melikgazi mumyası / Bahri KAYAOĞLU: Cinsel gücü artırıyor inancıyla, Melikgazi’nin mumyasını yediler ! - Gündeminiz

Melikgazi Mumyası

melikgazi mumyası

TÜRKLER VE MUMYACILIK

Mumya, Farsça, bitüm (zift) mânâsına geliyor. Sonra bu madde ile tahnit edilmiş cesed mânâsına ve mûmiyye şeklinde Arapça’ya geçmiş. Buradan da Yunanca’ya, sonra da Fransızca (momie) ve İngilizce’ye (mummy). Lisanımızda cesedin muhafazası için yapılan muameleye ekseri tahnit denir. Tabirin kökü olan hanût, cenâze teçhizinde saç ve sakal arasına konan, çürümeyi geciktirici kokulu bir maddedir. Sandal, kâfur ve sair nebattan mürekkeptir.


Güney Türkistan'da bulunan eski Türklerden kalma bir çocuk mumyası

Ölümden sonra hayat

İslâmiyette ölünün uzun zaman çürümemesi makbuldür. Bunun için yıkandıktan sonra ıslaklık bırakılmaz. Rutubetten uzak, kuru ve derin bir mezara gömülür. İstanbul gibi toprak nemli veya gevşek olursa, tabut ile gömmek iyi olur. Ölü yıkanırken kullanılan sidr (köknar ağacı) ve kâfur gibi maddeler, haşeratı uzaklaştırarak çürümeyi geciktirir. Buna rağmen müslüman beldelerinde hiç çürümemiş cesetleri, gömüldüğü toprak ve iklim ile izah etmek mümkündür.


Eski Türklerden kalma yaşındaki mumya, Güney Türkistan

Bunun için bilhassa Türkler arasında, bilhassa ileri gelenlerin ölülerinin tahnit edilmesi an’anesi vardır. Âhiret hayatına inanan Hunlar, mühim şahsiyetleri zâtî eşyası, silahları, hatta atları ile beraber kendilerince tahnit edip, bozulmaya dayanıklı mıntıkalarda (kurganlara) gömerlerdi.

Bu an’aneyi takip eden Selçuklulara ait bazı bozulmamış cesedler yakın zamanda bulunmuştur. Hatta Selçuklularda mumyalama için vakıf bile kurulmuştur. Kayseri’de Melik Gazi, Kemah’ta Melik Mengücek, Kastamonu’da Aşıklı Baba, Harput’ta Arap Baba, Niksar’da Sungur Bey ve Konya’da Sahib Ata türbelerindeki mumyalı cesedler, bu devirden kalmadır.

    
Kemah Sultan Melik Türbesi                      Kayseri Melikgazi Türbesi

Bunun antik çağdaki mumyalama ile alakası ve benzerliği yoktur. Yakın zamana kadar devam etmediği için, nasıl yapıldığı hakkında fazla malumata da sahip değiliz. Acaba ölünün ahşâsı (iç uzuvları) çıkarılarak ayrı bir yere gömülüp; sonra cesedi mumyalanıyor muydu? Halbuki İslâmiyet, cesedin bir özür olmadan kesilip biçilmesine izin vermez. Hadis-i şerifte, “Ölünün kemiğini kırmak, dirininkini kırmak gibidir” buyuruldu.

Cenaze katı

İslâmiyet, ölümün kati bir şekilde gerçekleştiği anlaşıldıktan sonra, ölünün fazla bekletilmeden hemen gömülmesini emreder. Ancak tarihî şahsiyetlerin defninin bir takım zaruretlerle geciktiği ve başka yere nakledildiği vâkidir. Bizanslı tarihçi Dukas, Edirne’de vefat edip ölümü 40 gün gizlenen Çelebi Sultan Mehmed’in iç organlarının önceden Edirne’ye gömüldüğünü ve bir mirra (reçine) ile ovulan bedeninin sonradan Bursa’ya nakledildiğini söyler.

Venedikli seyyah Angiolello da Fatih Sultan Mehmed’in saraydan uzak vefat eden oğlu Mustafa’nın cesedinin açılıp iç uzuvlarının çıkarıldığını, içinin bal ve pişmiş arpa ile doldurulduktan sonra ziftle sıvanmış bir tabuta yerleştirildiğini, iç uzuvlarının ise yıkandıktan sonra tuz dolu bir kutuya konduğunu anlatır.

Sultan II. Murad’ın, kendisinin toprağa gömülmesine dair vasiyeti, acaba mumyalamaya karşı bir reaksiyonun eseri midir? Nitekim iki katlı Selçuklu ve Osmanlı türbelerinde, ölünün çürümesini önlemek için küçük pencere ve ızgaralarla hava cereyanının temin edildiği cenâzelik (crypta) denilen alt kata cesed konur.

Fatih Sultan Mehmed, bir sefer esnasında Gebze’de vefat etmiş; cenazesi Şehzâde Bayezid’in gelişine kadar 15 gün kadar bekletilmek mecburiyetinde kalınmıştı. Baltacılar kethüdası Kâsım’ın yazdığı ve Topkapı Sarayı arşivindeki bir vesikada şöyle diyor: “Ol halde hünkâr vefat müteveffâ oldu; üzerimde üç gün üç gece mum yanmadı. Vardım, kapıcılar kethüdasına söyledim. Ol dahi İshak Paşa’ya söyledi. Emreylediler, mum yaktım. Râyihası evcinden kimse yanına varmadı. Ben fakir, usta ile bilece içini ayırtladım.”

Bazısı, Sultan Fatih’in cenâzesiyle alâkalı olduğu düşünülen vesikayı yanlış okuyup, padişahın cenâzesinin hengâmede unutulduğunu; üstelik kokuşup kimsenin yanına varamadığını bile söylemişti. Halbuki 3 gün 3 gece mum yakmayan Kâsım’dır; sebebi de üzüntüsüdür.  Ayırtlamak, yıkamak demektir. Tütün çubuğu, kuyu ayırtlanır. Kâsım’ın yaptığı, iç uzuvlarını çıkartmak değil; tekniyye yoluyla bağırsaklarını temizlemektir. Râyiha ise, ölünün değil, na’şa tatbik edilen güzel kokulardır.

  

Sultan I Murad'ın Kosova'daki meşhedi

 

Zigetvar'da Kanuni Sultan Süleyman'ın muvakkat kabri

İç uzuvlar meselesi

Evliya Çelebi, kendisinden bir asır evvel vefat eden Kanuni Sultan Süleyman’ın ahşâsının [iç uzuvlarının] çıkarılıp, Zigetvar’a bir yüksek tepede gömüldüğünü; cesedin ise, misk, amber ve tuz ile salamura şeklinde mumyalandığını anlatır. Gelibolulu Âli de cesedin balmumu sıvalı misk ve amber emdirilmiş temiz kumaşla örtülüp götürüldüğünü; ahşâsının ise gizlice Zigetvar’ın karşısına gömüldüğünü söyler. Halbuki bu sefer sırasında orada bulunan tarihçi Selânikî, bu mevzuda ağzını bile açmaz. İşin esası şudur: Sultan Kanuni’nin cesedi, babası Sultan Selim gibi, gizlice çadırın altındaki muvakkat mezara gömülmüştür. Nitekim Selânikî, Peçevî ve Müneccimbaşı böyle söyler.

Mısır'da mumya satıcısı,

Bir yaz günü Edirne’de vefat edip cenazesi İstanbul’a getirilen Sultan II. Süleyman’ın na’şının nasıl tahnit edildiği ve kullanılan maddeler arşivde saklanan bir vesikada anlatılmıştır. Şu halde padişahların iç uzuvlarının çıkarıldığını söylemek, doğruluğu ispatlanamayan bir bilgiyi tekrarlamaktan başka bir şey değildir.

Dukas ve Angielello’nun sözleri de, antik çağ mumya tekniğine ait bilgileri çerçevesinde bir yakıştırma olsa gerektir. Mısır’da tahsil görmüş Konyalı tabib Hacı Paşa, ’de kaleme aldığı Şifâü’l-Eskâm kitabında mumyalama tekniğini uzun uzun anlatır; ama iç organların çıkarılmasından söz etmez.

Tahnit, mumyalama değildir. Cesede, çürümeyi geciktirici maddeler tatbik etmektir. Bazen de cesed buz içine yerleştirilir. Modern tahnit usullerinden de anlaşıldığına göre, Türkler, ölünün iç uzuvlarını çıkartmıyor; ancak cesedin kurumasını temin için bir takım usuller tatbik ediyorlardı. Cesed kuruyor; taaffün etmiyor; kuru ve havasız bir yere defnedilerek de uzun yıllar muhafazası temin olunuyordu. Bal, cesedi koruyucudur. Suçluların kesik başları, teşhis için içi bal dolu kıl torbalarda taşınırdı.

Niğde müzesindeki çocuk mumya


İstanbul’da Eski Şark Eserleri Müzesi’nde Fenike Kralı Tabnit’e ait mumya

Amasya Müzesi’nde XIV. asırdan kalma 6 mumya vardır. Bunlardan biri İlhanlı Vâlisi Hülagu’nun torunu Anadolu komiseri Cumudar’ın, diğeri İlhanlıların Amasya Emiri İşbuğa Noyan’ındır. Diğerleri Selçuklu veziri Pervâne ile câriyesi ve biri erkek iki çocuğuna aittir. İlk ikisi Burmalı Minare bitişiğindeki türbeden; diğerleri Fethiye Câmii mahzeninden ’te alınmıştır. Selçuklu mumyaları açılıp hava ile temas edince bozulmaktadır. Kemah’ta Melik Mengücek’e ait mumya ’dan senesine kadar aynı iken; kuruş için gelene gösterildiğinden bozulmuş haldedir.

Melikgazi’nin mumyasına batıl inanç işkencesi

Anadolu'nun Türkleşmesinde büyük payı olan ve Haçlı ordularını bozguna uğratan Danişmentliler'in ikinci hükümdarı Melikgazi, katıldığı sayısız savaşlarda görmediği eziyeti, ölümünden sonra gördü. Mumyalandığı için cesedi bozulmayan Melikgazi'nin evliya olduğunu zannedenler, cesedinden parçalar kopararak kendilerine şifa aradı. Çocuğu olmayanlar, kısmet arayanlar ve hastalıklarına şifa bulmak isteyen Melikgazi'nin cesedini adeta talan etti. Kimisi cesetten aldığı dişi kaynatıp suyunu içti, kimi saç telini kimisi de elini koparıp götürdü. Sultan Melikgazi'nin ateşli hastalık sonucu vefat ettikten sonra cesedinin mumyalanıp Kayseri'deki türbesine konulduğunu belirten Tarihçi Yazar Halit Erkiletlioğlu, "'te eli koparılıp yurtdışına götürüldü. Mumyalanmış cesedi, 'de türbeye mumla giren kişiler yüzünden kısmen yandı. Yanan kısım söndürülmek istenince, mumyadaki hasar daha da arttı" dedi.

Tarlada buldu! Dünyada yalnızca 24 tane var

Anadolu&#;da Mumya Olmak (Hiç Kolay Değil)

yazında Ankara Üniversitesi Tarih Enstitüsü öğrencileri ve asistanlarının katıldığı bir inceleme gezisine götürüyorum şimdi sizi. Rotaları Orta Anadolu. Selçuklulardan, Hititlerden kalan tarihi eserleri görecekler. Konya&#;ya, Beyşehir&#;e, Karaman&#;a, Kayseri&#;ye ve Nevşehir&#;e gitmek üzere 23 Haziran&#;da Ankara&#;dan trenle yola koyuluyorlar. Başlangıçta gezinin süresi 15 gün olarak planlanıyor, ama sıcaktan mı, yorgunluktan mı bilinmez, kafile 2 Temmuz&#;da Ankara&#;ya dönüyor. Kafileden bir kişi hariç: Asistanlardan Halil İnalcık incelemelerine devam etmek üzere Kayseri&#;de kalıyor. Geziyle ilgili tüm ayrıntıları da onun ertesi yıl, Halil Demircioğlu ile DTCF dergisinde yayınladığı makaleden öğreniyoruz. Bu yazı, bu inceleme gezisinde adı geçen, tespit edilen tarihi eserlerin durumuyla ilgili biraz, ama en çok İnalcık&#;ın bizzat gördüğü bir mumya hakkında.

 

Gezinin zamanı kısacık ve programı çok yüklü. Bir gün, bir gece süren tren yolculuğunun ardından 24 Haziran&#;da Konya&#;ya varıyorlar. Konya Müzesi, Mevlana Türbesi&#;ni, etraftaki camileri görüp Beyşehir&#;e geçiyorlar. Buraya gitmelerinin tek amacı, Hititlerden kalma bir abideyi, Eflatun Pınar&#;ı görmek. Oradan yine trenle sadece üç saat geçirecekleri Karaman&#;a hareket edip yine camileri ve Yunus Emre Türbesi&#;ni ziyaret ediyorlar. &#;Orta Anadolu stepinin güneydoğu ucundan dolanarak&#; 29 Haziran&#;da Kayseri&#;ye varıyorlar. Zamanlarının çoğu da burada geçiyor.

 

Kafiledeki herkes tarihçi olunca ziyaret ettikleri yerlere faydaları da dokunuyor. Girdikleri hanlarda, kıyıda köşede kalmış kitabeleri tespit ediyor, o güne dek okunamamış yazıları çözüyorlar. Bir kervansarayın kırık, kısmen yok olmuş kitabesi üzerinden mimarının adını tespit ediyorlar. Beyşehir civarında unutulmuş iki kervansaray bulup müze müdürlerine buralarda inceleme yapılması için haber salıyorlar. Çoktan yok olmuş tarihi eserlerden, okudukları Avrupalı seyyahlar aracılığıyla haberdar olduklarından, halen ayakta olan eserleri koruyabilmek için yetkililerle görüşüyorlar.

 

Hititlerden, Selçuklulardan, Osmanlılardan kalan tarihi miras daha o zamanlarda, itibariyle pek parlak durumda değil. Konik çatılı Selçuklu yapıları harap halde. Konya&#;da bazı camilerin duvarları çatlak, mermer levhalar sökülmüş, bazı minareler yarı yıkık ve Karatay Medresesi&#;nin çinileri de çoktan çalınmış. Hititlerden kalan Eflatun Pınar abidesinin büyük taş blokları birbiri üzerine devrilmiş, bazıları kısmen toprağa gömülmüş, abidenin üzerindeki resimlerse silinmeye yüz tutmuş. Beyşehir&#;de bazı medreselerden geriye sadece kapıların kaldığını görüyorlar. Sütun ve taşların bazı kaymakamlarca başka yapılarda kullanılmak üzere taşıtıldığını öğreniyorlar. Yine burada, bir vakfa ait tarihi değeri yüksek bazı kitapların bir araba ile Beyşehir gölüne döküldüğünü duyuyorlar. Kayseri&#;de, savaş zamanında askerlere, sonra da muhacirlere barınak olan tarihi eserlerdense geriye pek az şey kalmış.

 

px-Eflatunpinar

Beyşehir&#;de Eflatunpınar abidesi, (Hititleri seviyoruz)

 

Bütün bu harabe karşısında üzüntülerini gizlemeyen yazarlar, makalelerinde yeri geldikçe, alınabilecek önlemlerden, yapılması lazım gelen işlerden bahsediyorlar. Geleceğe dair çok iyimser bir de temennileri var: &#;Meydan, yol açmak bahanesiyle eşsiz kıymette tarihî eserlerimizin kazma altında yok edilmesine gelince, her halde bu devir artık kapanm​ıştır sanıyoruz.&#;

 

2 Temmuz&#;da Ankara&#;ya geri dönen kafileden geriye bir tek Halil İnalcık kalıyor Kayseri&#;de, çünkü İnalcık&#;ın şehirde görmek istediği iki kütüphane ve bir de türbe var. Kendi sözleriyle &#;Kayseri&#;ye gelmişken Anadolu&#;da en eski Türk abidelerinden olan Melik Gazi türbesini de gezmeden dönmek&#; istemiyor.

 

halil-öinalcık-4

DTCF Asistanlarından Halil İnalcık

 

Melik Gazi Türbesi, Pınarbaşı ilçesine bağlı, adını da türbeden alan bir köyde. Köylüler civarda Türbeliler olarak anılıyor, köyün resmi adı ise hâlâ Melikgazi. Araçla ulaşılamayan sarp bir yoldan, &#;diğer Türkmen köylerinin arasından geçerek&#; varılıyor buraya. İnalcık türbenin diğer Selçuklu türbelerinden sırlı tuğlalarıyla ayrıldığını belirtiyor makalede, fakat tuğlalardan daha çarpıcı başka bir özelliği de var bu yapının. 12 metre yüksekliğindeki, iki katlı yapının alt odasında Danişment hükümdarlarından Melik Gazi&#;ye atfedilen bir mumya bulunuyor.

 

Köy muhtarının eşliğinde mumya odasına giren İnalcık&#;ın gözüne ilk çarpan odayı aydınlatan iki küçük pencere. Buradan içeriye giren havayı mumya için bir tehlike olarak niteleyen İnalcık, tahta bir tabut içinde, pamuklara sarılmış halde, &#;eti karnının üstüne konmuş,&#; ortadan uzun boylu bir insana ait bu mumyayı görüyor. Diğer tabutların yanında bu, biraz daha yüksekte. İnalcık diğer tabutların Melik Gazi&#;nin haremine ait olduğunun söylendiğini belirterek o gün, orada yaşadığı heyecanı şu sözlerle aktarıyor: &#;Anadolu&#;nun ilk fâtihlerinden birine ait bu cesetle karşı karşıya bulunduğum bu anın heyecanını hiç bir zaman unutamıyacağım.&#;

 

Screen Shot at PM

Melikgazi Türbesi,

 

Unutmuyor da! Bu, İnalcık&#;ın mumyayı ilk ve son görüşü. Yaptığımız uzun telefon görüşmesinde bir daha da buraya gitme şansı bulamadığını aktarıyordu. O günden hatırladığı mumyanın çok da kötü durumda olmadığı. Oysa ilerleyen yıllarda, yüzyıldan kalma olduğu, yani yaklaşık yıllık olduğu düşünülen mumyanın ve türbenin başına bir dizi felaket gelecek. Görüşmemizde kendisine aktardığım bu felaketler zincirini şimdi size de aktarıyorum.

 

Zincirinin ilk halkasının, Halil İnalcık&#;ın &#;deki ziyaretinde farkına varmamış olabileceği bir ayrıntı olduğunu varsayabiliriz. Rivayete göre daha &#;te mumyanın sol eli çalınıyor. Devasız hastalıklara şifa olacağı inancıyla yapıldığı düşünülüyor bu hırsızlığın. Elin kimler tarafından, ne ara alındığı da bilinmiyor. Fakat bu olay, bir dizi benzer başka girişimin de habercisi gibi. Yine söylenenlere göre, zaman içinde mumyanın dişleri çıkarılarak öğütülüyor ve suya karıştırılarak şifa niyetine içiliyor. Br gazete haberine göre çorbalara karıştırılıp kaynatılıyor. Çocuk sahibi olamayan kadınlar sorumlu tutuluyor bu işten. Mumyanın deri ve kemiklerinden alınan küçük parçalarınsa muhtelif hastalıklara iyi geldiğine, cinsel gücü arttırdığına inanılarak yendiği söyleniyor. Aynı şekilde türbenin harcına karıştırıldığına inanılan geyik sütünün de şifa olarak görülmesiyle, türbe duvarından küçük parçalar koparılıyor zaman içinde.

 

Screen Shot at PM

 

Bir diğer söylentiye göre &#;de türbenin alt odasına elinde mumlarla giren bazı kişiler mumyanın tutuşmasına sebep oluyor. Çıkan yangın suyla söndürülmek istenince mumya bu kez ıslanmaktan mütevellit başka türden bir zarar görüyor. Yangın, mumyanın kafatasının kısmen kararmasına neden oluyor.

 

&#;da yayınlanan başka bir habere göre, İslamiyette mumyalama geleneğinin olamayacağı, &#;bunların hep uydurma&#; olduğu gerekçesiyle mumya toprağa gömülüyor. Bu gömme işi Vakıflar Bölge Müdürlüğünün girişimiyle ve İl Müftülüğü&#;nün gözetiminde yapılıyor. Dört sene sonra, &#;de ise Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu bu gömme işleminin kurul kararı olmadan yapıldığı ve hem yapının, hem de mumyanın tescilli tarihi eser sayılması gerekçesiyle topraktan çıkarılmasına karar veriyor. Mumya, üzerinde toprakla yeniden tabuta yerleştiriliyor. Bu toprağa gömme meselesinin konuşulduğu günlerde mumyanın koktuğu ve güneşte kurutulması lazım geldiği de tartışılan konular arasında.

 

Yine &#;ların sonunda mumyanın meşhur bir ziyaretçisi var. O günlerin en ses getiren televizyon yapımcılarından Saadettin Teksoy!u, programının başında türbenin dışında görüyoruz. Heyecanlı ve biraz da korku dolu.

 

Screen Shot at PM

 

Sandukaların hemen yanında, yerdeki bir kapağı açarak birkaç basamaklık ahşap bir merdivenden alt odaya iniyor. Burada izleyicilerinden çocukları ekrandan uzak tutmalarını isteyip, kalp rahatsızlığı olanları da uyarıyor.

 

Screen Shot at PM

 

Tabut açılıyor ve uzun uzun görüntü alınıyor. Televizyon ekranlarında görünen İnalcık&#;ın tasvirine benziyor. Pamuklar içinde bir ceset görüyoruz, kafatası biraz kararmış. Küçük odada, mekânın elverdiği ölçüde yapılan çekimlerde mumyaya bol bol yakın plan çekim yapılıyor.

 

Screen Shot at PM

 

&#;te yayınlanan bir gazete haberinde ise türbenin bakımsızlıktan harap durumda olduğu ve güvercinlere yuva haline geldiği belirtilmiş. Bu &#;bakımsızlıkta son nokta&#; olarak gösterilen güvercin yuvası haline gelme meselesi, türbenin başına gelen en kötü şeylerden biri olmayabilir tabi, insanların verdikleri zararı düşününce. Yine de bu haberden kısa bir süre sonra türbenin restorasyonuna girişiliyor ve gazetelerde vali tarafından onarım, bakım sayesinde etrafın &#;aslına uygun hale&#; getirildiği iddia ediliyor. Bu haberlerde mumyaların durumuna dair ayrıntı verilmiyor.

 

Bütün bu hikâyeler, felaketler bir yana, aslında Melik Gazi isimli birine atfedilen bu mumyanın kime ait olduğunu da kimse bilmiyor. Türbede bir kitabe yok. Halil İnalcık&#;ın makalesinde satır arasında, tedbirle davranarak belirttiği gibi mumya Danişmentlilerden Melik Gazi&#;ye atfediliyor. Bu atfa rağmen, yaygın inanışın etkisiyle İnalcık da, &#;Anadolu fatihlerinden birinin karşısında olma ihtimali&#;yle heyecanlanmış olmalı. Kendisi de makalede &#;Melik Gazi&#;ye ait türbe üzerinde, Danişmendlilerden hangi Melik Gazi&#;ye ait olduğunu gösteren bir kitabe” olmadığını belirtiyor.

 

Mezar taşı sahibi olabilmenin bile toplumun üst tabakalarından olanlara kısmet olabildiği bir tarihte, anıtsal bir yapı içinde, özel işlemlerden geçirilerek korunmaya çalışılan bu cesedin önemli birine ait olduğuna hiç şüphe yok. Danişmentliler, &#;den sonra bugünün Çorum, Tokat, Kayseri, Malatya civarlarında kurulan ve yüzyıl boyunca bölgede etkinlik gösteren bir beylik. Bu dönemde yaptıkları bu türbe ve benzeri bazı yapılar Danişmentlileri Anadolu tarihinde iz bırakanlar arasına sokuyor. Lakin Anadolu&#;da birden fazla Melik Gazi türbesi var. Örneğin Niksar&#;daki, bizzat devletin kurucusu olan Melik Gazi&#;ye atfedilirken Erzincan Kemah&#;ta bulunan ve içinde başka bir mumyayı barındıran türbe Mengüceklilerle ilişkilendiriliyor. Aynı isimle türbeler, Çorum, Kastamonu, Kırşehir ve Eskişehir&#;de de var, çünkü hükümdar anlamına gelen melik olmanın yanı sıra, gazi olmak da Anadolu&#;nun savaşlarla örülmüş tarihinde sık rastlanan bir durum.

 

Bu arada anlaşılan kimse mumyaları tarihlendirme girişiminde bulunmuyor. Türbenin mimari özellikleri hakkında yapılmış onlarca yayını bir kenara koyarsak, mumyayla ilgili bilimsel bir araştırma yapılmadığı anlaşılıyor. Biraz da bu sebepten olsa gerek, mumya etrafında biriken hikâyeler Anadolu folklorünün ögelerini de içererek çeşitleniyor. Bir zamanlar türbenin etrafına bırakılan suyun ertesi sabah kullanıldığının gözlendiği iddia ediliyor. Türbeden çocuk ağlamaları geldiğine inanılan zamanlar da var. Pertev Naili Boratav’a göre evliyaların vücutlarını ölümden sonra çürümekten koruyabilme kerametine sahip olmaları da yaygın Anadolu inanışları arasında. Nitekim mumyayı, belli işlemlerden geçirilerek korunmuş bir ceset olarak değil de, Tanrı’nın sevgili bir kulu olarak benimseyenler de var. Belki yine folklorik olarak nitelenebilecek başta bir anlatıda ise &#;te çalındığı iddia edilen elin, zaten mumyalanma sırasında yerinde olmadığı, Melik Gazi&#;nin sol elini bir savaşta kaybettiği söyleniyor.

 

Bütün bu hikâyenin en çarpıcı yanı insanların bir evliya, mumya, melik, gazi, ama sonuçta bir ceset ile kurdukları garip, tekinsiz, korku dolu ama bir o kadar cüretkâr ilişki değil mi? Mumyanın yılı atlatarak nasıl günümüze dek ulaşabildiği de belli değil. Pınarbaşı ilçesinin, içinde çok az sakin barındıran bu küçük köyü haftasonları ziyaretçi akınına uğruyor, herkes türbeye saygı gösteriyor. Diğer yandan ne zaman oraya konduğu, kime ait olduğu belli olmayan bir beden, hastalıklara, çocuksuz kalanlara derman olur diye parça parça götürülüyor. Dermansız hastalığı başına gelen bilir, toplumun gözünde çocuksuz kadın olmak da hiç kolay değil, ama galiba Anadolu&#;da mumya olmak da çok zor.

 

Screen Shot at PM

 

Yaptığımız görüşmeden bu yazıda bahsetmeme izin veren Halil İnalcık&#;a teşekkür ederim.

 

Yazı, ilk defa #tarih dergisinin Eylül sayısında yayınlandı.

 

Ana görüntü

Melikgazi mumyasını aganigi ilacı yaptılar

Haberin Devamı

KAYSERİ'nin Melikgazi Köyü'ndeki Melikgazi Türbesi'nde yıllarca ‘‘şifa kaynağı’’ olarak görülen ve bu nedenle zarara uğratılan, 4 yıl önce de ‘‘İslamiyet döneminde mumya olmadığı ve yeteri kadar korunamadığı’’ gerekçesiyle gömülen Selçuklu yöneticilerinin mumyalarının, bu kez de topraktan çıkarılması kararlaştırıldı.

Selçuklu Beyi Melikgazi'nin, Pınarbaşı İlçesi'nin Melikgazi Köyü'nde bulunan türbesi, yıllarca vatandaşların şifa kaynağı olarak görüldü. Melikgazi ve beraberindeki 3 Selçuklu yöneticisinin mumyalanmış cesetleri, türbeye mumla giren kişiler yüzünden yılında kısmen yandı. Yanan kısım suyla söndürülmek istenince, mumyadaki kayıp daha da arttı.

yılında bir eli koparılan Melikgazi'nin, dişleri öğütülerek, kısır kadınlara kaynamış suyla içirildi ve çocuk umudu oldu. Deri ve kemiklerinden alınan küçük parçaların her biri, bir hastalığa şifa olarak gösterildi.

Türbedeki koruma önlemlerinin yeteri kadar sağlanamaması ve köylüler ile bazı yöneticilerin, ‘‘İslamiyet döneminde mumya yoktu. Bunlar uydurma’’ düşüncesi üzerine, Melikgazi dışındaki mumyalar, Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün talebi ve Kayseri İl Müftülüğü'nün gözetiminde, 4 yıl önce türbe içinde toprağa gömüldü.

Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu da, ‘‘kurul kararı olmadan gömüldüğü ve tescilli tarihi eser sayıldıkları’’ gerekçesiyle, mumyaları topraktan çıkarma kararı aldı.

Kurul Başkanı ve Erciyes Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zafer Bayburtluoğlu, şunları kaydetti:

‘‘İslamiyet'te mumya geleneği yoktur. Ancak Danişmendliler İslamiyet'i seçtikten sonra da bu geleneği sürdürmüşler. Danişmendliler, Selçuklulardaki mumya geleneğinin izlerini, Kayseri'de Melikgazi, Amasya'da Gök Medrese, Konya'da Kılıçarslan Türbesi'nde görüyoruz.’ a.a.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası