ka b bin lüey / Mürre bin Kâ’b - Vikipedi

Ka B Bin Lüey

ka b bin lüey

Peygamberimizin ilk hanımı, ilk îmân eden hür kadın, mü’minlerin annelerinden. Kureyş kabilesinin kibar ve asil bir ailesine mensûbtur. Babasının adı Hüveylîd, annesinin ki Fâtımadır. Nesebi Hadîce binti Hüveylid bin Esad bin Abd-ül-uzza bin Kusay bin Kilâb bin Mürre bin Ka’b bin Lüey bin Galib idi. Nesebi Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) ile baba tarafından Kusay, anne tarafından Lüey sulâlesiyle birleşmektedir; Cahiliye devrinde lakabı Tâhire idi. Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir.

Hazreti Hadîce’nin ilmi, malı, şerefi, iffeti ve edebi pek fazla idi. Ticâret ile uğraşan, devrin, büyük tüccârlarındandı. Memurları, kâtibleri ve köleleri vardı. Ticâreti adamları veya ortaklık sûretiyle yapardı. Hazreti Hadîce, Hazreti Muhammed’in üstün ahlâk vasıflarını ve “emin” lakabına itimad ederek, herkesten daha fazla ücret vermek vâ’dıyla O’nu Şam ticâret kâfilesine kattı. Hazreti Muhammed’in, yanına kölesi Meysere’yi de verdi. Şam ticâret seferi üç ay sürdü. Bu sefer esnasında Hazreti Muhammed’in şahsında harikulade haller görüldü. Seferde O’nu gölgeleyen bir bulutun ve kuş şekline giren iki meleğin devamlı üzerinde bulunması, yolda yürüyemiyecek derecede yorulup, kervandan geri kalan iki devenin ayaklarını eliyle sığmasından sonra, develerin birden süratlenmesi, Busra’daki Manastır yanındaki kuru ağacın altına oturmasıyla yeşermesi ve rahib Nastura’nın yemînle Hazreti Muhammed’in son peygamber olduğunu müjdelemesi, Busra Pazarı’nda Yahudi ile pazarlık esnasında Meysere’nin Peygamberlik vasıflarını teşhis etmesi halleri meydana geldi. Seferden dönüşte Hazreti Hadîce’ye Hazreti Muhammed’in bu hallerini akrabası Zübeyr ve kölesi Meysere bir bir anlattılar. Hazreti Hadîce, anlatılanlar, mallarını satmak üzere teslim ettiği Hazreti Muhammed’in bereketiyle iyi kâr etmesi ve bunlardan ziyade kervanı karşıladığı sırada Hazreti Muhammed’i gölgeleyen iki meleği bizzat görmesinden çok etkilendi. Daha önce gördüğü bir rüyası da gökten inen ayın, koynuna girip koltuğundan çıkarak bütün âlemi aydınlatması idi. Hazreti Hadîce, bu halleri, putlara tapmayıp, Hıristiyan olan, Tevrat ve İncîl’i okumasını bilen, bölgenin iyi tanınmış şâir ve bilginlerinden amcasıoğlu Varaka bin Nevfel’e anlattı. Varaka bin Nevfel rüyayı “Âhir zaman peygamberi vücûda gelmiştir. Sen O’nun hanımı olursun. Senin zamanında O’na vahiy gelir. O’nun dîni bütün âlemi doldurur. Sen O’na en önce îmân eden olursun. O peygamber Kureyş kabilesinin Haşimoğulları kolundan olacak” diye tâbir edip, hallerini de hayretle şöyle anlattı: “Bu söylediklerinden anlaşılıyor ki, şüphesiz Muhammed bu ümmetin peygamberi olacak. Ben, zaten bu ümmetten bir peygamber çıkacağını biliyor ve O’nu bekliyordum. Bu zaman O’nun tam zamanıdır.” deyince Hazreti Hadîce’nin sevgi ve itimadı daha da arttı. Bu esnada kırk yaşında olup, dul idi. Hazreti Muhammed ise yirmibeş yaşında idi. İki taraftan elçiler Hazreti Muhammed ile Hazreti Hadîce’nin evlenmesini kararlaştırdılar. Nikâh meclisi Hazreti Hadîce’nin evinde kuruldu. Ebû Talib ve Varaka bin Nevfel tarafından takdim konuşmaları yapıldı. Nikâhı Varaka bin Nevfel kıydı. Kureyş kabilesinin ileri gelenleri de nikâh şahidi olarak bulundular, Hazreti Hadîce’nin Peygamber efendimizle olan bu evliliğinden dört kızı ve iki oğlu olmak üzere altı çocuğu oldu. Kızlarının adları Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma, erkekleri ise, Kâsım ve Abdullah’tı. Kâsım’dan dolayı Resûlullah’a (Ebü’l-Kâsım) denildi. Nübüvvetden önce Mekke’de dünyâya geldi! Onyedi aylık iken vefât etti. Hadîce-tül-Kübra’dan ( radıyallahü anha ) olan son çocuk Abdullah’tır. Nübüvvetten sonra doğup memede iken vefât etti. Tayyib ve Tahir de denilir. Abdullah vefât edince, Âs bin Vâil (Muhammed ebter oldu) yani soyu kesildi dedi. Kevser suresi gelerek, Âs kâfirine Allahü teâlâ cevab verdi.

Hazreti Muhammede ( aleyhisselâm ) Cebrâil (aleyhisselâm) ilk vahyi getirip, Peygamber olduğunu bildirince, bunu ilk Hazreti Hadîce’ye söyledi. Hazreti Hadîce; “Biliyorum ki, sen doğru sözlüsün. Emânete riâyet edersin.. Güzel huylu ve iyi ahlâklısın Senin bu ümmetin peygamberi olacağını umarım” dedi. Muhammed’in ( aleyhisselâm ) bildirdiklerine hiç tereddüt etmeden hemen îmân ederek inanan ilk hür kadın oldu. Kâfirlerin inatlıkları, alay ve eziyetlerine karşı, Resûlullah’a gayret ve teselli verirdi. Bütün malını, mülkünü O’nun uğruna feda etti. Resûllullah’a ( aleyhisselâm ) yirmidört sene hiç incitmeden sadâkatle hizmet etti. O’nu bir kerre bile üzmedi. Hazreti Hadîce altmışbeş yaşında Hicret’ten üç sene önce (m. ) Ramazan ayı başında Mekke’de vefât eti. Hacun mezarlığında defn edildi. Muhammed ( aleyhisselâm ) Hazreti Hadîce’nin vefâtına çok üzüldü. Bundan dolayı bu seneye üzüntü, keder yılı mânâsında “Senet-ül-Hüzn” denildi.

Siyer, târih, menkıbe ve çeşitli kitaplar Hazreti Hadîce hakkında çok ve pek kıymetli bilgiler verir. Hazreti Hadîce, Peygamber efendimize, evlâdına, müslümanlara ve insanlara çok şefkatliydi. Ev işlerini iyi bilip, mükemmel iş görürdü. Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) bu husûsta O’nun için “Hem çocuk annesi hem de ev işi tanzim eden hatun”buyurdu. Peygamberimize ( aleyhisselâm ) karşı çok hürmetkar idi. Ne buyurursa itiraz etmeden kabûl ederdi. Bu her zaman böyle oldu. Resûlullah da ( aleyhisselâm ) onu her zaman medh ederdi. Hatta bir gün yine O’nu medh ederken, Hazreti Âişe dayanamayıp, “Cenâb-ı Hak size daha iyisini verdi” dedi. Resûlullah ( aleyhisselâm ) “Hayır, ondan iyisi verilmedi. Herkes bana yalancı dediği günlerde, o bana inandı. Herkes bana eziyet verirken, O bana yâr oldu. Üzüntülerimi giderdi.” buyurdu. Hazreti Hadîce hayattayken, Peygamberimiz başka bir kadınla evlenmedi. O’nun akrabalarını gördüğü zaman hemen ayağa kalkar, onları karşılar ve yanlarına oturturdu. Eline mal geçtiğinde, onları unutmaz, hemen hediye göndererek, unutmadığını hatırladığını belirtirdi. Peygamberimiz yine onun ve diğer üstün hatunlar hakkında buyurdu: “Dört hatunun faziletleri bütün dünyâ hatunlarının faziletlerinden üstündür. Meryem binti İmrân, Firavn’ın îmân etmiş hanımı Asiye, Hatice binti Hüveylid ve Fâtıma binti Muhammed.”Peygamberimize vahiy gelmesinden sonra idi. Müşrik Araplar, Resûlullah’a ( aleyhisselâm ) pek düşmandılar. Hazreti Hadîce Resûlullah’ı ( aleyhisselâm ) devamlı koruyup, aramaktaydı. Peygamberimiz dışarıdayken, onu aramak için çıkmıştı. Hazreti Cebrâil (aleyhisselâm) bir insan kıyâfetinde Hazreti Hadîce’ye göründü. Hazreti Hadîce O’na Peygamberimizi sormak istediyse de, düşmanlardan olma ihtimâlini hesaba katarak sormayıp, geri eve döndü. Peygamberimizi evde görünce, hâdiseyi O’na anlattı. Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) buyurdu ki: “Senin gördüğün ve beni sormak istediğin o zâtın kim olduğunu biliyor musun? O, Cebrâil “Aleyhisselâm” idi. O’nun selâmını sana bildirmemi söyledi. Şunu da sana bildirmemi söyledi ki, Cennette senin için incilerden yapılmış bir bina hazırlanmıştır. Tabii orada böyle üzüntülü, sıkıntılı ve zahmetli, külfetli şeyler bulunmayacaktır.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-8, sh. 14, 52

2) El-İsâbe cild-4, sh.

3) El-İstiâb cild-4, sh.

4) Mevâhib-i ledünniyye cild-1, sh. 36,

5) Eshâb-ı Kirâm sh.

6) El-A’lâm cild-2, sh.

7) Ed-Dürr-ül-mensûr sh.

8) Târîh-ül-hamîs cild-1, sh.

9) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh.

Hz. Peygamberin Pak Soyu

Hz. Peygamberin Pak Soyu

Bütün kaynaklar Peygamberimizin, Adnan’a kadar olan atalarının gerek isimlerinde, gerek sıralarında, ittifak halinde bulundukları gibi Adnan’ın da, İsmail b. İbrahim’in öz be öz soyundan geldiğinde de müttefiktirler. Peygamber Efendimizin on dokuzuncu kuşaktaki atası Maadd b. Adnan; İsa aleyhisselâmın muasırı idi.

 

Muhammed b. Abdullah, b. Abdulmuttalib, b. Hâşim, b. Abdi Menaf, b. Kusayy, b. Kilâb, b. Mürre, b. Ka’b, b. Lüey, b. Galib, b. Fihr, b. Mâlik, b. Nadr, b. Kinâne, b. Huzeyme, b. Müdrike, b. İlyas, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan.

Bütün kaynaklar Peygamberimizin, Adnan’a kadar olan atalarının gerek isimlerinde, gerek sıralarında, ittifak halinde bulundukları gibi Adnan’ın da, İsmail b. İbrahim’in öz be öz soyundan geldiğinde de müttefiktirler.

Peygamber Efendimizin on dokuzuncu kuşaktaki atası Maadd b. Adnan; İsa aleyhisselâmın muasırı idi.

İsa (a.s) ile Muhammed (a.s) arasındaki fetret devrinin yıl oluşu da, bunu ayrıca doğrular.

Maadd, babası Adnan’ın vefatından sonra, Kâbe hizmetini üzerine almış ve Mekke Haremi’nden hiç ayrılmamıştır.

Adnan da; babası Üded’in vefatından sonra Kâbe hizmetini üzerine almış, Kâbe’ye meşinden örtü örttürmüş, Mekke Haremi’nin yıkılan sınır taşlarını da dikmişti.

Mekke halkının Kureyş diye anılması, Peygamberimizin on ikinci kuşakta yer alan ve ilk kez Kureyş lakabıyla anılan atası Nadr b. Kinâne’den dolayıdır.

Kur’ân-ı Kerîm’de açıklandığına göre; kendileri, İbrahim aleyhisselâmın soyundan gelme torunlarıdır. Hz. Muhammed (s.a.s) de onların arasından seçilerek, onlara peygamber gönderilmiştir.

Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem Kureyş kabilesi içinde gerek baba ve gerek ana yönünden, en temiz ve en şerefli bir aileye mensuptu. Bunu, bizzat hadis-i şeriflerinde şöyle açıklamışlardır:

“Yüce Allah; İbrahim oğullarından, İsmail’i seçti.

İsmail oğullarından, Kinâne oğullarını seçti.

Kinâne oğullarından, Kureyş’i seçti.

Kureyş’ten, Hâşim oğullarını seçti.

Hâşim oğullarından da, beni seçti.”

“Ben, Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib’im!

Yüce Allah mahlûkatı yarattı ve beni onların en hayırlı fırkasının içinde bulundurdu!

Sonra onları iki fırkaya ayırdı ve beni en hayırlı olan fırkanın içinde bulundurdu.

Sonra onları kabilelere ayırdı ve beni en hayırlı olan kabilenin içinde bulundurdu.

Sonra onları ailelere ayırdı ve beni onların en hayırlısı içinde bulundurdu.

Ben, sizin aile yönünden de en hayırlınızım, nefis yönünden de en hayırlınızım!”

“Ben, Âdemoğulları soylarının en hayırlı, en temiz olanlarından, devirden devre, aileden aileye geçe geçe, nihayet şu içinde bulunduğum aileden vücuda getirildim!”

“Ben, Muhammed b. Abdullah, b. Abdulmuttalib, b. Hâşim, b. Abdi Menaf, b. Kusayy, b. Kilâb, b. Mürre, b. Ka’b, b. Lüey, b. Galib, b. Fihr, b. Malik, b. Nadr, b. Kinâne, b. Huzeyme, b. Müdrike, b. İlyas, b. Mudar, b. Nizar’ım! Halk, ne zaman iki kısma ayrılsa, muhakkak, Allah beni onların en hayırlı olanının içinde bulundurmuştur. Ben, cahiliye devrinin kötülüklerinden hiçbir şey bulaşmaksızın, ana ve babamdan meydana geldim.

Ben, tâ Âdem’den babama ve anneme gelip ulaşıncaya kadar, hep nikâh mahsulü olarak meydana geldim, asla zinadan meydana gelmedim!

Ben, sizin nefis yönünden de en hayırlınızım, baba soyu yönünden de en hayırlınızım!”

Peygamberimizin annesi Âmine binti Vehb, b. Abdi Menaf, b. Zühre, b. Kilâb, b. Mürre’dir.

Zühre; Hâşim oğullarının ataları olan Kilâb oğlu Kusayy’ın kardeşi olduğuna göre, Hz. Âmine’nin soyu, kocası Hz. Abdullah b. Abdulmuttalib’in soyu ile Mürre b. Kilâb’da birleşir.

İbn Sa’d; Ensar bilginlerinden Muhammed b. Sâib’e dayanarak, Peygamberimizin anne ve anneannelerini, babaannelerini batınlarca kaydettikten sonra, bu bilginin:

“Hazreti Peygamberin, beş yüz annesini tespit ve kaydetmeye muvaffak oldum. Hiçbirinde, ne zinaya, ne de cahiliye çağında işlenegelen kötü işlerden hiçbir şeye rastlamadım!” dediğini de nakleder.

Bunun içindir ki, büyük bilgin İbn Haldûn:

Muhammed aleyhisselâmdan başka hiçbir kulun, ilahî ikram olarak ne soyunun bu derece mazbut olduğunun, ne de Âdem aleyhisselâmdan kendilerine gelinceye kadar soy şerefliliğinin kesintisiz devam ettiğinin görülmediğini, bildirir.

 

(M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi, Mekke Dönemi, I. Cilt) 

 

(seafoodplus.info sitesinden alıntıdır)

Bizi sosyal medyada paylaşın:

AÇIK DAVET

Âdem SARAÇ [email protected]

Peygamberler Peygamberi -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; Safâ Tepesi’nden ilk açık davetini yaparak ilâhî mesajı verince bir an duraklayan halk, neye uğradıklarını anlayamamış bir duruşla, verilen mesajı ve edilen daveti kendi içlerinde yorumlayıp anlamlandırmaya çalışırlarken, bütün zihinleri allak bullak eden bir ses duyuldu:

–Yuh olsun sana! Sen, bizi buraya bunun için mi topladın?

Bir yandan kötü kötü bağıran adam, bir yandan da kutlu mesajı ileten bu kutlu insana taş atmaya başladı. Oradaki herkes, çıkışan adama bakınca şaşırıp kaldılar. Böylesine deli dolu bağırıp, kötü çıkışlar yaparak Peygamberler Sultanı’na taş atan bu nasipsiz adam, Ebû Leheb’den başkası değildi çünkü. Peygamberler Peygamberi’nin öz amcasıydı yani. Bir yandan kötü çıkışlarını artırırken, bir yandan da bir şeyler atmaya çalışıyordu.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bu nasipsiz amcasını duymamış, yaptığı çirkin hareketi görmemiş gibi davranarak, mesajı vermeye devam etti.

“–Yüce Allah -celle celâlühû-; en yakın akrabalarımdan başlamak üzere, sizleri uyarmam için beni görevlendirdi! Allah ve Rasûlü’ne îmân ederek, kendinizi cehennemden kurtarınız! Sizler «Lâ ilâhe illâllah» deyip, bunu da gönülden tasdik etmedikçe; ben size ne dünyada bir yarar, ne de âhirette bir nasip sağlayabilirim!”1

Peygamberler Peygamberi -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; toplanan halka seslenip, ilâhî mesajı vermeye çalışırken, Ebû Leheb sürekli engelliyordu. Başka karşı çıkan yoktu. Bu nasipsiz amca, Rasûlullâh’ı serbest bıraksa, O da dâvâsını anlatacak, halk da nasipleneceklerdi. Fakat sürekli bağırıp çağırdığı, bir şeyler atarak hakaretler edip ortalığı bulandırdığı için, mesaj herkes tarafından tam olarak anlaşılamamıştı.

Bu yüzden Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bütün kabîlelere adlarıyla tek tek hitap ederek, mesajı vermek istedi:

“–Ey Kureyş halkı! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız!

Ey Ka‘b bin Lüey oğulları! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız!

Ey Mürre bin Ka‘b oğulları! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız!

Ey Abduşşems oğulları! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız!

Ey Abdi Menaf oğulları! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız!

Ey Hâşim oğulları! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız!

Ey Abdulmuttalib oğulları! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız!

Ey Kureyşliler! Kendinizi Allah’tan satın alınız!

Ben, sizi Allâh’ın azabından kurtarabilecek hiçbir şeye mâlik değilim.

Ey Abdi Menaf oğulları! Kendinizi Allah’tan satın alınız!

Ben, sizi Allâh’ın azabından kurtarabilecek hiçbir şeye mâlik değilim!

Ey Abdulmuttalib oğulları! Kendinizi Allah’tan satın alınız!

Ben, sizi Allâh’ın azabından kurtarabilecek hiçbir şeye mâlik değilim.

Ey Abbas bin Abdulmuttalib! Ben, seni Allâh’ın azabından kurtarabilecek hiçbir şeye mâlik değilim!

Ey Zübeyr bin Avvâm’ın annesi! Ey Rasûlullâh’ın halası Safiyye!

Ey Muhammed’in kızı Fâtıma! Kendinizi Allah’tan satın alınız!

Siz; benim malımdan, dilediğinizi benden isteyiniz!

Fakat ben, sizi Allâh’ın azabından kurtarabilecek hiçbir şeye mâlik değilim.

Şu kadar ki, sizlerin bir hısımlığınız var!

Ben, hısımlık suyu ile sulayacağım! (Sadece hısımlığımız kadar faydam olur.) Ancak sizinle aramdaki sıla-yı rahim devam edecektir!”2

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; her kabîleye kendi unvânıyla seslenmiş, Ebû Leheb’in tahammülsüz çıkışlarına rağmen, mesajı vermeyi başarmıştı. Fakat dur durak bilmeyen Ebû Leheb; iyice üzerine geliyor, kötü sözler söylüyordu. Bütün bunlara rağmen Peygamberimiz; onu hiç duymuyor ve görmüyormuş gibi davranarak, kabîlelere seslenmeye devam ediyordu.

Garipliğe bakın ki, hangi kabîleye adıyla seslense; «Lebbeyk/Buyur» diyecekleri yerde, her biri tek tek dönüp gitmeye başladılar.3

Sesinin bütün gücüyle seslenen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yürekleri durduracak bir âkıbetten bahsediyordu:

“Ben, sizi;

«Lâ ilâhe illâllâhu vahdehû lâ şerîke leh = Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur! O, birdir! O’nun ortağı yoktur» diyerek şahâdet getirmeye davet ediyorum! Ben de, O’nun kulu ve Rasûlü’yüm!

Bunu böylece kabul ve ikrar ettiğiniz takdirde, sizin cennete gireceğinize kefil olurum!

Siz, kıyâmet günü îman ve iyi amellerinizle gelmez de dünyayı boyunlarınıza yüklenmiş olduğunuz hâlde gelirseniz, ben sizden yüz çeviririm (yüzünüze bakmam)!

O zaman siz bana;

«Yâ Muhammed!» dersiniz. Ben ise, şöyle derim&#;

Siz, bana;

«Yâ Muhammed!» dersiniz. Ben ise, size şöyle derim!..”4

Rasûlullah -aleyhisselâm- birkaç defa «şöyle derim&#;» buyururken, yüzünü onlardan başka tarafa çevirdi.5

Mekkeliler duydukları şeyler karşısında önce şaşkına dönmüşler, donup kalmışlardı âdeta. Tabir yerindeyse büyük bir şok yaşamışlardı. Şaşkınlığı en şiddetli yaşayanlar aile temsilcileriydi, yani Mekke ileri gelenleriydi. Onlar, yıllardır haberdar oldukları ve çoğu zaman önemsemedikleri veya alay etmekle yetindikleri şeyle karşı karşıya gelmişlerdi.

Yakından tanıdıkları ve olumlu özellikleri sebebiyle sevip, güvendikleri; her türlü takdirin üstünde gördükleri Muhammedü’l-Emîn -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, artık sadece küçük bir grupla muhatap olmayıp, bizzat kendileriyle de muhatap olduğuna çarpıcı şekilde şahit olmuşlardı. Hiç kimse ne diyeceğini bilememişti. Kalabalık arasından sadece bir kişinin sesi işitilmişti; o da Ebû Leheb’in sesiydi.

Peygamberler ve Gönüller Sultanı -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; önce çevresinde kalan akrabalarına, sonra da insanlığını bile sıfırlayarak, böylesi nazik bir anda çıkışlar yapıp, hakaret ile beraber fütursuzca alay eden amcasına baktı! İslâm dâvâsının önüne karanlık bir duvar gibi, aşılmaz kapkara bir kaya gibi dikilen nasipsiz amcasına baktı!

İki Cihan Güneşi’nin o zamanki bu anlamlı bakışı; asırlar ötesinden gelip, bugünkü nasipsizler yüzüne bir tokat gibi çarpmaktadır!

Muhammedü’l-Emîn, hep tebessüm etmeliydi zira&#;

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem&#;-

____________________

1 Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. ; Ebu’l-Ferec, Vefâ, c. 1, s. 1
2 İbn-i İshâk, Sîretü İbn-i İshâk el-Müsemmâ bi Kitâbi’l Mübtede’ ve’l-Meb‘as ve’l-Megāzî, s.
3 Zehebî, Siyerü A‘lâmi’n-Nübelâ, c. 1, s.
4 İbn-i Ebû Şeybe, el-Musannef li’l-Ehâdîs ve’l-Âsâr, c. 7, s. ; İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 3, s.
5 Hâkim, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, c. 3, s.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir