insan sevdiği kimse veya sevdiği iş yüzünden gelecek sıkıntılara katlanır / Турецкий с любовью - Masa Tenisi Ve Masa Tenisi

Insan Sevdiği Kimse Veya Sevdiği Iş Yüzünden Gelecek Sıkıntılara Katlanır

insan sevdiği kimse veya sevdiği iş yüzünden gelecek sıkıntılara katlanır

JEAN CHARDİN VE SEYAHATNAMESİ

ÖZET Ömer Seyfettin, Türk hikâyeciliğin en önemli isimlerinden birisidir. Olayların yaşandığı dönemle ilgili bize çeşitli ipuçları veren Maupassand tarzındaki kısa, yer yer mizahi hikâyeleri; sade bir Türkçe ile yazıldığı için günümüze kadar çok okunagelmiş ve klasikleşmiştir. Bazı öykülerinde kendi çocukluk anılarına yer vermesi, bazılarında da çocuk kahramanları anlatması; onun bir çocuk edebiyatçısı olarak algılanmasına neden olsa da yaşadığı 36 yıllık kısa ömründe, yazarın çocuk edebiyatçısı olma gibi bir amacı olmamıştır. Bu çalışma ile Ömer Seyfettin’in seçme hikâyelerindeki çocuk ve çocukluk unsuru; hikâyelerdeki olay, kurgu, dil ve anlatımın çocuklar üzerinde meydana getireceği olası etkiler incelenerek yazarın çocuk edebiyatındaki yerinin sorgulanması amaçlanmıştır. 'ü aşkın hikâyesi mevcut olmasına karşın çocukların, yazarı sadece birkaç bilindik hikâyesinden tanıdığı gerçeğinden yola çıkarak kütüphanelerin çocuk kitaplıklarında sıkça görülen on dokuz (19) hikâye, bu kıstaslara göre incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Değerlendirmeye alınan öyküler şunlardır: Diyet, Kaşağı, And, Gizli Mâbed, Forsa, Bomba, Kütük, Başını Vermeyen Şehit, Ferman, Pembe İncili Kaftan, Topuz, İlk Cinayet, Yalnız Efe, Perili Köşk, Üç Nasihat, İlk Namaz, Yüksek Ökçeler, İlk Düşen Ak, Falaka. Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi desenine uygun olarak yürütülmüş, elde edilen bulgular betimsel analizlerle yorumlanmıştır. Yapılan incelemelerde bu hikâyelerden yalnızca 7’sinin (Kaşağı, And, İlk Cinayet, İlk Namaz, Yalnız Efe, İlk Düşen Ak ve Falaka) çocuk ya da çocukluk ile alakalı olduğu, geri kalanlarda herhangi bir çocuk figürü içermediği ya da çocukluk kavramı ile ilgili olmadığı; hatta “Topuz, Başını Vermeyen Şehit, Bomba, Ferman” hikâyelerinde çocuklar bir yana, yetişkinlerin bile okurken ürperecekleri bazı şiddet ve ölüm sahneleri içermesi dolayısıyla çocuk psikolojisi açısından sakıncalı olarak değerlen¬dirilebilecek şiddet unsurlarının yer aldığı görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Ömer Seyfettin, çocuk edebiyatı, çocukluk, öykü ve çocuk psikolojisi, hikâye.

katlanır

  • gülü seven dikenine katlanır — insan sevdiği kimse veya sevdiği iş yüzünden gelecek sıkıntılara katlanır anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz görür, gönül katlanır — kişi, sevdiği bir kimsenin uzak yere gitmesi durumunda onunla görüşmekten umudunu keser, ayrılığa katlanır anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz görmeyince gönül katlanır — yakınımızda bulunmayanların özlemine, acısına daha kolay dayanabiliriz anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt&#; …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gül — is., bit. b., Far. gul 1) Gülgillerin örnek bitkisi (Rosa) 2) Bu bitkinin katmerli, genellikle kokulu olan çiçeği Birleşik Sözler gülabdan gülbahar gülbank gülbeşeker gül böceği gül böreği …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • paravan — is., Fr. paravent 1) Menteşelerle birbirine bağlı birkaç parçadan oluşan ve yapılarda bazı bölümleri ayırmakta kullanılan, katlanır, taşınır çerçeveli perde Merdivenin başındaki paravanın arkasında garip bir sahne gördüm. A. Gündüz 2) sf., mec.&#; …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • akılsız başın cezasını ayaklar çeker — bir işte düşüncesiz ve ihmalkâr davranan kişi her türlü olumsuz sonuca katlanır anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • akılsız iti (veya köpeği) yol kocatır — bir işte düşüncesiz ve ihmalkâr davranan kişi her türlü olumsuz sonuca katlanır anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • şakaya gelmek — şakaya katlanır olmak Öyle zannedildiği gibi şakaya gelecek bir adam olmadığını göstermek için bu, ne güzel bir fırsattı! R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • PARAVAN(A) — İtl. Eskiden haremle selâmlığı ayıran ve şimdi de ilk bakışta görülmesi caiz olmıyan yerleri örten perdeler. * Daha ziyade kapıların dışına veya içine konan, katlanır, taşınır tenteneli perde. * Gizleme vasıtası …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • TRADITIONAL CULTURE OF THE TURKIC PEOPLES IN THE CHANGING WORLD ҮЗГƏРЕП ТОРУЧЫ ДӨНЬЯДА ТӨРКИ ХАЛЫКЛАРНЫҢ ТРАДИЦИОН МƏДƏНИЯТЕ

    This article is brought to the attention of general human culture starting circular dance. It is assumed that these dances are original outlook of ancient people associated with the cult of the sun. Associated with the cult of the sun and the circular shape the place where people live. It provides information about the reflection of people dancing on the material culture samples. Key words: the cult of the Sun, image of dancing people, pitcher, carpet, circle dances. В статье доводится внимание на общечеловеческую начальную культуру круговых танцев. Предполагается, что такие танцы являются изначальным мировоззрением древних людей связанный с культом Солнца. Связывается с культом Солнца и круговые формы место проживания людей. Дается информация об отражении танцующих людей на образцах материальной культуры. Ключевые слова: культ Солнца, изображения танцующих людей, кувшин, ковёр, круговые танцы.

    Folklor Akademi Dergisi, Cilt 3 - Sayı 3,

    %(1)% found this document useful (1 vote)
    36 views pages

    Description:

    Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksınız dergide yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

    Copyright

    Available Formats

    PDF, TXT or read online from Scribd

    Share this document

    Share or Embed Document

    Did you find this document useful?

    Description:

    Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksınız dergide yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

    Copyright:

    Available Formats

    Download as PDF, TXT or read online from Scribd
    %(1)% found this document useful (1 vote)
    36 views pages

    Description:

    Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksınız dergide yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

    Copyright:

    Available Formats

    Download as PDF, TXT or read online from Scribd

    Cilt 3 /
    issn: X

    Uluslararası Hakemli Dergi


    International Refereed Journal
    Yılda üç sayı çıkar
    Three issues in a year
    fad
    Folklor Akademi Dergisi
    Folklore Academy Journal
    FOLKLOR AKADEMİ DERGİSİ
    Folklore Academy Journal


    Cilt: 3 Sayı: 3

    e-ISSN: X
    Sahibi/Owner
    Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Derneği Adına
    Bican Veysel YILDIZ

    Baş Editör/Chief Editor


    Prof. Dr. Işıl ALTUN (Kocaeli Üniversitesi)

    Bu Sayının Editörü / Editor of This Issue


    Dr. İsmail ABALI (Iğdır Üniversitesi)

    Editörler/Editors
    Prof. Dr. Hanife Dilek BATİSLAM (Çukurova Üniversitesi)
    Doç. Dr. Sibel TURHAN TUNA (Muğla Üniversitesi)
    Dr. Çiğdem AKYÜZ ÖZTOKMAK(Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi)
    Dr. Şakire BALIKÇI (Mardin Artuklu Üniversitesi)
    Dr. Erhan SOLMAZ (Uşak Üniversitesi)
    Dr. İsmail ABALI (Iğdır Üniversitesi)

    Yabancı Dil Editörleri / Foreign Language Editors


    Rusça: Öğr. Gör. Roza KOÇKAR (Eskişehir Teknik Üniversitesi)
    İngilizce: Öğr. Gör. M. Tekin KOÇKAR (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi)

    Yayın Kurulu/Editorial Board


    Doç. Dr. Abdullah ACEHAN (Dumlupınar Üniversitesi)
    Dr. Özgür ERGÜN (Kocaeli Üniversitesi)
    Bican Veysel YILDIZ (Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Birliği)
    Sabri KOZ (Yapı Kredi Yayınları)

    Redaksiyon/Dizgi
    Ersin ÇELİK
    BU SAYININ HAKEMLERİ

    Prof. Dr. Ali AKAR Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi – Muğla – Türkiye

    Prof. Dr. Tanzilya KHADZHİEVA Russian Academy of Sciences-Moscow-Russia

    Prof. Dr. Metin TOPRAK Kocaeli Üniversitesi-Kocaeli-Türkiye

    Doç. Dr. Soner SAĞLAM Pamukkale Üniversitesi-Denizli-Türkiye

    Doç. Dr. Berdi SARIYEV Ankara Üniversitesi-Ankara-Türkiye

    Doç. Dr. Sibel TURHAN TUNA Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi – Muğla – Türkiye

    Dr. Hüseyin AKSOY Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi-Karaman-Türkiye

    Dr. Çiğdem AKYÜZ ÖZTOKMAK Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi-Ankara-Türkiye

    Dr. Şakire BALIKÇI Mardin Artuklu Üniversitesi-Mardin-Türkiye

    Dr. Hasan CUŞA Munzur Üniversitesi-Tunceli-Türkiye

    Dr. Uğur DURMAZ Kocaeli Üniversitesi-Kocaeli-Türkiye

    Dr. Şenel GERÇEK Kocaeli Üniversitesi-Kocaeli-Türkiye

    Dr. Derya KARACA Iğdır Üniversitesi-Iğdır-Türkiye

    Dr. Turgay KABAK Bayburt Üniversitesi-Bayburt-Türkiye

    Dr. Orhan Fatih KUŞDEMİR Amasya Üniversitesi-Amasya-Türkiye

    Dr. Erhan SOLMAZ Uşak Üniversitesi-Uşak-Türkiye

    Dr. Abdulhakim TUĞLUK Iğdır Üniversitesi-Iğdır-Türkiye

    Dr. Serhat Sabri YILMAZ Sivas Cumhuriyet Üniversitesi-Sivas-Türkiye

    Öğr. Gör. Roza KOÇKAR Eskişehir Teknik Üniversitesi-Eskişehir-Türkiye

    Öğr. Gör. M. Tekin KOÇKAR Eskişehir Osmangazi Üniversitesi-Eskişehir-Türkiye

    Bican Veysel YILDIZ Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Birliği-İstanbul-Türkiye


    Tasarım
    ACT Reklam Ajansı , Eskişehir

    Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve
    hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın
    hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksızın dergide
    yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye
    gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

    Folklor Akademi Dergisi


    IDEALONLINE, RESEARCHBIBLE, SINDEX, CITEFACTOR ve ASOS İNDEKS veritabanları
    tarafından dizinlenmektedir.

    İletişim
    funduszeue.info
    funduszeue.info
    E-posta: [email protected]
    ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI YAZARLARI DERNEĞİ
    Bağdat Cad. No/B Maltepe-İSTANBUL
    İÇİNDEKİLER / CONTENTS

    ARAŞTIRMA MAKALELERİ / RESEARCH ARTICLES


    TUVA ÇALIŞMALARI ALANINDA BİR KADIN ARAŞTIRMACI: EKATERİNA DMİTRİYEVNA
    PROKOFYEVA
    Muvaffak DURANLI
    A WOMAN RESEARCHER IN THE FIELD OF TUVA STUDIES: EKATERINA DMITRİYEVNA
    PROKOFYEVA
    MUSTAFA ÖZÇELİK’İN ŞİİRLERİNDE YER ALAN MAZMUNLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME ..
    Sefa ÇELİKÖRS
    A REVIEW ON THE MAZMUNS IN MUSTAFA ÖZÇELİK’S POEMS
    KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV DESTANI SADECE BİR AŞK HİKÂYESİ MİDİR?
    Zehra IŞIK
    IS THE EPIC OF KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV ONLY A LOVE STORY?
    OĞUZ VE KELT EPOSLARINDA RASTLANAN ESAS VE YARDIMCI TİPLER, MOTİFLER
    Fidan GASIMOVA
    THE MAIN AND AUXILIARY TYPES, MOTIFS FOUND IN THE OGHUZ AND CELTIC EPOSES

    KUŞ İSİMLERİNİN SÖZCÜK VE ANLAMSAL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
    Gurbangül MIRADOWA
    A REVIEW ON THE LEXICAL AND SEMANTIC FEATURES OF BIRD NAMES
    ADOLF PETROVİCH BERGE’NİN DOĞU ÇALIŞMALARI
    Alla İvanovna ALIYEVA
    EAST STUDIES OF ADOLF PETROVICH BERGE
    OSET HALK AFORİZMALARININ CANLANDIRMA SİSTEMİNDE KİŞİSELLEŞTİRME VE
    KARŞILAŞTIRMA
    Tsallagova Zarifa BORİSOVNA
    IMPERSONATION AND COMPARISON IN THE ARTISTIC SYSTEM OF THE OSSETIAN
    POPULAR APHORISM
    SANATSAL VE ESTETİK BİR UNSUR OLARAK EDEBİ YARATICILIKTA DESTANSI GELENEKLER

    Nerkes Akhmetovna KHUBBITDINOVA & Gulnar Vilbanovna YULDYBAEVA
    EPIC TRADITIONS IN LITERARY CREATIVITY AS A ARTISTIC AND AESTHETIC ELEMENT ..
    SERGEY ESENİN’İN ESERLERİNDE BİR HALK MASALI
    Elena Aleksandrovna SAMODELOVA
    ABOUT FOLKLORE TALE IN THE CREATION OF SERGEY ESENIN
    KARAÇAY-BALKAR NART DESTANLARI: DEBET, ALAUGAN, KARAŞAUAY
    Tanzilya KHADZHİEVA
    NART EPICS OF KARACHAIS AND BALKARS: DEBET, ALAUGAN, KARASHAWAI

    KİTAP TANITIMI / BOOK REVIEW


    TÜRK HALK HİKÂYECİLİĞİ-TÜRKİYE SAHASI
    Tuncer GÜLENSOY
    CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA DESTAN
    Zeynep Gözde KOZLU
    ÖLÜMÜ EVCİLLEŞTİRMEK: TÜRK HALK KÜLTÜRÜNDE ÖLÜM TEMELLİ MİZAH
    Hamdiye Deniz GÖKÇE
    KARS HALK KÜLTÜRÜ VE EDEBİYATI
    Esra TARHAN

    DÜZELTME / CORRECTION
    BİLGİ NOTU/DÜZELTME
    EDİTÖRDEN

    Sevgili Okur,
    Folklor Akademi Dergisi ailesi olarak yılı 3. cilt ve 3. sayısı ile yeniden
    karşınızda olmanın ve sizlerle buluşmanın sevincini yaşıyoruz. Yayın hayatına istikrarlı ve
    emin adımlarla devam eden Folklor Akademi Dergisi’nin bu sayısında, hakemlerimizin
    onayından geçmiş dördü Rusça, biri İngilizce ve biri de Türkmen Türkçesinde kaleme
    alınmış on araştırma makalesi ile dört kitap değerlendirme yazısı olmak üzere toplam on dört
    değerli çalışmayı ilginize sunuyoruz.
    Sayının ilk sırasında Muvaffak Duranlı tarafından yazılan “Tuva Çalışmaları
    Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva” başlıklı makale yer
    alıyor. Çalışmada, Sovyet Rusya’da öne çıkan kadın araştırmacılardan biri olan Ekaterina
    Dmitriyevna Prokofyeva’nın zorlu yaşam mücadelesi ile Tuva kültürüne olan katkıları ele
    alınmış. Ayrıca makalede, Prokofyeva’nın ölümünden ancak otuz üç yıl sonra
    yayımlanabilen ve Tuva kültürü ile ilgili çok yönlü çalışmaları da inceleme altına alınmış.
    Sayının ikinci makalesi ,Sefa Çelikörs’ün “Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan
    Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme” isimli çalışması. Makalede, Mustafa Özçelik’in şiirlerinde
    geçen klasik mazmunlar, şairin şiirlerinden örneklerle uygulanmış.
    Performans teori bağlamında Kuzıykürpes ile Mayanhılıv destanının analiz edildiği
    Zehra Işık’ın “Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?”
    başlıklı çalışması bu sayının üçüncü makalesi. Makalede, destan bünyesindeki aşk
    hikâyesinin yanı sıra kahramanlık motifleri de ele alınmış. Destanın, içerdiği motifler ve epik
    yapısı ile Başkurt halk kültürü başta olmak üzere Türk destan geleneği içerisinde önemli bir
    yeri olduğu tespit edilmiş.
    Fidan Gasımova’nın kaleme aldığı “Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve
    Yardımcı Tipler, Motifler” adlı makalede, Oğuz ve Kelt destanlarında temel ve yardımcı
    kahramanların tipolojisini ortaya koyan motifleri analiz edilmiş ve söz konusu topluluklara
    ait epik anlatıların tipolojik motifi açısından benzerlikler taşıdığı saptanmıştır.
    Beşinci makale Gurbangül Mıradowa’ya ait “Kuş İsimlerinin Sözcük ve Anlamsal
    Özellikleri Üzerine Bir İnceleme” adlı çalışmadır. Türkmen Türkçesi ile yazılan makalede,
    kuşların eski Türk toplumlarının birer totemi olması fikri temel alınarak bugünkü Türkmen
    Türkçesindeki kuş adlarının anlamsal ve kavramsal incelemesi yapılmıştır.
    Rusça kaleme alınan Alla İvanovna Aliyeva’nın “Adolf Petrovich Berge’nin Doğu
    Çalışmaları” adlı makalesinde, ünlü oryantalist Adolf Berge’nin çalışmalarına bütüncül bir
    yaklaşım tarzı sergilenmiş, ayrıca Berge’nin İran kaynaklarından yaptığı çeviriler, Kafkasya
    bölgesi üzerinde yaptığı incelemeler ele alınmıştır. Rus dilinde yazılmış bir başka çalışma ise “Oset
    Halk Aforizmalarının Canlandırma Sisteminde Kişiselleştirme ve Karşılaştırma” adlı makaledir. Sayının yedinci makalesini
    oluşturan bu yazı Tsallagova Zarifa Borisovna tarafından kaleme alınmış. Çalışmada, Oset halk
    aforizmalarının kişileştirme ve karşılaştırmalarının analizi yapılmış; bu şiirsel ifadelerin Oset halk
    kültürünün derin anlamlarının kavranması için bir anahtar konumunda olduğu belirlenmiştir.
    Sayımızın sekizinci makalesi, yine Rusça kaleme alınan bir çalışmadır. Nerkes
    Akhmetovna Khubbitdinova ile Gulnar Vilbanovna Yuldybaeva’ya ait olan “Sanatsal ve Estetik
    Bir Unsur Olarak Edebi Yaratıcılıkta Destansı Gelenekler” başlıklı çalışmada, Başkurt
    destanlarından Ural Batır ve Akhak Kola destanları örneğinden yola çıkılarak folklorun bireysel
    tematik motiflerinin edebî ve epik metinlerde nasıl kullanıldığının saptanması amaçlanmış. Bu
    sayıda Rusça yazılmış son makale ise Elena Aleksandrovna Samodelova’ya ait “Sergey Esenin'in
    Eserlerinde Bir Halk Masalı” başlıklı çalışma. Yesenin'in eserlerinde tür tanımlaması olarak masal
    anlatımlarında yazarın sıklıkla ele aldığı konuların kronolojik çerçevesi değerlendirilmekte ve
    Yesenin’in “Mikola” adlı şiirindeki folklorik unsurların kaynakları analiz edilmektedir.
    İngilizce kaleme alınmış olan ve Tanzilya Khadzhieva’ya ait “Karaçay-Balkar Nart
    Destanları: Debet, Alaugan, Karaşauay” başlıklı çalışma, buu sayımızın onuncu makalesi olarak
    sizlere sunuldu. Makalede, Kuzey Kafkas halklarının yiğitlik destanı olan Nartlar ele alınmış. Nart
    kahramanlarının isimleri etrafında ortaya çıkan efsane ve türkülerin incelendiği çalışmada, Debet,
    Alaugan ve Karaşuay’ın Karaçay-Balkar destanlarında önemli bir yeri olduğu da tespit edilenler
    arasında.
    Folklor Akademi’nin bu sayısındaki son dört çalışma ise eser inceleme ve kitap tanıtım
    yazılarından oluşuyor. On birinci çalışmada, İsmet Çetin’in “Türk Halk Hikâyeciliği-Türkiye
    Sahası” adlı kitabı Tuncer Gülensoy tarafından değerlendirildi. Zeynep Gözde Kozlu, Ümmühan
    Bilgin Topçu’nun “Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Destan” adlı kitabını tanıt tı. İsmail
    Abalı’nın “Ölümü Evcilleştirmek: Türk Halk Kültüründe Ölüm Temelli Mizah” adlı kitabı
    Hamdiye Deniz Gökçe tarafından incelenip tanıtıldı. Metin Turan’ın “Kars Halk Kültürü ve
    Edebiyatı” adlı kitabı ise Esra Tarhan tarafından incelendi.
    Folklor Akademi Dergisi, gönderilen tüm çalışmaları titizlikle inceleyen ve kör hake mlik
    sistemi ile değerlendirmeye alan, dört ayda bir yayımlanan uluslararası bir dergidir. Sayımıza
    akademik çalışmaları ile katkıda bulunan yazarlarımıza ve hakemlik yapan araştırmacılarımıza
    teşekkürlerimizi iletmek isteriz. Dergimizi, siz değerli okurlarımızın istifadelerine sunar, keyifle
    okumanızı temenni ederiz.
    Saygılarımızla…

    Folklor Akademi Dergisi


    Duranlı, M. (). Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina Dmitriyevna
    Prokofyeva. Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı: 3, –
    Makale Bilgisi / Article Info
    Geliş / Recieved
    Kabul / Accepted:
    Araştırma Makalesi / Research Article

    TUVA ÇALIŞMALARI ALANINDA BİR KADIN


    ARAŞTIRMACI: EKATERİNA DMİTRİYEVNA
    PROKOFYEVA

    Muvaffak DURANLI*
    Öz
    Sibirya Türk halklarının incelenme süreci, genel olarak Sibirya halklarının incelenme
    süreci ile bir bütünlük içermektedir. Çarlık Rusya’sı için Sibirya, bir bütün olarak Rus devlet
    sistemine katılması, her türlü zenginliğin Moskova’daki iktidar tarafından kullanılması
    gereken bir bölgedir. Sibirya’nın Rus hâkimiyetine girme sürecindeki temel çalışmalar,
    bilimsel olmaktan ziyade Rusya’ya tâbi kılma politikasına hizmet etmiştir. Hazırlanan
    istatistiki raporlar, nüfus sayımları, yerli halkların dillerini öğrenme, onlar için Rus alfabesi
    temelinde alfabeler oluşturma, kutsal metinlerin yerli halkların diline çevrilmesi,
    Hristiyanlaştırma çabaları, bütün bunlar, bir halkı çok yönlü incelemekten çok onu sisteme
    dâhil etme politikasına hizmet eden çalışmalardır.
    Belirgin bir politik çıkar gözetse de bu ilk dönemde sürgün, seyyah, rahip, devlet
    memuru olarak bu topraklara gelen kişilerin çalışmaları daha sonra gerçekleştirilecek
    bilimsel çalışmalara temel oluşturmuştur.
    Çarlık Rusyası’nın son yüzyılında başlayan akademik çalışmalar Sovyet döneminde
    de sürmeye devam etmiştir. Sovyet Rusya dönemindeki çalışmalar da elbette dönemin
    politikası ile bağlantılı olarak Hristiyanlaştırma yerini Sibirya’nın yerli halklarının sosyalist
    sistem içinde yer almaları politikasına bırakmıştır.
    Her iki dönemde de amaç ne olursa olsun yapılan pek çok çalışmanın erkek
    araştırmacılar tarafından gerçekleştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Sovyet Rusya döneminde
    bir önceki dönemden farklı olarak az sayıda kadın araştırmacının Sibirya topraklarında
    çalışmalar yaptığı bilinmektedir. Bu kadınlar arasında ilk planda Ekaterina Dmitriyevna
    Prokofyeva adı yer almaktadır. Başlangıçta Selkuplar üzerine çalışan Prokofyeva, zaman

    * Doç. Dr., Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi, [email protected], ORCİD


    içinde çalışma alanını genişletmiş ve Sibirya’nın diğer halklarını da çalışmalarında
    kullanmaya başlamıştır. Prokofyeva’nın bilimsel üretiminin son dönemindeki çalışmalarının
    Tuvalar üzerine yoğunlaştığı görülmektedir.
    Bu makalede Ekaterina Dmitriyevna’nın zor yaşamı, onun Tuva Türk kültürünün
    incelenmesine yaptığı katkı ve ölümünden ancak otuz üç yıl sonra yayınlanabilen Tuva
    kültürü ile ilgili çok yönlü çalışması tanıtılmaya çalışılacaktır.
    Anahtar kelimeler: Tuva, Selkup, kültür, kadın, Prokofyeva

    A WOMAN RESEARCHER IN THE FIELD OF TUVA STUDIES:


    EKATERINA DMITRİYEVNA PROKOFYEVA

    Abstract
    The studies on Siberian Turkic peoples is inextricably linked with the studies on the
    other Siberian peoples in general. For tsarist Russia, Siberia is a region that must be in the
    Russian state system as a whole, and that its all wealth should be utilized by the authorities
    in Moscow. The main studies of the process of the transition of Siberia to Russian domination
    served the policy of subordination of Russia. Certain studies such as statistical reports,
    population censuses, indigenous languages, creating alphabets for Siberians based on the
    Russian alphabet, translating scriptures into indigenous languages, serve the policy of
    adapting people into the “system”. So one can say that these studies are not multifaceted.
    The studies of those who came to these lands as exiles, travelers, priests and civil
    servants in this early period formed the basis for the following studies even though they had
    a certain political interest.
    Academic studies in the last century of tsarist Russia continued in the Soviet period.
    Studies in the Soviet Russia period focused on Siberia's indigenous peoples to participate in
    the socialist system instead of Christianization.
    In both periods, most studies were carried out by male researchers, no matter what
    purpose they serve. Unlike the previous period, it is known that a small number of women
    researchers studied in Siberia during the Soviet Russian period. The most prominent name
    among these women is Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva. Prokofyeva, who initially worked
    on Selkups, expanded her field of study over time and started to work on other peoples of
    Siberia. Prokofyeva's recent works focus on Tuvas.
    In this article, the difficulties Ekaterina Dmitriyevna faced in her life, her
    contribution to the Tuva Turkish culture studies and her comprehensive work on Tuva culture
    that was published just thirty-three years after her death, will be introduced.
    Keywords: Tuva, Selkup, culture, woman, Prokofyeva


    Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
    Dmitriyevna Prokofyeva

    Giriş

    Başta Sibirya topraklarında yaşayan Türk halkları olmak üzere,


    Sibirya’nın diğer köklü halklarını inceleme tarihi, Çarlık Rusya’sı döneminde
    başlar. Bu dönemde Sibirya halklarını inceleyen araştırmacıların hemen hepsi
    erkek araştırmacılardır. Bu dönemde neredeyse bu topraklarda çalışan bir
    kadın araştırmacıya rastlamak mümkün değildir.
    Sibirya topraklarındaki iklim koşulları, bölgede yaygın bir ulaşım
    sisteminin olmaması, belirli güvenlik nedenlerinin yanı sıra Çarlık
    Rusya’sında temelleri atılan pek çok araştırma merkezi ve akademik
    kurumlarda kadınlara yer verilmemiş olması, bölgede kadın araştırmacıların
    bulunmamasının başlıca nedenleri arasında gösterilebilir.
    ’lı yıllarda Sibirya topraklarında seyahat eden hemen hemen tek
    yabancı kadın olan İngiliz hemşire Kate Marsden, Çarlık Rusya’sında Sibirya
    topraklarında seyahat eden, kayıtlara geçmiş ilk kadındır. Onun
    seyahatnamesinde yerli halklarla ilgili çok az bilgi yer almaktadır, ayrıca
    Marsden’in amacı bir halkı incelemek değil, cüzzamı tedavi ettiği rivayeti
    yayılan bir bitkiyi aramaktır (Duranlı, ).
    Daha sonraki dönemde Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla toplumsal
    kurumlarda kadınların yer alması, aynı zamanda akademik kurum ve
    araştırma merkezleri için de söz konusu olmuştur.
    Özellikle ’li yıllarda Sibirya topraklarında farklı etnik
    toplulukları inceleyen kadın araştırmacıları görmek mümkündür. Örneğin
    Altay, Şor, Teleüt, Kumandinler üzerine çalışan Nadejda Petrovna Dırenkova
    ( ), Altay, Teleüt, Kumandinler üzerine çalışan Lidiya Eduardovna
    Karunovskaya ( ), Selkup, Nenets gibi Sibirya’nınn yerli halkları
    üzerine çalışan Lyudmila Vasilyevna Homiç ( ), Tuva kültürü
    üzerine çalışmaları ile tanınan Vera Pavlovna Dyakonova ( ).
    Dolgan ve Nganasanlar üzerine araştırmalar sürdüren Galina Nikolayevna
    Graçeva ( ), Evenkler üzerine değerli çalışmalar gerçekleştiren
    Glafira Makaryevna Vasilyeviç ( ).


    Muvaffak DURANLI

    Bu kadın araştırmacılar arasında Dırenkova, Karunovskaya, Homiç ve


    Dyakonova, Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’ya yakın yaşlarda olup aynı
    tarihlerde Sibirya topraklarında çalışma imkânına sahip olmuşlardır.
    Dırenkova’nın pek çok makalesini tekrar yayınlayan ve onun hayatını
    kaleme alan yazarlar, Nadejda Petrovna Dırenkova’nın Etnografi
    Enstitüsü’ndeki çalışan tek kadın araştırmacı olmadığını, onunla birlikte
    Ekaterina D. Prokofyeva, Glafira Makaryevna Vasilyeviç’in ilk sözlük,
    gramer kitapları ve yeni alfabeler hazırlanmasında çok büyük katkılarda
    bulunduklarını belirtirler (Arzyutov, Nevskaya, Pavlinskaya, 59).
    Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’nın Hayat Yolu
    21 Kasım tarihinde S. Peterburg’ta doğan Prokofyeva’nın ailesi
    hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Rus etnograflar sözlüğünü
    hazırlayan ve ilk çalışmalarında Prokofyeva’nın desteğini gören Aleksandr
    Mihayloviç Reşetov ( ), Prokofyeva’nın memur bir aileden
    geldiğini belirtir (Reşetov, ). Kaynaklara göre, E. D. Prokofyeva,
    yılında gimnazyumdan mezun olduktan sonra Leningrad Hidroloji
    Enstitüsü’nde bibliyograf yardımcısı olarak üç yıl çalıştı. Bu üç yıl içinde
    biyolojik ve jeolojik koleksiyonların oluşturulması üzerine de çalışan
    Prokofyeva, pek çok araştırma gezisine katılmıştır (Kazakeviç, ).
    Prokofyeva, yılında o günkü adı Coğrafya Enstitüsü olan (daha
    sonra kurumun adı Leningrad Devlet Üniversitesi Coğrafya Fakültesi
    olmuştur) Etnografi Fakültesinde üniversite hayatına başlar (Kisel, b:
    14).
    Bu yıllarda Etnografi Fakültesi’nde Rusya’nın iki ünlü akademisyeni
    çalışmaktadır. Prokofyeva, öğrencilik yıllarında Lev Yakovleviç Şternberg
    ( ) ve Vladimir Germanoviç Bogoraz’ın ( ) öğrencisi
    olur (Kisel, ).
    Üniversitede okuduğu yıllarda dilbilimci ve etnograf Georgiy
    Nikolayeviç Prokofyev () ile evlenen Ekaterina, kızlık soyadı olan
    Borovkova’yı akademik çalışmalarında kullanmamıştır.
    Prokofyeva’nın üniversite eğitiminin bitmesinden sonra kocasının
    görevlendirilmesi nedeniyle birlikte araştırmacı olarak Turuhan bölgesine
    giderler. Prokofyevler, buradaki bir köyde öğretmenlik yapmanın yanı sıra


    Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
    Dmitriyevna Prokofyeva

    bölgenin yerlisi olan Selkupların dilini öğrenir, derleme yapar ve Selkup


    kültürü ile ilgili ilk akademik kayıtları gerçekleştirirler.
    Prokofyeva’nın kocası Georgiy Nikolayeviç Prokofyev’in bu ilk
    görevi değildir. O, yılında bu bölgeye Nenetsleri araştırmak için gelmiş,
    derlediği malzeme ve çizimlerden hareketle yılı Ocak ayında bir sergi
    açmış ve bu konuda iki bildiri sunmuştur (Homiç, ). G. N.
    Prokofyev’in bu topraklara aşina olması eşi Ekaterina Prokofyeva’nın da
    daha verimli bir çalışma ortamına sahip olmasını kolaylaştırmıştır.
    Doğu Sibirya’da yer alan Turuhan, bünyesinde pek çok etnik grubu
    barındıran bir bölgedir. Turuhan bölgesinin Selkup, Ket, Evenk, Nenets gibi
    Sibirya halkları ile birlikte bölgede eski Rus inanç ve yaşam biçimini
    sürdürmeye devam eden ve Rusça literatürde Starverler (eski inançtan
    olanlar) olarak tanımlanan toplumun da yaşadığı bir bölge
    (funduszeue.info) olması karı koca
    Prokofyevlere zengin kaynak ve malzeme sağlamıştır.
    Prokofyevler, üç yıl boyunca bu bölgede çalışır ve daha sonra
    Peterburg’a dönerler.
    Onların bu bölgedeki üç yıllık zor koşullar altındaki yaşamı onlarla
    birlikte araştırmalara katılan, Ruslaşmış İsveç kökenli soylu bir aileden gelen
    Nina İvanovna Gagen- Torn ( ), tarafından ayrıntılı bir şekilde
    tasvir edilmiştir (Gagen- Torn, 90).
    Gagen- Torn, Ekaterina Dmitriyeva’nın kocasının malzemelerini
    titizlikle işlediğini de şu şekilde anlatır. “Ekaterina Dmitriyevna
    yıllarında toplanan materyallerin işlenmesiyle ilgilendi. yılı baharında
    yeniden Bolşezemelskaya tundra alanına gitti: Hoseda Harda adlı yerleşim
    biriminde çalıştı. yılında Kuzey Halkları Yeni Alfabe Komisyonunun
    görevlendirmesi ile defalarca bölgede araştırmalar yaptı” (Gagen- Torn,
    ).
    Prokofyevlerin Peterburg dönemi oldukça kısa sürer. Tekrar kuzeye
    gitmek durumunda kalırlar. Bu sefer Nenets Tundra bölgesine görevlendirilen
    Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva çocuk evi sorumlusu, okur yazarlık
    kursları bölge başkanı, yurt bilgisi uzman yardımcısı görevleriyle bölgeye
    gelir (Kisel, b: 14).


    Muvaffak DURANLI

    yılında bu bölgedeki görevinin ardından Prokofyeva Peterburg’a


    geri döner ve yılları aralığında Kuzey Halkları Enstitüsü’nde
    Selkupça uzmanı olarak çalışmaya başlar, ayrıca A. İ. Herzen Pedagoji
    Enstitüsü’nde ve Leningrad Devlet Üniversitesi’nde Selkupça dersleri verir
    (Kisel, b: 15).
    Leningrad’daki bu çalışma dönemi içinde Prokofyeva, Selkuplar için
    alfabe taslağı oluşturur, okuma kitapları hazırlar. yılında Ekaterina
    Prokofyeva’nın kocası tarafından “Selkup –Ostyak- Samoyed Dili” ve
    “Selkupça Gramer” adlı iki çalışma yayınlanır1.
    Bu verimli yılların arkasından ne yazık ki acı dolu bir önem gelir.
    Özellikle yılı Prokofyev ailesi için olumsuzlukların yılı olur.
    yılında Ekaterina Dmitriyevna’nın kocası Georgiy Nikolayeviç, “Kuzeydeki
    Dil Yapılanmasında Burjuva- Nasyonalist Eğilimler” göstermek ve Rus
    topraklarının yabancılaşmasına zemin hazırlamakla suçlanır ve işten çıkarılır.
    Bu dönemde Prokofyevler arşivlerini yakar ve hatta aile dostları ile yaptıkları
    yazışmaları onları korumak için imha ederler (Kisel, b: 15).
    İşten çıkarılma durumunu G. N. Prokofyev anılarında şu şekilde dile
    getirmiştir.
    “Kuzey Halkları Enstitüsü’nün direktörünün tarihli
    kararıyla ben KHE’ndeki işimden çıkarıldım (bunun nedeni olarak kararda
    benim Kuzey halklarının dil oluşumunda Burjuva- Nasyonalist yaklaşımlar
    sürdürdüğüm belirtilmişti” (Kazakeviç, ).
    Araştırmacı Kisel, o günlerde G. N. Prokofyev’in aklanmasının çok
    da kolay olmadığını, ünlü etnograf Vladimir Germanoviç Bogoraz- Tan’ın
    devreye girmesiyle ailenin hayatı düzeldiğini, bir süre sonra suçlamalar
    kaldırıldığını ve Prokofyevlerin tekrar bilimsel çalışma ortamına
    döndüklerini belirtmektedir (Kisel, b: 16).
    Kazakeviç, aklanma sürecini G. N. Prokofyev’in günlüklerinden elde
    ettiği verilerle aktarır. “Kuzey Deniz Yolları Çalışanları Birliği Bölge
    Komitesi’nin tarihli kararına göre bu şekilde işten çıkarılma
    yasal değildi. Karar iptal edildi. Tarafımdan açılan dava sonucunda ben
    KHE’ndeki zorunlu üç aylık işten çıkarılma maaşını aldım (gerçekte bu süre

    1 Bu iki çalışmada da Ekaterina’nın katkısı olmasına rağmen kitaplarda yazar olarak kocasının adı geçmektedir.


    Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
    Dmitriyevna Prokofyeva

    altı aya yakın sürmüştü)… 9 Temmuz tarihinde ben bilim çalışanı
    unvanı ile SSCB Bilimler Akademisi’nde göreve başladım. İlk görev yerim
    N. Y. Marr Dil ve Düşünce Enstitüsü idi, daha sonra (1 Ekim ’den
    itibaren) Etnografi Enstitüsü’nde bana Sibirya kabinesi başkanlığı görevi
    verildi” (Kazakeviç, ).
    Acılar Yaşatan İkinci Dünya Savaşı
    İkinci Dünya Savaşı sadece Rusya için değil pek çok ülke için de
    yokluk, acı ve yıkım getirir. İkinci Dünya Savaşı sırasında kuşatma altındaki
    Peterburg’ta (o zamanki adıyla Leningrad) yaşayanlar pek çok zorluğa
    katlanmak zorunda kalır.
    Bu zor günlerde Prokofyev ailesi hayatlarını Leningrad’da
    sürdürmektedirler. Bu zor günlerde yılı Ocak ayında Georgiy
    Nikolayeviç Prokofyev ölür. Onun ardından on dört yaşındaki büyük oğulları
    Boris ölür. Boris’in ölümü son ölüm değildir. Mart ’de doğan küçük
    oğlan Andrey de, bir aylıkken ölür (Kisel, b: 16).
    Prokofyeva’nın yılında doğan kızı İnga Georgiyevna
    Agaşirinova, yaşanılan o zor günleri yıllar sonra şu şekilde anlatır:
    “Babam, Kasım ’den itibaren açlıktan dolayı iyice gücünü
    kaybetti, Etnografi Enstitüsü’nde kalmaya devam etti. Tramvaylar
    çalışmıyordu, eve ulaşmak için bir araç yoktu. Ocak tarihinde Enstitü’de
    öldü ve Serafimov Mezarlığı’nda erkek kardeşinin mezarına gömüldü.
    Annem o sırada bir bebek bekliyordu, 1 Mart tarihinde Andrey adı
    verilen erkek kardeşim doğdu. Bir ay sonra da öldü. Şehrin kuşatma altında
    olduğu kış büyük erkek kardeşim Boris de öldü. On dört yaşındaydı. Her iki
    evlatlarını Şuvalov mezarlığında defnettiler. Biz annem ve kız kardeşim
    Standart köyünde Nisan ’ye kadar kaldık. Biz artık hareket etmiyorduk,
    annem de öyle. Fakat bizler bir şekilde hayatta kalmayı başardık”
    (funduszeue.info).
    Bu sırada bir bombardımanda evleri yanar, en önemlisi Ekaterina’nın
    kocası tarafından hazırlanan ve daktilo edilmiş tek nüsha olan doktora tezi de
    bu yangında kül olur (Kazakeviç, ). Araştırmacı Kazakeviç,
    biyografik çalışmasında bu tezin başlığını “Samoyed Dilleri ve Günümüz
    Nenets, Nganasan, Enets ve Selkupların Köken Problemi” olduğunu
    belirtmektedir (Kazakeviç, ).


    Muvaffak DURANLI

    Küçük oğlunun ölümünden sonra Ekaterina Prokofyeva, yılı


    Nisan ayında Leningrad’dan ayrılmaya karar verir. Zor bir yolculuk
    sonrasında aile Kazan şehrine gelir. Prokofyeva burada bir fabrikada
    çalışmaya başlar, bir süre sonra Etnografi Enstitüsü’nde yarı zamanlı çalışma
    imkânına sahip olur (Kisel, b: 17)
    Savaş bitiminde aile yeniden Leningrad’a döner, Prokofyeva
    Leningrad Etnografi Enstitüsü Sibirya Halkları Bölümünde uzman olarak
    çalışmaya başlar.
    Savaş sonrası zor yaşam koşulları, özellikle Leningrad şehri için de
    söz konusudur. yılında Ekaterina’nın kızı Lena, ilk çocuğunu
    doğururken ölür.
    Bu olumsuz dönemde de çalışmadan uzaklaşmayan Ekaterina’nın
    sağlığı her geçen gün kötüleşmektedir.
    yılında Prokofyeva doktora tezi olarak “Selkup Folkloru” adlı
    çalışmayı hazırlar (Rusya Bilimler Akademisi Arkeoloji ve Etnografi Müzesi
    Arşiv, F. K- I, op. 1, No 11). Bu çalışma bilim çevrelerinden onay alsa da
    Prokopyeva bu çalışmanın eksik olduğunu düşünerek onu savunmaz.
    yılında Prokofyeva, kocası Georgiy Nikolayeviç Prokofyev’in
    çalışmalarının kopyasını çıkarır ve sistemli bir şekilde düzenleyerek
    korunması için Etnografi Enstitü’sünün arşivine verir (Kazakeviç,
    ).
    Emekli olduğu yılına dek Prokofyeva, Etnografi Enstitüsü
    Leningrad Bölümünde uzman olarak çalışmaya devam eder (Kisel, b:
    20).
    21 Nisan tarihinde Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva, kalp krizi
    geçirerek vefat eder (Kisel, b: 20).
    Prokofyevlerin Arşivlerde Kalan Çalışmaları
    Ekaterina Dmitriyeva’nın ölümünden sonra çocukları alandan
    derlenmiş materyalleri Etnografya Enstitüsü Sibirya Halkları Etnografi
    Sektörüne verirler, yılından itibaren bu malzeme Dmitriyeva’nın kocası
    G. N. Prokofyev’in materyalleri ile birlikte Antropoloji ve Etnografi Müzesi
    Arşivinde korunmaktadır (Kazakeviç, ).


    Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
    Dmitriyevna Prokofyeva

    Kazakeviç, Prokofyevlerin arşiv malzemesinin ayrıntılı dökümünü


    makalesinin nolu sayfaları arasında verir. Bu ayrıntılı analizde,
    Prokofyeva tarafından daktilo edilmiş yayına hazır nitelikte pek çok
    etnografik yazının yer aldığı anlaşılmaktadır. Örneğin Prokofyeva’nın
    kocasının yılında Turuhan bölgesinden derlediği bir şaman duası
    Selkupça olarak verilmiş ve Prokofyeva tarafından ayrıntılı bir şekilde
    tercüme edilmiştir (Kazakeviç, ).
    Karı koca Prokofyevlerin arşivini daha çok masal kayıtları açısından
    analiz eden Olga Barisovna Stepanova, “E. D. Proofyeva’nın Selkup Folkloru
    adlı çalışması monografik bir çalışma olarak adlandırılabilir. Profesyonel
    etnograf ve dilbilimci olan Prokofyevler belirli bir dönem Selkuplar arasında
    yaşamış ve çalışmışlardır. Onların Selkuplar arasında çalışma imkânına sahip
    olması alandan elde ettikleri malzemenin zengin ve çok çeşitli olmasını
    sağlamıştır. Hiç kimse G. N. Prokofyev ve E. D. Prokofyeva kadar
    Selkupların geleneksel kültürünü, dünya görüşünü ve folklorunu bilemez…
    Selkup kültürünün anlaşılması ve yorumlanmasında bütün diğer
    araştırmacılar için adı geçen bu çalışma temel oluşturmaktadır. (Sovyet
    dönemine ait) herhangi bir ideolojik/sınıfsal yaklaşım E. D. Prokofyeva’nın
    Selkup folkloru üzerine olan bu incelemenin önemini yok edemez, hiçbir
    teknik yetersizlik onun değerini ve bu çalışmanın en kısa zamanda
    yayınlanmasının gerekliliğini gölgeleyemez” (Stepanova, ).
    Günümüzde Ekaterina Prokofyeva’nın arşiv malzemesi pek çok
    araştırmacı tarafından kullanılmaktadır; örneğin, İrina Kobeynikova tarafından
    hazırlanan “Selkup Kadın İrina’nın Hikâyeleri ve Masalları” adlı masal
    yayınında Prokofyeva tarafından yılında Turuhan bölgesinde derlenmiş ve
    Rusçaya çevrilmiş “Kıvrak Zekâlı İça” adlı masal metni kullanılmıştır
    (Kobeynikova, 50).
    Olga Stepanova, yılında yayınladığı “Selkupların Geleneksel
    Dünya Görüşü. Yaşam ve Ruhun Dönüşümü Üzerine Tasavvurlar” 2 adlı
    çalışmasında E. D. Prokofyeva’nın çalışmalarına yoğun bir şekilde kullanır.
    Stepanova sayfalık bu çalışmada ’den fazla Prokofyeva’nın
    çalışmalarına gönderme yapmış ve kaynakçada Prokofyeva’nın on altı

    2 Stepanova, O. B. (), Traditsionnoe Mirovozzrenie Selkupov: Predstavleniya O Krugovorote Zijni i Duşe,


    Peterburg.


    Muvaffak DURANLI

    çalışmasını kullandığını göstermiştir (Stepanova, ).


    Dimitriy Arzyutov, Sibirya sahasında ilk defa film kaydının Prokofyevler
    tarafından Selkuplar, daha sonra ise Nenetsler ve Komiler için kullanıldığını
    belirtir.
    “Ekim ’de Georgiy Nikolayeviç Prokofyev, Selkupların
    incelenmesini temel alan raporunu New York’taki Amerikanistler
    Kongresinde okuması için Vladimir Germanoviç Bogoraz’a verdi. Bu
    raporda ek olarak Selkup (Ostyak- Samoyed) şamanlarının resimlerinden
    çıkarılmış fotoğraflar da vardı… Sonuçta yıllarında Nenets ve
    Komilere yapılacak araştırma çalışmalarına Prokofyevler film makinaları ile
    katıldılar” (Arzyutov, ).
    Ülkemizde kitap olarak yayınlanan bu çalışma 3 , yılında
    Leningrad’da yayınlanan Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografii
    dergisinin 27 cildinde 5- Sayfalar arasında yayınlanmıştır4.
    Prokofyeva, bu çalışmada gerek müze kolleksiyonlarında yer alan
    gerekse kendi alan araştırmalarında fotoğraflama imkânı bulduğu zengin bir
    görsel malzemede kullanmıştır. Çalışmada şamanların kaftanı, ayakkabı ve
    başlığı ile ilgili ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Oldukça hacimli olan bu
    çalışmada Buryat, Çukça, Enets, Even, Evenk, Hant, Ket, Koryak, Nanay,
    Negidal, Ngnasan, Nivh, Oroç, Orok, Udegey, Ulçi, Yukagir gibi farklı Sibirya
    topluluklarının yanı sıra Altaylar (Prokofyeva, 63), Hakaslar
    (Prokofyeva, 70), Tuvalar (Prokofyeva, 73) ve Yakutlar
    (Prokofyeva, 48) Sibirya Türk toplumlarına da yer verilmiştir.
    Sibirya Yerli Halkı Selkuplardan Sibirya Türk Toplumu
    Tuvalara Geçiş
    Leonid Pavloviç Potapov’un başkanlık ettiği Sayan- Altay Araştırma
    çalışmalarına , ve yıllarında Tuva bölgesi araştırmalarına
    Prokofyeva da katılır.

    3
    “Sibirya Halklarının Şaman Kostümleri” adıyla Türk kültürünü Araştırma Enstitüsü Çeviri Eserler Serisi içinde
    yılında yayınlanmıştır.
    4 Adı geçen derginin her sayısı belirli bir konuyu ele almaktadır. Prokofyeva’nın ayrıntılı yazısının yer aldığı bu
    sayının ana teması “XIX. Yüzyıl- XX. Yüzyıl Başlarında Sibirya Halklarının Dini Tasavvurları ve Törenleri”
    başlığını taşımaktadır. Prokofyeva’nın yazısı dışında konuyla ilgili olarak on iki yazının da yer aldığı bu sayı,
    sayfalık bir hacim içermektedir.


    Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
    Dmitriyevna Prokofyeva

    Prokofyeva, araştırma gezisinden elde ettiği malzeme ile Toja


    bölgesindeki sosyalist yapılanmayı ele aldığı makalesini yılında
    yayınlar.
    yılında Kemerovo Üniversitesi’nde “Tuvaların- Tojinlerin
    Tariksel Gelişimi” adlı doktora tezini savunan araştırmacı Ekaterina Karbıy-
    oolovna Davaa, bu makalenin Tuvaların yaşadığı tarihsel süreç için büyük
    önem taşıdığını şu sözlerle belirtir:
    “ yılında E. D. Prokofyeva’nın Tuva’da gerçekleştirdiği
    çalışmalar sonucunda kaleme aldığı Toja’daki sosyalist yapılanma ile ilgili
    makalesinin Tuva kültür hayatı için çok değerli malzemeler içermektedir”
    (Davaa, 8).
    yılı Tuva araştırma grubunda Prokofyeva dışında arkeolog
    Aleksandr Daniloviç Graç ( ), ressam Aleksey Vasilyeviç Matorin
    ( ) fotoğrafçı olarak ve Tuva’daki araştırma enstitüsünden tarihçi
    Viladimir Çoldak Oçur da () yer almıştır (Kisel, b: 21)
    Bu araştırma gezisinde elde edilen materyallerden hareketle
    Prokofyeva, Tuva’nın batı bölgelerindeki halkın gündelik yaşamıyla ilgili
    bazı verilerden hareketle “Tuva Bölgesi Batı Rayonlarındaki Tuvaların Bazı
    Etnografik Verileri”5 adlı makalesini yılında yayınlar.
    Prokofyeva’nın Tuva kültürü ile ilgili diğer bir çalışması, yılında
    yazımı tamamlanan ve orijinali daktilo sayfası olan ve yazarının
    “Tuvaların Ulusal Konsolidasyon Süreci” (Protsess Natsionalnoy
    Konsolidatsii Tuvintsev) adı verdiği çalışmadır. Yirmi kadar fotoğraf ve
    resim içeren çalışma, yılına dek Rusya Bilimler Akademisi Büyük Petro
    (Kunstkamera) Antropoloji ve Etnografi Müzesi arşivinde F- K 1, op. 1, No
    ve nolu klasörlerde korunmuştur (Kisel, a: 9).
    Prokofyeva’nın farklı yıllarda Tuva’ya gerçekleştirilen üç araştırma
    gezisinin materyallerinden hareketle hazırladığı bu ayrıntılı çalışma, ancak
    yılında Vladimir Antoniyeviç Kisel’in önsözüyle yayınlanır.
    Çalışmanın günümüz koşullarına uygun bir yayına dönüşmesine
    katkıda bulunanlar Ludmila Viktorovna Homiç, Şarkiyatçı Aleksandr

    5 Bu makalenin Rusça adı makalemizin “Prokofyeva’nın Çalışmaları” bölümünde verilmiştir.


    Muvaffak DURANLI

    Mihayloviç Reşetov ( ), E. D. Prokofyeva’nın oğlu Aleksandr


    Georgiyeviç Prokofyev ( ) ve kızı İnga Georgiyevna
    Agaşirinova’dır (Kisel, a: 11).
    Prokofyeva’nın Çalışmasının Yayınlanmama Nedeni
    Kisel, Prokofyeva’nın yukarıda belirttiğimiz çalışmasının yazarı
    hayatta ilen yayınlanmaması, yaklaşık otuz üç yıl arşivde kalmasının nedenini
    şahsi olarak görmektedir. Ona göre, “Bu kitabın trajik kaderindeki rol
    Ekaterina Dmitriyevna’nın müdürü Leonid Pavloviç Potapov’daydı. Potapov,
    çok yönlü ve çalışkan bir bilim adamıydı, fakat yönetmeyi seven, hırslı ve
    bencil karakterde bir kişiydi. Potapov, alçak gönüllü ve sevecen E. D.
    Prokofyeva’nın taam karşıtı bir kişilikti. E. D. Prokofyeva’nın çalışmasının
    yayınlanması ret kararı aldı. Daha da önemlisi onun Tuva bölgesindeki
    inceleme çalışmalarını durdurması ve Selkupların incelenmesine geri
    dönmesi kendisine tavsiye edildi… Enstitü yöneticisinin neden böyle bir
    karar verdiğini anlamak zordur. Daha doğrusu burada bir uzmanın kendi
    alanında yapılmış bir bilimsel çalışmaya karşı kıskançlığı ve “ilk” olma
    ününü paylaşmamak istemesinin olduğu söylenebilir. Zira L. P. Potapov’un
    kendisi ’lı yılların sonunda Tuva kültürü ile ilgili materyaller toplamaya
    başlamıştı. yılında ise Potapov, Tuvaların kökeni problemi üzerine
    çalışacak olan Sovyetler Birliği’nin en büyük araştırma çalışmalarından biri
    olan Tuva Kompleks Arkeolojik- Etnografik Araştırma Çalışma Grubunun
    başkanlığına getirildi” (Kisel, b: 25).
    “Görünüşe göre, L. P. Potapov, Tuva kültürü üzerine çok yönlü
    bilimsel yayını yapan ilk Leningradlı etnograf olmak isteğindeydi. O, bu
    amacına yılında “Tuva Halk Yaşamına İlişkin Yazılar” 6 adlı çalışma
    yayınlandıktan sonra ulaşabildi… Vera Pavlovna Dyakonova, L. P.
    Potapov’un bu kitabın tek yazarı olarak anılmak istediğini, kendisinin kitaba
    iki bölüm yazdığı halde çalışmanın önsözünde adının bir kez zikredilmiş
    olduğunu belirtmektedir” (Kisel, b: 26).
    Kisel’in de belirttiği gibi, gerçekten de Leonid Pavloviç Potapov,
    yılında yayınlanan “Batı Tuva Antropoloji ve Etnografi Materyalleri” adlı kitaba
    yazdığı kısa yazıda, araştırma çalışmasının sahada iki sezon sürdüğünü, kendisi
    dışında çalışma grubunda, arkeolojik çalışma için A. D. Graç’ın, sahada
    6 Bu çalışmanın Rusça adı: Potapov, L. P. (), Oçerki Narodnogo Bıta Tuvintsev, Moskova.


    Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
    Dmitriyevna Prokofyeva

    etnografik çalışmayı yürütmek için de Etnografi Enstitüsü’nden V. P.


    Dyakonova’nın olduğunu belirtir (Potapov, 6). Yazıda hiçbir şekilde
    Ekaterina Prokofyeva’nın katkısından bahsedilmemektedir.
    “’li yılların sonundan itibaren Tuva etnik tarihi ile ilgili çalışmalarda
    E. D. Prokofyeva’nın rolü suskunluk içinde geçirilir. L. P. Potapov, ’daki
    Tuva yaşamıyla ilgili çalışmasında Ekaterina Dmitriyevna’nın adını bir kez bile
    anmaz… Diğer bir araştırmacı, Tuva uzmanı Sevyan İzraileviç Vaynşteyn
    ( ), Prokofyeva’nın Tuva etnogenezi ile ilgili çalışmalarını görmezden
    gelir. Şaman kostümlerinden bahsederken Prokofyeva’nın bu alandaki kompleks
    çalışmalarını unutur (Kisel, b: 26).
    Ancak yılına gelindiğinde E. D. Prokofyeva’nın adı birkaç Tuva
    araştırmacısı tarafından yeniden canlandırılır. Lyudmila Vasilyevna Homiç,
    çalışmalarında sadece Prokofyeva’nın adı anmakla kalmaz, onun arşivde
    korunan pek çok çalışmasının da gün ışığına çıkmasına ve araştırmacılar
    tarafından kullanılmasına neden olur (Homiç, 51).
    Homiç’ten bir yıl sonra Dyakonova, Kızıl’da gerçekleştirilen uluslararası
    kongrede L. P. Potapov’un Sibirya çalışmalarını değerlendirdiği yazısında
    Prokofyeva’nın bu alana katkılarının ve onun temel çalışmasının yayınlanmamış
    olmasından duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir (Dyakonova, 56).
    Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’nın “Tuvaların Ulusal
    Konsolidasyon Süreci” Adlı Çalışması
    Antropoloji ve Etnografya Müzesi uzmanlarından Efim Anatolyeviç
    Rezvan, Karı koca Prokofyevlerin çalışmalarının yayınını planladıklarını,
    fakat ilk olarak Ekaterina Dmitriyevna’nın zamanı için öncü olan “Tuvaların
    Ulusal Konsolidasyon Süreci” adlı çalışmasından başladıklarını belirtir.
    Ona göre, “Yirmili- otuzlu yıllardaki zor koşullarda gerçekleştirilen
    kuzey araştırmalarından, Leningrad’ın kuşatmasındaki dehşet verici
    olaylardan, hastalıklardan, en yakınlarının ölümünden sonra Ekaterina
    Dmitriyeva’nın yeni bir konu üzerinde çalışmaya başlayabilmiş olması bugün
    inanılır değildir. Sayan- Altay araştırma çalışmasının Tuva bölümüne
    başkanlık eden ve Tuva’da üç araştırma sezonunda (, ve
    yılları) bulunan Ekaterina Leningrad’a dikkatinize sunduğumuz bu
    çalışmanın temelini oluşturan değerli bir malzeme getirmiştir” (Rezvan,
    7).


    Muvaffak DURANLI

    E. D. Prokofyeva’nın bu çalışması on üç bölümden oluşmaktadır.


    Çalışmanın ilk bölümü Tuva bölgesinin coğrafi konumunun ayrıntılı
    tasvirini içermektedir. 37 sayfaları arasında yer alan bu bölümün ardından
    gelen ikinci bölümde ( 77) bu topraklarda yaşanan tarihi süreç ve yönetim
    biçimleri ele alınmıştır.
    sayfaları arasında yer alan üçüncü bölüm Tuva
    topraklarındaki halkın yapısına ayrılmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümü,
    sayfaları arasında Tuva topraklarında ulaşım ve haberleşme
    sistemlerinin gelişmesini ele almaktadır.
    Beşinci bölümde ( ) zaman içinde ticari ilişkilerin bölgede
    gelişmesini konu edinmiştir. Altıncı bölüm ( ) şehir, köy, yerleşim
    birimleri ve ülkenin gelişmesinde bunların rolünü ele almaktadır.
    Prokofyeva’nın çalışmasının yedinci bölümden on birinci bölüme kadar olan
    beş bölümü Tuvaların kültürel yapılarını anlamak için zengin malzeme
    içermektedir.
    Yedinci bölüm “Devrime Kadar Tuvaların Ekonomisi” başlığını
    taşımaktadır. Bu başlık altında “Hayvancılık ve Tarım” ( ), “Avcılık”
    ( ), “Balıkçılık” ( ), “Geyik Yetiştiriciliği” ( ) alt
    başlıklarıyla öncesine değin bu toprakların ekonomik yapısı
    değerlendirilmiştir.
    Sekizinci bölüm, “Tuva Özerk Bölgesinde Sanayinin Gelişimi” (
    ) başlığını taşımaktadır.
    Çalışmanın dokuzuncu bölümü “Tuvaların Barınakları” ( )
    konusuna ayrılmış, bundan sonra gelen onuncu bölümde “Tuvaların Giyimi”
    ( ), on birinci bölümde ise “Tuvaların Yemek Kültürü” ( )
    gibi konular ele alınmıştır.
    Çalışmanın on ikinci ve on üçüncü bölümleri, çalışmanın yayına
    hazırlandığı dönemin ruhuna uygun olarak düzenlenmiştir. On ikinci
    bölümün başlığı “Tuva Özerk Bölgesinde Tarımın Sosyalist Yapılanması”
    ( ) şeklindedir. Bu bölümün içerisinde tek bir alt başlık yer
    almaktadır. Bu başlık altında Tuva’da o günlerde var olan kolhozlar hakkında
    genel bilgiler verilmiştir.


    Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
    Dmitriyevna Prokofyeva

    Çalışmanın on üçüncü bölümünün başlığı ise “Sosyalist Kültürü”


    ( ) şeklindedir. Bu ana başlık altında alfabe, eğitim, Rus okulları,
    edebiyat, sanat, halk sağlığı gibi alt başlıklar altında Prokofyeva’nın
    incelemeleri yer almaktadır.
    Bu ana başlıkların ardından çalışmanın “Sonuç” ( ) bölümü
    yer almaktadır.
    “Sonuç” bölümünün ardından çalışmanın en önemli bölümlerinden
    biri olan “Ekler” ( ) bölümü gelmektedir. Bu bölümde Prokofyeva
    tarafından alandan derlenmiş ve Rusçaya çevrilmiş değerli bir malzeme yer
    almaktadır. Eklerin birinci bölümünde Por- Bajın, Tere- Höl ile ilgili efsane
    metinleri, ikinci bölümünde sal yapım tekniği, üçüncü ek kısmında sütten
    arak yapımı, beşinci ekler kısmında yine kolhozlarla ilgili ayrıntılı veriler yer
    almaktadır. Bu veriler çalışmanın halk bilimcilerin yanı sıra Tuva ekonomik
    yapısı üzerine çalışmak isteyen araştırmacılara da malzeme sunduğunu
    belirtmek gerekir.
    Daha sonra “Dipnotlar ve Yorumlar” ( ), “Prokofyeva’nın
    metninde yanlış verilmiş kelime, kişi adı ve yer adlarının listesi ve
    günümüzdeki farklı yazımları” başlıklı bölüm, çalışmayı yayına hazırlayanlar
    tarafından oluşturulmuştur.
    Çalışmada ayrıca “Kaynakça” ( ) ve “Kısaltmalar” ( )
    bölümleri de bulunmaktadır. Burada “Kısaltmalar” bölümünün ayrı bir önem
    taşıdığını belirtmekte yarar var. Prokofyeva’nın bu çalışmayı yayına hazırladığı
    dönemde Sovyetler Birliği’nde işlerliği olan pek çok bürokratik ve akademik
    yapı artık günümüzde bulunmamakta veya değişik adlarla anılmaktadır.
    Günümüzde artık kullanımdan çıkmış olan bu tür kısaltmalar, Sovyetlerin bir
    dönemi üzerine çalışacak araştırmacılara yol gösterici niteliğindedir.
    Çalışmanın son bölümü çalışmayı yayına hazırlayanların oluşturduğu
    “E. D. Prokofyeva’nın Yayınlanmış Temel Çalışmaları” ( ) başlığını
    taşımaktadır.
    Çalışmayı hazırlayanlar bu listenin tam olmadığını, E. D.
    Prokofyeva’nın Selkup okulları için hazırladığı bazı çalışmalara
    ulaşamadıklarını belirtmişlerdir (Kisel, b: 15). Biz de bu bölümümdeki
    veriyi makalemizde “E. D. Prokofyeva’nın Çalışmaları” başlığı altında eser
    adlarını Türkçe çevirisi ile verdik.


    Muvaffak DURANLI

    Sonuç

    Zor zamanlarda, kayıplarla dolu bir hayat süren Ekaterina


    Dmitriyevna Prokofyeva, bilimsel çalışmalarına bir ömür vermiş
    araştırmacılardandır. Onun çalışmaları, üzerinde çalışmalar yaptığı halkları
    bir inceleme malzeme olarak görmekten çok onlara verdiği değeri göstermesi
    açısından önemlidir.
    Prokofyeva, dönemin acılarının yanı sıra yok edemedikleri egolarını
    akademik ortama taşıyan, sadece “ben” olmayı hedefleyenlerin de baskısına
    maruz kalmış bir bilim insanıdır.
    Bilim, geç de olsa gerçek bilim insanlarına hak ettikleri değeri verir.
    Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva bunun en güzel örneğidir. Burada kısaca
    değindiğimiz Prokofyeva’nın gerek Sibirya’nın az bildiğimiz halkları ile ilgili
    gerekse de Tuvalarla ilgili çalışmalarının Rus araştırmacılar tarafından yakın
    zaman diliminde yayınlanması ve ülkemizde Sibirya halkları ve Tuvalar
    üzerine çalışacak araştırmacılara kaynak olması dileğimizdir.
    Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’nın Çalışmaları
    Kitaplar
    (), Krasnıy Put. Naçalnaya Selkupskaya Uçebnaya Kniga (Kızıl
    Yol. Selkup Temel Eğitim Kitabı), Leningrad.
    (), Bukvar Dlya Podgotovitelnogo Klassa Selkupskoy Naçalnoy
    Şkolı (Selkup İlkokulu Hazırlık Sınıfı İçin Alfabe), Moskova- Leningrad.
    (), Protsess Natsionalnoy Konsolidatsii Tuvintsev, (Tuvaların
    Ulusal Konsolidasyon Süreci), S. Peterburg, , 9-
    Kitap Bölümleri
    (), “Selkupskie Skazki” (Selkup Masalları), Skazki Narodov
    Mira, Moskova- Leningrad,
    (), “Selkupı” (Selkuplar), Narodı Sibiri, Moskova- Leningrad,

    (), “Olenevodstvo Tazovskih Selkupov” (Taz Selkuplarında
    Geyik Yetiştiriciliği), Materialnaya Kultura Narodov Sibiri i Severa,
    Leningrad,


    Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
    Dmitriyevna Prokofyeva

    (), “Starıe Predstavleniya Selkupov O Mire” (Selkupların


    Evrenle İlgili Eski Tasavvurları), Priroda i Çelovek V Religioznıh
    Predstavleniyah Marodov Sibiri i Severa, Leningrad,
    (), “Materialı Po Şamanstvu Selkupov” (Selkup Şamanlığı İle
    İlgili Materyaller) , Problemı İstorii Obşçestvennogo Soznaniya Aborigenov
    Sibiri, Leningrad,
    Makaleler
    (), “Drevnie Jilişça na Rekah Tım i Ket” (Tım ve Ket
    Nehirlerinde Eski Barınaklar), Sovetskaya Etnografiya, S. 2,
    (), “Kostyum Selkupskogo (Ostyako- Samoyedskogo) Şamana”
    (Selkup/ Ostyak- Samoyed- Şaman Kostümü), Sbornik Muzeya
    Aantropologii i Etnografii, c. 11,
    (), “Mamont Po Predstavleniyam Selkupov” (Selkup Tasvirlerine
    Göre Mamut), Sbornik Muzeya Aantropologii i Etnografii, c. 11,
    (), “Ornament Selkupov” (Selkup Motifleri), Kratkie
    Soobşçeniya İnstituta Etnografii, s. 10,
    (), “Enetskiy Şamanskiy Kostyum” (Enets Şaman Kostümü),
    Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografiii, c. 13,
    (), “K Voprosu O Sotsialnoy Organizatsii Selkupov (Rod i
    Fratri)”, (Selkupların Sosyal Organizasyon Sorunu- Boy ve Fratri), Sibirskiy
    Etnografiçeskiy Sbornik, Moskova- Leningrad,
    (), “Materialı Po Religioznım Predstavleniyam Entsev”
    (Enetslerin Dini Tasavvurları İle İlgili Materyaller), Sbornik Muzeya
    Antropologii i Etnografiii, c. 14,
    (), “Sotsialistiçeskie Preobrazovaniya v Todje (Tuvinskaya
    Avtonomnaya Oblast)” (Todja’da- Tuva özerk Bölgesi- Sosyalist Reformlar),
    Uçenıe Zapiski TuvinskogoNauçno-İssledovatelskogo İnstituta Yazıka,
    Literaturı i İstorii, S. 2,
    (), “Rabota Tuvinskogo Otryada Sayano- Altayskoy Ekspeditsii
    (v g)” (Sayan- Altay Tuva Araştırma Grubunun Yılı Çalışması),
    Kratkie Soobşçeniya İnstituta Etnografii Akademiya Nauk SSSR, S. 20, 8-


    Muvaffak DURANLI

    (), “Nekotorıe Etnografiçeskie Dannıe O Tuvintsah Zapadnıh


    Rayonov Tuvinskoy Avtonomnoy Oblasti” (Tuva Özerk Bölgesi Batı
    Rayonlarındaki Tuvalarla İlgili Bazı Etnografik Veriler), Kratkie
    Soobşçeniya İnstituta Etnografii Akademiya Nauk SSSR, S. 23, 3-
    (), “Predstavleniya Selkupskih Şamanov O Mire (Po Risunkam i
    Akvarelyam Selkupov)” (Selkup Şamanların Dünyayı Algılayışları –
    Selkupların Suluboya ve Karakalem Resimlerine Göre), Sbornik Muzeya
    Aantropologii i Etnografii, c. 20,
    (), “Şamanskie Bubnı” (Şaman Davulları), İnstitut Etnografii i
    Arheologii Sibiri, Moskova- Leningrad,
    (), “Şamanskie Kostyumı Narodov Sibiri” (Sibirya Halklarının
    Şaman Kostümleri), Religioznıe Prdestavleniya i Obryadı Narodov Sibiri v
    XIX- Naçale XX Veka: Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografii, c. 27, 5-

    (), “Nekotorıe Religioznıe Kultı Tazovskih Selkupov” (Taz
    Selkuplarının Bazı Dini Kültleri), Pamyatini Kulturı Narodov Sibiri i Severa
    (Vtoraya Polovina XIX- Naçalo XX v), Sbornik Muzeya Antropologii i
    Etnografii, c. 33,

    KAYNAKLAR
    ARZYUTOV, D, Nevskaya İ, Pavlinskaya, L. () “Nadejda Petrovna Dırenkova: Oçerk Jizni i
    Nauçnoy Deyatelnosti”, N. P. Dırenkova. Tyurki Sayano- Altaya. Stati i Etnografiçeskie
    Materialı, Peterburg,
    ARZYUTOV, D. (), “Etnograf S Kinokameroy v Rukah: Prokofyevı i Naçalo Vizualnoy
    Antropologii Samodisytsev”, Antropologiçeskiy Forum, No 29,
    DAVAA, Ekaterina Karbıy- Oolovna (), İstoriçeskoe razvitie Tuvintsev- Todjintsev ( g.-
    naçalo XXI v), Kemerova.
    DURANLI, M. (), “Cüzzamın Peşinde Bir Seyyah: İngiliz Hemşire Kate Marsden”, Türk
    Dünyası İncelemeleri Dergisi, 17/1,
    DYAKONOVA, V. P. (), “Sibirskie Ekspeditsii L. P. Potapova”, Muzej v XXI veke: Problemı i
    Perspektivı: Materialı Mejdunarodnoy Nauçno- Praktiçeskoy Konferentsii, Kızıl, c. II,

    GAGEN- TORN, N. İ. (), “Prokofyevı v Yanovom Stane”, Etnografiçeskoe Obozrenie, No 4,


    Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
    Dmitriyevna Prokofyeva

    HOMİÇ, L. V. (), “Georgiy Nikolayeviç Prokofyev- İssledovatel yazıkov i Etnografii


    Samodiyskh Narodov (K Stoletiyu So Dnya Rojdeniya)”, Kuryer Petrovskoy
    Kunstkamerı, S. 8- 9,
    HOMİÇ, L. V. (), “Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva- İssledovatel Traditsionnoy Kulturı
    Selkupov”, Kuryer Petrovskoy Kuntskamerı, Sayı 1- 11,
    KAZAKEVİÇ, O. A. (), “Arhiv G. N. İ E. D. Prokofyevıh: Samodiyskie Yazıkovıe Materialı”,
    Finnisch-Ugrische Mitteilungen. Band 32/ Hamburg: Helmut Buske Verlag,

    KİSEL, V. A. (), “Zametki Ekaterinı Dmitriyevnı Prokofyevoy Ob İstoriçeskom Pamyatnike Na
    Ozere Tere – Hol v Tuve”, Sibirskiy Sbornik- 1. Pogrebalnıy Obryad Narodov Sibiri i
    Sopredelnıh Territoriy, Peterburg,
    KİSEL, V. A. (a), “Predislovie”, Protsess Natsionalnoy Konsolidatsii Tuvintsev, S. Peterburg,
    , 9-
    KİSEL, V. A. (b)“Zabıtıy İssledovatel Tuvı”, Protsess Natsionalnoy Konsolidatsii Tuvintsev, S.
    Peterburg,
    KOBEYNİKOVA, İ. (), Skazki i Rasskazı Selkupki İrinı, Tomsk.
    POTAPOV, L. P. (), “Tuvinskaya Kompleksnaya ekspeditsiya İnstituta Etnografii Akademii
    Nauk SSSR”, Materialı Po Arheologii i Etnografii Zapadnoy Tuvı, Moskova- Leningrad,
    3- 6.
    PROKOFYEVA, E. D. (), Şamanskie Kostyumı Narodov Sibiri, Religioznıe Predstavleniya i
    Obryadı Narodov Sibiri v XIX- naçale XX veka, Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografii,
    c. 27, 5-
    REŞETOV, A. M. (), “Prokofyeva, Ekaterina Dmitriyevna”, Materailı K Biobibliografiçeskomu
    Slovaryu Rossiyskih Etnografov i Antropologov, XX Vek, Peterburg,
    REZVAN, E. A. (), “Şkola”, Protses Natsionalnoy Konsolidatsii, Peterburg, 5- 8.
    STEPANOVA, O. B. (), Traditsionnoe Mirovozzrenie Selkupov: Predstavleniya O
    Krugovorote Zijni i Duşe, Peterburg.
    STEPANOVA, O. B. (), “Materialı po Selkupskomu Folkloru G. N. İ E. D. Prokofyevıh V
    Arhive MAE RAN: Kratkaya Haresteristika”, Radlovskiy Sbornik: Nauçnıe İssledovaniya i
    Muzeynıe Proektı MAE RAN,
    İnternet kaynakları
    Standart funduszeue.info (Erişim: )
    Turuhan rayon: funduszeue.info (Erişim: )


    Çelikörs, S. (). Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir
    İnceleme. Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı: 3, –
    Makale Bilgisi / Article Info
    Geliş / Recieved:
    Kabul / Accepted:
    Araştırma Makalesi/Research Article

    MUSTAFA ÖZÇELİK’İN ŞİİRLERİNDE YER ALAN


    MAZMUNLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME*

    Sefa ÇELİKÖRS**

    Öz
    Klasik Türk şiiri yüzyılda başlayıp yüzyıla kadar varlığını devam ettirebilmişse
    de daha sonra kaleme alınan şiirlerde de bu dönemin etkilerini, izlerini görmek mümkündür.
    Klasik Türk şiirinde yer alan aşk konulu hikâyeler, dinî şahıslar dolayısıyla mazmunlar,
    modern Türk şiirinde de varlığını zaman zaman hissettirir. Divan şiiri geleneğinden
    yararlanarak modern şiir yazan şairlerden birisi de Mustafa Özçelik’tir.
    Bu çalışmada günümüz Türk edebiyatı şairlerinden Mustafa Özçelik’in şiirlerinde yer
    alan klasik Türk şiirinde görülen belli başlı mazmunların -Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha,
    Ferhat ile Şirin, Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Meryem, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf- nasıl ve
    hangi anlam ilgileriyle kullanıldığı şairin incelemeye tabi tuttuğumuz Bir Irmak Düşü,
    Dünyanın Tenhasında, İfşa, Serenat, Güneş ve Ayna, Ateş Denizi, Gül ve Hançer, Dilim Ol
    Söyle adlı eserlerinden seçilen şiir örnekleriyle gösterilmeye çalışılmıştır. Çalışmada ilk
    planda Mustafa Özçelik’in şiirle olan bağı irdelenmiştir. Ardından şairin şiirlerinde geçen
    mazmunlar aşk konulu hikâyeler ve dinî şahıslar adlarıyla iki ayrı başlık altında şiirlerinden
    örnekler aktarılarak ele alınmıştır. Elde edilen bulgular ise “Sonuç” bölümünde ifade
    edilmiştir.
    Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri, mazmun, Mustafa Özçelik.

    * Bu makale Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırşehir , “Mustafa Özçelik’in
    Şiirlerinde İmge” adlı tarafımızca hazırlanan yüksek lisans tezi esas alınarak hazırlanmıştır. Çalışmayı makale
    boyutlarında sınırlandırmak için örnek şiirler azaltılmış ve şiirlerin ancak bir kısmına yer verilebilmiştir.
    ** Ahi Evran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı yüksek lisans mezunu,
    [email protected], ORCID:


    A REVIEW ON THE MAZMUNS IN MUSTAFA ÖZÇELİK’S POEMS

    Abstract
    Klasik Turkish poetry starting in the century, 19th century. It is possible to see
    the effects and traces of this period in the poems penned later, although it was able to
    continue to exist until the century. As a result of the individuals involved in both classical
    Turkish poetry, mazmuns make their presence felt in Modern Turkish poetry as well. One of
    the modern Turkish poets who benefited from the tradition in this sense is Mustafa Özçelik.
    In this study, the poems of Mustafa Özçelik, one of the poets of modern
    Turkish literature, were tried to be determined by passing on the examples of how and with
    which meaning interest the major mazmuns seen in Classical Turkish poetry were used. In
    the study, the poet's connection with modern poetry was examined. Then, the poems in the
    poetry of the poet were taught by transferring examples from their poems under two
    separate titles, naming stories about love and religious people. The findings are expressed
    in the "Conclusion" section.
    Keywords: Classical Turkish poetry, mazmun, Mustafa Özçelik.


    Sefa ÇELİKÖRS

    Giriş

    ’te Eskişehir’in Günyüzü ilçesinde dünyaya gelen Mustafa


    Özçelik, şiir dışında başka türlerde de eser vermiş ve yeteneğini kanıtlamış
    (biyografi, hikâye, deneme, vb.) olan bir sanatkârdır. Gelenekçi bir şair olan
    Özçelik’te Yunus Emre, Yahya Kemal ve Cahit Zarifoğlu gibi isimlerin etkisi
    de görülür:
    Şair, dünyada olup bitenlere ve zulme uğrayan kişilere duyarsız
    kalamaz. Onların acısını, şiirlerine realist bir yaklaşımla yansıtır. “Mustafa
    Özçelik’in şiiri sessiz fakat derinden akan bir ırmağın sakin yolculuğu
    gibidir. İçinde yaşadığımız çağın tüm olumsuzlukları karşısında şair
    sorumluluğu ile acı içindedir. Afganistan’la ilgili şiir bu acı ile yazılmıştır.
    Pek çok şiirinde bu acıyı, hüznü, bu duyarlılığı hissedebilirsiniz.”
    (Kurtulmuş, ). Mustafa Özçelik şiirlerinde insanı, uygarlığı, aşkı,
    sevgiyi, ölümü, hüznü ve ayrılığı ana tema olarak işler. Sanatında hem
    gelenekten hem de modern şiirin imkânlarından yararlanır. Halk şiiri nazım
    şekillerinden biri olan koşmanın yanı sıra divan şiiri nazım şekillerinden gazel
    tarzında şiirler de yazar. Şairin ulaşmak istediği hedefin geleneği yeniden
    kurmak olduğunu söylemek mümkündür. Şiirlerinde körü körüne batıla bağlı
    kalmak yerine, geleneğin verdiği maneviyatın içerisinde sanatını oluşturmaya
    çalışır.
    Ses, Özçelik’in şiirlerinde dikkat çeken bir unsurdur. Şiirindeki ses
    ve görünenin altındaki derinlik, adeta bir bütünlük içerisindedir. “Mustafa
    Özçelik o kendine dair, artık görüldüğünde, kendini işaretleyen şiirindeki ses
    ve dokuyu şiirleri okudukça daha bir farkına varmaya daha bir anlamaya
    doğru bir kavrayışa da sahip oluyoruz elbet. Bu kozayı açınca veya kozayı
    kırınca içindekini görmek gibi bir şey” (Durman, 30). Beyhan Kanter,
    Mustafa Özçelik’in kendi şiir dilini oluşturması hakkında şunları söyler:
    “Mustafa Özçelik, kendi şiir dilini oluşturarak, doğal dilin eşyayı
    kavramsallaştırmasını şiirlerinde anlamlı bir örüntüyle ifade eder.” (
    36). Özçelik’i farklı kılan yanlarından birisi, kendine has olan şiir dilidir. Bu
    da Özçelik’in sanatında göze çarpan önemli bir unsurdur. Onun “şiirinde
    ‘ben’ dil keskin hükümler vermekten ziyade yaşanan hali duyurur. İçine
    kapanan, karamsar, kötücül bir evreni şiirinden uzak tutar. ‘Ben’ merkezli
    bir söyleyiş değildir. Ötekine, maveraya ulaşma isteği görülmektedir. İnsanın


    Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

    anlam arayışı vurgulanır.” (Soyak, 59) Mustafa Özçelik’in şiirlerinde


    karamsarlıktan öte, umut ve sevgi vardır. Hüznü konu ettiği dizelerinde bile
    mutlaka bir kurtuluştan bahseder. Sanatının özünde “aşk” ve “tabiat” oldukça
    önemli bir yer tutar. Şiirlerinde gelenekten etkilenen sanatkâr, bu etkiyi
    modern şiirle harmanlayıp okura aktarır. Sanatında “Geleneksel şiirle olan
    bağı, ilgisi dolayısıyla divan şiirini, halk edebiyatı ve tekke şairlerinin izlerini
    bulabilir, Yunus’un olduğu gibi Karacaoğlan’ın sesini de duyabilirsiniz
    ondan çok istifade etmiştir.” (Kurtulmuş, 9). Şairin şiirlerinde görülen
    halk ve divan edebiyatının yansımaları geleneğe bağlı tavrının bir sonucudur.
    Bu bağlamda Mustafa Özçelik’in şiirinin kaynaklarını divan, halk, tekke ve
    modern edebiyatın oluşturduğu söylenebilir.
    Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar
    Arapça “zımn” kökünden gelen mazmun “mefhum, mana, meal” ve
    “nükteli, cinaslı, sanatlı söz” şeklinde tanımlanır (Mengi, ). Cihan
    Okuyucu, mazmunla ilgili olarak şu ifadeleri kullanır: “Klasik edebiyatımız
    genel kabule göre bir “mazmun edebiyatı”dır. Bununla birlikte mazmundan
    ne kastedildiği hususu pek açık değildir. Çok zaman bu terimle, kalıp fikir ve
    düşünceler veya benzetmeler kastedilmektedir” (Okuyucu, ).
    Mazmun, edebiyatta bazı kavram ve düşüncelerin ifade edilmesinde
    kullanılan klişeleşmiş söz ve anlatımlar demektir. Mazmunlar divan şiirine
    Fars edebiyatından girmiştir (Pala, ). Edebiyat terimi olarak
    mazmun “cümle, beyit ya da beyitler içerisindeki gizli olan sanatlı anlam”
    diye de açıklanır. Mazmunun aslını ise teşbih sanatı oluşturur (Mengi,
    ). Mehmet Kahraman ise mazmunla ilgili olarak şu ifadeleri kullanır:
    “Edebiyatta, içinde daha geniş niteleme ve kültürel birikimleri barındıran,
    uzun deneyimlerin sonucu ortaya çıkan bu ‘mazmun’lar, her zaman geçerli
    olan varoluşlardır” (Kahraman, ).
    Mazmunlar özellikle klasik Türk şairlerinin duygu ve düşüncelerini
    metinlerine aktarmasında önemli bir unsur olmuştur. Gizli, sanatlı anlatım
    olarak da bilinen mazmun, Klasik edebiyatın kendi şiir dünyasının, inanış,
    hayal ve birtakım düşüncelerin ifade şeklidir. Mazmun, bir sanatkârın
    hünerini gösterme amacıyla ortaya çıkardığı söz ustalığı olarak da
    bilinmektedir (Şenödeyici, 78).
    Ahmet Hamdi Tanpınar, Asır Türk Edebiyatı adlı eserinde
    mazmun hakkında birtakım bilgiler verir:


    Sefa ÇELİKÖRS

    “Mazmun Müslüman süsleme sanatlarındaki o girift ve tenazurlu


    şekiller –arabeskler- gibi her tarafı birbirine cevap veren kapalı bir âlemdi.
    Bu kapalı âleme, her kelime kendi hususî mânâları ve çağrışmalarıyla gelir,
    ancak bilmece çözüldüğü zaman gizliden gizliye kurmuş olduğu bu kıyaslarla
    ve oyunun araya koyduğu psikolojik mesafeden söylemek istediğini söyler,
    yahut çok defa ima ederdi” (Tanpınar, ).
    Mustafa Özçelik’in şiirlerinde yer alan mazmunlar ise daha çok
    kalıplaşmış şekliyle karşımıza çıkmaktadır. Özçelik, divan ve halk edebiyatı
    geleneğinden etkilenen bir şairdir. Bu etki, eserlerinde açık bir şekilde
    görülür. Onun şiirlerinde Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile
    Şirin gibi efsanevi kahramanların yanı sıra Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Meryem,
    Hz. Yakup, Hz. İbrahim ve Hz. Yusuf gibi dinî şahıslar da dikkat
    çekmektedir. ]Adı geçen şahıslar şairin his ve hayal dünyasında yer etmiş ve
    farklı tasavvurlarla şiirine konu olmuştur. Sanatkâr, Şiir İklimi adlı eserinde
    divan ve halk edebiyatına verdiği önemi şu sözlerle kaydeder: “Mesnevi ve
    destan okumayan bir romancı ya da hikâyeci, kaside, gazel bilmeyen bir
    çağdaş yazar ve şair düşünmek, eşyanın tabiatına aykırıdır.” (Özçelik,
    98).
    Mustafa Özçelik’in şiirlerine ilham kaynağı olan Leyla ile Mecnun,
    Ferhat ile Şirin gibi hikâyeler öte yandan dinî şahıslar daha çok geleneksel
    anlayışla söz konusu edilerek mazmun oluşturmuştur. Bu mazmunlar şairin
    şiirlerinde teşbih, telmih ve tenasüp unsuruyla birlikte imgeleştirilmiştir.
    Leyla mazmunu kimi zaman mesnevideki Leyla ile benzerlik taşırken kimi
    zaman da “menekşelerin leyla renginde açması” şeklinde orijinal bir
    tasavvurla da zikredilmiş, dolayısıyla “leyla” lügat manasıyla “karanlık,
    gece” olarak da anılmıştır.
    Özçelik’in sekiz şiir kitabı bulunmaktadır. İncelenen Bir Irmak Düşü,
    Dünyanın Tenhasında, İfşa, Serenat, Güneş ve Ayna, Ateş Denizi, Gül ve
    Hançer, Dilim Ol Söyle adlı şiir kitaplarında yer alan mazmunları şu şekilde
    sıralamak mümkündür:
    Aşk Hikâyesini Konu Alan Mazmunlar
    Leyla ile Mecnun
    Leyla ile Mecnun Arap, İran ve Türk edebiyatında sıkça yer bulan bir
    anlatıdır. Divan şairleri de şiirlerinde Leyla ile Mecnun hikâyesine sıkça yer


    Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

    vermişlerdir. Bunlardan ilk akla geleni yüzyıl şairlerinden Fuzûlî’nin


    yazdığı Leyla ile Mecnun mesnevisidir. Bu hikâyenin ilk kaynağı Arap
    edebiyatıdır. Araplarda doğmasına rağmen bu mesnevi Fars ve Türk
    edebiyatında daha geniş yer bulmuştur (Yavuz, 58). Arap kaynaklı bu
    hikâyede Leyla ile Mecnun’un küçük yaşta birbirini sevmesi, Leyla’nın
    babasının tüm ısrarlara rağmen Leyla’yı Mecnun’a vermeyişi ve iki âşığın
    kavuşamadan ölmesi anlatılır (Zavotçu, ). Genceli Nizamî’nin
    eserinde ise Mecnun’un Leyla’da Mevlasını bulduğu görülür.
    Leyla, Türk edebiyatında bir sevgili olarak kadının farklı şekilde
    doğuşunu temsil eder. Leyla ile Mecnun, aşk temasını konu edinen ilk metin
    değildir. Ancak var olan diğer anlatılarda erkeğin hâkimiyeti daha
    ağırlıktadır. Bu anlatılarda erkek kahraman, istediği kadına ulaşmak için
    olağanüstü çabalara girmez, onun için ağlayıp sızlamazdı. Leyla ile
    Mecnun’da bu anlayışın değiştiği, sevgili uğruna her türlü acıya göğüs geren,
    gözyaşı döken, aşkından dolayı rüsva olmayı göze alan bir sevgiliyle
    karşılaşıldı (Tökel, 2). Mecnun’un Leyla uğruna aklını yitirdiği, çöllere
    düştüğü, hatta saçına kuşların yuva yaptığı bilinmektedir. Bu konu
    mesnevilerde sıkça karşımıza çıkarken modern Türk şiirinde birçok şairin
    eserinde yer bulmuş ve Özçelik’in şiirlerine de kaynaklık etmiştir. Onun
    şiirlerinde kırılgan menekşeler leyla renginde açar, yıldızlar Leyla’dan haber,
    rüzgârlar ise Mecnun’dan selam getirir. Leyla, üzerinden geçen buluta
    Mecnun’u sorar. Şair zaman zaman da Mecnun’un aklını yitirme derecesine
    gelerek çöllere düşmesine telmihte bulunur:
    “Mavi bir gülümsemeyle koruyan cebrail şefkati
    Ekmeği ve sevdayı kutsal sayıp
    İntiharlara aldırmayan o yüz
    Bir çöl dosyası açılır önümüzde
    Yıldızlarda Leyla'dan bir haber
    Rüzgârlarda Mecnun'dan bir selam
    Çölü denizle buluşturan koşu
    Küheylan küheylan…” (Küheylan / s. 12)
    “Küheylan” şiirinde Leyla ile Mecnun’un isimleri art arda anılır.


    Sefa ÇELİKÖRS

    Leyla ayrılık günleri gelip çattığında eve hapsedilir: “O yıldız bir burca
    yerleşti. Cevher hazinesine hapsedildi” (Ayan, ). Fuzûlî’nin Leyla
    ile Mecnun mesnevisinde de Leyla bir yıldız olarak anılır. Rüzgâr, Türk
    şiirinde haber getirici olarak nitelendirilir. Kimi zaman âşığa sevgilinin
    kokusunu, kimi zaman da selamını getirir. Çöl, Mecnun’la birlikte bir bütün
    olagelmiştir. Şairin, şiirinde çöl dosyasını açarken Leyla ile Mecnun’la
    karşılaşması tesadüf değildir. Özellikle metinlere bağlı kalarak onlara telmih
    yapmaya çalıştığı görülür. Mecnun’un bir kadın uğruna çöllere düşmesi,
    çevresi tarafından kınanmasına sebep olsa da çöl, onun gerçek Leyla’ya
    ulaşmasında önemli bir mekândır. Bu yüzden Mustafa Özçelik, şiirlerinde ne
    zaman çöl unsuruna değinmeye çalışsa Mecnun’u o mekândan ayrı tutamaz.
    “Her çiçek senden bir haber
    Her güvercin senden bir renk taşır
    Atına binen yolcu sana koşar
    Ben de bir hicran bulutu gibi
    Yağmurlarla gökten yere ağıp
    Toprağına düşeyim ey Leyla…” (Niyaz Makamında 2 / s. 27)
    “Niyaz Makamında 2” şiirinde Leyla ile canlıların beslenmesinde
    temel kaynak teşkil eden toprak arasında ilgi kurulur. Şair, bu dizelerde
    Leyla’sını arayan bir mecnundur. Şiir ilk anlamıyla bunları çağrıştırırken
    aslında arka planda ilahi aşk anlatılır. Şaire göre yaratılan her şey Allah’tan
    bir iz taşır. Çiçekler, güvercinler… Âşık konumundaki şair de bir yağmur
    damlası olup aslına, maşukuna kavuşmak ister. Onun Leyla’sı Allah’tır.
    Beşerî aşk insanı ilahi aşka götüren bir köprüdür. Tıpkı Mecnun’un
    Leyla’sında Mevlasını bulması gibi. Hicran, yani ayrılık bulutu ise ruhların
    elest meclisinden ayrılarak bu gurbet âlemine gelişini hatırlatır. Toprak, İslam
    inancında başlangıcı ve sonu temsil etmektedir. Ona (Leyla’ya) doğru
    koşanlar, haberdar olanlar, renk taşıyanlar ve yağmak isteyenler olsa da, şair
    başlangıç ve bitişin kapısı olan Leyla’nın toprağına düşmek ister.
    “Hayata uyandı bir ceylan
    Gözleri dünya rengi, toprak
    Kalbinde çöl hatıraları


    Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

    Leyla bu saatte saçlarını tarar


    Ne varsa dillenir kalbinde
    Nasılsa bir bulut geçer üzerinden
    Ona Mecnun’u sorar…” (İlk Yaz / s. 27)
    “İlk Yaz” şiirinde anılan “ceylan, çöl, bulut, Leyla, Mecnun” gibi
    kelimeler anlamca birbiriyle tenasüp içerisinde kullanılır. Leyla bu şiirde
    üzerinden geçen buluta Mecnun’u sorar, bulutla söyleşir. Leyla’ya olan
    aşkından dolayı aklını yitirme derecesine gelip çöllere düşen Mecnun’a orada
    ceylanlar arkadaşlık eder. O yüzden ceylanın kalbinde çöl hatıraları vardır.
    Mustafa Özçelik, şiirlerinde Leyla ile Mecnun’a değinirken olayın
    mesnevilerdeki şekline göre telmih yapar. Fuzûlî’nin Leyla ile Mecnun
    mesnevisinde Mecnun boynu burulmuş ayağı bağlı bir ceylan görür, ona acır.
    Onu öldürmek üzere olan avcıya seslenerek ceylana kıymamasını söyler.
    Üzerindekileri avcıya vererek ceylanı kurtarır. Çölde ona arkadaşlık eder
    (Ayan, ). Ayrıca mesnevide Leyla’nın derdini, sırrını buluta açtığı
    görülür: “Leylâ bulutla konuşmaya başladı ve ona: “Ey âhımla dâimâ sırdaş
    olan bulut! Başını göklere ulaştırsan da şu inleyen benden beter olduğunu
    sanma! Bana şimşeği gürültünü ve yağmurunu sunma! (…) Ey bulut bana
    vefâ göster! Sana bir hâcetim düştü, onu gider! Var o yüzü gül gibi olan
    sevgiliye benden! Zârı zârı ağla ve sevgiliye benden söyle” (Ayan,
    ).
    “Şimdi başka bir âlemde
    Beni göğsünde çoğalt
    Unuttur bildiğim her şeyi
    Başlasın efsane suskunluğum
    Hepimizin kalbi çöldür aslında
    İçinden Leyla geçene kadar…” (Avcı / s. 30)
    “Avcı” şiirinde kalp-çöl benzetmesi yapan şaire göre susuz ve ıssız
    olan kalp çölünü, çöl olmaktan kurtarıp yeşertecek olan Leyla gibi aşkında
    sadık olan bir sevgilidir. Çöl misali susuz, çorak olan kalbi sevgili canlandırır,


    Sefa ÇELİKÖRS

    yeşertir. Kalp gönüldür. Şair, soyut olan bu kavramı çöl benzetmesi ile
    somutlaştırmıştır. Bu kalp çölünü o kalpten (çölden) geçen Leyla (gibi bir
    sevgili) yeşertebilir ancak. Mecnun hem somut olarak çöldedir hem de Leyla
    yanında olmadığından onun için soyut manada her yer çöl gibidir. Söz konusu
    şiiri ikinci anlamıyla da düşünmek mümkündür: Kalplerde gerçek sevgiliye
    yani Allah’a duyulan aşk olmadığı sürece o kalp çölden farksızdır.
    “Yol uzun yorgun yolcu
    İçinde dünyanın bütün çölleri
    Yitik bir düş görür Mecnun
    Aralıksız süren gecede
    Hâlâ dünyaya küskündür yüreği
    Kırılgan menekşeler ise içinde
    Leyla renginde açar
    Hep bir baharı özler gözleri
    Bir çift sarmaşığa hayran kalarak
    Umudu yüreğinde büyütür…” (Yolcu / s. 32)
    Şair, “Yolcu” şiirinde kendisini yorgun bir yolcuya, bir bakıma
    Mecnun’a benzetir. Mecnun, aklını yitirme aşamasına geldiğinde başını alıp
    çöllere gider. Artık bütün yollar onun için çöllerden ibarettir. Öyle ki
    dünyanın bütün çölleri sanki artık onun içindedir. Çöl; ıssızlığı, kuraklığı,
    susuzluğu hatırlatır; yaşanması çok zor olan yerleri imgeler. Mecnun, kendi
    dünyasında yaşayıp herkese küskün olan kişidir. Dünyaya küskün olan bir
    âşıktır Mecnun şairin nazarında. Genellikle mavi ve mor renklerde açan
    menekşenin Leyla renginde açması oldukça farklı bir tasavvurdur. Sözü
    edilen menekşe kırılgandır, bu yüzden de Leyla renginde yani kara
    açmaktadır. “Leyl” gece demektir. Leyla, çok karanlık gece anlamına gelir.
    Ayrıca Fuzûlî’nin mesnevisinde Mecnun “menekşeye gönlünün gamını
    söylerdi, sevgilisine kavuşmasını söylesin diye.” (Ayan, ). Bu da
    Mustafa Özçelik’in anlatıya bağlı kalarak göndermeler yaptığını gösterir.


    Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

    “İşte şimdi o kuşlarla


    Nazım ve niyazım sana
    Ben ki şimdi çöllerin yeni mecnunuyum
    Adım Yusuf adım Kays…” (Niyaz Makamında 2 / s. 26)
    Özçelik, şiirinde kimi zaman Yusuf kimi zaman da Kays olduğunu
    açıkça ifade eder. Yusuf da Kays da ayrılık acısı yaşamıştır. Kays bilindiği
    gibi Mecnun’un asıl adıdır. Sonradan Leyla’ya olan aşkından aklını yitirme
    derecesine geldiğinden halk arasında sevda yüzünden aklını yitirmiş, deli
    anlamında gelen “mecnun” olarak anılır. Şiirde aynı zamanda Mecnun’un
    kuşlarla söyleşmesine de göndermede bulunur şair. Nitekim Mecnun tuzağa
    yakalanmış bir güvercine hâlini açıklamış ve ona Leyla’nın kapısının önüne
    yem isteme bahanesiyle konmasını söylemiştir. İşte bu güvercin geceleri
    Mecnun’un başında yuva kuran kuştur (Ayan, ).
    Ferhat ile Şirin
    Ferhat ile Şirin gerek sözlü kültürle kulaktan kulağa yayılan gerekse
    yazıya aktarılarak günümüze kadar ulaşmış olan bir halk hikâyesidir. Bu
    hikâye mesnevilere de konu olmuştur. İlk defa Genceli Nizamî’nin Hüsrev ü
    Şirin adlı mesnevisinde işlenmiştir. Ferhat’ın öne çıkan özelliği sadık bir âşık
    olması ve sevdiği Şirin’in aşkı uğruna dağları delmesidir (Zavotçu,
    ).
    Mustafa Özçelik şiirinde ise Ferhat ile Şirin hikâyesine dağ, kazma,
    yol gibi kavramlar aracılığıyla telmih yapıldığı görülür.
    “Işıksız bakılmaz aynalara
    Şirin olmasa
    Hangi dağa kazma vururdu Ferhat
    Ferhat kazmayı kalbimize vur
    Geçersen vaktimizin içinden
    İçimizin yollarını aç
    Bol imkanlı bir zaman içinde
    Lambalar yansın kalbimizin içinde…” ( Lambalar / s. 19)


    Sefa ÇELİKÖRS

    Şiire göre kalpler artık sevmeyi unutmuş ve kalplerde yanan ışıklar da


    sönmüştür. Bu sevgi yollarının açılması için bir şeyler yapmak gereklidir ki
    lambalar yeniden yansın. Bu yüzden Ferhat gibi bir aşığa ihtiyaç vardır. Dağ,
    aşılması zor olanı, mesafeler arasındaki en büyük engeli temsil eder. Oysa
    Ferhat o kadar güçlüdür ki dağa kazma vurup parçalayacak derecede güce
    sahiptir: “Ferhat’ın Şirin’e kavuşmak için ortadan kaldırılması imkânsız bir
    dağı ortadan kaldırmaya çalışması, hikâyenin en orijinal ve önemli motifidir.
    Ferhat dağı ortadan kaldırmaya başladığında elindeki külüngü kayalara öyle
    bir şekilde vurur ki yüz batman ağırlığındaki kayaları toz haline getirir.”
    (Bars, ). Her şeyin bir sebebi olduğunu hatırlatan şaire göre
    Ferhat’ın dağı delmesinin de bir sebebi vardır. O da Şirin’e kavuşmaktır. Şair
    burada özgün bir imgeyle Ferhat’tan bir istekte bulunur. Bu isteği kazmayı
    kalplere vurmasıdır. Çünkü Ferhat’ın kazmayı vurduğu yerde hedefe ulaşmak
    vardır. Su, onun Şirin’e kavuşabilme ihtimalinin yoludur. Şaire göre Ferhat’ın
    yüreklere vurmasıyla da kalbin yolları açılacak ve aynalar, kalbin içinde
    yanan lambalarla aydınlanacaktır.
    “Ferhat hangi dağı kazmadadır ki
    Kanayan elleriniz
    Bitmemiş çilenizi güllere taşır
    Çiçekçi kadınlar Şirin’den habersiz
    Hesaplar yapar
    Siz hepsini yanlış çıkarırsınız
    İhtiyar ağaçların yüzlerinde şu hikmet levhası:
    Kederden kaçılır, kaderden kaçılmaz.” (Cüz / s. 21)
    Ferhat, büyük bir aşığı ve sevgilisi uğruna tüm zorlukları göze alabilen
    erkeği temsil eder. O, bir kenarda eli kolu bağlı oturup kaderine razı gelmez.
    Aksine mücadele eder, savaşır. Mücadelesini icraata döker, pes etmez.
    Dağları deler. Güller kırmızı rengini dağa kazma vurmaktan yıpranan,
    kanayan ellerden almıştır şaire göre. İhtiyar ağaçlar olgun ve belli bir yaşam
    tecrübesine sahip olan insanların bir simgesidir. Kederden kaçılabileceği ama
    kaderden kaçılamayacağı sanki onların yüzlerinde yazılıdır. Şiirde geçen
    “levha” kelimesi “korunmuş levha” anlamına gelen ve kader kitabı olan


    Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

    “levh-i mahfuz”u akla getirir. Bu levha Allah’ın kudretiyle olacak şeylerin


    üzerinde yazılı olduğu levhadır. İnsanların kaderi bu levhada yazılıdır (Pala,
    ):
    “Sen gittin… Ayrılıkların dilini bile bile ağlıyorum
    Akşam iniyor dağlara şimdi bir veda sesi bu şiir
    Öpüyorum bir bahar dalını bir çocuk yüzünü
    Çığlığım bana dönüyor bütün yamaçlardan sonra
    Yitik bir ezgiyi üflüyor kavalına çobanım
    Dağlara Ferhat diliyle bakıp türküsünü söylüyor…” (Firuze / s. 34)
    “Firuze” şiirinde Ferhat’a yine dağ ve tabiat unsurlarıyla gönderme
    yapıldığı görülür. Ferhat, Şirin’e kavuşmak için dağı delmeye çabalarken
    Şirin’in ölüm haberinin gelmesi sonucu intihar eder. O yüzden dağlarda hep
    bir veda sesi vardır. Bu ses şiirin sesidir. Şiirde de çobanın kavalına yitik bir
    ses yüklenir ve dağlara Ferhat diliyle türkü söylenir.
    Yusuf ile Züleyha
    Hz. Yakup’un oğlu ve İshak peygamberin torunu olan Yusuf, Kur’an-
    ı Kerim’de adı geçen ve kıssası uzun bir şekilde anlatılan İsrailoğulları
    peygamberlerindendir (Zavotçu, ). Söz konusu kıssa, mesnevilere
    de konu olmuştur. Divan edebiyatında Şeyyad Hamza, Hamdullah Hamdî
    gibi isimler Yusuf ile Züleyha konulu mesnevi yazmışlardır. Hz. Yusuf,
    metinlerde genellikle güzelliği temsil eder. Mustafa Özçelik’in şiirlerinde ise
    Yusuf ile Züleyha’ya kuyu, güzellik, ay, yıldız gibi unsurlarla gönderme
    yapılır. Küheylan şiirinde de Yusuf’u görünce onun güzelliğinden etkilenip
    kendilerini kaybederek fark etmeden parmaklarını kesen kadınlara telmihte
    bulunulur:
    “Şimdi bana düşen anıların gölgesinde
    Denizlere utanç çarşıları açıp
    Cenaze arabalarına tebessümler eklemek mi
    Ey kadın olmanın hayali
    Yusuf çıkıp geliyor mağarasından


    Sefa ÇELİKÖRS

    Çevirin yüzünüzü hayretten yana


    Sönmeden göğsünde son direncin alevi…” (Küheylan / s. 11)
    “Dünyanın Tenhasında” şiirinde ise rüzgârların ulu karanlıklardan
    çıkıp papatyaları öpmesi, Yusuf ile Züleyha’ya bir göndermedir. Özellikle
    Hz. Yusuf, aydınlık günlere kavuşmak için karanlıklarda yaşayan ve bu
    şekilde olgunlaşan bir peygamberdir. Bu karanlıkların en başında kardeşleri
    tarafından içine atıldığı kuyu, sonrasında ise haksız yere yıllarca kaldığı
    zindan gelir:
    “Rüzgârların bir dağ yalnızlığında
    ulu karanlıklardan çıkıp
    papatyaları öptüğü gibi
    yüzümü güneşine çevir
    yusuftan züleyha'dan
    bir işaret düşür kaderime…” (Dünyanın Tenhasında / s. 26)
    Hz. Yusuf, başına türlü belalar gelse de, bunlara sabretmiş ve isyan
    etmemiştir. Başına gelen sıkıntılardan biri de kardeşleri tarafından kuyuya
    atılmasıdır. Şair de şiirinde yaşadığı çaresizliği dile getirmiş ve kendisinin
    Hz. Yusuf gibi bir bela kuyusunun içinde olduğunu söylemiştir:
    “Bir belâ kuyusunda Yusuf gibi çaresiz
    Savrulurken bir ihanetin pençesinde
    Kalbime sığınıp bir niyet tuttum içimden
    Bir umuda tutunup seni düşündüm
    Aya bakıp geceleri
    Senin için konuştum yıldızlarla…” (Gelişine Övgü / s. 13)
    “Niyaz Makamında 2” şiirinde ise şair kendisini çöllerin yeni Kays’ı
    ve Yusuf’u olarak nitelendirir. Hz. Yusuf, çöl yakınlarında kardeşleri
    tarafından bir kuyuya atılır. Çöl denilince Yusuf’la beraber Mecnun da akla
    gelir:


    Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

    “İşte şimdi o kuşlarla


    Nazım ve niyazım sana
    Ben ki şimdi çöllerin yeni mecnunuyum
    Adım Yusuf adım Kays…” (Niyaz Makamında 2 / s. 26)
    Şair, “Fotoğraf” adlı şiirinde kendisini kuyudaki Yusuf ile
    özdeşleştirerek zamanın Yusuf’u olarak nitelendirir. Hz. Yusuf yaşadığı
    sıkıntılar karşısında nasıl sabrettiyse şair de öyle sabrettiğini ifade eder.
    “Şimdi bu kuyuda
    Yeni bir Yusuf’um ben
    Sabır der kendime bakıp
    Seni seyrederim içimde…” (Fotoğraf / s. 22)

    Dinî Şahısları Konu Alan Mazmunlar


    Hz. Yakup
    Hz. Yakup, Kuran-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden olup Hz.
    Yusuf’un babasıdır. Hz. Yakup, kardeşlerinin Yusuf’u kıra gezmeye götürme
    bahanesiyle yanlarına alıp onu kuyuya attıkları andan Yusuf’a kavuşacağı ana
    kadar ağlamış hatta üzüntüden gözlerini kaybetmiştir. Yusuf’un gömleğini
    gözlerine sürdüğünde ise tekrar görmeye başlamıştır. Mustafa Özçelik’in
    “Kuyu” şiirinde Hz. Yakup’a gönderme yapıldığı görülür. Şair kendi yüzü ile
    Hz. Yakup’un yüzü arasında benzerlik kurmuştur çünkü Hz. Yakup’un
    yüzünde acılı bir bekleyiş, hüzün, ağlamaktan ak düşen gözleri vardır. İşte bu
    yüzden onun özü Yusuf, yüzü de Yakup gibidir. O da Yakup peygamber gibi
    türlü türlü sıkıntılara, ayrılık acısına sabretmek zorunda kalmıştır.
    “Her şey bir uçurumdu
    Seslerin sözlerin harmanladığı gecede
    Yalnızlık çoğalıyordu durmadan
    Başımı alıp yürürken kırlara
    Özüm Yusuf yüzüm Yakup’tu…” (Kuyu / s. 88)


    Sefa ÇELİKÖRS

    Hz. İbrahim
    Hz. İbrahim Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden birisidir.
    Şiirlerde genellikle babasının ve kavminin inancına karşı gelerek putları
    kırması, atıldığı ateşin gül bahçesine dönüşmesi gibi özellikleri ile anılır
    (Zavotçu, ). Mustafa Özçelik’in şiirinde de Hz. İbrahim, ateşle
    birlikte ele alınır. “Güneşi Avuçlasın Ellerimiz”, “Diriliş Türküsü” ve
    “Küheylan” şiirlerinde geçen “ibrahimce yan ateşlerde” dizesi bunun somut
    bir örneğidir:
    “Bahardan ilhamlanarak
    ansızın kalbin açılır
    tarihi bir kez de sen yorumlayarak
    anla/neyi anlatır kan kırmızı bir şafak
    ibrahimce yan ateşlerde
    gelecek çocuklar için
    okunacak sayfalar bırak…” (Güneşi Avuçlasın Ellerimiz / s. 12)
    Özçelik, “Güneşi Avuçlasın Ellerimiz” adlı şiirinde bahar mevsiminin
    gelmesiyle birlikte kalbinde ilhamın belirdiğini ve bu ilhamla geçmişteki bir
    olayı hatırlayıp (Hz. İbrahim’in ateşe atılması) bir kez de kendisinin
    yorumladığını ifade etmiştir. Şair kendisine seslenerek “anla” demektedir.
    Çünkü tabiat ona bir şeyleri anlatmakta, hatırlatmaktadır. Güneş doğmadan
    hemen önceki aydınlık anlamına gelen şafak vakti ve bu vaktin gökyüzünde
    beliren kan kırmızı rengi şaire ateşi hatırlatır. Ateş, kızıldır. Bu görüntü
    karşısında şair ansızın Hz. İbrahim’i; dolayısıyla onun Nemrut tarafından
    ateşe atılması olayını hatırlamış ve şiirini kaleme almıştır. Çünkü gelecek
    nesillere, çocuklara okunacak sayfalar, şiirler bırakmak istemektedir.
    “Şimdi biz kuşlar ve baharlarla anlaşıp
    Bin yürek bir orman yangınında
    Yeniden yerden göğe uzanıp
    Yeni İbrahimler hazırlamışızdır…” (Diriliş Türküsü / s. 36)


    Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

    “Diriliş Türküsü” adlı şiirde geçen yangın kelimesi dolayısıyla ateş ve


    İbrahim Hz. İbrahim’in ateşe atılmasına bir göndermedir.
    “Gecenin kavsinde müntehir yarasalar
    Lunaparklarda sana yer yok
    Yiğit olmanın keskin dönemecinde
    Yine bir İbrahim dersi
    Yine önümüzde dağ kan gül ve ateş…” (Küheylan / s. 11)
    Küheylan adlı şiirde geçen dağ, kan, gül, ateş ve İbrahim anlamca
    birbiriyle ilgili kelimelerdir. Kan, dağ (yara), gül ve ateş kırmızıdır. Dağ
    bilinen anlamının dışında aynı zamanda yara demektir. İnanışa göre Hz.
    İbrahim ateşe atıldığında Allah tarafından ateş bir gül bahçesine dönüşür. Şair
    Küheylan şiirinde bu olaya göndermede bulunur ve bu olaydan bir ders
    çıkarılması gerektiğini vurgular.
    Hz. Meryem
    Hz. Meryem, Hz. İsa’nın annesidir. Hz. Meryem, genellikle iffetli bir
    kadın olarak adından söz ettirmiştir. Onun en dikkat çeken yanlarından birisi
    hiç evlenmeden mucizevi bir doğumla Hz. İsa’yı dünyaya getirmesidir.
    Şiirlerde ise genellikle Cebrail’in ziyareti, ona üflemesi, bekâreti, iffeti,
    çektiği çileler dolayısıyla anılmaktadır (Zavotçu, ). Mustafa
    Özçelik’in sadece birkaç şiirinde Hz. Meryem’in adı geçer. “Bütün Yürekler
    Afrika” şiirinde Hz. Meryem’in mahcup ve ürkek yüzü ile ay arasında ilgi
    kurulur:
    “Gece yalnız düşler kurarken
    çağlarca mahcup ve ürkek
    bir meryem yüzü gibi
    ay bakar da bize
    nice erler çıkar çıkarır göğsünden
    zamanın keskin kılıçları
    alnımıza çarpıp düşer yere…” (Bütün Yürekler Afrika / s. 20)


    Sefa ÇELİKÖRS

    Buhûr- ı Meryem tütsü olarak da kullanılan ve meryemana eli de


    denilen bir çiçektir. Efsaneye göre Hz. Meryem, Hz. İsa’yı dünyaya getirirken
    zorlandığı için bu çiçeği tutmuş ve bu çiçek sonradan el şeklinde belirmiştir
    (Pala, 76). Bu çiçeğin kokusunun Hz. Meryem’in kokusu olduğuna
    inanılmaktadır (Onay, 73). Özçelik, Okyanus şiirinde Hz. Meryem ile
    koku arasında ilgi kurar:
    “Kulaklarımda o ses ! Zuhûr
    Meryem’in tükenmez râyihası
    Kalbimde beyaz bir elif
    Biliyorum, bir çınarın dibinde
    Sevdiğim bir mevsimin içindeyim
    Beni suretten geçiriyor esrar” (Okyanus / s. 15)
    Hz. İsa
    Hz. İsa, Hz. Meryem’in oğlu olarak mucizevi bir şekilde doğmuştur.
    Cebrail’in Meryem’e ruh üflemesiyle babasız olarak dünyaya gelen Hz. İsa,
    Rûhullah sıfatıyla anılmıştır (Zavotçu, ). Ölüleri diriltebilen bir
    mucizeye sahip olan Hz. İsa, Hristiyan inancına göre çarmıha gerilerek
    öldürülmüş, İslam inancına göre ise öldürülmemiş, ruhu göğe çıkarılmıştır.
    Mustafa Özçelik’in şiirinde ise Hz. İsa’ya şu şekilde gönderme yapıldığı
    görülür:
    “Yası tutulacak bir ölüm olmayacak benimki
    Çünkü sırrımı hep gizli tuttum
    Bir tebessüm olsun sunamadım ırmaklara
    Kralların önünden sesimi yükselterek geçtim
    İçimde İsa özlemleri
    Ellerimde yakılan gemilerimin külleri
    Mantık öğrenmekten vazgeçip
    Dikkatim göklere takılı kaldı
    Kaydım silindi yeryüzü defterinden


    Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

    İçimde araçları ve akrepleri


    Birlikte kızdıran öfke…” (Veda / s. 68)
    Hz. Musa
    Hz. Musa, adı Kur’an-ı Kerim’de geçen peygamberlerden birisidir.
    Şiirlerde ise ejderhaya dönüşen asası, Firavun ile mücadelesi, Kızıldeniz’i
    yarması, Hızır ile arkadaşlığı, ağaçtan çıkan ateşin Allah’ın tecellisi olduğunu
    öğrenmesi, Allah ile konuşması gibi mucizeleriyle anılır (Zavotçu,
    ).
    “Bizi bulup beğenen yağma
    Şeytan özlerinden firavun sözlerinden kalma
    Musa'nın huzur dolu su saatlerinde
    Olağan günlerin olağan dışı saatlerinde
    Yeniden bir daha söylerdik
    Yaşanmaz sanılan zamanlara ait
    Hep yeni dünya kelimelerini
    Tutunurduk zeytin dallarına…” (Haber / s. 41)
    Hz. Musa’nın mucizelerinden biri de asasını taşa vurmasıyla birlikte
    yerden su fışkırması ve bu suyla kavminin susuzluğunu gidermesidir. Şiirde
    geçen “Musa’nın huzur dolu su saatleri” dizesi bu olayı hatırlatır. Aynı
    zamanda asasıyla Kızıldeniz’i ikiye bölmesi ve Firavun ve askerlerinin o suda
    boğulması olayına da telmihte bulunur şair.

    Sonuç

    Mustafa Özçelik, divan edebiyatından tasavvuf kültürüne kadar pek


    çok kültürel birikime sahip modern Türk şairlerindendir. Şiirlerinde çöllerde
    gezinirken Leyla ile Mecnun’u; dağ, kazma gibi kelimeler aracılığıyla Ferhat
    ile Şirin’i; kuyunun, kırın, sabrın olduğu yerlerde ise Yusuf ile Züleyha’yı
    anarak lirik üslubunu gelenekten gelen şahsiyetlerle sanatına yansıtmaya
    çalışır. Şiirlerinde aşk, gelenek, kültür, modern zaman gibi temaları işleyen
    şair, geçmişle modern zamanı aynı çatı altında ifade ederek gelenekle bağını


    Sefa ÇELİKÖRS

    koparmamaya çalışır. Onun bu gelenekçi yanı, şiirlerinde geçmiş edebiyat


    izlerinin açık bir şekilde görülmesini sağlar. Özçelik, modern bir şair
    olmasına rağmen, şiirlerindeki şahısların tamamını divan şiiri geleneğinden
    almıştır. Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile Şirin gibi aşk konulu
    hikâyeler ve Hz. Meryem, Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. Yakup gibi dinî
    şahsiyetler onun şiirlerinin şahıs kadrosunu oluşturur. Şair böylece gelenekle
    moderni sentezleyerek başka bir deyişle şiirlerinde klasik mazmunlara yer
    vererek yüzyıllar geçse de geleneğin etkisini yitirmeyeceğini gözler önüne
    sermiştir.

    KAYNAKLAR
    AYAN, H. (). Fuzûlî, Leylâ vü Mecnûn. İstanbul: Dergâh Yayınları.
    DURMAN, N. (). “Mustafa Özçelik Şiiri”, Edebiyat Bülteni, (14),
    KANTER, B. (). “Ölüme Yaşamak Yahut Kısa Sürmüş Bir Günün İki Yüzü”, Edebiyat Bülteni,
    (14),
    KAHRAMAN, M. (). Divan Edebiyatı Üzerine Tartışmalar. İstanbul: Beyan Yayınları.
    KURTULMUŞ, Ş. (). “Dağın Önünde Yunus’la Buluşmayı Bekleyen Şair”, İstanbul Bir Nokta
    Aylık Edebiyat Dergisi, (),
    MENGİ, M. (). Divan Şiirinin Arka Bahçesi. Ankara: Akçağ Yayınları.
    OKUYUCU, C. (). Divan Edebiyatı Estetiği. İstanbul: Kapı Yayınları.
    ÖZÇELİK, M. (). Şiir İklimi. Konya: Esra Yayınları.
    ÖZÇELİK, M. (). Bir Irmak Düşü. İstanbul: Çıra Akademi.
    ÖZÇELİK, M. (). Dünyanın Tenhasında. Konya: Esra Yayınları.
    ÖZÇELİK, M. (). İfşa. İstanbul: Beyan.
    ÖZÇELİK, M. (). Serenat. Konya: Esra Yayınları.
    ÖZÇELİK, M. (). Güneş ve Ayna. İstanbul: Beyan.
    ÖZÇELİK, M. (). Ateş Denizi. Ankara: Ebabil.
    ÖZÇELİK, M. (). Gül ve Hançer. İstanbul: Nar.
    ÖZÇELİK, M. (). Dilim Ol Söyle. İstanbul: Çıra Akademi.
    PALA, İ. (). Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü. İstanbul: Kapı Yayınları.
    SOYAK, M. (). “Gül ve Hançer Odağında Mustafa Özçelik Şiiri”, Edebiyat Bülteni, (14),

    ŞENÖDEYİCİ, Ö. (). Sorularla Klasik Türk Edebiyatı. İstanbul: Kesit Yayınları.


    Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

    TALAT ONAY, A. (). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Cemal Kurnaz, (Haz.). İstanbul:
    Türkiye Diyanet Vakfı.
    TANPINAR, A. H. (). Asır Türk Edebiyatı. İstanbul: Çağlayan Kitapevi.
    TÖKEL, D. A. (). “Bir Sevgili Olarak Kadın İmgesinin Doğuşu: Leylâ ile Mecnûn”, Uluslararası
    Türk Dili ve Edebiyatında Kadın Sempozyumu, Amasya: Amasya Üniversitesi, Fen-
    Edebiyat Fakültesi.
    YAVUZ, K. (). “Leylâ ile Mecnun Hikâyesinin Edebiyattaki Yeri”. Modern Türklük
    Araştırmaları Dergisi, 2 (4),
    ZAVOTÇU, G. (). Divan Edebiyatı Kişiler Kişilikler Sözlüğü. Ankara: Aydın Kitabevi.


    Işık, Z. (). Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?,
    Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı:3, –
    Makale Bilgisi / Article Info
    Geliş / Recieved:
    Kabul / Accepted:
    Araştırma Makalesi/Research Article

    KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV DESTANI


    SADECE BİR AŞK HİKÂYESİ MİDİR?

    Zehra IŞIK*

    Öz
    Geçmişle ilişki kurma, insanın yaşadığı ânı anlamlı ve değerli kılmasının bir yoludur.
    Tarihî dönemlerden beri insanlar bir şekilde içinde bulundukları ânı geçmişle şekillendirme
    ihtiyacı duymuşlardır. Bu sebeple tarihî belgeler ve edebî metinler ilgili ilişkiyi kurmak için
    her zaman bir araç olmuştur. Bir toplumun karakterini belirleyen en temel faktörü şüphesiz
    sahip olduğu kültür belleğidir. Bu bellek, söz ve dilin bir şekilde vasıta olarak kullanılmasıyla
    ürün oluşturur. Destanlar da oluşan bu ürünlerin en önemli örneklerinden birini teşkil eder.
    Başkurt destanları, tarihî ve sosyal hayatı konu almalarına göre iki başlık altında ele alınır.
    Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv destanı Başkurt Türklerine ait sosyal hayatı anlatan en
    önemli destanlardan biridir. Bu makalede, performans teoriden hareketle geliştirilmiş bir
    araştırma modeline göre Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv destanında yer alan aşk hikâyesinin
    yanında kahramanlık motifleri de ele alınmıştır. Bu destandaki kahraman tipi çeşitli
    yönlerden Türk destanlarında yer alan kahraman tipleriyle bir uyumluluk gösterir.
    Çalışmanın sonunda elde edilen verilerde, Başkurt destanlarında çoğunlukla yer alan
    kahramanlık motiflerinde kahramanın atı, idealize edilmiş bir eş ve kahramanın silahlarına
    dair epizotların Başkurt Türklerinin hayatında ne kadar etkili olduğu görülmüştür.
    Bıraktıkları bu epik yadigârlar, Başkurt Türklerinin ayrıca hayatlarını, kültürlerini ve
    uğraşlarını ortaya koyması açısından özelde Başkurt edebiyatı, genelde Türk dünyası
    edebiyatları için önemli bir yere sahiptir.
    Anahtar Kelimeler: Aşk, Başkurt, destan, epizot, kahramanlık.

    * Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü doktora öğrencisi, [email protected], ORCID:



    IS THE EPIC OF KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV ONLY A
    LOVE STORY?

    Abstract
    Connecting with the past is a way for a person to make the moment they live
    meaningful and valuable. Since historical times, people have somehow felt the need to shape
    the moment they are in with the past For this reason, historical documents and literary texts
    have always been a tool for establishing the relevant relationship. The most fundamental
    factor determining the character of a society is undoubtedly the memory of the culture it
    has. This memory creates a product by using words and language as a means in some way.
    Epics are also one of the most important examples of these products. Bashkurt epics are
    considered under two headings according to their historical and social life. Kuzıykürpes
    Mĕnen Mayanhılıv's Epic is one of the most important Epics of the Bashkurt Turks about
    social life. In this article, according to a research model based on performance theory, the
    story of love in the epic of Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv, as well as the motives of heroism
    are also discussed. The type of hero in this epic is compatible with the types of heroes in the
    Turkish epics in various ways. The data obtained at the end of the study showed how
    effective these motifs, which are included in the Bashkir epics about the hero's horse, an
    idealized wife and the hero's weapons, were in the lives of the Bashkurt Turks. These epics,
    which they left, have an important place for the literature of the Turkic world in general,
    especially for Bashkurt Literature, in terms of revealing the lives, cultures and pursuits of the
    Bashkurt Turks.
    Keywords: Love, Bashkurt, epic, epizote, heroism.


    Zehra IŞIK

    Giriş

    Başkurtlar, batıda Sura nehrinden doğuda Ural dağlarına, kuzeyde Fin


    sınırından güneyde Astrahan ve Hazar kıyılarına uzanan, İdil nehrinin ve
    kollarının sularıyla beslenen topraklarını içine alan, coğrafî-siyasî bakımdan
    İdil-Ural şeklinde adlandırılan bölgedeki en eski Türk boylarından biridir. En
    yakın komşuları ve akrabaları olan Kazan Tatarları ile Altın Ordu devleti ve
    sonrasındaki dönemlerde beraber yaşayıp Rus işgaline birlikte mücadele
    etmişlerdir. Daha sonra Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Başkurdistan Özerk
    Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır. yüzyıla kadar çobanlıkla geçinmişler ve
    göçerevli bir hayat yaşadıkları için de sözlü kültür bağlamında sahip oldukları
    birçok özellik, onları yazılı kültüre sahip olan Kazan Tatarlarından yaşayış
    tarzı bakımından ayrı tutmuştur. Hayvancılık ve ziraatın yanında demircilik
    başta olmak üzere demirciliğe bağlı silah, alet, süs eşyası gibi çeşitli ürünlerin
    üretimi Başkurt ekonomisinin başlıca kaynaklarındandır. Özellikle demircilik
    konusunda mahir oldukları bilinir. Öyle ki Sovyetlerin yönetimde etkin
    olduğu bir dönemde, Başkurtların bu özellikleri tehdit unsuru olarak
    görülmüş ve yine demircilik yapmaları yasaklanmıştır (Arslan 12).
    İslamiyet’in kabulünden sonra diğer pek çok Türk boyu gibi
    Başkurtlar arasında da Arap harfleriyle çeşitli konularda tercüme veya telif
    nitelikli eserler ortaya konmuştur. Fakat yüzyıl başlarına kadar kaleme
    alınan eserlerde Kazan Türkçesi ortak yazı dili olarak kullanılmış, şair ve
    yazarlar eserlerini çoğunlukla Kazan-Tatar Edebiyatı bağlamında
    değerlendirmişlerdir. Bunlar arasında Kul Ali’nin Kıssa-i Yusuf, Harezmî’nin
    Muhabbetname, Sarayî’nin Gülistan-ı bit-Türkî gibi eserleri vardır. Bunun
    yanında Başkurtların sözlü edebiyat bakımından oldukça zengin bir birikimi
    vardır. yüzyılda yapılmaya başlanan saha çalışmalarından elde edilen
    verilerle söylenebilir ki Başkurt sözlü geleneği, Türk mitolojisine ve
    şamanlığa dair birçok unsuru içinde barındırmaktadır. Uzun yıllar
    Avrasya’nın uçsuz bozkırlarında göçebe bir hayat süren Başkurtlar, bağlı
    oldukları gelenekleri yaşatmaları sebebiyle günümüze kadar sürdürmüşlerdir
    (Suleymanov vd., ).
    Başkurtlar’a ait sözlü edebiyat ürünlerinin yazıya geçilmesi ile
    derleme çalışmaları giderek artmıştır. Bu ürünler hem Türk dünyasında hem
    de Başkurt edebiyatında aktarılagelmiştir. “Ural Batır, Akbuzat, İzeükey


    Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

    Minen Morazım, Zayatülek Minen Hıvhılıv, Kunır Buğa, Kara Yurga, Akhak
    Kola, Alpamışa Minen Barsınhılıv, Küsek Bey, Bayık-Ayzar” gibi anlatılar
    bunlardan bazılarıdır. Bu anlatılar arasında özellikle destanlar önemli bir yer
    tutar. Başkurtlar yaşam şartları sebebiyle hayattan öğrendiklerini destanlarda
    da aktarmışlardır. Bunların en önemlileri kahramanlık temalı destanlardır.
    Kahramanlık destanlarının “bir ulusun kimliğini dayandırdığı geçmişin
    kurgulanma ve kültürel belleğin örneği” olduğu Başkurtlar’da görülebilir
    (Assmann, ). Bu destanların Başkurt sözlü kültür geleneğinde güçlü
    ve zengin bir kaynak oluşturduğunu söylemek mümkündür.
    Başkurt destanlarına bakıldığında bazılarının manzum, bazılarının
    manzum-mensur karışık, bazılarının da mensur içeriklere sahip olduğu
    görülür. Türk destan geleneğinde görülen tip ve motifler, Başkurt
    destanlarında da benzer şekildedir. Konularını bazen dinî-mitolojik
    unsurlardan, savaşlar veya istilacılardan bazen de sosyal hayattan alır. Fakat
    bu konuların birçok destanda iç içe olduğunu söylemek mümkündür.
    Başkurt destanlarının bir kısmı sadece Başkurt Türkleri arasında
    yaşar, bazılarıysa diğer Türk devletleriyle ortak metinlerdir. Kuzıykürpes
    menen Mayanhılıv destanının da diğer Türk topluluklarında benzer metinleri
    vardır (Ata Yıldız, 27). Timofey Belyaev’in ’de Kuzıykürpes
    Mĕnen Mayanhılıv adlı epik destanı yayınlamasıyla da Başkurt epik destan
    geleneği başlamış olur (Çobanoğlu, ).
    Araştırmalara göre Başkurt destanlarının büyük bir kısmı mitolojik
    unsurlardan beslenmiştir. Ayrıca başkahramanı hayvan olan destanlar dikkate
    değer metinlerdir. Başkahramanı hayvan olan destanlara diğer Türk
    topluluklarının destanlarında pek rastlanmaz (Ata Yıldız, 28).
    Daha sonraki dönemlerde ise mitolojik unsurlar yerini daha gerçekçi
    bir yaklaşıma bırakmıştır. Destanların hemen hepsinde dağ ve su unsurlarına
    rastlanmıştır ki bu durum kadim Başkurtların dağ ve su kültlerine duydukları
    saygının bir işaretidir. Dikkat çeken bir başka konu ise avcılıktır. Başkurtlar,
    avcılıkta da oldukça başarılı olmuşlardır. İncelenen hemen hemen bütün
    destanlarda bu motife rastlamak mümkündür. Ayrıca kahramanın atı yine
    yoğun biçimde kullanılır. Destanlardaki motiflerin kullanımlarına dikkat
    edildiğinde Başkurtların düşünce tarzlarına da ulaşılır.


    Zehra IŞIK

    Başkurt destanları bazı çalışmalarda “kahramanlık destanları” ve


    “sosyal hayatla ilgili destanlar” olarak konuları bakımından iki ana başlıkta
    incelenmiştir. Kahramanlık destanlarının mitik unsurlarla beslenmiş olduğu
    görülür. Aşk teması üzerine kurulan ve daha çok sosyal hayatla ilgili
    unsurlara rastlanan destanların ise yine kahramanlık temasından beslendiğini
    söylemek mümkündür. Grebnev, Türk kahramanlık destanlarını üç gruba
    toplamıştır (Ergun-Aça 33):
    1. Bahadırların sadece eş bulmak ya da eş aramak için sefere
    çıkışlarını ve mücadelelerini anlatan destanlar.
    2. Bahadırların gelin ya da eş aramakla beraber hanlara karşı
    yürüttükleri mücadeleleri anlatan destanlar.
    3. Bahadırların sadece hanlara ve yabancı istilacılara karşı
    yürüttükleri ve kazandıkları mücadeleleri anlatan destanlar.
    Bu sınıflandırma Başkurt destanlarına uygulandığında makalemizin
    ana çerçevesini oluşturan Kuzıykürpes menen Mayanhılıv Destanı’nı ikinci
    gruba dahil edebiliriz. Destan genel olarak sosyal hayatı konu alır. Ele aldığı
    konular ve benzerlikler sebebiyle Tahir ile Zühre destanıyla arasında bağlantı
    kurulur.
    Tanrı, ilâhî kudret, âşıkların babaları için çok önemli bir faktördür.
    Kuzıykürpes’e ait her iki varyantta da uzun bir zaman zarfında çocuğu
    olmayan iki erkeğin baba olma sevincine ereceği kehanetle bildirilir. Özlemle
    bekledikleri çocuklarının doğum müjdelerini av sırasında bir hayvan
    aracılığıyla alırlar. Nigmet Şakirov’un kaydettiği varyanta göre iki babaya
    çocuklarının olduğunu iki tavşan aracılığıyla bildirirler. G. Selem
    versiyonunda ise bu müjdeyi iki geyik aracılığıyla verirler.
    Bu çalışma, destanın G. Selem versiyonu dikkate alınarak
    hazırlanmıştır. Destan metni Ahmet Süleymanov, Gaynislam İbrahimov ve
    Metin Ergun tarafından hazırlanan ve TDK tarafından basılan “Başkurt
    Destanları II (Sosyal Hayatı Anlatan Destanlar)” adlı çalışmadan alınmıştır.
    Bu versiyon göre Kuzıykürpes Mayanhılıv’a kavuşmaya çalışırken hayatını
    kaybeder. Mayanhılıv da aşkına sahip çıkar ve sevdiği adam olmadan nefes
    alamayacağını anladığı için intihar ederek yaşamına son verir.


    Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

    Çalışmamızda destan kahramanları ve gerçekleşen olaylarla ilgili


    tespitlerde bulunulurken aynı zamanda destan metninin özeti de verilmiştir.
    Ardından sırasıyla destanda yer alan mitolojik unsurlar değerlendirilmiştir.
    Çalışmanın sonuç kısmında elde edilen verilerden hareketle destan
    kahramanının temsil ettiği tip ve destanın Başkurt halk edebiyatındaki yeri
    belirlenmeye çalışılmıştır.
    Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanında Kahramanlık
    Motifleri ve “Kahraman Kalıbı”
    Türk destanlarında kahraman, sevdiklerini koruyan ve onları kollayan,
    halkının bütünlüğünü sağlayan, kendisiyle ana karnındayken söz kesilen fakat
    daha sonrasında kızın babası tarafından kaçırılan sevgilisini arayan,
    olağanüstü durumlarla mücadele eden geleneksel bir tiptir. Çoğunlukla halkın
    sevdiği ve saydığı, toplumun değerlerini taşıyan temsilcilerdir. Bu tipleri
    destanlarda tespit edebilmek için metnin içinde sıralanan motifleri incelemek
    gerekir. Destanların olay örgüsünün oluşturulmasında bu motifler önemli bir
    yere sahiptir. Aşağıda tespit edilen motifler Türk epik destan geleneği
    çerçevesinde mevcut malzemelere göre şekillenmiştir. Destan bünyesinde
    oluşturulan bu “Kahraman kalıbı” özellikleri, Özkul Çobanoğlu’nun epik
    destanlarla ilgili yaptığı çalışmada üzerinde durduğu motif-indeks
    denemesinden hareketle elde edilmiştir ( ).
    Destan kahramanı olarak karşımıza çıkan Kuzıykürpes;
    1. Tek çocuktur.
    2. Yetenekli bir avcıdır.
    3. Çok yiğit ve güçlü biridir. Çevresinde ona denk kimse bulunmaz.
    4. Kahramanın kolu ile dokunduğu bir çocuk bilincini yitirerek
    düşmüştür. Bu kahramanın sıradan biri olmadığını gösterir.
    5. Daima olağanüstü güçler tarafından korunmuştur.
    6. En önemli yardımcısı olağanüstü güçlere sahip bir attır.
    7. Tek dileği olan Mayanhılıv’a kavuşmak için maceraya atılır.
    8. Maceraya atılarak yurdundan uzaklaşır.
    9. Mücadelesinde genellikle yalnızdır.


    Zehra IŞIK

    Kahraman maceraya atılacağı zaman bilge kadın kendisine


    zorluklar karşısında kullanacağı üç silah verir. Bunlar babasının
    ay baltası, gümüş aynası ve babasının Gök Tolpar’ıdır.
    Kahraman, annesinin kendisine gösterdiği engelleri bir bir
    aşmıştır.
    Annesi, kahramanı “batır yiğit” olarak tanımlar.
    Kendisine düşman olan diğer kahramanlarla mücadele eder ve tek
    başına savaşır.
    Macerasında birçok zorlukla karşılaşır. En çok savaştığı durum
    destan boyunca düşmanlarının hazırladığı hilelerdir. Yolculuğu
    boyunca da olağanüstü durumlarla karşılaşır.
    Evleneceği kıza kavuşmak için mücadele eder. Bunun için her
    türlü tehlikeye atılır.
    Uykulu iken düşmanı tarafından öldürülmeye çalışılması aslında
    kahramanın yiğit bir savaşçı olduğunu gösterir.
    Macerasını tamamlayamadan ölür.
    Aşk Teması İçinde Yaşayan Kahramanlık Mücadelesi
    Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv destanına genel olarak bakıldığında
    destanın bir aşk temalı bir metin olduğu söylenebilir. Daha beşikte başlayan
    bir aşk ve türlü zorluklara rağmen bir kavuşma yaşanmışsa da ölümle
    sonuçlanmıştır. Aşk yolunda kendini feda eden Kuzıykürpes, klasik âşık
    kahraman tipleriyle aynı çizgide değerlendirilir. Sosyal konulu destanlarda
    sıkça işlenen bu aşk çizgisi, yalnızca asıl konunun yardımcı bir unsuru olarak
    ele alınır. Yani açıkça ifade etmek gerekirse destan her ne kadar bir aşk
    hikâyesi olarak düşünülse de aslında Kuzıykürpes’in aşkı uğruna verdiği
    mücadelelerden ibarettir.


    Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

    “Kolak tişketey”1 (ısırma, beşik kertmesi) yöntemi ile beşik düğünü


    düzenleyip Kuzıykürpes ile Mayanhılıv’ı çocukken nişanlarlar. Fakat
    Mayanhılıv’ın babası bu anlaşmaya uymaz. Kızını Kuzıykürpes’ten kaçırmak
    için çok uzaklara kaçması gibi birçok unsur, Türk destanıyla aynı zamanda
    benzerlik gösterir.
    Kuzıykürpes bebekken nişanlandığı kızın varlığından habersiz büyür,
    annesi de bu durumdan asla bahsetmez. Kuzıykürpes delikanlı çağında gücü
    ile ün kazanır. Farkında olmadan yaşlı bir kadının tek oğlunu incitince bütün
    gerçekleri öğrenir. Böylece destandaki asıl kahramanlık teması oluşmaya
    başlamaktadır.
    Âşık yiğidin annesinin sözünü dinlemeyip yola düşmesi motifi ile
    işlenmeye başlar. Kuzıykürpes’in kaderinde bu sırrı sonradan öğrenip sevdiği
    kıza kavuşmak için çile çekmesi vardır. Bu noktadan itibaren aşk temasına
    paralel olarak kahramanlık teması da sürdürülür. Kuzıykürpes on yaşına
    gelene kadar gücünün farkında değildir fakat on yaşından sonra etrafındaki
    insanlarla olan mücadelesine bakıldığında kimsenin onunla boy
    ölçüşemediği, gücüne yetişemediği görülür. Fakat ayırt edilmesi gereken
    husus, burada gücünü şımarık bir şekilde göstermektedir. Yani henüz
    kahramanlığına dair hiçbir iz yoktur. Yaşlı kadının tek oğlunu dövdükten
    sonra devreye yaşlı kadın girer ve Kuzıykürpes’in bütün hayatını baştan sona
    değiştirir. Yaşlı kadın “İnsaflı bir yiğit olsaydın senin gelinin olacak kızın da
    bırakıp gitmezdi seni!” dediği zaman Kuzıykürpes’in hayatındaki bütün sırlar
    açığa çıkar. Bundan sonra Kuzıykürpes hiçbir zaman eskisi gibi olmaz. Yaşlı
    kadın ona her konuda yol gösteren bir danışman karakterine bürünür. Önce
    annesinin nasıl gerçekleri söyleyeceği ve ardından nasıl yola çıkacağı
    hakkında bilgiler verir. Yaşlı kadın burada başkahramana yol gösteren bilge
    tip görünümündedir. Kuzıykürpes’in gözlerini açar ve onu yönlendirir. Bilge
    tipli bu kadın, destandaki olağanüstülükleri yönlendiren konumdadır.

    1 “Beşik kertme” geleneği bütün toplumlarda olduğu gibi Başkurtlar arasında “bişek tuy, sırga tuy (küpe takma
    toyu)” olarak yaşamaktadır. İki han ya da bey, iki kahramanın eşleri aynı anda hamile kalırsa ve akraba olmaya
    karar verirlerse dostluklarını güçlendirmek için bu yönteme başvurur. Buna karar verdiklerinde akraba ve
    komşularıyla bir araya gelerek yemek yerler ve dua (bata) okutarak niyetlerini açık ederler. Yemekten sonra
    bebeklere birbirlerinin kulaklarını ısırttırırlar. Bu uygulamadan sonra bebekler arasında söz kesilmiş sayılır.
    (Kayhan, S. (, Ekim 4). Başkurt Türklerinde Beşik Kertme Geleneği. Avrupa Birliği Gazetesi. 27 Kasım
    tarihinde, funduszeue.info
    adresinden erişildi.)


    Zehra IŞIK

    Kuzıykürpes’in ilk kahramanlığı Gök Tolpar’ı yakalamasıdır. Tolpar


    ya da Tulpar’ın Türk mitolojisinde önemli bir yeri vardır. Bu at sıradan bir at
    değildir. Kanatları vardır ve uçar; gökyüzünden geldiğine inanılır. Genelde
    beyaz ya da kara olur. Kanatları beyazdır ve Tanrı tarafından kahramanına
    yardımcı olması için yaratılmıştır. Başkurt inancına göre Tolpar’ın kanadını
    hiç kimse göremez. Tolpar kanatlarını yalnız karanlıkta, büyük engelleri veya
    mesafeleri aşarken açar. Eğer birisi Tolpar’ın kanatlarını görürse Tolpar’ın
    kaybolacağı inancı vardır. Eğer Kuzıykürpes, Gök Tolpar’ı yakalarsa
    Mayanhılıv’ı da kurtarabilir. Bu tehlikeli yolculuğu sadece Gök Tolpar ile
    gerçekleştirebilir.
    “Sürü sürü yılkı hayvanlarınız arasında babanın ava çıkarken bindiği
    Gök Tolpar olur. Sen bir şekilde yolunu bulup onu yakalamaya çalış.” diyen
    yaşlı kadının sözlerini Kuzıykürpes can kulağıyla dinler. Gök Tolpar’ı
    yakalamak için türlü mücadeleler verir. Gök Tolpar, Kuzıykürpes’i üç defa
    gökyüzüne, üç defa yere vurur fakat hiçbir şekilde onu üstünden indiremez
    ve böylece Gök Tolpar’ın yeni sahibi olur. Bu, kahramanlık yolunda atılan
    ilk ve en önemli adımdır.
    Gök Tolpar’ın sırtında babası Küsmes Han’dan kalan altın kaşlı eyerini,
    ay baltasını, gümüş aynasını, ava çıktığında giydiği kürklü şapkasını ve gümüş
    süslü kemerini alıp Gök Tolpar’ı nehrin en derin yerine götürüp bırakır. Üç gün
    sonra gider, onu bıraktığı yerden alır ve macera başlar. Aşk hikâyesi içine
    gizlenmiş kahramanlık alametleri artık ortaya çıkmaya başlar. Kuzıykürpes,
    Mayanhılıv’ı bulmak için yedi dağ, yedi ova ve yedi denizi geçmek zorundadır.
    Böylece Gök Tolpar’a atlayan Kuzıykürpes yollara düşer.
    İlk olarak ensiz sonsuz kapkaranlık bir ormana rastlar. Gök Tolpar’ın
    bilgeliği sayesinde ilk engeli atlatır. Babasının ay baltasını atar ve karanlık
    orman bir anda aydınlanır. İkinci engeli sonsuz bucaksız bir denizdir. Bu defa
    babasının gümüş aynasını atar. Sonsuz bucaksız uzanan denizin üstünde
    camdan bir köprü oluşur ve bu engeli de aşarlar. Üçüncü ve son engel
    karşısına çıkan dağda “yedi kapıp bir yutarım” diyen bir kurttur. Bu defa da
    Gök Tolpar’ın sağ kaburgasına vurur ve sol kaburgasından fışkıran kanla
    birlikte oradan uçarak giderler. Kahramanın ilk engelleri Tolpar’ın bilgeliği
    ve olağanüstülüklerle aşılır. Bu engeller aslında annesinin geri dönmesi için
    karşısına çıkardığı engellerdir fakat o kararlılığı ve cesaretiyle yolundan
    dönmez.


    Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

    Kuzıykürpes yoluna devam eder ve yolda karşılaştığı çobanlarla


    konuşarak Küser Han hakkında bilgiler toplar. En sonunda Küser Han’ın
    yurduna varır. Kendini tanıtmadan onunla sohbet eder ve Küser Han,
    Kuzıykürpes’e yılkı çobanı olmasını teklif eder fakat bir şartı vardır:“Benim
    bir yılkı çobanına ihtiyacım var aslında ama benim bir şartım var: Yılkı
    sürüsünde üç yıl kısır dolaşan kısrağımı yakalayıp ağızlıklamayı
    başarabilecek kişiyi çoban olarak işe alacağım ben.”
    Bu şartın üstüne yiğit Kuzıykürpes, dolaylı yoldan sürünün yanına
    gider. Küser Han ise doğru yolu tercih etse de sürüye vardığında şaşkınlıkla
    olanları izler. Çünkü Kuzıykürpes, Küser Han gelene kadar çoktan varır ve
    yolda giderken avladığı çeşitli kuşları da pişirir. Küser Han, kahramanımızı
    yılkı sürüsünün yanına gönderir. Kuzıykürpes öfkesine kapıldığı için kısır
    kısrağı harap eder. Ardından altı yıl kısır kalan kısrağı yine aynı şekilde harap
    eder. Son olarak dokuz yıl kısır kalan kısrağı yakalar ve onu dize getirir.
    Bunun üzerine Küser Han onu işe almaya razı olur. Dikkatimizi çeken durum
    ise şudur. Küser Han, Kuzıykürpes’in gücünü şımarıkça gösterdiği için kızı
    Mayanhılıv’ı ondan kaçırır. İşe aldığı yiğidin o olduğundan haberi bile
    yoktur. Ama onun gücüne ve yiğitliğine hayran kalır ve evine döndüğünde
    ondan övgüyle bahseder.
    Kuzıykürpes yaz boyunca dağda ve kırda çalışır. Bütün bunlara
    Mayanhılıv’a kavuşmak için katlanır. Güz olunca artık saraya hayvanları
    getirdiğinde ona bir adım daha yaklaşır. Yağmurlu bir günde hayvanlara
    bakmak için Mayanhılıv da yardıma gelir ve artık orada kavuşurlar. Fakat asıl
    mücadele bundan sonra başlar. Mayanhılıv’da gözü olan Saç kıran kafalı
    dazlak hizmetçi Karagol bu durumu fark eder ve hemen Küser Han’a iftira ile
    karışık olanları anlatır. Onu yenemeyeceklerini anladıkları için bir hile ile
    Kuzıykürpes’i hayatlarından çıkarmayı planlarlar.
    “Bunun için yalandan düğün düzenlemek gerek, diye söyledi de Saç
    Kıran kafalı dazlak, Mayanhılıv’ı Kuzıykürpes’e veriyorum diye, büyük
    ziyafet düzenleyip, düğün yaparak Kuzıykürpes’e ekşimiş bal içirip sarhoş
    etmeli. Ondan sonra onu oynamaya davet edeceksin. O oynarken, iyice mest
    olduğundan başı dönerek sallanmaya başlar. Sonra onu biraz kendine gelsin
    diye bahane bulup kenara götüreceksin ve kafasına vurup öldüreceksin.
    Kuzıykürpes’ten kurtulmak için başka çare yok, hanım” diyerek Küser Han’ı
    bu plan için ikna etmeye çalışır. Küser Han bunu bahara kadar düşünür ve


    Zehra IŞIK

    planı uygulamayı kabul eder. Bu korkaklığın bir göstergesidir.


    Kuzıykürpes’in karşısına çıkıp savaşmak için cesaretleri yoktur ve bu sebeple
    onu bu şekilde öldürmeye karar verirler. Fakat âşık çift olayın farkına varırlar
    ve Gök Tolpar’ın olağanüstü güçleri sayesinde bu tehlikeyi öğrenirler.
    Güzeller güzeli Mayanhılıv çok telaşlanır ve Kuzıykürpes’in asla sarhoş
    olmaması gerektiğini söyler.
    Düğün günü gelip çattığında Küser Han ve saray ahalisi hiçbir şeyi
    sezdirmez. Herkes eğlenir, atlar koşar, güreşçiler güreşir. Sofraya oturup bal
    içmeye başlarlar ve Kuzıykürpes, Gök Tolpar’ın kılı ile balı karıştırdığı için
    sarhoş olmaz. Sarhoş olmadığını görenler şaşırır ve bu defa da damadın
    oynamasını isterler. Kuzıykürpes ile Mayanhılıv meydanda oynamaya
    başlarlar ve tam bu sırada Gök Toplar onları kaçırmaya gelir. Gök Tolpar her
    zamankinden yavaş koşunca ve Gök Tolpar’ın sırtında oturmak da imkânsız
    olunca arkasından yetişen Saç kıran kafalı dazlak Karagol, Mayanhılıv’ı
    çeker ve kendi atına alarak sarayına döner. Kuzıykürpes’in bir anlık dalgınlığı
    felaketle sonuçlanır. Çünkü Kuzıykürpes, Gök Tolpar’dan kopardığı kılı
    kuyruğuna geri takmayı unutmuştur. Kederlenen Kuzıykürpes, Mayanhılıv’ı
    kurtarmak için çeşitli planlar kurar. Haberci bir kuş arar fakat sadece serçe
    ona yardımcı olur. Serçe, Mayanhılıv’a mesajı götürmeye gittiği zaman
    hizmetçinin karısı olanları bir bir işitir ve serçenin tüylerini bir bir yolarak
    Kuzıykürpes’in nerede olduğunu öğrenir, kocasına anlatır. Serçe “Suk, suk”
    diye inlerken Mayanhılıv bunu duyar. Küser Han’ın en sadık adamları Suk
    boyuna gider ve Kuzıykürpes’in asıl kahramanlık mücadelesi burada başlar.
    Kuzıykürpes’e ilk olarak Mayanhılıv’ın iki ağabeyi saldırır. Birinci
    ağabeyi kılıç ile vurayım diye saldırır fakat Kuzıykürpes mükemmel bir
    çeviklikle onun kolundan çeker ve kılıcını alır, ortasından kırar. Ardından ona
    kendisinden hediye olarak babasından kalan kürklü şapkasını verir. İkinci
    ağabeyi ise onunla dövüşmenin faydasız olacağını anlar ve kılıcını getirip
    kendi eliyle verir. Bu ağabeyine de hediye olarak ay baltasını verir.
    Ağabeyleri, Kuzıykürpes’in yiğitliği ve onlara hediyeler vermesi sebebiyle
    ilginç biri olduğunu düşünerek evlerine dönerler.
    İkinci abisi Kuzıykürpes’in hediye ettiği gümüş aynayı Mayanhılıv’a
    verince, Mayanhılıv aynada her şeyi görür. Çünkü tam bu sırada Saç kıran
    kafalı dazlak hizmetçi ağaç kovuğuna saklanmış Kuzıykürpes’i izler ve orada
    hüzünlenerek oturan Kuzıykürpes’i bıçaklayarak öldürür. Mayanhılıv bu


    Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

    durumu babasına anlatır fakat kızını perişan bir halde gören Küser Han, onu
    avutup ondan vazgeçmesi için diretir.
    “Kendi kendini bitirip o kadar kederlenme kızım! İş işten geçmiş artık,
    Kuzıykürpes’ten de iyi yiğitler bulunur.” dese de Mayanhılıv onu dinlemez,
    Suk boyuna gider ve orada bulduğu Saç kıran kafalı dazlak hizmetçiyi bir hile
    ile öldürerek intikamını alır. Bütün bunların üstüne güzeller güzeli, bahtsız
    Mayanhılıv da bir acı ile bıçağı göğsüne saplayarak yaşamına orada son verir.
    Bu dünyada kavuşamayan iki âşık ölüme birlikte gider.
    Değerlendirmeler
    Kuzıykürpes’i kahramanlığa eriştiren en önemli detay Gök Tolpar’dır.
    Tolpar, gökyüzünden geldiğine inanılan, kanatları olan, insanlara yardım
    ederek onları kötü durumlardan kurtardığına inanılan bir varlık olması
    sebebiyle üst dünyaya ait olduğu ileri sürülür. En eski dönemlerden beri
    kahramanların en yakın dostu olmuştur. İncelediğimiz destanda da durum bu
    şekildedir. Gök Tolpar, Kuzıykürpes’in en yakın dostudur ve Kuzıykürpes’in
    cansız bedeninin yanında gözleri yaşlı, başını eğip beklemiştir.
    Tolpar sadece kahramanların atıdır ve Tanrı tarafından kahramanlara
    yardımcı olması için yaratıldığına inanılır. Kahraman, Tolpar’a ihtiyaç
    duyduğunda onun yelesinden aldığı üç kılı yakar ve o anda Tolpar yanında
    belirir. Görüldüğü üzere Gök Tolpar sıradan bir at değildir. Tanrı onu
    Kuzıykürpes’e, ihtiyaç duyduğu anlarda, bilgi ve cesaretinden yararlanması
    sebebiyle vermiştir. Özellikle Kuzıykürpes yolda karşılaştığı engelleri
    aşarken Gök Tolpar, kahramanlığı ve cesaretiyle onun önüne geçmiştir. Bu
    durum destanlarda sıkça karşılaşılan bir durumdur. Kimi yerlerde atı,
    kahramanın önüne geçebilir. Böyle durumlar genellikle kahramanın tek
    başına aşamayacağı durumlardır ve kanatsız mucize sayesinde kahraman, bu
    engelleri rahatlıkla aşar. Burada Gök Tolpar’ın değerini anlayabilmek için
    öncelikle destanlarda atların ne kadar önemli bir konuma sahip olduğunu
    vurgulamak gerekir. Türk mitolojisine göre atlar, kişiyi kutsal kabul edilen
    güçlerin yanına taşıyan varlıklardan biridir. Tanrı katına erişebilen bu
    varlıklar kişiyi kutsala bir adım daha yaklaştırır ve onu yüceltir. Yine Türk
    mitolojisine göre kişiyi cennete ulaştıracak yolu da at bilir (Seyidoğlu,
    55). Kahramanımız Kuzıykürpes Gök Tolpar’la anılmaktadır. Gök Tolpar,
    Kuzıykürpes ne zaman darda kalsa, her zaman imdadına yetişmiştir.


    Zehra IŞIK

    Çalışmamızda incelediğimiz destanın merkez kahramanı olan


    Kuzıykürpes, şanlı Küsmes Han’ın tek çocuğudur. Doğumunu memelerinden
    süt damlayan bir geyik müjdeler. Destan boyunca Mayanhılıv’a kavuşmak
    için türlü mücadeleler verir. Karşısına çıkan her zorluğu Gök Tolpar’la
    birlikte atlatır. Türk destanlarında görülen merkezî kahramanın en önemli
    özelliği yiğitliği, cesareti ve gücüyle ön plana çıkmasıdır. Kuzıykürpes için
    de aynı durum söz konusudur. Destanın başından sonuna kadar yiğitliği ve
    cesaretiyle devam eden bütün mücadelelerde kahramanlığını sergiler.
    Kuzıykürpes’i öldürmek için türlü hileye başvururlar fakat bunu
    başaramayacaklarını bildikleri için onu sarhoş edip öldürmeye karar verirler.
    Türk destanlarında karşımıza çıkan en belirgin tuzak şekillerinden biri
    kahramanların yedikleri ya da içtikleri bir şeyle zehirlenmeleridir. Küser Han
    ile Saç kıran kafalı dazlak hizmetçi, düğünde Kuzıykürpes’e sundukları balın
    içine karıştırmıştır. Amaç Kuzıykürpes’i sarhoş ettikten sonra zehirlemektir.
    Fakat Gök Tolpar sayesinde bu hileyi öğrenen Kuzıykürpes ile Mayanhılıv
    bu tuzağa düşmezler. İlk denemede başarısız olan Saç kıran kafalı dazlak
    hizmetçi ile Küser Han başka çare ararlar. Daha sonra Dazlak hizmetçi,
    Kuzıykürpes’i Suk boyunda uykuda iken yakalar, eline ikinci bir şans geçer
    ve Kuzıykürpes’i öldürür. Buradan da anlaşılacağı gibi kahraman ya
    sarhoşken ya da uykuluyken öldürülmeye çalışılır çünkü her ikisi de yiğit
    Kuzıykürpes’i öldüremeyeceklerini bilirler.
    Kuzıykürpes çocukluğundan beri gücü ve cesaretiyle nam salmıştır.
    Onun amacı liderlik ya da komutanlık değildir. Onun tek amacı evleneceği
    kızı bulup onu yurduna geri getirmektir. Destan boyunca bütün mücadelesini
    bu yönde verir. Türk destan geleneğinde görüldüğü gibi Kuzıykürpes destan
    boyunca yalnızca atı Gök Tolpar ile mücadele etmiştir. Bu kahramana özgü
    bir özelliktir. Ayrıca Kuzıykürpes’in en dikkat çekici özelliği onun olağandışı
    gücüdür. Bunu Küser Han’la ovada kısır dolaşan ilk iki kısrağı yakalamaya
    çalışırken harap edişinden anlamak mümkündür.
    Epik destan geleneğine göre kahramanın bir mücadeleyi
    kazanabilmesi için evinden uzaklaşması gerekir. Kahramanlığını ispatlamak
    için de yol boyunca karşısına çıkan tüm engellerden kurtulması gerekir.
    Gittikçe uzayan yol, kahramanı olgunlaştırır. Bu olgunluk süreci ise türlü
    sınavlarla doludur. Kuzıykürpes de başlangıçta şımarık bir çocuk iken yaşlı
    kadının sırrı ortaya çıkarması üzerine bir arayış içine girer. Amacı


    Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

    Mayanhılıv’a ne olursa olsun kavuşmaktır. Bunun için evinden uzaklaşır ve


    yollar onu yiğit ve cesur bir kahraman haline getirmiştir. Mücadeleden hiçbir
    zaman vazgeçmez fakat sevdiği kıza da bu dünyada kavuşamaz. Mayanhılıv’a
    kavuşmasının bedeli yurdundan ayrılmak olmuştur ve Kuzıykürpes sonunda
    bu bedeli canıyla öder.
    Kuzıykürpes çıktığı bu macerada iki zorlukla karşılaşır. Bunlardan ilki
    kötü niyetli yakınlardır. Mayanhılıv’ın babası ve onun hizmetçisi Saç kıran
    kafalı dazlaktır. Bu iki zıt kahraman, destan boyunca Kuzıykürpes’i öldürmek
    için mücadele eder. Fakat mücadelelerini yiğitçe değil de ikinci zorluk olan
    hile ile kazanır. Onlar için önemli olan Kuzıykürpes’in ölmesidir ve destan
    sonunda onu uykuda yakalayarak öldürürler. Bu durum Türk destan
    geleneğinde kahramanın karşısına sıkça çıkan durumlardan biridir.
    Anlaşıldığı gibi kahraman başarıya ulaşamasın diye bu zorluklar karşısına
    çıkar.
    Kuzıykürpes’in bir kahraman olabileceği tartışmasında karşımıza
    çıkan en büyük engel onun gittiği yerden dönememesi, mücadelesinin zaferle
    sonuçlanamaması durumudur. Bütün destan boyunca mücadele etse de
    sonunda sevdiği kıza kavuşamaz. Bir anlık dalgınlığının bedelini canıyla
    öder. Gök Tolpar’a ait parmağındaki kılı birleştiremediği için, Tolpar hızlı
    koşamaz ve yakalanırlar. Daha sonra yaptığı bu hata yüzünden çok pişman
    olur fakat bu durum hiçbir şeyi değiştirmez. Destan mutsuz bir sonla biter.
    Özkul Çobanoğlu, epik destan geleneğinde motifleri ve sıralanış
    düzenini incelerken, sıralamayı dört daire şeklinde inceler. “Türk kahraman
    kalıbı tasnif denemesi” olarak ifade ettiği bu motiflerin sıralanışı dolayısıyla
    da destanların yapısını ortaya koyan şematik soyutlama, eldeki verilerle
    hazırlanmış bir deneme olduğunu ifade eder (Çobanoğlu, 75). Bu tasnif
    denemesine göre çalışmamızın yapısını oluşturan Kuzıykürpes Mĕnen
    Mayanhılıv destanını dört dairede incelemek mümkündür. İlk daireyi
    Kuzıykürpes’in doğumu, çocukluk döneminde babasını kaybetmesi ve
    hayatıyla ilgili mühim bir sırrı öğrenmesi oluşturur. İkinci daireyi yolculuğa
    çıkması ve yolculuk sırasında türlü mücadeleler vermesi oluşturur. Üçüncü
    daireyi sevdiği kız olan Mayanhılıv’a kavuşması ve onu kurtartama çalışması
    oluşturur. Amacı onu alıp kendi yurduna götürmektir. Fakat sevdiği kızla
    evlenemez. Tam ona kavuştuğu sırada onu yeniden kaybetmesidir. Dördüncü
    daireyi Suk boyunda başına gelenler ve orada hayatını kaybetmesi oluşturur.


    Zehra IŞIK

    Sonuç

    Türk destanları, Türk milletinin var oluşundan bu yana sözlü kültürü


    saklayıp koruyan ve gelecek nesillere taşıyan en verimli ürünlerdir. Bu
    nedenle Türk destan kahramanlarının oluşturduğu çizgiler oldukça önemlidir.
    Çünkü destan kahramanı aynı zamanda ait olduğu milletin özelliklerini
    taşımaktadır.
    Başkurt Türkleri, İdil-Ural şeklinde adlandırılan bölgedeki en eski
    Türk boylarından biridir. Kültürel birikim ve destan geleneği yönünden de
    oldukça zengin bir birikime sahiptir. Yapılan araştırmalara göre Başkurt
    destanları mitolojik unsurlarla örülmüştür. Kuzıykürpes Mĕnen Mayanyılıv
    destanı orta dönemde oluşmuş bir destan olduğu için daha gerçekçi unsurlara
    sahiptir. Destanda görülen su ve dağ kültü, kadim dönemde Başkurtlar’ın dağ
    ve su kültüne olan saygısını göstermektedir.
    Destansı şiirlerde sevgiliyi elde etme teması oldukça yaygın bir
    şekilde kullanılır. Kahraman, evleneceği kızı elde etmeden önce türlü
    zorlukları göğüsleyerek birbirini izleyen görevleri icra etmek zorundadır.
    Sevgiliyi kazanma Türk destan geleneğinde sıklıkla karşımıza çıkar fakat
    bazen kahraman tüm mücadelesine rağmen sevgiliye kavuşamaz ve hayatını
    kaybeder. Kuzıykürpes, aşkı için mücadele eden fakat sonunda zıt
    kahramanların hilelerine yenik düşen bir kahramandır. O da Türk destan
    kahramanları gibi yolculuk sırasında bir olgunluğa ulaşmıştır. Destanın ilk
    bölümünde toy ve şımarık bir genç iken destanın orta bölümlerinde yoldaşıyla
    birlikte türlü sınavlardan geçer, destanın son bölümünde ise artık olgun, yiğit
    ve cesaretli bir delikanlı olmuştur. Kahramanımız sevdiği kıza kavuşmak için
    bütün destan boyunca zıt güçlerle mücadele etmiş, onlara karşı kahramanlık
    vasıflarını sergilemiştir. Kuzıykürpes’in mücadeleleri dikkate alındığında bu
    destanın sadece bir aşk hikâyesi değil aynı zamanda kahramanlık hikâyesi
    özelliklerine de sahip olduğunu söylemek mümkündür. Kuzıykürpes aşkı için
    mücadele eden kahraman olarak merkezî bir tip niteliğindedir.
    G. Selem’in versiyonundaki Kuzıykürpes tipi, fiziksel özellikleri ve
    bireysel başarıları ile ön plana çıkmıştır. Fakat bunun yanında öğrendiği sırrın
    peşinden gitmesi onun, atalarına verdiği değeri göstermektedir. Onu
    kahraman yapan da budur. Babasının onurunu koruması, kendi ihtiras ve


    Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

    ihtiyaçlarından ziyade hayat arkadaşı olacağı kızı korumaya çalışması onu


    “epik kahraman” tipinden “sosyal kahraman” tipine çevirmektedir.
    Uygulamalı halk bilimi doğrultusunda, daha ayrıntılı çalışmalar
    yapılması gerekir. Elde edilen verilerle oluşturulmuş tasnif denemelerine göre
    incelenip sözlü kültür ürünlerini belirli şekilde sınıflandırmak gerekir. Sonuç
    olarak kültürel birlikteliğe yardım eden ve zamansal olan noktayı aşan
    yönüyle incelediğimiz destan, ortak bir kültüre hizmet etmesi açısından
    hazine değerindedir. Bu hazinenin kıymeti bilinmeli, korunmalı ve yeniden
    düzenlenerek Türk dünyası ortak belleğine sunulmalıdır.

    KAYNAKLAR
    ARSLAN, M. (). Başkurt Türklerinin Tarihi Destanı İdigey ile Moradım (İzeükey Minen
    Moradım). İstanbul: Ötüken Yayınları.
    ASLAN, E. (). “Dede Korkut Hikâyeleri ile Türk Destan ve Halk Hikâyelerinde Alp-Kız Motifi”.
    Folklor / Edebiyat Dergisi, S. 4.
    ASSMAN, J. (). Kültürel Bellek-Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik.
    (Çev.: A. Tekin), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
    BAYAT, F., (). Türk Mitoloji Sistemi İstanbul: Ötüken Yayınları.
    CAFEROĞLU, A. (). “Türk Onomastiğinde At Kültü”. Türkiyat Mecmuası, S. 10,
    ÇOBANOĞLU, Ö. (). Halkbilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş. Ankara:
    Akçağ Yayınları.
    ÇOBANOĞLU, Ö. (). Türk Dünyasında Epik Destan Geleneği. Ankara: Akçağ Yayınları.
    ERGUN, M. ve AÇA, M. (). Tıva Kahramanlık Destanları I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
    ESİN, E. (). Türk Kozmolojisine Giriş. İstanbul: Kabalcı Yayınları.
    KARA, Ü. (). “Türk Destanlarında Merkezi Kahraman Tipi Tipolojisi”. Folklor / Edebiyat, S.

    ÖGEL, B. (). Türk Mitolojisi I-2 (Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar). Ankara: Türk Tarih
    Kurumu Yayınları.
    REİCHL, K. (). Türk Boylarının Destanları. (Çev.: M. Ekici), Ankara: TDK Yayınları.
    SÜLEYMANOV, A. vd. (). Başkurt Destanları 2, Ankara: TDK Yayınları.
    TEMİR, A. (). “Kuzey Türkleri: İdil-Ural ve Yöresi”. Türk Dünyası El Kitabı, Ankara: TKAE.
    funduszeue.info
    (Erişim: )


    Gasımova, F. () Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler,
    Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı:3, –
    Makale Bilgisi / Article Info
    Geliş / Recieved:
    Kabul / Accepted:
    Araştırma Makalesi/Research Article

    OĞUZ VE KELT EPOSLARINDA RASTLANAN ESAS VE


    YARDIMCI TİPLER, MOTİFLER
    Fidan GASIMOVA*

    Öz
    Sözlü halk sanatının her eserinde, özellikle eposlarda bazen eski dönemlere uzanan
    katmanları açmak mümkündür. Yazılı kaynakların olmaması nedeniyle bu eski katmanların
    incelenmesi geniş tarihi-mukayeseli materyalin temin edilmesiyle mümkün olabilir. Oğuz ve
    Kelt eposlarının incelenmesi bu açıdan büyük önem arz etmektedir. Nitekim Oğuzlarla ilgili
    birçok önemli tarihi-kültürel olaylara, folklor materyallerine Keltlerde de rastlıyoruz. Bunları
    incelemekle iki halk arasında ne gibi tipolojik bağlantıların ve sosyolojik ilişkilerin olduğu
    hakkında az da olsa malumat elde edebiliriz.
    Oğuz ve Kelt eposları esas ve yardımcı tiplerin tipolojisi açısından benzerlikler
    göstermektedir. Bu benzerliklerin en belirgin örneklerini Keltlerde Konhobor, Arthur, Puyl;
    Oğuzlarda Oğuz, Bayındır Han, Kazan Han gibi hükümdar/hakan tiplerinde görebiliriz. Yine
    aynı şekilde Keltlerde Kuhulin, Yuk; Oğuzlarda Oğuz, Kazan, Basat, Bamsı Beyrek, Segrek,
    Uruz gibi kahraman tiplerinde birçok benzerlik görülmektedir. Oğuz ve Kelt eposlarındaki
    kadın tipleri de birçok ortak özellik ve benzerlik göstermektedir. Eposlarda özel bir role sahip
    olan kahramanların yardımcılarının tiplerini incelediğimizde Oğuz ve Kelt eposlarında
    kahramanların yardımcılarının da benzer özelliklere sahip olduklarını görebiliriz. Kazan
    Han’ın çobanı ile Kuhulin’in arabacısı bu benzerliğe örnek gösterilebilir.
    Eposlarda esas ve yardımcı tiplerin tipolojisi sırasında oldukça ilginç detaylarla
    karşılaşıyoruz. Her iki halkın eposlarında aynı veya benzer öykü ve motiflerin bulunması
    dikkat çekiyor. Bu motiflere babanın oğulsuzluğu ve tanrıya yalvarışı, kahramanın mucizevi
    doğuşu, hızla büyümesi, ergenlik çağında yiğitlikler göstermesi, isim kazanması, dövüş
    silahlarının kullanımını öğrenmesi vb. dâhildir.
    Esas tiplerin tipolojisi incelendiğinde benzerlik içerdiği göze çarpan bir başka motif
    de kahramanın kendisine sevgili araması, kızın kendisine verilmesi için sınavlardan geçmesi,

    * Doç.Dr., Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Folklor Enstitüsü, Bakü/Azerbaycan, [email protected],


    ve kahramanın evlenmesi motifidir. Keltlerde Kuhulin’in, Oğuzlarda Kanturalı’nın karşısına
    konulan sınavlar; Bamsı Beyrek’le Kuhulin’in kendi sevgilisinden bir takım nedenlerle ayrı
    düşüp sonra dönmesi gibi örnekler, evlenme ile ilgili motiflerdeki benzerliklerdendir. Oğuz ve
    Kelt eposlarındaki benzer motifleri incelerken üzerinde duracağımız bir diğer motif de
    Kuhulin ve Bamsı Beyrek’in ölümlerinde olduğu gibi kahramanların halkları için, halklarının
    birliği veya kurtuluşu uğrunda ölümü göze alması,kahramanın ölümü motifidir.
    Makalede Oğuz ve Kelteposlarında rastlanan esas ve yardımcı tiplerin tipolojisini
    ortaya koyan motiflerin incelenmesi öngörülmüştür. Bu konunun öğrenilmesi tarih ve
    kültürümüzün birçok eski katmanlarının açılmasına da yardım edebilir.
    Anahtar kelimeler: Oğuz, Kelt, epos, tip ve motif, tipoloji.

    THE MAIN AND AUXILIARY TYPES, MOTIFS FOUND IN THE


    OGHUZ AND CELTIC EPOSES

    Abstract
    In every work of oral folk art, especially in the eposes it is sometimes possible to
    open the layers dating back to the ancient times. Due to the lack of the written sources, the
    study of these ancient layers may be possible by looking through the encouragement of the
    extensive historical-comparative material. The investigation of Oghuz and Celtic eposes is
    also of great importance in this point. As a matter of fact, we come across many important
    historical and cultural events related to Oghuz and folklore materials in the Celts. By
    investigating them, we can get a little bit information of what typological connections and
    sociological relationships there are between the two peoples.
    Oguz and Celtic eposes have similarities in terms of typology of the main and
    auxiliary types. We can see the most obvious examples of these similarities in the
    leaders/heads of the state like Conchobar, Arthur, Puyl in the Celts; and Oghuz, Bayindir
    Khan, Kazan Khan in Oghuz people. Likewise, there are a number of similarities in the types
    of heroes such as Cuchulainn, Yuk in the Celtic people; Oghuz, Kazan, Basat, Bamsı Beyrek,
    Segrek, Uruz. There are also many common features and similarities in women's types in
    Oghuz and Celtic eposes. While examining the types of assistants of heroes having a special
    role in eposes, we can see that the assistants of heroes in Oguz and Celtic epos have also
    similar characteristics. Similarity between Kazan Khan's shepherd and Cuchulainn’s carter
    can be an example of this similarity.
    We come across quite interesting details while investigating the typology of the
    main and auxiliary types in the eposes. The existence of the same or similar stories and
    motifs in the eposes of both peoples is remarkable. These motifs include the father having
    no son and his praying to God, the miraculous birth of the hero and his rapid growth,
    demonstrating courage in the adolescence, getting a name, learning the use of war
    weapons, and others.


    While investigating the typology of the main types, another striking motif that
    includes similarities is the fact that the hero looks for a lover, his courage is tested in order
    to get the girl and marry her. Exams required from Cuchulainn in the Celtic people and
    Ganturalı in Oguz people; examples such as Bamsı Beyrek and Cuchulainn’s falling apart
    from their lovers for some reasons and then coming together are the similarities in the motifs
    related to the marriage. Another motif that we will focus on when examining similar motifs
    in Oguz and Celtic epos is the death of a hero motif - the death of the heroes for their people,
    for the unity or salvation of their people, as it is in the death of Cuchulainn and Bamsı Beyrek.
    The investigation of the motifs that reveals the typology of the main and auxiliary
    types found in Oghuz and Celtic eposes is proposed in the article. The investigation of this
    theme can also help open many old layers of our history and culture.
    Key words: Oghuz, Celt, epos, type and motif, typological.
    .


    Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

    Giriş

    Eposlar, ait oldukları halkların tarihlerini yansıtmaktadır. Bir halkın


    tarih ve kültürü hakkında bilgi edinmek için onun tarihinden başka,
    folklorunu, özellikle de tarihsel verileri yansıtan eposlarını okumak gerekir.
    Eposlar, kahramanlık idealleşmesi ölçeğinde halkın yaşayan tarihidir. Onun
    geleneksel imgelerinde halkın kahramanlık, cesaret, özveri, asalet, vatan ve
    halk için sevgi idealleri tecessüm eder (Jirmunskiy, Zarifov, ).
    Eposların, özellikle de farklı halklara ait eposların araştırılması tarih ve
    folklor açısından bazı önemli sonuçlar elde etmeye olanak sağlar. Çünkü epos
    hem tarih hem de folklor içermektedir. Oğuz ve Kelt halklarına ait eposların
    öykü yapısı, esas ve yardımcı tipler, eposlarda rastlanan ortak motifler
    açısından incelenmesi bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Oğuz ve Kelt
    folklorunun ve eposlarının incelenmesi tarih ve kültürümüzün
    öğrenilmesinde bize bazı yeni ipuçları verebilir.
    “Sözlü halk sanatının her eserinde, özellikle de halk eposlarında bazen
    eski dönemlere uzanan katmanları açmak mümkündür. Yazılı kaynakların
    olmaması nedeniyle bu eski katmanların incelenmesi sadece geniş tarihi-
    mukayeseli materyalin teşvik edilmesiyle hafifletilebilir” (Jirmunskiy,
    Zarifov, 7). Bu yüzden araştırma hem Oğuz, hem de Kelt mitolojik
    metinlerini, folklor örneklerini, özellikle her iki halka ait eposları
    kapsamaktadır.
    Bu araştırmada ait olduğu halkın tarih ve kültürünü aynı anda yansıtan
    Oğuz eposlarından Kitabı-Dede Korkut, Oğuz Kağan, Kelt eposlarından
    Kuhulin ve her iki halkın mitolojisi materyal olarak seçilmiş ve yöntem olarak
    eposlarda rastlanan esas ve yardımcı tipler, onlarla bağlı motiflerin tipolojisi
    öngörülmüştür.
    Oğuz ve Kelt metinlerinin karşılaştırılması, onlar arasında hayli benzer
    tarafların olduğunu ortaya çıkarır. Öncelikle şunu belirtelim ki, her iki halkın
    mitolojisinde, folklorunda, dini inançlarında, merasim-bayramlarında da
    yakınlık vardır. Örneğin Oğuz eposlarından olan Kitab-ı Dede Korkut bildiğimiz
    gibi ayrı ayrı boy ve mukaddimeden oluşmuştur. “Oğuznamecilik geleneğinin en
    önemli eserlerinden olan kitap, ihtiva ettiği atasözü, deyim, ağıt, alkış-kargış
    örneklerinin yanı sıra, eski Türk gelenekleri, inanışları ve pratikleri ile eski Türk


    Fidan GASIMOVA

    şiiri ve nesrinin en güzel örneklerini sunması bakımından halk edebiyatı


    araştırmaları için eşsiz bir kaynaktır” (Oğuz, ).
    Kelt eposları da ayrı ayrı sagalardan oluşturulmuştur. Kitab-ı Dede
    Korkut eposunda boyların, gerekse Kuhulinle ilgili sagaların her biri kendi
    içerisinde bütünlük gösteren bir hikâye izlenimi verir. Boylarda ve sagalarda
    halkın geleneklerinden, törenlerinden, kahramanların doğuşu, büyümesi,
    yiğitlikleri gibi konulardan bahsedilir.
    Oğuz ve Kelt Eposlarındaki Esas Tipler
    Kelt kahramanlık sagaları genellikle Olster dönemine aittir. Bu dönem
    bilimsel literatürde genellikle Ortaçağ İrlanda edebiyatı örneklerini ifade
    etmek için kullanılır. Bu dönem sagalarının da esas tipleri hükümdar
    Konhobar, oğlu Ness, Kuhulin, Konall Kernah, Leare Buadah ve başka
    kahramanlardır ki, onlar da İrlanda’nın Olster (Ortaçağ'da Ulad) eyaleti ile
    bağlantılıdırlar. Ulad dönemi olaylarının yaşandığı yer Kral Konhobar’ın
    konutu olan Emayn Maha’ydı. Bu dönem sagalarından hacim olarak en
    büyüğü Öküz Kualngen’in Çalınması sagasıdır (Uladskiy çikl,
    funduszeue.info). Bu dönem mitolojik dönem
    ile tarihsel dönem arasında bulunur. Arkeolojik materyaller, sagalarda sözü
    geçen yerlerin ve karakterlerin çoğunluğunun o dönemde İrlanda'da
    gerçekten var olduğunu söyler (Şirokova, 44).
    Kelt eposunda da Oğuz eposunda olduğu gibi bir dizi hükümdar tipleri
    vardır. Konhobor, Arthur, Puyl Keltlerde; Oğuz, Bayındır Han, Kazan Han
    ve benzerleri Oğuzlarda rastlanan hükümdar tipleridir.
    Bahadır tiplerine örnek olarak Oğuzlarda Oğuz, Kazan, Basat, Bamsı
    Beyrek, Segrek, Uruz; Keltlerde Kuhulin, Yuk ve başkaları verilebilir.
    Eposların esas kahraman tipleri özellikle dikkat çekmektedir. Dede
    Korkut, Oğuz Kağan ve Kuhulin eposlarında esas kahramanların doğuşu,
    kahramanlık gösterdikten sonra ad kazanması, yiğitlikleri, evlenmesi, halk ve
    vatan sevgisinin göstergesi olan sahneler bir birine çok yakındır. Sırasıyla
    bunları gözden geçirelim.
    Mucizevi Doğum Motifi
    Mucizevi doğum motifi, Oğuz ve Kelt eposlarındaki ortak motifler
    arasında en başta gelir. Özellikle masallarda bulunan bu motif, mitolojik


    Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

    metinlerin temelini oluşturur. Oğuz ve Kelt eposlarında esas kahramanın


    mucizevi menşeyi ve doğuşunun karakteristik özellikleri neredeyse bir biri ile
    aynı denilebilecek derecede benzerlikler gösteriyor. Genel olarak,
    kahramanın mucizevi doğuşu hakkında çok sayıda fikir vardır. Eposlardaki
    mucizevi doğuş mitlerden gelmektedir.
    Türk mitolojisinde de, insandan türememiş insanlar görülmektedir ki,
    bunlar tanrı ve tanrıçalardan, başka canlı yaratıklardan, yahut tabiatta mevcut
    başka varlıklardan meydana gelmişlerdir. Kurt şekline girmiş tanrıdan,
    tanrıçadan, tanrı tanınan bir dağdan, kurttan ve geyikten, köpekten, ağaçtan,
    testiden, dolu tanesinden, köpüklerden, denizden (Uraz, 95).
    Mucizevi doğum masallarda, birkaç değişik türde görülür. Efsunlama
    ile doğum, içilmiş sudan doğum, ölenin dönüşü gibi doğum, sobadan doğum,
    yenen kalıntılardan doğum, balıktan doğum, yapılan insanlar olarak
    gruplandırılabilir (Propp, ).
    Folklor ürünü türlerde, özellikle masallarda, bulunan mucizevi doğum
    türlerinden bazıları, eposlarda kendini gösterir. Oğuz eposlarına
    baktığımızda, bunlardan birkaçıyla karşılaşıyoruz. Daha yoğun bir şekilde
    rastlanan ışıktan doğum motifitir. Bunun bir örneği olarak, Oğuz Kağan
    eposundaki ışıktan doğumu gösterebiliriz. Oğuz Kağan eposunda Oğuz'un
    gökten inen ışıktan mucizevi şekilde doğmasından bahsedilir ki, bu da malum
    mitolojik motiftir. Böylece Oğuzun doğuşu mitolojik bağlam içerisindedir
    (Beydili, ). Eposta Oğuz, Ay Hakan’ın oğlu olarak gökten yere
    indirilir (Bayat, ).
    Tanrının oğlu olarak doğmak, Kelt eposlarında da kendini gösterir.
    Eposun bir varyantında Kuhulin’in Güneş tanrısı Lugh’un oğlu olduğu
    söylenir. Bu varyantta Setanta’nın doğumu şöyle tasvir edilir: “Güneş tanrısı
    Lugh, sinek biçimine girip Kral Konhobor’un kız kardeşi Dehtire’yi ziyaret
    eder. Dehtire, sineği yutar ve sonucunda Setanta ismini verdiği bir oğlan
    doğurur” (David A. Leeming, ).
    Sinek, birçok halkın mitolojik metinlerinde ruh rolünü oynar. Sahada
    folklor örnekleri derleme çalışmaları yapanlar, anlatıcıların zaman zaman
    sinekten ruh olarak bahs ettiğini görmüşlerdir. Sinekle ilgili anlatılan
    mitolojik metinde sinek bir ruh rolünü oynuyor ve kadın sinekten hamile
    kalıyor (Şarur folklor örnekleri, 59).


    Fidan GASIMOVA

    Görüldüğü gibi hem Oğuz, hem de Kuhulin ışıkla, ateşle bağlantılı


    şekilde doğar. Eski Türklerde olduğu gibi Keltlerde de ateş kutsal sayılmıştır.
    Keltlerin folklor metinlerinde de görüldüğü gibi, onlar da “ateş”e çok değer
    verirlerdi. Tek tanrının simgesi olarak gördükleri güneşten esinlenerek
    kendilerine “ışık çocukları”, “ateş çocukları” derlerdi. Güneşin kuvvet,
    saldırganlık, genişleme ihsan ettiğini, ateşte de küçük ölçüde de olsa bunların
    bulunduğunu, ateşi zenginleştiren bitkilerin oluşturduğu alevin de bu nedenle
    kutsal olduğunu söylerlerdi. “Alev”e kutsal gözle bakarlardı (Keltler,
    funduszeue.info). Bunun için de Keltlerin
    yarattıkları kahramanlık eposlarında da Güneşin adı geçmektedir.
    Türk eposlarında mucizevi doğum motifinin çeşitli biçimlerinden biri
    de kahramanın içilen sudan doğmasıdır. Kelt eposunun bir varyantında
    Dehtire, içtiği su ile rahmine düşen varlıktan Kuhulin’i dünyaya getirir.
    “Dehtire evlatlığının ölümüne herkesten çok üzülür. Üç gün boyunca hiçbir
    şey yemez, içmez. Sonra, böyle ağır bir keder, onda güçlü bir susuzluk yaratır.
    İçmek için ona bir bardak su verirler. Kız onu dudaklarına yaklaştırdığında,
    küçük bir hayvanın ağzına atılmak istediğini hisseder. O bardağı geri çeker.
    Ama yanındakiler orada hiçbir hayvan olmadığını söylerler. Yine de suyu
    içmek için bardağı ona verirler. Ve o suyu içtiği zaman hayvan onun ağzından
    vücuduna girer. Bununla da kız hamile kalır” (İslandskie sagi. İrlandskiy
    epos, ).
    Kahramanın Hızlı Büyüme ve Yiğitlik Göstererek Ad Kazanması
    Motifi
    Eposun esas kahramanı ile bağlı bu bölümde Oğuz eposlarıyla ortak
    özellikler taşıyan birkaç motif kendini gösterir. Bunlar arasında yukarıda
    bahsettiğimiz hem mucizevi doğum motifi, hem kahramanın hızla büyümesi
    ve yiğitlik gösterdikten sonra isim kazanması motifini görüyoruz.
    Kelt eposunda kahraman Kuhulin’in hızlı büyüme ve yiğitlik
    göstererek ad kazanması motifi Oğuz eposudaki bu motifle aynıdır. Örneğin,
    Kelt eposunda çocuğun doğdukta artık üç yaşında olması, adının Setanta
    olması, ancak Kulan’ın köpeğini öldürdükten sonra Kuhulin olarak
    adlandırılmaya başlandığı verilmektedir (İslandskie sagi. İrlandskiy epos,
    ). “Setanta doğduğu andan itibaren önemli güçlere ve
    yeteneklere sahiptir. Yedi yaşındayken Konhobor’un hükümdarlığına boyun
    eğdirmek isteyen saldırganı püskürtür. On iki yaşındayken demirci


    Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

    Kulan’ın bekçi köpeğini öldürür ve ceza olarak köpeğin yerini alır, ismi
    Kuhulin (Kulan’ın Köpeği) olarak değişir” (David A. Leeming, ).
    Kahramanın hızlı büyümesi, mucizevi doğum motifine en yakın,
    onunla bağlantılı bir motiftir. Propp, masallarda kahramanın hızlı
    büyümesinden bahsederken hızlı büyümenin mucizevi doğumun bir neticesi
    olduğuna ve mucizevi doğumu tamamlayan bir unsur olduğuna işaret eder.
    “Hızlı büyüme motifi, kahramanın, kurtarıcının doğuş motifinden
    yaratılmıştır. Mutsuzluk anında doğar ve hemen kurtarma çalışmalarına
    başlar. O büyük doğar, çünkü o dünyadan döndüğünde büyüktür. Ancak
    kadın büyük bir adam doğuramaz, bu yüzden de masalda alışılmadık bir
    şekilde hızlı büyümeyi takdim eden, çocuğun bir yetişkine dönüşmesi motifi
    ortaya çıkar” (Propp, ).
    Oğuz eposlarında da hızlı büyüme motifine yaygın olarak
    rastlanmaktadır. Oğuz Kağan eposunda mucizevi şekilde doğan Oğuz da hızla
    büyür, dil açar, yiğitlik gösterir (Bayat, ). Yiğitlik göstererek ad
    kazanma motifi Oğuznamelerde sıkça rastlanan motiflerdendir. Kitab-ı Dede
    Korkut eposunda kahramanlık gösteren Oğuz yiğitlerine Dede Korkut isim
    koyardı. Bunu Dirse Han Oğlu Boğaç Han Boyu’nda açıkça görmek
    mümkündür. Nitekim Dirse Han’ın oğlu yiğitlik göstererek vahşi boğaya
    galip gelir ve Oğuz beyleri rica ederler ki, Dede Korkut gelip yiğide isim
    versin (Kitabi-Dede Korkut, ).
    Evlenme Motifi
    Her iki eposta kahramanın mucizevi doğuşu, hızlı büyümesi, yiğitlik
    gösterip ad kazanması motiflerinden sonra benzerliği ile dikkati çeken
    evlenme motifidir. Nitekim Türk eposlarında en çok rastlanan bu motif
    kahramanın kendine sevgili araması ve önüne konulan sınavlardan geçerek
    evlenmesini içermektedir. funduszeue.info’ın da ifade ettiği gibi, “Genel olarak, Türk
    kahramanlık eposlarında evlilik motifi özel bir pafosla söylenir. Bu evlenme
    motifi bahadırlık özelliği taşır. Kahraman birçok halde sevgilisinin peşinden
    gidip bahadır kızla at binmek, ok atmak, onunla güreşmek veya kızı isteyen
    başka bahadırlarla yarışmak, kızın babasının verdiği zor görevleri yerine
    getirmek gibi birçok kahramanlıktan sonra onunla evlenir. Evlilik motifi bu
    tür eposlarda bütün bir çizgi hattını tanımlar. Bu evlenme motifi ile ya epos
    tamamlanır, ya da yeni çizgi hattının yaratılması için bir temel oluşturulur”
    (Bayat, ).


    Fidan GASIMOVA

    Hem Dede Korkut Kitabı’nda, hem de Kelt eposunda verilen evlenme


    motifi yeni çizgi hattının yaratılmasına bir nevi yardımcı olur. Kelt eposunun
    kahramanı Setanta (Kuhulin) vahşi köpeği öldürerek isim kazandıktan sonra
    ayrı ayrı yaşlarda gösterdiği yiğitliği, cesareti, güzelliği ile herkesin dikkatini
    çeker. Herkes kendi kızını Kuhulin’e yakıştırır. Ancak Kuhulin, kendi görüp
    sevebileceği bir kız arar ve sonunda Emer adında güzel bir kıza rastlar ve ona
    sevgisini ilan eder. Eposun bu bölümünden Türk eposlarında da rastladığımız
    sınav motifi ortaya çıkıyor. Emer ve ailesi onun karşısına bir takım talepler
    koyar ve bu talepleri yerine getirdikten sonra, yani kızın koyduğu sınavlardan
    geçtikten sonra onunla evlenir. Kuhulin’in evlenmesi sagasında güzel
    Emer’le evlenmek isteyen Kuhulin’in karşısına sınavlar koyulması şu şekilde
    anlatılır: “Emer’le tanışan Kuhulin ona kur yapmaya başlar. Kız ise hiçbir
    erkeğin onlar için belirlediği görevleri yerine getirmeden o diyarda
    dolaşamayacağını söyler. Kuhulin, Ailbine nehrindeki her bir sığlıkta bir tane
    olmak üzere yüz adam öldürmek; dokuz adamlık üç grubu alabalık sekmesi
    hüneriyle her grubun ortadakini ayakta bırakacak şekilde vurmak ve
    Kasım’dan ertesi Ağustos’a kadar yılın üç mevsimi boyunca uykusuz kalmak
    zorundadır” (Bill, 79). Bu üç sınavdan geçen Kuhulin sonunda Emer’le
    evlenir ve epos boyunca Emer hep Kuhulin’in yanında tasvir edilir.
    Burada dikkati çeken hususlardan biri Dede Korkut Kitabı’nda da
    rastlanan üç sınav meselesidir. Oğuz eposlarından olan Kitab-ı Dede
    Korkut’ta Kanturalı’nın karşısına sınav koyulur. Bu sınav da üçtür. Trabzon
    tekfurunun kızı ile evlenmek için Kanturalı’nın karşısına konulan şarta göre
    o, kızı istemeye gelen adaylar için tutulan üç vahşi hayvanı öldürmek
    zorundaydı. Öldüremezse kendisinin başı kesilip kale burcundan asılacaktı.
    Bu denemelerden yüzü ak çıkan Kanturalı, Selcan hanımla evlenir (Kitabi-
    Dede Korkut, ). Kanturalı da, Kuhulin de kızların koyduğu üç
    sınavı yerine getirdikten sonra evlenebilirler. Her ikisi de sınavdan kaçmayı
    şanlarına yedirmezler.
    Epos kahramanlarının kadınları da onları tamamlayan, onlara yakışır
    kadınlardır. Gerek Oğuz, gerekse Kelt kahramanlarının eşleri güzellikleri ile
    birlikte kahramanlıkları, korkusuzlukları, akıllılıkları ile de dikkat çekerler.
    Beyrek’in sevgilisi Banuçiçek, Kanturalı’nın sevdiği Selcan, Kuhulin’in
    sevdiği Emer… tüm epos kahramanı sevgilileri ve eşleri kahraman, cesur ve
    akıllı kadınlardır.


    Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

    Kelt eposunda Kuhulin’le ilk defa karşılaşan Emer’den genişçe söz


    edilir. Kuhulin, Emer'e kim olduğunu sorduğunda, eposta halk Emer’i kendi
    dili ile tasvir eder: O, kadınların en beyazı, saflık örneği, sarsılmaz yasak,
    gözegörünmeyen koruyucu olduğunu söyler. Hiç kimsenin yakınlaşmaya
    cesaret edemediği edepli bir kadın olduğunu bildirir. Aynı zamanda kral kızı
    olduğunu da söyler vs. (İrlandskie sagi, ).
    Türk halklarının birçok folklor örneklerinde görüldüğü gibi, eski Türk
    ailelerinde en önemli meselelerden biri de karşılıklı sevgi ve güvene dayanan
    bir aile kurulmasıdır. Kitab-ı Dede Korkut’taki Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
    Boyu, buna örnek olarak gösterilebilir. Burada Azrail’e kocasının canına
    karşılık kendi canını vermeye hazır olan kadının sadakat ve mertliğini
    görüyoruz. Ancak kendi kadınına kıyamayan Deli Dumrul buna karşı çıkar.
    “Deli Dumrul’la karısının birbirine olan bu ideal aile bağlılığının, sadelik,
    mertlik ve karşılıklı sevgi yolundaki fedakârlığı karşısında Allah onlara yüz
    kırk yıl ek ömür verir. Böylece saf ve samimi aile sevgisi gerçek anlamda
    ölüme galip gelir” (Cemşidov, ).
    Ailenin karşılıklı sevgiye dayalı kurulmasını ifade eden sahnelerden
    biri de Bayböre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu’nda verilmiştir. “Burada
    insanların aile kurmasının esası kişisel duygulara, sevgiye, aşka dayanır.
    Onlar göbekkesti (beşik kertme) olsalar da yine birbirlerini görüp sevmeleri
    gerekir” (Kitabi-Dede Korkut, 33).
    Epostaki esas kahraman tipi ile bağlantılı bu duruma Kelt eposlarında
    da rast gelinmektedir. Kelt eposunda da evlenmek isteyen Kuhulin için kız
    aranmasından bahsedilir. Ancak Kuhulin kendi görüp sevebileceği, güzel,
    dürüst, akıllı, güçlü bir kadın ister ve onu da bulur. Bu kadın yukarıda
    bahsettiğimiz Emer olur. Kuhulin karşılarına çıkan birçok engelleri aşarak
    Emer’le evlenir ve ölüm onları ayırana kadar birlikte yaşarlar (İrlandskie sagi,
    ).
    Eposlarda esas tiplerden olan kahramanların ölümü sahnesi de
    benzerdir. Nitekim Oğuz kahramanlarından Beyrek, Kelt kahramanlarından
    Kuhulin ihanet sonucunda, düşmanın kurduğu tuzağa düşerek ölürler (Bak:
    Kitabi-Dede Korkut, , İslandskie sagi. İrlandskiy epos,
    ).


    Fidan GASIMOVA

    Eposlardaki Yardımcı Tipler


    Eposlarda esas kahraman tiplerinden başka her zaman çok da ön
    planda olmayan yardımcı tipler de bulunmaktadır. Yardımcı tipler eposta esas
    kahramana en yakın olanlardır. Bu tipler kahramana zor anlarında hep destek
    olur, yeri geldiğinde onunla birlikte dövüşür, onu korur. Eposlarda yardımcı
    tiplerin analizi gösteriyor ki onlar, esas kahramandan sonra okuyucunun daha
    çok dikkatini çeken, daha fazla beğenilen tiplerdir. Bu gibi karakterler Oğuz
    ve Kelt eposlarında birkaç tanedir. Kitab-ı Dede Korkut eposunda Karaca
    Çoban, Kahraman Kuhulin’le ilgili Kelt eposunda Arabacı Layg buna örnek
    olabilir. Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boy’da rastladığımız Karaca
    Çoban, eposta esas kahraman kadar rağbet görür. Oğuz elinin reisi,
    kumandanı Kazan Han'ın ava çıkmasını fırsat bilen düşman onun obasına
    saldırır. Düşmanla tek başına mücadeleye girmekten çekinmeyen çoban,
    boyun sonuna kadar Kazan Han’a yardım eder ve vatanı düşmandan
    kurtarabilirler (Kitabi-Dede Korkut, ). Buna benzer olaya Kelt
    eposunda da rastlıyoruz. Kahraman Kuhulin’in arabacısı Layg onun her
    zaman yardımcısı ve arkadaşıdır. Kuhulin’in tüm savaşlarında onunla birlikte
    dövüşür. Kuhulin’in Ölümü sagasında Kazan Han ve çobanı gibi onlar da
    düşman üzerine birlikte giderler. Ancak bu sagada Kuhulin ve Layg düşman
    tarafından katledilir (Bak: İrlandskie sagi, ).
    At Esas Kahramanın Yardımcısı Gibi
    Eposların esas kahraman tiplerinin yardımcıları arasında at da vardır.
    Eposlarda at yiğidin yardımcısı, en yakını, vefalı arkadaşı olarak takdim
    edilir. Bunu araştırma konumuz olan eposlarda da görmek mümkündür. Her
    iki eposta kahramanların atları baştan sona kadar esas ögelerin yanında
    yardımcı öge gibi görünürler. Atı yardımcı öge, hatta önemli bir özne olarak
    görmemizin esas nedeni budur.
    “Türklerle ilgili bir çok efsane, destan ve hekâyede at, sahibinin yakın
    arkadaşı, zafer ortağı, en değerli varlığı sayılmıştır. Savaştaki faydaları
    dolayısıyla kuvvet vekudret timsali de olmuştur. At sürüleri ise zenginliğin
    ifadesi olarak görülmüştür” (Çoruhlu, ).
    Atın savaşta esas öge olması oğuz metinlerinde de görülmektedir. “At,
    bu dünyada yalnız onun silâh arkadaşı olduğu için değil, öldükten sonra da
    öteki dünyada her bakımdan kendisinden yararlanacağına inandığı için ayrı


    Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

    ve eşsiz bir değer taşımaktadır. Atla erin değerini bir tutan Türkler için, at kişiye
    arkadaşlarından daha yakındır; onun sadakati lekesizdir. Yarışlarda at kabilenin
    namusu ve şerefi olur. At, kişiye itibar kazandırır” (Gökyay, ).
    Epos kahramanlarının atları efsanevi özellikleri, menşeyi, sıradışı
    özellikleriyle seçkindirler. Kitab-ı Dede Korkut eposunda, babasına mal ve
    hediye getiren tüccarları kafirlerin elinden kurtaran Beyrek'e tüccarlar onu
    tanımadan getirdikleri hediyeler içerisinden istediklerini seçmesini söylerler.
    “Yiğidin de gözü deniz gulunu boz aygırı tuttu, bir de altı perli gürzle desteği
    beyaz tozlu yayı” (Kitab-i Dede Korkut, ). Eposun bu
    bölümünde tüccarların getirdiği ve içerisinde deniz gulunu boz aygırın da
    olduğu bu hediyeleri zaten Beyrek için getirmiş oldukları anlaşılmaktadır.
    Türklerin denizden, deryadan çıkan atlarına Köroğlu eposunda da
    rastlıyoruz: “Bir gün Alı kişi at sürüsünü derya kıyısına aparmıştı. Atlar
    deryanın kıyısında otluyordu Hava yeni ışıklanmıştı, yaşlı kişi bir de baktı
    ki budur, deryadan iki aygır çıktı. Atlar gelip at sürüsüne katıldılar. İki
    madyana yakınlaşandan sonra yine dönüp deryaya girdiler” (Azerbaycan
    destanları, 7). Eposta görüyoruz ki, sonradan bu aygırlardan olan atlar
    Köroğlu’nun en yakın silah arkadaşı, dostu, kardeşi oluyorlar.
    Kuhulin’in de sihirli atları Başka Dünyadan gelmişlerdi ve
    kahramanın ölümünden sonra oraya dönüyorlar. Eposta “Kuhulin’in Ölümü”
    bölümünde atın gölden geldiği ve kahramanın ölüm zamanında göle taraf
    kaçtığı tasvir ediliyor. “Kuhulin’i aradıkları zaman ilk Boz At ile
    karşılaşıyorlar. Görüyorlar ki, vücudu tüm kan içerisinde olan at Boz göle
    taraf kaçıyor. Eğer at birnefese Boz göle taraf kaçıyorsa, demek ki kan
    dökülüp” (İrlandskie sagi, ). Görüldüğü gibi, her iki eposta atın
    ölümsüzlüğü vurgulanmaktadır.
    Kitab-ı Dede Korkut’ta Beyrek’in Boz atı, Kelt eposunun esas
    kahraman tipi olan Kuhulin’in Boz atı ile benzer özelliklere sahiptir ve aynı
    işlevleri yerine yetirir. O da kahramanın kardeşi, silah arkadaşıdır. Kahramanı
    tehlike bekleyen zamanlarda onu hisseder, hareketleri ile bildirir. Sahibinin
    ölümüne ise Boz at çok üzülür. Beyrek kendisine kurulan tuzaklardan çok
    zaman atının sayesinde kurtulur.
    Kuhulin’in de atı Beyrek’in atı gibi olacakları önceden hisseder ve
    engellemeye çalışır. Kuhulin’in Ölümü sagasında ağır bir savaş arifesinde,


    Fidan GASIMOVA

    kahraman Maha’dan gelen Boz atının yanına gelir. At sanki sahibinin bu


    savaşta öleceğini hissettiği için, onun savaşa gitmesine itiraz eder. At üç kez
    sol tarafıyla ona taraf döner. Bu da kötü bir işarettir. Kuhulin ona der:
    “Çağrıma bu kadar kaba bir şekilde cevap vermek sana yakışmaz, Maha'dan
    gelen Boz at”. O zaman at itaatkâr bir şekilde sahibine yaklaşır, ama onun
    gözlerinden kanlı yaşlar akıyordur (İrlandskie sagi, ). İnanca göre
    atın gözü yaşarırsa ya sahibinin, ya da yakınlarından birinin öleceğine
    inanılırdı (Uraz, ). Genel olarak, kahramanın ölümü zamanında
    atların gözlerinden kanlı yaş akması, kahramanın ölümünden sonra ise atların
    insan gibi sahibine yas tutması her iki eposun ortak taraflarındandır.
    Eposlarda Esas Tiplerden Olan Şamanlar ve Druidler
    Oğuzların Kitab-ı Dede Korkut eposunda ve Ulad dönemine ait Kelt
    eposunda esas tiplerden biri de şamanlardır. Araştırmacıların da belirttiği
    gibi, “Türk dilli halkların hemen hemen her kahramanlık eposlarında şaman
    tipi ve şamanlık tasavvurlarının izlerini bulmak mümkündür. Aynı zamanda
    kahramanlık eposlarında görünen ortak motiflerde de Şamanizm’in etkisi çok
    güçlüdür. Şamanların ritüel törenlerindeki görüntüleri de motif haline
    dönüşerek kahramanlık eposlarının özelliğini oluşturmuştur” (Eunkyung,
    Mamatkul, 14).
    Eski Türk ve Kelt efsanelerinden eposa dönüşümde de kendini
    gösteren şamanlar efsanelerdeki faaliyetini burada da sürdürür. Kitab-ı Dede
    Korkut’ta rastlanan ve Dede Korkut karakterinde kendini göstermiş olan
    Şamanizm’in kalıntılarına Kelt sagalarında da rastlanır. Druid adı altında
    tesadüf edilen bu karakterler şamanlarla neredeyse aynı görevi yerine getirir.
    Şamanın eski Türk metinlerinde rastladığımız başlıca işlevini hem
    Dede Korkut’ta, hem de Druid’de görebiliriz. Her ikisinde iki dünya arasında
    aracılık yapma, hastalıkları tedavi edebilme, gelecekten haber verme,
    törenlerin düzenlenmesi, hastaların iyileştirilmesi, kısırlığın önlenmesi, ad
    verme fonksiyonu vardır. Dede Korkut Kitabı’nın başında, Dede Korkut
    gelecekten haber veren olarak takdim edilir. Fakat bu sadece önsözün
    girişinde böyledir. Burada muhtemelen ondan baksı-şaman gibi bahseden
    efsanelerin etkisi kendini gösteriyor. Sonraki bölümlerde, önsözün
    kendisinde de Korkut artık bilge gibi konuşma yapar. Halkın refahı yollarını
    arar, ad koyar, bir şeyler yaratır, birçok törenleri icra eder. Toplum arasında
    sosyal sorunların çözümlenmesinde Dede Korkut'a müracaat edilir


    Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

    (Kasımova, ). Bunu Dede Korkut eposunun üçüncü boyu olan
    Bayböre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu’nda daha net şekilde görebiliriz. Banu
    Çiçek’in kardeşi Deli Garcar kardeşini istemeye gelenleri öldürür. Dede
    Korkut da kızı istemeye giderken Deli Garcar kılıcı çeker ki ona vursun bu
    sırada Dede Korkut “– Vursan, elin kurusun!”der. Aynı anda Deli Garcar’ın
    eli kuruyarak gökte kalır ve sadece tövbe ettikten sonra eli açılır (Kitabi-Dede
    Korkut, ).
    Kelt eposunun kahramanı olan Kuhulinile ilgili sagalarda Druid’lerin
    şaman misyonuna sıkça rastlamak mümkündür. Kuhulin’in Doğumu
    sagasında yiğitlik gösterdikten sonra Druid’in ona advermesinden söz edilir.
    Bundan başka Druid, Dede Korkut gibi gelecekten haber veren biri olarak da
    dikkat çeker. Eposun bir yerinde Druid, “Eğer Kuhulin bugün eline kılıç
    alırsa, o gelecekte kahraman olacak, adı herkesin adından çok duyulacak,
    ancak az yaşayacaktır” diyor. Druid’in söylediği gerçek olur. Aynı gün
    Kuhulin kral Konhobar’ın kılıcını eline alır ve gelecekte Druid’in de söylediği
    gibi adı dillere destan olan bir kahraman olur, ancak genç yaşında vefat eder
    (Keltı. İrlandskie skazaniya, ).
    Druid ve şamanın aynı görevi üstlenmesine başka bir örnek de
    Kuhulin’in hastalığından bahseden sagadan getirebiliriz. Kuhulin’in Hastalığı
    adlı bu sagada bir yıldan fazla hasta olan Kuhulin, bayram günü iyileşir. Onun
    iyileşmesine druidler de yardım eder (Şirokova, ). Bu sagada
    druidler tarafından Kuhulin’in iyileşmesi olayının benzerine Kitab-ı Dede
    Korkut’ta Dirse Han Oğlu Boğaç Boyu’nda rastlıyoruz (Kitabi-Dede Korkut,
    ). Dirse Han'ın kırk nökeri Boğaç’ı yalandan suçlayarak, hanı ona
    karşı kışkırtırlar. O da oğlunu okla vurup yaralar. Yaralı Boğaç yerde
    yatarken Boz Atlı Hızır peyda olup, üç defa yarasını eli ile sıvazlar ve ona
    dağ çiçeği ile anne sütünün merhem olacağını söyler. Böylece Boğaç iyileşir
    ve intikamını alır. Her iki eposta druid de, Hızır da evliya şeklinde tasvir
    edilir. Aynı şekilde Kuhulin de şaman misyonunu gerçekleştiren Hızır’ın
    benzeri olan druidin merhemi ile iyileşir. Evliya ise çoğu zaman insanlara
    yardım için tanrı tarafından gönderilir. Buna uygun olarak Hızır ve druid de
    kahramana yardım amacıyla gelmiş evliyalardır.
    Dede Korkut Kitabı’nda da görüldüğü gibi Dirse Han Oğlu Boğaç
    Boyu’nda Boğaç anne sütüne karıştırılmış bitkilerin sihirli gücü ile iyileşir.
    Keltlerin Öküz Kualngen’in Çalınması sagasında da ağır yaralı Kuhulin


    Fidan GASIMOVA

    bitkilerin ve suyun sihirli gücünün birleşmesi ile iyileştirilir. Keltlere göre


    bazı bitkiler kutsal kabul ediliyordu. Onlar geleneksel Kelt dünyasında
    önemli rol oynamış bitki magiyasında kullanılırdı. Arkaik kültürlerde bazı
    bitkilerin sihirli ve tedavi edici gücü onların ilahi kökeni ile izah edilirdi: ne
    zamansa, dönüm kozmik anında (o zaman), Allah bu türün ilk bitkisini buldu
    ve aldı. Bu nedenle şifalı otlar her türlü tehlikeleri önleyen kurbanların
    eşliğinde ve özel törenler ile toplanırdı (Şirokova, ). Kelt
    eposlarında şunu da görüyoruz ki ne kadar göl, pınar ve nehirden bahsedilse
    de istenilen özellikte şifalı su hep bitkilerle etkileşimde oluşuyor. Sırf bitkiler
    ona sihirlilik özelliği veriyor. Kuhulin’le ilgili sözü edilensagada ağır
    yaralanmış Kuhulin’le köylüler ilgileniyorlar. Onlar Kuhulin’i nehirlere ve
    Konaylle Muirtemne akarsularına götürüyorlar ki yara ve kesiklerini yıkayıp
    iyileştirsinler. Çünkü Tuata De Danann Kuhulin’i koruyarak, çaylara ve
    Konaylle Muirtemne akar sularına ot döküyordu (Şirokova, ).

    Sonuç

    Sonuç olarak araştırma konumuz olan Oğuz ve Kelt eposlarını


    incelediğimiz zaman ilginç bulgularla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Bu
    bulgulardan en önemlileri eposlardaki esas kahraman ve yardımcı tiplerde
    kendini göstermektedir. Çünkü onlar arasındaki benzerlik, yakınlık dikkat
    çekmektedir. Bu karakterler eposlarda neredeyse aynı görevi üstlenmişlerdir.
    Örneğin, Kelt eposunun esas kahramanı olan Kuhulin Oğuz eposunda esas
    kahraman olan Beyrek, Ganturalı ile aynı görevi üstlenmiştir. Eposlarda bu
    kahramanların doğumundan tutmuş, gösterdikleri yiğitlikler, ölüm
    sahnelerine vb. neredeyse aynı şekilde rastlanmaktadır. Sanki Kelt eposunda
    druid Dede Korkutun yerini alıyor ve onunla hemen hemen aynı görevi yerine
    getiriyor. Ya da yardımcı tiplerden olan Karaca Çobanının yerinde burada
    Arabacı Laygı görüyoruz. Folklor örneklerinde sık rastladığımız at imgesi de
    her iki eposda kahramana yardımcı olan tiplerden biri ve en önemlisidir. Atla
    iligili sahneler bu eposlar arasındaki benzerliğin bariz örneğidir.
    Hatta her iki halkın eposlarında rastlanan esas ve yardımcı tiplerin
    incelenmesi birçok benzer ve aynı motiflerin de ortaya çıkmasına sebep
    olmuştur. Bunun en çarpıcı örneğini Oğuz, Kazan Han, Beyrek, Ganturalı gibi
    Oğuz kahramanlarını Kelt kahramanı Kuhulinle kıyaslayarak gördük. Aynı
    zamanda Oğuz eposundaki motiflerin çoğuna Kelt eposunda da rastladık.


    Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

    Kahramanın mucizevi doğumu, hızlı büyüme, kahramanın yiğitlik


    gösterdikden sonra ad kazanması, evlenmesi, ölümü vb. motifler her iki
    eposun ortak taraflarındandır.
    Doğal olarak, bu tür paralelliklerin sayısını daha da artırmak
    mümkündür. Bu paralellikler sadece esas ve yardımcı tiplerde, onlarla bağlı
    motiflerde değil, aynı zamanda birçok ritüellerde, bayramlarda, hayvan ve
    bitki imgelerinde de kendini göstermektedir. Biz burada sadece Oğuz ve Kelt
    eposlarında rastlanan bazı esas ve yardımcı tiplerden, onlarla ilgili ortaya
    çıkmış önemli motiflerden bahs etdik. Ancak bu araştırma gelecekte daha
    kapsamlı şekil alacaktır. Çünkü Oğuz ve Kelt halklarının eposlarını farklı
    taraflardan incelemek ve karşılaştırmak, tarihsel ve kültürel benzerlikler

    nest...

    çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası