ben seni böylemi sevdim kirpiği kaşı boyalı / vahapcelik - Şiirlerin Dili

Ben Seni Böylemi Sevdim Kirpiği Kaşı Boyalı

ben seni böylemi sevdim kirpiği kaşı boyalı

SANDIK SANDIĞA DAYALI Şarkı Sözleri

SANDIK SANDIĞA DAYALI türküsünün sözleri nedir? SANDIK SANDIĞA DAYALI türküsü kime ait? SANDIK SANDIĞA DAYALI hangi yörenin türküsü?

SANDIK SANDIĞA DAYALI Türkü Sözleri

Sandık sandığa dayalı
Yazması mavi boyalı
Ben seni böyle mi sevdim
Kirpiği kaşı boyalı
Öldüm Öldüm Öldüm Öldüm

Öldüm Öldüm Öldüm Öldüm
Yar yüzünü elde gördüm
Bunda benim suçum neydi
Sen çağırdın ben de geldim

Kaşlarını eğdirirsin
Birbirine değdirirsin
Güzelliğin yoktur amma
Sen kendini sevdirirsin
Öldüm Öldüm Öldüm Öldüm

Öldüm Öldüm Öldüm Öldüm
Yar yüzünü elde gördüm
Bunda benim suçum neydi
Sen çağırdın ben de geldim

Türkü Nedir ve Çeşitleri Nelerdir?

Türkü, bağlama ile söylenip hece vezni ile yazılan şiirlere verilen isim olarak bilinmektedir. Türkünün içerisinde çok farklı duygulara yer verilebilir. Bu duygular genel olarak özlem, aşk, ayrılık ve bunlara benzer duygulardır. Ayrıca toplumsal konularda türküler içerisinde yer alabilir. Göç, ölüm, kahramanlık ve daha birçok unsurun türkülerde geçtiği görülmektedir.

Halk şairleri koşma ve koşuklar yazarak türkünün ortaya çıkmasına neden olmuşlardır. Türkünün ortaya çıkması ile oldukça başarılı bir müzik türünün doğduğu görülmüştür. Türkünün birçok farklı çeşidi bulunmaktadır.

Konularına Göre Türküler

Türküler konularına göre çeşitli isimler ile adlandırılmaktadır. Bu türkülerin konuları birbirinden farklıdır. Sayı olarak ise konularına göre oldukça çok sayıda türkü bulunmaktadır.

  • Aşk konulu türküler,
  • Ninniler,
  • Çocuk türküleri,
  • Kahramanlık türküleri,
  • İş türküleri,
  • Doğa konulu türküler,
  • Oyun türküleri,
  • Askerlik türküleri,
  • Acıklı olay türküleri,
  • Güldürücü içerikli türküler.

Türküler işlendiği konuya göre farklı isimlere sahiptir. Örneğin, kahramanlık konulu bir türküde herhangi bir isim ön plana çıkmaktadır. Ya da bir şehir ön plana çıkabilir. Türküde işlenmek istenen konu belirlendikten sonra o konuya ağırlık verilir.

Şiirlerin Dili



POLAT TÜRKÜLERİ



 Yörede Kullanılan Enstrümanlar ve İcracıları

Polat yöresinde yaygın olarak Bağlama, kaval, dilli düdük gibi müzik aletleri kullanılmaktadır. Türküler bağlama ile ince saz denilen cümbüş, klarnet, keman, darbuka eşliğinde söylenir. Düğünlerde kullanılan davul ve zurna, halaylar çekilirken söylenen türkülere eşlik eden müzik aletleridir. Bir araştırma gezimizde Zurnacı Vahap, önce klarnet çalarken, daha sonra yörede zurnanın etkin kullanımı nedeniyle zurna ve davul çalmaya başladığını;  yörede kullanılmayan sipsiyi ise muhabbet toplantılarında çaldığını söylemektedir.

Malatya çevresi itibariyle bir değerlendirme yapmak gerekirse; Malatya merkezde cümbüş, bağlama, tambur, zurna, keman, davul, darbuka; Arapkir yöresinde klarnet, davul, darbuka ve keman; Arguvan’da özellikle dede sazı denilen 12 perdeli saz,  cura ile uzun ve kısa bağlama kullanılırken, Polat’ta ise uzun kol saz kullanılmaktadır. Polat Türküleri keman, cümbüş, klarnet ve darbukanın ağırlıklı olarak kullanıldığı bir müzik yapısına sahiptir.                 

Polat yöresi düğünlerinde halkoyunları müziğini icra eden birçok davul-zurna sanatçısı vardır. Kasabadaki davul-zurna sanatçıları yöredeki diğer köylerin düğünlerinde de sanatlarını icra etmektedirler. Bunlardan Zurna Sanatçısı Vahap Demirci, Ali Yılmaz ile davul Sanatçısı Bünyamin Kozat, Süleyman Yılmaz ve Uğur Akkoyun ilk akla gelen isimlerdir. Davul sanatçılarının bir bölümü aynı zamanda zurna da çalabilmektedirler.

Yöre türkülerini okuyanların önemli bir bölümü bağlama çalmaktadır. Mahmut Atabay, Talip Ürkmez, Fehmi Günaydın, Hüseyin Atmaca, Cumali Sarı, Batuhan Bilal Kurt bu sanatçılar arasında sayılabilir.

Polat Kasabasında düğünlerde ve toplantılarda enstrüman çalanların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz: Keman; Av. Mahmut Nedim Koru, Öğretmen Ahmet Kurukafa, Mecit Mumcu, Vedat Kurukafa, Bağlama; Fuat Kurukafa, Batuhan Bilal Kurt, Talip Özkan, Cümbüş; Mahmut Akkoyun, Ertan Mumcu, Klarnet; Haşim Akkoyun, Darbuka; Sedat Kaplan sayılabilir. Akkoyun ailesinin birçok ferdi davul-zurna çalmayı aile içerisinde usta-çırak ilişkisi ile öğrenmiştir.

1950 yılında Polat’ta doğan Vahap Demirci’nin babasının adı Durdu, annesinin adı ise Nuriye’dir. Polat’ta ikamet eden Demirci, ortaokul mezunudur. Yörede en çok aranan zurna sanatçısı olan Vahap Demirci, klarnetten zurnaya geçtiğini söylüyor. Zurna sanatçısı olarak bölgede en çok aranan kişidir. Kendisinin yaptığı sipsi ile yanık havaları çalıyor, uzun hava türkülerine yol gösteriyor. Vahap Demirci’nin elindeki sipsi, tiz bir mey sesi vererek yöreye has olduğunu ortaya koyuyor.Bu sipsinin gövde uzunluğu 17,5 cm iken dilli kısım ise 4 cm boyutundadır. Vahap Demirci’nin yörede kullandığı zurna 33 cm uzunluğundadır. Alt kısmındaki yuvarlak bölümün çapı 8 cm olup kayısı ağacından yapılmıştır. Kamış bölümün alt kısmı metal, üst kısmı kamıştandır. Vahap Şahin metal dilsiz kavalıyla geleneksel çalma biçimini koruyanlardan birisidir. “Dilli düdük ile kaval çalmayı koyun-keçi güderken babamdan öğrendim. Ustam babamdır.” demektedir. Dut ve erik ağacından yapılmış dilli çobandüdüğü 32 cm’dir. Kayısı ağacından yapılmış dilsiz kaval 70 cm. uzunluğundadır. Bu kavalın sakız (melhem) ağacından yapılan 71 cm uzunluğunda ahşap kını vardır.  Vahap Şahin, 69 cm uzunluğundaki metal dilsiz kavalı halen seslendirmektedir. Dilsiz kaval, Polat yöresinde çok kullanılan müzik aletleri arasındadır.

            Polat’ta yaptığımız alan çalışmaları sırasında, davul sanatçısı Uğur Akkoyun ile görüşmemizde davul çalmayı usta-çırak ilişkisi içinde babasından öğrendiğini, eline tokmağı ilk aldığında babasının davuluna vurduğunu anlattı. İlkokul ve ortaokulda birinci sınıftan itibaren halkoyunu ekibine seçilmesini ve bando takımında davul çalmasını babasının bu mesleği icra etmesine bağlıyor. “Babam bölgede eskilerin en namlı davulcusuydu. Ben de davulu babamın sayesinde öğrendim. Babam elli yıl davul çaldı. Almanya’ya gitmeye hak kazandı ama gitmedi. Ben de düğünlerde yirmi seneden bu yana davul çalıyorum.”

Polat yöresinde kullanılan davulun deri kısmının çapı 49 cm. dir. Ceviz ağacından yapılan çember kısmının eni 40,5 cm dir. El örgüsü renkli omuz askısı ip 37 cm.dir. Davulun tokmağı ve çubuğu 49 cm. dir. Ahşap kısmında deriyi germek için kullanılan kayış, ince köseleden yapılırken şimdi daha ucuz malzemeden yapılmaktadır.

Öyküleriyle Polat Türküleri

Doğanşehir’in Polat Kasabasında halk arasında yaygın olarak söylenen bazı türküleri örnek olarak sizlere sunmak istiyoruz.

1-Dağlar Seni Delik Delik Delerim

Uzun hava olarak söylenen bu türkü 1927 yılından beri bağlama ile çalınıp söylenmektedir. 

Hüsne ve Eşoğ (Kara Eşoğ) adlı iki bacı Polat’ın Devrent Dağı eteklerinde Mantar (Göbelek), toplamaya giderler. Nişanlısı ince hastalıktan (Verem-Tüberküloz) ölmüş olan Kara Eşoğ dertlidir. Bacısı da onun bu durumuna üzülmektedir.

İçindeki yâr acısını dağlarla paylaşmak isteyen Eşoğ, dağları da sessiz bulunca başlar derdini dökmeye. İki bacı dağda kendilerinden başka kimsenin olmadığını sanırlar. Bu sırada köyün garip çobanı onların sesini duyarak bir süre dinler. Sürüyü önüne kattığı gibi ovaya getirir. Sürünün zamansız geldiğini gören çevre halkı telaşlanır. Sebebi sorulunca da türkünün son sözlerini duyan çobandan şu cevabı alırlar: “Hüsne’yle Eşoğ dağları delik delik edip yakıyorlar, ben de sizin sürünüzü kurtardım” der.

Dağlar seni delik delik delerim.

Halbur alır toprağını elerim.

Sen bir karakoyun ben de bir kuzu

Sen döndükçe ardın sıra melerim

Dağlar senin ne karanlık ardın var.

Lale sümbül boynun eğmiş derdin var.

Elalemin vatanı var yurdu var.

Benim yurtsuz kalışıma ne deyim?

Dağlar senin yükseğine çıkarım

Çıkarım da enginine bakarım

Eğer dağlar dediceğim olursa

Bende sana lale sümbül takarım

Eğer Dağlar dediceğim olmazsa

Seni vurur ataşıma yakarım.

 


 

2- Aha Gılıç Aha Meydan Vurana

            1910-1922 yılları arasında Anadolu’da savaşın getirdiği yokluk, kargaşa, yoksulluk içerisinde insanımız toplumsal travma geçirmektedir. Her evde şehit ve gazi vardır. O yıllardan beri Polat yöresinde bu türkü söylenmektedir.

Kurtuluş Savaşı sırasında daha birkaç günlük evli iken askere giden Mustafa oğlu Kara Mustafa yaralanır. Köyüne ölüm haberi gelir. Dul kaldığı sanılan genç gelin, babası tarafından başka birisiyle yeniden evlendirilir.

Mustafa’nın yarası iyileşir. Yeniden cepheye dönerek çarpışır. Dönünce severek evlendiği karısının başkasına verildiğini öğrenen Kara Mustafa çok üzülür. Üzüntüsünü unutmak için kendisini dağa taşa verir, sık sık ava gider. Köylüler, Mustafa’yı sırtında tüfeği gece gündüz dağlarda av peşinde gezerken görür. Polat’ın batısında bulunan Guzkaya’da keklik avlarken bastığı taş kayınca Kara Mustafa uçuruma yuvarlanır, parçalanarak ölür. Olayı gören çobanlar hemen babasına haber verirler. Oğlunun cansız bedeni üzerine gelen baba, aşağıdaki ağıdı söyler. Önceleri ezgisi ağıt olarak söylenen bu eser zaman içerisinde değişime uğrayıp türkü olarak söylenmiştir.

Şahin idim Guzkaya’ya dünedim

Çalındım çırpındım kalkmaz ganadım.

Ben bahtımı bir soysuzda sınadım

Daşa bassam belli olur izleri.

Muhanet gelin, derdin mi derin.

Asker mi yârin, asker mi yârin

Yarinen yaylayı gezdik bir zaman

Aha gılıç aha meydan vurana

Canım kurban yar kıymeti bilene

Ben o yâri sevmişem kime ne

Sebep olan kapı kapı dilene

             

Muhanet gelin, derdin mi derin.

Asker mi yârin, asker mi yârin

Yarinen yaylayı gezdik bir zaman



Bir taş attım garlı dağın ardına

Vardı düştü nazlı yârin yurduna

Söyleyin de şu güzelin derdi ne

Atını aldım yaya mı koydum

            

Muhanet gelin, derdin mi derin.

Asker mi yârin, asker mi yârin

Yarinen yaylayı gezdik bir zaman

Boğumlu cizmayı giymeliyimiş.

Silkinip doru ata binmeliyimiş.

Çok yaşayıp cefa çekmekten ise

Az yaşayıp devran sürmeliyimiş

             

Muhanet gelin, derdin mi derin.

Asker mi yârin, asker mi yârin

Yarinen yaylayı gezdik bir zaman

 


 

3-Kaşlarını Eğdirirsin

Polat yöresinde düğünlerde daha çok kına gecelerinde bağlama, klarnet, darbuka, def eşliğinde söylenir. Davul-zurna eşliğinde halay tarzında oynanır. Türkü anonimdir. 1920 yıllarından beri yöredeki düğünlerde genç kızlar ve delikanlılar tarafından karşılıklı söylenir.  

Kaşlarını eğdirirsin

Birbirine değdirirsin

Sende bu güzellik varken

Beni köyden kovdurursun

Öldüm, öldüm, öldüm, öldüm

Gül gibi sararıp soldum

Bunda benim suçum yoktur

İşmar ettin ben de geldim

Kaşlarını eğdirirsin

Birbirine değdirirsin

Güzelliğin yoktur amma

Sen kendini sevdirirsin

                        

Öldüm, öldüm, öldüm, öldüm

Gül gibi sararıp soldum

Bunda benim suçum yoktur

İşmar ettin ben de geldim

Sular akar taşa değer

Kirpiklerin kaşa değer

             Meraklanma sen sevdiğim

Bir gün baş başa değer

                       

Öldüm, öldüm, öldüm, öldüm

Gül gibi sararıp soldum

Bunda benim suçum yoktur

İşmar ettin ben de geldim

 

Kara üzüm asılır mı?

Böyle yâre küsülür mü?

Ne yanıyon küçük gelin?

Köyün lafı kesilir mi?

                 

Öldüm, öldüm, öldüm, öldüm

Gül gibi sararıp soldum

Bunda benim suçum yoktur

İşmar ettin ben de geldim

Bağaltına bağaltına

Gül bağlar gerdan altına

Al beni misafir eyle

Bağdaki damın altına

          

Öldüm, öldüm, öldüm, öldüm

Gül gibi sararıp soldum

Bunda benim suçum yoktur

İşmar ettin ben de geldim

El ediyi el ediyi

Kaşın bana gel ediyi

Senin mahzun bakışların

Yakıp beni kül ediyi.

           

Öldüm, öldüm, öldüm, öldüm

Gül gibi sararıp soldum

Bunda benim suçum yoktur

İşmar ettin ben de geldim

 

Sandık sandığa dayalı

             Yazması mavi boyalı

Ben seni böyle mi sevdim
Dudağı kaşı boyalı

                        

Öldüm, öldüm, öldüm, öldüm

Gül gibi sararıp soldum

Bunda benim suçum yoktur

İşmar ettin ben de geldim

 

             4-Adatepe Türküsü

Doğanşehir İlçesi Polat Kasabasında yaşayan Osman Orman, 10 Ekim 1949’da askere gider. Ağrı Doğubayazıt’ta süvari olarak askerliğini yaparken askeri birliğin fırınında görevlendirilir. 1950 yılının Nisan ayında Polat’ta Adatepe olarak adlandırılan dağa yağan bol yağış üzerine sel oluşur. Asker Osman Orman’ın evi dere yatağındadır. Gelen sel Osman’ın evindeki iki çocuğu ile hanımını götürür. Seli gören köylüler yardıma koşarlar. Osman Orman’ın amcası çocukları kurtarmaya gelir. Beşikteki bebek ile gelin ve diğer çocuğu da yanına alarak kapının önüne çıkar. Bu sırada sel tam evin önüne ulaşmıştır. Dördünü birlikte sürüklemeye başlar. Selin etkisiyle herkesin can derdine düştüğü bir sırada Osman Orman’ın amcası, derenin genişlediği bölüme gelince suyun hızı azalır ve bir yerlere tutunup kurtulur. Genç gelin ile iki bebek sel tarafından sürüklenip götürülür. Biraz aşağıda ormanlık bir bölge vardır. Polatlılar buraya Dikmelik derler. Cesetler oradaki ağaçlara takılıp kalır. Bu sel olayında Polat’ta 16 kişi hayatını kaybetmiştir.

Polat, sözlü halk kültürünün çok canlı olduğu bir yöredir. Geçmişe dayalı ağıt ve türkü söyleme; masal, hikâye, fıkra anlatma, düğünlerde halay çekip orta oyunu sergileme yaygın ve yerleşik bir kültürdür. Polatlılar bu selden sonra kaybettikleri 16 yakınları için büyük üzüntü yaşarlar, ağıtlar yakarlar. Ancak çocukluğunu yetim ve öksüz geçiren, gençliğinde ise yoksulluk içerisinde yaşayan askerdeki Osman Orman’ın genç eşi ve iki çocuğunun ölümüyle ilgili olan ağıt, daha ön plana çıkar ve sık söylenir. Zaman içerisinde ağıtın melodisi biraz daha türkü formuna yaklaşır.  Birçok ünlü sanatçı tarafından seslendirilen bu türkü, bölgenin yerel halk müziği sanatçıları tarafından sıklıkla okunmaktadır.

Osman Orman, Ağrı Doğubayazıt’ta asker iken gördüğü bir rüya ile olayı şöyle anlatmaktadır: “ Bir gece rüyamda Polat’ı gördüm. Adatepe’nin başı kara bulutlarla kaplıydı. Çok kuvvetli yağış olacağını düşündüm. Korkuyla irkilerek uyandım. Uyanır uyanmaz eyvah dedim. Bizim evi sel götürdü. Çünkü yokluktan akrabalarımın ve komşularımın yardımıyla dere yatağına yakın bir yere zar zor ev yapmıştım. Adatepe’den kalkacak sel, benim evimi kesinlikle basardı. Çevremdeki arkadaşlarıma bir şey anlatamadım. Ama içim içimi yiyordu. Bu sıkıntıyla ben askeri birliğin içinde deli koyun gibi geziyordum. O sırada gerçekten sel olmuş, genç eşim ve iki küçük yavrum sele kapılıp vefat etmişti. Bu haber memleketten telgrafla birliğimizin komutanı olan yüzbaşıya bildirilmiş. Komutan haberi bana nasıl vereceğini düşünüp duruyormuş. Sonra beni yüzbaşının çağırdığını söylediler. Fırında çalıştığım için ayağımda terlik vardı. Öylece komutanın odasına girdim. Benim rüya görüşümün üzerinden birkaç gün geçmişti. Elim yüreğimin üstünde korkuyla kötü bir haber alacağımı hissederek gitmiştim. Yüzbaşı demeden ben ona, ‘Komutanım rüyamda bizim köyü sel bastı. Çocuklarıma bir şey oldu diye korkuyorum’ deyince, ‘Sana birkaç gün izin vereyim. Memleketine git. Sıkıntını attığında dönersin. Memleketinde de bir şey yok’ diyerek olayı benden sakladı. ‘Git depoya bir potin giy de gel. Seni izine göndereceğim’ dedi. Ben de ‘Komutanım, ben süvariyim, çizmemi giyeyim’ dedim. O da ‘İzine gidiyorsun, potin giy’ dedi. Gittim bir potin giydim ve yola çıktım. Ağrı Doğubayazıt’tan Malatya Doğanşehir’e gelmek günlerce sürüyordu. Uzun bir yolculuktan sonra Doğanşehir’e geldim. Yolcular, Doğanşehir’den Polat’a kamyonla taşınıyordu. Beni gören köylüler, kendi aralarında fiskos ederek konuşuyorlardı. Fısıltı da olsa arada bir duyuyorum. ‘Bu genç, selin götürdüğü Safiye Gelin’in kocası değil mi?’ dedikleri kulağıma geliyordu. Bütün bu duyduklarıma rağmen bir umutla köy meydanına geldim. Bu arada insanlar, ‘vah vah yazık, çoluk çocuğu öldü. Tek başına ne yapar?’ diye konuşuyorlardı. Yakın akrabalarım geleceğimi tahmin ederek bekliyorlarmış. Teyzem gelip beni köy meydanından alıp evine götürdü. Çok yorgundum, artık olayı da öğrenmiştim. Teyzem bir yatak serdi. Yorgun, bitkin yatağın içine kıvrıldım, sızmışım. Bir süre teyzemlerde kaldım. Daha sonra emmim geldi. Beni kendi evlerine götürdü. Giderken ben evi görmeyeyim diye yıkılmış evimin önünden değil de biraz dolaştırarak farklı bir yoldan kendilerine götürdü. Amcamların evi Kozluklu denilen yerdeydi. İzinim bitince Doğanşehir Jandarma Bölük Komutanının yanına gittim. İzin kâğıdımı imzalatmam gerekiyordu. Birkaç gün daha kalabilir miyim diye izin istediğimde yüzüme baktı. Sonra, ‘Git, kaç gün kalırsan kal’ dedi. Beş on gün daha kalıp döndüm.

Beni izine gönderen yüzbaşımın yerine başka bir yüzbaşı tayin olmuştu. İzin sürem dolunca o zamanki şartlarda haber veremediğim için asker kaçağı diye beni mahkemeye vermiş. Ben cezalıydım. Alay tatbikata gitti, beni göndermediler. Koğuşta yatıyordum. 1951 yılının Kasım ayında teskere alıp Polat’a geri döndüm. Akrabalarımın ve komşularımın yardımıyla yeni bir ev yaptım. Onların desteğiyle tekrar evlendim. Şimdi Polat Belediye Başkanı olan oğlum Hasan,  ikinci eşimdendir. Sele giden erkek çocuğumun adı da Hasan idi. Onun adını bu oğlumda yaşattım. Türküde ölen eşimin ismi Safiye idi. Ancak sanatçılar bu türküyü söylerken belki de müziğe uydurmak için ismini Asiye olarak okuyorlar. Türkünün sözleri:

Adatepe’den sel aktı

Tozu toprağa kattı

Sel birden gelince

Yedi tane evi yıktı

Al kazak da mavi kazak

Haydin evleri gezek

Gelinleri sel götürmüş

Askerlere mektup yazak

Adatepe Adatepe

Yağmur yağar sere serpe

Gelinleri sel götürmüş

Kuzular körpe körpe

Sel taş getirir allı karalı

Çocuklar geliyor bilmem nereli

Kimi ölü kimi yaralı

Bu Nuh tufanının bir emsalidir

Adatepe Adatepe

Yağmur yağar sere serpe

Safiye’yi sel götürdü

Daha yavruları körpe ölem körpe

Aman Vali, kurban Vali

Kumandanı çağır Vali

Gelinleri sel götürdü

Askeri kovur(gönder) Vali ölüüm Valim

Minareye çıktı Polat Hocası                                        

Yetti artık bize bunun acısı

Al kızıl kanlar içinde Polat

Adatepe tepelerin yücesi



5Adanacılar Yürüdü

 

Polat yöresinden insanlar, mevsimine göre “aşağı memleketler” denilen yörelere çalışmak üzere fıstık zamanı Antep-Kilis, pamuk zamanı Çukurova’ya giderlerdi. Bu gidişler kadın-erkek ailece olmaktaydı.

 

Çukurova’da çalışma sezonunun bittiği günlerde tekrar Polat’a dönen işçilerin arasından biri yolda geçen zamanın uzaması sonucu sabırsızlanır. Olayın geçtiği dönemde yolcular kamyon kasasında yolculuk yapmaktadırlar. Kamyon yöre insanı tarafından ‘makine’ olarak adlandırılmaktadır. Araba Sürgü köyüne ya da Polat’ı iyi gören Cinoğlu tepesine geldiği zaman Polat ovasını çevreleyen yüksek dağları ve bu dağlardaki yaylaları gözleyerek hasret kokan bu türküyü söyler. ‘Sür be şoför makineyi’ dizesiyle memleketine ve sevdiklerine kavuşma noktasında sabırsızlığını ortaya koyar.



Adanacılar yürüdü

Dağları duman bürüdü

Sür be şoför makineyi

Polat yaylası göründü

Yorgun deli göğnüm yorgun

Göğnüm o soysuza vurgun

Böyle olduğun bileydim

Konuşurdum orgun orgun

 

Adananın öte yüzü

Gün değmeden erir buzu

Adanaya çöl diyorlar

Korkarım öldürür bizi



          TRT Repertuarında Yer alan Bazı Polat Türkülerinin Sözleri

            Vurmalı ve Nefesli Çalgılar konusunda geniş bilgi için bkz.; M.R.GAZİMİHAL: Türk Vurmalı Çalgıları(Türk Depki Çalgıları), Kültür Bakanlığı MİFAD Yay., Ankara 1975 ve Türk Nefesli Çalgıları(Türk Ötkü Çalgıları), Kültür Bakanlığı MİFAD Yay., Ankara 1975.

           12.10.2011 Günü Uğur Akkoyun ile Polat’ta yapılan görüşme

           12.10.2011 Günü Vahap Demirci ile Polat’ta yapılan görüşme

           12.10.2011 Günü Vahap Şahin ile Polat’ta yapılan görüşme

           12.10.2011 Günü Uğur Akkoyun ile Polat’ta yapılan görüşme

           M.GÜNAYDIN - A. V.KAYGUSUZ : Doğanşehir İlçesi, Fatih Matbaası, İst., 1986, s.61(Yazarlar bu öyküyü 1327 doğumlu    Bekir Eğilmez ve Eşoğ’un oğlu Abdullah Coşkun’dan aldıklarını belirtmektedirler.)

          Polat’ın bu güzel türküsü Malatyalı sanatçı Belkıs Akkale tarafından okunarak kitlelerin beğenisine sunulmuş, yıllarca en sevilen türkü olarak zirvedeki yerini korumuştur. Ancak türkünün ezgisi Polat ağzından çok Arguvan ve Çamşıhı ağzı ezgisi olarak okunduğu için Sivas Türküsü gibi algılanmıştır. Ancak Sivas’ta söylenen kırık hava tarzında iken Malatya’da uzun hava olarak okunmaktadır. Dileğimiz yeni yetişen genç sanatçılar tarafından Polat ağzı ile okunmasıdır. Bu sanatçılarımızın işinin zor olduğunu düşünüyoruz. Çünkü Belkıs Akkale gibi güçlü bir ses tarafından topluma sevdirilen türkünün yeni ezgisi ile tutulup tutulmayacağını bilemeyiz.

 

          A.V.KAYGUSUZ-M.GÜNAYDIN: A.g.e., s.61-62 (Türkü, 1315 doğumlu Bekir Yoldaş’tan alınmıştır. Bekir Yoldaş, türküyü Kara Mustafa’nın babasından bizzat dinlediğini Araştırmacı Metin Günaydın ve A. Vahap Kaygusuz’a anlatmıştır.) A .V.KAYGUSUZ-M.GÜNAYDIN: A.g.e., s.63

 

          06.02.2011 tarihinde Kemal Deniz tarafından yapılan derleme görüşmesinde; Osman Orman, Hasan Orman, Talip Ürkmez ve Duran Alkan’dan derlenmiştir. Benzer bir hikaye ise kısaca  şu eserde yer alır: A.Vahap KAYGUSUZ- M.GÜNAYDIN : A.g.e., s.64-65


         23.10.2011 tarihinde Mustafa Kurt ile Malatya Hâkimiyet Gazetesi Bürosundayapılan görüşme

         H.ŞAHİN-S.ÖZEROL: A.g.e., s.407’de metin verilerek şöyle bir açıklama yapılmıştır: Arguvan yöresinde ;İlk Dörtlük; “Adacılar da yürüdü/Dağları duman bürüdü/Sür be şoför arabayı-makineyi/Yarın yaylası göründü” ve “Yaylacılar da yürüdü/Dağları duman
bürüdü/Durma yerit arabayı/Yarın yaylası göründü” biçimlerinde de söylenir.   


            Adanacılar yürüdü

             Dağları duman bürüdü

             Sür be şoför makineyi
             Yarın yaylası göründü

            Yorgun deli gönül yorgun

            Göğnüm bir soysuza(güzele) vurgun

            Böylolduğun bileyidim

            Konuşurdum uğrun uğrun

 


            Sorkunluğun başı yaslı

            Akşam oldu gölge bastı

            O gelin sudan geliyi

            Gasaveti beni bastı


 

 

           Ayrıca Araştırmacı H.Şahin; yöre halkının önceleri Adana’ya pamuk toplamaya gittiklerini, hatta buradan gelin aldıklarını da belirtmektedir.(Hüseyin ŞAHİN ile 20.10.2011 tarihli telefon görüşmesi)



POLAT

         Malatya iline Doğanşehir ilçesinin müstesna bir mahallesidir. İnsanların genel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Tipik karasal iklimin hüküm sürdüğü yöre, yazları sıcak kışları ise yağışlı ve soğuktur. Polat mahallesinin deniz seviyesinden yüksekliği yaklaşık olarak 1100 metredir.
         Malatya Adıyaman karayolu üzerinden Doğanşehir bağlantılı olarak ortalama 70 km. Malatya Ankara karayolu Akçadağ bağlantılı olarak da ortalama 60 km. mesafededir. Ulaşım için kullanılan karayolu asfalt olup, her türlü araçla kolayca gidilebilmektedir.
         Polat merkezinden yer yer stabilize yol ile 2280 metre rakımlı Acıpınar yaylasına ulaşılır. Acıpınar yaylası üzerinde yer alan damlataşı (sulu mağara) mağarasına mesafe Polat mahallesinden yaklaşık 12 km. uzaklıktadır. Mağaranın yaklaşık olarak 300 metrelik kısmına kadar araç ile gidilebilmektedir. Kış mevsiminde ise bu mesafenin daha fazla kısmı yaya olarak gidilebilmektedir. Yörenin yıllık yağış miktarı 535 mm, sıcaklık ortalaması 12,5 0C, yazları 22,3, kışları -3,3 0C olarak tespit edilmiştir.
          Söz konusu iklim koşullarına bağlı olarak çevrede korunabilmiş bitki örtüsü olmadığı gibi mağaranın yakın çevresinde yüzey bitki örtüsü de bulunmamaktadır. Bitki olarak da yer yer kaya çatlaklarına tutunmuş çoban yastığı, yavşan otu, sığırkuyruğu, keven, kekik gibi bazı step türlerine rastlanılır.  
         Güneydoğu Anadolu Torosları Nurhak dağları başlangıç silsilesi üzerinde yer alan sulu mağara, tektonik ve jeolojik yapısı bakımından çok karışıktır. Sahada Permo-Trias yaşlı olduğu kabul edilen "Malatya Metaformikleri" en yaygın birimi oluşturur. Birimin tabanı çeşitli şistler filit ve dolomit gibi kayaçlar oluştururken, tavanda mermer ve kristalize kireçtaşları yüzeylemektedir. Ancak burada kayaçların oluşturduğu istif düzeni faylanma, bindirme ve ekaylanma nedeniyle uyumlu bir tabakalaşma göstermez. 
         Sulu mağara, Malatya Metaformiklerinin en üst seviyesini temsil eden kristalize kireç taşları içinde oluşmuş bir mağaradır. Mağara çevresinde görülen kireçtaşları içinde oluşmuş bir mağaradır. Mağara çevresinde görülen kireç taşları sakkaroid dokulu katışıksız ve bütünüyle kalsitten meydana gelir. Mağaranın bulunduğu kesimde fay yüzeyleri net bir şekilde tespit edilememiştir. Ancak ana kayanın faylarla da kesildiği ve özellikle mağaranın güneyinden geçen fay hatlarının mağara oluşumunda etkili olduğu söylenebilir. 
          Mağara çevresinin drenajı oldukça zayıf olup, suları Devrent deresine drene eder. Yazları tamamen kuruyan dere, Polat çayı ile birleşerek sırasıyla Sultan Suyu, Tohma Çayı, Fırat Nehri ve Karakaya Barajına kadar ulaşır.
          Google Earth, yer işaretleri düzenlemesine göre Sulu mağaranın koordinatları şu şekildedir: Enlem: 380 11' 10. 39" ve Boylam: 370 46' 07. 95"
          Sulu mağara, ancak eğilerek girilebilen dar bir geçitten sonra derinlemesine maksimum 30 metre uzunluk, ortalama 6-8 metre genişlik, 3 ile 8 metre arasında değişen yükseklikten oluşmuştur. Kesit ve geçişleri bakımından girişten yaklaşık 8 metre sonra 3 metre kadar aşağıya dik bir inişi müteakip derin bir çukur bulunur. Bu çukuru geçtikten sonra yaklaşık 700 diklikte bir tırmanışla üstte yer alan ikinci ve üçüncü bölümlerin olduğu odacıklar mevcuttur.      
          Mağara, havası itibarı ile mikroklimatik özelliklere sahip olup yazları çok serin, kışları ise nispeten daha sıcak bir hava koşullarının korunduğu kapalı bir mekandır. İçerisinde birçok çeşitli mikroorganizma yaşantısı yanı sıra, küçük oda baykuşları, yine karanlık ve nemli ortamlarda yaşayabilen böcek türleri ile yarasaların bulunduğu söylenebilir.
          Mağarada, turistik değere sahip damlataşı oluşukları nispeten çeşitlidir. Bunların en dikkat çekenleri ise sütunlardır. Kısmen mağara duvarına irtibatlı zaman zaman da ayrı orta yerde oluşmuş sütun dikitler ve sarkıtlar son derece ilginç figür renk ve özellikleri ile karşımıza çıkmaktadır. Kahverengi hakimiyetinin yanı sıra oluşuma devam edenler ise sarı ve beyaz renktedirler. Mağara duvarına yakın noktalardan sızan sular ise travertenler ve basamaklar oluşturmuştur.
          Sonuç olarak, Polat Sulu mağaranın minerolojik, petrografik, hidrojeolojik ve jeomorfolojik özelliklerini kapsayan araştırma, inceleme ve tetkiklere ihtiyaç duyulan küçük ölçekli gizli bir yurt köşesi ve milli bir zenginlik olduğunu söylemek yerinde olacaktır.    


Salkım Söğüt - Sandık Sandığa Dayalı

[Arama Yap] - [Ana Sayfa]

[S] >  [Salkım Söğüt Şarkı Sözleri] > Sandık Sandığa Dayalı Şarkı Sözü

Albüm Adı:Salkım Söğüt 4
Eklendi:
Yeni Şarkı Eklemek İçin TıklayınŞarkı EkleHata DüzeltHata Düzelt
Sandık sandığa dayalı
Yazması mavi boyalı
Ben seni böyle mi sevdim
Kirpiği kaşı boyalı…
Öldüm öldüm…

Öldüm öldüm…
Yar yüzünü nerde gördüm
Bunda benim suçum neydi
Sen çağırdın ben de geldim

Kaşlarını eğdirirsin
Birbirine değdirirsin
Güzelliğin yoktur amma
Sen kendini sevdirirsin
Öldüm öldüm…

Söz-Müzik: Anonim
Söyleyen : Oğuz Aksaç

© 2003-2023 www.alternatifim.com/ Her Hakkı Saklıdır.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası