Bilindiği gibi yerel yönetimler, merkezi yönetimin hiyerarşik yapısı dışında oluşturulan, hemşehrilerin mahalli müşterek ihtiyaçlarını yerel düzeyde tespit etmek ve karşılamak için geliştirilen kamu tüzel kişileridir. “Demokrasinin beşiği” olarak da ifade edilen bu kuruluşlar, yerel halkın kararlara katılımı, ortak bilincin oluşması, bürokrasinin ortadan kaldırılması ve demokrasi bilincinin yaygınlaştırılması gibi amaçları bünyesinde barındırmaktadır. Bu anlamda halkın kendi tercihlerini belirlemesi, yaşadığı yere ilişkin konularda söz sahibi olması büyük önem taşımaktadır. Zira yerel halkın, yerel yönetimlerin işleyişinden haberdar olmaması; hesap verme, açıklık, şeffaflık, demokrasi gibi algıların ortadan kalkması-işlememesi sonucunu verecektir ki “demokrasi okulu” söylemine tamamen ters bir durum ortaya çıkacaktır. Bu anlamda yerel halkın yönetime katılmasını sağlamak için çeşitli yollardan faydalanılmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin büyük bir hızla geliştiği günümüzde kurumlar; bilgi paylaşımında hız ve etkinlik, çift yönlü etkileşim gibi yeni yapılara yönelmişlerdir. Yöneten ve yönetilen ilişkisini de derinden etkileyen iletişim temelli bu hızlı değişim kamu yönetiminde de kendini hissettirmiştir. Elektronik ve mobil uygulamalar olarak öne çıkan söz konusu anlayışlar, özellikle yerel yönetimlerde yeni açılımları beraberinde getirmiştir. Kamusal bilgi ve hizmetlerin mobil teknolojiler vasıtasıyla sunulması olarak ifade edilen mobil devlet uygulaması, yerel yönetimlerde bilgi paylaşımının yanı sıra katılımın da önünü açmaktadır. Bu çalışmada, mobil teknolojiler vasıtasıyla yerel yönetimlerin katılıma dönük uygulamaları ve bunun hizmet kalitesi ile verimliliğe etkisi ortaya konulmaktadır
Cilt 3 /
issn: X
Cilt: 3 Sayı: 3
e-ISSN: X
Sahibi/Owner
Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Derneği Adına
Bican Veysel YILDIZ
Editörler/Editors
Prof. Dr. Hanife Dilek BATİSLAM (Çukurova Üniversitesi)
Doç. Dr. Sibel TURHAN TUNA (Muğla Üniversitesi)
Dr. Çiğdem AKYÜZ ÖZTOKMAK(Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi)
Dr. Şakire BALIKÇI (Mardin Artuklu Üniversitesi)
Dr. Erhan SOLMAZ (Uşak Üniversitesi)
Dr. İsmail ABALI (Iğdır Üniversitesi)
Redaksiyon/Dizgi
Ersin ÇELİK
BU SAYININ HAKEMLERİ
Prof. Dr. Ali AKAR Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi – Muğla – Türkiye
Doç. Dr. Sibel TURHAN TUNA Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi – Muğla – Türkiye
Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve
hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın
hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksızın dergide
yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye
gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.
İletişim
funduszeue.info
funduszeue.info
E-posta: [email protected]
ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI YAZARLARI DERNEĞİ
Bağdat Cad. No/B Maltepe-İSTANBUL
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
DÜZELTME / CORRECTION
BİLGİ NOTU/DÜZELTME
EDİTÖRDEN
Sevgili Okur,
Folklor Akademi Dergisi ailesi olarak yılı 3. cilt ve 3. sayısı ile yeniden
karşınızda olmanın ve sizlerle buluşmanın sevincini yaşıyoruz. Yayın hayatına istikrarlı ve
emin adımlarla devam eden Folklor Akademi Dergisi’nin bu sayısında, hakemlerimizin
onayından geçmiş dördü Rusça, biri İngilizce ve biri de Türkmen Türkçesinde kaleme
alınmış on araştırma makalesi ile dört kitap değerlendirme yazısı olmak üzere toplam on dört
değerli çalışmayı ilginize sunuyoruz.
Sayının ilk sırasında Muvaffak Duranlı tarafından yazılan “Tuva Çalışmaları
Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva” başlıklı makale yer
alıyor. Çalışmada, Sovyet Rusya’da öne çıkan kadın araştırmacılardan biri olan Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva’nın zorlu yaşam mücadelesi ile Tuva kültürüne olan katkıları ele
alınmış. Ayrıca makalede, Prokofyeva’nın ölümünden ancak otuz üç yıl sonra
yayımlanabilen ve Tuva kültürü ile ilgili çok yönlü çalışmaları da inceleme altına alınmış.
Sayının ikinci makalesi ,Sefa Çelikörs’ün “Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan
Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme” isimli çalışması. Makalede, Mustafa Özçelik’in şiirlerinde
geçen klasik mazmunlar, şairin şiirlerinden örneklerle uygulanmış.
Performans teori bağlamında Kuzıykürpes ile Mayanhılıv destanının analiz edildiği
Zehra Işık’ın “Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?”
başlıklı çalışması bu sayının üçüncü makalesi. Makalede, destan bünyesindeki aşk
hikâyesinin yanı sıra kahramanlık motifleri de ele alınmış. Destanın, içerdiği motifler ve epik
yapısı ile Başkurt halk kültürü başta olmak üzere Türk destan geleneği içerisinde önemli bir
yeri olduğu tespit edilmiş.
Fidan Gasımova’nın kaleme aldığı “Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve
Yardımcı Tipler, Motifler” adlı makalede, Oğuz ve Kelt destanlarında temel ve yardımcı
kahramanların tipolojisini ortaya koyan motifleri analiz edilmiş ve söz konusu topluluklara
ait epik anlatıların tipolojik motifi açısından benzerlikler taşıdığı saptanmıştır.
Beşinci makale Gurbangül Mıradowa’ya ait “Kuş İsimlerinin Sözcük ve Anlamsal
Özellikleri Üzerine Bir İnceleme” adlı çalışmadır. Türkmen Türkçesi ile yazılan makalede,
kuşların eski Türk toplumlarının birer totemi olması fikri temel alınarak bugünkü Türkmen
Türkçesindeki kuş adlarının anlamsal ve kavramsal incelemesi yapılmıştır.
Rusça kaleme alınan Alla İvanovna Aliyeva’nın “Adolf Petrovich Berge’nin Doğu
Çalışmaları” adlı makalesinde, ünlü oryantalist Adolf Berge’nin çalışmalarına bütüncül bir
yaklaşım tarzı sergilenmiş, ayrıca Berge’nin İran kaynaklarından yaptığı çeviriler, Kafkasya
bölgesi üzerinde yaptığı incelemeler ele alınmıştır. Rus dilinde yazılmış bir başka çalışma ise “Oset
Halk Aforizmalarının Canlandırma Sisteminde Kişiselleştirme ve Karşılaştırma” adlı makaledir. Sayının yedinci makalesini
oluşturan bu yazı Tsallagova Zarifa Borisovna tarafından kaleme alınmış. Çalışmada, Oset halk
aforizmalarının kişileştirme ve karşılaştırmalarının analizi yapılmış; bu şiirsel ifadelerin Oset halk
kültürünün derin anlamlarının kavranması için bir anahtar konumunda olduğu belirlenmiştir.
Sayımızın sekizinci makalesi, yine Rusça kaleme alınan bir çalışmadır. Nerkes
Akhmetovna Khubbitdinova ile Gulnar Vilbanovna Yuldybaeva’ya ait olan “Sanatsal ve Estetik
Bir Unsur Olarak Edebi Yaratıcılıkta Destansı Gelenekler” başlıklı çalışmada, Başkurt
destanlarından Ural Batır ve Akhak Kola destanları örneğinden yola çıkılarak folklorun bireysel
tematik motiflerinin edebî ve epik metinlerde nasıl kullanıldığının saptanması amaçlanmış. Bu
sayıda Rusça yazılmış son makale ise Elena Aleksandrovna Samodelova’ya ait “Sergey Esenin'in
Eserlerinde Bir Halk Masalı” başlıklı çalışma. Yesenin'in eserlerinde tür tanımlaması olarak masal
anlatımlarında yazarın sıklıkla ele aldığı konuların kronolojik çerçevesi değerlendirilmekte ve
Yesenin’in “Mikola” adlı şiirindeki folklorik unsurların kaynakları analiz edilmektedir.
İngilizce kaleme alınmış olan ve Tanzilya Khadzhieva’ya ait “Karaçay-Balkar Nart
Destanları: Debet, Alaugan, Karaşauay” başlıklı çalışma, buu sayımızın onuncu makalesi olarak
sizlere sunuldu. Makalede, Kuzey Kafkas halklarının yiğitlik destanı olan Nartlar ele alınmış. Nart
kahramanlarının isimleri etrafında ortaya çıkan efsane ve türkülerin incelendiği çalışmada, Debet,
Alaugan ve Karaşuay’ın Karaçay-Balkar destanlarında önemli bir yeri olduğu da tespit edilenler
arasında.
Folklor Akademi’nin bu sayısındaki son dört çalışma ise eser inceleme ve kitap tanıtım
yazılarından oluşuyor. On birinci çalışmada, İsmet Çetin’in “Türk Halk Hikâyeciliği-Türkiye
Sahası” adlı kitabı Tuncer Gülensoy tarafından değerlendirildi. Zeynep Gözde Kozlu, Ümmühan
Bilgin Topçu’nun “Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Destan” adlı kitabını tanıt tı. İsmail
Abalı’nın “Ölümü Evcilleştirmek: Türk Halk Kültüründe Ölüm Temelli Mizah” adlı kitabı
Hamdiye Deniz Gökçe tarafından incelenip tanıtıldı. Metin Turan’ın “Kars Halk Kültürü ve
Edebiyatı” adlı kitabı ise Esra Tarhan tarafından incelendi.
Folklor Akademi Dergisi, gönderilen tüm çalışmaları titizlikle inceleyen ve kör hake mlik
sistemi ile değerlendirmeye alan, dört ayda bir yayımlanan uluslararası bir dergidir. Sayımıza
akademik çalışmaları ile katkıda bulunan yazarlarımıza ve hakemlik yapan araştırmacılarımıza
teşekkürlerimizi iletmek isteriz. Dergimizi, siz değerli okurlarımızın istifadelerine sunar, keyifle
okumanızı temenni ederiz.
Saygılarımızla…
Muvaffak DURANLI*
Öz
Sibirya Türk halklarının incelenme süreci, genel olarak Sibirya halklarının incelenme
süreci ile bir bütünlük içermektedir. Çarlık Rusya’sı için Sibirya, bir bütün olarak Rus devlet
sistemine katılması, her türlü zenginliğin Moskova’daki iktidar tarafından kullanılması
gereken bir bölgedir. Sibirya’nın Rus hâkimiyetine girme sürecindeki temel çalışmalar,
bilimsel olmaktan ziyade Rusya’ya tâbi kılma politikasına hizmet etmiştir. Hazırlanan
istatistiki raporlar, nüfus sayımları, yerli halkların dillerini öğrenme, onlar için Rus alfabesi
temelinde alfabeler oluşturma, kutsal metinlerin yerli halkların diline çevrilmesi,
Hristiyanlaştırma çabaları, bütün bunlar, bir halkı çok yönlü incelemekten çok onu sisteme
dâhil etme politikasına hizmet eden çalışmalardır.
Belirgin bir politik çıkar gözetse de bu ilk dönemde sürgün, seyyah, rahip, devlet
memuru olarak bu topraklara gelen kişilerin çalışmaları daha sonra gerçekleştirilecek
bilimsel çalışmalara temel oluşturmuştur.
Çarlık Rusyası’nın son yüzyılında başlayan akademik çalışmalar Sovyet döneminde
de sürmeye devam etmiştir. Sovyet Rusya dönemindeki çalışmalar da elbette dönemin
politikası ile bağlantılı olarak Hristiyanlaştırma yerini Sibirya’nın yerli halklarının sosyalist
sistem içinde yer almaları politikasına bırakmıştır.
Her iki dönemde de amaç ne olursa olsun yapılan pek çok çalışmanın erkek
araştırmacılar tarafından gerçekleştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Sovyet Rusya döneminde
bir önceki dönemden farklı olarak az sayıda kadın araştırmacının Sibirya topraklarında
çalışmalar yaptığı bilinmektedir. Bu kadınlar arasında ilk planda Ekaterina Dmitriyevna
Prokofyeva adı yer almaktadır. Başlangıçta Selkuplar üzerine çalışan Prokofyeva, zaman
* Doç. Dr., Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi, [email protected], ORCİD
içinde çalışma alanını genişletmiş ve Sibirya’nın diğer halklarını da çalışmalarında
kullanmaya başlamıştır. Prokofyeva’nın bilimsel üretiminin son dönemindeki çalışmalarının
Tuvalar üzerine yoğunlaştığı görülmektedir.
Bu makalede Ekaterina Dmitriyevna’nın zor yaşamı, onun Tuva Türk kültürünün
incelenmesine yaptığı katkı ve ölümünden ancak otuz üç yıl sonra yayınlanabilen Tuva
kültürü ile ilgili çok yönlü çalışması tanıtılmaya çalışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Tuva, Selkup, kültür, kadın, Prokofyeva
Abstract
The studies on Siberian Turkic peoples is inextricably linked with the studies on the
other Siberian peoples in general. For tsarist Russia, Siberia is a region that must be in the
Russian state system as a whole, and that its all wealth should be utilized by the authorities
in Moscow. The main studies of the process of the transition of Siberia to Russian domination
served the policy of subordination of Russia. Certain studies such as statistical reports,
population censuses, indigenous languages, creating alphabets for Siberians based on the
Russian alphabet, translating scriptures into indigenous languages, serve the policy of
adapting people into the “system”. So one can say that these studies are not multifaceted.
The studies of those who came to these lands as exiles, travelers, priests and civil
servants in this early period formed the basis for the following studies even though they had
a certain political interest.
Academic studies in the last century of tsarist Russia continued in the Soviet period.
Studies in the Soviet Russia period focused on Siberia's indigenous peoples to participate in
the socialist system instead of Christianization.
In both periods, most studies were carried out by male researchers, no matter what
purpose they serve. Unlike the previous period, it is known that a small number of women
researchers studied in Siberia during the Soviet Russian period. The most prominent name
among these women is Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva. Prokofyeva, who initially worked
on Selkups, expanded her field of study over time and started to work on other peoples of
Siberia. Prokofyeva's recent works focus on Tuvas.
In this article, the difficulties Ekaterina Dmitriyevna faced in her life, her
contribution to the Tuva Turkish culture studies and her comprehensive work on Tuva culture
that was published just thirty-three years after her death, will be introduced.
Keywords: Tuva, Selkup, culture, woman, Prokofyeva
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva
Giriş
Muvaffak DURANLI
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva
Muvaffak DURANLI
1 Bu iki çalışmada da Ekaterina’nın katkısı olmasına rağmen kitaplarda yazar olarak kocasının adı geçmektedir.
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva
altı aya yakın sürmüştü)… 9 Temmuz tarihinde ben bilim çalışanı
unvanı ile SSCB Bilimler Akademisi’nde göreve başladım. İlk görev yerim
N. Y. Marr Dil ve Düşünce Enstitüsü idi, daha sonra (1 Ekim ’den
itibaren) Etnografi Enstitüsü’nde bana Sibirya kabinesi başkanlığı görevi
verildi” (Kazakeviç, ).
Acılar Yaşatan İkinci Dünya Savaşı
İkinci Dünya Savaşı sadece Rusya için değil pek çok ülke için de
yokluk, acı ve yıkım getirir. İkinci Dünya Savaşı sırasında kuşatma altındaki
Peterburg’ta (o zamanki adıyla Leningrad) yaşayanlar pek çok zorluğa
katlanmak zorunda kalır.
Bu zor günlerde Prokofyev ailesi hayatlarını Leningrad’da
sürdürmektedirler. Bu zor günlerde yılı Ocak ayında Georgiy
Nikolayeviç Prokofyev ölür. Onun ardından on dört yaşındaki büyük oğulları
Boris ölür. Boris’in ölümü son ölüm değildir. Mart ’de doğan küçük
oğlan Andrey de, bir aylıkken ölür (Kisel, b: 16).
Prokofyeva’nın yılında doğan kızı İnga Georgiyevna
Agaşirinova, yaşanılan o zor günleri yıllar sonra şu şekilde anlatır:
“Babam, Kasım ’den itibaren açlıktan dolayı iyice gücünü
kaybetti, Etnografi Enstitüsü’nde kalmaya devam etti. Tramvaylar
çalışmıyordu, eve ulaşmak için bir araç yoktu. Ocak tarihinde Enstitü’de
öldü ve Serafimov Mezarlığı’nda erkek kardeşinin mezarına gömüldü.
Annem o sırada bir bebek bekliyordu, 1 Mart tarihinde Andrey adı
verilen erkek kardeşim doğdu. Bir ay sonra da öldü. Şehrin kuşatma altında
olduğu kış büyük erkek kardeşim Boris de öldü. On dört yaşındaydı. Her iki
evlatlarını Şuvalov mezarlığında defnettiler. Biz annem ve kız kardeşim
Standart köyünde Nisan ’ye kadar kaldık. Biz artık hareket etmiyorduk,
annem de öyle. Fakat bizler bir şekilde hayatta kalmayı başardık”
(funduszeue.info).
Bu sırada bir bombardımanda evleri yanar, en önemlisi Ekaterina’nın
kocası tarafından hazırlanan ve daktilo edilmiş tek nüsha olan doktora tezi de
bu yangında kül olur (Kazakeviç, ). Araştırmacı Kazakeviç,
biyografik çalışmasında bu tezin başlığını “Samoyed Dilleri ve Günümüz
Nenets, Nganasan, Enets ve Selkupların Köken Problemi” olduğunu
belirtmektedir (Kazakeviç, ).
Muvaffak DURANLI
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva
Muvaffak DURANLI
3
“Sibirya Halklarının Şaman Kostümleri” adıyla Türk kültürünü Araştırma Enstitüsü Çeviri Eserler Serisi içinde
yılında yayınlanmıştır.
4 Adı geçen derginin her sayısı belirli bir konuyu ele almaktadır. Prokofyeva’nın ayrıntılı yazısının yer aldığı bu
sayının ana teması “XIX. Yüzyıl- XX. Yüzyıl Başlarında Sibirya Halklarının Dini Tasavvurları ve Törenleri”
başlığını taşımaktadır. Prokofyeva’nın yazısı dışında konuyla ilgili olarak on iki yazının da yer aldığı bu sayı,
sayfalık bir hacim içermektedir.
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva
Muvaffak DURANLI
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva
Muvaffak DURANLI
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva
Muvaffak DURANLI
Sonuç
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva
Muvaffak DURANLI
KAYNAKLAR
ARZYUTOV, D, Nevskaya İ, Pavlinskaya, L. () “Nadejda Petrovna Dırenkova: Oçerk Jizni i
Nauçnoy Deyatelnosti”, N. P. Dırenkova. Tyurki Sayano- Altaya. Stati i Etnografiçeskie
Materialı, Peterburg,
ARZYUTOV, D. (), “Etnograf S Kinokameroy v Rukah: Prokofyevı i Naçalo Vizualnoy
Antropologii Samodisytsev”, Antropologiçeskiy Forum, No 29,
DAVAA, Ekaterina Karbıy- Oolovna (), İstoriçeskoe razvitie Tuvintsev- Todjintsev ( g.-
naçalo XXI v), Kemerova.
DURANLI, M. (), “Cüzzamın Peşinde Bir Seyyah: İngiliz Hemşire Kate Marsden”, Türk
Dünyası İncelemeleri Dergisi, 17/1,
DYAKONOVA, V. P. (), “Sibirskie Ekspeditsii L. P. Potapova”, Muzej v XXI veke: Problemı i
Perspektivı: Materialı Mejdunarodnoy Nauçno- Praktiçeskoy Konferentsii, Kızıl, c. II,
GAGEN- TORN, N. İ. (), “Prokofyevı v Yanovom Stane”, Etnografiçeskoe Obozrenie, No 4,
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva
Çelikörs, S. (). Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir
İnceleme. Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı: 3, –
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved:
Kabul / Accepted:
Araştırma Makalesi/Research Article
Sefa ÇELİKÖRS**
Öz
Klasik Türk şiiri yüzyılda başlayıp yüzyıla kadar varlığını devam ettirebilmişse
de daha sonra kaleme alınan şiirlerde de bu dönemin etkilerini, izlerini görmek mümkündür.
Klasik Türk şiirinde yer alan aşk konulu hikâyeler, dinî şahıslar dolayısıyla mazmunlar,
modern Türk şiirinde de varlığını zaman zaman hissettirir. Divan şiiri geleneğinden
yararlanarak modern şiir yazan şairlerden birisi de Mustafa Özçelik’tir.
Bu çalışmada günümüz Türk edebiyatı şairlerinden Mustafa Özçelik’in şiirlerinde yer
alan klasik Türk şiirinde görülen belli başlı mazmunların -Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha,
Ferhat ile Şirin, Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Meryem, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf- nasıl ve
hangi anlam ilgileriyle kullanıldığı şairin incelemeye tabi tuttuğumuz Bir Irmak Düşü,
Dünyanın Tenhasında, İfşa, Serenat, Güneş ve Ayna, Ateş Denizi, Gül ve Hançer, Dilim Ol
Söyle adlı eserlerinden seçilen şiir örnekleriyle gösterilmeye çalışılmıştır. Çalışmada ilk
planda Mustafa Özçelik’in şiirle olan bağı irdelenmiştir. Ardından şairin şiirlerinde geçen
mazmunlar aşk konulu hikâyeler ve dinî şahıslar adlarıyla iki ayrı başlık altında şiirlerinden
örnekler aktarılarak ele alınmıştır. Elde edilen bulgular ise “Sonuç” bölümünde ifade
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri, mazmun, Mustafa Özçelik.
* Bu makale Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırşehir , “Mustafa Özçelik’in
Şiirlerinde İmge” adlı tarafımızca hazırlanan yüksek lisans tezi esas alınarak hazırlanmıştır. Çalışmayı makale
boyutlarında sınırlandırmak için örnek şiirler azaltılmış ve şiirlerin ancak bir kısmına yer verilebilmiştir.
** Ahi Evran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı yüksek lisans mezunu,
[email protected], ORCID:
A REVIEW ON THE MAZMUNS IN MUSTAFA ÖZÇELİK’S POEMS
Abstract
Klasik Turkish poetry starting in the century, 19th century. It is possible to see
the effects and traces of this period in the poems penned later, although it was able to
continue to exist until the century. As a result of the individuals involved in both classical
Turkish poetry, mazmuns make their presence felt in Modern Turkish poetry as well. One of
the modern Turkish poets who benefited from the tradition in this sense is Mustafa Özçelik.
In this study, the poems of Mustafa Özçelik, one of the poets of modern
Turkish literature, were tried to be determined by passing on the examples of how and with
which meaning interest the major mazmuns seen in Classical Turkish poetry were used. In
the study, the poet's connection with modern poetry was examined. Then, the poems in the
poetry of the poet were taught by transferring examples from their poems under two
separate titles, naming stories about love and religious people. The findings are expressed
in the "Conclusion" section.
Keywords: Classical Turkish poetry, mazmun, Mustafa Özçelik.
Sefa ÇELİKÖRS
Giriş
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme
Sefa ÇELİKÖRS
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme
Sefa ÇELİKÖRS
Leyla ayrılık günleri gelip çattığında eve hapsedilir: “O yıldız bir burca
yerleşti. Cevher hazinesine hapsedildi” (Ayan, ). Fuzûlî’nin Leyla
ile Mecnun mesnevisinde de Leyla bir yıldız olarak anılır. Rüzgâr, Türk
şiirinde haber getirici olarak nitelendirilir. Kimi zaman âşığa sevgilinin
kokusunu, kimi zaman da selamını getirir. Çöl, Mecnun’la birlikte bir bütün
olagelmiştir. Şairin, şiirinde çöl dosyasını açarken Leyla ile Mecnun’la
karşılaşması tesadüf değildir. Özellikle metinlere bağlı kalarak onlara telmih
yapmaya çalıştığı görülür. Mecnun’un bir kadın uğruna çöllere düşmesi,
çevresi tarafından kınanmasına sebep olsa da çöl, onun gerçek Leyla’ya
ulaşmasında önemli bir mekândır. Bu yüzden Mustafa Özçelik, şiirlerinde ne
zaman çöl unsuruna değinmeye çalışsa Mecnun’u o mekândan ayrı tutamaz.
“Her çiçek senden bir haber
Her güvercin senden bir renk taşır
Atına binen yolcu sana koşar
Ben de bir hicran bulutu gibi
Yağmurlarla gökten yere ağıp
Toprağına düşeyim ey Leyla…” (Niyaz Makamında 2 / s. 27)
“Niyaz Makamında 2” şiirinde Leyla ile canlıların beslenmesinde
temel kaynak teşkil eden toprak arasında ilgi kurulur. Şair, bu dizelerde
Leyla’sını arayan bir mecnundur. Şiir ilk anlamıyla bunları çağrıştırırken
aslında arka planda ilahi aşk anlatılır. Şaire göre yaratılan her şey Allah’tan
bir iz taşır. Çiçekler, güvercinler… Âşık konumundaki şair de bir yağmur
damlası olup aslına, maşukuna kavuşmak ister. Onun Leyla’sı Allah’tır.
Beşerî aşk insanı ilahi aşka götüren bir köprüdür. Tıpkı Mecnun’un
Leyla’sında Mevlasını bulması gibi. Hicran, yani ayrılık bulutu ise ruhların
elest meclisinden ayrılarak bu gurbet âlemine gelişini hatırlatır. Toprak, İslam
inancında başlangıcı ve sonu temsil etmektedir. Ona (Leyla’ya) doğru
koşanlar, haberdar olanlar, renk taşıyanlar ve yağmak isteyenler olsa da, şair
başlangıç ve bitişin kapısı olan Leyla’nın toprağına düşmek ister.
“Hayata uyandı bir ceylan
Gözleri dünya rengi, toprak
Kalbinde çöl hatıraları
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme
Sefa ÇELİKÖRS
yeşertir. Kalp gönüldür. Şair, soyut olan bu kavramı çöl benzetmesi ile
somutlaştırmıştır. Bu kalp çölünü o kalpten (çölden) geçen Leyla (gibi bir
sevgili) yeşertebilir ancak. Mecnun hem somut olarak çöldedir hem de Leyla
yanında olmadığından onun için soyut manada her yer çöl gibidir. Söz konusu
şiiri ikinci anlamıyla da düşünmek mümkündür: Kalplerde gerçek sevgiliye
yani Allah’a duyulan aşk olmadığı sürece o kalp çölden farksızdır.
“Yol uzun yorgun yolcu
İçinde dünyanın bütün çölleri
Yitik bir düş görür Mecnun
Aralıksız süren gecede
Hâlâ dünyaya küskündür yüreği
Kırılgan menekşeler ise içinde
Leyla renginde açar
Hep bir baharı özler gözleri
Bir çift sarmaşığa hayran kalarak
Umudu yüreğinde büyütür…” (Yolcu / s. 32)
Şair, “Yolcu” şiirinde kendisini yorgun bir yolcuya, bir bakıma
Mecnun’a benzetir. Mecnun, aklını yitirme aşamasına geldiğinde başını alıp
çöllere gider. Artık bütün yollar onun için çöllerden ibarettir. Öyle ki
dünyanın bütün çölleri sanki artık onun içindedir. Çöl; ıssızlığı, kuraklığı,
susuzluğu hatırlatır; yaşanması çok zor olan yerleri imgeler. Mecnun, kendi
dünyasında yaşayıp herkese küskün olan kişidir. Dünyaya küskün olan bir
âşıktır Mecnun şairin nazarında. Genellikle mavi ve mor renklerde açan
menekşenin Leyla renginde açması oldukça farklı bir tasavvurdur. Sözü
edilen menekşe kırılgandır, bu yüzden de Leyla renginde yani kara
açmaktadır. “Leyl” gece demektir. Leyla, çok karanlık gece anlamına gelir.
Ayrıca Fuzûlî’nin mesnevisinde Mecnun “menekşeye gönlünün gamını
söylerdi, sevgilisine kavuşmasını söylesin diye.” (Ayan, ). Bu da
Mustafa Özçelik’in anlatıya bağlı kalarak göndermeler yaptığını gösterir.
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme
Sefa ÇELİKÖRS
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme
Sefa ÇELİKÖRS
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme
Sefa ÇELİKÖRS
Hz. İbrahim
Hz. İbrahim Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden birisidir.
Şiirlerde genellikle babasının ve kavminin inancına karşı gelerek putları
kırması, atıldığı ateşin gül bahçesine dönüşmesi gibi özellikleri ile anılır
(Zavotçu, ). Mustafa Özçelik’in şiirinde de Hz. İbrahim, ateşle
birlikte ele alınır. “Güneşi Avuçlasın Ellerimiz”, “Diriliş Türküsü” ve
“Küheylan” şiirlerinde geçen “ibrahimce yan ateşlerde” dizesi bunun somut
bir örneğidir:
“Bahardan ilhamlanarak
ansızın kalbin açılır
tarihi bir kez de sen yorumlayarak
anla/neyi anlatır kan kırmızı bir şafak
ibrahimce yan ateşlerde
gelecek çocuklar için
okunacak sayfalar bırak…” (Güneşi Avuçlasın Ellerimiz / s. 12)
Özçelik, “Güneşi Avuçlasın Ellerimiz” adlı şiirinde bahar mevsiminin
gelmesiyle birlikte kalbinde ilhamın belirdiğini ve bu ilhamla geçmişteki bir
olayı hatırlayıp (Hz. İbrahim’in ateşe atılması) bir kez de kendisinin
yorumladığını ifade etmiştir. Şair kendisine seslenerek “anla” demektedir.
Çünkü tabiat ona bir şeyleri anlatmakta, hatırlatmaktadır. Güneş doğmadan
hemen önceki aydınlık anlamına gelen şafak vakti ve bu vaktin gökyüzünde
beliren kan kırmızı rengi şaire ateşi hatırlatır. Ateş, kızıldır. Bu görüntü
karşısında şair ansızın Hz. İbrahim’i; dolayısıyla onun Nemrut tarafından
ateşe atılması olayını hatırlamış ve şiirini kaleme almıştır. Çünkü gelecek
nesillere, çocuklara okunacak sayfalar, şiirler bırakmak istemektedir.
“Şimdi biz kuşlar ve baharlarla anlaşıp
Bin yürek bir orman yangınında
Yeniden yerden göğe uzanıp
Yeni İbrahimler hazırlamışızdır…” (Diriliş Türküsü / s. 36)
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme
Sefa ÇELİKÖRS
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme
Sonuç
Sefa ÇELİKÖRS
KAYNAKLAR
AYAN, H. (). Fuzûlî, Leylâ vü Mecnûn. İstanbul: Dergâh Yayınları.
DURMAN, N. (). “Mustafa Özçelik Şiiri”, Edebiyat Bülteni, (14),
KANTER, B. (). “Ölüme Yaşamak Yahut Kısa Sürmüş Bir Günün İki Yüzü”, Edebiyat Bülteni,
(14),
KAHRAMAN, M. (). Divan Edebiyatı Üzerine Tartışmalar. İstanbul: Beyan Yayınları.
KURTULMUŞ, Ş. (). “Dağın Önünde Yunus’la Buluşmayı Bekleyen Şair”, İstanbul Bir Nokta
Aylık Edebiyat Dergisi, (),
MENGİ, M. (). Divan Şiirinin Arka Bahçesi. Ankara: Akçağ Yayınları.
OKUYUCU, C. (). Divan Edebiyatı Estetiği. İstanbul: Kapı Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (). Şiir İklimi. Konya: Esra Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (). Bir Irmak Düşü. İstanbul: Çıra Akademi.
ÖZÇELİK, M. (). Dünyanın Tenhasında. Konya: Esra Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (). İfşa. İstanbul: Beyan.
ÖZÇELİK, M. (). Serenat. Konya: Esra Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (). Güneş ve Ayna. İstanbul: Beyan.
ÖZÇELİK, M. (). Ateş Denizi. Ankara: Ebabil.
ÖZÇELİK, M. (). Gül ve Hançer. İstanbul: Nar.
ÖZÇELİK, M. (). Dilim Ol Söyle. İstanbul: Çıra Akademi.
PALA, İ. (). Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü. İstanbul: Kapı Yayınları.
SOYAK, M. (). “Gül ve Hançer Odağında Mustafa Özçelik Şiiri”, Edebiyat Bülteni, (14),
ŞENÖDEYİCİ, Ö. (). Sorularla Klasik Türk Edebiyatı. İstanbul: Kesit Yayınları.
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme
TALAT ONAY, A. (). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Cemal Kurnaz, (Haz.). İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı.
TANPINAR, A. H. (). Asır Türk Edebiyatı. İstanbul: Çağlayan Kitapevi.
TÖKEL, D. A. (). “Bir Sevgili Olarak Kadın İmgesinin Doğuşu: Leylâ ile Mecnûn”, Uluslararası
Türk Dili ve Edebiyatında Kadın Sempozyumu, Amasya: Amasya Üniversitesi, Fen-
Edebiyat Fakültesi.
YAVUZ, K. (). “Leylâ ile Mecnun Hikâyesinin Edebiyattaki Yeri”. Modern Türklük
Araştırmaları Dergisi, 2 (4),
ZAVOTÇU, G. (). Divan Edebiyatı Kişiler Kişilikler Sözlüğü. Ankara: Aydın Kitabevi.
Işık, Z. (). Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?,
Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı:3, –
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved:
Kabul / Accepted:
Araştırma Makalesi/Research Article
Zehra IŞIK*
Öz
Geçmişle ilişki kurma, insanın yaşadığı ânı anlamlı ve değerli kılmasının bir yoludur.
Tarihî dönemlerden beri insanlar bir şekilde içinde bulundukları ânı geçmişle şekillendirme
ihtiyacı duymuşlardır. Bu sebeple tarihî belgeler ve edebî metinler ilgili ilişkiyi kurmak için
her zaman bir araç olmuştur. Bir toplumun karakterini belirleyen en temel faktörü şüphesiz
sahip olduğu kültür belleğidir. Bu bellek, söz ve dilin bir şekilde vasıta olarak kullanılmasıyla
ürün oluşturur. Destanlar da oluşan bu ürünlerin en önemli örneklerinden birini teşkil eder.
Başkurt destanları, tarihî ve sosyal hayatı konu almalarına göre iki başlık altında ele alınır.
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv destanı Başkurt Türklerine ait sosyal hayatı anlatan en
önemli destanlardan biridir. Bu makalede, performans teoriden hareketle geliştirilmiş bir
araştırma modeline göre Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv destanında yer alan aşk hikâyesinin
yanında kahramanlık motifleri de ele alınmıştır. Bu destandaki kahraman tipi çeşitli
yönlerden Türk destanlarında yer alan kahraman tipleriyle bir uyumluluk gösterir.
Çalışmanın sonunda elde edilen verilerde, Başkurt destanlarında çoğunlukla yer alan
kahramanlık motiflerinde kahramanın atı, idealize edilmiş bir eş ve kahramanın silahlarına
dair epizotların Başkurt Türklerinin hayatında ne kadar etkili olduğu görülmüştür.
Bıraktıkları bu epik yadigârlar, Başkurt Türklerinin ayrıca hayatlarını, kültürlerini ve
uğraşlarını ortaya koyması açısından özelde Başkurt edebiyatı, genelde Türk dünyası
edebiyatları için önemli bir yere sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Aşk, Başkurt, destan, epizot, kahramanlık.
IS THE EPIC OF KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV ONLY A
LOVE STORY?
Abstract
Connecting with the past is a way for a person to make the moment they live
meaningful and valuable. Since historical times, people have somehow felt the need to shape
the moment they are in with the past For this reason, historical documents and literary texts
have always been a tool for establishing the relevant relationship. The most fundamental
factor determining the character of a society is undoubtedly the memory of the culture it
has. This memory creates a product by using words and language as a means in some way.
Epics are also one of the most important examples of these products. Bashkurt epics are
considered under two headings according to their historical and social life. Kuzıykürpes
Mĕnen Mayanhılıv's Epic is one of the most important Epics of the Bashkurt Turks about
social life. In this article, according to a research model based on performance theory, the
story of love in the epic of Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv, as well as the motives of heroism
are also discussed. The type of hero in this epic is compatible with the types of heroes in the
Turkish epics in various ways. The data obtained at the end of the study showed how
effective these motifs, which are included in the Bashkir epics about the hero's horse, an
idealized wife and the hero's weapons, were in the lives of the Bashkurt Turks. These epics,
which they left, have an important place for the literature of the Turkic world in general,
especially for Bashkurt Literature, in terms of revealing the lives, cultures and pursuits of the
Bashkurt Turks.
Keywords: Love, Bashkurt, epic, epizote, heroism.
Zehra IŞIK
Giriş
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?
Minen Morazım, Zayatülek Minen Hıvhılıv, Kunır Buğa, Kara Yurga, Akhak
Kola, Alpamışa Minen Barsınhılıv, Küsek Bey, Bayık-Ayzar” gibi anlatılar
bunlardan bazılarıdır. Bu anlatılar arasında özellikle destanlar önemli bir yer
tutar. Başkurtlar yaşam şartları sebebiyle hayattan öğrendiklerini destanlarda
da aktarmışlardır. Bunların en önemlileri kahramanlık temalı destanlardır.
Kahramanlık destanlarının “bir ulusun kimliğini dayandırdığı geçmişin
kurgulanma ve kültürel belleğin örneği” olduğu Başkurtlar’da görülebilir
(Assmann, ). Bu destanların Başkurt sözlü kültür geleneğinde güçlü
ve zengin bir kaynak oluşturduğunu söylemek mümkündür.
Başkurt destanlarına bakıldığında bazılarının manzum, bazılarının
manzum-mensur karışık, bazılarının da mensur içeriklere sahip olduğu
görülür. Türk destan geleneğinde görülen tip ve motifler, Başkurt
destanlarında da benzer şekildedir. Konularını bazen dinî-mitolojik
unsurlardan, savaşlar veya istilacılardan bazen de sosyal hayattan alır. Fakat
bu konuların birçok destanda iç içe olduğunu söylemek mümkündür.
Başkurt destanlarının bir kısmı sadece Başkurt Türkleri arasında
yaşar, bazılarıysa diğer Türk devletleriyle ortak metinlerdir. Kuzıykürpes
menen Mayanhılıv destanının da diğer Türk topluluklarında benzer metinleri
vardır (Ata Yıldız, 27). Timofey Belyaev’in ’de Kuzıykürpes
Mĕnen Mayanhılıv adlı epik destanı yayınlamasıyla da Başkurt epik destan
geleneği başlamış olur (Çobanoğlu, ).
Araştırmalara göre Başkurt destanlarının büyük bir kısmı mitolojik
unsurlardan beslenmiştir. Ayrıca başkahramanı hayvan olan destanlar dikkate
değer metinlerdir. Başkahramanı hayvan olan destanlara diğer Türk
topluluklarının destanlarında pek rastlanmaz (Ata Yıldız, 28).
Daha sonraki dönemlerde ise mitolojik unsurlar yerini daha gerçekçi
bir yaklaşıma bırakmıştır. Destanların hemen hepsinde dağ ve su unsurlarına
rastlanmıştır ki bu durum kadim Başkurtların dağ ve su kültlerine duydukları
saygının bir işaretidir. Dikkat çeken bir başka konu ise avcılıktır. Başkurtlar,
avcılıkta da oldukça başarılı olmuşlardır. İncelenen hemen hemen bütün
destanlarda bu motife rastlamak mümkündür. Ayrıca kahramanın atı yine
yoğun biçimde kullanılır. Destanlardaki motiflerin kullanımlarına dikkat
edildiğinde Başkurtların düşünce tarzlarına da ulaşılır.
Zehra IŞIK
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?
Zehra IŞIK
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?
1 “Beşik kertme” geleneği bütün toplumlarda olduğu gibi Başkurtlar arasında “bişek tuy, sırga tuy (küpe takma
toyu)” olarak yaşamaktadır. İki han ya da bey, iki kahramanın eşleri aynı anda hamile kalırsa ve akraba olmaya
karar verirlerse dostluklarını güçlendirmek için bu yönteme başvurur. Buna karar verdiklerinde akraba ve
komşularıyla bir araya gelerek yemek yerler ve dua (bata) okutarak niyetlerini açık ederler. Yemekten sonra
bebeklere birbirlerinin kulaklarını ısırttırırlar. Bu uygulamadan sonra bebekler arasında söz kesilmiş sayılır.
(Kayhan, S. (, Ekim 4). Başkurt Türklerinde Beşik Kertme Geleneği. Avrupa Birliği Gazetesi. 27 Kasım
tarihinde, funduszeue.info
adresinden erişildi.)
Zehra IŞIK
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?
Zehra IŞIK
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?
durumu babasına anlatır fakat kızını perişan bir halde gören Küser Han, onu
avutup ondan vazgeçmesi için diretir.
“Kendi kendini bitirip o kadar kederlenme kızım! İş işten geçmiş artık,
Kuzıykürpes’ten de iyi yiğitler bulunur.” dese de Mayanhılıv onu dinlemez,
Suk boyuna gider ve orada bulduğu Saç kıran kafalı dazlak hizmetçiyi bir hile
ile öldürerek intikamını alır. Bütün bunların üstüne güzeller güzeli, bahtsız
Mayanhılıv da bir acı ile bıçağı göğsüne saplayarak yaşamına orada son verir.
Bu dünyada kavuşamayan iki âşık ölüme birlikte gider.
Değerlendirmeler
Kuzıykürpes’i kahramanlığa eriştiren en önemli detay Gök Tolpar’dır.
Tolpar, gökyüzünden geldiğine inanılan, kanatları olan, insanlara yardım
ederek onları kötü durumlardan kurtardığına inanılan bir varlık olması
sebebiyle üst dünyaya ait olduğu ileri sürülür. En eski dönemlerden beri
kahramanların en yakın dostu olmuştur. İncelediğimiz destanda da durum bu
şekildedir. Gök Tolpar, Kuzıykürpes’in en yakın dostudur ve Kuzıykürpes’in
cansız bedeninin yanında gözleri yaşlı, başını eğip beklemiştir.
Tolpar sadece kahramanların atıdır ve Tanrı tarafından kahramanlara
yardımcı olması için yaratıldığına inanılır. Kahraman, Tolpar’a ihtiyaç
duyduğunda onun yelesinden aldığı üç kılı yakar ve o anda Tolpar yanında
belirir. Görüldüğü üzere Gök Tolpar sıradan bir at değildir. Tanrı onu
Kuzıykürpes’e, ihtiyaç duyduğu anlarda, bilgi ve cesaretinden yararlanması
sebebiyle vermiştir. Özellikle Kuzıykürpes yolda karşılaştığı engelleri
aşarken Gök Tolpar, kahramanlığı ve cesaretiyle onun önüne geçmiştir. Bu
durum destanlarda sıkça karşılaşılan bir durumdur. Kimi yerlerde atı,
kahramanın önüne geçebilir. Böyle durumlar genellikle kahramanın tek
başına aşamayacağı durumlardır ve kanatsız mucize sayesinde kahraman, bu
engelleri rahatlıkla aşar. Burada Gök Tolpar’ın değerini anlayabilmek için
öncelikle destanlarda atların ne kadar önemli bir konuma sahip olduğunu
vurgulamak gerekir. Türk mitolojisine göre atlar, kişiyi kutsal kabul edilen
güçlerin yanına taşıyan varlıklardan biridir. Tanrı katına erişebilen bu
varlıklar kişiyi kutsala bir adım daha yaklaştırır ve onu yüceltir. Yine Türk
mitolojisine göre kişiyi cennete ulaştıracak yolu da at bilir (Seyidoğlu,
55). Kahramanımız Kuzıykürpes Gök Tolpar’la anılmaktadır. Gök Tolpar,
Kuzıykürpes ne zaman darda kalsa, her zaman imdadına yetişmiştir.
Zehra IŞIK
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?
Zehra IŞIK
Sonuç
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?
KAYNAKLAR
ARSLAN, M. (). Başkurt Türklerinin Tarihi Destanı İdigey ile Moradım (İzeükey Minen
Moradım). İstanbul: Ötüken Yayınları.
ASLAN, E. (). “Dede Korkut Hikâyeleri ile Türk Destan ve Halk Hikâyelerinde Alp-Kız Motifi”.
Folklor / Edebiyat Dergisi, S. 4.
ASSMAN, J. (). Kültürel Bellek-Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik.
(Çev.: A. Tekin), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
BAYAT, F., (). Türk Mitoloji Sistemi İstanbul: Ötüken Yayınları.
CAFEROĞLU, A. (). “Türk Onomastiğinde At Kültü”. Türkiyat Mecmuası, S. 10,
ÇOBANOĞLU, Ö. (). Halkbilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş. Ankara:
Akçağ Yayınları.
ÇOBANOĞLU, Ö. (). Türk Dünyasında Epik Destan Geleneği. Ankara: Akçağ Yayınları.
ERGUN, M. ve AÇA, M. (). Tıva Kahramanlık Destanları I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
ESİN, E. (). Türk Kozmolojisine Giriş. İstanbul: Kabalcı Yayınları.
KARA, Ü. (). “Türk Destanlarında Merkezi Kahraman Tipi Tipolojisi”. Folklor / Edebiyat, S.
ÖGEL, B. (). Türk Mitolojisi I-2 (Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar). Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
REİCHL, K. (). Türk Boylarının Destanları. (Çev.: M. Ekici), Ankara: TDK Yayınları.
SÜLEYMANOV, A. vd. (). Başkurt Destanları 2, Ankara: TDK Yayınları.
TEMİR, A. (). “Kuzey Türkleri: İdil-Ural ve Yöresi”. Türk Dünyası El Kitabı, Ankara: TKAE.
funduszeue.info
(Erişim: )
Gasımova, F. () Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler,
Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı:3, –
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved:
Kabul / Accepted:
Araştırma Makalesi/Research Article
Öz
Sözlü halk sanatının her eserinde, özellikle eposlarda bazen eski dönemlere uzanan
katmanları açmak mümkündür. Yazılı kaynakların olmaması nedeniyle bu eski katmanların
incelenmesi geniş tarihi-mukayeseli materyalin temin edilmesiyle mümkün olabilir. Oğuz ve
Kelt eposlarının incelenmesi bu açıdan büyük önem arz etmektedir. Nitekim Oğuzlarla ilgili
birçok önemli tarihi-kültürel olaylara, folklor materyallerine Keltlerde de rastlıyoruz. Bunları
incelemekle iki halk arasında ne gibi tipolojik bağlantıların ve sosyolojik ilişkilerin olduğu
hakkında az da olsa malumat elde edebiliriz.
Oğuz ve Kelt eposları esas ve yardımcı tiplerin tipolojisi açısından benzerlikler
göstermektedir. Bu benzerliklerin en belirgin örneklerini Keltlerde Konhobor, Arthur, Puyl;
Oğuzlarda Oğuz, Bayındır Han, Kazan Han gibi hükümdar/hakan tiplerinde görebiliriz. Yine
aynı şekilde Keltlerde Kuhulin, Yuk; Oğuzlarda Oğuz, Kazan, Basat, Bamsı Beyrek, Segrek,
Uruz gibi kahraman tiplerinde birçok benzerlik görülmektedir. Oğuz ve Kelt eposlarındaki
kadın tipleri de birçok ortak özellik ve benzerlik göstermektedir. Eposlarda özel bir role sahip
olan kahramanların yardımcılarının tiplerini incelediğimizde Oğuz ve Kelt eposlarında
kahramanların yardımcılarının da benzer özelliklere sahip olduklarını görebiliriz. Kazan
Han’ın çobanı ile Kuhulin’in arabacısı bu benzerliğe örnek gösterilebilir.
Eposlarda esas ve yardımcı tiplerin tipolojisi sırasında oldukça ilginç detaylarla
karşılaşıyoruz. Her iki halkın eposlarında aynı veya benzer öykü ve motiflerin bulunması
dikkat çekiyor. Bu motiflere babanın oğulsuzluğu ve tanrıya yalvarışı, kahramanın mucizevi
doğuşu, hızla büyümesi, ergenlik çağında yiğitlikler göstermesi, isim kazanması, dövüş
silahlarının kullanımını öğrenmesi vb. dâhildir.
Esas tiplerin tipolojisi incelendiğinde benzerlik içerdiği göze çarpan bir başka motif
de kahramanın kendisine sevgili araması, kızın kendisine verilmesi için sınavlardan geçmesi,
* Doç.Dr., Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Folklor Enstitüsü, Bakü/Azerbaycan, [email protected],
ve kahramanın evlenmesi motifidir. Keltlerde Kuhulin’in, Oğuzlarda Kanturalı’nın karşısına
konulan sınavlar; Bamsı Beyrek’le Kuhulin’in kendi sevgilisinden bir takım nedenlerle ayrı
düşüp sonra dönmesi gibi örnekler, evlenme ile ilgili motiflerdeki benzerliklerdendir. Oğuz ve
Kelt eposlarındaki benzer motifleri incelerken üzerinde duracağımız bir diğer motif de
Kuhulin ve Bamsı Beyrek’in ölümlerinde olduğu gibi kahramanların halkları için, halklarının
birliği veya kurtuluşu uğrunda ölümü göze alması,kahramanın ölümü motifidir.
Makalede Oğuz ve Kelteposlarında rastlanan esas ve yardımcı tiplerin tipolojisini
ortaya koyan motiflerin incelenmesi öngörülmüştür. Bu konunun öğrenilmesi tarih ve
kültürümüzün birçok eski katmanlarının açılmasına da yardım edebilir.
Anahtar kelimeler: Oğuz, Kelt, epos, tip ve motif, tipoloji.
Abstract
In every work of oral folk art, especially in the eposes it is sometimes possible to
open the layers dating back to the ancient times. Due to the lack of the written sources, the
study of these ancient layers may be possible by looking through the encouragement of the
extensive historical-comparative material. The investigation of Oghuz and Celtic eposes is
also of great importance in this point. As a matter of fact, we come across many important
historical and cultural events related to Oghuz and folklore materials in the Celts. By
investigating them, we can get a little bit information of what typological connections and
sociological relationships there are between the two peoples.
Oguz and Celtic eposes have similarities in terms of typology of the main and
auxiliary types. We can see the most obvious examples of these similarities in the
leaders/heads of the state like Conchobar, Arthur, Puyl in the Celts; and Oghuz, Bayindir
Khan, Kazan Khan in Oghuz people. Likewise, there are a number of similarities in the types
of heroes such as Cuchulainn, Yuk in the Celtic people; Oghuz, Kazan, Basat, Bamsı Beyrek,
Segrek, Uruz. There are also many common features and similarities in women's types in
Oghuz and Celtic eposes. While examining the types of assistants of heroes having a special
role in eposes, we can see that the assistants of heroes in Oguz and Celtic epos have also
similar characteristics. Similarity between Kazan Khan's shepherd and Cuchulainn’s carter
can be an example of this similarity.
We come across quite interesting details while investigating the typology of the
main and auxiliary types in the eposes. The existence of the same or similar stories and
motifs in the eposes of both peoples is remarkable. These motifs include the father having
no son and his praying to God, the miraculous birth of the hero and his rapid growth,
demonstrating courage in the adolescence, getting a name, learning the use of war
weapons, and others.
While investigating the typology of the main types, another striking motif that
includes similarities is the fact that the hero looks for a lover, his courage is tested in order
to get the girl and marry her. Exams required from Cuchulainn in the Celtic people and
Ganturalı in Oguz people; examples such as Bamsı Beyrek and Cuchulainn’s falling apart
from their lovers for some reasons and then coming together are the similarities in the motifs
related to the marriage. Another motif that we will focus on when examining similar motifs
in Oguz and Celtic epos is the death of a hero motif - the death of the heroes for their people,
for the unity or salvation of their people, as it is in the death of Cuchulainn and Bamsı Beyrek.
The investigation of the motifs that reveals the typology of the main and auxiliary
types found in Oghuz and Celtic eposes is proposed in the article. The investigation of this
theme can also help open many old layers of our history and culture.
Key words: Oghuz, Celt, epos, type and motif, typological.
.
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler
Giriş
Fidan GASIMOVA
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler
Fidan GASIMOVA
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler
Kulan’ın bekçi köpeğini öldürür ve ceza olarak köpeğin yerini alır, ismi
Kuhulin (Kulan’ın Köpeği) olarak değişir” (David A. Leeming, ).
Kahramanın hızlı büyümesi, mucizevi doğum motifine en yakın,
onunla bağlantılı bir motiftir. Propp, masallarda kahramanın hızlı
büyümesinden bahsederken hızlı büyümenin mucizevi doğumun bir neticesi
olduğuna ve mucizevi doğumu tamamlayan bir unsur olduğuna işaret eder.
“Hızlı büyüme motifi, kahramanın, kurtarıcının doğuş motifinden
yaratılmıştır. Mutsuzluk anında doğar ve hemen kurtarma çalışmalarına
başlar. O büyük doğar, çünkü o dünyadan döndüğünde büyüktür. Ancak
kadın büyük bir adam doğuramaz, bu yüzden de masalda alışılmadık bir
şekilde hızlı büyümeyi takdim eden, çocuğun bir yetişkine dönüşmesi motifi
ortaya çıkar” (Propp, ).
Oğuz eposlarında da hızlı büyüme motifine yaygın olarak
rastlanmaktadır. Oğuz Kağan eposunda mucizevi şekilde doğan Oğuz da hızla
büyür, dil açar, yiğitlik gösterir (Bayat, ). Yiğitlik göstererek ad
kazanma motifi Oğuznamelerde sıkça rastlanan motiflerdendir. Kitab-ı Dede
Korkut eposunda kahramanlık gösteren Oğuz yiğitlerine Dede Korkut isim
koyardı. Bunu Dirse Han Oğlu Boğaç Han Boyu’nda açıkça görmek
mümkündür. Nitekim Dirse Han’ın oğlu yiğitlik göstererek vahşi boğaya
galip gelir ve Oğuz beyleri rica ederler ki, Dede Korkut gelip yiğide isim
versin (Kitabi-Dede Korkut, ).
Evlenme Motifi
Her iki eposta kahramanın mucizevi doğuşu, hızlı büyümesi, yiğitlik
gösterip ad kazanması motiflerinden sonra benzerliği ile dikkati çeken
evlenme motifidir. Nitekim Türk eposlarında en çok rastlanan bu motif
kahramanın kendine sevgili araması ve önüne konulan sınavlardan geçerek
evlenmesini içermektedir. funduszeue.info’ın da ifade ettiği gibi, “Genel olarak, Türk
kahramanlık eposlarında evlilik motifi özel bir pafosla söylenir. Bu evlenme
motifi bahadırlık özelliği taşır. Kahraman birçok halde sevgilisinin peşinden
gidip bahadır kızla at binmek, ok atmak, onunla güreşmek veya kızı isteyen
başka bahadırlarla yarışmak, kızın babasının verdiği zor görevleri yerine
getirmek gibi birçok kahramanlıktan sonra onunla evlenir. Evlilik motifi bu
tür eposlarda bütün bir çizgi hattını tanımlar. Bu evlenme motifi ile ya epos
tamamlanır, ya da yeni çizgi hattının yaratılması için bir temel oluşturulur”
(Bayat, ).
Fidan GASIMOVA
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler
Fidan GASIMOVA
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler
ve eşsiz bir değer taşımaktadır. Atla erin değerini bir tutan Türkler için, at kişiye
arkadaşlarından daha yakındır; onun sadakati lekesizdir. Yarışlarda at kabilenin
namusu ve şerefi olur. At, kişiye itibar kazandırır” (Gökyay, ).
Epos kahramanlarının atları efsanevi özellikleri, menşeyi, sıradışı
özellikleriyle seçkindirler. Kitab-ı Dede Korkut eposunda, babasına mal ve
hediye getiren tüccarları kafirlerin elinden kurtaran Beyrek'e tüccarlar onu
tanımadan getirdikleri hediyeler içerisinden istediklerini seçmesini söylerler.
“Yiğidin de gözü deniz gulunu boz aygırı tuttu, bir de altı perli gürzle desteği
beyaz tozlu yayı” (Kitab-i Dede Korkut, ). Eposun bu
bölümünde tüccarların getirdiği ve içerisinde deniz gulunu boz aygırın da
olduğu bu hediyeleri zaten Beyrek için getirmiş oldukları anlaşılmaktadır.
Türklerin denizden, deryadan çıkan atlarına Köroğlu eposunda da
rastlıyoruz: “Bir gün Alı kişi at sürüsünü derya kıyısına aparmıştı. Atlar
deryanın kıyısında otluyordu Hava yeni ışıklanmıştı, yaşlı kişi bir de baktı
ki budur, deryadan iki aygır çıktı. Atlar gelip at sürüsüne katıldılar. İki
madyana yakınlaşandan sonra yine dönüp deryaya girdiler” (Azerbaycan
destanları, 7). Eposta görüyoruz ki, sonradan bu aygırlardan olan atlar
Köroğlu’nun en yakın silah arkadaşı, dostu, kardeşi oluyorlar.
Kuhulin’in de sihirli atları Başka Dünyadan gelmişlerdi ve
kahramanın ölümünden sonra oraya dönüyorlar. Eposta “Kuhulin’in Ölümü”
bölümünde atın gölden geldiği ve kahramanın ölüm zamanında göle taraf
kaçtığı tasvir ediliyor. “Kuhulin’i aradıkları zaman ilk Boz At ile
karşılaşıyorlar. Görüyorlar ki, vücudu tüm kan içerisinde olan at Boz göle
taraf kaçıyor. Eğer at birnefese Boz göle taraf kaçıyorsa, demek ki kan
dökülüp” (İrlandskie sagi, ). Görüldüğü gibi, her iki eposta atın
ölümsüzlüğü vurgulanmaktadır.
Kitab-ı Dede Korkut’ta Beyrek’in Boz atı, Kelt eposunun esas
kahraman tipi olan Kuhulin’in Boz atı ile benzer özelliklere sahiptir ve aynı
işlevleri yerine yetirir. O da kahramanın kardeşi, silah arkadaşıdır. Kahramanı
tehlike bekleyen zamanlarda onu hisseder, hareketleri ile bildirir. Sahibinin
ölümüne ise Boz at çok üzülür. Beyrek kendisine kurulan tuzaklardan çok
zaman atının sayesinde kurtulur.
Kuhulin’in de atı Beyrek’in atı gibi olacakları önceden hisseder ve
engellemeye çalışır. Kuhulin’in Ölümü sagasında ağır bir savaş arifesinde,
Fidan GASIMOVA
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler
(Kasımova, ). Bunu Dede Korkut eposunun üçüncü boyu olan
Bayböre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu’nda daha net şekilde görebiliriz. Banu
Çiçek’in kardeşi Deli Garcar kardeşini istemeye gelenleri öldürür. Dede
Korkut da kızı istemeye giderken Deli Garcar kılıcı çeker ki ona vursun bu
sırada Dede Korkut “– Vursan, elin kurusun!”der. Aynı anda Deli Garcar’ın
eli kuruyarak gökte kalır ve sadece tövbe ettikten sonra eli açılır (Kitabi-Dede
Korkut, ).
Kelt eposunun kahramanı olan Kuhulinile ilgili sagalarda Druid’lerin
şaman misyonuna sıkça rastlamak mümkündür. Kuhulin’in Doğumu
sagasında yiğitlik gösterdikten sonra Druid’in ona advermesinden söz edilir.
Bundan başka Druid, Dede Korkut gibi gelecekten haber veren biri olarak da
dikkat çeker. Eposun bir yerinde Druid, “Eğer Kuhulin bugün eline kılıç
alırsa, o gelecekte kahraman olacak, adı herkesin adından çok duyulacak,
ancak az yaşayacaktır” diyor. Druid’in söylediği gerçek olur. Aynı gün
Kuhulin kral Konhobar’ın kılıcını eline alır ve gelecekte Druid’in de söylediği
gibi adı dillere destan olan bir kahraman olur, ancak genç yaşında vefat eder
(Keltı. İrlandskie skazaniya, ).
Druid ve şamanın aynı görevi üstlenmesine başka bir örnek de
Kuhulin’in hastalığından bahseden sagadan getirebiliriz. Kuhulin’in Hastalığı
adlı bu sagada bir yıldan fazla hasta olan Kuhulin, bayram günü iyileşir. Onun
iyileşmesine druidler de yardım eder (Şirokova, ). Bu sagada
druidler tarafından Kuhulin’in iyileşmesi olayının benzerine Kitab-ı Dede
Korkut’ta Dirse Han Oğlu Boğaç Boyu’nda rastlıyoruz (Kitabi-Dede Korkut,
). Dirse Han'ın kırk nökeri Boğaç’ı yalandan suçlayarak, hanı ona
karşı kışkırtırlar. O da oğlunu okla vurup yaralar. Yaralı Boğaç yerde
yatarken Boz Atlı Hızır peyda olup, üç defa yarasını eli ile sıvazlar ve ona
dağ çiçeği ile anne sütünün merhem olacağını söyler. Böylece Boğaç iyileşir
ve intikamını alır. Her iki eposta druid de, Hızır da evliya şeklinde tasvir
edilir. Aynı şekilde Kuhulin de şaman misyonunu gerçekleştiren Hızır’ın
benzeri olan druidin merhemi ile iyileşir. Evliya ise çoğu zaman insanlara
yardım için tanrı tarafından gönderilir. Buna uygun olarak Hızır ve druid de
kahramana yardım amacıyla gelmiş evliyalardır.
Dede Korkut Kitabı’nda da görüldüğü gibi Dirse Han Oğlu Boğaç
Boyu’nda Boğaç anne sütüne karıştırılmış bitkilerin sihirli gücü ile iyileşir.
Keltlerin Öküz Kualngen’in Çalınması sagasında da ağır yaralı Kuhulin
Fidan GASIMOVA
Sonuç
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler
Muhteşem üçlü bir arada
Turan, 'Ölmez Otu' üzerine de değerlendirmelerini sıraladıktan sonra esas yargısını verir: "Üçlü ne kadar gerilimli, meraklı bir öykü üzerine kurulmuş olursa olsun «Hürriyet, Сен 15»
Köy romanı ve hüyükteki nar ağacı
Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu (Dağın Öte Yüzü I, II, III), Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf (Akçasazın Ağaları I, II), Yağmurcuk Kuşu, «Adana Medya, Сен 15»
'Şehadet şerbeti' içmek!
“İnce Memed”i, “Ölmez Otu”nu, “Ağrı Dağı Efsanesi”ni yarattığı için! Demek Kemalist ve laik kalemler bile bu tür dinsel söylemlerden etkilenebiliyor… «Halkın Gazetesi Birgün, Май 15»
Ölmez Otu, Immortelle, Pur evix,
3- Ölmez Otu, türkisch, für Immortelle, „Unsterblichkeitskraut“, weil die Blüten beim Trocknen nicht ausbleichen. Auch Currykraut genannt, weil die zerstoßenen «Freitag - Das Meinungsmedium, Апр 15»
Kalbinizi korumanın 9 püf noktası
Bilin ki, 'mucize diyet', 'lokman hekim ilacı', 'ölmez otu' diye birşey yok. Beslenmede çok çeşitliliğin önemli olduğunu unutmayın. Yapılan sıkı bir diyetin mükafatı «funduszeue.info, Апр 15»
Kalp sağlığınız için aşık olun
Bilin ki, 'mucize diyet', 'lokman hekim ilacı', 'ölmez otu' diye birşey yok. Beslenmede çok çeşitliliğin önemli olduğunu unutmayın. Yapılan sıkı bir diyetin mükafatı «HABER 61, Апр 15»
İnsanlığın özeti olarak taşbaş
İnsanlığın özeti olarak taşbaş. Yaşar Kemal'in Dağın Öte Yüzü üçlemesi, Orta Direk (), Yer Demir Gök Bakır () ve Ölmez Otu () romanlarından «Akşam, Мар 15»
Bir Yaşar Kemal romanı
Köy gerçekliği çerçevesinde, Yaşar Kemal'in en güzel romanlarından biri de Ölmez Otu'dur. Ölmez Otu bile hemen hiç anılmadı. Asıl unutulansa, Yaşar Kemal'in «Radikal, Мар 15»
Sihirli Fırça
En sevdiğim romanı, Ölmez Otu'dur. Ölmez Otu'nun Memidik'i dayakçı muhtar Sefer yerine başka birini öldürdüğünü anlayıp da sakladığı cesede korkulu bir «Cumhuriyet, Мар 15»
Kleopatra'nın 'Solaje' süt terapisi
Biri ülkemizde de ilk olacak keçi sütünden, diğeri Anadolu coğrafyasının endemik bitki florasının zenginliği olan Ölmez otu'ndan formüle edilmiş Solaje kremleri. «Hürriyet, Мар 15»
ССЫЛКИ
« EDUCALINGO. Ölmez otu [онлайн]. Доступно на <funduszeue.info>. Июн ».
This book or any portion thereof may not be reproduced or used in any manner whatsoever without the express written permission of the publisher except for the use of brief quotations in a book review or scholarly journal. First Published in by TRANSNATIONAL PRESS LONDON in the United Kingdom, 12 Ridgeway Gardens, London, N6 5XR, UK. funduszeue.info Transnational Press London® and the logo and its affiliated brands are registered trademarks. This book or any portion thereof may not be reproduced or used in any manner whatsoever without the express written permission of the publisher except for the use of brief quotations in a book review or scholarly journal. Requests for permission to reproduce material from this work should be sent to: [email protected] Paperback ISBN: Cover Design: Gizem кКФır Cover Photo: George Adam and Jonathan Liu funduszeue.info Bölüm 1. ‘Göç Kültürü ve Çatışma Modeli’ Bağlamında Mathias Enard’ın Hırsızlar Sokağı1 Ali Tilbe2 Kuramsal Çerçeve Yazın incelemelerinde, inceleme nesnesindeki göçün doğasını saptamak için, bu düzeysel ayrımlar yol gösterici işlevler üstlenmektedir. “Özellikle romanlarda ele alınan göç durumu ve konulara göre kolaylıkla düzeyler belirlenebilir ve anlatı yerlemleri ile olay örgüsü bu düzlemde incelenerek açıklayıcı sonuçlar elde edilebilir. Bu modelden devinimle, romanların ulamlandırılması da kolaylaşacaktır” (Tilbe, , s. ). Şekil 1. İnsani güvenlik ve çatışma eksenleri (Sirkeci, , s. 7 & Sirkeci, , s. ). Bu bağlamda, Lucien Goldmann’ın kullandığı, görüngübilimsel anlama ve açıklama düzeylerinden oluşacak iki aşamalı bir çözümleme yöntemi öneriyoruz (Tilbe, , s. ). Tablo 1. Göç Yazını Yöntembilim Çizgesi Göç Yazını Yöntembilim Çizgesi Anlama Aşaması ˃ İçkin Çözümleme Açıklama Aşaması ˃ Aşkın Çözümleme Anlatının Yapısı Bakış Açıları; Anlatım Uygulayımları Dönemsel Göç Devinimleri ve Toplumsal Yapı Anlatı Yerlemleri Kişi, Süre, Uzam Öne Çıkan Temel Örge ve İzlekler Belirlenmesi: Toplumsal Yapı Göreli Güvenlik Uzamı Kültür(süz)leşme mi? Mikro, Mezo, Makro Düzeylerin Göç Olgusu Göreli Güvensizlik Uzamı; İşbirliği mi? Bütünleşme mi? Uyum mu? Ayrışma mı? Göçün Çevrimselliği / Döngüselliği Çatışma ve Göç Devinimi Bu yönteme göre, “birinci aşama anlama düzeyi, yapısalcı bir yaklaşımla metne içkin olarak gerçekleştirilir ve metinde yer alan anlatı yerlemleri ile anlatısal uygulayımlar 1 Bu çalışma, Namık Kemal Üniversitesi Bilimsel Etkinliklere katılım destek Programı kapsamında desteklenmiştir. 2 Prof. Dr. Ali Tilbe Namık Kemal Üniversitesi, Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesidir. [email protected] / [email protected] 7 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler incelendikten sonra, çatışma modeline göre; göçer toplumsal yapı ve ilişkilerden oluşan yapıtın özü ve iç tutarlılığı çözümlenir, metne aşkın olan açıklama aşamasında ise; metinde söz edilen göç olgusu/izleği, çatışma modeli temelinde, yapıtı aşan ve çevreleyen toplumsal, ekonomik ve siyasal dışsal bağlanımlarıyla güvensizlik güvenlik düzleminde açıklanır ve tutarlı bir eleştirel yaklaşım ortaya konulabilir” (Tilbe, , s. ). Bu yaklaşımla bir göç/göçer romanı yetkin ve tutarlı bir biçimde anlaşılıp açıklanabilecektir. Yöntem üzerine daha ayrıntılı bilgi için, dipnotta verilen kaynaklara bakınız. 3 Anlama Aşaması ˃ İçkin Çözümleme Anlatının Yapısı yılında Pusula (Boussole) adlı romanı ile Fransa’nın önemli roman ödüllerinden birisi olan Goncourt kazana çağdaş Fransız genç kuşak romancılardan Mathias Enard, ilkgençlik yazını örnekçelerinden olan Hırsızlar Sokağı (rue des Voleurs, ) adlı roman, Aysel Bora tarafından kusursuz bir anlatımla dilimize çevrilmiş ve Can yayınlarından okur ile buluşmuştur. Gérard Genette’in yanmetinsel/metinçevresi (fr. paratextuel/péritextuel) inceleme yöntembilimi bağlamında değerlendirildiğinde, anlatı başkişisinin yaşadığı Barselona’da “her cinsten kayıp tipin sokağı” (s. ) olan Hızsızlar Sokağı başlığı doğrudan yasadışı ve kültür dışı olana gönderme yapmaktadır. Türkçe çevirisi sayfa olan roman Boğazlar (s. ), Berzah (s. ), romana adını veren Hırsızlar Sokağı (s. ) alt başlıklı 3 bölümden oluşmakta, ön kapağında önünde insanların toplandığı bir cami çizgesi, arka kapağında ise yazarın Hırsızlar Sokağı üzerine özyorumları ve romanın kısa özeti yer almaktadır. “Tüm bunlar, bana, özgürlük ve daha onurlu bir yaşam hakkı için Tunus'ta, Mısır'da, İspanya'da ve Fransa'da sürmekte olan aynı mücadelenin farklı yüzleri gibi göründü. Dünyada, üzerinde yaşadığımız bu savaş tarlasındaki bir yolculuk aracılığıyla bu mücadeleleri anlatmaya çalıştım, yolculuğun başlıca uğrak yerleri de Tanca, Tunus, Algeciras ve Barselona oldu. Bir macera romanı bu, günümüz dünyasının trajik macerasının romanı. Daha iyi bir gelecek hayali kuran gençlerle, artık hayal bile kurmayanlarla, İslamcılarla, Müslümanlarla, dilencilerle, fahişelerle, hırsızlarla ve çokça kitapla, son tahlilde, ateşle birlikte, karanlıklarla savaşmanın tek yolu olmayı sürdüren kitaplarla yolunuzun kesişeceği bir roman bu”. Hırsızlar Sokağı, “günümüz dünyasını kötümser bir bakış açısıyla betimleyen, aynı zamanda da bu kötümserliği tutkulu bir biçimde iyimserliğe çevirmek isteyen yeni bir kuşağın masalıdır” (Chevilley, P. (). Roman’ın boğazlar başlıklı birinci bölümünden hemen önce Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği adlı romanına metinlerarası bir alıntı yerleştirilmiştir. 3 Tilbe, A. (). “Göç/göçer yazını incelemelerinde Çatışma ve Göç Kültürü Modeli” [Bildiri]. Ali Tilbe ve Ark.(Ed.). 3rd Turkish Migration Conference, Charles University Prague, Turkish Migration Conference Selected Proceedings, ( June ). (s. ). London: Transnational Press London; Sirkeci, İ. (December ). “Transnasyonal mobilite ve çatışma”. Migration Letters, 9(4), ; Tilbe, A. (). “Göç Kültürü ve Çatışma Modeli Bağlamında Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm’üne Bir Bakış” Ali Tilbe ve Sonel Bosnalı .(Ed.). Göç Üzerine Yazın ve Kültür İncelemeleri. London: Transnational Press London. (s. 1- 19); Civelek, K. (). “Çatışma ve Göç Kültürü Modeli Bağlamında Bir Roman Okuması: Le Clézio’nun Göçmen Yıldız’ı”. Ali Tilbe ve Sonel Bosnalı (Ed.). Göç Üzerine Yazın ve Kültür İncelemeleri. London: Transnational Press London. (s. ). 8 "Ama gençken insanın bir şeyler görmesi, deneyimlerden geçip fikirler edinmesi, zihnini açması lazım.' "Burada mı!" diye sözünü kestim. "Bilemezsin ki! Ben Mösyö Kurz'la burada karşılaştım." Romanın daha başlangıcında bir Doğu uzmanı olan, Arapça ve Farsça bilen Enard’ın dili ve biçemi okuru etkisi altına almakta, dünyayı saran bağnazlık ve şiddet sarmalına karşı insanlık adına nesnel ve yansız bir aydın eleştirisi vurgusu duyumsanmaktadır. Çok yönlü okumaya açık olan roman, siyasal, artırımsal ya da çeşitli toplumsal nedenlerle özellikle Afrika’dan Avrupa’ya doğru göç etmeye çalışan genç Afrikalıların acıklı durumunu betimlemesi açısından göç kültürü ve çatışma modeli bağlamında çözümlenmeye de varsıl bir içerik sunmaktadır. Anlatı, modelin insani güvensizlik ve çatışma gösterge çizelgesine göre insani güvenlik ve çatışma eksenlerinden kişisel göçü niteleyen mikro düzeye uygun görünmektedir. Ancak çok sayıda kitlesel göçü de odak yapması, makro düzey bir okumayı da olanaklı kılmaktadır. Kuzeybatı Afrika’da Cebelitarık boğazının İspanya tarafına yer alan Tarifa kentinin karşı kıyısındaki Tanca’da bakkal olan babası ile birlikte yaşayan polisiye roman tutkunu 17 yaşındaki Faslı genç Lakhdar, yaklaşık 4 yıl süren göç serüvenine konu olan tekil birinci kişi benöyküsel anlatıda; yersiz yurtsuzluk, Arap Baharı, siyasal İslam, kimlik bunalımı, başkaldırı, yıldırı (fr. Terreur), dinsel, siyasal şiddet ve aşk izlekleri öne çıkmaktadır. Romanda, amcasının kızı Meryem ile babası tarafından uygunsuz bir durumda yakalanmasından sonra evini terk etmek ve Casablanca’ya göç etmek zorunda kalan, yersiz yurtsuz geçen bir yılın sonunda Tanca’ya geri dönerek çocukluk arkadaşı Besim aracılığıyla, bu dönemde Arap ülkelerinden yükselmekte olan köktendinci örgütlerle bağlantılı Kuran Düşüncesini Yayma Cemiyeti’nde kitapçı olarak iş bulan ve bu sırada Arapça öğrencisi İspanyol bir kızla kurduğu arkadaşlık sonrası önce Tunus’a, ardından karşı kıyıdaki Algeciras ve sonra da Barselona’ya göç eden Lakhdar’ın serüveni öykülenir. Metinlerarasılık Anlatıcı-yazar, anlatı boyunca çok sayıda metinlerarası göndermede bulunur. Pek çok İslam akımını etkileyen Mısırlı İslam düşünürü Seyyid Kutub’un () Siyonist Komplo Karşısında İslam adlı yapıtı başta olmak üzere tarihsel, dinsel ve siyasal içerikli yapıtlar okurun ilgisine sunulur. Yazar bu yapıtlar aracılığıyla kurmak istediği olay örgüsüne gerçeklik kazandırmaya çaba harcar. Cinsellik, Kadın Evliyalar, İbn Teymiye'nin yirmi cilt tutan bütün yapıtları (s. 31), Yusuf suresi, “Baba, karşımda on bir yıldızın, güneş ve ayın secdeye geldiğini gördüm” (s. 42), Yedi Uyurlar (s. 70), Büyük İskender (s. 71), bir İspanyol atasözü; “bir salağın tüyü betonarmeden daha dayanıklıdır” (s. 72), Lakhdar ile Judit arasında Arap ve Batı yazını üzerine söyleşimler; “Paul Bowles'u tanıyordu, Tennessee Williams'i ya da William Burroughs'u, uzak gelen isimleriyle bana belli belirsiz bir şeyler hatırlatan ama hiçbirini tanımadı- Tancalı bir figür, onun kim olduğunu biliyordum tek bir satırını bile okuduğumdan emin değildim” (s. 76), polisiye roman yazarlarına gönderme; “bir an bana asılmak ya da elimdeki La Position du tireur couché'yi (Yatan Tetikçinin Pozisyonu) satın almak istediğini sandım, ama hayır, sadece kitabı nereden bulduğumu soruyordu. Bir sürü nedenden dolayı cevap verip vermemekte tereddüt ettim. Beş dakika gevezelik ettik; sevdiğim yazarlardan, Pronzini'den, McBain'den, Manchette'ten, Izzo'dan konuşmak (…) hoşuma gitti” (s. 83), “Necip Mahfuz'un Nil Üzerinde 9 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler Konuşmalar kitabının ilk tümcesi: “Nisandı, toz toprak ve yalanlar ayı” (s. 84), Casanova'nın hatıraları, “L'Histoire de ma vie'nin (Hayatımın Tarihi) her bir cildi devasa boyuttaydı, bitmek bilmiyordu” (), anlatı boyunca Lakhdar, Judit için yazdığı kendi şiirler ile kimi bölümleri Arapça olarak verilen Nizar Kabbani’nin şiirleri, “gözlerin yola çıkacak son gemi, orada bana yer var mı?” (s. ) gibi göndermelerin yanında, özellikle Lakhdar’ın Algeciras limanında alıkonulduğunu anlatan romanın Berzah altbaşlıklı 2. bölümünde çok sayıda metinlerarası gönderme bulunmaktadır. Anlatıcı-yazar, 17 Şubat tarihli Diario de Cadiz gezetesinde yer alan bu habere olduğu gibi İspanyol dilinde yapıştırma uygulayımı ile romanda yer verir: “Un nuevo drama laboral en el sector maritimo recala en el puerto de Algeciras. Un total de marineros, los que componen la tripulacion de los buques Ibn Batouta (…)” (s. ). Anlatıcı ve Odaklayım Benöyküsel bir anlatıcı-kişi tarafından tekil birinci kişi öyküleme uygulayımı ile öykülenen anlatı, 17 yaşında Faslı bir gencin iç bakış açısıyla okura sunulur. “Tanca'da denizi, limanı ve Boğaz'ı seyretmek için günde iki defa beş kilometre yol teperdim, şimdi de çok yürüyorum” (s. 13) diyen anlatı başkişisi “bizler haz almak için yaşayan kafesteki hayvanlarız, karanlıkta yaşıyoruz” (s. 13) tümcesiyle romanın içeriğine ilişkin önsel bilgilendirme yapar okura. Tablo 2 Anlatı Düzeyleri İlişki/Düzey Dışöyküsel Anlatıcı İçöyküsel Anlatıcı Elöyküsel Anlatıcı Besim, Nureddin, Marcelo Cruz Benöyküsel/özöyküsel Anlatıcı Lakhdar, Gemici Sadi, Judit Anlatı boyunca yaşadıklarını artsüremli olarak öyküleyen anlatıcı, kimi zaman da özellikle söyleşim ve serbest dolaylı anlatım uygulayımları aracılığıyla sözü öteki anlatı kişilerine bırakarak bakış açılarını çeşitlendirir. Kişi Ataerkil gelenekçi bir aile yapısı içinde babası, annesi ve Yasin, Sarah ve Nur (s. 68) adlı kardeşleriyle birlikte yaşayan ve adını okurun ancak sayfada öğrenebildiği Lakhdar adında bir yeni yetme roman başkişisi. “Judit gecenin bir yarısı, Lakhdar, dedi. Aslında Lakhdar'm iki anlamı var; 'yeşil', bu tamam, ama bir de 'müreffeh' demek. Yeşil, İslam'ın rengi. Belki de babam onu bunun için seçti. Bu aynı zamanda Sufiler için önem taşıyan bir peygamberin ismi. Hızır Aleyhüsselam, Hıdır, yeşil. Kehf suresinde geçer” (s. ). Anlatının başlangıcından başlayarak, Arap toplumlarındaki toplumsal ve dinsel vurgu öne çıkar. “Büyüdüğüm apartman ne zengindi ne fakir, ailem de öyle, benim peder dininde imanında bir adamdı, hani şu iyi bir adam dediklerinden, çoluğuna çocuğuna kötü davranmayan namuslu bir adam - arada bir mabata bir-iki tekmenin dışında, ama bundan da kimseye bir zarar gelmemiştir. Tek ama iyi bir kitabı, Kuran'ı olan adam: Bu dünyada ne yapması gerektiğini ve ahirette kendisini neyin beklediğini öğrenmek için ihtiyacı olan tek şeydi Kuran, günde beş vakit namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, tek hayali Mekke'ye hacca gitmek, kendisini Hacı diye, Hacı Muhsin diye 10 çağırmalarıydı, bu onun tek emeliydi, çok çalışıp bakkal dükkânını süpermarkete çevirmek umurunda değildi, milyonlarca dirhem kazanmak umurunda değildi, onun Kitabı namazı hac ziyareti vardı ve nokta; annem babama büyük bir saygı gösterir ve evde köle gibi hizmet ederken ona adeta bir evlat gibi itaat ederdi” (s. ). Romanın bir başka kişisi Lakhdar’ın çocukluk arkadaşı Besim’dir. Onun aracılığıyla yeniden Tanca’da iş bulma ve yaşamını sürdürme olanağına kavuşur Lakhdar. Besim ve Lakhdar Tanca’da boğaza karşı, geleceğe ilişkin düşlere dalarken, en büyük ülküleri; yazgılarının kendilerine çizdiği sarmaldan ve olağan yaşam döngüsünden kurtulup, karşı kıyıya Avrupa’ya geçebilmek ve orada insanca yaşayabilmektir. “Besim'in küçücük gözleri ve kocaman yuvarlak bir kafası vardı, her gün babasıyla camiye giderdi. Vaktini gümrükçü ya da polis kılığına girip kaçak olarak karşı tarafa geçmek için inanılmaz planlar yaparak geçirirdi; bir turistin kimlik belgelerini yürüttüğünü hayal ederdi üstünde güzel bir kıyafet, elinde şık bir valizle sanki hiçbir şey yokmuş gibi sakin i sakin sakin gemiye binerdi - ona, İspanya'da beş parasız ne halt edeceksin, diye sorardım. Biraz çalışıp para biriktireceğim, sonra Fransa'ya, daha sonra da Almanya'ya gideceğim, diye cevap verirdi, oradan da Amerika'ya” (s. 16). Görüldüğü gibi, ikincil kişilerden birisi olan Besim’in ileri sapım uygulayımı ile geleceğe ilişkin ulusötesi göç düşleri, gidilecek uzamlarda yaşanması olası ayrımcılık korkusunu da düşündürür. “Hem sonra orada Arapları çok seviyorlarmış, benim amcaoğlu Düsseldorf'ta makinist ve süper memnun. Almanca öğrenmen yeterli, galiba o zaman sana acayip saygı gösteriyorlarmış. Gerekli belgeleri de Fransızlardan çok daha kolay veriyorlarmış” (s. 17). Besim, anlatıda göç denklemini kuran ve çözümler arayan eyleyen konumundadır. Kuran Düşüncesini Yayma Cemiyeti şeyhi Nureddin Fransa’da doğmuş ve büyümüş “hoş, kültürlü, sempatik biriydi. Bana Suudi Arabistan'da teorik, Pakistan'da pratik eğitim aldığını anlattı” diyen Lakhdar, şeyh hakkında da okuru bilgilendirir. Cemiyetin kentte Batılı yaşam biçimini benimseyen insanlara kaşı yıldırı ve nefret eylemlerine girmesi sonucunda Lakhdar da Besim gibi göçü düşünmeye başlar. “Belki yeni Tanca Med Limanı'nda ya da Serbest Bölge'de bir iş bulabilir, daha sonra göç etmeyi başarabilirdim, sonuçta haklı olan Besim'di, buralardan gitmek lazım, gitmek lazım, limanlar yüreğimizi dağlıyor. Yalnızlık kesif bir sis perdesi, kapkalın bir bulut oluyordu; kötülüğün ve korkunun bulutu” (s. 42). Tam da bu sırada İspanya’dan bir haftalığına tatil için Fas’a gelen Judit, Lakhdar için yeni bir serüvenin başlangıcı, bir çeşit yazgı değişimi söz konusu olacaktır. “Barselona'dan geliyorlardı, isimleri Judit ve Elena idi, biri daha esmer, diğeri daha topluydu; ikisi de üniversite öğrencisiydi ve tam da hayal ettiğim gibi bir haftalığına tatil için Fas'a gelmişlerdi” (s. 52). “Barselona'da Arapça eğitimi gören” (s. 54) Judit ile geçen güzel anlar, onda yeni umutların doğmasını sağlar. Ancak kızların Marakeş ziyaretleri sırasında patlayan bomba ve 16 kişinin ölümü Fas’ın da korkunç bir yıldırı bezemine sürüklenmesine ve güvenliksiz ülkelerden birisi olarak görülmesine neden olabilecektir. “İspanyol haber kanalının altyazılarında, Atentado en Marrakesh: al menos 16 Muertos geçiyordu” (s. 82). Bu olaydan sonra 11 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler Judit’ten gelen sağlıklı olduğuna ilişkin elmek Lakhdar’ı çok mutlu eder. Ne de olsa onunla tanıştığından beri tüm düşüncesi onunla doludur. Bu sırada Tanca’da bir Fransız şirketinin Serbest Bölge’deki şubesini yöneten ve kendisi gibi polisiye roman tutkunu olan Jean-François ile tanışır ve ondan aldığı iş teklifi coşku uyandırıcı niteliktedir. Tam da bu sırada cemiyette çıkan yangın, Marakeş’teki saldırıyı cemiyet üyelerinin tasarladığına ilişkin kuşkularını artırır. Kaldı ki Judit, saldırıdan önce Besim’i orada görmüş ve tanımıştır. Bu haber Lakhdar için bir yıkımdır ancak Kerim ve Şeyh Nureddin’in bu kadar acımasız kıyacı olabileceklerine bir türlü inanmak istemez. “Aslında Şeyh'in de Besim'in de Marakeş'le hiçbir ilişkilerinin olmamasını umut ediyordum; ne yazık ki, bizzat tanık olduğum sopalar ve ant içmeler bana pek fazla umut vermiyordu” (s. ). Yoğun bir iş yoğunluğu içinde olan Lakhdar, patlamadan beri Şeyh Nureddin ve Kerimden haber alamamaktadır. Besim, anlatı içinde gerçekte, çapkınlık yapıp içki içerek özgür bir yaşam sürerken, siyasal İslam diye anılan bu düşünün etkisi altında kalarak, sözde “; Allah için, Hıristiyanlardan nefret ettiğim için, İslam için, Seyh Nureddin için, artık ne olursa onun için” (s. ) kıyalar işleyen bağnaz, yobaz ve kıyacı bir kişiliğin simgesine dönüşür. Kaldık ki Marakeş’teki saldırıdan sonra Tanca’da Café Hafa’da , “uzun bir bıçak ya da hançer” (s. ) ile içeri girip bir Faslı genci öldürüp, bir Fransız’ı da yaralayan kişinin çizim resmi de Besim’i andırmaktadır. “Besim'i tanıyordum, onun Batı'ya karşı nefretinin ya da İslam'a olan tutkusunun görece olduğunu, Şeyh Nureddin'le tanışmadan birkaç ay önce, babasıyla camiye gitmenin onu her şeyden fazla sıktığını, hayatında bir kere olsun şafakta kalkıp sabah namazı kılmayı umursamadığını, bir yolunu bulup İspanya ya da Fransa'ya kapağı atmanın hayalini kurduğunu biliyordum” (s. ). Lakhdar, Besim’in tersine çevresini ateş çemberine alan siyasal İslam akımından etkilenmeden, kendi yaşamını sürdürmeye çalışan son derece özgürlükçü bir kişiliktir. Romanda Besim, siyasal İslam’ı temsil ederken, Lakhdar inancını bireysel olarak yaşamayı yeğleyen aydın bir kişiliği simgelemektedir. “Benim bütün istediğim; serbestçe seyahat etmek, para kazanmak, kız arkadaşımla rahat rahat dolaşmak, canım çektiğinde sevişmek, canım çektiğinde namaz kılmak, canım çektiğinde günaha girmek ve canım çektiğinde, Allah'tan başka kimseye hesap vermeden polisiye roman okumak” (s. ). Siyasal İslam’ın kendilerine dayattığı yasakları ve sunulan kısıtlı yaşam biçimini eleştirerek reddeder. Daha özgür bir yaşam bulma umuduyla işini değiştiren Lakhdar, Tanca ile Algeciras arasında Tanca-Med Limanı'nda Comarit-Comanov Şirketi'nin İbn Battuta isimli feribotunda ‘ne iş olsa yapacak adam’ yani miço olarak çalışmaya başlar. Bu uzamsal değişim anlatı başkişisinin yazgısına da etki edecek ve onu Barselona’da kaçak bir göçer durumunda düşürecektir. “Aslında Algeciras Limanı'ndan çıkmak için vizem yoktu; şimdilik Boğaz'da gidiş- dönüş ring seferleri yapacaktım ama sonunda yarın öbür gün gemiden inmeme de izin verirlerdi. (…) Jean-François'nın arkadaşı rezil bir ücret karşılığında beni işe almaya razı olmuştu” (s. ). 12 Gemideki zor çalışma koşullarına karşın yılmayan Lakhdar, şirketin borcundan dolayı Algeciras limanında alı konulmasıyla büyük bir düş kırıklığı yaşar. “Algeciras Limanı'nda denizcilik sektöründe yeni bir dram daha yaşanıyor. Ibn Battuta, Banasa, El Mansur ve Boughaz gemilerine mensup toplam denizci, ciddi ekonomik sorunlar yaşayan Comarit Denizcilik Şirketi tarafından kaderlerine terk edilmiş halde, Akdeniz'in başka limanlarında da ortaya çıkan sosyal bir dramla karşı karşıya” (s. ). Bu sırada kırk yılını gemide geçiren Sadi adlı denizci ile kurduğu sıcak ilişki ona bu koşullara dayanma gücü verir. “Sadi kırk yılını on kadar farklı gemide denizde geçirmişti ve dört yıldan beridir de İbn Battuta'da Boğaz'da mekik dokuyordu. Sadi boşanmış ve ona bir erkek çocuk veren gencecik bir kadınla yeniden evlenmişti, oğluyla gurur duyuyordu” (s. ). Judit’ten haber alamaması da onu çılgına çevirmektedir. “Judit benimle ilgisini tamamen kesmişe benziyordu. Tekrar düşününce, son altı ayda ilişkimiz tavsamıştı; artık birbirimize daha az yazıyor, telefonda daha az konuşuyorduk, şimdi de Algeciras Limanı'na kapatılmış durumdayken ondan neredeyse hiç haber alamıyordum, bu da beni melankolik bir hüzne sürüklüyordu” (s. ). Bu bekleyişe daha fazla dayanamayan Lakhdar, bir başka erkek arkadaş edindiğini düşündüğü Judit’i (s. ) Barselona’ya gidip görmek için biraz da şansın yardımıyla insani nedenlerle aldığı bir aylık vize ile İspanya topraklarına geçmeyi başarır (s. ). Judit’e telefon eder ve onu ziyaret etmek istediğini bildirir. “"Hola, ben Lakhdar," dedim. "Algeciras'dayım." "Lakhdar, qué tal? Kayfa-l hal?" Herşey yolunda," dedim. "Vize aldım, mesajımı görmedin mi?” (s. ). Judit’ten gerekli ilgiyi göremediğini düşünen Lakhdar, hemen Barselona’ya gitmez ve Sadi aracılığıyla yasadışı göç sırasında denizde boğulan ya da değişik nedenlerle ölen göçerlerin ‘Cenaze İşleri’ni yapan Marcelo Cruz’un (s. ) yanında iş bulur. Yaşadığı onca zorluktan sonra “kalacak yer, yemek, çamaşır, üç yüz avro” (s. ) gelir onun sonraki göç serüvenine kaynak sağlayacaktır. Burada cesetlerle geçirdiği süre, Lakhdar için yaşamının en korkunç dönemi olmuştur. Marcelo Cruz’un yaptığı işin ağırlığına dayanamayarak yaşamına son vermesinden sonra, Lakhdar kasadaki avro ile Barselona’nın yolunu tutar. Çok sayıda değişik ulustan insanlar çok az ücret karşılığında bu kentte yaşamaya çalışmaktadır. “Ücretler çok ucuzdu ve orada her milletten, her ülkeden insana rastlayabiliyordunuz: (…) Faslılar, Cezayirliler, Sahralılar, Ekvatorlular Perulular, Gambialılar, Senegalliler, Gineliler ve Çinliler” (s. ) Lakhdar’ın Judit ile ilk karşılaşması çok kötü bir ortamda gerçekleşmiş ve genç adam büyük bir düş kırıklığı yaşamıştır. Romana da adını veren Hırsızlar Sokağı başkişimizin Barselona’da yaşadığı uzamdır. Burada Cruz’un ölümüyle ilgili haber arayan Lakhdar, Diario Sur gazetesinde küçük bir haber bulur. Bundan böyle kıya ve hırsızlıktan aranma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. 13 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler “Cenaze işleri şirketi sahibi Marcelo Cruz, kininle zehirlenerek hayatını kaybetti, cesedi iş yerinde bulundu. Yetkililere, maktulün komşusu ve aynı zamanda birlikte iş yaptığı Algeciras Camii imamı haber verdi. Dramın kesin ayrıntıları henüz bilinmiyor, ancak polis, Marcelo Cruz'un elemanlarından biri tarafından zehirlendiğini ve aynı kişinin Cruz'un paralarını aldıktan sonra kaçtığını düşünüyor” (s. ). Lakhdar’ın Barselona’ya göçü, anlatının başlangıcında yer alan ve olayların patlak vermesi ile bir daha kendilerinden haber alınamayan Besim ve Şeyh Nureddin Barselona’da yeniden ortaya çıkacak ve Lakhdar’ın acıklı göçer yazgısının belirleyicisi olacaklardır. Süre “Tanca'ya bir daha hiç dönmedim” (s. 13) diyen anlatıcı-başkişi başından geçenleri artsüremli ve geri sapım uygulayımıyla öykülemektedir. Babasından yediği dayak sonrasında “on yedi yaşında” (s. 17) evden ayrılarak büyük bir göç serüvenine atılan genç adam, Tanca’dan Casablanca’ya giderek orada üç ay geçirir. “Casablanca'daki karakolda bana bir temiz sopa çeken polislerden başka bir şey bulamadım, bunun üzerine sonunda cesaretimi toplayıp eve dönmeye karar verdim; (…) on sekiz yaşına giriyordum” (s. 20) “Ama on aylık firardan, üç yüz günlük utançtan sonra” (s. 21) evine dönmeye karar verir. “Hatırlıyorum, Besim'i görmeye gitmeden önce yıkanmıştım. Güzel bir bahar sabahıydı” (s. 22) tümceleri geçmiş zamanı imlemekte, yaşanmış bir olayın artsüremli öyküleme ile okura sunumu söz konusudur. “O yıl çok çabuk geçti, Tunus'ta gösteriler başladığında ben bir yıldan fazladır buradaydım” (s. 32) tümcesindeki Tunus’taki Arap Baharı gösterileri 18 Aralık tarihinde başladığına göre anlatıcı başkişi bu sırada yaklaşık 19 yaşındadır. Tablo 3 Süre Süre Öykü/anlatı Düzeyi ile yıllarını kapsar Öyküleme Düzeyi artsüremli ve süredizinsel, gerisapımlı / ilerisapımlı Özöyküsel anlatıcı, Arap Baharı’na ilişkin tarihsel bilgileri gerçeğe uygun olarak vermiştir. “20 Şubat'ta, Fas'ta da ayaklanmalar başlayınca bunlar yerlerinde duramaz oldular” (s. 32). Lakhdar’ın bir gün küçük kardeşi Yasin ile karşılaşması sırasında “onu görmeyeli neredeyse iki yıl olmuştu” (s. 67) sözlerinden öykü süresine ilişkin bilgilendirilir okur. “Burada sadece dört ay daha kalacağımdan habersizdim; çok yakında İspanya'ya gideceğimi bilmiyordum” (s. 85) tümcesinde olduğu gibi ileri sapım uygulayımı ile geleceğine ilişkin bilgiler verilir. Lakhdar, Fransız şirketinde işe başladığında, “on beş gün sonra yirmi yaşına giriyordum” (s. 90), “daha sonra kasıma kadar olan haftalar, aylar ve Comarit Denizcilik Şirketi'ne bağlı feribotlardaki ilk günlerim o kadar çabuk geçti ki, hatıraları da o ölçüde kısa ve hızlı oldu (s. ) diyerek süremsel bilgiler vermeyi sürdürür. Çalıştığı işyerinde I. Dünya Savaşı sırasında şehit düşen Magripli askerlerin kayıtlarını genelağ üzerine aktarma işlemi sırasında uydu öykülerle öykü süresinin 14 sınırları geçmişe doğru uzar. Aynı zamanda İbni Battuta’ya ilişkin bilgi ve yan öyküler de öykü süresini çok daha eski tarihsel dönemlere taşır. 20 yaşındaki Lakhdar’ın Tunus’taki kısa yolculuğundan sonraki yönü, 21 Eylül günü gemiyle geçtiği, karşı yakadaki İspanya’nın (s. ) Algeciras limanıdır. yılı Şubat (s. ) ayına kadar limanda bekler ve sonra İspanya’ya geçmeye karar verir. “Barselona'ya 3 Mart'ta geldim - Tanca'dan ayrılalı dört aydan fazla olmuştu” (s. ). Bütün bu süremsel göstergeler öykü süresinin yılında sona erdiğini sezdirir okura. Uzam İlk anlatı Kuzeybatı Afrika’daki Cebelitarık boğazının kıyısındaki Tanca’da başlar. Kentin karşı kıyısındaki İspanya tarafında ile Tarifa ile Algeciras kentleri bulunmaktadır. İki ülke arasındaki feribot seferleri ile karşıdan geceleri parıldayan ışıklar Afrika anakarasını Avrupa anakarasına bağlayan imgeler olarak kullanılır. Akdeniz’in ve Cebelitarık boğazının baş döndürücü güzelliği anlatı kişilerinde esenlik uyandırır. Akdeniz huzur ve mutluluk denizidir. Anlatıcı başkişinin evden uzaklaştıktan sonraki uzamı yaklaşık 10 ay yersiz yurtsuz sefil bir yaşam sürmek zorunda kaldığı Casablanca kentidir. Daha sonra döndüğü Tanca onun yaşamaktan zevk aldığı bir uzamdır. Tablo 4 Gerçek Uzam Tanca > esenlikli – sıcak – huzurlu – Polisiye roman Casablanca > esenliksiz – soğuk –huzursuz – romansız anlar Casablanca’dan dönüşünde; “insana dair her şeye karşı sinsi bir nefret ve gitgide artan bir güvensizlik” (s. 22) duymaya başlar. Ailesinden uzak oluşu ve kendisine yeni bir yaşam kurması, onu bu güvensizlik duygusundan bir süreliğine de olsa kurtarır. “Tanca'nın avantajı, yaşadığımız banliyölerden uzakta kendimizi özgür hissedebileceğimiz kadar büyük bir şehir olmasıydı” (s. 30) diyen anlatıcı başkişi özgürlük olgusuna vurgu yapmaktadır. Anlatıda uzam, Arap Baharı eylemlerinin başlaması ile Arap ülkelerine doğru genişler. Tanca karanlık bir çıkmaz sokaktı, denizin tıkadığı bir koridor; Cebelitarık Boğazı bir yarık, hayallerimizin önünü kapayan bir uçurum; Kuzey ise bir seraptı. Bir kez daha kaybolduğumu gördüm, ayaklarımın altındaki ve arkamdaki tek sağlam toprak; bir yanda Ümit Burnuna kadar uzanan uçsuz bucaksız Afrika ve doğuya doğru ise, alevler içindeki o ülkeler, Cezayir, Tunus, Suriye 'ydi” (s. 41). 15 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler Tablo 5 Düşlenen Uzam Göçten önceki uzam Düşlenen Ulusötesi uzam Fas-Tanca Tunus, Libya, Mısır, Filistin, Suriye, İspanya Güvenliksiz / basit / esenlikli Arap Baharı/uzak/acı alev/esenliksiz “Judit temmuz ayı boyunca Tunus'ta Habib Burgiba Enstitüsü'nde Arapça stajı yapacağını söyleyip buluşmayı teklif edince kendi kendime, bu tıpkı Tanca'dan yola çıkıp Doğuya giderken Tunus'ta mola veren İbn Battuta'nınki gibi bir ilk seyahat olacak, demiştim. Öte yan- dan hâlâ devam eden devrimin nasıl bir şey olduğunu kendi gözlerimle görmeyi de çok istiyordum; isyan çağındaymışım gibi geliyordu ve gerçekte kendimi herhangi birindense yirmi yaşlarındaki Tunuslu bir gence çok daha yakın hissediyordum -Tunus'un biraz Tanca'ya benzediğini, orada kendimi yabancı hissetmeyeceğimi, Tunusluların da Mağribi, Arap ve Müslüman olduklarını, üstelik bu gençliğin, kardeşlerim, kuzenlerim sayılan bu gençliğin diktatörden kurtulmayı başardığını düşünüyordum- bütün bunları yakından görecek olmak beni sevindiriyordu” (s. )Genç Lakhdar, mutlu olacağını düşündüğü esenlikli yeni bir deneyime yelken açacaktır. Bir sonraki yolculuğu, ulusötesi uzam ışıklar ülkesi İspanya’nın Algeciras limanıdır. Ancak oraya gemide çalışan miço olarak gitmektedir ve İspanya’ya giriş izni yoktur. Anlatıcı başkişinin limanda bulunduğu sırada çok sayıda uydu anlatı romanda yer alır. Bu oluntular daha çok kırk yılını gemide geçiren (s. ) Sadi adlı yaşlı gemicinin ulusötesi limanlara ve ülkelere yaptığı yolculuk öyküleridir. “Süveyş Kanalı ya da Atlas Okyanusu üzerinden çok uzaklardan, bazıları ise Marsilya'dan, Le Havre'dan ya da Kuzey Avrupa'dan geliyordu” (s. ) Anvers, Rotterdam ve Hamburg, (s. ), “Pire-Beyrut-Larnaka-İskenderiye-Tunus-Cenova- Barselona hattı” (s. ) gibi çok sayıda düşsel uzam Lakhdar’da eğsinim uyandırmaktadır. Limanda sıkışıp kalan Lakhdar kendisini çok duyumsamakta ve can sıkıntısından patlamaktadır. “Bir ayın sonunda moraller bozuk, soğuktan ve can sıkıntısından ölürken, bizim ekonomik kazazedeliğimizle ilgilenen yoktu” () diyen Lakhdar’ı en mutsuz eden şey ise, “internetin olmayışıydı” (s. ). Yaşadığı olumsuzluklar ve ceset toplama şirketinde geçen esenliksiz aylardan sonra, Lakhdar kendisini romana da adını veren Barselona’nın hırsızlar sokağında bulur. “Oturduğum sokak mahallenin en berbat, başka bir bakış açısıyla da en pitoresk sokaklarından biriydi; o neşeli Carrer Robadors, Hırsızlar Sokağı ismine çok yakışıyordu, bölge, belediyesinin baş belasıydı - orospuların, uyuşturucu bağımlılarının, ayyaşların, günlerini sidik, ucuz bira, güveç ve samsa böreği kokan bu daracık kale içinde geçiren her cinsten kayıp tipin sokağı. Burası bizim sarayımızdı, kalemizdi” (s. ) Kuşkusuz bu sokakta geçirdiği sürede çok değişik deneyimler yaşayan Lakhdar, çocukluk arkadaşı Besim’in canına da yine bu uzamda kıyacaktır. Doğal olarak göçerler için mutlu, esenlikli ve güvenli bir uzam yoktur. 16 Mikro, Mezo, Makro Düzeylerin Belirlenmesi Göç Olgusu Göreli Güvensizlik Uzamı; Çatışma ve Göç Devinimi Anlatı çok güncel konular üzerine kurgulanmış ve günümüz Fas toplumunda Avrupa’ya göç etme düşleri kuran yeni yetme iki Faslının serüvenleri üzerine kurgulanmıştır. Özellikle romanın hemen girişinde yer alan köpek eğretilemesi, günümüz Fas toplumun içinde bulunduğu durumu göz önüne sermektedir. “insanlar köpekler gibi, sefillik içinde birbirlerine sürtünüyor, içinde debelendikleri pisliğin dışına çıkamıyorlar, bütün gün tozun toprağın üstünde yayılıyor, önlerine atılacak bir kıymık et ya da kuru bir kemik için her şeyi yapmaya hazır bir halde tüylerini ve oralarını buralarını yalayıp duruyorlar, ben de onlar gibiyim, bir insanoğlu- yum, yani içgüdülerinin esiri rezil bir pisliğim, bir köpeğim, korkunca ısıran ve sevilmek isteyen bir köpek (…) Bizler haz almak için yaşayan kafesteki hayvanlarız, karanlıkta yaşıyoruz” (s. 13). Anlatı başkişisinin özöykülemesi Tanca toplumsal yapısına ilişkin betimlemelerle sürmektedir. Özellikle Batılı erkeklerin tensel ve kösnül zevkleri için bu kentin sürekli ziyaretçileri olması romanda sorunsallaştırılan izleklerden birisidir. Erkekler yazları denize bakan bir yazlık kiralayıp Café Hafa’da çay ile haşhaş ve kurutulmuş hint keneviri yapraklarından üretilen kif adı verilen tütün içmekte, “mutlaka şart olmasa da tercihen yerli erkeklerle sevişmenin” (s. 14) düşünü kurmaktadırlar. Yine anlatı başkişisinin söylemine göre; “Tanca'yı bir cinsellik, bir arzu, bizlere asla tanınmayan ama sefaletin kesesine girecek trink para karşılığında turiste sunulan bir müsait olma haliyle özdeşleştirmişlerdir” (s. 14). Görüldüğü gibi oldukça yoksul bir halkın yaşadığı bu coğrafyada sefalet ve parasızlık kol gezmekte, her çeşit kötüye kullanmaya açık bir toplumsal yaşam sürülmektedir. Lakhdar, oldukça dindar olan orta direk ataerkil bir ailede yetişmiş ancak bu yapının kurallarını tam olarak benimsemekte büyük zorluklar çekmiştir. Fırsat buldukça özellikle “yazın şort ve mini etek giydiklerinde yabancı kadınları röntgenlemek Hem zaten yazları kızların peşine takılmak, plaja gitmek ve birisi bir tutam kif verdiğinde joint içmek” (s. 15) aile yapısına bütünüyle ters bir durumdur. Böyle bir yapının içinde yetişen anlatı başkişini evden ayrılmaya iten temel neden de istencini engelleyemediği için amcasının kızıyla cinsel ilişkiye girerken babası tarafından yakalanması ve dayak yiyerek evden atılmasıdır. Bu durumda kutsala dokunmak ve töreyi çiğnemek göç etmenin temel nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. Doğal olarak roman, mikro düzeyde kişisel göç üzerine kurgulanmış, ailesiyle çatışmaya girerek kendisini tinsel ve parasal açıdan güvende hissetmeyen ve daha güvenli olabileceğini düşündüğü bir uzam arayan yeni yetmenin göç devinimini öykülemektedir. “Bu kadar gururlu olmasaydım, yapmam gereken şey buydu, küçük düşürülmekten ve yara bere içinde kalmaktan kurtulurdum, belki de babam gibi bakkallık yapar, belki Meryem'le evlenir, belki de şu saatte Tanca'da şık bir sahil restoranında oturmuş akşam yemeği yemekte ya da sürüsüne bereket aç köpek yavrusundan farksız ciyaklayan veletlerimi pataklamakta olurdum” (s. 19). Olaylar gerçekte, Lakhdar’ın çalışmakta olduğu cemiyet üyelerinin, Arap Baharı’nı o ‘çok beklenen yeşil dalganın kabarışı’ olarak görmesi sonucunda eylemlere girişmesi, kurulu toplumsal düzeni sarsmaya başlar. 17 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler Ailesinden koparak uzaklaşmak zorunda kalan Lakhdar, bu olaylardan sonra göç etmenin en kolay yolunun bir İspanyol kızla evlenerek yurtdışına gitmek olduğunu düşünmeye başlar. “(…) hayal edilen kızlar, size abayı yakmaya görsünler, tek bir imzayla sizi o ışıltılı Boğaz'dan geçirtebilecek, rahat bir edayla aileleriyle tanıştırıp işte erkek arkadaşım, diyecek zengin kızlar, baba haklı olarak sizin bir moro1 olduğunuzu söyleyecek ama kızım, karar verecek olan sensin, dercesine başını sallayacak ve sonunda siyah jambonlar ülkesi ve Avrupa'nın kapısı İspanya'da mutlu mesut yaşanacak” (s. 52). Anlatıcı başkişi, anlatı boyunca kimi geçmiş göç oluntularını öykü arasına sokarak, göç olgusunu sorunsallaştırır ve okuru yersiz yurtsuzluk kavramının üzerine düşündürmek ister. “İbn Battuta, 'te Doğuya gitmek üzere Tanca'dan ayrılıp uzun yolculuğuna başlarken, günün birinde Fas'a geri dönmeyi umuyor muydu, yoksa sürgünlüğünün sona ermeyeceğine mi inanıyordu, merak ediyorum. Uzun yıllar Hindistan'da ve Maldivler'de bir Sultan'ın izmetinde kalır, (…)i- Sonunda Fas'a geri döndü, son günlerini küçük bir Mevlevi tekkesinde geçirdiğini hayal ediyorum (…)” (s. ). Lakhdar’ın amcası daha önceden İspanya’nın Almeira eyaletine göç etmiştir, ancak işsizlik korkusu onun yanına gitme düşüncesini öteler. Yaşanan yangın ve patlama olayından sonra tutuklanmak korkusuyla daha kesin bir biçimde göç etmeyi düşünür. “Kendi kendime, gemiyle kaçak olarak İspanya'ya gidecek kadar param olacak mı, diye sordum. (…) İspanya’da ne halt edecektim? (…) Hem sonra orada kriz vardı. İş yoktu. Her şey bir yana, belgelerim yoktu. Gözü kapalı maceraya atılmak? Paris’in daha hoşgörülü olacağını umuyordum. Paris ve Marsilya, kitaplardaki ve polisiye romanlardaki iki şehir Gözümde onları argo konuşan kavgacı Cezayirlilerin, aksi suratlı İtalyan oğullarının ve dolandırıcıların yaşadığı birbirine çok benzeyen iki şehir olarak canlandırıyordum” (s. ). Yorucu çalışma sürelerinden sonra Judit ile de sürekli çevrimiçi iletişimde olan Lakhdar gitme düşüncesini iyice özümsemiştir. “Kendimi yalnız hissetmiyordum, sadece artık şehre; Tanca'ya ait olmadığım, Tanca’nın beni terk ettiği, ittiği hissine kapılıyordum. Tanca harekete hazırdı. Judit bana umut veriyordu. İçimdeki önsezi bana Fas'tan ayrılacağımı, başka biri olacağımı, felaketin ve geçmiş sefaletin bir kısmını arkamda bırakacağımı, bombalan, hançerleri, ölülerimi unutacağımı; düşman tarafından öldürülen akerleri sonsuza kadar kopyalamakla geçen saatleri unutacağımı ve sonunda nefret, yoksulluk ve korkunun pençesinde olmayan bir ülkeye ayak basacağımı söylüyordu” (s. ). Lakhdar, ilk ulusötesi yolculuğunu Judit’in çağrısı üzerine işinden bir haftalık izin alarak Tunus’a yapacaktır. “Üstelik, Tunus'a giderken, Magrip kardeşliğinin şanından, vizeye de ihtiyacım yoktu, sadece pasaport ve 15 Temmuz Cuma günü akşamüzeri, birikimimde hatırı sayılır bir delik açtıktan sonra hayatımda ilk defa uçağa biniyordum” (s. ) Bu kısa göç deneyimi, yenilerinin de öncülü olacaktır. Bir sonraki ulusötesi göçünü Algeciras’a gemiyle yapmaktadır. Lakhdar, Tanca ile Algeciras limanları arasında yaptığı iş yolculukları sırasında mağripten Avrupa’ya göçlerle ilgili ilginç bilgiler sunar okura. 18 Kimi durumlarda da bir göç kültüründen söz etmek olasıdır. Her ne kadar Lakhdar için bir göç kültüründen söz edemesek de Avrupa’da yaşayan milyonlarca Magripli için bu kavram geçerlidir denilebilir. “Aylardan eylüldü, Kuzey'e göç henüz sona ermemişti, gemi İspanya'ya, Fransa'ya, Alman- evlerine dönen Faslılarla doluydu. Tıka basa dolu bagajlar, römorklar, çoğu zaman konvoy halindeki üç arabaya maaile (dede-nine-büyükanne-baba-anne-oğul- kız ve hatta bazen amca-dayı-hala-teyze ve kuzenler) doluşmuş insanlar, geri dönme arzulan yaşlarıyla ters orantılı olarak yüzlerine yansıyordu: Gençler ne kadar sabırsızsa, yetişkinler o kadar iç çekiyordu” (s. ). Afrika’dan Avrupa’ya yasadışı göç dalgasını ayrıntılı bir biçimde veren anlatıcı, okurda göçe ilişkin derin izler bırakacak bilgiler sunar. “Boğaz'da ya da Atlantik kıyılarında, Fas ile Kanarya adaları arasında boğulanların hikâyeleri -takımadaların kontrolü daha zor olduğu için Afrikalılar Kanarya adalarını tercih ediyorlardı. İşsiz güçsüz sokaklarda sürten bütün bu zenciler ve Kuzey Afrikalılar turizm için hiç de hoş kaçmadığından, Kanarya adaları hükümeti, gidip başka bir yerde belalarını bulmaları için kendi cebinden uçakla kıtaya postalıyordu, Sahraaltı insanları, Moritanyalılar, Nijeryalılar ya da Ugandalılar kendilerini Madrid'de ya da Barselona'da, Avrupa'nın en yüksek işsizlik oranına sahip ülkesinde şanslarını denemeye çalışırken buluyorlardı -kızlar piyasaya düşüyor, erkeklerin hayatı ise köylerdeki, Aragon ya da La Mancha'daki yasadışı kamplarda son buluyordu, iki arasına sığınıp çöplerin, yıkık dökük teneke evlerin, ayazın ortasında köy hayatı yaşamaya çalışıyorlar ve bir çiftçinin gelip kendilerine kuru ekmek ve çorbaları için patates kabuğu karşılığında ağır bir iş vermesini bekler- muazzam deri hastalıklarına abselere, parazitlere yakalanıyorlardı; derileri soğuktan çatlıyordu, kışın tarlaları kolluyor, yazın kiraz ve şeftali topluyorlardı” (s. ). Geçiş sırasında yaşama tutunmayı başaramayan göçerlerin cesetleri toplanarak, kimlik bilgisine ulaşılanlar ülkesine gönderiliyor, ya da “devlet hesabına ücra mezarlıklardan birinde anonim bir çukura gömülüyordu” (s. ). Lakhdar’ın göçünün son durağı Judit için geldiği Barselona olacaktır. Barselona okura çok ekinli bir uzam olarak betimlenir. Hintli, Çinli, Afrikalı, Pakistanlı, Ekvatorlu, Perulu ve daha başka dünyanın çok değişik yerlerinden gelmiş göçerlerle dolu bir kenttir. Çok ucuza, yoksulluk ve kıtlık içinde daracık ve bakımsız sokaklardaki evlerde sıra dışı biçimde yaşama tutunmaya çalışmaktadırlar. Lakhdar’ın ev arkadaşı Münir de Tunuslu bir göçerdir. Daha önce Paris’te kalmış ve oradaki göçmenlerin durumu da öteki ülkelerdekinden ayrık değildir. “Münir, Paris'te birkaç ay kalmıştı, Paris dediysek daha çok banliyöde, bir kanalın yanındaki boş bir tarlada saklanmış, soğuktan kıkırdayıp açlıktan ölecek Kale gelmişti. O rezil Fransızlar bana bir sandviç bile vermediler, anladın mı? Bir sandviç Ah gözünü sevdiğim demokrasi! İş bulmak imkânsız, bütün gün Stalingrad'da, Belleville'de, Republique Meydanı'nda dolaşıp duruyordum, hayatta kalmak için ne iş olsa kabule hazırdım. Hiçbir şey, yapacak hiçbir şey yok, orada sana kimse yardım etmiyor, hele bir de Arapsan, zaten ortalığın Araptan geçilmediğini düşünüyorlar, fazladan tek bir Arap'a bile tahammülleri yok” (s. ). Yazarın bir Fransız olarak, kendi ülkesi ilgili gerçekçi yorumları da gerçekten ilgi çekici ve eleştireldir. Yıllarca Fransızlar tarafından sömürülen bu halkların, günümüzde bu denli olumsuz ve önyargılı bir tutumla değerlendirilmeleri, tarihsel bilgiye iye okur 19 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler açısından düş kırıklığı yaratmayacaktır. Öyle ki dışlanma ve yoksanma olguları, göçerin genel yazgısı gibidir. Açıklama Aşaması ˃ Aşkın Çözümleme Bu aşamada, romanda ele alınan ve sorunsallaştırılan göç olgusu, metni aşan ve çevreleyen dışsal bağıntılarıyla incelenecektir. Dönemsel Göç Devinimleri ve Toplumsal Yapı Son yıllarda dünyanın değişik uzamlarından Avrupa'ya ayak basan düzensiz ya da düzenli göçerlerin sayısında ciddi artış yaşanmaktadır. Pek çok yaşamsal tehlikeyi göze alarak yola çıkanların bir bölümü, okyanus sularında yaşamını yitirirken, bir bölümü de şiddet, cinsel saldırı, kıyım, ayrımcılık gibi çeşitli insanlık dışı tutumlara uğramaktadırlar. Imani Ghana “Afrika Göçü: Afrikalılar niçin ülkelerini terk ediyorlar?” başlıklı yazısında; Afrika’daki yaşamsal tehditlerden kurtulmak isteyen binlerce genç Afrikalının; “ilerlemek de geri dönmek de ölmek demek, öyleyse ilerlemek ve ölmek daha iyidir”4 düşüncesiyle ölümü göze alarak göç ettiklerini anlatmaktadır. Hilal Ünlü yılında Afrika’dan Avrupa’ya göç üzerine Evrensel gazetesinde yayımladığı “ense kökünde sızlayan yaradır göçmenlik” başlıklı yazısında göç olgusunu irdeler. Ona göre göçer olmak; “bir bavul dolusu hayal ile vatandan ayrılmak, hayallerinizin budandığı yerde gerçekle yüz yüze kalmak, kağıtsız olduğunuz için sınır dışı edilme korkusuyla sokaklarda ürkerek dolaşmak, yuvanıza döneceğiniz günün hayalini kurmak, insan olarak haklarınızın hiçe sayılması.. işkence, şiddet, hatta ölüm, sevdiklerinden uzak çaresizlik içinde göz yaşı dökmek demek… Göçmen olmak, “yabancı” diye isimlendirilip itilip kakılmak” 5 anlamına gelmektedir. Romana konu olan İspanya; Latin Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika ülkelerinden göç alan bir ülke konumundadır. İspanya, ekinsel yakınlığa bağlı olarak Latin Amerika ülkelerinden büyük ölçüde göç almasının yanında, aynı ölçüde Afrika’dan gelen göç dalgalarıyla karşı karşıya kalmakta ve öteki Avrupa ülkelerine geçiş yolu olarak kullanılmaktadır. Özellikle Kuzey Afrika’da Fas sınırları içinde yer alan 12 kilometre uzunluğunda ve 6 metre yüksekliğinde üzerleri dikenli tel ve kesicilerle korunan duvarlarla çevrili Melilla adlı özerk bölgesi, göç baskısını en çok duyumsayan İspanya topraklarıdır. Ocak-Nisan tarihlerini kapsayan rotalara göre Avrupa'ya ulaşan göçer sayısı aşağıdaki gibidir: “Afrika'dan Orta Akdeniz yoluyla İtalya'ya: Doğu Akdeniz üzerinden Yunanistan ve Bulgaristan'a: Batı Balkanlar'dan Orta Avrupa'ya: Afrika'dan Batı Akdeniz yoluyla İspanya'ya: Arnavutluk'tan Yunanistan'a: Doğu Avrupa'dan Orta ve Kuzey Avrupa'ya: ”6 Avrupa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ve maddeleri gereğince; “Madde 13 1. Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır. 2. Herkes, kendi ülkesi de dâhil olmak üzere, herhangi bir ülkeden 4 funduszeue.info 5funduszeue.info yaradirgocmenlik#funduszeue.infoite 6 funduszeue.info 20 ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir. Madde 14 1. Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.”7 Avrupa ülkelerinin güncel genel göç siyasalarına yakından bakıldığında, her ne kadar belirli uyum yasaları çerçevesinde, kimi göçerler sınırlı haklardan yararlandırılsa da, bu bildirgenin göçerleri koruyan ilkelerinin, Avrupa yasaları tarafından büyük ölçüde görmezden gelindiği anlaşılmaktadır. Temel Örge ve İzlekler Yersiz yurtsuzluk Göçerliği konu edinen romanların en önemli izleklerinden birisidir yersiz yurtsuzluk olgusu. Özellikle Lakhdar’ın evden uzaklaşması ile Casablanca’da geçirdiği yaklaşık 1 yıllık evsiz yaşamı, kendisini çok kötü duyumsamasına ve vicdan azabı çekmesine neden olur. “Ama on aylık firardan, üç yüz günlük utançtan sonra artık halim kalmamıştı. Belki de bedelini ödemiştim” (s. 20). Benzer durumu, 2 yıldır çalışmakta olduğu işyerinin yanmasıyla birlikte bir kez daha yaşar Lakhdar. “Yola çıkmaya hazırdım. İki yıla yakın bir zamandan beri ailem, iki günden beri arkadaşlarım, iki saattir de valizlerim yoktu. Bilinçdışı diye bir şey yok; (…) Hayat insanı köksüzleştiren bir makine; daha çocukluğumuzdan başlayarak bizi soyuyor, bizi sonsuza kadar başka biri yapan bir ilişkiler, sesler, mesajlar banyosuna daldırarak yeniden şekillendiriyor, bizler hareket halindeyiz; enstantane bir fotoğraf ancak boş bir portreden ibarettir, üzerimize yansıtılan, bizi imal eden, benim Faslı, Magripli, Arap, göçmen olarak ya da ismimle çağrılmamı sağlayan biricik isimler” (s. ). Lakhdar yalnızlığını; “aile yok, arkadaş yok, Tanca da, akıntıya kapılmış giden şehirde yapayalnız biri” (s. ) tümcesiyle dışa vurur. Bu yalnızlık onu Tunus’tan sonra Algeciras’a sürükleyecektir. Judit için bir gemide çalışmaya başlayan Lakhdar, geminin borcundan dolayı Algeciras limanında alıkonulmasından sonra, uzun süren bekleyişten sonra İspanya topraklarına ayak basacaktır. Ancak hala gezgin bir konumdadır ve bir iyelik sorunu yaşamaktadır. “Günler geçtikçe, ben de daha sıklıkla, ben de Barselona'ya giderim, demeye başlamıştım, bir yolunu bulup limandan çıkarım, gittiği yere kadar Ama aradan birkaç saat geçtikten sonra, ne yapalım ben de a döner Mösyö Bourrelier'ye giderim, diyordum” (s. ). Lakhdar’ın yalnızlığı ve yersiz yurtsuzluğunun son durağı Barselonda’dır. Ancak burada da yalnızlık sarmalından kurtulamayacaktır. “Her şey bana uzak görünüyordu. Her zamankinden daha yakınımda olan Judit bana uzak görünüyordu. Tanca uzaktı. Meryem uzaktı, Besim uzaktı; Jean-François Bourrelier'nin askerleri uzaktı; Casanova uzaktı; Calle Robadors'da kendime saklanacak yeni bir hapishane bulmuştum; dört duvar arasından bir türlü çıkamıyordum. Hayat uzaktı” (s. ). 7 funduszeue.info 21 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler Roman başkişisi Lakhdar, ister siyah isterse açık tenli olsun çok sayıda Afrikalı gencin yaşadığı yersiz yurtsuz kalma duygusunu en acıklı biçimde yaşamıştır. Arap Baharı: Başkaldırı ve Yıldırı Eylemleri Romanda öykünün gelişimini etkileyen en önemli olgulardan birisi olarak tarihsel gerçekliklere uygun olarak okura sunulan bir durum söz konusudur. Tunus’ta başlayan gösteriler, yaklaşık 1 yıl sonra başta Fas olmak üzere “Körfez'den Okyanus'a kadar her gerçek İslam ülkesi (s. 33), bu dalgayı beklenen yeşil dalganın yükselişi olarak değerlendirmekte ve bir İslam Devleti kurma düşü görmektedir. Şeyh Nureddin bu dalganın gelişimini şöyle açıklamaktadır: “plan, serbest ve demokratik seçimlerle mümkün olduğu kadar çok oy kazanıp iktidarı ele geçirmek ve daha sonra içeriden yasamanın, dışarıdan sokağın birleşen güçleriyle kurumları ve yasaları İslam'a uygun hale getirmekti” (s. 33). Lakhdar, bu gelişmelerden hoşnut olmamakta ve olabildiğince dışında kalmaya çaba göstermektedir. Besim, “Allah, Ulus ve Özgürlük adına” (s. 33), Birleşmiş Milletler Meydanı’da eylemlere katılmakta ve polisten cop, dayak yemektedir. Mısır’ın başkenti Kahire’nin Tahrir Meydanı’ndaki ayaklanmalar da Şeyh Nureddin’e esin vermekte, “Mısır'ın ileri bir toplum olduğunu, Müslüman Kardeşlerin malı götüreceğini” (s. 33) söyleyerek taraftarlarını artırmaya çalışmaktadır. “Müslüman Kardeşlerin yapılacak özgür bir seçimi kazanıp hükümeti kuracaklarından emindi (s. 34). Tanca’da Cemiyet üyeleri onar kişilik çeteler kurarak kent sokaklarında “kâfirlik, günah ve pornografiyle mücadele” (s. 36) ereğiyle yıldırı eylemlerine girmekte, en önde Besim yürütmektedir. İstekli olmasa da Lakhdar da bu eyleme ortak olmak durumunda kalmaktadır. Anlatı başkişisinin aktardığı Şeyh Nureddin’in kitapçıyla konuşması ve sonrasında yapılan korkunç saldırı, eylemin korkunç yüzünü göstermiş, Lakhdar için bir yol ayrımı söz konusu olmuştur: “mahallenin yüz karasısın, mahallemiz temiz bir mahalledir, Allah'a ve mahallemize saygılı ol, kâfir, biz kâfirlerin cezası, zındıkların baş belasıyız, hemen mahallemizden defol git, Allah'a saygılı ol, kadın ve çocuklarımıza saygı göster, kitapçı hortlak görmüş gibi bakıyordu” (s. 36). Bu çeşit saldırı eylemleri, toplumu yıldırarak, istenen düzeni kurmayı ereklemektedir. Ancak bu eylem Lakhdar’ın içinde nefret duygusu uyandırmaktan başka bir sonuç doğurmaz. “Cemiyet'e gelince kazma sapını halının üstüne atıp odama kapandım. Nefretten titriyordum, Şeyh Nureddin'le Besim'i lime lime doğrayabilirdim. Kendimi de. Kendimi de parça parça edecektim (s. 37). Bu süreçte uzgöreçte ayaklanma haberlerini izlemektedir: Televizyonda Mısır'daki Tunus'taki, Yemen'deki gösterileri, Libya'daki ayaklanmayı gösteriyorlardı. Kazanılmış bir şey olmadığını düşündüm. Arap Baharı'ymış, kıçımın kenarı, bu iş Allah'la otoriter bir rejim arasında kıstırılmış olarak bitecek (s. 40) Besim’in çocukluk kahramanı olan Usame Bin Ladin 2 Mayıs İşçi Bayramı’nın ertesi günü Amerikan komandoları tarafından öldürülür ve cesedi okyanusa atılır (s. ). Romandaki yıldırı eylemlerinin kimisi de genelağ üzerinden elmek ile paylaşılan iletilerle gerçekleştirilir. Lakhdar; “Bir gün Zafer suresi: Allah'ın zaferi ve Fetih vakti geldiğinde, vs.; başka bir gün Ganimet suresi: Ve Rabbin Meleklere dedi ki: "Ben sizinle 22 Üzerine Yazın ve Kültür İncelemeleri. London: Transnational Press London. (s. ). Enard. M. () Hırsızlar Sokağı (rue des Voleurs). Çev: Aysel Bora. İstanbul: Can yayınları. Genette, G. (). Figure 3. Paris: Seuil. funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info quittent-ils-leur-pays funduszeue.info yaradirgocmenlik#funduszeue.infoite Sirkeci, İ. (December ). “Transnasyonal mobilite ve çatışma”. Migration Letters, 9(4), Sirkeci, İ. ve Cohen, H-J. (July ) “Not Migrants and Immigration, but Mobility and Movement”. funduszeue.info immigration-but-mobility-and-movement/ (). Tilbe, A. (). “Göç/göçer yazını incelemelerinde Çatışma ve Göç Kültürü Modeli” [Bildiri]. Ali Tilbe ve Ark.(Ed.). 3rd Turkish Migration Conference, Charles University Prague, Turkish Migration Conference Selected Proceedings, ( June ). (s. ). London: Transnational Press London. Tilbe, A. (). “Göç Kültürü ve Çatışma Modeli Bağlamında Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm’üne Bir Bakış” Ali Tilbe ve Sonel Bosnalı .(Ed.). Göç Üzerine Yazın ve Kültür İncelemeleri. London: Transnational Press London; (s. ). 25
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası