derin yara kimin eseri / (PDF) Sevinç Çokum ile Söyleşi | Duygu Oylubaş Katfar - Academia.edu

Derin Yara Kimin Eseri

derin yara kimin eseri

kaynağı değiştir]

Şehir kitapları[değiştir

ÜÇ AYLIK KÜLTÜR ve SANAT DERGİSİ İzzetpaşa Vakfı Adına Prof.Dr. Doç. Dr. Taner Namlı Mola 50 Dizgi-Tasarım-Kapak-Web 9 Misli Baydoğan Çok kişisel bir yazı serüveni Dr.Aydın Karabulut İsmail Aykanat Masal Çizgi Osman Suroğlu 53 Basın ve Medya 10 Sultan Polat Ay ışığı kadınları Gıyasettin Dağ Yahya Akengin Hukuk Danışmanı Av. Dr. AHMET BURAN Doç. Dr. VEFA TAŞDELEN 14 62 Prof. Dr. LEVENT BAYRAKTAR Zeynep Tek Hülya Argunşah Prof. Dr. TARIK ÖZCAN 'Göç'le geçen bir ömür: Safiye Erol Yrd. Doç Dr. M. KAYAHAN ÖZGÜL konuşan: Fatih Arslan Dr. M. NACİ ONUR NECATİ KANTER Yrd. Doç. Dr. A. FARUK GÜLER 24 64 KEMAL BATMAZ Taner Tatar ÖMER KAZAZOĞLU Funday Özsoy E. Âşık-ı sâdık Züleyha, Mecnûn'un Zavallı küçük adamlar ve onurlu Abone ve Reklam ancak adı var Yurt İçi: İzzetpaşa Vakfı büyük kadınlar Posta Çeki Hesap No:1285029 Yönetim Yeri 28 68 Sevinç Çokum İzzetpaşa Cad. İzzetpaşa Vakfı İskender Öksüz Ek Bina No:16/4 Elazığ konuşan: Duygu Oylubaş Katfar Işınsu, yazmak, okumak Tel. 0 (424) 233 55 13 - 233 15 00 (114) Belgegeçer (faks) : 0 (424) 237 49 65 33 77 Baskı Seval Koçoğlu Ülkü Eliuz TDV Yayın Matbaacılık ve Tic. İşletmesi Civa benzeri element bir element ve Tel. 0312 354 91 31 Türk kadınının ilk feminal adımı: Yenimahalle / ANKARA kimyasal tepkimeler Tanzimat dönemi Abone Şartları (Yıllık): Yurt İçi: 40 TL Yurt Dışı: 40 Avro 38 78 Yıllık Kurum Abone: 120 TL Dilek Çetindaş Gönderilen yazılar basılsın basılmasın iade edilmez. Ayşe Demir Yayın Kurulu dergiye girecek yazılarda gerekli gördüğü Geçmiş ile şimdinin marazında; değişiklikleri yapar. Yayımlanan yazıların fikrî sorumluluğu Fatma Aliye Hanım'ın edebî varlığı kelime ve sıfatların arasında bir yazarlarına aittir. Bizim Külliye adı üzerine bazı dikkatler anılmaksızın alıntı yapılamaz. Ianus: Nazan Bekiroğlu e-posta (e-mail) [email protected] www.bizimkulliye.com ISSN:1302-3500 ÜÇ AYLIK KÜLTÜR ve SANAT DERGİSİ Yıl : 19/2018 87 119 Davut Güner H. Neşe Koçak Kadın ve çocuklar Ben bir Anadolu kadınıyım 88 120 Nazım Payam Asuman Güzelce Hatırlamak uzatıyor ömrü Bir yanım hep buruk 89 125 Yeliz Okay Ayşe Hancı Değişen birşey yok hâlinin öyküsü Korkular gerçek! 92 131 Müjgân Üçer Halit Yıldırım Kalemli, kitaplı bilim insanı edibe-i muhtereme İslami/Muhafazakâr edebiyatta kadın eli Dr. yaşına ulaştı. Dileğimiz abıhayat suyundan içmiş olsun. 75. yaşımızda çoktandır hayalini kurduğumuz 1. Dede Korkut Hikâye Yarışması’nı da başlatmış olduk. Tabii, Elazığ Belediyesi ve Bizim Külliye dergisi işbirli- ğiyle. Bize bu sevincin ilkini yaşatacak olan Belediyemize ve Vakfımıza, onların saygıdeğer Başkanları Sayın Mücahit Yanılmaz ve Sayın Necip İlhan Beyefendilere, diğer kültür emekçilerine şimdiden teşekkür ediyoruz. Yarışmamıza, kültür gözemizin bekçisi, talim ve terbi- yecisi, gaibimizin işaretçisi, yarınımızın muştucusu, tahki- yemizin ulusu ve Oğuz boyunun ad koyucusuna hürmeten Dede Korkut adını koyduk. Hak Teâla, besmeleyle başlayan kalemlere ilham vere. İlham vere ki, yarışmaya katılanımız, birey ve toplum hayatında gittikçe rahatsız edici hâle gelen yozlaşma ve yabancılaşmaya dikkat çeke, millî hayatımız açısından olumlu gelişmeleri hikâyeci zaviyesinden yansıta, yüksek Türk kültürüne hizmet ede. Bu arada Türk edebiyatının kadın/erkek iştirakiyle sağlıklı bir şekilde devam etmesini kültür ve ideallerimizin geleceği açısından oldukça önemli bulduğumuzu belirt- meliyiz. Çünkü edebiyatçı kadınların sunduğu kurgu, ardı- mızda kalan kör noktaları daha bir somutluyor. Bundandır ki dergimizin 75. yaşını edebiyatçı kadınlarımızın yazma serüvenine ayırdık. Gelecek sayımızın dosya konusu “Edebiyat ve Mede- niyet” . Yeniden buluşmak ümit ve dileğiyle Allah’a emanet olunuz. Bizim Külliye 3 ma rt-nisa n-ma yıs 2 0 1 8 İçindeki kahraman, ilk akla gelen söz, ilk saf duyuş… Sevinç Çokum Söyleşisi Konuşan: DUYGU OYLUBAŞ KATFAR Sevinç Çokum’la şimdiye kadar yapılan söyleşilerde genellikle eserleri hakkında konuşuldu. Bu sohbetler kimi zaman okuyucuyu yönlendiren bir okuma sürecine hazırlık oldu. Kimi zaman bu sohbetlerde okur olarak yazarın “ne” yazdığına yö- nelik sorulara cevaplar bulduk. Ancak çoğu zaman yazarın “nasıl” yazdığı üzerine düşünmeye başladık. Bu sebeple söyleşimizde Çokum’un yazma eylemine bakışını ortaya koyacak ve yazma sürecini aydınlatacak soruları yöneltmeyi amaçladık. Çokum hakkında hazırlanan biyografilerden farklı olma- sı düşüncesiyle kendisine yönelttiğimiz bir soruyla söyleşimize başlayalım: Kendinize dışarıdan bakmanızı önersem… arasında Kırım Hanlık devrini anlatan yazar, tarihî Mesela Sevinç Çokum hakkında kısa bir biyog- romana yeni nitelikler ekledi. Hikâyesi Söğüt’te geçen ve Kurtuluş Savaşı’nı anlattığı Ağustos rafi hazırlamanız istense neler yazardınız? Başağı’nı sözlü anlatılar ve belgelerle kaleme aldı. İstanbul’da doğdu. Beşiktaş Kız Lisesi’ni Yüzyıl öncesinin Güneydoğu bölgesini sosyal ardından İstanbul Üniversitesi, Edebiyat çevresi, tarihsel dokusu ve güçlü karakterlerle Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü işleyen romanı Lacivert Taşı büyülü gerçeklik bitirdi; ayrıca “Umumi Sosyoloji” dalında çizgisinde bir sıçrama yaptı. Deli Zamanlar, Gece öğrenim gördü. Kültür Bakanlığı bünyesinde Rüzgârları, Tren Burdan Geçmiyor, Arada Kalmış yayın komisyonlarında görev aldı. İlk öykülerinin Tebessüm, Çok Yapraklı İlişkiler, Kırmalı Etekler Hisar’da yayımlanmasıyla dikkati çeken yazarın iç hesaplaşmalara, cesur eleştirilere yer veren, sonraki yıllarda yazdıkları Türk Edebiyatı, Gösteri, ironiye açılan, insanı sosyal psikoloji merceğinde Varlık dergilerinde ve Dünya Kitap’ta neşredildi. inceleyen romanlarıdır. Öyküden romana geçen bu arada tarihle bağ Kuşaklara yön verme çabasında olan Çokum, kuran Çokum, sonrasında tanıklık ettiği zaman insan sevgisi temelinde çoğu İstanbul olmakla dilimleri üzerinde de yoğunlaştı. Ortaya attığı birlikte Anadolu şehirlerini ve Türkiye dışındaki ‘Abukizm’ felsefesiyle klasik anlayış ve teknikleri bazı coğrafyaları da eserine taşıdı. Yaşanmışlık ve kırmaya çalıştı. Kırım Savaşı sırasında bir içtenlik, güçlü gözlemler ve şiirsellik eserlerinin ailenin var olma direncini anlatan romanı Hilâl öne çıkan özellikleridir. Bazı öyküleri Hollanda, Görününce kurgusu, evrensele uzanan çizgileri ve İtalya, İngiltere gibi ülkelerin dillerine çevrilerek karakterleriyle büyük ilgi uyandırdı. Yıllar sonra seçkilerde yer aldı. Deli Zamanlar romanı Mısır, yazdığı Gözyaşı Çeşmesi’nde ikinci defa roman Hindistan ve Gürcistan’da tercüme edilerek konusu olarak Kırım’ı seçti. Bu kez 1760-68 yılları 68 mart-nisa n-ma yıs 2 0 1 8 yayımlandı. Romanları: Zor, Bizim Diyar, Hilâl Görününce, Ağustos Başağı, Çırpıntılar, Gülyüzlüm, Karanlığa Direnen Yıldız, Deli Zamanlar, Gece Rüzgârları, Tren Burdan Geçmiyor, Arada Kalmış Tebessüm, Lacivert Taşı, Çok Yapraklı İlişkiler, Kırmalı Etekler, Gözyaşı Çeşmesi-Kırım’da Son Düğün. Öyküleri: Eğik Ağaçlar, Bölüşmek, Makina, Derin Yara (Bu kitaplar sonradan Bir Eski Sokak Sesi, Evlerinin Önü adlarıyla yayımlandı), Onlardan Kalan, Rozalya Ana, Beyaz Bir Kıyı, Gece Kuşu Uzun Öter, Al Çiçeğin Moru. Anlatı-anı türü kitapları: Kayıp İstanbul (Hevenk 1) ve İskele Gazinosu (Hevenk 2) Denemeleri: Güzele Bakan Karınca, Vaktini Bekleyen Tohum. TV’de yayınlanmış dizi senaryoları: Beyaz Sessiz Bir Zambak ve Yeniden Doğmak. Yazarın Türkiye Yazarlar Birliği, Milli Kültür Vakfı, Karaman Dil Bayramı-Türkçeyi En İyi Kullanan Yazar gibi armağanları ve Yeniden Doğmak filminin senaryosu dolayısıyla Basın Şeref Belgesi bulunmaktadır. İlk cümle, ilk itibar; yani okuyucuyla ilk buluşma… Bu deneyimlerinizden bahseder misiniz? Bu buluşmaların sizin için önemi nedir? İlk itibar aklıma geliyor. 60’lı yılların başlarında zannederim. Bir gazetede yarışmaya katılmıştım. Öykünün adı “Sekizinci Kış”. Sonraki yıllarda onu biraz değiştirip “Yeniden Bahar Olsa” adıyla Bölüşmek kitabıma aldım. Mehmet Kaplan Hoca’nın Hikâye Tahlilleri’nde bulunuyor bu öykü. Yarışmada “Sekizin- ci Kış”, -deneyimsiz de olsam- finale kalan 10 hikâye arasına girmişti. Bu hikâyeyi Beşiktaş Yıldız’da otururken yaz- mıştım. Daha ortada ne kitap ne bir şey var. Sa- dece hevesliyim yazmaya. Onu değerli bir komşumuza gösterdim. O zamanlar Turing Kulübünün başkanı olan Reşit Saffet Atabinen’e. Evimizin arka tarafının baktığı, bü- yük bir bahçe içinde Seras- 69 ma rt-nisa n-ma yıs 2 0 1 8 ker Rıza Paşa Köşkü’nün sahipleriydiler. Mesafeli halde birisinden alıp okumuş. Bazı sözcüklerimi bir komşuluğumuz vardı. Ara ara eşiyle görüşür- eleştirmişti, eski kelimeler diye. Fakat bir şeyler dük. Reşit Saffet Bey, Lozan Konferansı’na giden bulmuş ki ilgi gösterdi. İkinci bir kitap hazırlı- heyette genel sekreterlik görevinde bulunmuş bir ğım olduğunu öğrenince “İstersen Bekir Yıldız’a zat. Tarihle ilgili Fransızca eserleri bulunuyordu. söyleyeyim, kitabının basılması için…” demişti. Aynı zamanda Fransız İlimler Akademisi’nin Ben de biraz düşüneceğimi söylemiştim. Aslında tek Türk üyesi olduğunu söylemişlerdi. Derya Füruzan’ın oraya gelmesi sonraki zamanlardaki gibi bir insandı kısacası. Gazetede neşredilen ilgisiz ortamlar göz önüne alınırsa unutulmaz bir hikâyemi okuduktan sonra bana bahçıvanı aracı- davranıştı. Belki o dönemde de herkesin yapama- lığıyla kendi bahçesinden kesilmiş beyaz zambak- yacağı bir kanat geriş. Bugün hangi yazar böyle larla birlikte bir tebrik kartı göndermişti. İlk kut- bir davranışta bulunur da bir yerlerden kalkıp lanmam o zamanlar Reşit Saffet Bey tarafından gelir, bir başkasına bazı tavsiyelerde bulunur? Bi- olmuştu. Onun adı bana uğurlu geldi. O kartı lemiyorum. hâlâ saklarım. Benim okurla buluştuğum o tarih- Mektuplarla yazar okuyucu buluşması önem- lerde okuyucu ister öğrenci ister profesör, genç liydi o zamanlar. Çünkü gerçekten kitap, dergi ya da yaşlı kim olursa olsun kendisine kitabını okuyan, edebiyat ortamlarını takip eden insanlar göndermiş olan yazara düşüncelerini, tepkilerini, vardı. Diyebilirim ki bir yazarın olgunlaşmasında hayranlıklarını üşenmeden oturup mektup yaza- yetişmesinde ve sorumluluk duygusuyla yazmayı rak veya zarif bir kart göndererek belirtirdi. Daha sürdürmesinde bu ciddi okuyucu kitlesinin ya da sonra yazdığım hikâyelerimden “Bir Eski Sokak yol gösteren isim sahibi yazarların ve ustaların il- Sesi” Hisar’da yer aldığı zaman derginin başında gisinin büyük katkıları olur. bulunan şair Mehmet Çınarlı bir mektup yazarak bu hikâyeyi okurken içinin titrediğini ifade et- Çağdaşınız romancılarla istişare ediyor mişti. Hasta bir kadını anlatıyordum ve bu insan musunuz? gerçekti. Eskiden sofralarda ve toplantılarda edebiyat İlk kitabım Eğik Ağaçlar okuyucuya kitapçı yolculuğunda kurulmuş arkadaşlıklar vardı. As- vitrin ve raflarından ulaşamadı. Çünkü kitabın lında romancı romancıyla pek istişare etmeyi sev- kapağında herhangi bir yayınevi adı yoktu. Biz mez. Bundan tartışmalar, çekememezlikler doğar. bastırmıştık. Belki yayınevlerini dolaşsaydım ka- Hele bu zamanda… Konuştuğum görüştüğüm bul edilebilirdi; ancak hiç kimseyi tanımıyordum kimse yok. Olacağını da zannetmiyorum artık. ve gururum elvermiyordu. Onun için Hisar der- Geçen seneydi galiba hayatta karşı karşıya gel- gisinden istediğim yazar adları ve adreslerin liste- mediğim ünlü bir romancıyı rüyamda gördüm. sine bakarak kitaplarımı bu isimlere ulaştırdım. Bana çok değerli bir kitap verdi. Bu sene de Ah- Şaşırtıcı mektuplar aldım. Dikkatli okunduğu met Hamdi Tanpınar’ı gördüm rüyamda. Ben belliydi. Bunların sevinci içimdeki kırıklığı ona- öğrencisi olmadım, zaten vefat etmişti o sıralar. ramasa da az biraz unutturdu. Mesela Muharrem Rüyamda iki adam, kollarına girmiş yürüyorlar- Ergin Hoca’nın galiba Tercüman’da “Edebiyat dı. Ben de arkalarındaydım. Boyu kısaydı. Saçla- ortamına fırtına gibi giren Sevinç Çokum…” rı iyice dökülmüş, gri bir takım elbise giymişti. cümlesi bana epeyce umut vermişti. Zaten pek Onu neden kollarına girerek yürüttüklerini bil- de güvensizliğim yoktu kendime ve kalemime miyorum. Romancının yüzünü görmüyorum karşı. O sıralarda beni Sait Faik Armağanı kazan- hiç. Sadece konuşuyor, bir şeyler soruyordu. Ona mış ve kitapçı vitrinlerinde büyük boy çerçeveli söylediğim şu cümleyi hatırlayabiliyorum: “Sen fotoğrafları bulunan Füruzan ile karşılaştıranlar o uçurtma uçuran çocuğu aradın hayatın boyun- oluyordu. Bunlar biraz şaşırtıcı geliyordu bana. ca…” Rüyalarda tanışıyor, görüşüyoruz demek Abarttıklarını düşünüyordum. “O kadar da de- ki. Gerçek hayatta böyle değil. Fakat uzun boy- ğil canım, durun bakalım” diyordum. Kitabım lu görüşmeler, fikir teatileri bir yerlerde bir araya çıktıktan sonra Füruzan’la da yazar arkadaşım gelmek filan unutuldu. Artık gelgeç görüşmeler, Nursel Duruel’in evinde tanıştım. Kitabımı her- günü birlik yaşamalar var. Siz ararsanız görüşü- 70 mart-nisa n-ma yıs 2 0 1 8 yorsunuz telefonda. Kendiliğinden arayan yok. varlıklar... İçlerinde kahramanın aşkına kayıtsız Tez öğrencileri veya eski dostlardan bir ikisi dı- kalan veya şuh, konfor meraklısı gibi karakterler şında. Benim de eserimi yazmaktan başka gayem de vardır. Ancak Recaizade Mahmut Ekrem’in yok artık. Denize dilek mektuplu şişe atıyoruz Araba Sevdası romanındaki Periveş Hanım ger- işte. Neden yazıyorum onu da bilmiyorum. Ede- çekçi bakışla çizilmiş bir örnek olarak öne çıkı- biyata ilgi kalmadığından… Boşluk… Boşluk yor. Yanında bohçacı kadını, faytonlarla gezinen, bundan sonrası… Bihruz Bey’in hayalinde yüceltilmiş, Çamlıca’da Kâğıthane’de paralı birini kollama peşinde fa- Peki, kendisine yol açtığınızı düşündüğü- kat basit bir kadındır. Cumhuriyet döneminde nüz kişiler var mı? yazılmış bir kısım romanlarda eşini pencerede Vardır herhalde. Zira 1972’de ilk kitabım çık- bekleyen, tertipli, görgülü güzel hoş kadınlar ise tığına göre 46 yıl olmuş. Bürgün kadın öykücüler diğer bazı yazarların aslında kendi özlemleri olan olarak bir toplantıda bir araya geldik. Sohbette kadın tipine yakındır. Peyami Safa’yı karmaşık yazar Jale Sancak’la ayaküstü konuşurken öğren- ve hemen çözülemeyen kadınlarla okuyucuyu dim ki yıllar önce benim Bölüşmek kitabım eline yüz yüze getirmesi bakımından daha fazla ken- geçmiş ve onu okuduktan sonra öykü yazmaya dime yakın bulurum. Mesela benim Karanlığa karar vermiş. Meğer o tarihlerde Bebek’te oturu- Direnen Yıldız romanımdaki İncenaz böylesi yormuş. Ben Bebek’te oturan ablama gidip ge- anlaşılmazlıklarla iç içe, apartmandaki erkeklerin lirdim. Apartmanda oturan birkaç ahbaba da o hayran olduğu, kendisinin de bundan hoşnut kitaptan vermiştim. Demek ki komşuymuş ve bir olduğu bir karma kadını yansıtır. Sofraların, şekilde eline geçmiş. Hoşuma gitti. Fakat örnek şarkıların, şiirlerin kadınıdır o. Deli Zamanlar bir değil tabii. Öykülerimin ve romanlarımın biz- romanındaki Aypare’den farklı, politikayı bilen den sonraki kuşaklara bir şeyler kattığını düşünü- fakat aslında hiçbir şeyi umursamaz görünen yorum. Ya da öyle hayal etmek hoşuma gidiyor. bir kadındır İncenaz. Aypare ise bazı zaaflarına, kararsızlıklarına rağmen kendi şartları içerisin- “İster kadını ister erkeği deki mücadelesinin bir örneği olarak anlaşılmalı diye düşünmüşümdür. İdealize edilmeden fakat anlatsın. Romanı ve birçok çabaya imzasını atmış, girişimci, çalışkan öyküyü sağlam bir gözleme yanları ile birlikte göze çarpıcılığı da önde olan ve yaşanmışlıktan gelen kadın. Onu cazip kılan bir özelliği, kendine has çekiciliğinin bulunması, duygularının da çok deneyime yaslayan yazar güçlü olmasıdır. Kırmalı Etekler’deki kadınlara başarılıdır.” gelince çoğunun gerçek hayatta karşılıkları veya benzerleri var. Yaşanmışlığın içerisinden seçtim Kadın öykücüler olarak katıldığınız toplan- onları. Galiba 70’li yıllarla birlikte roman kah- tıdan bahsetmişken söyleşinizin de yayımlana- ramanı kadınlar daha çok kendileri olmaya baş- cağı Bizim Külliye dergisinin kadın yazarlarla lamıştır. Ve böyle olmasının sebebi bana kalırsa ilgili özel sayısı için “kadın yazarların kadın- kadın yazarların katkılarında aranmalıdır. Buna ları anlatması” konusundaki düşüncelerinizi rağmen Oğuz Atay’da içe bakış öne geçtiği için paylaşabilir misiniz? o romanı, kadınlardaki başarısı açısından da bir Kadınların yazdıkları eserlerde kadın kahra- başka noktaya taşımıştır diyebilirim. Ustalığı bu manlar daha çok öne çıkmış ve satırlara sami- noktada fark edebiliriz. miyet, insan sıcaklığı karışmış gibi görünüyor. İster kadını ister erkeği anlatsın. Romanı ve Ustalık konusunda erkeği ve kadını ayıramam; öyküyü sağlam bir gözleme ve yaşanmışlıktan fakat kadın kahramanlar eski kuşak romancıla- gelen deneyime yaslayan yazar başarılıdır. Selim rında hayattan biraz soyutlanmış değil de kopuk, İleri’yi de sınır koymadan yazması açısından biraz stilize edilmiş tiplerdir. Eli yüzü pak, sevile- örnek bir sanatçı olarak gösterebilirim. si, yüksek eğitimi olmasa da görgülü, hayatı bilir 71 ma rt-nisa n-ma yıs 2 0 1 8 Yazar kadın ve kadın yazar olma durumu ni yazın, ister daha yakın bir zamanı… Önemli karşısında yerinizi nasıl belirlersiniz? olan insanı yakalayabilmek; fiziği, sosyal yapısı, Yazar kadın olarak belirlerim. Kadın denince karakteri, iç dünyası, konuşma tarzı… Samimi- kadının varlığı ötelenmiş, dışlanmış gibi oluyor. yet olmadı mı kendinizle hesaplaşamazsınız veya Cumhuriyetle birlikte kadın gölgelerden sıyrılmış bir olguyu çözümleyemezsiniz. Kendi düşünceni- ve kişi haklarına kavuşmuşken zaman içerisinde zi dayatamazsınız; çünkü bu bir sanat eseridir. El- olması gereken yerde yeterince olamıyor. Meslek bette esere karışırsınız; ama kahramanınıza cevap kuruluşlarında olsun, ülke yönetiminde olsun hep vermesi için sorular sorarsınız veya birisi tarafın- azınlıkta… Ataerkil ailenin başka bir görünüşü, dan sordurursunuz. Bağımsız yazarım demiştim. toplumun iş bölümünde karşımıza geliyor. Oysa Aynı düşüncede ısrarlıyım. Bağımsız olmak fikir- köylerde ve kasabalarda erkekler kahvede oturur- siz olmak demek değildir. Bağımsız ne sağda ne ken; kadınlar tarla sürüyor, toprak çapalıyorlardı, solda olmaktır; o manada söylüyorum bunu. hâlâ da öyledir. Hani ağır iş yapamaz derler ya… Edebiyat dergilerine, gazetelere bakın, yazarları- Sanatta hedeflediklerinizi gerçekleştirdiği- nın yüzde doksanı erkek. Ayıp olmasın diye bir nizi düşünüyor musunuz? iki kadın yazar da katıyorlar aralarına. Gören de Ben geniş imkânların sunulduğu bir çevreden kadın nüfusun azlıkta olduğunu düşünecek ya da gelmedim. Bana yol açan, elimden tutan olma- edebiyat sanatına ilgi göstermediğini sanacak. dı. Zaten istemezdim de kimsenin elimden tut- masını. Öyle tuhaf bir yaradılışım var. Kimsenin “Bana belki birkaç çizgi, bir ardından gitmedim. Değer verdiğim ve saygı duyduğum kişilere zaman zaman kızgınlıklarım iki fotoğraf, bir ses yetebilir bir olmuştur. Onları bencil bulmuşumdur. İnsan ta- hikâyeyi oluşturabilmek için.” nıma konusunda faydaları olmuştur tabii. Fakat biraz yükseldiniz mi sizi yerinizden etmek veya Sanat anlayışınız hakkında söylemeyi iste- itibarsızlaştırmak için uğraş verenleri gördüm. dikleriniz nelerdir? Bunlar zaman zaman romanlarımda değişik Ben kendi sanat gerçeğimi etrafa dökülüp sa- isimlerle yer almışlardır. Kırmalı Etekler’de oldu- çılmış şeyleri ararmış gibi buldum. Yani gün geldi ğu gibi. Bu da en güzel yoludur öfkenin ortaya bir eksiğimi görüp parçayı aramaya koyuldum. konmasının. Kendi açtığım yolda yürüdüm bata Bu büyük ve bütünlüklü bir projeydi de yıllar çıka. Az şey değildir aldığım mesafe. Önemlidir içerisinde şekillendirebiliyordum. O zaman da bence… Hedefim Batının büyük isimleri gibi fikirlerim değişiyor, daha önce doğru dediklerimi edebiyatımızda ve hatta dünyada bilinmekti. yanlış buluyor, öğrenimim devam ediyormuş gibi Hangi noktaya geldim bilemem; ama bir yerlere oturup ders çalışıyor, sosyal psikoloji ve tarih ki- ulaştım sanırım. Bir okuyucu bana “Siz efsane bir tapları okuyor, defterlere notlar alıyordum. Şunu yazarsınız!” dedi. Bu hoşuma gitse de ona, “Siz anladım ki ben bir coğrafya bulmadan, o coğraf- öyle söylüyorsunuz; ama beni bu ülkede bilme- yada yaşamış birkaç insanla konuşmadan, onları yen, eserlerimi okumamış nice insan var!” dedim. dinlemeden ve onları gözlemlemeden yazacağım Bir başkası “Sizi Ukrayna ve Kırım tanıyor ve şeye istek duymuyorum. Bana belki birkaç çizgi, seviyor. Onların alkışını getirdim” dedi. Bu söz- bir iki fotoğraf, bir ses yetebilir bir hikâyeyi oluş- ler hoşuma gitti. Serinletici bir denizin dalgaları turabilmek için. Evet, yürek tellerimi titretecek gibi… İyi işte! Benim beklediğim böylesi karşı- bir şey bu. Su durgundur ve bir küçük taş atsanız hareketlenir, daireler oluşur. Onun gibi bir ses, lıklar… bir anlatı, bir rüzgâr beni harekete geçirecektir. Mekân ve o mekânda bulunan şeyler önemli. Bir Okuyucuyu önemsediğinizi biliyorum. Si- de olayın zaman içerisinde biraz pişmiş olması nemada ya da tiyatroda kurmaca sonlanınca gerekir. Bir sergide gördüğüm gemi maketi bile ışıklar açılır açılmaz seyircide birkaç saniyelik beni harekete geçirebilir. İster tarihin bir dilimi- duygu değişimi yaşanır. Romanlarınız bitince gerçek dünyada olduğunu bir anda fark eden 72 mart-nisa n-ma yıs 2 0 1 8 okuyucuda uyandırmak istediğiniz duygu ve Mutlaka bir noktada bilinç dışı itilerle de ilgisi değişimleri nelerdir? vardır. İçte kapalı, sandıkta duran sorular, çözüm Şimdilerde kaç yazar, yazdıklarını yaşayarak arayan daralmalar, birilerine açılma dürtüleri yazıyor acaba? Hazır bilgileri alıp kes yapıştır türü filan... Bu canlandırma sanatı dediğim şey, ta- teknik işlerle bir roman yazmanın gereği nedir ki? sarladığım bir mekânda bir takım insanları, dış Yazara kendisiyle hemhâl olacağı yani kaynaşacağı nesneleri ve iç çatışmaları kendimce yönetmek... bir zemin yaratmıyorsa... Burada altını çizdiğim Hayal gibi bir yer, ne kadar gerçek olsa da… Sa- konu ille de yazarın kendi hayatı değildir. Yazdığı nal âlem mi demeli? Bu yetersiz geliyor. Çünkü şeyle kendisini iç içe hissetmesidir. Yazar kendisini gerçek insanları kendim çizerek boyayıp giydirip anlatmasa da romanın veya öykünün âleminde sahneye çıkarıyorum adeta. Bu bir oyun aslında. vardır. Bir yerden bakıyordur, diyelim ki bir Bu oyun herhangi bir sosyal meseleyi anlatmanın sokak lambasının altından… Oraya sızmıştır üstünde ve çok güçlü… Kendimi mutlu etmek diyelim. Bu durumda yazar masa başındaysa veya üzmek için de bir araç… Nasıl olsa üzülen birisi seslendiğinde sıçrar, kapı çalınsa duymaz. ben değilim veya bendim de bu duygu artık çok Bu bir kayboluştur; çünkü o âlemde o insanlarla uzağımda… Tuhaf bir oyun kısacası… beraberdir. Şimdilerde bir makine yapımının montaj “Eğer bütün doğruları Freud sırasında parça alıp takan, vidaları sıkıştıran bir tamirci gibi çalışıyorlar. His yok! Fikir yok! görseydi onun mektebinde yetişip Yorumlayabilme yeteneği yok! Çoğu insan benim daha farklı bir yolu seçecek olan kitaplarımı okuduktan sonra -eğer atlamadan insanı maddî bir çerçeve içinde okumuş da kendini verebilmişse- etkisi altında kalır, kalmıştır da. Ancak zaman bir dakikada değil de daha geniş boyutlarda başkalaşan insanı bir dakika sonra başka bir arayan Gustav Jung çıkmayacaktı.” konuya çağırıyor. Duygular gelip geçici… Hatta eskisi kadar derin ve yoğun değil. Fikirler de öyle… Yazmak, insanın düşüncelerine bir sınır Etkilenme derdik eskiden. Mesela Deli Zamanlar getirir. Bu sınırla beraber yazar hakkında ge- romanımda Aypare’nin beklenmedik bir kazada nel kabuller oluşur. Sizinle ilgili okuyucunun ölümünden etkilenenler olmuştu. Aynı şekilde zihninde bir tanımlama olduğunu düşünüyor Arada Kalmış Tebessüm’de ötelenmiş genç adamın musunuz? Zamanınızı yazdıklarınızla paylaş- yerine kendini koyanlar, iç burkuntusu yaşayan- manızın dışında ödediğiniz bir bedel var mı? lar vardı. Tren Burdan Geçmiyor’da yükselme hırsı Okuyucular eğer benim eserlerimi 1972’den içindeki genç gazeteci Aysan’a kızanlar olmuştu. bu yana izleyip okuyabildilerse birbirini tekrar Ya da seneler geçtiği halde benim bazı öykülerimi etmeyen ve yeniliklere açık bir çizgide yürüdüğü- unutamayıp beni gördüğünde o kitapla sıkı bir mü göreceklerdir. Sadece tek bir eserimle kalmış bağının oluştuğunu düşündüğüm insanların yüz nice okuyucu tanıdım çeşitli vesilelerle ve onlara ifadelerinde bir yakınlık görmüşümdür. pek çok roman ve öykü kitabı yazdığımı; bunları da okuyarak beni değerlendirmeleri gerektiğini Eser yazmak insanın hayat içinde cevaplan- söylemek durumunda kaldım. Okuyucu ken- dıramadığı soruları okuyucusuyla paylaşma- dine göre çizdiği sınırda sizi görmek istiyorsa, sı gibidir. Yazar ve okur aslında bu sorulara o zaman daha sonraki yıllarda neler yazdığınıza beraber cevap bulurlar. Yazar, karşısında din- bakmıyor. Oysa bir yazarı bütün eserleri belirler, leyicisi olduğunu düşünerek yazar. Sizin yazı şekillendirir. Aksi takdirde okuyucunun istediği tecrübenizi özetleyen sorularınız nelerdir? profil çıkmayabilir. Ben, değişimlere inanan bir Herhalde düşüncelerimi ve duygularımı pay- yazarım. İnsanların içinde bulunduğu şartlara laşmak için yazma ihtiyacı duydum. Ancak bu göre düşünmesinin ve çözüm üretmesinin doğ- daha da içsel bir durum olmalı; yani bir şekilde ru olacağına inanıyorum. Sanatın durağan bir canlandırma sanatı, dışa vurum da diyebiliriz. uğraş olmadığını; sürekli değişime, yenilenmeye 73 ma rt-nisa n-ma yıs 2 0 1 8 ve aşmaya muhtaç olduğunu düşünüyorum. Eğer durumlar benden yansıyan hâllerdir. Tabii da- bütün doğruları Freud görseydi onun mektebin- ğarcığındaki geçmiş zaman insanları ve olayları, de yetişip daha farklı bir yolu seçecek olan insanı Şetaret Teyze, ablalarım, annem, babam, hepsi maddî bir çerçeve içinde değil de daha geniş bo- sahneye çıkmakta o romanda. Arada Kalmış Te- yutlarda arayan Gustav Jung çıkmayacaktı. bessüm’deki yaşanmışlıklar, 1 Mayıs 1977 Taksim mitingi sonrası gözlemlerim. Ayrıca 2001 ekono- Kurmaca metinlerde yazarın itirafları hak- mik krizi, geçmişteki Yalova günleri, kendi haya- kında neler söylersiniz? tımın yansımalarıdır. Elbette benim cümlelerim Romanda veya öyküde, okuyucuyu kesintiye kahramanlarımın cümlelerine karışacaktır; bile- uğratma riskini de göze alarak tekdüze anlatım rek müdahale etmediğim sayfalardır bunlar. ve kronolojik sıra gibi kalıplaşmış biçimlerden sıyrılma çabalarım var. Bu çabamı teknik açıdan ifade etmek istiyorum. Sadece zaman sıralaması, “Su damlası nasıl geriye dönüşlerle anlatıya giren değişimler değil; kendiliğinden düşer ve akacağı kişilerin konuşmaları, kendi ağızlarından ifade ettikleri bölümlerin aralara girmesi yönünden… yönü kendi seçerse; söz de Ya da bir bölümde Gazeteci Nüzhet anlatılırken, öyle değerlendirilmeli. Ben diğer bir bölümde Aysan’a geçilmiştir. Tabii bah- şiirle başladım; fakat sadece setmek istediğim sadece bu değil. Yazar anlatıcı birinci şahısla anlatırken bir yerde bırakıp kah- şiir benim belli başlı türüm ramanın ağzından anlatmayı sürdürmesi gibi du- olamazdı.” rumlar söz ettiğim. Bu çok önemli geliyor bana. Kendimi görmek ve sesimi duymak istemiyorum Şiir hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu türdeki o noktada. Sözü diyelim ki Tefek Hanım’a (Süda- denemelerinizden ve sizi roman ve hikâyeye nay-Gözyaşı Çeşmesi) bırakıyorum. Yahut Kırma- bağlayan ya da şiirden ayrı tutan şeylerden lı Etekler’de, Arada Kalmış Tebessüm’de görüldüğü bahseder misiniz? üzere yazar, kişiyi anlatmaya çalışırken, bunu Ben yazı hayatıma şiirle başlamıştım. Şiirle- en iyi karakterin yapabileceğini düşünerek sözü rimden bir kısmı Ankara’da neşredilen Başkent ona bırakıyor. Çoğu zaman parantez açarak ya Gazetesi’nde çıkmıştı. Gazetenin sanata ayrılan da yeni bir bölüme geçip karakterin anlatısıyla sayfalarını Ahmet Nadir Caner yönetiyordu. Bu devam ederek… Çünkü karakterin bu kişiyi sayfalarda şiirlere aynı zamanda uygun desenler okuyucunun muhayyilesinde canlandırma gayreti çiziliyordu. Yani sanat bugüne göre daha ciddi bir var. Ben anlatırsam okuyucu beni düşünmeyecek işti. ve kahramanımızı kendi istediği gibi karşısına Şiir, uzun uğraşılarla yazılır bir tür olmamalı alarak canlandıracaktır. İşte bunu yapabilirsem diye düşünmüşümdür. O doğal geliş ve akış sadece kendimi kurtarmış oluyorum. Fakat tam olarak şiirde değil, öykü ve romanda da kullanılabilen o kişiyi yalnız bırakabildiğimi söyleyemem. bir yöntem olmalıdır. İlk akla gelen söz, ilk saf Çünkü bir bakıyorum Südanay benim annean- duyuş gibidir. Su damlası nasıl kendiliğinden nem oluveriyor veya söylemek istediğim bir söz düşer ve akacağı yönü kendi seçerse; söz de öyle ve itiraf varsa onu kahramanıma söylettiriyorum. değerlendirilmeli. Ben şiirle başladım; fakat sade- (Deli Zamanlar, Kırmalı Etekler, Çok Yapraklı ce şiir benim belli başlı türüm olamazdı. Şiiri se- İlişkiler…) viyordum, yazmayı da; iddialı değildim. Aslında Bazen kahramanla yazarın benzerliği gibi bir şiirin içindeydim ben ve şiirden hiç kopmadım. tablo koyuluyor ortaya. Deli Zamanlar’da anlatıcı Romanlarıma şiirlerimi de kattım zaman zaman. kızın yazarla benzeşmesinin ötesinde aynılığı gö- Son kitabım Gözyaşı Çeşmesi’nde bölüm başları- rülebilse de onu Aypare’ye benzetenler de oldu. na aldıklarım bana ait… Kırım Giray’ın ağzından Kırmalı Etekler’de aynılık değil de benzerlikler yazıyorum. Örnek vereyim: var; fakat sanat görüşü, yazarlığının dışlandığı 74 mart-nisa n-ma yıs 2 0 1 8 Eksilen nedir bizde, sahip oldukça mış, robot olamamış bir yazar, bedelini de böyle- Sahiplik ne ki, rehindedir her şey ce kendisini cezalandırarak ödemişti. Gam kadehini doldururlar sen içtikçe Yoksa kimi bekler bu uzun ve boş masa? Roman kahramanlarınızı kurarken tarihî gerçeklerde okurla çelişme korkunuz var mı? Öyküden romana geçiş süreciniz için neler Kendimden emin olduktan sonra ve yeterli söyleyebilirsiniz? bilgiyi romana yayabileceğime inandıktan son- Romana geçtikten sonra da öykü yazmayı ra sıkıntım olmaz. Yeter ki ne yaptığınızı bilin. sürdürdüm; yani öyküyü bir vasıta olarak düşün- Zaten ben kolay kolay önüme çıkan bir konuyu müyorum. Bir ara öyküyü bıraktığımı söyledim. yazmaya kalkışmam. Sipariş konulara girişmem. Bu bir kırılıştı; belki kendime kızgınlığım… Ya Öncelikle konuyla özdeşleşeceğim. O benim bir da yazma isteğimi romanda daha iyi derinleştir- parçam olacak ya da ben onun parçası… Ben me kararıydı. Zaten en son yazdığım Al Çiçeğin bunu yazabilirim diyeceğim. Yazdıklarımı kitap Mor’u 2010’da yayımlanmıştır. haline gelmeden kimse görmeyecek, adını söyle- Öyküyü asla küçümsemedim. Bazıları meyeceğim hatta koymayacağım ve sona kalacak. ilk romanlarım zamanında öyküde daha iyi Eserin konusu sorulduğunda ondan bahsetmeye- olduğumu söylemişlerdi. Daha doğrusu birisi ceğim. Çünkü bütün bunlar size ait bir dünyanın bunu ortaya attı; diğerleri de o algıyı kabullenerek parçalarıdır. Yazılırken bilgi paylaşılmaması daha yaygınlaştırdılar elbirliğiyle. Oysa ben roman için doğrudur. Söylediğim an büyü bozulur ve yaza- çok doluydum. Artık bu tür değerlendirmeler maz hale gelirim. Bu tarafımı bildiğim için kitap kulağıma gelmiyor. Sanırım iki türdeki varlığım olmadan önce pek ışık sızmaz yazdıklarımdan. da kabullenildi. İyi öykülerim ve iyi romanlarım Tarihî gerçekliklere gelince, yazdıklarını- olduğunu düşünüyorum. zın elbise patronu gibi ille de üst üste çakışması gerekmez. O zaman tarih kitabı yazmış olursu- Yazarın roman kahramanlarını hafızalara nuz. Roman özgürlük, başka ufuklardan bakış, yerleştirmek gibi bir amacı olduğunu düşünü- karşılaştırmalar ve yakıştırmalar ister. “Şu yaka yor musunuz? olmadı, buraya başka bir yaka yapalım” demeye Tek amaç bu olmasa da onların unutulmasını açıktır. Ne yaptığımı biliyorsam eğer korkmam. istemez yazar. Roman kahramanlarının benzerle- İyi olacak diye düşünürüm. Roman bir yakıştır- ri gerçek hayatta olabilir çünkü. Kahramanların madır çünkü. okuyucuyu hiç düşünmediği bir noktaya getirdi- ği ve yaşadığı bir deneyimi hatırlattığı da söylene- Yazarlık serüveninizde sizi etkileyen yazar- bilir. Bunlar, insanın kendine karşı acımasızlığını lardan bizimle paylaşabileceğiniz sözler var bir bakıma hafifleten şeyler… mıdır? Bu sözlerle ilişki kurduğunuz eserleri- Okur, güçlü kahramanı sever. Mesela Hilal nizden bahseder misiniz? Görününce’de Arslan Bey’in kahramanca davra- Deli Zamanlar romanımın başında nışlarından sonra yakalanıp tutsak alınması çoğu Nietzsche’den aldığım bir söz vardı. “İçindeki kimseyi üzmüştür. Hatta bu romanın devamının kahramanı kaybetme.” Bir başka yerde de “Yı- geleceği fikrine kapılanlar da olmuştur. Belki lan derisini değiştirmezse ölür…” diyor. Bu iki öyle olacaktı; fakat mutlu bir son doğru olmazdı. söz dağarcığımda yer buldu. Fakat zaman geçtik- Çünkü bu karakterlerin toprakları, Kırım yara- çe birinci ifadedeki kahraman sözcüğü benden lıydı. Arslan Bey’in kendine düşen görevi yerine uzaklaşmaya başladı. Belki insana güven duygu- getirmiş olması onun zaferi olmaya yeterdi. Ger- su vermesi açısından doğruluk payı bulunabilir; çeği zorlamamalıydım. Kırmalı Etekler’deki yazar ama hayal kırıklıklarını da beraberinde getirir. Çise’nin kendine olan kızgınlığı ve pişmanlıkları Carl Gustav Jung deneysel psikolojinin ku- içinde kaybolup gitmesi, bir çeşit benim kendimi rucusu, “İnsan sonsuzdur. Sınırlanamaz, haritası cezalandırışımdı. Başarısı sindirilmemiş, oradan çizilemez” demiş. Rüyaları incelemiş, çağrışımlar oraya itilmiş, aykırı düşünceleri yüzünden dışlan- üzerinde durmuş. Ayrıca onun bilinç dışı gibi 75 ma rt-nisa n-ma yıs 2 0 1 8 bir kavramı deşmeye çalıştığını ve o konuyu çok bir şeyleri anlatma çabamı ortaya çıkarıyor. Ka- önemsediğini biliyoruz. Jung’tan etkilendiğimi lıplardan, düz söylemlerden hoşlanmayışımı des- söyleyebilirim. Hatta Ömer Öztürkmen’in Deli tekliyor adeta. Zamanlar’daki anlatıcı kızı ve Aypare’yi Jung’un görüşleri doğrultusunda tahlil eden bir yazısı Kalıplardan hoşlanmadığınızı söylediniz. vardır. 2000 yılında Türkiye Gazetesi’nde çık- Abukizm felsefesi zihninizde bu sebeple mi doğ- mıştı. Gustav Jung, önemsediğim bir bilim ada- du? mıydı, hâlâ da öyledir. İnsanı tanımak yolunda Abukizm benim edebiyata yeni bir bakış getir- bir romancıya da geniş bir ufuk açıyordu. Fakat me, kalıpları kırma isteğimden doğdu. Tren Bur- ilginçtir, James Joysce’a yazdığı bir mektupta dan Geçmiyor romanım, bu düşüncelerimin açık Ulysses’in başına açtığı derdi büyük bir hayran- bir örneğidir. Sokak Çocuğu Sonsuz tipiyle ve lık ve kızgınlıkla dile getiriyor. Çünkü o eserin onun okuduğu sokak şiirleriyle böyle bir şey or- yol açtığı soruları Jung cevaplamakta sıkıntılar taya atmaya karar verdim. Fransız Edebiyatı’nda çekmiştir. Demek ki bazen sanatçı da bilim ada- çeşitli dönemlerde ortaya çıkan sembolizmden eg- mına yol gösterebilir. Burada Jung’un fikirleri in- zistansiyalizme kadar bizi de etkilemiş cereyanlar sanda derinleşmem konusunda bana yol gösterdi olduğunu biliyoruz. Ben de biraz şaka yollu bizde ve gösteriyor diyebilirim. Aleksis Carrel’ın İnsan niye olmasın, dedim. Bunu yaparken fazla ciddi Denen Meçhul, Dua gibi kitaplarını okumuş- değildim. Biraz da anti roman düşüncesinin teza- tum. İnsanın giderek kendi doğasından uzaklaş- hürü diyebiliriz Abukizme. Abuk’tan geliyor; yani makta olduğunu vurguluyor. Onu Jung’la aynı saçmadan. Abukizm de saçmalık anlamı taşıyor. çizgide buluşturan noktalar var. Saçmalık fakat düşünülmemiş doğruları veya be- Gustav Jung bilinç dışı konusunda dıştan ge- nim kendi doğrularımı belirleyecek bir bireycilik len etkilerle insanı bekleyen tehlikeleri işaret edi- anlayışı… Doğrular sabit değil; değişken ve kıpır- yor. Çok Yapraklı İlişkiler’de Yeni İnsan Araştır- dayan, başa çıkılamaz şeyler… ma Merkezi’nin tek tip insan yetiştirme çılgınlığı Arada Kalmış Tebessüm’de resme yansıdı Abu- söz konusuydu. O romanda insan grafiklerinden kizm. Çok Yapraklı İlişkiler’de Fransız felsefeci söz ediyordum. Belirli düşünce ve algılarda kul- Foucault’nun fikirleriyle uyum sağladı. Tabii Jung lanılmak üzere insanlar yetiştirmek bu araştırma da dâhil bu konuya. Evet, ben kendi özgün felse- merkezinde esas alınmıştı. Böylece güçlü olanlar femi oluşturmaya çalışırken bu iki isimle karşılaş- sahip olduklarını koruyabileceklerdi. Bir de bu mak ve anlaşmak gibi bir çelişkiye girdim. Olsun girişime aldırmayan ve uymayan gençlik grubu çelişkiler Abukizm’de de doğal bir şey olarak ka- vardı. DDH… Yani Doğaya Dönüş Hareketi. bul edilir. Çünkü insan çelişkilerle doğruları bulur İşaret ettiğim gibi, Jung “İnsan sınırlanamaz; veya çelişkilerle yanlışları bir yana savurur. Maksat grafiği çizilemez!” diyor. Benim Çok Yapraklı doğruları bulmak değildir zaten; bunlar da izafî ve İlişkiler kitabımda yer alan insan grafiklerinin değişkendir. Zamana ve şartlara göre biçimlenir- dosyalarının tutulmasına karşı çıkışta, insanın sı- ler. İşte böyle bir şey Abukizm. nırlanamayacağı görüşünün etkisi bulunuyor. Özgür söyleyişler, ironi, eleştiri, kendisi olmak, Vlademir Makanin usta bir Rus yazarı; Un- başka açılardan bakabilmek, doğaya dönmek, dergraund isimli bir roman yazdı. “Tamamlan- kendi çizgisini yaratmak, aykırılık Abukizm’in mış düşünceyi sevmem!” diyor. Daha doğrusu temel özellikleridir. Kısacası bana göre Abukizm, kahramanı bunu söylüyor. Ve devam ediyor: “O, düşünmenin sınırlarını açmaktadır. çıkış kapısını bulamamaktan korkarcasına yerin- de sayıp durur.” Romanlarımın ve öykülerimin Sohbetiniz için teşekkür ederim. Son olarak, tamamlanmamış hissini uyandırması… Bu his ve hâlâ ulaşmayı istediğiniz bir hedefiniz var mı? romanda yer alan hayata bakış cümleleri insanı iç- Yaşamak hâlâ güzel, sadece bu. Yazmaya de- tenlikle anlatma konusunda bana yeni pencereler vam etmek ve yeni kitaplar yazabilmek için sağ- açmıştır. Biraz benim de belirsizlikleri sevdiğimi; lıklı olmayı dilerim. imalarla, dokundurmalarla, müphem ifadelerle İlginiz için çok teşekkür ederim.■ 76 mart-nisa n-ma yıs 2 0 1 8

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası