şükrü erbaş doğum günü / Şükrü Erbaş Şiirleri - Şair Şükrü Erbaş

Şükrü Erbaş Doğum Günü

şükrü erbaş doğum günü

Şükrü Erbaş Şiirleri: Lirik Şair Şükrü Erbaş&#;ın 10 Sevilen Şiiri

şükrü erbaş şiirleri

7 Eylül ’te Yozgat’ta dünyaya gelir Şükrü Erbaş. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilimlerden () mezun olur. Toprak Mahsulleri Ofisi’nde memurluk ve yöneticilik yaptıktan sonra buradan emekliye () ayrılarak Antalya’ya yerleşir. Memur olarak çalıştığı yıllarda toplumsal olaylardan uzakta durarak iyi bir şekilde gözlem yapar. Hem Yozgat’taki hayatı hem Ankara’daki eğitim ve iş yılları; tanıklık ettiği Anadolu insanı, haksızlıklar, acılar, hüzünler ve sevinçler Şükrü Erbaş şiirleri üzerinde ciddi anlamda etkilere sahip olur. Kendini her anlamda beslediği iş yıllarından sonra emeklilikle birlikte Şükrü Erbaş şiirleri dönemi başlar. Şükrü Erbaş Şiirleri içeriğimizde, başarılı şairin sevilen 10 şiirini sizler için bir araya getiriyoruz. Karşınızda dillerden düşmeyen Şükrü Erbaş şiirleri:


1) Küçük Acılar

Ağzı çirkin bir kadın
Yalnızlığında bile
Gülmeye utanıyor
Bu da bir acıdır.

Gecesiz sabahlara
-Uykular öksüzü-
Bir çocuk uyanıyor
Bu da bir acıdır.

Bir adımı diğerinden
Kısa düşüyor, bir topal
Hızla yanından koştular
Bu da bir acıdır.

Esrik gülüşleri tufan
Gözleri bayram
Dağıldılar çok sürmeden
Bu da bir acıdır.

Çocuklarda bir telaş
Her akşam kapılarda
-Bize ne getirdin baba?
Bu da bir acıdır.

Nice dik yürüse de
Eğildi dar geçitlerde
Uzun boyları kırık
Bu da bir acıdır.

Büyük kentlerde biri
Belli ki yer garibi
Dili sorar gözleri lâl
Bu da bir acıdır.

İnce iri, uzak yakın
Günlerimiz acıların
Çaprazında birer tutsak
Bu da bir acıdır.


2) Aykırı Yaşamak

Geriye dönerek yanıtlıyoruz birbirimizi
Bir destek aranır bir güç alırcasına
Dönerek ikide bir anıların ülkesine..
Alnımızı gererek konuşuyoruz, kaşlarımızı
Bir ince eğimle siper edip bakışlarımıza
Çok iyi bildiğimiz bir duyguyu
&#; O biraz yenilgiye biraz ezikliğe benzer
Ortak yaşadığımız sızım sızım &#;
Saklamaya çalışıyoruz birbirimizden.

Uzun uzun susuyoruz sözün kıyılarında
Hangi kapıyı aralasak bir uzaklık esiyor
Hiçbir düşünceyi sonuna dek götüremiyoruz.
&#; Böyle belirlenmiş sınırlar içinde
Bir iç denetimle, bir dış denetimle
Konuşmak da eski tadını yitirdi &#;
Düşler kuruyoruz yeniden gelecek üzerine
Kaldırıp kirpiklerimizi ayak uçlarımızdan
Dağlara bakıyoruz, ufuklara, bulutlara
&#; Ah, o insan yüreğinin değişmeyen tutkusu &#;

Bir güncel sesle sonra, çirkin ve çiğ
Bir kirli görüntüyle hayata ilişkin
Dönüyoruz gerçeğin o kalın çizgisine..
Yeni yeni yaşamlar kuruyoruz ödünler vererek
Aklımızda yüzlerce geçerli açıklama:
&#;Yaşamak zorundayız nasılsa, iyidir
Hiç yoktan var olmak&#; adına
Karşı çıktığımız ne varsa yapıyoruz hepsini.
Bir kan pıhtısı gibi yarada kuruyan
Binlerce uyuşturucu merhemle donuyor kalbimizde
Anılar, inançlar, incelikler, düşler..


3) Senin Korkuların Benim İnceliğimi

şükrü erbaş

Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi,
Ne kapanan kapılar,
Ne yıldız kayması gecede, ne güz
Ne ceplerde tren tarifesi,
Ne de turna katarı gökte.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
Duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.

Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde
Kendi sesiyle silinmek.
Birdenbire büyümesi
Gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bir çocuğun.
İnsanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi
Bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde.

Saçına rüzgar,
sesine ışık düşürememek kimsenin.
Parmaklarını sözüne pınar edememek
Uzaklarda bir adamın üşümesi
bir kadın dağlara daldıkça.
Işıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması
Ayrılık yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme
Yalnızca gölge vermesi ağaçların
İyiliğin küfre dönmesi ayrılık.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya
Başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş
İki adımından birisi insanın, sevincin kundakçısı,
Hüznün arması, süren korkusu inceliğin.

Ayrılık, o küçük ölüm!

Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.

Şimdi anlıyor musun
gidişinin neden ayrılık olmadığını,
Bir yaprak düşmesi kadar ancak,
acısı ve ağırlığı olduğunu.
Bir toplama işleminin
sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
Boşluğa bir boşluk katmadığını,
kar yağdırmadığını yaz ortasında&#;.

Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından
kalkıp ağzını yıkadığında başlamıştı.
Ben bulutları gösterirken,
“Bulmacanın beş harfli bir yemek sorusuna”
yanıt aramanla halkalanmış,
“Aşkın şarabının ağzını açtım,
yar yüzünden içti murt bende kaldı”
Türküsü tenimde düğümlenirken,
odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
Dağlarda öldürülen çocukların
fotoğraflarını kenara itip,
“Bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı?”
Dediğinde varacağı yere varmıştı çoktan.

Ne mi yapacağım bundan sonra?

Ayak izlerimi silmek için
sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce.
Şiir okumayacağım bir süre,
Hediyelik eşya satan dükkanların
önünden geçmeyeceğim.
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu,
bir gül ağacının dibine dökeceğim.
Yeni bir yanlışlık yapmamak için
telefonlara çıkmayacağım
Ardı kuş resimli aynalar
arayacağım mahalle pazarlarında
Gençliğimi anımsamak için.
Emekli kahvehanelerinde yaşlılarla konuşarak,
Sonumu görmeye çalışacağım.
Fotoğraflarını güneşe koyacağım,
bir an önce solsun diye.
İçinde ay ışığı, iğde kokusu ve begonvil bulunan
Tüm resimleri duvarlardan indireceğim
Mican türküsünü asacağım yerlerine.
Falcı kadınlara inanmayacağım artık
Trafik polislerine adres sormayacağım.
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle
gülmeyeceğim kimseye.
Fesleğenden başka bir çiçek
Koymayacağım penceremin önüne.
Büyük kentlerin varoşlarında çırpınan
Üç milyon yurtsuza evimi açacağım.
Nerde bir kayıp, bir faili meçhul varsa
Bıraktığı acının yanına resmini asacağım.
Şaşırma! Yetimi korumak için
Yeni aşklar bulacağım kendime.

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?

Tenin tenime bu kadar sinmişken,
Ömrüm azala azala akarken önümde,
Gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularını,
benim inceliğimi doldurup yüreğime,
Bıraktığın boşluğu yonta yonta
binlerce heykelini yapacağım.


4) Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun

Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan
yalnızlığı öpüyorsun.
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.

Sakarya Caddesi&#;nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedi renk gökyüzünü öpüyorsun.

Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan
kocaman bir çocuğu öpüyorsun.


5) Ağaran Bir Suyum

şükrü erbaş şiirleri

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar gittikçe daha güzel

Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk rüzgâr daha serin

Eskiden her konuda konuşurdum istekle
Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi

Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti
Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum

Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu
Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak

Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor
İçimden geçenleri söyledim sanıyorum

Birisi bir şarkı söylemesin kederle
Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu

Kısa söz basit eşya kedi sevgisi
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak&#;


6) Çocukların Uçurtmalarına Benziyorsun

Çocukların uçurtmalarına benziyorsun
Biliyor musun…
Rüzgârı hiç dinmeyen bir mavilikte
Güneşli sular gibi gülümsüyor yüzün.
Ve ben çok aşağılarda
Katı ülkesinde toprağın
Tutulmuş heyecanına
Titreyerek izliyorum süzülüşünü…

Bir hazin hızla uzaklaşıyor her şey&#;


7) Kimse Temizim Demesin

Sonra onlar çılgınlık bitip
Sürü dağılınca, yapayalnız gecelerde
Durgun ve dilsiz, yastıklara çivili
Bir mızıka sesiyle uyanmazlar mı
Asaf&#;ın ateşlere karşı çaldığı?..

Bir otel odasında gencecik çocuklar
Çırpındıkça bir yudum soluk için
Üzerine benzin döküp oynayanlar
Onlar birgün öpmeye eğilince çocuklarını
Dudaklarında duman ve yanık et kokusu
Boğum boğum tıkamaz mı soluklarını?..

Sevgisiz bir Tanrının kinle büyüttüğü
Ölüme tapınan o siyah adamlar
Onlar birgün yağmurlardan sonra
Güneş salkım salkım dallarda yanarken
Rüzgârdan utanıp sudan korkmazlar mı?..

Ayrılık herkesin kapısını çalar birgün
Dağlar kararırken ya da günün eşiğinde
Onlar, saz kırıp şiir yakanlar
İçlerinde gezinen kederi bir türküyle
Bastırmak isterlerse derinden ve sessiz
Çalmazlar mı duvarlara kirli bedenlerini?..

Kimse temizim demesin, kimse
Bütün bir ülke odun taşıdı Behçet&#;in yangınına&#;
Onlar, secdesi küf kıblesi korku olanlar
Onlar birgün ölüm menevişlenince içlerinde
Tütmez mi kirpiklerinde &#;dumanı lekesiz biri&#;?..


8) Kutsal Kalabalık

şair erbaş

İnkâr ve kabul, hece ve gökyüzü, imkân ve acı
Büyük cezaymışsın özgürlük, öğrendim sonunda.

Beni bir gölge doğurdu
sudan ağaçtan rüzgârdan eksik
Gittim ki benden yapılmış boşluktu her yer.

Geniş zamanlı sözler söyledim inanıp güzelliğe
Eyvah ki kalbin minesi akşamla soldu.

Bir eşikmiş suların gittiği, ne kadar akarsa
Herkes ne çok severmiş seni mutsuzluk.

Oturdum kirpiklerden ayetler indirdim aşka
Ey aralık kapıların Tanrısı, dünya senin nen olur.

Uzun çarşılarda bulanık adamlar, sevmesem de
Gelip ağzımda harf harf yalnızlık açarlar.

Ey kendine acımaktan yapılmış sevgi
Nerden bulalım seni özgür kılacak geçmişi.

Yaşamak diye gittim kaç kez unutup zamanı
Önümde bir tabut ardımda bir mezarlık.

Ayna kırıldı. Işık yok. Yalnızlık bitti.
Sen en büyüksün ey kutsal kalabalık!

Ardıç ağaçları… Bana da bir kuş, kaderinizden
Yoksa yapraklarınızdan bir musalla taşı…


9) Bir Özlemin İzdüşümü

Eğri çizgiler dalgın
İki kaşım üzerinde
İki kaşım üzerinde bir ağrı
Gözlerim yanıyor günlerdir
Gözlerimde bir yangın.

Bir yanım gündelik şeyler
Evdir ekmektir
Yaşadığım kaskatı;
Bir yanım olmadık türküler söyler
Yoldur özlemdir
Benim en güzel düşlerim
İçimde kaldı.

Bir yerlerim eksiliyor günlerdir
Bir yerlerim eriyor
Günlerdir başımda bir esrik bulut
Ben süt mavilerde umarken günü
Aykırı sularda akşam oluyor.


10) Gecikme

Uyuyan şu insanların rüyaları adına
Geceyi hırka gibi giyinmiş
uykusuzluğun acısı adına
Ağaçların yaprak yaprak
gökyüzüne uzanmış arzusu adına
Sokak köpeklerinin
ezanla başlayan ulumaları adına
Denizin büyük mavi karanlığı adına
İncinmiş gururun gözyaşı adına
Dağ başlarının mağrur ıssızlığı adına
Nar ağaçlarının kırmızı bereket çanı adına
Umudun umutsuzluktan ağır yükü adına
Kalbine inanmış bütün sevenlerin muradı adına
Yolların cezaya döndüğü uzaklıklar adına
Yolların bağışa döndüğü yakınlıklar adına
Saka kuşunun çembercik kuşuna
söylediği şarkılar adına
Şarabın mumla seviştiği geceler adına
Arzusu gövdesinde kalmış ölüler adına
Yoksulluğun uzak derin gözleri adına
Yüzü yere düşen çaresizlik adına
Kavuşmanın kekeme sevinci adına
Herkesten yapılmış duvarlar adına
Kendinden başka doğrusu olmayan
büyük aşklar adına
O ışık goncasının arzusu ve korkusu adına
Benim kırk yıl gecikmiş avunmaz zamanım adına…
Aşkı bir gövdeden doğuran dünya
Sen koydun bu kalbi bu güzelliğin önüne
Ayrılığa bırakma beni
Ölüm bir gün nasılsa sürecek hükmünü…


Şükrü Erbaş Şiirleri içeriğinden sonra göz atabilirsiniz:

Edip Cansever Şiirleri: “Fazla Şiirden Ölen” Şairimiz

Attila İlhan Şiirleri: Şairin Unutulmaz 10 Şiiri

 

Aşk ve Yanlızlık Konulu En Güzel Şükrü Erbaş Şiirleri

En Güzel ve Kısa Şükrü Erbaş Şiirleri

Şükrü Erbaş 7 Eylül yılında Yozgat’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Yozgat’ta tamamlayan Erbaş, yüksek öğrenimini Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde tamamladı. yılında üniversiteden mezun olan Erbaş, bu zamandan sonra kendini edebiyata verdi.Şükrü Erbaş günümüze kadar birçok eser üretti. Bu içeriğimizde sizler için en güzel ve kısa Şükrü Erbaş şiirlerini derledik. Aşağıda Şükrü Erbaş aşk şiirleri, Şükrü Erbaş yanlızlık şiirleri ve Şükrü Erbaş aşk sözleri sizleri bekliyor. 

İşte Şükrü Erbaş'ın en popüler 15 şiiri

1. Ağaran Bir Suyum

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı

Kadınlar gittikçe daha güzel.

 

Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü

Sular daha soğuk, rüzgâr daha serin.

 

Eskiden her konuda konuşurdum istekle

Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi.

 

Büyük yapılar, ışıklı çarşılar bitti

Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum.

 

Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu

Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak.

 

Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor

İçimden geçenleri söyledim sanıyorum.

 

Birisi bir şarkı söylemesin kederle

Tenimde bir titreme, kirpiklerimde buğu.

 

Kısa söz, basit eşya, kedi sevgisi

Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında.

 

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı

Kadınlar daha güzel, kadınlar daha uzak

Şükrü Erbaş Şiirleri


2. Aykırı Yaşamak

Geriye dönerek yanıtlıyoruz birbirimizi

Bir destek aranır bir güç alırcasına

Dönerek ikide bir anıların ülkesine..

Alnımızı gererek konuşuyoruz, kaşlarımızı

Bir ince eğimle siper edip bakışlarımıza

Çok iyi bildiğimiz bir duyguyu

- O biraz yenilgiye biraz ezikliğe benzer

Ortak yaşadığımız sızım sızım-

Saklamaya çalışıyoruz birbirimizden.

 

Uzun uzun susuyoruz sözün kıyılarında

Hangi kapıyı aralasak bir uzaklık esiyor

Hiçbir düşünceyi sonuna dek götüremiyoruz.

- Böyle belirlenmiş sınırlar içinde

Bir iç denetimle, bir dış denetimle

Konuşmak da eski tadını yitirdi -

Düşler kuruyoruz yeniden gelecek üzerine

Kaldırıp kirpiklerimizi ayak uçlarımızdan

Dağlara bakıyoruz, ufuklara, bulutlara

- Ah, o insan yüreğinin değişmeyen tutkusu -

 

Bir güncel sesle sonra, çirkin ve çiğ

Bir kirli görüntüyle hayata ilişkin

Dönüyoruz gerçeğin o kalın çizgisine..

Yeni yeni yaşamlar kuruyoruz ödünler vererek

Aklımızda yüzlerce geçerli açıklama:

"Yaşamak zorundayız nasılsa, iyidir

Hiç yoktan var olmak" adına

Karşı çıktığımız ne varsa yapıyoruz hepsini.

Bir kan pıhtısı gibi yarada kuruyan

Binlerce uyuşturucu merhemle donuyor kalbimizde

Anılar, inançlar, incelikler, düşler…

Şükrü Erbaş Şiirleri


3. Aynı Yürek Lekesi

Babam gelirdi ve akşam olurdu.

Bahçedeki akasya ağacı

gün boyu biriktirdiği kuşları

Birer hayal topu olarak uzatırdı yatağımıza.

Siyah-beyaz bir fotoğraf gibi gelirdi babam.

Kamyonlar hep geceleri, hep uzaklara giderdi.

Ben o zamanlar bütün babaları susar sanırdım.

Yalnızca gaz lambasıyla konuşan

bir diş gıcırtısıydı babam.

Kapılar titreyerek açılır, titreyerek kapanırdı.

Tanrıyı ve uzun konuşanları sevmezdi hiç.

Babamdan yapılmış bir korkuydu dünya.

Ben o zamanlar yalnızlığı gece sanırdım.

Ne kadar susarsa o kadar terlerdi.

Boncuk boncuk döktüğü ter,

hep uzağından geçen kadınların

İçinde göveren gözleri miydi?

Babam en çok kışa yakışırdı.

 

Bütün oyunlarımız

başkalarının evlerine bir güzellemeydi.

Annem babamın günahları için

bir namaz yumağı hâlâ.

Ey penceresi dışarıya açık, içeriye kapalı evler

Babam neden yalnızca içince güzeldi.

Şimdi beş ayrı evde aynı yürek lekesi

Süt kokularına yayılıp duruyor.

Babam on altı yıldır

ölüme saçmalığını anlatıyor

Şükrü Erbaş Şiirleri


4. Bir Özlemin İzdüşümü

Eğri çizgiler dalgın

İki kaşım üzerinde

İki kaşım üzerinde bir ağrı

Gözlerim yanıyor günlerdir

Gözlerimde bir yangın.

 

Bir yanım gündelik şeyler

Evdir ekmektir

Yaşadığım kaskatı;

Bir yanım olmadık türküler söyler

Yoldur özlemdir

Benim en güzel düşlerim

İçimde kaldı.

 

Bir yerlerim eksiliyor günlerdir

Bir yerlerim eriyor

Günlerdir başımda bir esrik bulut

Ben süt mavilerde umarken günü

Aykırı sularda akşam oluyor.

Şükrü Erbaş Şiirleri


5. Çocukların Uçurtmalarına Benziyorsun

Çocukların uçurtmalarına benziyorsun

Biliyor musun…

Rüzgârı hiç dinmeyen bir mavilikte

Güneşli sular gibi gülümsüyor yüzün.

Ve ben çok aşağılarda

Katı ülkesinde toprağın

Tutulmuş heyecanına

Titreyerek izliyorum süzülüşünü…

 

Bir hazin hızla uzaklaşıyor her şey

Şükrü Erbaş Şiirleri


6. Dağlarda Ölsem

Bir dağ kovuğuna daha çok küçük yaşları

Alıp çıkarsam ayrılıklardan o çocukları.

Götürüp gün ışığı ile yıkasam yüzlerini

Acılarını rüzgâra tutsam bir zaman.

Gövdeleri yufka ekmekler kadar ince

Parmakları anılarda salkımsöğütler

Saçlarına yağmurlardan taraklar vursam…

 

Sonra alıp bir soba başında ısıtsam.

Bu bahçedir desem bu ev bu yatak

Bu ılık minderi anne yüreğinin

Bu bitkin bir babanın karıncalaşmış sesi.

Evlerden sokaklara sokaklardan evlere

Seni bekliyor bütün oyunlar

Bütün mevsimler seninle ilkyaz.

Hiçbir türkü keder vermeyecek artık

Hiçbir pencereden kötülük gelmeyecek…

 

Bütün gözyaşlarını toplasam kirpiklerden

Bütün silahları bir meydanda yaksam

Sonra çıkarıp mezarlardan ölüleri

Dili göğe değen ateşlerin çevresinde

Öperek kaybolmuş zamanları gövdemle

Bütün acıları aşka çevirsem

 

Olmazsa gidip o çocuklarla dağlarda ölsem

Şükrü Erbaş Şiirleri


7. Denizin Ayrıcalığı

Kül uzun sürer, demiştim

Yenilgisini kutsayan bir sesle

Yalnız benim gördüğüm bir uzaklığa bakarak.

İstanbul'u insanın evi yapan

Bir yakınlıktı gövden ve sözlerin

Ihlamur yapraklarından gamzeler alan

Ellerin binlerce göldü masada.

 

Gölgesi uzun bir yoldan gelmiştim.

Polis çemberinde kaybolmuş caddeler

Yalnız kendi suretini soluyan odalar

Ne suların aktığı yer, ne rüzgârın ülkesi

Herkes bir yerinden örtüyordu güneşi.

Sesinde denizin büyük ayrıcalığı

Sen bir başka uzaklığa bakarak konuşuyordun:

"Düşü olmayanın yenilgisi de olmaz

Yaşadığı her şey dokurken ömrünü

Pişmanlık insanın kendine kötü bir oyunu."

 

Gözlerin mi düşlerim mi bilmiyorum

Masmavi büyüyor bozkır geldiğimden beri

Şükrü Erbaş Şiirleri


8. Döktü Rengini Sessizce

Eflatun esintiler içinde titredi incecik

Aynı içten kokuyla iki ayrı erguvan

Birisi bir küçük evin içedönük bahçesinde

Süsledi sevgisini iki pembe avucun

Öbürü bir mezar başında öksüz

döktü rengini sessizce…

Şükrü Erbaş Şiirleri


9. Kar Yağışı

Yalnızlığın sesinden bir resim yaptım

Karanlık kalabalıklardan süzdüm ışığını.

Akşamüstüyle boyadım vazgeçen ağzını

Parmaklarını uzattım gece suları gibi ıssız

Salkımsöğütlerden bir beden çizdim usul

Hiçbir rüzgârın duruşunu bozamadığı

Bütün yağmurları topladım yapraklarına.

Sonra tüm yolcuların silindiği bir ufuk

Örttüm kâkülleriyle alnının üşümesini.

Puhu kuşlarının avazını yerleştirdim dudaklarına

Uzanıp uzanıp öptüm sonra acıyla.

Gözlerini kapalı çizdim görmesinler diye kimseyi

Madem görmeyecekler bundan sonra beni.

Astım saçlarından odamın boşluğuna

 

Uzun sustum, ey durmadan konuşanlar

Geçmedi üşümem

Ben bir aşkın kar yağışından geliyorum

Şükrü Erbaş Şiirleri


Kimse Temizim Demesin

Sonra onlar çılgınlık bitip

Sürü dağılınca, yapayalnız gecelerde

Durgun ve dilsiz, yastıklara çivili

Bir mızıka sesiyle uyanmazlar mı

Asaf'ın ateşlere karşı çaldığı?..

 

Bir otel odasında gencecik çocuklar

Çırpındıkça bir yudum soluk için

Üzerine benzin döküp oynayanlar

Onlar birgün öpmeye eğilince çocuklarını

Dudaklarında duman ve yanık et kokusu

Boğum boğum tıkamaz mı soluklarını?..

Sevgisiz bir Tanrı'nın kinle büyüttüğü

Ölüme tapınan o siyah adamlar

Onlar birgün yağmurlardan sonra

Güneş salkım salkım dallarda yanarken

Rüzgârdan utanıp sudan korkmazlar mı?..

 

Ayrılık herkesin kapısını çalar birgün

Dağlar kararırken ya da günün eşiğinde

Onlar, saz kırıp şiir yakanlar

İçlerinde gezinen kederi bir türküyle

Bastırmak isterlerse derinden ve sessiz

Çalmazlar mı duvarlara kirli bedenlerini?..

 

Kimse temizim demesin, kimse

Bütün bir ülke odun taşıdı Behçet'in yangınına

Onlar, secdesi küf, kıblesi korku olanlar

Onlar birgün ölüm menevişlenince içlerinde

Tütmez mi kirpiklerinde "dumanı lekesiz biri"?..

Şükrü Erbaş Şiirleri


Kutsal Kalabalık

İnkâr ve kabul, hece ve gökyüzü, imkân ve acı

Büyük cezaymışsın özgürlük, öğrendim sonunda.

 

Beni bir gölge doğurdu

sudan ağaçtan rüzgârdan eksik

Gittim ki benden yapılmış boşluktu her yer.

 

Geniş zamanlı sözler söyledim inanıp güzelliğe

Eyvah ki kalbin minesi akşamla soldu.

 

Bir eşikmiş suların gittiği, ne kadar akarsa

Herkes ne çok severmiş seni mutsuzluk.

 

Oturdum kirpiklerden ayetler indirdim aşka

Ey aralık kapıların Tanrısı, dünya senin nen olur.

 

Uzun çarşılarda bulanık adamlar, sevmesem de

Gelip ağzımda harf harf yalnızlık açarlar.

 

Ey kendine acımaktan yapılmış sevgi

Nerden bulalım seni özgür kılacak geçmişi.

 

Yaşamak diye gittim  kaç kez unutup zamanı

Önümde bir tabut ardımda bir mezarlık.

 

Ayna kırıldı. Işık yok. Yalnızlık bitti.

Sen en büyüksün ey kutsal kalabalık!

 

Ardıç ağaçları… Bana da bir kuş, kaderinizden

Yoksa yapraklarınızdan bir musalla taşı…

Şükrü Erbaş Şiirleri


Küçük Acılar

Ağzı çirkin bir kadın

Yalnızlığında bile

Gülmeye utanıyor

Bu da bir acıdır.

 

Gecesiz sabahlara

Uykular öksüzü

Bir çocuk uyanıyor

Bu da bir acıdır.

 

Bir adımı diğerinden

Kısa düşüyor, bir topal

Hızla yanından koştular

Bu da bir acıdır.

 

Esrik gülüşleri tufan

Gözleri bayram

Dağıldılar çok sürmeden

Bu da bir acıdır.

 

Çocuklarda bir telaş

Her akşam kapılarda

- Bize ne getirdin baba?

Bu da bir acıdır.

 

Nice dik yürüse de

Eğildi dar geçitlerde

Uzun boyları kırık

Bu da bir acıdır.

 

Büyük kentlerde biri

Belli ki yer garibi

Dili sorar, gözleri lâl

Bu da bir acıdır.

 

İnce iri, uzak yakın

Günlerimiz acıların

Çaprazında birer tutsak

Bu da bir acıdır.

Şükrü Erbaş Şiirleri


Oğlumu Çok Özlüyorum

"Oğlumu dedi

Gördüm geliyorum."

Oturdu, derin bir nefes aldı

Sigarasından.

"Oğlumu - dedi.

Çok özlüyorum."

 

Acısı anlamsız bir ayıbın

Baskı duvarlarına

Sığacak gibi değildi.

Eğildi uzun uzun

Eğildi gözlerime

Soğuk sularda susuz

Bir çift dudak gibi

Kirpikleri gözlerime değdi.

 

"Oğlumu - dedi - görseydin

Sana çok benzerdi."

Oturduğu yeri incitmiş gibi

Doğruldu usulcacık.

"Üç yıl oldu - dedi -

Pencerenin önünde

Kitap mı okuyordu, türkü mü

Yoksa bir kitabı türkü gibi mi

Camlarda canharaş bir ölüm ıslığı -

O kuğu boynundan kanlı kurşunu

Çıkarmaya gerek kalmadı.

Ölü parmaklarındansa, yumulu

Öyle zor çıkardık ki

Kitabını"

 

Dalgın ve yitik, yürüdü

Döndü, son bir kez

"Oğlumu - dedi -

Çok özlüyorum."

Şükrü Erbaş Şiirleri


Saklı Su

- Fatma Dikmen’e saygıyla -

 

Bütün uzaklara gittim

Hepsinin de dönüşü vardı.

 

Toprakla güneş arasında kısılmış bir çocuk

Yakamı hiç bırakmadı

 

Gitmesem ölürdüm

Kocaman bir yalnızlıktı dönüp geldiğim.

 

Gözyaşına batmış bir kadın

Hâlâ emzirir ezikliğimi.

 

Yaşlandıkça keşfettiğim tek gerçek

İçimdeki çocuk ölümden çok korkuyor.

 

Bir susma ustasıydı babam

Ölümünden on yıl sonra acıyla sevdim.

 

Deniz Gezmiş için çırpınan kız

Bilmek istiyorum şimdi nasıl yaşıyorsun.

 

Elif elif ağlardı Zeki Müren dinlerken

Neden bir kar yağışıdır anneannem aklımda.

 

Bir mitingte gözlerimin dolması

Ben sosyalizmi hep sevdim.

 

Onurudur ömrümün Amsterdam’da gördüm

Acının nasıl iyiliğe döndüğünü.

 

Sebebini sen söyle ey doyumsuz ilkgençlik

Hangi kadını sevdiysem mutsuzluk verdim.

 

Bir tek gitmek yatıştırdı, o da bir süre

Ölüm gerçekten “asude bahar ülkesi” mi?..

Şükrü Erbaş Şiirleri


Uçurum

Yeni yeni anlıyorum

Yaşarken ölümünü düşünüp de

Ağlayan annem…

 

Seni sevincin hanesinden

Düşüren dünya

Başladı beni de bir kenara atmaya.

 

Işık çekiliyor yalım yalım

Sular değiştirdi yatağını

Yeni dallar buldu rüzgâr kendine.

 

Kime elimi uzatsam aşk diye

Kesiyor yollarımı

Kalbimle tenim arasındaki uçurum.

 

Ölüm alıştırıyor usul usul kendine

Alarak elimden dünya sevinçlerini

Ne kadar haklıymışsın anne…

Şükrü Erbaş Şiirleri

Şükrü Erbaş Sözleri

Bu sayfamızda; Şükrü Erbaş Sözleri,  Şükrü Erbaş Şiirlerinden Güzel Sözler yer almaktadır.

Şimdi ben bunca şiiri
Yazdım da ayrılıklar mı bitti.

Yağmur yağıyorÖmür hanım
Gökten değil,
Yüreğimin boşluğundan…

Biliyorsun ya,
Susarak yaşamak zorundayım seni.

Ne demek biliyor musun bir insanı sevmek,
Birden dünyada kötüinsan kalmıyor.

Ne zaman öğreneceksiniz bilmiyorum ki
Evlerin yalnız eşyalardan yapılmadığını.

Kimse kendinden bir yere gitmiyor,
Yaşıyoruz sessizce yaramızı severek.

İnsan geçmişe gülümseyerek bakıyorsa,
Başka bir umarı kalmadığındandır.

Ne olurdu kokunun da fotoğrafı olsaydı.
Sesinin fotoğrafı, boşluğun fotoğrafı.
Parmak uçlarındaki karıncanın,
Ruhtaki üşümenin fotoğrafı…
Ölüm kimseyi bu kadar yalnız bırakmazdı.

İki kişilik bir yalnızlığım fotoğraflarının önünde
Birisi alıp götürdüğün, öteki bırakıp gittiğin.

Rüzgarını içinde taşıyan bir bulut gibi
Takılıp bir gece treninin düşlere bakan camlarına
Çekip gitsem bir gün.

Susmak iyileştirmiyor yarayı.

Sevmek, insanın en büyük acısıdır.

Geceler çaresizliğin ıssız mahşeri.

Bir derdim var bin dermana değişmem.

Benim en güzel düşlerim içimde kaldı.

Sana neden sığındığımı anlıyor musun?

Günlerdir yoksun. Öfkeni bile özledim.

Ve biz bulutlara gömdük çocuklarımızı.

Anlamakla katlanmak arasında tükendim.

Kalp, eşyalardan daha çabuk soğuyormuş.

Sildim pişmanlığı payıma düşen hayattan.

Anlamak ile katlanmak arasında tükendim.

Hayalin, gerçeğe değdiği yeri seviyorum.

Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben.

Düşmeyi göze almadan binilmiyor salıncağa.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

Benim geçmişimi senin geleceğini seviyordum.

Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan.

Bir kapı önündeyim, girsem Şükrü Erbaş Sözleri suç, gitsem ayaz.

Sevinç taşkın yaşanır da; acı yalnız çekilir.

Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?

Senden başka kimseyi aramadım gittiğim yerlerden.

Bir yere gitmeden, gelecek birisini bekliyordu herkes.

Ömrüm, ah benim ördükçe sökülen, yakasız kolsuz hırkam.

Ben gidip hayal kuracağım, siz oturup gerçeğinizi sevin.

Sesinden başka suçum, yüzünden başka iyiliğim kalmamıştı.

Tarla kuşu yağmur damlasından dünyayı içsin diye yazarız.

Susmak iyileştirmiyor yarayı, yeni yerlere varıyor eski sözler.

seafoodplus.info

Ey sözümün billuru; sensin kalbimden dünyaya yürüyen hayranlık.

Başkalarını anlama ve sevme becerisi olan herkes şiiri de sever.

Gelişin hayata bağlıyor beni, anlıyor musun? Zaman yarat ve uğra.

Alnından öptüğüm yerde ülkemsin, ağzından öptüğüm yerde, kadınım.

Senin yalnızlık dediğin yerde atıyor ayrıcalığın ve güzelliğin kalbi.

İçimizde azalan zamanların kederi, önümüzde bir yere gitmeyen yollar.

Kimse kendinden bir yere gitmiyor. Yaşıyoruz sessizce yaramızı severek.

Yastığa başını koyduğunda başucundaki boşluğa bak. Ayrılık diyordun ya.

Eskiden her konuda konuşurdum istekle Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi.

Bunalıyoruz çocuk, bunalıyoruz. Biçim veremediğimiz şeylerin biçimini alıyoruz.

Kalktım yürüdüm elimdeki çaresiz soruyla. İnsan neden hep sona bırakır kendini?

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir