doğu cephesine kimler saldırdı / BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI - TDV İslâm Ansiklopedisi

Doğu Cephesine Kimler Saldırdı

doğu cephesine kimler saldırdı

Kafkas Cephesi veya diğer ifadeyle Doğu Cephesi, Birinci Dünya Savaşı’nda Türk ordusunun ilk büyük askerî harekâtına sahne olmuştur. Köprüköy saldırıları ile durdurulan Rus ilerleyişi, Enver Paşa’nın yoğun kış şartları altında başlattığı ileri harekâtla sona erdirilmek istenmiş ancak bu teşebbüs sonu hüsranla bitecek yenilgiler zincirinin ilk halkasını oluşturmuştur. Erzurum, Trabzon, Muş, Bitlis birer birer Rusların işgaline uğrayınca, bölgede yaşayan ve öteden beri Ruslarla işbirliği içinde bulunan Ermenilerin Türk ve Müslüman halka karşı baskı ve sindirme hareketlerinde bir artış olmuştur. Rusya’da baş gösteren Bolşevik İhtilali’nin ardından Doğu Cephesi’ndeki askeri harekât durma noktasına gelmiş ve 3 Mart tarihinde yapılan Brest-Litovsk Antlaşması ile Ruslar bölgeden çekilmiştir. 30 Ekim tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ülkede derin bir karamsarlık ortamının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Mütarekenin maddesine göre Türk ordusu, Kafkasya ve İran’ı boşaltarak tarihinde yapılan Berlin Antlaşması’yla tespit edilen sınıra çekilecekti. Mütarekenin maddesine göre ise, Doğu Anadolu vilayetlerinde bir karışıklık çıkması durumunda İtilaf Devletleri istedikleri yerleri işgal edebileceklerdi.

Mondros Mütarekesine uzanan süreçte cephelerdeki çözülmelerden, orduların ihtiyaçlarının karşılanamayışından ve diğer sebeplerden dolayı bir kısım orduların lağvedilmesi gündeme gelmişti. Nitekim 21 Ekim ’de Şark Orduları Grubu Karargâhı ile 1. Kafkas Kolordusu lağvedilmiştir. Harbiye Nezareti 27 Ekim ’de de İslam Ordusu ve Kuzey Kafkas Komutanlığı’nı kaldırmıştır. Mütarekenin imzalandığı sırada karargâhı Bakü’de bulunan Kafkas İslâm Ordusuna bağlı Tümen Petrowsk’ta, Kafkas Tümeni de Bakü’de konuşlandırılmıştır. Ahmet İzzet Paşa’nın emri ile Kafkasya’daki kuvvetlerimiz hudut gerisine çekilirken, Osmanlı Devleti “elviye-i sela­se”nin (Kars, Ardahan, Batum), kendi hudutları dâhilinde kalmasını planlamıştı. Bu plana göre Türk ordusu, Brest-Litovsk antlaşmasıyla kazanılan yerler dışında ele geçirdiği bölgelerden çekilecekti. Hâlbuki İtilaf Devletleri, Bolşeviklerle yapılan Brest-Litovsk antlaşmasını kabul etmiyorlar; Mondros Ateşkes Antlaşması hükümleri gereğince elviye-i selase’nin hemen boşaltılmasını istiyorlardı.

Mütarekeyi takip eden günlerde Kafkasya ve Doğu Anadolu bölgesinde bulunan IX. Ordu ve komutanı Yakup Şevki Paşa mütareke hükümlerini uygulamakta pek ağır davranıyor; bölgeyi müttefiklerin istediği kısa zaman içinde boşaltma talebi karşısında direniyordu. Nitekim Paşa’nın bu davranışı İngilizleri sinirlendirmiş, Osmanlı Devleti’ne baskı yapmalarına sebep olmuştur. İngilizler ihmali görülen kötü niyetli zabit ve memurların (!) şiddetle cezalandırılmalarını Harbiye Nezareti’nden isterken; Harbiye Nezareti ise, üst düzey komutanları asla suçlu olarak kabul etmediğini ifade ettiği gibi, gecikme sebeplerini iklim ve arazi şartları ile İtilaf Devletleri’nin yerine getirilmesi imkânsız birtakım isteklerine bağlıyordu. Bu arada İngiliz yetkililerle Osmanlı hükümeti arasında yazışmalar devam ederken İngilizler, Aralık tarihlerinde Batum’u işgal ettiler. Bir oldu bittiye getirilerek sonuçlanan bu işgal hareketini kabul etmediği gibi, elviye-i selase’yi kendi toprağı sayan Osmanlı hükümeti, bundan dolayı bu bölgedeki askerî kuvvetleriyle memur ve jandarmasının görevleri başında kalmalarını bildirmişti.

Osmanlı hükümetinin bu diplomatik girişimleri sonunda İngilizler, Batum’dan askerini çekmiş, fakat bu defa şehrin idaresi çeşitli milletlerden kurulu bir heyetin eline bırakılmıştır. Bu hadise ile elviye-i selase’deki Osmanlı yönetimi ortadan kaldırıldıktan sonra, Osmanlı memur ve askerinin Batum’dan dönmelerine izin verilmiştir. Fakat bu memur ve askerlerin memleketlerine dönmeleri, ulaşım ve iklim koşullarından dolayı güçlükle yapılabilmiştir. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı sırada Kars’ta bulunan IX. Ordu, Kafkas Tümeni ile Hoy’da, 9. Kafkas Tümeni ile Kamarlı (Erzincan’ın güneyi)’da, Tümen ile Serdarâbât’ta (Erivan’ın batısı), Tümen ile Gümrü’de, 3. Kafkas Tümeni ile Ahıska’da ve Kafkas Tümeni ile Batum’da bulunuyordu. Ateşkes şartlarını ileri süren İngilizlerin, Osmanlı Hükümeti’ne yaptıkları baskılar sonunda IX. Ordu, Osmanlı-Rus sınırına çekilmek zorunda bırakıldı. Bu suretle Kars, Ardahan ve Batum boşaltılarak, IX. Ordu Erzurum’a alındı. Osmanlı Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti, Doğu’daki işlerin görüşülüp bir karara varılması için IX. Ordu komutanı Yakup Şevki Paşa’yı memur etti. Bunun üzerine Paşa, 7 Ocak tarihinde Kars’ta İngiliz generali Walker ile buluştu; bu buluşmada İngiliz generali isteklerine uyulduğu takdirde Kars ve Ardahan’da kalan civarındaki Türk askerinin iaşesinin temin edilebileceğini bildirdi. Adı geçen generalin isteklerine göre, Kars şehri İngilizler tarafından işgal olunup Ermenilere bırakılacak, üç sancakta bulunan Türk kuvvetleri 25 Ocak ’da bulundukları bölgeleri tamamen boşaltmış olacaklardı.

Öte yandan, İngilizlerin Türk ordusunun iaşesini temin edecekleri hususunun ise tamamen bir safsatadan ibaret olduğu bir müddet sonra anlaşılacaktı. Nitekim Türk ordusu, mütarekenin imzalanmasını takip eden aylarda tekrar I. Dünya Harbi’nin o çetin şartlarında olduğu gibi, iaşe sıkıntısı ve iklimle mücadeleye devam etmek durumunda kalmıştı. Bu gelişmeler olurken Türk ordusunun günden güne daha da kötü duruma düşeceğini hesap eden İngilizlere karşı, IX. Ordu komutanı Yakup Şevki Paşa elindeki sınırlı imkânlarla mukavemet etmeye kararlı olduğunu ifade etmekte idi. Yakup Şevki Paşa, yılı başında Osmanlı Genelkurmayından aldığı son emir üzerine mümkün olduğunca ağır bir geri çekilme ile IX. Ordu’yu Erzurum’a nakletti. Paşa, geri çekilme esnasında hem IX. Ordu’nun hem de geride bıraktığı millî teşekküllerin ihtiyaçlarını da dikkate alarak malzeme, silah ve teçhizatını buna göre tanzim etti. Yakup Şevki Paşa’nın bu geri çekilme harekâtı tam manasıyla bir taktik geri çekilme idi, yani düşmana karşı en iyi savunma yapabileceği mekâna kadar birliklerine hiçbir zayiat verdirtmeden onları memleket içine çekme hareketi idi. VI. Ordu komutanı Ali İhsan Paşa ise, yaptıkları telgraf görüşmelerinden hareketle Yakup Şevki Paşa’nın mütareke şartlarına cephe almak istemediğini, pasif davrandığını ve “ahvâle intizâr edelim” şeklinde baştan savma cevaplar vererek düşmana karşı mukavemetten yana olmadığını ifade etmektedir. Halbuki, Yakup Şevki Paşa’nın, Ali İhsan Paşa’ya bu yolda cevaplar vermesi İngiliz istihbaratına bilgi sızdırılmaması endişesinden kaynaklanıyordu. Böylece VI. Ordu komutanı Ali İhsan Paşa’nın Yakup Şevki Paşa ile iş birliği yaparak Şark vilayetlerini işgalden kurtarılması fikri VI. Ordu gibi, IX. Ordu’nun da lağvedilmesi üzerine düşünceden uygulamaya geçirilemedi. IX. Ordu Şubat-Mart aylarında Şark Vilayetlerinin tahliyesi ile meşgul olduktan sonra, diğer Osmanlı orduları misali 3 Nisan ’da lağvedildi ve bu ordudan geriye sadece Erzurum’da Kolordu kaldı. Kolordu’nun 3. Kafkas tümeni Tortum’da, tümeni Horasan’da, 9. Kafkas tümeni Erzurum’da ve Kafkas tümeni de Van civarında konuşlandırıldı.

Kâzım Karabekir Paşa Kolordu Komutanlığı’na tayin edildiği sırada Yakup Şevki Paşa İstanbul’a çağrıldı. Yakup Şevki Paşa’nın İstanbul’a çağrıldığı sıralarda yöre halkı Erzurum’da kalarak başlatacakları mücadelede başlarına geçmelerini talep etmiş; paşa ise dönmesi yolunda kesin emir aldığını ve üstelik rahatsızlığından dolayı gitmek durumunda kaldığını ifade ederek kendisini mazur görmelerini istemişti. Yakup Şevki Paşa’nın İstanbul’a gidişi ile Ali İhsan Paşa’nın VI. ve IX. orduları birleştirerek işgallere karşı başlatmak istediği planları uygulamaya konulamadı.

Yakup Şevki Paşa, Millî Mücadele hareketine iyimser bakışından dolayı İstanbul’da uzun süre açıkta kaldı, bilahare İngilizlerin şüphesi üzerine 21 Nisan tarihinde tutuklanarak Malta Ada’sına sürüldü. Yakup Şevki Paşa, ’de İngilizlerle yapılan esirlerin mübadelesi antlaşmasından sonra Anadolu’ya gelerek Millî Mücadele hareketini yürütmekte bulunan öğrencilerinin arasına katıldı. IX. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, Kars bölgesindeki Türk ordusu birliklerinin mümkün olduğunca sınırına çekilmesini ordunun ihtiyaçlarını temin etmek gerekçesiyle geciktirmiştir. Türk ordusunun çekildiği yerlerde düzeni kurmak isteyen Ermeniler hemen harekete geçmişlerdir. Yakup Şevki Paşa’nın teşvikleriyle Kars’ta “Millî İslâm Şûrâsı” kurulmuş ve ardı ardına düzenlenen kongrelerle bölgenin Türk yurdu olduğu tezi işlenmiştir.

17 Ocak tarihinde toplanan Büyük Kars Kongresi’nden sonra, başında Cihangir-zade İbrahim’in bulunduğu Cenubî Garbî Kafkas Hükümeti kurulmuştur. Ancak bu hükümet uzun ömürlü olamamış, İngilizler Kars’ı işgal ederek bu oluşuma son vermişler, ilgilileri de tutuklatıp Malta’ya sürgüne göndermişlerdir. Komutanlığına Kâzım Karabekir Paşa’nın atandığı Kolordu, yılı Nisan başından itibaren karargâh olarak Erzurum şehrine konuşlanmıştır. Kolorduya 3, 9, 11 ve tümenlerle Erzurum Müstahkem Mevki Komutanlığı bağlanmıştır. Kolordu, ülkenin asayiş durumu ve jandarma birliklerindeki eksiklikler göz önünde tutularak yeniden düzenlenmiştir. Bu sırada kolordunun subay ve erlerinin moral ve eğitim durumları çok iyi ve insan mevcudu bin civarında idi. Kolordu’nun en zayıf tarafı ise, lojistik destek unsurları bakımından yetersiz bir durumda bulunmasıydı. Kolordu’nun cephesi karşısında Ermeni ve Gürcülerle Kafkasya’daki İngiliz Kuvvetleri bulunmakta ve onlarla temas devam etmekteydi. Bu durum Millî Mücadele’nin başlarına, yani yılının ilk günlerine kadar sürüp gitti. Türk Ordusu’nun buraları boşaltmasından sonra Ermenilerin o çevrede yaşayan Türklere karşı, büyük bir katliama girişmesi muhakkaktı. Bu katliamı bir parça önleyebilmek için, Ermeni tehdidi altındaki Türk ve Müslüman ahali yer yer Kuvâ-yı Milliye benzeri yerel şurâ örgütlerini kurmuşlardı. Ancak Osmanlı Hükümeti ateşkes hükümlerine uymak zorunda olduğundan Kolordu’nun, Ermeni saldırıları karşısında nasıl hareket edeceğine dair bir planı yoktu.

seafoodplus.info Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs ’da Samsun’a çıkınca gördüğü durum karşısında yerel bir savunma planı tasarlamıştı. Ermenilerin doğrudan saldırıya geçmesi ihtimali karşısında, Kolordu Komutanlığı’na verilen direktifte, önce Rum saldırısı karşısında alınacak tedbirler açıklanıyordu. Ayrıca, “bu hareketle birlikte, Ermeni ve Gürcüler de saldırıya geçerse bunlara karşı, Kuvâ-yı Milliye usulünde savunma muharebeleri planlanacaktır” deniliyordu. III. Ordu müfettişliğinden azledildikten sonra, Kuvâ-yı Milliye’nin liderliğini üstelenen Mustafa Kemal Paşa, Temsil Heyetinin kuruluşuyla birlikte Anadolu’daki orduyu kendi kontrolü altında tutmaya çalışmıştı. yılı Kasım ayında Sivas’ta yapılan kumandanlar toplantısında güneydeki millî kuvvetlerin organizasyonu da düşünülerek birtakım düzenlemelere gidilmişti. Bu düzenlemeye göre doğuda Karabekir Paşa, batıda Ali Fuat (Cebesoy) Paşa bulunacaktı. Doğu ve batıda bu düzenlemeleri gerçekleştiren Mustafa Kemal Paşa, böylece ordunun desteğini arkasına almış, askerî gücü kendi kontrolü altında tutmayı da başarmıştı.

Temsil Heyeti tarafından, 9 Aralık tarihinde bütün kolordu ve birlik komutanlarına gönderilen yazıda, yapılacak olan seferberlik planı açıklanmakta idi. Bu plana göre, Rumeli ve Anadolu’da bulunan bütün kolordu (toplam 20 kolordu) ve birlikler seferber duruma getirilecekti. Millî ordu veya millî müfrezeler Amasya Protokolü’nün ardından Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa’nın yardım ve gayretleri ile silahlandırılmaya, gerekli konularda desteklenmeye çalışılmıştı. Bu sırada Şark, Garp ve Cenup cepheleri taksimatına gidilmişti. Muhtemel gelişmeler karşısında Mustafa Kemal Paşa, kolordulara 9 Ocak tarihinde gönderdiği şifre telgrafında seferberlik meselesini anlatmış; Anadolu Genel Komutanı olarak kendilerine bağlanmaları lüzumunu hatırlatmıştı. Böylece Anadolu’da teşkili düşünülmekte olan ordunun kime bağlı bulunacağı meselesi de Mustafa Kemal Paşa’nın bu hatırlatmaları ile ifade edilmiş oluyordu.

Doğu Cephesi için Mustafa Kemal Paşa’nın asıl endişesi İtilaf Devletleri’nin doğuda Bolşeviklerle irtibat kurmanıza engel olmak üzere Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan üzerinde bir blok oluşturarak ülkemizin dışa açılmasını tamamen engelleyerek yıkmak düşüncesinde olduklarıdır. Bunun için Doğuda, vakit kaybetmeden bir taarruzu başlatarak Bolşeviklerle bağlantının kurulmasını istiyordu. Böylece Bolşevikliğin İtilaf Devletleri zümresine karşı bir tehdit silahı olarak kullanılması düşünülüyordu. Bu amaç Mustafa Kemal’in 6 Şubat ’de Kolordu Komutanlığı’na gönderdiği bir yazıyla, taarruz planı hakkındaki düşünce ve direktiflerini bildirmişti. Yazıda genel siyasi durum açıklandıktan sonra: “1- Doğu Cephesi’nde resmî veya gayr-ı resmi seferberlik yapılması, 2- Yeni Kafkas Hükümetleriyle, özellikle Azerbaycan ve Dağıstan gibi İslam hükümetleriyle acilen temasa geçilerek TBMM Hükümeti’ne karşı tutumlarının öğrenilmesi, 3- Ülke içinde teşkilatın kuvvetlendirilmesi, silah, cephane ve malzemenin teslim edilmemesi, hatta bu konuda gerekirse silah kullanılması” isteniyordu. 16 Mart ’de İstanbul’un işgalinin ardından Temsil Heyeti adına Mustafa Kemal Paşa imzasıyla, kolordu kumandanları ve valiliklere hitaben yazılan yazıda Ankara’da bir kurucu meclisin toplanmasına ve bu meclis üyelerinin seçiminde uygulanacak esaslara ilişkin görüşler belirtilmiştir. Bu sırada Temsil Heyeti’ne bir telgraf çeken Kâzım Karabekir Paşa da İstanbul’dan gelecek mebuslara ilave olarak, seçimlerle tespit edilecek mebusların katılımı sonucu millî meclisin Ankara’da toplanmasının uygun olacağını bildirmişti. Gerçi Karabekir Paşa’nın bu değerlendirmesinden bir gün evvel Temsil Heyeti de aynı doğrultuda bir karar almıştı. XV. Kolordu Komutanı Karabekir Paşa Temsil Heyeti’ne gönderdiği telgrafında ayrıca, anayasanın ve seçim kanununun açık hükümleri karşısında kurucu meclis toplanamayacağı, milli meclisin toplanmasının uygun olacağını belirtmekte idi. Ankara’da TBMM’si açıldıktan sonra, Kuvâ-yı Milliye’nin düzenli bir şekilde yönetilmesi, mali bakımdan da meclise bağlı tutulması fikri güçlenmişti. Nitekim Meclis, 16 Mayıs ’de bir karar çıkararak Kuvâ-yı Milliye’yi Millî Müdafaa Vekâleti’ne bağlıyor, iaşe ve ikmalinin hükümetçe karşılanması gereğini kabul ediyordu.

Kuvâ-yı Milliye’den düzenli orduya geçiş hareketi TBMM’nin açılmasından önce Güney Cephesi’nde başlatıldı; bilahare Batı Cephesi’nde devam etti. Şark Cephesi’nde bir düzenlemeye ihtiyaç olmadığı dikkati çekmekte idi. Bu gelişmelerden sonra Kâzım Karabekir Paşa, Mayıs sonu ya da Haziran başı olmak üzere, Ermenilere taarruz edilmesini Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne önerdi. Konu hükümette görüşüldükten sonra Meclis’ten bu hususta müsaade alınmasına karar verildi. Meclis’in gizli oturumunda bu yetki hükümete verilince, hükümet 6 Haziran ’de Kolordu Komutanı’na askeri hazırlık yapması ancak hiçbir siyasi girişimde bulunmaması emrini verdi. Bu gelişmeler olurken Rus ordusunun, Menşevik Ermenistan ve Gürcistan’ı da sovyetleştirme niyetinde olduğu ortaya çıkınca; Kars, Ardahan ve Batum’un Rusların eline geçebileceği endişesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ermenistan’a taarruz kararı aldı. Bu karar üzerine 9 Haziran ’de doğu vilayetlerinde seferberlik ilan edilerek Kolordu Kumandanlığının adı “Doğu Cephesi Komutanlığı” olarak yeniden adlandırıldı. Bölgedeki bütün kuvvetler, Kâzım Karabekir Paşa’nın emrine verildi. Gerekli hazırlıkları tamamlayan Kâzım Karabekir Paşa, 23 Haziran’da Ermeniler üzerine yürümeyi kararlaştırmış; ancak TBMM hükümeti kendisine, Rusların Ermeniler lehine bir harekete girişebileceği endişesini göz önünde bulundurarak bir süre beklemesini istemiş, hemen hareket izni vermemişti. Ancak Ermeni saldırılarının artması üzerine TBMM, 20 Eylül ’de aldığı bir kararla Kazım Karabekir Paşa’ya Ermeniler üzerine taarruz edilmesine izin vermiştir. Kazım Karabekir Paşa, Erzurum ve civarını Birinci Dünya Savaşı yıllarından beri en iyi tanıyan kişilerden biridir. Paşa, Ermenilerin saldırılarına çok başarılı bir şekilde karşılık vermiştir. 24 Eylül ’de Türk topraklarına ve masum Türklere karşı başlayan Ermeni saldırısı üzerine Türk birlikleri, 28 Eylül’de karşı taarruza geçmişlerdir. Türk birlikleri karşısında fazla bir mukavemet gösteremeyen Ermeniler geri çekilmek zorunda kalmışlar ve 29 Eylül’de Sarıkamış, 30 Eylül’de Merdenek Türk birliklerinin denetimine geçmiştir. Doğu Cephesi’nde Türk birliklerinin bu süratli hareketi karşısında TBMM temkinli hareket edilmesi tavsiyesinde bulunmuştur. Bu sırada Türk ordusu, Kafkaslardan ve özellikle de Sovyetlerden gelebilecek muhtemel tepkileri kontrol etmek için 28 Ekim ’ye kadar bir ay kadar Sarıkamış-Lâloğlu hattında kalmayı uygun bulmuştur. Doğu Cephesi’ndeki harekâtın bir süreliğine durdurulmuş olması Ermenileri cesaretlendirmiş, cephe hattında kimi hareketlere yeltenmelerine yol açmıştır. 28 Ekim ’de yeniden harekete geçen Türk ordusu, 30 Ekim’de Kars’ı Ermeni işgalinden kurtarmıştır. Kars’ın alınmasıyla birlikte Türkiye’nin doğu sınırları güven altına alınmış ve bu bölgede Misakı Millî sınırlarına ulaşılmış oldu. Ermeni ordusu ise Türkiye’ye tehdit olamayacak şekilde imha edilmiştir. Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa, bir yandan Ermenilerin barış isteklerini Ankara’ya iletmiş, öbür yandan da hangi şartlarda barışın yapılabileceğini bildiren bir belgeyi Ermenistan hükümeti yetkililerine iletmiştir. Karabekir’in isteklerini kabul eden Ermeniler bölgede daha fazla tutunamayıp geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu sırada Sovyetlere ve Amerika’ya müracaat ederek bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtulmak isteyen Ermeniler, her iki devletten de umduklarını bulamamışlardır. İlerleyen Türk ordusu, 6 Kasım’da Gümrü önlerine gelmiştir. İlerlemeye devam eden Karabekir Paşa, 7 Kasım’da Gümrü şehrini “Sulh rehinesi” olarak ele geçirmiştir. Bunun üzerine Ermeniler, Kazım Karabekir Paşa’ya başvurarak ateşkes ve sulh teklifinde bulunmuşlardır. Doğu Cephesi Komutanlığı, durumdan TBMM’yi haberdar ettikten sonra ateşkes görüşmelerine başlanmıştır. 8 Kasım’da TBMM hükümeti, Ermeni hükümetine verdiği bir notada siyasi ve askeri isteklerini bildirdi. Ancak, Ermeniler bu istekleri reddedince yeniden çatışma başladı. Taarruza geçen Ermeniler Türk ordusu karşısında kısa sürede çözülüp dağıldılar. 14 Kasım’da başlatılan Türk taarruzu karşısında kısa sürede çözülüp dağılan Ermeniler, 17 Kasım tarihinde ateşkes şartlarını kayıtsız şartsız kabul etmişlerdir. 18 Kasım’da başlamak üzere yedi günlük bir ateşkes antlaşması imzalanmıştır. Ancak bu sürede bir sonuca varılamadığından mütareke süresi uzatılmıştır. Bütün bu gelişmelerden sonra barış antlaşması 2 Aralık akşamı imzalanmış; yılında Berlin Antlaşması’yla kaybedilen Kars, Sarıkamış, Kağızman, Kulp ve Iğdır tekrar Türkiye’ye bağlanmıştır. Ermenilerden ele geçirilen çok miktardaki silah ve cephane de Batı Cephesi’ne gönderilmiştir. Gümrü Antlaşması uzun yıllardan sonra Türkiye’nin “galip” sıfatıyla imzalayabildiği ilk antlaşma olması hasebiyle önem taşımaktadır. Antlaşmaya Türk Hükümeti adına Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Erzurum Valisi Hamid Bey ve Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey; Ermenistan adına da eski Başbakan Aleksander Hatisiyan başkanlığındaki bir heyet katılmıştır. Antlaşmanın kimi önemli maddeleri şöyledir:

–Türkiye ile Ermenistan arasındaki hudut (aşağı Kara suyun döküldüğü yerden başlayarak, Aras ırmağı Kekeç Kuzeyine dek Arpaçay’ı daha sonra Karahan Deresi -Tiğnis batısı- Büyük Kımlı doğusu-Kızıltaş-Büyük Akbaba dağı) çizgisinden oluşur.

–Ermenistan’da askerlik kaldırılmış, yalnız jandarma görevi yapmak kaydıyla kişilik bir gönüllü kuvvet ile sekiz top ve 20 makineli tüfek bulundurmasına izin verilmişti.

–Türkiye’nin tamamen insanı sebeplerden dolayı Ermenistan’dan savaş tazminatı istemeyeceği belirtilmiştir.

–Ermeni Hükümeti Sevr Antlaşması’nı tümüyle yok sayarak, Avrupa’da Emperyalist hükümetler ve siyasetlerin elinde bir tahrik aleti olan temsilcilerini hemen geri çekmeye söz veriyordu.

–Ermenistan toprakları üzerinde yaşayan Müslüman halkın haklarını korumak ve onların dinsel ve kültürel özellikleri içinde gelişmelerini sağlamak için, sosyal biçimde örgütlenmelerini, müftülerin doğrudan doğruya Müslüman toplum tarafından seçilmesini ve yerel müftülerin seçecekleri başmüftünün memurluk görevinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Şer’iye Vekâleti’nce onaylanmasını kabul ederek yükümlenir.

–İşbu antlaşmanın bir ay içinde onaylanarak, onaylanmış örnekleri Ankara Hükümeti’ne verilecektir deniliyordu. Antlaşma ile Osmanlı Rus Savaşıyla kaybedilmiş olan Artvin, Posof, Savşat, Çıldır, Kars, Iğdır, Tuzluca, Sarıkamış ve Oltu yeniden ana vatan topraklarına katıldı. Ayrıca üçüncü maddeden de anlaşılacağı üzere daha önceden de var olan fakat Mondros Mütarekesi ile Batılı Devletlerin de tam desteği alınarak ortaya konulan “Büyük Ermenistan” hayaline son verildi ve Ermenistan Türk toprakları içinde kalan yerlerin hiçbirinde Ermeni nüfusunun çoğunluğu oluşturmadığını onaylamış oldu.

Doğu Cephesi’nde Ermeni sınırı emniyete alındıktan sonra Gürcistan sınırında yeni düzenlemeler yapılması gerekiyordu. Artvin ve Ardahan dolayları ise ’den sonra kurulmuş olan Gürcistan’ın denetiminde idi. Kazım Karabekir Paşa, Gürcü hükümetine 19 Şubat tarihinde verdiği bir ültimatomla Ardahan ve Artvin’in boşaltılmasını istemiştir. Bu sırada kuzeyden gelen Sovyet tehdidi altında bulunan Gürcüler Karabekir Paşa’nın ültimatomuna kayıtsız şartsız uymak zorunda kaldılar. Bölgeden geri çekilen Gürcü birliklerinin yerine 23 Şubat tarihinde Türk birlikleri Ardahan ve Artvin’e girmiştir. Türk ordusu boşaltılan yerlerde kısa sürede asayişi sağlamış ve TBMM hükümetinin otoritesini tesis etmiştir. Bu sırada Türk ordusu 11 Mart tarihinde Batum’u da almış, ancak Moskova Antlaşması ile Batum Sovyetlere bırakıldığından 28 Mart tarihinde Türk birlikleri tarafından şehir tahliye edilmiştir. Sovyetlerin kısa sürede Kafkaslarda denetimi ele geçirmesi üzerine eski antlaşmaların yerini tutmak üzere yeni Sovyet idareleriyle 13 Ekim tarihinde Kars Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma, bir yerde Gümrü ve Moskova antlaşmalarının teyidi şeklindeydi. Böylece Türkiye’nin doğu sınırları, TBMM hükümeti­nin çıkarlarına uygun bir biçimde tespit edilmiş oluyordu. Doğu Cephesi’nde güvenlik tam olarak sağlandıktan sonra bölgedeki bir kısım birlikler Batı Cephesi’ne kaydırılmış ve yılında yapılacak olan Büyük Taarruz harekâtına gereken destek sağlanmıştır.

Zekeriya TÜRKMEN

KAYNAKÇA

BOA.DUİT., Ds: , F:

ÇAKMAK, Mareşal Fevzi, Büyük Harpte Şark Cephesi Harekâtı, Ankara

seafoodplus.info ATASE Arşivi: , Kls: 23, Ds: 91, F:

seafoodplus.info ATASE Arşivi: , Kls: 23, Ds: 91, F:

seafoodplus.info ATASE Arşivi: , Kls: 28, Ds: (), F:

seafoodplus.info ATASE Arşivi: , Kls: 28, Ds: (), F:

seafoodplus.info ATASE Arşivi: , Kls: 5, Ds: 22, F:

seafoodplus.info ATASE Arşivi: , Kls: 5, Ds: 22, F:

seafoodplus.info ATASE Arşivi: , Kls: , Ds: 20, F: 10,

seafoodplus.info ATASE Arşivi: , Kls: , Ds: 20, F: 10,

Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, S 41, Eylül , Vesika:

Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, S 41, Eylül , Vesika:

Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, S 54, , Vesika nr:

KARABEKİR, Kâzım, İstiklâl Harbimiz, Yay. Hz. Faruk Özerengin, İstanbul

ÖZTOPRAK, İzzet, “Düzenli Ordunun Kuruluşu”, İkinci Askerî Tarih Semineri Bildiriler, Ankara , s

SABİS (Paşa), Ali İhsan, Harp Hatıralarım, İstiklal Harbi ve Gizli Cihetleri, C. V-VI, İstanbul

TBMM. ZC., C.I, s.

TÜRKMEN, Zekeriya, Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması, Ankara

TÜRKMEN, Zekeriya, Yeni Devletin Şafağında Mustafa Kemal (Ekim Ocak), Ankara

25/06/ tarihinde seafoodplus.info adresinden erişilmiştir

Görüntülenme Sayısı

Doğu Cephesinde Kimlerle Savaşıldı? Doğu Cephesi Kahramanları Ve Kısaca &#;zeti


Kurtuluş Savaşı nedenleri ve sonuçları açısından çok önemli savaşlardan birisi olmuştur. Bu savaşta birçok cephe açıldığı görülmüştür. Bu cephelerden biriside Doğu Cephesi olmuştur.

Doğu Cephesinde Kimlerle Savaşıldı?

Doğu Cephesi, yılları arasında faaliyet göstermiş olan bir cephedir. Bu cephede birçok çetin mücadele meydana gelmiştir.

Ermeni birlikleri sınırlarımıza kadar gelerek halka zulüm etmiştir. Ermenilerin amacı Doğu Anadolu'da bir Ermeni Devleti kurmaktı. Bu amaç için çeşitli saldırılar yapmaya başlamışlardır. Doğu Cephesi'nde Ermeniler ve Gürcüler ile savaş yapılmıştır.

Doğu Cephesi Kahramanları ve Kısaca Özeti

Doğu Cephesi'nde yer alan komutan Kazım Karabekir Paşa, Ermenilerin ilk fırsatta Erzurum ve çevresini alma niyetleri olduğunu görmüştür. Ermeniler durdurmak için önlem alınması gerektiğini düşünen Kazım Karabekir, TBMM'ye bilgi vermiştir. TBMM'nin kararları doğrultusunda Ermeniler'e karşı askeri harekata karar verilmiştir.

Askeri Harekat Kararı ile Ermeniler'e karşı savaş başlatılmıştır. Taarruz 7 Haziran yılında başlatılmıştır. Ancak Rus Sovyet Hükümeti'nin araya girmesiyle bu taarruz ertelenmiştir.

Ermeniler ise durmayarak işgallerine devam etmiştir. Gürcüler ve Emeniler Türk topraklarına karşı işgale başlamışlardır. Bunun üzerine Kazım Karabekir ve Türk ordusu harekete geçerek Kars zaferini kazanmışlardır.

30 Ekim yılına gelindiğinde ise Ermeniler kesin olarak yenilgiye uğratılmıştır. 3 Aralık yılında yapılan Gümrü Antlaşması ile Doğu Anadolu tamamen kurtarılmıştır.

Doğu Cephesi Kahramanları

Haberin Devamı

Kâzım Karabekir

Rüştü Paşa

Osman Nuri Koptagel

Cavit Erdel

Halit Karsıalan

Kâzım Orbay

Anadolu&#;da Türk-Ermeni İlişkilerine Genel Bir Bakış ()

yılları arasında Anadolu’daki Türk-Ermeni ilişkileri incelenirken önce Anadolu’da ki Türk ve Ermeni milletleri arasındaki münasebetlerin durumu ortaya konulacak, daha sonra ise Doğu ve Güney cephelerindeki mücadelelere değinilecektir.

Anadolu Vilayetlerindeki Türk-Ermeni İlişkileri

Mondros Mütarekesi&#;nin imzalanması üzerine Ermeniler, İngilizlerin de yardım ve kışkırtmalarıyla yeniden organize olmaya başlamışlardır. Sevk ve iskana tabi tutulan Ermenilerin de geri dönerek faaliyetlerine kaldıkları yerden devam etmeleri Türk-Ermeni ilişkilerinde kısa bir süre de olsa devam eden bahar havasını dağıtmıştır (Akşin, , s. 32).

Hükümet, Temmuz&#;unda neşrolunan patrikhane nizamnamesini ’de yürürlükten kaldırmış, (Sabah, No: , 21 Kasım ) bundan sonra Ermeni Patriği Zaven Efendi, İstanbul&#;a dönmüştür (Sarıhan, , s. ). İstanbul’a döndükten sonra hükümete bir şikayet dilekçesi sunan Zaven Efendi, memlekette asayişin olmadığını, İslamların silahlandırılarak Ermenileri tehdit ettiklerini ileri sürmüştür (Sarıhan, , s. ).

Patrik Zaven Efendi, Anadolu&#;daki durumun vahim olduğunu, Hıristiyanların hayatlarının tehlikede bulunduğunu, Erzincan ve Erzurum havalisinden bir çok ailenin Mersin ve Adana iskelelerine gelmekte olduklarını, Hıristiyanlara Kuva-yı Milliye&#;ye iltihak etmelerini ve aksi takdirde bir kaç gün zarfında oralardan gitmelerinin ihtar edildiğini iddia etmiştir.

Zaven Efendi, İngiliz Yüksek Komiseri Robeck&#;e de bir mektup yazarak, Bolu&#;da Kemalist çetelerin Ermenileri diri diri yaktığını ileri sürmüş ve Mustafa Kemal&#;in yeni cinayetlerine karşı İtilaf devletlerinin tedbir almasını istemiştir. Hükümet kuvvetlerinin Bolu&#;yu 14 Ağustos&#;ta isyancılardan kurtardığı gün Ermeni mahallesinde yangın çıkmıştı (Sarıhan, , s. ).

Fakat Anadolu&#;dan gelen haberler gerçeğin böyle olmadığını ve Patrik Efendi&#;nin iddialarının asılsız ve gerçek dışı olduğunu ortaya koymuştur. Onikinci Kolordu Komutanlığı&#;ndan gelen 12 Ekim tarihli telgraf, ne Ermeni ve ne de Rumların hiç bir saldırıya maruz kalmadıklarını, emniyet, mal ve canlarına oldukça itina edildiğini ve asayişin devam etmekte olduğunu bildirmektedir. Ancak yaklaşık olarak iki aydan beri Rum ve Ermenilerin çok miktarda seyahat belgesi alarak İzmir ve Adana taraflarına gittikleri, Kayseri ve Niğde&#;de nasihat yoluyla bu seyahatlerin önüne geçilmek istendiği ve her türlü teminat verildiği, bu meseleyle ilgili olarak Fırka kumandanıyla Kayseri Ermeni metropolidinin görüştüğü, gerek ahali ve gerekse metropolidin bu seyahatlerinin hiç bir endişe eseri olmadığını ve sırf ticaret maksadıyla olduğunu söyledikleri de Onikinci Kolordu Komutanlığı&#;ndan gelen telgrafta yer almıştır. Ayrıca Ankara&#;dan gelen 11 Ekim tarihli telgrafta da asayişi bozacak hiç bir olay olmadığı bildirilmiştir (İkdam, No: , 19 Ekim ).

Tokat, Erbaa, Kavak, Çarşamba, Merzifon, Vezîrköprü gibi yerlerden mahalli cemaat-i gayr-i Müslime ileri gelenlerinin imzalarıyla, Üçüncü Kolordu Kumandanı Salahaddin Bey’e gönderilen yazılarda da, Ahalî-i İslamiyye tarafından Hıristiyanlara tecavüz edilmekte olduğu yalanları tekzîp edilmiştir (Ermeniler, , s. ).

Yine Amasya&#;daki Rum ve Ermeniler tarafından da buna benzer bir telgraf gönderilmiş, Anadolu ahvalinin güya vahim ve Hıristiyanların hayatının tehlikede olduğu ve Hıristiyan ahaliye Kuva-yı Milliye&#;ye iltihak etmeleri, aksi takdirde bir kaç güne kadar memleketi terke mecbur edilecekleri rivayetlerini esefle duyduklarını, halbuki herkesin tam bir emniyet içinde ve Müslümanlarla ahenk halinde yaşadıklarını bildirmişlerdir (Gökbilgin, , s. 99).

İstanbul&#;da Alemdar gazetesinde çıkan bir yazıda, Ali Fuat Paşa&#;nın, Ankara&#;yı kan ve ateş içinde bıraktığı, tehcirler, taktiller, soygunculuklar ika ettiği ve bu yüzden Ankara&#;da genel göç başladığının iddia edilmesi üzerine, bu yöredeki Ermeni Murahhasa Vekili Agişe, Ermeni Katolik Ruhani Reisi Merges, belde Müftüsü Rıfat, Belediye Reisi Ali ve öğretmenlerden Arif Beyler, iddiaların gerçek dışı olduğunu, yörede asayişin yerinde olduğunu, Alemdar&#;da çıkan iddiaların iftira olduğunu ve istiyorlarsa Alemdar muharrirlerinin gerçek durumu yerinde görebileceklerini belirten bir telgrafı bütün gazetelere göndermişlerdir. (Vakit, No: , 1 Kasım )

Anadolu&#;dan gelen bütün haberler, Ermenilerin durumunun iyi olduğunu göstermiştir. İstanbul&#;dan Kayseri&#;ye gönderilen bir Ermeni papazı Jamanak gazetesine gönderdiği yazıda Kayseri ahvali hakkında bilgiler vermiş; “Ürgüp&#;te bizi karşılayan Ermeni, Türk ve Kürt ahalinin hal ve davranışlarından asayişin yerinde olduğunu anladım. Mezhep değiştiren Ermeniler konusunda ise kaymakam beyin onlara kendi kendilerine karar verme yetkisini verdiğini, sarıklarını çıkarıp kiliseye gitmekte serbest olduklarını beyan etmiştir” (Vakit, No: , 28 Aralık ).

Bu tekziplerden de anlaşılacağı üzere Anadolu&#;daki Ermenilerin durumu iddiaların aksine gayet iyiydi ve hayatlarının tehlikede olduğu ve Kuva-yı Milliye&#;ye katılmadıkları takdirde memleketi terke mecbur edilecekleri yönündeki iddiaların gerçekle bir alakası yoktu. Bu iddialar İstanbul merkezli olarak yayılmış ve milli uyanışı baltalamak maksadıyla yapılmıştı.

Ermeni gazeteleri, Adapazarı vesair yerlerde Türkler ve Ermenilerin birbirleriyle hoş geçinmeye başladıklarını, Hıristiyanlara karşı kötü muamelede bulunulmaması hususunda duvarlara beyannameler yapıştırıldığından gayrimüslimlerin korku ve heyecanın da giderilmiş olduğunu yazmışlardır (İkdam, No: , 21 Mart ).

Samsun Ermenileri de Büyük Millet Meclisi&#;ne hitaben bir telgraf çekip, Patrik Zaven Efendi ve diğer Ermeni ileri gelenlerinin hareket tarzlarını eleştirmişlerdir. Samsun Ermenileri bu telgrafta özetle; “Patrik Zaven Efendi ve diğer Ermeni ileri gelenlerinin, Avrupa kapılarında dolaşacağına ve batı emperyalistlerinin fikrine alet olacağına doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşa&#;nın yanına gelmelerinin daha iyi olacağını beyan etmişlerdir” (Vakit, No: , 15 Mayıs ).

Görüldüğü üzere Anadolu&#;daki Ermenilerin büyük bir kısmı Türk devletine bağlılığı sürdürüyor, hatta İstanbul&#;daki Patrikhane&#;ye karşı bile tavır alıyorlardı. Onların durumları iddiaların aksine kötü değil, oldukça iyiydi.

Yine yılı içersinde Anadolu&#;da Hıristiyanlara zulüm yapıldığına dair Avrupa&#;da bir takım neşriyat yapılmaya başlanmıştır. Bütün bu haberlerin kaynağı Amerikalı Binbaşı Yavel&#;dir. Elazığ Amerikan Şark-i Karib Muavenet Heyeti&#;nin Harput şubesi eski müdürü olan Yavel, Milli hükümet tarafından Ermenilerin devamlı baskı altında bulundurulduklarını ve son olarak bir kıtale maruz kaldıklarını iddia etmiştir. Bu şahsın, Anadolu&#;da nifak için çalıştığı anlaşıldığından, hükümetçe Anadolu’yu terketmesi istenmiş, buna gücenerek Halep&#;e giden Mister Yavel ve bir arkadaşı garazkarane suçlamalarda bulunmuştur. Bu şayialar tamamen asılsız ve yalandır. Anadolu&#;nun muhtelif noktalarında bulunan Amerikalılardan gelen haberler de Anadolu&#;da sükun ve asayişin yerinde olduğunu ve Hıristiyanlar için endişe verici bir hal olmadığını bildirmektedir.

Ankara Hariciye Vekaleti de bu iddiaları kati surette tekzip etmiş ve gerek Harput&#;ta gerek Anadolu&#;nun çeşitli noktalarında bulunan Amerikalıların şahitliklerine müracaat edilebileceğini belirtmiş, Amerika Muavenet Heyeti temsilcileri de, Harput&#;ta Hıristiyanların katliyle ilgili iddiaların asılsız olduğunu Washington&#;a bildirmiştir (Vakit, No: , 22 Mayıs ).

Dahiliye Vekaleti de, Ermenilere ve Rumlara karşı kanuna aykırı hiç bir harekette bulunulmadığını söylemiş ve suçlamaları kati surette reddetmiştir (Vakit, No: , 24 Mayıs ).

6 Mayıs tarihli Times gazetesinde yayınlanan bu suçlamaları gerçekmiş gibi değerlendiren İngilizler Anadolu&#;ya tahkikat heyetleri gönderebilmek için harekete geçmişler, bu münasebetle Avam Kamarası&#;nda Mister Chamberlain, müttefiklere, Anadolu&#;ya bir heyet-i tahkikiyye gönderilmesi teklifinde bulunmuş, İngiltere&#;nin derhal Anadolu mıntıkalarına komiserler gönderilmesini teklif edeceğini beyan etmiş, diğer devletler komiserler gönderilmesini kabul etmezlerse İngiltere bir komiser gönderecektir (Vakit, No: , 19 Mayıs ) demiştir.

Anadolu&#;da yaşayan Ermeni ve Rumlar, Avrupa matbuatında çıkan ve İngiltere&#;nin de hemen sahiplendiği bu asılsız iddia ve iftiralara en iyi cevabı vermişlerdir. Rum ve Ermeni cemaatlerinin ileri gelenleri Binbaşı Yavel&#;in şuçlamalarını şiddetle reddederek Elazığ, Malatya, Kastamonu, Çorum Ermeni ve Rum cemaatleri muteberan ve ruhanileri, gördükleri iyi muameleleri anlatmışlar ve bu durumu protesto etmişlerdir (Vakit, No: , 4 Haziran ).

Doğu&#;da Ermenilerle Savaş

Mondros Ateşkes Antlaşması&#;nın hükümlerine göre Türk ordusu savaş sırasında ele geçirdiği bölgelerden geri çekilince oradaki halk Ermenilere karşı savunmasız bir hale düştü. Ermeni çeteleri Karaurgan&#;da, Sarıkamış&#;ta Kars&#;ta Müslüman halka saldırılarda bulunmuş, birçok kişiyi katletmişlerdi. Ermenilerin 24 Eylül&#;de Bardız bölgesinden taarruza başlamaları üzerine, Doğu Cephesi Komutam Kâzım Karabekir Komutasında 28 Eylülde başlatılan harekâtta, Türk Ordusu birkaç gün içinde Sarıkamış bölgesini almış, bir ay sonra yeniden ilerleyerek Kars&#;ı kurtarmış ve 7 Kasımda Gümrü&#;yü işgal etmişti. Bunun üzerine, Ermeniler barış isteyince, önce bir ateşkes Anlaşması, 2 Aralık’ta da Gümrü Barış Antlaşması yapılmıştır. Gümrü Antlaşması Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin bir yabancı devlet ile yaptığı ilk uluslararası antlaşmadır. Gerçi bu Antlaşma, Kafkasya&#;da ortaya çıkan gelişmeler sonucu, onaylanamadığı için yürürlüğe girmemiş ve yerini, Gürcistan ve Azerbaycan ile ilgili konularla birlikte, 16 Mart günü Moskova&#;da imzalanan Moskova Antlaşması’na bırakmıştır.

Güney Cephesi

Mondros Mütarekesi&#;nin imzalanmasından hemen sonra bölgeyi işgal etmeye başlayan Fransızlar, Kilikya&#;da &#;Ermeni Politikası&#; takip etmişler, Ermenilere askerî harekatta yer vermişler, Kilikya bölgesini idari yönden Ermenileştirmeye çalışmışlardır (Akyüz, ).

Adana Cephesi

Adana&#;daki yerli Ermeniler Fransızları bir kurtuluş ordusu gibi karşılamışlar, Fransız-Ermeni birlikleri bazı köylere saldırarak ahaliden bir kısmını öldürmüş, köyleri de yakmıştır. Ermeniler Haçin civarındaki köylerde Müslüman ahaliden bazılarını yollarda katledilip, kadınları kocalarının yanlarından zorla dağa kaldırmışlardır (Mezalim, , s. 72).

Fransızlar, Adana bölgesini işgal ettikten sonra, Türk kuvvetleri tarafından güç durumlara düşürülmüş, Toroslar ve Adana ovasında Kuva-yı Milliye&#;nin baskıları, Fransızlara ağır kayıplar verdirmiş ve Pozantı&#;da kuşatılan Fransız taburu çekilmek zorunda kalınca yolda baskına uğramış ve esir edilmiştir.

19 Temmuz &#;de Tarsus&#;u Fransızlardan kurtarmak için sabahın erken saatlerinde başlayan Türk taarruzu, bir kaç saat içinde gelişmiş ve büyük bir başarı ile sonuçlanmıştır. Adana ve havalisinde, yılı başına kadar, Fransızları birçok savaşta yenilgiye uğratan Milli kuvvetler, Feke, Kadirli, Kozan, Karaisalı, Bahçe, Pozantı ve Saimbeyli&#;yi, Fransız ve Ermenilerin müşterek işgalinden kurtarmış, Fransızların sömürgeci emellerini, Ermenilerin de devlet kurma çabalarını önlemiştir (Çelik, , s. ).

Maraş Cephesi

20 Ocak &#;de Fransızların, şehrin ileri gelenlerinden bazılarını tutuklayıp hükümet binasını işgal etmek üzere harekete geçmesi üzerine Türkler, Fransızların üzerine ateş açarak geri püskürttüler. Böylece başlamış olan savaş 23 Ocak&#;ta Fransızların şehri top ateşine tutmasıyla devam etti. Fransızlar Ermenilerle beraber Maraş İslamlarını kiliselerden top ve mitralyöz ateşine tutmuşlar, şehirde yangın çıkmış ve bir çok Müslüman ölmüştü (Mezalim, , s. 78). Türkler savunma tedbirleri almaya çalışırken, Maraş&#;ta Fransız ve Ermenilerin Müslümanlara yaptıkları katliamlar dayanılmaz bir hal almıştır.

1 Şubat&#;tan itibaren Maraş&#;ta savaş daha da şiddetlenmiş, 6 Şubat&#;ta Islahiyye tarafından gelen ve iki topları da bulunan kişilik bir Fransız birliği, Maraş&#;a saat mesafede milli kuvvetler tarafından durdurulmuş, kişilik bir Fransız birliği, bir dağ bataryası ile şehre yaklaşarak bombardımana tutmuştu. 11, 12 Şubat gecesi Fransızlar, daha fazla dayanamayarak Islahiyye&#;ye doğru kaçmışlardı. Maraş&#;ta ölen ve yaralanan düşmanın sayısı oldukça fazlaydı. Maraş&#;ta uğradıkları yenilgi Fransızları derinden etkilemiş, prestij ve moralleri bozulmuştu.

Urfa Cephesi

Urfa&#;yı işgalci güçlerin elinden kurtarmak isteyen milli kuvvetler, 9 Şubat tarihinde Urfa&#;ya taarruz ettiler. Urfa&#;daki Fransız kuvvetleri, er, 12 makineli tüfek ve bir süvari takımından oluşan bir tabur kadardı. Ayrıca bu kuvvete, kadar silahlı Ermeni de katılmıştı. Fransızlar, 8 Nisan tarihinde, Urfa Mutasarrıfı Ali Rıza Bey&#;e bir mesaj göndererek yerel bir mütareke istediler. Bunun sonunda da Urfa&#;dan çekileceklerini bildirdiler. Fransızların mütareke istekleri kabul edilerek anlaşma yapıldı. Fransızlar, 11 Nisan günü erken saatlerde Urfa&#;yı boşalttılar (Ermeni Sorunu, ).

Antep Cephesi

29 Ekim günü şehre giren Fransız kuvvetlerine Türk direnişi daha işgalin ilk günlerinde başlamıştı. 5 Kasım günü Akyol Cami’ndeki Türk bayrağının bir kaç Ermeni genci tarafından indirilmesi üzerine patlama noktasına gelmişti. Türk toplumunun bu tepkisi karşısında Fransızlar Ermeni alayına mensup birlikleri Antep&#;ten uzaklaştırmak mecburiyetinde kaldılar (Çay, ).

Ermeni alayının şehirden çıkarılmasına rağmen olaylar devamlı tırmanış gösterdi. Antep&#;te asıl direnişi başlatan olay, 21 Ocak günü annesine sarkıntılık eden Fransız askerlerine karşı koymak isteyen 12 yaşında bir Türk çocuğunun süngülenerek öldürülmesi olayı oldu.

Milis çetelerinin ilk büyük başarısı 12/13 Ocak günü Araplar Köyü baskını ile gerçekleşti. kişiden oluşan Fransız kuvvetlerinin tamamına yakını imha edildi. Şahin Bey emrindeki kişilik çetesiyle Antep-Kilis yolunu kontrol altına almış, Fransızlara büyük kayıplar verdirmişti. Fransızlar,Mart ayı içinde büyük hazırlıklar yaparak 24 Mart&#;ta taarruza geçmişler, nihayet 28 Mart&#;ta Kilis yolunu açabilmişlerdi.

1 Nisan &#;de başlayan Türk direnişi Fransızları çok zor duruma sokmuş, Fransızlar nefes alabilmek için Ankara&#;da Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile mütareke yapmak zorunda kalmışlardı. Bu arada iyice yıpranan Fransızlar zaman kazanmaya çalışıyorlardı. Antep&#;teki direnişi yıkabilmek için, büyük bir hazırlığın içine girmişlerdi. Nihayet 8 Ağustos günü saldırıya geçen Fransızlar Antep&#;e girmeye muvaffak olmuşlardı. Fakat Antep halkının şehri savunmadaki kararlılığı, 11 Ağustos &#;den 8 Şubat &#;e kadar büyük gayretlerle devam etti. 6/7 Şubat &#;de Antepliler Fransız kuşatmasını yararak şehirden çıkmak istemişler, fakat bunda da başarılı olamamışlardı. Fransızlar 8 Şubat&#;ta şehre tamamen hakim olabilmişlerdi (İstiklal Harbi, ).

Milli kuvvetlerin başarılarını takiben, yöredeki savaşlarda kuvvetlerinin başarı kazanamadığını gören ve Adana ve havalisinde tutunamayacağını anlayan Fransa Hükümeti, Ankara Hükümeti ile uzlaşmanın kendi çıkarlarına daha uygun olacağını anlamış ve görüşmelere başlamak istemişti (Çelik, ).

Fransız Başbakanı tarafından Türklerle anlaşma yapmak üzere Franklin Bouillon görevlendirildi. Antlaşma çetin ve uzun süren tartışmalar sonunda 20 Ekim tarihinde Ankara&#;da imzalandı.

Ankara Antlaşması&#;nın imzalanması ve Türk-Fransız Karma Komisyonu&#;nun, Fransızlar tarafından yörenin tahliyesi konusunda çalışmalara başlaması üzerine, işgal müddetince Türk ve Müslüman halka uyguladıkları insanlık dışı işkence ve davranışlar nedeniyle, bu kez Ermeni komitecilerinin bizzat kendileri canlarını kurtarmanın telaşı içine düştüler ve ülkeyi terk ettiler.

Kaynakça

Akşin, Sina (), İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul

Akyüz, Yahya (), Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu, Ankara

Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar&#;da ve Anadolu&#;da Ermeni Mezalimi(),c. III, Ankara

Belgelerle Ermeni Sorunu(), Ankara

Çay, Abdulhaluk (), &#;Milli Mücadelede Gaziantep&#;, Şahinbey Semineri Bildiri Kitabı, Ankara

Çelik, Kemal (), Milli Mücadele&#;de Adana ve Havalisi, Ankara

Gökbilgin, Tayyib (), Milli Mücadele Başlarken, Ankara

İkdam

Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, () Ankara

Sabah

Sarıhan, Zeki, () Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Ankara

Türk İstiklal Harbi Güney Cephesi(), Ankara

Vakit

Doğu Cephesi - Kurtuluş Savaşı

Doğu cephesi, Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya'da açılan yılları arasında faaliyet göstermiş bir savaş cephesidir.

Ermeni Devleti, Rusya’da Çarlık sisteminin yıkılıp yerine Sosyalist bir devlet kurulması üzerine ’de ortaya çıktı. Taşnak Partisi tarafından idare ediliyordu. Ermeniler, sınırlarımıza saldırıyor, Müslüman halka aşırı zulüm, haksızlık ve katliam yapıyordu. Bunun üzerine, TBMM Ermenilere karşı askeri harekete geçilmesine karar verdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, İcra Heyeti’ne (Bakanlar Kuruluna) mütareke hükümlerine uyularak boşaltılan “Evliye-i Selase” (doğuda bulunan 3 ilimiz) Kars, Artvin ve Ardahan’ın tekrar geri alınması için gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki vermişti. Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa 30 Mayıs ve 4 Haziran tarihinde Doğu’daki durum hakkında hükümete rapor verdi. Bu raporda, “Ermenilerin ilk fırsatta Erzurum’u dahil ellerine geçirmek için teşebbüslerde bulunacakları, Ermeni ordusuna karşı hakim ve müsait bir vaziyet almanın sorunluluğu, Brest Litovski ve Batum Antlaşması ile Türkiye’ye bırakılan Evliye-i Selase’yi işgal etmek üzere harekete geçmenin gerekliliği” açıklanmış ve hükümetçe de bu durum uygun görülmüştür.

Taarruz için 7 Haziran’da emir verildi. Ancak, Sovyet Dışişleri Bakanı’nın Ermenistan, İran ve Türkiye sınırlarının belirlenmesinde, Rus Sovyet Hükümeti’nin arabuluculuğu ile meselenin siyasi yollardan halledilmesinin mümkün olduğunun bildirmesi üzerine, ordunun taarruzu geciktirilmiştir. Bu arada Ermenilerin, Türk topraklarına ve halkına karşı tecavüzü, Oltu’yu işgal etmeleri ve Gürcülerin de 25 Temmuz’da Artvin’i almaları üzerine, 28 Eylül ’de ordumuz taarruza geçti. 29 Eylül’de Sarıkamış, 30 Ekim’de Kars ( Kolordu Kafkas Tümeni Komutanı Albay Halit Bey (Karsıalan) yönetiminde), 7 Aralık gecesi imzalandı.

Osmanlı’da Ermeniler Millet-i Sadıka diye anılmıştır. Ermeni meselesi ilk kez Berlin Antlaşması’nda ortaya çıkmıştır (). Ermeniler amaçlarına ulaşabilmek için Taşnak ve Hınçak cemiyetlerini kurmuşlardır. Ermeniler, II. Abdülhamid’e suikast düzenlemişler, fakat başarılı olamamışlardır (). En son yüzyıl sonlarında Van, Erzurum, Bitlis ve Sason civarında ayaklanmışlardır. ’te Ermeniler Van ve Sivas’ta katliam yapmışlar ve ’te Tehcir Kanunu ile Suriye’ye göç etmek zorunda bırakılmışlardır. General Harbord, Doğu Anadolu ile ilgili bir rapor hazırlamış, raporda Ermenilerin yaşadıkları Osmanlı topraklarında Türk nüfusundan fazla olmadığı açıklanmıştır.

24 Eylül ’de Ermeniler saldırıya geçmiş, Türk Ordusu Misakı Milli sınırlarına kadar ilerlemiş ve Kars Zaferi kazanılmıştır.

Bu cephede Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak isteyen Ermeniler ile savaşılmıştı. TBMM Hükümeti Kolordu komutanı Kazım Karabekir Paşa’yı Doğu Cephesi Komutanlığına atadı. 9 Haziran ’de harekete geçen Kazım Karabekir Paşa 30 Ekime Ermenileri kesin bir mağlubiyete uğratarak Doğu Anadolu’nun tamamını kurtardı. Ermenilerin isteği üzerine Gümrü Antlaşması imzalandı (3 Aralık ).

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir