alfa laktalbumin nelerde bulunur / HAMLET Protein Kompleksi-Anne Sütündeki Antikanserojen Molekül

Alfa Laktalbumin Nelerde Bulunur

alfa laktalbumin nelerde bulunur

   İnsan vücuduna giren ve kanda kendine özgü bir karşıt madde oluşturan yabancı maddelere “antijen”, oluşturulan karşı maddeye ise “antikor” adı verilir. Bu antijen bir alerjiye yol açarsa o zaman alerjen adını alır.
   Besin alerjisi bulunan kişilerin pek çoğunda genellikle karın ağrısı, ishal ve kusma vardır. Bunun yanında deride ödem veya egzama meydana gelebilir. Aynı zamanda harıltılı solunum, astım, sinüzit ve baş ağrısı görülebilir.
   Besin alerjisini tedavide alerjiye neden olan besin veya besinler belirlenerek bunların alımını önleme yoluna gidilmelidir.
Besin alımından sonra ortaya çıkan istenmeyen belirtilerin tümü besin alerjisi olmayabilir. Bunların bir kısmı bazı besinlere olan duyarlılık veya besin intoleransı adı verilen olaylardır.

 ALERJİ NEDİR?

   Vücudumuz insan vücuduna besin olarak giren maddelerin önemli bir kısmını özellikle besinleri işleyerek kullanmakta ve geriye kalan artıkları dışarı atmaktadır. 

   Alerji; vücudun yabancı olarak tanıdığı solunan, yenebilen, iğne ile enjekte edilebilen, veya deriye/göğüse doğrudan temas eden organik veya bazı inorganik maddelere karşı var olan savunma mekanizmasının biraz abartılı olarak çalışma halidir. Vücudumuzun savunma mekanizması sağ¬lıklı bir yaşam sürmemiz açısından çok önemlidir. Ancak alerjik reaksiyonlarda olduğu gibi savunma yöntemleri yerli yersiz çalışmaya başlarsa çeşitli rahatsızlıklar oluşmaktadır.

   SIK GÖRÜLEN GIDA ALERJİLERİ :


   Besin öğeleri arasında alerjiye yol açan maddeler genellikle protein yapısındadır. Her insan herhangi bir besine karşı alerjik tepki verse de insanlarda sıklıkla alerjiye neden olan besinler şunlardır:
İnek sütü, yumurta, balık ve kabuklu deniz ürünleri, kabuklu ve yağlı kuruyemişler (fındık fıstık gibi), tahıllar, etler, meyveler, sebzeler ve kurubaklagiller, ba¬haratlar ve çeşni vericiler, çikolata, bal ve bazı içecekler. Bu besinlerden bazıları diğerlerine göre daha sık alerjiye neden olurlar. Örneğin: süt ve yumurta meyve sebzelere göre daha sık alerjik reaksiyona sebep olmaktadır.

Süt Proteini Alerjisi :

   Çocukların yaşamlarının ilk aylarında karşılaştıkları yabancı besinlerin başında gelen inek sütüne karşı, her yüz çocuktan üçünde alerji görülmektedir. İnek sütü alerjisi küçük çocuklarda en sık görülen alerji türüdür. İnek sütü alerjisinde reaksiyona sebep olan sütteki proteinlerdir. En sık görülen belirtiler egzama, kurdeşen, ishal veya kusmadır.
   Süt alerji tedavisi inek sütünün tamamen kaldırılması anlamına gelir. Keçi, at, bizon ve benzerlerinden gelen sütten de kaçınılmalıdır. Klasik süt ürünleri diye adlandırdığımız ürünlerin dışında çok gıda maddesinde süt proteini bulunmaktadır. Bu nedenle ürün açıklamasını, hangi ürünlerin güvenli olduğunu anlamak için her zaman dikkatlice okumak önemlidir. Süt proteini içerik listesinde bazen kazein olarak tanımlanır.
   İnek sütü proteinleri kazein ve whey proteinleri olmak üzere 2 grupta toplanır. Kazeinler inek sütünün %’sını oluştururlar. İnek sütünün içerdiği yirmiyi aşkın proteinden özellikle beşi alerjik niteliktedir. Bunlar: alfa laktoglobulin, kazein, sığır gamma globülin, sığır albümin, ve beta laktoglobulindir. İnek sütüne alerjisi olan bir çocuk çapraz duyarlılık söz konusu olduğu için koyun ve keçi sütlerini de tüketemeyebilir.
   İnek sütü alerjisinde ailesel geçmişin önemli rolü vardır. Böyle çocuklarda diğer bireylere göre %60 oranında inek sütüne karşı duyarlılık gözlenebilir.
   İnek sütü özellikle çocuklarda en önemli ve en yaygın alerjik besin türüdür, çünkü bu grubun diyetinde birincil besindir. İnek sütü proteinlerine bağlı alerjik reaksiyonlar yaşamın ilk haftalarında, ortalama 3. ayda başlamakta ve gerek bağırsağın fonksiyonel ve morfolojik yapısının gelişmesi gerekse de hedef organda duyarlılık azalması sonucu yaşlarında ortadan kalkmaktadır.
Sağlıklı olan bir bebekte inek sütü verilmeye başlandıktan sonra ishal ve kusma gözlenirse, bazen dışkısında kan varsa ve çocukta sancılanma¬ya bağlı huzursuzluk ve ağlama varsa inek sütü alerjisi akla gelmelidir. İnek sütü alerjisi olan çocuklara protein hidrolizatı (parçalanmış protein) içeren mamalar verilmesi tercih edilmelidir. İnek sütünün ve diğer hayvan proteinlerinin hidrolizatlarının veya soya hidrolizatlarının, parçalanmamış tam proteinlere göre daha az alerjik oldukları düşünülmektedir.

  • İnek sütünün çıkarıldığı bir diyet tüketiliyorsa aşağıdaki besinler ve besin öğeleri içeriğinde olan diğer ürünler de tüketilmemelidir. 
  • Tereyağı, tereyağı aromalı diğer yağlar, margarin
  • Kazein, kazeinatlar
  • Peynir çeşitleri, yoğurt, krema, muhallebi
  • Yarı hidrolize edilmiş ürünler
  • Laktalbumin, laktoglobulin, laktoz, laktuloz içeren ürünler
  • Süt (az yağlı yarım yağlı, süt tozu, süt proteinleri, diğer hayvan sütleri)
  • Puding, helva,
  • Aroma katıcı maddeler (doğal veya yapay).

   Yumurta Alerjisi:

   Yumurta da inek sütüne benzer bir şekilde hem sıklıkla tüketildiği hem de birçok yiyeceğin içinde bulunduğu için yaygın bir besin alerjenidir. Yumurta beyazına karşı alerji sarısına oranla daha fazla görülmektedir. (Ovaalbumin, ovomukoid, ovotransferrin ve konalbumin yumurta beyazındaki en önemli alerjenledir. Ovomukoidin ısıya karşı olan dirençliliği, pişmiş yumurta ve hazır gıdalara katılan yumurta preparatlarının sebep olduğu alerjinin temelidir).

   Yumurta alerjisi çocuklarda ikinci en sık görülen alerjidir, ve süt ile eşit şekilde bir çoğunun büyüdükçe kurtulacağı bir alerjidir. Tolerans sınırı değişir, ama bazıları o kadar duyarlıdır ki buharda yumurtaya ve temizlenmiş kaplarda yumurta proteini kalıntılarına reaksiyon gösterir. Hem yumurta beyazı hem de yumurta sarısı reaksiyon verebilir. İçerik listesini okumaya ek olarak, ikram edilen pasta/böreğin yumurta ile fırçalanmamış olduğuna emin olmak önemlidir.
   Yumurta alerjisi özellikle bebeklikte ve erken çocukluk döneminde yaygın olarak görülmektedir. Yıllar geçtikçe etkisi azalmakta ve yetişkinlik döneminde ise tamamen kaybolmaktadır. Yumurta alerjisinde egzama veya kaşıntı deri ve göz lezyonları görülme sıklığı diğer besin alerjenlerine kıyasla daha fazladır ve de özellikle bebeklerde egzamanın en önemli nedenidir.
   Yumurta alerjisi, yumurtanın kendisinin veya yumurta içeren yiyeceklerin alınmasından sonra, dakikalar veya saatler içinde ortaya çıkan, yaygın kızarıklık, hırıltılı solunum, kusma ve ishal ile kendini belli eder. Süt de olduğu gibi yumurtada da duyarlı bireylerde diğer hayvan yumurtalarına çapraz duyarlılık gözlenebilir.
   Yumurta akının bir yaşından önce verilmemesi, başlandığında ise yavaş yavaş arttırılması gereklidir.
Yumurta alerjisi olan bireyler yumurtayı ve yumurtalı besinleri (her türlü hayvan yumurtası,albümin ve globülin maddeleri, mayonez, makarna vb.) diyetin¬den diyetlerinden çıkarmalıdır.

   Balık ve Deniz Ürünleri Alerjisi:


   Bu grup birçok farklı çeşit ve türü kap¬sar. Oldukça güçlü alerjenlerdir ve zorlu ve ani reaksiyonlara neden olurlar. Çocuklarda çoğu zaman astım veya egzamaya neden olmalarına rağmen aslında kaşıntı, deri ve gözde lezyonlar (ürtiker) ve sindirim sistemindeki alerjiden sorumludurlar. Aynı yumurtada olduğu gibi alerjik reaksiyonlar balığın ağza alınmasından birkaç dakika sonra görülebilir. Pişmiş ya da çiğ balığın kokusunu duyma, hatta bazen balığa sadece dokunma ile birlikte bile de aşırı duyarlı bireylerde semptomlar gözlenebilir. Alerjiye sebebiyet veren balık ve deniz ürünü yendikten sonra deride kızarma, kaşıntı göz ve deride lezyonlar, sindirim siteminde; karın ağrısı, kusma, bulantı, ishal ve karında kramplar, solunum sisteminde; astım ve alerjik burun nezlesi, ve genel bir reaksiyon olarak anaflaksi gözlenebilir.
   Alerjik reaksiyonlara neden olan balık ve deniz ürünlerinden bazıları şunlardır: köpek balığı, vatoz, morina balığı, sardalye, uskumru, ton balığı, ıstakoz, kerevit, karides, yengeç, salyangoz, deniztarağı, midye, istiridye, kalamar ve ahtapottur.
   Grup reaksiyonlar diğerlerinde olduğu gibi bu besin grubunda da sıklıkla görülmektedir. Eğer bir çocuk ( ya da yetişkin) bir balığa karşı klinik alerjik belirtiler gösteriyorsa diğer balık türlerine karşı da gösterir. Yakın antijenik ilişki nedeniyle hiç yenmemiş olunsa bile alerjik test sonuçları pozitif çıkmaktadır.

 Kabuklu Deniz Ürünleri, Kabuklu ve Yumuşakçalar Alerjisi :

   Karides, yengeç, kerevit, ıstakoz ve diğer kabuklular, alerjik ve non-alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Genellikle, gıda veya buhar yoluyla, küçük miktarlar ciddi reaksiyonlara neden olmaya yeterlidir.
   Kabuklu deniz ürünlerinde bulunan temel alerjen, salyangoz, kalamar ve midye gibi yumuşakçalarda da bulunduğundan, farklı türler arasındaki çapraz reaksiyonlar yaygındır.

Baklagiller Alerjisi :

   Bezelye, soya fasulyesi, acı bakla unu ve yer fıstığı aynı bitki ailesine mensuptur. Bu nedenle bu türler arasında çapraz reaksiyonlar oluşabilir. Örneğin acı bakla unu bazı yer fıstığı alerjisi olanlarda alerjik reaksiyona neden olabilir. Yer fıstığı en sık, ciddi alerjik reaksiyonlar tetikleyen gıda maddeleri arasında olmasına rağmen, tüm yer fıstığı alerjisi olanların ciddi reaksiyonlar geçirmesi söz konusu değildir. Fıstığa reaksiyon göstermek alınım sonrası mümkündür, toz şeklinde veya dokunmayla.

   Soya alerjisi yine en önemli alerji türüdür. Soya alerjisinde soya proteininden kaçınılmalıdır. Ancak soya sıvı yağı ve soya lesitin bir çok kişi tarafından, soya fasulye yağ fraksiyonuna dayalı olduklari için, kullanılabilir.

Fındık ve Tohum Alerjisi :

   Bu grup ani ve çoğu zaman da ciddi alerjik reaksiyonların nedenini oluşturmaktadır. Sık görülen klinik belirtiler astım, dudaklarda ve yanak mukozasında kabarma, yutakta görü¬len ödem, ürtiker ve bazen de egzamadır. Bu gruptaki alerjik besinler ise aslında kurubaklagil ailesine mensup olan yer fıstığı, erik ailesinin üyesi olan badem, hindistan cevizi, Brezilya kestanesi, kestane, ceviz, şam fıstığı, amerikan elması, fındıktır. Etkilerini genelde yendikleri zaman göstermelerine rağmen; badem, kes¬tane, fındık ve yer fıstığı yağları soluma yoluyla alerjik reaksiyon oluşturabilirler.
Yer fıstığı alerjisi yaşamın erken dönemlerinde kendini gösterir ve çoğu bireyde yaşam boyu sürer. Bazı çok duyarlı kişilerde mikrogramlarla ifade edilebilecek kadar küçük miktarlar reaksiyona neden olurken, miligram miktarında alımlar ise sistemik reaksiyonlara neden olmaktadır.
   Kişi bir yada daha fazla fındık türüne reaksiyon gösterebilir.
   Susam tohumu, ayçiçeği çekirdeği ve haşhaş tohumu alerjik reaksiyon verebilen tohumlara örneklerdir. Fındık ve tohum alerjisi şiddetli reaksiyonlara sebep olabilir. Fındık bir çok gıda maddesinde ve tozda bulunur. Reaksiyon genellikle bir kaç dakika içinde görülür. Bu nedenle ürün açıklamasını dikkatlice okumak ayrıca önem taşır.

 Meyve ve Sebze Alerjisi :

   Meyveler özellikle ürtiker olmak üzere, sıklıkla alerjik reaksiyonlara neden olurlar. Herhangi bir meyve alerjik reaksiyona neden olabileceği için, tayin edilmesi zordur. Özellikle çocuklarda elma, armut, asitli meyveler, çilek, kavun-karpuz ve sert çekirdekli meyveler (kiraz, vişne, kayısı, şeftali) alerjiye neden olurlar. Portakal sık tüketimi nedeniyle erken çocukluk döneminde semptomlara neden olabilir.
   Klinik belirtiler pişmiş, konserve ya da reçelinden ziyade çiğ meyve-lerin yenmesiyle ortaya çıkar. Bu durum yılın diğer zamanlarına göre çiğ meyvenin daha sık tüketildiği yaz aylarında ürtikerin görülme sıklığının neden arttığını açıklamaktadır.
   Grup reaksiyon nadiren de olsa görülebilir. Örneğin bir çocuk bütün asitli meyvelere karşı alerjik reaksiyon gösterirken, bir diğeri sadece portakala karşı da duyarlı olabilir. Ayrıca örneğin portakal ve limon ya da şeftali gibi meyvelerin kabukları da semptomlara neden olabilirken, yenebilir kısımlarına karşı herhangi bir reaksiyon oluşmayabilir.
   Meyve ve sebze alerjisine neden olan bireylerin çoğu polen alerjisi olan bireylerdir.  Yine aynı şekilde çiğ sebzelere karşı alerji belir¬tileri gözlemlenirken, pişmiş şekillerine karşı her¬hangi bir reaksiyon oluşmayabilir.
   Meyve ve sebze alerjileri genellikle çapraz alerji nedenlidir. Çapraz alerji, proteinleri birbirine benzediği için, vücudun temelde alerji olduğu maddelerle diğer besinlerde olan proteinler arasında bir fark görmediği anlamına gelir.

   Tahıl Alerjisi :

   Buğday ve mısır bu gruptaki diğer be¬sinlere kıyasla daha sıklıkla görülen alerjen tipleridir. Her ikisi bir çocuğun ve doğal olarak bir yetişkinin- diyetlerinde sıklıkla bulunan ürünler olup, çi ya da pişmiş olarak çeşitli şekillerde tüketilmektedirler. Mısır buğdaya kıyasla daha az alerjenik özelliğe sahiptir ve bu nedenle buğdaya göre daha fazla tercih edilir. Buğday ise her diyette önemli bir yere sahip olduğundan dolayı, diyetten çıkarılması oldukça zordur. Bu durum aslında mısır için de aynıdır. Buğdayda bulunan ve bir glikoprotein olan alfa-amilaz tripsin inhibitörü en önemli alerjen tipidir.

Buğday alerjisi olan bireylerin diyetinde bulundurmaması gereken besin ve besin öğeleri :

  • Kepek, ekmek kırıntısı, bulgur, tahıl ekstraktı,
  • Kuskus, krakerler,
  • Durum buğdayı ve durum unu,
  • Glüten, makarna, erişte, malt, soya sosu,
  • Nişasta’dır.

   Etlere Karşı Alerji :

   Sütün ve yumurtanın çapraz antijenik özelliğinden dolayı tavuk ve sığır etine karşı besin alerjisi de genelde bebeklik çağında görülür. Yakın antijenik ilişkilerden dolayı grup reaksiyonları görülebilir. Süte duyarlı hastalar, sığır etine alerjik reaksiyon gösterebildikleri gibi; yine aynı şekilde yumurta alerjisi olan bireyler de tavuk etine karşı duyarlılık gözlemlenebilir. 

 Baharat ve Çeşni Vericiler Alerjisi:

   Bu grup pişirme alanında, tıbbi veya ticari alanlarda kullanılan çok sayıda bileşiği içermektedir. Her türlü baharat, dereotu, anason, kimyon, kakule (Asya ve Hindistan’da yetişen bir tür zencefil), kereviz tohumu, tarçın, karanfil, kişniş, zencefil, hindistan cevizi, hardal, karabiber, kırmızıbiber, nane, haşhaş tohumu, adaçayı, kekik ve vanilya bu tip besin alerjilerine neden olan yiyeceklerdir. 

Bu grupta,

   Hardal: Kuvvetli bir alerjendir, özellikle çocuklarda astım veya ürtikere neden olurlar.

   Karabiber: Bir besin alerjeni olarak, özellikle soluma yoluyla tehlike oluşturabilir.

   Diğer baharatlardan, vanilya ve nane nadir olarak solunum sisteminde klinik belirtiler oluştururlar. Özellikle çeşitli yiyeceklerde kullanılan tarçın, nane ve hindistan cevizi yağları deride ve vücudun diğer bölgelerinde geçici şişliklere neden olurlar. Sirkeninde çeşidine göre alerjik reaksiyonlara neden olabileceği gözlemlenmiştir.

   Çikolata Alerjisi :

   Bu alerjen önemlidir çünkü; özellikle çocuklarda sık tüketiminden dolayı alerjik burun akıntısı, migren, deride kızarma kaşıntı ve şişlik ve sindirim sistemi bozukluklardan sorumludur. Semptomlar kaynağı aynı olan çikolata ya da kakaonun tüketilmesiyle ortaya çıkabilir.

  Bal :

   Bal nadiren alerjiye neden olur ve reaksiyonlar genelde deride kaşıntı, kızarıklık, şişlikler ve sindirim sisteminde bozukluk şeklinde gerçekleşir. Bal’ a alerjisi olan hastalar genel olarak karabuğday, yonca veya polene karşı duyarlı bireylerdir, özellikle balı yapan arılar bu çiçek ya da bitkilerden yararlanmışsa alerjik belirtiler gözlemlenebilir.

  İçecek Alerjisi :

   Bazı besinlerin içerdiği damar üzerinde etki¬si olabilecek, biyolojik olarak aktif bileşenlerden bazıları da çeşitli reaksiyonlara neden olabilmektedir. Örneğin kafein ve teobromin gibi aminler içeren kahve, çay ve kolalı içecekler baş ağrısı, çarpıntı, sinirlilik, karın ağrısı gibi yakınmalara yol açabilmektedir.

   Bu kategoride alkolsüz grupta süt, kakao, çay ve kahve klinik olarak en önemlileridir.

   Çay: Çok sık olmasa da alerjik reaksiyonlara neden olur ve özellikle sindirim rahatsızlıkları oluşturur.

   Kahve: Kafein nedeniyle nadiren de olsa besin alerjisi nedenidir. 

   Hafif içecekler: Şeker ve diğer tatlandırıcı bileşiklerden oluşan, sade ya da gazlı su, boya maddeleri ve meyve suyu veya yağlar gibi tat verici maddelerden oluşan karışımlara hafif içecek adı verilmektedir. Alerjik semptomlar da içerdikleri maddelerin özelliklerinden dolayı ortaya çıka¬bilir.

   Alkollü içecekler: Alerjik bireylerde ürtikere neden olur. Genelde iç-kinin hazırlanış şekli alerjik reaksiyon oluşmasına neden olur. Örneğin; şarabı durulaştırmak için yumurta beyazı kullanımı, biradaki arpa maltı semptomlara sebep olabilir. Alkolün kendisine duyarlılık şüpheli olmakla birlikte, tüketimi sonucu ürtiker gibi çeşitli alerjik reaksiyonların oluştuğu bilinmektedir. Alkolün kendisinden çok; sindirim organlarındaki bazı proteinlerin çözünürlüğünün artması ve bu nedenle de bu ürünlerin emiliminin azalması sonucu alerjik belirtilerin oluştuğu anlaşılmıştır.

   Gıda Katkı Maddelerine Karşı Alerji :

   Besinlerin işlenmesi sırasında çeşitli amaçlarla teknolojik olarak katkı maddeleri katılmaktadır. Bu maddeler ya koruyucu, ya şekillendirici, ya renklendirici, ya da tatlandırıcı olarak konulmaktadır. Bu katkı maddelerini belirten etiketlerin üzerinde E ile başlayan kod numaraları bulunur. 

   Besin üretim teknolojilerindeki gelişmeyle birlikte, ürünlere eklenen katkı maddelerinin, çeşitli alerjik reaksiyonlara neden olduğu bilinmektedir. 

   Bunlar arasında önemli bir yer alan sülfitler çok sayıda yiyecek (turşu, patates cipsi), içecekte (şarap, bira gibi) ve ilaçta bulunur. Astımlı hastaların % 5’inde sülfitlerin yenilmesi sonucunda ciddi nefes darlığı oluşmak¬tadır. Bu atakların dışında kişilerde ağızda ve deride kızarma ve kaşıntıya neden olmaktadır. Katkı maddesi olarak kullanılan monosodyum glutamat doğal olarak bazı besinlerde de bulunabileceği gibi lezzet artırıcı olarak da besinlere eklenebilir (çorbalarda, hazır et ve tavuklarda).

 Probiyotiklere Karşı Alerji :

   Yapılan son araştırmalarda bağırsak mikroflorası ve alerjik duyarlanma arasında bir ilişki olduğu belirtilmiştir. Bağırsaklarda mikrobik dengeyi sağlayan canlı organizmalara probiyotik denir.       Probiyotiklerin alerjik hastalıklar üzerine etkisi tam olarak bilinmese de, kalıtsal immün sistemin oluşmasında fekal mukozaya etki ederek yardımcı olduğu konusunda kanıtlar vardır.

   Anne Sütü Alerjisi :

   Anne sütü savunma sistemini güçlendiren besinlere verilebilecek en iyi örnektir. Anne sütünde immünolojik olarak aktif olan pek çok hücre, immunoglobulinler, lisozim, laktoferrin, sitokinler, büyüme faktörleri, yağda eriyen vitaminler, amino asitler, yağ asitleri, amino şekerler ve nükleotidler bulunmaktadır. Anne sütü yaşamın ilk günlerinden itibaren bağırsağı koruyucu etkiye sahiptir. Yararlı bakterilerin bağırsağa yerleşmesini sağla¬yarak, zararlı bakterilerin üremesini engeller. Böylece barsak hücrelerinin daha sağlıklı bir şekilde büyümesi ve mukozal fonksiyonların olgunlaşmasını sağlar. Yapılan birçok çalışmada anne sütüyle beslenen çocukların beslenmeyenlere göre alerjik hastalık geçirme riskinin daha düşük olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle diğer birçok yararlı ve koruyucu etkisi de göz önünde bulundurulduğunda anne sütünün tek başına 6 ay süreyle bebeğe verilmesi, 6 aydan sonra anne sütünün yanında ek besinlere başlanması öngörülmektedir.

   Görüldüğü gibi besin alerjisi insan hayatını önemli derecede etkileyen bir durumdur. Son dönemde alerjik hastalıklarda olan artışlar dikkate alın¬malı ve önemsenmelidir.

BESİN ALERJİLERİNDE TANI YÖNTEMLERİ

  • Besin alerjilerini teşhis etmek için göz önünde bulundurulması gereken noktalar şunlardır :
  • Reaksiyonu tetikleyen şüpheli besin
  • Yenilen besinin miktarı
  • Ağızdan tüketimi ve semptomların başlaması arasında geçen süre
  • Semptomların nedeninin tanımlanması
  • Besinin her tüketiminde aynı semptomların oluşması
  • Egzersiz gibi diğer neden olan faktörler
  • Son reaksiyondan beri geçen zaman

   Kendileri alerjik reaksiyona neden olmanın yanında bazı besinler benzer türde besinlerle çapraz reaksiyonlara girerler.

   TEŞHİS

   Eğer herhangi bir gıda alerjisinden şüpheleniyorsanız aşağıda maddelere dikkat edebilirsiniz.

   Yiyecek günlüğü tutun :Yediğiniz ve içtiğiniz her şeyi, ve alım zamanlarını bu deftere yazabilirsiniz.

   Belirtileri kaydedin: Tür ve ne zaman ve ne sıklıkta tüketim yaptığınızı kaydedebilirsiniz. Eğer birçok farklı problemler oluşursa, belirtilerden en kötü algılanan iki, üçünü seçin. Genellikle bunu bir, iki hafta süreyle yapmak gereklidir.

   Doktorunuza başvurun: Bilgiler doğrultusunda doktorunuz ile görüşmelisiniz.

SATIN ALMA

   Gıdanın bileşenleri, içindekiler listesinde üretim sırasında kullanılan miktara göre en çoktan en aza doğru sıralanır. Bu bileşenlerin bir kısmı bazı tüketicilerde alerjik etkiye neden olabilmektedir. Bu alerjen bileşenler veya alerjen işlem yardımcıları etiket üzerinde diğer bileşenlerden farklı bir şekilde belirtilmektedir. Örneğin laktoz intoleransı olan bireylerin “süt”/ “süt içerir” veya soya alerjisi olan bireylerin “soya”/ “soya içerir” ifadesini bileşenler listesinde aramaları gerekmektedir.

   Ürün Etiketleri Okunmalıdır

   Gıda alerjisinde gıdaların içindekiler listesini, söz konusu olan alerjen bulunmadığından emin olmak için, dikkatlice okumak önemlidir.

   Yasal bildirim kurallarına göre, aşağıdaki gıda alerjenleri DAİMA içindekiler listesinde, miktarları çok küçük olmasına rağmen mutlaka etiketlerde belirtilmektedir:

   Gluten kaynaklı tahıl, süt, kabuklu deniz ürünleri, yumuşakçalar, balık, fındık, yer fıstığı, kereviz, hardal, susam, soya, susam, susam tohumu, acı bakla ve sülfür dioksit / sülfit.

   Alerji Yemeğinin Hazırlanması :

   Yemek hazırlarken, önemli olan yemeğin kaçınılması gereken gıda ile temasını önlemektir, Mutfak eşyaları soğuk suda kullanımdan sonra durulanır. Sonra her zamanki gibi yıkanır. Soğuk su proteinlerin yapışmasını engellemeye yardımcı olur.

Kaynak: 

Hacettepe Üniversitesi- Sağlık Bilimleri Fakultesi Beslenme ve Diyetetik  Bölümü

Astım ve Alerji Derneği

Türkiye Beslenme Raporu-

Son 20 senedir tüm dünyada besin entoleranslarının sıklığı artıyor, alerjiler ise sıklığındaki artış yanında hem daha çok/ağır yakınmaya neden oluyor, hem de ileri yaşlara kadar sürüyor (çocukluk çağı alerjileri ile sınırlı kalmıyor). İnsan anatomisi ve fizyolojisinin milyon yılda gelişimi göz önüne alınırsa, son yıldaki büyük beslenme değişiklerinin yaratacağı etkinin ne kadar fazla olabileceği açıktır.

Besin alerjisi tanımı: Zararsız protein içerikli belli besinlerin tüketimi sonucu gelişen anormal bağışıklık sistemi yanıtı; besinlere karşı var olan toleransın kaybı. Mide-bağırsak yakınmaları, deri döküntülerinden hayatı tehdit edebilecek ağır anafilaktik reaksiyona kadar çok geniş bir spektrumda bulgular ortaya çıkabilir.

Bağırsakların iç yüzeyini kaplayan epitel hücreleri ve bu hücreleri kaplayan müsün tabakası normal koşullarda ihtiyacımız olan mikromolekülerin geçişine (emilimine) izin verirken, yapıtaşlarına ayrılmamış, sindirilmemiş makromoleküllerin ve zararlı maddelerin geçişine izin vermez. Müsin tabakası ayrıca hem yararlı bakterilerin yerleşip çoğalabileceği bir orta sağlar, hem de sindirim enzimlerinin bağırsak çeperi ile etkileşimine engel olur.

Müsin tabakasının üzerlerini yorgan gibi örttüğü bağırsak epitel hücreleri birbirlerine sıkı bağlantılar ile tutunarak bağırsaklardan emilen her şeyi kontrol altında tutarlar.

Müsin tabakasının/ bağırsak epitel hücrelerinin/ sıkı bağlantıların zarar görmesi ve/veya bağırsak canlılarının dengesinin bozulması pek çok hastalık ile birlikte astım, alerji ve besin entoleranslarının gelişimine neden olur/zemin hazırlar.

Besinlerle alınan gluten içindeki gliadin ve acı biberlerin içindeki kapsinoidler de sıkı bağlantıların açılmasına neden olabilirler.

Bağırsak canlılarının sağlığının bozulması başlıca 3 hastalık ile kendini gösterebilir:

  1. Enflamatuar bağırsak hastalıkları
  2. Tip 2 diyabet
  3. Besin alerjileri

Alerjiye neden olan moleküller çok sayıda bağırsağın iç yüzeyini kaplayan epitel hücreleri ile temasa geldikten sonra önce o moleküle karşı duyarlılık oluşur.  Değişmeden bağırsak epitel hücrelerini geçebilen protein içerikli moleküller bu kez bağırsak mukozası içindeki bağışıklık düzenleyici bekçi dendritik hücreler ile karşılaşır, tetiklenen bağışıklık yanıtı ile sentezlenene, o proteine spesifik İmmünglobülin E molekülleri mast hücrelerini harekete geçirerek alerjik yanıtı başlatır. Bir protein molekülü bağırsaklara ulaştığında ne kadar değişmemiş ve indirgenmemiş olursa o kadar alerjik olma olasılığı vardır.

Besinleri pişirmek  ve başka yöntemlerle proteinlerini değiştirmek, alerjik reaksiyonların gelişim olasılığını azaltıyor. Ama kuruyemişler gibi çiğ tüketilen veya kısa süreli ısı uygulanan besinlerde bu indirgenme söz konusu olmuyor. Ayrıca fıstıkların ve karideslerin ısıtılması/pişirilmesi tersine alerjik olma olasılıklarını artırıyor.

İmmünglobülin E (İg E) moleküllerinin antijen ile birleşimi mast hücrelerinden histamin ve sitokinler başta pek çok enflamasyon oluşturucu molekül salgılanmasına neden olur. Bu İg E aracılı alerjik yanıttır.

İgE aracılı olmayan alerjik yanıtlar ve polen-besin sendromları, İgE aracılı alerjik yanıtlar ile karışabilir/ayırt edilemeyebilir.

Besin alerjilerinin oluşumunda atopik yapıya sahip olmak, ailede atopi öyküsü, öz/soy geçmişte atopik dermatit öyküsü önemli; ama son yıllarda artan sıklık, genetik nedenlerle açıklanamayacak kadar fazla. Bağırsak duvarını zayıflatan faktörler alerjileri de artıyor: alkol, non steroidal antienflamatuar ağrı kesiciler, ve kronik stres. Çocukların yüzde 8, erişkinlerin %5’i besin alerjilerinden mustarip. Erken çocuklukta daha sık görülen süt ve yumurta alerjileri yaşla kaybolabiliyor, ama fıstık ve kabuklu deniz hayvanları alerjisi daha geç ortaya çıkıp ömür boyu sürebilir.

Bu alerjilerin %90’ının nedenini büyük sekizli oluşturuyor:

  1. İnek sütü (alerjiye neden olan proteinler: kazein, whey proteini, sığır serum albümini, İg zincirleri, ve alfa laktalbümin)
  2. Yumurta (alerjiye neden olan proteinler: ovomükoid, ovelbümin, ovotransferring, lizozom, livetin, vitellenin, apoprotein B)
  3. Balık (alerjiye neden olan proteinler: paralbümin, enolaz, alolaz, tropmiyozin, vitellogenin)
  4. Kabuklu deniz ürünleri (alerjiye neden olan proteinler: tropomiyozin, arjininin kinaz, miyozin, sarkoplazmik kalsiyum bağlayıcı protein)
  5. Kabuklu kuruyemişler (alerjiye neden olan proteinler: visilin, 2S albumin, legümin, bet v benzeri proteinler, oleosin, ribozomal proteinler, manganez süperoksit dismutaz)
  6. Yer fıstığı (alerjiye neden olan proteinler: kupin, prolamin, profilin, bet v benzeri proteinler, oleosin, defansin)
  7. Buğday (alerjiye neden olan proteinler: alfa amilaz tripsin inhibitörleri, albumin, globin, serin proteinaz inhibitörleri, lipit protein transfer proteini, peroksidaz, gliadin, ve redüktazlar)
  8. Soya fasulyesi (alerjiye neden olan proteinler: tripsin inhibitörleri, glisinin, klorofil bağlayıcı proteinler)

Besinlerin içindeki moleküller ve bağırsak bakterilerinin sağlığı, besinlere karşı oluşan bağışıklık yanıtının en önemli belirleyicileri: özellikle bağırsak içi bağışıklık yanıtını düzenleyen/sakinleştiren düzenleyici/sakinleştirici yanıt üzerine etkililer.

İmmün tolerans; bağışıklık sistemini uyarma potansiyeli olan maddelere karşı bağışıklık siteminin reaksiyon vermeden cevapsız kalma hali olarak tanımlanabilir.

Bir kişinin ne kadar tolerans sahibi olup olmayacağını 3 faktör belirler:

  1. Bağırsak içi canlılar (mikrobiyom)
  2. Bakterilerin sentezlediği kısa zincirli yağ asitleri (KZYA)
  3. Besinlerin bebeğe ilk veriliş zamanı.

Steril ortamlarda yetiştirilen, yani bağırsaklarının içinde hiç bakteri olmayan  fareler, besinlere karşı tolerans geliştiremez.

Bebeğin dış dünya ile etkileşiminin artmasına ve bağırsak içi bakteri artması/çeşitlenmesine paralel olarak bağışıklık sistemi yanıtları da olgunlaşır.

Vajinal doğum sırasında bebeklerin karşılaştığı bakteriler, bağışıklık yanıtının daha sakin yolaklarının devrede kalmasını sağlıyor. Yeterli/sağlıklı bakterileri olmayan bebeklerin ise daha reaktif bağışıklık yolakları devreye girer.

Besinlere karşı tolerant olmayı sağlayan İmmünglobülin A moleküllerinin sentez/salgısı da bakterilerin bağırsak cidarı ile etkileşimi sonrasında artar.

Besin alerjisi olan çocuklar ve erişkinlerde sıklıkla rinit, atopik dermatit, astım, ürtiker (kurdeşen), IBS, enflamatuar bağırsak hastalıkları, otizm spektrumu bozuklukları, dikkat dağınıklığı, obsesif kompulsif bozukluklar, beyin sisi ve depresyon/kaygı bozuklukları görülebiliyor.

Besin alerjilerinin gelişimi (bağırsak bakterilerinin çeşitliliğinde azalma) için bilinen faktörler:

  1. Sezaryen doğum
  2. Anne sütü almama/az alma
  3. Antibiyotik kullanımı (özellikle bebeklik ve erken çocuklukta) (düşük dozda bile olsa)
  4. Annenin hamilelik öncesi veya hamilelik sırası antibiyotik kullanımı
  5. Mide asiditesini baskılayıcı ilaç kullanımı (özellikle PPI türü)
  6. Fazla/sık antiseptik/dezenfektan kullanımı, fazla steril ortamlar
  7. Batı tipi beslenme
  8. Düşük lif/yüksek yağ içerikli beslenme
  9. Omega-3 doymamış yağ asitlerini yeteri kadar tüketmeme
  10. Yeteri kadar antioksidan ve polifenol tüketmeme
  11. Kardeşi olmama/ kalabalık olmayan evlerde büyüme
  12. Evcil hayvana sahip olmama
  13. D vitamini eksikliği
  14. Büyük şehirde doğadan uzak yaşama

Kısa zincirli yağ asitleri (KZYA), bağırsak bakterilerinin sindirilemeyen lifler/karbonhidratlardan sentezlediği moleküllerdir. Hem bağırsaklar, hem de beyin sağlığında önemli roller alırlar. Bir diğer işlevleri de bağırsak sıkı bağlantılarını düzenleyerek bağırsak geçirgenliğini azaltarak alerji gelişimini sınırlayabilirler. KZYA, bağırsak çeperi/çevresindeki bağışıklık sistemi hücrelerini etkileyerek sakinleştirici hücrelerin sayısının artmasını ve oluşan enflamatuar/alerjik yanıtın artmadan sakinlemesini; özellikle mast hücrelerinin sayısında ve histamin salınımında azalma sağlar.

Bağırsaklarda bakteriyel dengeler bozulduğunda ilk etkilenen moleküllerden birisi KZYA bütirattır.

Anne sütü, erken bebeklikte bakteriyel yapının oluşması ve yerleşmesi için çok önemli süt şekerlerini sağlar. Anne sütü ile beslenen bebeklerin bağırsaklarında yararlı bifidobakterium ailesi sayıları daha çoktur.

Hem hamilelikte anneleri, hem de kendileri daha fazla meyve-sebze ve evde pişirilmiş besin tüketen bebek/çocukların alerji/egzama olma olasılığı daha düşüktür.

Çölyak hastalığı için risk oluşturan DQ2 veya DQ8 taşıyıcısı anneler hamileliklerinde düşük glutenli ve yüksek lif içerikli beslenirlerse, çocuklarında (genetik yapıya sahip olmalarına rağmen) çölyak hastalığı gelişim riski azalır. Tam tersi DQ2 veya DQ8 pozitif hastalarda hamilelikte yüksek gluten tüketimi, bebeğin çölyak hastası olma olasılığını artırır.

Yüksek lif içeriği ile beslenme belli bakteri ailelerinin daha fazla KZYA sentezlemesini sağlar, bu yağ asitleri bağırsak çeperinde sakinleştirici bağışıklık sitemi hücrelerinin artmasını sağlayarak ve enflamasyonu azaltarak alerji ve otoimmün hastalıkların gelişim olasılığını azaltır. Hayvanları yüksek lif içeriği ile beslemek alerji bulgularını azaltır.

Yüksek lifli beslenme sonucu artan yararlı bakterilerin triptofandan sentezlediği indol metabolitleri de ayrıca bağırsak geçirgenliğini azaltabilir.

Besinlerin içerdiği sindirilemeyen karbonhidratlardan pektin bakteri duvarı toksinlerinin (lipopolisakkaritler) verdiği zarar karşı koruyuculuk göstererek antienflamatuar etkinlik gösterir. İnülin ve fruktanlar ise sıkı bağlantılar üzerine etki ederek artmış bağırsak geçirgenliğinin kontrol altına alınmasını sağlar.

Zararlı bakterilerin sayısının artması bir yandan KZYA sentezini/düzeylerini azaltırken, bir yandan da bağırsak duvarı hücreleri epitellere zarar verir. Alerjileri başlatan bir nedeninin de bu epitel hasarı olduğu düşünülmektedir.

Alerjileri artıran diğer bir faktör yüksek yağ içeriği ile zengin beslenmedir. Anne veya bebeğin antibiyotik kullanması inek sütü alerjisi riskini artırmaktadır. Buradaki mekanizmalardan birinin antibiyotik tedavisi sonu bütirat isimli KZYA üreten klostridium ailesi, bifidobakterler ve laktobasillerin kaybı olduğu düşünülmektedir.

Yumurta alerjisine daha çok yumurta beyazının içindeki proteinler neden olmakta ve bu proteinler tam pişirme ile denatüre olup alerjik olma özelliklerini kaybetmektedir. Ama yumurta alerjisi olan bir çocuk mutlaka çocuk alerji uzmanlarınca takip edilmelidir.

Ağızdan verilen probiyotikler antienflamatuar etki ve mast hücrelerinin sakinleşmesini sağlayarak alerji şiddetini azaltabilmektedir.

Fıstık alerjisi en az 11 fıstık antijenine karşı oluşabilir ve diğer alerjilerin aksine fıstık alerjisi büyümekle geçmez. Fıstık alerjisindeki bir problem, fıstığın hazır/işlenmiş besinlerde katkı maddesi olarak kullanılabilmesidir. Gelişmiş ülkelerdeki çocukların %’unda fıstık alerjisi vardır, ve artış sürmektedir. Dışarıdan verilen probiyotik (laktobasil) takviyeler hücresel bağışıklığı sakinleştirerek alerji şiddetini azaltabilmektedir.

Fıstık alerjini şiddetini azaltan başka bir beslenme faktörü, A vitamininden ve liften zengin beslenmektir. Bakterilerin liflerden sentezlediği KZYA yukarıda anlatılan mekanizmalarla alerji şiddetini azaltabilmektedir.

Ağaç yemişleri (badem, ceviz, Brezilya cevizi, kaju, fındık, makedemya cevizi, pikan ve Antep fıstığı) alerjisi toplumun %5’inde görülmektedir.

Ağaç yemişleri sağlıklı lifler yanında bitkisel protein, magnezyum, potasyum, bakır, E ve K vitaminleri sağlarlar. Aynı aileden olmasalar da ( yer fıstığı bir baklagildir), yer fıstığı ve ağaç yemişi alerjisi genellikle bir arada bulunur. Her ikisi de baklagil olduğu için yer fıstığı alerjisi olanların %60’ında soya fasulyesi alerjisi vardır. Bazen de polen alerjisi olan insanlarda polen antijenlerine karşı gelişen çapraz reaksiyonlar alerjiye neden olabilir (polen besin alerjisi sendromu).

Soya ile ilgili diğer bir problem soya lesitininin çikolatadan süt ürünlerinden hazır hamurişlerine ve gluten free ürünlerekadar pek çok hazır gıda maddesine katkı maddesi olarak eklenmesidir.

Ev akarı alerjisi olan insanlarda benzer antijenik yapı nedeniyle deniz ürünleri/kabuklularına karşı alerji görülebilir. Erişkinlerde en sık görülen alerji deniz ürünleri alerjisidir ve hayatın herhangi bir zamanında ortaya çıkabilir. Dışarıdan Bifidobakterium içeren probiyotik takviyesi deniz ürünleri alerjisi şiddetini azaltabilir.

Buğday, çölyak hastalığı ve non çölyak gluten hassasiyetinden bağımsız olarak İgE aracılı buğday alerjisine neden olabilir.

Erişkinlikte daha fazla alerji, özellikle balık alerjisi görülmesinin önemli bir nedeni kullanılan mide asidini baskılayıcı mide koruyucu tedavilerdir. Midede azalan asidite, besinlerle alınan proteinlerin değişime uğramadan/sindirilmeden bağırsaklara geçmesine ve bağışıklık sistemi ile etkileşimine olanak tanımaktadır. 

KZYA nasıl artırırım? sorusunun cevabını bu yazıda bulabilirsiniz.

Besinlerle ilgili daha ayrıntılı bilgiye ve sağlıklı tariflere Ne Yiyeceğimi Şaşırdım kitabında ulaşabilirsiniz.

Kaynaklar:

  • Aitoro R, Paparo L, Amoroso A, Di Costanzo M, Cosenza L, Granata V, Di Scala C, Nocerino R, Trinchese G, Montella M, Ercolini D, Berni Canani R. Gut Microbiota as a Target for Preventive and Therapeutic Intervention against Food Allergy. Nutrients. Jun 28;9(7) doi: /nu PMID: ; PMCID: PMC
  • Suther C, Moore MD, Beigelman A, Zhou Y. The Gut Microbiome and the Big Eight. Nutrients. Dec 3;12(12) doi: /nu PMID: ; PMCID: PMC
  • Ali A, Tan H, Kaiko GE. Role of the Intestinal Epithelium and Its Interaction With the Microbiota in Food Allergy. Front Immunol. Dec 7; doi: /fimmu PMID: ; PMCID: PMC
  • Luu M, Monning H, Visekruna A. Exploring the Molecular Mechanisms Underlying the Protective Effects of Microbial SCFAs on Intestinal Tolerance and Food Allergy. Front Immunol. Jun 16; doi: /fimmu PMID: ; PMCID: PMC
  • Di Costanzo M, De Paulis N, Biasucci G. Butyrate: A Link between Early Life Nutrition and Gut Microbiome in the Development of Food Allergy. Life (Basel). ;11(5) Published Apr doi/life
  • Berni Canani R, Paparo L, Nocerino R, et al. Gut Microbiome as Target for Innovative Strategies Against Food Allergy. Front Immunol. ; Published Feb doi/fimmu
  • Gasaly N, de Vos P, Hermoso MA. Impact of Bacterial Metabolites on Gut Barrier Function and Host Immunity: A Focus on Bacterial Metabolism and Its Relevance for Intestinal Inflammation. Front Immunol. ; Published May doi/fimmu
  • Ne yiyeceğimi şaşırdım

Kandan Alerji Testi

Alerji ve Kan Testleri

Alerji testleri temel olarak iki yöntem ile; deriden ve kan yoluyla yapılabilmektedir. Deri yoluyla gerçekleştirilen alerji testleri, daha çok kimyasal alerjilerini araştırmak amacıyla yapılmakta, hızlı ve etkili sonuçlar ortaya koymaktadır. Alerji testlerinde kullanılan diğer yöntem olan kan testleri, hastadan alınan kan örneği ile vücuttaki alerjen maddelere karşı gelişmiş IgE karakterindeki antikorların ölçülmesini sağlamaktadır.

Alerjik reaksiyonun oluşmasında, vücuttaki IgE adı verilen antikorlar oldukça önemli bir yere sahiptir. Kandan yapılan alerji testleri, alerjene özgü nitelikte IgE antikorları (spesifik IgE) ve alerjene özgü nitelikte olmayan IgE (total IgE) düzeyinin araştırılması amacıyla gerçekleştirilmektedir.

Kan Testiyle Alerji Tanısı

Alerji tanısı, kişinin vücudundaki IgE antikorlarının araştırılmasıyla gerçekleştirilebilmektedir.

Immünoglobülin E (IgE), direkt olarak alerjik reaksiyonlarla ilişkili olan bir proteindir. Normal bir vücutta, kanda çok küçük miktarlarda bulunan IgE antikorlarının, hastanın vücudunda bulunup bulunmadığı araştırılarak alerji tanısı gerçekleştirilmektedir.

Alerji tanısı yapılması için vücuttaki oranları değerlendirilen IgE antikorları, tehlike olarak algılanan durumlara karşı vücudun bağışıklık sisteminin bir bileşeni olarak savunma fonksiyonuna sahiptir. Bu doğrultuda, kişinin alerjiye yatkın olması ya da alerjik reaksiyon oluşturacak bir maddenin vücut tarafından algılanması durumunda, bir vücut duyarlılığı ortaya çıkmaktadır. Kişinin otlara, hayvan tüylerine, besinlere, polenlere, toza ya da herhangi bir maddeye alerjisi olabilmektedir. Bu gibi durumlarda, vücut potansiyel alerjeni yabancı bir cisim olarak algılamakta ve bağışıklık sistemi harekete geçmektedir.

Potansiyel alerjenler, kan dolaşımında bulunan mast hücrelerine ve bozafillere bağlanan spesifik nitelikte bir IgE antikoru üretmektedir. Normal vücut yapısında çok küçük miktarda bulunan bu alerjen için özgül nitelikteki antikorların üretilmesiyle, kişide alerjik reaksiyonlar ortaya çıkmaktadır. Kan testleri ile, vücuttaki alerjen için özgül olan IgE antikorlarının mevcut olup olmadığı araştırılmakta ve bu doğrultuda tanı işlemi gerçekleştirilmektedir.

Kan testi vücut tarafından algılanan şüpheli tek bir antikora yönelik gerçekleştirilebileceği gibi, sık olarak karşılaşılan 35 alerjene, astım hastalığı gözlemlenen hastalarda solunumsal alerjenlere, çocuklarda solunumsal ve gıda alerjenlerine yönelik gerçekleştirilmektedir. Kan yoluyla gerçekleştirilen alerji testlerinin, değişik yöntemleri bulunmaktadır.

Kandan Alerji Testi Hangi Durumlarda Yapılır?

Vücudun bağışıklık sistemi tarafından, potansiyel alerjik maddeye savunma niteliğinde üretilen kandaki IgE antikoru miktarı, kandan alerji testi yapılarak araştırılmaktadır. Kan yoluyla gerçekleştirilen alerji testinin gerçekleştirildiği durumları şu şekilde sıralayabilmekteyiz;

  • Kişinin kullandığı birtakım alerji ilaçlarının bulunduğu ve bu alerji ilaçlarının kesilemediği durumlar
  • Şiddetli egzama hastalığı bulunan hastalarda
  • Şiddetli sedef hastalığı bulunan kişilerde

Kan yoluyla yapılan alerji testleri, çok küçük çocuklarda ve bebeklerde, birden çok kez gerçekleştirilen deri testlerine oranla daha çok tercih edilmektedir.

Kişide alerji belirtilerinin tekrarlaması ve ortaya çıkan belirtileri bir sebebin tetiklediği (belli bir besin maddesi, çevre koşulları vs.) düşüncesi söz konusu olduğu zaman ya da aile bireylerinin alerjiye sahip olduğu düşünüldüğünde, kan yoluyla alerji testinin yapılması gerekebilmektedir.

Kişide bir ya da birden fazla sayıda maddeye alerjiye sahip olduğunu düşündüren belirtiler gözlemlenmesi durumunda, genellikle alerjen-spesifik IgE antikor testine ihtiyaç duyulmaktadır.

Kandan Alerji Testi Nasıl Yapılır?

Kan yoluyla yapılan alerji testlerinde, hastadan alınan bir tüp kan (serum) örneği ile çok sayıda alerjik hastalık araştırılabilmektedir. Hastadan alınan kandaki, IgE antikorunun düzeyi ölçülmekte, böylece belli bir madde veya maddelere karşı alerji belirtileri olup olmadığı saptanarak, detaylı bilgiler elde edilebilmektedir.

Kandan alerji testi tek başına uygulanabildiği gibi, deri prik testinin sonuçlarının desteklenmesi amacıyla da gerçekleştirilebilmektedir.

Kandan Yapılan Alerji Testleri Nelerdir?

Kan yoluyla gerçekleştirilen alerji testlerinde, vücutta bulunan alerjene özgü nitelikteki IgE antikorları (spesifik IgE) ve alerjene özgü olmayan IgE (total IgE) düzeyi araştırılmaktadır.

Total IgE testi, birçok alerji kliniğinde tarama testi olarak kullanılmaktadır.

Vücuttaki IgE miktarının ’ün üzerinde olması durumunda, kişide alerji reaksiyonları artış göstermekte ve alerji olma ihtimali artmaktadır. Total IgE testi, kişinin hangi maddeye alerjisi olduğu ile ilgili detaylı bilgi vermemekte, aynı zamanda, alerji olmayan kişilerde ya da bazı alerji dışı hastalıklarda yüksek oranlar ortaya koyabilmektedir. Total IgE’nin ’ün altında olması da kişide kesinlikle alerji olmadığı anlamına gelmemektedir.

Spesifik IgE alerji testi ise, özellikle gıdalara karşı oluşan alerjilerin tanısında ve arı alerjisinde faydalı bir tanı yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır