rusya ukraynaya neden saldırıyor / Rusya neden Ukrayna'da ilerleyemiyor?

Rusya Ukraynaya Neden Saldırıyor

rusya ukraynaya neden saldırıyor

Rusya Neden Ukrayna’ya Karşı Savaş Başlattı ve Harekat Ne Durumda?

Savaşlar tarihinden oluşan insanlık tarihi, ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Birleşmiş Milletler Antlaşması’yla savaşı devletlerin “hakkı” olmaktan çıkarıp, uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanımını yasaklamıştır. Lakin yine de savaşlar, uluslararası politikada sıkça başvurulan bir seçenek olarak varlığını sürdürmektedir. Dünyada paylaşılmayan toprağın kalmadığı, kaynakların kıt, ihtiyaçların sınırsız olduğu bir ortamda daha fazlasına sahip olmak isteyen devletler, askeri seçeneklere başvurmaktadır. yılında küresel askeri harcamaların 2 trilyon doların[1] üzerine çıkmış olması da uluslararası sistemde en önemli aktör olan devletlerin halen askeri güç vesilesiyle çıkarlarını koruyabileceklerine olan güçlü inançlarını göstermektedir. 24 Şubat tarihinde Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı askeri harekât, tarihin seyri açısından olağan bir gelişme olmasına rağmen savaşın acımasızlığına tanık olan uluslararası toplum açısından kabul edilemez bir durumdur. Dolayısıyla önemli bölgesel ve küresel etkiler ortaya çıkaran Rusya-Ukrayna Savaşı’nın analiz edilmesi gerekmektedir.

Devamında Rusya-Ukrayna Savaşı’na dönüşen sürecin son dönemi incelendiğinde, sorunun Rusya tarafından bilinçli olarak tahrik edilip; önce kriz ve sonrasında savaş boyutuna taşındığı söylenebilir. Rusya, yılında Ukrayna asker yığmaya ve bölgede tatbikatlar icra etmeye başlamıştır. Moskova, 15 Aralık tarihinde güvenlik garantileri talep eden anlaşma taslaklarını Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) iletmiş, kısa sürede sonuç almaya yönelik talepler öne sürmüştür. Yapılan görüşmelere rağmen Moskova’nın talep ettiği garantiler, ABD ve NATO tarafından verilmemiştir. ABD ve Batı ülkeleri, Rusya-Ukrayna sınırında yükselen siyasi ve askeri gerginliğe paralel olarak Rusya’yı, Ukrayna’yı işgal etmesi halinde tarihte eşi görülmemiş ekonomik yaptırımlar uygulamakla tehdit etmiş ve caydırmaya çalışmıştır. Moskova yönetimi ise tatbikat gerekçesiyle Belarus’a asker konuşlandırmıştır. 21 Şubat tarihinde sözde Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını tanıyan Kremlin, 24 Şubat tarihinde Ukrayna’ya karşı askeri harekât başlatmıştır.

Dünya kamuoyunun geneli, Rusya’nın muharebe gücünün fiziki unsurlarında sahip olduğu üstünlük sebebiyle Ukrayna Ordusu’nun kısa süre içerisinde teslim olacağını ve Ukrayna Hükümeti’nin devrileceğini düşünmüştür. Hatta Rusya, başlattığı askeri harekâtı savaş olarak değil; “özel askeri operasyon” şeklinde tanımlamıştır. Rusya, geçmişte Kırım’da yaptığı gibi önemli askeri hedefleri seçkin birliklerle hızlıca ele geçirerek, Ukrayna’da kısa sürede kontrolü sağlayabileceğini düşünmüştür. Rus Ordusu, Ukrayna’nın kuzeyine Belarus’tan, kuzeydoğusuna Belgorod’tan, doğusuna sözde Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinden ve güneyine Kırım’dan başlattığı operasyonlarda başlangıçta kısmi başarılar elde etse de taarruzi harekatta önem taşıyan inisiyatif, çeviklik ve tempo gibi özellikleri kısa zamanda kaybederek ilerlemesi durmuştur. Ukrayna’nın komuta-kontrol merkezi olan ve fiziksel ve daha çok psikolojik bir hedef teşkil eden başkent Kiev ele geçirilememiş, Sumi, Chernihiv ve Harkov gibi büyük şehirler kuşatılmış; ancak şehirlere girilememiş, güneyde yapılan taarruzlar neticesinde yalnızca Herson ele geçirilebilmiştir. Önemli bir kıyı kenti olan Mariupol ise yaklaşık 3 ay süren harekât sonucu kontrol altına alınabilmiştir. 25 Mart tarihinde Rusya Savunma Bakanlığı, harekâtın ilk safha hedeflerine ulaştığını açıklamış ve Rus Ordusu’nun Kiev ve Chernihiv’den çekilerek harekâtın ikinci safhasında Doğu Ukrayna ve özellikle Donbas bölgesine yoğunlaşılacağını açıklamıştır. Ancak Rusya’nın en önemli hedeflerinden birinde değişiklik yapması, başarıyla yürüyen planlı bir harekâttan ziyade; Rus Ordusu’nun muharebe sahasında yaşadığı başarısızlıktan kaynaklanmıştır.

Rus Ordusu’nun harekâtın başlamasından kısa süre sonra çok temel lojistik alanlarda dahi problemler yaşamaya başlaması, Rusya’nın Ukrayna’da kolay bir zafer öngördüğünü ve harekât planlarının kısa süre içerisinde zafer kazanılacağı varsayımı üzerine inşa edildiğini ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski liderliğinde Ukrayna devleti ve ordusunun Rus işgaline gösterdiği direniş, Batı’nın Rusya’ya yönelik politikasında değişikliğe gitmesine neden olmuştur. Batı, Rusya’ya ağır ekonomik yaptırımlar uygulamanın yanı sıra Ukrayna Ordusu’na kritik silah, teçhizat, istihbarat ve eğitim desteği sağlamaya başlamıştır. Bu durum, Batı’ya Rusya’yı ekonomik alanın yanında askeri açıdan da zayıflatma imkânı tanımıştır.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 24 Şubat tarihinde Ukrayna’ya yönelik askeri harekâtın amaçlarını; insanları korumak ve bu maksatla Ukrayna’yı Nazisizleştirmek ve silahsızlandırmak olarak açıklamıştır.[2] Bahse konu olan stratejik ve askeri hedefler muğlak ve sübjektif kalmış ve sınırlandırılmamıştır. Bu stratejik hedeflerin, operatif seviyede somut askeri hedeflere dönüştürülmesi mümkün değildir. Ancak stratejik hedeflerde gözlenen belirsizliği, Rus devlet yönetimi ve gelişmiş düzeyde bulunan Rus askeri düşüncesinin hatalı değerlendirmesi olarak görmek mümkün değildir.

Putin, bu muğlak, subjektif ve sınırlandırılmamış stratejik hedeflerle Ukrayna’nın tümünü kısa sürede işgal edebileceğini varsaymıştır. Dolayısıyla Rus Ordusu’na başarı elde ettiğinde ilerlemesini engelleyecek açık, objektif ve sınırlandırılmış stratejik hedefler bilinçli olarak verilmemiştir. Lakin Ukrayna’nın direnişi ve ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin Kiev’e askeri silah, teçhizat, istihbarat ve eğitim yardımı vermesi neticesinde Rusya, muharebe sahasında arzu ettiği askeri sonuçları alamamış ve harekâtı başarısız olarak algılanmıştır. Peki, Rusya’yı Ukrayna’ya karşı 24 Şubat ’de askeri harekât başlatmaya yönlendiren etkenler nelerdir?

Rusya’nın, Ukrayna Savaşı’nı başlatmasının Moskova’nın iki temel dış ve güvenlik politikasıyla yakın ilişkisi bulunmaktadır. Bunlar; çok kutuplu dünya yaratılması ve yakın çevre politikalarıdır. Rusya, ABD’nin tek kutuplu dünya düzenini ve hegemonyasını sürdürme gayretine özellikle de Çin’le birlikte karşı koymaktadır. Rusya’ya göre BM’nin üyesi olmasına rağmen bunlar arasında gerçekte egemen güç statüsünde olan büyük güç bulunmaktadır. Bu büyük güçler ise kendilerini çevreleyen etki bölgelerine sahiptirler.

Moskova’ya göre büyük güçler, karşılıklı olarak birbirlerinin etki bölgelerine müdahale etmeden ve birbirlerini dengeleyerek uluslararası politikada uyum içerisinde hareket etmelidir. Rusya’nın çok kutuplu dünya tasavvuru büyük güçlerin milli güç unsurlarına atıf yapmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan günümüz uluslararası güvenlik sistemi de uluslararası politikadaki güç dengesini yansıtmaktadır. BM Antlaşması’na dayalı olan günümüz uluslararası güvenlik sistemi ABD, Rusya, İngiltere, Çin ve Fransa’dan oluşan beş devlete Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) daimi üye olma ve veto hakkı vermektedir. Bu büyük güçler neyin uluslararası güvenlik ve barışa tehdit oluşturup oluşturmadığını tanımlamakta ve veto yetkileri çerçevesinde uluslararası güvenliğe yönelik uluslararası hukuk müeyyidelerden muaf olabilmektedirler. Bu da göstermektedir ki; BM Anlaşması’nda belirtildiği gibi tüm üye devletler gerçek anlamda eşit değildir.

Diğer yandan yakın çevre politikasıyla Rusya, çok kutuplu dünya düzeni politikasını destekler şekilde etki bölgesi olarak gördüğü eski Sovyet coğrafyasında kendisi dışında etkin siyasi, askeri ve ekonomik güç istememektedir. ABD’de de geçmişte ve günümüzde yakın çevresinde başka bir büyük gücün varlığına izin vermemiştir/vermemektedir. Hatta Washington yönetimi, dünyada 70’ten fazla ülkede ’den fazla askeri üssü, dünya okyanuslarında seyir yapan uçak gemisi filoları, geniş diplomatik misyonu ve siyasi, askeri ve ekonomik ittifaklarıyla dünyanın her bölgesinde meydana gelen gelişmeleri yakından takip ederek geleceğe yönelik tedbirler geliştirmektedir. Bu da göstermektedir ki; büyük güçler, etraflarında etki bölgesi yaratmaya ve bu bölgelerde etkin olmaya çalışmaktadır. Büyük güçlerin milli güç unsurları arttıkça etki bölgeleri de genişlemektedir.

Rusya ve Ukrayna özeline inildiğinde NATO, Soğuk Savaş sonrası beş kez genişleyerek Rusya sınırlarına doğru yaklaşmıştır. yılında yaşanan Turuncu Devrim’den bu yana Rusya ile Batı arasında bir jeopolitik mücadele alanı olan Ukrayna, Rusya ile NATO arasındaki son tampon bölge durumundadır. Rusya, hâlihazırda Ukrayna’nın NATO’ya yakın bir zamanda katılması yönünde Kiev yönetiminde de Brüksel’de de herhangi bir çaba olmamasına rağmen Ukrayna’ya yönelik askeri harekât düzenlemiştir. Çünkü Moskova, mevcut durumdaki trendin sürmesi halinde, yılındaki NATO Bükreş Zirvesi kapsamında Ukrayna’nın NATO’ya dahil olacağını düşünmektedir. Buna göre Rusya, kendi güvenliğine yönelik yakın bir tehdide karşı değil; önümüzdeki dönemde kendisine yönelik oluşturabilecek bir tehdit durumuna karşı önleyici müdahalede bulunmuştur.

Batı güvenlik literatüründe tehdit; kapasite ve niyet unsurlarından oluşurken, Rus askeri düşüncesi buna yakınlık unsurunu ilave etmektedir. Bu çerçevede Ukrayna’nın NATO’ya üye olması, Rus tehdit unsurlarından kapasite ve yakınlık unsurlarının vücut bulmasına neden olacaktır. Diğer yandan NATO’nun günümüzde Rusya’ya saldırmak gibi bir niyeti olmasa da Rus askeri düşüncesi, niyet unsurunun aniden değişebileceğinden ve ülkenin güvenliğinin hiçbir zaman karşı tarafın insafına terk edilemeyeceğinden bahsetmektedir. Yani Moskova Ukrayna’da askeri harekât icra etmediği takdirde, ilerleyen dönemde kendi topraklarında bir savaş yaşanacağını düşünmektedir.

Aslında devletlerin uzun dönemli bekalarını sağlayacak uygun tedbirleri kısa ve orta vadede almaları gerekmektedir. Örneğin Ukrayna, Rusya’nın yılında Kırım’ı ilhak edeceğini, senesinde Ukrayna doğusunda Rus yanlısı ayrılıkçılara destek vereceğini, yılında Ukrayna’ya yönelik büyük ölçekli bir işgal girişiminde bulunacağını öngörseydi, yılında Budapeşte Memorandumu’yla uluslararası garantiler karşılığında nükleer silah stokunu Rusya’ya devretmezdi.  Üstelik bu nükleer silahlar, Rusya’nın Ukrayna harekâtında ABD’ye ve Batı’ya karşı caydırıcılığını sağlayan en önemli unsurlardır.

Ukrayna’ya yönelik askeri harekâtı kolaylıkla gerçekleştireceğini ve ekonomik yaptırımlarla başa çıkabileceğini düşünen Rusya, gelinen noktada NATO ile Ukrayna’da vekâlet savaşı yürütmektedir. Hem ekonomik hem de askeri açıdan yıpranan Rusya, devam eden savaşta ne kaybeden ne de kazanan pozisyonundadır. Rusya, kazanan durumda değildir. Çünkü gün içerisinde Ukrayna’nın tümünü işgal etmek isterken; yalnızca Herson ve Mariupol gibi iki büyük kenti kontrol altına alabilmiştir. Askeri ve moral prestiji açısından büyük kayba uğrayan Rusya, Moskva füze kruvazörü gibi önemli bir kuvvet çarpanından da mahrum olmuştur. Rusya, kaybeden durumda da değildir. Zira 24 Şubat öncesi Ukrayna’nın %5’lik bölümünü kontrol ederken günümüzde ortalama %15’lik bölümünü kontrol etmektedir. Ayrıca Azak Denizi bir Rus iç denizi haline gelmiş, Kırım ile Rusya arasında karadan bağlantı kurulmuş ve Karadeniz’deki Rus etkinliği artmıştır.

Rusya-Ukrayna Savaşı, bir kez daha göstermektedir ki; savaşta yalnızca sayısal üstünlük zaferi garanti etmemektedir. Savaşın fiziksel boyutunun ötesinde moral ve entelektüel boyutu da bulunmaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Moskova açısından hem moral hem de entelektüel boyutta sorunlar bulunmaktadır. Esasen Rusya’nın düşmanı ABD ve NATO olmasına karşın Slav ırkından olan Ukrayna’nın askeri harekâtın hedefi haline gelmesi, savaşın moral yönünü sakatlamaktadır. Diğer yandan Sun Tzu’dan bu yana savaşta neyin zafere ulaşmaya yardım edeceğine dair kurallar oluşturmaya yönelik çabaların sonucu olarak ortaya çıkan harp prensiplerinin Rusya tarafından Ukrayna harekatının planlanması aşamasında yeterince dikkate alınmadığı görülmektedir. Bu durumda ise devletler ve orduların zaferlerinden daha çok yenilgilerinden ders almalarının büyük payı bulunmaktadır. Rusya, son dönemde yılında Gürcistan Savaşı, senesinde Kırım’ın ilhakı ve yılında Doğu Ukrayna’da ayrılıkçılara verdiği destekte görece kolay zaferler kazanmıştır. Kremlin, Ukrayna’da da yine aynı şekilde kolay bir zafer kazanacağını düşünmüş, kendi gücünü abartmış ve Ukrayna’nın gücünü ise küçümsemiştir.

Mevzuvahis savaştan Rusya’nın güvenliğine yönelik çıkarılabilecek önemli bir husus ise Rusya’nın konvansiyonel kuvvetler ile güvenliğini sağlamasının imkânsızlığıdır. Rusya’nın dünyanın %11’ini oluşturan yüzölçümünü, yine dünyanın %1,8’ini oluşturan nüfusuyla koruması mümkün görünmemektedir.

Öte yandan Rusya; doğuda Çin, Batı’da ise NATO’yla karşı karşıyadır. Tarihte olduğu gibi günümüzde de Rusya’nın en büyük korkusu, iki cepheli bir savaşta hem NATO hem de Çin ile aynı zamanda savaşmaktır. Bu durum, Rusya’nın ülkenin güvenliğini dayandırdığı tek unsurun nükleer kuvvetler olmasına yol açmaktadır. Ancak nükleer kuvvetler sağladıkları caydırıcılıkla Rusya’ya saldırılmasını önlemektedir. Rusya’ya saldırıldığında nükleer silahların kullanımı ise hem Rusya hem Avrasya hem de tüm dünya için sonu öngörülemez derecede yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Yani nükleer silahlar, savaş başlayana kadar caydırıcılık vasıtasıyla koruma sağlamakta, savaş başladıktan sonra ise güçlü yeteneklere sahip konvansiyonel kuvvetlere ihtiyaç duyulmaktadır. Tarih, düşman işgaline uğramış çok sayıda ülkenin daha sonra bağımsızlık ve egemenliğine yeniden kavuşmasına tanıklık etmiştir. Ancak nükleer silahların kullanıldığı bir savaş, devlet ve milletleri bu fırsattan mahrum etme potansiyeli taşımaktadır.

Resmi doktrinlerinde devletin varlığına yönelik ciddi bir tehdit olması durumunda, konvansiyonel saldırılara karşı dahi nükleer silah kullanacağını beyan eden Rusya’nın bahse konu olan yaklaşımı, konvansiyonel yeteneklerinde görülen zafiyet ve dünyanın en büyük nükleer silah stokuna sahip ülkesi olması da göz önüne alındığında, uluslararası güvenlik açısından en güncel tehditlerin başında gelmektedir.


[1] “World Military Expenditure Passes $2 Trillion for First Time”, Sipri, monash.pw (Erişim Tarihi: ).

[2]“Address by the President of the Russian Federation”, President of Russia, monash.pw, (Erişim Tarihi: ).

Rusya - Ukrayna Neden Savaşıyor? Rusya Neden Ukrayna'ya Savaş Açtı? İşte Rusya Ukrayna Geriliminin Detayları

Haberler

Gündem

Rusya - Ukrayna Neden Savaşıyor? Rusya Neden Ukrayna'ya Savaş Açtı? İşte Rusya Ukrayna Geriliminin Detayları

Bir süredir devam eden RusyaUkrayna arasında gerilim bu sabah saatlerinden itibaren savaşa döndü. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bu sabah saatlerinde Ukrayna'nın doğusundaki Donbas'a özel askeri operasyon başlattıklarını duyurdu. Rusya Ukrayna savaşı tüm dünyayı etkisi altına alırken insanlar Rusya'nın neden Ukrayna'ya savaş açtığını araştırmaya başladı. Peki Rusya Ukrayna neden savaşıyor? Rusya Ukrayna'dan ne istiyor? Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilimin nedeni ne? İşte tüm detaylar

Ortak geçmişe sahip 2 komşu ülke, Rusya ve Ukrayna arasındaki yüksek tansiyon yıllardır düşmüyor. Sabah saatlerinden itibaren Rusya Lideri Putin'in Ukayna'ya askeri operasyon başlattığını bildirmesiyle tüm dünya ayaklandı. Avrupa ve Amerika'dan Rusya'ya karşı yaptırımlar gelirken Ukrayna ise diğer ülkelerden destek bekliyor. Ülkemizle de yakından ilişkili olan iki ülkenin neden savaştığı ise en çok arananlar arasına girdi. Peki Rusya neden savaş açtı? Rusya neden Ukrayna'ya savaş açtı? Rusya ve Ukrayna savaşının nedenleri ne? Tüm bu soruların cevaplarını haberimizin içeriğinden bulabilirsiniz

Rusya - Ukrayna Neden Savaşıyor?

Rusya - Ukrayna Neden Savaşıyor?

Rusya Neden Ukrayna'ya Saldırıyor? Rusya Ukrayna'dan Ne İstiyor?

Rusya Neden Ukrayna'ya Saldırıyor? Rusya Ukrayna'dan Ne İstiyor?

İlgili Haber

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda

Rusya neden Ukrayna'da ilerleyemiyor?

Ukrayna savaşı çıkmadan önce yapılan tahminler Rusya’nın Ukrayna’yı zorlanmadan yeneceği üzerineydi. ABD istihbaratı dahi operasyonun başlamasına günler kala Kiev’in 72 saat içinde düşeceğini söyledi. Ancak 1 yıl sonra iki ülke hala amansız bir çarpışma içindeler. 

Rusya’nın bu kadar zaman sonra hala politik hedeflerine ulaşamamış olmasının hem Rusya’nın hatalarıyla hem de modern savaşın gereklilikleriyle ilgisi var.

MODERN SAVAŞTA DEĞİŞENLER

Savaş konusu açıldığında, savaşan güçler kim olursa olsun II. Dünya Savaşı ile kıyaslanırlar. Denk ülkelerin karşılaştığı son konvansiyonel savaş olması sebebiyle bu kıyas normaldir. Ancak dönemin şartlarının tamamen farklı olduğunu bilmek monash.pwarın II. Dünya Savaşı'nda uyguladığı “Blitzkrieg” olarak bilinen strateji, zırhlı formasyonların tek bir noktada yoğunlaştırılması ve karşı tarafa organizasyon fırsatı vermeden hattı kırıp etraflarını sarmak üzerine kuruluydu. Bu planların doğru çalışması için efektif bir hava desteği ve en önemlisi “şok faktörü” gerekiyordu. Yani karşı tarafın planın işleyişinden haberdar olmaması gerekirdi. Hız ve üstün kuvvet çok önemliydi. Alman askerleri kullandıkları uyuşturucu maddeler sayesinde haftalarca uyumadan yüksek enerjiyle savaştımonash.pwar bu sayede kısa sürede Avrupa’nın büyük bir kısmını ele geçirmeyi başardılar. Ancak yılında bu stratejinin aynı şekilde çalışması mümkün değil. Zira pek yeni olmayan soğuk savaş ekipmanları dahi bu denli yoğun zırhlı formasyonları durdurmakta başarılı olabiliyor. Modern radarlar, batı istihbaratı, güdümlü anti tank füzeleri, hava savunma sistemleri ve uydu görüntüleri eklendiğinde blitzkrieg formülünün ’daki gibi etki göstermesi mucizelere bağlı oluyor. Rusların 1 yıldır yoğun bir hava desteği sağlayamadığını da belirtelim.

Dahası, Sovyetlerin II. Dünya Savaşı'nda günde tanka kadar kaybettiği günler oluyordu. Günümüz tankları o dönemkilerden çok daha etkili olsalar da içindeki pahalı ekipmanlardan ötürü yerine yenisini koymak zordu. Sovyetler, savaşın sonunda yılda 30 bin tank üretir hale gelmişti. 

Şimdiyse Rusya 1 yılda civarı tank kaybetti. Bu sayı, günümüz koşullarında çok ciddi bir kayıp. Mevcut vaziyet yine de modern çağda tankların “gereksiz” olduğunu göstermez çünkü tankın yaptığı işi yapacak başka ekipman yok. Sadece tanklar, eskisi gibi “fırtına” yaratamıyor.

Dünyayı asıl yanıltan ise ABD’nin Irak’ta gösterdiği başarı oldu. İki ülke arasındaki teknoloji farkı ciddi bir asimetri oluşturmuş, blitzkrieg’in ABD versiyonu olarak bilinen “shock&awe” stratejisi başarı getirmişti. ABD’nin aşırı yüksek ateş gücü, savunma yapan Iraklıları psikolojik olarak etkilemiş ve teslim olmalarını sağlamıştı. Rusya’nın bugün Ukrayna karşısında böyle bir asimetri yaratacak teknolojik üstünlüğü yok. Operasyona ayırdığı personel sayısı ( bin) Ukrayna’nın savaşın başındaki aktif personelinden daha az olması da ( bin) operasyonun başarılı olma şansını düşürdü. 

RUSYA’NIN HATALARI

Rus ordusunun savaşın başındaki planı, Zelenski’nin eski danışmanı Arestoviç’in de söylediği üzere “savaştan ziyade darbe” idi. “Hızlı ve gizli” olmak onlar için önem taşıyordu. Bu yüzden askerlere dahi operasyonun başlayacağı duyrulmadı. Yani Rusya, uyumlu ve birlikte hareket eden bir cephe hattı yerine önceden tahmin edilemeyen bir saldırıyla stratejik noktaları seri bir şekilde ele geçirip savaşı erken bitirmeyi umdu. Kırım’daki gibi bir görüntü ortaya çıkacak ve Ruslar Ukrayna’da çok kan dökmeden zafer ilan edeceklerdi. 

Ancak ’ten bu yana devam eden askeri reformlar “iç saha avantajı” taşıyan Ukraynalıları bu işgale iyi hazırladı. Batı eğitimleri ve desteğiyle ilk Rus saldırısını defetmeyi başardılar.

Batılı uzmanlar Rus birliklerinin formasyonlarında da sorunlar olduğunu söylüyor. Ruslar “tabur taktik grupları” denilen mekanize ağırlıklı birlikler kullanıyorlardı. Bu birliklerdeki hafif piyade azlığı tankların yalnız kalmasına yol açtı. Aylar geçtikten sonra bu tabur taktik grupları Ukrayna’da görev almayı bıraktı.

SAVAŞIN GERİ KALANI

Bu noktadan sonra savaş, Rusya’nın personel eksiği taşıdığı haliyle uzun süre devam etti. Harkiv’in kaybedilmesi sonrası seferberlik ilanıyla Rusya tekrar ilerlemeye başladı. Yoğun kayıplara rağmen Bahmut’ta ciddi başarılar elde edildi. Ancak asıl soru şu; Rusya Bahmut’tan sonra ne yapacak? Ukrayna’nın beklenen taarruzu ne kadar başarılı olacak?

Açıkçası modern çağın beklentileri en azından şu an bir ülkenin ekonomisini tamamen savaşa ayırmasına müsaade etmiyor. Sivil ekonomi halen devam etmek zorunda. Bu nedenle savaşta keskin ilerlemeler elde edebilmek için Rusya’nın gerek insan gücünü arttırarak gerekse daha modern teknolojiler kullanarak bir asimetri yaratması gerekiyor. Ukrayna’nın ise Harkiv taarruzundaki başarısını elde etmesi zor gözüküyor. Rusların o zamanki insan gücü sorunları kısmen olsa da çözüldü. Şu an Rusya’nın büyük çoğunluğunu elde ettiği Bahmut etrafında 80 bini aşkın elit Ukrayna askeri var. Bunlar ilerlemekte olan Rusları tedirgin etmek için mi oradalar yoksa gerçekten taarruz buraya mı yapılacak göreceğiz. Ancak batıdan gelen ekipmanların azlığı taarruzun başarı potansiyelini sınırlandırıyor. ABD Genelkurmay Başkanı Milley, yılında iki taraftan da ciddi bir ilerleme beklemediğini söyledi. Yine de savaşın bir tarafı, kamuoyu gibi kendisinin bile haberinin olmadığı bir zayıflıkla çarpışmaya devam ediyor olabilir. Ancak böyle bir durumda ciddi bir kırılma gerçekleşebilir. Yoksa taraflar ya masaya oturacaklar, ya da yıpratma savaşı devam edecek.


RusyaUkraynasavaş

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır