mehmet okuyan asr suresi tefsiri / NÜKTEDAN – ASR SURESİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ - YeniSöke Gazetesi

Mehmet Okuyan Asr Suresi Tefsiri

mehmet okuyan asr suresi tefsiri

Topkapı Mh. Kahalbağı Sk.
( No/A Topkapı /İstanbul
() - 23 fax () 90 86
Eserin her hakkı DÜŞÜN YAYINOLIK'a aittir.
"Düşün Yayıncılık" bir "Adım iletişim Hizmetleri Ltd. ŞtL"
markasıdır.
Kaynak gösterilerek alınb yapılabilir.
trinsir ^ a 1 h l a m a 7 r h a s ıl a m a ? !
KISA SURELERİN
TEFSİRİ
1

(FATİHA, A'LÂ, ĞÂŞİYE, FECR, BELED, ŞEMS, LEYL, DUHÂ, İNŞİRÂH,


TIN, 'ALAK, KADR, BEYYİNE, ZİLZÂL, 'ÂDİYÂT, KAARİ'A, TEKÂSÜR,
'ASR, HÜMEZE, FÎL, KUREYŞ, MÂ'ÛN, KEVSER, KÂFİRÛN, NASR,
MESED, İHLÂS, FELAK ve NÂS SÛRELERİ)

Prof. Dr. Mehmet OKUYAN

D Û $Ü N YAYINCILIK
içindekiler

ö n s ö z 23

İKİNCİ BASKININ ÖNSÖZÜ 25


ÜÇÜNCÜ BASKININ ÖNSÖZÜ 27
G İR İŞ 29
A) KUR'ÂN-I KERÎM'İN KUR'ÂN'DAKİ İSİMLERİ 29
B) KUR'ÂN-I KERÎM'İN KUR'ÂN'DAKİ SIFATLARI 38
C) KUR'ÂN-I KERÎM'İN TANIMI 40
D) KUR'ÂN-I KERÎM NASIL OKUNMALI? 41
E) KUR'ÂN-I KERÎM'İN "MÜFESSER" VE "MÜFESSİR" OLUŞU 44
F) ÂYET VE SÛRELERİN GENEL ÖZELLİKLERİ 46
G) METODUMUZ 49
H) AMACIMIZ 50

1. FÂTİHA SÛRESİ
SÛRENİN GENEL TANITIMI - 53
A) FÂTİHA'NIN İSİMLERİ 53
B) es-SEB'Ul-MESÂNÎ NE DEMEKTİR? 54
C) FÂTİHA'NIN FAZİLETİ 55
D) İSTİ'ÂZE NEDİR? NİÇİN GEREKLİDİR? 55
SÛRENİN MEÂLİ 57
ÂYETLERİN TEFSİRİ 57
1. ÂYET 57
a) Besmele Fâtiha'run İlk Âyeti Midir? 57
b) Besmele'nin Fazileti
c) Besmele'nin Anlamı ve Önemi 58
ÂYETLER
a) İlk Konu: "Hamd"
b) Âyetlerin Mesajı 65
5. ÂYET 66
a) İkinci Konu: "Kulluk ve Tevhîd İlânı"
b) Müslümanın Kimliği Nasıl Olmalıdır? 69
8 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

ÂYETLER
a) Üçüncü Konu: "Hidâyet İçin D ua"
b) Sırât-ı Müstakim - Nimet - Gazap - Sapıklık İlişkisi
FÂTİHA SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

A'LÂ SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
1- 5. ÂYETLER 80
a) Teşbihin Önemi
b) Yüce Allah'ın Yaratmasının ve Hidâyetin Anlamı
ÂYETLER
a) Okutmanın ve Unutmamanın Anlamı
b) Kolayın Kolaylaştırılması Nedir?
ÂYETLER
a) Öğüt Vermenin Hükmü ve Yararlan
b) Öğütten Kaçmanın Sonuçlan
ÂYETLER
a) Kurtuluşun Üç Temel Şartı
b) Dünya Hayatı ile Âhiretin Karşılaştırılması
c) Âhiret Hayatı Dünyayı ihmali Gerektirir m i?
ÂYETLER
a) İlâhî Mesajlardaki Misyon Birlikteliği
b) Hz. İbrahim ve Hz. Mûsâ Örneği
A'LÂ SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

ĞÂŞİYE SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
1. ÂYET
a) Hel Etâke ve Hadîs İfadelerinin Anlamı
b) "Ğâşiye'nin Haberi" Nedir?
2- 7. ÂYETLER
İÇİNDEKİLER 9

a) Mahşerdeki Perişanlık
b) Perişanlığın Bazı sonuçlan
ÂYETLER
a) Ödüllendirileceklerin Bazı Özellikleri
b) Cennetin Bazı Özellikleri
ÂYETLER
a) Kâinat Kitabını İncelemenin Önemi
b) Kâinat Kitabının Bazı Ders Konulan
ÂYETLER
a) Hz. Peygamberim Öğüt Görevi
b) Hz. Peygamberim Zorba Olmayışı
c) Öğütten Yüz Çevirmenin Sonuçlan
d) Mahşerde Hesabm Anlamı
ĞÂŞİYE SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

FECR SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Kuriân'ın Aydınlığı
b) Yemin-Akıl İlişkisi
ÂYETLER
a) Tarihten Üç Zorba Örneği
b) Azgınların Ortak Nitelikleri
c) Azgınlığın Ortak Sonuçlan
d) Yüce Allah'ın Gözetleyiciliği
ÂYETLER
a) Nankör İnsanın Yanlış Değerlendirmeleri
b) Yapması Gerektiği Halde Yapmadıklan
c) Yapmaması Gerektiği Halde Yaptıklan
ÂYETLER
a) Kıyâmet ve Sonrasında Yaşanacaklar
b) Zamanı Geçmiş Olan Hatırlama ve Pişmanlık
c) Yüce Allah'ın Azabmın Şiddeti
ÂYETLER
a) Huzura Kavuşmuş insanın İlk Ödülü
10 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

b) Huzura Kavuşmuş insanın Diğer Ödülleri


FECR SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

BELED SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
I- 3. ÂYETLER
a) Lâ Uksimu Ne Demektir?
b) Üç Varlığa Yemin
ÂYETLER
a) İnsanın Yapısı
b) Nankör İnsanın Bazı Anlamsız Düşünceleri
c) Yüce Allah'ın Her Şeyi Görmesi ve Bilmesi
AYETLER
a) İnsanın Bazı Özellikleri
b) İnsanın Fizyolojisi ve İrade Sahibi Kılınışının Anlamı
I I - ÂYETLER
a) Tırmanamamak Ne Demektir?
b) Ve Mâ Edrâke İfadesinin Anlamı
c) "Sarp Yokuş" Nedir?
ÂYETLER
a) "Sarp Yokuş"u Tırmanmanın Yolları
b) İman, Sabır ve Merhamet Tavsiyesi
c) "Sağın Adamı" Olmanın Anlamı
ÂYETLER
a) inkâr ve Sonuçlan
b) "Solun Adamı" Olmanm Anlamı
BELED SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

ŞEMS SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ .'
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
İÇİNDEKİLER 11

a) Yedi Varlığa Yemin


b) İlâhî Program: Fucûr ve Takva
ÂYETLER
a) Arınma - Kurtuluş İlişkisi
b) Alçalma - Ziyan Beraberliği
ÂYETLER
a) Semûd Kavmi, Azgınlıkları ve Sonlan
b) Semûd Kavminin Psikolojisi
ŞEMS SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

LEYL SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Üç Varlığa Yemin
b) İnsanların Fledef ve Sonuç Farklılıklan
ÂYETLER
a) Yardım, Takvâ ve Gerçeğin Onaylanması
b) Sonuç: Kolayın Daha da Kolaylaştınlması
ÂYETLER
a) Kötüler ve Fiilleri
b) Sonuç: Zorun Daha da Zorlaştınlması
ÂYETLER
a) Hidâyeti Kim Verir?
b) Âhiret ve Dünyanın Sahibi
ÂYETLER
a) Ateşe Karşı Uyan
b) Azgınlığın Sonu: Cehennem
ÂYETLER r
a) Duyarlılık ve Gerekleri
b) Hak Edilen Son
LEYL SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

DUHÂ SÛRESİ


12 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Kur'ân'da Yemin İfadesi Buluruna Nedenleri
b) Gündüz ve Geceye Yemin
c) Yüce Allah Kulunu Terk Eder mi?
4- 5. ÂYETLER
a) Hayırlı İşlerin Başı Sonu Nasıl Olur?
b) Yüce Allah'ın Nimet Vermesi
6- 8. ÂYETLER
a) Hz. Peygamber'e Verilen Bazı Nimetler
b) Üç Nimetin Hatırlatılma Sebebi
ÂYETLER
Üç Uyan
DUHÂ SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

İNŞİRÂH SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Hz. Peygamber'in Rahatlatılması
b) Nebî (as)'dan Yükün Kaldınlması
c) Şanının Yüceltilmesi
5- 6. ÂYETLER
Zorluk - Kolaylık İlişkisi
7- 8. ÂYETLER
Dik Duruş - Allah Rızası İlişkisi
İNŞİRÂH SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

TİN SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN M EÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
İÇİNDEKİLER 13

ÂYETLER


a) Dört Yöreye Yemin
b) Yemine Değer Olmanın Ölçüsü
ÂYETLER
a) En Güzel Yaratılış
b) Aşağıların En Aşağısı Nedir?
c) İman - Sâlih Amel - Ödül İlişkisi
ÂYETLER
a) Dini Yalanlatmak Ne Demektir?
b) Yargılayıcı: Yüce Allah
TÎN SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

'ALAK SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Âyetlerin İniş Sebebi
b) İslâm'ın İlk Emri: Oku
c) Yüce Allah'ın Cömert Oluşu
ÂYETLER
a) insanın Azgınlaşması
b) Allah'a Dönüş
ÂYETLER
a) İbadete Engel Olmak
b) Yalanlama - Allah'ı Dikkate Almama
ÂYETLER
a) "Yalana Alından Yakalamak" Nedir?
b) Taraftar Toplama Şantajına Cevap
ÂYET
Azgınlara İtaatsizlik, Allah'a Yakınlık
'ALAK SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

KADR SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI.


14 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

SÛRENİN MEÂLİ


ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Kur'ân'ın "İnzâl"i
b) Kadir Gecesi - İdrâk İlişkisi
3- 5. ÂYETLER
a) Bin Aydan Hayırlı Oluşun Anlamı
b) Gecenin Diğer Özellikleri
c) Kadr Sûresi ve Kadir Gecesi Hakkında
KADR SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

BEYYİNE SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Nankörlüğe Peygamberle Müdahale
b) el-Beyyine Nedir?
4- 5. ÂYETLER
a) Ehl-i Kitâb'ın Tefrikaya Düşme Nedeni
b) İlâhî Mesajm Evrensel İlkeleri
c) Dosdoğru Din
ÂYETLER
a) inkârın Sonu: Cehennem
b) İman ve Sâlih Amelin Sonu: Cennet
c) Allah'a Saygı
BEYYİNE SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI '

ZİLZÂL SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER „
a) Kıyamet - Ahiret Süreci
b) Yeryüzünün Konuşması
İÇİNDEKİLER 15

ÂYETLER


a) Diriltilme ve Amellerin Görülmesi
ZİLZÂL SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

'ÂDİYÂT SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
Düşmanlık insana Neler Yaptırır?
ÂYETLER
İnkâra İnsanın Bazı Özellikleri
ÂYETLER
a) Kabirlerin Boşaltılıp Her Şeyin Ortaya Dökülmesi
b) Allah'ın İnsanlarla İlgili Bilgisi
'ÂDİYÂT SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

KAARİ'A SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Kaari'a Nedir?
b) Kıyametin Dehşeti
ÂYETLER
a) Tartılan Ağır Gelenler ve Ödülleri
b) Tarhları Hafif Gelenler ve Sonları
KAARİ'A SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

TEKÂSÜR SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN M EÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
16 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

ÂYETLER
a) Mala Aşın Düşkünlüğün Sonucu
b) Kabir Ziyaretinin Amacı
3- 7. ÂYETLER
a) Gerçeğin Fark Edilmesi
b) Dünyayı Cehenneme Çevirme Yanşı
8. ÂYET
Ahiretteki Yargılama
TEKÂSÜR SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

yASR SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Zaman - Ziyan İlişkisi
b) Ziyandan Kurtulmanın Yolu
ASR SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

HÜMEZE SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
Alay - Mal İlişkisi
4- 9. ÂYETLER
Hutame: Alay ve Mala Tapmanın Sonu
HÜMEZE SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

FİL SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN M EÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
İÇİNDEKİLER 17

ÂYETLER


Fil Olayı ve Boşa Giden Tuzaklar
ÂYETLER
a) Fîl Ordusu Nasıl Perişan Edildi?
b) Fil Olayının Bugüne Mesajı Nedir?
FÎL SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

KUREYŞ SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSÎRİ
ÂYETLER
Kureyş'in Güvenliği
3- 4. ÂYETLER
Kulluk Görevi
KUREYŞ SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

MÂ'ÛN SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSÎRİ
ÂYETLER
a) Âyetlerin İniş Sebebi
b) inkâr - Yetim - Yoksul İlişkisi
4- 7. ÂYETLER
a) Hangi Hareketler Felâkete Nedendir?
b) Âyetlerin Günümüze Mesajlan
MÂ'ÛN SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

KEVSER SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN M EÂLİ
ÂYETLERİN TEFSÎRİ
18 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

ÂYETLER!
a) Âyetlerin İniş Yeri ve Sebebi
b) Kevser'in Verilmesi Ne Demektir?
c) Allah İçin İbadet ve Kurban
d) Ebter Kimdir?
KEVSER SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

KÂFİRÛN SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Sûrenin iniş Sebebi
b) Tevhîd - Şirk Karşıtlığı
c) Hz. Peygamber: Mazisi Tertemiz İnsan
d) Herkesin Yaptığı Kendine
KÂFİRÛN SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

NASR SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Sûrenin iniş Zamanı
b) Allah'm Yardımı ve Zafer „
NASR SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

MESED/TEBBET SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Sûrenin İniş Sebebi
İÇİNDEKİLER 19

b) Ebû Leheb: Kınamanın Konusu


c) Faydasız Mal ve Kazanç
d) Acı Son: Cehennem
MESED SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

İHLÂS SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Sûrenin İniş Sebebi ve Fazileti
b) Bir İsim, İki Sıfat: Allah, Ehad, Samed
c) Yüce Allah Bakımından Üç İmkânsızlık
İHLÂS SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

FELAK SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Sûrenin İndiliş Yeri
b) Sığınılacak Tek Varlık: Yüce Allah
FELAK SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI

NÂS SÛRESİ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


SÛRENİN MEÂLİ
ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER
a) Mu'avvizetân'm Ortak Noktalan
b) Yüce Allah'ın Üç Sıfatı
c) Sığınılması Gereken Şer Nedir?
NÂS SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI
TAKDİM
Allah’a hamd, Rasulüne salât, Kur'an'ı okuma, anlama, anlatma ve yaşama
konusunda cehd ü gayret gösteren Kur'an âşıklarına selam olsun.
Mehmet Okuyan Hoca, fakirden Kısa Surelerin Tefsirine dair yazdığı
kıymetli esere Takdim yazmamı arzu etti. Bu vesileyle esere göz gezdirdiğimde,
Kur'an âşıkları adına sevindim. Zira ortaya gerçekten değerli bir tefsir çalışması
çıkmıştı.
Mehmet Okuyan'ı, başka hiçbir kitabı Allah'ın kitabının önüne geçirmeyen bir
ilim adamı olarak tanıdım. Hz. Ali’nin “Âlim kimdir?’ sorusuna verdiği cevap da
öyle değil miydi: “Alim, Allah’ın Kitabı'nın önüne başka hiçbir kitabı
geçirmeyendir". Bazı insanlar vardır tanıyıncaya kadar sevilirler, bazı insanlar da
vardır tanıdıkça sevilirler. O benim için tanıdıkça sevilen bir dost oldu.
Mehmet Hoca ile tanışmamız, mealimizin tamamlandığı yılda gerçekleşti.
Yani bizi Kur’an dost kıldı. Hayat Kitabı Kur'an/Gerekçeli Meai-Tefsir’i,
basımından evvel okuması için gönderdiğim ilim adamı dostlarımdan biri de oydu.
Onun Kur’an söz konusu olunca, bağrından çıktığı Karadeniz'in akarsuları gibi
nasıl coşup taştığını, işte bu vesileyle öğrendim. Meali didik didik okumuş bir
halde çıkıp geldi. Evimizde saatler boyu baş başa müzakere ettik.
Mehmet Hoca’yı gözümde ve gönlümde bir başka yere yerleştiren asıl büyük
jesti, yakın dostlarından öğrenecek ve 'şoke' olacaktım. Meğerse o, bizim meali
okuduktan sonra bitirmek üzere olduğu meali yayımlamaktan vazgeçmiş. Onun
bu kararını başkalarından öğrenip kendisine doğrulatınca, ne diyeceğimi
bilemedim. Ancak Ziya Paşa'nın o ünlü mısraını mırıldanabildim: “Aferin
himmetine âsâf-ı âl-i kadrin". Elbet bu az bulunur kadirşinaslığın değerini ancak
erbabı takdir eder.
Kısa Surelerin Tefsiri, adından da anlaşılacağı gibi, Kur'an’ın son cüzünü
tefsir etmeyi amaçlayan emek mahsulü bir çalışma. Tefsirin ele aldığı sureler,
mü’minlerin namazlarda okuduğu ve dinlediği sureler. Bu, eserin güncel değerini
ve önemini ikiye katlayın bir husus. Zira nasıl namaz ruh ve cesetten
müteşekkilse, vahyin de öyledir. Vahyin cesedini lafız, ruhunu mana teşkil eder.
Vahyin manasını bir yana bırakarak sadece lafzına itibar etmek, elbette vahyi
ruhsuz bir ceset gibi telakki etmektir. Bu telakki vahyi ölüme terk etmekle
eşdeğerdir. Oysa vahyin amacı hayat vermektir.
Kısa Surelerin Tefsirini dil açısından gayet sade ve anlaşılır buldum.
Kur’an'ın Kur'an'la tefsirini öncelemiş. Bu bir tefsir için önemli bir hususiyet.
Hadislerden ve klasik-modern tüm tefsirlerden de istifade etmiş. Her surenin
başında genel bir tanıtımın ve sonunda Surenin Genel Mesajları'nm yer alması
ayrı bir güzellik katmış. Çalışmanın en özgün tarafı, ayet guruplarının konu konu
ele alınıp işlenmesi. Böylece o ayetlerle muhataba hangi mesajın verildiği dile
getirilmiş.
Tefsirdeki sıralama bilinen bir nüzul cetvelini aynen esas almamış. Müellif
kendine has bir sıra gözetmiş. Hiç şüphesiz, Kur'an'ın anlamını önceleyen bir
okuma için tercihe şayan olan nüzul tertibini gözeterek yapılan okumadır. Zaten
bu eser de bu yöntemi tercih emiş.
•••
Sevgili dostumu Kur'an'ın anlaşılması yolunda gösterdiği bu üstün gayretten
dolayı tebrik ediyorum. Rabbimden onu ve bizi Kur'an'ın kalbinde haşretmesini
niyaz ediyorum. Onu ve bu salih amelini, bir ilim ve Kur'an aşığı olan rahmetli
peder-i âlilerinin ‘yaşayan ameli’ kılmasını temenni ediyorum. Biz müellifin
Kur'an'a hizmetine şahidiz, Rabbim de şahid olsun.

Mustafa İslâmoğlu
Mart , İstanbul
KISA SURELERİN
TEFSÎRİ
-I-
ÖNSÖZ

İlâhî! Hamdini sözüme sertâc ettim; zikriıü kalbime mi'râc ettim;


Kitâb'ım kendime minhâc ettim. Ben yoktum var ettin; varlığından
haberdar ettin; aşkınla gönlümü bîkarar ettin. Yardımına sığındım,
kapına geldim; hidâyetine sığındım, lütfuna geldim. Kulluk edeme­
dim, affına geldim. Şaşırtma beni, doğruyu söylet; neş'eni duyur,
hakikati öğret. Sen duyurmazsan ben duyamam; Sen söyletmez­
sen ben söyleyemem; Sen sevdirmezsen ben sevemem. Sevdir bize
hep sevdiklerini; yerdir bize hep yerdiklerini; yâr et bize erdirdik­
lerini. Sevdin habibini, kâinata sevdirdin. Sevdin de risâlet hırkası­
nı giydirdin; Makâm-ı İbrâhim'den Makâm-ı Mahmûd'a erdindin;
server-i asfiyâ kıldm; Hâtem-i enbiyâ kıldın; Muhammed Mustafa
kıldın. Salâtü selâm, her türlü ikrâm ve saygı ona, âline, sevdiklerine,
sahâbîlerine ve onun peşinden gidenlere olsun yâ Rabb!

Elmalılı'nın bu duasına içtenlikle "âmîn" diyoruz. Kur'ân'ı anlamak,


yaşamak ve anlatmak her Müslüman'ın görevidir; çünkü Kur'ân, bir mek­
tup olarak insanlığa gönderilmiş son ilâhı mesajdır. Bu mesajın gönderi­
liş gayesi, insanın kendisini, canlı-cansız çevresini ve Yüce Allah'ı tanı­
ması, onlara karşı görev ve sorumluluklarını bilmesi, kendisi, çevresi ve
Yaratıcısıyla uyumlu bir hayat yaşamayı başarmasıdır. Bunun için öncelik­
le kendisinden istenenleri iyice bilmesi gerekir. İnsan, bilmediği veya yanlış
ya da eksik bildiği şeyi doğru yaşayamaz. İlâhî rehber anlamındaki Kur'ân,
insanlık için bir yol haritasıdır; sadece onunla Yüce Allah'ın rızası kazanılır
ve sonunda âhirette cennet ödülüyle buluşturulmak mümkün olur.
Günümüzde Müslümanların büyük bir çoğunluğu, hakikati Kur'ân'da
aramak yerine, başka yollara başvurmakta, ışığı başka yerlerde kovalamak­
tadırlar. Allah'ın nûrunu kendisine ışık edinmeyenler, ışıksız kalacaklanm
24 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

bilmelidirler. Misyonu "insanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak" şek­


linde belirlenen ve bir ismi de tıûr olan Kur'ân-ı Kerîm, bu özelliğiyle insan­
lığın istifadesine sunulmuş son İlâhî mesajdır ve bu yönüyle kendisinden
yararlanılmasını beklemektedir.
Kur'ân, sözlerin en güzelidir; çünkü Gerçek Güzel'in sözüdür. Gerçek
Güzel'i sevenler, O'nun sözüne itibar etmelidirler. Müslümanların önem­
li bir bölümü en güzel sözü takip etmek yerine, takip ettikleri sözleri gü­
zelleştirmeye çalışıyorlar. Başkasma ait sözler ne kadar çalışılsa da Gerçek
Güzel'inki kadar değerli olamazlar. Hz. Peygamber: "Allah'ın kelamının
diğer sözlere olan üstünlüğü, Allah'ın yaratıklara olan üstünlüğü gibidir"
buyurarak meseleyi ortaya koymaktadır.
Çaykara Eski Müftüsü Muhammet Suiçmez, yaz Kur'ân kurslan için
Kur'ân'ı tanıtla bir çalışma yapmamızı önerince, bunu canımıza minnet sa­
yıp yola koyulduk. Bu nedenle ona ve başta Muhittin Düzenli olmak üzere,
katkısı olanlara teşekkür ediyoruz. Kısa sûrelerle başladık, devamını getir­
meye çalışacağız. Kur'ân'ı doğru anlama yolunda Müslüman kardeşlerimi­
zin duasını bekliyoruz.
İnsan olmak, hatalı ve eksik olmayı beraberinde getirir. Hatalan
düzeltmek için kardeşlerimizin katkısı bizler için ufuk açıa olacaktır.
Rabbimizden niyazımız, bizi razı oldukları araşma katsın ve Kitab'ım anla­
mada bizleri de başarılı eylesin.
Mehmet OKUYAN
İKİNCİ BASKININ ÖNSÖZÜ

İlkini "Fatiha ve Duhâ-Nâs Arası Kısa Sûrelerin Tefsiri" adıyla kale­


me aldığımız Kur'ân çalışmalarımızı devam ettirmek üzere, "Kısa Sûreler"i
incelemeye çalışmaktayız. İlk kitabımızı okuyan değerli Kur'ân dostların­
dan gelen olumlu tepkiler üzerine, bu doğrultuda çalışmaya devam karan
aldık.
İlkini, Kur'ân'ın anlamı hakkında ilk defa bilgi sahibi olacak kardeş­
lerimize yönelik olarak kaleme aldığımız için, orada detay denebilecek yo­
rumlar yapmaktan kaçınmıştık. Ancak sûreleri devam ettirme karanmız
doğrultusunda, bu defa çalışmalanmızı bir sistem üzere şekillendirme ihti­
yacı hissettik. "Kısa Sûreler" in en kısalarından başlayıp, yine kısa sûrelerin
orta uzunlukta olanlannı ve bunlann kısmen en uzun olanlarım da içerecek
şekilde bir yol haritası belirledik. Bu amaçla hem bu kitabın ikinci baskısını
yapma ihtiyacı duyduk; hem de Kur'ân'm cüzünü dört kitap halinde
hazırlama yoluna gittik.

İlk çalışmamıza Fatiha ile başlamamızın bir nedeni, onun bütün sûre
olarak ilk indirilen sûre olmasıdır; diğer sebep ise, âyet sayısının "kısa
sûreler" isimlendirmesine uygun oluşudur. Bu kitapta Fâtiha dâhil, toplam
23 kısa sûreyi ele almaya çalıştık.
Sûrelerin başma koyduğumuz ilk rakam, sûrenin resmî sırasını, İkin­
cisi ise iniş sırasını göstermektedir. Her sûrenin genel tanıtımını yaparken,
önceki sûre ile konu ilişkisini özellikle belirtmeye çalıştık. Çünkü sûrelerin
resmî sıralamasmm da konu ilişkileri gözetilerek yapıldığı kanaatindeyiz.
26 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

Bu çalışmada okuyucuya kolaylık olsun diye, her bir sûrede ele alman
konuları başlıklar halinde incelemeye çalıştık. Ayrıca, âyetleri incelerken
bazen detaya girdiğimiz için sûrenin mesajım takipte zorluk yaşanabilir
diye, bu defa her sûrenin sonuna "Sûrenin Genel Mesajları" diye bir başlık
açmayı uygun gördük.
Kur'ân'ı anlamadaki genel metodumuz, Kur'ân'm yine ve öncelikle
Kur'ân'la anlaşılması olduğu için, mesajları incelerken, konuyla ilgili bütün
âyetleri dikkate alarak fikir sahibi olmaya çalıştık. Ayrıca zaman zaman sa­
hih hadislerden de yararlandık. Bu arada eski âlimlerimizin eserlerinden ve
günümüzdeki âlimlerin görüşlerinden de istifade ettik. Bazen "tüme vanm
metodu"na başvursak da, genelde "tümden gelim yöntemi"ni kullandık.
Çalışmamızın bu hali almasında emeği geçen Abdurrahman Okuyan,
Metin Yasa, Muhittin Düzenli, Ömer Naci Yılmaz, Süleyman Turan,
Mustafa Kara ve diğer kardeşlerimize teşekkür ediyoruz. Özellikle kitap­
larımızın düzenine yardımda bulunan Akın Yılmaz beye ve oğlum Ahmet
Selim'e, çalışmalar esnasında kendilerini çok ihmal ettiğim eşime, kızlarım
Ayşe Sena'ya ve Fatma Zehra'ya da Cenâb-ı Hakk'tan ecirler ihsan etmesini
niyaz ediyoruz. Yüce Allah onları da, bütün inananları da Kur'ân'm dostu
ve yârânı eylesin.
insan olmak, eksik olmayı beraberinde getirir. Hatalı olanı düzeltmek
ve eksik olanı tamamlamak için kardeşlerimizin katkıları bizim için daima
değerlidir. Rabbimiz, bizi de razı olduklan araşma katsm ve Kitâb'mı anla­
mada bizleri de başanlı kılsın.
Mehmet OKUYAN
ÜÇÜNCÜ BASKININ ÖNSÖZÜ

İlk iki baskısında Kur'ân'ın cüzünü içeren sûreleri dört kitap halin­
de iki dit olarak basmıştık. Rakamsal ifadelerle ilgili olarak okuyucu dost­
larımızdan gelen öneriler üzerine bu defa çalışmalarımızı Kısa Sûrelerin
Tefsiri 1,2, 3, 4 şeklinde sıralamayı uygun gördük. Bu nedenle birinci ciltte
öncelikle Kur'ân'ın doğru anlaşılmasına katkı sağlayacağına inandığımız
açıklamalardan oluşan bir Giriş bölümü kaleme aldık. Ardından teberrü-
ken önce Fâtiha'yı ve daha sonra ATâ'dan itibaren Nâs'a kadar toplam 29
sûreyi sıraladık, ikinci ciltte Nebe'den Tank sûresine kadar toplam 9 sûreyi,
üçüncü ciltte Müzzemmil'den itibaren Murselât'a kadar toplam 5 sûreyi
yorumlamaya çalıştık. Dördüncü ciltte ise Mülk, Kalem, Hakka, Me'âric,
Nûh ve Cinn sûrelerini incelemeye çalışacağız. Böylece Yüce Allah'ın lüt-
fuyla "Kısa Sûrelerin Tefsiri" bağlamında dört ciltte toplam 49 sûreyi ta­
mamlamış olmayı hedeflemekteyiz.

Rabbimiz ömür verdiği sürece bu çalışmamızı bütün Kur'ân'ı içerece-


cek şekilde devam ettirmeye gayret edeceğiz. Bu nedenle dostlanmızdan
gelecek önerilere muhtaç olduğumuzu beyan etmek isteriz.

Çalışma bizden, başarı ise Yüce Allah'tandır.

Mehmet OKUYAN
GİRİŞ

Kaynağı "Yüce Allah", getireni "Cebrâîl (as)", tebliğcisi "Hz.


Muhammed", muhatabı "bütün insanlık" ve misyonu da "insanları karan­
lıklardan aydınlığa çıkartmak" olan Kur'ân-ı Kerîm, Yüce Allah'ın insanoğ­
luna gönderdiği son İlâhî mektuptur. Bu mektubu daha iyi tanımak ve me­
sajını kavramak için Kur'ân'ın bazı isimlerini ve sıfatlarım, anlamlarım, ta­
rifini, anlaşılma gerekliliğini ve sûrelerinin özelliklerini tanıtmak istiyoruz.

A) KUR'ÂN-I KERÎMİN KUR'ÂN'DAKİ


İSİMLERİ
Bu başlıkta derin filolojik izahlara girmeden Yüce Allah'ın İlâhî mesaja
verdiği isimlerin bir bölümü üzerinde duracağız.

1. el-Kur'ân
İlâhî mesajm en yaygm ve kelime kökenine uygun olan ismi budur.
"Toplamak, bir araya getirmek, okumak, çok okunan şey" anlamlarına ge­
len Kur’ân kelimesinin kökü, genel kanaate göre k-r-e'dir.1 Kur'ân kelimesi
Kur'ân'da 70 defa kullanılmaktadır. Bunlardan Kıyamet 75/'deki kul­
lanımların "kişinin hakkmdaki hükmün mahşerdeki kendisine okunması"

1 Bu konuda Kur'ân kelimesinin, "anlamlan birbirine yakın olmak" anlamında k-r-n, "manaları
birbirini çağrıştırmak" bakımından karine, "diğer İlâhî kitapların mesajını toplamak" açısından
el-kar'ü kökünden geldiği âlimlerimiz tarafından ileri sürülmektedir. Kelimenin "mürtecel", yani
herhangi bir kökü olmadan bu son mesajm özel ismi olduğu da kabul edilen görüşlerdendir.
Bakış açılarına göre hepsinin doğruluk payı elbette vardır. Ancak biz, kelimenin k-r-e "okumak"
kökünden türetüdiği görüşünü benimsemekteyiz.
30 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

anlamına geldiğini beyan ederek diğer kullanımların "Kur'ân" anlamına


geldiğini söyleyebiliriz.
Kur'ân, "çok okunan metin" anlamıyla öncelikle Müslümanlardan,
sonrasında da bütün insanlardan kendisini düşünerek, anlayarak ve hisse­
derek okumalarım istemekte ve beklemektedir. Bu haliyle kıraat, "anlamım
düşünerek, anlayarak ve hissederek okumak" demektir. 'Alak 96/1'deki ilk
emir de böyle bir okumayı ifade eder; yani kâinatı okumak, keşfetmek, dü­
şünmek ve anlamaya çalışmak. Bu yönüyle kıraat, "akim ve zihnin okuma­
sı" anlamında entelektüel bir bilgilenme ve bilinçlenme faaliyetidir.

2. el-Kitâb
"Yazmak, yazılan şeyler, yazı tornan" gibi anlamlara gelen el-kitâb,
kütüb, mektûb kelimleri Kur'ân'da kez geçmektedir. Bunlardan el-Kitâb
ismi Kuriân'ın Kur'ân'da en çok kullanılan isimlerindendir. Bir kısmmda
farklı anlamlar söz konusu olsa da, bu kelime büyük çoğunlukla "Kur'ân"!
ifade etmektedir. Başında el takısı olarak da olmayarak da el-kitâb/kitâb
kelimesinin bazı âyetlerde "Hz. Mûsâ'ya verilen kitap", bazı âyetlerde
"Tevrât", bazı âyetlerde de "İlâhî öğreti" veya "vahiy" anlamlarında kul­
lanıldığı bilinmektedir.
Bu kelimenin "mektup" anlamı da vardır; delili ise Nemi 27/28 ve
âyetlerdir (kitâbî/kitâb). Buradan hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
Kur'ân, Yüce Allah'ın insanlığa gönderdiği son mektubudur. Bu mektup
herkese gönderilmiştir. Birilerinin okumasıyla diğerlerinden görev düşme­
mektedir.
Mektuplar, anlaşılmadan okunmak için gönderilmezler. Mektup,
anlaşılmak ve bir mesajm iletilmesi için yazılır. Kur'ân da böyledir. Yüce
Allah, mesajını anlaşılmak ve yaşanmak için göndermiştir. Bu arada davra­
nışlarla da mektuba cevap verilmesini istemektedir. Ya gerekenler yapılıp
sevap elde edilecek ve sonuçta ödülle buluşulacak; ya da gerekenler yapıl­
mayacak veya yasaklar işlenerek cevap verilip sonuçta azaba katlanılacak­
tır. Her durumda Kur'ân'm İlâhî bir mektup olduğu ve okunup yaşanmak
için gönderildiği unutulmamalıdır.

3. el-Furkaan
"İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, faydalı ile zararlıyı, hak ile bâtılı,
karanlık ile aydınlığı vs. ayıran değer veya ölçü"ye Furkaan denilir. Bizzat
ayırana da, kendisi ile bunların ayırt edildiği şeye de aynı isim verilir. Bu
itibarla Kur'ân, hakkı bâtıldan ayırt etmede en önemli ölçüdür ve 3 âyette
GİRİŞ 31

Kur'ân'ın ismi olarak yer almaktadır.2 el-Furkaan kelimesi, "Hz. Mûsâ'ya


verilen mesaj",3 "Bedir"4 ve "hakkı bâtıldan ayıran güç"5 anlamlarında da
kullanılmaktadır.6 Furkaan sûresinin ilk âyetinde de geçen bu kelime aynı
zamanda bu sûrenin ismidir.
Din adına neyin doğru, neyin yanlış; neyin yararlı, neyin zararlı; neyin
tam, neyin eksik olduğunu belirlemede vazgeçilmez kaynak Furkaan olan
Kur'ân'dır. Din adma söylenecek sözlerin veya kabul edilecek esasların
mutlak anlamda Kur'ân'a uygun olması gerekir. Kur'ân'a sunulmadan, bir
anlamda onun onayım almadan hiç kimsenin sözüne din adına itibar edil­
memelidir. Hadislerde de ölçü budur. Kur'ân'a uygun olanlar doğrudur
ve Hz. Peygamber'e aittirler; aykırı olanlar ise yanlıştır ve uydurmadırlar;
çünkü Hz. Peygamber din adına Allah'ın kitabına aykın şeyler söylemez.
Kur'ân, dini söylemlerde adeta bir DNA laboratuvan gibidir. Ortaya
çıkan görüşler veya ileri sürülen kanaatler Kur'ân süzgecinden geçirilmeli,
geçerliliklerini Kur'ân referansına dayandırmalıdırlar. Buradan onay alma­
yan görüşlerin din adma doğru oldukları sadece kuru bir iddiadan ibaret
kalır. Eğer bir iddia sahibi görüşünü Kur'ân'a dayandırmaya yanaşmıyor,
ondan onay almak için Kur'ân aynasına vurulmasına nza göstermiyorsa o
görüşün itibar görmemesi gerekir.
Herhangi bir dayanağı veya onay makamı bulunmayan dini öğretile­
rin yolu açılırsa artık bir süre sonra söz konusu dini anlamanın da onu ya­
şamanın da imkânı kalmaz. Şimdilerde her ne vesile ile olursa olsun Allah
adma konuşanların Allah'ın kitabından konuşmaları gerektiği unutulma­
malıdır. Çünkü Furkan olan kaynak Kur'ân'dır ve Kur'ân'dan ışığını alma­
yan ifadeler birer iddiadan öte herhangi bir değer de taşımazlar.
Yüce Allah, İlâhî hitaba karşı duyarlı olan ve sorumluluk bilinci taşı­
yan insanları "Furkan" sahibi yapacak, böylece işledikleri hataları silecek
ve onları bağışlayacaktır.7 İnsanın "Furkaan" sahibi yapılması, onun asıl
Furkan olan Kur'ân'a sarılmasından ve onu hayatının vazgeçilmezi yapma­
sından sonra gerçekleşmektedir. Yani "furkan" sahibi olmak bir sonuçtur;
sebebi ise Kur'ân ile ve onun anlamı ile buluşmaktır. Dünya hayatmda
Furkan (Kur'ân) ile buluşanlar, mahşerdeki ayrışmada ödülle buluşmayı
Allah'ın izniyle başaracaklardır.

2 Bakara 2/; Âl-i İmrân 3/4; Furkaan 25/1.


3 Bakara 2/53; Enbiyâ 21/
4 Enfâl 8/
5 Enfâl 8/
6 Bakara 2/; ÂI-i İmrân 3/4; Furkaan 25/1.
7 Enfâl 8/
32 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

4. ett-Nûr
"Işık" anlamına gelen bu ismiyle Kur'ân, insanları karanlıklardan
aydınlığa çıkartmak için gönderilmiş olduğunu ortaya koymaktadır.8 ett-
Nûr kelimesi Kur'ân'da farklı anlamlarda 43 yerde geçmekte, 11 âyette ise
Kur'ân'm ismi olarak kullanılmaktadır.9
"Aydınlık" anlamıyla bu isim, Kur'ân'm hayata bakan tarafını göster­
mekte, onun aydınlığıyla yaşanan hayatın karanlıklardan uzak olacağını
ortaya koymaktadır. Kur'ân'ın değişik sûrelerinde geçen bu kelime, gece­
nin karşıtı "gündüz" anlamında bir aydınlığı değil, "cehalet karanlıklarının
karşıtı" olan aydınlığı, yani gerçeği ifade etmektedir. Kendisini göklerin ve
yerin nûru10 olarak isimlendiren Yüce Allah, insanlığa gönderdiği mesajma
da bu adı vermekte, böylece kelamıyla kendi zatım aynı isimde buluştura­
rak, hayata bakan yapısıyla Kur'ân'm önemine özellikle vurgu yapmakta­
dır.
Bugün insanlar, Kur'ân'm aydınlığından yeterince yararlanamamakta
ve onun sunduğu hayat değerlerini görmezlikten gelmektedirler. Kur'ân'ın
nûrundan yararlanabilmek gayesiyle günlük hayatta ışıklar açıldığı gibi
Kur'ân'ı da "açmak" gerekir. Bazen açılmasına rağmen yanmayan ışıklar
da olabilir; bu durumda elektriğin olmadığı anlaşılır. Aynen bu şekilde
günümüzde açılmasına, okunmasına ve dinlenilmesine rağmen Kur'ân'ın
yeterince ışık vermediği görülmektedir. Bunun sebebi, gerçeği onda arama
isteğinin olmamasıdır. Oysa bir ismi nûr olan Kur'ân, içerdiği esasların ışı­
ğıyla insanın gönül ve ruh dünyasını aydınlatan bir değerdir.

5. er-Rûh
Kur'ân'm isimlerinden biri de rûh'tur Rûh, beden için vazgeçilmez
değerdir ve ruhsuz beden ölü gibidir. Beden için ruhun önemi ne ise, dînî
hayat için de Kur'ân'm önemi ve değeri işte odur. Yüce Allah: "İşte böyle­
ce, Biz sana katımızdan bir ruh vahyettik"12 buyurarak bu gerçeğe dikkat
çekmektedir.

8 İbrahim 14/1.
9 Nisa' 4/; Mâide 5/15; En'âm 6/91; A'râf 7/; Tevbe 9/32; Hacc 22/8; Nûr 24/35; Lokman
31/20; Şûra 42/52; Saff 61/8; Teğâbün 64/8.
10 Nûr 24/
11 Nahl 16/2; Mü'min 40/15; Şûra 42/52; Mücâdele 58/22; Kadr 97/4.
12 Şûra 42/
GİRİŞ 33

Demek ki Kur'ân, hayat için bir ruhtur; canlılığın ve farkmdalığın en


önemli değeridir. Bu gerçek, Enfâl sûresinde şöyle beyan edilmektedir: "Ey
iman edenler! Sizi kendinize hayat verecek bir şeye (Kur'ân'a) çağırdığında
Allah'ın ve Elçisinin bu çağrışma icabet edin."13 Kur'ân, bu âyette de ifade
edildiği gibi insanları canlı olmaktan, hayat ve ruh sahibi olmaya yükselt­
mektedir. Bu yönüyle rûh olan "Kur'ân"ın dönüştürücü özelliği de hatirla-
tılmış olmaktadır
Yâsîn 36/70'teki "Hayatta olanları uyarmak" ifadesi, Kur'ân'ın bu
özelliğini ortaya koymakta, onun insana ruh verip gerçeğin farkına vardır­
masındaki etkisine dikkat çekmektedir. Kur'ân, insanın hayatta oluşunu
ruh ve bilinç sahibi olmaya dönüştürdüğü için isimlerinden biri rûh olarak
belirlenmiştir.
Kur'ân, sorumluluk yükleyen, insan akıl ve iradesini muhatap alan bir
sesleniştir. Bu yönüyle de Kur'ân'ın "rûh" oluşu, onun sorumlu varlıkları
muhatap aldığını ve onlarda değişimi amaçladığım göstermektedir. Ruh,
akıl, irade ve bilinç olmadan insanın sorumluluğundan söz edilemez.
"Eğer biz, bu Kur'ân'ı bir dağa indirseydik, onun ezilip büzülerek
Allah'a duyduğu saygıdan dolayı boyun büktüğünü görürdün. Bu örnekle­
ri, düşünürler diye insanların önüne koyuyoruz"15 âyeti, Kur'ân'ın etkisini
gözler önüne sermektedir. Cansız dağın boyun bükmesi ve bunu Allah'a
saygıdan dolayı yapması için önce canlandırılması ve ruh sahibi yapılması
gerekir. Bu âyet, dağın bu halinden mecaz olarak söz edildiğini göstermek­
tedir.
Kur'ân, bu dünyanın en büyük varlıklarını, en sarsılmaz sanılan küt­
lelerini bile sarsıp boyun büktürebiliyorsa, bu durum onun ruh verici özel­
liğinden kaynaklanıyor demektir. Yüce Allah, insanların düşünüp ders al­
maları ve sonuç çıkartmaları için bu tür örnekleri vermektedir.

6 . eş-Şifâ'
Yaygın kabule göre "derde deva olmak" anlamına gelen eş-şifâ' keli­
mesi, Kur'ân'ın Kur'ân'daki isimlerinden biridir. "Ey insanlar! Rabbinizden

13 Enfâl 8/
14 Âl-i İmrân 3/; 'Arıkebût 29/2.
15 Haşr 59/
34 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

size bir öğüt ve kalplerde oluşabilecek her tür (manevi hastalık) için bir şifa,
inananlar için de bir rehber ve rahmet gelmiştir."16 Şüphe yok ki Kur'ân'm
şifa olması, manevî hastalıklarla, yani inanç hastalıklarıyla ilgilidir.
Kur'ân, insanların iç dünyalarım onaran bir şifadır. Nitekim Yüce
Allah, aynı kökten bir kelimeyi (yeşfi) kullanarak, Allah yolunda savaşanla­
ra yardım edeceğini ve müminlerin gönüllerine ferahlık vereceğini17 ifade
etmekte, böylece şifâ' kelimesinin gönülle alakasını ortaya koymaktadır. Bu
kelimenin elbette maddî ve bedensel anlamda bir deva anlamı da vardır.
Nitekim Hz. İbrahim'in duasmdaki "Hastalandığımda bana şifayı O verir"
(yeşjmi)18 ve "Bal nimetinde insanlar için şifa vardır"19 (şifâ') âyetlerindeki
kelimeler bu anlamdadır.
Bu istisnalar dışında belirtmeliyiz ki, Kur'ân'm şifa oluşu gönüllerde­
ki inançsızlık rahatsızlıklarım tedaviye yöneliktir ve manevi bir mahiyet
arz etmektedir. Dinî hayatı doğru kavramaya yönelik arayışlar ve kâinatı
doğru anlama gayretleri, Kur'ân'm yol göstericiliğinden, rehberliğinden ve
çözüm getiriciliğinden yararlanmalıdır. Onun şifa oluşu, çözüm üreticili-
ğindedir; sorun gidericiliğindedir; yol göstericiliğindedir.
İnsanlar, Kur'ân okuyarak bedensel rahatsızlıklarının giderileceği­
ni sanmamalıdır. Meselâ kalp rahatsızlığı olanlar Kur'ân okuyarak de­
ğil, Kardiyolojiye müracaat ederek Yüce Allah'tan şifa beklemelidirler.
Bedensel rahatsızlıklarda önce ilgili doktorlara başvurmalı, şifa ise elbette
ve elbette sadece Yüce Allah'tan beklenmelidir. Doktorlara müracaat etmek
gerekir; çünkü sebeplere sarılmak insanın önemli bir irade görevidir. Ancak
bilinmelidir ki bunun sonucunda yine şifayı verecek olan Yüce Allah'tır.
Kur'ân, hidayet kaynağı olması itibariyle, ruhların kaybettiği rotala­
rım bulmada insanlara yardıma olur, yol gösterir. Kur7ân'ı, gönderildiği
amaç doğrultusunda okumak, anlamak ve yaşamak zorundayız. Gönderiliş
amacının dışına çıkarak onu bedensel rahatsızlıkların tedavisi için okumak,
Kur'ân'ı yerli yerinde okumak anlamına gelmez. Dahası bu amaçlarla yapı­
lan okumalar Kur'ân'dan, onu anlamaktan ve indiriliş gayesinden uzaklaş­
maya da neden olabilir.

16 Yûnus 10/ Benzer âyetler için de bk. îsrâ 17/82; Fussılet 41/
17 Tevbe 9/
18 Şu'arâ' 26/
19 Nahl 16/
GİRİŞ 35

7. el-Beyâtılel-Beyyine
"Açıklama, mesaj, ders" anlamlarına gelen el-beyân kelimesi de,
Kur'ân'm Kur'ân'daki isimlerinden biridir. "İşte bu (kitap), bütün insan­
lar için bir açıklama ve bir derstir; takvâ sahipleri için de bir hidayet ve
öğüttür."20 Bu âyette geçen beyân kelimesi, Kur'ân'm bütün insanlara yöne­
lik bir hitap olduğunu ortaya koymakta, ayrıca duyarlı insanlar için bir yol
gösterici, rehber ve öğüt olduğuna dikkat çekmektedir. Kur'ân, "açık oluş
ve açıklayıcılık anlamında yeterince anlam derinliğine sahip olup, Allah'ın
kendisini ifade etme aracı olan" bir mesajdır.
"Beyân etmek", bir şeyi açıklamak demektir. Açıklama yapmak da,
bir isteğin ortaya konulması veya ona cevap verilmesi şeklinde gerçekleşir.
Kur'ân bu yönüyle insanlık için gereken değerleri hem ortaya koymakta,
hem de karşılaşılabilecek problemler için önceden açıklamalar yaparak, so­
runun ortaya çıkmasını engellemekte, buna rağmen oluşan problemleri de
çözmeyi amaçlamaktadır.
Kendisi mübîn, yani "apaçık" olan Kur'ân, aynı zamanda "açıklayıcı"
bir özelliğe de sahiptir. Bu nedenle onun beyân oluşuyla birlikte düşünül­
mesi gereken özelliklerinden biri de beyyine oluşudur. En'âm 6/'de de
geçen beyyine kelimesi, "delil, açık kanıt" anlamına gelmektedir. Kur'ân'm
delil oluşu, bu âyette hidayet (rehber) ve rahmet oluşuyla birlikte zikredil­
mekte, adeta yoldaki işaretleri gösterme misyonuyla buluşturulmaktadır.
Yola çıkanın rehbere ihtiyacı olduğu gibi, insanlık da hayat yolculu­
ğunda şaşmaz bir otoritenin rehberliğine ihtiyaç duymaktadır. İşte Kur'ân,
bu ihtiyacı karşılamak için bir beyyine ve beyân olarak insanlığa gönderilmiş
İlâhî bir yol işaretidir; bir rehberdir. Onun açıklayıalığı, muhtemel yol ka­
zalarım da önlemeyi amaçlamaktadır.
Kur'ân'm beyân oluşu, onun konuşmasıyla da yakından ilgilidir. Evet,
insanlar konuştuğu gibi Kur'ân da konuşur;21 üstelik onun konuşması sa­
dece ve sadece gerçeği ifade şeklinde gerçekleşir. Onda sapma ve eğrilme
yoktur; sahibini yanıltma ve yan yolda bırakma da yoktur.
İnsan olmaktan ve yarulabilirlilikten kaynaklanan hiçbir anza

20 Âl-i İmrân 3/ Benzer örnekler için bk. Nahl 16/89; Rahmân 55/4; Beyyine 98/1,4.
21 Zâriyât 51/23; Mü'minûn 23/ Bu âyetlerde sözü edilen kitap ve konuşma dünyada Kur'ân'la
ilgilidir; âhirette ise amel defteridir.
36 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

Kur'ân'da yer almaz. Kur'ân'm konuşması Yüce Allah'ın konuşması de­


mektir ve Yüce Allah da sadece gerçeği söyleyendir Kur'ân'm ifadesine
göre O'nun sözü gerçeğin ta kendisi olduğuna göre, ötesi şaşkınlıktır
Bütün bu sözlerimizin özeti şudur: Konuşmaktan maksat anlaşılmak­
tır. İnsanlar anlaşılmak için konuşurlar da, kâinatın sahibi Yüce Allah an­
laşılmamak için konuşmuş olabilir mi hiç? Kur'ân, beyândır; Yüce Allah
bununla insanlara seslenmektedir. Bize düşen görev de o sese ve sahibine
samimiyetle kulak vermektir.

8. ez-Zikrlet-Tezkiralez-Zikrâ
Daha önce çeşitli âyetlerin tefsirinde de ifade ettiğimiz üzere, Kur'ân'm
isimlerinden biri de "öğüt ve hatırlatma" anlamında zifcr, zikrâ veya tezki-
radiT.

Kur'ân'm zikr veya tezkira, yani "öğüt ve hatırlatma" oluşu, onun daha
önce insana bildirilmiş olmasını gerektirir. Nitekim insanlara bir şeyleri
hatırlatmak demek, onların daha önceden haberdar edilmişliği demektir.
Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz: Vahyin hatırlatıcılığı, onun fıtrata
uygun gerçekler içermesi demektir.
Fıtrat, yaratılışta inşam Yüce Allah'ın şekillendirdiği İlâhî programın
adıdır. Bütün değerler, fıtrata ilmek ilmek işlenmiştir, insandan istenen
de buna uygun tercihler ve tavırlar ortaya koyması, bir anlamda fıtratıyla
ters düşmemesidir. Fıtrata işlenen "Allah'ı tek ilâh olarak tanıma" imzası,
Kur'ân'm sunduğu hatırlatmaları fıtratın hiçbir şekilde yadırgamayacağını
ortaya koymaktadır, insan, daha önce aşina olduğu şeyleri duyunca onları
hatırlar ve zihninde herhangi bir çelişki ile karşılaşmaz.
"Zikir" ile "fıtrat" uyumu son derece önemlidir. Mutlak inkârcılar
hariç olmak üzere, eğer sunulan İlâhî bildirimler karşı taraftan red cevabı
alıyorsa, bilinmelidir ki ya yapılan sunumda bir yanlışlık vardır, ya da İlâhî
prensipleri doğru anlamada bir sorun yaşanmaktadır. İlâhî prensiplerin yer
aldığı Kuriân'ı Yüce Allah'ın bir kitabı, inşam ve onun fıtratını da diğer bir
kitabı olarak kabul ettiğimize göre, bütünüyle iki kitabm ve parça parça
âyetlerinin birbiriyle çelişmesi kesinlikle mümkün değildir.

22 Âl-i İmrân 3/


23 Yûnus 10/
GİRİŞ 37

Kur'ân, "insana gerçekleri ve Yüce Allah'ı hatırlatan" İlâhî kaynaklı


evrensel bir hitaptır, sesleniştir Bu ismi gereği Kur'ân, fıtrat sözleşme­
sinde gerçekleşen programın işletilmesi, akim yadırgamayacağı esaslarm
insana sunulması ve bütün varlıklarla ilgili görev ve sorumlulukların ken­
dilerine hatırlatılmasını ifade eder.

9. el-Hakk
Kur'ân, "gerçeği getiren ve gerçeği temsil eden" bir kitaptır Yûnus
10/32'de ifade dildiği üzere Hakk'tan öte geriye dalalet kalacağı için
Kur'ân'm hakkı temsil eden değer olduğu açık bir gerçektir. Kur'ân'm sun­
duğu bütün bilgiler, inananlar için tartışma kaldırmayacak netliktedir ve
gerçektir.

ıo. er-Rahmet
Kur'ân, "insanlığa ve kâinata merhameti tanıtan ve İlâhî rahmetin te­
cellisi olan" bir sesleniştir Bu yönüyle Kur'ân, merhametin kaynağı ve
sahibi olan Yüce Allah'ın insanlara rahmetinin sonucudur.

ıı. el-Hidâyet/el-Hüdâ
Kur'ân, "şaşkınlıktan gideren yol göstericilik" misyonuyla şekillendi­
rilen bir yol haritasıdırKur'ân'm yol göstericiliği ayırım yapmadan bütün
insanlan ilgilendirmektedir. Kur'ân hem hidayettir hem de hidayetin ilkele­
rini öğreten bir rehberdir.

24 Hûd 11/; Hıcr 15/6; 9; Nahl 16/44; Kehf 18/28; Tâhâ 20/99; Enbiyâ 21/24; 50; Furkaan 25/18;
29; Yâsîn 36/11; Sâffât 37/3; ; Sâd 38/8; 49; Zümer 39/; Fussdet 41/41; Zuhruf 43/5; 36; 44;
Necm 53/29; Mücâdele 58/19; Talâk 65/10; Kalem 68/51; Cinn 72/17; Müddessir 74/54; İnşân 76/29;
'Abese 80/
25 el-Hakk kelimesi Kur'ân'm ismi olarak oldukça fazla âyette kullanılmaktadır. Örnek için bk.
Bakara 2/91; ; ; Nisâ' 4/; Mâide 5/48; 83; 84; En'âm 6/5; Yûnus 10/; İsrâ 17/81; Zâriyât
51/23; Hadîd 57/
26 Örnek için bk. En'âm 6/; A'râf 7/52; ; Yûnus 10/57; Yûsuf 12/; Nahl 16/64; 89; İsrâ
17/82; Nemi 27/77; Kasas 28/43; Lokmân 31/3; Câsiye 45/
27 el-Hüdâ/el-hidâyet kelimesinin Kur'ân'm ismi olarak kullanıldığı âyeder için bk. Bakara 2/2,
97, , ; Âl-i İmrân 3/4, ; Nisâ' 4/; En'âm 6/88, 91, ; A'râf 7/52, ; Tevbe 9/33,
Yûnus 10/57; Yûsuf 12/; Nahl 16/64, 89, ; İsrâ 17/94; Kehf 18/55, 57; Tâhâ 20/; Nemi
27/2, 77; Kasas 28/43, 57, 85; Lokmân 31/3, 5, 20; Sebe' 34/32; Fussdet 41/44; Câsiye 45/11, 20;
Muhammed 47/25, 32; Feth 48/28; Necm 53/23; Saff 61/9; Cinn 72/
38 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

el-Büşrâ
Kur'ân, "sunduğu ilkelere uyanlar için âhirette cennet müjdesi veren"
bir mesajdırBu yönüyle Kur'ân, dünyada ilkelerine uyanlar için meleklerin
beraberliğini de müjdelemektedir.

el-Mev'ıza
Kur'ân, "bütün ilkelerinde öğüdü esas alan ve öğüdün nasıl verileceğini
öğreten" bir rehberdir Nasihat vermede en güzel metotların yer aldığı asıl
kaynak, Kur'ân'dır. Allah'a davet edenlerin, davette uygulayacakları yön­
temleri Kur7ân'dan öğrenmeleri gerekir.
Kuriân-ı Kerîm'in Kur'ân'da yer alan ve en çok gündemde bulunup in­
sanların gündelik hayatlarında bilip kullandığı isimlerini ana hatlanyla tanıt­
maya çalıştık. Şüphesiz bu konuda söylenmesi gerekenler bizim söyledikle­
rimizden ibaret değildir; sadece bazı hatırlatmalar yaparak Kur'ân hakkında
bir kanaat oluşturmaya gayret ettik.

B) KUR'ÂN-I KERÎM'İN KUR'ÂN'DAKİ


SIFATLARI
Kur'ân'ın yukarıda saydığımız isimlerinden ayrı olarak bazı sıfatları da
vardır. Şimdi de bunların bir bölümünü kısaca hatırlatmak istiyoruz.

1. el-Mübîn
Bu sıfat, Kur'ân'ın hem "apaçık" olduğunu, hem de "açıklayıcı" özelli­
ğini ifade ederKur'ân'ın isimlerinden olan el-beyân kelimesinin sıfat halidir.

2. el-Azîm

Bu sıfat, Kur'ân'ın yüce bir kaynaktan geldiğini, yüceliğini, yüce ha-

28 e l - B ü j â kelimesinin Kur'ân'ın ismi olarak kullanıldığı âyetler için bk. Bakara 2/97;
Nahl 16/89, ; Nemi 27/2.
29 e l - M e v ’ız a kelimesinin Kur'ân'ın ismi olarak kullanıldığı âyetler için bk. Bakara
2/; Âl-i İmrân 3/; Yûnus 10/57; Hûd 11/; Nahl 16/; Nûr 24/
30 e l- M ü b în sıfatının Kur'ân için kullanıldığı âyetler için bk. Nisâ' 4/; Mâide 5/15;
En'âm 6/59; Yûnus 10/61; Yûsuf 12/1; Hıcr 15/1; Şu'arâ' 26/2; Nemi 27/1, 75; Kasas
28/2; Yâsîn 36/69; Zuhruf 43/2; Dühân 44/2.
GİRİŞ 39

kikatler içerdiğini ve okuyup yaşayanını yücelteceğini hatırlatır Çünkü


onun yüceltilmeye ihtiyacı yoktur; kaynağı itibariyle zaten yücedir.

3. el-Hakîm
Bu sıfat, Kur'ân'ın hikmetlerle dolu esaslara sahip oluşunu ve onu
hakim olan Allah'ın gönderdiğini belirtir

4. el-Kerîm

Bu sıfat, Kur'ân'ın değerini ve muhataplarına sunduğu ikramların


kaynağını ifade eder

5. el-Mecîd
Bu sıfat, Kur'ân'ın yüceliğini, onur kaynağı oluşunu ve sahip çıkanı
onurlandıracağım ortaya koyar. Mecîd kelimesi, Kur'ân'm sıfatı olarak iki
âyette geçmektedir Bu kelime vahyin etkisini ifade etmek üzere "hem
özünde şerefli olan, hem de hayatını onunla inşa edene şeref ve onur katan"
anlamına gelmektir

6. el-'Azîz
Kaynağının Yüce Allah olması itibariyle Kur'ân 'azîz'dir Kur'ân
azizdir; çünkü izzet sahibi olan Yüce Allah'ın gönderdiği mesajdır.
Üstünlüğünü ve yüceliğini kaynağından almaktadır.

7. el-Münîr
Kur'ân "aydınlatıcı" oluşu itibariyle münfr'dir;37çünkü içerdiği esaslar
itibariyle cehalet, inkâr ve şirk karanlıklarım giderip yerlerim aydınlatan

31 e l-'A z îm sıfatının Kur'ân için kullanıldığı âyet için bk. Hıcr 15/
32 e l- H a k îm sıfatının Kur'ân için kullanıldığı âyetler için bk. AI-i İmrân 3/58; Yûnus
10/1; Lokmân 31/2; Yâsın 36/2.
33 e l- K e r îm sıfatının KuKân'ı nitelendiren kullanımlan için bk. Vâkı'a 56/
34 Kaaf 50/1; Burûc 85/
35 Mustafa İslâmoğlu, Hayat Kitabı Kur'ân Gerekçeli Meal-Tefsîr, İstanbul, , s. 'te 2. not.
36 Fussılct 41/
37 Âl-i İmrân 3/; Hacc 22/8; Lokmân 31/20; Fâtır 35/
40 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

bir mesajdır. Bu kelime aynı zamanda Ay'ın38 ve Hz. Peygamber'in35 de sı­


fatı olarak Kur'ân'da yer almaktadır.
Kur'ân'm bu sıfatlarından başka "ayetleri veya konulan birbiriyle
benzeşen" anlamında müteşâbih, "konuları eşi ya da zıddıyla ele alan veya
tekrarlayan" anlamında mesânî gibi başka sıfatlan da vardır Daha fazla
detaya girmemek için bu kadanyla yetinmek istiyoruz.
Kur'ân'm isimleri ve sıfaüan hakkında hatırlatmaya çalıştığımız bü­
tün bu bilgilerden sonra, şimdi de ele aldığımız isimleri ve sıfatlarından
hareketle Kur'ân'm tanımını yapalım.

C) KUR'ÂN-I KERÎM'İN TANIMI


Kur'ân'ı tanıtmayı amaçlayan eserlerin hemen hemen tamamında
Kur'ân'la ilgili pek çok tanım yapılmıştır. Bunlann içerisinde en yaygm ka­
bul görenini hatırlatarak farklı bir başka tanımı da biz yapmak istiyoruz.
"Kur'ân, Allah (cc) tarafından Cebrail vasıtasıyla mahiyeti bilinmeyen
bir şekilde son peygamber Hz- Muhammed'e (sav) indirilen, mushaflarda
yazılan, tevatürle nakledilen, okunmasıyla ibadet edilen, Fâtiha suresiyle
başlayıp Nâs suresiyle biten, benzerini getirmekten insanların ve cinlerin
âciz kaldığı Arapça mu'ciz bir kelâmdır."
Bundan ayn olarak Kur'ân, "âlemlerin Rabbi tarafmdan Cebrâil ara­
cılığıyla, uyarıcılardan olsun diye Hz. Peygamber'in kalbine apaçık bir
Arapça ile indirilen, mesajları önceki kitaplarda da bulunan, bir anlamda
onların toparlayıcısı konumundaki İlâhî bir kelâmdır."41
Yukarıda saydığımız isimlerin ve sıfatların anlamlarını esas alarak
Kur'ân'ı şöyle tanımlamamız mümkündür: Kur'ân, "düşünerek okunan,
okundukça ilkeleri uygulanmak zorunda olan (Kur'ân)", "İlâhî bir mektup
kimliğinde insanlara gönderilen (Kitâb)", "doğru ve yanlışı ortaya koyan ve
kendisiyle doğru ve yanlış ayırt edilebilen (Furkaan)", "cehalet karanlıkla­
rına karşı İlâhî aydınlığı getiren (Nûr)", "manevî cansızlığı ve anlamsızlığı
giderip hayata can ve anlam katan (Rûh)", "problemleri çıkmadan önce de
çıktıktan sonra da çözen, gönüllerdeki inançsızlık hastalığının şifası olan

38 Furkaan 25/
39 Ahzâb 33/
40 Zümer 39/
41 Şu'arâ' 26/
GİRİŞ 41

(Şifâ)", "açıklama yönüyle mesaj derinliğine sahip olup Yüce Allah'ın ken­
disini ifade etme aracı olan (Beyân)", "insanlığa gerçekleri ve Allah'ı hatır­
latan (Zikir)", "gerçeği getiren ve gerçeği temsil eden (Hakk)", "insanlığa ve
kâinata merhameti tanıtan ve İlâhî rahmetin tecellisi olan (Rahmet)”, "şaş­
kınlıktan giderecek şekilde bir yol göstericilik misyonuyla şekillendirilen
(Hidâyet)", "sunduğu ilkelere uyanlar için âhirette cennet müjdesi veren
(Büşrâ)", "bütün ilkelerinde öğüdü esas alan (Mev'ıza)", "hem apaçık, hem
de açıklayıcı olan (Mübîri)", "yüce bir kaynaktan gelen ve kendisi de yüce
olan ('Azım)”, "hikmetler içeren, içi dolu mesajlar getiren (Hakîm)”, "değe­
rin ve ikramın kaynağı olan (Kerîm)", "yüce, onur kaynağı ve sahip çıka­
nını onurlandıran (Mecîd)", kaynağı itibariyle her kelâmdan üstün (Azız)
ve içerdiği hakikatler itibariyle karanlıklan aydınlığa çeviren (Münîr) İlâhî
kaynaklı evrensel bir sesleniştir.

D) KUR'ÂN-I KERÎM NASIL OKUNMALI?


Yüce Allah'ın çeşitli isim ve sıfatlanyla tamttğı Kur'ân-ı Kerîm'i oku­
mayla ve onu anlamayla ilgili Kuriân'da yer alan üç kavramı kısaca ele al­
mak istiyoruz.

* Tilâvet, Kıraat ve Tertîl K a v ra m la n n ın A n la m la n


l. Tilâvet
Dilimize "okumak" diye tercüme edilen tilâvet, "lafızlan arka arkaya
dizmek, tekrar etmek, aktarmak, gereğini yapmak, takip etmek" anlam­
larına gelmektedir. Tilâvetin "takip etmek" anlamı, Hûd 11/17 ve Şems
91/2'deki telâ fiilinin kullanımlarında da görülmektedir. Bu iki âyetten özel­
likle Şems sûresinde olanı çok ilginç mesajlar içermektedir. Ay, Güneş'i na­
sıl takip ediyorsa, Kur'ân'ı okuyan ve kendisine Kur'ân okunan kimse de
Kur'ân'ı takip etmelidir. Bir anlamda onun hükümlerini, ilkelerini, dünya
ve ahiret görüşünü hayatının vazgeçilmezi yapmalıdır. Bu şekilde Kur'ân
okuyan kişi aklım ve gönlünü Kur'ân'ın yörüngesine koyacaktır. Ay'ın
Güneş'i takibinin en önemli sonucu, hem kendisinin aydınlanması hem de
ışığını alıp başka taraflara yansıtmasıdır.
İşte tilâvet denen okuyuşta, bir taraftan Kur'ân'ı takip etmek ve onun
ilkelerini uygulamak vardır; diğer taraftan da onun ışığını alıp insanlığa
yansıtmak anlamı vardır. Işığı yansıtabilmek için önce aydınlanmak gere­
kir. Kendisi aydınlanmadan başkasını aydmlatmak mümkün değildir. Bu
nedenle Yüce Allah, insanoğlunun aydınlanmasını Kur'ân ile iletişim şartı­
42 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

na bağlamıştır. Demek ki tilâvet, sadece okumak, tekrarlamak veya aktar­


mak değil, aynı zamanda okunanı uygulamaktır.

2. Kıraat
Kıraat, tilâvetten farklıdır ve ondan daha geniş bir anlam alanına sa­
hiptir. Çünkü kıraat, tilâvete göre daha entelektüel bir okuma faaliyetidir.
Bu yüzden Kur'ân okunurken Şeytan'dan Yüce Allah'a sığınmanın emre-
dildiği Nahl 16/98'de tilâvet değil, kıraat kelimesi kullanılmaktadır. Şeytan,
Kur'ân'ı anlama çabasma yönelik kıraati saptırır, tilaveti değil

3. Tertîl
Türkçeye "okumak" şeklinde çevrilen diğer bir kelime de tertildir.
Furkaan 25/32 ve Müzzemmil 73/4'te de geçen bu sözcük, "özümseyerek,
hissederek, yüreğinde duyarak, vahiy ile adeta bütünleşerek yavaş yavaş
okumak" demektir. Buradan anlaşılıyor ki Kur'ân'ı okumak, onu önce di­
liyle telaffuz etmeyi (tilâvet), ardından anlamayı (kıraat) ve peşinden de sin-
dire sindire okumayı (tertîl) gerektirmektedir.
Şöyle bir sıralama yaparsak bu üç kavramın aralanndaki farkı ortaya
koymuş olacağız: Tilâvet dilin, kıraat aklın ve zihnin, tertîl ise kalbin ve gön­
lün okumasıdır. İdeal okuma bu üçünü de içermelidir. Çünkü bunlar ger­
çekleşince onunla aydınlanmış gönül, Kur'ân'ı eylemlere de yansıtacaktır.
Bu üçü de okumanın içinde olmalıdır; bunlardan herhangi biri yok­
sa okuma eksik kalır. Bütün bu özellikleri düşündüğümüzde Kur'ân'ı ağır
ağır, yavaş yavaş, hissede hissede, sindire sindire okumanın niçin emre-
dildiği daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Yüce Allah, Müzzemmil
sûresinde Kur'ân'ın tertîl üzere okunmasını emretmekte, gerekçesini de
vahyin mesaj, içerik ve sorumluluk ağırlığına bağlamaktadır Aynı şekil­
de Furkaan sûresinde inkârcılara cevap olmak üzere Kur'ân'ın peyderpey
indirilmesi ve tertîl üzere okunması da, gönlün inşası ve motive edilmesi
olarak belirlenmektedir Kur'ân-gönül ilişkisini doğru kurabilmek için
Kur'ân'ı yüzünden okumak yeterli olmaz; onu kalbin derinliklerinde his­
sederek okumak gereklidir. Yürekten okunan Kur'ân'ın yürekleri okuyaca­
ğında ve hayatı programlayıp inşa edeceğinde şüphe yoktur.

42 İslâmoğlu, age. s. 'da 7. not.


43 Müzzemnul 73/
44 Furkaan 25/
GİRİŞ 43

İndirilişi 23 yılda peyderpey gerçekleşen Kur'ân'm, okıınuş şekli de


kıraat, tertîl ve tilavet içerikli olarak gerçekleştirilmelidir. Sadece fertlerin
kendi özel okumalarında değil, İsrâ sûresinde belirtildiği gibi, başkalarına
okunmasında da takip edilmesi istenen yol aynıdır Kur'ân, Yüce Allah'ın
istediği şekilde okunursa ölü hayat dirilecektir Cansız duran dağlar gibi,
insanın ölü olan manevî dünyası manen canlanacaktır. Böylece, Allah'a
duyduğu saygı nedeniyle boyun büküp O'nun yüceliği karşısında küçük­
lüğünü lisân-ı hal ile ve iradeli seslenişiyle itiraf edecektir
Yakın geçmişte ve şimdilerde Müslümanların büyük çoğunluğu,
Kur'ân'ı anlamadan veya ölülere okumayla ya da namazlan olabilecek ka­
dar zamm-ı sûreyle yetinmektedirler. Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı anlama­
dan okumak da, okumasını bilmeyenlerin Kur'ân sahifelerine bakması da
ibadettir. Ancak bilinmelidir ki, Kur'ân'm asıl indiriliş gayesi bu ikisi de
değildir. Asıl gaye, onun nûruyla buluşmaktır. Onun ışığından yararlan­
mak ise, sunduğu ilkeleri yaşamakla mümkündür.
Kur'ân'ı olması gerektiği gibi okumamak, "şeklen okuyarak" da olsa
maalesef insanımızı ondan hicret ettirmekte, ayn düşürmektedir. Hz.
Peygamber'in mahşerdeki "Ey Rabbim, kavmim Kur'ân'ı terk edilmiş
bıraktı"48 şeklindeki şikâyeti, kanaatimizce günümüz Müslümanlannı da
çok yakından ilgilendirmektedir. Hem bu şikâyetten uzak kalmak, hem de
Kur'ân'm sunduğu aydınlıkla buluşmak için Yüce Allah bu son mesajma
nûr adını vermiştir. Kur'ân'm nûrunu tanımayanlar, asıl gerçeği kaybettik­
lerini fark edemeyenlerdir.
Müslümanlar, başkalarının karanlıklarıyla uğraşıp zaman ve enerji
kaybetmemelidirler. Yapmalan gereken şey, Kur'ân güneşinin doğmasını
sağlamalandır. Onun güneşi doğunca, zaten cehalet karanlıklan kendili­
ğinden yok olacaktır. "De ki: Hakk geldi; bâtıl yok oldu"49 ifadesinde söy­
lenmek istenen de budur. Müslümanın görevi, hakkın doğmasını sağlamak
için çalışmaktır.
Kur'ân'm nûru, kâinata renklerini kazandırmaktadır. O renkleri
fark etmemizi sağlayacak vazgeçilmez değer nûr olduğu için Yüce Allah,
Kur'ân'm isimlerinden birini de nûr olarak belirlemektedir.

45 İsrâ 17/
46 Enfâl 8/
47 Haşr 59/
48 Furkaan 25/
49 İsrâ 17/
44 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

Şimdilerde Kur'ân okuyup da kılı bile kıpırdamayan insanların du­


rumu şöyle açıklanabilir: Okuyanlar ve dinleyenler metni anlamıyorlarsa
orada tam bir etkilenmeden söz edilemez. Ses güzelliği ve makam incelik­
leriyle sınırlı kalan okuma ve dinlemeler, asıl mesajm farkına varılmasının
önünde maalesef engel olmaktadır. Kur'ân'm gönderilme nedeni ve içeriği
insanların dikkatine sunulmadan, hakikat yolunda almabilecek herhangi
bir mesafeden de söz edilemez. Hele hele onunla ilişkiyi mezarlıklarda ölü­
lere okumak şeklinde belirleyince esasında sözün bittiği yere geldiğimiz
aşikârdır. Akif bu durumu ne de güzel ifade etmişti:
Ya açar bakanz Nazm-ı Celîl'in yaprağına,
Ya üfler geçeriz bir ölünün toprağına,
inmemiştir hele Kur'ân, bunu hakkıyla bilin;

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.


Bu nefis tespitin sonrasında Akif, Kur'ân'la iletişimimizde yaşadığımız
sıkıntının sebebi bağlamında 5 noktayı hatırlatmaktadır: "Sorumluluktan
kaçma, tenbellik, cahillik, tefrika ve ye's yani ümitsizlik." Bu tespitlerin son
derece önemli ve yerinde olduğunu beyan ederek konuyu toparlamak isti­
yoruz.

E) KUR'ÂN-I KERÎM'IN "MÜFESSER" VE


"MÜFESSİR" OLUŞU
Kur'ân âyetleri birbirinin tefsiridirler. Bir yerde az, öz veya kısa ge­
çen bir mesele, bir başka yerde daha uzun ve geniş olarak ele alınmış ola­
bilir. Konulan eşiyle ve zıddıyla ele alması anlamında Kur'ân mesânf dir;
âyetlerinin birbiriyle benzeşmesi açısından ise müteşâbih'ür. Bu iki kavram
her ne kadar daha farklı şekillerde yorumlansa da Kur'ân'm doğru anlaşıl­
masında bu anlamları da içerdiklerinde hiçbir şüğhemiz yoktur.
t
Bu nedenle Kur'ân, sadece müfesser yani açıklanan, yorumlanan veya
izah edilen bir kitap değildir, aynı zamanda müfessirdiı, yani açıklayan ve
izah eden bir kitaptır da. Bu durum Kur'ân'm mübîn oluşunun da gereğidir.
Çünkü mübîn kelimesinin asıl anlamlarından biri de "açıklayıcı" demektir.
Kur'ân'm "apaçık" olmasmı sağlayan en önemli etken onun kendi kendisi­
ni açıklıyor oluşudur.
GİRİŞ 45

Bu husus Kur'ân'da özellikle şöyle ifade edilmektedir: "Elif, lâm, râ.


Bu kitabm âyetleri sapasağlam koruma altma alınmıştır ve her şeyi bilen
ve her hükmünde isabetli olan (Allah) tarafından açıklanmıştır."™ İşte bu
âyette sözünü ettiğimiz husus çok açık bir şekilde dile getirilmektedir.
Kur'ân âyetleri bizzat Yüce Allah tarafından açıklanmıştır. Bize düşen gö­
rev, hangi âyetin hangi âyeti açıkladığım bulmaya çalışmakbr. Kur'ân'ın
Yüce Allah tarafından açıklanmasının gerekçesi ise "Allah'tan başkasına
kulluk yapmamak" şeklinde belirlenmiştir

Demek ki Yüce Allah kendisinin açıkladığı kitabını O'nun dediği gibi


değil de başkalarının yorumlaması girişimleri adeta onlara kulluk gibi ta­
nıtmaktadır. Sonuçta Tevbe 9/30'da bildirilen şu âyet gündeme gelmekte­
dir: "Allah'ın peşi sıra, hahamlarım ve rahiplerini, bu arada Meryem oğlu
Mesih'i rabler edindiler. Oysaki tek bir ilahtabn başkasma asla kulluk etme­
mekle emrolunmuşlardı. O'ndan başka ilâh yoktur; onların ortak koştukla­
rı şeylerden de beri ve yücedir."

İşte bu âyetin izahı bağlammda Taberî'nin naklettiği bir rivayette


Adiyy b. Hâtem Hz. Peygamber bu âyeti okuduğunda "Ama biz onlara
tapmıyorduk ki!" diye itiraz eder. Hz. Peygamber şu cevabı verir: "Siz on­
ların haram kıldığım haram, helal kıldığını da helal bilmiyor muydunuz?
İşte bu onları rab edinmektir." Hz. Peygamberim yaptığı bu izahın üzerine
söylenecek başka bir söz yoktur. Bu çok önemli hataya düşmemek için naçi­
zane biz de Kuriân'ı kendi görüşlerimizle değil, Kur'ân'ı Kur'ân âyetleriyle
anlamaya çalışıyoruz.

Meselâ Fâtiha'da üç kelimelik bir âyet (mâliki yevmi'd-dîri), İnfitâr'da üç


müstakil âyete dönüşmektedir. Fâtiha 6'da en'amte 'aleyhim "nimet verilen­
ler" şeklindeki iki kelimelik ifadp, Nisâ' 4/69'da uzunca bir âyete ve detaya
kavuşturulmaktadır. Bunun örnekleri Kur'ân'da oldukça fazladır.

Bu çalışmamızda Kur'ân'ın bu yönünden olabildiğince yararlanacak


ve İlâhî kelamın maksatlarım anlamaya ve ortaya koymaya çalışacağız.

50 Hûd 11/1. Benzer bîr âyet için bk. Fussılet 41/3.


51 Hûd 11/2.
46 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

F) ÂYET VE SÛRELERİN GENEL ÖZELLİKLERİ


1. Kur'ân metninin unsurları âyetlerdir. Mevcut Kur'ân nüshalarında
Kur'ân'm âyet sayısı -Besmeleler hariç- 'dır; Besmeleler dâhil bu sayı
'dir. Fâtiha'runbaşmdaki Besmele genellikle sûrenin ilk âyeti kabul edil­
diği ve Tevbe sûresinin başında da Besmele bulunmadığı için Kur'ân'daki
Besmele sayı farkı sanıldığı gibi sûre sayısı gibi değil, 'dir.
Ayet sayışırım olduğu oldukça yaygın bir kabule sahiptir.
Buradaki sayı farkı âyetlerin veya kelime ya da cümlelerin farklı sayıda
oluşundan kaynaklanmamaktadır. Mesele bazı âlimlerin bazı uzun âyetleri
birkaç âyet, bazı kısa âyetleri birleşik sayarak tek âyet kabul etmeleri nede­
niyledir. Dünya üzerinde mevcut Kur'ân nüshalannm hiçbirinde Kur'ân
âyetleri, kelimeleri ve cümleleri bakımından hiçbir fark yoktur. Aradaki
rakam farkı âyet numaralandınlmasındaki farklı tekniklerden kaynaklan­
maktadır.
2. Bilindiği üzere Kur'ân sûreden meydana gelmiş bir kitaptır.
Sûreler, indiriliş zamam ve âyet sayıları esas alınarak farklı şekillerde isim­
lendirilmişlerdir. Sûrelerin Hicretten önce indirilenlerine Mekkî, hicret son­
rası indirilenlerine ise Medenî denir. Bu isimlendirmede muhataplar veya
indiriliş yeri değil, tarih yani "hicret" esas alınmıştır.
Bazı âlimler sûrelerin indiriliş yerine göre Mekke'de indirilenlerine
Mekkî, Medine'de indirilenlerine ise Medenî demişlerdir. Aynca muhatap­
lar ve ele alman konular dikkate alınarak müşriklere hitap eden sûrelere
Mekkî, kitap ehline ve münafıklara hitap edenlerine ise Medenî ismi ver­
mişlerdir. Ancak bu iki yaklaşım bütün sûreleri içermediği için ilk görüş
daha çok kabul görmüştür; bizim kanaatimiz de aynı yöndedir.
3. Sûreler uzunluklarına, yani âyet sayılarına göre de isimlendirilmiş­
lerdir. Fâtiha'dan sonraki uzun sûrelere es-Seb'u't-Tıvâl (Bakara, Al-i İmrân,
Nisâ', Mâide, En'âm, A'râf, Enfâl-Tevbe), âyetleri 'den fazla veya bu ci­
varda olanlara el-Miûtı, âyet sayısı 'den az olanlara el-Mesârıî, daha da
kısa olanlara ise el-Mufassalûn adı verilmiştir.
Bu son grup (Kaaf-Nâs arası sûreler) de kendi içinde el-Mufassalu't-
Tıvâl (nispeten uzun olan kısa sûreler), el-Mufassalu'l-Evsat (orta uzunlukta­
ki kısa sûreler) ve el-Mufassalu'l-Kısâr (en kısa olanlar) diye üçe ayrılmıştır.
Bizim bu çalışmamız ilk etapta el-Mufassalûn, yani "kısa sûreler"i içermek­
tedir. Bunlar bitince diğer sûreleri de inşallah incelemeye gayret edeceğiz.
g ir iş 47

4. Sûrelerin her birinin de ayn ayrı isimleri vardır. Bazen "Fâtiha,


Bakara, Nisa, Mâide, En'âm, A'râf, Enfâl, Tevbe, Nahl, İsrâ, Enbiyâ, Hacc,
Mü'minûn, Nûr, Furkaan, Kasas, Secde, Ahzâb, Fâtar, Sâffât, Mü'min,
Fussılet, Kıtal, Feth, Kamer, Rahman, Vâkı'a, Mücâdele, Mümtehme,
Cum'a, Münâfikuun, Talâk, Tahrîm, Mülk, Kalem, Cinn, Kıyâmet, İnşân,
Murselât, Nebe', Tekvîr, Infitâr, Mütaffifûn, İnşikaak, Fecr, Beled, Şems,
Leyi, Duhâ, İnşirah, Kadr, Beyyine, Zilzâl, 'Asr, Hümeze, Kâfirûn, Nasr,
Mesed, Dılâs, Felak ve Nâs" sûrelerinde olduğu gibi sûrenin içerdiği konu
esas alınmıştır.
Bazen "Âl-i İmrân, Yûnus, Hûd, Yûsuf, İbrâhim, Hıcr, Kehf, Meryem,
Rûm, Lokmân, Sebe', Ahkaaf, Nûh, Fîl, Kureyş" sûrelerinde olduğu gibi ele
aldığı kıssa nedeniyle bir peygamber veya kavim ismi dikkate alınmıştır.
Bazen "Ra'd, Şu'arâ', Nemi, 'Ankebût, Zümer, Şûrâ, Zuhruf, Dühaan,
Câsiye, Hucürât, Zâriyât, Tûr, Necm, Hadîd, Haşr, Saff, Teüğâbün, Hâkka,
Me'âric, Müzzemmil, Müddessir, Nâzi'ât, 'Abese, Burûc, Târik, A'lâ,
Ğâşiye, Tin, 'Alak, 'Âdiyât, Kaari'a, Tekâsür, Mâ'ûn, Kevser, ilginç bir keli­
me bu isimlendirmede esas olmuştur. "Tâhâ, Yâsîn, Sâd ve Kaaf" örnekle­
rinde olduğu gibi sûre başlarındaki "kesik kesik, hecelenerek okunup hare-
kelendirilmeyen" mukatta'a harfleri isim olarak verilmiştir.
"Mü'min-Ğâfir, Tebbet-Mesed, Muhammed-Kıtâl, Fâtır-Melâike"
sûrelerinde olduğu gibi bazı sûrelerin birden çok ismi olduğu gibi, "Bakara
ve Al-i İmrân" için Zehrâvân, "Felak ve Nâs" için Mu'avvizetân dendiği gibi
bazen iki sûrenin tek adı da olmuştur.
5. Mekkî sûrelerde genellikle Allah'a ve âhirete iman konulan işlen­
mektedir. Geçmiş milletlerin kıssalanna ve kâinat kitabının âyetlerine ge­
nellikle bu sûrelerde yer verilmektedir. Bu çalışmalanmızda inceleyeceği­
miz sûrelerde geniş çaplı kıssalar yoktur. Onlar daha uzun sûrelerde ele
almmaktadır.
Medenî sûrelerde ise genellikle ibadet, hukûkî içerikli konular, birey­
sel, toplumsal ve toplumlararası ilişkiler, onlara yönelik çözüm yolları ile
suç-ceza meseleleri konu edinilmektedir. Tabii ki Mekkî sûrelerin konula­
rına Medenî sûrelerde, Medenî sûrelerin konulanna da Mekkî sûrelerde
zaman zaman yer verilmektedir. Bu anlamda sûrelerde ele alınan konular
standart değildir.
Mekkî sûrelerde daha çok iman binasının temelini oluşturan esaslar
açıklanır. Ele aldığımız bu kısa sûrelerde gözlemlenen konular bu çerçeve­
48 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

dedir. Temeli anlamadan ve asıl değerleri kavramadan yapılacak yorumlar


temelsiz kalacaktır.
6. Mekkî sûrelerin üslubu genellikle kısa âyetler ve kısa cümleler şek­
lindedir. İfadeler kısa olsa da anlam ve mesajların uzun, çaplı ve evrensel
içerikte oluşu, bizi bu çalışmayı yapmaya yönlendirmiştir. Bir, iki veya üç
kelimeden oluşan nice âyetler vardır ki mesajları sayfalar veya ciltler dolu­
su olabilmektedir.

Mekkî sûrelerde "îcâz" esasbr. îcâz, Türkçemizde de kullandığımız


"özlü söz" anlamında "vecîze" ile aynı kökten gelmektedir. îcâz, "bir sözü
kısa tutmak" demektir. Bu yapısı gereği kısa âyetler veya kısa âyetli sûreler
geniş anlam dünyasına sahiptir.
Medenî sûrelerin ifade özelliğini ise "sözün, bir maksat için ve bile­
rek uzatılması" demek olan itnâb veya tatvîl oluşturur. Hem îcâz, hem de
itnâb özelliğine sahip olan bütün âyetler ve sûreler i'câz içerir. I'câz, "âciz
bırakmak" anlamıyla Kur'ân'm bütününün "mucize" oluşunu belirtir.
Kur'ân'da meydan okuma âyetleri52 de onun mucizeliğini ispata yönelik
mesaj içerirler.
7. Bu çalışmamızda inceleyeceğimiz sûrelerde ağırlıklı olarak "tevhîd,
nübüvvet ve âhiret" konuları gündeme getirilmektedir. Bu yapısı gereği
sûrelerin hacimleri küçük olsa da mesajları büyük ölçüde ve genel hatlany-
la Kur'ân bütünlüğünü yansıtacak niteliktedir. Bir âyet, pek çok âyete ışık
tutmakta, bütünüyle Kur'ân adeta harmanlanmaktadır.
8. Kur'ân'da konular, Kur'ân geneline serpiştirilerek ele alınır.
Dolayısıyla hemen hemen her âyetin diğer âyetlerle anlam ilişkisi vardır.
Bu özelliği Kur'ân'm "müteşâbih", yani birbirine benzeyen, birbiriyle ben­
zeşen âyetlerden oluşmasından kaynaklanmaktadır. Kur'ân'm bir konu
hakkmdaki mesajı, ancak bütünüyle bilinmesiyle anlaşılabilir. Parçacı yak­
laşımlarla Kur'ân hakkında fikir beyan etmek doğru değildir. Kur'ân'm bir
sûresini tanımak için bütün sûrelerini bilmek gerekir. Bütün bilinmeden
parçalarla hüküm verilmemelidir.

52 İniş sırasına göre "meydan okuma" âyetleri için bk. (Yaklaşık sürelik meydan okuma için
bk. İsrâ 17/88; 10 sürelik için bk. Hûd 11/13; 1 sürelik için bk. Yûnus 10/38; Bakara 2/ Tûr 52/34).
g ir iş 49

G) METODUMUZ
1. Bu çalışmamızda Hûd 11/1 ve Fussılet 41/3 gereği "Kur'ân'ın Kur7ân
ile Tefsiri Metodu"nu, yani âyetleri yine âyetlerle izah etme tekniğini kul­
lanmaya çalışmaktayız. Zaman zaman hadis-i şeriflere başvurduğumuz
gibi, yeri geldiğinde ve sıklıkla geçmişteki ve günümüzdeki âlimlerimizin
görüşlerine müracaat etmekteyiz. Onların ufuk açıcı yorumlarından yarar­
lanmayı, sadece bir kadirşinaslık anlamında değil, aynı zamanda zorunlu­
luk olarak uygulamaktayız.
2. Teknik olarak, öncelikle ele aldığımız sûrelerin genel bir tanıtımı­
nı yapmaktayız. Daha sonra sûrenin metnini, peşinden de topluca mealini
vermekteyiz. Tefsir kısmında ise âyetleri konu konu bölerek, birbiriyle ilgili
olanlarını anlam bütünlüğünü bozmayacak şekilde ayrı başlıklarda gruplar
halinde incelemeye gayret etmekteyiz.
3. Sûrelerin birbiriyle konu ve anlam ilişkisini belirlemeye de çalış­
maktayız. Buradaki amacımız, sûrelerin dizilişinde herhangi bir rastgeleli-
ğin olmadığını, aralarında bazen çok açık, bazen de çok ince konu birlikte­
liğinin bulunduğunu ortaya koymaktır.
4. Sûre başlarına yazdığımız rakamlar sûrelerin resmî sıralamadaki
yerini göstermektedir. Sûrelerin indiriliş sırası hakkmda genel bir kabul
olmadığı için herhangi bir sıra numarası vermedik. Bunun yerine sûreyi
tanıtırken indiriliş sırası hakkmda da bilgi vermeye çalışmaktayız.
5. Kur'ân çalışmalarında ince sesli veya kaim sesli harflerin uzatılması
ihtiyacı vardır. Bu nedenle ince seslilerin uzatılmasında sesli harfin üzerine
uzatma işareti koymayı, kaim seslilerin uzatılmasında ise ilgili sesli harfi
iki kez yazmayı tercih ettik. Furkaarı kelimesi örneğinde söyleyecek olursak,
kaf harfi kaim sesli olduğu için onun uzatılmasında â harfinin üzerine uzat­
ma koymadık; çünkü bu tür kelimelere aşina olmayanlar bunu okurlarken
kelimenin kafh mı yoksa kâflı mı olduğunu bilemezler ve hatalı anlamalara
neden olunur. Bu sıkıntıyı gidermek için ilgili kelimelerdeki uzatmayı sesli
harfi iki kez yazarak göstermeyi tercih ettik. Kaf-kâf, tâ-tı, dâl-dâd, zel-zı, sîn-
sâd, hâ-ha, hâ-hı harflerinde kalın seslileri bu yöntemle yazdık.
6. Çalışmamıza Fâtiha'dan başladık. Çünkü Kur'ân'ın bütünüyle ve
aynı anda indirilen ilk sûresi Fâtiha'dır; âyet sayısı da azdır. Ayrıca Fâtiha
sûresi, Kur'ân'ın özü, özeti, girişi, önsözü veya projektörüdür. Kur'ân'ın
hemen her konusuna dair genel bir içerik arz eder. Hemen hemen her âyeti,
hatta her kelimesi Kur'ân'da pek çok âyetle ince ve derin bir anlam ilişkisi­
50 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

ne sahiptir. Fatiha, gündelik beş vakit namazın her rekâtının vazgeçilmez


esası olarak günümüzü ve her anımızı kapsamaktadır. Fâtiha'mn anlamı­
nı ve diğer sûre ve âyetlerle olan anlam ilişkisini bilenler, onun Kur'ân'm
anası olduğunu rahatlıkla farkedebileceklerdir. Biz de bu nedenlerle önce
Fâtiha'dan başladık.
7. tik ciltte Fâtiha dâhil A'lâ'dan Nâs'a kadarki 29 sûreyi incele­
dik. ikinci ciltte Nebe'den Târık'a kadarki 9 sûreyi, üçüncü ciltte ise
Müzzemmil'den Murselât'a kadarki 5 sûreyi incelemeye çalıştık. Bu ça­
lışmayı inşallah bu sistemle devam ettirmeye gayret edeceğiz. Bütünü 23
yılda indirilen Kur'ân'm anlaşılabilmesi için uzun çalışmalar ve mesailer
gerektiği açıktır. Bu nedenle her cüzü iki ciltte toparlamaya ve mesajı na­
sıl anladığımızı ortaya koymaya çalışacağız. Çalışmamızda incelediğimiz
sûrelerdeki âyetlerin diğer âyetlerle anlam ilişkisini ve sûrelerin insanlığa
sunduğu mesajın güncel olarak nasıl anlaşılması gerektiğini belirlemeye
gayret etmekteyiz. Daha sonra aynı metodu uygulayarak diğer sûreleri in­
celemeye çalışacağız.
8. İlk baskıda kısa sûreleri ayrı bir kitap olarak seçmemizin başka bir
nedeni de şudur: Müslümanlar büyük çoğunlukla namazlarında bu sûreleri
okurlar ve bu sûrelere "namaz sûreleri" adım verirler. Bu isimlendirme as­
lında büyük bir hatadır. Fâtiha hariç, diğer sûrelerin belirli birkaçım nama­
za özel görmek doğru değildir. Her âyet veya sûre namazda okunabilir;
hatta okunmalıdır. Ancak, bu herkes için mümkün olmayacağından biz de
öncelikle namazlarda okunan bu sûrelerin anlamlarını inceleme konusu
yaptık.

H) AMACIMIZ
Yüce Allah'ın rızasını kazanma şeklindeki asıl gayemize ilaveten bu
çalışmayı yapmadaki amacımız, İlâhî hitabı anlamaya çalışıp onun güne,
ana ve hayatımıza dair mesajlarıyla buluşmaktır. Bu doğrultuda onu tarihe
gömülmüşlükten kurtarıp güne getirmek, sadece okunmasıyla yetinmeyip
anlamım kavramak çok önemlidir. Bunun ötesinde onu hayata yansıtma­
nın asıl erdem olduğunu ortaya koymak, dolayısıyla aydınlık mesajıyla
insanımızın daha yalandan buluşmasına katkı sağlamak da ihmal edilemez
ve ertelenemez gayemizdir. Her şeyden öte, elbette yüreğimizdeki Kur'ân
sevgisi nedeniyle Kuriân talebesi olma arzumuz da daima bizim için bir
şevk ve heyecan vesilesidir. Çünkü şereflerin en yücesi Kur'ân'm kazan­
dırdığıdır.
GİRİŞ 51

"Yeryüzündeki ağaçlar kalem olsaydı, deniz de mürekkep, arkasın­


dan ona yedi deniz daha katılsaydı, yine de Allah'ın kelimeleri (insanlığa
sunduğu hakikatler veya kâinata koyduğu prensipler) bitmezdi. Allah üs­
tündür, hükmünde hikmet sahibidir."53 "De ki, eğer Rabbimin kelimelerini
(yazmak ve saymak) için deniz mürekkep olsaydı, bir o kadar daha da ge-
tirseydik, Rabbimin kelimeleri tükenmeden deniz tükenirdi."54

Bu iki âyette Yüce Allah'm âyetlerinin, kelimelerinin ve sunduğu haki­


katlerin sonu gelmez sayıda ve derinlikte olduğu ifade edilmektedir. Bizler
naçizane, deniz olmak bir yana, o hakikatler karşısında bir damla olabilsek,
bu durum mutluluk olarak bize fazlasıyla yetecektir. Çünkü İlâhî kelamı
anlamada ortaya koyduğumuz çabalar, İlâhî mesajla buluşma irademiz,
Allah'ın Kitâbı'yla konuşma, onu konuşma, konuşturma, yaşama ve çevre­
ye anlatma gayretlerimiz hayat gayemizdir.

Hz. Peygamber'in ifadesiyle, "Allah'ın kelamının diğer sözlere üstün­


lüğü, Yüce Allah'm, yaratıklara olan üstünlüğü gibidir." Sözün en güzeliyle
konuşmak, Gerçek Güzel'i konuşmak, Gerçek Güzel ile konuşmak demek­
tir. Yine Peygamberimizin ifadesine göre, "Her kim Rabbi ile konuşmak
istiyorsa Kur'ân okusun." Bizim için mutlulukların en büyüğü, hiç şüphe
yok ki bu olacaktır. Bu yolda, inançlı kardeşlerimizin duası büyük bir moral
desteğidir ve İlâhî nzayı kazanmanın vesilesidir.

Dualann eksik edilmemesi niyazımızı yineliyoruz. Yüce Allah, bizleri


kulluğuna kabul etsin; Kitâb'ım anlamada muvaffak kılsın; âhirette ödülle­
rin en büyüğü olan rızasına bizleri de katsm; O'ndan ve Rasûlünden ayn
kalmamayı lütfetsin. Azabmdan korunmayı nasip eylesin; O'ndan ayn kal­
manın vereceği derin hasretlerden bütün inananlan ve dolayısıyla Kur'ân
talebesi olmak için çalışan bizleri muhafaza buyursun.

53 Lokman 31/
54 Kehf 18/
1. F Â T İH A S Û R E S İ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


Fâtiha sûresi Mekke'de indirilmiştir55ve 7 âyettir. Daha önceden çeşitli
sûrelerinin ilk grup âyetleri indirilmiş olsa da, bütünüyle ilk indirilen sûre
Fâtiha'dır. "Hamd", "tevhîd ilâm" ve "dua" konularından oluşmakta, bu
yapısıyla bütünüyle Kuriân'ı özetlemektedir.

A) FÂTİHA'NIN İSİMLERİ
Fâtiha'nın Fâtihatü'l-Kitâb "Kitabın başı, açılışı, girişi", Sûretü'l-Hamd
"övgü sûresi", Ümmü'l-Kur'ân "Kur'ân'm anası, özü", Ümmü'l-Kitâb "Kitabın
esası, anası", Esâsü'l-Kur’ân "Kur'ân'm aslı, temeli", eş-Şifâ' "manevî hasta­
lıklara ve inançsızlıklara şifa", el-Vâfiye "yeterli olan", el-Kâfiye "yeterli, ta­
mam", el-Kenz "hazine", es-Salât "namaz, dua", Sûretü'd-Du'â' "dua ve iltica
sûresi", es-Süâl "istek, talep", eş-Şükr "şükür", es-Seb'u'l-Mesânt "tekrarla­
nan yedili" gibi isimleri vardır Bu isimlerin her biri Fâtiha için uygundur
ve Fâtiha ile anlam ilişkisine sahiptir. Bunlardan, özellikle es-Seb'u'l-Mesânî
"tekrarlanan yedili" ismi hakkında kısaca bilgi vermek istiyoruz.

55 Fâtiha sûresinin Medine'de indirildiği görüşü de ileri sürülmüştür. Ancak sûrenin Hıcr
sûresinden önce indirildiği ve ilk dönemlerinden itibaren namazlarda okunduğu gerçeği, bu id'
diayı geçersiz kılmaktadır. Ayrıca Fâtiha'nın hem Mekke'de hem de Medine'de iki kez indirildiği,
kendisine el-Mesânî denmesinin nedeninin bu olduğu da iddia edilmiştir. Bu iddia da doğru
olamaz. Çünkü sûrenin üslubu, içeriği ve Kur'ân'da bir defa yer almış olması, indirilişinin birden
çok olmasına engeldir. Kaldı ki iki kez indirilseydi iki kez yazdınlırdı; zira birden çok indirilip
indirildiği kadar yazdırılan âyetler Kur'ân'da vardır.
56 Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer Fahruddîn er-Râzî, Mefâtihul-Ğayb, Beyrut, baskı tarihi
yok, 1,
54 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

B) es-SEB'U'l-MESÂNÎ NE DEMEKTİR?
es-Seb'u'l-Mesânî isminin Fâtiha'ya ait olduğuna dair Kur'ân'dan delil
vardır. Hıcr 15/87'de Yüce Allah: "Biz sana tekrarlanan yedi (âyeti) ve bü­
tünüyle yüce Kur'ân'ı verdik" buyurmaktadır.
1. Âlimlerimizin hemen hemen tamamı burada kastedilen "yedili" nin
Fatiha olduğu konusunda fikir birliğindedirler. Bu görüş doğrultusunda
söz konusu âyet şu şekilde tercüme edilmelidir: "Biz sana sık sık tekrarla­
nan (ayetlerden) yedili (bir sûre) bahşettik ve (böylece senin önüne) yüce
Kur'ân'ı (açıp serdik)."57
2. Bu âyetteki ve’l-kur'âne'l-'azîm ifadesinin başındaki vâv edatını "atıf/
bağlaç" değil de tefsiriye veya beyaniye olarak alırsak anlam şöyle olur:
"Biz sana tekrarlanan yedi (ilkeyi, konuyu, ana mesajı), yani yüce Kur'ân'ı
verdik." Bu haliyle de söz konusu âyette Kur'ân'ın özü olan Fâtiha'nın do­
laylı olarak kastedilmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Fâtiha'ya es-Seb'u'l-Mesânî isminin verilme nedeni hakkında Râzî özet­
le şu değerlendirmeleri yapmaktadır:
* Fâtiha ikişerlidir. Yansı kulun Rabbini övmesidir; yansı da Yüce
Allah'm kuluna ikramı ve ihsanıdır.
* Fâtiha namazların her rekâtında tekrar edilir. Bu nedenle tekrarlanan
âyetlerin oluşturduğu sûre olarak bu isimle anılmaktadır.
* Fâtiha diğer İlâhî kitaplarda yoktur Bunun için ayrıcalıklı bir özel­
liğe sahiptir.
* Fâtiha yedi âyettir; adeta her bir âyeti Kur'ân'ın yedide birine denktir.
* Fâtiha yedi âyettir; Hıcr 15/ âyetlere göre cehennemin kapılan
da yedi temedir. Bu sûreyi okuyanlara adeta cehennemin kapılan kapanır.

57 Muhammed Escd, Kur'ân Mesajı Meal-Tefsîr, ter. Cahit Kovtak, Ahmet Ertürk, İstanbul, ,
s.
58 Râzî, bu maddede Tirmizî kaynaklı şöyle bir rivayete yer vermiştir: ''Varlığım, kudretinde
bulunan Allah'a yemin ederim ki Tevrat'ta, Incil'de, Zebûr'da ve Kuriân'da bu sûre gibi başka
bir sûre indirilmemiştir; o es-Seb'ul-Mcsânî'dir; yüce Kur'ân'dır." Ebû İsa Muhammed b. İsa et-
Tirmizî, es-Sünen, İstanbul, , Tefsîru Sûre-i Hıcr; Ebû Abdillâh Ahmed b. Hanbei, el-Müsncd,
İstanbul, , V,
1/5. FATİHA SÛRESİ 55

* Fatiha namazda okunur ve bir başka sûre daha ona ilave edilir. (Bir
anlamda Fatiha, namazda iki sûrenin okunmasına vesile olur).
* Fatiha Yüce Allah'a bir övgü olduğu için ona mesâtıî (övme, medih)
denilmiştir

C) FÂTİHA'NIN FAZİLETİ
Fazileti hakkında oldukça fazla sözün söylendiği Fatiha sûresi,
Kur'ân'ın âdeta projektörü gibidir. Hemen hemen her âyeti, hatta her ke­
limesi pek çok âyet ve sûreyle ilişkilidir. Hangi kelimesine bakılsa, hangi
âyeti incelense konuyla ilgili pek çok âyetle karşılaşılır.
Kur'ân, Yüce Allah'ın kelam sıfatı olduğu için onun bütün âyetleri el­
bette aynı değerdedir. Biri diğerinden daha hayırlı, daha az hayırlı, ya da en
hayırlı gibi sınıflandırmalar doğru olamaz. Ancak Fâtiha, Kur'ân'ın özeti,
ana konularım içermesi ve namazın da ayrılmaz parçası olduğu için bazı
farklılıklara sahip olduğu belirtmekte de bir hata olmasa gerektir.
Hz. Peygamber, Fâtiha'yı namazın "olmazsa olmazı" diye nitelendir­
mekte, "Fâtihasız (Kitâb'ın Fâtihası olmadan) namaz olmaz" buyurmakta­
dır Bu özelliğiyle Fâtiha sûresi, müminin bütün hayatım adeta çepeçevre
kuşatan bir nitelik arz etmektedir.

D) İSTİ'ÂZE NEDİR? NİÇİN GEREKLİDİR?


Fâtiha'nın tanıtıldığı hemen her yerde isti'âzeden de söz edilir. İsti'âze,
"Şeytan'dan Yüce Allah'a sığınmak" demektir. Bunun açılımı olan i
çv~>-olL.-ll ja E'ûzü billahi mine'ş-şeytâni'r-racîm cümlesi ise "Kovulmuş
şeytandan Allah'a sığınıyorum" anlamına gelmektedir.
Kıraatsiz namaz nasıl olmaz ve Fâtiha'sız kıraat nasıl yeterince yeri­
ne gelmezse isti'âze olmadan da Fâtiha eksik sayılır. Birbirini tamamlayan
bu unsurları bir ve bütün olarak kabul etmek gerekir. Vücut organlarını
necaset denen pisliklerden temizlemek namazm şartı kabul edildiği gibi,
manevî kirlilik demek olan şeytanın vesveselerinden uzak durmak için de

59 Râzî, age., 1,


60 Ebul-Hüseyin Müslim b, Haccâc, el-Câmi'u's-Sahîh, İstanbul, , Salât, 34, 36,38; Süleyman
b. Eş'as es-Siristânî Ebû Dâvûd, es-Sürıen, İstanbul, , Salât, ; Ebû Abdillâh Muhammed
b. Yezîd İbn Mâce, es-Sünen, İstanbul, , Salât, 11; İkâme, 11; Ebû Muhammed Abdullah b.
Abdirrahman ed-Dârimî, es-Sünen, Beyrut, , Salât, 36, 37; Tirmizî, Salât, , ,
56 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

isti'âze zorunludur. Su ve abdest nasıl ki organları temizliyorsa isti'âze de ni­


yetleri arındırır. Yüce Allah'ın Nahl 16/ âyette ifade ettiği: "Kur'ân oku­
duğun zaman kovulmuş şeytandan Allah'a sığın" emri gereği bu sûreye de,
Kur'ân'dan herhangi bir âyeti okumaya da isti'âze ile yani "Allah'a sığın­
ma" ile başlamak gerekir.
Allah'a sığınmak, insanın sahipsiz bırakılmadığını bilmesi ve moral
depolaması açısından son derece önemlidir. Bu arada, inşam haktan sap­
tırmaya çalışan şeytana karşı en güçlü korunmanın Allah'a sığınmakla elde
edileceği bilinci de insana kazandırılmak istenmektedir Şeytanın vesve­
selerine karşı asıl panzehir "Allah'a sığınmak"tır. O sığınma, bir zırh gibi
kendisine gelen etkilerden kişiyi korumakta, insana Yüce Allah'la birlikte
yaşamanın huzurunu kazandırmaktadır.

İsti'âze, aslında bir işi kimin için ve niye yapmadığım bilmek, kime
karşı bir duruş ortaya koyduğunun farkına varma ve işi rastgelelikten kur­
tarıp bilinçli bir içeriğe kavuşturma niyeti ve eylemidir. Kuriân'm aydınlık
dünyasından ve eşsiz mesajlarından yararlanabilmek için, an-duru bir ni­
yete sahip olmak, farklı beklentilerden uzaklaşmak ve hakikati elde etmeye
programlanmak bir zorunluluktur.

Eli kirli birinin, başka bir yeri o kirli elle temizlemesi nasıl mümkün
değilse ve önce kendi elini temizlemek zorundaysa, aynı şekilde, niyeti te­
miz olmayan birisinin de Kuriân'm hakikatlerinden yeterince yararlanması
mümkün değildir. Önyargılara kapılmamanın ön şartı, "bir işe önyargısız
başlamak"tır. Bu nedenle isti'âze, böyle bir niyet berraklığım ortaya koymak
ve şeytana karşı mesafeli olmayı bilip, bunu ilan etmektir.

61 A'râf 7/, ; Mü'minûn 23/97; Nâs /


1/5. FÂTİHA SÛRESİ 57

SÛRENİN MEÂLİ
Bismillâhiırahmâniırahîm
1. Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Hamd (övülme, övgü
Rahman ve Rahîm (merhameti tüm varlıkları kuşatan), hesap gününün sa­
hibi, âlemlerin de Rabbi olan Allah içindir. 5. (Ey Rabbimiz!) Yalnız Sana
kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım isteriz. Bize, gazaba uğratılmış­
ların ve sapmışların yolunu değil; doğru yolu, nimet verdiklerinin yolunu
göster.

ÂYETLERİN TEFSİRİ
1. ÂYET:

"1. Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla."


Besmele'nin anlamı, âyet olup olmadığı, fazileti ve Kur'ân'da bulunuş
gayesi gibi çeşitli konularda bilgiler vermek istiyoruz.

a) Besmele Fâtiha'mn İlk Âyeti Midir?


Fâtiha sûresinin ilk âyetinin Besmele olduğu kanaatindeyiz. Besmele,
'Alak sûresinin ilk âyetinde yer alan bismi rabbike tamlamasının ve dolayı­
sıyla İlâhî vahyin ilk emrinin kimin adma yapılacağının açık cümleye dö­
nüştürülmüş şeklidir. Besmele, Hz. Süleyman'ın Seba Melikesi Belkıs'a gön­
derdiği mektubun ise başlangıç cümlesidir Aynca Hz. Nûh'un gemisinin
suda yüzmeye başlaması ve durmasının "Allah'ın ismiyle" olacağım beyan
ettiği bismillah şeklindeki ifadenin de açılımıdır
Besmele'nin Fâtiha'mn ilk âyeti olup olmadığı konusunda tartışma­
lar yapılmaktadır. Sûrenin yedi âyet oluşundan hareketle, bazı âlimler
son âyeti ikiye bölerek Besmele'yi sûrenin parçası olarak kabul etmezler.
Sadece bir giriş ve bilinç cümlesi olarak ele alır ve bu anlamda Fâtiha'mn
başındaki ile diğerleri arasında herhangi bir fark görmezler.

62 Nemi 27/
63 Hûd 11/
58 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

Bu yaklaşımı göz ardı etmediğimizi itiraf ediyoruz; ancak biz,


Besmele'yi Fâtiha'run ilk âyeti kabul edenlerden olduğumuzu belirtmek is­
tiyoruz. Bu bağlamda yedi âyetlik Fatiha sûresinin ilk âyetini Besmele'nin
oluşturduğunu düşünmekteyiz. Zaten Kur'ân hattatları da bunu tercih et­
miş olacaklar ki, basılan Kur'ân metinlerinde Besmele Fâtiha'nın ilk âyeti
olarak numaralanmışken, diğerlerinde böyle bir özellik görülmemektedir.
Elbette yazıdaki bu tür bir yaklaşım delil olarak yeterli görülemez; an­
cak bir işe başlamanın hemen öncesinde onu Allah adma olarak taratmak,
her işe Allah'ı şahit tutmak, O'nun merhametinin kuşatıcılığmı ilk sûrede
iki kez hatırlamak bir farklılık olarak kabul edilebilir. Vahyin başlangıç
âyetlerinin yer aldığı 'Alak sûresinin ilk âyetindeki bismi rabbike tamlaması
ile, bütün halinde ilk indirilen Fâtiha'nın başındaki Besmele'yi sûrenin ilk
âyeti saymak hatalı değildir. Biz bu yaklaşım doğrultusunda âyeti incele­
meye çalışacağız.

b) Besmele'nin Fazileti
Diğer bazı âyet veya sûrelerin olduğu gibi, "Besmele"nin de fazile­
tine dair çeşitli rivayetler vardır." Fâtiha sûresinin fazileti konusunda da
söylediğimiz gibi, Kur'ân bütünüyle Yüce Allah'ın kelam sıfatıdır. O'nun
sıfatlarında "faziletlilik" anlamında sınıflandırma yapmak uygun değildir.
Bütün âyetler ve sûreler eşit değer ve önemdedir. Konuya bakışımız budur.
Besmele'nin faziletini kabul edenlerin yaklaşımlarına örnek olarak
sadece şu iki bilgiyi nakletmekle yetinelim: Harf sayısının 19 olması ve
Müddessir 74/30'daki cehennem görevlilerinin sayısının da 19 olarak be­
lirlenmesi nedeniyle Besmele'nin "ateşten koruyuculuğu" özelliğine dikkat
çekilmektedir. Ayrıca, Besmele ile başlamayan her önemli işin sonunun ve­
rimsiz olacağı da bu bağlamda hatırlatılan bilgiler arasında yer almaktadır

c) Besmele'nin Anlamı ve Önemi


Besmele, bir işin Allah'ın adıyla, Allah adma, O'nun verdiği güç ve
sağladığı imkânla, sadece O'nun rızası ve hatırı için, işe O'nun adını katma
duygusunu dile getirmenin vesilesidir. Kısaca Besmele, Allah'ı hatırda tut­
manın ve her işe Allah'ı şahit tutmanın en güzel ifadesidir.

64 Bazı örnekler için bk. Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb en-Nesâî, es-Sünen, İstanbul, ,
İftitâh,
65 Ahmed b. Hanbel, II,
1/5. FÂTİHA SÛRESİ 59

Bir işe başlarken niyetin önemi neyse, Besmele'nin önemi de


odur. Besmele, hayatı bilinçli yaşamanın ve Allah adına farkındahğın
Kur'âncasıdır. Bu farkındalık gereği insan, hatalardan ve yanlışlıklardan
uzaklaşmayı da önemli ölçüde başanr.
Besmele'yi "Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla" şeklinde tercüme
etmek mümkün olduğu gibi, "Rahmân Rahîm Allah Adına"“ şeklinde çe­
virmek de mümkündür. Ayrıca "Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın aşkına"
tercümesi de baştaki bâ harfinin "sebebiyet" anlamına uygundur. Bu ifa­
de ile insanlar, bir işe Allah'ın adıyla başladıklarım söyledikleri gibi, o işte
Allah'ın rızasını gözettiklerini de ifade etmiş olurlar.

ı. İsm K e l im e s i n in A n l a m ı

Besmele'nin ilk tamlaması bismillah ifadesinin ilk kelimesi olan ism


sözcüğü "yücelik" anlamındaki sümüvv kökünden gelmektedir. Bu itibarla
"Allah'ın adıyla" veya "Allah'ın adına" demek, aynı zamanda "O'nun yü­
celiğine inanarak" ve "bunu ifade ederek bir işe başlamak" demektir.

ıı. " L a f z a - i C e l â l " Y ü c e A l l a h 'ı n Ö z e l İ s m id i r

4Uİ Allah kelimesi, Yüce Allah'ın özel ismidir. Bu kelimenin kökeni


hakkında çeşitli iddialar ileri sürülmüştür. Biz bu iddialara girmeden, adı­
na lafza- 1 celâl (lafzatüllâh) denen bu kelimenin, Yüce Allah'ın özel ismi oldu­
ğunu belirtmek isteriz. Bu kelimenin herhangi bir kelimeden veya kökten
türetilmediğini kabul edenlerin görüşünü benimsediğimizi özellikle ifade
etmeliyiz. Söz konusu isim, tekil bir kelime olup çoğulu yoktur. Başındaki
hemze ve lamdan oluşan ilk iki harfin diğer eliflâm takılan gibi kabul edilme­
mesi gerektiğini de hatırlatmak durumundayız.

<ul Allah kelimesi, tercüme edilemez; bu anlamda yapılan tercümeler


eksiktir. Onun yerine kullanılan kelimelerin Arapçada farklı karşılıklan bu­
lunmaktadır ve söz konusu kelimeler Yüce Allah'ın adı olmaktan ziyade,
birer sıfatını karşılayabilirler. Bu durumda ilgili tercümelerle Allah kelimesi
değil, ilâh gibi başka sıfatlar kastediliyor demektir. Allah lafzı, harflerinin
farklı sayıda okunması halinde de Yüce Allah'ı nitelendiren çok özel bir ke­
limedir. Lillâh, ilâh, lehû, hû vs. şeklindeki okumalann hepsinde sonuç Yüce

66 Esed ve İslâmoğlu Besmele'yi bu şekilde tercümeyi tercih etmişlerdir.


60 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

Allah ile ilgili bir anlama çıkar. Bu nedenle Allah kelimesini kullanmaya
devamın çok önemli olduğunu ve onu tercümeye kalkışmamak gerektiğini
belirtmekle yetinmek istiyoruz.

m . R a h m a n - R a h im S ıfa tla n M e rh a m e tin in G ö ste rg e sid ir

"Rahmân'dır, Rahîm'dir." Bu iki sıfatın anlam farkına


değinmeden" önce, şu hususun bilinmesi gerekir: Yüce Allah, İlâhî vahyinin
ilk sûresinde kendisini iki defa iki farklı rahmet ve merhamet sıfatıyla tanıt­
maktadır. Bu sıfatlar hakkmda pek çok yorum yapılmış, kelimeler çeşitli
yönlerden ele alınarak iki kelimenin farklı anlamlar içerdiği ispatlanmaya
çalışılmıştır.
Yüce Allah'ın merhametiyle ilgili olarak şu âyetleri hatırlatmakta ya­
rar vardır: "Allah insanlara çok şefkatlidir; çok merhametlidir"67, "Rabbiniz
merhameti Kendisine yazmıştır"6*, "Rahmetim her şeyi kuşatmıştır"69, "Biz
seni ancak ve ancak âlemlere rahmetimiz gereği gönderdik"70, "Allah size
merhamet (yardım) ediyor; melekleri de."71 Bu ve benzeri âyetlerde Yüce
Allah, kendisini hem merhametin kaynağı, hem de merhamet eden varlık
olarak tanıtmaktadır. Dolayısıyla Rahman ve Rahîm sıfatlan, Yüce Allah'ın
merhametinin iki yönünü oluşturduğu muhakkaktır.
Süreklilik ve değişmezlik bildiren sıfat-ı müşebbehe olarak Rahman,
"özünde merhametli"; oluş ve yenileniş bildiren ism-i fâil olarak Rahîm,
"işinde merhametli"72 diye tanımlanabilir. Merhamet edebilmek için elbet­
te öncelikle merhametin sahibi olmak gerekir; Yüce Allah da Kendisini bu
şekilde tanıtmaktadır.
Biri diğerinin zorunlu sonucu olarak ifadeye çalıştığımız Rahman ve
Rahîm sıfatları hakkında şöyle ayırımlar da yapılmaktadır: Rahman, "kullar­
dan veya başka varlıklardan benzerinin çıkması düşünülemeyen nimetleri
veren"; Rahîm ise, "benzerlerini kulların da gerçekleştirebileceği nimetlen-
dirmeyi yapan" anlamına gelir. Bu nedenle Rahman, Allah'tan başkasma
isim olarak verilemezken, Rahîm verilebilir "Yüce Allah'ın Rahman olu-

67 Bakara 2/
68 En'âm 6/
69 A'râf 7/
70 Enbiyâ 21/
71 Ahzâb 33/
72 İslâmoğlu, age., s. 3'te 4. not.
73 Râzî, age., I,
1/5. FÂTİHA SÛRESİ. 61

şu, ezele (başlangıcının olmamasına)/ Rahîm oluşu da ölümsüzlüğüne gö­


redir. Bundan dolayı yaratıklar Yüce Allah'ın Rahman olması nedeniyle
başlangıçtaki rahmetinden, Rahîm olmasıyla da sonuçta meydana gelecek
merhametinden doğan nimetler içinde büyürler ve ondan faydalanırlar.
Bu noktaya işaret etmek amacıyla Yüce Allah için "dünyanın Rahman'ı,
âhiretin Rahîm’i" denilmiştir. Aslmda Yüce Allah, dünyanın ve âhiretin
hem Rahmân'ıdıı; hem de Rahîm'idif."74
Rahman ve Rahîm sıfatlarıyla ilgili şu son değerlendirmeyi yaparak
konuyu toparlamak istiyoruz: İnsanın doğumundan ölümüne kadar çeşit­
li şartlarda hayat sürdüğünü bilmekte, görmekte ve bizzat yaşamaktayız.
Hava şartlan bazen sıcak, bazen soğuk, bazen ılık, bazen tipi, bazen yağ­
mur, bazen kar yağışlı vs. şeklinde gerçekleşmektedir. İnsanın bütün bu
şartlarda her zaman aynı oranda memnun ve rahat olması veya herkesin
eşit derecede memnuniyet içerisinde bulunması mümkün değildir. Bu ne­
denle, benzer şartlarda yaşamalarına rağmen çeşitli şikâyetlerin dile getiril­
diğine defalarca şahit olmuşuzdur.
Hayatın en rahat dönemi, insanın doğumundan öncesine aittir. Yüce
Allah'ın: "En güçlü, en sağlam yer"75 ifadesini kullandığı bu yer "ana
rahmi"dir. Rahimdeki sıcaklık ve korunaklılık, insan hayatı için tam bir
mükemmellik arz etmektedir. İşte insanın en rahat ve muhafazalı yeri olan
rahm/erhâm (rahim/rahimler) ile Yüce Allah'ın bu ilk sûrede iki defa zikret­
tiği Rahman ve Rahîm sıfatları aynı anlam kökünden, yani "merhamet"ten
gelmektedir. Yüce Allah'ın, bir annenin yavrusuna beslediği şefkatinin kat
kat fazlasını kullarına beslediğinde hiç şüphemiz yoktur.
Yüce Allah'ı merhametiyle tanımamız ve taratmamız için O kendisini
bu iki sıfatıyla bize anlatmakta, bizden de aynı doğrultuda eğitim yapma­
mızı istemektedir. Dışlayan, azap etmek için fırsat kollayan, kullarına azap
etmekten zevk alan bir varlık değil de, merhameti bütün yaratılmışları çe­
peçevre kuşatan bir Allah anlayışını topluma kazandırmak durumundayız.
"Sürekli yakan ve azarlayan Allah" motifi yerine, "seven, şefkat ve merha­
met eden, koruyup kollayan, ödüllendirmede sınır taramayan, bağışlayan,
affetmek için dua isteyen bir Allah" motifiyle O'nu tanıtmak zorundayız;
çünkü O, kendisini böyle nitelendirmektedir. Rahman ve Rahîm sıfatlan bize
bu anlayışı vermek için ilk sûrede iki kez yer almaktadır.

74 Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Ku/ân Dili, sad. İsmail Karaçam, Emin Işık, Nusrettin
Bolelli, Abdullah Yücel, İstanbul, ,1,
75 Mü'minûn 23/13; Mürselât 77/
62 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

ÂYETLER:

" Hamd (övülme, övgü), Rahman ve Rahim (merhameti tüm var­


lıktan kuşatan), hesap gününün sahibi, âlemlerin de Rabbi olan Allah için­
dir."
Yüce Allah, Fâtiha sûresinin bu üç âyetinde hamdin kime yönelik ol­
duğuna ve sadece Kendisine özel bazı sıfatlarına değinmektedir.

a) İlk Konu: "Hamd"


"Hamd" kavramı, Fâtiha'nın, dolayısıyla Kur'ân'ın ilk konusu­
dur. Hamd ile ilgili Kur'ân'da ne kadar kavram varsa, konuyla ilgili bü­
tün âyetler işte bu âyetin açılımı durumundadır. Konuyu ve dolayısıyla
"hamd" kavramım daha iyi izah edebilmek için bazı noktalan açıklamak
gerekmektedir. Hamde layık varlık olan Yüce Allah bu bağlamda dört sıfa­
tım gündeme getirmektedir.

ı. H a m d S a d e c e Y ü c e A l l a h 'a A i tt i r
y •/
a) -Û»JI "Hamd (Allah içindir)." Fâtiha'nın üç konusundan ilki bu
âyetlerde dile getirilen "hamd (övgü)" konusudur.
* Hamd, Medh, Şükür İlişkisi
1. Hamd, "övgü" anlamına gelen bir kavramdır. Arapça medh ile hamd
arasında fark vardır. Medh canlı cansız her varlığa, iyilikten önce de sonra
da yapılabildiği gibi, bazen de yasaklanabilir. Hamd ise sadece canlı varlık­
lara, iyiliklerden sonra yapılır ve teşvik edilir. Bu yapısıyla medh, hamdden
daha geneldir.
2. Hamd ile şükür arasındaki farka gelince, hamd, kişinin kendisine veya
başkasına iyilikte bulunması halinde yapılabilirken, şükür kişinin sadece
kendisine yapılan iyilikler için gerçekleştirilir. Bazı görüşlere göre de hamd,
defedilen belalar için, şükür ise alınan nimetler için yapılır. Bu durumda
yorumunu yapmakta olduğumuz Fâtiha ikinci âyetteki "hamd, âlemlerin
Rabbi Allah içindir" ifadesi şöyle yorumlanabilir: "İyilik bana ulaşsa da
ulaşmasa da, iyiliği görsem de görmesem de, bana özel olsa da olmasa da,
diğer varlıklar yararlanıyor olduğu ve kâinat bundan istifade ettiği için bü­
tün övgüler sana olsun, ey Rabbim." Bazı görüşlere göre de hamd defedilen
belalar için, şükür ise alman nimetler için yapılır.
1/5. FATİHA SÛRESİ 63

* Hamd Nedir? Nasıl Yapılır?

Ayette JUs-l ahmedü "hamdederim" denilmeyip de -ÛAII el-hamdü


"hamd" denmesinin nedeni, bu ifadenin daha kapsayın oluşundandır.
insan hamd etse de etmese de, bugün ve burada hamd edilse de edilmese
de, başka yerlerde, başka zamanlarda ve başka varlıklar tarafından Yüce
Allah'a daima hamd ve teşbih edilmektedir. ju £JI el-hamdü lillâhi ifadesi,
hamdin Allah'ın varlığıyla birlikte başladığını da ifade etmektedir.
Hamd, Yüce Allah'ın hakkıdır; gerçek hamd sadece O'na layıktır
ve Yüce Allah'a layık olan hamdi de sadece O bilir ve gerçekleştirebilir.
Fâtiha'run bu âyetinde aslında "ne yaparsa yapsın, kulun bir acziyeti ve
tam anlamıyla hamd görevini yerine getirememekten kaynaklanan, dolaylı
veya gizli bir itirafı" vardır. Adeta "ben kimim ki O'na layıkıyla hamdede-
yim; O bütün hamd edenlerin hamdiyle övülmektedir" denmek istenmek­
tedir

b) <İ "(Hamd) Allah içindir." Anlamım verirken de söylediğimiz üze


re, hamd sadece Allah'a aittir; sadece O'nun için yapılmalıdır. lillâh ke­
limesinin başındaki lâm edatım "aidiyet" manasına alıp hamdin ancak ve
ancak Yüce Allah için yapılabileceğini bilmek ve bunu belirtmek gerekir.
"İnsanlara hamd etmeyen, Allah'a da hamdetmez"77 hadis-i şerifin­
de kastedilen hamdin asıl hedefi, yine verdiği imkânlar nedeniyle Yüce
Allah'tır. Yani insana yönelik gerçekleştirilen hamdin asıl hedefi, Allah rı­
zasını kazanmaktır. Kur'ân'da bu anlamda bize şu âyetler hatırlatılmakta­
dır: "Allah, kendisinden başka ilâh olmayan tek varlıktır. Hamd, en başta
da en sonda da sadece O'na aittir; (O'na layıktır)"78; "Göklerde ve yerde
hamde sadece O layıktır"79; "Hamd, sadece göklerin Rabbi, yerin Rabbi,
yani bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a layıktır."80 Ahirette, cennet nimet­
leri içerisinde "Dualarının sonu, hamd âlemlerin Rabbi Allah'a olsun"81 sö­
zünü söyleyebilmek için, dünyada hamdi dillerden ve gönüllerden eksik
etmemek gerekir.

76 Hamd hakkında geniş açıklamalar için bk. Razı, age., I,


77 Tirmizî, Bin, 35; Ahmed b. Hanbel, II, ; III,
78 Kasas 28/
79 Rûm 30/
80 Câsiye 45/
81 Yûnus 10/
64 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

Bütün bunları da dikkate alarak şunu özellikle hatırlatmak istiyoruz:


Cennette, "Dualarının sonu, hamd âlemlerin Rabbi Allah'a olsun"82 sözünü
söyleyebilmek için, dünyada hamdi dillerden ve gönüllerden eksik etme­
mek gerekir.

c) Çj j "Alemlerin Rabbidir." Ayetteki ı_ij rabb kelimesi


Kur'ân'da '‘ilâh",® "sahip, efendi, idareci",84 "kendini RaHbe adayan kişi",85
* •
"üvey evlat"86 gibi anlamlarda kullanılmaktadır el-'âlemîn kelime­
si ise "insanlar ve cinler",88 "dönem, zaman",89 "tüm' kadınlar",90 "misafir­
ler, insanlar"91 gibi anlamlarda yer almaktadır
Fatiha sûresinin bu âyetinde rabb kelimesi, Yüce Allah'ın kendi dışın­
daki bütün varlıkların sahibi olduğunu, onları yetiştirdiğini, eğitip terbiye
ettiğini, onları sahipsiz bırakmayacağım ve bütün yaratılmışların sığmağı
olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca, başka arayışların bâhl olduğunu ve
"mürebbilerin çocuğu koruması" gibi O'nun da bütün varlıkları koruduğu­
nu bildirmektedir. Bu sebeple de sadece Yüce Allah hamde layıktır; gerçek
ve mükemmel hamd sadece O'nun hakkıdır.

ıı. Y ü c e A l la h R a h m a n v e R a h i m 'd i r

"Rahman'dır; Rahim'dir." Yüce Allah, vahyin bu ilk


sûresinde merhametinin erişilmezliğini ifade bağlanımda Besmele'de yer
verdiği iki sıfatım yemden gündeme getirmektedir.
Besmele'de bu iki kavram üzerinde durmuştuk. Bu kavramlar bu defa,
başlanan her yeni ve hayırlı işin Yüce Allah'ın merhametiyle kolaylaşacağı
anlamım verdiği gibi, bu kavramların hamd ile de derin bir anlam ilişkisine
sahip olduğunu göstermektedir.

82 Yûnus 10/
83 Âl-i İmrân 3/
84 Yûsuf 12/
85 Âl-i İmrân 3/79,; Mâide 5/44,
86 Nisâ' 4/
87 Bu kelimenin geniş izahı için bk. Mehmet Okuyan, Kur'ân'da Vucûh ve Nezâir, Samsun, ,
s.
88 Furkaan 25/1.
89 Bakara 2/47; Saffât 37/
90 Âl-i İmrân 3/
91 Hıcr 15/
92 Bu kelimenin geniş izahı için bk. Okuyan, Vucûh ve Nezâir, s.
1/5. FÂTİHA SÛRESİ 65

Hamde layık olan varlık, kâinatı merhametiyle kuşatan varlıktır ve o


da, işte Rahman, Rahîm ve âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah'tır. Âlemlerin
sahibi olan o yüce varlık, yaratılmışlann hamurunu rahmet ve merhametle
yoğurmuştur. Kendisi merhamet kaynağı ve merhametli olduğu için, kul­
larından da merhametli olmalarını ve yaratılmışlara o gözle bakıp öyle dav­
ranmalarını istemektedir.

ı ıı . Y ü c e A l l a h H e s a p G ü n ü 'n ü n S a h ib i d ir
i,
ülJUi "Hesap gününün sahibidir." Âyetteki mâlik kelimesi "sa­
hip", yevmi'd-dîn tamlaması ise "din günü" demektir.
Yüce Allah, Fâtiha'mn bu ilk grup âyetinde hatırlattığı sıfatlarını,
yargılama günüyle de ilişkilendirerek, insanlara bir âhiret bilinci vermeyi
amaçladığını göstermektedir. Bu âyet, âhiretteki sorgulamayı ifade eder.
İnfitâr sûresinde bu konuda şu bilgiler yer almaktadır: "Dîn (hesap)
gününün ne olduğunu, mahiyetini sana bildiren nedir ki! Tekrar tekrar, sen
bunun mahiyetini, ne olduğunu nereden bilebilirsin ki! İşte o gün, hiçbir
can başka bir can için bir anlam ifade edemez, (hiç kimse kimseye yardım
edemez, yarar sağlayamaz). O gün, iş bütünüyle Allah'a aittir (O günün
yegâne sahibi ve hâkimi O'dur)."93 Demek ki dîn günü, âhirette yaşana­
cak "diriltilme, toplanma, Allah'a arz olunma, bilgilendirilme, sorgulanma,
değerlendirilme, ödül veya azapla buluşturulma, yani cennete veya cehen­
neme sevk edilme" aşamalarını oluşturan ve âhirete dair bütün bir günün
genel adıdır İşte o günde tek yetkili varlık, Yüce Allah'tır ve kararlarını
hiç kimseye danışmadan verecektir. Çünkü o gün, herkes O'nun huzurun­
da yargılanacaktır

b) Âyetlerin Mesajı
Yüce Allah, Fâtiha sûresinin ilk dört âyetinde kendisini "Rahmân,
Rahîm, Âlemlerin Rabbi ve Hesap Günü'nün Sahibi" olarak tanıtmaktadır.
Hamde layık olmak için bütün yaratılmışların sahibi olmak, merhametiyle
onları kuşatmak, rahmet ve merhameti kendine yazmak ve hesap gününün
de yegâne sahibi olmak gerekir.

93 İnfitâr 82/
94 Âhirette yaşanacak bu yedi aşama hakkında geniş bilgi için bk. Okuyan, Kur'ân-ı Kerîm'e Göre
Kabir Azabı Var Mı?, İstanbul, ,4. bölüm.
95 Mâide 5/; A'râf 7/6; Sebe' 34/
66 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

Mülkünde ortağı olmayan Yüce Allah'ın, yargılama gününde de orta­


ğı yoktur. Bu yönüyle âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah, gerçek ve mükem­
mel hamde, yani övülmeye layık olan tek varlıktır; hamd CYnun içindir ve
sadece O'nun hakkıdır. O'na layık olan hamdin nasıl olacağım tam anla­
mıyla bilip uygulayamayacağımız için, bize bildirdiği kadarıyla ve gücü­
müz nispetinde hamd etmeye çalışmakla yükümlüyüz.
Hamd edenler bilmelidir ki, bizim hamdimizin Yüce Allah'a hiç bir
katkısı yoktur. "Allah'a şükredenler kendi yararlan için şükrederler."96
Hamd eden bizler, bu işimiz ve itirafımız nedeniyle hem bu dünyada, hem
de âhirette ödülle buluştunılacağımıza inanır ve ona güveniriz.

5. ÂYET:

"5. (Ey Rabbimiz!) Yalmz Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım
isteriz."
Fâtiha'nın bundan önceki âyetlerinde sûrenin ilk konusu olan hamd
ele alınmış ve Yüce Allah'ın bazı sıfatlan hatırlatılmıştı. Bu âyette ise "kul­
luk ve tevhid ilam" şeklinde ikinci konu işlenmekte ve hamdden âciz olan
insana yol gösterilmektedir. Böylece insanın nasıl bir "kulluk ve tevhid
ilanı"nda bulunup samimiyet göstermesi gerektiği kendisine öğretilmek­
tedir.

a) İkinci Konu: "Kulluk ve Tevhid İlânı"


Fâtiha sûresinin bu âyetinde çok önemli bir kulluk örneği ifadesi yer
almakta ve şahsiyet tanımı yapan bir mesaj içermektedir.

ı. K u l l u k S a d e c e Y ü c e A l l a h 'a Y a p ı l m a l ı d ı r

j İ m !)VÎ! "Sadece Sana kulluk ederiz." Âyetteki Illîl iyyâke ifadesi "sana,
sadece sana", i l ü na'büdü fiili ise "ibadet etmek, kulluk yapmak" demektir.

96 Lokman 31/
1/5. FATİHA SÛRESİ 67

Bu cümle, yaratılışın gayesini belirleyen âyetlerden olan, "Ben cinleri


ve insanlan sadece Bana kulluk etsinler diye yarattım"97 ifadesiyle anlam
bütünlüğü oluşturmaktadır. Yaratılışın gayesi, Yüce Allah'a kulluk yap­
mak olduğu için, İlâhî planda şekillendirilen bu husus, kulun eyleminde de
kendisini göstermelidir. İlâhî plan ile kulun eyleminin buluşması gereklili­
ği, bu âyetlerin birlikte okunup anlaşılmasıyla ortaya çıkmaktadır.

ıı. Y a r d ı m d a S a d e c e Y ü c e A l l a h 't a n İ s t e n m e l i d i r
i , „
j Jİbjj "Sadece Senden yardım isteriz." Âyetteki neste'îtı
fiili "yardım istemek" demektir. ’
Bu cümle ise "Ey iman edenler, sabır ve salât (namaz) ile yardım iste­
yin; Allah sabredenlerle beraberdir"98 âyetiyle bütünlük oluşturmaktadır.
Bu âyete "direnerek ve dik durarak yardım isteyin"99 anlamı verilirse, yar­
dım istemenin bir sonuç olduğu, öncesinde yapılması gereken fedakârlıklar
bulunduğu anlaşılmış olur.

ı ıı . Â y e t i n V e r d i ğ i M e s a j

a) İlk âyetlerde hitap üçüncü tekil şahıs (o) şeklinde iken, bu âyette ses­
leniş muhataba (sen) ve mütekellime (biz) dönüştürülmektedir. Arapçada
adına "iltifat sanatı" denen bu ifade tekniğine Kur'ân'da sıkça yer veril­
mektedir. Amaç, okuyucunun veya muhatabın dikkatini canlı tutmak, me­
tinden ve mesajdan uzaklaşmamasını sağlamaktır.
b) Hitap, birinci ve ikinci şahıslara dönüştürülünce, bir anlamda insa­
nın bu itirafı yapmasının şekli kendisine öğretilmiş olmaktadır. Rabb olan
Allah kulunu eğitmekte, onu sahipsiz ve yolsuz bırakmamakta, Rabbine
nasıl hamd edileceğini öğreterek onu inşaya, yani ahlâk bakımından şekil­
lendirmeye başlamaktadır. Doğru bir istikamet sahibi olmak için öncelikle
niyetin doğru belirlenmesi gerekir. Bir insan neyi, niçin yapacağım bilerek
bir işe koyulmalıdır.
c) Başka varlıkların yardım yapamayacağım bilenler, onlardan yardım
istemez ve o varlıklara kulluk yapmazlar. "Yardım edenin gerçekte sade-

97 Zâriyât 51/
98 Bakara 2/,
99 İslâmoğlu, age., s.
68 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

ce Allah olduğunu bilenler, sadece O'ndan yardım isterler. Duanın kıble­


sini Allah'tan başkasına çevirmek, o yöne kulluk etmek demektir, ibadet,
Allah'ın razı olduğunu yapmak, ubudiyyet ise Allah'ın yaptığından razı
(memnun) olmaktır."
d) Din, gönülden inanmayı ve inanılan değerler uğruna fedakârlık
yapmayı gerektiren bir kurumdur. Bu haliyle düşünüldüğünde, dindar in­
sanın boş durmaya zamanı olmadığı anlaşılır. Böylece hak etmeden isteme­
nin de karşılık bulmayacağınm farkına varılmış olunur.
e) Fâtiha'run bu âyeti, dua etmeden önce fedakârlığın zorunlu olduğu­
nu gösterir. Tıpkı Fâtır 35/10'da belirtildiği gibi, güzel sözler Allah'a yükse­
lir; ancak onları Allah'a yükselten şey ise sâlih ameldir. İşte Fâtiha 5'teki ilk
cümle sâlih ameli, İkincisi ise dua ve isteği karşılamaktadır.
f) Müslümanlar dua yaparlarken ellerini semaya kaldırır ve öyle istek­
te bulunurlar. Elleri kaldırmanın elbette sebepleri vardır. Öncelikle maksat,
yüce bir makamdan istekte bulunulduğunu anlamaktır. Daha aşağıdaki
birinin makamca yukarıda bulunandan istekte bulunması bir anlamda ac-
ziyetin de itirafıdır.
g) Kanaatimizce duada elleri kaldırmanın bir başka anlamı da şudur:
Eller, yapması gereken her şeyi öncelikle yapmış olmalıdır. Daha sonra dua
ve niyazda bulunmalıdır. Görevini yapan ellerle Yüce Allah'a yalvarmak
gerekir. Fedakârlık yapmayan elleri semaya kaldırmanın bir anlamı olma­
sa gerektir. Yüzümüzü görevini yapan ellere çevirmek ve elleri de Yüce
Allah'a açmak, duanın mantığını ortaya koymada çok anlamlıdır. Yüzümüz
kızarmadan bakabileceğimiz ellerimiz, ellerimize yönlendireceğimiz yüzü­
müz ve bu ikisiyle birlikte Yüce Allah'a çevireceğimiz benliğimiz olmalıdır.
Eğer "dualarımız niçin kabul edilmiyor?" diye sorarsak, sebebini görevimi­
zi gereği gibi yapmamada arayabiliriz.
h) "(Ey Rabbimiz!) Yalnız Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım
isteriz" âyeti, "ben adına, tek kişi için veya ferde yönelik" değil, "biz adına,
hepimiz için, toplum menfaatine yönelik" isteklerde bulunmayı öğretmek­
tedir. Bu âyet, Müslümanlara sadece kendileri için değil, başkalarıyla bera­
ber ve onların da hayrına yaşamayı öğretmeyi amaçlamaktadır.
i) Ayetteki "biz" ifadesinde maksat elbette insanlardır. Ancak mesajı
evrensele taşırsak canlı-cansız bütün yaratıkların Allah'a kul olduklarını
lisan-ı hâlleriyle ilan ettiklerini söyleyebiliriz. İradeli-iradesiz bütün müs-

İslâmoğlu, age., s. 3'te 7. not.


1/5. FÂTİHA SÛRESİ 69

lümanlar Allah'a kul olduklarını bu ifadeyle ortaya koymaktadırlar. Âyetin


böyle de bir anlam açılımı içerdiğini söylemek hatalı değildir.

b) M ü s lü m a n ın K im liğ i N a s ıl O lm a lıd ır?

Fatiha sûresinin 5. âyeti, aslında bir Müslüman portresi çizmek­


te, Müslümanm kafa karışıklığına sahip olamayacağını bildirmektedir.
Müslüman, neye, niçin inandığını, kim için ve ne uğruna yaşaması gerek­
tiğini, kimden ve neyin karşılığında yardım talebinde bulunacağmı bilme­
lidir. Ayrıca istenen şekilde bir duruş ortaya koymanın asgari gereklerinin
nelerden oluştuğunun da farkında olmalıdır.
Müslüman, Ra'd 13/14'te de ifade edildiği gibi, Allah'tan başkasından
yardım istemenin, aslında boşa kürek çekmekten başka bir şey olmadığını
anlayan insandır. Müslüman, günlük namazlannın her rekâtında tekrar­
ladığı bu "emre âmâde oluş" ilânım, anlamım bilmeden, sadece bir lafız
seslendirmesinden ibaret saymayan kişidir. Müslüman, verdiği tevhid sö­
zünün arkasmda gereği gibi duran ve davranışlarıyla bu itirafının sahibi
olduğunu gösteren, sözünün eri adamdır.
Müslüman, namazlarındaki bu cümleyi dünü için, dünü temizlemek,
dünkü hatayı silmek için söylemekle yetinemez. Dahası, -belki de bu esna­
da yapacağı yeni hataların planım yapan- insan olamaz. Müslüman, nama­
zındaki bu esas duruşu ve gönülden gelip diline döktüğü tevhid ilânını,
yaşadığı âm ve geleceği bilinçli yaşama kararlılığını gösteren insandır.
Müslüman, bu âyeti söyleyerek, aslmda "ya Rabbi, beni yaratma gerek­
çenin farkındayım, buradayım ve emrine amadeyim" diyerek bir sonraki
namazma kadar Yüce Allah'ın gazabını gerektirecek hatalar yapmama sö­
zünü veren kişidir.
Müslüman, tevhid ilânının arkasmda durarak namazlarım, öncenin
muhasebesi ve yeni görev talimatlarını almanın vesilesi sayan insandır.
Müslüman, tevhidi varlığın esası kabul edip, Tek olan için, O'nun adma
ve O'nun rızasını kazanma duygusuyla fedakârlık yapmayı canına minnet
sayan kişidir. Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların, dolayı­
sıyla bütün insanların, hatta canlı-cansız diğer varlıkların güven duyduğu
adamdır. Müslüman, bu güvenin kaynağında Yüce Allah'ın olduğunu bi­
len ve bunu ilân eden mertlik ve yiğitlik abidesidir.
Müslüman, mü'min olma bilinciyle inamlması gereken değerlerin bü­
tününe inanan, inandığı değerlere güvenen, kendisini güvende hisseden
70 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

ve çevresine de güven veren yiğit insandır. Müslüman, hayatının kaynağı­


nı Yüce Allah'ta, istikametini vahiyde ve örnekliğini de Hz. Peygamber'in
önderliğinde gören, bulan ve yaşayan adamdır. Hâsıl-ı kelâm, Müslüman,
Kur'ân'ın inşa ettiği "adam gibi adam"dır.

ÂYETLER:

" Bize, gazaba uğratılmışlann ve sapmışların yolunu değil; doğru


yolu, nimet verdiklerinin yolunu göster."
Sûrenin üçüncü konusu da bu âyetlerde ele alınan "dua"dır. Yüce
Allah insanlann nasıl bir yol istemesi gerektiğini öğretmektedir. Bu
âyetlerde "doğru yol, nimet verilenler, gazap ve şaşkınlık" konulan gün­
deme getirmektedir.

a) Ü ç ü n c ü K o n u : "H id â y e t İç in D u a "

Yüce Allah sûrenin altına âyetinde hayatin vazgeçilmez değeri olan


sırat-ı müstakim denilen "doğru yol" kavramım gündeme getirmektedir.

ı. Duanın Konusu Hidayettir


lioÂI "Bize doğru yolu göster." Ayetteki -lil ihdi emri
"hidayet etmek, yol göstermek, rehberlik yapmak",^ ■<:■*.«II es-
sırâta'l-müstakîm tamlaması ise "dosdoğru yol" demektir.
Fâtiha'mn bu son iki âyetini şöyle de tercüme edebiliriz: "Bizi doğru
yola, kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna ilet; ga­
zaba uğratılmışların ve sapmışların yoluna değil." Bu tercümeden de an­
laşılabileceği gibi âyetin başındaki j J»I ihdi emri ve dolayısıyla bu kökten
gelen kelimeler, Kur'ân'da değişik anlamlara gelmektedir Bu detaya gir-

H-d-y kökünden kelimelerin anlamlan itfn bk. Okuyan, Vucûh ve Nezâir, s.
1/5. FÂTİHA SÛRESİ 71

meden belirtmeliyiz ki, söz konusu kelime "göstermek" anlamına geldiği


gibi, "iletmek, ulaştırmak" anlamına da gelmektedir.
a) Hidâyet, bir varlığın ne için yaratılmışsa o uğurda varlığını sürdür­
mesidir. Tâhâ 20/50 ve A iâ 87/3'te geçen "hidayet etmek" fiilleri, "yaratıl-
mışlann yaratılış gayelerine uygun halde programlanması" demektir. Her
varlığın bir yaratılış gayesi vardır. Canlı-cansız çevremizde görebildiğimiz
veya göremediğimiz, bildiğimiz ya da bilemediğimiz ne kadar varlık varsa
hepsinin mutlak surette bir yaratılış amacı vardır. Pek çok âyette olduğu
gibi, Dühân 44/'da da bu gerçek şöyle ifade edilmektedir: "Biz, gök­
leri, yeri ve ikisi arasındaki varlıklan oyun olsun diye yaratmadık. Onları
bir amaç uğruna yarattık; ancak insanların çoğu bu gerçeği bilmiyorlar."
Demek ki yaratılmışların elbette bir yaratılış aman vardır. Her yaratık, bü­
yük düzenin birer parçası olarak, varlıklar âleminde görev yapmaktadır.
Bu varlıkları ve yaratılış gayelerini insanların bilmek istememesi, sonucu
değiştirmez.
b) Hayatın ve ölümün var ediliş gayesi, insanın imtihan edilmesidir
insanoğlu, abes olsun diye yaratılmamıştır ve dünyada başıboş bırakıl­
madığı gibi âhirette de başıboşluğa terk edilmeyecektirÜstelik insanoğlu
sadece "inandım" demekle de salıverilmeyecek; önceki milletler gibi olma­
sa da, çeşitli sınavlara mutlaka tâbi tutulacaktır İmanda, ahlâkta ve dav­
ranışlarda yanlış, bozuk, eksik ve çirkin olan her şey, yerini doğru, sağlam,
tastamam ve iyi olana terk edinceye kadar bu değişim devam ettirilecektir

ıı. Ö n c e H i d â y e t İ s te n m e l id i r

a) Kuriân'da hidayetin isteyene verileceği açıkça beyan edilmekte, bu


nun şansa bırakılacak veya tamamen İlâhî kadere terk edilecek herhangi bir
yönünden de söz edilmemektedir. Yüce Allah isteyene hidayet verir; isteye­
ni de sapıklıkta terk ederHz. Peygamber bile sevdiğine hidayet edemez;
Allah isteyene hidayet verir Peygamberin (as) yapabileceği şey, Allah'ın

Mülk 67/2.


Mü'minûn 23/
Kıyamet 75/
'Ankebût 29/
Âl-i İmrân 3/
İbrahim 14/4.
Bakara 2/; Kasas 28/
72 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

yolunu göstermek ve ona davet etmektir İman edene ve Hakk'a yöne­


len kişiye hidayet edilir Çünkü hidayet bir isteğin sonucudur
b) Fatiha sûresinin 6. âyetinde Yüce Allah bize "Kendisinden hidayet
istememizi ve bunun dua şeklini" öğretmektedir. Yûnus 10/25 ve benzer
âyetlerde de dile getirildiği üzere, insanlar kendi iradeleriyle hidayet iste­
yecekler ki Yüce Allah da yaratsın. İsteyen insandır; ancak hidayeti vere­
cek olan yine Yüce Allah'tır. Kehf 18/27, Teğâbün 64/1 ve İnşân 76/3 gibi
âyetlerde insanın irade hürriyetine dikkat çekilmekte ve verdiği kararın
sonucuna katlanması gerektiği beyan edilmektedir.
c) Yüce Allah'ın insan hayatına bir anlamda müdahalesi demek olan
peygamberlik kurumu, ilk insan neslinden itibaren başlatılmış ve son üm­
metin peygamberi olan Hz. Muhammed'in gönderilmesiyle tamamlanmış­
tır. Kur'ân'ın ifadesiyle "Allah'a ibadet edin, şeytandan kaçının" diye her
ümmete mutlak surette bir peygamber gönderilmiş,her kavmin bir hida­
yete çağırıcısı var edilmiş ve her ümmetin bir peygamberinin olması sağ­
lanmıştır İşte bu son ümmetin de peygamberi Hz. Muhammed, hidayet
kitabı ise Kur'ân-ı Kerîm olarak belirlenmiştir.
d) Fâtiha'nın bu âyetlerinde yapmamız istenen dua, sırat-ı müstakim
denen dosdoğru yolla, yani Yüce Allah'ın nimetlendirdiği insanların yo­
luyla buluşturulmaktır. Hidayet isteyenin hidayetle buluşturulması,
Yüce Allah'ın insan iradesine verdiği önemli bir ayrıcalıktır. Burada en
önemli nokta, insanın bu isteğini kime veya hangi makama yönlendire­
ceğidir. Bilinmelidir ki, asıl ve doğru rehberlik, Yüce Allah'tan gelendir
Başkalarından hidayet beklemek sadece aldanmaktır. Fâtiha'nm bu âyetleri
inşam bu anlamda bilinçlendirmekte, Allah'tan yapılacak en önemli isteğin
hidayet olması gerektiğini onlara öğretmekte ve her namazın her rekâtında
bunu insan bilinciyle de buluşturmaktadır.
5. Hidayeti, doğruyu, hakkı istemek elbette çok önemlidir; ama bun­
dan daha da önemli olanı, hidayet üzere kalmak ve hidayette istikametten

Şûra 42/


Teğâbün 64/
Ra'd 13/
Hacc 22/
Nahl 16/
Ra'd 13/7.
Yûnus 10/
Bakara 2/; Âl-i İmrân 3/73; En'âm 6/
1/5. FÂTİHA SÛRESİ 73

şaşmamaktır. Bakara 2/2'de Kur'ân'ın, muttakîler için bir rehber olduğun­


dan söz edilmektedir. Muttakîler, "takva sahipleri, duyarlı insanlar, so­
rumluluğunu bilenler, donanımlı olanlar, sorumluluğu gereği günahtan ve
azaptan korunmaya çalışanlar" olarak tanımlanabilir. Bu durumda "zaten
muttakî olanların hidayete veya rehbere ne ihtiyacı vardır ki?" diye bir soru
yöneltilebilir. Bunun cevabı, "insanın takva sahibi olarak kalmasmı sağla­
mak" şeklinde verilmelidir.
Yüce Allah, "iman edenlerin ve doğru yolda olanların hidayetini
artıracağını" beyan ederek, hidayet üzere ve muttakî bile olsa, her insa­
nın Kur'ân'ın rehberliğine muhtaç olduğunu beyan etmektedir. Dolayısıyla
hiç kimse "ben yeterince olgunlaştım, benim herhangi bir şeye ihtiyacım
yoktur" dememelidir. Çünkü Kur'ân'ın her hakikati, herkese yeni ufuklar
kazandıracak şekilde bir içeriğe sahiptir, insanlar namaz kılarken de diğer
zamanlarda da Kur'ân'dan bu anlamda yararlanmaya devam etmelidirler.
Hidayet konusundaki geniş açıklamlarımızı İnşân 76/3'te yapmaya ça­
lışacağımız için burada kısabilgilerle yetinmek istiyoruz.

m . S ır â t- ı M ü s t a k im N e d i r ?

Kur'ân'ın sırât-ı müstakim dediği "dosdoğru yol", sınırlarını ve içeriği­


ni Yüce Allah'ın belirlediği Kur'ân'ın yoludur Bu yol hayatın hemen he­
men bütün alanlarını içeren çeşitli emirler ve yasaklardan oluşurİnsanın
daha huzurlu bir hayat yaşamasım ve dünyayı zindan etmemesini amaç­
larBir sonraki âyette de ifade edeceğimiz üzere "Sırât-ı müstakîm" deni­
len yola hidayet edilmenin sonucu mahşerde "peygamberlerle, sıddîklarla,
hakka şahit olanlarla, özü, sözü ve davranışları bir olan sâlihleri'le birlikte
olmaktır. Bu anlamda Kur'ân, doğruya götüren yegâne yoldur; onun akvam
oluşu, "en doğru oluşu"nu değil, "tek doğru oluşu"nu ifade eder Başka
kaynakların doğru olup olmaması Kur'ân'a uygunluk şartına bağlıdır;
Kur'ân'a uygun olan doğrudur; aykırı olan ise yanlıştır; Hz. Peygamber'in
öğütlediği anlayış budur.

Kehf 18/13; Meryem 19/76; Muhammed 47/


Âl-i İmrân 3/; Mâide 5/3; Zümer 39/3; Şûrâ 42/; Zuhnıf 43/
En'âm 6/,
Tâhâ 20/2.
İsrâ 17/9.
74 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

b) Sırât-ı Müstakim - Nimet - Gazap - Sapıklık İlişkisi


Fâtiha'nın 6. âyetinde Yüce Allah'a yönelik niyazımız, "dosdoğru yol"
demek olan sırât-ı müstakime ulaşhrılmamızdır. Acaba bu yol kimlerin yo­
ludur? İşte bu sorunun cevabı ise sûrenin son âyetinde dile getirilmektedir.

ı. D o s d o ğ r u Y o l , N i m e t l e n d i r i l e n l e r i n Y o l u d u r

^g!l& c .Iîıl j j JÜI Jgl^o "Nimet verdiklerinin yolunu (göster)." Âyetteki


sırat kelimesi "yol", S JJu i en'amte fiili ise "nimet vermek, nimetlen-
dirmek" demektir.
Bu son âyet, bir önceki âyetteki sırât-ı müstakimin kimlerin yolu oldu­
ğunu açıklamaktadır. Nisâ' 4/69'da da sayıldığı gibi Yüce Allah'ın nimet
verdiği insanlar şu dört gruptur: en-Nebiyyûtı "Peygamberler", es-sıddikûn
"gerçeği onaylayanlar", eş-şühedâ' "hakka şahit olanlar" ve es-sâlihûtı "man­
ayla davranışı bir olanlar, yanlışlan düzeltenler." Aym âyette Yüce Allah'ın
belirttiğine göre bu dört grup insan "güzel arkadaşlar"dır. Bu ümmet içe-
risindekilerden, mahşerde azaptan kurtulmak isteyenler bu grupların son
üçü arasında olmalı ve bu uğurda çalışmalıdırlar. İlk grup, yani peygam­
berlik kurumu, Hz. Muhammed ile sona erdiği için, dünyada yaşantı ola­
rak geri kalan üçüne katılmak hedef olmalıdır. Bunu başarmanın sonu ise
onlarla mahşerde arkadaş olmaktır.
Kur'ân Yüce Allah'ın bir nimetidir; ihsanıdır. Yüce Allah'ın nimet
vermesi "sonuç"tur. "Sebep" hak etmektir. Nimet, hak edene verilir. Bu
nimetle buluşmak isteyenler Kur'ân'a sarılmalı ve onun ilkeleriyle hayatı
yaşamalıdırlar. Böylece Yüce Allah'ın ihsanıyla nimetlendirdikleri arasına
girerler.

u . G a z a b a U ğ r a t ı l a n l a r v e Ş a ş k ı n l a r K i m d ir ?

"Jj p t’.le- ı->j

NÜKTEDAN – ASR SURESİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Sevgili dostlar, hayat kitabımız Kur’an Hz. Peygamber Efendimize gece inmeye başlamıştır. Bu insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaracağının işaretidir. 23 Yılda inişinin tamamlanması da bir insanın hayatını tamamiyle kuşatmasının ifadesidir. İnsanın hayatının her dönemine ışık tutan, yol gösteren ve çare bulan ayetleriyle, aslında hep insanla beraberdir. Nerde sıkıldı, bunaldı, sıkıştı ve zor durumda kaldı, Kur’an-a sarıldı mı, hemen Yüce Allah’ın yanında olduğunun güvenciyle insan ruhunda bir genişleme hisseder. Çünkü, kâinatın sahibi ve hakimiyle beraber olduğunu eğer unuttu ise hemen hatırlar. İçinde bulunduğu haleti ruhiyeyi sorgular, sıkıntısının nedenlerine yönelir ve hayat kitabı kılavuzuna bakar kurtuluşuna götürecek ayetlere sarılır. Çünkü Kur’anda Rabbimiz, ben insan için lazım olan hiçbir şeyi eksik bırakmadım diyor. Ama, insanda tabi onu, o kendisine lazım olanı bulacak. Eğer hayatını Kur’an ile inşa etmişse lazım olanı bulmakta zahmet çekmez. Onun için, Hz. Peygamberden gerektiği gibi Kur’an terbiyesi almış olan sahabeleri, Asr Suresi inzal olup öğrendiklerinde birbirleriyle karşılaştıklarında veya sohbetten ayrılacakları zaman, bu sureyi okuyorlarmış. Bunun ne zamana kadar devam ettiğini bilmiyoruz. Ancak, şurası bir gerçektir ki, Kur’an-dan kopuşla zamanla oda unutulmuştur. Biz o kadar çok gerilere gitmeyelim, o zamandan sorulmayacağımıza göre, edindiğimiz bilgi ile sorumlu olduğumuz bu zamana bakalım. Bu sureyi, anlamını ve amacını kaç Müslüman biliyor? Üzülmemek için bir oranlama yapmak istemiyorum. Kur’an-ı bilmek ve hakkında bilgi sahibi olmak, sanki sadece din görevlilerinin görevi, Kur’an onlara inmiş ve Kur’an-ı öğrenmek onları ilgilendirir bir teamül toplumumuza hakim. Oysa, her Müslüman’a Kur’an inmiştir, sorumluluk çerçevesi dahilinde her Müslüman Kur’an-ı bilmek zorundadır.  Bilmezse dinini yaşayamaz, bilmezse ahrette sorulduğunda cevap da veremez. Aziz dostlar, Çok önemli dört kavrama dikkat çeken Asr Suresi Mekke’de inmiş Kur’an-ı Kerimin Suresi ve 3 Ayettir. Mekke’de inen birçok Sureler gibi bu Sure’ye de Yüce Allah yeminle başlıyor. Yeminin manası ve amacı müfessirler arasında farklı yorumlanmış. Rabbimiz yemin ettiği şeye dikkat çekerken üzerinde düşünülmesini ve hayattan dersler çıkarılmasını istemektedir. Prof. Dr. Mehmet Okuyan, Allahü tealâ yemin ettiği şeyleri hakkımızda şahit tutmaktadır diyor. Mesela, Surenin ilk Ayeti “Vel asri” Asra yemin olsun demek. Asri kelimesi, asır anlamında yorumlanıyor, yani bir zaman kavramı söz konusu, ama Arap dili ve edebiyatına göre, kelimeye farklı anlamlar verilebiliyor. Söz konusu zaman olunca, ikinci Ayet bu zamanın yaşanılan zaman, kişinin yaşadığı zaman, bir asırlık bir zaman, ikindi namazının vakti gibi zamanlar olduğu düşünülebilir. Çünkü, hepsi insanı ilgilendirir zamanlardır. İşte bu asra yeminden sonra ikinci Ayet “İnnel insane lefi husrin” Anlamı şöyle: ( İnsan hiç şüphesiz hüsran içindedir.) Evet, insanı ilgilendiren zamanın, insan için bir hursan içinde geçmesi hiç şüphesiz mümkündür. Yani, zamanı kazanmak ve yararlı bir şekilde değerlendirmek insanın elindedir. İnsan, bu zaman içinde en büyük zarara uğrar. O nedenle insan, zarara uğramamanın yolunu tutacak ve o yolda yapması gerekenleri yasalarına ve kurallarına uygun yapmaya çalışıp gayret gösterecektir. Onlarda işte o, insanı zararlardan kurtaracak  olanlar da üçüncü ayette geçmektedir. Ayetin orijinal metni “ İllellezine âmenu va amilussalihati ve teva savbil hakkı ve teva sabbissabri” Anlamı: ( Ancak iman edip Salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.) Yani, zarara uğramayanlar bunlardır. Yarın ahrette aleyhlerine veya lehlerine şahit tutulacak olan zaman böyle kıymetli  bir kavramdır. Bunu, Müslüman yaşamı boyunca hiçbir an unutmamalıdır. Değerli dostlar, insan için dünyasını aydınlatıp, eşyaya bakışını ve olayları değerlendirişini farklılaştıran iman bilinci, ayni zamanda Cennetin kapılarını açacak anahtardır. İmanda kemale ulaşan ne dünyada ve ne de ahrette ümit ettiklerinden zevale uğramaz. İman nuruyla akleden kalp, strese mağlup olmaz. Salih ameller işler, işini, ibadetini Allah’ın rızasını kazanmak için yapar.  Keza, Allah’ın yasak ettiklerinden de ayni inançla uzak durur. Günahlarından da tövbe eder, hayat kitabı Kur’an-ı Kerimin çizgisinden dışarı çıkmaz, Hz. Peygamberin örnekliğinde dinini yaşar. Müslüman için Salih amelin değeri, ayni kıratta olmayan hiçbir iş ve davranışla, maddi kıymet arz eden hiçbir değerle mukayese edilemez. Salih amelin kıymet ölçüsüyle hiçbir amel ölçüşemez. Çünkü, Salih amelin değerini Yüce Allah taktir ediyor. Onun için, Salih amel mukayese götürmez bir değer ifade etmektedir. İnsanı hüsrana, zarara uğramaktan kurtarıyor, bu, şu demektir; İmanla işlenen Salih amel insanı hem dünyevi ve hem de uhrevi kazançlı çıkarıyor. Dünyevi kazancı, kimseden bir minnet beklememek kalbi rahatlığı ile Allah-ın rızasına odaklanmak. Uhrevi kazancı da ebedi Cennet mutluluğu elde etmektir. Evet, İman ve Salih amelden sonra üçüncü kavram “ Ve teva savbil hakkı” geliyor. ( Hakkı tavsiye etmek ) Hakkı tavsiyeye Kur’an-ı anlatmakla başlamak lazım. Çünkü, Hak, çok geniş kapsamlı bir kavram, hak, hakikat, adalet, doğruluk, dürüstlük bu muhtevanın içine girer. İnsanlara bunları tavsiye etmek-önermek, tabi bu tavsiyenin arkasında İman ve Salih amel var. Çünkü, hakkı önermek için, hak odaklı bir hayat olmalı, tavsiyeyi desteklesin. Dördüncü kavram da “Ve teva savbissabri”  (  Sabrı tavsiye etmek ) le Asr Suresi son buluyor. Sabır demek, önce değerlerine sıkı-sıkıya sarılmak demektir. Çünkü, sabır, değerlerini savunmaya denir. Yoksa, sabır, zillet ve meskenete sabretmek demek değildir, sabrın manası bu değildir. Bu nedenle Hz. Peygamber buyuruyor:  “Cennet zorluklarla çevrilmiş, Cehennem de arzularla çevrilmiştir. Zorluklara tahammül, arzulara gem vuracağız ki Cennete girebilelim.” Hoşça ve dostça kalmanız dileğiyle.

LEBİD

#

..<a«4İI JLi- "Gazaba uğratılmışların ve sapmışların


yolunu değil!" Âyetteki el-mağdûb kelimesi "gazaba uğratılmış
olmak", ed-dâllîn sözcüğü ise "şaşkınlıkta ve sapıklıkta kalanlar"
demektir.
a) Nisâ' 4/69'da sayılan dört grup, hakkı, istikameti ve doğruyu temsil
etmektedir; geride kalan "gazaba uğratılmışlar ve sapıklıkta kalanlar" ise
1/5. FÂTİHA SÛRESİ 75

kaybeden herkesi içermektedir. Bunları sadece bazı Yahudi ve Hıristiyanlar


olarak yorumlamak, âyetin evrensel mesajını daraltmaya neden olur. Kaldı
ki Yüce Allah isim vermemekte; nitelikler üzerinde durup "şahıslan" de­
ğil, onların "yolunu" sakıncalı olarak nitelendirmektedir. Zaten bu sûrenin
indirildiği dönemde Mekke'de Hz. Peygamberi rahatsız edenler arasında
bunlar yoktu ki onlarla ilgili bilgiler gelmiş olsun.

b) ^g!lc- l- j " Gazaba uğratılmışlar" ifadesi, ilk insan neslinden


Kıyâmet sabahına kadar gelecek olan ve İlâhî gazabı hak eden herkestir;
bunların içinde inkâra Yahudiler de elbette vardır. "Sapıklıkta ka­
lanlar" ifadesi de, benzer şekilde hakka karşı inanç şaşkınlığını tercih eden
ve gerçeğin karşısına dikilenlerdir. Şaşmakla kalmayıp şaşırtmaya çalışan
ve yoldan çıkmışlıkla nitelendirilen herkestir. Elbette bunların içinde bu
özellikteki Hıristiyanlar da vardır. Benzer özelliklerin sahibi olan herkes bu
hitabın muhatabıdır.

FÂTİHA SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI


Kur'ân'ın özü, esası, özeti, önsözü ve girişi olarak isimlendirilen ve
Hz. Peygamber tarafından "namazın almazsa olmazı" olarak tanıtılan
Fâtiha sûresinde, açıklamaya çalıştığımız gibi üç ana konu ele alınmakta­
dır. "Hamd", "tevhid ilam" ve "dua". Zaten Kur'ân'ın muhtevası da genel
itibariyle bunlardan oluşuyor diyebiliriz.
(1. âyet): Fâtiha, her işe Yüce Allah'ın adıyla başlamanın gerektiğini
ortaya koymak üzere Besmele ile başlamaktadır. Besmele, bir işe Allah'ın
adını anarak, o işe Allah'ı şahit tutarak ve o işi Allah nzası için yapmakta
oluşun bir ifadesidir. Niyetini böyle belirleyenler Allah'ın merhamet sıfat­
lan gereği, hayırlı işlerinde başanya ulaşabileceklerdir.
( âyetler): Bu âyetlerde, sûrenin ilk konusu olan "hamd"in Yüce
Allah'a ait olduğu, sadece O'na hamd edilmesi gerektiği, çünkü hamde la­
yık varlığın sadece O olduğu beyan edilmekte ve Yüce Allah'ın bazı sıfat­
lan sayılmaktadır. Bu sıfatlar içerisinde Yüce Allah'ın âlemlerin rabbi, sa­
hibi, yöneticisi, idare edicisi ve şekillendiricisi olduğu beyan edilmektedir.
Aynca özellikle rahmetinin kâinatı çepeçevre kuşattığım ifade etmek üzere,
Rahmân ve Rahîm sıfatları ikinci defa zikredilmektedir. Daha sonra "Din gü­
76 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ 1

nünün yani hesap gününün sahibi" oluşu da âhiret inananı hatırlatarak, bu


bilinçle yaşamak için önemli bir ders ve istikamet vermektedir.
(5. âyet): Bu âyet, sûrenin ikinci konusunu oluşturan "tevhid ilam"dır
ve Allah'tan başka ilâh tanımama esasmı içermektedir. Kulluk yapılan var­
lıktan yardım istenir; yardım istemek için de kulluk yapmak gerekir. Bu
anlamda kulluğun da, yardım talebinin de yegâne adresi Yüce Allah'tır. Bu
arada Yüce Allah, insanlara "ben" dememeyi, "biz" demeyi öğreterek, insa­
nın sosyal bir varlık olduğuna dikkat çekmektedir. Aynca dolaylı olarak bu
âyette bütün yaratılmışların lisan-ı halleriyle Allah'a kul olduklarını beyan
ettikleri de mesajlar arasında yer almaktadır.
( âyetler): Sûrenin son âyetleri, üçüncü ve son konuyu oluşturur
ki bu da hidayet isteği anlammda "dua"dır. Yüce Allah, insanoğluna, neyi
kimden isteyeceğini öğretmekte, hak ve hakikat yolunu en önemli değer
olarak belirleyip, oraya doğru istikamet belirlemelerini kullarından is­
temektedir. Nimet verilenlerden olmak için nimeti hak etmek ve Kur'ân
nimetiyle buluşmak gerekir. Bunun yolu, nimet verilen peygamberler ve
diğer üç grubun yolunu takip etmekten geçer.
Gazabı hak etmemek ve sapıklıkta kalmamak da insan iradesinin doğ­
ru yöne çevrilmesi gereğinin bir sonucudur. Aksi takdirde gazaptan da şaş­
kınlıktan da kurtulmak imkânsızlaşır.
Fâtiha'da çizilen bu İlâhî rotadan sapmamak ve Kur'ân'm sunduğu,
Hz. Peygamber'in de bizzat yaşayarak örnekliğini gösterdiği İlâhî rehber­
likten kopmamak için Allah'ın ipine, yani Kur'ân'a sıkıca sanlmak gerekir.
Bunun sonunda Hakk'ın rızasını kazanmış olmak, en büyük niyazımızdır.
Rabbimiz bizi bu nurlu yoldan ayrı koymasın; Kitâb'ıyla konuşmayı,
Kitâb'ını konuşmayı, Kitâb'ını konuşturmayı ve Kitâb'mı gündem yapmayı
nasip eylesin.
A 'L Â S Û R E S İ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


Mekke döneminde indirilmiş olup, 19 âyetten oluşan ve adım ilk
âyetteki "yüce, en yüce" anlamına gelen el-a‘lâ kelimesinden alan A'lâ
sûresi, resmî sıralamada 87, iniş sırasına göre ise 8. sûredir.
Bu sûre, Târik sûresiyle "insanın yaratılışına ve kâinata gönderme
yapması, ayrıca vahyin yıldız oluşu ve Kur'ân'm öğüt vericiliği"nde anlam
ilişkisine sahiptir.
A'lâ sûresi, Yüce Allah'ı tesbîh emriyle başlamakta, O'nun yaratıcılığı,
düzenleyiciliği, en ince ayrıntısıyla şekillendiriciliği ve her varlığı belli bir
amaca hizmet edecek şekilde programlayıcılığı sıfatlarıyla devam etmek­
tedir.
Tabiattaki eşsiz düzene temas edilerek, kapkara kuru ota çevrilen ye­
şillik, insanoğlunun dikkatine sunulmakta ve tabiattaki sanatkârca dönü­
şümün farkına varılması amaçlanmaktadır. Daha sonra, Hz. Peygamber'e
İlâhî vahyin okunup kavratılacağı, onun da vahyi unutmamasının sağla­
nacağı beyan edilmektedir. Bu arada, Yüce Allah'ı unutmamanın önemine
vurgu yapılmakta, çünkü O'nun her şeyi hakkıyla bilen yegâne varlık ol­
duğu ifade edilmektedir.
Öğüdün yararlı olacağı belirtilerek, Allah'a saygı duyarılann bu öğüt­
ten yararlanacağı, azgınların ise öğütten kaçınıp ateşe yaslanacakları hatır­
latılmaktadır.
Kendisini arındıranların, Allah'ın adını anan ve O'na güvenenlerin
gerçek arınmayı başaracakları, geri kalanların ise dünyayı tercihlerinin so­
nucunda âhireti kaybetmiş olacaklan belirtilmekte ve bütün bu gerçeklerin
evrensel anlamda bütün vahiylerde aynı olduğu ortaya konulmaktadır.
80 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

SÛRENİN MEÂLİ
Bismillâhirrahmânirrahîm
Yaratıp düzene koyan, takdir edip takdire uygun imkânlar su­
nan, (topraktan) otlak çıkaran, sonra da onu kapkara kuru ota çeviren Yüce
Rabbinin adım teşbih et. Sana (Kur'ân'ı) Biz okutacağız; Allah'ın dile­
diği hariç, unutmayacaksın. Şüphesiz ki Allah, açığı ve gizleneni bilir. 8.
(Böylece) seni en kolaya muvaffak kılacağız. 9 .0 halde, öğüt fayda vereceği
için öğüt ver. (Allah'tan) korkan kişi öğütten yararlanacak; en büyük
ateşe girecek olan en azgm kimse ise öğütten kaçınacaktır. Sonra böylesi
kişi, ateşte ne (tam) ölür, ne de (tam) yaşar. Doğrusu (bu dünyada)
arınan ve Rabbinin adım anıp O'na kulluk eden kişi mutluluğa ermiştir.
Fakat siz (ey inançsız insanlar), dünya hayatım tercih ediyorsunuz.
Oysa ahiret daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır. Şüphesiz bu (anlatı­
lanlar), önceki vahiylerde, (meselâ) İbrahim ve Mûsâ'nm sahifelerinde de
vardı.

ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER:
87/8. A'LÂ SÛRESİ 81

" Yaratıp düzene koyan, takdir edip takdire uygun imkânlar su­
nan, (topraktan) otlak çıkaran, sonra da onu kapkara kuru ota çeviren Yüce
Rabbinin adını teşbih et."
A'lâ sûresinin bu ilk âyet grubunda Yüce Allah, O'nu teşbih etmemiz
gerektiğini ifade ettikten sonra, kendi sıfatlarından bir grubu bizlere sun­
maktadır. Bütün yaratıklar anlamında kâinattaki sistem hakkında aynntılı
bilgilerin yer aldığı bu bölüm, Yüce Allah'ı tanıma noktasmda çok faydalı
bilgiler içermektedir.

a) Teşbihin Önemi
Sûrenin ilk âyeti, teşbihin gerekliliği ve Yüce Allah'ın erişilmez yü­
celiğinin ifade edildiği bir mesaj vermekte, bir anlamda kulluk bilincinin
vazgeçilmezi olarak teşbih ibadetinin önemine vurgu yapılmış olmaktadır.

,jliY l dlüj "Yüce Rabbinin adını teşbih et." Âyetteki


sebbıh emri "teşbih efmek", «İİj j ZLI isme rabbik tamlaması "Rabbinin adı",
VI '

lJ s - Yl el-a'lâ kelimesi ise "yüce, en büyük" demektir.


Bu âyette Yüce Allah öncelikle Hz. Peygamber'e, ardından bütün in­
sanlara, O'nun adını teşbih etmelerini emretmektedir.

ı. T e ş b i h i n A n l a m ı

Teşbih, -insan için- hatırda tutulan şeyin dile getirilmesidir. Zihnin


Yüce Allah'ı yüceltmesi ve peşinden kendisinin de yücelmesidir. Teşbih,
kozmik İlâhiye katılım çağrısıdır. Tesbîh Allah için, O'nun adına hareket
etmek demektir Teşbihin Allah adına hareket etmek anlamı, özellikle
bu sûrenin 2 ve 3. âyetlerinin mesajıyla gayet uyumludur. Orada da ifade
edeceğimiz üzere, varlıklar ne için yaratılmışsa ona uygun programlanmış­
lardır. İnsan da Allah'a kulluk için yaratıldığına göre, bu amacı gerçekleş­
tirmek için yaşamalıdır; âyetteki tesbîh emrinin bir amacı da budur.
Pek çok âyette belirtildiği üzere, bütün varlıklar Yüce Allah'ı kendi
halleriyle teşbih etmektedir Diğer varlıkların teşbihinde bilinç ve kelime

İslâmoğlu, age., s. 'te 8. not; 'de 1. not; 'te 1. not.


Ra'd 13/13; İsrâ 17/44; Haşr 59/1; Saff 61/1; Cum'a 62/1; Teğâbün 64/1.
82 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

tekrarı şart olmadığı için, bunların teşbihini insanlar anlayamamaktadır.


Zikirde ise özellikle bilinç şarttır. Bu durumda teşbih, kâinattaki iradesiz
koroya iradeyle katılmak ve onlardan ayn düşmemek demektir. Bu koroyu
terk edenleri ise derin bir terk ediliş beklemektedir Yüce Allah'ın adını
teşbih etmek demek, O'nun farkma varmak ve O'nun istediği gibi yaşamak
demektir. İradeli tesbîh, diğerlerine göre çok daha anlamlı ve etkilidir; çün­
kü bu teşbihle adeta hayat programlanmaktadır.

ıı. el-A'lâ K e l i m e s i n i n  y e tt e k i K o n u m u v e A n l a m ı
V t

(JLe-Yl el-a'lâ kelimesi, âyetteki ism kelimesini nitelendiriyorsa "en


yüce" anlamına gelir. Çünkü İsrâ 17/'da Yüce Allah'ın Allah ve Rahmâtı
kelimeleriyle anılmasını emreden hitap vardır. Fâtiha'da iki âyette iki defa
Rahman ve Rahtm kelimeleri geçmekte, böylece bütün besmelelerde bu iki
sıfat tekrarlanmış olmaktadır. Demek ki, isimlerin birbirine göre farklılık
arz edebilme durumu vardır. Ancak yine A'râf 7/ ve İsrâ 17/'a göre,
bütün güzel isimler sadece Allah'a aittir; O'na bu isimlerle dua edilmelidir.
Bu nedenle isimlerin güzeli veya en güzelinin bulunması doğaldır.
Y \ m

el-a'lâ kelimesi, eğer âyetteki rabb kelimesini nitelendiriyorsa,


bu durumda kelime "yüce" anlamına gelir. Râzî'nin de belirttiği gibi ism-i
tafdîl, yani "görecelilik" kalıbı Yüce Allah için "en büyük, daha büyük"
gibi anlaşılmamalıdır. Çünkü bu durumda sanki başka büyükler de varmış
gibi algılanabilir. Bu sakınca nedeniyle, Yüce Ali zıh için bu ifadeleri "gerçek
ve tek" şeklinde anlamak daha isabetlidir. Allâhü ekber tamlaması "Allah
en büyüktür" şeklinde değil de, "Allah gerçek ve tek büyüktür" şeklinde
tercüme edilse, bu daha doğru olur.
^ TM *
Ayetteki (jü-Yl el-a'lâ kelimesi, en yakınındaki kelime rabb olduğu için,
öncelikle onu nitelendirmek durumundadır. Bu nedenle biz de tercümeyi
bu şekilde yaptık.

Teşbihte tenzih ve nefiy vardır; yani teşbih, Yüce Allah'ı eksikliklerden ve olumsuzluklar­
dan uzak tutmak, eksikliklerle onu buluşturmamak demektir. Takdiste de bunlar vardır; aynca
takdis ve hamdde isbat vardır; yani Yüce Allah'ı bütün kemâl sıfatlarıyla birlikte bilmek, anmak
ve yüceltmek vardır (Teşbih, takdis ve hamd hakkında geniş bilgi için bk. Razî, age., II, ).
"Kelime-i tevhid" dediğimiz lâ ilahe illallah cümlesi teşbih ve takdisi birlikte içermektedir. Bu
cümlede önce teşbih, sonra takdis yer almaktadır. Bu doğrultuda bakıldığında, İhlâs sûresinin ilk
iki âyeti takdis, son iki âyeti ise teşbihtir, diyebiliriz.
87/8. A'LÂ SÛRESİ 83

ııı. T e ş b i h - N a m a z İ l iş k is i

Bu âyetin duaya çevrilen formunda dile getirilen û1-*


sübhâne rabbiye'l-a'lâ veya üUl-— sübhâne rabbiye'l-azîm şeklindeki
ifadelerde ism kelimesi yoktur; hem el-a'lâ, hem de ^.lâ«ll el-azîm ke­
limeleri doğrudan rabb kelimesinin sıfatı olarak kullamlmışlardır. Bu kulla­
nımlar da haklılığımızın bir delilidir.

Sûrenin bu ilk âyetini okuyunca, Hz. Peygamber'in


sübhâne rabbiye'l-a'lâ "Ey Yüce Rabbim, seni her türlü eksiklikten tenzih
ederim" dediği rivayetlerde yer almaktadır Aynısını söylemek bizim de
görevimizdir.

Bu âyet indirildiğinde Hz. Peygamber'in, "bunu secdelerinizde yapın"


buyurduğu, ayrıca "Yüce Rabbinin adım teşbih et" şeklindeki Vâkı'a 56/74,
96 ve Hâkka 69/ âyetler indirildiğinde ise "bunu da rukûlanmzda yapın"
diye emir buyurduğuna dair rivayetler bulunmaktadır Bu rivayetler çok
önemli bir hususa açıklık getirmektedir. Demek ki, rukûda ^.lâ»U
sübhâne rabbiye'l-'aztm, secdede ise L5JU-Vl OU.-—sübhâne rabbiye'l-a'lâ şek­
linde teşbih yapmak "nâfile" değil, bir görevdir. Yüce Allah teşbihi emret­

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası