hapşırdıktan sonra okunacak dua / Hapşırınca Okunacak Dua - Şartları Neler

Hapşırdıktan Sonra Okunacak Dua

hapşırdıktan sonra okunacak dua

Hapşıranın Duası

Hapşıranın Duası

LeoparGS
Hapşıranın Duası- 1

&#;&#;&#;&#;&#; &#;&#;&#; &#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#; &#;&#;&#;&#;&#; &#;&#;&#;&#;&#;&#; &#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#; &#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;[. &#;&#;&#;&#;&#; &#;&#;&#; &#;&#;&#;&#; .

Âmir İbnu Rebîa (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)&#;ın arkasında namaz kılan birisi, namazda hapşırdı ve şu duayı okudu: "Mübarek (hayrı bol), ihlaslı ve çok hamdle Allah&#;a hamdederiz, tâ Rabbimiz razı oluncaya kadar; dünya ve âhiret işindeki rızasından sonra da (hamdimize devam ederiz)." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazdan çıktıktan sonra: "Namazda dua okuyan kimdi?" diye sordu. Ancak okuyan kişi sükût etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tekrar sordu:"Duayı kim okudu? Zîra fena bir şey söylemedi." Bunun üzerine adam: "Bendim, bu dua ile sâdece hayır murad ettim" dedi. Efendimiz:"(Duanız) Rahman&#;ın Arşına kadar yükseldi" buyurdu." [Ebû Dâvud, Salât , (, ); Tirmizî, Salât , (); Buhârî, Ezan , (muhtasaran); Muvatta, Kur&#;an 25, (1, ); Nesâî, İftitah (2, ).]

AÇIKLAMA:

1- Hadis, görüldüğü üzere birçok vecihte büyük muhaddislerce rivâyet edilmiştir. Kıraat dışı okunan bu dua rivayetten rivayete farklılıklar, ziyâdeler ve noksanlar taşır. Nitekim Buhârî ve Muvatta&#;nın rivayetlerinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bu duayı yazmada öncelik kazanmak için otuz küsür melek yarış yaptı" buyurmuştur. Tirmizî&#;nin rivayetinde, Resûlullah üç sefer, "Bu kelimeleri kim söyledi?" diye sormuş, üçüncüde Rifâa İbnu Râfiî (radıyallâhuanh), "Bendim" demiş, Resûlullah bir kere daha tekrarlattıktan sonra: "Otuz küsür melek bunu (huzur-u İlâhi&#;ye) yükseltmek hususunda yarış ettiler" buyurmuştur.

2- Hadis hakkında Tirmizî şu açıklamayı yapar: "Rifâa hadisi hasen bir hadistir. Bazı âlimler hadisin nâfile namazlarla ilgili olduğunu (yani kıraat dışı bir duanın nâfile namazlarda okunabileceğini) söylemiştir. Zîra, Tâbiîn&#;den bir çok büyük: "Kişi farz namazda hapşıracak olursa, içinden Allah&#;a hamdeder" demiş ve daha fazlasına izin vermemiştir."İbnu Hacer, bu hadisin Bişr İbnu&#;z-Zehrânî tarafından yapılan rivâyetinde Rifâa&#;nın akşam namazında olduğunu tasrîh ettiğini kaydederek, bu ruhsatın nâfile namazlarına mahsus olduğunu söyleyenleri reddetmek ister.

Hadis üzerine sunduğu uzun açıklamalar meyanında şunu da kaydeder: "Alimler bu hadisten hareketle namazda, me&#;sûr duaya muhâlefet etmemek şartıyla, me&#;sûr olmayan dua ihdas edilebileceğine hükmetmiştir. "Me&#;sûr, sünnet olan, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)&#;den rivâyet edilen funduszeue.info İbnu Hacer&#;in belirttiğine göre bu rivâyetten şu hükümler çıkarılmıştır: Namazda, yanındakini teşvîş etmedikçe (rahatsız etmedikçe) zikirler yüksek sesle yapılabilir. Namazda hapşıranın elhamdülillah demesi mekruh değildir. Ancak Aynî&#;nin de belerttiği üzere, buna yerhamükAllah diye cevap veren müsallînin namazı bozulur. Namazda olan kimsenin, hapşırana "yerhamükAllah" demesi gerekmez.
Ta&#;dil-i erkânı zikirle uzatmak (câiz ve müstehabtır).
Namazda, meşru olan kelamın sesli olarak telaffuzu, namazı bozmaz. NOT: Aynî der ki: "el-Muhît&#;de Ebû Hanîfe&#;den rivâyete göre: "Namazda hapşıran, dilini kımıldatmaksızın içinden Allah&#;a hamdeder, kımıldatacak olursa namazı bozulur." Amma sahih olan, zikrettiğimiz üzere, bunun hilafıdır. (Yani namazda hapşıranın elhamdülillah demesiyle namazı bozulmaz).

Kütub-u Sitte Şerhi, funduszeue.info İbrahim Canan Cilt


Cevap: Hapşıranın Duası

LeoparGS
Hapşıranın Duası- 2

&#;&#;&#;&#;&#; &#;&#;&#;&#;&#;&#;&#; &#;&#;&#;&#; &#;&#;&#;&#;. »&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;« &#;&#;&#;&#;&#;.

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden biri hapşırınca "Elhamdülillah alâ külli hâl." (Her hal için elhamdülillah) desin. Kardeşi de -yahut arkadaşı da- ona "Yerhamükâllah" diye cevap versin. (Kardeşi bunu) kendisi için söyleyince, hapşıran da Yehdîkümullah ve yuslih bâleküm (Allah size de hidâyet versin ve işinizi düzeltsin) desin." [Buhârî, Edeb , Ebû Dâvud, Edeb 99, ().]

AÇIKLAMA:
1-Hapşıranın, namazda bile olsa elhamdülillah demesinin meşruiyeti hususunda Cumhur&#;un ittifakı var. Önceki rivâyette, sadece Ebû Hanîfe&#;nin, namazda telâffuz etmeksizin elhamdülillah&#;ı içinden geçirmesi gerekir dediğini gördük. Ancak, mezhep görüşü aksine tecelli etmiş, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebi gibi Hanefî mezhebi de namazda elhamdülillah demenin namazı bozmayacağına hükmetmiştir. Ancak İbnu&#;l-Arabî&#;nin de namazda hapşıranın, içinden elhamdülillah demesi gereğinde ısrar ettiğini, "namazdan çıkınca" diyenin bile bulunduğunu belirtelim.

2- Bu rivâyette elhamdülillah&#;tan sonra alâ külli hâl ziyâdesi gözükmektedir. Hadisin bâzı vecihlerinde -ki Buhârî&#;deki vechi böyledir- bu ziyâde funduszeue.infoıca muhtelif rivâyetlerde, hapşıran kimse elhamdülillah deyince söylenmesi gereken dua, farklı şekillerde gelmiştir: "Yerhamünallâhü ve iyyâküm. (Allah bize de, size de rahmet etsin).
" "ÂfânAllahu ve iyyâkum mine&#;nnâr, yerhamukAllah. (Allah bizi de, sizi de ateşten âzâd etsin ve size rahmet buyursun)."İbnu Hacer, bir büyük için: "Yerhamullah seyyidena (Allah efendimize rahmet buyursun)" gibi bir ifâdenin sünnete aykırı olduğunu, illa da bir tahsiste bulunulacaksa: "Yerhamukâllah yâ seyyidenâ" yani "Allah sana rahmet buyursun ey efendimiz" denilebileceğini, bunun hasen olduğunu funduszeue.infoşıranın, kendisine dua edene cevabı, cumhurun kabûlü, sadedinde olduğumuz rivâyetteki cümledir: "Yehdîkümullahu ve yuslihu bâleküm. (Allah size hidâyet, işlerinizi de salâh üzre kılsın)."
Ancak Kûfîler şu cümleyi benimsemişlerdir: "Yağfirullahu lenâ ve leküm. (Allah sizi de bizi de mağrifet etsin)." İmam Mâlik ve İmam Şâfiî, "Bu iki cümleden hangisiyle söylense olur, mü&#;min muhayyerdir" demişlerdir. Ebû&#;l-Velîd İbnu&#;r-Rüşd ise: "İkinci cümle evlâdır, çünkü mükellef, her şeyden önce mağfirete muhtaçtır. Ancak zımmî olmayanlar için ikisini birleştirerek söylemek daha iyidir" der. Zımmînin hâriç tutulması, onlara mağfiret temenni etmenin dinen caiz olmamasındandır. Bu bizzat âyet-i kerîme ile yasaklanmıştır (Tevbe ).

Kütub-u Sitte Şerhi, funduszeue.info İbrahim Canan Cilt


Hapşırma

Şema
Hapşıran bir Müslümanın &#;elhamdülillah&#; demesi, orada bulunanların da hapşıran kişiye, &#;yerhamükellah / Allah sana rahmet etsin.&#; diyerek mukabelede bulunması, hapşıran kişinin de tekrar, &#;yehdînâ ve yehdîkümullah / Allah (c.c.) bize ve size hidayet etsin.&#; demesi, Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimizin sünnet-i seniyyesidir.

Eğer, olduğu yerde kalmış olsa, bir takım kalıcı dertlere sebep olacak olan, dimağda toplanmış bulunan buharın hapşırarak çıkmasıyla hapşıran kişiye bir nimet ve fayda temin edilmiş olur. Vücutta, yeryüzünde meydana gelen zelzele gibi bir sarsıntıdan sonra organların eski hâli gibi sağlıklı kalmış olması üzerine hapşıran kişinin, Allah&#;a hamd etmesi yani, &#;Elhamdülillah demesi&#; meşru kılınmıştır.(1) Aksırmanın insan sağlığına bu faydalarından dolayıdır ki, Hatibin, İbn-i Ömer (r.a.) rivayetinde Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz:

"Aksıran yahut geğiren kişi &#;elhamdülillahi alâ külli halin minelhâl&#; derse, ondan en hafifi cüzzam olan yetmiş hastalık def edilir." buyurmuşlardır.

Başka bir rivayette ise Hz. Ali (r.a.)&#;in, el-Edebü&#;l-Müfred&#;de kaydedilen bir rivayeti ise şöyledir:

"Kim hapşırdığı zaman &#;elhamdülillahi Rabbi&#;l-âlemine alâ külli hâlin ma kâne&#; derse ebediyen ne kulak ne dil (ne de karın) ağrısı çeker."(2) Ayrıca insan hapşırınca birkaç saniyelik zaman dilimi içerisinde kalbin atışı durur ve kalp bu esnada dinlenir. Bundan sonra kalp tekrar çalışmaya başlar. İşte bu insanın ölüp de tekrar hayata dönmesi gibidir. Zira hapşırma esnasında duran kalp tekrar çalışmayabilir. Cenâb-ı Hakk&#;ın insana tekrar kalbin çalışması nimetini vermesi karşısında, &#;elhamdülillah&#; denir, Cenâb-ı Hakk&#;a şükredilir.

Tıp mütehassıslarına göre, aksırmakla saniyenin onda biri kadar bir zamanda gözlerimiz ve hava geçitlerimiz kapanarak saatte km hızla 85 milyon bakteriyi bomba gibi havaya fırlatırız.

Araştırmalar aksırmanın nasıl meydana geldiğini anlayabilmek için çok hızlı fotoğraf çeken makinelerde özel bir teknik kullanmış ve ancak saniyenin 1/&#;inde kareyi dondurarak istedikleri resimleri elde edebilmişlerdir. Resimde görülen zerreciklerin çevresindeki sıvı tabaka buhar olup uçar ve zerreler havada uçuşurlar. Bilim adamları, biri aksırdıktan yarım saat sonra havada hâlâ zerreciğin uçuştuğunu ortaya çıkarmışlardır. Bu zerrecikler zararsız su tanecikleri veya cansız maddeler değildir. Aksıran bir kimsenin karşısına bakterilerin çoğalmasına yardımcı olacak besin ortamı bulunan bir tabaka yerleştirilerek tabakanın üzerindeki bakteriler sayıldığında, tek bir damlanın bakteri kolonisi meydana getirdiği müşahede edilmiştir. Tek bir aksırık 85 milyon bakteriyi çevreye saçabilmektir.

Hapşıran kişinin mikropları etrafa saçmaması ve grip gibi hastalıkları yaymaması için eliyle yada bir mendil yada elbisesiyle ağzını kapaması sünnettir. Zira Ebu Hureyre (r.a.)&#;in bu husustaki bir rivayeti şöyledir:

"Rasûlullah (s.a.v.) hapşırdığında elini veya elbisesini ağzına koyar sesini gizler veya hapşırmayı içinden yapardı." demişlerdir.

Fizyologlara göre mutlaka yapılması gereken bir hareket olan aksırma, insanın şuurlu bir yardımı olmaksızın şaşırtıcı bir mekanizma ile gerçekleştirilmektedir. Çünkü aksırma ihtiyacı hissettiğimiz zaman aksırırsınız, önüne geçemezsiniz. Vücudunuza bu mekanizma konulmamış olsaydı, bize rahatsızlık veren pek çok zararlı maddelerden ve tozlardan kurtulmamız mümkün olmayacaktı. İşte bu sebeplerden dolayıdır ki milyonlarca mikrop ve zararlı maddelerden kurtulduğumuz için, aksırdıktan sonra Rabbimiz&#;e şükrediyor, &#;elhamdülillah&#; diyoruz.

Hapşuran kişiye çok yaşa denilmesi caiz olsa da sünnete uygun olan ifadelerin kullanılması en doğru söyleyiştir.

Kaynaklar:
1. Zâdü&#;l-Mead, c, s.
2. K. Sitte, c. 9, s.


Soru: Hapşıranın Duası

bir garip yolcu
Ben bir kaynaktan soyle okumustum:

Suphesiz Allah&#;u Teala kulunun hapsirmasini sever.
Hapsiran bir kimse "Elhamdulillah" demelidir.
Bunu duyan kimse "YerhamukeAllah" demelidir.
Ve yine hapsiran kimse cevaben "Yehdina ve yehidikumullah" demelidir.
(Buhari, Edep)


Gülehasret
Hadis No :
Ravi: Amr İbnu Rebia
Tanım: Resulullah (sav)&#;ın arkasında namaz kılan birisi, namazda hapşırdı ve şu duayı okudu: "Mübarek (hayrı bol), ihlaslı ve çok hamdle Allah&#;a hamdederiz, ta Rabbimiz razı oluncaya kadar; dünya ve ahiret işindeki rızasından sonra da (hamdimize devam ederiz)." Resulullah (sav) namazdan çıktıktan sonra: "Namazda dua okuyan kimdi?" diye sordu. Ancak okuyan kişi sükut etti. Resulullah (sav) tekrar sordu: "Duayı kim okudu? Zira fena bir şey söylemedi" Bunun üzerine adam: "Bendim, bu dua ile sadece hayır murad ettim" dedi. Efendimiz: "(Duanız) Rahmanın Arşına kadar yükseldi" buyurdu.
Kaynak: Ebu Davud, Salat , (, ); Tirmizi, Salat , (); Buhari, Ezan , (muhtasaran); Muvatta

Hadis No :
Ravi: Ebu Hüreyre
Tanım: Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden biri hapşırınca "Elhamdülillah ala külli hal" (Her hal için elhamdülillah) desin. Kardeşi de -yahut arkadaşı da- ona &#;YerhamükAllah" diye cevap versin. (Kardeşi bunu) kendisi için söyleyince, hapşıran da Yehdikümullah ve yuslih baleküm (Allah size de hidayet versin ve işinizi düzeltsin) desin."
Kaynak: Buhari, Edeb ; Ebu Davud, Edeb 99, ()


Praetorian
ALLAH(c.c.) razı olsun kardeşim.


Desert Rose
Paylaşan kardeşlerimden Allah c.c razı olsun ellerinize sağlık.


hbevci
s.a.
kanatimce gunumuzde hapsırana COK YASA demek uygun degıfunduszeue.info eskıden yahudıler bır durum oldugunda bırbırlerıne BİN YIL YASAYASIN derlermıs.
funduszeue.infoED sav bıze neguzel ogretmıs ne solememız gerektıgını..

Suphesiz Allah&#;u Teala kulunun hapsirmasini sever.
Hapsiran bir kimse "Elhamdulillah" demelidir.
Bunu duyan kimse "YerhamukeAllah" demelidir.
Ve yine hapsiran kimse cevaben "Yehdina ve yehidikumullah" demelidir.
(Buhari, Edep)


hapşırınca ne denir, hapşurunca ne denir, hapşurunca söylenen dua

Bu kategoride yer alan Allahın rahmeti yüz olup 99u kendisinde biri yeryüzündedir başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.

Benzer Yazılar:

Hapşıran / aksıran kişiye nasıl hitap etmek gerekir?

Değerli kardeşimiz,

Hapşıran bir Müslümanın "elhamdülillah" demesi, orada bulunanların da hapşıran kişiye, "yerhamükellah / Allah sana rahmet etsin." diyerek mukabelede bulunması, hapşıran kişinin de tekrar, "yehdikumüllah ve yuslihu balekum / Allah, size de hidayet versin ve işinizi düzeltsin / kalbinizi ıslah etsin." demesi, Peygamberimiz (asm) Efendimizin sünnet-i seniyyesidir.

Eğer, olduğu yerde kalmış olsa, bir takım kalıcı dertlere sebep olacak olan, dimağda toplanmış bulunan buharın hapşırarak çıkmasıyla, hapşıran kişiye bir nimet ve fayda temin edilmiş olur. Vücutta, yeryüzünde meydana gelen zelzele gibi bir sarsıntıdan sonra organların eski hâli gibi sağlıklı kalmış olması üzerine hapşıran kişinin, Allah'a hamd etmesi yani, "elhamdülillah" demesi, meşru kılınmıştır. (Zâdü'l-Mead, II/)

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz aksırdığı zaman, el-hamdülillah ‘alâ külli hâl (her hâl için elhamdülillah) desin. Kardeşi veya arkadaşı da ona, yerhamükellah (Allah, sana rahmet / merhamet etsin) desin. Aksıran da (tekrar); yehdîkümüllahü ve yuslihu bâleküm (Allah, size de hidayet versin ve işinizi düzeltsin / kalbinizi ıslah etsin) desin.”(Buhârî, Edeb, ; Ebû Dâvud, Edeb, 91; Tirmizî, Edeb, 3; İbn Mâce, Edeb, 20)

Tirmizi’nin bir rivayetinde “‘yehdikümüllahu ve yuslih baleküm” cümlesi yerine “yağfirullahu lena ve leküm” ifadesine yer verilmiştir(bk. Tirmizi, Edeb,3).

Bir rivayete göre, Abdullah b. Ömer, hapşırıp da kendisine “yerhamükellah” diyen kimseye “Yerhamunallahu ve iyyaküm ve yağfiru lena ve leküm” diye karşılık verirdi(bk. Muvatta, isitzan, 2; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, X/).

Aksırmanın insan sağlığına bu faydalarından dolayıdır ki, Hatibin, İbn-i Ömer (r.a.) rivayetinde Peygamberimiz (asm) Efendimiz:

"Aksıran yahut geğiren kişi 'elhamdülillahi alâ külli halin minelhâl' derse, ondan en hafifi cüzzam olan yetmiş hastalık def edilir." buyurmuşlardır.

Başka bir rivayette ise Hz. Ali (r.a.)'in, el-Edebü'l-Müfred'de kaydedilen bir rivayeti ise şöyledir:

"Kim hapşırdığı zaman 'elhamdülillahi Rabbi'l-âlemine alâ külli hâlin ma kâne' derse, ebediyen ne kulak ne dil (ne de karın) ağrısı çeker."(Kütüb-i Sitte, IX/)

Ayrıca insan hapşırınca birkaç saniyelik zaman dilimi içerisinde kalbin atışı durur ve kalp bu esnada dinlenir. Bundan sonra kalp tekrar çalışmaya başlar. İşte bu insanın ölüp de tekrar hayata dönmesi gibidir. Zira hapşırma esnasında duran kalp tekrar çalışmayabilir. Cenâb-ı Hakk'ın insana tekrar kalbin çalışması nimetini vermesi karşısında, "elhamdülillah" denir, Cenâb-ı Hakk'a şükredilir.

Tıp mütehassıslarına göre, aksırmakla saniyenin onda biri kadar bir zamanda gözlerimiz ve hava geçitlerimiz kapanarak, saatte km hızla bakteriyi bomba gibi havaya fırlatırız.

Araştırmalar, aksırmanın nasıl meydana geldiğini anlayabilmek için çok hızlı fotoğraf çeken makinelerde özel bir teknik kullanmış ve ancak saniyenin 1/'inde kareyi dondurarak istedikleri resimleri elde edebilmişlerdir. Resimde görülen zerreciklerin çevresindeki sıvı tabaka buhar olup uçar ve zerreler havada uçuşurlar. Bilim adamları, biri aksırdıktan yarım saat sonra havada hâlâ zerreciğin uçuştuğunu ortaya çıkarmışlardır. Bu zerrecikler zararsız su tanecikleri veya cansız maddeler değildir. Aksıran bir kimsenin karşısına bakterilerin çoğalmasına yardımcı olacak besin ortamı bulunan bir tabaka yerleştirilerek tabakanın üzerindeki bakteriler sayıldığında, tek bir damlanın bakteri kolonisi meydana getirdiği müşahede edilmiştir. Tek bir aksırık bakteriyi çevreye saçabilmektir.

Hapşıran kişinin, mikropları etrafa saçmaması ve grip gibi hastalıkları yaymaması için, eliyle ya da bir mendil ya da elbisesiyle ağzını kapaması sünnettir. Zira bu husustaki bir rivayet şöyledir:

"Rasûlullah (asm) hapşırdığında elini veya elbisesini ağzına koyar, sesini gizler veya hapşırmayı içinden yapardı." demişlerdir. (bk. Ebû Dâvûd, Edeb 90; Tirmizî, Edeb 6)

Fizyologlara göre mutlaka yapılması gereken bir hareket olan aksırma, insanın şuurlu bir yardımı olmaksızın, şaşırtıcı bir mekanizma ile gerçekleştirilmektedir. Çünkü aksırma ihtiyacı hissettiğimiz zaman aksırırsınız, önüne geçemezsiniz. Vücudunuza bu mekanizma konulmamış olsaydı, bize rahatsızlık veren pek çok zararlı maddelerden ve tozlardan kurtulmamız mümkün olmayacaktı. İşte bu sebeplerden dolayıdır ki milyonlarca mikrop ve zararlı maddelerden kurtulduğumuz için, aksırdıktan sonra Rabbimiz'e şükrediyor, "elhamdülillah" diyoruz.

Hapşıran kişiye "çok yaşa" denilmesi caiz olsa da sünnete uygun olan ifadelerin kullanılması en doğru söyleyiştir.

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Ölüm Sonrası

Ölü duyurusu, geçmişte ev ev dolaşılarak yapılırdı. Günümüzde ise sela okunarak yapılmaktadır.

Hastanın öldüğü gün, ölü evinde ve komşu evlerde süpürge tutulmaz.

Ölü evinde hastanın öldüğü gün “ölünün ağzı açılsın, ölünün ağzının tadı gelsin” diye helva yapılır.

Hasta can verirken başının altından yastık çekilmemişse; teslim olduktan sonra boynu düz olsun diye başının altındaki yastık çekilir.

Hasta ölür ölmez gözleri kapatılır; çene ve ayakları bağlanır. Ölen iyilerdense, ameli iyiyse elleri ayakları yeşillenir.

Öleceği anlaşılan hastanın yanında kullanılmamış, uçsuz tülbent (metre işi) hazır edilir. Hasta teslim olur olmaz çenesinin altından başa doğru ağız bağlanır (ağzı açık kalmasın diye.) Daha sonra ölünün ayakları, geriye çekilmesin dik kalsın diye iyice birleştirilerek ayak bileklerinden tülbentle bağlanır. Şişmesin diye üzerine bıçak konur.

Ölünün giysileri üzerinden bıçakla kesilerek çıkarılır. Ölünün üzerinden çıkarılan giysiler ve diğer giysileri “canı elbiselerin içinde kalmıştır” inanışından dolayı hemen yıkanmaktadır. Konuyla ilgili anlatı şöyledir: Ölü, elbiseleri çıkartılırken, yıkanırken der ki; “Beni yavaş edin, incitmeyin, suyumu kaynak yapmayın, ben Azrail'in elinden kurtulmuşum”. Hasta ölü döşeğindeyken yakınları gerekli temizliklerini yapar.

Ölü, ağzı ve ayakları bağlanıp soğumaya durduktan yaklaşık yarım saat sonra, yere serilen bir cecim üzerine indirilir. Ölünün altına serilen cecimi, kişi hayattayken, “ölünce altıma serilsin” diye yünden el dokuması olarak hazırlattırır. Daha sonra cecim camiye bağışlanır.

Hastanın öldüğü döşeğe “ölü döşeği” denir. Ölü, ölü döşeğinden indirildikten sonra, döşek dışarı çıkartılarak üç gün bekletildikten sonra yünü dökülerek yıkanır. Anlatılara göre, bazen döşek, ölünün canı içinde kalmıştır diye hemen yıkanmaktadır.

Ölü yıkanana kadar yanında yakınları bekler; başında bekleyen hapşırırsa “giden var, tekrar ölen olacak” denir.

Ölü yumuşaksa arkasından bir yakınını daha götürür. Yöre halkı bunu, “Allah sonunu hayır etsin boynu çok yumuşaktı, peşine ölü var” şeklinde yorumlar.

Hastanın öldüğü odada üç gün ışık yanar, bir kap içerisinde su bırakılır. Evin diğer taraflarının lambası da yakılır. Bu uygulamanın nedenini yöre halkı, “ruh evde olurmuş dermiş ki - bakalım lambalar yanıyor mu, sönmüş mü” diye anlatır.

Hasta ölür ölmez ilk olarak ayakkabıları dışarı konur, ayakkabıları fakir birisi alır.

Akşam ölenin cenazesi sabaha kadar bekletilir. Yöre halkının anlatısına göre “en uzun ömür ölenin öldükten sonra evinde kaldığı süredir.” Akşam ölen ertesi gün öğle namazında kaldırılır. Sela okunup, millet duysun, ölünün cemaati çok olsun diye özen gösterilir. Cenaze toprağa öğleden önce teslim edilir, öğle namazı cenazenin üstüne gelir. Sabah ile öğlen arasında ölen, öğle namazına yetiştirilmeye çalışılır; yetişmezse ikindi namazında kaldırılır. Akşam namazında cenaze kaldırılmaz.

Yıkama ve kefenleme:

Ölü için yapılan herşeyin sevabı çok büyüktür. Ölünün yıkama suyunu hayır seven iki-üç kadın taşır. Ölünün yıkama suyuna “cenaze suyu” denmektedir. Cenaze suyu, dönüp arkaya bakılmadan taşınır. Cenaze suyu üç tane kulplu bakır kazan içerisinde hazırlanır; ölü rahatsız olmasın diye ne ılık ne de sıcaktır. Bu sıcaklık yöre halkı tarafından “ısıya az” olarak tanımlanmaktadır. Ölünün yıkama suyu hazırlanırken el sokulmaz. Suyun sıcaklığı, “kulplu” denilen maşrapayla ele dökülerek belirlenir.

Kadın cenazeye kadınlar, erkek cenazeyi hoca yıkar. Cenaze yıkayan, abdest alır. Yıkama sırasında ölünün yanında yakınları bulunur. Cenaze yıkanan yerde kefen, pamuk, havlu makas, bıçak, kefen bezinden dikilen iki tane lif, üç kalıp sabun, su dökmek için kulplu, üç kazan ılık su ve yıkayanın üzerine su sıçramaması için önlük bulundurulur. Yıkama ve kefenleme, teneşir tahtasında yapılmaktadır.

Cenaze, başı kıbleye, ayakları gün doğuşuna gelecek biçimde yatırılır. İki buçuk kalıp sabun küçük küçük doğranarak eldiven şeklinde hazırlanan lifin içerisine doldurulur ele geçirilerek cenazenin tüm vücudu yıkanır. Geriye kalan yarım kalıp sabunla da başı yıkanır.

Ölü yıkanırken herşey sağdan yapılır. Önce göbek altından ayaklarının ucuna kadar sol el ile karnına bastırılıp içi temizlenerek yıkanır, sonra baştan göbek altına kadar sağ elle cenaze güzelce yıkanır. Arkalı önlü bu şekilde yıkandıktan sonra gusül abdesti aldırılır. Gusül tamamlandıktan sonra üç kere başına, üç kere sağına, üç kere soluna, her tarafına üç kere su dökülür. Bu suya “kıyamet suyu” denir. En son olarak yıkayan hoca veya kadın okuyarak baştan ayağa yedi defa su döker. Baştan ayağa, ayaktan tekrar başa gelir. Bu arada abdesti bozulmuş olabilir, diye yıkayan tekrar abdest aldırır. Son suyu dökülürken çocukları ve yakınlarından isteyenler su döker, dökerden de, “hakkını helal et” derler.

Yıkama mümkün olduğu kadar bol suyla yapılır. Yöre halkı bunu, “insan sağken bin kere de yıkansa, öldüğü zaman yıkandığı gibi temiz olmaz” şeklinde açıklamaktadır.

Yıkama işi bittikten sonra cenazenin ardından yeni bir ölüm olmasın diye kazan ters çevrilir. Yıkama sırasında kullanılan bütün eşyalar yıkayana veya fakir bir kadına verilir.

Cenaze yıkandıktan sonra, üzerine kullanılmamış havlu atılarak iyice kurulanır. İyice kurulandıktan sonra; arkasına ve önüne, kulaklarının arkasına, ağzına, gözlerinin üzerine, koltuklarının altına, diz kapaklarının arkasına, boynuna, avuçlarının içine, parmaklarının arasına, tüm eklem yerlerine pamuk konur. Genç kızlara, gelin olmadan gidenlerin ellerine kına yakılır.

Yaşlılar genellikle kefenlerini önceden hazır ederler. Kefenin hacdan getirildiği de yörede sık rastlanan bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Ani ölümlerdeyse kefen yakın akrabalar tarafından alınmakta; ölü yakını daha sonra kuruşu kuruşuna kefenin parasını ödemektedir. Kefen yedi metreden başlayarak on metreye kadar, patiska veya amerikan bezinden alınmaktadır. Yöre halkı kefen bezini “çift kat hase” olarak tanımlamaktadır. Makbul olan patiskadır. Kadın kefeni beş parça, erkek kefeni ise üç parçadan oluşur. Kefen geçmişte çift kat olarak bıçakla kesilmekteydi. Yöre halkının anlatısına göre günümüzde makasla da kesilmektedir. Kefenin ölçüsü ise, tel ile cenazenin başından ve ayağından iki karış fazla olacak şekilde alınır. İlk önce bıçakla tam ortadan “te” şeklinde açılan gömlek, boyundan geçirilir. Buna “kıyamet gömleği” denir. Yöre halkı kıyamet gömleğiyle ilgili inanışı, “kıyamette onunla kalkacak, kefenin bütün parçaları çürüyecek, bir tek o çürümeyecek” şeklinde açıklamaktadır. Kıyamet gömleğini giydirdikten sonra sağ ve sol omuzdan baştan ayağa her tarafını kapatacak şekilde bez atılır. Kadınların arasına yedi kat taharet bezi, göğsüne ve alnına kapatacak şekilde kefenden parça konur, başları tülbentle bağlanır. Kadının saçları; göğsünü kapatacak şekilde öne getirilir. Yöre halkı, “saç imandır” şeklinde açıklama yapmaktadır. Kefenleme işlemi bittikten sonra cenazenin başında Fatiha okunur.

Geçmişte, cenaze yıkama, kefenleme işleri parasız yapılmaktaydı. Ölü sahipleri; “Allah senden razı olsun, ellerin cennet kapısı açsın, hakkını helal et der, yıkayan da helal hoşun olsun” der, helallaşılırdı. Ancak günümüzde bu işlemler parayla yapılmaktadır.

Kefene zemzem suyu ve kına dökülmektedir. Kefenden artan parçalar yıkayan kadına, fakir birine veya çeyizinde kullanmak üzere bekar bir kıza verilmektedir.

Yıkayan ve kefenleyen, işi bittikten sonra, üzerinde ne var ne yok hepsini çıkarır; banyo yapar; gusül abdesti alır ve üzerinden çıkarttığı elbiselerin tümünü yıkar.

Tabut:

Cenaze yıkanıp, kefenlendikten sonra baş ve ayak uçlarından bağlanarak tabuta konur.

Cenaze namazı geçmişte Ahlat'ta mezarlık girişinde bulunan musalla taşında kılınıyordu. Günümüzdeyse cenaze namazları camide kılınmaktadır.

Tabut, ayak ve baş tarafından uzatılan iki ağaçtan tutulup omuza alınarak ve tabutun altına girilerek taşınır. Ölüyü taşımanın sevabı çoktur. Tabut iki adımda bir değiştirilerek taşınır. Tabutu kişi taşır. Tabut devamlı baş tarafından taşınır, tabutun önünden geçmek günah sayılır. Tabut musalla taşına konduğunda, tabut aracılığıyla helallaşma olur. Hoca üç defa, “Ey müslümanlar bu adamdan memnun musunuz?” diye sorar; cemaat, “Razıyız. Allah da razı olsun.” der.

Mezar:

Mezar kazmanın sevabı büyüktür. Eskiden mezar kazmaya, cenazeyi duyan giderdi ve mezar parasız kazılırdı. Dört kişi tarafından kazılan mezar günümüzde artık parayla kazılmaktadır. Mezar kazılırken mezarlıkta bulunanlara helva ekmek dağıtılır.

Mezarın derinliği erkeğin göbek hizasında, kadının ise göğüs hizasında olmaktadır. Yöre 2halkı bunu, “Kadının günahı çok da onun için derin kazılıyor.” şeklinde açıklamaktadır. Mezarın uzunluğu rastgele kazılır, belli bir ölçüsü yoktur. Ölen kişinin içi temizse mezarı tam gelir, içinde sıkıntı varsa onun mezarı dar gelir. Yöre halkı tarafından, mezarı geniş, rahat gelen insanların temiz kalpli ve iyi olduklarına dair inanç yaygındır. Yukarıdaki anlatıya örnek olarak, yörede birisi birine kızdığı zaman söylenen, “mezar sıksın seni” bedduasını verebiliriz.

Mezar kazılırken içerisinden kemik çıkarsa, kemikler toplanır bir köşeye konur (mezardan çıkartılmaz); cenaze o mezara gömülür. Cenazeyi mezara baş, ayak ve beline bağlanan kuşaktan tutarak en yakınlarından iki veya üç kişi indirir. Kadınları, genellikle oğul, kardeş, baba, amca, dayı mezara indirebilir. Kadınları kocası mezara indiremez.

Yörede kadın ve erkek tabutsuz gömülmektedir. Yöre halkı bunu, “Tabut o dünyada zor olur, hemen kalkacaksın ya tabutu arkandan götüremezsin.” şeklinde açıklamaktadır. Konuyla ilgili “topraktan geldik, toprağa gideceğiz” anlatısı da yaygındır.

Cenaze, başının altına toprak getirilecek şekilde kıble yönü dikkate alınarak, sağ tarafa doğru yatırılır; başı sağ tarafa hafifçe çevrilir. Mezara yerleştirildikten sonra cenaze şişince kefen sıkmasın, sorgu melekleri gelince ölü sıkışmasın, rahat cevap versin diye ayak, bel ve başının bağları çözülür; yüzü açılır. Yüzü açıldıktan sonra bir yakını, cenazenin gözlerinin üzerine bir avuç toprak koyar. Yöre halkı bunu, “Bu dünyada gözümüz hiçbir şeyden doymuyor ya, toprak gözümüzü doyursun.” şeklinde açıklamaktadır.

Cenaze yerleştirildikten sonra üzerine uzunca bir sal uzatılır, salın arasında kalan boşluklar cenazenin üzerine toprak dökülmesin diye otla kapatılır. Cenazeyi koyduktan sonra üzerine erham atılır, toprak atıldıktan sonra erham baş tarafından çekilir. Bu uygulamada maksat cenazenin üzerine toprak dökülmemesidir. Mezara ilk toprağı ölü yakınları atar. Mezar kazılırken ve kapatılırken kürek elden ele dolaşmaz; sürekli olarak yere konur ve yerden alınır. Mezar kapatıldıktan sonra ayak ucuna ve baş ucuna taş konur. Baş ucuna konan taşa “baş taşı”, ayak ucuna konan taşa ise “ayak taşı” denir. Ayak taşı baş tacından daha küçük olur.

Cenaze gömüldükten sonra herkes gider; sadece hoca kalır. Hocanın kalmasının sebebi sorgu melekleri gelince cevabı doğru versin diyedir. Hoca ölenin annesinin adını söyleyerek talkında bulunur. Konuyla ilgili yöre halkının anlatısı şöyledir: “Ölü yıkanmayı, kefenlemeyi, kabre götürülmeyi herşeyi görür, kendi kendine - Ay bu kimdir, ölen kimdir, dermiş. Kabre konduktan sonra cemaat dönerken, o da onlarla birlikte dönmek ister. Üç defa başını kaldırır bakar, kafası üzerine uzatılan sala çarpar, o zaman anlar öldüğünü - Eyvah der. Demek ölen benim. Orada ödü patlar.”

Baş sağlığı:

Mezarlıktan döner dönmez ölü evinde yemek verilir, ölen kişinin helvası yapılır. Buna “ölü helvası” denir.

Cenazenin gömüldüğü akşam hatim duası yapılır. Ölü rahat etsin diye, yedi gün her akşam dua okunur. Mezarlık dönüşü başsağlığı ziyaretleri başlar. Başsağlığı ziyaretlerine yörede “taziye” denmektedir. Taziyeye gelenler ölü evine pirinç, şeker, yağ, çay gibi yiyecekler getirmektedirler. Taziye ziyaretinin belli bir süresi yoktur. Geçmişte taziyeye gelenlere “hoş geldin” denmezdi ama günümüzde bu kural değişmiştir.

Taziye;

Başınız sağ olsun,

Allah başka acı göstermesin,

Yerinde kalanlar sağ olsun,

Toprağı bol olsun,

Bu dünya hatırına gelmesin,

Cennet, mekanı olsun,

Nur içinde yatsın,

Yerinde utanmasın,

Helal hoşun olsun gibi kalıplaşmış sözlerle ifade edilir.

Ölünün ardından yapılan belli günler:

Ölüye yedi gün devamlı Kur'ân-ı Kerim okunur. Cenazenin toprağa verildiği yedinci gün “yedisi” okunur. Yöre halkı bunu, “Yedi gün cenazenin kefeni ıslaktır.” şeklinde ifade etmektedir. Ölü ardından giysileri fakirlere dağıtılır veya yakılır. Evde tutulmaz.

Cenazenin gömüldüğü kırkıncı gün “kırk mevlidi” okutulur.

Ölünün gömüldüğü 52'nci gün mevlit ve Yasin suresi okutulur; o gün ölünün etinin kemiğinden ayrıldığına inanılmaktadır.

Belli günlerde yapılan tüm uygulamalar ölünün öbür dünyada rahat etmesi, azap çekmemesi içindir.

Hatim-ıskat

Cenaze gömüldükten yaklaşık yedi gün sonra, ölen kişinin yaşarken kılmadığı namazların, tutmadığı oruçların, yerine getirmediği ibadetlerin ve borçlarının hatim ıskatı yapılır. Ölünün parası varsa, yaşarken “Bu parayla benim hatim ıskatımı çevirtin” de diyebilir. Yakınları da kendi paralarıyla yakınlarının ıskatını çevirttirebilirler. Ortaya bir miktar para veya altın konur. Bu paranın miktarı, ölenin yaşı ve borçlarına göre belirlenir. Üç hoca ve ölenin yakınları da orada bulunur. Hocalar dua okuyarak ıskatını çevirirler. Iskat olarak çevrilen para; geçmişte 11 eşit parçaya bölünerek fakirlere dağıtılıyordu, günümüzde ise; belli kuruluşlara, fakirlere ve hocalara verilmek üzere üçe bölünmektedir. Iskat çevrilirken ölenin sağlığındaki vasiyeti de dikkate alınmaktadır. Mali durumu iyi olanın hatim-ıskatı mutlaka çevirttirilir. Durumu uygun olmayanların ise, birinci derece akrabaları kendi paralarıyla çevirttirebilirler.

İnsanlar bir çok nedenlerden dolayı hapşırabiliyorlar. Tabi herşeyin bir adap ve edebi olduğu gibi hapşırmanın (aksırmanın) da adabı vardır. Burun zarının ve nefes kaslarının ani bir hareketiyle, nefesi bir anda sarsıntılı bir şekilde ağızdan ve burundan dışarı atmaya hapşırmak veya aksırmak deniyor. Bu ise, bir güzellik ve bir nimettir. Onun için hapşırırken Allah’a hamd edilir. Hapşırma fiili, bir nimet olması yönüyle Allah’a izafe edilmiştir.

Hapşırdığımızda ağzımızı mümkünse mendil ile, mümkün değilse elimizle perdelemek ve sesimizi kısmaya çalışmak edeptir ve sünnettir.

Peygamber Efendimiz (asm) hapşırdıkları zaman mendilini veya elini mübarek ağzına tutar, sesini kısmaya çalışırdı.

Bu sünneti yaşadığımızda, etrafı kendi gürültümüzden ve tükürüğümüzden korumuş, etrafın bizden rahatsızlığını en az seviyeye indirmiş oluruz.

Peygamberimiz buyuruyorlar ki: Sizden biriniz aksırdığınız vakit.


TÜRKÇE OKUNUŞU
«Elhanıdulillâh»derse, onun öyle söylediğini duyan;


TÜRKÇE OKUNUŞU
Yerhamukellah» desin, aksıran da tekrar şöyle desin:


TÜRKÇE OKUNUŞU
«Yehdikumullâhu ve yuslihu Bâlekum.»

Hapşırma esnasında gözlerin kapanması da insanoğlu için eşsiz bir nimettir. Şayet kapanmasa gözlerimiz yuvalarından fırlar ve kör olabilirdik.

Hapşırınca “Elhamdülillah” demek peygamber efendimizin tavsiyesidir.

“Sizden biriniz aksırdığı zaman “elhamdülillah”desin.” (Buhari)

“Aksırınca “elhamdülillah” diyen göz ağrısı görmez.”(Taberani)

“Aksırınca “elhamdülillah” demek her derde şifadır.”(Hakim)

Hapşırmanın vücudumuza verdiği ferahlığa, hapşırma esnasında hayat organımız kalbimizin bir anlık durup tekrar çalışmasına ve tıbbi yönden bahsedeceğimiz nice faydalara karşı rabbimize şükrediyor, “elhamdülillah” diyoruz.

Peygamber Efendimiz hapşırınca hamdetmenin önemini ısrarla vurgulamış ve demeyi unutunca hatırlatılmasını bir vazife saymıştır. “Aksıran hamdetmemişse hatırlatmak için elhamdülillah de çünkü aksıranın hamdetmesi her derde devadır.”(Deylemi)

Secdem

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası