kadinlar sikisiyor / Mesane Spazmları Sıkışma Nedeniyle İdrar Tutamama TENA TR

Kadinlar Sikisiyor

kadinlar sikisiyor

Kurumsal şirketlere danışmanlık yapan ve iş dünyasına dair yazılar yazan stratejik yönetim danışmanı Canan Duman, Linkedin'de yayınladığı, "Kadının kadına şiddetine de hayır diyebiliyor muyuz?" başlıklı yazısında iş dünyasında kadınların birbirlerine erkeklerden daha kötü davrandığını ve göz ardı edilen sorunlardan birinin de kimi kadın yöneticilerin alt kadrolardaki kadın çalışanlara yönelik mobbingi olduğunu öne sürdü.

Duman'ın yazısı şu ana kadar onbinlerce görüntüleme ve yüzlerce yorum aldı.

Yorum yapanlar arasında bu konuda deneyimlerini paylaşanlar da oldu.

Söz konusu yazısının ardından Duman, iddialarıyla alakalı sorularımızı yanıtladı.

canandumanyeni.jpg

Canan Duman / Fotoğraf: cananduman.com

"Ben dişimle tırnağımla geldim, o da aynısını yaşasın demeye başladılar"

İş dünyasında kadınlar arasında dayanışma olmadığını mı düşünüyorsunuz?

İş ortamında erkeklerin gölgesinde mücadele eden kadın çalışanlar, değişen şartlar ve talepkar yapıları sonucu üst kademelere çıkma şansını elde etmeye başladılar. Beklenti, erkek egemen iş ortamlarının kadınlar üzerinde yarattığı olumsuz etkinin kadın çalışanlar arasında bir dayanışma ortamı yaratması ve birbirlerine karşı daha destekleyici tavırlar sergilemesi yönündeydi. Ancak bu beklenti her zaman karşılık bulmadı. Çünkü, kimi kadınlar yükseldikçe konumlarını korumak için şaşırtıcı savunma mekanizmaları geliştirmeye başladılar. Beklenenin aksine kadın yöneticiler, diğer kadın çalışanları desteklemek yerine onları engellemeyi, mutsuz etmeyi ve yıldıracak rahatsız edici tutum sergilemeyi tercih ettiler. "Ben dişimle tırnağımla buralara geldim, o da aynısını yaşasın" demeye başladılar. Kendilerine bağlı çalışan kadın çalışanları dışladılar, desteklemediler ve hatta ilerlemelerini engellediler.

"Aynı problemleri hemcinslerine yöneltmektedirler"

Pembe taciz ya da kraliçe arı sendromundan bahsediyorsunuz? Nedir bu kavramlar?

Türkiye'de konuşulması zor konulardan biri, kadının kadına uyguladığı mobbing, pembe taciz, bir diğer adıyla "kraliçe arı sendromu"dur.

Bu sendrom kişisel ve profesyonel başarıya sahip kadınların diğer kadınların kariyer yolunda ilerlemelerine engel olmasını, kendi cinsiyetlerinden gelen rekabete tahammülsüz olma eğilimini ifade eder. Hemcinslerine erkeklerden daha kötü davranan otorite veya güç sahibi kadınları kapsar.

Yıllardır erkeklerle eşit olmayan haklardan şikâyet eden kadınların aynı problemlerin çoğunu kendi hemcinslerine yönelttiklerini ortaya koyar. İlgilenenler için bu terimin ilk olarak Michigan Üniversitesi araştırmacıları (GrahamStaines, TobyEpsteinJayaratne ve CarolTavris) tarafından 1973'te ortaya çıktığını belirtmek istiyorum. O gün bugündür sendrom kitlesel olarak yükseliyor ve hala gelişiyor. 

kadındayanışma.png

Duman, iş dünyasında kadınlar arasında dayanışmanın gelişmediğini söyledi / Fotoğraf: Twitter

"Kraliçe arı sayısında artış var"

Kraliçe arı sayısında bir artış var mı?

Daha fazla kadının birbirini etkinleştirdiğini ve güçlendirdiğini görmemiz gereken bir zamanda, birçok şirkette kraliçe arı sayısında bir artış olduğunu söyleyebiliriz. Bu, geçmişe kıyasla daha fazla kadının yönetici pozisyonlarını üstlenmesiyle de eşzamanlı bir durum.

"Bütün balı kendileri için saklamak isterler"

Neden kraliçe arıya dönüşüyorlar?

İşyerindeki ana arılar bütün balı kendileri için saklamak isterler. Araştırmalar, kadınların birbirlerine erkeklerinden daha kötü davrandıklarını, daha acımasız olduklarını gösteriyor.

Bazı kadınların ana arıya dönüşmesinin nedenleri arasında; üst düzey pozisyonlara ulaşmak için mücadele ettikleri ve acı çektikleri için genç kadınların da mücadele etmesini ve acı çekmesini istemeleri ile aynı cinse karşı empati gösterememeleri var. Psikolojik nedenler, kişilik tipleri ve büyüdükleri ortam da etkili.

"Kadınlar, daha çok erkek patronla çalışmayı tercih ettiğini söylüyor"

Bu tür kişiler işyerlerindeki çalışma arkadaşlarınca nasıl nitelendiriliyor?

Bu tarz kişiler, mesai arkadaşlarınca itici, aşırı hırslı ve agresif gibi sıfatlarla nitelenebiliyor. Söz konusu kadınlar tarafından deneyimlenen kraliçe arı sendromunu, bu kadınların aşırı ve rahatsız edici para ve mevki hırslarına ya da hemcinslerine karşı duydukları kıskançlık ve çekememezliklere bağlayabiliyorlar.

Araştırmalar bize kadınların daha çok erkek patronla çalışmayı tercih ettiğini söylüyor. Erkeklerin kadın bir patrona bağlı çalışma konusunda da benzer bir durumun oluşup oluşmadığına bakmak gerekiyor.

Siz de bu baskılara maruz kaldınız mı?

Gerek 20 yıl kaldığım kurumsal hayatta gerek kurumsaldan ayrılıp kendi işimi kurduktan sonra engellemelere maruz kaldım. Her ikisinin de temelinde ilerlemenin önlenmesine yönelik örgütlü davranışlar olduğunu söyleyebilirim. Sözlü taciz, iş sabotajı, otoritenin kötüye kullanılması, ilişkilerin kasıtlı olarak yok edilmesi gibi engellemeleri de ilave etmek isterim. Kadınların yollarında ilerlerken pek çok barikat olduğunu söyler, bundan şikayet ederiz oysa bu engellerden biri diğer kadınlar... Özellikle de tek olmak isteyen kadınlar. Kraliçe arıların ne kadar çok olduğunu hem yaşayarak hem de danışanlarımın hikayelerinden deneyim ettim.

kadınyönetici.png

Duman, kimi kadın yöneticilerin hemcinslerine karşı sert bir tutum içinde olduğunu öne sürdü / Fotoğraf: Twitter

"Bu sorunun konuşulmaması varlığını ortadan kaldırmıyor"

Kadının kadına şiddetine hayır diyerek feminist yaklaşıma karşı gelmiş olmuyor musunuz?

Kraliçe arı sedromu"nu feministlikle birlikte değerlendirmeyi doğru bulmuyorum. Çünkü bu tüm dünyada var olan ve bilimin içine aldığı bir sendrom. Erkeğin kadına şiddeti kadar kadının kadına şiddeti de bir gerçek. Bu sorunun konuşulmaması varlığını ortadan kaldırmıyor. Kadının kadına şiddeti, erkeğin kadına şiddeti diyerek şiddeti cinsiyetçi bir algıdan çıkarmak, insana ve tüm canlılara şiddete hayır diyebilmek gerekiyor.

"Diğer kadınları rakip olarak görmekten vazgeçilince işler değişir"

Peki çözüm ne?

Bir örnekle açıklayayım; hamile kalma ve çocuk sahibi olma deneyimini yaşadığınızda ekibinizdeki başka annelerin sizi desteklemesinin ne kadar değerli olduğunun farkına varırsınız. Kendinizi iyi hissetmediğinizde iş arkadaşınızın sizin yerinize bir toplantıya katılmasını takdir edersiniz. Kendi çocuğu olan bir yönetici, başarılarının ekibin bir arada iyi bir şekilde çalışmalarına bağlı olduğundan yola çıkarak bu durumu sorun etmez. Rekabet etmemeyi, iş birliğini desteklemeyi seçer. Kadınların birbirlerini rakip veya tehdit olarak görmekten vazgeçmesini sağlayabildiğiniz zaman işler değişir. 

"Tacizden mağdur olan çok sayıda hemcinsim var"

Peki kadınlar bu sorunun çözümü için başka ne yapabilir?

Bazen tek başına, bazen de örgütlü bir şekilde yapılan bu tacizden mağdur olan çok sayıda hemcinsim var. Gerçi hiçbir ayrımcı yaklaşım iş hayatında sürdürülebilir değil.

Kadınları güçlendirmek ve kariyerlerinde ilerlemelerini sağlamak için kraliçe arılara değil genç kadınlara akıl hocalığı yapabilecek ve destek olabilecek dürüst kadınlara ihtiyacımız var. Kendi yaşantılarından ders alan, arkadan gelenlerin önünü açan kadınlara… "Kadınlar kendilerinden sonra gelen diğer kadınların ilerlemesini engeller" efsanesini yıkmak gerekiyor.

Genç kadınlar, kendilerine yapılanlar karşısında hedeflerinden vazgeçmemeli.

"En önemli tedbir adaletli bir örgüt yapısı kurmak"

Şirketler hangi çözümleri uygulamalı?

Bu sorunun herkes farkında, herkes biliyor ancak yüksek sesle dillendiremiyor. Kraliçe arı sendromu, bir bütün olarak şirketler üzerinde olumsuz bir etkiye sahip oluyor. Üretkenliğin, karlılığın ve çalışan memnuniyetinin azalmasına, iş bırakma eğiliminin artmasına neden olabiliyor. Kadın yöneticilerin ekipleriyle beklentiler, görevler, roller, hedefler ve iyileştirilmesi gereken alanlar hakkında doğrudan, açık ve yapıcı iletişimin gücünü öğrenmesi gerekiyor.

Kraliçe arı sorununu sadece kadınları düzelterek çözemeyiz. Organizasyonları da düzeltmemiz gerekiyor. Kraliçe arı sendromuna yönelik alınabilecek en önemli tedbir, kurumun genelinde kadın- erkek eşitsizliğini engelleyecek şekilde adaletli bir örgüt yapısı kurmak ve çalışanların zihinlerinde cinsiyetten dolayı ayrımcılığa uğradıklarına dair şüphe oluşturmamak. Üst düzey rollerdeki kadın sayısını artırırken kraliçe arı sorununu hesaba katmak.

“Daha kötüsü olamaz artık” derken…

23 Temmuz 2020 - 10:02

İçim sıkışıyor. Kara haberler arka arkaya geldikçe günlerden hangi gün olduğunu anlamanın mümkün olmadığını fark ediyorum. Bugün pazartesi mi, cuma mı, pazar mı? Sabah uyandığımız gün aydın olacak mı? Ülkenin haberleri acıyı iliklerine kadar hissedenler için yine ekstra mesai yapıyor. Sosyal medyada karşıma çıkan cinayet haberleri. Vahşice öldürülen kadınlar, çığlık çığlığa isyan eden insanlar. Pınar Gültekin, Seher Fak… Her gün adını haberlerde gördüğümüz onlarca, yüzlerce kadın. Yoluna taş koyulan İstanbul Sözleşmesi. Kadının var oluşuna akıl almaz bir saldırı… Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Haziran 2020 raporunda 27 kadın cinayeti, 23 şüpheli kadın ölümü gerçekleştiğini açıklıyor. Sadece haziran ayında. Sayılar her geçen yıl katlanarak artıyor. Nasıl bir kadın düşmanlığı kök salmış bu topraklara da kurutmak, kazımak, yok etmek mümkün olmadı, olamıyor? 

Gündem bitmiyor, acısı dinmiyor, akıl dışılığı insanı çıldırtacak noktaya getiriyor. Neredeyse gökkuşağının yasaklandığı bir ülkeye döndüğümüzü gördükçe daha yiyecek çok fırın ekmeğimiz olduğunu da düşünemiyorum artık. O fırın yanmış kül olmuş adeta. Yıllardır son sürat devam eden LGBTİ+ düşmanlığı, Netflix’ten ve ekranlardan eşcinsel karakter ayıklama noktasına gelmiş. Var olanı, hep var olmuş ve olacak olanı ekrandan uzak tutunca yok olacağına inanmak. Bravo! Dünyanın ve hayatın aslında neye benzediğini hiç bilmediğinizi bundan daha iyi anlatamazdınız. Yıl 2020 ve tartıştığımız olaylar. Yıl 2020 ve mücadele edilen zihniyet.

Sanki ülkece bir mengene ile sıkıştırıldıkça sıkıştırılıyoruz. İnsan gibi, medeni, huzurlu, sağduyulu, eşit, özgür ve empatiyle yaşamanın mümkün olacağı günler ne zaman gelecek? Hasretle, acı çekerek ve her geçen gün tükenerek bunu bekliyoruz. En hatalı, arızalı düşüncelerin normal kabul edildiği bir coğrafyada en sıradan normali yerleştirebilmek üzere nefes nefese kalan, bitap düşen insanlar. Bizim elimizden gelen sosyal medya hareketine, yürüyüşlere, sivil toplum örgütlerine destek olmak, dayanışma konserleri düzenlemek. Peki bizi temsil edenler, yaptırım uygulaması gerekenler ne yapıyor? Gerçekten tam olarak ne yapıyorlar?

Kadını hapseden, yok eden, aşağılayan, taciz eden, şiddet uygulayan, tahakküm uygulayan erkekler… İnsanların insanlığıyla değil cinsel yönelimiyle uğraşan, didikleyen insanlar… Doğayı, hayvanları gözü dönmüş şekilde katleden caniler… Sokağa dikilmiş tazecik fidanı durup dururken yerinden söküp fırlatan ruh hastaları… Her geçen gün, “Bundan daha kötüsü olamaz artık” diyen saf kulları, “Al sana al sana!!!” diye sağdan sola vuran bir sistem. “Vurmayın öldüm!” diyen Ali İsmail Korkmaz aklıma geliyor. Elimde telefon, sosyal medya hesaplarımın zaman akışında okuduğum haberler ve kimi şuursuz yorumlarla saçımı başımı yolacak duruma gelirken, yalnız olmadığımı bilmeme rağmen bir yandan da kendimi müthiş şekilde yalnız hissediyorum.

Zaten korona sonrası arı kovanına dönmüş bir kafayla yaşarken şu anda beni biraz olsun iyi eden tek şey müziğin gücü. Sanata sarılarak yaralarımızı biraz olsun sarmanın peşindeyiz. 26 Temmuz Pazar akşamı ilk kez biletli bir online konser vereceğim. Pandemiyle birlikte büyük bir çöküş yaşayan, çok zor şartlarda iş yapılan müzik sektöründe alternatif konser modelleri deneniyor. Bu, yakın zamanda Harun Tekin, Redd gibi müzisyenler tarafından da gerçekleştirilen, yaygınlaşmasını umduğumuz bir konser modeli. Pazar akşamı 21.30’da Kadıköy Stüdyo Pür’den canlı yayında olacağız. Konser www.myopenstage.com üzerinden izlenebilecek. Çok sevdiğim, yetenekli arkadaşlarım Emre Ataker (piyano) ve Serkan Emre Çiftçi (trompet) ile üç albümümden şarkılar ve sevdiğimiz bazı cover’ları çalacağız. (Katılmak isteyenler için biletler Biletix’te.)

Hafta içi ekip arkadaşlarımla provadaydık. Beş ay sonra ilk kez şarkı söyledim. Hepimiz biraz paslanmışız ama çabuk adapte olduk. Yaşanan her şeye rağmen ümitlerimizi ayakta tutmaya, üretmeye, karanlıklar içerisinde el yordamıyla ilerleyerek bir ışığın hayatımızı aydınlatma ihtimalini yakalamaya çalışıyoruz. İşimiz çok zor ama en azından yaşıyoruz. Yok yere canına kıyılan, umutları harcanan kadınları hiç unutmayarak. O kadınların, çocukların, insanların, hayvanların, ağaçların sesi olmak, bu gidişata haykırmak için elimizden geleni yapacağız. Çok yorgunuz artık, biliyorum. Çok endişeliyiz. Kötülük alaşağı edilmesi zor bir pislik ama ‘mücadele’ bu topraklarda artık kanımıza işledi. Temizleyeceğiz. Sabırla, titizlikle, yılmadan bu karanlık kafaları temizleyeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir seçim daha bitti. “Bir sonraki seçime kadar biraz olsun soluklanabiliriz” diye hayal kuranlara yanıt 31 Mart 2024’ten geliyor çünkü o gün de yerel seçimler var. 10 ay sonrasından bahsediyoruz ama zaman göz açıp kapayıncaya kadar geçtiğine ve hazırlıklar da birkaç ay öncesinden başladığına göre, nasıl olduğunu bile anlamadan bir seçim maratonuna ...

Bu yazıyı hayatlarımızın artık “kader anı” olarak kabul edilen o tarihe yani 14 Mayıs’a bir hafta kala yazıyorum. Sohbetlerimize ve WhatsApp gruplarımıza yarı şaka-yarı karamsar tonlarda sıklıkla düşen, “Olmadı yüzerek Yunanistan’a…” “İlk uçakla Avrupa’ya…” cümlelerine karşı “Her şey çok güzel olacak” ve “Birleşe birleşe kazanacağız” cümlelerinin s ...

Zor bir hafta oldu. Olmaya da devam ediyor. Beklenmedik haberlerin en kötülerinden biriyle, ani bir kayıpla hayatlarımız, sektörümüz alt üst oldu. 1987’den beri dergilerde, gazetelerde yazan, çok çeşitli mecralarda yöneticilik ve danışmanlık yapan, konserler düzenleyen, projeler üreten müzik insanı, gazeteci, yazar, psikolog Tolga Akyıldız’ın pat d ...

6 Şubat depreminin ardından Türkiye’nin her köşesine hakim olan dayanışma ruhu müzik sektöründe de dalga dalga yayılıyor. Felaketin ardından göz yaşartıcı bir azimle seferber olan halkın ve duyarlı kuruluşların yardımları bölgeye ulaşırken müzisyenler, organizatörler, mekanlar ve müzik emekçileri de düzenledikleri konserlerle destek toplamaya devam ...

Çetin Altan’ın 28 Nisan 1960’ta ülke kaynarken kaleme aldığı köşe yazısı şu cümleden ibaretti: “Bugün canım yazı yazmak istemiyor.” Başka hiçbir şey yoktu köşesinde. Öyle bir yılgınlık, öyle bir tükenmişlik, memlekette olanların ruha kazınmış yarası… 63 yıl sonra aynı duygudayım. Ne yazacağımı bilemeyerek bilgisayarın başına oturdum. Nereye gideceğ ...

Bundan birkaç hafta önce, salondaki kanepede bilgisayarıma gömülmüşken birden komşunun televizyonundan Fatih Altaylı’nın sesinin geldiğini duydum. Bu durum, ya kulaklarımın çok iyi duyduğunun ya da evin duvarlarının ince olduğunun bir göstergesi olabilir bilmiyorum ama o an bilgisayarda her ne yapıyor isem bırakıp hemen BloombergHT’yi açtım. Bu ace ...

“İyiyim. Hayır değilim. Her şey çok güzel olacak. Yok olmayacak. Her inişin bir çıkışı var. Bu inişin sonu yok.”  Bunlar Türkiye’de yaşayan sıradan bir vatandaşın bir gün ya da bir hafta içerisinde aklından geçirdiği cümlelerden bazıları. Ve hatta sokağı dinleyen ve izleyen, sosyal medyayı takip eden herhangi biri, yukarıdaki gelgitlerin insanla ...

“Gülmeye çok ihtiyacım var.” Bu cümleyi kuran en az üç kişiyle birlikte aynı mekânda, Kadıköy Barlar Sokağı’ndaki BKM Mutfak’ın üst katında, İstanbul Komedi Festivali kapsamında sahneye çıkan Yaprak Ünver ve Selin Dilmaç’ın gösterisindeyim. Sahneye çıkar çıkmaz yönelttikleri, “Kimlerdensiniz? Buraya niye geldiniz?” sorularına alçak ya da yüksek ses ...

Bundan yaklaşık üç ay önce Babylon’dan 28 Ekim için konser teklifi geldiğinde kısa süre içerisinde bir şey fark ettim. Ekim 2022 sahneye çıkışımın 20. yılıydı. Aslında baştan alayım… Matematiğim ve zamanın ilerleyen bir şey olduğunu kabul etme duygum o kadar kötü ki, ilk hesapladığımda 10 yıl geçtiğini sanıyordum. Bunun müthiş bir kutlama vesilesi ...

Tam güvenebilir miyim bilmiyorum ama ölürken hayatımın gözlerimin önünden geçeceğine dair bir ihtimal var. Gerçekleşecek mi? Henüz bilmiyorum. Ama eğer mümkünse, yani gözümden anlar geçecekse, o karelerden biri kesinlikle benim için 90’ların ortasında Beyoğlu’nda, Sıraselviler Caddesi’nde ilk kez Kemancı’ya girdiğim gece olacak.  Reşit olmadan ç ...

Gülşen’in gündemi darmaduman eden tutuklanma haberiyle ilgili bir şeyler yazmak üzere bilgisayarın başına oturdum. Artık ev hapsi olarak devam eden bu cezanın ne kadar hukuk dışı, karanlık ve keyfi olduğunu yazacak, konunun sahnede müzisyen arkadaşına sarf ettiği cümleden daha derin olduğunu söyleyecek, o cümleyi ayıplamak, eleştirmek yahut ciddiye ...

Üç sene aranın ardından vereceği ilk festival konserinin hemen öncesinde, Maslak’ta ormanın tam orta yerine yayılan bir kuliste Aylin Aslım’la sohbet ediyoruz. Onunla en son 2017 yazında Kaş’ta yüz yüze görüşmüştüm. Büyük şehri terk edip güneye yerleşen müzisyenlerle ilgili hazırladığım röportaj serisinin konuklarından biriydi. Kaş’ı yeni evi olara ...

Gerçek anlamıyla yıllar süren kuraklıktan sonra müzik sektöründe tomurcuğun, yeşilin belirebildiği bir yaz başladı. Tüm ekonomik zorluklara ve pandeminin etkisini hala tam olarak yitirmemesine rağmen… 2020 yazında bir akşam sektörün önde gelen bazı isimleriyle sohbet ediyorduk. Bu işin 2022’de biteceğini söylediklerinde “Yok artık!” demiştim. Varmı ...

İnönü Stadı’nda en son 12 yıl önce bir konser izledim. Haziran 2010’du ve sahneye arka arkaya Alice in Chains, Rammstein, Megadeth, Manowar, Slayer, Metallica ve daha fazlası çıkıyordu. Evet bu efsane bir kadroydu ama ben 29 yıl önce, 1993 yazında aynı yerde bir dizi başka efsane ismi çok küçük yaşta izlemiştim. Türk müzik tarihinde stadyum konserl ...

  Bodrum + gece hayatı + rock müzik. Bu üçü bir araya geldiğinde “eşittir” kısmı size ilk üçte mutlaka Körfez’i verecektir. Barlar Sokağı’nın en eski ve özel barlarından birini… Bir mekânın değil yıllarca, aylarca yaşayamadığı bir dönemde nesilden nesile devam eden bir aile işletmesinin istikrarını çok etkileyici buluyorum. O yüzden 2022 itibari ...

Çocuk gibi sevinmek… Çocukluğa has, yaş ilerledikçe unutulan ya da kaybedilen bir neşe türü. Zıp zıp zıplamak, ağız dolusu gülmek, gözlerinden yıldızlar çıkması… Tanımlamaya çalışmak manasız olsa da, buna benzer bir şeyler. 28 yıllık rock grubu Foo Fighters’ı izlediğim iki sefer de bu neşe türünü hücrelerime kadar hissettiğim anlardı.  26 Mart C ...

Moda Burnu’nda, her bir köşesinde sanat işlerinin olduğu retro bir apartmanda pazar kahvaltısındayız. Kahvaltı dediğim aslında öğle kahvaltısı yani yabancı arkadaşlarımızın tabiriyle bir tür ‘brunch’. Masada dostlar ve birbirini sevenler var. Ve hiç tükenmeyen bir sohbet. Müzik, konserler, Kadıköy’de akıl durduran kiralar baş konular. Bir konudan d ...

mor ve ötesi’nin sekizinci stüdyo albümü Sirenler’i (Rakun Müzik) yayınlandıktan iki gün sonra yağmurlu bir günde, Datça-Bodrum yolunda dinledim. Datça’dan Marmaris’e inen kıvrımlı yollarda kâh gri denizi, kâh bulutları, kâh geçen yazki yangında maalesef kül olmuş ormanları arşınlarken uzun zamandır hissetmediğim bir şeyi hatırladım: Sevdiğim bir g ...

İnsan mutsuz olmak için çaba harcar mı? Dünden beri bunu düşünüyorum. Düşünmeme sebep olan şeyi düşündüğümde durum komik mi trajik mi emin olamıyorum. Çünkü sebep, Cem Yılmaz. Ve gösterisi Diamond Elite Platinum Plus. Niye olduğuna geleceğim ama önce şunu söyleyeyim… İnsanların klavye aracılığıyla birbirini doğramasına sebep olan bir takım kısa ...

Geçenlerde radyo programım Tematik için çalacağım şarkıların listesini oluştururken -tema, gripten mustaripler için ‘geçmiş olsun’ şarkılarıydı- The Beatles’ın Getting Better adlı şarkısına denk geldim. Önce “Hah!” dedim, “bunu da ekleyeyim. ‘İyileşme’ şarkısı tam da bu listeye göre.” Fakat sözleri baştan sona okumak üzere internete girdiğimde çok ...

Yıllardan 2005, günlerden 3 Eylül’dü. Artık tarih olmuş bir festivalin, Rock’n Coke’un düzenlendiği Hezarfen Havaalanı’nda The Cure konserinin başlama saatini heyecanla bekleyen bir festivalci olarak alanda dolaşıyor ve bir yandan da ismini kesinlikle hatırlayamadığım bir kanal için dinleyicilerle kısa röportajlar yapıp hangi grubu heyecanla bekled ...

Geçen gün, İstanbul’da artık nesli tükenmiş birer canlı olarak nitelendirilebilecek ‘taksi’lerden birinde, Moda’nın neresi olduğunu bilmeyen bir şoförle yolculuk ediyorum. Bağdat Caddesi’ne inen sokaklardan birinin köşesinden binip de “Moda’ya lütfen” dediğimde, Cadde’ye çıkma arifesinde olan genç şoför, “Sağa mı sola mı?” diye soruyor. Şaka mı yap ...

Yazıma reklamlarla başlamış olacağım ama ilk kitabımın son sayfasını geçen pazartesi bitirdim ve Can Yayınları bünyesindeki Mundi Kitap’ın ellerine teslim ettim. Kafamda uzun zamandır kesilmeyi bekleyen en uzun kurdeleyi kesmiş olmanın verdiği hafiflik ve sevinç bana bir tür ‘tatil ruhu’ yaşatırken, yaz başından beri aynı anda birkaç iş yaptığımdan ...

14 Ağustos Cumartesi akşamı, Duman’ı izlemek üzere Bodrum Antik Tiyatro’ya doğru yol alıyorum. Bu, bir yıl aradan sonra gideceğim ilk konser. Ve işin garip tarafı, bu gerçeği fark edişim konser gününe rastlıyor. Birkaç dakika boyunca, “Bir dakika ben en son hangi konsere gitmiştim?” diye düşünüp cevabı bulamayınca artık fotoğraflı günlük görevi gör ...

Artık sezon itibariyle kuru bir tost ve demli çaya bile çılgın fiyatlar ödenen Bodrum’da, deniz kenarında yazı yazıyorum. Karşımda oturan arkadaşım, “Bak şu arkada bir çocuğun elinde gökkuşağı renginde bir oyuncak var” diyerek ileriyi işaret ediyor. Kafamı çeviriyorum, şezlonga yatmış bir kızın elinde ‘baloncuklu renkli oyuncak’ diye tanımlayabilec ...

Hayatımızın çok garip bir dönemindeyiz. Normal şartlar altında olsak, belki çalışmaktan helak olduğumuz bir haftanın yorgunluğunu atacağımız, önceki gece feneri kim bilir kaçta hangi barda ya da konser mekânında söndürdüğümüz için yaralarımızı saracağımız, Garfield gibi koltuktan koltuğa devrilerek geçireceğimiz bir günü, yani pazar gününü, SP vide ...

Normal bir dünyada yaşıyor olsaydık, bu mevsimde WhatsApp gruplarında, “Şu festival açıklanmış!”, “Ya buna kesin gidelim!” “Şunu kaçırmayalım!” mesajları, muhtelif afiş görselleri yahut konserlerle ilgili sosyal medya iletileri yağıyor olacaktı. Gel gör ki, uzun süredir normal bir dünyada yaşamıyoruz. Aşısı olan lanet bir virüs kol gezmeye devam ed ...

Bundan birkaç sene önce bir röportaj için Dalaman’dan Kaş’a doğru yol alırken, transferimizi gerçekleştiren araçta cızırtılı bir radyo frekansından duyduğum şarkılar beni hayrete düşürmüştü. Arka arkaya çalan Alice in Chains ve Pearl Jam’den sonra bir de Temple of the Dog’dan Hunger Strike başlayınca, yanımdaki fotoğrafçı arkadaşımla sohbeti bırakı ...

Müzik sektöründe çalışan çoğunluk -sayılı sanatçı ve mekânın minimumda ve zarar ederek iş yapmasını bir kenara koyarsak- tam bir yıldır işsiz. Lafın gelişi değil, gerçek anlamıyla işsiz. Evet, tüm dünya darda, bunun tartışılacak yanı yok. Fakat çoğu ülkede darda olanlara devlet yardım elini istikrarlı ve cömert şekilde uzatırken, bir yandan da gidi ...

İstanbul’da lapa lapa kar yağarken, ben termometrenin 19 dereceyi gösterdiği Bodrum’da yüzümü gökyüzüne dönmüş -ayıptır söylemesi- güneşleniyorum. Birkaç sene önce D vitamininin en çok bileklerden nüfuz ettiğini öğrendiğimden beri güneş altında bileklerimi Örümcek Adam stiliyle tutmayı adet edindim. Bir ara çaprazımdaki pet shop’un önünden dumanlar ...

Kökleri 20 yıl öncesine dayanan Duman’ın solo albüm çıkarmamış tek üyesiydi Batuhan Mutlugil. Ta ki, takvimler 15 Ocak 2021’i gösterene kadar. 90’lardan beri kendine has bir yol izleyen grubun ünlü gitaristinin bir albüm hazırlığı içinde olduğunu duyuyorduk. Geçen yaz hız kazanan bu sürecin ilk meyvesi Aralık 2020’de yayınlanan single Bambaşka oldu ...

Yıl sonuna geldik ve galiba her şey üç ay içerisinde oldu. 2020’nin bende bıraktığı his bu. Ne aralık ayında olduğumuzun farkındayım, ne bugüne nasıl geldiğimizin… Üç ay içerisinde her şey paketlenmiş gibi. Ne olduğunu anlayamadan geçip giden bir sene. ‘Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu’ senesi. Saat 21.00 olmadan kendimi eve atm ...

17 Kasım 2020, saat 18.16. Yaklaşık bir saat sonra yeni bazı kararlar açıklanacak. Mekânların ve tüm hayatın kapanması, bazı şeylerin eskisi gibi yapılamayacak olması söz konusu. Ve hatta sokağa çıkma kısıtlamalarının gündeme gelmesi. Aylar sonra, daha önce bu yılın bahar aylarında tecrübe ettiğimiz bir süreci tekrar yaşayacağız gibi görünüyor. Ve ...

Şarkı keşfetmenin bir hikâyesi olduğunda yani o şarkıyı keşfetmek için emek harcadığında, hayatında kapladığı yer de daha derin oluyor. Hakan Kurşun’un Boğazın Üstünde şarkısına bayılıp Kaos kasetini (evet kaset) haftalarca aradığım ve sonunda Beyoğlu’nda bir müzik dükkânında kalan son bir taneyi satın aldığım gün gibi. Aradığımızı saniyesinde buld ...

Uyumaya çalışıyorum ve ileride deniz kıyısındaki bir bardan çok uzun zamandır duymadığım tanıdık bir şarkı yükseliyor: “A little bit of Monica in my life / A little bit of Erica by my side / A little bit of Rita is all I need / A little bit of Tina is what I see / A little bit of Sandra in the sun / A little bit of Mary all night long / A little bi ...

Yorgun musunuz? Bedenen mi ruhen mi? Kim ya da ne buna sebep? “Kafamı yastığa koysam üç gün uyurum” diye düşündüğünüz oluyor mu? Ayaklarınızın iş yolunda geri geri gittiği? Belki ev yolunda? Aşk yolunda? Bir türlü iyi haber vermeyen bir dünya ve ülkede hayat yolları giderek daha da daralıyormuş gibi görünüyor mu? Ya da o yolların bunca yürümenin so ...

Müzisyenlerin yer yer emekli, yer yer işsiz gibi hissettiği bir dönemden geçiyoruz. Evde ya da kimi zaman stüdyolarda üretim hala devam etse de yoğunluk az, sahneler ise hepten kapalı. Birkaç ‘arabalı konser’ denemesi yakın gelecek için planlansa da bir mekan ya da festivalde rahatlıkla sahne alabileceğimiz günler şu dağın arkasında. Ve belki de di ...

Hayatım artık bir kanepe. Enim çarpı boyumdan hallice bir yuva. Onunla yaşıyor, onun üzerinde yiyip içiyor, kimi zaman uyuyor, şu an yazı yazıyor, okuyor, onu seviyor, ondan sıkılıyor ve sonra yine ona sığınıyorum. Yaşayabileceğim tüm duyguları tek minderde eriten, artık neredeyse uzvum sayacağım bir eşya. İçine gömüldüğüm bu güvenli yuvadan göz ...

Karantinada bir ayı geride bırakmışken, cevabını fazlasıyla merak ettiğim sorulardan biriydi bu. Haftalar içerisinde önce kendime, birkaç kez de arkadaşlarıma sordum. Yapı olarak biraz zor özleyen biriyim. Birilerine, bir şeylere, yurtdışındayken “Ah bir İskender olsa”ya falan gelene kadar sadakatle özlediğim tek şey (tamamen işlevsiz bir eylem ola ...

Aklımda, “Kim derdi ki seninle bir gün ayrılacağız” şarkısı dönüyor. “Böyle ayrılık olmaz, böyle yalnız kalınmaz…” Salonda dönüp dururken ve “Neden bu şarkı benimle birlikte dönüp duruyor?” diye düşünürken, televizyonda sürekli kırmızı bantların ve ünlemli altyazıların geçtiği haber kanalı açık. Haber izlemekten içim dışıma çıkmış. Üç yıldır hiç te ...

21 Şubat’ı 22’sine bağlayan gece, yatağa girip ışığı kapatacağıma son bir kez Instagram tarama bataklığına düştüğümde, son yıllarda beni en çok heyecanlandıran sürprizlerden biriyle karşılaşacağımdan habersizdim. Ekranımın en tepesinde Amerikalı oyuncu Jennifer Aniston’ın bir gönderisi vardı. 10 yıl boyunca parçası olduğu, izlenme rekorları kıran F ...

İnsanların büyük çoğunluğu bir ölüm/felaket haberi aldığında nerede ne yapmakta olduklarını çok berrak şekilde hatırlıyor. Nedenini tam bilmiyorum. Elbette şoke edici bir haberin kuvvetiyle o ânı hafızalarına kazımaları söz konusu ama belki bir yandan bu hatıralar mevcudiyetlerinin, hayatla bağlarının, o an hala yaşamakta olduklarına şükretmenin al ...

İnanılmaz ama gerçek, yıl 2020. Bakalım kaçımız hazırladığımız, hazırlamaya üşendiğimiz için kafamıza listelediğimiz ya da hedefe ulaşma kısmını hayal etme fazından bir türlü koparamadığımız ‘yeni yıl kararları’na harfiyen uyacak? 2020’nin sonunda görüşürüz. Doğası gereği yılın başında, ortasında ya da sonunda havlu atanlarla dolu olan bu müsabakay ...

Müdavimleri hatırlar, 90’lı yılların sonunda Sıraselviler’de, kapısının önünde hafta sonları metrelerce kuyruk olan Roxy’de, sabah 4’teki kapanış esnasında hep aynı şarkı çalardı. Mo’ Better Blues adlı bu harika şarkı çalarken, herkes trompet melodisi üzerine bağıra çağıra “kapatıyoruuuz kapatıyoruuuz” diye şarkı söyler, sonra da ışıkları yanan mek ...

Bu satırları İstanbul-Ankara uçağında yazıyorum. Açılır kapanır masanın üzerinde klavyenin tuşlarını iki büklüm halde tıklatırken, aklıma laptopumun olmadığı bir uçuşta yetiştirmem gereken bir yazıyı cep telefonuma yazdığım gün geldi. Telefonu masaya yatay şekilde koyup klavyesine iki parmak yazarak uçarken, üç saatin sonunda yanımdaki kadın bana d ...

Kendiliğinden fon müziği olan günler geldi. Sanki pencereden dışarıda, sokakların ve ağaçların arasında görünmez megafonlardan yayın yapan bir radyo var. Ve havalar böyle griyken (bugün çok yağmurlu ve gri) o radyoda sıklıkla ‘sad indie’ çalıyor. Böyle bir liste var Spotify’da, denk gelmişsinizdir. İlk gördüğümde, “İnsan kendine bile isteye niye iş ...

Memleketten uzaktayım. 20 gün oldu. Saat farkı da sekiz olunca, Türkiye’yle sabah-akşam senkronu hepten şaştı. Orada olan birçok şeyi sonradan öğreniyor, bazı şeyleri ise hiç yakalayamıyorum. Dinamikleri bizimkinden tamamen farklı, başka kuralların ve önceliklerin olduğu bir hayatın içinde her şeyi olabildiğince gözlemlemekle meşgulüm. İnsanların s ...

Hava sıcak. İnsanoğlumuz ne acayip. Sıcak olur, “Soğuk nerede kaldı!” diye ağlaşır; soğuk olur, “Sıcak nerde!” diye vahlaşır. Hava sıcak ve yazın ortasını geçtik. Artık zamanın geçiş hızını anlama kapasitem lisede sinüs, kosinüsleri anlama seviyeme kadar geriledi (anlamamıştım). Bir bakıyorsun yaz geldi diye seviniyor, kafanı çevirdiğin an yaz b ...

90’lı yıllarda Kent FM’de yayınlanan Kaybedenler Kulübü’nü takip eden dinleyicilerin bildiği bir soru kalıbıydı “Kim lan bu Erol Egemen?” Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk’un hazırladığı bu kült programda sorulan soru, haftalar, aylar ve yıllar içerisinde bir fenomene dönüşmüş, sorunun öznesi hakkında hiçbir malumat edinilememişti. Bu adam gerçek miydi ...

Bir mekân bazen sadece adıyla bile ondan hoşlanmanıza neden oluyor. Eskiden Beyoğlu’nun bir ara sokağında ağırbaşlı bir çiçek gibi duran Madrid vardı. Sonra Ağa Cami’nin sokağında bir kartal gibi tepeden size bakan Arsen Lüpen, Tünel’de bir zaman makinesine binmişim de 1900’lerin başına gitmişim gibi hissettiren Gramofon, masaldan fırlamış gibi dur ...

Babam gazetedeki vefat ilanlarını her gün tek tek okuyor. İnsanların ölüm haberlerini Facebook’tan duyurduğu, o duyuruların ‘like’landığı, baş sağlığı mesajlarının yorumlar kısmından iletildiği bir çağda babamın her gün haber, ekonomi sayfalarına ayırdığı süre kadar vefat ilanlarına vakit ayırması, kimi zaman hüzünle “A canım benim” diyerek bir tan ...

Bir cumartesi akşamı, Kadıköy Karga’da oturduğum masadaki sohbetten sıkça uzaklaşıp (hayır Instagram dünyasına değil) Shazam’ın mavi dalgalar yayan düğmesine dalıyorum. “Bu neymiş ya?” diye diye merakla Shazamladığım şarkıların tamamı yeni dönem Türkçe gruplara, müzisyenlere ait. Brek, Hedonutopia, Elz and the Cult… Bazılarının sadece ismi, bazılar ...

Hep merak etmişimdir, seçim dönemi sokaktan cayır cayır carlayarak geçen bir seçim arabasını duyan hangi insan, “Evet işte bu! Hayatım boyunca oy vermek istediğim parti!” diyerek sandığa koşar? O arabaları hep insanlara benzetirim. Hırçın, agresif, söylemek istediğini ve niyetini sakince değil, cazgırlık yaparak ortaya koyan, elde etmek istedikleri ...

Kerim Çaplı’yı ilk kez 2002 yılında gördüm. Beyoğlu’nda, Batu Abi’nin (Mutlugil) ortağı olduğu Mojo’da Spitney Beers adıyla çalan genç bir gruptuk. İlk dönemler perşembe geceleri (sonradan pazartesiye geçmiştik), Batu Abi’nin grubu Karpuz’dan hemen önce sahneye çıkardık. Kerim Çaplı, Karpuz’un harika performansının müsebbiplerinden biri olarak müth ...

3 Ocak Perşembe akşamı Can Güngör, Deniz Tekin, Kalben, Nilipek, Özge Fışkın ve Pinhani ile birlikte KadıköySahne’deydim. Bizler sahnede, büyük bir kalabalık mekânın dört bir köşesinde, tek bir amaç için oradaydık: Kadınlar yaşasın diye. O gece bilet alan herkes, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kadın ve çocuk istismarı davalarındaki ...

Tanıştığımız âna kadar nedense Bartu Küçükçağlayan için ciddi, asık suratlı değil de gülmeyenyüzlü, az konuşan, böyle sigarasından derin bir nefes çekip üflerken sıkıntıyla bakan, seni göz-eleştirisinden geçirerek tedirgin hissettiren bir adam diye düşünüyordum. Yıllar içerisinde herhangi bir mekanda, kuliste, etkinlikte bir araya geldik mi diye zi ...

2 Kasım 2018, Moda Sahnesi… Bundan tam 30 yıl önce, “koltukların kırıldığı konser” olarak kayıtlara geçen, yıllardır yaptığım röportajlarda dönemi yaşamış kişilerden çokça dinlediğim tarihi bir müzik etkinliği “aynı gün/aynı yer/aynı kadro” sloganıyla tekrarlanıyor. Pentagram, Metalium ve Metafor’un sahne aldığı efsane Moda konseri. Yaşları 18’den ...

İlk gençlik yıllarımda hayal ettiğim şeylerden biri, ileride bir gün bir çocuk kitabı yazmaktı. Tahmin edilmesi zor olmayacak şekilde, son derece romantik, havalı ve sanki insanın hayal dünyasını, üzerine ‘büyüme iksiri’ dökülmeden korumasının yolu gibi geliyordu çocuk kitabı yazarı olmak. Hayalimi hiç gerçekleştiremedim. Ama sevdiğim arkadaşlarımd ...

Hiç böyle düşünmemiştim ama bu yazıyı yazmak için masa başına (artık masa başı da yok, diz üstü bilgisayarla koltuğa) oturduğum vakit düşündüm de, Türkiye’de rock müzik çalan radyo istasyonları arasında yıllardır kesintisiz program yapan tek kadın radyocu Gülşah Güray. Aslında meseleyi kadın-erkek olarak kategorize etmek istemezdim çünkü mesele ‘me ...

Söylersem zaman daha da hızlanacak diye korkuyorum ama ağustosu yarıladık. Hatta siz bu yazıyı okurken geçmiş olacağız. Eylül ayına varınca durum daha da vahim. Çünkü sonbaharın sınır çizgileri -iklim olarak değilse de psikolojik olarak- 1 Eylül’ün üzerinden geçiyor. Küçükken bir yaz gününü hatırlıyorum. Yazlıktaydık ve günler birbirinin aynı ol ...

Nilipek ve Can Güngör... Müziklerini ayrı, kendilerini ayrı sevdiğim iki isim. Bir kere dinleyip kenara koyulan değil, tekrar tekrar dinlenecek albümler yapıyorlar (hoş, dijital çağda artık kenara koymak değil de, search’te bir daha aratmamak oluyor sanırım), tevazu sahibiler, ilerledikleri yoldan son derece emin görünüyorlar, oldukları gibiler ve ...

Bir araya geleceğimizi hiç tahmin etmeyeceğim bir yerde, Kapadokya’daki bir otelin peri bacalarını gören terasında Ari Barokas’la sohbet ediyoruz. O akşam Cappadox Festivali kapsamında Duman’la konseri olacak, ben de festivalle ilgili bir video çekimi için bölgedeyim. Bunu fırsat bilip hem birkaç ay önce yayınladığı solo albümü Lafıma Gücenme’yi he ...

Uzun yıllardır Caddebostan Kültür Merkezi’nin alt katındaki spor salonuna gidiyorum. Grup derslerinin yapıldığı bir stüdyo var, en zorlu Pilates hareketlerini yaparken ansızın içeri gümbür gümbür bir Türk sanat müziği doluveriyor. Bir köşedeki acil çıkış kapısının hemen dış tarafında bulunan bir odada çalışan korolardan geliyor bu şarkılar. Bu duru ...

“Suitcase Buddha’dan ayrılmış.” Geçen hafta bu haberi duyduğumda, ağzımdan ister istemez, “Dünyanın sonu geldi herhalde!” cümlesi çıktı. Kadıköy gece hayatına hâkim olanların çok iyi bildiği bir ikiliydi Suitcase ve Buddha Bar. Rekor bir süre boyunca, tam 21 yıl, haftada iki kez Barlar Sokağı’ndaki bu mekânda sahne almışlar ve Britpop ağırlıklı rep ...

Pinhani ile birlikte enstrümanlarla dolu bir minibüste, bol virajlı yollardan geçerek Karadeniz’e doğru yol alıyoruz. Hava pırıl pırıl. Camdan dışarıyı izliyorum. Yemyeşil bayırlar, otlayan koyunlar, çiçek açmış ağaçlar ve renkli evler, kentsel dönüşümden gına gelmiş ruhumda antidepresan etkisi yaratıyor. Grubun kurucusu Sinan Kaynakcı yan koltukta ...

Erce Kaşlıoğlu’nun hikayesini ilk duyduğumda hem şaşırmış hem de etkilenmiştim. Sıfırdan bir şeyler yaratan ve bunu da belirli bir prensip içerisinde yapan insanlar her zaman ilgimi çeker. Fakat onunla Kadıköy’de, kurucusu olduğu müzik stüdyosu Pür’de buluştuğumuzda ve hikayesinin tamamını dinlediğimde şaşırma ve etkilenme oranım katlandı. Kaşlıoğl ...

Kadıköy Kadife Sokak’ın Barlar Sokağı olarak anılmadığı, kendi ismiyle bilindiği zamanlar… Birkaç cafe-bar dışında son derece sakin bir atmosferi olan sokağın Dr. Esat Işık Caddesi’ne yakın tarafında, enstrüman çalmayan birinin bile hemen dikkatini çeken bir müzik mağazası açılıyor. Yıl 2000. Henüz 20’lerinin başındaki ÖzlemAtav’ın ünlü blues gitar ...

Başkentli kadın üreticiler, Ankara Büyükşehir Belediyesi ile el sıkışıyor

Başkentli kadın üreticiler, Ankara Büyükşehir Belediyesi ile el sıkışıyor

Ayaşlı kadın üreticilerin salçaları, EGO mutfağı için satın alındı

ANKARA - Ankara'nın Ayaş ilçesi Akkaya köyünde kadınların ürettiği 6 bin 300 kilogram salça, EGO Genel Müdürlüğü mutfağında kullanılmak üzere satın alındı.

EGO Genel Müdürlüğü Destek Hizmetleri Daire Başkanı Hikmetullah Evrensel ile görüşerek el sıkışan Ayaş Akkaya Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Zehra Varol, kadın üreticilere desteğinden dolayı teşekkür etti ve şöyle konuştu:

"2007 yılında kadın çiftçilerle birlikte kooperatifi kurduk. Biz çiftçi, üretici kadınlar olarak tarlada yetiştirdiğimiz domateslerin piyasaya göre zaman zaman ziyan olması, tarlada kalması sebebiyle bir salça tesisi kuralım istedik. Bunun üzerine çalışmalar yaptık, proje hazırlığımız oldu. Geçen yıl ilk olarak deneme üretimimizi yaptık. Bu yıl ise seri üretime geçtik. EGO Genel Müdürlüğü Destek Hizmetleri Daire Başkanı Hikmetullah Evrensel ile de görüşmelerimizi yaptık. EGO Mutfağına salçalarımızı en kısa sürede göndereceğiz inşallah."

Kaynak: İHA

Son Dakika›Genel›Başkentli kadın üreticiler, Ankara Büyükşehir Belediyesi ile el sıkışıyor - Son Dakika

İyi değilim. Kalbim sıkışıyor :(

burada hep önceki konularınıza baktım, şöyleymişsiniz böyleymişsiniz diyenlere aşırı uyuz oluyordum ama ben de yaptım bunu şimdi : ) doğru, dürüst, saf dediğiniz adam sizi defalarca terk etmiş, size seni sevmiyorum demiş, evlenmek istememiş, hamile kalırsan çocuğu aldırırz demiş. bu adam daha ne yapsın? gerçi dürüstmüş evet ama sanırım siz algıda seçicisiniz.

insanlar birbirlerinden çok hoşlanabilirler, aşık olabilirler, ayrılabilirler, boşanabilirler. bunlar gayet normal şeyler. birisine bu denli saplanmak psikolojik rahatsızlık. uzaklaşın bu adamla ilgili her şeyden. bi alışkanlık yerine başka bir alışkanlık koyularak terk edilebilir, başka bir alışkanlık bulun. mesela bir şeyin kursuna gidin, yüksek lisansa başlayın, doğa yürüyüşlerine katılın, yeni insanlar tanıyıp sosyalleşmeye çalışın. takıntılı insanlar genelde yalnız insanlardan çıkıyor. yalnız kalmamaya çalışın, hayatta sağlığı kaybetmek dışında hiçbir şey o kadar da ciddiye alınmamalı bence.

Genişletmek için tıkla...

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır