Ölçek Çeşidi
Uyarlama
Kategori
60 Sağlık Bilimleri » Hemşirelik
Kaynak Türü
Makale
Kaynak/Referans
Dinç, S., ve Ekinci, M. (). Merhamet Yorgunluğu Kısa Ölçeği’nin Türkçeye uyarlanması, geçerlilik ve güvenirliği. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar11(1), doi: /pgy
Geliştiren/Uyarlayan
Mine Ekinci, Sevgi Dinç
Yıl
Kaynak Adı
Merhamet Yorgunluğu Kısa Ölçeği’nin Türkçeye Uyarlanması, Geçerlilik ve Güvenirliği
Dergi
Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar
Cilt
11
Sayı
1
Sayfa Aralığı
Dosyalar
Makale
PDF
Kullanım İzni
Dizinde yer alan e-posta adresi TOAD ekibi tarafından açık kaynaklardan eklenmiştir. Dizinde sorumlu yazar e-postası yer almıyorsa veya dizinde yer alan e-postadan geri dönüş alamıyorsanız başka kaynaklardan diğer e-postalarına ulaşarak izin almanızı öneririz.
DOI
doi: /pgy
Sorumlu Yazar
Sevgi Dinç
İletişim
[email protected]
Ölçülen Özellikler
İkinci Travma, Mesleki Tükenmişlik
Alt Boyutlar
İkincil Travma, Mesleki Tükenmişlik
Derecelendirme
-
Ölçek Puanlaması
-
Ölçek Değerlendirmesi
-
Geçerlik
-
Güvenirlik
-
Kullanılan Araştırmalar
funduszeue.info
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından erişim engeli getirilen Ekşi Sözlükün karara sebep olduğu öne sürülen içeriği öğrenildi.
İlişkili Haber
4 ay önce
Toplumsalda yer alan habere göre, Ekşi Sözlüke erişim engeli getirilmesine sebep olan içerik şu sözlerden oluşuyor:
Öncelikle merhaba. 6 şubat günü antakyadaydım.
biraz uzun bir entry olacak. size deprem anından beri yaşadığım ve yazmaya fırsat bulduğum 8 günlük hikayemi anlatmak istiyorum. afad neredeydi ? hatay kaderine terk mi edildi ? düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
allah o gün bana cehennemi dünyada gösterdi. bu olay için diyeceğim kısa ve öz tek cümle budur.
`deprem gecesi`
ben hatayda görevli bir subayım. depreme konteynerde yakalandım. askerlik yapanlar bilir metal dolapları. deprem anında dolap kapakları o kadar sert vuruyordu ki ben sarsıntıya değil seslere uyandım. çevremde beni tanıyanlar, sakin bi yapıda olduğumu bilir. birçok deprem anında da bu sükunetimi korumuşluğum var. sırasıyla depremine, simav depremine, izmir depremine yakalandım. çocukken de sakin kaldım, izmir depreminde de. ama öyle bir deprem değildi. bu çok çok kötüydü arkadaşlar. herkes demiştir bunu, ama gerçekten söylemeden edemeyeceğim. deprem bir ömür gibiydi, bitmedi. ve depremin başında daha düşük, daha paralel salladığını, tam ortalardayken çok daha kuvvetli ve oval hareketler çizerek yerden yukarı darbe vurarak sürdüğünü, asıl yıkıcı kısmın bu olduğunu söyleyebilirim. deprem sertleştikçe yağan yağmurun da şiddetlendiğine yemin edebilirim, konteynerin tavanı delinecek sandım. ve bu deprem anında konteynerde yalnız başıma sadece bağıra bağıra allahım allahım sen koru diye çığlıklar attım. ben dahi sakin kalmak bi yana çığlık krizine girdim. yataktan kalktığımda kollarım ve bacaklarım uyuşmuştu.
deprem bittikten sonra hemen gibi ailemi aradım. annem beni izmirde öğlenleri denize girdiğim dönemlerde bile askerim ve aileden uzağım diye her gün en az 2 kere arayan biridir. gece telefon açmak onu sabaha kadar uykusuz bırakırdı ama sabah gibi şebekeler gittiğinde arayıp ulaşamazsa aklını kaybeder diye olsun uykusu kaçsın sabah ulaşamayıp korkmasından iyidir diyerek aradım.
telefonu babam açtı. baba, hatayda çok çok büyük bir deprem oldu ben iyiyim burnum bile kanamadı konteyner da olduğum için hiçbirşeyim yok, ama çok çok kişi ölmüştür. baba beni merak etmeyin sabah batıdaki insanlar uyanıp bu bölgeyi aramaya başladığında şebekeler gider, burda hatlar olmaz ben sizi fırsat buldukça aramaya çalışırım. çok kişi öldü baba çok kişi diyerek bağıra bağıra ağladım. babam sanırım 18imden sonra benim ağladığımı bir iki kez görmüştür onlar da cenazelerde. beni telefonda o sakinleştirdi.
sonra buradaki komutanlarımız ile toplandık. bulunduğumuz yerde bazı binalar hasar görmüştü yıkılan yer bile vardı ancak kisla içindeki kaosla uğraşacak durumda değildik açıkçası. sıcak su hattı elektrik hattı vb. sorunlarla ilgilenmesi için birileri görevlendirildi. hemen kıdemli denebilecek subaylarla birlikte sayılarımızı aldık. izinden dönen izinde olan ve kışla dışında olanların tespiti için. o sırada sabah haberlerinde sadece kahramanmaraş ve antep vardı. ben hatay bu kadar sallandıysa ve haberlerde hatay adı bile geçmiyorsa demek ki antep ve maraş dümdüz olmuştur diye düşündüm başta.
`deprem sabahı`
6 şubat sabah da birlik komutanımız emir verdi. inisiyatifi aldı ve insanlara yardım etmek için ilk etapta 40 kişi çıksın dedi. 2 transit araç birçok kumanya malzemesi ve su kolileriyle çıktık. kırıkhan civarında gördüğüm manzara dehşet gibiydi. inanılmaz bir yağmur inanılmaz bir kaos vardı. yollarda kaza yapmış araçlar, yarılmış yollar, yollara tepelerden düşmüş kayalar, hatta kaza yapan bir aracın içinde vefat etmiş bir sürücü. allahım ! allahım amerikan katastrafobik filmi mi bu ? apokaliptik dünyanın sonu filmlerini mi izliyorum ? yağmurlar trafik ölen insanlar kazalar yıkılmış binalar ve kaos. çıldırmamak elde değil.
sonrasında tabi gideceğimiz yere vardık. üstelik saatte. il jandarma komutanlığının yanından geçtik, tamamen yıkılmıştı. yolun karşısındaki akademi hastanesini gördüm. daha 10 yıl önce yapılan akademi hastanesinin hali işte şöyleydi.
belirlediğimiz yere geldiğimizde saat dü. saatlerce gelemedik yollardaki kaos yüzünden ne yazık ki. aracımdan ben ve 15 personelim (astsubay uzman çavuş ve sözleşmeli er karışık) indik. diğer aracı antakyaya göndermiştim. ayağımı yere bastığım anda ikinci lık deprem gerçekleşti. bu deprem daha paralel ve yanlış anımsamıyorsam batı-doğu istikametinde sarsıntıyla tahminimce 35 saniye kadar sürdü. inanın hatırlamıyorum ama gece olan kadar sert olmadığı kesindi. insanların bitmeyecek mi bu cehennem diye bağırdığını duydum. insanlar binaların ortasında ve altında bekliyor, binalardan yakınlarını çıkartmaya çalışıyordu. hemen yüksek sesle emir komutayı alıp herkesi sokaktan çıkartıp yere çömelttim. deprem bitmeye yakın maalesef bir bina tamamen yıkıldı gözlerimin önünde.
o sırada yaşadıklarımı anlatmak istiyorum. inanın kendimi övmek için yazmıyorum, aksine umutlandırıp umutlarına merhem olamadığım insanlara karşı utancımı paylaşacağım. çünkü onlar da teçhizatsız ve bilgisizdi, biz de. onların yapamayıp bizden umduğu neyi yapabilirdik ki ? iste onların umudu olamama utancını yazacağım.
araçtan indiğim anda insanlar depremin sona ermesi ile üstümüze koştu. bir kadın beni paramparça etti.
asker abi, devlet nerde ? devlet nerde asker abi ? nerde bizim babamız asker abi ? beni devlet görüyor. ama sitem ediyor. devlet ! neredeydin bu saate kadar der gibi bir sitem. geldik ablacım geldik diğerleri de geliyor herkes geliyor sizin için geldik diyorum ama durmuyor isyani.
başka biri bizi görünce devlet geldi ! diye bağırdı. bir başka adam asker geldi, asker geldi ! diye bağırdı. ve biz daha toplu halde bir görev dağılımı vb birsey yapmaya karar verene kadar etrafımızı saran insanlar sebebiyle dağıldık. çünkü her gören bir yere götürdü, kendi yakınlarını çıkartmak için.
2 kişiyi bodrum kata girip çıkarttım. birinin kolu kırıktı. zor bela kurtulup bir binaya geldim. yandaki 7 katlı bina, 4 katlı binanın üstüne yıkılmıştı. tam bir yere giderken birine yardım ederken bir başkası kolunuzdan tutup çağırıyordu. allahım ben nereye nasıl yetişeceğim ne ekipmanım var ne bilgim ne adamım ne tecrübem ? ve insanlar kendi yapamadıklarını senin yapacağını sanıyor. allahım cehennem burası ! çığlıklar, ağlamalar, isyanlar, bayılanlar, yerde cesetler. yağmur daha da hızlanıyor. allahım yardım et diyorum içimden sadece. o an yaşadığım ve asla unutmayacağım bazı şeyleri anlatmak istiyorum.
-bir adam secde pozisyonunda kolonla yatak arasına sıkışmış. yanında bir yaşlı kadın bacağı. adama diyorum ki abi önce yanındaki teyzeyi çıkartayım bekle seni çıkartamayız. gelen cevabı allah canımı alana kadar unutamam. acı duyan bir insanın o çığlığıyla ama tamamen duygusuzca abi, abim, komutanım o benim annem, öldü, onu değil beni kurtar. annemi bırak beni kurtar bu cevabı nasıl unutabilirim ? yazarken bile gözlerimde yaşlar birikti şuan. o adama hiçbirşey yapamadık. sonra umke çıkarttı. her yeri kırılmıştı. saatlerce sedye bekledi. yoldan araç çevirdim, bekleyin yaralıyı getiriyorum dedim, yerde yatak üstünde yatan adamı tek başıma çektim götürdüm ama her durdurduğum araba arkamı döndüğümde kaçtı. en sonunda bir polis aracı aldı.
-bir anne enkazın başında. ayakta ayakkabı yok, gözünden kan akıyor kolu kırık. 3 çocuğunun başında. biri vefat etti, talha ve rümeysa burda diyor. çocukların üstünde bir kolon var ama kaldırmak imkansız. anne aşağı inmiyor, indiremiyoruz. çocukları kurtaramıyoruz. gibi gelen umke ve teçhizatlı başka bir oluşum o çocukların olduğu yere geldi. talhayı de çıkarttılar. ama rümeysa rümeysa altta ezildi. anne hala başlarında. deprem anından beri. zor bela hastaneye gitmeye razı ettim. rümeysaya sağ ulaştık dedim ama yalandı, geç kalındı ve vefat etti 4 yaşındaki rümeysa. 12 yaşındaki talhanın bacakları kırıktı, çıkarken bana gülümsediğinde aslan gibisin dedim. gülümsemesi kaybolunca abi, rümeysa öldü az önce dedi. çenemin titrediğini ve kendimi durduramadığımı farkettim. diyemedim birşey. rümeysanın sıcak bedenini battaniyeye sarıp annesinden gizli hastaneye gönderdik. gözleri hala açıktı rümeysanın.
li yaşlarında bir kadın ayakları çıplak şekilde sokakta yakılan ateşin başına geldi. kimsin diyorlar, ne adını biliyor ne nerde olduğunu. tamamen hafıza kaybı yaşıyor. teyze iyi misin diyorum, ben iyiyim evdeki adamla kadın öldü diyor. kim onlar diyorum, ben kimim diyor. allahım bu bi kabus mu, neler oluyor aklımı yitireceğim düşünceleriyle ellerimi başımın arasına aldım bir apartmanın altına ölme pahasına girip çıldırmış gibi ağladım. o teyzeyi askeri aracımla hastaneye gönderdim sonrasında. yolda hatırlamaya başladığını söyledi sürücüm. ama ilk gördüğümde aklını kaybetmiş gibiydi.
-bir adam kolumdan tuttu evin altına girmem için. zayıfsın girersin komutanım dedi. ahmetim orda az önce duydum sesini dedi. sen gelme yıkıntıya ben bakacağım dedim. ahmet 10 yaşlarında bir çocuktu. başı yan yatmış binanın altında, göçüğün dışına yakın ve duvarın altında. eli görünüyor, eli buz gibi. ahmet diyorum ses yok. ahmet ? burnuna dokundum hala nemliydi. öleli en fazla 5 dakika olmuştu. vücudu tamamen ezilmişti. geri döndüm, amca başın sağolsun dedim. hiçbirşey demedi. 3 abisinin yanına gitti demek ki dedi. geceden sabaha saatte kabullenmişti birinin ölmesini. kanım dondu bunu görünce.
-birine yardıma koşarken başkaları koluma yapışıyordu. gelen profesyonel ekipler bir enkaza odaklanınca bir kadının herkes orda ne yapıyor o çocuk yaşamaz buraya gelin diye çığlık attığını duydum. can pazarı dedikleri buydu. onun oğlunu değil benim oğlumu kurtarın diye bağıran bir kadın daha. allahım neredeyim ben diye düşünmeden edemiyordum. can pazarı lan bu can pazarı. onun yaşaması zor benim oğlumu kurtar demek hangi annenin kurabileceği bir cümle ? ama bu can pazarında bu da mümkündü işte. bir ara enkazın kaldırılması için milleti örgütledim, herkes birşeylerin ucundan tutup enkazı temizlerken göğsüme büyük bir metal demir saplandı. havada takla atıp yığılmama ramak kalmıştı ki zor durdum ayakta. hala aynı yerim sızlıyor. ama kendime gelip bir apartmanın altına gidip başımı dizlerime gömüp ağladım. fiziksel değil mental acılar ağır geldi. kimse görmesin bizim de çaresiz kaldığımızı diye gizlendim boşalttım içimi oraya, biri geldi yası bi amca. diz çöktü hissetmedim bile geldiğini. bana ne yapalım be komutanım bizim de kaderimizde bu varmış dedi başımı okşadi. kalkıp sarıldım sadece.
-enkazın altında bir ceset ve yanında telefon buldum elindeydi. muhtemelen yaşarken telefonu alıp iletişim kurmaya çalışıyordu. elinden aldım, buz gibiydi elleri. arayanlar şebeke çekmediği için çalmadan bildirimi düşüyordu. kilit şifresini bilmiyordum, iphone kullanıcısı olarak şöyle birşey yaptım. kilit ekranında sağa kaydırdım ve widget larda telefon uygulamasından bir arama önerisi var mı diye baktım. annesiydi. nefesimi tutup aradım, barış ! dedi. barışın yüzü nasıl biriydi onu sordum sakallarını yüzünü anlattı ama sadece saç ve sol elinin avuç içindeki derin yaradan anladım o kişinin barış olduğunu, çünkü yüzü şişmişti hayli. teyzecim, başınız sağolsun diyebildim sadece. işte barışın telefonu.
huzur içinde uyu barış
ilk günün akşamı saat da deprem bölgesinden ayrılırken depremden beri yanan binanın hala yandığını gördüm.
-deprem alanından çıktığımızda itfaiye merkezinin oraya yakın bir yerde önümüze biri atladı. kamuflajı görünce direkt kapıyı açmamı istedi. yan yatmış ama yıkılmamış bir apartmanda ailesi vardı. merdiven lazımdı. itfaiyeye gitmişti ama kimse yardımcı olmamıştı. yardım istiyordu. tamam gidip söyleyeyim 5 dk ya dönerim dedim sabahtan beri bunu diyen kaçıncı kişisiniz biliyor musunuz dedi. hanımefendi peki hadi gidelim insallah bi yardımım dokunur dedim. bir kızılay çalışanıydı. ailesini kurtarmaya gelmişti. itfaiyeye gittik 3 dk sürmedi bile. içerisi tam bir kaos. uzaylıların bastığı new york dan kaçanların havaalanında yarattığı kaos sahneleri gibi bir kaos. kapı önünde arabalar içeride bir kalabalık ve laf anlatmaya çalışan bir görevli. beni üniforma ile görünce dikkatle bir baktı. görevlinin bağırmaktan sesi kısılmıştı. yanına yaklaştım. müdürüm kolay gelsin böyle böyle bir itfaiye lazım merdivenli dedim. itfaiyeler döndükçe burada ihtiyacı olan alıp gidiyor dedi. bayan beni arabasıyla eski yere bıraktı sonrasında. o kaos ortamından çıktık. kısa süreli sohbetimizde tavsiyem, orada bulunması ailesinin başında değil de itfaiyede bekleyerek aracı alıp gitmesi yönündeydi. hicbirsey yapamamıştım ama sakin bir şekilde tavsiye vermiştim ve ona rağmen çok teşekkür etti. kızılay çalışanı olmasından dolayı sonradan şunu farkettim. bir afet gerçekleşti, kızılay afad polis jandarma itfaiye lazım bu şehre. ama o insanlar da enkazda kaldı o insanlar da yakınlarına yardıma gitti. hatayin afad gücü hataya fayda gösteremezdi ki ? dolayısıyla çevre illerin afad personeli lazımdı buraya. afad çalışanı enkaz altında iken ailesini kurtarmaya çalışırken nasıl soğukkanlı şekilde enkazlara görev bilinciyle müdahale edebilirdi ? belki de yardımın gecikme sebebi buydu. iyi niyetli düşünmeye çalışıyorum ve buna yoruyorum açıkçası. umarım o kızılay çalışanının ailesi de itfaiye yardımıyla kurtulmuştur, sonrasında kendinden haber alamadım çünkü.
ben ve askerlerim tahminen 80 kişiyi kurtardık 3 sokaktaki yaklaşık 15 apartmandan. ve profesyonel ekipler geldiği için kışlaya döndük. insanlar tepki göstermesin diye meydandan peyderpey iş dağılımı yapar gibi ikişerli gruplar halinde ayrıldık. çünkü toplu şekilde o enkaz alanından çıkmamız çok tepki görürdü. zaten insanlar devlet nerde asker nerde diye bağırıyor, bir de böyle bir görüntü oluşmasın istedim.
söylemeyi unuttum, deprem sabahı da şebeke gitti, aynı gün sabahında whatsappden herkese açık durum paylaştım ben iyiyiyim beni merak etmeyin diye. ama whatsapp durum 14 saat sonra geri dönüş yolunda yollandı. çünkü ne internet ne telefon şebekeleri yoktu. aynı gece birlik komutanı inisiyatifi ile sanırım kişi antakyaya çadır kurulumuna gitti. o gece kimle konuştum ne konuştum hatırlamıyorum ama yatağımda çığlık ata ata ağladım. bağıra bağıra ağladım. dalmışım sonrasında.
`7 şubat`
ertesi gün daha organize şekilde bir bölük askerle antakyaya gittik. yollar kötü, yağmur yerini ayaza bırakmış halde indik. akevler mahallesinde inip cumhuriyet meydanına yola koyulduk. yollardan geçerken insanlara soruyoruz, insanlar tarif ediyor. ama yollar yabancı bir şehrin sokakları gibiydi. ve tabi yine insanlar tepki gösteriyordu. askerler nereye gidiyor buradayız diyorlar. ama emir cumhuriyet meydanına gitmekti. gittik de. kaldı ki o gün (depremin hemen ertesi günü) birçok askeri birlik dışarıdaydı. yollarda birçok yerde polis özel harekat ve otobüslerle taşınan askeri araçlarla hareket eden askeri birlikler görmek mümkündü. tabi bir görev dağılımı yapılmıştı ancak o kısmı ben bilemem. yolda birçok birlik gormemize rağmen merak da etmedim açıkçası. çünkü bize verilen yer belliydi.
pazar günü deprem olmadan 14 saat evvel kahvaltımı yaptığım antakya `petek pastanesi`ne geldik. geldik mi ? ne zaman ? allahım biz atatürk caddesinde miydik yani ? yemin ederim tanıyamadım. pastane mi ? neresi ? şu yıkıntı mı ? aman allahım bu yıkıntı petek pastanesi mi ?
meydana geldik. kimseler yoktu. sadece türk telekom sınırsız ve ücretsiz wifi ile başka bir askeri birliğin yaklaşık 80 kadar personeli vardı. onlar da bizim gibi emir alıp aynı günün sabahı gelmişlerdi. ailemle orda konuşabildim işte whatsapp üzerinden. aldığım emir doğrultusunda kumanyaları indirttim. buradayız, insanlar yardım istedikçe tim tim dağılacağız yemeğinizi yiyin emri verdim. bir üst subay komutanımızla beraber orada ekibi yönlendirdik. sabaha kadar ondan aldığım emirlerle sağa sola telefon çekmediği için koşturmak ve haber göndermek zorunda kaldım. sonrasında afad gönüllüleri gelip meydana ateş yaktı. yarım saat içinde hem afad gönüllüleri hem benim timlerim tüm caddelere dağıldı. o gece sadece benim personelim den fazla insanı canlı 40 kadarini da ceset olarak enkazdan çıkarttı. bir o kadar da afad gönüllüleri çıkartmıştır. gece boyunca görev sirkülasyonu yaşanırken ateşin başında uyumadan sabahladım. sabah atatürk caddesinde ekipleri kontrol edip geri geldiğimde saat gibi meydanın tıklım tıklım olduğunu gördüm. kimler ordaydı söyleyeyim:
-`beşir derneği`
-afad gönüllüleri
-çevik kuvvet
-asker
-hataylı depremzedeler
-bazı isimsiz bireysel yemek yapan hayırseverler
-bir kaç belediye aş aracı
yerde yatan insanlar. bir kaç iş makinası. 3 adet yardım tırı. atatürk parkında çadırda kalanlar ve yemek dağıtanlar.
Afad konusuna gelecek olursak eğer… insanlar hala bunlar stk, bunlar gönüllü, bunlar bir avuç asker, devlet nerde ? diyordu. biz devletiz diyorum, itfaiye nerde jak nerde afad nerde kızılay nerde denilince sesim çıkmadı tabi. hak verdim hepsine, ama üniformayı giyince devlet gibi davranman gerektiğini anlıyorsun. geldiler gelecekler burada değil suradalar belki de geldiler biz görmedik ama onlar da elbet buradalar diyorum inanmadığım halde. inandırıcı olmayan avuntu cümleler kurdum anca.
bugün 8. gün. hala afad gönüllüleri ateşin başında yada yorganları asfalta serip uyuyor hala sokaklarda yatan insanlar görüyorum. hala bir ateşin başında uyuyan polisler var. afad gönüllülerine ne bir bilgi ne bir ekipman ne bir lider ne bir koordinasyon verilmemiş. adamlar bir işin ucundan tutmaya geldik dedikleri antakyada kendilerini molozlardan yaralı çıkarır halde buldular. ve hala uyuyacak yerleri yok. onların emeklerini iyi niyetlerini yorgunluklarını ve çektikleri rezillikleri söylemeden geçemezdim.
sonraki günler birbirinin aynıydı. hala daha birçok yerde sıcak yemek çıkıyor. ancak hakkını vermek lazım. en iyi tertiplenen iki stk tkp ve beşir derneğiydi.
birçok soruya cevap bulamadığımızda beşir derneği çadırına yönlendirdi. onlar hem aş hem çay hem yiyecek hem gönüllü arama kurtarmada çok iyi organize olmuş durumdalardı. jandarma lojmanlarının olduğu yerde ise tkp tam olarak öyleydi.
yabancı ekipler ve köpekleri çok faydalıydı. jak, itfaiye, gönüllü operatörler, yüzlerce binlerce gönüllü. herkes çok emek verdi. kimi hala yemek dağıtıyor enkaz kaldırıyor telefonla adam çağırıyor birşey yapıyor. ama afad ve kızılay yoktu arkadaşlar. var diyenler göstersin bana. ben afada ne telefonla ne yüz yüze ulaşamadım hala daha.
yağma yok diyenlere pek itibar etmeyin. kaç tane yağmacı yakalandı bilemezsiniz. inanır mısınız günlük ortalama saat uykuyla geçirdim bir haftamı. yağmacılar gerçek, varlar ve hala devam ediyorlar. kaç iphone kaç bilezik kaç altın kaç çanta erzak çalıntısı yakaladık aklınız almaz. ve yağmacıların neredeyse tamamı suriyeli. birçoğu da şehir dışından hırsızlığa gelmiş, antakyada yaşayanlardan çok azı ordaydı. inanmayın suriyelileri savunanlara.
10 şubatı 11 şubata bağlayan gece bir anda insanların köprüden karşıya geçtiğini antakya atatürk caddesi ve civarını akın akın boşalttığını gördüm. ne olduğunu baygınlık geçiren bi kızı yolda koluna girip köprüden karşıya geçirirken sordum ama neden koştuğunu o dahil kimse bilmiyor. birileri baraj patlamış dediğinde yahu antakyada baraj mı var ?! diye tepki gösterdim. bir komutanımızın telsiz anonsuyla herkes işine döndü tabi. bu iddiayı ortaya atan 3 suriyeli sabaha karşın yakalanmış.
afad gönüllüleri, havaalanında ve telefonda, koordinatörlerin ısrarla adıyamana / maraşa gidin dediğini, inatla hayır biz hataya gideceğiz demelerine rağmen adıyamana gönderildiklerini, kendi imkanlarıyla adıyamandan hataya geldiklerini söyledi. yani birileri insanların antakyaya gelmesini istememiş. bu tabi bir iddia, takdiri size bırakıyorum. ben değil, bizzat gelenler diyor bunu.
ve evet hala koordinesizlik var. hala kim ne yapacağını bilmiyor asker ve polis haricinde. hala herkes bulduğu işe yardımcı olmaya çalışıyor. antakya merkeze yığınla tır geliyor, samandağ aç, kırıkhan aç. depremden en az hasar alan ve esnafın işine devam ettiği reyhanlıya giden tırlar suriyeliler tarafından yağma ediliyor ama defnede mahallelerde insanlar aç aç bekliyor günlerdir. merkezleşen yerler dışında kimse yok. allah razı olsun gönüllü kuryeler alıp ev ev dağıtıyor o kadar. onun dışında kimse bunu yapmıyor.
dediğim gibi, bu dediklerim antakya merkezli. serinyoldan birisi çıkıp afad burada vatan hayini diyebilir. ama ben olduğum yerde görmedim. üstelik o tv lerde günlerdir konuşulan rönesans rezidansları falan da akevler antakyada. bizzat şahit olduğumu söylüyorum. saatten sonra çıkarılan bir çocuğun tam çıkmasına ramak kala romanyalı ekip ve itfaiyecilere siz gidin gerisi bizde denip kameralar çağırıldı. bazı yerlerde biz çıkartacağız, hayır biz çıkartacağız kavgasına şahit oldum. iki farklı ilin itfaiye oluşumu bunun kavgasını yapıyordu. en son bağırmak ve emir komutayı ele alıp bana bakın alooooo, bu çocuk yarım saat içinde çıkacak diyip dirayet göstermek zorunda kaldım. biraz daha sert sözler tabi sonrasında geldi onları eklemeyeyim. adamlar kamera çağırıp şova düşmüş durumdaydı çünkü. sonrasında çocuk çıktı evet, ancak duyduğuma göre yolda vefat etti dediler.
dün (12 şubat) saatte bir adam peşime takıldı babamın sesini duydum dedi. gittim evet yaşıyordu ! hemen enkazın üstüne çıktım ve iş makinalarının tesadüfen durdugu bir anda tüm sokak duyacak şekilde yaşıyor yaşıyor yaşıyor diye bağırdım. insanların dikkatini çekti ve hemen bir hareketlilik başladı. meksika ekibi jak ve bir köpekle gittik, ekip tam saatte çıkarttı. üstelik sadece babası değil annesini de kurtardılar. adamla birbirimize ve sonra köpeğe öyle sarıldık ki bizi görenler de bizim gibi ağlıyordu.
yine 8 şubat sabahı yaşadığım birseyi anlatmak istiyorum. antakya cumhuriyet meydanına uğradım. yaşlı bir amca oturuyor. yüzünde hiçbir ifade yok, bacaklar zayıf kollar zayıf beyaz sakallı bir amca. alnı kanamış bant yapıştırılmış. pantolonu kir toz çamur içinde. uzaktan bir baktım şöyle, babam canlandı gözümde. sanki babam çaresiz şekilde oturuyordu orada. yanına gittim selam verdim. ne bu halin amca dedim. enkazdan çıkartılmış ekmek bulmaya gelmiş. asker çıkardı beni buraya getirdiler habibi neccar dan şimdi gitti askerler kimden isteyeceğim ekmek utanırım delikanlı dedi. ne istersin diye sordum bir yerlerden çorba pilav kuru fasülye bulup geldim. evin ne durumda dedim, benim ev iyi, oğlanın evi yıkıldı dedi. onlar iyi mi dedim, cevap tıpkı yukarıdaki gibi duygusuzca ve kabullenilmiş bir tonlamayla yok oğlan öldü oldu. e yengem nerde dedim, hanım da rahmetli oldu dedi. yok mu kimsen şimdi dedim, oğlanla gelin vefat, hanım da gitti, allahtan başka kimsem kalmadı dedi. hiç gözü yaşarmadan dudağı dahi titremeden dümdüz söyledi. gözlerinin elası bile babama benziyordu. ne istiyorsun dedim, bir askerime bir koli kuru bakliyat ve erzak yaptırdım. evi sağlammış evine dönecekmiş, bir araçla evine bıraktırdım. ama o son dediklerinden sonra bi duvar köşesine çöküp basımı ellerimin arasına alıp yine hüngür hüngür ağladım. babamı gördüm gözlerimle de onu böyle çaresiz kabullenemedim.
türk telekom ücretsiz internet sayesinde birçok sorunumuz çözüldü. bir arkadaşım kardeşim antakyada neler oluyor twitter da çok bilgi kirliliği var hatta hükümet twitter i kapattı bi destek çık merak ediyoruz deyince kendimce birsey yapmaya karar verdim. instagram hesabımı herkese açık hale getirdim, bazı teyitli ve bizzat emin olduğum bilgileri / ihbarları oradan hikaye olarak paylaştım. yine baraj patladı yalanı gibi birçok şeyi direkt oradan paylaştım insanlar tedirgin olmasın diye. bunu yaparken konum ekledim, normalde takipçim mi ne var ama konum ve konumdaki hikayeler özelliği sayesinde bir story mi kişinin izlediğini gördüm. insanlar antakyada neler olduğunu merak ediyor diye düşünerek elimden geldiğince oradan teyitli ve gerçek şeyleri paylaşmaya çalıştım. bu sebeple de gönlüm rahat. baraj patladı diye birsey çıktı sahte birsey şimdiden söylüyorum inanmayın yada hatayin serinyol bölgesine x tane, cekmece ye y tane çadır ve tir gidecek, z ihtiyacı olanlar şuraya gidebilir, şehri terketmek için belge alınması için şunlar yapılmalı şu bölgedeki su yetkili bulunmalı gibi paylaşımlar yaptım.
deprem benim için cehennemdi abiler ablalar arkadaşlar. gördüğüm görüntüleri nasıl unutacağım bilmiyorum. anlatmak ve herkes gibi bu travmayı hatırlatmak istemiyorum. ama o can pazarinda cansız bedenlerin yanında yatan insanların kurtarılmayı beklemesi ve gözlerindeki korkuyu unutamıyorum. esinin cenazesiyle 12 saat geçiren hemşire kadini, vefat etmis olan polis eşine sarılmış halde bulduğumuz kadini unutamıyorum. kardeşlerinin cesediyle sabaha kadar kurtarılmayı bekleyen çocuğu, çocuklarının cenazesinin başından ayrılmayan anneyi nasıl unutacağım ben. size yemin olsun şairane yada hikayeci gibi bir sanat arayışında değilim. ama ben deprem sabahı cehennemi gördüm. çaresizliği terk edilmişliği yalnızlığı insanların umut arayışını gördüm. nasıl unutacağım bilmiyorum. ben şimdi ailemin 23 yıllık ve 99 depreminde inşaat iken zarar görmemiş evimizde kalışını nasıl kabulleneceğim ? gittiğim her misafir evinde bu gece deprem olsa burdan sağ çıkar miyiz fobisi ile nasıl yaşayacağım. bilmiyorum…
son bir söz de antakya için gelsin. henuz temmuz de geldim buraya izmirden. izmirden gelen adama antakya iskence olur dediler, ben çok sevdim dedim herkese. insanını da yaşayış biçimini de sevdim. benim için yaşanacak bi şehirdi yani. bizzat tanıdığım gezdiğim sokakları, en son kahvaltı yaptığım yeri, en çok oturup ders çalıştığım, en çok kahve içip kitap okuduğum yerleri görünce göğsüme bir ağırlık çöküyor. deprem sabahı göğsüme gelen o metalden daha ağır geliyor bana. söyle bir bakıyorum uzaktan antakyaya. köprünün karşısına, yokuştan asagisina. ben biz antakya hepimiz. nasıl yapacağız ? nasıl yaşayacağız bu acıyla diyorum. güzelim şehrin bu halini görmek bile gözlerimi yaşartıyor. asker adam ağlamaz diyorlar, gözlerime insanların görmeyeceği şekilde müsaade ediyorum ağlamaları için. biz nasıl yaşayacağız bu acıyla. ben her gördüğüm sokağın eski halini hatırladığımda nasıl bu yazdıklarım gözümün önünden geçmesin nasıl hatırlamayayım. bir mekanda bir berberde bir esnafta diksiyonumu duyup nerelisin abi dediklerinde memleketimi söylediğim her antakyalının bas tacisin, hoş geldin antakyamıza, allahına kurban, ne zaman ihtiyacın olursa buradayız abim dediklerini nasıl unutacağım. bu her gün yaşıma başıma rütbeme konumuma bakmadan gelen ağlama krizleri ne zaman bitecek ? bilmiyorum.
güzel antakya, güzel hatay. mustafa kemal paşanin şahsi meselesi, benim de şahsi meselem. senin eski günlere döndüğünü görmeden yıl sonra burdan nasıl gidebileceğim bilmiyorum. ikinci memleketim olarak görüyorum burayı.
hani ahmet kayanın bir şarkısı var `diyarbakır türküsü` diye. ben bunu antakyaya ait hisseder oldum günlerdir. uzaktan söyle bir baktığımda antakyaya kafamda bu çalıyor. ağlama hatay ağlama atanın şahsi meselesi vasiyeti.
`spoiler`
bu dağlarda gençliğim cayır cayır yanarken
ay vurur gözyaşıma ben gecede kalırım
üzülme sen üzülme başını öne eğme
gün olur kavuşuruz dert etme diyarbakır
ağlama sen ağlama kanlı bezler bağlama
bu yangın söner birgün ağlama diyarbakır
diyarbakır yolunda toz olmuş dağılırım
bu hırçın depremlerle sarsılırım kanarım
arkadaşların yüzü ağır ağır solarken
gün doğar yaylalara kahrımdan utanırım kahrımdan utanırım
arkadaşların yüzü ağır ağır solarken
gün doğar yaylalara kahrımdan utanırım
ey fırtınalı bayır ey mazlum diyarbakır
dağlarında kızıl ateş alnında kızıl bakır
çiğdemler solar gibi anneler yanar gibi
dizlerine döküldüm ağlama diyarbakır
`spoiler`
yine birçok mahallede sokakta sesimi duyan var mı ? seslerini duyduğumda sevgili emre aydının `ses ver` parçasını hatırladım. kafamda hep bu sozler yankılandı günlerce :
`spoiler`
çocuklar toplanıp gittiler içimden
dünle unutmak arasındayım şimdi
sen yoksun inan, bir tek sen lazımken
bir ses ver, yapma, burada bırakma bizi
ses ver
`spoiler`
hayatını kaybeden her çocuğa, her kadina, her insana, her muslumana, her gayrı müslime tanri merhamet etsin. hepsi arkadaşımdı abimdi ablamdi babamdı annemdi, memleketim hatayın güzel insanlarıydı.
İlişkili Haber
4 ay önce
Independent Türkçeden Gülseven Özkanın haberinde, BTKdan bir yetkilinin verdiği bilgiye göre, site Sayılı İnternet Kanununun 8/A maddesinde yer alan gerekçelerle kapatıldı.
te sayılı kanunla sayılı İnternet Ortamımda Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanununa yeni madde eklendi.
Kanuna yılında eklenen Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi başlıklı ilgili (8/A) maddede, şu ifadeler yer alıyor:
Yaşam hakkı ile kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması, milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması sebeplerden bir veya birkaçına bağlı olarak hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, Cumhurbaşkanlığı veya milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması ile ilgili Bakanlıkların talebi üzerine Başkan tarafından internet ortamında yer alan yayınla ilgili olarak içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararı verilebilir.
Ayrıca kanun, intihara yönlendirme, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu madde kullanımını kolaylaştırma, sağlık için tehlikeli madde temini, müstehcenlik gibi suçları oluşturduğu konusunda yeterli şüphe sebebi bulunan yayınlara da erişim engelini içeriyor.
İlişkili Haber
4 ay önce
İlgili maddeye göre, Bakanlıklar ve Cumhurbaşkanlığı erişim engeli isteğinde bulunabiliyor. Kanunda, Cumhurbaşkanlığı veya ilgili Bakanlıkların talebi üzerine Başkan tarafından verilen içeriğin çıkarılması ve/veya erişim engellenmesi kararı Başkan tarafından 24 saat içinde sulh ceza hakiminin onayına sunulur ifadeleri de yer alıyor.
kadında daha bir güzel duran duygu.
"merhametin olmadığı yerde, insan da yoktur."
(bkz: nurettin topçu)
egonun izdüşümüdür.
spoiler
yardım istemek insan olmanın bir parçasıdır.
spoiler
vicdanın kardeşidir.
merhametimin, vicdanımın üstüne yoktur sırf bu sebeple şerefsizlere asla merhamet etmem, acımam. hak yiyenin konuşmaya hakkı yoktur çünkü.
bazı insanların içinde zerre kadar olmayan duygu. kinden beslenir böyle insanlar.
+ onlar da bize zamanında re re röööö!
+ onlar da bizim kızlarımızı re re rö!
+ onlar da bizi yok saydı re re rö!
bravo! devam edin. çok güzel. yok birbirinizden farkınız. olan da bize oluyor arada.
bu duygu işte.. bir kişiyi baştan şekillendirir, kişiliğindeki en önemli kısmı oynar, birçok şeyi yaptırır ya da yaptırmaz engel olur ona.çok düşündürür,bazen çok konuşturur. kendi kendine kalamamasına sebep olur.
bu duygu işte gitmek isteyip gidememesine sebep.
spoiler
-hadi gel geziye gidelim.
-dur gaza gelme hemen!
spoiler
kimi zaman zalim bir sevgilinin bir bakışında/ sözünde/ davranışında aradığımız ama bulamadığımız yumuşak dokunuş.
içinde barındırdığın sürece barındırmış olduğun içe girecek olan duygu, daha açık söylemek gerekirse götünüze girebilir.
kim ki bu duygudan nasibini almışsa eğer işte o gün tükenmiş demektir, merhamet nedir arkadaş yahu? nedir bu salga sümük demagojisi yapılan hassasiyet? kim fayda görmüş ki merhamet etmekten sen göreceksin? insanlık denen illeti meydana getiren en aciz duygulardan biri olan bu hissiyata bu kadar methiyeler düzmek niye? anlayan varsa beri gelsin.
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası