üçgen taktiği aşk / Onu kendine aşık etmek için yapman gerekenler - İlişki Yaşam ve Yönetici Koçu Ayşen Tek

Üçgen Taktiği Aşk

üçgen taktiği aşk

aşk üçgeni

  • ic acilarinin toplami alinan pozisyona gore degisebilen ucgen..

  • (bkz: geometrik ask sekilleri)

  • 3 adam
    3 kadın
    2 kadın, 1 köpek (erkek)
    1 adam, 2 köpek (dişi)
    2 kadın, 1 at (erkek)

  • (bkz: kuku isimleri), (bkz: sevgi hortumu)

  • iki kırığı olan doğru parçasına davet

  • eğer aşk üçgeninde 1 dik açı olmaz ise o aşk üçgeninden kimse memnun kalmaz, dik açı olan insanın seçeceği diğerlerinin potansiyel karelerin toplamı da dik kişinin karesinin toplamını dengelemelidir
    (bkz: ne dedim ben)

  • "evlilik bazen o kadar agirdir ki, tasimak icin iki degil, uc kisi gerekir."
    alexandre dumas

  • (bkz: menage a trois)

  • (bkz: karşılıksız aşk üçgeni)

  • bu durumda mutlaka koselerden ikisi birbirini iter ve dogasi geregi ikisi ortasinda kalan kose de iki tarafa cekilmek sureti ile yuksek bir gerilime tabi tutulur. gerilime fazla dayanamayan is bu kose bir sure sonra bagintili oldugu dogrulari kaybedip tek bir nokta olmaya mahkum olacaktir. bu yuzden koselerden birini secip, onu tek bir nokta olarak ele alip, iki nokta arasindaki en duz cizgi ile birlestirerek dogruyu olusturmak icab eder.

  • Aşk &#;&#;geni Teorisi Nedir?

    Aşk üçgeni nedir?

    Sternberg, aşk üçgeni teorisini, sevginin üç ana bileşenini olan samimiyet, tutku ve bağlılık ile tanımlar. Her biri farklı duyguları kapsar ve üçü de Sternberg'in mükemmel aşk dediği şeyle sonuçlanır. Bu teoriye göre aşk; yakınlık, bağlılık ve tutku durumlarının farklı kombinasyonlarıyla farklı boyutlara ayrılıyor.

    Teorisi 25 ülkede 7,’den fazla insan üzerinde yapılan araştırmalarla evrensel olarak kanıtlanan Sternberg bu kuramını, "Hayatımda, içinde bulunduğum bir ilişkinin pek iyi gitmediği bir noktadaydım. İçinde bulunduğum farklı ilişkileri düşündüm ve en azından aşk açısından ilişkilere hakim olan üç unsurun olduğu sonucuna vardım” şeklinde açıklıyor.

    Aşk teorisinin 3 vazgeçilmezi

    1- Yakınlık

    Sternberg üçgen aşk teorisinde, bir ilişkideki samimiyetin, birinin diğerine ne kadar yakın, bağlı ve güvendiğiyle ilgili olduğunu söylüyor. Aynı zamanda iletişimi ne kadar iyi sağlayabildiğinizle yakından ilişkilidir. Genel olarak, yakınlık ve bağlantı duyguları ya da "partnerlerin birbirine ne kadar yakın ve bağlı hissettiğidir” diyor.

    2- Tutku

    Sternberg’e göre tutku, kişinin partnerini düşünürken veya onunla birlikte olmaktan ne kadar heyecanlandığı ve ona ne kadar ihtiyaç duyduğudur. Ve tabii ki cinsel çekicilik de çiftler arasında ayrı önem taşır. Heyecan verici ve karışınızdakini merak ettiğiniz bir ilişki yaşıyorsanız bu, tutkuyu da beraberinde getirir.

    3- Bağlılık

    Üçgen aşk teorisinin üçüncü unsuru, bağlılık veya Sternberg'in açıkladığı gibi kişilerin ilişki içindeki iyi niyet derecesidir. Ayrıca bu, üç kuramdan tek bilinçli ve kasıtlı olanıdır. Kısa zamanda uzun vadeli bağlılığı beraberinde getiren bir karar bileşeni içerir. Tam anlamıyla bağlılık ve güven sağladığınızda, aradığınızı bulduğunuzu düşünür, emin adımlarda ilişkinize devam edersiniz. 

    Farklı fikirler farklı aşk hikayelerini yaratır

    İlginç bir şekilde üç bileşen farklı şekillerde etkileşime girebilir ve farklı aşk hikayelerini doğurur. En başından beri Sternberg, aşkın ne olduğuna odaklanmak yerine, sevginin gerçekte nasıl geliştiğiyle ilgilenir. Bunun sonucunda, üçgen teoride farklı hikayelerin farklı aşk kalıplarına yol açtığı kanısına varmıştır.

    Üçgen aşk teorisine göre insanların sahip olabileceği kombinasyonlar, herkesin aşk hikayeleri hakkında bir fikri olduğu ya da hepimizin birçok aşk hikayesine sahip olduğu yönündedir. Bu durumda sahip olduğumuz aşk fikirleri bize ilişkide nelerin yaşanması gerektiğini söyler ve böylece ilişkilerimizin rotasını belirler. 

    Ne tür bir aşk yaşıyorsunuz?

    Bu üç bileşen arasındaki dengeyi, çiftlerin kendisinin sağlaması gerektiğini belirtmek gerekir. Ancak Sternberg'e göre, her ilişkinin yönü farklı şekilde seyreder. İlişkide, önce arkadaş gibi olmanın önemli olduğunu düşünüyorsanız, samimiyet konusunda uzmanlaşıyor olabilirsiniz. Eğer seksin egemen olduğunu hissediyorsanız, delicesine aşık olmuş ve tutkulu bir aşk yaşıyorsunuz demektir.

    False

    Ergenlikten yetişkinliğe uzanan dönemde ve sonrasında birbirinden farklı bir çok ilişki deneyimliyoruz. Bu ilişkiler bazen yatırımımızın yüksek olduğu ve romantik öğeler içeren, duygusallığın yoğunlukta olduğu ilişkilerken; bazen duygusal olarak bir şey hissetmediğimiz ancak fiziksel olarak çekici gelen kişilerle tek gecelik ya da kısa süreli ilişkiler olabiliyor.

    Aşkın hangi duygulardan meydana geldiği ve bu duyguların da hangi çeşit ilişkileri oluşturduğuna dair ufuk açıcı bir çalışma Strenberg’in çalışması. Psikoloji alanında önemli bir isim olan psikiyatrist Robert Sternberg, aşkın ve ilişkinin boyutlarını üçgen teorisiyle açıklıyor.

    Bu teoriye göre aşk; yakınlık, bağlılık ve tutku durumlarının farklı kombinasyonlarıyla farklı boyutlara ayrılıyor.

    1. Yakınlık: Bağlılık, yakın olma, ve sırları paylaşma hislerini içerir.
    2. Tutku: Cinsel ve romantik çekim öğelerini barındırır.
    3. Bağlılık: İlişkiyi ileri boyutlara taşımak için gerekli olan sorumluluk, planlama, insiyatif alma gibi öğeleri içerir.

    Sternberg için bir ilişkinin mükemmel olması, bu üç öğeyi de dengeli şekilde içermesine bağlıdır. Ancak kişilik özelliklerine ve partnerler arası iletişimin kalitesine göre, çok farklı kombinasyonlardan ortaya çıkan farklı boyutlarda ilişkiler de bulunmaktadır.

    Aşka daha önce bu kadar teknik boyutta bakmamış olabilirsiniz ancak daha önceki ilişkilerinizi gözden geçirirseniz, yaşadığınız ilişkinizin hangi kategoride olduğunu az çok konumlandırabilirsiniz.

    Aşık olduğunuzu nasıl anlarsınız?

    Aşk konusunu açmışken, bu konuda yapılmış olan psikolojik çalışmalara da göz atmanın faydalı olabileceğini düşünüyoruz. Bir çoğumuz aşık olduğumuz anlarda hissettiklerimizi karnımızda kelebeklerin uçuşması, gözlerimizin aşık olduğumuz kişiden başka kimseyi görmemesi gibi fiziksel ve psikolojik bir takım olgularla açıklamaya çalışıyoruz. Ancak aşk, bu hissettiklerimizden çok daha fazlasını içeren, göründüğünden çok daha karmaşık olan bir durum.

    Bir çok teoriye göre aşık olduğumuzu gösteren 3 ana belirti duygusal yakınlık, benzerlik ve fiziksel yakınlık. Psikoloji bilimine göre, biriyle aranızdaki duygusal yakınlığın boyutu ve o kişiyi ne kadar zamandır tanıdığınız, bu kişiyle ilişki yaşayıp yaşamayacağınızı belirleyen bir faktör. Yani, sizin için tamamen yabancı olan, yoldan geçen birine tam anlamıyla aşık olabilmeniz mümkün değil.

    Benzerlik de bir ilişkinin başlayıp başlayamayacağını belirleyen, önemli bir faktör. Zıt kutupların birbirini çekmesi durumu tamamen uydurulmuş ve içi boş bir söylem. Yapılan bilimsel çalışmalar, kişilerin sağlıklı bir ilişki yürütebilmelerinin birbirleriyle ortak paydada buluşabildikleri derecede mümkün olabildiğini gösteriyor.

    Fiziksel yakınlık da birine aşık olup olamayacağınızı belirleyen, önemli faktörlerden biri. Partnerinizin fiziksel olarak ne kadar yakınında olursanız, onunla romantik bir ilişkiye başlama ihtimaliniz de o kadar artıyor. Yani aynı iş yerinde çalıştığınız biriyle ilişki yaşama ihtimaliniz, eski okul arkadaşınızla olduğundan daha fazla.

    Aşkı Sternberg’in teorisi üzerinden inceleyerek farklı bir boyuttan bakmanızı sağladığımı düşünüyorum ancak aşkın ne olduğu, nelerle ölçümlendiği ve hangi değerleri barındırdığına dair yüzlerce çalışma ve yaklaşım bulunuyor. Kişisel öğeler barındıran ve insan psikolojisiyle doğrudan bağlantılı olan aşk duygusunu tam olarak tanımlayabilmek mümkün değil. Bu nedenle her bireyin aşk tanımı, aşka yüklediği anlam ve duygular oldukça farklı ve subjektif. Bence aşkın teoriği içinde kaybolmayın ve pratiğe döküp her bir aşk lokmasının tadını çıkarın…

    Kaynak: funduszeue.info#ixzz5jRSc3oGn

    Gülşah Meral Özgür
    Psikiyatrist, Psikoterapist

    ROYAL AŞK ÜÇGENİ

    Ve dünyanın en ünlü kişisine, dünyanın en büyük cenaze töreni yapıldı. Milyarlarca kişinin televizyonları başında taç giyme törenini izlediği Kraliçe Elizabeth, yine televizyonda milyarca kişinin canlı olarak izlediği cenaze töreniyle ebediyete uğurlandı.

    Kulağa çok hoş geliyor kraliçe olmak değil mi? Müthiş kıyafetler, pahalı mücevherler, etrafında pervane hizmetliler, saraylar, tekneler, köşkler! Bir de işin öbür yanı; Bitmek bilmez mecburiyetler, protokol kaideleri, zoraki gülümsemeler!

    Henüz 26 yaşındaydı tahta çıktığında! Gezmek, eğlenmek, aşık olmak, dans edip flörtleşmek istiyordu belki akranları gibi. Oysa taktığı taç ile tüm bunlardan vazgeçti. Bu hayatı, kurallar, baskılar, kararlar ve savaşlarla takas etti. Keşke’leri, iyiki’leri, pişmanlıkları ve de sırlarıyla, 70 yıllık saltanatla göçtü, gitti kraliçe Elizabeth, Sultan Süleyman’a bile kalmayan bu dünya, ona da veda etti!

    Ardından ülke tarihinde en uzun süre taht sırası bekleyen varis, 73 yaşındaki oğlu Charles tahta geçerek İngiltere Kralı oldu. Kendisinden önceki hükümdarlar, Saray'da özel öğretmenler tarafından eğitilmişti ancak o yatılı okula gönderildi. Okulda geçirdiği dönemde uzun süre boyunca diğer öğrencilerin acımasız zorbalıklarına maruz kaldığını belirten Charles, annesine gönderdiği bir mektupta, "Yatakhanede nerdeyse hiç uyuyamıyorum çünkü horluyorum ve sürekli kafama vuruluyor. Tam bir cehennemdeyim" diye yazmış. Bu, ileride neden kendisinden yaşça büyük Camilla’dan kopamadığını ve küçükken bulamadığı anne sevgi ve şefkatini onda bulduğunu açıklayan sebeplerden biri bence. Charles Camilla ile tanıştığında henüz 21 yaşındaydı. Windsor'da bir polo maçında karşılaşmışlardı ve birbirlerinden etkilenmişlerdi. Ancak kraliyet kuralları, bu ilişkiyi engelledi. Camilla, kraliçenin vaftiz oğlu ve aynı zamanda da Charles'ın bir arkadaşı olan Binbaşı Andrew Parker Bowles ile evlendi. Charles hep Camilla ile evlenmek istemiş, ilk gördüğü günden beri ama dedim ya kraliyet kuralları, aşka saygılı değil ki! Camilla’nın Charles’dan büyük olması, bakire olmaması, asil bir aileden gelmemiş olması, bu evliliğe engel tabi. Tahtın ilk varisi olduğu için de evlenip veliaht getirmesi bekleniyor, o da gidip bakire ve asil Diana ile evleniyor. Ne mutlu olabiliyor ne de mutlu edebiliyor. Üç kişilik bu aşkta olan Diana’ya oluyor, diğerleri muradına eriyor!

    Hep Camilla suçlandı bu hikayede, masalın prensesi Diana, cadısı Camilla’ydı. Diana’ya göre hem çirkin hem de yaşlıydı. Mutsuz evliliğin tüm suçu ona yüklendi, ağır ithamlar edildi. Oysa yıllar önce evlenmelerine izin verilseydi mutlu mesut geçineceklerdi. Yaşça çok küçük, fazla hassas ruhlu, naif karakterli Diana, kendisine verilen role hazır olmadığı gibi, gerekli olgunluğa da sahip değildi. Charles da onu anlayacak, dinleyecek bunun için çaba ve zaman harcayabilecek kadar düşünceli biri değildi. Beraber çok eğlendiği, kafa dengi, sağlam karakterli, neşeli Camilla, onun için gelip geçici bir şey değildi, aşkını hiç inkar etmedi aksine hep direndi. Yani hikayenin asıl suçlusu monarşi ve de hep aşık olduğu kadına giden Charles’dı, Camilla’nın onun suçu da sevdiği adamı, geri çevirmemekti. Koyu bir Diana’cı olup onu çok sevmeme ve ölümünde oturup hüngür şakır ağlamama rağmen yiğidi öldüreceğim müsaadenizle ama hakkını da yemeyeceğim; Diana yokken Camilla vardı her şeyden önce, bağdakini kovmadı yani dağdan gelip! Hep çok çirkin lakaplarla anılmasına, sürekli aşağılanmasına rağmen kaya gibi dayandı, dik duruşunu hiç bozmadı. Charles’ın yanında ilgi ve destek bekleyen değil aksine destekleyici biri olarak durdu, çizgisini hep korudu. Evlenmelerinden sonra bile aman moda ikonu olayım, prenses olayım iyilik meleği gibi davranıp Diana ile yarışayım havalarına girmedi Allah için. Charles, dayısı gibi tahttan feragat etseydi de aşkı için görseydik! Yok! ‘hem tahta çıkacağım hem aşkımı yaşayacağım bunun için Diana’yı kullanacağım’ mantığıyla tahta çıktı, Camilla’yı da hanımı yaptı. Olan Diana’ya oldu, masalın esas kahramanına yazık oldu!

    Işıklarda uyu sevgili Diana! Belki kocanın sevgisi değil ama koca dünyanın sevgisi hep seninle!

    Sen bu masalın iyi kalpli prensesiydin ama bu kez iyiler kazanmadı!

    Olsun, üzülme;

    Masal kötüyse kahramanın suçu ne!

    ……………………………………………*…………………………………………………..

    Anılar Silinirken;

    Anıların silinmesi birer birer, hatıraların çalınması acımasızca…

    Tüm hayatının, yaşadıklarının yok olması zihninden yavaş yavaş, en sevdiklerini bile tanımamak, kendini unutmak! Yabancı bir dünyada kaybolmak!

    Bu bir hastalık ve hastalığın adı da Alzheimer! Öyle bir hastalık ki ağrı yok, sızı yok, acı yok sadece unutma var, önce basit şeyleri, zamanla sevdiklerini sonunda da her şeyi! Beynin belli bölgelerinde başlayan ve yıl gibi bir süre içinde diğer beyin bölgelerine de yayılan bir demans çeşidi. Yaş sınırı 60’a kadar inmiş durumda ve ilacı maalesef henüz bulunamadı. Öyle bir hastalık ki hem hastayı hem de hasta yakınını çok hırpalıyor. Hasta, unuttukça morali bozuluyor, depresyona giriyor, huyu değişiyor, yaşamaktan tat almıyor. Hasta yakınları ise sevdikleri kişiyi günden güne kaybediyor olmanın acısını yaşarken bir yandan da hastayla ilgilenmek zorundalar.

    İnsan bazen unutmak ister bazen de hiç unutmamak! Ama bellek bizim komutlarımıza her zaman boyun eğmez! Neyi hatırlayıp neyi unutacağına ne zaman unutup ne zaman anımsayacağına kendi karar verir. Düşünün bu bile ne kadar sinir bozucu! Üzen, acıtan, kanatan anıların unutulamaması, en güzel anıların yavaş yavaş gözden kaybolması! Peki unutulan sadece güzel anılar, makinadaki çamaşırlar, mutfaktaki bardaklar, kapıdaki anahtarlar değilse! En sevdiklerinin yüzleri, sözleri, kimlikleri ise?

    Anı biriktiremezler Alzheimer hastaları, anı yaşarlar sadece. Sürekli aşık olabilirler mesela veya üzüldükleri şeyi hatırlamazlar, ne kadar üzdüklerini de! Karşısındaki kişinin çoğunlukla küçücük bir çocuğa dönüştüğünü, kendisini artık tanımadığını görmek ne kadar acıdır hasta yakını için, çaresizliğin okları, saplanır yüreklerine!

    21 Eylül Dünya Alzheimer Günü yani ‘Beni bırakma, unutturma kendini bana’ diyenlerin günü!

    Dilerim bizi mutsuz eden anıları unuturuz, mutlu edenler zihnimizden hiç silinmez.

    Olur da bozulursa moralimiz, mottumuz belli;

    “İnsan her şeyi unutarak da yaşayabilir belki de, her şeyi hatırlayarak yaşamını sürdüremez!”

    …………………………………..*…………………………………………

    Sen neymişsin be Contemporary !

    Eveeetttt işte geldi yılın sanat olayı!

    Tüm sanatçıların, kendilerini sanatçı zannedenlerin, sanatseverlerin ve de sanatsever görünenlerin heyecanla beklediği Contemporary İstanbul Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı İstanbul’da başladı! Bir yerde okumuştum bu fuar için; ‘kültür endüstrisini oluşturan şirketlerin hazırladığı bir sanat pazarı’ deniyordu, çok da doğru! Gerçi mevzu, günümüzde sanattan ne kadar anladığını ve pür-u pak bir sanatsever olduğunu sosyal medyasında paylaşma gayretine düşen mahalli sosyetelerin buluşma noktasına dönüşse de yine de güzel be! Uluslararası birçok sanatçı, getirmiş eserlerini paylaşmış bizimle, daha ne! Oraya giden yolda trafik kilit ama ortam elit. Biletler pahalı ama onlar da haklı! Gidenler gidemeyenlere anlatsın minvalinde bir yaklaşım var maalesef oysa ki Türk halkına sanatı sevdirmekti hedef! Neyse gidenler için bir güzellik yapayım o zaman ben de, hangi eser hangi ressama ait kolayca anlayın orada diye;

    Resimde bir veya birden çok balerin görüyorsanız yaratıcısı Edgar Degas’tır!

    Resimdeki herkes, güzel, çıplak ve birbiri üzerine istiflenmiş gibiyse Michelangelo’ya bir ışık yakın!

    Resimde hiç insan yoksa ve doğa sanki beneklerle anlatılıyor hissi uyandırıyorsa onun bir Monet olduğunu anlayın!

    Işıklı bir ortam ve mutlu parti insanlarının olduğu bir resimle karşı karşıya iseniz büyük usta Renoir’e el sallayın!

    İnsan vücudunun değişik versiyonlarına bakıp çaresizce resmi anlamlandırmaya çalışıyorsanız eserin altına Picasso yazın!

    Eğer loş ışıkların gölgesinde üzgün ve soluk benizli bir evsizle göz göze gelirseniz kaldırıp elinizi Rembrandt’ a selam çakın!

    Resme baktığınızda gördüğünüz şey absürt ve fantastik unsurlarla dolu bir rüya ise o Salvodar Dali’dir, uyanın!

    Ortam bir orta çağ dönemiyse Meryem Ana, İsa ve havarileri ile puslu bir havanın içindeymiş hissindeyseniz Leonardo de Vinci’dir o, kesin bilgi- yayın!

    Ah bu yazarınız sizin için daha ne yapsın :)

    ……………………………………………………….*……………………………………………..

    HAFTANIN EN’LERİ;

    Haftanın Şarkısı; “ izabel, izabel, izabelyaa! Seninle mezara ben ya!” dilimizden düşmüyor valla! TikTok dünyası, babasının orgu ile şarkılar çalıp söyleyen ve milyonlarca tık ile beğeni yağmuruna tutulan Fevzi Kaan Türker’i konuşuyor! Yeni nesil, genç arabeskçi fenomen, geleceğin düğün şarkıcısı olma yolunda hızla ilerliyor! Atanamamış piyanist-şantör arkadaşımıza, kendi seçtiği bu ışıltı hayatta başarılar, 24 saat onu dinlemek zorunda kalan komşularına sabırlar diliyorum!

    Haftanın Olayı; Ki bence değil haftanın, yılın olayı kraliçe Elizabeth’in cenazesiydi! Aman Allahın o ne düzendi öyle, ne ihtimam! Cetvelle çizilmiş gibi sıraya giren askerler, kilisenin içinde huşu ve saygı ve sessizlik içinde yerlerine oturtulan devlet adamları, siyasiler, misafirler! Şık siyah tayyörleri ve farklı tasarımların uçuştuğu siyah şapkalarıyla prensesler, davetliler! Eminim hepiniz düşündünüz bizde olsa nasıl olurdu diye! Ağlayıp, bağıranlar, kendilerini yerden yere atanlar, tabuta sarılanlar ve de tabutla selfie çekenler! Çok haklısınız ‘doğduğun yer, kaderindir’ diyenler.

    nest...

    çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası