kültürümüzde çiçek dili / OKUMA GRUPLARI - Bilim ve Sanat Vakfı

Kültürümüzde Çiçek Dili

kültürümüzde çiçek dili

Mehmet YARDIMCI

Sevgili okuyucularım, önceki yazımda lale kültürü ve ters laleden söz edince kimi okurlarım özelden çeşitli iletilerle ''Diğer çiçekleri yazmayacak mısınız?'' diye sordular. Ben de diğer çiçekleri iki günlük bir makale ile yazma gereğini hissettim

Şaman duasında yaratılış olayının "Yağız yerin altmış türlü çiçekle ilk defa bezendiği zaman sen yaratıldın" biçiminde dile getirilişi; çeşitli kaynaklarda "Orta Asya Türk Bahçeleri"nin anlatılışı; Babür Şah''ın oluşturduğu "Cennet Bahçeleri"nin bilinişi; Dede Korkut''ta yedi kez çiçekten söz edilişi; uçsuz bucaksız dağların ve bozkırların anılarını yaşatan bir estetiğe sahip "Osmanlı Türk Bahçeleri"nin kuruluşu; başlangıcı bilinmeyen ama yüz yıl öncesine kadar Bursa''da kutlanan "Erguvan Bayramı" adlı özel bir çiçek gününün oluşu, geleneksel kültürümüzde çiçeğin yerinin ve geçmişinin çok eskilere dayandığının  kanıtlarıdır.

Geleneksel kültürümüzde çiçekler, oyalardan çinilere, türkülerden kilimlere kadar maddi manevi kültürümüzün hepsinde ince zarafeti içinde kendine özgü yerini almıştır. 

Çiçekler, Anadolu halkının sosyal yaşamında büyük görevler yüklenmiş; kimi zaman Nergis, Reyhan, Gülperi, Mine, Şengül gibi kızlarımıza ad olurken kimi zaman da gelinlerin dili olup dileklerini anlatma aracı olarak kullanıp bir çeşit gönül aynası olmuşlardır. 

Gelinlerin, kızların aile büyüklerinin yanında konuşmalarının ayıp sayıldığı Anadolu''nun kırsal kesimlerinde, konuşmayan gelinler kederlerini, sevinçlerini ve sevgilerini yazmaların ucuna çiçek motifleri ile bezemişleridir. 

                Geleneksel kültürümüzde nişanlı kız kayınvalidesine çiçek oyalı yazma göndererek sevgi ve saygısını dile getirmiş, genç kızlar saçlarına çiçek takarak sevgililerine içlerinden geçenleri anlatmaya çalışmışlardır.

Gelinler kaynana dili çiçeği işleyip kaynana dırdırından bıktıklarını, armut çiçeği işleyip kocasının kendisine ilgisizliğinden şikayetini, süs biberi çiçeği işleyip kocasına küskünlüğünü, çakır dikeni çiçeği işleyip kayınvalidenin kendisine diken gibi battığını, kütüle denilen bir dağ çiçeğini işleyip evdeki küs olduğu eltilerle iyi geçinmek istediğini, kır çiçeği işleyip huzur ve rahatlık içinde olduğunu iğnelerin ucuna dökmüşlerdir.

Geleneksel kültürümüzde karanfil çiçeği oyalı yazmaların mutlaka gelinler ve kızlar tarafından takılması yaygındır. Bugün bile bu geleneğin varlığını sürdürdüğü görülmekte olup ileri yaşlardaki hanımların yaşlandıklarını ima için "karanfilli günlerimiz geride kaldı" gibi bir deyimi kullandıkları görülmektedir.

Anadolu halkının günlük yaşamına girip halk sağıltmacılığında önemli görevleri yüklenen çiçekler, kimi zaman güzellikleri ile gönülleri okşarken kimi zaman da yaralara merhem, hastalıklara şifa kaynağı olmuşlardır.

Çiçeklerin şifa özelliği Dede Korkut''ta da: "Boz atlı Hızır yaralıya, bu yaradan ölmezsin, tağ çiçeği anan südiyle senin yarana melhemdür didi" biçiminde yer almaktadır.

Cenaze merasimlerine çiçeklerden yapılmış bir çelenk göndermek, mezara çiçek bırakmak, tüm kültürlerde bir gelenek haline gelmiştir. Bu geleneğin asıl amacı cenazeden yayılma ihtimali olan kokunun hissedilmemesi ve kötü koku yerine çiçeklerin güzel kokularının çevreye yayılmasını sağlamaktır.

Çeşitli amaçlar için kullanılan çiçeklerden gül, bir çeşit antiseptik olarak işlev yüklenmiş, gelincik nefes darlığı ve astım hastalığının en önemli ilacı olurken merhem olarak da yanıklarda kullanılmıştır.

Fesleğen hazımsızlığa; hanımeli idrar söktürmeğe, öksürüğe; karanfil ateş düşürmeğe, iştah açmaya, menekşe cilt ve boğaz hastalıklarına; papatya sinirleri yatıştırmaya, diş etlerinin iltihaplarına, baş ve bel ağrılarına; zambak diş ağrısına; nilüfer genel ağrıları dindirmeye iyi geldiğinden halk hekimliğinin baş tacı olmuşlardır.

                Halkımız çiçeklerin doğal renklerinin kalıcı güzelliklerinden yararlanmasını da bilip kök boya dediğimiz tabii boya yapımında da kullanmışlardır. Örneğin, yabani gülü paslı çivi ve şap ile kaynatıp hiç solmayan koyu kırmızı renk elde etmişler, papatyadan sarı renk, paşa çiçeğinden eflatun, gelincik çiçeğinden kurşuni, safran çiçeğinden de sarı, mavi ve yeşilin çeşitli tonlarını elde  edip bin bir renkli Anadolu halı ve  kilimlerinde kullanmışlar, yedi dağın çiçeği, sümbülü gibi motifleri de el örgüsü yün çoraplarımıza gönüllerince işlemişlerdir.

Halkımız başlı başına bir çiçek dili de meydana getirmiştir. Beyaz gül, beyaz lale ve beyaz karanfil saflık ve temizliği ifade ederken; kırmızı gül, kırmızı karanfil, kırmızı lale aşk ve sevgi; sarı gül ve sarı karanfil ayrılık ve hüznü, menekşe de alçak gönüllüğü ifade etmiştir.

YARIN:Bilmecelerimizde, manilerimizde, şiirlerimizde, türkülerimizde çiçek

Türk Kültüründe Kilim Motifleri ve Anlamlar&#x;

Varlığı nesilden nesile aktarılarak devam eden kültürel sembol ve motifler aslında, bulundukları topluma ait inançların, hikayelerin ve çeşitli ritüellerin bir ifadesidir. Göçebe yaşam tarzının etkisi ile dokumacılığın bir sanat haline dönüştüğü Türk kültüründe kilim motifleri ve anlamları önemli bir kültürel değer olarak bugüne dek gelmiştir.

Aslında bir göçebe sanatı olarak tanımlanabilecek olan Türk dokumacılığında, halı ve kilimlerin üzerine dokunan motiflerin, farklı inanışları temsil eden; o dönemin yaşam tarzları hakkında bilgiler veren semboller olduğu söylenebilir.

üst üste katlanmış Türk motifleri taşıyan kilimler

Günümüzde ev dekorasyonun en önemli tamamlayıcı parçalarından biri olan halı ve kilimlerin üzerine işlenen motifler, geçmiş dönem dokumacılık sanatının örneklerinden de esintiler taşımaktadır.

Evlerde tarz ve uyumun adresi Doğtaş olarak hazırlamış olduğumuz içeriğimizde, Türk kültürünün yüzyıllarca öncesine uzanan halı ve kilim motiflerinin anlamlarını bulabilirsiniz.

Buna ek olarak, halı ve kilim seçimi yapmadan önce Eviniz için Doğru Halı Ölçüleri Nasıl Belirlenir? başlıklı içeriğimizi okumanızı tavsiye ederiz.

Kültürümüzde Halı ve Kilim Motifleri Ne Anlama Gelir?

bir mekanda bulunan otantik halı, kilim ve yastıklar

Bir toplumda ortak değerler taşıyan sembollerin, hem soyut hem de somut ürünlere konu olduğu söylenebilir. Türk halı ve düz dokuma sanatında “motif, yan yana gelerek ya da tek başına bir şeyi temsil eden öğeler olarak açıklanabilir.

Türk topluluklarının, dokumacılık konusunda oldukça yetenekli ve usta oldukları bilinmektedir.

Yalnızca halı ve kilimler değil, mafraş, çanta ya da çorap gibi pek çok eşya da Türkler tarafından çeşitli motifler ile zenginleştirilen dokumacılık ürünleridir.

el yapımı kilimler

İçeriğimizde sözünü edeceğimiz sembol ve motifler, bu eşyalara estetik bir görünüm kazandırmasının yanı sıra o dönemde yaşayan toplumların istek, beklenti ve inanışlarını da sembolize ederek günümüze dek ulaşmalarına vesile olmuştur.

Yalnızca geçmiş dönemlerde değil bugün dahi otantik bir stil çerçevesinde dizayn edilen evlerin tamamlayıcı parçası olan halı ve kilimlerin üzerinde çeşitli sembol ve işaretler olduğunu görüyoruz.

Peki Türk halı ve kilimlerinde kullanılan başlıca semboller hangileri olmuştur? Dokumacılık konusunda usta olan Türklerin kullandığı halı ve kilim motiflerinin anlamları nelerdir?

1. Akrep Motifi

bir kilimin üzerine dokunmuş akrep motifleri

Türk halı ve kilimlerinde kullanılan başlıca semboller nelerdir sorusuna verilebilecek ilk yanıtlardan bir tanesi akrep motifidir.

Dokudukları halı ve kilimlerde akrep motifini kullanmayı tercih eden Türklerin bunu yapmalarının en önemli nedeni ise akrebin ölümü sembolize etmesidir.

Göçebe bir hayat süren Türk toplulukları, bu nedenle dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı açık bir yaşam tarzına da sahip olmuşlardır.

üst üste dizilmiş halılar

Halı ve kilimlerin üzerine dokudukları akrep şekillerinin, kendilerini kötülükten ve ölümden koruyacaklarına inanmışlardır.

Buna ek olarak, göç ettikleri yerlerde bulunan zehirli akreplerin yaşam kalitelerini düşürmesi de kilimlerin üzerinde akrep figürlerine yer vermelerinin bir başka nedeni olmuştur.

Halıların genellikle dış kenarlarında yer verilen akrep motifleri, Türkler için kendilerini dışarıdaki kötülüklere karşı koruduklarına inanan bir anlam taşımıştır.

2. Çocuk Motifi

Aslında insan motifi olarak da açıklanabilecek çocuk motifinin geleneksel Türk halı motifleri arasında oldukça sık rastlanılan bir örnek olduğu söylenebilir.

Türk mitolojisinde saflığı ve masumiyeti temsil eden çocuk, insanların doğurganlık çağrısını suların ve denizlerin tanrıçası Ak Ana’ya duyurmak adına halı ve kilimlerin üzerine işlenen bir sembol olmuştur.

3. Bereket Motifi

kilimin üzerine dokunmuş bereket motifi

Türk halı ve kilimlerinin üzerine işlenen bereket motifi, 3 ayrı grupta işlenmiştir.

  • Etrafında dut, karpuz, kavun, nar, incir gibi meyvelerin ya da koç, boğa, geyik, balık gibi hayvanların yer aldığı motiflerin tam ortasındaki desen aileyi ve sonsuz mutluluğu temsil etmiştir.
  • Bir diğer bereket motifi ise ağaç, çiçek ve yaprak motiflerinin birleşiminden oluşmuştur. Bu motif ise bolluğun ve uğurun simgesi olarak kuşaklar arası bir yolculuk yapmıştır.
  • Bereket motiflerinin 3. grubunda ise cansız kayaların, suların ve dağların yer aldığı bir anlatı vardır. Sözünü ettiğimiz motiflerin bir araya gelmesi ile oluşan hikaye, evreni, doğayı ve tabii ki insanoğlunu temsil eder. Doğumun ve ölümün devam ettiği bir döngüde, yeniden doğuşun getirdiği bereketin temsili, bu motifte yer alan semboller ile açıklanır.

4. Ejderha Motifi

Ejderha motifi kilimlerde, bereket getireceğine inanıldığı için kullanılmaktadır.

Pençeleri aslana, kuyruğu ise yılana benzetilerek oluşturulan ve kanatlı bir hayvan olarak tasvir edilen ejderha Türk mitolojisinde de sıkça rastlanılan bir semboldür.

Havanın ve suyun yegane hakimi olduğuna inanılan ejderha, Anadolu Selçuklularında ise bulut olarak sembolleştirilmiştir.

5. Bukağı Motifi

yere gelişigüzel bir biçimde bırakılmış Türk kilimi

Türk kilim motifleri ve anlamları ile ilgili merak edilenlere yer verdiğimiz içeriğimizde yer alması gerektiğini düşündüğümüz bir diğer motif de aile birliğini temsil eden bukağı.

Eski Türkçede “bukagu” sözcüğünün günümüz Türkçesine uyarlanmış  olan “bukağı” atların kaçmalarını ve kaybolmalarını engellemek adına ayaklarına takılan demir zincir olarak açıklanabilir.

Türk halı ve kilim dokumalarında sıklıkla rastlanılan bir sembol olan bukağı kilim motifi, yalnızca ailenin devamlılığını değil birbirini seven aşıkların da birliğini temsil eder.

Nişan yüzüklerinin takılmadan önce birbirine kırmızı kurdele ile bağlanması da buna benzer kültürel bir örnektir.

Günümüzde de aktarımını sürdüren nişan masasının hazırlanmasına dair merak ettiklerinizi, Evde Nişan Masası Nasıl Hazırlanır? başlıklı yazımızı inceleyerek öğrenebilirsiniz.

6. El / Parmak / Tarak Motifi

Yedili, beşli ya da üçlü olarak dokunan bu figürler, aslında bir parçadan ortaya çıkan çubukların oluşturduğu motiflerdir.

Geleneksel Türk halı ve kilimlerinde genellikle üçü bir arada kullanılan el, parmak, tarak motifi bir bütün olarak değerlendirilse de farklı anlamlar taşımaktadır.

  • El: İnsanın gücünü, verimliliğini ve üretkenliğini temsil eden bir motif olmuştur.
  • Parmak: Parmak motifinin, nazar ve kem gözden koruduğuna inanılmaktadır.
  • Tarak: Tarak sembolü ise, doğumu ifade eden bir motif olmuştur.

7. Eli Belinde Motifi

duvara asılı halının üzerine dokunan bir el

Türk el sanatları motiflerinde en çok karşılaşılan örneklerden biri de eli belinde motifidir. Elibelinde motifi, dişiliği temsil eden bir figür olarak açıklanabilir.

İnsan figürüne benzetilen eli belinde motifi Anadolu’da, “gelin kız” ya da “çocuklu kız” olarak da ifade edilmektedir.

Ana tanrıçalara tapılan dönemden bu yana kullanıldığı ve kültürel bir miras ürünü olarak günümüze dek ulaştığı düşünülen eli belinde motifi, doğurganlığı ve analığı sembolize etmektedir.

Ellerini belinin üzerinde tutan bir insana benzetilen eli belinde kilim motifi aynı zamanda bereket, neşe ve mutluluk anlamlarını içermektedir.

8. İnsan Motifi

Geleneksel Türk kilimlerinde en çok kullanılan motiflerden biri de insan motifidir.

Aile özlemini anlatmak amacı ile kilimlerin üzerine işlenen insan sembolleri, aynı zamanda sevgiliye, eşe ve çocuklara duyulan özlemi de işaret eder.

9. Geyik Motifi

En sevilen kilim sembollerinden biri olan geyik motifi

Türk halı ve kilimlerinde oldukça sık kullanılan geyik motifi, bilgeliği temsil eden bir sembol olmuştur.

Doğadan alınan gücün bu bilgelik ile nesilden nesile aktarıldığına dair bir inanış doğrultusunda resmedilen geyikler, eski Türk geleneklerinde devletin yönetim yetkisinin tanrıdan alınmasının da bir ifadesi olmuştur.

Buna ek olarak geyik, sonsuz mutluluğu da temsil eden bir motiftir.

Göz Motifi

üzerinde çeşitli sembollerin yer aldığı bir kilim

Geleneksel Türk motifleri arasında özel bir yere sahip olan göz motifi aynı zamanda derin bir anlam da taşımaktadır.

Bulunduğu yeri ve orada yaşayanları, kem gözlü ve kötü bakan insanlardan korumak amacıyla kilim ve halılara işlenen göz işareti; genellikle mavi renkler ile uygulanmaktadır.

Geleneksel Anadolu dokumaları incelendiğinde göz kilim motifinin genellikle eli belinde ve bereket motifleri ile bir arada kullanıldığı fark edilmektedir.

göz motifi

Buna ek olarak göz motifi, modern dekorasyonda çeşitli ürünlerin içerisinde yer almaya başladığını belirtelim.

Günümüzde duvara asılan ev aksesuarlarında, kırlent ve yastıkların üzerinde göz motifi kullanımı oldukça popülerdir.

Doğtaş Home’un kırlent kategorisinde yer alan Nakış Eyes Kırlent ürünü, göz motifi kullanımının en şık örneklerinden biri olarak gösterilebilir. Üzerindeki göz motifleri ile dikkat çeken Doğtaş Hand Made Küçük Küp de ev dekorasyonunuzu en şık şekilde tamamlayabilir.

Hayat Ağacı Motifi

hayat ağacı motifi

Hayat ağacı motifi anlamı, isminden de anlaşılabileceği üzere yaşamın devamını simgeleyen bir semboldür. Özellikle Anadolu Selçuklu sanatında hayat ağacı motifi, sık sık rastlanılan örnekler ile doludur.

Yeryüzünün cennet ile arasındaki bağını temsil eden hayat ağacı, çoğunlukla asma, selvi, nar, hurma, zeytin, palmiye gibi ağaçlar şeklinde resmedilmiştir.

Kilim motifleri ve anlamları arasında en çok merak edilen şekillerden olan hayat ağacının toprağın altına yerleşmiş kökleri ebediyete, alt bölümünde yer alan dallar ve gövdesi gökyüzüne, üst kısımlarındaki dallar ise cennete uzanma anlamı taşımaktadır.

Koçboynuzu Motifi

koçboynuzu motifi

Türk kültüründe kahramanlığın ve güçlü olmanın bir ifadesi olan koçboynuzu, yalnızca halı ve kilim gibi dokuma ürünlerin üzerinde değil; bazı mezar taşlarının üzerinde de kullanılmıştır.

Adından da anlaşılacağı üzere bir koç boynuzunu anımsatan bu motifin genellikle, kilim dokumalarının orta kısmına işlendiği görülür.

Muska ve Nazarlık Motifleri

Geleneksel Anadolu halı ve kilimlerinde en sık rastlanılan motiflerden biri de nazarlık ve muska sembolleridir.

Nazar inancının güçlü olduğu kültürlerde, dışarıdan gelecek saldırılara karşı hem o hanede yaşayan insanları hem de dokumayı yapan kişiyi koruyacağı düşüncesiyle işlenen nazarlık ve muska motifi, günümüzde de ev dekorasyonunda çeşitli objelerde sıklıkla kullanılmaktadır.

Kuş Motifi

üzerinde çeşitli sembollerin bulunduğu bir Türk halısı

Geleneksel Türk halı kilim motifleri arasında yer alan bir başka sembol de kuş motifidir.

Özlenen birinden beklenen haber anlamını taşıyan kuş motifi, farklı anlamlara da gelmektedir.

Örnek verecek olursak kartal, gücü ve kahramanlığı temsil ederken; bülbül şanslı ve bereketli bir yaşamın; baykuş ise kötülüğün sembolü olarak halı ve kilim dokumalarında yerini almıştır.

Su Yolu Sembolü

su yolu sembolleri

Anadolu toplumlarında su, oldukça önemli bir yere sahip olmuştur.

Yeniden doğum anlamı taşıyan su yolu sembolü aynı zamanda soyluluğu ve erdemi belirten bir motif olarak halı ve kilim dokumalarında yerini almıştır.

Su yolu sembolü, günümüzde de halılarda çok sık kullanılan bir motiftir.

Evlerde tarz ve uyumun adresi Doğtaş ailesi olarak sizler için hazırlamış olduğumuz içeriğimizde, Türk kültüründe kilim motifleri ve anlamları hakkında bilmeniz gerekenleri ayrıntıları ile sıraladık.

Son olarak, evlerinize şıklık katacak en güzel halı ve kilim modelleri için ise Doğtaş Home’u tercih edebileceğinizi hatırlatalım.

Doğtaş Home’un halı kategorisini ziyaret ederek evinizin dekorasyonuna en uygun halı çeşitlerini bulabilir, hayallerinizdeki stili ortaya koyabilirsiniz!

Bu içeriklerimiz de ilginizi çekebilir:

Kültürümüzde Gül


Diyarbakır Kültürümüzde Gül’ü tebliğimiz için konu başlığı olarak seçerken, sempozyum bildirilerini sunan kıymetli katılımcılarla aynı noktalara ister istemez değineceğiz. Bu sebeple tekrarlar olursa, olmuş ise beni ma’zur görünüz. Çünkü bu Şehr-i Diyarbekir’in “Güller Şehri” olduğunun ispatıdır. Fazla söze ne hacet!  Demek ki birbirinden habersiz olanlar aynı noktada buluşmaktadır.

Kültürümüzde Gül’ü anlatırken Mezopotamya öncesine gitmeyeceğiz. Biz edebiyatçıyız, tarihçi değiliz. Fakat Kanunî Sultan Süleyman’a sunulan Matrakçı Nasuh’un Diyarbekir Tasvirinde şehrin kalesi resmedilirken gül bahçelerinin varlığı, bu şehrin güllerle tarihteki dostluğunun yegâne belgesidir. Matrakçı Nasuh’un çiziminde olduğu görünümü, biz Yüzyıl başlarında yitirmişiz.

Evliya Çelebî’nin Dicle Önü’nü anlatırken çizdiği güzel tasvire burada yer vermeye gerek var mı? Merak içinde olan hûllelerde aylarca süren ve yaz denildi mi sonbahara dek süren gülistanlar içindeki yaşantıyı, Çelebî’den okuyabilir.

Mimarî’de her evin avlusundaki kuyu ve bazalt havuzun çevresinde yetiştirilen güller, şehir insanının güllere verdiği, kazandırdığı mana ortadadır. Giyimde kuşamda gülün hayata kattığı mana, genç kızların, gelinlerin gül misali olduklarının işaretidir.

Sabahın erken deminde bahçede gezinirseniz gül yaprağındaki su damlasından etkilenmez misiniz? Bir çiğ tanesi ve yaprak arasındaki ilişkinin ruha yansımasının şaire verdiği heyecanı kelimelerle ifade etmek mümkün mü?

Gülün tomurcuk hali ve yapraklarının açılması… Gül, niçin yetişir? Neden yaprak açar? Her gülün kokusu, toprağı aynı olmasına rağmen neden farklıdır?

Rengahenk güllerin yansıyışının ruha verdiği esintilerin insana kazandırdığı ve şaire, yazara verdirdiği his atmosferinde estetizmin ruha eşlik eden biçimi..

Hayatın birçok merhalesinde vazgeçilmez sembollerden biri… Bir hekimin elinde dertlere şifadır, gül, hastalıklara devadır.

Bir kilimde halıya nakşedildiğinde yüzyılların zevki söz konusudur.

Bir minyatörde yer alan gül, ressamının ismini ölümsüz kıldığı gibi, nakkaşın nakışlarında gül olmazsa nakşedilenler kemale ermez, bir türlü…

Gelinlerin çeyizinde geçmişten gelen duyguların kendisini bulduğu remz olan gül, işlendiği destmalı eşsiz kılar, hasretin imbikten geçirilmesi misali, şekillendirilen motifle.

Hastanın başucuna konulduğunda ruhen insanı rahata erdiren varlığa dönüşür.

Şairin kaleminde aşkın, sevginin, hasretin tecessümüdür, gül; maddeden öte manada buluşmanın adresi, tefekkürle varılabilen çizgi…

Çocuklar güle benzetilir, sevilenler gülle ifade edilir, en çok sevilenlerin işaretçisidir, gül…

Çocuk teninin tazeliğinde dokunsan sihrini kaybedercesine nazik, zerafetiyle ihtişamın misali, insanı dünyası içinde büyüleyen yapraklar ve şekilleriyle büyüleyen figür…

Güle ulaşmak isteyenin dikene razı olduğu demler… Güle ulaşmak, bilmeyen için dalından koparılmasıdır. Lakin güle ulaşamayanların sıkıntısı vardır, düşünce âleminde. Gülün beraberinde taşıdığı dikenler söz konusudur. Kokusu, rengi, görünümü apayrı olan gül, bahçıvanın da şehadette bulunduğu gülleri, beraberinde büyütür. Güller, neden dikenleriyle büyür? Bunun sırrı nedir? Dikeni olmayan gülün kıymeti var mıdır?

Tasavvuf erbabının, fikir adamının, felsefe ile iştigal edenin gözünde gülün diken taşımasının manası oldukça engindir, düşünce ufkunda.

Hayatta mutlu olmayı gül haliyle düşünenlerin mutluluğa giden yolda karşılaştığı her engel diken ile telaffuz edilir, edebî lisanla. Varılmak istenen hedef ve karşılaşılan zorluklar, gül ve diken ile tecessüm kazanır, yazıya dökülürken.

Vuslatı geciktiren, bazen de engelleyen dikenler, felekle tarif edilir,  edebiyat dünyamızda.

Tasavvufta Allah’la buluşmanın önündeki en büyük dikenlerden biri nefistir. Buluşulmak istenen gül ve engelleyen diken nefistir. Nefsin ıslâhı çileden, insanın kendisini bilerek birçok nimetten alıkoymasını gerektirir.  Bunun için bir lokma bir hırka, insan için her dünyevî zevkten daha iyidir.

İnanç âleminde Peygamberin teni gül kokar, teri gülün kokusudur.   Peygamberi anımsatan gül, hasretle sevdayla karılır, kendisini gülün tezahüründe bulur. “Gül” denilince akla gelen peygamberdir, İslam İnancı’nda. İslam’ın resmedilme durumunda takındığı yasak,  insan ve hayvan şekli dışında en çok gül için serbestliğe dönüşmüştür. Gül ile şekillendirilmek istenen birçok duygu vardır, serbest bırakılan. Cennette tasvir edilen bahçeler ve kokular için Kur’an-ı Kerim’de geçen birçok âyete ve Peygamberin hadis-i şerifine bakılabilir.

Fikir adamları, ideallerinin gerçekleşmesinde karşılaşılan zorlukları tarif ederken” Her gülün bir dikeni vardır.” ifadesini sık kullanır, anlatılarında..

Heykeltıraşın gülü tasviri vardır, bitkiler içinde şekillendirdiği, can vermek istediği. Bu can veriş, mana itibariyledir…

Önceleri bahçelerde kişinin zevkine göre yetiştirilen gül, sonraları suya atılan taşın halkalar misali büyüyerek, birçok ülkede gül bahçelerinin oluşmasına zemin hazırlamış, hüküm süren sultanların, hükümdarların nazarında ehemmiyet arz etmiş, her saltanat süren padişahın, şahın, kralın, imparatorun köşkü, konağı, malikanesi bu gül bahçeler içinde farklı öneme haiz hale gelmiştir.

Dün suyu ile bizim hayatımızda etken hale gelen gül, bu gün sektörel alanda oldukça getiriye sahip bir hammaddedir.  Tıbbîyatta eczanın bazen en çok aranan hammaddesi olan gül, günümüzde itriyat-koku dünyasının ana malzemesi haline gelmiştir.

Tıbbiyatta hazmedici olma beraberinde birçok hastalığa deva olan gül, cerrahî alanda vazgeçilmezdi. Birçok yönüyle antioksidan, dezenfekte olmak üzere hijyen alanında kullanılan gül ürünleri, içecek alanında şerbet, şurub yiyecek alanında reçel, pasta, tatlı olmak üzere birçok alanda alternatif özelliğe sahiptir. Halen şişliklerde, iltihabî durumlarda, kadın hastalıklarında, cerrahî müdahalelerde, psikolojik tedavilerde  geleneksel tedavîde güle verilen kıymet söz konusudur.

Biz, edebiyat alanında çalışan ve araştırma içinde olan biri olarak işin sağlık yönünü tıbbiyata bağlı bilirken, edebiyat alanında  bir çok şair, gülsüz bir hayat düşünmemiştir.

Cumhuriyet Dönemi ilk resmî İl Yıllığı olan Basri Konyar’ın hazırladığı Diyarbekir Yıllığı’nda  Diyarbakır’da yetiştirilen gül çeşitleri hakkında verilen bilgileri, şu şekilde özetlemek mümkündür:

Beyaz Gül: Mersinden yılında getirilen güller aşılanarak yetiştirilen bu güller, dalları dikensiz ve yaprakları iri, çiçeği beyaz, katmerli, kıvrık ve büyüktür. Kokusu az olan Beyaz Gül, ilkbaharla yılda altı-yedi defa açar.

Krem Gül: ’de Urfa’dan getirilen bu gül,  dalları dikensiz, orta büyüklükte yapraklı, çiçeği katmerli ve az kokuludur.

Mikado Gülü: İstanbul’dan ’de getirilen bu dalları dikenli, yaprakları küçük, çiçeği penbe, kıvrık ve katmerli gül, yılda yedi defa açan, kokusu oldukça güzel bir güldür.

Arif Beg Gülü: Halep’ten getirilen bu gül, penbe olup, çiçeği büyük, kokulu, katmeri fazla özelliğe sahiptir. Diyarbakır’ın  en iğtibar gören gülü, ilkbahardan sonra daimî biçimde çiçek açar.

Rumkale Gülü: ’da şehre getirilen bu gül, dikensiz dalları ve yaprakları ile orta büyüklüktedir. Koyu penbe olan bu gül, çok katmerli ve çiçeği büyüktür. Nisan ve Haziran arasında dört kez gül veren Rumkale Gülü’nün şehirde adaha önce dikilen güllerden olduğu söylenmektedir.

Hacı İbrahim Gülü: Senede yedi defa açan ve çoğaltanın ismiyle anılan bu gül, yaprak olarak ufak, dalları fazladan dikenli, çiçeği ebru, penbe kokulu özelliğe sahiptir.

Koyu Sarı Gül: Yaprakları ufak, dalı dikenli olan gül, çiçeği çok katmerli, yedi veren özelliğini taşıyan, az kokulu güldür.

Açık Sarı Gül: Dalları az dikenli, yaprağı orta boylu, az kokulu, yılda yedi kez açar.

Fes Kırmızı Gül: Yediveren çeşidinden olan bu gül, kokulu ve katmerli yapıya sahiptir.

Malatya Gülü: Orta bolu yapraklarıyla koyu penbe olan, kokulu, yediveren gül çeşidinde olan gülün açık npenbesi de vardır.

Üç Renk Aşılı Gül: Fes kırmızı renginde olan bu gülün dalları sarı, ve Arif Beg cinsi ile aşılanmış olduğu için değişik biçimlerde üç renge sahiptir.

Cevat Paşa Gülü: El-Cezire’den getirilen bu gül, orta yapraklı, yeşil koyu dal rengine sahip, az dieknli kokulu ve ufak katmerlidir.

Malta Gülü: Orta boyda olan yapraklarıyla, koyu yeşil dallarıyla bu gül, çiçek olarak penbe katmerli olup, kıvrıktır. İlkbahardan kışa kadar açan gül, bahçe düzenlemelerinde süs olarak kullanılır.

Dantilamur Gülü: Uzun yapraklı, dalları az dieknli, çiçeği kokulu ve katmerli olan gül, önceleri koyu kırmızı, açtıkça erguvanî renge bürünür. İlkbahardan kışa kadar aralıklı açar.

Penbe Esans Gülü: Zarif, katmerli ve daima açan bir gül çeşididir.. Esans yapımında tercih edilen bir güldür.

Viktoriya Gülü: Diyarbakır’da sadece penbe çeşidi bulunan bu gülün otuz beş çeşidi bilinmektedir.

Asma Gülü: Cumhuriyetin kuruluşu ile mersinden getirilen bu gül, koyu penbe ve çok katmerlidir. Görünümü oldukça güzel olan bu gülün yaprakları orta büyüklükte ve dalları az dikenlidir.

Çeper Gülü: Dalları haddinden fazla dikenlidir. Daha çok bahçe çitlerinde kullanılır.

Muhammedî Gül: Kızanlık olan gül, kokusuyla en makbul olan güldür. Dikildiğinin üçüncü yılından sonra fazla ürün veren Muhammedî Gülün susuz yetişeni esans, sulu yetişeni çiçek için tercih edilir.

Sultan Gülü: Süs amaçlı yetiştirilir. Kokusu az olan gülün rengi koyu kırmızıdır.

Yediveren: Az kokulu, oldukça katmerli, şubatla beraber açan ve mayıs ile devam eden Yediveren Gülü, mayıstan sonra da açar.

Yüzyaprak:  Sâd-berg(Yüz Yaprak) denilen bu gül çeşidi, oldukça kokuludur. Soğuğa dayanıksız olan bir gül çeşididir.

Nesrin Gülü: Kokusu güzel olan, beyaz çekleri ufak gül çeşidi, az katmerli olup, süs gülü çeşidindendir.

Yabanî Gül: Çeper gülü özelliğinde olan bu gül, beyaz renktedir.

Sarmaşık Gülü: İlkbaharda bir kez açan bu gül, gölgelikler için ideal bir özelliğe sahiptir.

Doğu kültüründe hayata dair manalar sembollerle anlam kazanır, anlaşılmak üzere çoğunlukla.

Gül sevileni sembolize eder, halk şiirinde; sevene “Bülbül” denilir. Kerem’e, Ferhat’a, Mecnun’a, Mem’e karşılık Aslı, Şirin, Leyla, Zin söz konusudur.

Halk şirinde olan bu tarz yaklaşım, Divan Şirinde de egemen motiftir. Fuzulî’nin Su Kasidesi’nde egemen olan motif güldür.(1)

Ahmed Haşim’in Merdiven’inde hem gül vardır hem bülbül. Mehmet Akif’te Bülbül, bir devri anlatan şiire isim olmuştur.

Sezai Karakoç’ta gül vardır, Ahmed Arif’te yedi veren gülleri vardır.

Diyarbakırlı Şairlerde, yazarlarda gül eksik olmadı, hiçbir zaman. Gül, bülbülle birlikte anıldı, söylendi, yazıldı.

“Gül” denilince önceleri Şehr-i Diyarbekir akla gelirmiş, öyle anlaşılırmış. Duyduklarımıza, anlatılanlara ve yazılanlara göre. Bilir misiniz, bu şehrin diğer isminin “Güller Şehri” olduğunu, “Güller Şehri” olarak bilindiğini?

Karacadağ’ın kiliminde, halısında duyguların güle dönüştüğünü bilir miydiniz?

Genç kızların nakışlarını şekillendirdiği kanaviçelerde gülün eksik olmadığını bilir miydiniz?

Bohçaların içinde gülkurularının saklandığını, üzerindeki işlemelerin sadece gül olduğunu bilir miydiniz?

Mendillerin bir ucuna işlenirdi, göz nuruyla bir zamanlar. Bu mendiller, işleyenin kokusunu taşırdı, hiç yıkanmadan.

Bahçelerinde güller vardı, şehrin. Her avluda mutlaka birkaç gül ağacı yetiştirilirdi.

Avlular, gülsüz kalmazdı.

Kuyunun, havuzun yanı başında gül, dikilen ilk ağaçtı.

Esfel Bahçaları’nda Dicle’ye nazır köşklerde gül yetiştirmek bir sanattı, geçmişte.

Gülün reçeli vardı, her evde. Kış ortası içilen şerbet, gül şerbetiydi. Her misafir, gül suyuyla karşılanırdı, evde.

“Gül” denilince Hazreti Muhammed(a)’e salavat getirilirdi, eller yüze sürülerek. Konuşmalarda gül mutlaka geçerdi, gelenekte bir önemli konu ele alındığında.

Zorluklar anlatıldığında gülün dikensiz olmadığı vurgulanırdı, özellikle. “Gül” denildiğinde dikenden soyutlanmazdı, konuşulan..

Gül, yakaya, saça takılandı. Büyüğe saygının ifadesiydi, huzurun simgesiydi, bir dönemler.

Güller şehriydi, Diyarbekir… Hanların avlusundan bile eksik olmazdı. Mardin Kapı’dan Sem’ân Köşkü’nün ötesine uzayan geniş alan kokularıyla farklılık arz ederdi.

Bu gün, evlerin avluları kalmadı, gül ağaçlarına mekân olma adına. Betonarme yapılar yükseldi, dönem dönem tarihî evlerin bağrından

Birçok gül yetiştiren gül yüzlü adamlar, gül bakışlı kadınlar küstü hayata.

Tebessümler bile goncayı çağrıştırırdı, şiirde. Boşuna gül goncası denilmezdi, yaşı küçük olanlara. Çocuklar güldü, küçük yaştan itibaren.

Evlerin pencerelerinde saksılara konuldu, sonraları balkonlarda yitip giden güller, bir bir unutuldu hayatta.

Gül yetiştiren gül yüzlü insanlar, ömürlerinin son demlerini yaşarken nefes alamaz hale gelen betonarme yapılar içinde çaresiz son anlarını bekler oldu, dünü her hatırlayışlarında.

Ne kasımpatılar kaldı ne fesleğenler. Begonyaya yabancı, karanfil görmemiş olanlar, gülsüz kalmanın acısını nereden bilsin? Muhammedî güller unutulup gitti, o güzelim kokularıyla.

Hayattan göçüp gidince güzellikler bir bir, nasibini alanlardan biri de güller oldu. Terk-i diyar eden yedi veren gülleri, kan kırmızı-yedi veren gülleri artık yok.

Bembeyaz gülleri, sapsarı safran renkli gülleri, yârin yanağı gibi pembemsi gülleri anımsayanlar arasında kala kala biz ara kuşak kaldık, gibi.

Doğallıktan kopan yaşam, yerini mekanik hayata terk edince albenili-kokusuz-ruhsuz güller çıktı, ortaya. Hastaların başucuna konuldu, bir bir. Bu güller su bile istemez cinse sahip. Plastik olduğu biline biline hastaya takdim edilen güllerin egemenliğinde yaşamın tadı kalır mı ?

Isparta, “Gül Şehri” olarak anılıyor muydu, şehrim “Güller Şehri” olarak adlandırıldığı zaman? Diyarbekir güller şehriydi, bir dönemler. Biz, o dönemi hayal-meyal hatırlayanlardanız.

Diyarbekirli Şairler dünde gülü o kadar şiirlerine konu etmiş ki yaptığımız araştırmada birçok şairin bu konuda şiiri söz konusudur ya da şiirinde gülü ele almışlığı vardır. Biz sadece kimi şairlerden kısa değinmelerde bulunacağız:

İhsan Fikret BİÇİCİ’den:

“Bu senin Diyarbekir oluşun

Bazen

Yediveren bir gül gibi,

Ama çok kere kanlı bir kurşun

Gibi durur canevimde”.(Diyarbekir-Şaraban’dan…)

Sezai KARAKOÇ’tan:

“Dicleyle Fırat arasında

Bir eski şehir cennet titremesi

Sarı güller çevirmiş dört yanını

Yabancı bir şehir gibi

Kırmızı güller yerli

Kuzların doğması nasıl beklenirse o ülkede

Güllerin açması da öyle beklenir gün doğmadan önce

Bahar yağmurları böyle günlere gebe

İner gökyüzünden bahçelere

Nişanlarda  gül şerbeti içi,lir

Hastalara gül şurubundan ilaç

Gül yeni bir yeni yıl gibi

Hızır fısıltısı say onu

Baharın salavatı güller

Yeryüzüne gelerek sabahları

Yataklara dökülerek  “(Gül Muştusu’ndan)

….

“Gelin gülle başlıyalım şiire atalara uyarak

Baharı kollayarak girelim kelimeler ülkesine “(Ülkeden Başkentler Başkentine’den)

Rûşenî’nin Kâmî’ ile beraber söylediği gazelden:

Kâmî: Dahl ederdim bî muhaba bülbül-i şeydâya ben

Şimdi dil verdim vuruldum bir gül-i ra’naya ben

Rûşenî: Beste-i târ-i siyah-i zülfün olmuştur gönül

İhtiyarsız düşmüşüm zalim yaman sevdaya ben

Mehmet Tevfik’ten:

Bûy-i vatanla gönlümüze verdi inşirah

Bir gül getirdi sanki cinandan sabâ bize

Vehbi’nin Kaldı redifli gazelinden:

Elim yetmez güle pâder-kef-i hâr olduğum kaldı

Bu gülşende heman bülbül gibi zâr olduğum kaldı

Kemâle irmeden bedr-i ümidim buldu noksanı

Hilâl-i minnet-i çarh-i sitemkâe olduğum kaldı

Mâhir’in Ey Bülbül redifli gazeli:

Acep gülden mi yoksa hârdan mı dâdın ey bülbül

Ki âteş urdu bağa nâle  ü feryâdın ey bülbül

Benüm gibi esir-i derd-i hicrân olmamışsın sen

Hemân taklid ile olmuş figan mu’tadın ey bülbül

Pasendide ederlerse dahi gül nağmeni asla

Bu gülşende açılmaz hîç dil-i nâşâdın ey bülbül

Tutup zâğı ne gun gülzâ<rdan bahs-i kafes kaldın

Cihânda olmasun aslâ senin sayyadın ey bülbül

Bu gûna ah-i dilsûzu sana kim eylemiş ta’lim

Aceb Mâhir midir bilmem senin üstâdın ey bülbül

Râif’in bir şiirinden beyit:

Cûda düştüm o dem ki nev-nihal-i gülizârımdan

Cihan doldu seda-yi nâle-i feryâd u zârımdan

Hayalî’nin Senin redifli gazeli’nden:

Gülleri şermende eyler reng-i ruhsarın senin

Öğredir serve edâlar naz ü reftarın senin

Terk-i Gülşen etti hasretle hezaran reşkten

Gördüler nadîde rengin hüsn ü etvarın senin

Gülün damlası mı olur?(2) Olur dostlar olur. Gül solunca yaprağı düşer. Kıpkırmızı gülden düşen yaprak, damla kabul edilir. Ağlamaktadır, gül. Hüznün yansımasıdır, düşen yaprak. Ondandır güle bakıp bülbülün ağlaması. Aşklar değişken olmadan evveldi., sevilene sunulan ve ömür boyu saklanan gül.

Alınan işlemeli mendil ve o bakışın yıllarca hatırlandığı an. Ne sevgili kaldı ne âşık… Ondandır göç etmesi hayatımızdan güllerin. Gül damlası daima bana bunu hatırlatır.

DİPNOTLAR

1-Halk hikâyelerinde mesnevîlerde gül ve bülbül, daima sevilen ile sevenin remzi olarak kabul edilmiştir. “Diyarbakır Folklorlundan Kesitler Celâl Güzelses” kitap çalışmamızda Diyarbakır Folklorunda Gül-Bülbül Motifi hakkında yaptığımız araştırmayı sunuyoruz:

“Doğu Kültüründe bülbülün gül yüzünden çektiği acılar, ciltler dolusu tutar. Sevenin sevilenin remzi olan “Gül” ile “Bülbül”, Diyarbakır Folklorunda ele alınmamış bakîr konulardandır.

Şiirini semboller üzerine kuran Ahmed Haşim’in Şiiri’nden remzler:

Eğilmiş arza kanar, mutassıl kanar güller;

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,

Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer (Merdiven )

Düştükçe vurulmuş gibi yer yer

Kızgın kokusundan kelebekler

Gönlüm ona pervane kesildi (Karanfil )

Gül ile bülbül bazen mumla pervane, bazen Leylâ ile Mecnun olur, Doğu Kültürü’nde.

Fuzûlî’nin Su Kasidesi’nde Gül ile Bülbül:

Suya virsün bağban gülzârı zahmet çekmesün

Bir gül açılmaz yüzün tek virse bin gülzâre su

Arızun yâdıyla nemnâk olsa müjgânım n’ola

Zayi olmaz gül temennâsıyle virmek hâre su

İçmek ister bülbülün kanın meğer bir reng ile

Gül budağının mizâcına gire kurtare su

Misalleri çoğaltmak mümkün olduğu bu şiirlerden, folklordaki Gül ve Bülbül ikilemine geçiyoruz.

Celâl Güzelses’in saba makamındaki “Ana Beni Bir zalime verdiler” isimli eserinde Gül Motifi egemendir:

Ayrıldım gülüm senden

Saçı sümbülüm senden Ağamın elinden

Yârimin derdinden

Nasıl edem

Gül ve Bülbül ikileminde seven, sürekli sevilenden yana fedakârdır:

Senin yeren

Gül sevdim senin yeren

Sen ölme canan yazıh

Ben ölem senin yeren

Sevilenin sevenden yana şikâyeti de manilerde yerini bulur:

Gül demedi

Elinde gül demedi

Ya ben nasıl güleyim

Yâr bana gül demedi

Manilerin bir önemli özelliği de aynı maninin diğer şehirlerde hatta farklı ülkelerde aynılık göstermesidir:

Gamze deler

Gönlümü gamze deler

Sinem tabib delemez

Delerse gamze deler

Güle olan meyil, çok şeyin üzerindedir. Hasrete programlı gönül, istenilene varma için çok şeyden feragât eder:

Gül senindir

Bağ senin gül senindir

Kendin gül adın çiçek

Korkma gönül senindir

İnsanın gülmesi, kültürde hoş karşılanmaz. Günlük geçim telâşı, ayrılıklar, eş-dost derdi, alınan terbiye hele aşk ile yoğrulmuşsa, “gülme” yerini ağlamaya bırakır. Öyle bir ağlamak ki…

Gülmenem

Bülbül benem gülmenem

Gönlü şad olan gülsün

Ben dertliyem gülmenem

Hüznü eksen alan manilerden biri:

Güle naz

Bülbül eyler güle naz

Girdim dost bahçasına

Ağlayan çok gülen az

Gül ile Bülbül, ayrılığın adıdır. “Bahar olur yeşillenir “de gül, “sümbül”, bülbül “ağlayan” olmuştur:

Bahar olur döker bağlar gazeli

Yârim sümbül elvan elvan güzeli

Gidi(n) sorun dünya âlem ne ağlar

Ben ağlaram nazlı yârdan olmuşum

Aşağıdaki manide sevgilinin benzi güle benzetilerek, ayrılıktan dolayı sevenin çektiği acı dile getirilip, kavuşmanın önüne geçen engeller, dağlar ile ifade edilmektedir:

Bu dağlar olmasaydı

Gül benzin solmasaydı

Ölüm Allah’ın emri

Ayrılık olmasaydı

Celâl Güzelses’in bir araya getirip musıkîmize kazandırdığı eserler, bugün musıkîmizin seçkin ürünlerini oluşturmaktadır. Celâl Güzelses’in Ulu Camiî Müezzinlik yıllarından, unutulmayan uşşak makamındaki şaheserde yine Gül ve Bülbül motifi egemendir:

Her bir gülün râyihası âlemi tuttu

Feryâda getirdi gülü gülzârı Muhammed

Diyarbakır’da yetiştirilen bir gül çeşidine de “Gül-i Muhammedî” ismi verilir. Tasavvufla iç içe olan bu motif, tasavvufta vazgeçilmez sembol halindedir.

Yunus Emre’den:

Sordum sarı çiçeğe

Neden boynun eğridir

Çiçek eydür derviş baba

Benim aslım topraktır…”(age Sayfa )

Mehmed Âkif’in Bülbül Şiiri’nden:

Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;
Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
Hayır, mâtem senin hakkın değil Mâtem benim hakkım:
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu.
Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!
Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!..

Ahmed Arif’in şiirinde Gül

….

Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde, asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni…

Açar kankırmızı yediverenler

Ve kar yağar bir yandan

Savrulur Karacadağ

Savrulur zozan…

Sezai Karakoç ve Gül:


“Güllerin içine yağdığı
Bahar aydınlıklarının“
… 
“Yaratılışa dönmüşüm baharla
İlk yaratılışa
Gül saçarım düşmanıma bile
Bir ilgi var ölenle bulut
Doğanla güneş arasında
Taş bile çiçeklenir baharda”
“Eski çocuk gül gibi dağıldı gitti atlarda
Atlar kan çizgileri ufuklarda
Çocuklar
Tiftiklenmiş öyküler bahar akan mezarlarda
Genç ölmüşlerdir dedelerim
İlgim yok benim bu erken ağarmış saçlarla
Denizin düşüyüm ben karada
…..
Güneşte yanmış bir gül sesi”
…..
“ Ve kapılar açmış doğum zindanına
Diriliş ayazmasına
Yusuf'un hücresine
Düş olmuş
Düşmüş asmalardan
Babilin dudaklarından
Kudüs sarnıçlarından
Çalkantılar taşımış
Mısır'ın kızgın umutsuzluk akşamlarına”  
“Eski zamanlarda söylenmiş apaçık
Ama gelecek zamanlarda sırra dönüşen
Yüce erlerin sözlerinden
Sözlerin gençleşen hayallerinden
Kabarmış yeşil damarlı elleriyle
Alınyazısıyla döğmeli gül devşirmede
Araştırıyor gözleriyle kuşlukta biriken
Muştulu kader seslerini
Bir şey olacak biliyor ama ilerde”    
….


“-Bahar gelmiş Yusuf
Çok düş gördük
Gül getirilmiş hapishaneye
Çok düş yorumladın ama
Henüz çıkamadık geniş
Ve aydınlık yeryüzüne
Bir gül getirilmiş
Ama aşamadık duvarları
Çıkmadık gül bahar ülkesine”  
“Son insan ölmeden önce
Bir ülkü inecek bahçelere”
……

Size bir mutluluk haberi gibi
Gül gelecek
Kıyamet demek gülün geri gelişi demek
Gül peygamber muştusu peygamber sesi…”
….

“Seni ben gönderdim
Gülün muştusunu vermek için

Seni sevenin ismiyle yetiş bize
Yetiştir bize
Günahlarımızı kül edecek ateş harmanını
Verim yağmuru insin ülkemize
Mekkeye Medineye Şama
Kudüse Bağdata İstanbula
Semerkanda Taşkente Diyarbekire
Yetiş Peygamber imdadı yetiş
Yetiş Allah'ın izniyle”
“ Gül diksinler diye yeni topraklarına
İnsanın ta gönlüne
Yetiştir erenlerini
Allah'ım”

….

Gül alıp gül satarlar
Gülü gül ile tartarlar
Gülden terazi tutarlar
Çarşı pazar güldür gül”.

Mona Roza siyah güler ak güller
Geyve’nin gülleri beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller ak güller …

Aziz Mahmud Hûdaî’den:

Gül ağlama gül bize
Ele diken gül bize
Gül olanın yüzünde
Gül açılır gül bize!”

Güle dair yazdığımız bir beyit:

Bir dikene rast geldi şu sargılı elim

Güldendir bunca gün acı çektiğim

2- Ocak ’de yayınladığımız derginin ismi Gül Damlası idi. Bu dergi Fatih Lisesi’nin yayın organı olarak çıkmıştır. Bu sempozyum bildirimizin ana hatları da bu derginin Sayfasında yer almıştır.

Gül Motifi hakkında yayınlanan diğer çalışmalarımız:

Bahçe Gül ve Yaşlı Adam

Önceleri kökleriyle toprağa sırdaşlık eden gül ağaçlarının bahçelerde koruyucusu idi, bahçevanlar. Her bahçevan, elinde makası ile gül ağaçlarının yetiştirilmesine özenle bakar ve bu özenin karşılığında renkahenk  güllerin yetiştirildiğini gördüğü zaman, duyduğu haz ve yaşadığı coşku ile emek vermenin karşılığını alıyor, harcanan ömre ve zamana acımıyordu. Çünkü emeğinin karşılığını alan bahçevan, yetiştirdiği güllerle ustalığının derecesini çevresine ilan ediyordu.

Toprağa düşen fidan, zaman içinde serencamını yaşarken, renkahenk güllerin verileceği zamana kadar, koruyucusu olan bahçevanın elerlinde bir bebek misali özenle yetiştiriliyor, sıcağa ve soğuğa karşı alınan tedbirlerle bahçevanın göz nuru el emeği sayesinde insan derecesinde hususî ihtimamla varlığının esas sebebinin bilincinde kendisine harcanan zamanı ve emeği boşa çıkartmıyordu.

Zamanla bahçelerdeki ağaçlarla beraber güller de söktürüldü, yerine betonarme binalar dikilmek üzere. Toprak, köklerini bağrına  aldığı ağaçlardan kopmak istemese de kullanılan zor, direngenliğin ölçüsünü kırıyordu. Bahçeler bir bir yaşanan hatıraların merkezi olmaktan çıkarak, birer çok tabakalı evlere, apartman dairelerine dönüştü. Bahçeler, birer maket şeklinde yaşatılmak istense bile ihtiyaçlar arttığı için ya araba parkına ya da topraktan haz etmeyenler tarafından betonlaştırıldı, etrafı demir aksamlarla çevrelendi.

Gül Yetiştiren Adamlar, şehirde olmanın insan benliğini yaralayan oluşumlar karşısında  çözümü balkonlarda saksılarda gül yetiştirmekte buldular, en azından. Gül, toprağa olan hasretinden saksılarda istenileni vermeyince, esaret kabul edince saksıdaki duruşunu, Gül Yetiştiren Adamlar kınandı, zaman içinde.

Onlar, yaşlansa da bu davranışlarını gelenekten kaynaklanan alışkanlık ve gereklilikle sürdürdü. Çocukları ihtiyaçtan bahçeleri betonlaştırdıklarını ifade ederek kendi vicdanlarını rahatlatmak isterken Gül Yetiştiren Adamlar, gözyaşlarını saksılardaki sıska güllerin fazla kokmayan, kokusunu kaybetmiş yapraklarına dökmeye devam etti. Torunlarına bunu aşılamak isteyen Gül Yetiştiren Adamlar, saksı ile buluşmaktan yorgun düşen güllerin bir bir solduklarını gördü, yaşlı gözlerle.

Saksılarda gül yetiştirme yerine kuşları kafeslerden azad etme halinin daha mütenasip olduğunu bilenler saksılardaki gülleri toprak ile buluşturmaya ahd etti, güller uzak topraklara zorunlu sürgüne tabiî tutuldu.

Balkonlarda gül yetiştiriciliği kalmadı, artık.

İnsanoğlu, toprağa çıplak ayakla basmaktan imtina etti.

Küçük çocuklar, her gün ağaçların gölgesi altında oyunlar oynamaz oldu.

İki ağaç arasında gerili, minderle desteklenmiş salıncaklarda uyumadı, bebekler.

Cıvıldaşmadı kuşlar eskisi gibi, yeşillikler içinde.

Ne bir demet maydanoz ne bir deste nane ne de kokusu kopartılırken elden kolay gitmeyen birkaç yeşilimsi domates…

Bahçelere eskiden oluşan tufanlar gibi bir musibet gelmiş, toprağın altı ve üstü değiştirilmişti. Hiçbir yeşile tahammül etmeyen anlayış, daha çok kazanma adına her gördüğü yeri, bahçeyi apartmanlaştırmaya koyulmuştu.

Önceleri şehirleşmede cazip gelen daire hayatı, sonradan tadı tuzu olmayan bir yaşam dönüşünce balkonlarda oturup çay içemez hale geldi, insanlar. Merdiven basamaklarını bile çıkmaktan acziyet içinde olanlar, asansörü kullanır oldu.

Çoğunlukla pencereler bile açılmaz oldu, isin, kurumun ve tozun ev içine dolmaması için. Balkonlar da gözden çıkarıldı. Evin mahremiyetine karşı olan balkonlar, bir bir gözden çıkarıldı. Bir depo haline getirildi, öncelikle küçük balkonlar. Sonrasında büyük balkonlar, misafir gelince oturulur, kullanılır hale geldi.

Bazen bahçede yaşananın canlandırılması yapılmak istense de boşunaydı, çırpınışlar. Komşular, yakılan mangalın, yapılmak istenen yemeğin kokusundan rahatsızlığını dile getirir, oldu. Ev içinde bile yüksek sesle konuşmalar yasaklandı, aile fertlerince.

Çocukların uslulaşması, ehilleşmesi sessizliklerine bağlandı. Ne denli sessiz oturur ve konuşmazlarsa, hareketsiz dururlarsa mükâfatlandırıldı, mahalle bakkalından alınan şekerlemeler ve bisküvilerle. Artık çocuklar bile yaşayamaz oldu yaşlılarla birlikte.  Apartman hayatı, gönüllü esaretin ismi haline dönüştürüldü.

Yüz metre kare alanda küçücük odalarda yaşanan hayat, yeşilin ve toprağın hayattan çekilmesiyle beraber bir cehennem hayatına dönüştü.

Bahçelerde güllerin yetiştiricileri unutuldu, bir bir. Akan suyun şırıltısı, yerini madeni seslere bıraktı. Güller, saksılardan aforoz edilince yerini vazolarda yapmacık, kokusuz, suya ihtiyaç duymayan plâstik çiçeklere-güllere bıraktı.

Hastaların başucuna bırakılan, alımlı, güzel görünüşlü güller kokmadığı için, değer görmese bile, yeşile olan hasret dinmediği için, masalarda süs dekoruna dönüştü, sunî güller. Göze hoş, ruha ıstırab veren güllerin aynı kalması, zamana ihanet misali bir ibret vesikası gibiydi. Solan gülle hüzünlenen insan kalmadı, ölümü hatırlayanlar azaldı. Solan gülün yapraklarına bakıp, hayatı bir film şeridi gibi gözünün önünden geçirenler azaldı. Hatta güzel kokan güllerin verdiği şevkle salavat getirenlerin çocukları, bu güzel hasleti unutuverdi. Kimi sebeplerden dolayı gül suyu kullanmak, hoş görülmedi, gül yağının çağrıştırdığı yan etkiler(!) sebebiyle gül ile olan irtibatımız ortadan kalktı.

Evleri balkonsuz yapan mimarların alnından öpen Şairi hatırlarım… Bizim evlerimizde balkon yoktu, bahçeler vardı. Bahçelerde hane halkı istediği gibi rahat ediyordu. Geyvenin gülleri yetiştirilmiyor, artık bahçelerde. Ne kan kırmızı kadife güller ne Muhammedî güller.  Ne bir çimen ne bir yeşillik!

Hekimler, artık yaşlılara, çocuklara parklardaki yeşilliklerde oksijen solumayı reçeteleştirir oldu. Ev içinde sıkılan insana, rahatlık verdirme adına duvarda çerçevelerin, odada kanepelerin yerlerinin değiştirilmesi tavsiye edilir oldu, psikologlar tarafından. Yılda bir beş-on gün bile olsa tatile çıkma tavsiye edilir oldu.

Şehirde has ekmeğe talim edenlere, kepekli köy ekmeği tavsiye edilir oldu.  Baldan uzak düşenler, pekmezi tanımazken, şerbete yabancı olanlar, hazır içecekler tüketmeye başladı. Yoğurdun bile makinelerde işleme tabiî tutulduğu şehirde insan, ayranı bile hazırlamaya üşenir oldu, hazır ayran içer duruma geldi.

Gül şerbetlerinin tadı, reçellerinin kokusu, gül sularının ve özellikle yağlarının baş döndüren mutluluk hissi yerini kimyevî maddelere bırakalı, hastalıkların önü alınmaz oldu, tetikleyen sebeplerle.

Ekmekler bozuldu, sular kirlendi, çevre yeşilliğinden eser görülmüyor, insanlar aynı tornadan çıkmış robotlara dönüşeli, emekli olanlar çareyi geçmişe dönmekte arar gibidir. Köye gidişe hazırlanan ruh, rahatlıktan elini çekmek istemeyince iç çatışmalar başladı, beraberinde.

Gül Yetiştiren Adamlar, Mimarîde Balkona Düşman Mimarlar ve Toprağa Hasret Güller!

Gül işlemeli mendili koynunda saklayan da kalmadı, günümüzde. Ne kanaviçeye ne etamine işlenir oldu, gül. Şairler bile şiirlerinde güle methiye dizemez oldu.

Bülbülden bahsetmediğimizin farkında mısınız? Onu da bir başka yazıda gülle bülbülün sohbeti olarak ele alalım.

Ben de alnından öpmek istiyorum, evleri balkonsuz yapan mimarların. Ben de Geyvenin Gülleri’ni elime almak isterim. Ben de akşamüstleri batan güneşin güle verdiği ihtişamı görmek isterim. Mutassıl kanayan güllere bakıp, eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak bırakan biri olarak, ağır ağır çıktığım merdivenin son basamağında ağlarken güle hasret çektiğim bilinmelidir.

Gül Yüzlü İnsanlar azalınca gülden bahsetmek zorlaştı. Şair şiir bahçesine gülle girerken dirilişten esintiler, ruhumuzda bir iz bırakacak mı?

Ben bahçemdeki gülleri istiyorum, kokusuz, renkahenksiz gülleri değil.

Bunca zamandır hayatımızda olmayan bahçe ve gül motifi, bundan sonra şehirleşmede zorunlu olarak yerini alırken bizi bahçesiz ve gülsüz bırakanlar suçlu görülmeyecek mi?

Onların yargılanarak birer bahçe yapma cezasına çarptırılmalarını ve her bahçede de en azından yirmi gül çeşidi dikmelerini istiyorum.

-Bayım siz kendinizde misiniz? Hasta iseniz bir ambulans çağıralım.

Yaşlı adam, göz yaşını silerek, önündeki gence baktı:

-Hayır evladım, hasta değilim.

Genç, anlayamadı söyleneni:

-Fakat ağlıyorsunuz?

Yaşlı adam, gözyaşını silerek başını kaldırdı, gence bakarak:

-Evladım, bir zaman burası bahçelik idi, güllerle kaplı idi, her alan…

Genç, sormadan kendisi konuşmaya devam etti:

-Buralarda geçen çocukluğumu hatırladım… Bahçede birçok yemiş ağacı vardı. Şimdi bir şey kalmamış.

Genç, sormadan edemedi:

-Kim sattı, bu bahçeyi, kim bu beton mezarları diktirdi, Beyefendi?

Yaşlı Adam, ayağa kalkmaya çabaladı, banktan kalkamadı:

-Ben yaptım evladım, ben!

Açıklama: Bu çalışma, ilk bölümü ile bir eleştiri, son bölümü ile eleştirinin hikâyeye dönmüş halidir.

Gül ağacının toprağa kök saldığı ve bahçelerde renkahenk güllerin açıldığı zamanların şahitliğinde yazan birisiyim. Güllerin kokularının varlıklarının tanıklığına işaret ettiği çocukluk günlerimizde, reçelinden suyuna ilacından dermanına kadar olanı ve biteni yaşayan ve araştıran birisiyim.

Yazdıklarımız belki okura geçmişe hasret satırlar olarak algılanabilirse de işin özünde bunun var olduğunu inkâra kalkışmanın beyhude bir uğraş olduğunu belirtmekle beraber, yazının maksadının sadece bu olmadığını ifade etmek isteriz.

Kaynak: monash.pw

Nefsimle Söyleşiler-II

Ömrün en güzel yıllarını yolunda harcadığım, yaşlılığın hayata acı veren senelerinde sensizliğe tahammülüm söz konusu değilken, sınır tanımaz hasretin tek kalmışlığında tutunacak dal ararken, var olmanın insan ruhuna vermiş olduğu huzuru dünya yaşamında çekemeyenlerin sıkıntı üstüne sıkıntı, eza üstüne eza ile beni karşılaştırma istekleri karşısında gönlüm dalında açan güllerin kokusunun letafetiyle her şeyi bana unutturur oldu.

Ne dem gül denilirse yâda düşen hatıraların eşlik ettiği benliğimde kimliğime isim olan gül… Kimliğime isim oluşuyla gülden hazzetmeyenlerin gülü kopartmak adına  çırpınışlarına şehâdetim, belge istemezken her gülistanda bülbül olmak, benim için bir vazifedir, omzumda taşıdığım yük misali mükellefiyet içindeyim, dile getiremediğim hususlar karşısında.

Bülbül olma mecburiyetinde oluşu şart koşan zaman, bize taş yerine gül atanların artık azaldığını göstermektedir. Taş atanların verdiği eziyeti unutmak için gülün hayali yeterdir, doktorun derde derman niyetine verdiği ilaçlar yerine. O hayal eksilmesin yeter ki hayallerimizi süsleyip, bizi bu hayallere kavuştursun.

Gül için bilirim birçok kimse, eşhas kalemi eline alırken, ben kurak-çorak bırakılmak istenen gönül coğrafyamda gönülden damıtılanla yetiştirmek istediğim güllerin devrana vereceği ruhu ser-hoş eden ıtır karşısında kendi halimden memnuniyet duymaktayım, bir bakıma.

Katlanılan sıkıntılar karşısında o gül devrini hatırlatmak için, içinde bulunduğum çırpınışları, bulunmak mecburiyetinde olduğumuz acıları başka bir nesle devretmektense onlara gül bahçeleri içinde bülbül olmayı miras bırakmak daha güzel ve latif davranış olmaz mı?

Ey nefsim!.. Hayata bakarken ne acılar çeken ruhuma eşlik etmede kusursuz davranan sen, bazen halinden şikâyet etmektesin ki bir bak etrafına ve seyre daldığın âlemde hayallerini gerçekleştirmek için candan, canandan vazgeçen kaç kişi görmektesin? Bırak bu dünya hayatını ve ebedî olandan yana taraf ol ki, dem gelince sana sorulmaya hesaplar…

Her dem hayalimi süsleyen, ruhumu tezyin eden güle karşı, kini, nefretini sanat adına

kusanların içinde bulundukları zûl duruma bir bak ve kendisi için elli-altmış senelik bir dünya hayatı biçilenlerin geride bıraktıkları eserlerin onları kaç sene yaşattıracaklarını düşün… Onlara Ömer Muhtar olmayı tavsiye edemezsin… Onlara kalkıp bir başka sembol kişiyi tavsiye edemezsin…. Ellerinde bir başkalarından miras kalan mühürle alnından damgalandığın zaman, alkış tutan ellerin sızlamayan vicdanları, kendi rahatlarının bozulmasını istemeyecek, var oluşlarının devamlılığı için kaç insanın ölümü olursa olsun, bunun önemli olmadığını belirteceklerdir.

Ey Nefsim! Güle tahammül edemeyenlerin çalı dikeni olan kişilikleri karşısında dikenlerini saklamaktan aciz benlikleriyle gülün karşısında duruşlarına bir baksana!Kendisini sunî kokularla allandırıp pullayanların utanmazlığı o denli ayyuka çıktı ki yükselmek adına her çırpınış daha da aşağılara inmeye sebep olurken, karşılarında buna kananların pişmanlıkları da geçerli olamaz. Kolunu bu karanlık dehlizde kalanlara kaptıranların, aydınlığa her çıkış isteklerine karşı dikilen sedlere karşılık, merdivenler yasaklanmaktadır, sedleri aşmak için…

Kanayan bağrım, kan çanağına dönen gözlerim, hüzne yenilip her dem gözyaşı ile bağrımda yumuşatmaya kalkıştığı yüz senelerin derdiyle iç içe iken, bize bizi kırdırtmak emeli ile çırpınanların güle zarar vermek için en küçük girişimleri bile ters tepmeye mahkûm kılacaktır, biline! Bilirsin her ölüm, yeni bir dirilişin habercisidir, gönlümüzde olan için.

Doğduğumuz topraklar, tarih içinde birçok kez el değiştirirken, değişmesini istemediğimiz insan ve erdem için ortaya koyduğumuz tek ilkemiz,”Önce İnsan Önce Erdem” biz eli kalem tutanlar yaşadıkça kendi özüyle ayakta kalacaktır.

Kendilerine efendi bulmakta zorlanmayanların her zamane insanını baş tacı etmesine bir şey demekten uzak olan gönlüm, içinde açan sevda çiçeklerinin güle imrenmesine tahammülsüzlük karşısında duaya iltica ederken, mültecî benliğimde damarlarımda dolaşan kanın, isyankârlığına davetiye çıkartan olup bitenlere başka nasıl bir tepki gösterir?

Ne kadar yaşlansak da genç olan gönlümüz, her seher vakti yeniden sevda şarkılarını terennüm etmeye başlar, gülle gelen medeniyetin vuslatı için…

Kaç efendi gördük, kaç gül taklidine şahit oldu, gözlerimiz, zamanla unutulup giden…

Bizim hayat menbaımız güle sevdalıydı, güle zarar vermeye niyetli kim varsa sözümüz yeterliydi, onları kendilerine getirmeye.  Bizi üzen gülden olup aslını inkâr edenlerin tavrıdır. Devşirme fikirlerin asıl varken revaçta oluşu karşısında hüzne aşina gönül, onların çaresizliğini görmüyor musun her dem, senin varlığını kendilerinin yok oluşlarına sebep bilmelerini…

İşte gül işte gülistan! Kaç bülbül, hûn kokan terennümleriyle hasret ırmağında yitip gitti, mirası bize kalmış.. Kaç bülbül, halâs için reddetti, altından kafesleri? Zümrüde, elmasa, inci u mercana , her türlü mücevherata meyledenlerin kafeslerinde kalmasına diyeceğimiz yoktur. Uçmayı unutmuş, kanatları kendisine fazlalık gelen bülbülün gülzârdan nasıl haberi olur, olabilir?

Sahi bahçevandan bahsetmeye zaman kalmadı, şimdilik.

Ey Nefsim!.. Diktiğin ağacın gölgesinin, verdiği yemişin adına kasem olsun, kıyametin kopacağına bir saat kaldığını bilsem, o kutlu vecizenin muhatabı bilmelisin kendini. Kalk ve gelen baharla bir gül fidesi dik, öncesi yılın güllerinin etrafını  düzenle, kurumuş dalları kes…

Ey Gül! O kokunun hatırı içindir ne varsa!Seni gönlümüze dikene selam olsun!

Kaynak: monash.pw

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

1 T.C GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EL SANATLARI EĞİTİMİ ANABİLİM DALI GELENEKSEL KÜLTÜRÜMÜZDE ÇİÇEK MOTİFLERİNİN KULLANIM ALANLARINDAN ÖRNEKLER VE DEKORATİF SANATLAR EĞİTİMİNDE KULLANIMI YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Yasemin KOPARAN Tez Danışmanı monash.pwç.Dr. Lale ÖZDER Ankara

2 Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü ne Yasemin KOPARAN a ait Geleneksel Kültürümüzde Çiçek Motiflerinin Kullanım Alanlarından Örnekler ve Dekoratif Sanatlar Eğitiminde Kullanımı adlı çalışma jürimiz tarafından El Sanatları Eğitimi Bölümü Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olrak kabul edilmiştir. Başkan : Yrd. Doç. Dr. Lale ÖZDER Üye : Prof. Dr. Mustafa ARLI Üye : Yrd. Doç. Dr. Cavidan ERGENEKON

3 ÖZET Çiçek doğanın insanoğluna sunduğu en güzel armağandır. Göçebe olarak yaşayan topluluklar, ilk açan kır çiçeklerini dağlarda, ovalarda, yaylalarda görmüşler. Kır çiçeklerin renkleri, güzel şekilleri, güzel kokuları dikkatlerini çekmiş ve çiçeğe karşı ayrı bir ilginin uyanmasına yol açmıştır. Çiçek sevgisi göçebe yaşamdan günümüze kadar değişik şekillerle yaşayarak gelmiştir. Önceleri insanlar çiçeği doğadan koparttıkları gibi kullanmışlardır. toplumumuzda zamanla İslamın benimsenmesi ile birlikte heykel ve canlıları resmetmek yasaklanmasından dolayı çiçek, meyva, ağaç, yaprak gibi bitkiler, motif olarak kulanılmaya başlanmıştır. Bitki motiflerini kullanımıyla ayrı bir sanat dalı doğmuş, özellikle çiçeklerle yapılan motifler çeşitli alanlarda, giyim, mezar taşları, çini, baş süslemesi, dokuma, işleme, ahşap, kitap sanatı, top, tüfek v.s. de kullanılmış ve böylelikle çiçek dili oluşmuştur. İnsanlar sözle anlatamadıklarını çiçeklerle, çiçek motifleriyle anlatmaya başlamıştır. Bu araştırma; Kültürümüzdeki çiçek motiflerinin bazı kullanım alanlarını, hangi çiçeklerin kullanıldığını, ne anlama geldiğini ve üniversitemizin Dekoratif Sanatlar eğitiminde çiçek motiflerinin hangi derslerde, hangi ürünlerde, ne sıklıkta yer aldığını belirtmek amacı ile planlanmıştır. Araştırma yazılı kaynaklardan, müzelerden ve üniversiteden yararlanarak elde edilen veriler uygun başlıklar altında sunulmuştur.

4 Elde edilen örneklerin her birinin fotoğrafları çekilerek bu ürünler bilgi formlarında analiz edildikten sonra çizimleri yapılmış, tablolar halinda geliştirilerek değerlendirilmiş ve yorumlanmıştır. Araştırmada müzelerimizde bulunan eserlerde çiçek motiflerinin kullanım yerleri, kullanılan çiçek çeşitleri bakımından incelenerek, geleneksel değerlerin korunması ve gelecek kuşaklara tanıtılması, günümüz ihtiyaçları doğrultusunda farklı tekniklerle bütünleştirilerek kullanılabilir nitelikte kaliteli ve sanatsal ürünler elde etme olanaklarının sağlanması gerektiği vurgulanmıştır.

5 SUMMARY The flower is the loveliest gift that the nature has made to humanity. Nomed sociaties firstly saw the flowers blooming over mointains, meadows, plateaus. The colours, beautios, smells and the shapes of the flowers attracting the nomads had them interested in flowers. The love of flowers lieved in differend forms in differents terms till today. Previously people used the flowers as it is found in nature later on, after İslam culture, building statue and darving picture of living things were both forbidden and our people began to use same plants like flowers, fruits, trees, leaves as motf in art. An art branch borned using the plant motifs. Especially flower motifs were used in different places like as wearing, porcelain, weaving, handwork, wooden, book art, gravestone and in this way flower language formed. People beagn to tell the meaning of the things by flower motifs which they could not tell in words. This study planned clarify, the fields that the flower motifs used in, the kind of the flowers and their meanings. And soon to clarify in which lessons, in which products, and how often are used in Decorative Arts Faculty at our university. İn our study, it is possible to find the outputs, of our research made in museums, in our university and from published materials. A drawing was made of each sample after they were fırst fotographed and than analized in observation forms. Next the data in the knowledge forms were converted into tables and evaluated.

6 İn our study the samples in museums are examined haw and what kind of flowers were used in which fields. And tried to emphasize the importance of traditional values and to transfer to next generation together with giving opportunity to create usefull and artistic prodacts in different technics parallel to current needs.

7 ÖNSÖZ Geleneksel kültürümüzde çiçek motiflerinin kullanım alanlarından örnekler ve dekoratif sanatlar eğitimindeki kullanımı ile ilgili yapılan araştırmada, literatür tarandığında yeterli sayıda kapsamlı ve bilimsel bir araştırmanın yapılmamış olması geleneksel el sanatları alanında çiçek motifleri açısından bir boşluğun doğmasına neden olmaktadır. Türk Kültürünün geçmişten günümüze yaşanmasını sağlayarak gelecek nesillere bunu bilimsel ve sanatsal açıdan sunmak ihtiyacı ile bu alanda hissedilen boşluğun giderilmesine katkıda bulunması beklenen araştırmada, geleneksel kültürümüzde kullanılan çiçek motifleri ve kullanım alanları belirlenmiş, müzelerde bulunan örnekler incelenmiştir. Araştırmada ayrıca Dekoratif Sanatlar Eğitimindeki Kullanımını tesbit etmek amacıyla uygulamalı çalışmalar yapılmıştır. Araştırmamın başından sonuna kadar, her basamağında yardımlarını esirgemeyerek çalışmamı titizlikle izleyen, tezimin oluşmasında büyük katkıları bulunan, tezi yönlenlendirip yöneten değerli danışmanım Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi El Sanatları Eğitimi Bölümü öğretim üyesi sayın hocam Yrd. Doç. Dr. Lale ÖZDER e teşekkür ederim. Araştırmamda bana yardımcı olan, bilgilerinden yararlandığım Gazi Üniversitesi Mesileki Eğitim Fakültesi El Sanatları Eğitimi Bölümü öğretim üyesi sayın hocam Yrd. Doç. Dr. Feriha AKPINARLI ya teşekkür ederim. Araştırmamda bana photoshop programı konusunda yardımcı olan bilgilerini esirgemeyen değerli Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş bölümü öğretim üyesi sayın hocam Prof. Dr. Adnan TEPECİK e teşekkür ederim.

8 Araştırmam süresince yardımlarını esirgemeyen, rahat çalışma ortamı sağlayan Etnografya müzesi, Anadolu Medeniyetler müzesi, Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Etnografya müzesi, Beypazarı ilçesinde bulunan Beypazarı Tarih ve Kültür müzesinin yönetici ve çalışanlarına teşekkür ederim. Ayrıca Summary bölümünde yardımlarını esirgemeyen sayın Selçuk AÇIKALIN a teşekkür ederim. Araştırmamın her aşamasında bana manevi destekle moral ve güç veren, sabır ve anlayış gösteren çok sevdiğim değerli aileme çok teşekkür ederim. Araştırmam boyunca sabırla yanımda olan, bilgilerinden yararlandığım, özellikle fotoğraf çekimlerinde, çizimlerde ve bilgisayar dizaynlarında yardımlarını esirgemeyen, çalışmam boyunca manevi desteğini hiç eksik etmeyen sevgili arkadaşım Servet AYDIN a sonsuz teşekkür ederim Ankara Yasemin KOPARAN

9 İÇİNDEKİLER ÖZET. i monash.pw ÖNSÖZv İÇİNDEKİLERvii ŞEKİLLER LİSTESİix TABLOLAR LİSTESİxi FOTOĞRAFLAR monash.pw ÇİZİM LİSTESİvix monash.pwŞ LİTERATÜR ÖZETLERİ Tanımlar MATERYAL VE YÖNTEM Materyal Yöntem GELENEKSEL KÜLTÜRÜMÜZDE SÜSLEME SANATI VE MOTİF Geleneksel Kültürümüzde Süsleme (Bezeme) Türleri Bitkisel Kökenli Bezemelerin Özellikleri Kültürümüzde Çiçeğin Yeri Ve Tarihi Çiçek Motiflerinin Kullanım Özellikleri Stilize Çiçekler Yarı Stilize Çiçekler Naturalist (Doğal) Çiçekler Yapraklar ve Saplar GELENEKSEL KÜLTÜRÜMÜZDE ÇİÇEK MOTİFLERİNİN KULLANIM ALANLARI Çiçeklerin Anlamları Baş Süslemelerinde Kullanılan Çiçek Motifleri

10 Çini Süslemelerinde Kullanılan Çiçek Motifleri Mezar Taşlarında Kullanılan Çiçek Motifleri Giyim Kuşamda Kullanılan Çiçek Motifleri Kitap Sanatında Kullanılan Çiçek Motifleri Türk İşleme Sanatında Kullanılan Çiçek Motifleri Dokumacılıkta (Halı, Kilim, Kumaş ) Kullanılan Çiçek Motifleri ARAŞTIRMANIN SONUÇ VE TARTIŞMALARI Anketten Elde Edilen Sonuçlar Bilgi Formları SONUÇ VE ÖNERİLER Sonuç Öneriler KAYNAKÇA. EKLER EKAnket Soruları

11 ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil No Sayfa No 1- Hatai Motifinin Bölümleri Hatai Motifinin Kanaviçe Bölümü Hatai motifinin Meşime Bölümünün Yerleştirilmesi Hatai Motifinin Taç Yapraklarının Yerleştirilmesi Hatai Motifi Örnekleri Hatai Motifi Örnekleri Penç Motifi Örnekleri Penç Motifinin Çizimi Çarkıfelek Motifi Örnekleri Goncagül Motifi Örnekleri Goncagül Motifinin Çizimi Yarı Stilize Çiçek Örnekleri Türk Rokokosu Örnekleri Şükufe Örnekleri Şükufe Örnekleri Yaprak Örnekleri Yaprak Örnekleri Sap ve Helezon Örnekleri Çiçek Oyalı Çiçekli Yazma Oyalı Yazma Sümbül ve Yıldız Çiçeği İşli Sünnet Takkesi Hunlar Dönemine Ait Çiçek Motifli Altın Şapka Konya Gelin Başı Osmanlı Dönemine Ait Tepelik.. 53

12 Çiçek Oyalı Hotoz Başlık İnci ile Çiçek İşli Eski Ankara Gelin Hotozu Lale Motifli Çini Çiçek Açmış Hayat Ağacı Motifli Çini Kütahya Çini Örneği Kadın Mezar Taşı Çiçek Motifli Çedik Çiçek Motifli Patik Silifke Yöresine Ait Çiçek Motifli Cepken Bursa dan Sümbüllü Pabuç, Güllü Çorap, Paçalı Don ve Uçkur Yün Şal Kuşak Kışehir Müzesinden Çiçekli Bindallı Cilt Örneği El Yazması Kitabın İç Süslemesi Kanaviçe Tekniği İle İşlenmiş Peşkir Kanaviçe Tekniği İle İşlenmiş Çarşaf Kanaviçe Tekniği İle İşlenmiş Çarşaf Ayağı İşleme Örnekleri Çatma Kumaş Örnekleri Çiçek Desenli Halı Güllü Kilim Sümbüllü Kilim.. 67

14 FOTOĞRAFLAR LİSTESİ Fotoğraf No Sayfa No 1- Hamam Havlusu Terlik Fes Berber Örtüsü Üstlük Şalvar Entari Uçkur Kuşak Para Kesesi Hamam Havlusu İpek Seccade Lake Kutusu Süt Takımı Çini Vazo Sefer Tası Kaftan Cami Kapı Kanadı Mihrap Cami Kapı Kanadı Çini Megare Kasesi Boyalı Testi Çift Kulplu Vazo Taş Kabartma

15 Sütun Başlık Kubaba Çini Tabak Kadife Çanta Kadife Çanta Kadife Kese Tuzluk Örtü Dokuma Havlu Peşkir Uçkur İpek Örtü Ceket Bindallı Bindallı Terlik Şalvar Şalvar İğne Oyası İğne Oyası İğne Oyası Mezar Taşı Havlu Sallanan Beşik Halı Pirinç Karyola Başlığı Şalvar Ceket

16

17

18 1. GİRİŞ Toplumların kendine has bazı kültürel özellikleri vardır. Gelenek ve görenekle devam eden her türlü dil, duygu, düşünce, folklor, inanç, geçmişi bugüne, bugünü geleceğe taşamakta halk kültürü açısından önemli unsurlardır (Demirel, ). Kültür, toplumun bir üyesi olan insanın doğanın yarattıklarına karşılık ortaya koyduğu ve toplumdan edindiği maddi ve manevi herşeydir. Bilgi, inanç, sanat, ahlak, gelenek ve göreneklerle yemek yeme alışkanlığı, giyinme diğer bir değişle, insanla ilgili herşey kültürü oluşturmaktadır (Güvenç, ). Kültürün bir öğesi olan sanat ise insanın duygu, düşünce ve heyecanlarının ruhsal deneyimlerinin başkalarına aktarılabilmesidir ( Aytaç, ). Bir başka deyimle insanın kendini ifade etme yollarından biridir. Sanat tarihi ve arkeoloji araştırmaları şunu gösteriyor ki; yazıdan önce sanat vardı, insanoğlu henüz yazıyı bilmezken kendini anlatma yollarından en evrensel olanı çoktan bulmuştu ( Mülayim, ). Başlangıçta insanların örtünmek, beslenmek ve çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak üzere basit araç yardımı ile başlayan el sanatları, daha sonraları süslenmek ve artan ihtiyaçları karşılamak üzere geliştirmeye ve türlerinde büyük artışlara neden olmuştur (Altuntaş, ). Tarihsel kimliğimiz ve varoluş sürecimizde el sanatlarımız, onlara can veren ustaların düşünce ve ruhlarıyla birleşmiş, sözden ziyade varlıklarıyla zenginliklerini kanıtlamışlardır (Öztürk, ).

19 Asırlar boyu gelenek ve göreneklerimizin olduğu kadar, din ve inançlarımızın etkisi altında gelişip, uslüplanan el sanatlarımızın en önemli öğesi olan süsleme sanatlarımız son derece zengin ve estetik bir yapıya sahiptir. Süsleme sanatlarımızda desenin en önemli unsuru motiflerdir. Motifler ise bir süsleme işinde tekrar eden resim ve şekillerin her biridir. Türk süsleme sanatlarında görülen motif ve özelliğini, Türk sanatkarının islami düşüncenin etkisi altında kısıtlanarak resim ve heykel alanında gösteremediği hünerlerini, tamamen bezeme sanatlarında yoğunlaştırması sonucu, büyük ve çok güçlü uslüplar meydana getirmesine bağlayabiliriz. Süsleme sanatlarında görülen motiflerden bir çoğunun ilk örneklerini 8. ve 9. yüzyıllarda Uygur Türkleri tarafından yapılmış çeşitli sanat eserlerinde görüyoruz. Bunların arasında Hata-i ismi verilen Uzak Doğu kökenli stilize çiçekleri başta yer almaktadır ( Keskiner, ). Çiçek doğanın insanoğluna sunduğu en güzel armağandır. Bir zamanlar Türkler doğada açan kır çiçekleri içinde yaylalarda yaşamışlar. İlk zamanlar dağlarda, kırlarda, ovalarda görmüş olduğu güzel çiçekleri hayranlıkla seyretmekle yetinen insanoğlu, yerleşik hayata geçmesi ile birlikte bu güzelliklerin en güzellerini evine, bahçesine misafir etmekte gecikmemiş. Karın doyurmak gibi bir işlevi olmasada, gözü ve gönlü fazlasıyla doyuran bu bitkilerin yıllarca kültürlerini yapmıştır ( Ceylan, 8 ). Çiçekler ilk olarak sevgililer, sevenler ve sevilenlerin duygularını ifade etmek için kullanılmış. Karşısındakini sevindirebilmek için saksılarda köklü olarak yetiştirilen canlı çiçekler verilip gönüller alınmış. Zamanla, İslamiyetin de kabulü ile çiçek hayatımıza her şekliyle girmiştir. Bilindiği gibi çiçek motifleri İslamiyetten öncede yer almaktadır, ancak İslamiyetin

20 kabulü ile insan ve hayvan figürlerinin yasaklanması, çiçek motiflerine daha fazla ağırlık verilmesine yol açmıştır. Selçuklu ve Osmanlı zamanındaki minyatürlerde, camilerde, çeşmelerde, hamamlarda, mezar taşlarında, çadırlarda, toplarda, tüfeklerde, kılıçlarda, kalkanlarda, dokuma kumaşlarda, işlemelerde, halılarda, kilimlerde v.b. daha bir çok süslemelerede çeşitli çiçek motifleri yer almaktadır. Bu çiçek sevgisi yalnızca saray, konak, köşk hayatına bağlı kalmamış, halk yaşamında, halk törenlerinde, halk dilinde, halkın el sanatlarında, halk edebiyatımızda da yer almıştır. Bugün bile Anadolumuz da kızlarımızın yaptıkları yüzlerce çeşit çiçek oyası çiçek sevgimizin çok güzel birer örneğidir. İğne, tığ, boncuk, çaput oyalar, kır çiçeklerini, meyva ağacı çiçeklerini, saksı çiçeklerini, bahçe çiçeklerini aynen şekillendirir ( Tansuğ, 12). Çiçek dili oyalarda daha fazla gelişmiştir. Örneğin, Konya da nişanlı kızlar, müstakvel kayınvalidelerine çiçek oyalı yazma yollarlarmış. Kızın gönderdiği bu oya çayır çimen ise, oğlan anası ile ilişkiler iyi demektir. Yok eğer mezar taşı oyası göndermişse, aramızdaki soğukluk ölene dek sürecek anlamındadır. Yollanan oya kıllı kurt ise, nişanlı kız kayınvalidesine kırkınlığını belirtmiştir. Bu nedenle kayınvalideler, gelin kızla ilişkilerinin iyi olmasına özen gösterirler. Çünkü gelin kızın armağan ettiği oyalı yazmayı, düğünde başına bağlayacaktır. O yüzden her kayınvalide, gelininden çayır çimen oyası almak ister (Tansuğ, ). Çiçek motifleri her zaman bir sanatçı için eşi bulunmayan objelerden oluşmuştur. Sanatçılar doğadan aldıkları ilhamla eserlerinde, yeri geldiğinde imkansızı başarmışlar ve şahaserlar yaratmışlardır. Bu şaheserlere özellikle işlemelerimizde çok sık rastlanmaktadır.

21 Görüldüğü üzere Türk toplumu, tarih boyunca tabiatın güzelliklerini, özellikle çiçekleri hayatın bir parçası olarak görmüş ve geleneklerinde, törelerinde, çeşitli sanat eserlerinde, deyimlerinde özetle tüm yaşantılarında bunu gözler önüne sermişlerdir. Buna rağmen konu ile ilgili yapılan kaynak taramasında mevcut araştırmaların yok denecek kadar az olduğu, çiçeklerin dilinin ve çiçek motiflerinin kullanım alanlarının bütün yönleriyle ortaya konulmadığı belirlenmiştir. Bu nedenle halk kültürümüzün bir parçası olan çiçek motifleri ile ilgili araştırmaların yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Kültürümüzü yansıtan ve günümüze kadar ulaşabilen en eski eserlerimiz müzelerimizde yer almaktadır, bu nedenle araştırma yeri olarak müzelerimiz seçilmiştir. Belirtilen bu düşüncelerden hareketle planlanan ve yürütülen bu araştırma, maddi yetersizlik ve zaman kısıtlı olması nedeniyle Ankara il merkezinde ve ilçelerinde bulunan Anadolu Medeniyetler Müzesi, Etnografya Müzesi, Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Etnografya Müzesi, Beypazarı Tarih ve Kültür Müzesi konu alınmıştır. Yukarıda belirttiğimiz kısıtlamalardan dolayı araştırmamız çiçek motiflerinin kullanıldığı tüm alanları değil, bu alanlardan seçilen baş süslemeleri, çini süslemeleri, mezar taşı süslemeleri, giyim kuşam, kitap sanatı, Türk işleme sanatı ve dokumacılık alanlarından örnekler alınarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca üniversitelerimizin El Sanatları Eğitimi bölümünde çiçek motiflerinin yeri anket yolu ile tesbit edilmeye çalışılmıştır. Planlanan bu araştırmanın amaçları ;

22 -Müzelerimizde bulunan eserlerden yola çıkarak, çiçek motiflerinin kullanım alanlarını belirlemek. -Araştırma kapsamında incelediğimiz çiçek motiflerinde ençok hangi çiçeklerin kullanıldığını saptamak. -Kullanım yerine göre özel bir çiçeğin bulunup bulunmadığını araştırmak. -Kullanım alanlarına göre çiçek motifleriyle ne ifade edildiğini ve nelerin anlatılmak istendiğini araştırıp ortaya çıkarmak. -Üniversitemizin El Sanatları Eğitimi bölümünde çiçek motiflerinin kullanım alanlarının varolup olmadığını incelemek. -El Sanatları Eğitimi bölümünde çiçek motifleri kullanılıyor ise, hangi alanlarda ve hangi derslerde ne ölçüde kullanıldığını ve çiçek motifleri ile ne anlatılmak istendiğini araştırmak. -Elde edilen tüm bu bulguları eğitim kurumlarının, ilgili özel kamu kuruluşlarının, tüketici ve üreticilerin bilgisine sunmak, fakültemizin El Sanatları Eğitimi Bölümü nde yer alan programlarında çiçek motiflerine daha fazla ağırlık verilmesine ve geliştirilmesine katkıda bulunmaktır. Araştırma yedi bölümden oluşmaktadır. Araştırmanın birinci bölümü olan girişte; problem, amaç ve önem ifade edilmiştir. İkinci bölümde; literatür özetlerine ve tanımlara yer verilmiştir. Üçncü bölümde; materyal ve yöntem içerisinde çiçek motifleri ile ilgili araştırmayı yaparken yararlanılan bilgi toplama yöntemlerine yer verilerek değerlendirmenin nasıl yapıldığı açıklanmıştır. Dördüncü ve beşinci bölümlerde ise; araştırma ile ilgili bilgiler uygun konu başlıkları altında toplanarak aktarılmıştır. Altıncı bölümde; araştırmada anket yoluyla tesbit edilen özellikler tablolar halinde sunulmuş ve ürün örnekleri bilgi formundaki içeriğe uygun olarak analiz edilmiştir. Son olarak yedinci bölüm olan sonuç bölümünde ise; anket formu

23 ile ilgili bilgi formlarından elde edilen verilere dayalı olarak geliştirilmiş olan tabloların her biri ayrı ayrı değerlendirilerek yorumlanmıştır. Ayrıca bu verilerden yola çıkarak öneriler geliştirilmiş ve çözüm yolları belirlenmiştir. Araştırma, çiçek motiflerinin kullanım alanları ve anlamları konusunda yapılan uygulamalı ve bilimsel çalışmalara katkıda bulunursa amacına ulaşmış olacaktır.

24 2. LİTERATÜR ÖZETLERİ Bu araştırma yapılırken büyük oranda yararlanılan yazılı kaynaklar, araştırma ve incelemeler yayın tarihine göre sıralanarak özetlenmiştir. AKAR, A., C. KESKİNER. (), Türk Süsleme Sanatınada Desen ve Motif isimli eserde, desen ve motif albümü hazırlanmış ve bunun yanında Türk süslemelerinin tarihçesi, süslemelerin oluşumu, Türk süslemelerindeki desenler, ve uygulama şekilleri yer almıştır. BİROL, İ., Ç. DERMAN. (), Türk Tezyini Sanatlarında Motifler isimli eserde, motiflerin sınıflandırılması yapılmış. Motiflerin tnımları, süsleme sanatındaki yeri, çeşitleri, çizimleri ve örnek şekiller tanımlanarak açıklanmıştır. CEYLAN, G. (), Osmanlıdan Günümüze Dört Gözde Çiçek isimli eserde, çiçek kültürünün Türklerde nasıl ve neden önem kazandığı, günlük yaşamda nasıl yer ettiği ve kullanıldığı anlatılmaktadır. Gül, karanfil, lale ve sümbül çiçeklerinin dini anlamları, halk dilindeki anlamları, şair, ozan, gezgin ve yazarlar tarafından benimsenen anlamlarına yer verilmiş, Osmanlı döneminde geleneksel hale getirilmiş, çiçeklerle ilgili özel günler anlatılmış ve çiçeklerin sınıflandırılması yapılarak bakımları hakkında kısa bir bilgi verilmiştir. DEMİRİZ, Y. (), Osmanlı Kitap Sanatında Naturalist Üslupta Çiçekler isimli eserde, Türk sanatımızın vazgeçilmez unsurlarından olan çiçeğin, Osmanlı kültüründeki yeri araştırılmıştır. Kitap sanatımızda, çiçeğin kullanılış şekillerine yer vererek, motiflerde kullanılan çiçeklerin tanım ve anlamları açıklanmıştır.

25 GÜNEY, Z.; N. GÜNEY. (), Osmanlı Süsleme Sanatı isimli eserde, süslemenin tanımı ve tarihi gelişimi ele alınarak Türk tezyini motiflerinin sınıflandırılması yapılmıştır. Motifler kendi içlerinde de bölümlere ayrılarak tanımları yapılmış ve örnek çizimlerle desteklenmiştir. GÜRSU, N. (), Türk Dokumacılık Sanatı, Çağlar boyu desenler, isimli eserde, kumaştaki motif, teknik ve çizimlere yer verilmiştir. Kumaş sanatında yüzyıldan yüzyıla kadar dokunan motif çeşitleri ve motiflerin kumaşa yerleştirilme şekilleri incelenmiştir. KESKİNER, C. (), Türk Süsleme Sanatında Stilize çiçekler isimli eserde, Türk süsleme motiflerinin tarihi gelişimi kısaca açıklanmış ve motiflerin başlıcaları olan rumi, hatai, bulut, münhani, yarı stilize çiçekler, naturalist çiçekler, geçmeler, geometrik motifler, çintemani, tığlar hakkında özet bir açıklama yapılmış daha sonra Türk süsleme sanatında yer alan stilize çiçeklerin çizimlerine yer verilmiştir. KESKİNER, C. (), Türk Motifleri isimli Türkçe ve İngilizce açıklamalı eserde, Türk motif çeşitlerini yer verilmiş ve bu motifler çizimlerle desteklenerek açıklanmıştır. TANSUĞ, S. (), II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirilerinde Yayınlanan, Anadolu Baş Süslemelerinde Çiçeklerin Dili isimli makalede, Anadolunun tüm bölgelerinde, baş süslemelrinde kullanılan çiçek ve çiçek motiflerinin halk arasında ne anlama geldiği ve bu motifleri kullananların çevresindekileri iletmek istedikleri mesajları örneklerle açıklamaya çalışmıştır. TANSUĞ, T. (), III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirilerinde Yayınlanan, Sümbülname isimli makalede, Türklerdeki çiçek sevgisinin nereden geldiğini anlatmış. Topkapı Sarayı kütüphanesinde bulunan Sümbülname adlı eseri inceleyerek, sümbüller için söylenmiş sözlere ve manilere yer verilmiştir.

26 TANSUĞ, T. (), Türklerde Çiçek Sevgisi ve Sümbülname isimli eserde, Türklerdeki çiçek sevgisini ve kültürünü çeşitli açılardan günümüze kadar inceleyip tanıtmaktadır. Çiçeğin yaşamın her alınında yer aldığı, giyimde, takıda, baş süslemesinde, mezar taşında, topta, tüfekte yani insanoğlunun yaşamla bütünleştirdiği her şeyde çiçeğin ve çiçek motifinin yer aldığını anlatarak resimlerle desteklemiştir. THER, U. (), çeviren : Fatma Artunkul, Türk İşlemeleri isimli eserde, Osmanlı Saray işlemelerinden, Anadolu çeyiz sandıklarına kadar olan işlemeler incelenmiş ve bu işlemelerde yoğunluğun bitki motiflerinden oluştuğu gözlenmiştir. İşlemelerde yer alan çiçek, yaprak, ağaç ve meyve motiflerinin kökenleri, gelişmeleri ve sembolik anlamları açıklanarak çeşitli kaynaklardan alınan işleme fotoğrafları analiz edilmiştir.

27 Tanımlar Abide : Eski dilde anıt demektir (Sözen, Tanyeli, 11). Abani : Açık sarı renkli, üzeri koyu sarı iplikle işli bir tür eski pamuklu kumaş. Hindistan ve Halep te dokunmuştur (Sözen, Tanyeli, 11). Akıtma Tekniği : Pişim öncesinde seramik obje üzerine puanla sıvı çamurun akıtılması biçiminde uygulanan bezeme tekniği (Sözen, Tanyeli, 15). Başlık : Başa giyilen takke, külah ve daha başka örtüler ( Önder,). Bezeme : Herhangi bir yüzeyi süslemek için üzerine boyalı, boyasız, düz ya da kabartma olarak yapılan güzel biçimlere denir ( Kılıçkan, 68). Cilt : Kitap ya da dergi yapraklarının dağılmasını önlemek için yapılmış özel kap (Sözen, Tanyeli, 53). Desen : Renkli veya renksiz, tonlu ya da tonsuz çizgi resimlerdir ( Akar, Keskiner, 28). Duvak : Gelin veya yeni doğmuş çocuğun başına takılıp yüzünü örten tülden ve telli süslü örtü ( Özder, 30) Dülbent : Pek ince, beyaz bez sarıklık bez (Özder, 31) Figür : İnsan veya hayvan heykelciği, taştan, seramikten, madenden ve başka madenden yapılan küçük heykelcikler. İlk çağlarda bir inancın ürünü olarak yapıldığı gibi süs eşyası olarakta kullanılmıştır. Duvar resimlerinde görülen küçük canlı tasvirleride figür denir ( Önder, 82)

28 Halkar Tekniği : Yazma Kitapların sayfa kenarlarını, cilt kapaklarını ve levha yazı çevresini, altın yaldızla süsleme sanatı ( Önder, 96). Hotoz : Eskiden kadınların süs olarak başlarına giydikleri renkli başlık (Önder, ). Kanaviçe : Çiçeğin çiziminde dış hatlarının sınırlandığı çizgi (Birol, Dreman, 65 ). Kasnak : Üzerine bez ya da tual gerilen ahşap çerçeve (Sözen, Tanyeli, ). Kabartma : Bir yüzeyi alçaklı yüksekli değerlendirerek, bir biçimin ortaya çıkarılmasıdır. Yüksek ve alçak kabartma (rölyef) diye ikiye ayrılır (Turani,). Köşebent : Cilt kapağının dört köşesini yapılan süslemeler iki yanı düz, içe bakan yanı dendanlı, dilimli olan süslü kısımdır. Bunlara köşe bezemesi, köşe çiçeği de denir (Özcan, 5 ). Lake Tekniği : Ahşabın, kağıdın, derinin üzerine lak denilen ve bir çeşit reçineden yapılan saydam maddelerin sürülmesi (Önder, ). Mahya : Ramazanda caminin iki minaresi arasına asılan ışıklı yazı ya da resim (Sözen, Tanyeli, ). Meşime : Çiçeğin tohumlarını koruyan kese (Birol, Derman, 65). Motif : Bezeme ve süslemede bütünü oluşturan parçalardan her birine verilen ad (Sözen, Tanyeli, ). Nakkaş : Eskiden renkli resim, minyatür ve duvar tezyinatı yapan ressamlara denir (Turani, 95).

29 Nakkaşhane : Bütün nakış, resim yapan minyatürist usta ve çırakların birarada çalıştıkları odaya veya binaya denir (Akar, Keskiner, 29). Natüralist : Genel olan her tür sanatta ve çağda, özellikle resim ve heykelde, betimlenen gerçekliği doğaya sadakatle yansıtmayı çalışan sanatçıları ve bu doğrultuda üretilmiş yapıtları niteler (Sözen, Tanyeli, ). Natürmort : Çiçek, meyve v.s. gibi doğal ve hareketsiz varlıkları betimleyen resimsel yapıt (Sözen, Tanyeli, ). Oymacılık : Oyma yöntemi ile bezeme ve süslemeler yapma sanatı ya da uğraşı ( Turani, 96). Saz Yolu : Uzun dallar üzerine yapılan süslemeye denir. Sanat tarihçileri arasında bu deyim kıvrım dallar şeklinde değiştirilmiştir. Daha ziyade çiçekli ve yapraklı olurlar ( Akar, Keskiner, 29). Stilize : Karakteri kaybolmadan basitleştirerek tezyini ve şematik hale sokulmuş biçim ya da motif ( Akar, Keskiner, 29). Şemse : Güneş anlamına gelen, yuvarlak veya elips biçiminde süs motifi. Daha çok cilt kapaklarında, kitap tezhiplerinde kullanılır ( Önder, ). Tezhip : Eskiden Kuran-ı Kerim gibi önemli, elde yazılmış kitapların yazı araları ve sayfa boşluklarının yaldızlı ve boya ile süslemesine denir (Turani, ). Tığ : Tezhipte bezemelerin dışa doğru uzanan sivri uçları (Sözen, Tanyeli, ). Üslup : Bir sanatçının kendine özgü biçimlendirme ve tasarım anlayışı, bireysel niteliklteki sanat ürünü yaratma tutumu (Sözen, Tanyeli, ).

30 3. MATERYAL VE YÖNTEM Materyal Bu araştırma geleneksel kültürürmüzde çiçek motiflerini ve bazı kullanım alanları olan; baş süslemesi, çini süslemesi, mezar taşları, giyim kuşam, kitap sanatı, Türk işleme sanatı ve dokumacılık sanatında kullanılan çiçek motiflerini araştırmak amacı ile yapılmıştır. Çiçekler ve çiçek motifleri ile ilgili literatür taranmış, literatürden elde edilen bilgiler konu başlıkları altında ifade edilmiştir. Araştırma kapsamında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi El Sanatları Eğitimi Bölümü Dekoratif Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerine toplam 14 adet sorudan oluşan anket; ikinci sınıftan 30, üçüncü sınıftan 40, dördüncü sınıftan 40 kişi olmak üzere toplam öğrenciye bizzat araştırmacı tarafından uygulanmıştır. Evreni oluşturan dört müzeden toplam 50 adet çiçek motifli ürün fotoğrafları çekilerek bilgi formlarında her birinin analizi yapılmıştır. Zaman ve ekomomik nedenlerle araştırma yalnızca Ankara il merkezinde ve Beypazarı ilçesinde bulunan Etnografya Müzesi, Anadolu Medeniyetler müzesi, Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Etnografya Müzesi ve Beypazarı Tarih ve Kültür Müzesi olmak üzere topalam dört müze ile sınırlandırılmıştır. Etnografya Müzesi nden 19, Anadolu Medeniyetler Müzesi nden 7, Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Etnografya Müzesi nden 18 ve Beypazarı Tarih ve Kültür Müzesi nden 6 adet olmak üzere toplam 50 adet çiçek motifli ürünler oluşturmaktadır.

31 Yöntem Araştırma ile ilgili bilgiler tarama yöntemi ile yazılı kaynaklardan toplanmıştır. Elde edilen bilgiler amaçlar doğrultusunda belirlenen başlıklar altında özetlenmiştir. Çiçek motifleri ve geleneksel kültürümüzde çiçek motiflerinin baş süslemesinde, çini süslemesinde, mezar taşlarında, giyim kuşamda, kitap sanatında, Türk işleme sanatında ve dokumacılıktaki kullanım alanları ile ilgili bilgiler yazılı kaynaklardan toplanmış, şekillerle desteklenmiştir. Anket formu araştırmacı tarafından geliştirildikten sonra 10 kişilik gruba uygulanarak ön denemesi yapılmıştır. Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi El Sanatları Eğitimi Bölümü Dekoratif Ürünler Eğitimi Anabilim dalı ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerinin una uygulanan çoktan seçmeli anket formunda, 14 adet sorudan oluşan anketin seçenekleri, her birinin frekansları bulunduktan sonra yüzdeleri hesaplanmış ve her soruya ilişkin olarak tablolar geliştirilerek yorumları yapılmıştır. Anket sorularının çoktan seçmeli olması ve bazı sorularda birden fazla seçenek işaretlenebileceğinden dolayı, frekans toplamı N den büyük çıkmıştır. Bu yüzden bazı tablolarda N e göre değil toplama göre yüzde alınmıştır. Ayrıca yüzde sayılarında, noktadan sonra tek rakam alınmıştır. Eğer noktadan sonraki ikinci rakam beş ve beşin üstünde bir rakam ise birinci rakam üzerinde bir üst sayıya tamamlama yapılmıştır. Sorularda bulunan diğer seçeneği her soruda işaretlenmediğinden, bazı tablolarda diğer seçeneğine yer verilmemiştir.

32 Ankara il merkezinde ve Beypazarı ilçesinde bulunan Etnografya Müzesi, Anadolu Medeniyetler Müzesi, Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Etnografya Müzesi ve Beypazarı Tarih ve Kültür Müzesi nde bulunan çiçek motifli eserlerden oluşan 50 adet ürün fotoğrafı çekilip bilgi formunda incelenmiş ve ürünlerde bulunan motiflerin yalnızca çiçek başları ele alınarak çizimleri yapılmıştır.

33 4. GELENEKSEL KÜLTÜRÜMÜZDE SÜSLEME SANATI VE MOTİF Gelenek eski olandır. Gelenekler eskinin genel yapısına bağlı kalarak, onu biraz değiştitip, modernleştirip günümüze aktarmak, onları yaşatmaktır. Süsleme ise, resim sanatının bir kolu olup, belirli bir yerin, eşyanın, abidenin daha da güzelleştirilmesi için üsluplanmış şekil, resim ve motiflerle değerlendirilmesidir. Türk süslemesinin zenginliği, motif çeşitlerinin bolluğu ve motiflerinin son derece estetik bir yapıya sahip olmasından ileri gelmektedir. Yüzyıllar boyu devam eden geleneklerle yoğrulmuş olarak dekoratif sanatlarımızın ileri bir düzeye ulaşmasını sağlamıştır ( Akar, Keskiner, ). Türk süslemeleri dünya süslemeleri arasında güzelliği ve ahengiyle bütün İslam dünyasına yayılarak avrupalıların İslam sanatı adını verdikleri sanatların süslemelerinde de kaynak oluşturmaktadır ( Arseven, ). Türklerin tarih öncesi dönemlerde süsleme alanında kullandıkları ilk bezeme öğeleri geometrik çizgiler ve bazı simgesel çizimleridir. Bu öğeleri kilden yaptıkları çanak, çömlek gibi eşyalar üzerinde uygulamışlar ve ilkel boyalarla da renklendirmişlerdir. İlk Türk boyları sık sık yer değiştirme zorunluluğunda kaldığı için çadır hayatı yaşantısına girmişler, çadır hayatındaki günlük eşyalarının üzerini bezemeye özen göstermişlerdir. Kilim ve örtülerini renkli ipliklerle basit ve geometrik biçimler vererek işlemişlerdir. Son yıllarda Orta Asyada yapılan kazılarda Türklerin yaptığı sanat eserleri kurgan denilen mezarlarda bulunmuş ve metalden yapılmış olan eşya ve silahlar üzerinde hayvan şekilleri ile süslendiği görülmüştür (Kılıçkan, 28).

34 Türkler, Hunlar dan Osmanlılar a gelene kadar değişen adlar altında yirmiye yakın devlet ve imparatorluk kurmuşlardır. Varlıklarını yıla yakın koruyan bu topluluklarda değişen yalnız adları olmuştur. Sanat, kültür ve gelenekleri birbirine bağlı olarak bugüne kadar sürmüştür. Hun İmparatorluğundan sonra Orta Asya daki yaşam koşullarının güçleşmesi Türklerin değişik yörelere göç etmesini zorunlu kılmıştır. İran üzerinden Mezepotamya, Anadolu, Afrika ve Avrupanın ortalarına kadar göçen atalarımız kaldıkları bölgelerde sayısız sanat eserleri yapmışlardır. Yapıtlarına kendi sanat anlayışlarınıda katarak bulunduğu yöredeki sanatı en üst düzeye çıkarmışlardır. Ayrıca Hellenizm, Hristiyanlık ve İslamiyetin birbiri ardına Asya ya sarkması, Türklerin sanat çalışmalarının bu yollardan diğer ülkelere yayılmasına yol açmıştır (Kılıçkan, 30). Türk bezeme sanatının gelişmesi, islamiyetten sonra hızla ilerlemiştir. Bunda dini yasaklar nedeni ile resim ve heykel çalışmalarını yasaklamasının etkisi vardır. Resim ve heykel yapma yeteneği, yerini süsleme ve mimari sanatına bırakmıştır. Dine verilen önem nedeniyle ilgili yapı, kitap ve eşyaların daha güzel görünmesi için gereken yerlerine süslemeler yapılmıştır (Akar, Keskiner, 10). Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapılan eserlerdeki süslemeler Türk süsleme sanatının altın devridir. Bu dönemde süsleme çalışmaları bilimsel bir yöne çevrilmiş, daha güzelini yapma çabası gösterilmiştir. Selçuklular ve onları izleyen Anadolu Beylikler döneminde süsleme sanatı, okullarda ve ilgili atölyelerde öğretilmiştir. Daha sonra Osmanlılar döneminde bu çalışmalara, İstanbul sarayının nakkaşhaneside katılmıştır. Bu dönemde cami, medrese, köşk gibi yapıların bezemeleri yarışma yolu ile sanatçılara duyrulup en güzelinin yapılması sağlanmıştır. Bu yapıtların duvarlarını süsleyen çini panoların üzerindeki bezemeler daha çok stilize edilmiş çiçekler, çiçek sapları ve yapraklardan oluşmuştur. (Kılıçkan, 30). Tüm bu süslemelerin özü desen bilgisinde yatmaktadır. Desenin yapı taşları ise motiflerdir. Motif ise; Kültür ve sanat alanında çoğu kez toplulukların gelenek ve göreneklerinin, zevk, anlayış ve inançlarının ifadesidir ( Şengül).

35 Motifler bu kavramla içinde gelişip üsluplanarak, o milletin sanat simgesi ve temsilcisi olmuştur. Ayrıca Türk milleti doğanın güzelliğini en iyi bir şekilde kullanarak kendilerine en güzel yöreleri yurt edinmişler ve gerçek bir sanatçı olarak da doğayı aynen taklit etme yerine onu üsluplandırarak uygulamışlardır Geleneksel Kültürümüzde Süsleme (Bezeme) Türleri Türk motifleri oldukça geniş bir konudur. Çalışma için yapılan çeşitli literatür taramalarının sonucunda bezeme türleri on ana kolda incelenmiştir. Bunlar ; 1- Bitkisel motifler 2- Hayvan motifleri 3- Geometrik ve sembolik motifler 4- Geçmeler 5- Mimari ve insan yapısı formlarından esinlenen motifler 6- Doğadan stilize edilen motifler 7- Barok, ampir ve rokoko motifleri 8- Motiflerin belli formlar içinde eleştirilmesi 9-Yazının dekor ve motif olarak kullanılması İnsan,giysilerinin ve takılarının motifleri (Akar, Keskiner, 10). Bitkisel motifler : Süslememizin en yaygın koludur. Çok zengin ayrıntılar halinde bulunurlar kendi içinde dört grup altında toplanırlar. 1-Çiçekler : Bu da kendi içinde üçe ayrılır. a-) Stilize ( hatayiler) : Türk süsleme sanatının başlıca desenleri arasında en önemli türlerinden biri olarak çiçeğin deseni belli olmayacak şekilde stilize edilmiştir. b-) Yarı stilize çiçekler : Bazı hallerde yarı stilize olarakta çizilseler de kökenleri daima belli olan çiçeklerdir. c-) Naturalist çiçekler : Minyatür özellikleri olan bu üslup özellikle XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda benimsenmiştir. Vazolu, vazosuz, buketler, tek çiçekler gibi motifler oluşturur (Akar, Keskiner, 11).

36 2-Yapraklar : Çiçek motifinin ayrılmaz parçalarıdır. Tek dilimli, üç dilimli olanlar (seber ), beş dilimli olanlar (pençberk), çok dilimli olanlar, birbirine sarılmış yapraklardan meydana gelen düzenlemeler, hançer ve geometrik yapraklar gibi pek çok çeşitleri vardır. 3- Ağaçlar : Yapraklarda ve çiçeklerde olduğu gibi pek çok çeşitleri olan ağaç örneklerinin Türk süslemeciliğinde önemli bir yeri vardır. Özellikle beş çeşit ağaç süslemesine çok sık tesadüf edilmektedir. Selvi ağacı, hurma ağacı, hayat ağacı, meyveleri belirten meyve ağaçları ve çiçek açmış ağaçlar. 4-Yemiş ve Meyveler : Diğer bitki motiflerinde olduğu gibi bu grupta çok zengindir. On sekizinci yüzyıla kadar nisbeten seyrek, daha sonraları çok yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Bunların arasında özellikle üzüm ve nar motiflerinin sembolik anlam kazanarak çok benimsenmiş oldukları görülür (Akar, Keskiner, 11). Hayvansal motifler : Bitkisel süsleme kadar hayvanlardan ilham alınarak yapılan süsleme, Türk mimarisi ve el sanatlarına, özellikle XVI. yüzyıla kadar hakim olmuştur ve XVIII. yüzyılda da kaybolup gitmiştir. Hayvan süslemeleri üç alt grupta toplanıyor. 1-Yalın Hayvan Formları : XV. yüzyıla kadar mimaride olsun diğer sanat dallarında olsun çeşitli hayvan şekillerinden veya ayrıntılarından yapılan süslemelerin çok benimsenmiş olduğu görülüyor. Anadolu Selçuklu abidelerinde, bunların en nefis örnekleri bulunmaktadır. Başlıca iki grup altında toplanmaktadır. a-) Efsanevi veya mitolojik hayvan motifleri : Bunlar yarı insan yarı hayvan şeklinde ( gök, kara ve deniz olarak üç şekilde oluşur) olanlar, Zümrüdü Anka veya Simurg adları ile tanınan efsanevi kuş olanlar ve Ejderlerden oluşur. b-) Stilize hayvan motifleri : Bunlarda kuşlar ( kartal ve güvercin en çok kullanılanlardır), aslan, kaplan, kurt ve boğa gibi vahşi hayvanlar, at, geyik, tavşan, keçi gibi hayvanlar, balık ve diğer deniz hayvanlarından oluşmaktadır.

37 2-Rumiler : Hayvanların kanat bacak ve bedenlerinin stilize edilmiş şekillerinden oluşan ve kökenleri Orta Asya ya dayanan çok yaygın bir Türk süsleme elemanıdır. Rumilerle yapılan dekorlar başlı başına bir üslup doğurmuştur. 3- Münhaniler : XV. yüzyıla kadar çok kullanılmış, sevilmiş ve üsluplanmış zengin bir motif çeşididir. Özellikle el yazması kitap süslemelerinde çok kullanıldığı görülür. Rumilerin ayrıntılarından oluştuklarını kanıtlayan Orta Asya Uygur frenksleri mevcuttur (Akar, Keskiner, ). Geometrik ve Sembolik motifler : Yüzyıllardır en sık ve ayrıntılarla kullanılmış desen türlerindendir. İslam felsefesi ile iyi bağdaşması ve soyut anlama ulaştığı için Türkler, özellikle arap aleminden aldıkları bu süslemeyi kendi görgü ve yorumları ile yoğurarak ilginç dekorlar yaratmışlardır. 1-Geometrik motifler : Geometri kurallarına ve ölçülerine uyularak stilize edilen kesin motifler bu grubu oluşturur. Geometrik ağlar, daire, üçgen ve poligonlar gibi. 2- Sembolik motifler : Bilinçli veya bilinçsiz belli bir anlatımı olan motifler bu bölümde toplanmaktadır. Herhangi bir şeyi simgelemek amacı ile kullanılan veya belirli bir şekli uyandıran şekillerdir. Türk süslemeciliğinde bu tarzda kullanılan pek çok motife rastlanılır. Araştırıldığı zaman kökenlerinin pek eski medeniyetlere ve inançlara dayandığı görülür. Serbest ve müstakil şekilde oldukları kadar, geometriye ve sayılara dayananlarıda çoktur (Akar, Keskiner, 12). Geçmeler : Eski adı ile zencerek olarak anılan bu desenlerin binlerce çeşidi vardır. Zincirleme halkaların devamı şeklinde oluşurlar. Her yüzyılda sevilmiş, kullanılmış ve zamanın modasına göre üsluplaştırılmıştır. Özellikle Anadolu Selçukluları tarafından her sahada bolca kullanılmıştır. Yuvarlak bir noktanın etrafında çarkıfelek gibi yer alan çizgilerle desen meydana gelir. Daima bir alttan, bir üstten olmak üzere kesintisiz devam eden şeritler halindedir. Tezhip sanatında genellikle yazıdan süslemeye geçişlerde ara pervazı olarak kullanılırlar (Akar, Keskiner, 13).

38 Mimari ve insan yapısı formlarından esinlenen motifler : Bunlarda kendi arasında dört bölüme ayrılırlar. 1- Kaplar : Vazolar, kandil ve şamdanları içerir.türk süslemelerinde XV. yüzyıldan itibaren her türlü çiçek motiflerini bir düzeye yerleştirmek amacı ile şekil alır. 2- Bina eserleri : Özellikle XVIII. yüzyılda moda olmuş ve süslemeye girmişlerdir. İşlemede, tezhipte ve taş süslemesinde çok rastlanılır. Dini binalar (cami mestcit), sivil binalar (evler, köşkler) ve resmi binalar (saraylar, kaleler) olmak üzere üç bölüme ayrılırlar 3- Gemi ve kalyonlar : Diğer motiflere oranla daha az kullanılmalarına rağmen, bir çok çeşitleri görülmektedir. Özellikle XVI. ve XVIII. yüzyıllar arasındaki Türk süslemelerinde çok görülür. 4. Eşya motifleri : Ev eşyası, savaş, mesleki ve gündelik gereçler, yerine göre süsleme desenleri olarak kullanılmışlardır. Özellikle mezar taşlarında kişilerin sembolü olarak çok görülür (Akar, Keskiner, 13). Doğadan stilize edilen motifler Hayvan ve bitki motiflerinin yanı sıra doğada var olan bir çok kavram süslemelerimizde kullanılmıştır. Bunlar : 1- Bulut : Uzakdoğu kökenli olduğu için bu motife çin bulutu da denir. İstanbul sarayı na XV. yüzyılda monash.pwıd döneminde girdiği ve klasik süsleme motiflerimiz arasında yer aldığı görülür. 2- Güneş, ay ve yıldızlar : Bunların bir kısmı belirli bir anlam ifade eden semboller, diğerleride süsleme amacı ile meydena getirilmiş olanlardır.

39 3- Deniz, akarsu, durgun su : Özellikle minyatür sanatında su kavramının çeşitli şekillerde motifleştiği görülmektedir. 4- Ateş ve Nur motifleri : Genellikle minyatür kompozisyonlarında çok uygulandığı ve ileri derecede stilize edilmiş pek çok çeşidinin belirli formlar halinde kullanıldığı görülür (Akar, Keskiner, 13). Barol, Ampir ve Rokoko motifi : Batı etkisi ile XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türk süslemesi değişime uğrar ve bu yeni moda eski motiflerle birleşerek Türk Rokokosu adı verilen bir süsleme üslubu ve yeni motiflerini oluşturur (Akar, Keskiner, 13). Motiflerin belli formlar içinde eleştirilmesi : Bunlar ayrı ayrı eşleştirilmektedir ve yedi gruba ayrılmaktadırlar. 1- Rozetler : Dairesel anlatımları olan bu örneklerin bazıları yerlerine göre sembol olmuşlardır. Hemen hemen her süslemede kullanıldıkları için pek çok çeşitleri vardır. Kitap tezyinatında, gülçe, nokta, hizip gülü gibi çeşitli isimler alırlar. 2- Şemseler : Oval formlar içinde oluşan bu örneklerin en yaygın çeşitleri cilt kapaklarında bulunur. Ayrıca XV. yüzyıl teship sanatının en seçkin şekillerindendir. 3- Köşelikler : Üçgen formları oluşup, köşe boşluklarını süsler. 4- Alınlıklar : Süsleme eserin ön ve en üst kısmında yer alan bölümüdür. Devirlerine göre değişik özellik taşırlar ve yerine göre taç, tepelik gibi isimler alırlar. 5- Panolar : Süsleme desenlerinin simetrik ve asimetrik tarzda oluşturdukları, bütünlenmiş bir kompozisyon görünümü taşıyan, yerine göre koltuk köşelik vs. gibi çeşitli isimler alan, belli formlar içinde dekore edilmiş tezyini parçalardır (Akar, Keskiner, 14).

40 6- Bordürler : Süslememizin en zengin bölümünü teşkil ederler. Hemen hemen her tür desenin değişik boyutlarda uygulandığı, dekore edilmiş dar ve uzun satıhlardır. Yerine göre pervaz, ulama, kenar suyu gibi isimler alır. 7- Süsleme ayrıntıları : Bir tığlar, birde agraflar vardır. Tığlar, özellikle kitap süslemesinde kullanılır. Yapılan desenin bitiminde uygulanan bir yardımcı süslemedir. Agraflar ise, kompozisyonu güzelleştirmek amacı ile özellikle Türkler tarafından benimsenmiş ve geliştirilmiş bir süsleme sanatıdır (Akar, Keskiner, 14). Yazının dekor ve motif olarak kullanılması : Genellikle eski harfler bazı hallerde süsleme elemanı olarak kullanılmıştır. Resim şeklinde oluştukları vakit anlamları bir kelime veya şeklin kuş, hayvan, meyve, çiçek, bina veya insan formları halinde biçimlendiği görülür. Süsleme amacı ile harfler iri olarak hazırlanıp içleri belli motiflerle doldurulduğı gibi, bazı hallerde yazının dışında kalan boşluklar yine motiflerle bezenmektedir ( Akar, Keskiner, 14 ; Keskiner,). İnsan, giysileri ve takıları : Yerine göre ileri derecede stilize, yerine göre üsluplanmış olarak süsleme girmiştir (Akar, Keskiner, 14). Süslemede çok geniş bir yeri kaplamaktadır, ancak araştırma konumuz çiçekler olduğu için bu bezeme ve diğer bezeler üzerinde kısaca durduk Bitkisel Kökenli Motiflerin Özellikleri Bir motifin çıkmasının ve stilize edilmesinin sebebleri motifin ortaya çıkmasını sağlayan sanatçıya veya topluluğa aittir. Günümüze kadar ulaşan motiflerin doğadan esinlenerek çalışıldığı anlaşılmaktadır (Keskiner, 4).

41 Bazen motif, uygulandığı eşyayı süsleme eğiliminden ötürü eşyanın biçimini sığdırılma çabası içinde deformasyana uğramakta ve usluplaşma doğmaktadır (Ünver,). Sanatçılar doğadan alınan unsurları uygulamada, belki eşyanın biçimini sığdırma çabası ile, belki doğuda olağan üstü zenginlikte olan güzelliklerin detaylarını sadeleştirip, süslemede daha kolay kullanma amacı ile stilize etmişlerdir. Stilize edilen ve üsluplaşan, temel taslakları çıkan, tarihi gelişimi içinde farklı kültürdeki sanatçıların birbirinden etkilenip, binlerce çeşidini ürettikleri motifler süsleme sanatının temel unsurları olmuşlardır. İslamiyetin canlı figür yasağıyla Türk sanatçıları süsleme unsuru olarak kullandıkları motiflerin bitkisel olmasına dikkat etmişler ve zamanla ortaya çıkan motifler daha çok stilize olmuşlardır. XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren naturalist anlayışın etkileri bitkisel kökenli motiflerde görülür (Kadakçı,). Bezeme çeşitleri adlı başlık altında da açıklanan bitki motifleri kendi içersinde dört bölüme ayrılabilir ; 1-Çiçekler 2- Yapraklar 3-Ağaçlar 4-Yemiş ve meyveler olmak üzere. Bu çalışma gereği ele alınacak konu çiçek motifleri ve çiçeklerden ayrı düşünülemeyen yapraklar çiçek motiflerinin içerisinde ele alınacaktır Kültürümüzde çiçeğin yeri ve tarihi Türk sanatının vazgeçilmez unsurlarından biri olan çiçeğin sözlük anlamı; Bir bitkinin saplarında bulunan güzel şekilli, renkli ve kokulu olan güzelliklerdir ( Arseven, ).

Daha göster

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır