istanbul halkalı namaz vakitleri / Kerem Önder - Подкаст – Podtail

Istanbul Halkalı Namaz Vakitleri

istanbul halkalı namaz vakitleri

от Ольги Ким
в Новосибирске

годыобширной практики

тысячидовольных клиентов

сотниучеников по всей России

ART LINE &#; учебный центр в Новосибирске.
Мы делаем людей счастливыми!
Мы помогаем своим клиентам стать ещё более привлекательными и выглядеть безупречно в буквальном смысле круглосуточно. Наше главное направление перманентный макияж, поэтому если Вы мечтаете о перманентной красоте – добро пожаловать в ART LINE.

Татуаж бровей, век, губ – все эти услуги выполняются на высоком уровне, о чем свидетельствуют многочисленные отзывы гостей студии. Вопрос о выборе техник всегда решается индивидуально, мы учитываем характер кожи, тип внешности, и конечно личные пожелания, главным принципом служит подбор целостного гармоничного образа, а не одной отдельной зоны. Безусловно наш главный ориентир в работе – естественность!

Все работы выполняются аппаратом премиум-класса Long-Time-Liner (Германия).

УХОЖЕННОЕ ЛИЦО &#; ЭТО ТРЕНД НЫНЕШНЕГО ГОДА.

Обучение
татуажу бровей

Получите высокооплачиваемую и востребованную специальность у профессионалов.

Мы обучаем авторским техникам разработанным мастером-тренером Ольгой Ким, которая прошла обучение в школах России, Азии и Европы, является сертифицированным тренером Swiss Color, членом сибирской ассоциации мастеров перманентного макияжа!

Курсы по микроблейдингу и визажу

В России и СНГ
  • Базовый курс «Аппаратные техники татуажа»

    Большинство профессионалов татуажа начинают свой путь изучения с аппаратного татуажа, потому что ручной татуаж более требовательный и сложный вид перманентного макияжа. А после изучают мануальный.

    Подробнее

Сделайте себе идеальные

брови, губы или глаза

Мы оказываем весь спектр услуг по перманентному макияжу

Directions to Bahçelievler Belediyesi İftar Çadırı with public transportation. The following transit lines have routes that pass near Bahçelievler Belediyesi İftar Çadırı Bus: 92, 98D, Mar 31, 16 milyon nüfusa sahip İstanbulda yılı Ramazan ayında iftar çadırları kurulacak. İftar çadırı kurma inisiyatiflerinin belediyelere ait olduğunu belirtelim. BURSA İmsakiye ile Ramazan ayı 30 günlük iftar vakti ve sahur imsak saatleri hakkında bilgi edinebilirsiniz. BURSA iftar vakti sayfamızda iftara ne kadar kaldı, iftar saati kaçta. hanımımFeb 28, Ramadan In Egypt Traditions, Celebrations, Iftar, And Things To Keep In Mind February 28, Views As one of the most notable and holy months in Islam, Muslims celebrate Ramadan worldwide with high spirit and zeal. Egypt being a prominent Islamic country, is no different. Apr 2, Bursa Bursa Büyükşehir Belediyesi iftar çadırı pandemi öncesi olduğu gibi bu yıl da vatandaşlara iftar yemeği servisi yapılacak. Ramazan çadırları şehrin birçok Her Akşam 13 Bin Kişiye Sıcak İftar Yemeği İkramı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Ramazan ayı dolayısıyla şehrin en yoğun insan trafiğinin gözlendiği 6 meydanda kurduğu gök ne demekApr 2, Ancak korona salgını başladığından beri iftar çadırı kurmak yasaklandı. Vaka sayısındaki azalma ve aşılama oranlarındaki düşüşle birlikte insanlar Ramazan denizlerimizde rüzgar durumuIstanbul Ramadan Calendar Athan This Ramadan, earn extra blessings with Athan. Download Athan app and use Ramadan Book to earn more blessings and revitalize your twitter takip etmeyenlerMar 30, Güngörende kurulan iftar çadırı ardından diğer ilçelerden henüz bir haber gelmedi. Geçtiğimiz senelerde İstanbul un 6 noktasında belediye ramazan çadırlarını kurarak hizmet. hap boğazda kalırsa ne yapmalıApr 2, İşte İftar çadırları. İçeriğin Devamı Aşağıda On bir ayın sultanı olan Ramazan ayının sembollerinden biri de iftar çadırlarıdır. Son yıllarda pandemi önlemleri nedeniyle kurulamayan iftar çadırlarının durumu bu yıl halkın gündeminde. Peki, İstanbul da bu sene Ramazan iftar çadırı kurulacak mı. İftar çadırı nerelerde kurulacak? antalya ordueviMar 31, 31 Mart İBB RAMAZAN AYINA HAZIR. İBB, hizmetleriyle. Aile ziyaretleri, yardım kolileri ve kültürel etkinliklerle, İstanbulda dolu dolu bir oruç ayı Best of Istanbul: 1, 2 or 3-Day Private Guided Istanbul Tour 2, Bus Tours from 00 per group up to 8 LIKELY TO SELL OUT Taste of Two Continents Food Tour 1, Private and Luxury from 00 per adult SPECIAL OFFER İstanbul Private Airport Transfer from 75 38 per group up to 6 Aug 18, İstanbul İmsakiye ile Ramazan ayı 30 günlük iftar vakti ve sahur imsak saatleri için bilgi sahibi olabilirsiniz. İstanbul iftar vakti sayfamızda iftara ne kadar kaldı, iftar saati. Apr 4, Bu kapsamda yılında İstanbulda iftar çadırı kurulan ilçeler ve adresleri belli oldu. Ramazan ayının ilk iftar çadırı Güngören Belediyesi tarafından kuruldu. kişilik iftar çadırında, hep birlikte orucunu açan vatandaşlar aynı zamanda tasavvuf müziği ve gölge oyunları gibi etkinliklerle keyifli bir akşam geçirme şansı da yakalayacak. Oct 19, Ben Emre. Aşağıdaki formu kullanarak bize sorunuzu yazabilirsiniz. Don, yanık gibi mevsimsel olaylarda Japon akçaağaçlarının büyümesi çok olumsuz etkilemektedir. Başka bir yöntem de daldan köklendirme yöntemidir. Konya karatay ezan saatleri Karatay Namaz Vakitleri KONYA Diyanet Directions to Üsküdar İftar Çadırı Mimar Sinan, Üsküdar with public transportation. The following transit lines have routes that pass near Üsküdar İftar Çadırı Bus: 11T, 11Ü, 11ÜS, 12, A, 2, A; Train: MARMARAY ATAKÖY-PENDIK, MARMARAY HALKALI-GEBZE Metro: M4, M5; Ferry: ÜSKÜDAR-BEŞIKTAŞ Feb 24, Marmara Bölgesinde yer alan İstanbul, kıtalararası bir şehirdir ve plaka kodu 34dür. İstanbulun Avrupadaki bölümüne Avrupa Yakası Rumeli Yakası, Asyadaki bölümüne Anadolu Yakası Asya Yakası denilmektedir. Taşı toprağı altın olarak nitelendirilen İstanbulun Yılı Ramazan Ayı İmsakiyesi şöyle:-KamuMeb Feb 24, İç Anadolu Bölgesinde yer alan Kayseri, Niğde, Sivas, Adana, Kahramanmaraş ve Nevşehir ili ile komşudur. Kayseride yaşayan vatandaşlar Yılı Ramazan İmsakiyesini merak ediyor.-KamuMeb Mar 30, İstanbulda Güngören Belediyesi, ilk Ramazan çadırını kurarak ilk oruca hazırlandı. Bin kişilik çadırda iftar yemeğinin yanı sıra tasavvuf müziği ve gölge oyunları Oct 19, İmsak; Güneş Fts reklam panoları url. Düzcede 2 Nisan Cumartesi günü iftar saati olarak açıklandı. Osmaniye için bugün iftar vakti: Osmaniye için bugün sahur vakti. Merzifon sahur vakti Merzifon Ramazan İmsakiyesi , İftar Saati, Sahur Vakti. Ramazanda imsak vaktini ve namaz vakitlerini gösteren çizelgeye verilen isimdir. Feb 22, Iftar Arabic: إفطار رمضان, romanized: Iftar Ramadan, also known as futoor from فطور, fuṭūr, breakfast, Persian: روزه‌گشا, romanized: Roze Gosha, is the evening meal with which Muslims end their daily Ramadan fast at sunset. 1 They break their fast at the time of the call to prayer adhan for the evening prayer. 2 BURSA İmsakiye ile Ramazan ayı 30 günlük iftar vakti ve sahur imsak saatleri hakkında bilgi edinebilirsiniz. BURSA iftar vakti sayfamızda iftara ne kadar kaldı, iftar saati kaçta. Mar 31, İşte iftar çadırı adresleri. Yayınlanma: 31 Mart Ramazan ayındaki birlik, beraberlik ve paylaşmanın simgesi haline gelen iftar çadırlarının akıbeti Oct 19, Bolu Namaz Vakitleri , Türkiye Bolu Temkinli Ezan Saatleri, Başkentte Korkutan Yangın İzlesene Com. Bolu namaz vakitleri BOLU 08 Eylül Perşembe Ezan vakitleri Dini Günler CNN Türkün namaz vakitleri sayfasından sabah ezanı saat kaçta okunuyor, öğle vakti ezanı okundu mu, ikinci namazı kaçta kılınır, akşam ezanına kaç saat kaldı, Aug 9, Ask any of the devoted Muslims what their favourite part of Ramadan isIftar will be the unanimous answer. This after-sunset, collective family meal is a perfect way to .

Посмотреть все услуги

logo artline

Мы лицензированы Министерством образования РФ

Школа-студия Art Line одна из немногих школ перманентного макияжа в России, которая имеет лицензию Министерства Образования РФ.

Программа обучения аккредитована государственным органом и, после прохождения курса, вы получите сертификат, номер которого заносится Единый реестр.

Это дает вам:

&#; Сертификат, который имеет юридическую силу и может быть подтверждающим документом о вашем образовании.
&#; Обучение по стандартам Минобразования РФ.
&#; Уверенность в качестве образования.



This book or any portion thereof may not be reproduced or used in any manner whatsoever without the express written permission of the publisher except for the use of brief quotations in a book review or scholarly journal. First Published in by TRANSNATIONAL PRESS LONDON in the United Kingdom, 12 Ridgeway Gardens, London, N6 5XR, UK. funduszeue.info Transnational Press London® and the logo and its affiliated brands are registered trademarks. This book or any portion thereof may not be reproduced or used in any manner whatsoever without the express written permission of the publisher except for the use of brief quotations in a book review or scholarly journal. Requests for permission to reproduce material from this work should be sent to: [email protected] Paperback ISBN: Cover Design: Gizem кКФır Cover Photo: George Adam and Jonathan Liu funduszeue.info Bölüm 1. ‘Göç Kültürü ve Çatışma Modeli’ Bağlamında Mathias Enard’ın Hırsızlar Sokağı1 Ali Tilbe2 Kuramsal Çerçeve Yazın incelemelerinde, inceleme nesnesindeki göçün doğasını saptamak için, bu düzeysel ayrımlar yol gösterici işlevler üstlenmektedir. “Özellikle romanlarda ele alınan göç durumu ve konulara göre kolaylıkla düzeyler belirlenebilir ve anlatı yerlemleri ile olay örgüsü bu düzlemde incelenerek açıklayıcı sonuçlar elde edilebilir. Bu modelden devinimle, romanların ulamlandırılması da kolaylaşacaktır” (Tilbe, , s. ). Şekil 1. İnsani güvenlik ve çatışma eksenleri (Sirkeci, , s. 7 & Sirkeci, , s. ). Bu bağlamda, Lucien Goldmann’ın kullandığı, görüngübilimsel anlama ve açıklama düzeylerinden oluşacak iki aşamalı bir çözümleme yöntemi öneriyoruz (Tilbe, , s. ). Tablo 1. Göç Yazını Yöntembilim Çizgesi Göç Yazını Yöntembilim Çizgesi Anlama Aşaması ˃ İçkin Çözümleme Açıklama Aşaması ˃ Aşkın Çözümleme   Anlatının Yapısı  Bakış Açıları; Anlatım Uygulayımları  Dönemsel Göç Devinimleri ve Toplumsal Yapı  Anlatı Yerlemleri  Kişi, Süre, Uzam  Öne Çıkan Temel Örge ve İzlekler  Belirlenmesi: Toplumsal Yapı  Göreli Güvenlik Uzamı  Kültür(süz)leşme mi? Mikro, Mezo, Makro Düzeylerin Göç Olgusu  Göreli Güvensizlik Uzamı; İşbirliği mi? Bütünleşme mi? Uyum mu? Ayrışma mı?  Göçün Çevrimselliği / Döngüselliği Çatışma ve Göç Devinimi  Bu yönteme göre, “birinci aşama anlama düzeyi, yapısalcı bir yaklaşımla metne içkin olarak gerçekleştirilir ve metinde yer alan anlatı yerlemleri ile anlatısal uygulayımlar 1 Bu çalışma, Namık Kemal Üniversitesi Bilimsel Etkinliklere katılım destek Programı kapsamında desteklenmiştir. 2 Prof. Dr. Ali Tilbe Namık Kemal Üniversitesi, Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesidir. [email protected] / [email protected] 7 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler incelendikten sonra, çatışma modeline göre; göçer toplumsal yapı ve ilişkilerden oluşan yapıtın özü ve iç tutarlılığı çözümlenir, metne aşkın olan açıklama aşamasında ise; metinde söz edilen göç olgusu/izleği, çatışma modeli temelinde, yapıtı aşan ve çevreleyen toplumsal, ekonomik ve siyasal dışsal bağlanımlarıyla güvensizlik güvenlik düzleminde açıklanır ve tutarlı bir eleştirel yaklaşım ortaya konulabilir” (Tilbe, , s. ). Bu yaklaşımla bir göç/göçer romanı yetkin ve tutarlı bir biçimde anlaşılıp açıklanabilecektir. Yöntem üzerine daha ayrıntılı bilgi için, dipnotta verilen kaynaklara bakınız. 3 Anlama Aşaması ˃ İçkin Çözümleme Anlatının Yapısı yılında Pusula (Boussole) adlı romanı ile Fransa’nın önemli roman ödüllerinden birisi olan Goncourt kazana çağdaş Fransız genç kuşak romancılardan Mathias Enard, ilkgençlik yazını örnekçelerinden olan Hırsızlar Sokağı (rue des Voleurs, ) adlı roman, Aysel Bora tarafından kusursuz bir anlatımla dilimize çevrilmiş ve Can yayınlarından okur ile buluşmuştur. Gérard Genette’in yanmetinsel/metinçevresi (fr. paratextuel/péritextuel) inceleme yöntembilimi bağlamında değerlendirildiğinde, anlatı başkişisinin yaşadığı Barselona’da “her cinsten kayıp tipin sokağı” (s. ) olan Hızsızlar Sokağı başlığı doğrudan yasadışı ve kültür dışı olana gönderme yapmaktadır. Türkçe çevirisi sayfa olan roman Boğazlar (s. ), Berzah (s. ), romana adını veren Hırsızlar Sokağı (s. ) alt başlıklı 3 bölümden oluşmakta, ön kapağında önünde insanların toplandığı bir cami çizgesi, arka kapağında ise yazarın Hırsızlar Sokağı üzerine özyorumları ve romanın kısa özeti yer almaktadır. “Tüm bunlar, bana, özgürlük ve daha onurlu bir yaşam hakkı için Tunus'ta, Mısır'da, İspanya'da ve Fransa'da sürmekte olan aynı mücadelenin farklı yüzleri gibi göründü. Dünyada, üzerinde yaşadığımız bu savaş tarlasındaki bir yolculuk aracılığıyla bu mücadeleleri anlatmaya çalıştım, yolculuğun başlıca uğrak yerleri de Tanca, Tunus, Algeciras ve Barselona oldu. Bir macera romanı bu, günümüz dünyasının trajik macerasının romanı. Daha iyi bir gelecek hayali kuran gençlerle, artık hayal bile kurmayanlarla, İslamcılarla, Müslümanlarla, dilencilerle, fahişelerle, hırsızlarla ve çokça kitapla, son tahlilde, ateşle birlikte, karanlıklarla savaşmanın tek yolu olmayı sürdüren kitaplarla yolunuzun kesişeceği bir roman bu”. Hırsızlar Sokağı, “günümüz dünyasını kötümser bir bakış açısıyla betimleyen, aynı zamanda da bu kötümserliği tutkulu bir biçimde iyimserliğe çevirmek isteyen yeni bir kuşağın masalıdır” (Chevilley, P. (). Roman’ın boğazlar başlıklı birinci bölümünden hemen önce Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği adlı romanına metinlerarası bir alıntı yerleştirilmiştir. 3 Tilbe, A. (). “Göç/göçer yazını incelemelerinde Çatışma ve Göç Kültürü Modeli” [Bildiri]. Ali Tilbe ve Ark.(Ed.). 3rd Turkish Migration Conference, Charles University Prague, Turkish Migration Conference Selected Proceedings, ( June ). (s. ). London: Transnational Press London; Sirkeci, İ. (December ). “Transnasyonal mobilite ve çatışma”. Migration Letters, 9(4), ; Tilbe, A. (). “Göç Kültürü ve Çatışma Modeli Bağlamında Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm’üne Bir Bakış” Ali Tilbe ve Sonel Bosnalı .(Ed.). Göç Üzerine Yazın ve Kültür İncelemeleri. London: Transnational Press London. (s. 1- 19); Civelek, K. (). “Çatışma ve Göç Kültürü Modeli Bağlamında Bir Roman Okuması: Le Clézio’nun Göçmen Yıldız’ı”. Ali Tilbe ve Sonel Bosnalı (Ed.). Göç Üzerine Yazın ve Kültür İncelemeleri. London: Transnational Press London. (s. ). 8 "Ama gençken insanın bir şeyler görmesi, deneyimlerden geçip fikirler edinmesi, zihnini açması lazım.' "Burada mı!" diye sözünü kestim. "Bilemezsin ki! Ben Mösyö Kurz'la burada karşılaştım." Romanın daha başlangıcında bir Doğu uzmanı olan, Arapça ve Farsça bilen Enard’ın dili ve biçemi okuru etkisi altına almakta, dünyayı saran bağnazlık ve şiddet sarmalına karşı insanlık adına nesnel ve yansız bir aydın eleştirisi vurgusu duyumsanmaktadır. Çok yönlü okumaya açık olan roman, siyasal, artırımsal ya da çeşitli toplumsal nedenlerle özellikle Afrika’dan Avrupa’ya doğru göç etmeye çalışan genç Afrikalıların acıklı durumunu betimlemesi açısından göç kültürü ve çatışma modeli bağlamında çözümlenmeye de varsıl bir içerik sunmaktadır. Anlatı, modelin insani güvensizlik ve çatışma gösterge çizelgesine göre insani güvenlik ve çatışma eksenlerinden kişisel göçü niteleyen mikro düzeye uygun görünmektedir. Ancak çok sayıda kitlesel göçü de odak yapması, makro düzey bir okumayı da olanaklı kılmaktadır. Kuzeybatı Afrika’da Cebelitarık boğazının İspanya tarafına yer alan Tarifa kentinin karşı kıyısındaki Tanca’da bakkal olan babası ile birlikte yaşayan polisiye roman tutkunu 17 yaşındaki Faslı genç Lakhdar, yaklaşık 4 yıl süren göç serüvenine konu olan tekil birinci kişi benöyküsel anlatıda; yersiz yurtsuzluk, Arap Baharı, siyasal İslam, kimlik bunalımı, başkaldırı, yıldırı (fr. Terreur), dinsel, siyasal şiddet ve aşk izlekleri öne çıkmaktadır. Romanda, amcasının kızı Meryem ile babası tarafından uygunsuz bir durumda yakalanmasından sonra evini terk etmek ve Casablanca’ya göç etmek zorunda kalan, yersiz yurtsuz geçen bir yılın sonunda Tanca’ya geri dönerek çocukluk arkadaşı Besim aracılığıyla, bu dönemde Arap ülkelerinden yükselmekte olan köktendinci örgütlerle bağlantılı Kuran Düşüncesini Yayma Cemiyeti’nde kitapçı olarak iş bulan ve bu sırada Arapça öğrencisi İspanyol bir kızla kurduğu arkadaşlık sonrası önce Tunus’a, ardından karşı kıyıdaki Algeciras ve sonra da Barselona’ya göç eden Lakhdar’ın serüveni öykülenir. Metinlerarasılık Anlatıcı-yazar, anlatı boyunca çok sayıda metinlerarası göndermede bulunur. Pek çok İslam akımını etkileyen Mısırlı İslam düşünürü Seyyid Kutub’un () Siyonist Komplo Karşısında İslam adlı yapıtı başta olmak üzere tarihsel, dinsel ve siyasal içerikli yapıtlar okurun ilgisine sunulur. Yazar bu yapıtlar aracılığıyla kurmak istediği olay örgüsüne gerçeklik kazandırmaya çaba harcar. Cinsellik, Kadın Evliyalar, İbn Teymiye'nin yirmi cilt tutan bütün yapıtları (s. 31), Yusuf suresi, “Baba, karşımda on bir yıldızın, güneş ve ayın secdeye geldiğini gördüm” (s. 42), Yedi Uyurlar (s. 70), Büyük İskender (s. 71), bir İspanyol atasözü; “bir salağın tüyü betonarmeden daha dayanıklıdır” (s. 72), Lakhdar ile Judit arasında Arap ve Batı yazını üzerine söyleşimler; “Paul Bowles'u tanıyordu, Tennessee Williams'i ya da William Burroughs'u, uzak gelen isimleriyle bana belli belirsiz bir şeyler hatırlatan ama hiçbirini tanımadı- Tancalı bir figür, onun kim olduğunu biliyordum tek bir satırını bile okuduğumdan emin değildim” (s. 76), polisiye roman yazarlarına gönderme; “bir an bana asılmak ya da elimdeki La Position du tireur couché'yi (Yatan Tetikçinin Pozisyonu) satın almak istediğini sandım, ama hayır, sadece kitabı nereden bulduğumu soruyordu. Bir sürü nedenden dolayı cevap verip vermemekte tereddüt ettim. Beş dakika gevezelik ettik; sevdiğim yazarlardan, Pronzini'den, McBain'den, Manchette'ten, Izzo'dan konuşmak (…) hoşuma gitti” (s. 83), “Necip Mahfuz'un Nil Üzerinde 9 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler Konuşmalar kitabının ilk tümcesi: “Nisandı, toz toprak ve yalanlar ayı” (s. 84), Casanova'nın hatıraları, “L'Histoire de ma vie'nin (Hayatımın Tarihi) her bir cildi devasa boyuttaydı, bitmek bilmiyordu” (), anlatı boyunca Lakhdar, Judit için yazdığı kendi şiirler ile kimi bölümleri Arapça olarak verilen Nizar Kabbani’nin şiirleri, “gözlerin yola çıkacak son gemi, orada bana yer var mı?” (s. ) gibi göndermelerin yanında, özellikle Lakhdar’ın Algeciras limanında alıkonulduğunu anlatan romanın Berzah altbaşlıklı 2. bölümünde çok sayıda metinlerarası gönderme bulunmaktadır. Anlatıcı-yazar, 17 Şubat tarihli Diario de Cadiz gezetesinde yer alan bu habere olduğu gibi İspanyol dilinde yapıştırma uygulayımı ile romanda yer verir: “Un nuevo drama laboral en el sector maritimo recala en el puerto de Algeciras. Un total de marineros, los que componen la tripulacion de los buques Ibn Batouta (…)” (s. ). Anlatıcı ve Odaklayım Benöyküsel bir anlatıcı-kişi tarafından tekil birinci kişi öyküleme uygulayımı ile öykülenen anlatı, 17 yaşında Faslı bir gencin iç bakış açısıyla okura sunulur. “Tanca'da denizi, limanı ve Boğaz'ı seyretmek için günde iki defa beş kilometre yol teperdim, şimdi de çok yürüyorum” (s. 13) diyen anlatı başkişisi “bizler haz almak için yaşayan kafesteki hayvanlarız, karanlıkta yaşıyoruz” (s. 13) tümcesiyle romanın içeriğine ilişkin önsel bilgilendirme yapar okura. Tablo 2 Anlatı Düzeyleri İlişki/Düzey Dışöyküsel Anlatıcı İçöyküsel Anlatıcı Elöyküsel Anlatıcı Besim, Nureddin, Marcelo Cruz Benöyküsel/özöyküsel Anlatıcı Lakhdar, Gemici Sadi, Judit Anlatı boyunca yaşadıklarını artsüremli olarak öyküleyen anlatıcı, kimi zaman da özellikle söyleşim ve serbest dolaylı anlatım uygulayımları aracılığıyla sözü öteki anlatı kişilerine bırakarak bakış açılarını çeşitlendirir. Kişi Ataerkil gelenekçi bir aile yapısı içinde babası, annesi ve Yasin, Sarah ve Nur (s. 68) adlı kardeşleriyle birlikte yaşayan ve adını okurun ancak sayfada öğrenebildiği Lakhdar adında bir yeni yetme roman başkişisi. “Judit gecenin bir yarısı, Lakhdar, dedi. Aslında Lakhdar'm iki anlamı var; 'yeşil', bu tamam, ama bir de 'müreffeh' demek. Yeşil, İslam'ın rengi. Belki de babam onu bunun için seçti. Bu aynı zamanda Sufiler için önem taşıyan bir peygamberin ismi. Hızır Aleyhüsselam, Hıdır, yeşil. Kehf suresinde geçer” (s. ). Anlatının başlangıcından başlayarak, Arap toplumlarındaki toplumsal ve dinsel vurgu öne çıkar. “Büyüdüğüm apartman ne zengindi ne fakir, ailem de öyle, benim peder dininde imanında bir adamdı, hani şu iyi bir adam dediklerinden, çoluğuna çocuğuna kötü davranmayan namuslu bir adam - arada bir mabata bir-iki tekmenin dışında, ama bundan da kimseye bir zarar gelmemiştir. Tek ama iyi bir kitabı, Kuran'ı olan adam: Bu dünyada ne yapması gerektiğini ve ahirette kendisini neyin beklediğini öğrenmek için ihtiyacı olan tek şeydi Kuran, günde beş vakit namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, tek hayali Mekke'ye hacca gitmek, kendisini Hacı diye, Hacı Muhsin diye 10 çağırmalarıydı, bu onun tek emeliydi, çok çalışıp bakkal dükkânını süpermarkete çevirmek umurunda değildi, milyonlarca dirhem kazanmak umurunda değildi, onun Kitabı namazı hac ziyareti vardı ve nokta; annem babama büyük bir saygı gösterir ve evde köle gibi hizmet ederken ona adeta bir evlat gibi itaat ederdi” (s. ). Romanın bir başka kişisi Lakhdar’ın çocukluk arkadaşı Besim’dir. Onun aracılığıyla yeniden Tanca’da iş bulma ve yaşamını sürdürme olanağına kavuşur Lakhdar. Besim ve Lakhdar Tanca’da boğaza karşı, geleceğe ilişkin düşlere dalarken, en büyük ülküleri; yazgılarının kendilerine çizdiği sarmaldan ve olağan yaşam döngüsünden kurtulup, karşı kıyıya Avrupa’ya geçebilmek ve orada insanca yaşayabilmektir. “Besim'in küçücük gözleri ve kocaman yuvarlak bir kafası vardı, her gün babasıyla camiye giderdi. Vaktini gümrükçü ya da polis kılığına girip kaçak olarak karşı tarafa geçmek için inanılmaz planlar yaparak geçirirdi; bir turistin kimlik belgelerini yürüttüğünü hayal ederdi üstünde güzel bir kıyafet, elinde şık bir valizle sanki hiçbir şey yokmuş gibi sakin i sakin sakin gemiye binerdi - ona, İspanya'da beş parasız ne halt edeceksin, diye sorardım. Biraz çalışıp para biriktireceğim, sonra Fransa'ya, daha sonra da Almanya'ya gideceğim, diye cevap verirdi, oradan da Amerika'ya” (s. 16). Görüldüğü gibi, ikincil kişilerden birisi olan Besim’in ileri sapım uygulayımı ile geleceğe ilişkin ulusötesi göç düşleri, gidilecek uzamlarda yaşanması olası ayrımcılık korkusunu da düşündürür. “Hem sonra orada Arapları çok seviyorlarmış, benim amcaoğlu Düsseldorf'ta makinist ve süper memnun. Almanca öğrenmen yeterli, galiba o zaman sana acayip saygı gösteriyorlarmış. Gerekli belgeleri de Fransızlardan çok daha kolay veriyorlarmış” (s. 17). Besim, anlatıda göç denklemini kuran ve çözümler arayan eyleyen konumundadır. Kuran Düşüncesini Yayma Cemiyeti şeyhi Nureddin Fransa’da doğmuş ve büyümüş “hoş, kültürlü, sempatik biriydi. Bana Suudi Arabistan'da teorik, Pakistan'da pratik eğitim aldığını anlattı” diyen Lakhdar, şeyh hakkında da okuru bilgilendirir. Cemiyetin kentte Batılı yaşam biçimini benimseyen insanlara kaşı yıldırı ve nefret eylemlerine girmesi sonucunda Lakhdar da Besim gibi göçü düşünmeye başlar. “Belki yeni Tanca Med Limanı'nda ya da Serbest Bölge'de bir iş bulabilir, daha sonra göç etmeyi başarabilirdim, sonuçta haklı olan Besim'di, buralardan gitmek lazım, gitmek lazım, limanlar yüreğimizi dağlıyor. Yalnızlık kesif bir sis perdesi, kapkalın bir bulut oluyordu; kötülüğün ve korkunun bulutu” (s. 42). Tam da bu sırada İspanya’dan bir haftalığına tatil için Fas’a gelen Judit, Lakhdar için yeni bir serüvenin başlangıcı, bir çeşit yazgı değişimi söz konusu olacaktır. “Barselona'dan geliyorlardı, isimleri Judit ve Elena idi, biri daha esmer, diğeri daha topluydu; ikisi de üniversite öğrencisiydi ve tam da hayal ettiğim gibi bir haftalığına tatil için Fas'a gelmişlerdi” (s. 52). “Barselona'da Arapça eğitimi gören” (s. 54) Judit ile geçen güzel anlar, onda yeni umutların doğmasını sağlar. Ancak kızların Marakeş ziyaretleri sırasında patlayan bomba ve 16 kişinin ölümü Fas’ın da korkunç bir yıldırı bezemine sürüklenmesine ve güvenliksiz ülkelerden birisi olarak görülmesine neden olabilecektir. “İspanyol haber kanalının altyazılarında, Atentado en Marrakesh: al menos 16 Muertos geçiyordu” (s. 82). Bu olaydan sonra 11 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler Judit’ten gelen sağlıklı olduğuna ilişkin elmek Lakhdar’ı çok mutlu eder. Ne de olsa onunla tanıştığından beri tüm düşüncesi onunla doludur. Bu sırada Tanca’da bir Fransız şirketinin Serbest Bölge’deki şubesini yöneten ve kendisi gibi polisiye roman tutkunu olan Jean-François ile tanışır ve ondan aldığı iş teklifi coşku uyandırıcı niteliktedir. Tam da bu sırada cemiyette çıkan yangın, Marakeş’teki saldırıyı cemiyet üyelerinin tasarladığına ilişkin kuşkularını artırır. Kaldı ki Judit, saldırıdan önce Besim’i orada görmüş ve tanımıştır. Bu haber Lakhdar için bir yıkımdır ancak Kerim ve Şeyh Nureddin’in bu kadar acımasız kıyacı olabileceklerine bir türlü inanmak istemez. “Aslında Şeyh'in de Besim'in de Marakeş'le hiçbir ilişkilerinin olmamasını umut ediyordum; ne yazık ki, bizzat tanık olduğum sopalar ve ant içmeler bana pek fazla umut vermiyordu” (s. ). Yoğun bir iş yoğunluğu içinde olan Lakhdar, patlamadan beri Şeyh Nureddin ve Kerimden haber alamamaktadır. Besim, anlatı içinde gerçekte, çapkınlık yapıp içki içerek özgür bir yaşam sürerken, siyasal İslam diye anılan bu düşünün etkisi altında kalarak, sözde “; Allah için, Hıristiyanlardan nefret ettiğim için, İslam için, Seyh Nureddin için, artık ne olursa onun için” (s. ) kıyalar işleyen bağnaz, yobaz ve kıyacı bir kişiliğin simgesine dönüşür. Kaldık ki Marakeş’teki saldırıdan sonra Tanca’da Café Hafa’da , “uzun bir bıçak ya da hançer” (s. ) ile içeri girip bir Faslı genci öldürüp, bir Fransız’ı da yaralayan kişinin çizim resmi de Besim’i andırmaktadır. “Besim'i tanıyordum, onun Batı'ya karşı nefretinin ya da İslam'a olan tutkusunun görece olduğunu, Şeyh Nureddin'le tanışmadan birkaç ay önce, babasıyla camiye gitmenin onu her şeyden fazla sıktığını, hayatında bir kere olsun şafakta kalkıp sabah namazı kılmayı umursamadığını, bir yolunu bulup İspanya ya da Fransa'ya kapağı atmanın hayalini kurduğunu biliyordum” (s. ). Lakhdar, Besim’in tersine çevresini ateş çemberine alan siyasal İslam akımından etkilenmeden, kendi yaşamını sürdürmeye çalışan son derece özgürlükçü bir kişiliktir. Romanda Besim, siyasal İslam’ı temsil ederken, Lakhdar inancını bireysel olarak yaşamayı yeğleyen aydın bir kişiliği simgelemektedir. “Benim bütün istediğim; serbestçe seyahat etmek, para kazanmak, kız arkadaşımla rahat rahat dolaşmak, canım çektiğinde sevişmek, canım çektiğinde namaz kılmak, canım çektiğinde günaha girmek ve canım çektiğinde, Allah'tan başka kimseye hesap vermeden polisiye roman okumak” (s. ). Siyasal İslam’ın kendilerine dayattığı yasakları ve sunulan kısıtlı yaşam biçimini eleştirerek reddeder. Daha özgür bir yaşam bulma umuduyla işini değiştiren Lakhdar, Tanca ile Algeciras arasında Tanca-Med Limanı'nda Comarit-Comanov Şirketi'nin İbn Battuta isimli feribotunda ‘ne iş olsa yapacak adam’ yani miço olarak çalışmaya başlar. Bu uzamsal değişim anlatı başkişisinin yazgısına da etki edecek ve onu Barselona’da kaçak bir göçer durumunda düşürecektir. “Aslında Algeciras Limanı'ndan çıkmak için vizem yoktu; şimdilik Boğaz'da gidiş- dönüş ring seferleri yapacaktım ama sonunda yarın öbür gün gemiden inmeme de izin verirlerdi. (…) Jean-François'nın arkadaşı rezil bir ücret karşılığında beni işe almaya razı olmuştu” (s. ). 12 Gemideki zor çalışma koşullarına karşın yılmayan Lakhdar, şirketin borcundan dolayı Algeciras limanında alı konulmasıyla büyük bir düş kırıklığı yaşar. “Algeciras Limanı'nda denizcilik sektöründe yeni bir dram daha yaşanıyor. Ibn Battuta, Banasa, El Mansur ve Boughaz gemilerine mensup toplam denizci, ciddi ekonomik sorunlar yaşayan Comarit Denizcilik Şirketi tarafından kaderlerine terk edilmiş halde, Akdeniz'in başka limanlarında da ortaya çıkan sosyal bir dramla karşı karşıya” (s. ). Bu sırada kırk yılını gemide geçiren Sadi adlı denizci ile kurduğu sıcak ilişki ona bu koşullara dayanma gücü verir. “Sadi kırk yılını on kadar farklı gemide denizde geçirmişti ve dört yıldan beridir de İbn Battuta'da Boğaz'da mekik dokuyordu. Sadi boşanmış ve ona bir erkek çocuk veren gencecik bir kadınla yeniden evlenmişti, oğluyla gurur duyuyordu” (s. ). Judit’ten haber alamaması da onu çılgına çevirmektedir. “Judit benimle ilgisini tamamen kesmişe benziyordu. Tekrar düşününce, son altı ayda ilişkimiz tavsamıştı; artık birbirimize daha az yazıyor, telefonda daha az konuşuyorduk, şimdi de Algeciras Limanı'na kapatılmış durumdayken ondan neredeyse hiç haber alamıyordum, bu da beni melankolik bir hüzne sürüklüyordu” (s. ). Bu bekleyişe daha fazla dayanamayan Lakhdar, bir başka erkek arkadaş edindiğini düşündüğü Judit’i (s. ) Barselona’ya gidip görmek için biraz da şansın yardımıyla insani nedenlerle aldığı bir aylık vize ile İspanya topraklarına geçmeyi başarır (s. ). Judit’e telefon eder ve onu ziyaret etmek istediğini bildirir. “"Hola, ben Lakhdar," dedim. "Algeciras'dayım." "Lakhdar, qué tal? Kayfa-l hal?" Herşey yolunda," dedim. "Vize aldım, mesajımı görmedin mi?” (s. ). Judit’ten gerekli ilgiyi göremediğini düşünen Lakhdar, hemen Barselona’ya gitmez ve Sadi aracılığıyla yasadışı göç sırasında denizde boğulan ya da değişik nedenlerle ölen göçerlerin ‘Cenaze İşleri’ni yapan Marcelo Cruz’un (s. ) yanında iş bulur. Yaşadığı onca zorluktan sonra “kalacak yer, yemek, çamaşır, üç yüz avro” (s. ) gelir onun sonraki göç serüvenine kaynak sağlayacaktır. Burada cesetlerle geçirdiği süre, Lakhdar için yaşamının en korkunç dönemi olmuştur. Marcelo Cruz’un yaptığı işin ağırlığına dayanamayarak yaşamına son vermesinden sonra, Lakhdar kasadaki avro ile Barselona’nın yolunu tutar. Çok sayıda değişik ulustan insanlar çok az ücret karşılığında bu kentte yaşamaya çalışmaktadır. “Ücretler çok ucuzdu ve orada her milletten, her ülkeden insana rastlayabiliyordunuz: (…) Faslılar, Cezayirliler, Sahralılar, Ekvatorlular Perulular, Gambialılar, Senegalliler, Gineliler ve Çinliler” (s. ) Lakhdar’ın Judit ile ilk karşılaşması çok kötü bir ortamda gerçekleşmiş ve genç adam büyük bir düş kırıklığı yaşamıştır. Romana da adını veren Hırsızlar Sokağı başkişimizin Barselona’da yaşadığı uzamdır. Burada Cruz’un ölümüyle ilgili haber arayan Lakhdar, Diario Sur gazetesinde küçük bir haber bulur. Bundan böyle kıya ve hırsızlıktan aranma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. 13 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler “Cenaze işleri şirketi sahibi Marcelo Cruz, kininle zehirlenerek hayatını kaybetti, cesedi iş yerinde bulundu. Yetkililere, maktulün komşusu ve aynı zamanda birlikte iş yaptığı Algeciras Camii imamı haber verdi. Dramın kesin ayrıntıları henüz bilinmiyor, ancak polis, Marcelo Cruz'un elemanlarından biri tarafından zehirlendiğini ve aynı kişinin Cruz'un paralarını aldıktan sonra kaçtığını düşünüyor” (s. ). Lakhdar’ın Barselona’ya göçü, anlatının başlangıcında yer alan ve olayların patlak vermesi ile bir daha kendilerinden haber alınamayan Besim ve Şeyh Nureddin Barselona’da yeniden ortaya çıkacak ve Lakhdar’ın acıklı göçer yazgısının belirleyicisi olacaklardır. Süre “Tanca'ya bir daha hiç dönmedim” (s. 13) diyen anlatıcı-başkişi başından geçenleri artsüremli ve geri sapım uygulayımıyla öykülemektedir. Babasından yediği dayak sonrasında “on yedi yaşında” (s. 17) evden ayrılarak büyük bir göç serüvenine atılan genç adam, Tanca’dan Casablanca’ya giderek orada üç ay geçirir. “Casablanca'daki karakolda bana bir temiz sopa çeken polislerden başka bir şey bulamadım, bunun üzerine sonunda cesaretimi toplayıp eve dönmeye karar verdim; (…) on sekiz yaşına giriyordum” (s. 20) “Ama on aylık firardan, üç yüz günlük utançtan sonra” (s. 21) evine dönmeye karar verir. “Hatırlıyorum, Besim'i görmeye gitmeden önce yıkanmıştım. Güzel bir bahar sabahıydı” (s. 22) tümceleri geçmiş zamanı imlemekte, yaşanmış bir olayın artsüremli öyküleme ile okura sunumu söz konusudur. “O yıl çok çabuk geçti, Tunus'ta gösteriler başladığında ben bir yıldan fazladır buradaydım” (s. 32) tümcesindeki Tunus’taki Arap Baharı gösterileri 18 Aralık tarihinde başladığına göre anlatıcı başkişi bu sırada yaklaşık 19 yaşındadır. Tablo 3 Süre Süre Öykü/anlatı Düzeyi ile yıllarını kapsar Öyküleme Düzeyi artsüremli ve süredizinsel, gerisapımlı / ilerisapımlı Özöyküsel anlatıcı, Arap Baharı’na ilişkin tarihsel bilgileri gerçeğe uygun olarak vermiştir. “20 Şubat'ta, Fas'ta da ayaklanmalar başlayınca bunlar yerlerinde duramaz oldular” (s. 32). Lakhdar’ın bir gün küçük kardeşi Yasin ile karşılaşması sırasında “onu görmeyeli neredeyse iki yıl olmuştu” (s. 67) sözlerinden öykü süresine ilişkin bilgilendirilir okur. “Burada sadece dört ay daha kalacağımdan habersizdim; çok yakında İspanya'ya gideceğimi bilmiyordum” (s. 85) tümcesinde olduğu gibi ileri sapım uygulayımı ile geleceğine ilişkin bilgiler verilir. Lakhdar, Fransız şirketinde işe başladığında, “on beş gün sonra yirmi yaşına giriyordum” (s. 90), “daha sonra kasıma kadar olan haftalar, aylar ve Comarit Denizcilik Şirketi'ne bağlı feribotlardaki ilk günlerim o kadar çabuk geçti ki, hatıraları da o ölçüde kısa ve hızlı oldu (s. ) diyerek süremsel bilgiler vermeyi sürdürür. Çalıştığı işyerinde I. Dünya Savaşı sırasında şehit düşen Magripli askerlerin kayıtlarını genelağ üzerine aktarma işlemi sırasında uydu öykülerle öykü süresinin 14 sınırları geçmişe doğru uzar. Aynı zamanda İbni Battuta’ya ilişkin bilgi ve yan öyküler de öykü süresini çok daha eski tarihsel dönemlere taşır. 20 yaşındaki Lakhdar’ın Tunus’taki kısa yolculuğundan sonraki yönü, 21 Eylül günü gemiyle geçtiği, karşı yakadaki İspanya’nın (s. ) Algeciras limanıdır. yılı Şubat (s. ) ayına kadar limanda bekler ve sonra İspanya’ya geçmeye karar verir. “Barselona'ya 3 Mart'ta geldim - Tanca'dan ayrılalı dört aydan fazla olmuştu” (s. ). Bütün bu süremsel göstergeler öykü süresinin yılında sona erdiğini sezdirir okura. Uzam İlk anlatı Kuzeybatı Afrika’daki Cebelitarık boğazının kıyısındaki Tanca’da başlar. Kentin karşı kıyısındaki İspanya tarafında ile Tarifa ile Algeciras kentleri bulunmaktadır. İki ülke arasındaki feribot seferleri ile karşıdan geceleri parıldayan ışıklar Afrika anakarasını Avrupa anakarasına bağlayan imgeler olarak kullanılır. Akdeniz’in ve Cebelitarık boğazının baş döndürücü güzelliği anlatı kişilerinde esenlik uyandırır. Akdeniz huzur ve mutluluk denizidir. Anlatıcı başkişinin evden uzaklaştıktan sonraki uzamı yaklaşık 10 ay yersiz yurtsuz sefil bir yaşam sürmek zorunda kaldığı Casablanca kentidir. Daha sonra döndüğü Tanca onun yaşamaktan zevk aldığı bir uzamdır. Tablo 4 Gerçek Uzam Tanca > esenlikli – sıcak – huzurlu – Polisiye roman Casablanca > esenliksiz – soğuk –huzursuz – romansız anlar Casablanca’dan dönüşünde; “insana dair her şeye karşı sinsi bir nefret ve gitgide artan bir güvensizlik” (s. 22) duymaya başlar. Ailesinden uzak oluşu ve kendisine yeni bir yaşam kurması, onu bu güvensizlik duygusundan bir süreliğine de olsa kurtarır. “Tanca'nın avantajı, yaşadığımız banliyölerden uzakta kendimizi özgür hissedebileceğimiz kadar büyük bir şehir olmasıydı” (s. 30) diyen anlatıcı başkişi özgürlük olgusuna vurgu yapmaktadır. Anlatıda uzam, Arap Baharı eylemlerinin başlaması ile Arap ülkelerine doğru genişler. Tanca karanlık bir çıkmaz sokaktı, denizin tıkadığı bir koridor; Cebelitarık Boğazı bir yarık, hayallerimizin önünü kapayan bir uçurum; Kuzey ise bir seraptı. Bir kez daha kaybolduğumu gördüm, ayaklarımın altındaki ve arkamdaki tek sağlam toprak; bir yanda Ümit Burnuna kadar uzanan uçsuz bucaksız Afrika ve doğuya doğru ise, alevler içindeki o ülkeler, Cezayir, Tunus, Suriye 'ydi” (s. 41). 15 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler Tablo 5 Düşlenen Uzam Göçten önceki uzam Düşlenen Ulusötesi uzam Fas-Tanca Tunus, Libya, Mısır, Filistin, Suriye, İspanya Güvenliksiz / basit / esenlikli Arap Baharı/uzak/acı alev/esenliksiz “Judit temmuz ayı boyunca Tunus'ta Habib Burgiba Enstitüsü'nde Arapça stajı yapacağını söyleyip buluşmayı teklif edince kendi kendime, bu tıpkı Tanca'dan yola çıkıp Doğuya giderken Tunus'ta mola veren İbn Battuta'nınki gibi bir ilk seyahat olacak, demiştim. Öte yan- dan hâlâ devam eden devrimin nasıl bir şey olduğunu kendi gözlerimle görmeyi de çok istiyordum; isyan çağındaymışım gibi geliyordu ve gerçekte kendimi herhangi birindense yirmi yaşlarındaki Tunuslu bir gence çok daha yakın hissediyordum -Tunus'un biraz Tanca'ya benzediğini, orada kendimi yabancı hissetmeyeceğimi, Tunusluların da Mağribi, Arap ve Müslüman olduklarını, üstelik bu gençliğin, kardeşlerim, kuzenlerim sayılan bu gençliğin diktatörden kurtulmayı başardığını düşünüyordum- bütün bunları yakından görecek olmak beni sevindiriyordu” (s. )Genç Lakhdar, mutlu olacağını düşündüğü esenlikli yeni bir deneyime yelken açacaktır. Bir sonraki yolculuğu, ulusötesi uzam ışıklar ülkesi İspanya’nın Algeciras limanıdır. Ancak oraya gemide çalışan miço olarak gitmektedir ve İspanya’ya giriş izni yoktur. Anlatıcı başkişinin limanda bulunduğu sırada çok sayıda uydu anlatı romanda yer alır. Bu oluntular daha çok kırk yılını gemide geçiren (s. ) Sadi adlı yaşlı gemicinin ulusötesi limanlara ve ülkelere yaptığı yolculuk öyküleridir. “Süveyş Kanalı ya da Atlas Okyanusu üzerinden çok uzaklardan, bazıları ise Marsilya'dan, Le Havre'dan ya da Kuzey Avrupa'dan geliyordu” (s. ) Anvers, Rotterdam ve Hamburg, (s. ), “Pire-Beyrut-Larnaka-İskenderiye-Tunus-Cenova- Barselona hattı” (s. ) gibi çok sayıda düşsel uzam Lakhdar’da eğsinim uyandırmaktadır. Limanda sıkışıp kalan Lakhdar kendisini çok duyumsamakta ve can sıkıntısından patlamaktadır. “Bir ayın sonunda moraller bozuk, soğuktan ve can sıkıntısından ölürken, bizim ekonomik kazazedeliğimizle ilgilenen yoktu” () diyen Lakhdar’ı en mutsuz eden şey ise, “internetin olmayışıydı” (s. ). Yaşadığı olumsuzluklar ve ceset toplama şirketinde geçen esenliksiz aylardan sonra, Lakhdar kendisini romana da adını veren Barselona’nın hırsızlar sokağında bulur. “Oturduğum sokak mahallenin en berbat, başka bir bakış açısıyla da en pitoresk sokaklarından biriydi; o neşeli Carrer Robadors, Hırsızlar Sokağı ismine çok yakışıyordu, bölge, belediyesinin baş belasıydı - orospuların, uyuşturucu bağımlılarının, ayyaşların, günlerini sidik, ucuz bira, güveç ve samsa böreği kokan bu daracık kale içinde geçiren her cinsten kayıp tipin sokağı. Burası bizim sarayımızdı, kalemizdi” (s. ) Kuşkusuz bu sokakta geçirdiği sürede çok değişik deneyimler yaşayan Lakhdar, çocukluk arkadaşı Besim’in canına da yine bu uzamda kıyacaktır. Doğal olarak göçerler için mutlu, esenlikli ve güvenli bir uzam yoktur. 16 Mikro, Mezo, Makro Düzeylerin Belirlenmesi Göç Olgusu  Göreli Güvensizlik Uzamı; Çatışma ve Göç Devinimi Anlatı çok güncel konular üzerine kurgulanmış ve günümüz Fas toplumunda Avrupa’ya göç etme düşleri kuran yeni yetme iki Faslının serüvenleri üzerine kurgulanmıştır. Özellikle romanın hemen girişinde yer alan köpek eğretilemesi, günümüz Fas toplumun içinde bulunduğu durumu göz önüne sermektedir. “insanlar köpekler gibi, sefillik içinde birbirlerine sürtünüyor, içinde debelendikleri pisliğin dışına çıkamıyorlar, bütün gün tozun toprağın üstünde yayılıyor, önlerine atılacak bir kıymık et ya da kuru bir kemik için her şeyi yapmaya hazır bir halde tüylerini ve oralarını buralarını yalayıp duruyorlar, ben de onlar gibiyim, bir insanoğlu- yum, yani içgüdülerinin esiri rezil bir pisliğim, bir köpeğim, korkunca ısıran ve sevilmek isteyen bir köpek (…) Bizler haz almak için yaşayan kafesteki hayvanlarız, karanlıkta yaşıyoruz” (s. 13). Anlatı başkişisinin özöykülemesi Tanca toplumsal yapısına ilişkin betimlemelerle sürmektedir. Özellikle Batılı erkeklerin tensel ve kösnül zevkleri için bu kentin sürekli ziyaretçileri olması romanda sorunsallaştırılan izleklerden birisidir. Erkekler yazları denize bakan bir yazlık kiralayıp Café Hafa’da çay ile haşhaş ve kurutulmuş hint keneviri yapraklarından üretilen kif adı verilen tütün içmekte, “mutlaka şart olmasa da tercihen yerli erkeklerle sevişmenin” (s. 14) düşünü kurmaktadırlar. Yine anlatı başkişisinin söylemine göre; “Tanca'yı bir cinsellik, bir arzu, bizlere asla tanınmayan ama sefaletin kesesine girecek trink para karşılığında turiste sunulan bir müsait olma haliyle özdeşleştirmişlerdir” (s. 14). Görüldüğü gibi oldukça yoksul bir halkın yaşadığı bu coğrafyada sefalet ve parasızlık kol gezmekte, her çeşit kötüye kullanmaya açık bir toplumsal yaşam sürülmektedir. Lakhdar, oldukça dindar olan orta direk ataerkil bir ailede yetişmiş ancak bu yapının kurallarını tam olarak benimsemekte büyük zorluklar çekmiştir. Fırsat buldukça özellikle “yazın şort ve mini etek giydiklerinde yabancı kadınları röntgenlemek Hem zaten yazları kızların peşine takılmak, plaja gitmek ve birisi bir tutam kif verdiğinde joint içmek” (s. 15) aile yapısına bütünüyle ters bir durumdur. Böyle bir yapının içinde yetişen anlatı başkişini evden ayrılmaya iten temel neden de istencini engelleyemediği için amcasının kızıyla cinsel ilişkiye girerken babası tarafından yakalanması ve dayak yiyerek evden atılmasıdır. Bu durumda kutsala dokunmak ve töreyi çiğnemek göç etmenin temel nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. Doğal olarak roman, mikro düzeyde kişisel göç üzerine kurgulanmış, ailesiyle çatışmaya girerek kendisini tinsel ve parasal açıdan güvende hissetmeyen ve daha güvenli olabileceğini düşündüğü bir uzam arayan yeni yetmenin göç devinimini öykülemektedir. “Bu kadar gururlu olmasaydım, yapmam gereken şey buydu, küçük düşürülmekten ve yara bere içinde kalmaktan kurtulurdum, belki de babam gibi bakkallık yapar, belki Meryem'le evlenir, belki de şu saatte Tanca'da şık bir sahil restoranında oturmuş akşam yemeği yemekte ya da sürüsüne bereket aç köpek yavrusundan farksız ciyaklayan veletlerimi pataklamakta olurdum” (s. 19). Olaylar gerçekte, Lakhdar’ın çalışmakta olduğu cemiyet üyelerinin, Arap Baharı’nı o ‘çok beklenen yeşil dalganın kabarışı’ olarak görmesi sonucunda eylemlere girişmesi, kurulu toplumsal düzeni sarsmaya başlar. 17 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler Ailesinden koparak uzaklaşmak zorunda kalan Lakhdar, bu olaylardan sonra göç etmenin en kolay yolunun bir İspanyol kızla evlenerek yurtdışına gitmek olduğunu düşünmeye başlar. “(…) hayal edilen kızlar, size abayı yakmaya görsünler, tek bir imzayla sizi o ışıltılı Boğaz'dan geçirtebilecek, rahat bir edayla aileleriyle tanıştırıp işte erkek arkadaşım, diyecek zengin kızlar, baba haklı olarak sizin bir moro1 olduğunuzu söyleyecek ama kızım, karar verecek olan sensin, dercesine başını sallayacak ve sonunda siyah jambonlar ülkesi ve Avrupa'nın kapısı İspanya'da mutlu mesut yaşanacak” (s. 52). Anlatıcı başkişi, anlatı boyunca kimi geçmiş göç oluntularını öykü arasına sokarak, göç olgusunu sorunsallaştırır ve okuru yersiz yurtsuzluk kavramının üzerine düşündürmek ister. “İbn Battuta, 'te Doğuya gitmek üzere Tanca'dan ayrılıp uzun yolculuğuna başlarken, günün birinde Fas'a geri dönmeyi umuyor muydu, yoksa sürgünlüğünün sona ermeyeceğine mi inanıyordu, merak ediyorum. Uzun yıllar Hindistan'da ve Maldivler'de bir Sultan'ın izmetinde kalır, (…)i- Sonunda Fas'a geri döndü, son günlerini küçük bir Mevlevi tekkesinde geçirdiğini hayal ediyorum (…)” (s. ). Lakhdar’ın amcası daha önceden İspanya’nın Almeira eyaletine göç etmiştir, ancak işsizlik korkusu onun yanına gitme düşüncesini öteler. Yaşanan yangın ve patlama olayından sonra tutuklanmak korkusuyla daha kesin bir biçimde göç etmeyi düşünür. “Kendi kendime, gemiyle kaçak olarak İspanya'ya gidecek kadar param olacak mı, diye sordum. (…) İspanya’da ne halt edecektim? (…) Hem sonra orada kriz vardı. İş yoktu. Her şey bir yana, belgelerim yoktu. Gözü kapalı maceraya atılmak? Paris’in daha hoşgörülü olacağını umuyordum. Paris ve Marsilya, kitaplardaki ve polisiye romanlardaki iki şehir Gözümde onları argo konuşan kavgacı Cezayirlilerin, aksi suratlı İtalyan oğullarının ve dolandırıcıların yaşadığı birbirine çok benzeyen iki şehir olarak canlandırıyordum” (s. ). Yorucu çalışma sürelerinden sonra Judit ile de sürekli çevrimiçi iletişimde olan Lakhdar gitme düşüncesini iyice özümsemiştir. “Kendimi yalnız hissetmiyordum, sadece artık şehre; Tanca'ya ait olmadığım, Tanca’nın beni terk ettiği, ittiği hissine kapılıyordum. Tanca harekete hazırdı. Judit bana umut veriyordu. İçimdeki önsezi bana Fas'tan ayrılacağımı, başka biri olacağımı, felaketin ve geçmiş sefaletin bir kısmını arkamda bırakacağımı, bombalan, hançerleri, ölülerimi unutacağımı; düşman tarafından öldürülen akerleri sonsuza kadar kopyalamakla geçen saatleri unutacağımı ve sonunda nefret, yoksulluk ve korkunun pençesinde olmayan bir ülkeye ayak basacağımı söylüyordu” (s. ). Lakhdar, ilk ulusötesi yolculuğunu Judit’in çağrısı üzerine işinden bir haftalık izin alarak Tunus’a yapacaktır. “Üstelik, Tunus'a giderken, Magrip kardeşliğinin şanından, vizeye de ihtiyacım yoktu, sadece pasaport ve 15 Temmuz Cuma günü akşamüzeri, birikimimde hatırı sayılır bir delik açtıktan sonra hayatımda ilk defa uçağa biniyordum” (s. ) Bu kısa göç deneyimi, yenilerinin de öncülü olacaktır. Bir sonraki ulusötesi göçünü Algeciras’a gemiyle yapmaktadır. Lakhdar, Tanca ile Algeciras limanları arasında yaptığı iş yolculukları sırasında mağripten Avrupa’ya göçlerle ilgili ilginç bilgiler sunar okura. 18 Kimi durumlarda da bir göç kültüründen söz etmek olasıdır. Her ne kadar Lakhdar için bir göç kültüründen söz edemesek de Avrupa’da yaşayan milyonlarca Magripli için bu kavram geçerlidir denilebilir. “Aylardan eylüldü, Kuzey'e göç henüz sona ermemişti, gemi İspanya'ya, Fransa'ya, Alman- evlerine dönen Faslılarla doluydu. Tıka basa dolu bagajlar, römorklar, çoğu zaman konvoy halindeki üç arabaya maaile (dede-nine-büyükanne-baba-anne-oğul- kız ve hatta bazen amca-dayı-hala-teyze ve kuzenler) doluşmuş insanlar, geri dönme arzulan yaşlarıyla ters orantılı olarak yüzlerine yansıyordu: Gençler ne kadar sabırsızsa, yetişkinler o kadar iç çekiyordu” (s. ). Afrika’dan Avrupa’ya yasadışı göç dalgasını ayrıntılı bir biçimde veren anlatıcı, okurda göçe ilişkin derin izler bırakacak bilgiler sunar. “Boğaz'da ya da Atlantik kıyılarında, Fas ile Kanarya adaları arasında boğulanların hikâyeleri -takımadaların kontrolü daha zor olduğu için Afrikalılar Kanarya adalarını tercih ediyorlardı. İşsiz güçsüz sokaklarda sürten bütün bu zenciler ve Kuzey Afrikalılar turizm için hiç de hoş kaçmadığından, Kanarya adaları hükümeti, gidip başka bir yerde belalarını bulmaları için kendi cebinden uçakla kıtaya postalıyordu, Sahraaltı insanları, Moritanyalılar, Nijeryalılar ya da Ugandalılar kendilerini Madrid'de ya da Barselona'da, Avrupa'nın en yüksek işsizlik oranına sahip ülkesinde şanslarını denemeye çalışırken buluyorlardı -kızlar piyasaya düşüyor, erkeklerin hayatı ise köylerdeki, Aragon ya da La Mancha'daki yasadışı kamplarda son buluyordu, iki arasına sığınıp çöplerin, yıkık dökük teneke evlerin, ayazın ortasında köy hayatı yaşamaya çalışıyorlar ve bir çiftçinin gelip kendilerine kuru ekmek ve çorbaları için patates kabuğu karşılığında ağır bir iş vermesini bekler- muazzam deri hastalıklarına abselere, parazitlere yakalanıyorlardı; derileri soğuktan çatlıyordu, kışın tarlaları kolluyor, yazın kiraz ve şeftali topluyorlardı” (s. ). Geçiş sırasında yaşama tutunmayı başaramayan göçerlerin cesetleri toplanarak, kimlik bilgisine ulaşılanlar ülkesine gönderiliyor, ya da “devlet hesabına ücra mezarlıklardan birinde anonim bir çukura gömülüyordu” (s. ). Lakhdar’ın göçünün son durağı Judit için geldiği Barselona olacaktır. Barselona okura çok ekinli bir uzam olarak betimlenir. Hintli, Çinli, Afrikalı, Pakistanlı, Ekvatorlu, Perulu ve daha başka dünyanın çok değişik yerlerinden gelmiş göçerlerle dolu bir kenttir. Çok ucuza, yoksulluk ve kıtlık içinde daracık ve bakımsız sokaklardaki evlerde sıra dışı biçimde yaşama tutunmaya çalışmaktadırlar. Lakhdar’ın ev arkadaşı Münir de Tunuslu bir göçerdir. Daha önce Paris’te kalmış ve oradaki göçmenlerin durumu da öteki ülkelerdekinden ayrık değildir. “Münir, Paris'te birkaç ay kalmıştı, Paris dediysek daha çok banliyöde, bir kanalın yanındaki boş bir tarlada saklanmış, soğuktan kıkırdayıp açlıktan ölecek Kale gelmişti. O rezil Fransızlar bana bir sandviç bile vermediler, anladın mı? Bir sandviç Ah gözünü sevdiğim demokrasi! İş bulmak imkânsız, bütün gün Stalingrad'da, Belleville'de, Republique Meydanı'nda dolaşıp duruyordum, hayatta kalmak için ne iş olsa kabule hazırdım. Hiçbir şey, yapacak hiçbir şey yok, orada sana kimse yardım etmiyor, hele bir de Arapsan, zaten ortalığın Araptan geçilmediğini düşünüyorlar, fazladan tek bir Arap'a bile tahammülleri yok” (s. ). Yazarın bir Fransız olarak, kendi ülkesi ilgili gerçekçi yorumları da gerçekten ilgi çekici ve eleştireldir. Yıllarca Fransızlar tarafından sömürülen bu halkların, günümüzde bu denli olumsuz ve önyargılı bir tutumla değerlendirilmeleri, tarihsel bilgiye iye okur 19 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler açısından düş kırıklığı yaratmayacaktır. Öyle ki dışlanma ve yoksanma olguları, göçerin genel yazgısı gibidir. Açıklama Aşaması ˃ Aşkın Çözümleme Bu aşamada, romanda ele alınan ve sorunsallaştırılan göç olgusu, metni aşan ve çevreleyen dışsal bağıntılarıyla incelenecektir. Dönemsel Göç Devinimleri ve Toplumsal Yapı Son yıllarda dünyanın değişik uzamlarından Avrupa'ya ayak basan düzensiz ya da düzenli göçerlerin sayısında ciddi artış yaşanmaktadır. Pek çok yaşamsal tehlikeyi göze alarak yola çıkanların bir bölümü, okyanus sularında yaşamını yitirirken, bir bölümü de şiddet, cinsel saldırı, kıyım, ayrımcılık gibi çeşitli insanlık dışı tutumlara uğramaktadırlar. Imani Ghana “Afrika Göçü: Afrikalılar niçin ülkelerini terk ediyorlar?” başlıklı yazısında; Afrika’daki yaşamsal tehditlerden kurtulmak isteyen binlerce genç Afrikalının; “ilerlemek de geri dönmek de ölmek demek, öyleyse ilerlemek ve ölmek daha iyidir”4 düşüncesiyle ölümü göze alarak göç ettiklerini anlatmaktadır. Hilal Ünlü yılında Afrika’dan Avrupa’ya göç üzerine Evrensel gazetesinde yayımladığı “ense kökünde sızlayan yaradır göçmenlik” başlıklı yazısında göç olgusunu irdeler. Ona göre göçer olmak; “bir bavul dolusu hayal ile vatandan ayrılmak, hayallerinizin budandığı yerde gerçekle yüz yüze kalmak, kağıtsız olduğunuz için sınır dışı edilme korkusuyla sokaklarda ürkerek dolaşmak, yuvanıza döneceğiniz günün hayalini kurmak, insan olarak haklarınızın hiçe sayılması.. işkence, şiddet, hatta ölüm, sevdiklerinden uzak çaresizlik içinde göz yaşı dökmek demek… Göçmen olmak, “yabancı” diye isimlendirilip itilip kakılmak” 5 anlamına gelmektedir. Romana konu olan İspanya; Latin Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika ülkelerinden göç alan bir ülke konumundadır. İspanya, ekinsel yakınlığa bağlı olarak Latin Amerika ülkelerinden büyük ölçüde göç almasının yanında, aynı ölçüde Afrika’dan gelen göç dalgalarıyla karşı karşıya kalmakta ve öteki Avrupa ülkelerine geçiş yolu olarak kullanılmaktadır. Özellikle Kuzey Afrika’da Fas sınırları içinde yer alan 12 kilometre uzunluğunda ve 6 metre yüksekliğinde üzerleri dikenli tel ve kesicilerle korunan duvarlarla çevrili Melilla adlı özerk bölgesi, göç baskısını en çok duyumsayan İspanya topraklarıdır. Ocak-Nisan tarihlerini kapsayan rotalara göre Avrupa'ya ulaşan göçer sayısı aşağıdaki gibidir:  “Afrika'dan Orta Akdeniz yoluyla İtalya'ya:  Doğu Akdeniz üzerinden Yunanistan ve Bulgaristan'a:  Batı Balkanlar'dan Orta Avrupa'ya:  Afrika'dan Batı Akdeniz yoluyla İspanya'ya:   Arnavutluk'tan Yunanistan'a: Doğu Avrupa'dan Orta ve Kuzey Avrupa'ya: ”6 Avrupa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ve maddeleri gereğince; “Madde 13 1. Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır. 2. Herkes, kendi ülkesi de dâhil olmak üzere, herhangi bir ülkeden 4 funduszeue.info 5funduszeue.info yaradirgocmenlik#funduszeue.infoite 6 funduszeue.info 20 ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir. Madde 14 1. Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.”7 Avrupa ülkelerinin güncel genel göç siyasalarına yakından bakıldığında, her ne kadar belirli uyum yasaları çerçevesinde, kimi göçerler sınırlı haklardan yararlandırılsa da, bu bildirgenin göçerleri koruyan ilkelerinin, Avrupa yasaları tarafından büyük ölçüde görmezden gelindiği anlaşılmaktadır. Temel Örge ve İzlekler Yersiz yurtsuzluk Göçerliği konu edinen romanların en önemli izleklerinden birisidir yersiz yurtsuzluk olgusu. Özellikle Lakhdar’ın evden uzaklaşması ile Casablanca’da geçirdiği yaklaşık 1 yıllık evsiz yaşamı, kendisini çok kötü duyumsamasına ve vicdan azabı çekmesine neden olur. “Ama on aylık firardan, üç yüz günlük utançtan sonra artık halim kalmamıştı. Belki de bedelini ödemiştim” (s. 20). Benzer durumu, 2 yıldır çalışmakta olduğu işyerinin yanmasıyla birlikte bir kez daha yaşar Lakhdar. “Yola çıkmaya hazırdım. İki yıla yakın bir zamandan beri ailem, iki günden beri arkadaşlarım, iki saattir de valizlerim yoktu. Bilinçdışı diye bir şey yok; (…) Hayat insanı köksüzleştiren bir makine; daha çocukluğumuzdan başlayarak bizi soyuyor, bizi sonsuza kadar başka biri yapan bir ilişkiler, sesler, mesajlar banyosuna daldırarak yeniden şekillendiriyor, bizler hareket halindeyiz; enstantane bir fotoğraf ancak boş bir portreden ibarettir, üzerimize yansıtılan, bizi imal eden, benim Faslı, Magripli, Arap, göçmen olarak ya da ismimle çağrılmamı sağlayan biricik isimler” (s. ). Lakhdar yalnızlığını; “aile yok, arkadaş yok, Tanca da, akıntıya kapılmış giden şehirde yapayalnız biri” (s. ) tümcesiyle dışa vurur. Bu yalnızlık onu Tunus’tan sonra Algeciras’a sürükleyecektir. Judit için bir gemide çalışmaya başlayan Lakhdar, geminin borcundan dolayı Algeciras limanında alıkonulmasından sonra, uzun süren bekleyişten sonra İspanya topraklarına ayak basacaktır. Ancak hala gezgin bir konumdadır ve bir iyelik sorunu yaşamaktadır. “Günler geçtikçe, ben de daha sıklıkla, ben de Barselona'ya giderim, demeye başlamıştım, bir yolunu bulup limandan çıkarım, gittiği yere kadar Ama aradan birkaç saat geçtikten sonra, ne yapalım ben de a döner Mösyö Bourrelier'ye giderim, diyordum” (s. ). Lakhdar’ın yalnızlığı ve yersiz yurtsuzluğunun son durağı Barselonda’dır. Ancak burada da yalnızlık sarmalından kurtulamayacaktır. “Her şey bana uzak görünüyordu. Her zamankinden daha yakınımda olan Judit bana uzak görünüyordu. Tanca uzaktı. Meryem uzaktı, Besim uzaktı; Jean-François Bourrelier'nin askerleri uzaktı; Casanova uzaktı; Calle Robadors'da kendime saklanacak yeni bir hapishane bulmuştum; dört duvar arasından bir türlü çıkamıyordum. Hayat uzaktı” (s. ). 7 funduszeue.info 21 Göç Konferansı - Seçilmiş Bildiriler Roman başkişisi Lakhdar, ister siyah isterse açık tenli olsun çok sayıda Afrikalı gencin yaşadığı yersiz yurtsuz kalma duygusunu en acıklı biçimde yaşamıştır. Arap Baharı: Başkaldırı ve Yıldırı Eylemleri Romanda öykünün gelişimini etkileyen en önemli olgulardan birisi olarak tarihsel gerçekliklere uygun olarak okura sunulan bir durum söz konusudur. Tunus’ta başlayan gösteriler, yaklaşık 1 yıl sonra başta Fas olmak üzere “Körfez'den Okyanus'a kadar her gerçek İslam ülkesi (s. 33), bu dalgayı beklenen yeşil dalganın yükselişi olarak değerlendirmekte ve bir İslam Devleti kurma düşü görmektedir. Şeyh Nureddin bu dalganın gelişimini şöyle açıklamaktadır: “plan, serbest ve demokratik seçimlerle mümkün olduğu kadar çok oy kazanıp iktidarı ele geçirmek ve daha sonra içeriden yasamanın, dışarıdan sokağın birleşen güçleriyle kurumları ve yasaları İslam'a uygun hale getirmekti” (s. 33). Lakhdar, bu gelişmelerden hoşnut olmamakta ve olabildiğince dışında kalmaya çaba göstermektedir. Besim, “Allah, Ulus ve Özgürlük adına” (s. 33), Birleşmiş Milletler Meydanı’da eylemlere katılmakta ve polisten cop, dayak yemektedir. Mısır’ın başkenti Kahire’nin Tahrir Meydanı’ndaki ayaklanmalar da Şeyh Nureddin’e esin vermekte, “Mısır'ın ileri bir toplum olduğunu, Müslüman Kardeşlerin malı götüreceğini” (s. 33) söyleyerek taraftarlarını artırmaya çalışmaktadır. “Müslüman Kardeşlerin yapılacak özgür bir seçimi kazanıp hükümeti kuracaklarından emindi (s. 34). Tanca’da Cemiyet üyeleri onar kişilik çeteler kurarak kent sokaklarında “kâfirlik, günah ve pornografiyle mücadele” (s. 36) ereğiyle yıldırı eylemlerine girmekte, en önde Besim yürütmektedir. İstekli olmasa da Lakhdar da bu eyleme ortak olmak durumunda kalmaktadır. Anlatı başkişisinin aktardığı Şeyh Nureddin’in kitapçıyla konuşması ve sonrasında yapılan korkunç saldırı, eylemin korkunç yüzünü göstermiş, Lakhdar için bir yol ayrımı söz konusu olmuştur: “mahallenin yüz karasısın, mahallemiz temiz bir mahalledir, Allah'a ve mahallemize saygılı ol, kâfir, biz kâfirlerin cezası, zındıkların baş belasıyız, hemen mahallemizden defol git, Allah'a saygılı ol, kadın ve çocuklarımıza saygı göster, kitapçı hortlak görmüş gibi bakıyordu” (s. 36). Bu çeşit saldırı eylemleri, toplumu yıldırarak, istenen düzeni kurmayı ereklemektedir. Ancak bu eylem Lakhdar’ın içinde nefret duygusu uyandırmaktan başka bir sonuç doğurmaz. “Cemiyet'e gelince kazma sapını halının üstüne atıp odama kapandım. Nefretten titriyordum, Şeyh Nureddin'le Besim'i lime lime doğrayabilirdim. Kendimi de. Kendimi de parça parça edecektim (s. 37). Bu süreçte uzgöreçte ayaklanma haberlerini izlemektedir: Televizyonda Mısır'daki Tunus'taki, Yemen'deki gösterileri, Libya'daki ayaklanmayı gösteriyorlardı. Kazanılmış bir şey olmadığını düşündüm. Arap Baharı'ymış, kıçımın kenarı, bu iş Allah'la otoriter bir rejim arasında kıstırılmış olarak bitecek (s. 40) Besim’in çocukluk kahramanı olan Usame Bin Ladin 2 Mayıs İşçi Bayramı’nın ertesi günü Amerikan komandoları tarafından öldürülür ve cesedi okyanusa atılır (s. ). Romandaki yıldırı eylemlerinin kimisi de genelağ üzerinden elmek ile paylaşılan iletilerle gerçekleştirilir. Lakhdar; “Bir gün Zafer suresi: Allah'ın zaferi ve Fetih vakti geldiğinde, vs.; başka bir gün Ganimet suresi: Ve Rabbin Meleklere dedi ki: "Ben sizinle 22 Üzerine Yazın ve Kültür İncelemeleri. London: Transnational Press London. (s. ). Enard. M. () Hırsızlar Sokağı (rue des Voleurs). Çev: Aysel Bora. İstanbul: Can yayınları. Genette, G. (). Figure 3. Paris: Seuil. funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info quittent-ils-leur-pays funduszeue.info yaradirgocmenlik#funduszeue.infoite Sirkeci, İ. (December ). “Transnasyonal mobilite ve çatışma”. Migration Letters, 9(4), Sirkeci, İ. ve Cohen, H-J. (July ) “Not Migrants and Immigration, but Mobility and Movement”. funduszeue.info immigration-but-mobility-and-movement/ (). Tilbe, A. (). “Göç/göçer yazını incelemelerinde Çatışma ve Göç Kültürü Modeli” [Bildiri]. Ali Tilbe ve Ark.(Ed.). 3rd Turkish Migration Conference, Charles University Prague, Turkish Migration Conference Selected Proceedings, ( June ). (s. ). London: Transnational Press London. Tilbe, A. (). “Göç Kültürü ve Çatışma Modeli Bağlamında Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm’üne Bir Bakış” Ali Tilbe ve Sonel Bosnalı .(Ed.). Göç Üzerine Yazın ve Kültür İncelemeleri. London: Transnational Press London; (s. ). 25

Эпизоды

  • Öfkeli olma, yumuşak ol! – Mektubat, MektupBu mektûb, şeyh Zekeriyyânın oğlu Abdülkâdire yazılmışdır. İnsanlara karşı sert olmağı değil, yumuşak davranmağı, çeşidli hadîs-i şerîfler göstererek bildirmekdedir: “Allahü teâlâ hepimizi tâm orta yolda bulundursun! Va’z etmekde, nasîhat etmekde ve Allahın kullarına müslimânlığı öğretmekde gözetilmesi lâzım gelen şeyleri bildiren birkaç hadîs-i şerîf yazıyorum. Hak teâlâ, bunlara uygun davranmamızı nasîb eylesin! Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Allahü teâlâ refîkdir. Yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere vermediği şeyleri ve başka hiçbir şeye vermediğini, yumuşak davranana ihsân eder). Bu hadîs, İmâm-ı Müslimin “rahmetullahi aleyh” (Sahîh)inde vardır. Yine (Müslim)de bildiriliyor ki, Âişeye “radıyallahü anhâ”, (Yumuşak davran! Sertlikden ve çirkin şeyden sakın! Yumuşaklık insanı süsler. Çirkinliğini giderir) buyurdu.[(Müslim)deki] hadîs-i şerîfde, (Yumuşak davranmayan, hayr yapmamış olur) buyuruldu.[(Buhârî)deki] hadîs-i şerîfde, (İçinizde en sevdiğim kimse, huyu en güzel olanınızdır) buyuruldu.[İmâm-ı Ahmed ve Tirmüzînin “rahimehümüllah” bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Kendisine yumuşaklık verilen kimseye dünyâ ve âhıret iyilikleri verilmişdir) buyuruldu.[İmâm-ı Ahmed, Tirmüzî, Hâkim ve Buhârînin “rahimehümullah” bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Hayâ, îmândandır. Îmânı olan Cennetdedir. Fuhş, kötülükdür. Kötüler Cehennemdedir) buyuruldu.[İmâm-ı Ahmed ve Tirmüzînin bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Cehenneme girmesi harâm olan ve Cehennemin de onu yakması harâm olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz! Bu kimse, insanlara kolaylık, yumuşaklık gösterendir) buyuruldu.[Ahmed ve Tirmüzî ve Ebû Dâvüdün bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Yumuşak olanlar ve kolaylık gösterenler, burnuna yuları takılmış deve gibidir. Yürütmek istenirse, hayvan ona uyar. Taşın üzerine oturtmak istenirse, hayvan oraya oturur) buyuruldu.[(Buhârî)deki] hadîs-i şerîfde, (Kızdığı zemân istediğini yapabilecek [müslimân] bir kimse, kızmazsa, Allahü teâlâ kıyâmet günü onu herkesin arasından çağırır. Cennetde istediğin yere git der) buyuruldu.[Bütün kitâblarda yazılı olan hadîs-i şerîfde], bir kimse Resûlullahdan nasîhat istedikde, (Kızma, sinirlenme!)buyurdu. Birkaç kerre sordukda, hepsine de (Kızma, sinirlenme!) buyurdu.[Tirmüzî ve Ebû Dâvüdün “rahime-hümallah” bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Cennete gidecek olanları haber veriyorum, dinleyiniz! Zaîfdirler, güçleri yetmez. Birşey yapmak için yemîn ederlerse, Allahü teâlâ, bunların yemînlerini, muhakkak yerine getirir. Cehenneme gidecek olanları bildiriyorum, dinleyiniz! Sertlik gösterirler. Acele ederler. Kendilerini üstün görürler) buyuruldu.[Tirmüzî ve Ebû Dâvüdün “rahime-hümallah” bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Bir kimse ayakda iken kızarsa, otursun. Oturmakla geçmezse yatsın!) buyuruldu.[Taberânî, Beyhekî ve İbni Asâkirin “rahime-hümullah” bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Sarı sabır maddesi balı bozduğu gibi, kızgınlık da îmânı bozar) buyuruldu.[Beyhekî ve Ebû Nu’aymın “rahime-hümallah” bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Allah için aşağı gönüllü olanı, Allahü teâlâ yükseltir. Bu, kendini küçük görür. Fekat, insanların gözünde büyükdür. Bir kimse, kendini başkalarından üstün tutarsa, Allahü teâlâ onu alçaltır. Herkesin gözünde küçük olur. Kendini yalnız kendisi büyük görür. Hattâ köpekden, domuzdan dahâ aşağı görünür) buyuruldu.[Beyhekînin “rahime-hullah” bildirdiği] hadîs-i şerîfde, (Mûsâ bin İmrân “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalevâtü vetteslîmât”, Yâ Rabbî! Kullarının en kıymetlisi kimdir? dedikde, gücü yetdiği zemân afv edendir, buyuruldu) buyurdu.[Ebû Ya’lânın “rahime-hullah” bildirdiği] hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, dilini tutarsa, Allahü teâlâ onun utanacak şeylerini örter. Gazabını tutarsa, kıyâmet günü Allahü teâlâ azâbını ondan çeker. Bir kimse, Allahü teâlâya yalvarırsa, kabûl eder) buyuruldu.

  • “Erenlerin kalbi saftır, temizdir. Halkı gönüllerine almazlar. Yalnız Mevlâ'yı anarlar. Allah hem Aziz hemCelildir. Dünya akıllarına girmez. Gözleri öbür âleme dönük olur. Sizin malınız onlar için önem taşımaz. Hakkatında olanlar, onlar için kıymet taşır. Siz onları ne bilebilir ne de görebilirsiniz. Onların işine aklınız ermez;çünkü dünya ilesiniz. Dünya ile uğraşan, ukbayı göremez ve bilemez; âhireti unutur. Siz, Rabbinizdenutanmayı bir yana attınız. O'ndan yüz çevirdiniz. Bu hâlinizden dönün ve sizi yola getirecek kimseyi arayıfunduszeue.infoı kardeşin sana öğüt verirse tut. Ona muhalif olma, karşı durma. Kabul et. Sen hatanı göremezsin; amao görür. Büyük Peygamber (S.A.) bir kelâmında şöyle buyurur; - «Mü'min, mü’minin aynasıdır.» İman sahibiyaptığı nasihati doğru yapar. Kardeşine gizli kalmış hataları anlatır. Göremediklerini gösterir, iyi nedir, kötünedir beyan eder, öğretir. Yarar işle yaramazı tarif eder. Halka nasihat etmeyi kalbime getiren Sübhan'dır. Buvazifeyi bana en büyük gaye kılan Mevlâm, yücedir. Ben nasihatçıyım; bunun için sizden karşılıkbeklemiyorum. Öbür âlemim, Rabbim katında hazırdır; bana O lâzım. Ben dünya arayıcısı değilim. Dünyayakul olmam. Hak’tan başka hiçbir şey beni bağlayamaz; zaten O'ndan başka kimsem yok Ben, tek, yaratıcı,ezelin sahibi, ebedin sahibi olanın, sonu ve önü olmayanın kulu ve kölesiyim. Benim için sevinç, sizinkurtulmanızdır. Üzüntüm size gelecek helak ihtimalinden doğuyor. Elinden tuttuğum bir doğru yolcunun,saadeti benim için en büyük şeydir. Onu görünce, ruhum şen olur, ateşim düşer; bir başka hâl olur,sevinirim. Nasıl böyle bir insan elimden yetişiyor diye, hayret eder; övünürüfunduszeue.info evlâd! Bütün derdim sensin, ben, değil. Ben sevinirsem senin içindir. Benim için beni sevme, senin içinsev. Bana bağlan, bağlılığın kadar yol alırsıfunduszeue.info cemaat! Böbürlenmeyi bırakınız. Allah'a karşı büyüklük satmak neden? Kullara da kibirli davranmayıfunduszeue.infoizi bilin. Varlığınıza tevazuu yerleştirin. Evvelâ halinizi düşünün. Bir suydunuz. Sonrası nedir,biliyorsunuz. Bir hendeğe yuvarlanacak ağırlık. Hali böyle olana büyüklük satmak yaraşır mı?.. Hırsakapılmayın. Kötü arzular sizi sürüklemesin. Dünyalık adamların kapısına koşmayın. Ezilip büzülüp onlardandünyalık koparmak size gerekmez. Ne çıkar bu halden, sabırla doğru yoldan nasibi arasan daha iyi olmaz mı?Ya bir de yaptığın dilenciliğin sonu boşa çıkarsa Peygamber (S.A.) efendimizin buyurduğu gibi: - «En büyükbelâ, nasipte olmayanı aramaktır.»Çalış. Kurtulmuşlara bak. Kendini onlara benzet. Onları görmezsen, kurtulamazsın. Geçmişteki büyükler deböyle demişler. Bir kimse iyiyi görmüyorsa, o iyi olamaz. Sen de görüyorsun. Ama yalnız baş gözünleKalbini O’na vermiyorsun; kalp gözünü O’nun yoluna dikmiyorsun. Sır gözünü aç, iman gözünü funduszeue.infoın sende emanet gibi duruyor. Basiret sahibi olmayan iman, iman değildir. Öyle bir göze sahip ol ki,onunla her varlığı görebilesin. Dış gözün görmesi bir şey değildir. Görmeyişi de önem taşımaz. Asıl felâketkalp gözünün kör olmasıdır. Allahû Teâlâ bir Âyet-i Kerimede şöyle buyurdu: - «Baş gözleri kör olmamıştı,lâkin sinelerindeki can gözleri görmüyordu.» (Hac, 46)Dünyalık peşine koşmak yaramaz. Hırsla dünyaya sarılan dinini tin (incir) ile değiştirene benzer. Sonsuz veebedî şeyi, geçici dünya menfaatine değiştirende akıl yoktur. Dünyalık insanı nereye kadar götürebilir?İsterse en kıymetli şey olsun, kabir kapısından öteye geçemez. Hakiki âleme yolculuk başladığı zaman elindehiçbiri kalmaz ne o kalır ne de funduszeue.info cemaat! Her halde anlattıklarımı yapmaya yanaşmak niyetinde değilsiniz. Kalbinizdeki kötülükleri atmayapek hevesli görünmüyorsunuz. Biliyorum, söylediklerimin hepsini yapabilmek, her kişinin kârı değil, azkişinin kârıdır. O da binde bir olur. Hani, azını da bırakmayın. Ne kadar yapsanız, o size kalır. Bunu anlatan birHadis-i Şerifi arz edeceğim.

  • Пропущенные эпизоды?

    Нажмите здесь, чтобы обновить ленту.

  • “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” Enfal 25Fitne yani “toplum içinde imanın bozulması, baskı, düzensizlik, kargaşa, hukukun çiğnenmesi, hakka dayanmayan gücün hâkim olması ve böylece kulluk imtihanının kaybedilmesi tehlikesi” ya el birliği ile engellenecek ya da bunun zararı sınırlı kalmayacak, hak edenlerin yanında suçsuzlara da dokunacaktır. Çünkü onlar da fitnenin ortadankalkması için ellerinden geleni yapmadıkları, haksızlığa karşı mücadele etmedikleri için kusurlu ve funduszeue.infoın içinde hiçbir kusuru olmayan çok küçük bir grubun (âcizler) bulunması tabiidir. Allah bunlara, günahları ve kusurları olmadığı halde başkaları yüzünden uğradıkları felâket ve acıların karşılığını âhirette verecek, bu acılara değen, “Keşke dünyaya tekrar dönsem de buna benzer acılar yaşasam” dedirten ödül ve karşılıklar lutfedecektir, O’nun sünneti (kanunu) böfunduszeue.infober efendimiz fitne konusunda ümmetini uyarmış, “Toplumda pislik çoğalırsa içlerinde iyiler bulunsa bile helâkten kurtulamazlar” buyurmuştur (Buhârî, “Fiten”, 4, 28). İyiyi toplumsal buyruk, kötüyü de ayıp ve yasak haline getirmedikçe toplumun kötülüklerden sorumlu olacağını ve bunun bedelini ödeyeceğini bildiren birçok hadis vardır.“Umuma Gelen MusibetBil ki Allah Teâlâ, insanı, kendisiyle kalbi arasına girilmekten sakındırdığı gibi, onu fitneden de sakındırmıştır. Buna göre ayetin manası, "Geldiğinde, sadece zalimlere mahsus olmayan; aksine hepinize, iyinize kötünüze isabet edecek olan bir fitneden sakının" şeklinde olur. Hasan el-Basri'den bu ayetin, özellikle Cemel Savaşı'nda, Hz. Ali, Ammar, Talha ve Zübeyr'in içine düştükleri durumu ifade için indiğini söylemiştir. Nitekim Zübeyr de: "Bu ayet, bizim hakkımızda indi. Biz onu, uzun zaman okuduk; ama o fitnenin içine düşecek olan kimselerin bizler olduğunugöremedik. Bir de ne görelim, bununla kastedilenler, bizlermişiz. " demiştir. Süddî'den de: Bu ayetin, Bedlr'e iştirak edip de Cemel'de savaşan kimseler hakkında nazil olduğunu söylediği rivayet edilmişfunduszeue.infot edildiğine göre bir gün, Zübeyr, Hz. Peygamber (s.a.s)'le gece sohbet ediyordu. Derken, Hz. Ali (r.a) de çıkageldi.. Hz. Ali'yi Zübeyr gülerek karşılayınca, Hz. Peygamber (s.a.s), "Ali'yi ne kadar seversin?" dedi.. Bununüzerine Zübeyr, "Ey Allah'ın Resulü, onu, tıpkı çocuğumu sevdiğim gibi, belki de daha fazla severim " dediğinde Hz. Peygamber (s.a.s), "Sen onunla savaşmaya gittiğin zaman nasıl olacak ya!?" funduszeue.info sonra Cenâb-ı Hak, "Hem bilin ki, Allah şüphesiz azabı çetin olandır" buyurmuştur. Bu tabir ile de, Allah'ın ikâbından sakınmak için, müstakim olmanın gerekliliğine teşvik murad edilmişfunduszeue.info göre şayet, "Bu ayetten çıkan netice şudur: Allah Teâlâ, geldiğinde, günahkâr olanı da olmayanı da kapsayacak olan bir azaptan, bir fitneden insanları sakındırıp korkutuyor. Binâenaleyh, Rahîm ve Hakîm olanın rahmetine, bu fitne ve azabı, günahkâr ve suçlu olmayan kimselere de ulaştırması nasıl uygun düşer?" denilirse biz deriz ki:Allah Teâlâ bazan, doğrudan doğruya olarak, kulunun başına ölümü, fakirliği, körlüğü ve kötürümlüğü funduszeue.infobiliyor. Bu, ya, Cenâb-ı Hakk'ın yegâne Mâlik olması sebebiyle, O'ndan sâdır olması pek uygun olan bir fiildir; veyahut da, Allah Teâiâ'nın, bu işin bir tür iyiliği ihtiva ettiğini bilmesi sebebiyle sâdır olmuştur. Bu hususta, ikimezhebin de farklı farklı görüşleri bulunmaktadır. Binâenaleyh, bu iki sebebin birisinden dolayı bu caiz olunca, işteburada da caiz olur. Allah en iyi bilendir.” RaziAklın en büyük paradoksu şudur: Ne elde edersen et ondan sıkılacaksın. Her neyi elde edemezsen, ona karşı büyük özlem duyacaksın.Aşk, vermek ister. Akıl, almak ister, menfaat ister.

  • Allah’ı tanımanın yolu: Yakîn - Mektubât, MektupBu mektûb, şeyh Dervîşe yazılmışdır. İbâdet etmemizin emr olunması, yakîn elde etmemiz için olduğubildirilmekdedir:“Hak teâlâ, Peygamberlerin en üstünü “salevâtullahi aleyhim” hâtırı için, bir işe yaramıyan bizlere, îmânınhakîkatini bildirsin! İnsanların yaratılmasına sebeb, emr olunan ibâdetleri yapmakdır. İbâdetleri yapmak daîmânın hakîkati olan, yakîni elde etmek içindir. Hicr sûresi, son âyetinin meâl-i şerîfi de, belki (Yakîn eldeetmek için Rabbine ibâdet et!) demekdir. Çünki (hattâ) kelimesi, (ye kadar) demek olduğu gibi, (sebebolmak, ya’nî, için) ma’nâsını da bildirir. Sanki, ibâdet yapmadan önce olan bu îmân, îmânın kendisi değil,görünüşüdür. Âyet-i kerîmede, (yakîn elde etmek için) ya’nî (Îmânın kendisini elde etmek için) buyuruluyor.Sûre-i Nisâ yüzotuzbeşinci âyetinde, (Ey îmân edenler! Îmân ediniz!) buyuruldu. Bunun ma’nâsı, (Ey!Îmânın sûretini edinenler! İbâdet yaparak, îmânın kendisine kavuşunuz!)dur. (Vilâyet), ya’nî Velî olmak, Fenâ ve Bekâ denilen iki ni’mete kavuşmak demekdir. Fenâ ve Bekâya kavuşmak,bu yakîni ele geçirmek içindir. Yoksa, Fenâ-fillah ve Bekâ-billah diyerek, Allahü teâlâ ile birleşmek, hulûl gibişeyler anlamak, ilhâd ve zındıklıkdıfunduszeue.info, tesavvuf yolunda ilerlerken, Allahü teâlâya olan fazla aşk, sevgi sebebi ile serhoşluk gibi, ba’zı hâllerhâsıl olur. Bu vakt, ba’zı bilgiler yanlış anlaşılır. Böyle hâlleri geçmek, atlamak lâzımdır. Böyle anlayışlar içintevbe, istigfâr etmek lâzımdır. Tesavvuf büyüklerinden İbrâhîm bin Şeybân-i Kazvînî “kaddesallahü teâlâervâhahüm” buyuruyor ki: (Fenâ ve Bekâ bilgileri, Allahü teâlânın bir olduğuna hâlis inananlarda veibâdetlerini doğru yapanlarda bulunur. Başkalarının Fenâ ve Bekâ olarak söyledikleri hep yalandır vezındıklıkdır). Bu sözü, tâm yerindedir ve kendisinin doğru yolda bulunduğunu göstermekdedir.(Fenâ-fillâh) demek, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği şeylerde fânî olmak demekdir. Ya’nî hep Onunsevdiklerini sevmek, Onun sevdikleri, kendine sevgili olmakdır. (Seyr-i ilallah) ve (Seyr-i fillah) gibi sözler deböyledir. Size ve doğru yolda olanlara selâmlar olsun!” RabbaniVa’bud rabbeke hattâ ye/tiyeke-lyakîn Yakin: Kesin, sağlam, doğru funduszeue.infoâ, yokluk ve hiçlik ve geçici olmak; bekâ ise, kalıcı ve daimi olmak anlamına Kur'an kaynaklı bir tasavvuf kavramıdıfunduszeue.info Suresi'nde: Yeryüzünde bulunan herşey fenâ bulacak; yalnız celal ve ikram sahibi Rabbının zatı bakikalacaktır.” buyurulmaktadıfunduszeue.info bölgede yağmur yağmıyordu, kuraklık çok sıkıntı vermeye başlamıştı. Herkes yağmur yağması için dua ediyorsa da;yağmur yağmıyordu. Evliyadan bir zat, ne yapacağını şaşıran insanlara dedi ki:“Bunun çaresi vardır. Sebeplerine yapışmadan yağmur yağmaz.”İmam Şafi'ye soruldu; "Allah'a karşı kötü zan nasıl olur?”Şöyle cevap verdi: "Vesveseli olmak, her an bir musibet gelecek gibi bir korku içine girmek ve elinde bulunannimetin yok olacağını beklemek, Allah'a karşı kötü zandır."İnanç dediğimiz şey bazı fikir ve düşüncelere olan bağımlılıktır. Onları kesin doğrularımız olarak görürüfunduszeue.infoz bize geçmişte bir şey söylemiştir; "sobayı elleme, elin yanar" denemiş veya denememiş ama deneyen birisinigözlemlemişizdir ve gerçekten de eli yanmıştır. Biz onu çok sağlam bir şekilde kodlarız, artık sobayı ellemeyiz. Ama yazgelip de artık onun içinde ateş yanmıyor olsa bile, onun yakmadığını bilsek bile, yine de ona dokunmaktan kaçınırız,çünkü inancımız vardır. Size söylenenler, duyduklarımız, okuduklarımız, gördüklerimiz hepsi birer inanç oluşfunduszeue.infoin doğru olduğuna inanır ve inandıklarınıza göre yaşarsınız. İnancı aşabilecek bir şey yoktur, beynimiziinançlarımıza göre programlarız. Eğer yanlış bir bilgiyi inanç halinde kodlamışsak, bize onun tamamen yanlış olduğugözümüze sokarak gösteriliyor olsa bile ondan vazgeçemeyiz, inanmak ikna olmaktır. Kabul etmektir.

  • Allah’a ve peygamberine düşman olanlar var ya, işte onlar en aşağı kimselerin arasındadırlar.”“Allah, “Şüphesiz ben ve peygamberlerim galip geleceğiz” diye yazmıştır.Şüphe yok ki, Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Mücadele 21)“Yani, "Bu kimseler, mahlûkatın en zelilleri cümlesindendir. Çünkü, iki rakibten birisinin zilleti, ikinci hasmının izzetine göredir. Binâenaleyh, Allah'ın izzeti nihayetsiz olunca, O'nunla nizâlaşanın zilleti de nihayetsiz olur." funduszeue.infoâb-ı Allah, bu münafıkların zilletini beyân edince, mü'minlerin izzetini de açıklayarak, "Allah şöyle yazmıştır:Celâlim hakkı için, Ben ve peygamberlerim galip gelecektir" buyurmuştur. Bu ayetle ilgili iki mesele vardır:Dinin Üstünlüğü Delildeki KuvvetBütün peygamberlerin hüccet ile galip gelmeleri, ki üstünlük ve iftihar vesilesidir. Şu kadar var ki, bazı peygamberler,hüccet ile galibiyete kılıç ile galibiyeti eklemişlerdir; bazıları ise böyle olmamıştıfunduszeue.infoâb-ı Allah daha sonra, "Allah dostlarına yardımda güç kuvvet sahibidir, azizdir, yani, galibtir, hiç kimse O'nu, murâd ettiği şeyden çeviremez. Çünkü O'nun dışındaki her şey, zâtı bakımından mümkinü'l-vücûd'dur.Zâtı bakımından vâcibü'l-vücûd olan, zâtı bakımından mümkün olana galip gelir" buyurmuştur.Nüzul: Mukâtil şöyle demiştir: "Müslümanlar: "Biz, Fars ve Roma'ya karşı, Allah'ın bize yardım edeceğini umuyoruz" dediler. Bunun üzerine, münafıkların reisi olan Abdullah Ibn Übeyy, "Siz, Fars ve Roma'nın, yendiğiniz bazı memleketler gibi mi olduğunu zannediyorsunuz?! Hayır, vallahi onlar, sayıca ve güç bakımından çok büyüktürler" dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu.” Razi Tefsir5 mi büyük 1 mi? 1 yumruk olursan 5 parmaktan büyük ve güçlü olursun. Parmaklarım ne kadar ince ve kırılgan!Elmasların oluşmasını sağlayan baskıdır. Sarılmak değil. Kömüre sarılırsanız ne olur?Noel süslerini tatlı bulup Ramazanla ilgili süslere "laik bir ülkeyiz" diye laf atanlara İslamafobik denince kavga Sahtekarlık her yerde. Hayatında ilk baklavacı açıyo. Tarihi mehmed efendi baklavası yazıyo. Oraya takkeli bi amca da koyuyo funduszeue.info zaman sayıları yüzbinlere ulaşan beraber uçan onbinlerce sığırcık kuşuÇok az sayıda uçak bile böyle bir arada uçamaz uçmaya çalışsa ne olur faciaBilim ve akıl bunu açıklamakta aciz kalıyorSığırcık isminde güzel ve küçük binlerce kuş ama tek bir çarpışma olmuyorKuşlardan yere düşen tek bir tane bulamıyoruz. Nasıl oluyor da bu şekilde koordineli uçabiliyorlar?Domatesi soğanı biberi Allah yarattıMuhammet Mustafa (sav) onlardan bize yemek yaptıSahabeler soframızı serdi, Alimler sofraya yemekleri dizdiHocalar kaşık çatalları elimize verdiBize birtek yemeği yemek düştü. Bu kadar zahmete rağmen o yemeği yiyemiyorsak vayyy halimizeİmam Şafi'ye soruldu; "Allah'a karşı kötü zan nasıl olur?”Şöyle cevap verdi: "Vesveseli olmak, her an bir musibet gelecek gibi bir korku içine girmek ve elinde bulunan nimetin yok olacağını beklemek, Allah'a karşı kötü zandır."“Kim inanarak ve karşılığını sadece Allah’tan umarak Kadir Gecesini ihya edip ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, İman: 35; Tirmizî, Savm: 1)Kul hastalandığı zaman ona üç melek gelir Bir melek gelerek ağzının tadını alır Bir melek de kuvvetini alır Bir melek de gelip günâhlarını alıfunduszeue.info iyi olunca, ağzının tadını alan melek, yavaş yavaş geriye funduszeue.infoini alan melek de, geriye verir. Günâhlarını alan meleğe gelince, bu, Allah teâlâya sorar.“Bu günâhı ne yapayım?” Allahü teâlâ, buyurur ki:“Benim rahmetim gazabıma sebkat etmişdir. Hasta kulumun günâhını af eyledim!”İnsanın eceli geldiği zaman, sahip oldukları şöyle taksîm edilir:Ruhunu Azrail alıfunduszeue.infoı mirasçılarına kalıfunduszeue.info toprağa kalıfunduszeue.infoleri de hakkını çiğnediği kullara dağıtılır. Îmam Gazalî funduszeue.infoe İstanbul’da günde cenaze kaldırılıyor pandemiden sonra.

  • Neden sürekli farklı camideyiz? - ÇOK HASSAS BİR SEBEBİ VAR! / Kerem Önderİhramcızade İsmail Hakkı Efendi Camii Ziyareti! / Kerem Önder* En akıllı tüccarlar!- Kıyamete kadar bu mescitlerde kimler ibadet yaparsa, bu ibadetlerin sevaplarının bir misli de bu camileri yaptıranlara gidecek!İşte en akıllı tüccarlar bunlardır.* Neden sürekli farklı camilere gidiyoruz?- Her pazar bir camiyi ziyaret ediyoruz. tane cami gezmiş olduk. Ölmeden önce camiyi ziyaret edebilirsek, Allah'ın izniyle bu mescitleri kendimize şahit edeceğiz.* Kulun Allah'a ibadet ettiği her yer, Mahşer günü Allah'a şahitlik edecektir!* Allah yolunda cihad sevabı, bütün ibadetlerin sevabı Allah yolunda cihadın sevabının bir damlası kadardır!* Kur'an Mü'minlerden bahsederken onlar namazdayken her saniye Allah'ın huzurunda gibi hissederler der!* Namazda Huşu! - 3 rekat yada 4 rekat mı kılındığından emin olmayan imamın sorusuna cemaatin verdiği efsane cevap! Allah hepimize huşu içinde namaz kılmayı nasip etsin!

  • Ne kadar az şükrediyorsun! / / Kerem Önder

    قُلْ هُوَ ٱلَّذِى ذَرَأَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

    “De ki: “O, sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltandır. Ancak O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Mülk 24)“Allahü teâlâ burada, duyma, görme ve kalbin hallerinde bulunan enteresanlıklara dikkat çekmiştir. Bil ki bunların bu ayette ele alınışında, şöyle bir inceliğe dikkat çekme vardır: Hak teâlâ sanki, "Size, kendilerinde çok kıymetli özellikler bulunan şu üç bağışta bulundum. Fakat sizler, onları zayi ettiniz, dolayısıyla duyduğunuzu kabul etmediniz, gördüğünüze itibar etmediniz, anlayıp-aklettiğiniz şeylerin neticesini de düşünmediniz. Böylece sizler adeta bu nimetleri ve bağışları, zayi etmiş oldunuz" demek istemiştir. Cenâb-ı Hak işte bundan ötürü, "Siz ne kadar da az şükrediyorsunuz?" buyurmuştur. Bu böyledir, çünkü Allah'ın nimetlerine şükretmek demek, bu nimetleri O'nun rızasına uygun yerlere yöneltmek demektir. Ama sizler, bu görme, duyma ve akletme nimetlerini, O'nun rızasının olduğu yerlere sarfetmediniz ve böylece O'nun nimetlerine şükretmemiş oldunuz."Bil ki Hak teâlâ önce hayvanların halleri ile, ikinci olarak insanın duyma-görme ve tefekkür etme sıfattan ile, üçüncü olarak da, insanın kendisinin sonradan (mahlûk) oluşu île istidlal etmiştir. Bu, "O, sizi yeryüzünde zürriyet halinde yaratıp yayandır" ifadesiyle anlatılmıştıfunduszeue.infoılar, felsefecilerin ve bazı müslümanların dediği gibi, insanın mekandan ve kemiyyetten uzak (yalın) bir cevher olmadığı hususunda bu ayetle istidlal ederek şöyle demişlerdir: "Çünkü Hak teâlâ, "O, sizi yeryüzünde zürriyet halinde yaratıp yayandır" buyurmuş ve böylece insanı, adeta yeryüzüne zürriyet halinde saçıp yaydığını beyan buyurmuştur. Bu, insanın bir mekanda yer alan bir cisim olmasını funduszeue.info ki Cenâb-ı Hakk'ın bu aklî delilleri serdetmesinin sebebi, "Hanginizin daha güzel amel ve harekette bulunacağını imtihan etmek için" (Mülk 2) ayetiyle belirttiği imtihanı gerçekleştirmek için, haşr ve neşrin olabileceğini anlatmaktır. Cenâb-ı Hak bu neticeyi isbat için, kudretinin çeşitli delillerini zikretmiş ve bu delillerini, "De ki: "O sizi yeryüzünde zürriyet halinde yaratıp, yayandır" buyurarak noktalamıştır ki bu, "Allah'ın ilk yaratmaya kadir oluşu, şüphesiz ikinci kez yaratmaya (diriltmeye) kadir olmasını gerektirir. İşte bundan sonra Cenâb-ı Hak, "Sonunda hepiniz O'na toplanıp götürüleceksiniz" buyurmuş, böylece bahsi geçen bütün bu delillerin, haşr neticesini ortaya koymak için olduğunu belirtmiştir.” Razi Tefsir“Sizi başlangıçta yaratan, size kulaklar, gözler ve kalpler veren O'dur (celle celâlühü). Bu organları özellikle zikretti. Çünkü bunlar, bilgi edinme organlarıdır. Bu nimetlere ne az şükrediyorsunuz. Çünkü siz Allah'a (celle celâlühü) şirk koşuyor ve ibâdeti yalnız O'na hasretmiyorsunuz. Mana; çok az şükrediyorsunuz, şeklindedir.” Nesefi

  • Bu mektûb, Muhammed Şerîfe yazılmış olup, ibâdetleri ve iyi işleri vaktinde yapmayıp, yarın yaparım, sonra yaparım diyenlerin aldandıklarını ve Muhammed aleyhisselâmın yoluna, islâmiyyete yapışmak lâzımgeldiğini bildirmekdedir:

    “Ey kıymetli oğlum! Bugün, her istediğini kolayca yapabilecek bir hâldesin. Gençliğin, sıhhatin, gücün, kuvvetin, malın ve râhatlığın bir arada bulunduğu bir zemândasın. Se’âdet-i ebediyyeye kavuşduracaksebeblere yapışmağı, yarar işleri yapmağı, niçin yarına bırakıyorsun? İnsan ömrünün en iyi zemânı olan, gençlik günlerinde, işlerin en iyisi ve fâidelisi olan, sâhibin, yaratanın emrlerini yapmağa, Ona ibâdet etmeğe çalışmalı, islâmiyyetin yasak etdiği harâmlardan, şübhelilerden sakınmalıdır. Beş vakt nemâzı cemâ’at ile kılmağı elden kaçırmamalıdır. Nisâb mikdârı ticâret malı olan müslimânların, bir sene sonra zekât vermeleri emr olunmuşdur. Bunların, zekât vermesi, muhakkak lâzımdır. O hâlde, zekâtı seve seve ve hattâ fakîrlere yalvara yalvara vermelidir. Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu, kullarına çok acıdığı için, yirmidört sâat içinde ibâdete, yalnız beş vakt ayırmış, ticâret eşyâsından ve çayırda otlayan dört ayaklı hayvanlardan, tâm veyâ yaklaşık olarak ancak, kırkda birini fakîrlere vermeği emr buyurmuşdur. Birkaç şeyi harâm edip, çok şeyi mubâh etmiş, izn vermişdir.

    O hâlde, yirmidört sâatde bir sâat tutmayan bir zemânı, Allahü teâlânın emrini yapmak için ayırmamak ve zengin olup da, malın kırkda birini müslimânların fakîrlerine vermemek ve sayılamıyacak kadar çok olan,mubâhları bırakıp da, harâm ve şübheli olana uzanmak, ne büyük inâd, ne derece insâfsızlık olur. Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytânlarının saldırdığı bir zemândır. Böylebir çağda yapılan az bir amele pekçok sevâb verilir. İhtiyârlıkda dünyâ zevkleri azalıp, güç kuvvet gidip, arzûlara kavuşmak imkânı ve ümmîdleri kalmadığı zemânda, pişmânlıkdan, âh etmekden başka birşey olmaz. Çok kimselere bu pişmânlık zemânı da, nasîb olmaz. Bu pişmânlık da, tevbe demekdir ve yine büyük bir ni’metdir. Çokları bu günlere kavuşamaz. Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” haber verdiği sonsuz azâblar, çeşidli acılar, elbette olacak, herkes cezâsını bulacakdır. İnsan ve cin şeytânları, bugün, Allahü teâlânın afvını, merhametini ileri sürerek aldatmakda, ibâdetleri yapdırmayıp, günâhlara sürüklemekdedir. Hâlbuki, iyi bilmeli ki, bu dünyâ, imtihân yeridir. Bunun için, burada dostlarla düşmanları karışdırmışlar, hepsine merhamet etmişlerdir. Nitekim A’râf sûresi, yüzellibeşinci âyetinde meâlen, (Merhametim herşeyi içine almışdır) buyuruldu. Hâlbuki, kıyâmetde, düşmanları, dostlardan ayıracaklardır. Nitekim, Yasîn sûresinde, (Ey kâfirler, bugün, dostlarımdan ayrılınız!) meâlindeki âyet-i kerîme, bunu haber vermekdedir. O gün, yalnız dostlara merhamet olunacak, düşmanlara hiç acınmıyacak, onlar muhakkak mel’ûn olacakdır. Nitekim, A’râf sûresinde, (O gün, merhametim, yalnız benden korkarak kâfir olmakdan ve günâh işlemekden kaçınanlara, zekâtını verenlere, Kur’ân’a ve Peygamberime “aleyhisselâm” inananlara mahsûsdur) meâlindeki âyet-i kerîme, böyle olduğunu göstermekdedir. O hâlde, o gün, Allahü teâlânın rahmeti, (Ebrâr)a, ya’nî müslimânlardan iyi huylu ve yarar işli olanlara mahsûsdur. Evet, müslimânların, zerre kadar îmânı olanların hepsi sonunda hattâ, çok zemân Cehennemde kaldıkdan sonra bile, merhamete kavuşacakdır. Fekat rahmete kavuşabilmek için, ölürken îmân ile gitmek şartdır. Hâlbuki, günâhları işlemekle kalb kararınca ve Allahü teâlânın emrlerine ve harâmlarına ehemmiyyet verilmeyince, son nefesde îmân nûru, sönmeden nasıl geçebilir? Din büyükleri buyuruyor ki, (Küçük günâha devâm, büyük günâha sebeb olur. Büyük günâha devâm da insanı kâfir olmağa sürükler). Böyle olmakdan Allahü teâlâya sığınırız! Fârisî beyt tercemesi: Az söyledim, dikkat etdim kalbini kırmamağa, bilirim üzülürsün; yoksa sözüm çokdur sana.

    Allahü teâlâ hepimizi beğendiği işleri yapmağa kavuşdursun!

  • KABİRDEKİ İLK GECE / Kerem ÖnderÖLDÜKTEN HEMEN SONRA RUHUMUZA NE OLUR?Soru: Hocam, ölüm korkumu yenebilmem için öldükten sonra ruhumuza ne olur söyleyebilir misin? Bu konuda rivayetler var mı?Cevap: En evvel gözleri açılır. Ahirete dair duyduğu veya okuduğu şeylerin doğru olduğunu o an anlar.(Ona) “Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık; Artık bugün gözün keskindir” (denir.) (Kâf 22)Sonra olacakları da son Peygamber Muhammed aleyhisselam anlatıyor:"Berâ b. Âzib (r.a) anlatıyor: Resûlullah ile (a.s.m.) birlikte Ensar’dan birisinin cenazesine katılmıştık. Cenaze defnedileceği sırada kabristana vardık. Resûlullah (a.s.m.) oturdu. Biz de, sanki başımızda bir kuş varmışcasına sessiz ve sakin bir şekilde oturduk. Peygamberimiz (a.s.m.) elindeki bir sopayla yeri çiziyordu. Başını kaldırdı. İki ve üç defa, “Kabir azabından Allah’a sığınırım.” dedikten sonra şöyle buyurdu:“Mü'min kabre konulduğunda, dostları dönüp gittiği ve onların ayak sesleri henüz işitildiği sırada iki melek gelir. Onu oturturlar ve aralarında şu konuşma geçer:‘”Rabb’in kimdir?’“’Rabb’im Allah’tır.’“’Dinin nedir?’‘”Dinim İslam’dır.’‘”Size doğru yola çağırmak üzere Allah tarafından gönderilmiş olan zat kimdir?’‘”O zat, Allah’ın Resûlüdür.’‘”Bunu nereden öğrendin?’‘”Allah’ın kitabını okuyup ona iman ettim ve onun doğruluğunu kabul ettim.’“İşte, Allah’ın, ‘Allah iman edenleri, dünya hayatında da ahirette de o sağlam Kelime-i Tevhid ile sabit kılar.’ (İbrâhim Sûresi, 27) âyetinin manası budur.“Sonra gökten bir ses gelir: ‘Kulum doğru söyledi. Onu cennete layık bir şekilde yerleştirin. Ona cennet elbiseleri giydirin. Ona cennete bakan bir kapı açın!’“Ve ona cennetin rahatlığı ve güzelliği bahşedilir. Kabri, gözünün gördüğü mesafeye kadar genişletilir.“Eğer ölen kâfir veya münafık ise, kabre konulduğu zaman ruhu bedenine iade edilir. İki melek gelir, onu oturturlar ve aralarında şu konuşma geçer:‘”Rabb’in kimdir?’‘”Hı, hı? Bilmiyorum.’‘”Dinin nedir?’‘”Hı? Bilmiyorum.’‘”Size, doğru yola çağırmak üzere Allah tarafından gönderilmiş olan zat kimdir?’‘”Hı? Bilmiyorum.’‘”Sonra gökten bir ses gelir: ‘Bu, yalan söyledi! Ona cehenneme yaraşır bir yer hazırlayın. Ona cehennem elbiseleri giydirin. Ve ona cehenneme bakan bir kapı açın!’“Sonra cehennem ateşinin sıcaklığı ve kavurucu rüzgârı gelir. Kaburga kemikleri birbirine geçinceye kadar kabri daraltılır. Daha sonra onun başına kör ve dilsiz bir zebani musallat edilir. Onun demirden bir tokmağı vardır ki, dağa vurulsa, dağı toz toprak hâline çevirir. Bu zebani ona bu tokmakla öyle bir darbe indirir ki, insan ve cinlerin dışında, doğuda, batıda, dünyanın her tarafında bulunan bütün varlıklar bu dehşetli darbeyi işitir. Ve o şahıs toprak hâline döner. Sonra ruhu tekrar iade edilir [bu şekilde işkence devam edip gider]." (Müslim, Cennet: )* mezardaki ilk sorular. İlk gecekabir azabı var mı?

  • "Yeryüzü kendine has bir sarsintıyla sarsıldığı zaman,"

    Onlar, Cenâb-I Hakk'a, "Kıyamet ne zaman kopacak diye sormuşlar da, Cenâb-I Hak da, "Yer zelzeleye uğratldğ, zaman" cevabın vermiştir ki buda, "Onu vakti açIsIndan sizin için tayin etmem mümkün değil. Fakat onu alametleri açIsindan belirtiyorum" demektir. Şu anda cansız ve donuk olmasına rağmen yeryüzünün konuşacaģl ve şehadette bulunacağl insana haber verilince, sanki, "bu ne zaman olacak?" denilmiş de, cevabı verilmiştir. "Ayetteki fiil ile "hareket ettirme" manası değil, "yer kendisi hareket edip, kaynadiğı zaman" manasi kastedilmiştir. Bunun delili ise, Allah Teâlâ'nn, yerden bahsederken, bütün sûrelerde tıpkı hür ve kudret sahibi bir failden bahsetti gibi bahsetmiştir. Bir de böyle olması, daha fazla dehşet arzeder. Buna göre Hak Teâlâ sanki, "0 cansız yer bile, klyamet koparken hareket etmeye başlarken, senin hareket etme ve gafletten uyanma zamanın gelmedi mi?" demek istemiştir."0 (daği), Allah'n haşyetinden paramparça olmuş ve korkmuş olarak görürsü" (Haşr, 21) ayeti de buna yakin bir ifadedir.

    Yer, içindeki ağırliklari çikarıp dışarı attıği, Mücâhid, "Bu ayette bahsi geçen zelzele ile, sûra ilk nefha (üfürüş) kastedilmiş olup, bu tipk1, "O gün sarsan sarsacak, onun ensesine binecek olan da ardından gelecek" (Nâziat, ) ayetleri gibidir. Bu ayetler de, "Yeryüzü birinci nefhada (üflenişte) sarsar; daha sonra ikinci kez sarsar ve içindeki ölüleri çıikar" manasinadır. İşte bu ölüler, yeryüzündeki "ağırlıklardır" (Zilzal, 2) demiştir.

    Bu kelime, "sikal"in çožuludur ve "sikal", yer eşyası demektir. Buna göre Allah, yerin içindeki defineleri, yerin ağırlikları diye ifade etmiştir. Ebû Ubeyde ve Ahfeş şöyle demektedirler: "Ölüler yerin içinde olduklari zaman bu Arapçada yani "yerin ağirlği" diye anlatlr; üzerinde oldužu zaman ise, "üzerindeki ağirlik" diye anlatilr." Daha sonra bunlar, "Ayetteki zelzele ile birinci sarsıntı kastedilmiştir. Çünkü Allah Teâlâ, peşisira, "Yer, ağırliklarInl çikardıgi zaman" buyurarak, bu "ağırliklar" ile, yerin içindeki defineleri kastetmiştir. Yer içindeki defineleri böylesine dışarı atınca, yeryüzü altınlarla dopdolu olur, ama hiç kimse dönüp bunlara bakmaz. Buna göre altınlar, insanlara seslenerek adeta "Hani sen, dinini ve dünyan, benim uğruma harab etmiyor mu idin" der. Yahut bu hazinelerin ortaya çikarlmasınn hikmeti, HakTeâlâ'nn, "0 gün bunlar, cehennem ateşinde kizdırilacak ve o'kimselerin alinları, böğürleri ve sırtları bunlarla dašlanacak" (Tevbe, 35) srrinn tecelli ettiğini göstermektir. Allah Teâlå yeryüzünden bahsederken, "Biz yeri bir toplant yeri yapmadik m/?" (Mürselat, 25) buyurmuştur. Ama daha sonra bu yer, seni dişarı atan bir hale gelmiştir. Bu da, her emziklinin gözü o gün, emzirdiği evladını görmez olur" (Hacc, 2) ve "O gün kişi kardeşinden () kaçar"(Abese, 34) ayetlerinin anlattığı durumdur.

    “Ve insan, “Buna ne oluyor?” dediği zaman,”

    Allah Teâlâ, "Onlarin Rableri nezdindeki mükafa Adn cennetleridir" (Beyyine, 8) buyurunca, insan sanki, "Bu ne zaman olacak Ya Rabbi?" demiş de, buna cevaben Cenâb-1 Hak, "Yer, kendisine ait şiddetli bir zelzele ile zelzeleye uğratildiğl zaman" burmuştur. Şu halde bütün alem, bir korku ve endişe içine girerlerken sen, mükafaatını elde edecek ve "Onlar o gün o müthiş korkudan emindirler" (Nemi, 89)  ayetinde  bildirildiği gibi, o günde emin, güvenlik içinde olacaksın. Allah Teâlâ önceki sûrede hem kafirlerle ilgili tehdidden hem de mü'minlerle ilgili mükafaattan bahsedince, kafirle ilgili tehdidi pekiştirmek adeta o bahsi geçen kafir, "Yeryüzüne de ne oluyor ki böylesine zelzeleye uğratılıyor" dediği zaman, cezasını bulacak" demek istemiştir. Bu, "Yeryüzüne ne oluyor da, böylesine şiddetle sarsılıp, içindekileri atıyor" demektir. Bu, ya içindeki hazineleri ve defineleri attığı zaman, birinci nefhada, yani sûra ilk üflenişte; yahut da içindeki ölüleri, dışarı çıkardığında ikinci nefhada söylenen bir sözdür.

  • “Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belâya çarptırılıp imtihan ediliyorlar. Sonra ne tövbe ederler, ne de ibret alırlar.” Tevbe

    “Bil ki Allah Teâlâ, kalblerinde hastalık olanların, kâfir olarak öleceklerini beyan buyurup, bu da âhiret azabının mevcudiyetine delâlet edince, bundan sonra onların, her sene bir veya iki defa dünya azabına düçar olacaklarını beyan etmiştir.

    İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: "Onlar her yıl bir veya iki defa hastalıklara mübtelâ olurlardı da, yine de nifaklarından tevbe etmez ve mü'minler hastalandığında bundan ders aldıkları gibi, onlar bu hastalıklarından ibret almazlardı. Zira mü'min, hastalandığında, günahlarını ve Allah'ın huzuruna çıkıp duracağını hatırlar, bu da onun imanını ve Allah'a karşı olan saygı ve haşyetini arttırır. Böylece de bu, o mü'min kimsenin daha fazla rahmete ve Allah'dan olan bir rızaya müstehak olmasına sebep olmuş olur.

    Mücâhid, onların kıtlık ve açlıkla imtihan olunduklarını söylemiştir.

    Mukâtil şöyle demiştir: "Allah'ın Resulü, onların nifak ve küfürlerini ortaya koymak suretiyle, onları rezîl ve rüsvây ediyordu." Şu da ileri sürülmüştür: "Onlar, Hz. Peygamber (s.a.s)i tenkid etmek üzere biraraya geliyorlardı. Cibril (a.s), Hz. Peygamber'e gelerek, onların kendisi hakkında ne söylediklerini O'na haber veriyordu. Hz. Peygamber de, hakkında söylenenleri onlara anlatıyor, onları bundan dolayı azarlıyor ve onlara nasihat ediyordu. Ama onlar, ne nasihat dinliyorlar, ne de bu işten vazgeçiyorlardı." Razi

    Sehl İbn-i Sa'd (radıyallahü anh) anlatıyor: Bir kadın dokuduğu peştamal kumaşını Resulullah Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) getirip verdi ve; "Bunu giyesiniz diye kendi ellerimle dokudum" dedi. Böyle bir kumaşa ihtiyacı olan Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) onu aldı, izar olarak (belden aşağısına) giyinip yanımıza geldi. Bunu gören bir sahabi Peygember Efendimize: "Ne kadar da güzelmiş" diyerek, o kumaşı istediğini ima etti.

    “…O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir.”

    Onlar, “mucize” der, sebebi kutsar! Bizlerse, “Allahü ekber” der ve sebebi yaratana teşekkür ederiz. Tekbirlerimizden rahatsız olan Kemalistler deprem bölgesine gelseydi de 1 tek canı kurtarsalardı. Kurtarırken İzmir marşı okusaydılar da biz de dinleseydik. Ama yoklar! 1 tek can kurtarmadılar ama binlercesini kurtaran cemaat-tarikatlara sövüyorlar!

    Münafıklar, halkın tepkisinden çok korktukları için, açıkça; Kur’an’a küfredemez ama Kur’an ayeti okuyan Hocaya küfrederler! Peygamberimize küfredemez ama Hadislerine küfrederler! İslam’a küfredemez ama müslümanlara küfrederler! Ülkemizdeki münafıkları iyi tanıyın. Onlar Hristiyanlığa ya da Budizm’e düşman değildir; Onların tek düşmanı İslam’dır. Bizler de bu kripto kafirlere karşı savaşan Allah dostlarıyız. Kimin tarafında olacağın sana kalmış çünkü üçüncü bir taraf yok! Gazamız mübarek olsun

    4 milyon dolar buldu ve teslim etti. 2 milyon bulan da var. Kul hakkından korkan müslümanlara selam olsun. “Allah’ı anma hali, irfan sahiplerinin kalbinde hayme (çadır) kurar. Her yanını kaplar. Hak'tan gayri bütün düşünce izlerini siler, götürür. Bu ki tamam oldu, işte cennet orası olur. Peşin cennet bu olur. Vaad olan cennet ise öbür âlemdedir. Peşin cennete razı olmak, kalbin Allah'a yakın olması demektir. Hak'la kul arasındaki perdelerin kalkmasına gelince, buna ruh âlemine geçiş manasını vermek yerinde olur. Dünya cennetine kavuşan kula, perdeler açılır, Hak'la kendi arasında perde kalmaz.

  • Показать больше

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası