Şam-ı Gariban (Farsça:شام غریبان); Farsça edebiyat ve mersiye literatüründe Aşura gününün gün batımına ve bu gecede düzenlenen yas ve matem merasimine denir. Bu merasimdeki ağıt ve mersiyeler, Aşura günü akşamı, gece karanlığında, Kerbela çölünde kimsesiz ve yalnız kalan İmam Hüseyin’in (a.s) Ehlibeytini ve bu faciadan geriye kalan esir ve çocukların hazin durumunu hatırlatmaktadır. Mum yakma veya karanlıkta oturma gibi bazı özel gelenekler bu gecedeki azadari ve yas merasimini, Muharrem ayının diğer matem gecelerinden farklı kılmaktadır.
Garip (kimsesiz) teriminin bir anlamı da vatanından uzak düşmektir ve bazen yar ve yaversiz kalan kişiler için de garip kelimesi kullanılmaktadır.[1] Şam-ı Gariban kelimesi de garip (kimsesiz) ve vatanından uzakta yarsız ve diyarsız kalan insanların gecesi anlamına gelmektedir.[2]
Istılahta ve Farsça mersiyelerde, Aşura günü gün batımına ve bu gecede düzenlenen matem merasimlerine denir.[3]
Düşman ordusu Aşura günü gün batımı, kadınları çadırlarından dışarı çıkararak çadırları ateşe verdiler.[4] Bu esnada feryat figan eden kadınların gözleri şehitlere düşünce yüzlerine vurmaya başladılar.[5]Ömer b. Sa’d Aşura günü akşamı şehitler serveri İmam Hüseyin’in (a.s) mübarek başını Huli Esbehi ve Humeyd b. Müslim-i Ezdi ile ve Beni Haşim gençleri ve İmam Hüseyin’in (a.s) yarenlerinin başlarını ise (yetmiş iki baş) Şimr b. Zi’l Cevşen, Kays b. Eş’as ve Amr b. Haccac ile birlikte Ubeydullah b. Ziyad’a gönderdi.[6] Ömer Sa’d’ın kendisi ise ordusundan bir grup ile o gece Kerbela’da kaldı ve ertesi gün öğleye yakın kendi ordusunun ölülerini defnettikten sonra, İmam Hüseyin’in (a.s) Ehlibeyti ve geride kalan diğer esirler ile birlikte Kufe’ye doğru hareket etti.[7] Şam-ı Gariban’da, yani Aşura günü akşamı Hz. Zeyneb’in (s.a) teheccüd namazını terk etmediği, ancak onun bedenini saran zaaf ve halsizlikten dolayı namazını oturarak kıldığı nakledilmiştir.[8]
Bu tür matem ve azadari Muzafferuddin Şah zamanı öncesine kadar Tahran’da yaygın değildi. Şam-ı Gariban deste çevirme nuhesi, Azeri Türkçesinde olduğu için, bu yas ve azadarinin Türklerle ve Muzafferuddin Şah ile birlikte Tahran’a geldiği tahmin edilebilir. Nitekim en büyük Şam-ı Gariban merasimini de Şeyh Abdu'l Hüseyin Mescidinde ve Azeri Türklerin tekkelerinde yaparlarmış.[9] Ziyaret kitaplarında Aşura gününün ikindi vakti için bir dua zikredilmiştir. Bu dua, aza sahibi olan Allah Resulü (s.a.a), İmam Ali (a.s), Hz. Fatıma (s.a) ve İmam Hasan’a (a.s) taziye ve tesliyet arz etme mesabesindedir. Belki de Şam-ı Gariban merasimi bu ziyaretten naşi olmuştur.[10]
Şam-ı Gariban da aşağı yukarı diğer matem ve mersiye merasimlerine benzemektedir. Fakat bu gecede ışık yakılmaz ve mersiye ve ağıt merasimi birkaç mum ışığının nuruyla aydınlatılır. Yaslı ve azadar insanların oluşturduğu desteler, elem ve bayrak kaldırmaz, sine ve zincir de vurmazlar; düzenli saflar halinde mersiye meclisine girerler ve açık yakalarla sukut ve metanetle, üzüntülü ve kederli bir şekilde otururlar veyahut hareket ederler. Matem merasiminin sonunda da daha çok hicri 61 yılı, Muharrem ayının Aşura gecesi hadiseleri ve İmam Hüseyin’in (a.s) Ehlibeyti ile ilgili mersiye ve ağıtlar okunur.[11]
Bu yas ve matem etkinliğinde Aşura vakıasını temsili olarak canlandırmak için çocuk ve bebekleri kullanırlar. Bu merasim, Aşura akşamı Kerbela çölünün gece karanlığında yalnız ve kimsesiz kalan İmam Hüseyin’in (a.s) Ehlibeyt'inin ve bu faciadan geriye kalan çocuk ve esirlerin kimsesizliğini anımsatmaktadır.[12]
Şam-ı Gariban’da ağıt ve mersiyeleri aheste ve sesiz sedasız okurlar. Bazen herkes oturur ve şiirin bir bölümü oturularak okunur ve daha sonra şiirin ikinci beytinin okunması için ayağa kalkılır ve bu beyit yürüyerek bitirilir.[13]
Kerbela’da bu geceye Leyletu’l-Vahşet de ( korku gecesi) denir. Bu gecede çocuk ve esirlerin yaşadığı acı ve musibetleri zikredip, gam ve kederlerinin nişanesi olarak mum yakarlar.[14] Pakistan’da da güneş batımından sonra matem ve azadari yapmaya başlarlar ve bu matem ve yas merasiminde ışık ve halı kullanmazlar.[15]
(Türk dili)
Bu gece hakkında, içeriği Kerbelaşehitlerinin mübarek bedenlerinin öylece sıcak kumlar üstüne terk edilmesini ve esir, kadın ve çocukların yalnız ve kimsesiz kalışını anlatan birçok mersiye ve ağıt yakılmıştır. Bu gecede matem merasimlerinde okunan meşhur şiirlerden biri Haif Lahici’nin şiiridir.[16]
Haif Lahici’nin Şam-ı Gariban şiiri:
شام غریبان است | امشب به صحرا بیکفن جسم شهیدان است |
شام غریبان است | امشب نوای بیکسان بر بام کیوان است |
تا صبح گریانند | امشب به دشت کربلا نالان یتیمانند |
چون نی در افغانند | امشب به روی کشتهها در ناله مرغانند |
خوابیده عریانند | بر خاک بیغسل و کفن رعنا جوانانند |
شام غریبان است | بر غربت اجسادشان عالم پریشان است |
در غم گرفتار است | امشب به بالین حسین زینب عزادار است |
تا صبح بیدار است | امشب سکینه بر سر نعش پدر زار است |
از دیده خونبار است | امشب فلک حیران ز حال عترت زار است |
شام غریبان است | زهرا به دور کشتهها با خیل حوران است |
غلطیده اندر خون | امشب سلیمان زمان در گوشه هامون |
دیوانه و مجنون | اندر هوای خاتم او بجدل ملعون |
ای چرخ شو وارون | سازد جدا انگشت شه آن بیحیای دون |
Bu gece Kerbela çölünde kefensiz şehitlerin cisimleri | Şam-ı garibandır |
Bu gece figanı âlemler üstünde kimsesizlerin | Şam-ı Garibandır |
Bu gece Kerbela çölünde nalandır yetimler | Sabahlara kadar ağlamaklı |
Bu gece ölüler üzerinde melekler nalededir | Çün figandadır ney |
Toprak üstünde gusülsüz kefensiz güzel gençler | yatmış uryan |
Naaşlarının garipliğinden perişandır âlem | Şam-ı garibandır |
Bu gece Hüseyin’in baş ucunda yastadır Zeynep | Gam ve kedere giriftar |
Bu gece Sakine babasının naaşı başında ağlar | Uyanıktır sabaha kadar |
Bu gece şaşkın felek İtretin halinden ağlamakta | Gözden kan yağmuru akar |
Zehra şehitlerin etrafında hurilerle birlikte | Şam-ı Garibandır |
Bu gece zamanın Süleyman’ı Hamun’un köşesinde | bulanmış kana |
Melun Becdel (b. Süleym) O’nu yüzüğünü alma hevesinde | Divane ve Mecnun |
Çıkarmak için parmağından hayasız ve akılsız | Ey alem tersine dön.[17] |
Lua hatası 80 satırında funduszeue.info: module 'Module:HtmlBuilder' not found.
Lua hatası 80 satırında funduszeue.info: module 'Module:HtmlBuilder' not found.
Abdest: Âb-dest yani el suyu.
Aceze: Arapça acazat "acizler, düşkünler" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ‘cz kökünden gelen sözcüğünün çoğuludur.
Adam: Arapça Adm kökünden gelen ādam 1. insanların atası, Âdem, 2. insanoğlu sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük İbranice aynı anlama gelen ādām sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük İbranice ādamā "toprak" sözcüğü ile eş kökenli olabilir; ancak bu kesin değildir.
Afişe: Afişe et- 'duvar ilânı ile bildirmek' Fr. afficher a. m. [Lât. affigere 'takmak,
Ağustos: Ağustos ayının kökeni, Caesar’ın oğlu Augustus’dan gelmektedir. yapıştırmak' fiilinden.
Alarm: İtalyancada 'alla arme' 'silah başına!' demektir. Bu kelime bize 'alarm' olarak geçmiştir.
Alfabe: Fransızca alphabet "harfler dizisi" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Eski Yunanca álpha bēta άλφα βητα "Yunan alfabesinin ilk iki harfi" sözcüğünden alıntıdır. Arapçada ise Elif-Be halinde mevcuttur.
Algoritma: Algoritma kelimesi dilimize Fransızcadan girmiştir. Kelimenin kökeni aslında Arapçaya dayanıyor. Orta Asya'da bulunan bir yer adı olan Xarizm'de doğan bir matematikçi olan ve sıfır rakamını bulma gibi etkisiz bir icada el atan Ebû Ca'fer Muhammed bin Mûsâ'ya dünya bilim dünyası El Hârezmî adını vermiştir. Algoritma konusunda da çalışmalar yapan ve büyük katkıları bulunan Hârezmî, isim babalığı görevini almıştır. Sözcük Avrupa Latincesi ile tanışınca algorisme kelimesi, El-Hârezmî'nin düzenlenip oluşturulmuş halini almıştır. Anlamı ise Arap rakamlarıyla işlem yapma yöntemi olmuştur. Günümüze yaklaşıldıkça kelime algorithme şekline dönmüş ve problem çözmek için yapılan prosedürler sırası anlamı ile kullanılmaya başlanmıştır. Dilimize de bu haliyle girmiştir.
Anadolu: Orta Yunanca’da Anatolía ανατολία «Doğu vilayeti», merkezi Amorion/Emirdağ olan büyük vilayet Eski Yunanca’da ise anatol ανατολή doğuş, özellikle güneşin doğuşu; doğu kelimelerinden gelmektedir. Türkçe bir kelime sanılsa da dilimize Yunanca’dan geçmiştir.
Ankara: Ankara ismi için muhtelif rivayetler vardır. Her millet kendine göre mana vermiştir. Frigyalılar (gemi çıpası) manasına gelen “Amküra” demişlerdir. Romalılar “Aneyre” demişler, Yunanlılar (koruk) manasına gelen “Agurida” veya (hıyar) manasına gelen “Anguri” ismini vermişlerdir. M.Ö. üçüncü asırda “Appoloyons” isimli bir tarihçinin Ankara ile ilgili iddiaları doğru değildir. Bu tarihçiye göre, Galatlarla Pontus birleşerek Mısır’a sefer yapmışlar. Kazandıkları zaferin hatırası olarak bir gemi çıpasını alıp dönüşlerinde Ankara’yı kurmuşlardır. Hâlbuki Ankara, Frigya ve Hitit devrinde bilinen bir şehirdir. Frikçe’de “Ank” (kıvrıntı) manasına gelir. Persler ve İlhanlılar, Farsça üzüm manasına gelen “Engür”, Araplar “Enguriye” ismini kullanmışlardı. Selçuklular “Zatül Selasil”, Osmanlılar ise “Angara” ve nihayet “Ankara” demişlerdir.
Ambulans: Latincede ambulare eyleminin anlamı yürümek'tir. Fransızcaya geçtiğinde, savaş alanından savaş alanına dolaşan gezgin bir askeri hastahaneyi anlatan hopital ambulant tamlamasına dönüşür. 'lerde yalnızca ambulant sözcüğü hasta taşıyan motorlu taşıtlara ambulance/ambulans denilmektedir.
‘’Amigo’’ sözü, ‘’sevgi’’ anlamına gelen ‘’amicus/amare’’ kökünden gelir. Bu yüzden ‘’bir şeyle profesyonelce uğraşmayan’’ kişilere ‘’amatör’’ diyoruz. Gönülden bağlı anlamında. İtalyancada ‘’Seni seviyorum’’ anlamındaki ‘’Ti amo’’ ve İspanyolcadaki ‘’Te amo’’ da bu kökten gelir. Dilimizde futbol sayesinde yaygınlık kazanmıştır.
Amiral: Arapça "emîr" kelimesi "e-m-r" kökünden gelir ve "emreden, buyuran, komutan" anlamlarına gelir. Buradan türeyen "emîrü'l-bahr (deniz kuvvetleri komutanı)" kelimesi Latince'ye "amiralis, admiralis" diye geçmiştir. İngilizce'de yer alan "admiral" kelimesinin, yani Türkçe'deki "amiral" kelimesinin kökeni budur.
Anektod: "Anekdota", Yunan dilinde "yayınlanmamış şeyler" anlamına gelir. "Ektodos" yayınlanmak demektir. "An" eki ise, olumsuzluk sıfatıdır. Dilimizde anekdot olarak kullanılan bu kelime, bir olayın başlıbaşına bir bütünlük gösteren küçük parçası, öykümsü niteliği olan kısa anlatı şeklinde kullanılır.
Arkadaş: "Arkadaş" kelimesi Orta Asya'da yaşayan Türk askerlerinin savaşırlarken arkadan gelecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kayaya veya taşa vererek ok atma geleneğinden gelen bir sözcüktür. Atalarımız genelde bozkır hayati yaşadıkları için bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş. Yıllar sonra bu sırt dayanan taşın ismi arka-taş’dan arkadaş şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün bile güvenebileceğimiz bizi arkadan vurmayacak olan samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isim halini almıştır.
Aşk: Arapça “aşaka” , sarmaşmak, sıkıca sarılmak, sarmaşık anlamına geliyor. Bazı kaynaklarda ise Farsça’ da, avesta dilinden , ‘işka/işk’ kelimesinden geldiği ve anlamının “istemek, şiddetli muhabbet, candan sevmek” olduğu yer almaktadır.
Fars edebiyatında aşkın etkileri yoğun olarak görülmektedir. Şiirlerde sevgi ve aşk sözcüğü yoğun olarak kullanılmıştır. Farsça aşk sözcüğü “Eşgh”olarak okunmaktadır. Türkçe’ ye de “Aşk ” olarak geçmiştir.
Avrupa: "Garb", "gurbet", "garib" gibi kelimelerle akraba olan ve "gün batımı"nı ifade eden "gurub" kelimesi, "Yurup" şeklinde okunan "Europe"un da kökeni.
Ortadoğu'ya göre Güneş'in battığı yön düşünüldüğünde, bunu anlamak zor olmasa gerek.
"Ayşe" sözünün kökü "aiş"tir. "Bolluk içinde yaşayan kadın" anlamında. Eski Türkçe bart "su içilen kap" sözcüğünden +Ak son ekiyle türetilmiştir.
Bedava: Bâd-ı hevâ yapısından kısaltmadır. Rüzgâr getirdi anlamına gelir. Bedelsiz veya tesadüfen elde edilen şeyler için kullanılan bir deyim.
Battaniye: Arapçadan dilimize geçen "battaniye" sözcüğü, aslen "develerin karnına bağlanan yün kuşak" anlamına gelir. Üstelik aynı kökenli "batın" sözcüğü ile akrabadır. "Batın" karın demektir. "Battaniye" ise "karınlık" olarak Türkçeye çevrilebilir.
"Camekân" kelimesi aslında "cam"la ilgisizdir.. Farsça "câme" sözü "giysi" demek, "camekân" da "giysi kabini" manâsında. Bu kabinlerin kapıları camlı olunca Türkçede de "cam" kelimesiyle "yanlışlıkla" bağlantı kurulmuş.
Cehennem sözü İbranicedeki ‘’Gehinnom’’ sözünden gelir. Bu sözcük ‘’Hinnom vadisi’’ anlamına gelmektedir. Tevrat’ın Aramice tefsirlerinde ‘’Gehennam’’ olarak geçer ve g>c değişimi ile Arapçaya ‘’Cehennem’’ olarak geçmiştir.
Çarmıh: Farsçada 4 çivi anlamına gelen çar-mıh’dan alınmış bir kelimedir.
Çarşı: Çar ve sû kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuş bir kelimedir. Sû, Farsçada yol, yön anlamına geliyor. Çarşı aslında Dört yol anlamındadır.
çārsū چار سو 1. dörtyol, 2. kent merkezinde dükkânların bulunduğu alan çār چار dört + sū سو yön, yol
Farsça</strong> çārsū چار سو z "1. dörtyol, 2. kent merkezinde dükkânların bulunduğu alan" sözcüğünden alıntıdır. Farsça sözcükFarsça çār چار z "dört" ve Farsça sū</em> سو z "yön, yol" sözcüklerinin bileşiğidir. (NOT: Farsça sözcük Orta Farsça (Pehlevice veya Partça) aynı anlama gelen sōk sözcüğünden evrilmiştir. )
Şafak kelimesi için arama sonuçları, sonuçlar arasından seçerek Şafak ne demek olduğunu görüntüleyin.
Şafak kelimesini içeren ve alakalı 6 sonuç bulundu.
Arapçaşfḳ kökünden gelen şafaḳ شفق z "1. zayıflık, zayıflama, yumuşama, 2. günbatımı kızıllığı" sözcüğünden alıntıdır. Daha fazla bilgi için şefkat maddesine bakınız.
Arapçaşfḳ kökünden gelen şafaḳ شفق z "1. zayıflık, zayıflama, yumuşama, 2. günbatımı kızıllığı" sözcüğünden alıntıdır. Daha fazla bilgi için şefkat maddesine bakınız.
Farsçafardā فردا z "1. gün doğumu, şafak, 2. yarın" sözcüğünden alıntıdır. Farsça sözcük Orta Farsça (Pehlevice veya Partça) aynı anlama gelen fratāk sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Proto-İranca (Ana-İranca) bir sözcüktenfra+ önekiyle türetilmiştir.
Fransızcamatinée "sabah vakti, gündüz gösterisi" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Fransızcamatin "sabah" sözcüğünden türetilmiştir. Bu sözcük Latincematutinum "sabahleyin, gün doğumunda" sözcüğünden evrilmiştir. Latince sözcük Latincematuta "şafak" sözcüğünden türetilmiştir.
Türkçe sözcük, Ad halinde Zaten ufacık mahalle, dedikodu desen diz boyu. - E. Şafak anlamına gelir.
Türkçe sözcük, Ad halinde Çöp kokusuyla beraber mutsuzluğu da artıyordu günbegün. - E. Şafak anlamına gelir. Türkçe dilinden alınan koku kelimesi Koku sürünmek. anlamındadır. Ad sözcük, Ad halinde Osuranın burnuna sıçmalı ki koku ala anlamına gelir. Ad dilinden alınan koku kelimesi Tabağa sorarsan dünyada fena koku olmaz anlamındadır. Osmanlıca sözcük, Romanizasyon halinde anber anlamına gelir.
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası