montrö antlaşması ne zaman bitiyor / Montrö Boğazlar Sözleşmesi nedir, ne zaman imzalandı? İşte Atatürk'ün Montrö sözleri

Montrö Antlaşması Ne Zaman Bitiyor

montrö antlaşması ne zaman bitiyor

Montrö Boğazlar Sözleşmesi iptal edilebilir mi? Edilirse ne olur?

Montrö Sözleşmesi nedir, ne zaman imzalandı, Türkiye'ye hangi hak ve yetkileri sağlıyor?

İstanbul Sözleşmesi'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kararıyla feshedilmesinin ardından Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içerisinde uluslararası anlaşmalardan çıkılma yöntemiyle ilgili tartışmalar başladı.

Bu tartışmalar kapsamında özellikle Montrö Sözleşmesi bir süredir gündemde bulunuyor.

Son olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop, HaberTürk TV'de katıldığı bir programda, Montrö Sözleşmesi'nin Cumhurbaşkanı tarafından feshinin mümkün olup olmadığı yönündeki bir soruya bunun "teknik olarak yapılabileceği" yanıtını verdi.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan emekli amiral de haftasonu yaptıkları ortak açıklamada, Montrö Sözleşmesi'nin tartışma konusu yapılmasından kaçınılması gerektiğini söyledi.

İktidarın sert tepki gösterdiği bu bildirinin ardından soruşturma başlatıldı, 10 emekli amiral gözaltına alındı.

Gündeme oturan Montrö Sözleşmesi ile ilgili ayrıntıları derledik:

Montrö Sözleşmesi nedir ve ne zaman imzalandı?

Tam adıyla Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye'nin o dönem yaptığı yoğun diplomatik temasların ardından yılının yaz aylarında haftalarca süren görüşmelerin ardından imzalandı.

Türkiye, 'te imzalanan Lozan Antlaşması'nın parçalarından biri olan Boğazlar Sözleşmesi'nin değiştirilmesi gerektiğini savunuyor ve bunun için de çalışmalar yürütüyordu.

tarihli Boğazlar Sözleşmesi ile İstanbul ve Çanakkale boğazları ile ilgili geçici düzenlemeler getirmişti. Buna göre, askeri olmayan gemi ve uçakların barış zamanı boğazlardan geçmesi, her iki yakasının da askeri güçten arındırılması ve Türk askerinin girişinin yasaklanması öngörülüyordu. Bunun için de başkanı Türk olan bir uluslararası kurul oluşturulmuştu.

Türkiye ise Lozan Antlaşması'yla getirilen bu geçici düzenlemenin değiştirilmesi ve kalıcı, yeni bir düzenleme yapılmasını istiyordu.

Türkiye'nin çabaları 'ların ortasında karşılık buldu. Başta İngiltere olmak üzere, Balkan ülkeleri yeni bir düzenleme yapılması için İsviçre'nin Montrö kentinde bir konferans düzenlenmesini kabul etti.

O dönem, Anadolu Ajansı'nda yayımlanan bir haberde konferansın "Boğazların tahkimi meselesini tetkik ve intaç edeceği (sonuçlandıracağı)" belirtildi. Aynı haberde konferanstaki tartışmaların zeminini de hükümetin hazırladığı projenin oluşturacağı vurgulandı.

Konferans Haziran ayında toplandı ve haftalar süren görüşmelerin ardından 20 Temmuz 'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.

Sözleşmeye Türkiye'nin yanı sıra Bulgaristan, Fransa, İngiltere, Avustralya, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya imza attı.

Sözleşme neden önemli?

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye tarafından çok önemli bir uluslararası anlaşma olarak kabul ediliyor.

Kasım 'de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu imzasıyla, bütçe görüşmeleri sırasında TBMM Genel Kurulu'na sunulmak üzere hazırlanan kitapçıkta Montrö Sözleşmesi "temel bir belge" olarak tanımlanıyor.

Kitapçıkta, Türkiye'nin sözleşmeyi İkinci Dünya Savaşı, Soğuk Savaş dönemi, Gürcistan ve Ukrayna krizlerinde de "özenle, tarafsız ve saydam bir şekilde" uyguladığı belirtilerek, "Bu çerçevede, Karadeniz'de barış, güvenlik ve istikrarın sağlanmasında asli bir unsur olan Montrö Sözleşmesi'nin aradan geçen süre zarfında başarıyla uygulanmış olması, Sözleşmeyle oluşturulan dengenin kalıcılığının bir göstergesi, aynı zamanda da teminatıdır" ifadeleri yer alıyor.

Büyükelçi Haydar Berk de yılında kaleme aldığı ve Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan makalesinde Montrö Sözleşmesi'nin Türk Boğazları'ndan "ticaret ve harp gemilerinin geçiş ilkelerini düzenleyen temel belge niteliğinde" olduğunu yazıyor.

Berk, "Montreux Sözleşmesi, imzalandığı tarihten bu yana önemini ve geçerliliğini koruyan az sayıdaki çok taraflı anlaşmalardan biridir. Bunun ardındaki belirleyici neden, Sözleşmenin ülkemizin yanı sıra, Karadeniz'e kıyıdaş devletler ve üçüncü ülkeler için de makul ve uygulanabilir bir çıkar dengesi oluşturmasıdır. Ayrıca, ülkemizin Sözleşmeyi… titizlikle uyguluyor olması da önemli bir etkendir" diyor.

Sözleşme Türkiye'ye hangi hakları tanıyor?

Montrö Sözleşmesi'nin Türkiye açısından en büyük kazanımları arasında tarihli Boğazlar Sözleşmesi'nin getirdiği kısıtlamaların kaldırılması gösteriliyor.

Montrö ile birlikte her iki Boğaz ve boğazların giriş noktalarını da kapsayan bölgede Türkiye'nin egemenlik hakları tesis edildi.

Montrö'nün Türkiye'ye kazandırdığı üç temel hak sıralanıyor:

  • Boğazlar bölgesi askerileştirildi. Böylece Türkiye, Boğazlar bölgesine yeniden asker konuşlandırma hakkı elde etti.
  • 'te kurulan Boğazlar Komisyonu'nun yetkileri Türkiye'ye devredildi. Bu da egemenliğin kurulmasını sağladı.
  • Savaş ve yakın savaş halinde Türkiye'ye yabancı savaş gemilerinin geçişine kısıtlama koyma yetkisi tanındı. Ayrıca bir seferde geçebilecek savaş gemisi, tipine, sayısına ve ağırlığına sınırlama getirildi ve önceden haber verme şartı konuldu.

Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, yılında yazdığı "Askeri ve Stratejik Açıdan Montreux'nün Dünü ve Geleceği" adlı makalede, sözleşmenin "Türkiye'nin güvenliğinin korunması, geçiş serbestisi kullanımının düzenlenmesi ve Karadeniz-Akdeniz dengesinin sağlanması ile ilgili" olduğu değerlendirmesini yaptı.

Prof. Dr. Caşın, "Türkiye, Montreux Sözleşmesi ile bir yandan kendi güvenliğini artırmak için Boğazlar bölgesini silahlandırma hakkına sahip olurken, Sözleşme'nin 19, 20 ve maddeleriyle çok önemli stratejik kozlara da sahip olmuştur. Sözleşme ile kurulan Boğazlar rejiminin öncelikli yaklaşımı Türkiye'nin milli güvenlik algılamaları teşkil etmiştir" dedi.

Sözleşmenin 19'uncu maddesi savaş zamanında gemilerin geçişini düzenliyor, 20'nci madde savaş gemilerinin geçişiyle ilgili Türkiye'nin "dilediği gibi davranabileceğini" belirtiyor ve 21'inci maddede de yakın savaş tehlikesi olması halinde de Türkiye'ye benzer şekilde davranma yetkisi tanıyor.

Kanal İstanbul tartışmaları Montrö'yü nasıl etkiliyor?

Montrö Sözleşmesi konusu, Kanal İstanbul ile ilgili tartışmalarda da zaman zaman gündeme geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aralık 'da yaptığı açıklamalarda bu konuya değindi. Erdoğan, ilk açıklamasında "Bir İstanbul boğazımız var. Siz Independenta olayını unutuyor musunuz? Hepsinden öte Montrö Anlaşması Türkiye'ye ne kazandırmıştır ne kaybettirmiştir? Bunu hiç düşündünüz mü?" dedi.

Bundan yaklaşık bir hafta sonra yaptığı bir başka açıklamada ise, Erdoğan, "Montrö Sözleşmesi'nin siyasi tehdidine" dikkat çekmiş; sonrasında ise katıldığı bir televizyon programında konuyla ilgili soruya "Montrö'yü kafaya takmayın" yanıtını vermişti.

Bu açıklamalardan kısa bir süre sonra, Ocak 'de emekli büyükelçi Montrö'nün tartışmaya açılmaması gerektiğini belirten ortak bir açıklama yaptı.

Büyükelçilerin ortak açıklamasında, Kanal İstanbul projesinin Montrö Sözleşmesi'ni tartışmaya açacağı ve bu durumun Türkiye'nin boğazlar ile Marmara Denizi üzerindeki mutlak egemenliğini kaybetmesine yol açacağı belirtildi.

Açıklamada, "Montrö Sözleşmesi'nin tartışmaya açılması, Türkiye'ye bütün bu kazanımlarını kaybettirebilecek yaşamsal bir egemenlik ve güvenlik, kısacası gerçek bir beka sorununa yol açacaktır. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde çeşitli emelleri olan devletlerin çıkarına hizmet edecek olan Kanal İstanbul'dan vazgeçilmelidir" denildi.

Görüş

Lozan Antlaşması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir nevi tapusu, egemenliğinin ve bağımsızlığının uluslararası toplumda kabul edilmesinin nişanesi olduğu için, bugüne kadar her iki belgenin de tartışılmamasına özen gösterildi.

Ancak, 9 Kasım tarihinde yürürlüğe giren ve bugüne kadar varlığını devam ettiren Montrö Boğazlar Sözleşmesine yönelik tartışmalar gündemi işgal etmeye başladı. Peki, Montrö Boğazlar Sözleşmesi iptal edilebilir mi? İptal edilmesi durumunda boğazlardan gemi geçiş rejimi hangi esaslar doğrultusunda düzenlenebilir? Türkiye ve Karadeniz güvenliği bu durumdan nasıl etkilenir? Tartışmaların sebebi; Türkiye’nin Montrö Boğazlar sözleşmesini Ruslara karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanmak istemesi mi?

Montrö Boğazlar Sözleşmesi hangi koşullar altında imzalandı?

Lozan’da Boğazların durumuna ilişkin üç görüş ortaya atılmıştı. Müttefik Devletlerin görüşü; Boğazların hem savaş hem de ticaret gemilerine açık olması, boğazların her iki kıyısının askerden arındırılması ve Boğazların ulusları bir komisyon tarafından yönetilmesiydi. Sovyetler, ticaret gemilerinin serbest geçişini, Karadeniz’in kıyıdaş olmayan ülkelerin savaş gemilerine kapatılmasını, Türkiye’nin Boğazları tahkim etmesini istiyordu. Türkiye ise Misak-ı Millînin 4’üncü Maddesine dayanarak Boğazların İstanbul ve Marmara’nın güvenliği kaydıyla dünya ticaretine ve uluslararası ulaşıma açık bulundurulmasını savunuyordu.

24 Temmuz tarihinde imzalanan Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ne göre; Boğazlardan geçecek yabancı gemilerin kontrolü Boğazlar Komisyonuna devredildi, Boğazlar Bölgesi gayri askeri hale getirerek kontrolü Milletler Cemiyeti’ne bırakıldı. Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliği kısmen sınırlandırıldı.

Türkiye’nin bu sınırlandırmayı kabul etmesinin arkasında yatan en önemli neden dünyanın bundan sonra bir silahsızlanmaya gideceğinin düşünülmesi ve Boğazlar Bölgesinin Milletler Cemiyetinin teminatı altına alınmasıydı. Ancak silahsızlanma çalışmaları olumlu sonuç vermediği gibi, Millet Cemiyeti’nin İtalya ve Japonya’nın mütecaviz davranışları karşısında etkisiz kalması Türkiye açısından şartları ve koşulları değiştirdi.

Türkiye uluslararası arenada yaşanan değişimi çok iyi analiz ederek, uluslararası hukukun temel rebus sic stanibus (şartlar değişmiştir) kuralına dayanarak, tam zamanında ve yerinde yaptığı çağrılarla Boğazlar meselesinin yeniden müzakere edilmesinin önünü açtı. Sovyetler yılından itibaren, İngiltere ise yılında Hitler’in tek taraflı olarak Ren bölgesine askerlerini sokmasından sonra,Türkiye’yi bu konuda destekledi.

22 Haziran da Montreux’de Boğazlar Konferansı’nın toplanmasına karar verildi. Türkiye Konferans öncesinde değişiklik tekliflerini Sovyetlerin Ankara Büyükelçisi ile müzakere ederek destek almaya çalıştı.

Konferans esnasında yoğunlukla İngiliz ve Sovyet tezleri çatıştı. Sovyetler Karadeniz’e sahildar ülkelerin savaş gemilerinin Boğazlardan herhangi bir sınırlamaya tabi olmadan geçmelerini talep ederken, İngilizler ticaret gemilerine serbesti tanınmasını savaş gemileri için ise izin verilen tonaj miktarının artırılmasını istiyordu. İki ay süren konferans sonucunda Fransızlar’ın Sovyetleri desteklemesi, İngilizler ’in ise konjonktür gereği Türkiye’yi destelemesi sonucunda uzlaşı sağlanarak sözleşme imzalandı. ( yılından itibaren Hitler Almanya’sının amacı Türkiye’yi SSCB ve İngiltere’den uzaklaştırarak revizyonist gruba dahil etmekti. İngiltere hem Türkiye’yi yanında tutmak hem de Doğu Akdeniz’de İtalya’ya karşı denge kurmak için Türkiye’yi desteklemiştir.)

Türkiye çok doğru bir zamanlama ve çok yönlü diplomatik bir manevra ile Boğazlar üzerindeki egemenlik kısıtlamasını kaldırdı, ticaret gemileri için geçiş serbestisi bir kez daha teyit edildi, savaş gemilerinin geçişi; Türkiye ve Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenlikleri doğrultusunda yeniden düzenlendi.

Sözleşmenin amacı; “Boğazlardan geçişi ve gemilerin ulaşımını, Lozan Barış Antlaşması’nın 23’üncü maddesiyle tespit edilen prensip doğrultusunda, “boğazlarda barış ve savaş zamanında serbest geçiş ilkesi”, Türkiye’nin ve Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliği çerçevesinde düzenlemek olarak belirlendi.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi iptal edilebilir mi?

Sözleşmenin nasıl iptal edileceği 28’inci maddede düzenleniyor. Buna göre; sözleşmenin yürürlük süresi 20 yıl. Bu süre 9 Kasım tarihinde sona erdi. Ancak iptal sürecinin başlayabilmesi için imzacı devletlerden birinin sözleşmede yer aldığı şekliyle fesih beyanını depoziter devlet olan Fransa’ya bildirmesi gerekiyor. II. Dünya Savaşı süresince ve hemen sonrasında ABD, İngiltere ve SSCB arasında Sözleşme’nin feshi veya değiştirilmesi birkaç defa gündeme gelmesine rağmen bugüne kadar bu süreç hiç işletilmedi.

Bugün imzacı devletlerden birinin bu süreci başlatması durumunda; Sözleşme talebin yapıldığı tarihten başlamak üzere iki yıl daha yürürlükte kalacak ve bu sürenin sonunda iptal edilecek. Sözleşmeye göre imzacı devletler yeni bir sözleşmenin yapılması için tekrar bir konferansta bir araya gelmesi gerekiyor. Ancak bu konferans sonunda yeni bir sözleşme imzalanabileceği gibi imzalanmaması da mümkün. Peki bu durumda ne olacak?

Yeni bir sözleşme yapılmazsa ne olacak?

Yeni bir sözleşmeme yapılamaması durumunda iki ayrı uluslararası düzenleme geçerliliğini koruyacak. Bunlardan ilki Lozan Antlaşması’nın 23’üncü Maddesi. Diğeri ise Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 1’inci Maddesinin ilk paragrafı. Boğazlardan geçiş ve ulaşım serbestliği ilkesinin uygulama süresinin sonsuz olacağını bu düzenlemeler ile kayıt altına almış durumda. Geçiş esnasında zararsız geçiş veya transit geçiş rejimlerinden hangisinin uygulanacağı ise, üzerinde bir uzlaşıya varılmadığı takdirde belirsizliğini koruyacak. Ancak her koşulda egemen devlet olarak Türkiye’nin zabıta ve yargı yetkisi ile geçişin zararsız olmasını isteme ve geçiş trafiğini düzenleme yetkisi mevcut. Bu koşullar altında Türkiye Lozan Antlaşması’nın 23’üncü Maddesi ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 1’inci Maddesindeki soyut ilkeler ve sahip olduğu haklar doğrultusunda Boğazlardan geçişin ve ulaşımın nasıl olacağını düzenleyebilir.

Ancak bu düzenleme Karadeniz’in açık deniz alanlarında kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerinin sahip olacağı serbestileri içermeyecektir. Zaten esas üzerinde tartışılacak konuda da bu olacaktır. Zira Montrö Boğazlar Sözleşmesi serbest geçiş rejimini düzenlediği gibi savaş gemilerinin Karadeniz’de bulunabilecekleri süre ve tonaj miktarını da düzenlediğinden kıyıdaş ülkelerin ve Türkiye’nin güvenlik kaygılarını dikkate almıştı.

Montrö Ruslar için ne ifade ediyor?

Rusya açısından Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin en önemli kısmı, yabancı savaş gemilerinin Karadeniz’de tabi olduğu kısıtlamalar. Soğuk Savaş döneminden sonra, göreceli olarak zayıf durumda bulunan Rus Donanmasına rağmen, Montrö düzenlemeleri sayesinde başta Amerika olmak üzere diğer NATO üyesi ülkelerin savaş gemileri Karadeniz’de Ruslar için tehlike arz etmedi. Bu dönemde Türkiye’nin “Karadeniz sorunları kıyıdaş ülkeler arasında çözülmeli, dışarıdan müdahale olmamalı” politikası da sorun yaşanmamasında etkili oldu. Ancak bir hususu da dikkate gözden kaçırmamak gerekiyor. Rusya yılında Kırım’ı ilhak ettikten sonra modern ve güçlü bir donanma inşa etmeye başladı. Artık Sivastopol ve Tartus arasında devamlı kuvvet aktarımı yaparak hem Karadeniz’de hem de Doğu Akdeniz’de güvenlik ortamını şekillendiriyorlar. Türkiye ile iyi ilişkilerini kullanarak zaman zaman Montrö’nün denizaltılara yönelik kısıtlamalarını da kendi istediği şekilde kullanıyor.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Rusya için de çok önemli olduğu söylemek gerekiyor. Montrö’nün yerine gelebilecek ve savaş gemilerinin geçişi ve Karadeniz’de bulunuşlarına yönelik kısıtlamalarını yeniden düzenleyecek bir sözleşme ABD’nin etkisiyle her koşulda Montrö’den daha gevşek koşullar ihtiva edecektir. Bu da herkesten çok Rusya’yı rahatsız edecek Karadeniz güvenliğini kırılgan hale getirecektir.

Montrö Ruslarla pazarlık konusu mu?

Türkiye Kanal İstanbul projesi üzerinden Montrö’yü Ruslar ile bir pazarlık konusu yapmak istiyor olabilir. Ancak bu tehlikeli bir oyun. Montrö bir denge rejimi ve Türkiye’ye çok büyük ayrıcalık ve haklar tanıyor. Uluslararası Adalet Divanı’nın Korfu Boğazı Davasında barış zamanında savaş gemilerinin önceden izin almadan uluslararası ulaşımda kullanılan boğazlardan geçiş hakkı olduğuna karar verdi. Bu durumda Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin iptal edilmesi durumunda yerine gelecek rejimin ister zararsız ister transit geçiş kuralları uygulansın Türkiye’ye bugünkünden daha fazla hak tanımayacağı aşikâr. Türkiye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra bir nevi tapusu belgesi hükmünde olan Lozan ve Montrö belgelerini korumaya yönelik politikasında devam etmeli. Rusların gevşetme girişimlerine izin vermemeli.

Yazar: Mehmet Cem Demirci, deniz güvenliği uzmanı

NOT: Bu yazının ilk yayın tarihi: 11/02/

Aylık Yazı Dizileri

Lozan veMontreux Boğazlar Sözleşmeleri


Giriş

Türk Boğazları yüzyılda Avrupa genel politikasının dönüm noktalarından biri oldu. Bunun için üç konferans toplandı. Bu üç Konferanstan üç sözleşme doğdu: Londra, Paris, Londra Boğazlar Sözleşmesi. yüzyıla bu Sözleşmelerle kavuşan Türk Boğazları, Birinci Dünya Savaşı’nın başlıca amaçlarından da biri oldu. Dünya ölçüsünde bir önem kazandı ve dünya barış konuları arasına girdi. İlk rejimi, onanmadığı için bir tasarı mahiyetinde kalan Sevr Antlaşmasından sonra Lozan Barış Konferansı’nda tespit edildi. Bu rejimi tespit eden Lozan Boğazlar Sözleşmesi, Montrö Boğazlar Konferansında değiştirildi. Bu Konferansta kabul edilen kurallarla Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile bugünkü “Türk Boğazları Rejimi” kuruldu.


Boğazlar, Türkiye için çok önemlidir. Boğazlar, Türkiye için menfaat değil, varlık, egemenlik ve güvenlik meselesidir. Boğazlar, Türk toprakları içindedir ve ülke bunlarla bir birlik olur. Çanakkale Boğazı ile Karadeniz Boğazı arası, Türkiye’nin egemenliğine tabi iç sularıdır. İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Türk topraklarıyla çevrili olmasından dolayı, “Türk Boğazları” olarak adlandırılmıştır. Devletler Hukukunda, Türk Boğazları’nın durumuna temas eden veya bunlar üzerinde etüt yazan bilginlerin bir kısmı “Çanakkale ve İstanbul Boğazları” bir kısmı ise “Türk Boğazları” adını kullandılar.


Boğazlar Sorunu

I.      Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, İtilaf devletlerinin en önemli sorunlarından biri, Boğazlardaki egemenlik konusunu oluşturuyordu. I. Dünya Savaşı genelinde Almanya’nın yenilgiye uğraması sonucu, Osmanlı topraklarının paylaşıldığı gibi, Türk Boğazları da (Osmanlının dışında) uluslararası bir komisyon tarafından yönetilmesi, savaş ve barış zamanında tüm devletlerin gemilerine açık tutulmasını içeriyordu. Kısacası, Boğazların serbest bir geçit oluşturması öngörülüyordu.


Türk Boğazları çeşitli biçimlerde geçmişten günümüze Türk dış politikasını etkilemiştir. Özellikle Lozan Boğazlar Sözleşmesi, ticaret gemilerinin zararsız geçiş hakkının İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın çevresel güvenliği açısından sorun yaratmıştır. Bu çevresel güvenlik sorununun yapılandırılması konusu gündeme getirilmiş ve takip edilmiştir.


Boğazlar sorununun temelinde Türkiye’nin geçit yolları üzerindeki güvenlik konumu yatmaktadır. Karadeniz-Akdeniz geçit yollarındaki güvenlik konumuyla Türkiye, Boğazlar Sorunu olarak fazlasıyla etkilenmiştir.


Mondros Ateşkes Antlaşması ya da Mondros Mütarekesi

I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması 30 Ekim tarihinde imzalandı. Bu mütareke ile savaş sona eriyor ancak, Osmanlı Devleti’nin savaş gücünün tamamen yok edilmesi, hayat ve can damarlarının İtilaf Devletleri’nin elinde bulundurulmasını öngörüyordu.


Bu anlaşmanın bazı maddeleri:

·         Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın açılması, Karadeniz’e serbestçe geçişin temini, Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacak,

·         Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecek,

·         Karadeniz’deki torpiller hakkında bilgi verilecek,

·         Osmanlı harp gemileri teslim olup gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacak,

·         Osmanlı Demiryollarından, İtilaf Devletleri istifade edecek ve Osmanlı ticaret gemileri onların hizmetinde bulundurulacak,

·         İtilaf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’den temin edecekler. (Bu maddelerden hiç biri ihraç olunmayacaktır.)

·         Bütün demiryolları, İtilaf Devletlerin zabıtası tarafından kontrol altına alınacak.

·         Osmanlı harp esirleri, İtilaf Devletlerinin nezdinde kalacak.

gibi çok ağır müeyyideler getirilmiştir. (1)


Görüldüğü gibi bu antlaşma, bir Ateşkes Anlaşması’ndan çok, kayıtsız şartsız teslim belgesini taşıyan ve ül­kenin paylaştırılması için gereken her türlü kolaylığı taşımaktadır.


Mondros Antlaşmasına Tepkiler

Mondros Ateşkes Antlaşması Osmanlı çevrelerinde büyük tepki yarattı. Osmanlı subayları, elde kalan son toprakların da gitmek üzere olduğunu anladılar ve tepki gösterdiler. Bazı subay­lar terhis ve silahların teslim işlemini geciktirerek mücadele ettiler. İşgallere karşı tepki gösteren bir kısım subaylar da, ateşkesin en çok işgale açık bırakılan hükümlerine karşı tepki gösterdiler.


Misak-ı Milli Beyannamesi

Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi manifestosu olan Misak-ı Milli Beyannamesinin birinci maddesi, "30 Ekim tarihli anlaşmanın çizdiği hudutlar dahilinde, dinen, ırkan ve emelen müttehit [birleşik] Osmanlı İslam ekseriyetiyle meskûn bulunan aksamın tamamı, fiilen ve hükmen gayrı kabil-i tecezzi bir küldür [bölünmez bir bütündür]." demek suretiyle, Milli Mücadele’nin hedefi olan ulusal varlığı Mondros Ateşkes Anlaşmasına gönderme yaparak tanımlar.


Kurtuluş Savaşı ve Lozan Barış Masası

Kurtuluş Savaşı, dünyada benzeri olmayan bir mücadele sonucunda Türk milletinin kahramanca zaferiyle sonuçlandı ve yeni Türk Devleti olarak Lozan Barış masasına oturdu. Masada, Türkiye’nin Sınırları, Azınlıklar, Kapitülasyonlar, Nüfus Değişimi, Boğazlar vb çok önemli meseleler görüşüldü.


Boğazlar İngiltere için çok önemliydi. İnönü; Ulusal And’ın Boğazlara ilişkin hükümlerinden söz ederek Boğazlar sorununun, Türkiye dışındaki hiçbir ülke için öneminin olmadığını vurguladı. Zaten İnönü, Müttefiklerin 23 Eylül tarihli notalarında, Boğazları askerden arındırıp, Milletler Cemiyeti denetimine vermek istediklerini biliyordu ve buna şiddetle karşı çıktı.


Coğrafi delil, milletlerin ve ülkelerin kaderini tayinde tek delil değildir. Tarihi, siyasi, milli, demografik ve ekonomik delillerle beraber olursa bir mana ifade eder. Hukuk kaideleri değişebilir, kudret merkezlerini kader değiştirebilir ama coğrafi mukadderat devam eder. Boğazlarda hukuk kaideleri değişmiştir. Kudret merkezlerinde de değişiklik olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun yerini Türkiye almıştır. Fakat Çanakkale ve İstanbul Boğazları, yine Türk toprakları içindedir.  Tarihin de, coğrafyanın da mukadderatı budur.


Fredrik de Martens:

“Eğer Boğaz, tek bir devletin top menzili içinde bulunursa, bu devlete bağlı ve topraklarının parçalarından sayılır. Bu suretle Türk topraklarıyla çevrili olan İstanbul ve Çanakkale Boğazları Türk Boğazları olarak sayılmıştır,” ifadesini kullanmıştır. (2)


Lozan Barış Antlaşması

Lozan Barış Antlaşması, çetin ve uzun bir müzakere devresinden sonra, Lozan Üniversitesi’nin tören salonunda imzalandı. Lozan’da imzalanan belgeler, esası Barış Antlaşması, 18 adet sözleşme, protokol, beyanname ile bir de nihai senetten ibarettir. Lozan’da imzalanan bu belgelerle sadece bir barış Antlaşması yapılmamış, aynı zamanda Türkiye ile Batı devletlerinin siyasi, hukuki, iktisadi ve sosyal ilişkileri yeni baştan düzenlenmiştir.


Lozan Barış Antlaşması’nda, devletlerin istiklal ve hâkimiyetine saygı gösterilmesi ilkesine yer verilmiştir. Bu ilke, yeni Türkiye’nin 1. Dünya Savaşı’nın galipleri ile eşit şartlar altında, Lozan’da siyasi bir mücadeleye giriştiğini gösteren bir hükümdür. Türk istiklal ve hâkimiyetinin tanınması bakımından da önem arz eder.


Lozan Boğazlar Sözleşmesi

Lozan’da imza olunan en önemli belgelerden biri de, Türk Boğazları’nın statüsü ile ilgili sözleşmedir. Lozan Barış Sözleşmesi’nin maddesi Boğazlar sorunu genel olarak yer almış ve Barış Antlaşması’na ek Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Lozan Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlardan serbest geçişi, Boğazlar Komisyonunun kurulmasını, boğazların ve civarının askersiz hale getirilmesini hedef tutan ve Milletler Cemiyeti’nin de garantisini sağlayan hükümleri ihtiva eden 20 maddelik bir sözleşmedir.


Lozan Boğazlar Sözleşmesi üç ilkeye dayanıyordu.

1.      Boğazların askersiz hale getirilmesi

2.      Boğazlarda gemilerin geçişi kontrol etmek ve bu geçişleri Milletler Cemiyeti’ne bilgi vermekle yetkili bir Boğazlar Komisyonu’nun kurulması,

3.      Askeri bakımdan Türkiye için tehlike teşkil edecek bir duruma engel olmak üzere, Milletler Cemiyeti’nin, özellikle İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’nın garantisi sağlanması,  


Bu üç ilke, Türkiye için çok önemliydi. Kendi topraklarıyla çevrili Boğazlar bölgesine hâkim olamamak, gelecek tehlikelere anında müdahale edememek, müdahale edebilmesi için garantör ülkelerden izin almak, Türkiye için büyük endişe kaynağı oldu.


Boğazların Silahsızlandırma Dönemi

Lozan Boğazlar Sözleşmesi Türkiye’nin gereksinimlerine uygun değildi. Türkiye, Boğazlar üzerinde tam egemenlik ve yetki istiyordu. Revizyonist devletler İtalya ve Almanya ile Batı demokrasileri arasındaki ilişkiler giderek kötüleşmekteydi. Değişen koşullar karşısında Türkiye, Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazların, uluslararası bir denetime tabi tutulduğunu ve bazı kayıt ve koşullar altında savaş gemilerinin Boğazlara girmesine izin veriliyordu. Boğazların her iki tarafı da askerden ve silahtan arındırılmış bölgelerdi. Türkiye, silahlanmadan yana değildi ama gelişen koşullar bunu gerektirmekteydi. Boğazlar konusunda Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin arzettiği en büyük sakınca, Türkiye’nin Boğazlar üzerinde tam denetiminin sağlanamamış olmasıydı.


Milletler Cemiyet Silahsızlanma Dönemi

Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin silahsızlanma için yapılan çeşitli toplantılarına katılmış ve oralarda Boğazların güvenliği konusunda girişimlerde bulunmuşsa da bir sonuç alamamıştı. Silahsızlanmayı sağlayamayan uluslar topluluğu, o günkü koşullar altında barışı koruyacak bir işlev yüklenmesi olası görülmemekteydi. Bu koşullar altında Boğazlar bölgesinin askerden ve silahtan arındırılması Türkiye’yi güvenlik endişesine düşürüyordu. Türkiye revizyonist devletler gibi işi olup bittiye getirmek istemiyordu, haklılığını uluslararası platformlarda kabul ettirmeye çalışıyordu. Türkiye, 23 Mayıs ’de Londra’da yapılan “Silahsızlanma Toplantısı’na katılarak, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Boğazların silahsızlandırılmasına ilişkin hükümlerin iptalini resmen istedi. Ancak Türkiye’nin bu istemi kabul edilmedi.


Türkiye’nin Mücadelesi

Milletler Cemiyeti’nin 17 Nisan ’de yapılan olağanüstü toplantısında Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Boğazların silahsızlandırılmaya ilişkin maddelerinin iptalini istedi. Aras, değişen dünya koşullarında Türk Boğazları’nın silahsızlandırmasından dolayı Türkiye’nin güvenliği konusunda endişe duyulduğunu vurguladı. Bu bölge silahtan arındırılınca Türkiye’nin Batı savunmasında büyük bir gedik açılıyordu, bu nedenle Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden hükümlerin kaldırmasının gerektiğini savundu


Türkiye aynı sorunu Eylül ’de yapılan Milletler Cemiyeti Güvenlik Konseyi toplantısında yinelediyse de, sonuç alamadı. Türkiye bu yıllara kadar sürdürdüğü çeşitli diplomatik etkinlikler dolayısıyla kendi istediği doğrultuda genel bir hava yarattı. Aynı toplantıda Rus ve Yunanistan delegeleri Türkiye’nin görüşünün makul olduğunu vurguladılar. İngiltere’de, Türkiye’nin Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin askerden arındırılması hükmünün değiştirilmesinin gerekli olduğuna inanıyordu. Bu yıllarda Avrupa’nın durumu gerek askeri gerek siyasal açıdan değişiyordu. yıllarından başlayarak silahsızlanmaya doğru bir eğilim gözlenirken yıllarından sonra silahlanma yarışı hızlanıyordu. Türkiye sonunda büyük küçük birçok devleti yanına alarak Boğazlar statüsünün değiştirilmesi gerektiğine inandırdı.


Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Gücünü Yitirmesi

Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’ye sağladığı güvence artık önemini yitirdi. Anılan güvence önemini yitirince de Boğazlar sürekli tehdit altında kalıyordu. Sözleşme dengeleri Avrupa barışı aleyhine bozulmuştu ve bu yüzden Türkiye Boğazlara tam egemen olmalıydı. Ayrıca Lozan Boğazlar Sözleşmesi, yalnızca savaş ve barış durumuna ilişkin düzenlemeleri öngörüyordu. Oysa yakın savaş tehlikesi altında bulunan Türkiye’yi koruyacak hükümler de yer almalıydı ve Türkiye’ye kendini savunma hakkı verilmeliydi.


Türkiye ’den ’lara kadar barışçı bir politika izledi, uluslararası anlaşmalara sadık kaldı. Değişen dünya koşulları, bu antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyordu. Ayrıca Türkiye bu statünün kendisine uluslararası bir sözleşmeyle verildiğini, değiştirirken de uluslararası bir konferans toplanmasını istedi ve bunu başardı. Türkiye değişen koşullar altında artık Boğazlar gibi stratejik bir konuma sahip noktasını güvence altına almalı ve rahatlamalıydı.


Türkiye’nin Talebinin Kabulü

Türkiye bu istemi sağladı, İtalya dışında büyük küçük devletleri uluslararası bir konferans yapılmasına ikna etmiş ve hepsinden de destek almıştı. Nisan ’da Türkiye Milletler Cemiyeti Genel Sekreterliğine gönderdiği notalarda, Boğazlar rejiminin değiştirilmesine ilişkin şunları öne sürüyordu:

“Türkiye geçiş serbestisi ve askersizleştirmeyi öngören Boğazlar konvansiyonunu ’de Lozan’da imzalamaya rıza gösterirken, Avrupa’da genel durum siyasal ve askeri açıdan farklıydı, Türkiye o zamanlar yabancı kuvvetlerin işgali altında bulunan Boğazların askersizleştirilmesi talebini kabul ederken, askersizleştirmenin askeri açıdan Türkiye için hakli görülemez bir tehlike yaratmaması, kendisine verilen asgari garantilerin değerini iyice tartışmıştır.”


“Boğazlar rejimini düzenleyen hükümlere ayrılmaz biçimde bağlı güvenlik garantisi öngören maddeye imzacı devletler o kadar önem vermemişlerdir ki, söz konusu garantinin askersizleştirme ve geçiş serbestîsine ilişkin hükümlerin bütünleyici bir parçası olduğunu resmen teyit etmişlerdir.” Türkiye Cumhuriyeti “Boğazlar rejiminin Türk Ülkesinin dokunulmazlığı için kaçınılmaz olan güvenlik koşulları çerçevesinde ve Akdeniz-Karadeniz arasında ticari ulaştırmanın sürekli gelişmesi konusunda en liberal bir anlayışla düzenlemeyi amaçlayan bir anlaşma akdine hazır olduğunu”

açıkladı.


Montreux Boğazlar Konferansı

Türkiye, oldubitti yaratmadan antlaşmalara saygı gösterdi, tüm yabancı basın ve politika çevrelerinde uygun bir ortam doğmasına zemin hazırladı. Montreux Boğazlar Konferansı 22 Haziran ’da başladı ve 20 Temmuz ’ya kadar sürdü. 20 Temmuz ’da imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi 29 maddeden oluşmakta olup, 4 eki ve bir protokolü vardır.


yılında basılan “Türkiye’nin Milletlerarası Hayatı” adlı kitapta:

“Hukukta kaide koyan antlaşmalar, zıt menfaatleri uzlaştırmaktan ziyade birbirine benzeyen menfaatleri düzenler. Boğazlar işinde menfaatlerin birbirine zıtlığı giderilerek yeni kaideler konmuştur. Durumun icaplarına bugünkü şartlarda en uygun olanları kabul edilmiştir.”(3)


24 Temmuz tarihinde Lozan’da imza edilen “Boğazların tabi olacağı usule dair mukavelename”nin yerine kaim olmak üzere 20 Temmuz tarihinde Montreux’de imza edilmiş bulunan yeni mukavelenamenin tasdikine dair kanun” VII tarihinde sayılı kanunla kabul edildi ve günlü sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.


Montreux Boğazlar Sözleşmesi

20 Temmuz ’da imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi ve eki olan protokol hükümleri gereğince aynı gün gece yarısı 30 bin kişilik bir Türk gücü Boğazlar bölgesine girdi. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, bugün de geçerliliğini koruyan, uygulamada olan; Türk Boğazları için en önemli belgedir. Bu sözleşme 29 maddeden oluşmakta olup bu Maddelerden 22’si; askeri gemiler ve askeri konularla ilgili hükümleri içerirken, sadece 7’si ticari gemilerin geçişini düzenler.


Sözleşmeyi kısaca özetlemeye çalışırsak;

-         Montrö Boğazlar Sözleşmesi şu temel ilkeleri getirdi:

1.      Türkiye’nin güvenliğini,

2.      Karadeniz’in güvenliğini,

3.      Türk Boğazları’ndan geçiş serbestisini,

4.      Karadeniz-Akdeniz dengesinin korunmasını,

-         Türkiye’nin Boğazlar üzerinde mutlak hâkimiyeti kuruldu.

-         Savaş Gemisi dışında kalan tüm gemilere, Türk Boğazlarından geçiş serbestisi tanındı. Geçiş serbestisi, gece ve gündüz, yükü ve bayrağı ne olursa olsun özgürlük getirildi. Kılavuzluk ve römorkör alma konuları geçiş yapan gemilerin isteğine bırakıldı.

-         Türkiye savaşan ülke ise ya da kendisini yakın bir savaş tehdidinde görüyorsa; ticari gemilerin geçişini engelleyemese de, geçişlere bazı kısıtlamalar getirebilmek (geçişlerin gündüz yapılması, belirleyeceği güzergâhların kullanılması, ücret almamak koşuluyla kılavuz kaptan alınmasının zorunlu tutulabilmesi gibi) hakkına sahip kılındı. Savaş gemileri ile ilgili; geçişi sınırlayıcı hükümler sadece Türkiye’nin değil; Karadeniz ülkelerinin de lehine (Karadeniz’de bulunabilecek toplam tonaj; Karadeniz’de kıyısı olmayan ülkeler için 30 bin ton ile sınırlandırıldı ve bu gemilerin Karadeniz’de 21 günden fazla da kalamayacakları)  hükümler getirildi.

-         Boğazlar Komisyonu kaldırılarak yetkileri Türk Hükümeti’ne devredildi.


Sözleşme’nin maddesi Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin kaygılarını gidermeye yöneliktir. Sözleşme’de ayrıca Akdeniz-Karadeniz geçişlerinde, daha çok savaş gemilerine yönelik sınırlandırmalar da bulunmaktadır.


Türkiye’nin Sorumluluğu

Türkiye’nin bu sözleşmeye göre elbette sorumlulukları vardır. Türkiye’nin politik girişimlerine bakıldığında, sözleşmenin ruhu üç noktada düğümlenmektedir.

§  Uluslararası barış ve güvenliğin korunması,

§  Türkiye’nin ve Karadeniz devletlerinin güvenliğinin korunması,

§  Akdeniz – Karadeniz dengesinin korunması,

gibi Türkiye’nin görev ve sorumlulukları bulunmaktadır.  


Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’ye Kazandırdıkları

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’ye çok şey kazandırdı. Bu kazanımlar, ülkenin ve Boğazların güvenliğinin yanında uğraksız geçen ticaret gemilerinin beher net tonilatosu üzerinden Sağlık Rüsumu, Fener ve Tahlisiye ücretlerini, Altın Frank para biriminden peşin olarak alma hakkını getirmiştir.


Bu rüsum ve ücretlerle ilgili Montrö Sözleşmesi’nin 2’nci maddesi:

“Sulh zamanında, ticaret gemileri, sancak ve hamule ne olursa olsun, gündüz ve gece, aşağıdaki 3. maddenin hükümleri mahfuz kalmak üzere hiçbir merasime tabi olmadan Boğazlardan geçiş ve seyrisefain tam serbestisinden müstefid olacaklardır. Bu gemiler, Boğazların hiçbir limanında tevakkuf etmeksizin transit suretiyle geçtikleri takdirde Türkiye alakadar makamları tarafından cibayeti bu mukavelenamenin 1’nci lahikasında derpiş edilen rüsum veya tekaliften başka hiçbir rüsum veya tekalife tabi tutulmayacaktır.


Bu rüsum veya tekâlifin cibayetini tahsil etmek için Boğazlardan geçecek ticaret gemileri, 3’ncü maddede tasrih edilen merkezin memurlarına isimlerinin, tabiiyetlerini, tonajlarını, gidecekleri yeri ve nereden geldiklerini bildireceklerdir.


Kılavuzluk ve römorkaj ihtiyari kalır”

hükmü yer almaktadır.    


Yine bu rüsum ve ücretlerle ilgili Montrö Sözleşmesi’nin Ek I. madde 1:

İşbu mukavelenamenin 2’nci maddesi mucibince istifa edilebilecek olan rüsum ve tekalif aşağıdaki tabloda gösterilenler olacaktır. Türkiye Hükümetinin bu rüsum ve tekaliften kabul edebileceği muhtemel tenzilat, sancak farkı gözetilmeksizin, tatbik edilebilecektir.


İfa edilen hizmetin mahiyeti beher net hacim tonilatosu   Altın frank

a)     Sıhhi kontrol. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .          0,

b)    Fenerler, ziyalı şamandıralar, geçit şamandıraları       

vesaire:

ton’a kadar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .            0,42         

tondan fazlası. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .              0,21

c)     Tahlisiye hizmeti: Buna tahlisiye sandalları, roket

istasyonları, sis düdükleri, radyofarlar ve keza (b)

fıkrasında dahil bulunmayan ziyalı şamandıralar

veya ayni neviden diğer tesisat dâhildir. . . . . . .                0,10


Bu ücretler, ödeme tarihindeki kambiyo fiyatına göre altın frank veya Türk Parası olarak ödenir. Bu sözleşmenin kabul edilerek yayınladığı tarihte, “yüz kuruş, takriben altın 2 frank 50 santime muadildir” 


Bu tarihten itibaren yılına kadar, Türk Boğazları’ndan transit (uğraksız) geçen (gidiş-dönüş) ticaret gemileri ve bu gemilerin acenteleri, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ile Türkiye Denizcilik İşletmeleri veznelerine, altın frank üzerinden Sağlık Rüsumu, Fener ve Tahlisiye ücretlerini ödediler.  Bu tarihten itibaren;

-          Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü beher net tonilato üzerinden 0, US $. Karşılığı sağlık rüsumu hesap edilerek gemi acentelerinden tahsil edilmektedir.

-          TDİ, şimdi de Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, Türk Boğazları’ndan uğraksız geçen (gidiş-dönüş) gemilerin acentelerinden Beher net tonilato üzerinden: 

Fener ücreti   tonilatoya kadar 0, US $.

ton üzeri için 0, US $.

                                    Tahlisiye ücreti beher net tonilato üzerinden 0, US $.

fener ve tahlisiye ücretleri tahsil edilmektedir.   


Türk Boğazları’ndan uğraksız gidiş/dönüş olarak geçen gemilerin acenteleri, gemi sahibi, kaptanı, işleticisi veya kiracısı nam ve hesabına, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden doğan Sağlık Rüsumu, Fener ve Tahlisiye ücretlerini ilgili kurumlara yasal süre içinde ödemekle yükümlüdürler.


Açıklamalar                   :

1.       Reşat Ekrem. Osmanlı Muahedeleri s Türkiye Matbaası İstanbul

2.       Traite de Droit International V. 1.  p. Prof. Cemil Bilsel Türk Boğazları s. 23 İsmail Akgün Matbaası İstanbul

3.       Prof. Cemil Bilsel Türk Boğazları s. 24 İsmail Akgün Matbaası İstanbul


Ruhi Duman

İstanbul,  25 Mart



nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır