modernizm ve postmodernizm pdf / Modernizm Ve Postmodernizm - Orhan Koçak | PDF

Modernizm Ve Postmodernizm Pdf

modernizm ve postmodernizm pdf

MODERNIZM VE POST-MODERNIZM Aras.Gör. Dogan BIÇKI Uludag Üniversitesi, I.I.B.F., Kamu Yönetimi Bölümü Modernlik tasarisi,onsekizinci yüzyilda yasayan aydinlanma filozoflarinin nesnel bir bilim,evrensel bir ahlak,evrensel bir yasa,özerk bir sanat gelistirme amaci güden çalismalariyla biçimlendirilmistir. Condorcet gibi kimi filozoflar, bu özellesmis kültür birikimini gündelik yasami zenginlestirmek adina kullanmak istemislerdir. Sanatlarin ve bilimlerin yalnizca doga güçlerinin denetim altina alinmasina degil; ayni zamanda bütün olarak dünyanin, ben’in, ahlaksal ilerlemenin ve hatta insan mutlulugunun anlasilmasina da önayak olacagini seafoodplus.info var ki;tüm olup bitenler Aydinlanmanin ümit ve ideallerinin tersi bir yönde gelismistir (Sarup,). Surasi çok açiktir ki; modernlige bir tepki olarak gelisen postmodernizm, modernligin basarisizliklarin üzerine kurulan elestirilerden temel almaktadir. Postmodernizmin modern düsünceye yönelttigi en temel elestiri modernligin akil ve rasyonalite üzerine olan vurgusudur. Modern bilim, epistemoloji ve metodolojinin çogu versiyonu akla ve rasyonaliteye büyük güven duyar. Oysa sadece toplumbilimlerinde degil, toplumun her yaninda bu güven asiniyor gibi görünmektedir. Postmodernizm bu genis asinma duygusunun bir ifadesi olarak görülebilir. Akla yönelik postmodern elestirinin bir çok güdüsü vardir:Ilk olarak,modern akil evrenselligi,birlik ve bütünlügü, ayni kurallarin her yerde geçerli oldugu görüsünü gerektirir. Postmodernizm ise aksine her durumun farkli oldugunu ve özel bir biçimde anlasilmasi gerektigini ileri sürer. Her biri kendine ait bir mantiga sahip oldugu için bütün paradigmalarin esit oldugu(birbirlerine göre hiyerarsik bir üstünlükleri olmamasi anlaminda) postmodern bir dünyada evrensel akla yer seafoodplus.info olarak, akil aydinlanmanin, modern bilimin ve Bati’nin bir ürünüdür. Modern bilim gibi, akil da tahakküm edici ve baskici ve totaliter bir sey olarak görülür. Son olarak akil ve rasyonalite, postmodernizmin duyguya, içebakis ve sezgiye, özerklige, yaraticiliga, hayal gücüne ve fantaziye duydugu güvenle bagdasmamaktadir (Rosenau,). Bu çalismanin amaci modernizm ve postmodernizm arasindaki iliski/geçis ve süreklilikleri arastirmaktir. Diger bir ifadeyle postmodern ve modern olanin hangi yollarla birbirine baglanip ,birbirinden ayrilabilecegini irdelemektir. Bu amaçla, Postmodern teoriyle ilgili yazinda siklikla referans alinan Lyotard, Harvey, Baudrillard ve Giddens’in düsünceleri incelenecektir. Lyotard:meta anlatilarin sonu Lyotard’in postmodernizm kavrayisi, modern ve postmodern arasindaki gelgitlere dayanmaktadir. Ona göre, aklin ilerlemesi, özgürlük, tinin özgürlesimi türünden meta anlatilar birakilip yerel/mikro anlatilar seafoodplus.infodernizmin ona göre tanimi meta anlatilara yönelik inanmazlik durumudur. Bu inanmazlik bilimlerdeki ilerlemenin ürünüdüseafoodplus.info bu ilerlemedir ki; akabinde inanmazligi ön görür.(Lyotard,). Lyotard’in burada söz konusu ettigi ilerleme, modernitenin meta söylemlerinde yer alan belli bir amaca yönelik, olumlu bir anlam içeren ilerleme fikriyle ayni sey degildir. Zira Lyotard modernlige iliskin yakinmalarinda Auschwitzden bahsetmektedir (aktaran, Mouffe). Dolayisiyla ilerleme sözü burada gelinen noktayi belirtmek üzre kullanilmaktadir. Lyotard’a göre toplumlar postendüstriyel,kültürel olarak postmodern çaga girdikçe bilginin konumu degismektedir. Ona göre postmodern bilgi otoritenin basit bir araci degildir. Postmodernizmin ilkesi uzmanin homolojisi degil, yenilikçinin paralojisidir (Lyotard,). Lyotard’in bu ifadelerinde iki nokta dikkat çseafoodplus.infoisi,postendüstriyel/postmodern bir çaga girildigini söyleyerek, açik veya örtük olarak belli bir dönemsellestirmeyi ve ilerleme diyalektigini kabul etmis gibi görünmektedir. Buna göre postendüstriyel/postmodern olanla, endüstriyel ve modern arasinda bir köprü kurulmus olmaktadir. Ancak bu durumu ‘Kurallar, Paradokslar ve Narin Ilave’ de adeta tekzip seafoodplus.infod,bu yazisinda söyle demektedir: ‘Tarihsel bir dönemlestirme düsüncesini barindirmasindan ötürü ‘postmodern’ muhtemelen seafoodplus.info çok kötü bir terim. Gelgelelim, ‘dönemlestirme’ hala klasik ya da modern bir idealdir. Postmodern yalnizca bir ruh halini ya da zihinsel durumu gösterir’ (aktaran,Featherstone,). Ikincisi, postmodrenizmin ilkesini uzmanin homoloji olarak degil de yenilikçinin paralojisi olarak görmesi, modernizmin rasyollesmeyi ve standartlasmayi ön plana çikaran bakisina bir tepki olarak okunabilir. Lyotard’a göre postmodern sanatçi veya yazar,felsefeci konumundadir. Yazdigi metin ürettigi çalisma ilke olarak daha önceden yerlesmis kurallar tarafindan yönetilemez (Lyotard,). Buna göre modernitenin önceden detayli olarak belirlenmis pozitivist metodolojisi, Lyotard için farkliliklari ezen baskici bir usluba denk düsmektedir. Nitekim,ona göre postmodern, modernin içerisinde sunulamayanin pesindedir. Modernite içerisinde sunulamayani verebilmek ancak,bilimsel bilginin hegemonik gücünün yerini anlati çogulluguna ve yöntem serbestisine birakmasiyla mümkün olabilecektir. Zira bilimsel bilgi onun için dil oyunu içerisinde yer alan bir mesrulastirim aracindan öte bir sey degildir. Harvey, Postmodernitenin iktisadi arkaplani olarak postfordizm:kapitalizmin yeni ugragi Harvey’e göre kültürel planda postmodernizmin ortaya çikisi, kapitalist süreçte iki ayri dönemi temsil eden fordist üretimden postfordist üretime geçisle ilgildir (Harvey,; Albertsen,). Buna göre Harvey (Jameson seafoodplus.info) için postmodern durum, modernizmin kapitalizmle esitlenmesi durumunda bir kopus degildir. Jameson’un deyimiyle geç kapitalizmin kültürel mantigi olan postmodernizm, en azindan dayandigi ekonomik temel bakimindan moderndir. Her ne kadar tüm modern dönem için fordist üretimden bahsetmek mümkün olmasa da, yürüyen bantlarla sembolize edilen fordist üretimin modern bilimsellik ilkelerine göre yapilandigi bilinmektedir. Fordist üretim sistemi, bilindigi gibi, kitle üretimine ve kitle tüketimine dayalidir. Standart biçimlerin üretimine imkan taniyan bu üretim biçimi, merkezilesmeyi ve büyük miktarda sabit sermaye yatirimini gerektirmektedir. 30’lu yillardan 70’lerde yasanan ekonomik buhrana kadar (postfordist üretime geçilmeye baslandigi döneme kadar) uygulanan Keynezyen politikalar ve refah devleti anlayisi fordist üretimin devamliligini saglamistir. Fordist üretim dönemi örgütlü emegin güçlü oldugu bir dömemdir. Zira bu dönem kitlesel üretimin devami için tam güne yayilan ve vardiyalarla sürdürülen çalisma saatlerini gerektirmektedir. 70’li yillarda yasanan iktisadi kriz, 60’li yillaradan itibaren zaten düsmekte olan kar hadlerini ve üretimi tükenme noktasina getirmistir. Kapitalist sistemim bu krizden çikis için buldugu formül esnek üretim olarak da adlandirilan Post-Fordist üretimdir. Postfordizm, kitlesel üretim yerine farklillasmis üretimi getirmistir. Farklilastirilmis üretim bir yandan belli bir merkezde toplanma zorunlulugunu ortadan kaldirmis, diger yandan da tüketici yelpazesini genisletmeye yaramistir. Üretimin parçalara ayrilip farkli cografyalarda gerçeklestirilebilmesi örgütlü emegin gücünü kirmistir. Zira üretimin parçalanarak farkli cografyalara tasinabilmesi ucuz yerel isgücünü kullanabilmeyi olanakli kilmistir. Iktisadi arkaplan olarak ortaya konan postfordizmin kültürel vizyondaki ifadesi, postmodern durumdur. Postmodern durumda gözlenen parçalanma, yeniden eklemlenme, eski ile yeninin, popüler olanla elit olanin iç içe geçmeleri, gelip geçicilik ve süreksizlik yeni kapitalist düzenin karliligini arttirarak sürdürmesi için gerekli olan kosullardir. Zira üretimde ve tüketimde devir hizinin artmasi gerekmektedir. Postmodern durumda üretim ve tüketim, mal üretiminden ve tüketimininden çok, devir hizi daha yüksek olan ve daha geçici olan imaj üretimine dayalidir. Birlesik devletlerde üretim yapan bir sirket araç telefonuna benzer imitasyonlar üreterek bunlari kitlelere pazarlamistir. Harvey’in bildirdigine göre bu sirket, im degerinin disinda hiçbir kullanim yada mübadele degeri olmayan bu üretimi dolayisiyla büyük karlar elde etmistir (Harvey;). Bu örnek de göstermektedir ki, postmodern dönemde insanlara medya araciligiyla empoze edilen ve adeta bir tüketim çilginligina varan gelisim, kapitalist pazarin hammadde ve benzeri sikintiya düsmeksizin üretimine devam edebilecegi ortami seafoodplus.info saglamaktadir. Sonuç olarak, Albertsen, Harvey ve Jameson’in postmodernligi salt ekonomi temelli kavrayislari her ne kadar kendi içinde tutarli görünse de tek belirlenimci olma gibi bir tehlikeyle karsi karsiyadir. Nitekim Jameson’un Mandel’den devraldigi geç kapitalizm düsüncesini postmodernizmle esitlemesi gereksiz biçimde indirgemeci bulunmaktadir (Cooke,). Baudrillard, Imaj ve toplumsalin sonu Baudrillard’a göre eger modernlik kodlari endüstri burjuvazisi tarafindan belirlenen üretim çagi ise, postmodernlik sibernetik tarafindan yönetilen bir enformasyon ve göstergeler çagidir. Ona göre postmodern dünyada imaj, simülasyon ve gerçeklik arasindaki sinir inflak edip içe göçmüstür. Ayrica postmodern medya ortaminda enformasyon ve eglence, imaj ve politika arasindaki sinirlarda kalkmistir. Baudrillard, kitlelerin devamli mesaj bombardimanina tutulmalarindan dolayi bezginleserek sessizlestiklerini söylemektedir. Bu durum toplumsalin sonu anlamina gelmektedir. Toplumsalin yok olmasiyla birlikte, siniflar, ideolojiler, kültürler ve bizzat gerçek arasindaki ayrimlar infilak edip içe göçmüstür. Baudrillard’a göre postmodern dünyanin anlamdan yoksunlugundan(her tür verili anlamin esit derecede kabul edilebilir veya esit derecede saçma bulunabileceginden veya anlamin gerçekle kurulmus bir baginin bulunmasi zorunlulugu olmadigindan) ve toplumsalin sonuna gelinmesinden dolayi içinde bulundugumuz dönem modernlikten, tamamiyla kopusu temsil etmektedir (Aktaran,Best&Kellner,) Giddens, Modernligin düsünümselligi Giddens’in postmodernligi, ancak modernligin içinden bakarak kavradigi söylenebilir. Ona göre modern dönemin modern olmayan veya geleneksel dönemden ayiran kesin süreksizlikler seafoodplus.info ayni kopusu (süreksizligi) postmodern ve modern arasinda sözkonusu etmek zordur. Giddens’a göre içinde bulundugumuz dönem bir postmodernlik durumunu degil, modernligin etkilerinin radikallestigi bir dönemi isaret etmektedir. Bu noktada içinde bulundugumuz dönemi modernlikten bir kopus olarak gören Baudrillard’la hemfikir olmadigi gözlenebilir. Giddens’in postmoderniteye iliskin bakisinin bir miktar alayci oldugu bile iddia edilebilir. Nitekim, Modernligin Sonuçlari’nda söyle demektedir: ‘’Postmodernizm, eger bir anlami varsa, (bu ifadesinde, postmodernizmin bir anlaminin oldugundan süphe ettigini ima eder gibidir.D.B) en iyi biçimde resim,plastik sanatlar ve mimarideki stil ve akimlara isaret etmeyle sinirlandirilmalidirEger bir postmodernlik dönemine dogru gidiyorsak, bunun anlami, toplumsal gelisimin yörüngesinin bizi modernligin kurumlarindan uzaklastirip, yeni ve farkli bir düzene dogru götürdügüdüseafoodplus.infodernizm, o da eger inandirici bir biçim içindeyse, bu tür bir geçisin farkinda olundugunu anlatabilir, ancak varoldugunu göstermez.(s)’’ Yukaridaki kisa alintidan da anlasildigi gibi, Giddens’in postmoderniteye olan durusu oldukça çekincelidir. Baska bir ifadeyle belirtecek olursak, postmodern olarak ifade edilen durumun, modernligin kurumlarini asmis (geride birakmis ) ve ondan tamamen kopuk olarak ortaya çikan bir tarihsellige tekabul ettigi inancinda degildir. Ona göre içinde bulundugumuz dönem geç modernlik kosullariyla tanimlanabilir.(Giddens,) Giddens’in düsüncesinde modernligin kurumsal unsurlarindan olan düsünümsellik, modernligin kendisine üzerine elestirel olarak düsünebilmesini ve bu sayede kendisini revize etmesini mümkün kilmaktadir. Düsünümsellik bir bakima modernligi sabitlikten kurtarip hareket veren bir enerji olarak düsünülmektedir. Modernligin adeta kendi kendisini onaran bir proglamla (düsünümsellikle) kendisini korudugu düsüncesine bizce ihtiyatli yaklasilmalidir. Söyle ki; bu düsünceye baglanilmasi, modernligin disinda kalan alterrnatif pradigmalari kolayca dislayabilmeyi veya her yeni durumun anlamlandirilisinda yalnizca modern paradigma içinden bakilmasini dayatabilecektir. Baska bir ifadeyle belirtecek olursak, ortaya çikan her yeni fenomenin (durumun) ‘modernligin bir sonucu’ oldugu yorumlanabilmesini mesrulastirabilir. seafoodplus.info Sonuç: Postmodernizm, kelime kurgusu olarak modernizm sonrasi gibi bir anlam tasisa da,bu dogru bir anlamlandirma biçimi degildir. Postmodernizm, içerik olarak, modernlige yönelttigi (özellikle yüksek modernlige) elestirilerden dolayi bir Anti-modern seafoodplus.info modernligin elestirisine dayandirilmadan ortaya konan özerk bir postmodern teoriden bahsedilmesi güçtür. Bir düsüncenin elestirilebilir bir çok yönünün olmasi, onun tüm kurumlariyla asildigini iddia etmek için yeterli degildir .Nitekim, Ashley’in de belirttigi gibi modernligin tamamiyla asilip geride birakilmasi söz konusu degildir (Ashley,)Hatti zatinda, postmodernizmin modernligin yerine konacak alternatif bir projesi seafoodplus.info da. Çünkü, alternatif bir proje önermek demek,reddettigi bir totalite yerine kendi totalitesini koymak anlamina gelir. Sonuç olarak Postmodernizm, modernitenin kötü resmini izleyicilere göstermekte basarili olmustur; ancak kendi adina nihilizmden fazla bir sunusu var gibi görünmemektedir. seafoodplus.info seafoodplus.info

Modernizm Ve Postmodernizm - Orhan Koçak

%(2)% found this document useful (2 votes)
views10 pages

Description:

Modernizm Ve Postmodernizm - Orhan Koçak

Copyright

Available Formats

PDF, TXT or read online from Scribd

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

Description:

Modernizm Ve Postmodernizm - Orhan Koçak

Copyright:

Available Formats

Download as PDF, TXT or read online from Scribd
%(2)% found this document useful (2 votes)
views10 pages

Description:

Modernizm Ve Postmodernizm - Orhan Koçak

Copyright:

Available Formats

Download as PDF, TXT or read online from Scribd

Orhan Koak

Postmodemizmden sz etmek isteyen herkes bir riski stlenmek durumun


dadr. Sanattan sz ettiini sanrken birdenbire modann alanna kayma ris
kidir bu, felsefeden sz ederken gazeteciliin ve ruhsal rportajn alanna
ekilme riski Ama postmodem de bununla ilgilidir zaten: Smrlann yava
a erimesi, mesafelerin ortadan kalkmas, ayrm izgilerinin belirsizle
mesi. Postmodemizmin bugnk anlamnn balanglarn, terimin '
lardaki kullanmnda aramak faydasz olur. Kavram, ancak '1erde beli
ren bir biti duygusuyla, bir "sona eri" bilinci ya da yanlsamasyla birlikte
bugnk rezonansn kazanabilmitir. 'te bir Amerikan gazetesinin sa
nat sayfasnda, "modemizmin ld ve yerini post-postmodemizme brak
t" ne srlebiliyordu. '1erde ise postmodemizm teriminin gittike
kzan, siyasal ve ideolojik tonlar kazanan bir tanmann oda haline gel
diini gryoruz. Onu hala geici bir heves, bir tarz, bir moda olarak de
erlendiren grler yok deil. Szgelimi-lngillerc'nin "Cumhuriyet" gaze
tesi sayabileceimiz Guardian'n 1 Aralk tarihli saysnda bir ele
tirmen, postmodemizm konusunda unu sylyor: "Postmodemizm olarak
bilinen bu kltrel ve estetik akm, gnmzde btn Bali dnyasn etkisi
altna alan siyasal gericiliin bir yansmas olarak kavramak zor deildir."
Ayn gazetede iki gn sonra bir baka. yazar da yle diyor: "niversitelerde
duvarlar kitaplarla kapl odalarndan kltrel sahneyi seyreden gnmzn
cretli teorisyenleri srekli olarak yeni akmlar icat etmek zorundadrlar,
nk maietleri buna baldr."
Son yaptm almt nemlibir doruluk pay ierse de, '1erin sonu
na doru postmodemizmi artk geici bir akm, bir heves olarak greme
yeceimizi dnyorum. Srf bu konuda yazlan yazlarm miktar ve ya
plan tartmalarn harareti bile daha kkl, daha kapsaml bir gereklikle
yz yze olduumuzu gsteriyor. Siyasal gericilie gelince Bu da o kadar
geici bir durum deil bence, hele Amerika'nm 'tc Vienam'dan ekil
mesinden sonra, klasik anlamyla "ilerici" ya da "devrimci" olarak tanm-

Kasm 'de Bilar A..'de ayn balkla verilen seminer metni.


8 Defter

lanabilecek hibir kalc dnmn gereklemediini dnrsek Yine


de sorun bu "siyasal gericilik" nitelemesinin izdii ereveden biraz daha
kark bana kalrsa. nk son 20 yl iinde hibir sosyalist devrim ol
mad, tam tersine varolan "sosyaJizmler" de rk di gibi dkld, ama bir
yandan da genel olarak "demokratikleme" ve "aznlk haklar" balklar
altnda toplayabileceimiz nemli gelimeler yaand (hatta ou zaman,
eski sosyalizmleri deviren ya da devre d brakan da bu aznlk hareketleri
oldu). ite postmodem durumun eliik varln belirleyen de bu iki olgu
nun birlii: Bir yandan, toplumdaki btn farkl zgrlk taleplerini kendi
potasnda eritme iddiasnda olan eski niter devrimci yneJiin zlmesi,
yenilmesi, ama te yandan da yeni baz eitliki ve zgrlk akmlarn
sahneye k. Postmodem durumun bir yn, eski btnlklerin para
lanmas ve paralarn kendi balarna ortaya kmasyla ilgili - kimi zaman
kendilerini yeni btnlere dntrme iddiasyla, kimi zaman da sadece bir
para, bir ksm olduunu kabullenerek ve yeni bir evrensellik, yeni bir
tmellik talebi ne srmeden
Bir nokta belki dikkat ekmitir: le "postmodemizm" diyerek bala
dm, sonra da"postmodem durum"dan sz eder oldum. nk postmodemi
bir akm olarak, geici bir slup zeHii olarak grmeyenJcrin yaklamn
benimsiyorum ben de. Bu yaklamn sol yakadaki en sistemli temsilcisi,
Amerikal Marksist eletirmen Fred Jameson. Jameson'un bu konudaki tar
tmann k noktalarndan biri saylan "Postmodemizm - Ge Kapitaliz
min Kltrel Mant" balkl tarihli yazs, geen yJ Ky Yaynlar'
nn Postmodernizm derlemesinde kt. Kitapta tartmann taraflarn olu
turan iki yazarn daha metinleri yer alyor: Biri, modemizmi aydnlanmann
bir devam olarak ele alan ve postmodemizmi de nerdeyse bir ihanet olarak
gren Jrgen Habermas, teki de Fransa'da postmodem ya da post-yap
sak felsefenin renkli temsiJcilerinden J.F. Lyotard. Bu yazarlarn grle
rinin i elikiler ve boluklar iermediini syleyemem. Ama zellikle
Jameson'un yaklamnda bana yakn gelen ey, postmoderni gene) bir
ereve olarak ele almas: inde farkl, hatta kart akmlarn yer ald gene)
bir kltrel ereve. Jameson, postmodemizmin tekeJci kapitalizmin tari
hinde il. Dnya Savandan sonra balayan bir yeni evreye "tekabl etti
ini" ne sryor. Kimi yerde buna "okuJuslu kapitalizm" ya da "medya
kapitalizmi" gibi biraz mulak kavramlarla yaklayor. Ben burada postmo
demizmi kltrel bir olgu olarak ele alacam, daha dorusu postmodemin
kltre) boyutundan sz edeceim, zeHikJe de edebi postmodem. Ama ko
nuya gemeden nce unu sylemek istiyorum: Postmodernizmin bal
bana bir akm ya da slup deil de belirli bir tarihse) dnemde btn farkl
slup ve akmlar etkileyen, onlar zerinde bir basn yaratan, hatta bir o-
Modc m ve Postmodcmizm

una szan bir "kltrel baat e" olduunu ne sren grlere katl
makla birlikte, bunun fazla btnc, fazla totalist bir yaklam olmasndan
da kayglym. iki kayt dmek istiyorum bu yaklama. Birincisi, postmo
dernizm olarak adlandrlan btnlk, biraz nce de sylediim gibi, daha
eski btnlk ve evrensellik. projelerinin ya da iddialarnn, rnein niler
ulusal devletin, rnein tek devrimci partinin, rnein Bali romannda beyaz
erkek kahramann fiziksel/ruhsal servenlerine dayal modelin zayflamas
ve derece derece zlerek paralanmas zerine seafoodplus.info, kendisi de
bamszlam paralardan oluan bir btnlk, enkazn, ykntnn, ka
lntnn btnl. Ve bu yzden de i elikiler, merkezka gler ieriyor.
Bir Umberto Eco postmodern, ama bir Garcia Marquez de postmodem. Bir
Orhan Pamuk postmodern, ama bir Latife Takin de bir baka ynden post
modern. John Cage'in, hatta Stockhausen'in mzii postmodern; ama
bugn Fa'taki bir kahveden, Atina'daki bir tavernaya ve lstarfbul sokak
larna kadar btn bir Akdeniz blgesinde kulaklarmz hurdaha eden ara
besk de John Cage'in derece kartnda bir baka postmodern. Azna
kadar dolu bir uval bu, ama bu uvaln iinde kprdayan, itien, bouan
canllar var. te yandan, btn bu postmodern rnlerin yannda, modern
ist vaade bal kalmaya alan yaptlarn da retildiini gryoruz. Moder
nizmin bir z-eletirisi ama yine de modernist kalan bir z-eletiri olarak
deerlendirebileceimiz Samucl Beckett, 'lerin ortalarnda hala yaz
maya devam ediyordu. Ayrca bir de postmodernist ynelie u ya da bu
lde bulap da buradan yine modernist atlma veriler deviren, denebi
lirse postmodernden modeme malzeme salayan baz yazarlar da var: Avru
pa edebiyatnda John Bcrger'n yerini byle gryorum ben. Bizde de iirde
Enis Batur'la Lale Mldr, dzyazda da Hulki Aktun bu tavrn farkl
rnekleri olarak deerlendirebilir bence. Diyeceim, birlcmeyi,'zetlenme
yi reddeden bir btnlk karsndayz.
Bu da beni Jameson'un tezine dmek istediim ikinci kayda getiriyor.
Kltr dzgn bir sreklilik, huzurlu bir btnlk olarak almay reddeden
bir Marksist zmleme, sanat tarihinin gelimesini de dorusal bir gelime
gibi grmemek zorundadr. Egemen dnce, yani egemenlerin dncesi,
sanatn daha nceki evrelerini, imdiki duruma doru kanlmaz bir zorun
lulukla ilerleyen bir srecin uraklar olarak deerlendirir. Baka bir de
yile, egemen ideoloji, ister liberal, ister reaksiyoner, ister "sosyalist" bu
bakmdan aralarnda fark yoktur, evet btn bu eitlemeleri iinde egemen
ideoloji, domu ve lm btn akmlar, kendi varoluunu dorulayan bir
merdivenin baamaklar olarak grr. Bir zamanlar gerekilik vard, sonra
modernizmler geldi, sonra onlar ld, imdi de postmodcmizm var Eer
sanat konusunda yavan ve bayat "hakikatlerde" taklp kalmak, Molicre'in
1O Defter

kibarlk budalasnn durumuna dmek istemiyorsak, byle tarihsel sra


lamalardan kanmamz gerekir. En kuvvetli, en keskin sanat eletinnenleri,
tarihte srek1i1ik kadar kopular ve kayplar da grebilenler arasndan
kmtr: Gericilerin arasnda T.S. Eliot, Ezra Pound, sol yakada Walter
Benjatnin, Theodor Adorno ve Mihail Bahtin, postmodemJcrden de Paul de
Man, farkl vurgularla da olsa, dorrusal bir ilerleme anlayn berhava eden
bir negatif doruyla yzleebilmilerdir. u: Bir sanal akm, bir rn, ya da
o rnde dile gelen hakikat ierii, bir gn lebilir ve yerini bakasna
brakabilir; ama lenin temsil ettii ya da dile getirdii sorunun stesinden
seafoodplus.info, sadece kltrel alanda deil, tarihsel pratikte de stesinden
gelinmemise, o sorun en umulmayan yerde hortlayacak, srarc bir hayaJct
gibi bizi uratrmaya devam edecektir. Bu dncenin en net, en grafik an
latmn, Trkiye'de modemist iirin en nemli temsiJcilerinden birinin, Ece
Ayhan'n "Zambakl Padiah" iirinin son dizelerinde bulabiliriz: "Azizim!
Gzel atlar gzel iirler gibidirler/ ldkten sonra da tersine yarrlar,
vesselam!"
Buradan, birbiriyle bantl iki sonu karabiJiriz. Birincisi, eer mo
demizmin vaadi gereklememise, modernizm de tmyle yok olmam
demektir; Habermas'n deyimiyle "tamamlanmam bir proje" olarak bizi
huzursuz etmeye devam edecek, unutulduu yerde yeniden ortaya kacak,
yeni tamamlanma, gerekleme yoHar seafoodplus.info, unu da grmek
gerekir: Modemizmin kendisi de baka bir eyi bastrmsa, zmeksizin,
stesinden gelmeksizin bastrmsa, o bastrlan ey de modemizmin za
yflad, yorgun dt, dalgnlat ya da zld durumlarda, mo
dernizmin atlaklar arasndan szacak, yze kacaktr. Postmodemizmi bi
raz da byle grebiliriz: Modemin unuttuu, kovduu, zmeksizin d
lad ve imdi alrcana geri gelen ey. Bu, ze11ik1e resmiletirilen, bir
devlet politikas haline getirilen ve bu yzden de yzeysel kalan modernizm
lerin, daha dorusu modernlemelerin karlat bir akbet.
kinci olarak, uraya gelmek istiyorum: Eer kltr tarihinde dorusal
bir evrim yoksa, modemizm ile postmodemizm arasndakine benzeyen bir
kartln her dnemde hem farkl akmlar arasnda hem de her akmn ya
da bireysel sanatnn kendi iinde ortaya ktn da grmemiz gerekir. Bu
rada "kadim" terimine de bavuracam. Kadim sanat, modernlik ve post
modemlik, belki belirli tarihsel dnemlerdir; ama her sanat olgusunun kendi
i dinamiinde de bu tarihsel dnemi birer olaslk, HegeJci anlamda birer
urak olarak saptayabiliriz sanyorum. Kadimlik, her bilinli sanatsal at
lmn tarih-ncesidir. Her baarl erkein ardnda rkek, sessiz, sabrl ama
yeri geldii zaman canavarlaabiJcn bir kadn olmas gibi, her modem yapt
ya da akm da kendi kadim, arkaik gemiinin iinden syrlarak buraya gel-
Mod mim ve Postmodcmizm 1

mitir. Kadim sanat, ruhun ya da tinin henz zerklemedii, dsal gler


tarafndan ynetildii bir sanattr. Bu dsal gler, kimi zaman dindir,
inanlardr, devlettir, kimi zaman da sanatn kendi isel sanlan gereleri ve
kurallardr. Kadim sanat, kuraln, gerecin ve konunun emrinde olan sa
naur; bunlar terek, bir konstrksiyon srecinden geirerek kendine mal
edememi, iselletirememi, tinselletirememitir.
Sanat bunu yapt anda modernlik urana gemi olur. Modem sa
nat, her eyi, konuyu, harnmaddeyi, gereleri, daha eski gelenekleri ve ku
rallar, halla sanatnn kendi zel eilimlerini ve balangtaki niyetlerini bi
le yapln biim yasasnn buyruuna veren bir almadr. Bu biim yasas,
yapllan nce yoktur; belki sanatnn belli belirsiz iiuii bir ardr, mal
zemenin iinde debelenen ve ordan kurtulmak isteyen bir ekillenme potan
siyelidir ya da malzemenin, sanatnn kulland dilin, eski yklerinden
kurtularak, eskimi ve koflam anlamlardan arnarak, btn kodlarn beri
sinde yeni bir susuzluk durumuna dnme isteidir. Ama nasl tanmlarsak
tanmlayalm, yapt kendi kadim gemiinden ayrarak tinselletiren, zerk
letiren, bir i zorunluluun rn haline getiren biim yasasnn, yapuan
nce varolan bir kurul olmadn grmemiz gerekir. Bir kurgulamadan ok,
bir tme olarak almak gerekir bunu. Hem sanatnn bilinli abas vardr
iin iinde (bu, srecin znel yndr, kurgulama yn), hem de bu bilinli
aba sadece kendisine ait olmayan bir srece teslim olarak yeni bir nesnel
lie, yeni bir dsalla ular. Modemizmin byk yaplllarnda, balangta
zorunlu olan znelliin, iselliin de alm olduunu grrz: Kendi
kiisel, duygusal, isel balanglarn bsbtn yok etmeksizin am,
Hegel'deki aufhebung anlamnda am ve bir tr evrensellie, gayriah
silie ulam bir yapt vardr artk karmzda. Bu evrenselliin zerinde
daha sonra durmak istiyorum. Biraz nce dinsel inancn modem sanat iin
dsal g olduunu ne srdm. Din, ou zaman, sanatn dndan .ona
kendi buyruklarn gnderir, onun kendi elisi olmasn ister. Bunu yapan
sanat da artk modem deildir, ya da henz modern deildir. iyi ama ya
ptlarnda youn bir dinsellik bulunan modem sanatlar yok mudur? Var
dr. Resimde ekspresyonistlerde Emil Nolde ve Rouault, iirde William
Butler Yeats ve T.S. Eliot ilk akla gelen rnekler. Ama bu sanatlarda din,
tanr fikri, balangta sanatya verilmi olmayan, yaptn kendi iinden
dourduu, kendi isel zorunluluuyla yarau bir rn, bir sonu, bir ka
vuma olarak ortaya kar. ou zaman da kavumann imkanszln his
settiren bir araytr. Trkiye'de Mehmed Akifin dini hemen orda buluna
bilecek ve stlenilecek bir veri olarak alan kadim iiriyle, Necip Fazl. bir
dneminde Fazl Hsn Dalarca, Sezai Karako gibi modern Mslman
airler arasndaki nemli bir fark da budur sanyorum.
12 Defter

Tanpnar'n Dede Efcndi'nin mziine ilikin yorumu, eskinin iinde bu


gne malcdilmeyi bekleyen "modern ekirdei" temalatrabildii iin de
nemlidir: "Musiki duaya benzer. Dua, Allah', kendi rpmmzla ii
mizden bir ey gibi yaraur. i:','Telilen her ey, b tn akideler, korkular, cn
geler, insann kendi stne katland anda, varlndaki biareliin uurun
erdii, onu ezici kainatla kar karya grd bu yalnzlk annda hepsi
unutulur. Bu biarelik uurunun, bu yalnzln arasndan Allah btn par
laklyla doar. Musiki de yledir. Kendi zerine dndke kendisini, he
defini, konusunu yarallr. Musikinin maddesi yoktur. Balangc vardr. Bu,
Valery'nin deyimiyle, haneremizin veya asabmzm bir gcklandr. Geri
taraf, asl kuma, kendiliinden ve kainatyla beraber doar."
Demin sz elliin znel moment ve nesnellik ya da evrensellik ilikisini
Tanpnar smail Dcdc'dc gryor ve onu modem olarak tanmlyor. Benim
Tanpmar'n ki kadar uhrevi olmayan daha baya, daha dnyevi zevklerime
gre, Dede hereye karn bir Iadimdi; ondan hemen sonra gelen Hac Arif
Bey, dnyeviliiyle, burada kullandm anlamda modemi temsil ediyordu,
ama bir bakma da oktan "postmodem"e gemiti. Kendi kiisel kederleri
nin ya da hazlarnn dzeyinde kalmasyla, ve gemiten devrald ge
releri dntremcmesiyle, dntrmeye kalku anda da sanat dna,
basit anlamda insani ve kiisel olann, ruhsal rportajn iine dmesiyle
Bylece postmodeme geldik. Kadim, dsal olann, kuraln ve gerecin
buyruunda bir sanattr demitim; modern, bu dsaln dntrlmesi,
tlmesiyle balyordu. Postmodemizm, sanatn bu dntrme sreci
nin gerilimine katlanamayarak yorgun dtilg, zld ve yeniden gere
cin buyruuna girdii noktada ortaya kyor. Postmodem sanat, ortaya
yeni teknikler karmyor; modem sanatn bir dntrme arac olarak kul
land ve kendilerini de dntrd teknikleri bir ama haline getiriyor.
yle de diyebiliriz: Modemde bir srecin, zamansal bir ilerlemenin u
raklar olan clcr, postmodemde tme/tlme srecinin dna de
rek bir tortu gibi keliyor.
Birka rnek olgu sralayabilirim. Biri, modernde duygu ya da ruh olan
eyin, postmodemde ya tmyle ortadan kalkmas, ya da bir duygu takli
dine, bir duygu efektine, kodlanm bir duyguya dnmesi. Modem ede
biyat ve mzikte, modern resimde, duygu, varl hissedilen ama ou za
man adlandrlamayan, adlandmld anda da oktan uup gitmi olan bir
yaantyd. Postmodem, duyguyu tmyle kurulmad zaman, onu bir at
mosfer bir mood, bir hava haline getiriyor. Yapuaki her ey, bu atmosferi,
bu havay hazrlayan ve bizim onu kolayca adlandrmamz salayan bir ara
durumuna drlyor.
Postmodemin bir baka zellii, yeniden konuya, anlatya teslim ol-
Mod mim ve Postmodcmizm 3

mas. Konu, hikaye, tahkiye, anlat olarak bilinen ey. modcmizmde varlan
ve alan bir urak durumundayd. Modcmizm, kendisine oranla kadim sa
nat saylabilecek safdil realizmin gerekliin hemen orda bulunabilecei ve
aynen aktarlabileceine inanmyordu: Gerekliin ne olduunu bilmiyor,
ama grnle gereklik ya da hakikat arasmda her zaman bir mcsafe, bir
boluk olduunu dnyordu. Bunun ahlaki bir boyutu da vard: G
rnle gereklik arasmdaki ayrm, olanla olmas gereken arasmdaki, dile
gelenle dile gelemeyen, ama gelmek isteyen arasmdaki farkla da ilikiliydi.
Modernizmc topik boyutunu veren, modcmist sanatlar sada ve solda
hep radikal akmlara yaklatran da sanrm buydu. Modcrnist sanat, bir
grn olarak ald ham gereklii (ki buna d dnyanm duygusal verile
ri kadar, sanatn kendi gereleri de dahildi) paralayarak, krarak, kuygula
yarak ve dzenleyerek, ksaca kendinden baka bir eye dntrerek bir
yere varabileceini umuyordu. Bcckett gibi "varlacak hibir yer yok" diye
homurdand zamanlarda bile Postmodcm, modern ncesinin gereki,
nesnel hikaye anlatma ya da temsil etme tekniklerine geri dnyor. Ama bu
nunla eski sanau yeniden diriluiini sylemek de yanl olur. Eski yazar,
hereye karm kendi anlatsmn dnda da varolan bir gerei anlattm
sanyordu; demek gerekle temsil arasnda, zle grn arasnda yine de
bir ayrm olduuna inanyordu. Postmodem sanat da bir gerei anlatr
gibi grnyor, ama bunun da sadece bir grn olduunu baryor. Bir
gereklii deil, bir gereklik efektini, bir gereklik taklidini anlattm ve
bunun dmda da hibir gerekliin olmadn sylyor. Anlatmyor, bir
anlat efekti yaratyor, eski anlatlar taklit ediyor ve her anlatnm gerisinde
bir gerein, bir maddi ya da ruhsal hakikatin deil, baka anlatlarn dur
duunu sylyor. Postmodcrnizmin resimdeki ncs sayabileceimiz Ma
griuc'in bize resmin ancak resmi anlatabileceini anlatan resimleri, figratif
resim efektleriyle bu tavrn klasik rnei. Poslmodcm romanlardaki ayna
oyunlar da burada anlabilir.
Bu, daha genci planda, Jameson'un grnle gereklik arasndaki yo
rum mesafesinin, yorumsama srecinin ortadan kalkmas olarak niteledii
olguya balanabilir. Bunun rneklerini en iyi kuramsal planda gre
biliyoruz. Gerek skolastik felsefede, gerekse Humc ve Kant'a kadar yeni
a felsefesinde, hakikat zihinden bamsz ama her zaman orda olan ve be
lirli yntemlerle elde edilebilecek bir eydi. Kant'tan itibaren modem fel
sefe, grnle gereklik arasnda bir mesafe, bir alma, bir aykrlk
olduu dncesini benimsedi. Schleiermahchcr'dcn Dilthcy'a ve gn
mzde Gadamcr'c uzanan btn bir yorumsamac (hcrmcneutic) gelenek,
bilgiyi bu aykrlk zerinde temellendirdi. Ama grnle gereklik ara
sndaki fark, sadece yorumsamaclarn tekelinde de deil. Marx da Kapi-
14 Defter

tal'de bilimi gerekli klann tam da bu fark olduunu sylyordu. Freud iin
psikanalizi balatan, kuran ey, semptomlarla, belirtilerle, hastala yol aan
unutulmu, gizlenmi ilksel sahne arasndaki uzaklkll; dlerin grnr
ierii ile gizil ierii arasndaki farkllk da buraya aittir. Modem dilbilimde
Ferdinand de Saussure'n gstergeyi gsteren ve gsterilen olarak blmesi,
dil ile sz arasndaki farklla iaret etmesi de yine benzer bir mesafe bilin
cinin rndr. Antropolojide Lcvi-Strauss'un mitlerle ilgili almalar da
altta yatan yapy hibir zaman tam olarak ele gemeyen bir gizil anlam, bir
dourgan ve eliik anlam ya da bir eksik btn olarak ele almasyla onu bu
modemist dnce geleneine balar. Postmodem, daha dorusu post
yapsalc felsefe, gerekle grn arasnda bir yorum yolculuunu ya da
bir aklama abasn gerektiren bu mesafeyi ortadan kaldnyor. Bir rnek
vereceim: Foucault'nun Cinselliin Ta rihi nde Freud'un bilind kavra
'

mna ynelttii eletiri. Foucault, kabaca zetlersek, bilin dn oluturan


yasaklanm cinselliin modern ada biraz da Freud'un abalaryla sze
dklmesi, dile gelmesiyle birlikte bilind diye kavramn gereksizleti
ini ne srer.
Freud bilindm yaratan ilksel sahnenin hibir zaman tam olarak bi
lince kamayacan syler oysa; ona gre, bilind bir sosyolojik, halla
, yaantsal kavram deildir; Her zaman yaantnn ncesinde yer alan, insani
yaanty balatan ama yaantnn kendisi olmayan bir ilksel yarlmann, bir
kkensel blnmenin rndr. Bu yzden hasta onu hastalandran bi
lind materyali kendi bana anmsayamaz, kendi analizini, kendi terapisi
ni gerekletiremez. Bilind, insann bireysel yaantsna dsal bir ey
dir, insann iindeki bir bakalkur. Bu yzden, ancak bir bakasnn yard
myla, analistin yorumlar ve kurgularyla kendi iindeki bu bakaln ky
sna varabilir. Ama ayak bast aday hibir zaman btnyle, ku bak
gremez.
Her zaman yoruma yer vardr, ama yorum da yeterli deildir. Postmo
dem felsefede bu gerginliin ortadan kalktn dnyorum ben.
Son olarak, modemizmin anmasnda ortaya kan nemli bir kavram
sal mtasyona daha deinmek gerekir. Zamansal kavramlarn yerini me
kansal kavramlarn almas, dncenin ve yaamn mekfsallamasdr bu.
Modemist sanattan sz ederken, Hegelci anlamda "urak" ya da "an" kav
ramlarn kullandm ve yaptn iinde gerekleen bir dnmden sz ettim.
Bunlar, an, urak, dnm, tme, hepsi zamanla ilgili eyler, zamann
geiini ifade eden eyler. ite postmodcmde bunlar ortadan kalkyor; bir zi
hinsel ve maddi dnm sreci, birdenbire birbirine akmayan, birbirine
dnmeyen, sadece yana yana duran clcr halinde, paralar halinde
keliyor. Bunu daha iyi anlamak iin biraz felsefe tarihine, biraz da mo-
Modcmizm ve Postmodcmizm 5

dem mimarln tarihine bakalm. Yenian balangcndan beri, filozoflar,


zaman ve mekann dnyay kavramak ve insan yaantsn anlamlandrmak
iin vazgeilmez kavram1'1r olduunu sylemilerdir. Descartcs'a gre,
maddenin z mekanda yaylmadr. Ama maddenin bir sresi de vardr: Bir
andan tekine geerek varolur. Bunlardan zaman, daha sorunsuz bir kav
ramdr, nk gsterilebilir ve nesnel olarak llebilir. Ama zaman daha
zor, daha sorunlu bir boyuttur, nk Dcscartcs'a gre bir cisim kendini bir
andan tekine atacak iradeye, yani zaman istencine sahip deildir. yleyse
maddenin srmesini isteyen, onu zaman iinde hareket ettiren de ancak
Tanr olabilir. Zamana tanrsal bir nitelik vermesine ramen, Descartes'n
felsefesinde bunlarn yine de eit arlkta kavramlar olduu sylenebilir. En
azndan, aralarnda bir atma yoktur. Kant'a ve Hegcl'c gelince durum
deiir. Modemizmin felsefedeki ncs sayabileceimiz Kant, her zaman
ve mekan znelletirir, insann znel yaantsnn boyutlar olduklarn
syler, hem de zaman aka mekana stn klar. Saf Akln Eletirisi' ndc,
yaant ve onunla birlikte bilgiyi mmkn klann zaman olduunu syler.
Kant'a gre, zaman mekandan daha kapsayc bir kategoridir, nk baz
eylerin, rnein dncenin ve ruhun mekansal bir varl yoktur, ama her
eyin zaman iinde bir varl vardr. Hcgcl'de zamann stn klnmas
daha da belirginleir. Hcgel felsefesinde her eyin asl olan, yknn asl
kahraman olan idea, kendini iki boyutta gerekletirir: Biri mekan ya da
doadr, teki zaman ya da tarihtir. Doa, ideann hareketsiz, donmu,
mekanda phtlam halidir. Zaman ise ldca'nn ya da Tin'in hareketidir, bu
hareketten tarih doar. Tarih, Doa'da uykuya yatm ldca'nn kendi kendi
nin bilincine varmasn salayacaktr. Bu yzden, canlln, ruhsalln ve
tinselliin asl ilkesi, mekan deil zamandr. Zaman kavram, gittike prob
lematiklcmckle birlikte, '1arn sonuna kadar modem felsefe edebiyatn
itici gc olmaya devam eder. Felsefede Bergson, Dilhcy, Simmcl, Hci
dcggcr'i urallran ey zamandr. Edebiyatta da seafoodplus.info'un, Thomas Mann'
n, Faulkncr'n, Thomas Wolfc'un ve Virginia Woolfun romanlarnn asl
kahraman, grnmeyen kahraman zamandr. Ama genci olarak yaanty
temel alan, grnmez bir gereklie ulamaya abalayan btn modcmist
edebiyatta da zaman sorunu merkezi bir yer tutar. phesiz, modcmizmde
Hegcl'de olduu kadar gvenli, huzurlu ve problemsiz bir yeri yoktur za
man kategorisinin. Modcmizmlcr, gelecek zamandan ok, geen zamanla il
gilidirler; geen zamandan ok, kaan zamanla, bLd her an bolukla yz
yze getiren zamanla bylenmilerdir. Ama posmodcrndc bu gei, yok
olu, boluun iine srkleni duygusu bile ortadan kalkm gibidir.
Boluk da bir cmbtr burada: Srekli tekrarn orgazma giden ritmine a
yarl bir haz yaants.
16 Defter

Mimaride zaman, demitim. Anladm bir konu deil, ancak izlenimle


rimi aktarabilirim. Le Corbusier'nin konstrksiyonlarnn tarihsel evreyi,
tarihsel dokuyu yadsd, sildii, iptal ellii sylenir. Doru olabilir bu.
Her eyi akim, tasarm yetisinin soyut olaslklarndan ve yeni malzemenin
sunduu imkanlardan tretme, yoktan varctmc abas, clbctlc gemie kar
da kmseyici bir tutum alacaktr. Buna karlk, postmodem mimari, tari
hi yaatma adna. gemi sluplar yamalamaya ynelir. Bunun her zaman
beceriksizce gerekletirilmediini de gryoruz. Ama ou zaman bylece
muhafaza edilen tarih, bir tarih mzesi bile olmuyor, sadece bir "tarih Dis
neyland'" karyor ortaya. Sadece gemii, eski sluplar deil. gemile
imdi arasndaki uurumu, demek zamann kendisini de karikatrletiren bir
"tarihselcilik" bu. Buna kar, Corbusier'nin tarihi kastl olarak olumsuz
layan yaklamnn, geen zaman, yiten zaman ok daha kuvvetli bir bi
imde "duyurduu" sylenebilir. Betonarme ve cam konstrksiyonla doal
ve tarihsel doku arasndaki kartlk, zaman, gemii, yitirilenleri, hibir za
man lam yitirilmeyen bir "ufuk duygusu" halinde grnnn bir parasna
dntryor. Ama belki de bunu grmek iin Corbusier'ye deil de, res
sam Chirico'nun "metafizik dnem" tablolarna bakmak daha doru olur.
Dikey fabrika bacalaryla arazinin ve eski binalarn yatay izgileri arasndaki
kartlk, ayn zamanda giderilmez bir zlemin, yitirilmi doaya ve ana rah
mine duyulan o bulank, i bulandrc zlemin de ifadesidir burada. Tarih
gitmiyor, ama geri de gelmiyor.
Modcmizmin "radikalliinden" sz edilebilirse, kayna da burada aran
mal: Gemile imdi arasndaki uzaklk, gelecekle imdi arasndaki fark
lln da temeliydi. Modemizmin bugn asl nemli grnen yam da tek
ilii, otoriterlii ya da elilistlii deil, yeninin, henz olmayann tasarlan
masna imkan veren bu yitik zaman dncesidir.

Footer menu

You might also like

    Footer menu

    Get our free apps

    • Scribd - Download on the App Store
    • Scribd - Get it on Google Play

    Get our free apps

    • Scribd - Download on the App Store

    arch modern imar ve mimarlık tarihi II. bahar ece ünübol
 arch bahar’’15 İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı ARCH Modern İmar ve Mimarlık Tarihi II Prof. Dr. İhsan Bilgin / Bilge Bal Bahar Dönemi Booklet Teslimi Ece Ünübol. !2 arch 3 arch bahar’’15 Giriş Prof. Dr. İhsan Bilgin yürütücülüğünde gerçekleştirilen ARCH Modern İmar ve Mimarlık Tarihi II dersine dair ders notları ve kişisel notlar ile ders kapsamında yapılan okumaların yorumlamalarından oluşan bu metin; dönemsel ve dönemler arası yapılı ve düşünsel çevreler üzerine bir arayış sürecini içermektedir. Kentlerin aktif olarak “imal edilmeye” başlandığı sanayi devrimi merkezli süreç sonrasında; modernizm gibi ağır ve keskin, postmodernizm gibi uçucu ve belirsiz kavramların kapsayacı bir temel oluşturduğu ARCH dersi ile lerden bugüne dek yaşanan kentsel, yapısal ve sosyolojik oluşum ile dönüşümler ele alınmıştır. !4 arch bahar’’15 (Dönemsel) Modernizm ve Postmodernizm Erken Eleştirel Modernizm / Kendi dönemine ve geçmiş dönemler eleştirel bir duruşu; kapitalizme karşı ise şüpheci bir tavrı olmuş, komünist hareketle paralel bir tutumda bulunmuştur Bauhaus başta olmak üzere deneyci ve yenilikçi yaklaşımlar sergilenmiştir Var olanı kırmanın ve yeni alternatifler üretmenin peşinden gitmiştir Geç Evetleyici Modernizm / Mainstream bir yaklaşımla …
 !5 arch bahar’’15 Bahçe Şehir Hareketi ve Modernizm Reaksiyonları Yazıldıkları dönem itibari ile yüzyılı aşkın bir süreçte etkiye sahip ve bu süreçte yer alan belli başlı paradigmalara, nosyonların değişkenliğine göre, karşı ya da yanında duran iki temel fikir iki ana kitap ile birlikte kendini göstermiştir. Ebenezer Howard’ın Yarının Bahçe Şehirleri ile Camillo Sitte’nin Sanatsal Esaslarına Göre Şehircilik kitapları bakış açıları ve var olan problemleri ele alış biçimleri ile farklılaşmaktadır. Sitte şematik bir dil kullandığı kitabında, organik ortaçağ meydanları ile keskin çizgili barok planları karşılaştırmaktadır. Paris’te birden çok caddenin tek bir noktada (Zafer Takı’nda) kesiştiği Etoile Meydanı, iktidarın hegamonik kudretini gösterme amacı taşırken bir güç gösterisine de ortam sağlamaktadır. Öte yandan ortaçağ şehirlerindeki meydanlar, caddelerin birleşmeleri ile değil; kendi kendilerine organik bir şekilde oluşmuştur. Odak noktası olmaktan uzak ortaçağ meydanları her şehirde farklı bir forma sahip olması, farklı kimliklerdeki şehirlere farklı şekillerde adapte olmalarının bir sonucudur. Ringstrasse gibi radikal bir projenin yapıldığı Viyana’da yaşayan Sitte, barok meydanların tanımsız boşluklar olduğunu şematik ve teorik olarak ispat etmiş; Ringstrasse gibi projelerin önüne geçildiği takdirde şehirlerin eski yaşanılabilirliklerine kavuşacağını savunmuştur. Camillo Sitte’nin meydan çalışmaları Ebenezer Howard ise, şehrin formal “bozulmasından” ziyade, büyüme biçimini ele almıştır. Özellikle sanayi devrimi sonrası, iş alanlarının kentte bulunması sebebi ile kırdan kente göçün büyük ölçüde artması ve sonuç olarak kent merkezlerindeki nüfusun oldukça yoğunlaşması, kentlerdeki yaşam koşullarını olumsuz etkilemiştir. Yoğunluğun merkezde birikmesine ve içe doğru büyümenin yarattığı kontrolsüz şişmeye karşın, Howard modern bir çözüm olarak, bahçe şehri önermiştir. !6 arch bahar’’15 Şehrin sosyal; kırın ise doğal cazibesini taşıması amaçlanan bahçe şehirler fonksiyonlarına göre alanlara bölünmüş yeni bir şehir modelidir. Ebenezer Howard, Bahçe Şehir diyagramları Merkezden uzakta sanayi ve çalışma alanlarının yaratılması ve merkezin yaşam alanları ile kültürel fasiliteler için ayrılmasını planlayan Howard, bir başka deyişle, yeni bir siyaset önermiştir. Türkiye’de Özal döneminde de görülen bu decentralization uygulamasının ötesinde Howard’ın iskan bölgelerindeki yol genişliklerinden fasilite alanlarının düzenlemesine kadar bütünsel bir politika ile ortaya çıkması, bahçe şehirlerin planlı bir modele geçişin ilk basamağı olmasını sağlamıştır. Ebenezer Howard, Uydu Kent diyagramları !7 arch bahar’’15 Tıpkı bugün İstanbul çevresindeki yerleşimler gibi, yeni yerleşimleri çekirdekten uzaklaştıran politikası ile bahçe şehir yekpare ve bütüncül bir sisteminden ziyade ana şehrin çözülmesi sonucu üst üste yığılmayan ve kopuk yerleşimler meydana gelmiştir. Birbirinden uzak ve mesafeli yerleşimler arasında ise ulaşım ve alt yapı sistemleri tasarlanmıştır. Tren garları bu dönemde, temiz hava ve güneş ışığını maksimum oranda elde edebilmek için, birbirinden kopuk ve boşluklu biçimde tasarlanmış yerleşimler arasındaki ulaşımın ana parçası olmuştur. Anglo Sakson ve doğa hareketinin bir birleşimi olarak ortaya çıkan bahçe şehir nosyonu bir planlama hareketine evrilmiş ve kentsel planlama ile planlama geleneğinin çıkış noktası olmuştur. Bahçe şehir yapsının İngiltere, Almanya ve Avrupa’nın pek çok ülkesi ile deniz ötesi Amerika’da çok sayıda örneği görülmektedir. Farklı formal denemelerin görüldüğü bahçe şehir sisteminde, mimarların yerini planlamacıların alması ile biçimsel kaygıların yerini fonksiyon ve kullanım kaygıları almıştır. Başlarda sağlam kafa sağlam vücutta bulunur gibi naif bir söylemin ardında olan ve bireyin kendi bahçesinde çalışmasını, kendi ürününü yetiştirmesini ve doğal bir ortamda bulunmasını önermenin ötesinde yeni bir kültür ve stil hareketinin de başlangıcı olmuştur. Yeni (ideolojik) kültür ve stil hareketleri Aristokrasinin ağır kıyafetlerinin yerini hareketi kolaylaştıracak hafif kıyafetlerin aldığı yeni bir giyim kültürü ve kendini sakınmayan daha özgüvenli bir kadın figürü bahçe şehir fikrinin ortaya çıkardığı nosyonlar olmuştur. Ancak bahçe şehir hareketi özellikle Howard tarafından ortaya atıldığı ilk dönemde, kent ve kır hayatını birleştiren ve sağlıklı bir toplumsal hayat öneren masumane bir tasarı olarak çalışsa da, zaman içinde disipline edilmiş bir ideoloji ile faşizme doğru ilerlemiştir. !8 arch bahar’’15 Bahçe şehir hareketinin kaynakları arasında merkezi yönetim ve bu hareket için kurulmuş kooperatifler ile onların sağladıkları fonlar yer almıştır. Hedef nüfusu burjuva ve beyaz yakalılardan ziyade işçi sınıfından oluşan bahçe şehir hareketinde ilk yerleşim maddi ihtiyaçlar doğrultusunda orta sınıf olmuştur. Taşınma ve yaşam bedelini tek başına karşılayamayacak işçi diğer işçilerle birleşerek maddi anlamda güçlenmiş ve hareketin geri kalan kısmında bahçe şehirlerde yaşabilmiştir. Welwyn Bahçe Şehri ve tren garı Devlete karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkan bahçe şehir hareketi ile aynı dönemde, Viyana Avrupa’nın geri kalanından farklı bir süreçten geçmiştir. Geç gelen modernleşme ile kendini bulmaya çalışan Viyana’da yeni akımlar ve karşı akımlar yer almış; tıpkı bahçe şehir hareketinin Avrupa’da ve Amerika’da yarattığı dinamizmi, Viyana farklı gruplar ve bireyler üzerinden yaşamıştır. Secession stiline ait iç mekan, cephe ve Gesamtkunstwek font örnekleri !9 arch bahar’’15 Sosyal ve politik karmaşının yanı sıra pek çok sanatsal hareketin de ortaya çıktığı yüzyıl sonu Viyana’sını Schorske Fin-de-siècle Vienna kitabında dile getirmiştir. Gecikmiş modernizme reaksiyon gösteren Viyana karşı duruşların beşiği olmuştur. Süslemenin sadece profile indirgendiği bir dönemde Viyana’da harflerden vitraylara, mobilyadan döşemeye kadar detaylı ve bütüncül tasarımıyla Gesamtkunstwerk kendini göstermiştir. Aynı zamanda Avrupa’da pek çok kentte kendini gösteren Art Nouveau (Jugendstil, Art Liberte) ise Secession olarak Viyana’da yer almıştır. Hayatı güzelleştirmek üzere estetik kaygılarla kendini Viyana’da Wagner, Olbrich ve Hoffmann gibi mimarların yapılarında gösteren Art Nouveau hareketi, Adolf Loos’a göre orta ve egemen sınıf arasında bir arayüz olmaktan ileri gidememiştir. Muhalif bahçe şehir hareketi ve Howard’ın paralelinde Viyana’daki en yaygın akıma muhalif olan Loos dejenere zevklerin bir bütünü olarak gördüğü yeni Viyana estetiğini hayatın esas parçası olmamakla suçlamış ve evetleyiciliğini eleştirmiştir. Her biri bir manifesto değerinde olan yapılarında, Loos cepheleri sade ancak iç mekanları oldukça zengin bir dünya yaratmıştır. Kullandığı materyaller ve plan kurgulamasında titiz davranan Loos dekorasyonculara ve süslemelere karşın oldukça sade tasarılarda bulunmuştur. Dönemin kralı Franz Joseph ile dahi ideolojik bir mücadeleye giren Loos, fikirlerinin arkasında durmuştur. Adolf Loos, Goldman & Salatsch Building ve Steiner House () Burjuva kültürünü oluşturamamış Viyana’ya isyan eden anti komformist öncüler Gustav Klimt, Egon Schiele ve Oscar Kokoschka dönem sanatçılardan çok farklı yaklaşımlarda bulunmuştur. Klimt doğayı, cinselliği ve kadını ön plana çıkartmış; Kokoschka genel geçer güzellik kabullerden farklı olarak, bireyi rahatsız eden bir yaklaşımda bulunmuş; Schiele ise çirkinlik ve yıpranmışlığın ardından başkaldıran ve küçümseyen tavizsiz bir duruş sergilemiştir. !10 arch bahar’’15 Anti konformist sanatçı Viyanalıların yanında, iç dünyası ile var olan bireyi/özneyi ortaya çıkaran düşünür Sigmund Freud; müziği melodik bir ses olmaktan çıkaran ve olması gerekenin ötesinde kompozisyonlar yaratan müzisyen Arnold Schönberg; dil ile anlatılamayanı ve dilin iç sınırlarını sorgulayan dil felsefecisi Ludwig Wittgenstein; Viyana’nın Secession hareketinin evetleyici olduğunu ileri sürerek karşısında duran mimar Adolf Loos da yer almıştır. Bu radikal yaklaşımların sergileri Ringstrasse gibi katı bir bölgede yer alan, Secession binasında yapılmıştır. Bir manifesto değerinde olan binada, her zamanın kendi sanatı olduğunu ve artık aristokrat sanatın istenmediği; her türlü tutuculuktan arınmış radikal ve özgür bir sanat istedikleri zamana sanatı, sanata özgürlüğü mottosu ile yapı girişinde sergilenmiştir. Secession Building, Viyana, 
 !11 arch bahar’’15 Bauhaus’un Zamanı ve Yeri, İhsan Bilgin Çoğu zaman spekülatif tarihi ve kısa ancak etkili ömrü ile anılan Bauhaus sanayi sonrası oluşan kültür içinde dönemdaş hareketlerinden farklı bir başlangıca sahip olmuştur. Bu farklı ve “kendine” has çıkışı Bauhaus’u içinde bulunduğu zorlu lerle baş edebilmesine ve bu ortamdan güçlü bir şekilde çıkabilmesine olanak sağlamıştır. Kendisinden yıl kadar önce Weimar’a davet edilen Goethe’nin bu küçük yerleşime getirdiği kültür ortamına yine Goethe gibi davet edilen van de Velde, Bauhaus’un temelindeki uygulamalı sanatları burada başlatmıştır. Savaşın çıkması ile van de Velde’nin yerini alan Gropius ve onunla beraber her biri alanında öncü olan sanatçılar Bauhaus çatısı altında klişe bir temsilden çok radikal bir deney süreci oluşturmuştur. Bauhaus içinde yer alan aktörler bireyselin aksine kollektif olarak var olurken; hareket sınırları belli olmayan dinamik bir oluşuma evrilmiştir kültür aşılayan Weimar’da. Berlin’de kısa zamanda sonlandırılacak ömrüne önce bir süre Dessau’da devam ederken; içinde bulunduğu ekonomik, politik ve toplumsal krizler arasında sıkışmış ancak yine de dönemin dominant kalıplarını teğet geçmiştir Bauhaus ve zamanından öteye geçecek “kendi” hikayesini yazmıştır. 
 !12 arch bahar’’15 Yüzyıl Başı ve Rasyonalist Hareketler Henry Ford, Karl Marx’ın sanayi devriminin ve onun sonucu/nedeni olan kapitalizmin nasıl işlediğini analiz etmesinden ve kodlarını deşifre etmesinden neredeyse yüzyıl sonra, Yüzyılın başında sanayi kapitalizmini keşfetmiştir. Toplu iğne üzerinden seri üretimi anlatan Marx, bir iğnenin parçaları gibi bireyin de parçalandığını ve üretim süreci içinde insanın nesneleştiğini; inisiyatifinin ve katkısının ortadan kalktığını dile getirirken, Ford radikal bir şekilde toplu iğne sürecini, kapitalizmin yeni oyuncağı; otomobile doğru evirmiştir. Asıl hedefi ürettiği otomobilleri işçilerine satmak olan Ford, ürünü bir lüks olmaktan çıkaran süreci de başlatmıştır. Henry Ford Amerika’da kapitalizmin krize her girdiğinde pazarının daha da genişleyen bir model olduğunu keşfediyor ve kapitalizm bazlı üretimini giderek artırıyorken, İngiltere’de Frederick Winslow Taylor Principles of Scientific Managament adlı kitabı yayımlamış ve fabrika yönetiminin en verimli şekilde nasıl ele alınabileceğine dair bilimsel şemalar çizmiştir. Bir başka deyişle, Ford kapitalizmi pratiğe geçiriyorken, Taylor bu olguyu kuramsallaştırmıştır. Frederick Winslow Taylor “Principles of Scientific Managament” ve Henry Ford Bütüncül ürün üretimini sağlayan zanaattan çok daha farklı bir yerde duran özünde montaj olan kapitalist üretim Henry Ford ve fabrikasında, ön camları, farları, tekerlekleri gibi ayrı ayrı parçaların üretilmesi ve nihayetinde bu parçaların montajlanması sonucu oluşan Ford T Modeli ile nesne haline bürünmüştür. İşçi ve parça stok sistemi üzerine kurulu ve bir Ford buluşu olan montaj bandı primitif bir parçanın ürün halini almasını sağlarken T Model üretiminin de temel bileşeni olmuştur. Henry Ford montaj bandının hızlandırıcı olduğu; üretimi ve dolaylı olarak işçilerin maaşlarını artırdığı; verimliliği yükselttiği ve işçileri de nihayetinde üretilen otomobilleri alabilecek bir düzeye !13 arch bahar’’15 getirdiği üzerine bir kuram yazmış ve bu amaçla kullanmıştır. Ancak Ford’un optimist öngörüleri, Marx’ın şiddetle eleştirdiği durumun; bireyi birey olmaktan uzaklaştıran, düşünmeyi ve yaratıcılığı elemine eden, insanın fiziksel kapasitesinin küçümsendiği ve makineleştiği bir sürecin ortaya çıkmasını engelleyememiştir. Charlie Chaplin’in Modern Times filminde de işlenen süreç insanı bir dişliye indirgeyen ağır bir sömürü halini almıştır. Fordist montaj bandı ve çalışma koşulları Adolf Hitler’in Mein Kampf’ı gibi Henry Ford da My Life and Work isimli, toplumun fabrika gibi örgütlenmesi; iş bölümünün ve rasyonalizmin doğrudan uygulanması ve verimliliğin (minimum sürede hedefe ulaşma) bu yolla artırılması üzerine kitabını yayımlaması tesadüften öte bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Endüstriyel üretim üzerine kurulu Ford rasyonalitesi Hitler’de toplum kontrol olarak görülmektedir. İngiltere ve Amerika’da kapitalizm radikal bir şekilde pratiğe geçirilirken, Sovyetler o sırada Lenin ile birlikte burjuva iktidarına karşı işçi sınıfının iktidarını destekleyen bir devrim hareketinde bulunmuştur. Ancak “kapitalizm toplumun geri kalmasına sebep oluyordu, sosyalizm toplumu ilerletecek” gibi bir söylemle, kapitalizmi yıkmaya çalışırken verimliliği artırmayı temel amaç edinmeleri, dolaylı olarak yarışın ve rekabetin yaratıldığı kapitalist bir düzen önerilmiştir. Bir başka deyişe, Sovyetler kapitalizme baştan teslim olmuştur. Lenin’in ’te ölmesi ve Stalin’in başa geçmesi ile birlikte toplumun yenileyici tarafı iyice baskılanmış ve bu süreç lara değin sürmüştür. Otomotiv sektöründe Henry Ford ile beraber görülen değişim, inşaat sektöründe kendini Frankfurt’ta Ernst May ve Margarete Schütte- Lihotzky ile kendini göstermiştir. Ford’un rasyonalist prensipleri yeni inşaat metotları ve materyaller ile inşaat sektörüne adapte edilmiştir. Tıpkı Sovyetler gibi solcu olan ve kapitalist sisteme karşı duran May ve Schütte-Lihotzky, öne sürdükleri sistemin dolaylı !14 arch bahar’’15 olarak kapitalizmin bir uzantısı olduğunu fark etmeden, yarattıkları yeni düzenin iyileştirici olduğunu düşünmüştür. Belediyenin fonları da kullanılarak uygulanan yeni inşa yöntemleri ile aynı anda binanın inşa edildiği şantiyeler ortaya çıkmış; Frankfurt rasyonalist bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönemde çıkartılan Das Neue Frankfurt dergisi ise Ernst May ve Yeni Frankfurt katılımcı tarafından sürece ve ortaya çıkan modern ürün ile yapıların paylaşıldığı ve popüler bir araç olarak kullanılmıştır. Heimatsiedlung, Frankfurt, Daha sonra Nazi döneminde de görülecek modül gridal sistemli yapılar ve bu yapıların oturduğu planlar; doğramaları önceden monte edilmiş duvar paneller; hücre/panel sistemleri; hazır birleşme detayları ve tünel kalıplar kökenini hızlı bir şekilde değişen Frankfurt’tan almıştır. Sosyalizm ve kapitalizm arasında bulanıklaşmamış bir zihin; Viyana’nın çoklu eleştiri dünyasından gelen Josef Frank “Tatmin İçin Taklit, Problem Olarak Taklit” yazısı ile Frankfurt’ta yeni düzenle ortaya çıkan yanlışlığı fark etmiştir. Aynı zamanda Theodor Adorno ve Max Horkheimer tarafından Frankfurt’ta kurulan Institut für Sozialforschung üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin ekonomi/verimlilik demek olmadığını; verimlilik ve sosyalizm arasında bir bağ bulunmadığını dile getirmiştir. Frank ve Adorno tıpkı Marx ve Morris’in onlardan çok daha önce “burada bölünen iş değil insanlar” diyerek eleştirdikleri kapitalist sistemi, Frankfurt’ta Yüzyılın başında eleştirmiştir. Ancak May ve Schütte-Lihotzky kendilerine bu kadar yakın eleştirel ve gerçekçi hareketleri teğet geçmiş ve kendilerini kapital çarkına kaptırmıştır. Sanayi devrimi ve sonrasında artan teknik üretim ev içinde de donatıların nitelik ve nicelik olarak artması ile sonuçlanmıştır. Aydınlatmadan mutfak aletlerine ve ısıtıcılara kadar değişiklik gösteren ev aletleri yılları arasında oldukça değişmiştir. Ancak Ev’deki bu değişim sadece donatılarla sınırlı kalmamış, rasyonalist üretim ve planlama kendini mekânsal olarak da göstermiştir. Margarete Schütte-Lihotzky tarafından Frankfurt Kitchen; ev işlerinin neredeyse uç !15 arch bahar’’15 Margarete Schütte-Lihotzky, Frankfurt Kitchen, noktada rasyonalize edildiği, hareket etütlerinin ve kullanıcı dinamiklerinin dikkate alınarak kullanımda maksimum efektifliğin yollarının arandığı bir sistem olarak kurgulanmıştır. Henry Ford ile yüzyıl başında radikal bir şekilde günlük hayat pratiğine dönüştürülen kapitalizm ve rasyonalizm eğlence hayatında da tıpkı inşaat sektöründe olduğu gibi sistematik oran ve ölçülerin, zamanlamanın ve efektifliğin ön planda olduğu bir sistem olarak kendini göstermiştir. Siegfried Kracauer’ın The Mass Ornament adlı kitabı Yüzyıl ortamını ve öznenin nasıl nesneleşti(rildi)ğini ortaya koymuştur. Siegfried Kracauer, “The Mass Ornament”
 !16 arch bahar’’15 Urban Forms, THE NEW FRANKFURT AND ERNST MAY: –30 Modern hareketin mimarları için bir rüya kentti Frankfurt. Toplu konut, endüstriyel üretim ve ilerlemenin birlikte hareket ettiği ve yeni bir kentsel form ürettiği Frankfurt’ta aynı zamanda yönetim ve mimarlığın da aralarında, bu “yeni kentsel forma” doğrudan etki eden, güçlü bir bağ görülmüştür. Politik ve ekonomik koşullara göre hareket eden teknik gelişmeler, endüstrileşme ve inşaat iki savaş arası dönemde ilerleyebilmiş; Weimar yönetiminin başa geçmesi ile halk hareketi ve sesi güçlenmiş; sosyal demokrat bir yerel yönetime sahip Frankfurt “halk” için toplu konut çalışmalarını hızlandırmıştır. Frankfurt yönetiminin başındaki Ernst May, teknik, arsa ve finans hizmetleri üzerinden, geniş çaplı bir Frankfurt planının başına geçmiştir. Uydu Kent şemasından Werkbund’a, Breslau projesinden Unwin Bahçe Banliyö’ye kadar geniş bir yelpazeden yararlanılmıştır master planının tematik yaklaşımları için. Projenin bir diğer önemli teması da kentsel birlikteliği korumak isteyen May’in yeni oluşumu Frankfurt’un tarihi ve merkezi ile birleştirmek üzerinden kurgulanmıştır. Nidda vadisi ve Römerstadt Siedlung projeleri tam olarak tamamlanamasa da planın ana parçalarını ve çıkış noktalarını oluşturmaktadır. Planın hemen tüm parçalarında, bina yüksekliklerinden bağımsız olarak, zemin kat bahçeleri ve komünal teraslar tasarlanmıştır. Hem modern mimarinin hem de bahçe şehirlerin yarattığı fiziksel çevrenin birlikteliği, teknikle gelen rasyonel bir çerçevede ele alınmıştır. Öyle ki zamanla rasyonalizm bahçe şehrin naif standartlarının önüne geçmiştir. 
 !17 arch bahar’’15 Urban Forms, THE EXTENSION OF AMSTERDAM: –34 Geleneksel şehir planlamasının son demleri Amsterdam’da görülürken aynı zamanda mimarlığın planlamada oynadığı rol de, konut sorununu seri bir toplu konut üretiminin çözebileceğini ileri süren Berlage önderliğinde, yine bu kentte kendini net bir şekilde göstermektedir. Konvansiyonel prensiplere bağlı kalınmakla beraber esas amacı toplu konut inşa etmek olan Amsterdam planı modern bir atılım olmuştur. Öte yandan Berlage ile başlayıp Amsterdam School ile devam eden mimari yaklaşımlar artık stilistik bir arayıştan farklı olarak “kentsel” olanı aramaya başlamıştır. yüzyıl sonu ve yüzyıl başlangıcı arasında nüfusu önemli ölçüde artan Amsterdam için ilk düzenleme limandan başlamıştır. Liman bölgesinde başlayan inşaat önce bireysel daha sonra filantropik ve kooperatifler tarafından ele alınmıştır. Nihayetinde yerel yönetimin de katılımı ile konutlardaki sınıfsal farklılıklar ve sayıca yetersizlik iyileştirilme sürecine girmiştir. Zamanla inşa koşulları ve sonuç ürün kalitesi iyileşse de Amsterdam’ın deniz seviyesinden aşağıda kalması mülkiyet ve teknik anlamda planlamanın seyrini değiştirmiş ve sürecin uzamasına sebep olmuştur. Temelde sağlamlık/stabilite ve kanalizasyon problemlerine yol açan kentsel yapı, planın temel strüktürünü oluşturmuştur. Yoğun doku kanallar tarafından parçalara ayrılırken, ekonomik ve sağlam bir mekansal dağılım planlanmış; yapılarda yerel malzemeler ve sade bir tipoloji kullanılmış; birden çok katlı yapılarda karma kullanım sağlanmıştır. Limanın batı yakası ile tren hattı üzerinde konumlanan Spaarndammerbuurt, bütün bir kent planı içerisinde, Amsterdam School’un ilk yapılı manifestosuna ev sahipliği yapmış; toplu konut ve mimarlık ilişkisinin ön plana çıktığı bir yer olmuştur. Kent mekanlarını ve aralarındaki farkları vurgulamak adına harekete geçen “mimarlık” yol ve üzerlerindeki fasilitelerin organizasyonu; blokun kent içindeki yeri ve organizasyonu; cephelerin dış mekan yani kent ile ilişkisi üzerinden ilerlemiştir. Hem şehrin arandığı ve vurgulandığı hem de mimarlığın bu şehir kontekstine dahil olduğu Amsterdam’da bu hassas ve mütevazı yaklaşımın ardında Amsterdam School yer almıştır. !18 arch bahar’’15 “Hof” Viyana’sı ile “Berlage” Amsterdam’ı Bugün ve geçmişte Viyana’da avlu ve yerleşim anlamına gelen Hof, Aristokratların malikanesi/ çiftliği anlamına da gelmekte; bünyesinde kırsal ve kentseli bir arada bulundurmaktadır. ler döneminde işçi sınıfının iktidara getirdiği yönetim, yine bu sınıf için (belediyeler vasıtası ile) sosyal donatıları zengin, fiyatça erişilebilir, mimari stili ve konforlu yaşam şartları ile bütün bir şehri kuşatan muazzam bir yapı faaliyetinde bulunmuştur. Hof’lar biçiminde ortaya çıkan Kızıl Viyana, Sovyet Rusya’dan beklenecek ölçüde büyük bir inşa hareketinin sonucu olmuştur. Genel planı giderek değişen Viyana’da yer yer yoğun ve gevşek, bitişik ve ayrık nizam yapılaşmaları görülmüştür. Otto Wagner’in tasarladığı demir yolu köprüsü ve beraberindeki heykel ile stilize bir şekilde raylı sisteme katkı sağladığı altyapı sistemi, kent merkezinin görece dışında birbirine eklemlenen parçalardan oluşmuş bir çevre yolu ile geliştirilmiştir. Bu kesintisiz çevre yolunun Margarenten semtini kesen bölgesi Margarentengürtel olarak adlandırılmış ve burası işçilerin yoğunluklu olarak yaşadığı bir bölge olmakla kalmamış, sembolik bir önemin de mekansal karşılığı olmuştur. O dönemde “Onların (aristokratlar ve burjuvalar) Ring’i varsa, bizim (işçilerin) de Gürtel’imiz var.” söylemi sıkça yer bulmuştur. Viyana Hofları, sendika ve belediyenin elinde bulunan sosyal konut stokları olmaları ile, spekülatif rant değerlerlerine sahip olmamıştır. Bugün hala sendikaların elinde bulunan yapılarda işçi sınıfı yaşamakta ve alt yapı sistemleri ile yaşam kalitesini düzenlemek için belli bir bütçe disiplini uygulanmaktadır. Altyapı sistemleri geliştikçe, Viyana çevresindeki köy ve kasabalar yavaş yavaş metropolün parçaları haline gelmiş; küçük binalar dönüşmüş ve büyük şehir ölçeği geçerlilik kazanmıştır. Karl-Seitz-Hof ve ReumannHof gibi büyük bloklu ve avlulu yerleşimler, Viyana’da bu dönemde yaklaşık 60bin işçi için yapılmış başlıca sosyal konut yapılanmaları içinde yer almıştır. Ölçeği oldukça büyük; dış görünüşü ise oldukça gösterişli olan yapılar o güne kadar işçi sınıfı için görülmemiş bir hareketin sonuç ürünleri olmuştur. !19 arch bahar’’15 ReumannHof Üç ayrı yapı adasına yayılmış ReumannHof, yılları arasında bu büyük iskan faaliyetini yöneten belediye döneminde inşa edilmiştir. Avluları küçük aydınlanma boşlukları değil, kentsel tasarıma etki edecek kadar ciddi bir büyüklük ve stilde olan yerleşim, kullanıcıları (işçiler) için konforlu bir fiziksel çevre sunmuştur. Emekçi sınıf için ilk defa bu ölçekte bir yatırım yapılırken, tasarım nosyonu da yine ilk defa bu kadar uygulama içinde yer almıştır. Kızıl Viyana’nın yapılaşması büyük bir inşa hareketi olmanın ötesinde, komünist ve enternasyonel bir dayanışmanın yüzü olmuş; milliyetçi duruşun ötesine geçmiştir. İtalyan ve sosyalist bir politikacı olan Giacomo Matteotti’nin ismi MatteottiHof’a verilmiştir. Bu dönemde Viyana’yı kuşatan hemen her Kızıl Viyana yapısında görülen cephedeki yazı geleneği bu binada da bozulmamış dayanışma ruhu böylelikle açıkça vurgulanmıştır. Oldukça gösterişli bir yapı olan MatteottiHof; bahçe düzeni, yüzme havuzu, çalışılmış bir sokak - avlu ilişkisi ile özenle tasarlanmış dev bir blok niteliği kazanmıştır. MatteottiHof !20 arch bahar’’15 Cepheler verneküler bir geleneğin devamını yansıtırken, Alman ekspresyonizminden izler de taşımaktadır. Bu anlamda sadece yapı ölçeğine değil, kentsele de dokunan Hof’lar, tıpkı Peter Behrens’in Franz-Domes-Hof’unda olduğu gibi; arka avluları, bahçeleri, yeşil alanları ya da sokağa cephe veren zemin katlarındaki ticari fonksiyonları ile kamu kullanımına açık kentsel elemanlar olmuştur. Sahip olduğu yeşil ve açık alanlara rağmen, Bahçe Şehir hareketinden oldukça farklı olan Hof Viyana’sı, şehrin tamamen dışında ve ona dıştan eklemlenmiş değil; sayıca çok olmayan büyük bloklarla şehre entegre olan, mevcut ölçeğe ilişmeden ve onu kabullenerek, kentte bir düzen sağlamış ve kenti stilize etmiş bir aşı niteliğindedir. Hem planda hem de kesitte kente bir kimlik kazandıran bu mimari yaklaşım, monarşik bir baskı düzeni içinde sadece bir fikir olarak kalmamış ve uygulanmış bir politika olabilmiştir. Avusturya - Macaristan (tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi) aydınlanma ve sanayileşmeye geç kalmış; sanatçısını ve bilim insanını ezip sindirmiş bir dönemden Kızıl Viyana ile sıyrılmıştır. Bu sosyalist patlama, hem kendi başına faşizan olmayan hem de faşizmin önünü kesecek bir atılım olmuştur. H o f V i y a n a ’s ı s a d e c e siyasal ve yapısal bir hareket olmadığını, yapıların cepheleriyle, avlularıyla, açtığı boşluklarla, ışığı alış şekilleriyle; kullanıcı ile kurduğu ilişkilerle ortaya koymuştur. Behrens’in Franz-Domes-Hof yerleşiminde, dışa açılan avlusunun iç köşesindeki (belki de kimsenin dikkat etmeyeceği bir konumdaki) bir heykel ve üzerindeki “icht in der wohnung sonne im herzen” (evde ışık, kalplerde ışık) yazısı bu ilişkiye verilen özeni açıkça göstermiştir. !21 arch bahar’’15 Nehir kenarına yakın bir lokasyonda bulunan Winarsky Hof'ta ise, avlu içinde avlu; blok içinde blok tasarısı görülmüştür. Yine cephesinde Viyana Belediyesi’ne ait yazıların ve tarihlerin görüldüğü yapı, içinde kaliteli ve keyifli bir yaşam atmosferi sunmuştur. Bu gibi yerleşimlerle plandan cepheye, yapı ölçeğinden kentsel ölçeğe tasarım ön plana çıkmış; yüzyılın geç kalmış Viyana’sı olamadığı şeyi olabilmiş; Frankfurt gibi erken sanayileşmiş kentler existence minimum gibi zaman - efor çizelgelerinden daha değerli bir çabaya girmiştir. Versailles Sarayı ile neredeyse aynı büyüklükte olan, işçi sınıfının Versailles’ı Karl-Marx-Hof ise bir kilometreyi bulan cephesi, iki avlusu ve iki derisi ile yepyeni bir mimari ifadenin yüzü olmuştur. Yapının mimarı Karl Ehn eski ya da neo stilleri elemine ederek, klasikten evrilmiş değil Alman ekspresyonizminin izinde bir görünüş yakalamıştır. Aynı tip pencereler binayı bir kilometre boyunca dönerken homojen bir kompozisyon elde edilmiştir. İçinde sarı derisi, dışında kırmızı kılıfı ve dikey sirkülasyonları ile bir yerleşimde iki bina tasarlayan Ehn, kolektif bir yaşam alanı oluşturmuştur. İçlerinde, sosyal ütopyalarda yer eden, kreş ve çamaşırhaneler avlular tasarlanmıştır. Nazi döneminde, neredeyse Rusya’dan sonra, saldırılara karşı en büyük direncin görüldüğü yerleşim kolektif ve sosyalist atmosferi ile o dönemde sivil bir kışlaya dönüşmüştür. Karl-Marx-Hof !22 arch bahar’’15 Nazi döneminde Karl-Marx-Hof Berlage Amsterdam’ı lerde ortaçağ şehri Amsterdam’a uygulanmış Üç Kanal ve eski şehri saran yüzyıldaki Kalff Planı’ndan sonra, kazandığı toprağı paylaşan Hollandalılara; dayanışma ve kolektivitenin görüldüğü Hollanda’ya Berlage’nin sosyalist Plan Zuid’i ve örgütlemesi iyi bir şekilde uymuştur. Berlage’nin Güney Amsterdam’ı eklemlenmiş büyük parçalar halinde değil, tek ve yekpare bir bütün olarak şekillenmiştir. Sosyal konutlar ve yeni yapılaşmalar, yüzyıl bitişik nizam ölçeğinde ile bir omurga etrafında yerleşmiş ve Viyana’nın büyük bloklu yapısından farklı bir doku elde edilmiştir. Üç Kanal Planı ile Kalff Planı !23 arch bahar’’15 Plan Zuid, Berlage Berlage’nin tasarladığı bu omurga nehir kenarından geçip bir lades kemiği gibi tur attıktan sonra iç sokaklara ve bulvarlara doğru taşmıştır. Eskiden tarım alanı olan büyük alanlar birer büyük yapı adasına dönüşürken, aralarında kalan kalanlar caddelere dönüşmüş ya da kanal olarak varlığını sürdürmüştür. Omurganın geçtiği aralarda ise bu büyük yapı adaları ve büyük yeşiller yer almıştır. Asıl prensibi sonucunda, ilki meydan ve kule, ikincisi eski garın simetriğine inşa edilen gar olmak üzere iki odağa sahip plan Berlage’nin elinden bir resim tablosu gibi çıkmıştır. Üretim modeli ada ada üzerinden değil; ada gruplarının sendikalara verilmesi ile ortaya çıkan plan bir şablon olmaktan öte bir çeşitlenme olarak yeniden ve yeniden yorumlanmıştır. Viyana gibi küçük küçük parsellerden değil büyük yapı adası bloklarından oluşması ile Berlage Amsterdam’ı daha homojen bir yapıya sahip olmuştur. Yapılarla birlikte, onların da bir parçası olarak, yer alan avlu ve bahçeler aileler ve çocukları için, güvenli bir özgürleşme alanı sunmuş; kentsel bir avantaj sağlamıştır. Sokağa alternatif birer mekan gibi çalışan avlular kaliteli yaşam alanları sunarken, Viyana Karl Marx Hof’ta görülen girintili çıkıntılı tasarılar yerlerini daha yekpare düzenlere bırakmıştır. Hemen her yüksek blok !24 arch bahar’’15 ardında bulunan boşluklar (yeşil alanlar) konforun ve özgürleşmenin adresleri olmuştur. Tıpkı Camillo Sitte’nin tasvir ettiği gibi, blok-sokak-avlu sistemi ile meydanlar kendiliğinden oluşmuş ve doğal bir mekansal tasarı yakalanmıştır. Güney Amsterdam Planı, zaman içinde parça parça uygulanmış olsa da, Berlage’nin çizdiği ve hayal ettiği bir tasarıya ulaşılması bu kenti, planı ve plancı Berlage’yi diğer dönem ve tasarılardan ayıran en büyük fark olmuştur. Berlage Amsterdam’ı, !25 arch bahar’’15 Yüzyıl Başındaki Erken/Eleştirel Modernizme Manzaralar/Kentsel Örnekler/Gündemler Üzerinden Genel Bakış Metropol mimarlığı üzerine bir vizyon geliştiren Ludwig Hilberseimer, yüzyılda sanayileşmenin; yoğun göç ve artan nüfusun yarattığı kentsel problemleri bir ölçek sorunu olarak görmüştür. Küçük parseller ve üzerine dağılmış apartman sisteminden büyük parseller üzerine konumlandırılmış devasa blokların inşasını öngörmüştür. Yaya ve araç yolları ile yaşam ve ofis alanları farklı kotlarla ve ölçeklerle birbirlerinden ayrılmış; kent ölçeğinde büyük değişiklikler tasarlanmıştır. Fakat var olan yüzyıl aktörleri ile bu bloklaşma ve altyapı sistemi kurulamayacağından, kentsel planlamaya dair, ilk defa yoğun bir ihtiyaç duyulmuştur. Bu planlama sistemine kategorik olarak benzeyen bir başka proje Le Corbusier’nin Plan Voisin’i olmuştur. Tıpkı Hilberseimer’ın Berlin üzerinde küçük yapı bloklarını ve parsellerini büyük arazi parçaları, devasa bloklar ve geniş caddeler ile çözmesi gibi, Le Corbusier de bu tasarıyı Paris üzerinde e l e a l m ı ş t ı r. P l a n Vo i s i n ü z e r i n e spekülasyonların yapıldığı gibi Paris’i yerle yeksan etmeyen ancak var olan ile öngörülen arasında bir karşılaştırma yapan Le Corbusier, bu tasarısını Unite d’Habitation’da gerçekleştirmiştir. Le Corbusier, Unite d’Habitation, transatlantik kesiti !26 arch bahar’’15 İçinde barındırdığı iç sokakları, bahçeleri (terasları), çatı ve ara katlardaki ortak rekreasyon alanları, dükkan ve servis mekanları ile Unite d’Habitation sadece bir yapı gibi değil, kent ölçeğinde bir yerleşim gibi de çalışmaktadır. Boşluğu iki değil üç boyutlu olarak düşünen Le Corbusier, L biçimli daireleri oluşturduğu modülor sisteme göre tasarlayarak yeni bir ev kurgusu oluşturmuştur. Bütün bir yapı ortak alanları ile çalışırken, her bir ev de galeri boşlukları ve kentin basık duygusundan kurtaran terasları ile minimalist ölçeğinin ötesine geçerek bir yaşam alanı halini almıştır. Le Corbusier, Unite d’Habitation, daire iç mekanı ve teras kullanımı Eleştirel modernizmin bir başka ürünü olan Berlage’nin Amsterdam planı ise klasik kent planlarından çok daha farklı bir şekilde temsil edilmesi, farklı bir bakış açısı ile ele alınması ve öngörüldüğü şekilde uygulanması ile ön plana çıkmıştır. yılında Berlage tarafından planlanan, ’te revize edilip ’de uygulaması başlanan planda şehrin ana akslarını geniş caddeler oluşturmuş; yapılarda yerel malzemeler kullanılmış; işlevsel olarak karma kullanım tercih edilmiş ve zemindeki hayat canlı tutulmuş; her biri avluya sahip konut alanlarında bahçe şehir kesitleri görülmüştür. Berlage blokları parseller üzerine konumlanmış standart bloklar gibi dursa da iki ekspresyonist mimar olan ve Amsterdam School’da da yer alan Kramer ve de Klerk eli ile her bir yapı cephesi ve tuğla işçiliği ile özgünleşmiştir. Keyfi olmayan ve kentsel dokuya göre biçimlenen cephe açıklıkları ve materyal etkisi Amsterdam planının üç boyutlu bir !27 arch bahar’’15 şekilde düşünülmesinin bir sonucu olmuştur. yılında yapılan CIAM kongresi sonucunda güney Amsterdam planı genişletilmiş fakat Berlage etkisi azaltılmıştır. Günümüzde sıkça karşılaştığımız ve yüzyıla damgasını vuran planlama teknikleri (fonksiyonlara göre ayırma/zonelama yöntemi) ön plana çıkartılmış ve lejant üzerinden işleyen bir planlama yapılmıştır. Amsterdam Planı ve zonelar Yüksek moderne damga vuran bir başka proje ise Bruno Taut ve Martin Wagner işbirliği ile ortaya çıkmıştır. Bütüncül bir planlamadan ziyade akupunktur-vari kentsel deneyler yapan Taut ve Wagner, Berlin’de yılında Hufeisensiedlung’u (at nalı yerleşimini) tasarlamıştır. Viyana’nın büyük Hof’larından ya da Berlage’nin büyük yapı adalarından farklı olarak eklektik bir yaklaşım izlenmiştir. Merkezde bir göletin ve onun etrafında şekillenen at nalı şeklinde bir bloğun olduğu yerleşimde, geri kalan yapılar bu merkeze göre yerleştirilmiştir. Dış alana karşı perde görevi gören sınır bloklar, Unwin-vari arkalı önlü bahçesi olan ev dizileri, komünite toplanma alanları, bahçe şehir sokakları ve büyük blok anlayışının bir sentezi olmuştur Hufeisensiedlung. !28 arch bahar’’15 Merkezdeki at nalı biçimli yapıda balkon, pencere ve çatı katı gibi cephe elemanları görülürken, Taut kullandığı renkler ve tasarladığı mimari kurgu ile fenomenal duyguları ortaya çıkarmış; beyaz ve sade modernizimden farklı bir yerde durmuştur. Tıpkı Camillo Sitte’nin tariflediği gibi, organik bir şekilde oluşan ve sonunda hegamonik/barok bir hedefin olmadığı; önemli olanın yolun, çevrenin ve deneyimin kendisinin olduğu bahçe-sokak-ev sistemi at nalı bloğu etrafında tekrarlı bir şekilde yer almıştır. Bruno Taut, Hufeisensiedlung, renkli ve karakteristik cepheleri ile bahçe şehir-vari yerleşimi İşçi sınıfı için tasarlanan yerleşim toplumsal bir süspansiyon görevi görmüştür. Sınıfın “açıkta” kalmamasını sağlarken yol genişliğinden bahçe sistemine kadar tasarlanmış bir alan oluşturulmuştur. Bruno Taut ve Martin Wagner ile ortaya çıkan Hufeisensiedlung modern ile klasik arasında bir yerde dururken, bu aradalığın arkasında, Almanya’da Hellerau’da ilk bahçe şehri tasarlayan, Henrich Tessenow yer almaktadır. Henrich Tessenow cepheleri; modern ve klasik birlikteliği !29 arch bahar’’15 Saçak derinliği ve duvar kalınlı olmayan; pencerelerin duvara yapıştırıldığı; bahçeden ziyade mütevazı bir ön girişin yer aldığı; ne modern ne de klasik sınırları içine girebilecek tasarılarda bulunmuştur Tessenow. “İyi bir yaşamın” dünyaya mesafeli olmak üzerinden geleceğini ve olabildiğince sade bir şekilde de haz alınabileceğini düşünen Tessenow bu yaklaşımını yarattığı naif iç mekanlar ve dış görünüşler üzerinden aktarmıştır. Yaşam hazzını kapitalist tüketime endekslemek yerine Nietzsche yaklaşımı ile ilerlemiş; yassılmış duvar-gölgesiz saçak-uçuk bir dış cephe rengi-alçak kaldırımlar üzerinden yapılaşmıştır. Hellerau’da merkezde bulunan komünite binasının önce anıtsallaştıracak sütunlarla ortaya çıkarırken, hemen ardından yaptığı bütün dokunuşlarda bu anıtsallığı bozacak tasarımlar görülmektedir. Basık giriş kapısı, sütunlar ve az derinlikleri, girişin her iki tarafında bulunan basit görünümlü yapılar ile “gelenek ve modernite arasında” kalmayı sürdürmüştür. Bu anlamda Hufeisensiedlung göz önünde bulundurulduğunda aralarındaki benzerlik ve “arada kalmışlık” kolaylıkla okunabilmektedir. Tessenow pencereleri ve anıtsallaşmamış saçak gibi elemanlar at nalı yerleşiminde görülen Tessenow fragmanlarından birkaçını oluşturmaktadır. Yüzyıl başına damga vuran ve var olan Frankfurt’u önce Berlage daha sonra bahçe şehir-vari bir yapıya büründürmesinin ardından en sonunda, yeni teknoloji ve yapım teknikleri ile “Yeni Frankfurt” yaratan Ernst May ise eleştirel modernizme Siedlung Romerstadt tasarısı ile katılmıştır. Eğimli bir araziye oturan proje yer ile hemhal olmuş, bahçe şehir sokaklarına ve sistemine sahiptir. Hufeisensiedlung ile aralarında birçok benzerlik bulunan tasarıda yine arazi sınırlarına perdeleyici büyük bloklar yerleştirilmiş ve bu bloklar projeye genel bir şekil veren “çıpa-vari” bir işleve sahip olmuştur. Büyük blok-yol-küçük bloklar-arkalı önlü bahçe sistemi ile bir bahçe şehir kesiti veren yerleşim, köşelerde ve zemin katlarda ticari ve ortak alan kullanımları ile Berlage’nin Amsterdam planı arasında da parallellikler görülmektedir. Nidda vadisine bakan teras ve bahçeler, araziye göre şekillenen blok düzenleri ve sokaklar bir yüzyıl kentini ya da Le Corbusier’nin Plan Voisin’i anımsatmaktan uzak; tıpkı Tessenow tasarıları ve at nalı yerleşimi gibi hazine-vari bir arada kalmışlığın bir yansıması olmuştur. !30 arch bahar’’15 Modernitenin izini sürmeyi unuttuğu ancak hala var olan bu yerleşim eleştirel modernizmin öncülerinden olarak görülmektedir. Ernst May, Siedlung Romerstadt, Frankfut, Rotterdam’da ise yine yüzyılın ilk çeyreğinde mimar Jan Wils tarafından tasarlanan Papaverhof toplu konut projesi çevreye dizilmiş ikili evleri; ortak avluları, giriş ve dağılış noktaları ile ön plana çıkmıştır. Kapitalizmin sağ kolu Ford bantı formundan ziyade tasarlanmış geometriye sahip evlerde yeni ve modern bir dil arayışı görülmektedir. Her bir yapı içerdikleri odaların, bacanın veya çatının aynı detayla şekillenmesi ile belli bir kompozisyona sahip olurken; bu uyum tek tek evler üzerinde kalmamış ve yerleşimin genelinde bütüncül bir formal dil yaratılmıştır. Jan Wils, Papaverhof, Yine Rotterdam’da karşımıza çıkan J.J.P. Oud Kiefhoek yerleşimi de, yüzyıl başında, yapı adalarından oluşan ve arazi formuna göre şekillenen bir proje olarak tasarlanmıştır. Oud’un bir nevi imzası da olan de Stijl form ve kompozisyonlarının görülürken, yapılar neredeyse bir “endüstri nesnesini” andırmaktadır. Her şeyin minimumda tutulduğu (existence minimum) proje modernin radikal ipuçlarından birisi olmuştur. Bu durum özellikle “eski” ve “yeni” Rotterdam !31 arch bahar’’15 arasındaki fark incelendiğinde açıkça kendini göstermektedir. J.J.P. Oud, Kiefhoek, Rotterdam, !32 arch bahar’’15 Heinrich Tessenow, İhsan Bilgin Fazlalık, yük, kurtulma, yüzleşme, hafiflleme, yenilik, ilerleme gibi belli kilit sözcüklere sahip modernizm modernite içinde arınma arayışında bir mimarlık olarak karşımıza çıkmıştır. Yeniliği ve yeniyi yeğ tutan mimarlık soyutlaşmaya ve ögeleri uçuculaşmaya başlamış; ontolojik bir çözülme yaşanmıştır. Oysa Tessenow böyle devrimci ve “yıkıcı” bir dönemde tanıdıklık’tan kaçmamış ve klasizmin otoriterliği ile modernizmin uçuculuğu arasında kendine bir yer edinmiştir. lerde aktif olarak çalışmasına ve var olmasına rağmen, dönemin hareketli ve yüksek sesli ortamından uzak durmuş; tek tek mimari ögeleri, strüktürü ve ifadesi ile yapıyı harmonik bir şekilde ele almıştır. Sıkça karşılaştığımız “ya özgürlük ya ölüm” kanadından uzak durması dahi Tessenow’a hakiki bir başkalık kazandırsa da, asıl gücünü, ideolojik ve mimari bir güç gösterisinden değil sakin ve sarih çizgilerinden ve yapılarından almış; belki de hep bir adım geride ancak iyi bir yerde durmuştur.
 !33 arch bahar’’15 Postmodern Mimarlığa Geçiş Mimarlıkta yüksek modern temel anlamda, bireylerin ve toplumların alışmadığı; suni ve “sonradan olma” mekanlar üretmesi yüzünden başarılı olamamıştır. Venturi ile popülist ve Amerikancı/yeni; Rossi ile elitist ve Avrupai/eski üzerinden ilerleyen iki farklı fragman görülmüştür. Modernizmin içinde olmasına rağmen, post moderni ve onun hatalarını eleştiren başlıca iki örnek karşımıza çıkmaktadır. İlki Brinkman tarafından Rotterdam’da yapılan ve bugün hala ilk günkü canlılığı ile yaşayan istisnai bir yerleşme olan Spangen Quarter Housing’dir. Parseli saran dev ve bütüncül bir blok ile birden çok avlu oluşturan iç bloklardan meydana gelmiştir. İç avlu tarafında dolaşım yalnızca yeryüzü kotu ile sınırlandırılmamış ve zeminin yükseldiği bir sokak sistemi tasarlanmıştır. Geleneksel mimarinin ve etrafındaki ilişkilerin üst kotlarda da görüldüğü yerleşimde; ön kapı, iç kapı, avlu, oyun alanı gibi mimari eleman ve mekanlar sosyal ilişkileri güçlendirmiştir. Michiel Brinkman, Spangen Quarter Housing, Rotterdam Post moderni modernizm içinde eleştiren ikinci örnek ise Smithsonlar tarafından tasarlanan Londra’daki Barbican yerleşimidir. Büyük avlular ve bu avlular arasında var olan geçişler ile kesintisiz bir iç boşluk sistemi oluşturulmuştur. Zemin kotunun dışında, çatı katlarında ve ara katlarda tasarlanan farklı morfolojik unsurlar, Le Corbusier’nin sosyal alanlarından farklı olarak, kapasiteyi artırmak üzere tasarlanmıştır. Avlu etrafında kısa bloklar ve onların yanına yerleştirilen yüksek bloklar ise Londra’nın merkezinde olmasına rağmen Barbican’ı yoğun nüfuslu kılan bir başka kişi-konut stratejisi olmuştur. Birden çok alternatifi olan girişler; yatay ve düşeyde iyi çözülmüş ve kentin tek düze sokak sisteminden farklı sirkülasyon; yerleşim içinde oluşturulan panorama ve peyzajlar Barbican’ı farklı kılan mimari çözümlerdir. Yer yer anıtsal boyutlara uzanan yapı elemanları, iç avluları ve orta havuz gibi peyzaj elemanları post modern mimarlığın eleştirilerini içine sindirmiştir. !34 arch bahar’’15 Alison & Peter Smithson, Barbican Estate, London Teorisyen ve mimar Charles Jencks’in, yıkıldığı gün için “modern mimarlığın öldüğü gün” dediği The Pruitt–Igoe Housing, yıkılan ikiz kulelerin de mimarı olan Minoru Yamasaki tarafından Missouri, Amerika’da inşa edilmiştir. Yakın çevredeki farklı etnik grupları “terbiye etmek” üzere ortaya koyulan ve bir blok dizimi ile yapılan yerleşim, esas amacına ters düşecek bir şekilde çalışmıştır. Bireyleri “disipline” edemeyen ve var olan sosyal durumu iyice kötüleştiren yapıda, modernizmin uzun koridorları ve zemin kat boşlukları kriminal bir atmosfere dönüşmüştür. Yakın çevredeki bireyler “düşük kira teşviği” ile evlerinden çıkartılarak bu devasa ölçeğin içine yerleştirilmiştir. Ancak mahalle düzeninde az da olsa sağlanan güven ortamının burada iyiden iyiye kaybedilmesi ve yabancılaşmanın hat safhaya çıkması ile durum kontrolden çıkmış ve yerleşim yıkılmıştır. Minoru Yamasaki, The Pruitt–Igoe Housing, St. Louis !35 arch bahar’’15 The Pruitt–Igoe Housing, yıkım sekansı, Nisan !36 arch bahar’’15 Çöl Gülü, İhsan Bilgin Anlamı melekler şehri demek olan Los Angeles, metaforik bir şekilde adına yaraşır bir cazibeye sahip; bu cazibeye kapılarak umut eden alt sınıfın ve bu cazibeyi ticarileştirerek paraya çeviren üst sınıfın mekansal odak noktası olsa da, kentin sağladığı şartlar ve fiziksel ortam bundan biraz daha farklı. Bir nehir ve çöl arasında kalan kentte, bizim bildiğimiz anlamı ile “kentleşme” görülmese de gri gökyüzünün altında, dikeyde değil yatayda, sere serpe uzanan irili ufaklı bahçeli evler ve onları saran postfordist üretim mekanı kobiler o kadar yer kaplıyor ki ulaşım hatları bir üst kotta ve labirent-vari bir karışıklıkta çözülmüştür. Sınıf olma bilincinin giderek azaldığı, emeğin değersizleştiği ancak aynı zamanda da esnekleştiği kentte ayaklanmaların dahi etnik kökenli olduğunu görmek; postmodern üretimin postmodern bir yaşam tarzına dönüştüğünü daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Bir tarafta eğlence ve gayrimenkul piyasası, manzarası ve yüksek yerleşimleri ile cazibe merkezi olan Los Angeles; öbür tarafta gri ve basık havası, küçük ve dağınık üretim merkezlerine sahip; üstünden rakamlı ve geniş yolların geçtiği bir kent olarak karşımıza çıkıyor bugün. Postmodern yaşamın postmodern kalesi olarak da biraz.
 !37 arch bahar’’15 Postmodern Yüksek-Teknik ve Konforun Erken Adresleri, İhsan Bilgin Kültür merkezinin popülist bir söylem ve ticarileşmiş “işlev” olduğu yıllarda, yine üst başlıkta kültür merkezi olan, ancak bütün diğer yaklaşımlardan daha radikal, kapsayıcı ve yok-sınırlı bir program ve mimari dile sahip Centre Georges Pompidou, flâneur kültür severler için gerçek bir temas noktası oluşturmuştur. Mekansal olarak tüm işlev ve programları içine alan bu bir nevi sirkülasyon yapısı, cephesinde taşıdığı ve konvansiyonel yaklaşımlara oldukça uzak rengarenk borularla bireyi azami bir konforla sarmış; yüksek-tekniğin ve konforun erken adresi olma durumunu yakalamıştır. Erken olmanın da ötesinde aslında bir öncü mimarlık gibi var olan Centre Georges Pompidou’yu Weber & Brand ya da Piano’dan ayrı olarak Richard Rogers’ın bambaşka işlevdeki bambaşka yerlere konumlanmış yapılarında da görüyoruz bugün bakınca. Programlarına göre daha farklı şekillenen binalarda çocuksuluk yerini ciddiliğe ya da gezinti konforu yerine sterilliğe bırakmış olsa da, Pompidou’nun peşi sıra gelen ve görece erken olan bu adreslerde de mimarlığı ve kentsel bağlamla kurulan ilişkiyi okuyabiliyoruz.
 !38 arch bahar’’15 Postmodernizm Üzerine Duruş, Karşı-duruş ve Felsefi Yapılanmalar yüzyılda ortaya çıkan felsefi akımlar ve onlara karşı akımlar yüzyıl ve sonrasında karşılaşacağımız yeni akımlara ve postmodernizme zemin hazırlamıştır. Marx ile ortaya çıkan maddecilik ve karşı duran Hegel temelli idealizm; aydınlanma ile köklerini salan pozitivizm ve karşısında çıkış noktalarını duyulardan alan ve onları düşüncenin temeline koyan fenomenoloji yüzyılın düşünsel felsefesinde yer almış lere kadar varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Martin Heidegger fenomenolojiyi sözcükleri içindeki anlamları bulmak adına kırılması gereken bir küp olarak düşündüğünde, bu iç anlamlara ulaşabilmek için kullanmıştır. Hermeneutik yöntemle yaptığı bu çalışması, pozitivizmin aksine yorum bilgisine dayanmaktadır. Tekrar eden ve tekrar etmesi beklenen olguların dünyasına karşı, sosyal ve fiziksel olguların ortaya çıkış koşulları hesaba katılarak, her durum karşısında yeni değerlendirme ve yorum yapılmaktadır. Bu anlamda fenometologlara yakın bir konumda duran Heidegger, Nietzsche üzerinden de bir hamle yaparak, Varlık Felsefesi’ni ortaya atmıştır. “İnsan nedir?”i düşünen bu felsefi görüş; aklın, bilincin ve dünyada olmaklığın üstüne söz söyleyen ve cevaplar arayan bir açılım olmuştur. Siyasi ve sosyal anlamda hareketlenen lı yıllarda, lerdeki felsefi atışmalar da yeni bir döneme girmiştir. 2. Dünya Savaşı’nın geride kaldığı, kapitalizmin güçlendiği, kapitalizm çarkına girmemiş 3. dünya ülkelerinin yaklaşımları ve Çin devrimi ile sosyalizmin yeni bir soluk kazandığı, Küba’da bir gerilla ayaklanması olarak başlayan ancak Amerika’nın bu anti emperyalist bağımsızlık hareketine karşı müdahalelerinin yetersiz kaldığı bir dönem yaşanmıştır. Çin’in yine bu zaman aralığında Sovyetler’den ayrılması üçüncü kutbu ve dolaylı olarak Maoculuk ortaya çıkmıştır. yüzyılın en önemli düşünürlerinden Jean Paul Sartre edebiyatçı olmasının yanında anti kapitalist ve siyasi muhalif, Çin devrimi ile ortaya çıkan Maoculuk akımında da yer almıştır. Varlık felsefesi çıkışlı, sola açık, anti kapitalist, 3. dünyayı savunan ve yöntem olarak hermeneutiğe yakın Varoluşçuluk yine Sartre tarafından hem felsefi hem de siyasi alanda yer bulmuştur. Bilincin ve tarihin vurgulandığı, insanın aşkınlığının ön plana çıkarıldığı Varoluşçuluk, etnoloji ve dil bilim kaynaklı ve marksizme de alternatif olan Yapısalcılık tarafından eleştirilmiştir. Claude Levi-Strauss öncülüğündeki etnolojide, modernizmdeki gibi ezilen bir sınıfı değil; “insanlık” içinde kaybolmuş, nesli tükenmiş, adetleri yitirilmiş bir insanlığı arayan ve araştıran, görece nostaljik bir yaklaşımdır. Teknik olarak gelişmeyen ancak iktidar, kadın-erkek ya da kutsal ilişkilerin; insani ilişkilerin diğerleriyle aynı olduğunu öne sürmekte ve kayıpları savunmaktadır. Her şeyi strüktürel bir çerçeveden gören yapısalcılık beynin sofistike ürünü dil üzerinde durmuştur. Dil bilimci Ferdinand de Saussure, lerde dilin bir kelime haznesinin olmadığını; dilin kelime haznesinin ötesinde bir şey olduğunu dile getirmiştir. Tıpkı etnolojideki “aynı”lık durumu gibi, gelişmiş ya da az gelişmiş diller arasında bir fark olmadığı; temeldeki aynılıkları ön plana çıkartılmıştır. !39 arch bahar’’15 Bilimsel mantığın ve dil bilimin sistematik yaklaşımı üzerinden ilerleyen Yapısalcılık, kendinden sonra gelen Postyapısalcılığa zemin hazırlamıştır. Bir başka deyişle, Levi-Strauss ve Lacan öncülüğündeki Yapısalcılığın; Foucault, Derrida ve Lyotard gibi isimlerin başını çektiği Postyapısalcılığa doğrudan bir etkisi vardır. Daha sonra postmodern filozoflar olarak da adlandırılacak grup, Postyapısalcılık üzerinden insanın bilinemez taraflarına karşı yeni ve yapısal bir olgu peşinde olmuştur. Fenomenolojinin ve Varoluşçuluğun izlerinin de görüldüğü yaklaşımda; yine dilbilim, antropoloji, sosyoloji gibi yan dallarla ortak çalışılarak Yapısalcılık sorunlaştırılmıştır. Bu grubun içinden çıkan postmodern filozoflar ise metaforik olarak aydınlanmaya karşı karanlığı savunmakta; çevreye ihtiyaç duymadan kendi kendi var olmayı ve aynı kalmayı hedeflemektedir. Jacques Derrida’nın yapı çözücü olarak adlandırdığı durum; yapıyı tıpkı kimyasal bir reaksiyon gibi çözerek deşifre etme ve anlama üzerinden gerçekleştirilmiştir. Derrida’ya göre bu durum bir oyuncağı vura vura kırıp parçalamaktan öte; o oyuncağı söküp parçalarına ayırarak onu anlamak ve yeniden yapmaktır. Bütün bu felsefi duruş ve karşı duruşların, bu hareketli dalgaların hegemonyası içinde eleştirel kalan ve akımlara kapılmayan Adorno, gerçek, hakikat ve sahiciliği savunmuş; Lacan ise Freud üzerinden insanın gerçekleşmemiş bir potansiyeli olduğu yanılgısının ortadan kalktığını tespit etmiştir. Ne revizyonist ne de ortodoks davranan bu iki düşünür, tıpkı mimari bir orta yol çizen Tessenow gibi hareket etmiştir. Edgar Allen Poe’nun dolayımlar üstüne kurulu, intersubjektif temelli metni Çalınan Mektup yazmasının ardından, Lacan’ın Poe’yu; Derrida’nın ise Lacan’ı yorumlaması ile, 3 devekuşu, “Çalınan Poe” metnini ortaya çıkmıştır. Mühim olanın sonuç değil süreç olduğu ve pozitivizmin aksine daha derin ve katmanlı bir okumanın yapıldığı bu metinde, felsefi akımların hazırladığı altlıktan bakılarak bir anlamlandırma yapılmıştır. TİP, PROTOTİP, ARKETİP Toplumsal bilinçaltı üzerine birlikte çalışan Sigmund Freud ve Carl Gustav Jung; bireyin karakterini ve karar mekanizmalarını sadece aile ve seksüel dürtülere bağlı olmadığı konusunda ayrılmıştır. Jung, bilinç ve bilinçdışı gibi iki kavram üzerine yoğunlaşmış; bilinçdışını da kollektif bilinçdışı diyerek özelleştirmiştir. Kollektif bilinçdışı, bireyin fark etmeden topladığı imgelerin ve kavramların yani toplumun kafasında aynı ideaları yansıtan arketiplerin karar mekanizmasına ve karaktere etki ettiğini dile getirmiştir. Bu anlamda, Platon’un “zihindeki idealar ve imajlar” görüşünü bir üst aşamaya taşımıştır. “Mimarlık nedir?” sorusuna “Mimarlık arketiplerdir.” diyerek net bir cevap veren ve belki de bu soruya dair son sözü söyleyen Aldo Rossi ise, insanı karanlığa çeken; düşüncenin kayganlığına !40 arch bahar’’15 ve hayallerin uçuculuğuna uyan bir mimarlık arayışında olmuştur. Modernizmin sınırları olan rasyonalizm ile fonksiyonalizmi, ardında saklandıkları tip ve prototip ölçeğinde ele almıştır. Prototip ve beraberindeki sanayi ürünü binaların kibrit kutusuna benzemesi gerektiğini söyleyen modernizmin karşısına, kibrit kutularının da binalara benzeyebileceğini söyleyen postmodernizm gelmiştir. Bir üretim metodu, fordizm, olmuş prototipin altında ezilen tipi ve onun hakikatini Rossi, arketipler aracılığı ile göstermiştir. Bir şehir mimarı olan Rossi, İtalya’nın Venedik şehrinin ve onun yapılarının, sivri kulelerinin, doğal elemanlarının bir okumasını yapıp simgesel bir ürün tasarlamış; bir şehir arketipi yaratmıştır. Bütün bir şehri kendinde toplayan Teatro del Mondo, Venedik kanalı üzerinde geçmişi ve bugünü ve en önemlisi de şehri simgeleyerek salınmıştır. Aldo Rossi, Teatro del Mondo, Venedik, Fakat Rossi’nin Berlin’de, binaların avlulu olması ve kenarlarının caddeleri tutması üzerinden tasarladığı, Quartier Schützenstrasse, şehre ait olmayan; doğrudan doğruya arketipin mimarlık üretimine dönüştürüldüğü bir yapı olmuştur. Eleştirel olmak üzere tasarlanan bu rengarenk avlulu yapı, şehre ve şehir tipine yabancı kalmış; temelde, Alessi markalı kahve makinelerinden farklılaşamamıştır. !41 arch bahar’’15 Aldo Rossi, Alessi Kettle ve Quartier Schützenstrasse (evetleyici postmodernizm) !42 arch bahar’’15 Theories of the Postmodern, Fredric Jameson Hem politik hem de estetik bir soru olan postmodernizmin özünün nasıl tanımlanacağı, kelime anlamının da işaret ettiği gibi modernizmle kurduğu ilişki üzerinden farklı bakış açıları ile yanıtlanmaya çalışılmıştır. Jameson’ın işaret ettiği dört farklı duruş temelde, antimodernci ve postmodernci; modernci ve antipostmodernci; modernizmin yenilenmiş bir yüksek ürünü olarak postmoderni görenler; son olarak da, postmoderni, geleneğe karşı dejenere olmuş pop kültür ürünü olarak görenler. Kimi zaman safi anti bir tutumla karşılaştığımız kimi zaman siyasal ve sosyal faktörler çerçevesinden daha derinlemesine bir yaklaşım bulduğumuz postmodernizm taraflarından aslında hiçbiri postmodernizmin iyi ya da kötü olduğunu söylememiş; daha doğrusu söyleyememiştir. Bugün bizlerin, postmodernizmin içinde yaşayan olarak da, böylesine net çizilmiş sınırlar üzerinden konuşması epey zor. En iyi şartlarda yapabileceğimiz, geç kapitalizmin yarattığı yeni bir sosyal yapılanma ve kültür değişimi üzerinden ortaya çıkan kültürel üretimleri değerlendirmekle sınırlı kalmaktadır. Bunun nedeni de, mimarlık üzerinden bakacak olursak, postmodernizmin modernizm gibi homojen ve ayrıksı olup kendini ortaya çıkarmayan; kentle hemhal olan heterojen ve muğlak bir yapıya sahip olmasıdır. Yine aynı şekilde, sanatta da eskiden (modernizmde) olduğu gibi popüler ve elit kültür ayrımlarının yerini artık tek bir KÜLTÜRün almasını ve oluştukça artan bir üretim döngüsüne girmiş olmamızı da bir başka neden olarak ele alabiliriz. Postmodernizm, kuramlarla anlatılması güç, sınırları ve tanımlamaları havada salınan uçucu bir dönem. Modernizm ve postmodernizm ikililiğine takılıp kalmak ya da bir üçüncü faktörlerle denklemi kolaylaştırıp belki zıt belki de aynı oldukları sonucuna varmak, postmodernizmin sınırsızlığını ve netsizliğini ortadan kaldırmaya yetmeyecektir.
 !43 arch bahar’’15 Masumiyet Müzesi ve Postmodernizm Temel özelliği olmayan/hayal edilen bir şeyin sunulması olan edebiyatta, her ne kadar kurmaca da olsa, modernistler mutlak gerçeğin peşinde olmuş ve bu “tek”liği sunmuştur. Postmodernist edebiyatta ise gerçeğin göreceli olduğu; kurmaca ile gerçeğin iç içe olduğu akıl yolu ile çözülmesi daha zor bir katman yaratılır. Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi, okuyucuyu muğlaklık içinde bırakması ve ona gerçeği sorgulatması; kurmaca-gerçek ikilemini ortaya koyması bağlamında postmodernist bir romandır. Üst kurmacası bir muğlaklık yaratmak üzere okuyucu ile buluşan roman, bir adım daha öteye gidip, Masumiyet Müzesi Yapı Projesi ile gerçeklik ve kurgu arasındaki aşmış; anlatısını kendinden dışarıya çıkarmıştır. Romanın iki kahramanı, Kemal ve Füsun, arasındaki ilişkinin sonlanması üzerine, Kemal Füsun’u tamamen kaybedinceye dek ona dair objeleri adeta bir kleptoman gibi çalıp biriktirmiştir. Füsun’un ölümünün ardından, önceden yaşadığı evi bir müzeye çevirmek ve “anı”larını sergilemek istemiştir. Bu noktada edebi ürün bir kurgu olmaktan çıkmış ve Çukurcuma’da Brukner Apartmanı’nda mekânsal bir gerçekliğe dönüşmüştür. Bu anlamda, Masumiyet Müzesi ile edebiyat bağlamında karşılaştığımız postmodern muğlaklık, yine bu roman üzerinden mimarlık boyutuna taşınmıştır. Bir koleksiyon ya da önemli bir kişiliğin (sergilenmeye değer) nesne ya da objelerle ilişkili “müze” mekanı bu noktada, hayali kişi ve olayların sergilenmesi ile ilişkilenmiş; onları bir nevi maddeleştirmiştir. Bank of England’ın mimarı ve bir harabe-sever Sir John Soane da evini koleksiyon ürünleri sergilemek üzere bir müzeye çevirmiş; atipik bir Londra sıra evini kurgusal bir boyuta taşımıştır. Sir John Soane Evi/Müzesi, Londra !44 arch bahar’’15 Çukurcuma’da sıradan ve eskimiş bir apartmanın kurgusal olayların ve onlara dair nesnelerin sergileneceği bir müzeye dönüştürülmesi ise Soane evini bir müzeye çevirmekten çok daha farklı bir yapıda gerçekleşmiştir. Karakterlerin ve olayların kurgusal olması, yapı içinde gerçekten yaşanmaması, mimari müdahale olanağını sağlamıştır. Hali hazırda seyir mekanı olmaktan uzak, küçük odalardan, ince uzun dar bir mekandan oluşan yapı, dış çeperleri korunarak yani sıradan apartman görüntüsü kaybedilmeden iç duvarlar yıkılmış; parçalı bir mekânsal düzenden yekpare bir sergi alanı elde edilmiştir. İhsan Bilgin, Masumiyet Müzesi, İstanbul; kat planları ve cephedeki dönüşüm Merdivenin sağır cepheye çekildiği, orta alanı hafifletecek bir galeri boşluğunun yaratıldığı, dış çeperin korunduğu ve bütüncül bir iç mekanın yaratıldığı proje ile sıradan bir aile apartmanından bir sergileme alanı yaratılmıştır. Roman karakteri Kemal’in obsesyonunun nesneleri ve anıları,(izmaritler, sarı ayakkabılar, kahve fincanları vs.) kurgusal ile gerçek arasındaki bir sınırı aşarak; izleyiciyi mutlak değil tam tersine muğlak bir dünyaya sürükleyerek postmodernist romanın postmodernist yapısında sergilenmektedir. 
 !45 arch bahar’’15 Modernizm ve Postmodernizm, Orhan Koçak Postmodernizm her ne kadar sonunda -izm (akım) ekini almış olsa da, sınırların ve ayrımların belirsizleştiği, herhangi spesifik bir şeye/zamana hitap etmeyen, kapsamlı bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Ya da Jameson’ın Theories of Postmodernism metninde okuduğumuz gibi kültürel bir çerçeve olarak. Ancak bütüncül ve kapsayıcı tanımlara sahip olsa da, postmodernizm için totaliter bir yapı demek de doğru değil; hatta tam aksine bütünlüklerin parçalandığı ve her bir parçanın kendi bağımsızlığını ilan ettiği sürekli olmayan bir olgu postmodernizm. Bu yüzden de modernizm öldüğü ya da görevini tamamladığı için sıra postmodernizmde demek oldukça zor. Yine de modernizm ve postmodernizm arasındaki farkı ya da belki de benzerliği anlatabilmek kadim sanat üzerinden mümkün olabilir. Din, devlet ya da siyaset gibi dışsal olanların buyruğunda bir kadim sanat; bu dışsal olanı dönüştüren modernizm; dönüştüremeyecek kadar yorgun ancak modernin dönüştürme tekniklerini amaç edinen postmodernizm, bu mümkünlüğün denklemini oluşturmaktadır.  Tıpkı Orhan Pamuk’un romanlarında okuduğumuz gibi, postmodernizmde her anlatının arkasında bir başka anlatı yer alırken ve nihai bir noktaya ulaşılmazken; modernizmde hikaye (ya da görünüşte gerçeklik) ulaşılan ve hatta aşılan bir nokta olarak kabul edilmektedir. Gerçeklik ve görünüş modernizm için mesafeli kavramlarken; postmodernizmde bu mesafe ortadan kalkmaktadır.  Zamansal kavramların ve geçişlerin modernizmin merkezinde yer almasına karşın postmodernizmde mekansal kavramlar ve tekrarlar karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki postmodernizm bir nevi tarihi yağmalarken; modernizm, Le Corbusier'nin geçmiş zamanı arkasında bırakarak geleceği tasarlamasına imkan vermektedir. !46 arch bahar’’15 Kara Para Kapitalizmi ve Gayrimenkul Piyasasının Gelişmesi Devletler ve uluslararası örgütler gibi dünyadaki meşru güçlerin denetiminden; vergiden ve sermaye birikiminden kaçan kara para; Marx’ın belli bir paranın yatırım yapılıp sonucunda meta üretilerek çoğaltılması ile oluşan sermaye ve bu sermayenin çoğalması ile meydana gelen sermaye birikimi tanımlarından farklı olarak; belli bir sistemin içinde yer almadan bağımsız hareket etmektedir. Bu anlamda kara para kapitalizmi, tarihi eser ya da sanat eseri kaçakçılığı; uyuşturucu ve kumar; rüşvet ve şantaj; mafya ve kriminal ağlar; gösterişçi lüks tüketimi; gayrimenkul yatırımları gibi çeşitli dolaşım ağlarına ve duraklarına sahiptir. Bugün özellikle gayrimenkul yatırımlarının kara paranın aklanması için öne çıkmasının temel nedeni göz önünde olmanın görülmezliğinden (gizli görünürlükten) kaynaklanmaktadır. Palm Spring ve Dubai genel görünümü Bu gizli spekülatif gelişimin görünür sonuçları Palm Spring ve Dubai’de ( 2 çöl 2 vahada ) kendini net bir şekilde göstermektedir. Üzerinde kaktüs dahi yetişmeyen, Rock Mountains dağlarının ardında, suyun dış çevreden getirildiği bir coğrafyada; yapay palmiyelerin ve içinde taşıma su olan havuzların yerleştirildiği Los Angeles; denizleri kumla doldurularak oluşturulan yapay adalarda yükselen yüksek blokları ve Canary Wharf ile La Defense’ten katbekat büyük ölçekteki ticaret (kara para) merkezi ile Dubai, çöllerin vahalaştırıldığı birer yapay dünyaya dönmüştür. Kapitalizmin gayrimenkul dışındaki diğer bir sonucu olan faşizm, Max Horkheimer ve Theodor Adorno ile Aydınlanmanın Diyalektiği’nde; Hannah Arendt ile Human Condition’da; Rene Magritte ile ise yine Human Condition isimli resminde ortaya koyulmuş ve eleştirilmiştir. Bugün yaptığımız her şeyin dolaylı bir sonucu yani aslında kapitalizmin doğrudan bir sonucu olan küresel ısınma ise faşizm ve gayrimenkul yatırımlarından farklı olarak dünya dışı değil; dünyanın !47 arch bahar’’15 kendi içinden ortaya çıkan bir sonuç ve uzun vadeli süreç olarak kendini göstermektedir. Postmodern Dünyanın Sektörleri Otomotiv, beyaz eşya gibi mavi yaka/fordist sektörlerden; hizmet, servis gibi beyaz yaka/ postfordist sektörlere, Reklam, proje danışmanlığı, koordinasyon, seyahat, eğlence, boş zaman ve toplu konut programlarından; rezidans, avm ve ofislerin birlikte çalıştığı karma kullanımlı programlara geçilmiştir. Bugün karşı karşıya kaldığımız spekülatif piyasa kavramı, günümüzde sinema yıldızı, yazar, starachitect gibi tanınmış olan bireyleri kapitali etkileyecek birer meta haline getirmiş ve bu yüzden de sıradan bir hayatı değil, arka planı olan bir kurguyu yaşamasına neden olmuştur. Aynı şekilde spekülatif olan gayrimenkul piyasası da göreli ve katmanlı yapısı ile belli kurgular üzerinden çalışmaktadır. Fiyatı belirlemek üzere arsanın yeri dışında hiçbir temel faktörün olmadığı gayrimenkul piyasası, anarşik ve postmodern bir düzenin temsili halindedir. Gayrimenkul yatırımlarının küresel ölçekte dağılımı Paris, Tokyo, New York, Londra ve Berlin gibi kentler gayrimenkul piyasasının gelişmesine ve para birikimine dünya çapında katkı sağlamıştır. Öyle ki bugün gayrimenkul piyasasına yapılan yatırımın %50si, yalnızca bu 30 süper-kent tarafından yapılmaktadır. !48 arch bahar’’15 Berlin 2. dünya savaşı sonrasında, soğuk savaş sırasında, sektörlere ayrılmış Berlin’i fiziksel olarak da ayırmak üzere inşa edilen Berlin Duvarı’nın yılında yıkılması ile Almanya farklı bir politika izlemeye başlamış; oportünist siyasetçiler daha yeni ve daha güçlü bir Almanya hedefi koymuştur. Fakat o zamana kadar sürekli rekabet halinde olan batı ve doğunun birleşmesi sosyal ve ekonomik açıdan oldukça zor bir süreç olmuştur. Daha zengin ve varlıklı olan batı Almanya’nın karşısında, mali açıdan zayıf bir doğunun olması, birleşmenin kaça mal olacağı gibi konuları gündeme getirmiştir. Önceden bir değil iki olan Berlin’i tekleştirme çalışmalarında, (fazlalık olarak görüldüğü için) kapanan kurumlar bir çok insanın işsiz kalmasına yol açmıştır. Büyük çaplı mekansal bir değişim yaşayan Berlin, aynı zamanda toplumunu da yeniden inşa etmiş; batı ve doğunun kural ve kanunları bir araya getirilerek yeni bir düzen sağlanmıştır. Yüzyıl başında Berlin ve sonrası Berlin’de bölgesel planlamalar sonrası Berlin projelerinde küçük ve parçalı yerleşimlerin yerini büyük leke binaların aldığı görülmektedir. Bu projeler temel anlamda iki bölgede, omurga-vari bir yerleşimle, yoğunluklu olarak gerçekleştirilmiştir. Paris’in ya da Londra’nın gerisinde kalmaması amaçlanan Berlin’de Friedrichstrasse canlandırılmış; Mitte’nin kuzeyinde kalan ve Spree nehrinin geçtiği bölgeye, bakanlıkların ve başbakanlığın olduğu yeni bir yönetim aksı inşa edilmiştir. Bu iki bölgenin dışında Friedrichstrasse’nin devamında kalan Potsdamer Platz ve Leipziger Platz de yeniden canlandırılmıştır. Yeni Friedrichstrasse üzerindeki yapılar geleceğin postmodernist mimarları tarafından tasarlanmış; doğu ve batı bütünlük konsepti üzerinden konut, çarşı ve ofis birlikteliğini içeren karma kullanımlı programlar yazılmıştır. Bugünkü AVM’lerin ve k a r m a p ro j e l e r i n o r t a y a ç ı k ı ş y e r i o l a n Friedrichstrasse projesinde oldukça büyük bir mali harcama yapılmış; kamu ve özel şirketlerin ortaklığı !49 arch bahar’’15 ile dev bir omurga üzerinde yeni konutlar, ofisler ve alışveriş merkezleri tasarlanmıştır. Duvarın yıkılmasının ardından önemli bir çekim noktası haline gelen Potsdamer Platz, özellikle Berlin’i yeniden inşa etmek isteyen mimar ve planlamacılar için bir başlangıç noktası ve kilit bölge olarak görülmüştür. Bir yapı alanından ziyade sosyolojik ve siyasi bir ifade halini alan Potsdamer Platz, iki Berlin’i birleştirecek ve yaraları saracak bir lokasyon olarak kabul edilmiştir. Kendi içinde bir şehir gibi çalışması planlanan Potsdamer Platz için Berlin Senatosu tarafından açılan yarışmayı kazanan projede yapı adası fikrine sadık kalınmıştır. Çarşı-avlu-konut-ofis zinciri şeklinde çalışan tasarımda üçgen ve kare yapı adaları ile onları kesen caddeler ve bu adalara yerleşmiş U bloklar görülmektedir. Tıpkı yüzyıldaki gibi içe açılan avlu sistemli yapıların görüldüğü proje fiziksel büyüklüğü ve mali yükü nedeni ile proje uygulamasında farklı parçalara bölünmüştür. Ortak normlara göre çalışan farklı mimarlık gruplarının çalışmaları sonucunda; Mercedes, Hyatt, Sony gibi büyük şirketlerin yer aldığı yapı adaları birbirlerine dükkan caddeler üzerindeki (iç) sirkülasyonlar ve cephe elemanları gibi mimari tasarılarla bağlanmıştır. Fiziksel entegrasyon adına aynı malzemenin farklı tonları kullanılarak bir cephe bütünlüğü sağlanmış ve temeldeki bütünlük konsepti devam ettirilmiştir. Yapıldığı sırada, Avrupa’nın en büyük inşaat alanı olan Potsdamer Platz - Berlin’in yeniden inşasındaki başlangıç noktası - bir yandan tarihin yarattığı yaralara sararken bir yandan da tarihi işlevinin izini takip etmekte; bugün fütüristik bir ticaret merkezi gibi çalışmaktadır. Potsdamer Platz inşaat aşaması ve kuş bakışı görünümü Paris yüzyılda Haussmann ve inşaatla yakaladığı sıçramayı yeniden elde etmek ve güçlenmek isteyen Fransa, Amerikan rekabetçi yapısı sonucu Paris’te La Defense inşa edilmiştir. Louvre’dan başlayan ve Champs-Elysees boyunca devam eden tarihi aksın ucunda yer alan La Defense bugün Avrupa’nın en büyük iş merkezi alanıdır ve Paris’in birçok yüksek katlı yapısını içermektedir. !50 arch bahar’’15 Londra Margaret Thatcher hükümeti İngiltere’nin iktisadi zayıflığını ortadan kaldırmak için, spekülatif bir ivme ile ekonomiyi canlandırmak istemiştir. Merkeze ve çalışan bölgeye yakın bir lokasyonda bulunan ve kullanılmayan “dock” bölgesi Canary Wharf’a; Thames Nehri’nin doğu rıhtımı insanların boş zamanını satın alan hizmet sektörü için Southbank’e evrilmiştir. Canary Wharf ikinci bir City yani Londra’nın ikinci bir iş merkezi haline gelirken, doğu rıhtımındaki eski depolar restore edilip kafe, dükkan, restaurant gibi boş zaman odaklı programlara dönüştürülmüştür. Bu anlamda Herzog de Meuron’un bir elektrik santralini Tate Modern’e dönüştürmesi, tüm dünyaya rol modeli olacak bir yapıya da imkan sağlamıştır. Canary Wharf, Londra - dönüşümden önce ve sonrası Canary Wharf ve Southbank projelerinin ilerlemesi ile eski City bölgesine, ortaçağ şehrine, hücum edilmeye başlanmıştır. Şehir merkezinde olumsuz sonuçlar görülse de, bu projelerin Thames Nehri kenarında yer alan Thames Barrier Park and Residence gibi başarılı projeler de ortaya çıkmıştır. Thames Barrier Park, Londra !51 arch bahar’’15 Amsterdam Londra’nın izlediği liman stratejisini takip ederek canlanmaya başlayan liman kentlerinden biri de Amsterdam olmuştur. Westerdok ve Zeeburg gibi kanal konseptli projelerin yanında; konteyner toplu konutlarından, çelik grid sistemle bölünerek gençlerin kullanımı için dönüştürülmüş belediye binalara; eski bir vincin betonarme ayaklarından evrilmiş ofis binasından, müzik hole dönüştürülen liman tesisine, kent için geniş bir çerçevede projeler tasarlanmıştır. Hamburg Liman ve yapılı kent dokusunun neredeyse aynı izdüşümü kapladığı Hamburg da İngiltere ve Amsterdam gibi liman kenti politikalarını izlemeye başlamıştır. Tıpkı Thatcher’ın müdahalesi gibi yapısal bir müdahaleye maruz kalan Hamburg da neredeyse bir kent daha inşa edilmiş ve toplamda eskisinden çok daha büyük bir alan kaplanmıştır. İş merkezleri, karma yapılar ve liman projeleri ile gayrimenkul sektörü son yıllarda büyük bir ivme kazanmış; yaşlanan Avrupa’yı canlandırmış, hareketsiz bölgeleri (orijinal Dubai ya da Palm Spring gibi) harekete geçirmiş; ve temelde kara para kapitalizminin kaçış noktası olmuştur. 
 !52 arch bahar’’15 Barselona-Hamburg, Dirk Schubert Endüstrileşmenin giderek arttığı yüzyılda kapitalizm ve küreselleşmenin yani ticaretin ve onunla birlikte gelen toplumsal ve kültürel yeniliklerin görüldüğü liman kentleri kara şehirlerinden kültürel mirasları ve morfolojik özellikleri ile farklı bir yapıya sahiptir. Ancak, kent içinde fiziksel olarak büyük bir yer tutan limanlar yakın zamana kadar güvensiz ve olumsuz imajları ile gündelik rutinden uzak kalmıştır.  Bugün ise Barselona ve Hamburg gibi liman kentleri başta olmak üzere, bu yabancılaşma, kentsel dönüşüm ve yapılaşma projeleri ile kırılmaktadır. Kent ve limanı ayrı ayrı değil, bir bütün olarak düşünmek gerektiğini kabul eden planlarda geçmiş ve gelecek; su ve kara; konut, eğlence, hizmet ve ticaretin tek bir kotada eritilmesi amaçlanmaktadır. Bu dönüşüm ve yapılanma ihtiyacının arkasındaki en büyük etmen, limanın geleneksel yapısı kentin geleceğine bir nevi ayak bağı olmasından kaynaklanmıştır.  Dönüşüm ve yapılaşmalar ile bölgesel çekiciliğin, yerel yaşam ve konut kalitesinin arttığı Barcelona ve Hamburg kentleri, bugün hem uluslarası (global) rekabetin içinde yer almakta hem de kent içinde (lokal) katılımcı süreçleri içeren projeler ile küçük ölçekte büyük değişikliklere sahne olmaktadır. 
 !53 arch bahar’’15 İstanbul; Konstantinapolis’ten Metropole Tarihi Yarımada, Konstantin Dönemi ve yapıları Geriye duvar izleri kalmış hipodromu; günümüz Yenikapı boşluğuna fiziksel olarak yakın saray ve limanı; iki tarafında arcadeların yer aldığı, ortası at arabalarına kenarları yayalara ayrılmış, yer yer genişleyip forumlar oluşturan ve Sarayburnu’ndan Aksaray’a uzanan Divan Yolu; bugün UNESCO koruması altında olan ve döneminde bütün şehri kuşatan kent elemanı surları ile tarih içinde ilk olarak Konstantin İstanbul’u karşımıza çıkmaktadır. Zamanla Bizans’tan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve sonrasına tarih içinde pek çok kere evrilen, dönüşen ve değişen İstanbul temelde siyasal ve ekonomik nedenlerle şekillenmiştir. Bizans İmparatorluğu’ndan sonra İstanbul’un başına geçen Osmanlı değişime her tepeye birer cami yaparak başlamıştır. Uzaktan kendini gösteren ve anıt-vari bir duruşa sahip olan yüce yapılar amaçlanmış; bir merkez kubbesi, yarım kubbeleri ve üçgenleri ile camiler tasarlanmıştır. Her yeni dönemde biraz daha ortaya çıkan kent silüetini, Osmanlı’nın tepelere yaptığı bu yapılar ile şekillenen uzun vadeli bir projenin sonucu olarak da kabul edebiliriz. İnşaat ve yapı ölçeği Roma’dan çok daha fazla olan Osmanlı’da Fatih Camii, Süleymaniye Camii ve Topkapı Sarayı gibi Roma sarayından dahi katbekat büyük ve iddialı yapılar ortaya çıkmıştır. !54 arch bahar’’15 Mimar Sinan, Konstantin sarayının kilisesi olarak inşa edilen, Ayasofya’nın kubbe sistemini çalışmış ve yapısal deneylerinde temel olarak kullanmıştır. Dikeyde yükseklik, yatayda araziye yerleşim olmak üzere pek çok mimari deney yapan Sinan, sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ile birlikte sadece kent içinde değil kent dışında da pek çok proje yapmıştır. Ticareti yani para akışını sağlamak için, o dönemin en aktif hattı olan İpek Yolu üzerinde konaklama ve çarşı gibi yapılar inşa edilmiştir. Kahire’den Belgrad’a kadar uzanan yol üzerinde, başı boşluktan uzak, kontrollü ve emniyetli bir ortam yaratılmış; dolaylı olarak ticarete ve imparatorluğun zenginliğine katkı sağlanmıştır. Farklı zamanlarda yapılması ile iki farklı merkezi olan Kapalıçarşı, Divan Yolu üzerine konumlanmış ve kentin merkezi çarşısı olmuştur. Günümüzde yoğunluklu olarak kuyumcuların olduğu çarşı, ilk başta devlet hazinesini korumak için yapılmıştır. İki farklı merkez zamanla yapıldıktan ve bedesten halini aldıktan sonra, çevre sokaklar dışa doğru yayılmış ve bir süre sonra üzerleri kapatılmıştır. Kapalıçarşı, kat planları ve farklı iki merkezin görünümü Kapalıçarşı, doğudan gelen kumaş ve baharat gibi ortaçağ ticaret ürünlerinin satıldığı bir merkez olması ile doğu kentlerinde görülebilen ancak batıda karşılaşılamayan bir yapı türüdür. Kapalıçarşı, kuş bakışı genel görünümü !55 arch bahar’’15 Sanayi devrimi ile yükselişe geçen ve bugün star-kentlerden olan Londra henüz bir taşra iken, İstanbul ticarette ve kültürde Kapalıçarşı gibi bir merkez ile oldukça gelişmiş bir konumda yer almıştır. Bugün, yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktası olan tasarı dünyanın ilk alışveriş merkezi olmasının dışında, tarihin belleğine ve yerin çekiciliğine sahiptir. Ortaçağda surları, camileri, sarayları ve anıtları ile tarihi yarımada ve Cenevizlilerle ticaretin yoğun olarak sürdürüldüğü Galata iki farklı İstanbul resmi ortaya çıkmaktadır. yüzyılın ikinci yarısından itibaren farkılaşan dengeler ile bu resim değişmeye başlamıştır. Öncelikle, saray kurumları; onlarla birlikte siyasi elitler, ordu ve kışlaları Genova merkezi Galata’ya taşınmıştır. larda Prost Planı ile kurumsal hayattan sonra kamusal yaşam da tarihi yarımadadan Galata tarafına hareket etmeye başlamıştır. Gazino kültürünün; spor müsabakalarının; tiyatro, opera ve sinemaların; cemaat ve eğlence hayatın inşası İstanbul’un totalde radikal bir şekilde değişimine yol açmıştır. lerde 1. Köprü’nün inşası ile birlikte ise İstanbul artık metropolitenleşme safhasına geçmiştir. Prost planına daha yakından baktığımızda, yani eski İstanbul’un Galata’ya taşınmasını ele aldığımızda, Sirkeci - Eminönü oluşan yeni düğüm noktalarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kapitalizm para akışını daha rahat sağlayabilmek adına öncelikle bu düğüm noktalarına yerleşmiştir. Eminönü’ndeki en merkezi lokasyona inşa edilen Mısır Çarşısı, baharat yollarından ve doğudan tedarik edilen baharatların ticaret merkezi olmuştur. Alışveriş ve ticaret ile sağlanan para akışı, artmak için daha çok bankaya ihtiyaç duymuş; önce Sirkeci - Eminönü çevresine yerleşen bankerler, daha sonra Karaköy’e taşınmıştır. Banker ofislerinin Karaköy’de, evlerinin ise Pera’da konumlanması Tünel Tramvayı’nın yapılmasını tetiklemiştir. Burjuva sınıfının ihtiyaçlarına yönelik olarak inşa edilse de, tünel ile birlikte hareketin yukarıya taşınması kolaylaşmış ve bu bölge daha hızlı canlanmaya başlamıştır. Bugün Bankalar Caddesi olarak bilinen hat üzerine Osmanlı Bankası (Bank of Osmanlı/England) inşa edilmiş ve bir anlamda Osmanlı için imparatorluk ölçeğinde kapitalizme geçişi sağlamlaştırılmıştır. O dönemde Fransa ve İngiltere’nin başında bulunan yöneticilerin onayları ile enternasyonel bir güce sahip olan banka, devleti akredite eden bir kurum olarak çalışmıştır. Yapı olarak ağır ve büyük bir ölçeğe sahip olan Osmanlı Bankası classist dili ile işlevsel olarak sahip olduğu gücü, anıtsallığı ve güvenilirliği cephesinde yansıtmıştır. Galata - Beyoğlu bölgesi hızla hareketlenmeye başlasa ve asıl merkez Pera’nın altında kalan Bankalar Caddesi olsa da, Eski İstanbul tarafında da iki İstanbul’u bağlayan düğüm noktalarında !56 arch bahar’’15 yeni döneme ait yapılar ve kurumlar ortaya çıkmıştır. Sirkeci’de küçük bir arsa üzerinde köşeyi tutan Dolce Bank ustalıklı mimarisi ve anıtsal duruşu ile bu yapılardan biri olmuştur. Otto Wagner’in Viyana’daki binası Postsparkasse ile yapısal ve işlevsel paralelliklere sahip Büyük Postane binası yine bu dönemde tasarlanmıştır. PTT’nin merkez binası olarak çalışan yapı, iş ilişkilerinde hızlı haberleşmeyi sağlamış; dolaylı olarak kapitalizmi güçlendiren bir başka modern devlet kurumu olmuştur. Dolce Bank gibi tüm bir binayı kiralayamayan şirketler, o dönemde bir iş hanı gibi çalışan, Vakıf Han binasını kullanmıştır. Bugünkü ofis kulelerinin karşılığı olan yapı, ticari harekete katkı sağlayan pek çok şirket ya da ortaklığa, kat ya da daire sağlamıştır. İnsan ve meta hareketinin hızla arttığı bir dönemde inşa edilen Sirkeci Garı art nouveau stilinde oldukça küçük bir yapı olarak tasarlanmıştır. Karşıda Haydarpaşa Garı ile deniz yolu üzerinden birleşen (transfer sistemi ile) Sirkeci Garı, modernleşmenin ve ilerleyici zihniyetin yeni bir ara yüzü olmuştur. Dolce Bank, Sirkeci; Vakıf Han, Eminönü; Sirkeci Garı Kentleşmeye ve büyümeye başlayan İstanbul, Haliç’te kurulan elektrik santrali ile sanayi gücünü artırmıştır. Hem yeni hem de eski İstanbul’a yakın ve sanayi atıklarını imha edecek bir lokasyonda bulunması ile tercih edilen Haliç’ten; üretim, aydınlatma ve ulaşım için enerji sağlanmıştır. İstanbul’u saran boğaz ve Marmara Denizi üzerinden sağlanan deniz ulaşımının yanı sıra kara ulaşımı da, değişen İstanbulla beraber hareketlenmiştir. Haliç’teki elektrik santrali ile ortaya çıkarılan enerji, henüz otobüsün kitle ulaşımı için kullanılmadığı bir dönemde, elektrikli tramvaylarda kullanılmıştır. Eski İstanbul’da Eminönü merkezli, yeni İstanbul’da ise Beyoğlu ve sahil güzergahlı bir ulaşım sistemi oluşturulmuştur. Tarihi yarımada ulaşım ağlarının çoğalması ile birlikte parçalara ayrılmış; yolların yerleri yıkıp geçtiği bu agresif yapılaşma, Menderes döneminde Vatan ve Millet Caddeleri ile Barbaros Bulvarı; Dalan döneminde ise Tarlabaşı Bulvarı ile devam etmiştir. Tek bir İstanbul yaratmayı amaçlayan Prost planı, Galata ve Unkapanı Köprüleri ile bağlantıyı Şişhane üzerinden Taksim’e kadar sağlarken, yeni yakanın merkezleri Taksim, Nişantaşı- Teşvikiye, Pangaltı-Kurtuluş, Dolmabahçe-Beşiktaş olmuştur. Daha sonra devlet üniversitelerine !57 arch bahar’’15 devredilecek ordu kışlaları ve sarayların Maçka, Taksim, Beşiktaş çevresinde konumlanması ile başlayan merkez oluşumları ulaşım hatlarının ilerlemesi ile farklı yerlere de sıçramıştır. Henri Prost İstanbul Planı (tarihi yarımada + Galata) Karaköy-Tophane-Beşiktaş-Yıldız sahil aksı Tünel-Taksim-Teşvikiye-Şişli-Mecidiyeköy sırt aksı ile Zincirlikuyu’da birleşmiştir. Zincirlikuyu’nun bir düğüm noktası olmasının sebebi, fiziksel kesişmenin ötesinde, göç kaynaklı mesken probleminin çözüm lokasyonu olmasından kaynaklanmıştır. Köylerden gelip fabrikalarda mavi yaka; anadolu şehirlerinden gelip memuriyet ve ticaret gibi kollarda beyaz yaka olarak çalışanlar için bahçe şehir mantığı ile Levent Mahallesi ve Ataköy yerleşimleri oluşturulmuştur. Levent Mahallesi, İstanbul, !58 arch bahar’’15 Avrupa’dan elli yıl gecikmeli sonra Türkiye’ye gelen bahçe şehir konsepti Levent Mahallesi’nde görülürken; batıda işçi sınıfı mahallesi mantığı ile yapılan ancak Türkiye’de orta sınıfa hitap eden yerleşimler ise Ataköy’de görülmüştür. Yine de, giderek artan göç ve canlanan kamusal hayatla birlikte bu iki yeni oluşum İstanbul için yetersiz kalmıştır. Ataköy 1. Etap, İstanbul, Anadolu şehirlerinden gelen orta sınıf aileler ya da İstanbullu olup müteahhitlik yapamayacak memur orta sınıf, tarihi yarımadada oturmayı değil yeni İstanbul’u tercih etmiş ve İstanbul’da yeni bir akım başlamıştır. Prost Planı sonrasında, Demokrat Parti döneminde çıkartılan kat mülkiyeti yasasının teşviği ile Pera, Yıldız, Teşvikiye ve tarihi yarımadada bulunan katlı evler yıkılıp yerlerine çok katlı apartmanlar inşa edilmiştir. Arsa başına düşen tek dairelik evler yerine, beş dairelik apartmanların oluşması ile yapı müteahhit, arsa sahibi ve kiracılar/yeni ev sahipleri arasında bölüşülmeye başlanmış; konut piyasası ve emlakçılık kavramları ortaya çıkmıştır. İstanbul, yapı izleri, !59 arch bahar’’15 Yeni ve eski bütün İstanbul’da yeni yapıların; satılık ve kiralık dairelerin türediği bir dönemin ardından bugün bu yapılar kentsel dönüşüm ve rant çıkarları nedeni ile yıkılmaktadır. Lükslerin üretimi, tüketimi ve yeniden üretimi kırk yıl kadar kısa bir süre içinde İstanbul’u dönüştürmüştür. İstanbul’un metropolitenleşmesine doğrudan etki sağlayan son dönüm noktası ise, yine Prost Planı’na paralel bir konsepte sahip olan, Boğaziçi Köprüsü’nün yılındaki inşası olmuştur. İstanbul’un ilk çevre yolu niteliğindeki hat; üç yakalı kenti birleştirmiş, sanayi mekanları Haliç ve sırtlarından şehir dışına doğru taşınmış, fabrikalara yakın yerler ise gecekondulaşmaya başlamıştır. Anadolu yakasının fordist, avrupa yakasının ise post-fordist olarak çalıştığı İstanbul’da Sirkeci-Karaköy ile başlayan ulaşım ağı, Maslak’a kadar ilerlemiştir. yılında ikinci köprü inşaatının da tamanlanması ile birlikte, orta sınıf sahilden şehir çeperlerine gitmiş; kentte saçaklanmalar ve dağılımlar başlamıştır. Bugün durdurulması imkansız bir canavar gibi gözüken İstanbul, yüz yıllık bir sürecin özellikle ikinci yarısından sonra oldukça hızlı ve fütursuzca dönüşmüş; merkezlerinden uzaklaşmış; içinde barındırdığı insanları yabancılaştırmış ve onlara yabancılaşmış bir kent olarak büyümeye ve dönüşmeye devam etmektedir. !60 arch bahar’’15 Referanslar / Yazılar Bauhaus: Modernleşmenin Tasarımı; Bauhaus’un Zamanı ve Yeri; İhsan Bilgin; Urban Forms: The Death and Life of the Urban Block; Ivor Samuels , Phillippe Panerai, Jean Castex, Jean Charles Depaule; Heinrich Tessenow; İhsan Bilgin; ; Arkitera Çöl Gülü; İhsan Bilgin; ; Serbestiyet Postmodern Yüksek-Teknik ve Konforun Erken Adresleri; İhsan Bilgin; ; Serbestiyet POSTMODERNISM, or, The Cultural Logic of Late Capitalism; Fredric Jameson; Modernizm ve Postmodernizm; Orhan Koçak; ; Defter Barselona-Hamburg; Dirk Schubert; 
 !61 arch bahar’’15 Referanslar / Resimler https://houseplansllcblog.fiseafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info !62 arch bahar’’15 seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info !63 arch bahar’’15 seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info https://cracpreservation.fiseafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.infoflseafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info !64 arch bahar’’15 seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info arch seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info arch seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.infoflseafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info !65 arch bahar’’15 seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info seafoodplus.info !66

    Bu tezde, ulus devlet sisteminin ortaya çıkışını sağlayan gelişmeler, ulus devlet sistemi, ulus devlet ve ulus devlet sonrası siyasal sistemin yansımaları olan modernizm ve postmodernizm kavramlarını irdeleyen tartışmalar ele alınmaktadır. Özellikle, her dönemde teknolojik, ekonomik, bilimsel ve siyasal alanlardaki değişimler sonucu değişen devlet sisteminin aşamaları üzerinde durulmuştur. Devlet sisteminin ilk tohumlarına Ortaçağ döneminde rastlamaktayız. Ortaçağ Avrupa’sında yüzyıldan itibaren ekonomik sistem, kilise ve kentlerde yaşanan gelişmeler, devlet sisteminin gelişerek ulusa dayalı bir sistem haline gelmesine neden oldu. yüzyıldan itibaren ise Avrupa’yı tümden etkileyen Reform Hareketleri, Rönesans, Coğrafi Keşifler ve sonrasında ortaya çıkan milliyetçilik akımı, ulus devlet sisteminin ortaya çıkmasının temel nedenlerinden oldu. Genel olarak, dünyada ulus devletin bir sistem olarak kabul görülmesi Fransız devrimleri sonucu ortaya çıkan milliyetçilik akımı sonucudur. yüzyıldan itibaren dünyada, ekonomik, sosyal, politik ve bilgi teknolojilerinde yaşanan gelişmeler sonucu ulus devlet sistemi çözülmeye başladı. Yine II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan toplumsal sorunlar ve ulus devletin yansıması olan modernizmin vaatlerini gerçekleştirememesi nedeniyle farklılığı, çoğulculuğu, yerelliği ön plana çıkaran postmodernizm ortaya çıktı.

     

    In this thesis, it is taken in hand that developments which appear of nation-state system and debates which consider nation state, modernism and postmodernism which are reflections of politic systems of nation state and post nation state. Especially, it is emphasized on stages of state systems which are taken on a shape due to changes in technological, economical, sciences and politic areas. We find the first signs of state in the Middle Age developments which came into existence in economic system, church and cities in the Middle Age of Europe as from 12 century, cause to and change a system shared nation and developing of state system. Furthermore, nationalism which appeared after the Reform Movements, the Renaissance and Geographical Discoveries which is affect all of Europe as from 16 century, is one of the basis reasons to founding of nation state system. Generally, accepting of nation state in the world is result of nationalism which is appear in the France Revolutions After the founding of nation state, nation state system started to solve as a result of developments in economic, social, politic and information technology as from 19 century. Besides, postmodernism appeared to bring in the foreground differences, pluralism and localism, because social problems which appeared after the Second World War and modernism which is reflection of nation state, couldn’t realize their commitments.

     

    nest...

    batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir