler atmaya başlıyor.

TİP’in, çeşitli sendikaların görsel işlerini üstleniyor ve ortaya uzun yıllar konuşulacak, kullanılacak işler çıkarıyor. Örneğin meşhur, avuç içinde tutulan dünya temsiliyle kullanılmaya başlanan 1 Mayıs afişi onun elinden çıkıyor. Yine 1 Mayıslar’da kullanılan eylem alanlarının duvarlarını süsleyen resimlerin çoğu Taylan’ın eseri. Ki bu alan resimleri günümüzde de kullanılıyor.

Taylan, Asmalı’daki ev-atölyesinde karşılıyor beni. Hemen yanında tanıdık bir isim var: Fersa Pulhan Acar. Taylan’ın ‘76 1 Mayıs afişi ise giriş kapısının hemen yanında. Hem kendi hikâyesini hem de solun görsel serüvenine tanıklık ettiği dönemi dinlemek, o dönem neler yapıp neler yapamadıklarını öğrenmek için Orhan Taylan’a bağlanıyoruz.

1965’te Roma Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun oldunuz. Marksist düşünceyle nasıl tanıştınız ve akademiden sonra yaşamınız nasıl şekillendi, biraz anlatabilir misiniz?

Orhan Taylan: İtalya’ya gitmeden önce Marksizm’le herhangi bir ilişkim olmamıştı. İtalya’ya 1961’de gittim. Henüz savaş sonrası ortamı koşullarından çıkmamıştı İtalya. Hâlâ çok yaygın bir yoksulluk vardı. Roma’nın bizim Kasımpaşa gibi şehir merkezinde kalan ama oldukça yoksul bir mahallesinde ev kiraladım ve okula başladım. Gerek okulda, gerekse mahallede İtalyan Komünist Partisi çok popülerdi. Okul arkadaşlarım olsun, mahalleden tanıdıklarım olsun hepsi komünist partisine üyeydiler. Bir sürü insan vardı çevremde parti üyesi olan, çünkü savaş yıllarında Alman işgali sırasında Almanlara karşı en sıkı mücadeleyi İtalyan Komünist Partisi vermişti. O yüzden halk arasında çok seviliyordu. Hatta savaş sonrasında bir ya da iki yıl koalisyona da katılıyor ama sonra tabii ABD’nin baskısıyla koalisyondan çıkarılıyor; ama tabii çok popülerdi. 1 Mayıslarda kortejler yürürken en büyük grup Komünist Parti ve ona yakın sendika konfederasyonuydu. CGdl’ydi (Confederazione Generale del Lavoro) adı, bizim DİSK (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) gibi. Komünist olmanın kendisi popülerdi zaten o dönem. ‘68’in ayak sesleri de duyuluyordu. ‘65’te okul işgali düzenledik biz. 65’te başlamıştı hareketlilik, 68’te zirveye çıktı; ama Türkiye’de bir yıl sonra gerçekleşti bu eylemlikler.

O dönem pek çok sanatçıyla çalıştınız ve sendikaların, meslek örgütlerinin en görünür işleri sizlerin elinden çıktı. Kimlerle çalıştınız, neler yaptınız, hangi sendikalardı bunlar?

O.T.: Tabii DİSK, bir de özel olarak Maden-İş Sendikası. İşçi Partisi’nden edindiğim çok yakın arkadaşlarımdan biri Mehmet Ertürk’tü. Mehmet önce Maden-İş Sendikası’nın, sonra da DİSK’in genel sekreteri oldu. Mehmet’e “Ben size afiş yapayım,” dedim. Yap bakalım, dedi. Sonra baktılar tuttu bayağı ve popüler oldu bu iş, bütün sokaklar afişlenmeye başladı. Afiş işini Türkiye’ye biraz da ben getirdim diyebilirim, İtalya’da gördüğüm örneklerden de yola çıkarak tabii. Meşhur 1 Mayıs afişini bu esnada çıkardım örneğin.


Mehmet’i anmışken şöyle tatlı bir anıyı da eklemek isterim. Bir gün yanıma geldi ve “Kemal Türkler seninle görüşmek istiyor bir afiş için,” dedi Mehmet. Kalkıp gittim Maden-İş’e. Kemal Abi eline bir kâğıt aldı ve “Orhancığım şimdi bak,” dedi. Eline bir tükenmez kalem alıp çizmeye başladı. “Bir işçi olacak”, işçiyi çizdi. “Tabii tulum olacak üzerinde”, tulumu da çizdi. “Ayağının altında ejderhayla, yılan gibi bir şey olacak”, onu da çizdi. Yılanın üzerinde “Kapitalizm” yazacak dedi, onu da yazdı. Bir de bayrak olacak ve üstünde DİSK yazacak dedi. İşçinin eline bayrağı tutturdu ve DİSK yazdı. “Tamam Kemal Abi, alıyorum kâğıdı,” dedim. Yok, yok dedi. Sonra nedense yapmadık o afişi. Komple çizmişti halbuki. Çok hoşuma gitmişti.


Fersa Pulhan Acar: Ama ondan önce de o koca koca afişleri yapardın Orhan. Mitinglerde duvarlada görülen alan resimlerini ya da. Muazzam işlerdi onlar.

O. T.: Evet. ‘76 ve ‘77’deki alan resimlerini de ben yapmıştım.

Aynı zamanda TİP üyesisiniz o dönem. TİP’le tanışmanız nasıl oldu ya da TİP’te size cazip gelen neydi?

O.T.: Türkiye’ye döner dönmez gittim ve üye oldum İşçi Partisi’ne. Türkiye’deki tek legal sol partiydi TİP o zaman. Kapısını çaldım ve üye olmak istiyorum dedim, kimseyi tanımıyordum çünkü. Sanatçılara yapılan çağrıdan sonraydı tabii bu. Çünkü Yaşar Kemal, Dino, Çetin Altanlar falan üye olmuştu zaten ben gittiğimde. Henüz İtalya’daydım zaten sanatçılara çağrı yapıldığında.

Sol camia sizi belki de en çok, ünlü 1 Mayıs 1976 afişinizle tanıyor. Bu afişi tasarlama sürecinizden biraz bahseder misiniz? Böyle bir etki yaratacağını düşünüyor muydunuz?

O. T.: Evet; ama şöyle evet. Çok çarpıcı bir leke düzeni kullandığımı biliyorum. Beyaz zemin üzerine kırmızı leke; fakat etrafı siyahla koyultulmuş bir kırmızı leke. Düşündüğünüzde bu çok çarpıcı bir leke düzenidir. Ben de onu kullandım. Dünya, siyahla çizilmiş eller ve beyaz zemin. Tabii orijinalinde eller ve dünyanın arasından çiçekler saçılıyordu. 1 Mayıs İşçi Bayramı imajı için saçılan çiçekler yapmıştım. Sonra çeşitli baskılar yapıldı ve çiçekler giderek yok oldu. Çünkü çiçekleri koyduğunuz zaman üç, hatta dört renk basmak gerekiyordu: Sarı, kırmızı, mavi ve siyah. Bu da maliyet demekti. Bir zamanlar DİSK yöneticilerine danışman adı altında yardımcılar atanırdı. Farklı bir grup danışman geldiğinde benim imzam da silinmişti afişin üzerinden. Bir süre öyle basıldı. Sonra yine imzalı basıldı. Maceralı bir afiş olarak sürdü gitti, hâlâ kullanılıyor. Simge oldu. Yaparken keyifle yaptım tabii, gerisi benim dışımda gelişti. Ama keyif alıyorum hâlâ tabii kendi işimi gördüğüm için.

Bir dönem Görsel Sanatçılar Derneği başkanıydınız. GSD’nin sergi çalışmaları SALT’ın dijital arşivinde mevcut ve görüyoruz ki döneminin hayli ilerisinde bu işler. Nasıl bir deneyimdi bu sizin için?

O. T.: Derneğe 1976’da üye oldum ve biz bir grup olarak genel kurulda yönetimi devraldık. Çünkü dernekçiliği iyi biliyorduk. Yönetimi devraldıktan sonra başkan oldum. Çok aktif bir kadromuz vardı. 1 Mayıslarda da pankartımızı açar yürürdük. Bir tane de sergi yaptık o dönem, ‘77 1 Mayısı için. Polisin saldırdığı 1 Mayıs’ta, Spor Sergi Sarayı’nın üst katında sergi hazırlıyorduk. Çok uzak değil tabii Taksim Meydanı’na. Sonra birileri geldi ve meydanda arbede çıktı dediler. Bıraktık koşarak meydana gittik; ama gittiğimizde saldırı bitmişti.

O dönem üretilen duvar resimleri, afiş, albüm ve kitap kapaklarında Sovyet etkisinin hissedildiği pek çok eser görüyoruz. Siz kendi işleriniz adına ne söylersiniz? Yol gösterici miydi Sovyet afişleri?

O. T.: Bu tür grafik işlerde çok kopya çekilir. O yüzden Rus afişleri çok tekrarlandı Türkiye’de; ama bizim ilham kaynağımız Paris ‘68 afişleri oldu. Onlar çünkü çok daha basit tekniklerle basılan; ama çok daha yalın, çarpıcı afişlerdi ve bize daha yakın gelmişti. Moskova’dakiler tabii resmi işler olduğu için matbaada basılıyordu ve çok renkli afişlerdi. Biz halbuki öyle gelişkin tekniklere sahip değildik. Örneğin fotoğraf kullanamıyorduk, doğrudan serigraf tezgâhının üzerine elimizle çizerdik. Daha hızlı sonuç alabilmek için. Yoksa daha gelişkin sistemlerde bu fotoğraf yoluyla yapılır. Büyük boy bir fotoğraf filmi hazırlanır, o fotoğraf emülsiyon sürerek ipeğin üzerine pozlandırılır ışıkla. Masraflı bir sistem. Onu da kullandık zaman zaman ama biz daha çok Tan’la (Oral) elimizle çizerdik. Serigrafide kullandığın sentetik boyanın bozmayacağı bir boyayla, selülozik boyayla çalışırdık. Çizimi ve yazıları yine elle yapar ve basardık.

Tan Oral’dan bahsettiniz. O dönem başka hangi sanatçılarla çalıştınız?

O. T.: Sadık ve Gülsün Karamustafa’yla tabii. Kuzgun’la da çok çalıştık. Gerçi Kuzgun afiş işlerine karışmazdı; fakat Lastik-İş Sendikası’nın bir kuruluş yıldönümü olmuştu. Bir tane lastik heykel yapmıştı. Lateksten bir lastik işçisi heykeli. Ben de bir afiş yapmıştım Lastik-İş Sendikası için, halay çeken insanlardan oluşan. Yine Sergi Sarayı’nda sergilenmişti. Lateks dediğimiz de beyaz, esnek bir malzeme. Gelen geçen makas alıyordu işçiden ve işçinin yanağı uzuyordu böylece. Ama güzel bir işti, insan boyundan daha büyük bir heykeldi.

F. P. A.: O daha çok grevlere heykeller yapıyordu. Sokak tiyatrolarında oynuyorduk bir de, o tür etkinlikler için maskeler yapıyordu.

O. T.: O grevlerinden birinde eğlenceli bir anım var. Grundig Grevi vardı, Barbaros Bulvarı üstünde, Dikilitaş’ın biraz yukarısındaki Grundig Fabrikası’nda. İşçi Partisi olarak dayanışma için fabrikaya gittik. Bir-iki kişi vardı tanıdığım, İşçi Partisi üyesiydi çünkü o işçiler de. “Aman iyi ki geldin abi, bir resim isteyeceğiz senden,” dediler. Ne resmi dedim, “Patronun resmi,” dediler. Binanın üstüne asar, bir de slogan yazarız altına diye eklediler. Dedim ben patronu tanımam; ama baktım bezi hazır edip yere sermişler. Kocaman da bir bez. Neyse bezin üzerine çıktım “Patron neye benziyor?” dedim. Başladılar “Ne domuzdur o, haindir!” Yahu tamam da, neye benziyor, oraya domuz resmi yapacak değilim. (Gülüyor) Ama başka tarif gelmiyor: “Vicdansızdır, para ödemez, çirkindir.” Baktım olmayacak, çizmeye başladım bir kafa. Bıyığı var mı? Var. Bir de badem bıyık koydum. “Hah tamam, tıpkı oldu,” diye alkışlamaya başladılar. Eminim ki hiç alakası yok. (Gülüyor) Onların coşkusuyla hain bir patron suratı çizmiştim kocaman.

F. P. A.: Bir grevden öbür greve koşulurdu zaten Orhan, hatırlamıyor musun? Bir günde iki-üç grev dolaşılırdı. Herkes işin bir ucundan tutuyordu.

İmkânlarınız kısıtlıydı ama istediğiniz işleri de ürettiniz değil mi bir yandan?

O. T.: Tabii. Neler yaptık ama… Ama diyeceğim çünkü ‘71’deki darbeden sonra polis ve askerlerden oluşan baskın timleri, evleri basıp kitapları yakmaya başlayınca biz de afişlerin hepsini yok ettik. Belge saklamanın önemini henüz kavrayamadığımız yıllardı demek ki, fotoğraflarını da çekip saklamadık. Yok ettik.

F. P. A.: Fotoğraflarını çekmek de başka bir işti ama. Makineyle çekeceksin, yıkatmaya yurt dışına yollayacaksın. O hengamede de kimsenin aklına gelecek bir şey değil ki. Bir yandan polisten kurtulmaya çalışıyorsun bir yandan onları saklıyorsun.

Dönemin işçi imgesi çoğu işte gördüğümüz üzere erkek işçilerden oluşuyor. 8 Mart afişleri dışında kadınların afişlerde çok da görünmemesine dair ne düşünüyorsunuz? Veya o dönem yürütülen bir tartışma var mıydı bununla ilgili?

O. T.: Hayır yoktu. Ya İngiliz anahtarı tutacak ya çekiç tutacak, “kadın eline yakışmıyor bunlar” algısı hâkimdi o dönem tabii ve dolayısıyla erkek işçi çizilirdi. Tartışıldığını da hatırlamıyorum açıkçası. Bu elbette bizim eksikliğimizdi.

Özellikle TİP’le görünür olan sanatsal yönü baskın çalışmalar ne zaman sönümlenmeye başladı?

O. T.: ‘71’de zaten kapatıldı TİP. Ondan sonra eskisi gibi üretim olmadı. Ki zaten askeri darbe süreci de hepimizi derinden etkiledi. TİP deyince ama şunu anmadan geçemeyeceğim. Unutamadığım bir afiş tasarlamıştım ben, hatta Behice Hanım’a da (Boran) göstermiştim: “İleride, ileride,” demişti o bana. Türk bayrağı yaptım, ortasında bir çekiç ve çekicin üzerine de yıldızı oturttum. Keşke en azından o dönem yaptığım bazı işlerim arşivimde kalabilseydi. Bu konuda tabii çok buruğum.

Orhan Taylan




1941, Samsun doğumlu. Selanik kökenli ressam Seniye Fenmen'in oğlu, Robert Kolej (lise '60) ve Roma Güzel Sanatlar Akademisi ('65) mezunudur. Orhan Taylan'ın eserleri dünyanın ve Türkiye'nin çeşitli müzelerinde bulunmaz. Türk resim sanatı seçkilerine adını katmamak için çabalayanlara kızmaz. Yurtdışında sergi açarken, Oralarda ünlenmek hevesine kapılmaz. Hapishane anıları yazmak ya da sülalesiyle böbürlenmek gibi merakları yoktur. Karma sergilere katılmaz. Başka sanatçıları yargılamaktan hoşlanmadığı için resim jürilerinde ve bilirkişi heyetlerinde yer almaz. Sakal bırakmaz, pipo İçmez. Resimde ustalık geleneğini küçümsemez. Gravür yapmaz, heykellerini çoğaltmaz. Resim öğretmenliğinin yaratıcılığa katkısı konusunda kuşkusunu saklamaz. Resimlerinin önemsenmesi için uçuk fiyatlar konması gerektiğine inanmaz. Suluboya kullanmaz. Yağlıboyasını kendi yapmayı, oğlu Ferhat'ı, edebiyatı, Macintosh'unu ve büyük atölye düzeninin keyfini birşeylere değişmez. Akşam içkisini ihmal etmez. Solaktır. Resmini, akımlar içinde adlandırmaz. Avangardizmi ve resim dışı dil kullanan kavramsal çalışmaları resim sanatı yerine ikame etme denemelerinin, sanatseverleri yanıltabildiğine inanmaz. İnsan hakları kavramını küçümsemez. Polis devletine de, şeriat devletine de karşı demokrasiyi savunmayı bir Erdem Sayar. Yurtdışında yaşamaz. İstanbul'da, Asmalımescit'te oturur, resim yapar.

Yönetmenliğini Yaptığı Kısa Filmler

Lingo Lingo Şişeler - 1970 .... Canlandırma / Gönül Dinçer Taylan, Orhan Taylan
Hisar Kısa Film Yarışması, Özel Ödül. 1970

Hakkında Yapılmış Filmler

1988 "Hasret Resimleri", Yönetmen: Nurdan Arca, Belgesel, 24 dk., Prodüksiyon Ajans 21,
2003 Orhan Taylan , Yaşamı ve Sanatı", Yönetmen: Murat Düzgünoğlu, Belgesel 54 dk.,
2003 "Atölyesinde Orhan Taylan ", Yönetmen: Angelika Brudniak, Belgesel, 34 dk., Kaos Prodüksiyon, 2004







ORHAN TAYLAN

(1941, Samsun)

Selanik kökenli Tarık Taylan ile İstanbullu bir ailenin kızı ressam Seniye Fenmen'in oğlu. İlkokulu Samsunda bitirir.

1960 İstanbul Amerikan Erkek Koleji'ni bitirir.. 27 Mayıs '60 askeri darbe rejiminin getirdiği bir yasa uyarınca, askerliğini yedeksubay-öğretmen olarak yapmak için başvurur. İki yıl Söke'nin Sazlıköy'ünde öğretmenlik.

1962 Devlet döviz sınavını kazanarak İtalya'ya gider. Roma Güzel Sanatlar Akademi'sine girer. Yoğun bir sanat ve kültür ortamı. Desenini geliştirmek için sıkı bir çalışma dönemi. Duvar resmi tekniklerini araştırır. Meksika duvar resmi ile tanışır. Okul sergilerine katılır.

1966 Roma Akademisini bitirip Türkiye'ye döner. Türkiye İşçi Partisine üye olur. Dekoratif duvar resimleri yapar. Sendikalara ve gençlik derneklerine afişler, dergi grafikleri çizer.

1968 Birinci kişisel resim sergisini İstanbul Belediye Galerisi'nde açar. Gönül Dinçer'le evlenir. Vasıf Öngören'in oyunları için sahne dekoru, kısa metraj film denemeleri ve seramik çalışmaları. Heykelci Kuzgun Acar ve karikatürcü Tan Oral ile çeşitli ortak çalışmalar.

1971 Askeri darbe. Bir gece yarısı Tan Oral ve eşi Gönül ile birlikte üç gün için gözaltına alınır; bütün arşivi ,200 kadar kitabı elkonulup yokedilir. Poster yayıncılığı ile "demokrat resim" denemeleri.

1976 Antalya Uluslararası Sanat Festivalınde ilk duvar-resmini yapar; "Promete", 110 m2, sıva üstüne akrilik . Görsel Sanatçılar Derneği başkanlığına seçilir. Serigrafi tekniğini öğrenir. Gönül'le boşanma. Çizdiği "1 Mayıs" afişi, kutlamalarda yaygınlıkla kullanılır.

1977 Paris ve Berlin'de dört Türk sanatçı ile grup sergileri. "1 Mayıs" afişi WFTU'nun Prag'da düzenlediği uluslararası sendikal afişler yarışmasında birincilik ödülü alır. Aynı yıl, A. Bezirci, A. Behramoğlu, B. Pirhasan, A. Kadir ile birlikte yazı kurulunda yer aldığı "Sanat Emeği" dergisi yayın hayatına girer. "Politika" gazetesi sanat sayfasında haftalık makaleler yazar.

1980 "Dünyamız" duvar resmi uygulaması, 70 m2, sıva üstüne akrilik, Maden-İş Sendikası,İstanbul. 12 Eylül askeri darbesi. Bütün ilerici dernek, sendika ve demokratik basın organlarının kapatılması. Antalya'daki "Promete" duvar resminin sıkıyönetimce imha edilmesi.

1981 Melek Ulagay'la evlenir.

1982 Ferhat'ın doğumu. Barış Derneği'nin kurucu ve yönetim kurulu üyesi olma nedeniyle Askeri Mahkemece açılan dava ve Maltepe Askeri Cezaevi'nde sekiz aylık ilk tutukluluk. Tahliye ertesinde "Maltepe Resimleri" sergisi, Şehir Galerisi,Taksim, İstanbul. Aynı davadan ikici kez tutuklanma.

1985 "Hasret Resimleri" Sergisi, Tanbay Galerisi, Ankara. Yüz kadar yağlı pastel çalışmasının yeraldığı sergi, tutukluluk sürerken, eşi Melek tarafından gerçekleştirilir. Tutuklu 12 Barış Derneği yöneticisinin Nobel Barış Ödülüne aday gösterilişi.

1986 Otuzsekiz aylık tutukluluğun sonu. Amnesty İnternational tarafından düzenlenen "Düşünce Suçlusu Türk Ressamı Orhan Taylan adına" uluslararası katılımlı resim sergisi, Liege Müzesi, Belçika.

1988 "Hasret Resimleri " adıyla yönetmen N. Arca tarafından yapılan belgesel film. 1988-1990 "Turkish Highlights" sergilerinde yapıtlarının yurtdışında sergilenişi, Londra, Amsterdam, Moskova. Yağlıboya çalışmalarına ağırlık verdiği dönem.

1990 Her yıl İstanbul ve Ankara'da sergiler. Ankara Urart Sanat Galerisinde "1890 Tarih ve Hürriyet Üstüne" resim sergisi. Bu sergide ele aldığı Cumhuriyet öncesinin mirası teması'nın izleri gelecek sergilerinde sürer. Sıraselvilerde Aslanyatağı Sokak'taki atölyesinde sürekli toplu çalışmalara başlar. Atölye sergileri düzenlenir.

1993 Kişisel sergi, Simon's Rock of Bard College, M.A., U.S.A. Taksim Şehir Galerisi İstanbul; "25.Yıl", retrospektif resim sergisi. Tünel'de Sofyalı sokak atölyesini kurar.

1996 Kasım; Geneve, Gallerie Chausse-Coque, Kişisel sergi. Aralık; Atina, Atina Belediyesi galerisi, Kişisel desen ve pastel sergisi.

1997 Nisan; "96-97 Çalışmaları", KSM sergi salonu, Caddebostan, İstanbul. Haziran; "İstanbul -Atina Yüzyüze", 15 Türk ve 15 Yunanlı sanatçı ile dostluk sergisi, KSM Sergi salonu, Caddebostan, İstanbul Kasım; Doku Sanat Galerisi, Kişisel resim sergisi, Nişantaşı,İstanbul

1998 Nisan; Garanti Sanat Galerisi, Elmadağ,İstanbul Aralık; "Atina-İstanbul Yüzyüze", 15 Türk ve 15 Yunanlı sanatçı ile dostluk sergisi, Melina Mercouri Kültür Merkezi, Atina.

1999 Nisan; Karsu Sanat Galerisi, Kişisel Resim sergisi, Esentepe,İstanbul. Kasım; Doku Sanat Galerisi, "Çeşitli Dönemlerden", Nişantaşı, İstanbul. Aralık; "Heykeller" kişisel heykel sergisi, İstanbul 9. Sanat Fuarı,TÜYAP, İstanbul

2000 Şubat; İşbankası Sanat Galerisi,Kişisel Resim Sergisi, Ankara Şubat; Armoni sanat Galerisi,Kişisel Resim ve Heykel Sergisi, Ankara

2001 Nisan; Kişisel Resim Sergisi, Karsu Sanat Galerisi, İstanbul Kasım; "Yeni Resimler" The Grand Gallery, National Arts Club, New York, U.S.A.

2002 Mayıs; "Tekrenk Yağlıboyalar", Yağhane Sanat Galerisi, Bodrum
2002 "Peintures et Dessins", Elele Kültür Merkezi, Paris
2002 Kisisel Resim ve Heykel Sergisi, MEB Sanat Galerisi, Göztepe, İST.
2002 Yunanlı ve Türk sanatçılarla sergi, Kaleiçi, Bozcaada
2002 Kişisel resim heykel sergisi 12.İst.Sanat Fuarı,Lütfü Kırdar
2003 Yeni Çalışmalar; Resim-Desen sergisi, Hobi Sanat Galerisi, İstanbul
2003 Desen sergisi, Dem-Art sanat galerisi, İstanbul
2003 Resim sergisi, Karsu Sanat Galerisi, İstanbul
2003 Resim ve Heykel Sergisi, Armoni Sanat Galerisi, Ankara
2003 13. Sanat Fuarı, Resim sergisi, Lütfü Kırdar , İstanbul
2003 "Usta Sergisi", Antalya Resim fuarı, Antalya
2004 "Kültürlerarası Şenlik", Yunanlı sanatçılarla karma sergi, Büyükada, İstanbul
2004 Atölye Sergisi, Sanatçının atölyesi, Beyoğlu, İstanbul
2004 Resim sergisi, Hobi Sanat Galerisi, Nişantaşı, İstanbul
2004 14. Sanat Fuarı, Resim ve Heykel Sergisi, Lütfü Kırdar, İstanbul 

HAKKINDA YAPILMIŞ FİLMLER 


1988 "Hasret Resimleri", Yönetmen:Nurdan Arca, Belgesel, 24 dk., Prodüksyon Ajans 21,
2003 Orhan Taylan , Yaşamı ve Sanatı", Yönetmen:Murat Düzgünoğlu, Belgesel 54 dk.,
2003 "Atölyesinde Orhan Taylan ", Yönetmen: Angelika Brudniak, Belgesel, 34 dk., Kaos Prodüksyon, 2004

 

ORHAN TAYLAN

Selanik kökenli, Samsun 1941 doğumlu ve İstanbul’ludur. Robert Kolej (Lise'60) ve Roma Güzel Sanatlar Akademisi ('65) mezunudur.

     Orhan Taylan'ın eserleri dünyanın ve Türkiye’nin çeşitli müzelerinde bulunmaz. Müzayedecilere resim vermez. Karma sergilere katılmaz. Türk resim sanatı seçkilerine adını katmamak için çabalayanlara aldırmaz. Yurtdışında sergi açarken, oralarda ünlenmek hevesine kapılmaz. Hapishane anıları yazmak ya da sülalesiyle böbürlenmek gibi merakları yoktur. Başka sanatçıları yargılamak anlamına gelen resim jürilerinde ve bilirkişi heyetlerinde yer almaz.

     Sakal bırakmaz, pipo içmez. Resimde ustalık geleneğini küçümsemez. Gravür yapmaz, heykellerini çoğaltmaz. Resimlerin önemsenmesi için uçuk fiyatlar konması gerektiğine inanmaz. Suluboya kullanmaz. Yağlıboyasını kendi yapmayı, oğlu Ferhat'ı, edebiyatı, Macintosh'unu ve büyük atölye düzeninin keyfini bişeylere değişmez. Akşam içkisini ihmal etmez. Solaktır.

     Resmini, akımlar içinde adlandırmaz. Avangardizmin, deneysel-kavramsal çalışmaların sanat yerine ikame edilmesinin sanatseverleri yanıltabildiğine inanmaz. İnsan hakları kavramını küçümsemez. Polis devletine de, şeriat devletine de karşı demokrasiyi savunmayı bir erdem sayar. Yurtdışında yaşamaz. İstanbul’da, Asmalımescit'te oturur, resim yapar.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır