isanin dogum yili / Âl-i İmrân Suresi Ayet Tefsiri - Diyanet İşleri BaşKanlığı

Isanin Dogum Yili

isanin dogum yili

Hazreti İsa (a.s.) Ne Zaman Doğdu?

Hz. İsa (a.s.) babasız olarak dünyaya gelmesi nasıl olmuştur? Ayet ve hadisler ışığında Hz. İsa’nın (a.s.) doğumu

Çocuğa hâmile kaldığı zaman üzüntüden sıkılıp bunalır Meryem Vâlidemiz İçinde bulunduğu hâli, yalnız teyzesine açar. Teyzesi, Meryem onun yanına gelince onu kucaklar ve der ki:

“-Ey Meryem! Benim hâmile olduğumu hissettin mi?” Meryem de:

“-Peki, sen benim hâmile olduğumu bildin mi?”

Bunun üzerine başına geleni teyzesiyle paylaşır. Teyzesi de başka bir peygambere, Hazret-i Yahya’ya (a.s.) hâmiledir. Teyzesi, daha sonra Meryem’e:

“-Karnımdakinin, karnındakine secde ettiğini hissettim.” diyecektir.

HZ. İSA’NIN (A.S.) DOĞUMU

Müfessir İbn-i Kesîr, Hazret-i Meryem’in (a.s.) her hâmile kadın gibi hamilelik müddetinin dokuz ay olduğu görüşündedir. Bu hususta farklı görüşler mevcut olmakta birlikte, Mü’minûn sûresindeki şu âyetler İbn-i Kesîr’in görüşünü doğrulamaktadır:

“Andolsun, Biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe hâline getirdik. Sonra bu az suyu, «aleka» hâline getirdik. Alekayı da «mudga» yaptık. Bu «mudga»yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allâh’ın şânı ne yücedir!” (el-Mü’minûn, )

Bu âyetin normal bir doğum için belirlenen safhaları anlattığını, Hazret-i Îsâ’nın (a.s.) doğumunun mûcizevî oluşu gibi annesinin hâmilelik müddetinin de mûcizevî şekilde çok kısa bir süre olduğu görüşünde olan âlimler de vardır. En doğrusunu Allah bilir.

Nihayet mescidin doğusuna “Beyt el-Lahm” tarafına gelir. Ve doğum başlar. Yalnızdır, Meryem… Şaşkındır. Sancılıdır. Ama en derin sancı, yüreğindeki sancıdır. Çünkü derin bir kaygı taşımaktadır.  Âyet-i kerîmeler, onun bu hâlini bize şöyle tasvir eder:

“Böylece Meryem, çocuğa hâmile kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevk etti:

«-Keşke…» dedi, «Bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!»” (Meryem, )

“Keşke!..” demektedir, Meryem. “Keşke unutulup gitseydim…” Bu sözü, doğum sancısından değil, içinde bulunduğu tedirginlikten dolayı söylemektedir. Çocuğu halktan nasıl gizleyecektir? Kime ne diyecektir? Bekârdır. Değil evlenmek, erkek yüzü bile nâdir görmektedir. Kavmi olan Yahudiler, ona türlü iftiralar atacak, onu belki de yaşatmak istemeyeceklerdir. İffetsizlikle suçlanacaktır. Yoksa bir kadın, evlâdını doğururken sancıdan kıvranır, türlü meşakkatler çeker, lâkin hiçbir zaman üzgün olmaz. Tatlı bir merak içinde olur. Ama Meryem öyle değildir.

HZ. MERYEM'İN SÜKUT ORUCU

Bunun üzerine (Cebrâil -aleyhisselâm-) ağacın altından ona şöyle seslendi:

“-Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir su arkı meydana getirdi. Hurma ağacını kendine doğru silkele ki, sana taze, olgun hurma dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, «Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım!» de.” (Meryem, )

Rabbi, onu ne güzel teselli etmiştir. Cebrâil’in -aleyhisselâm- kendisine seslenmesi, onun bir kerametidir. Bu sesle sâkinleşir, teselli olur Meryem Susması emredilmektedir, ona. Dönemin Yahudi inancında “sükût orucu” vardır. İnsanlar günlerce susar, konuşmazlar. Ne de olsa zamanın Yahudileri fitnecidir. Peygamberlerini bile öldürecek kadar câhil ve gaddardır. Meryem, zaten doğumun verdiği yorgunluk ve bitkinlik içindedir. Konuşsa da ne söyleyecek, kimi, nasıl inandıracaktır? Bu sebeple o, Rabbi’nin emriyle susacaktır. Üç gün sükût orucu tutar.

Cenâb-ı Hak, doğum esnasında alt tarafından bir su arkı meydana getirmiş, böylece ona doğumu kolaylaştırmıştır. Doğar doğmaz lohusa anneye, taze hurma ikram etmiştir. Bugün modern tıbbın suda doğumu tavsiye ve teşvik etmesi, lohusa kadına taze hurma yedirilmesi elbette ki Kur’ânî bir hikmet ve hakikate de işaret eder.

Hazret-i Meryem’in o esnada dayandığı hurma ağacı kurumuş bir ağaçtır ve mevsim kıştır. O, Rabbine dayanmış, Rabbi ona kolaylıklar sağlamıştır. Ancak Rabbimiz, ilâhî bir ikramda bile kulundan gayret istemektedir. Kul, gücünün son noktasına kadar gayretini ortaya koyacak, Allah da o kuluna bol bol ikram ve ihsanda bulunacak!..

Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurmuştur:

“Meryem ile oğlu dışında her âdemoğluna annesinden doğduğu gün şeytan dokunur.” (Müslim, Fedâil, )

Bu hususta farklı izah ve açıklamalar yapılmıştır. Özetle ifade olunan şudur: Şeytan her doğan çocuğu eller, tokatlar, rahatsız eder ve çocuk bu sebeple doğar doğmaz ağlar. Lâkin Meryem ve oğlu Îsâ’ya (a.s.) şeytan dokunmamıştır.

Kimi müfessirler, “Her âdemoğlu doğduğunda şeytan onu böğründen dürter. Ancak Meryem ve oğlu Îsâ böyle olmamıştır ve şeytan, onu dürtmeye geldiğinde hicâb (perde) ile kendisi dürtülmüştür.” demişlerdir.

YAHUDİLERİN İFTİRALARI

“Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler:

«-Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın! Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi!»

Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti.

«-Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?» dediler. Bebek şöyle konuştu:

«-Şüphesiz ben Allâh’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübârek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.» İşte, hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu Îsâ -hak söz olarak- budur.” (Meryem, )

BEBEĞİN KONUŞMASI İSRAİLOĞULLARI'NI ŞAŞKINA ÇEVİRDİ

Hazret-i Meryem, Hazret-i Mûsâ’nın (a.s.) kardeşi olan Hazret-i Hârun’un (a.s.) neslindendir. O dönemde yaygın kullanılan “kız kardeş” ifadesi ile ona nisbet edilmiştir. Hazret-i Meryem’in (a.s.) seçkin bir âileden geldiği hâlde zina ettiğini düşünürler İsrâiloğulları Kendilerince bu durumu ona yakıştıramazlar. Hattâ onu taşlamak için ellerinde taşla konuşurlar Meryem’le Lâkin bebeğin konuşması onları şaşkına çevirir. Beşikteyken konuşmuştur Îsâ bebek… Resûlullâh’ın haber verdiği “beşikte iken konuşan üç kişi”den biridir. Bu da bir kerametidir Hazret-i Meryem’in (a.s.) Evlâdı, Allâh’ın izniyle konuşarak annesinin iffetini, tertemiz ve lekesiz oluşunu îlân edivermiştir.

“Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine rûhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdîk eden İmran kızı Meryem’i de (inananlara) örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi.” (et-Tahrîm, 12)

“Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem’i de an!) Biz ona rûhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu, cümle âlem için bir ibret kıldık.” (el-Enbiyâ, 91)

Hazret-i Meryem (a.s.), nâmusunu “kale” gibi sapasağlam korumuştur. Fakat azgın İsrailoğulları, onu öldürmeye azmetmişlerdir. Beşikte konuşan bebeğe bile îtimatları yoktur. Materyalist bir toplum oldukları için Cenâb-ı Hak, onlara gözleri ile görecekleri müşahhas bir delil sunmuştur.

Hazret-i Meryem’e (a.s.) ve kucağındaki bu büyük mûcize olan bebeğe yaklaşamayan İsrâiloğulları, bir müddet sonra öfkelerini teskin etmek için mâsumiyetini çok iyi bildikleri Hazret-i Zekeriyya’ya (a.s.) yönelirler. O pâk nebî, gözlerini kan bürümüş bu topluluktan kaçar ve bir ağacın kovuğuna saklanır. Orada kendisini kıskıvrak yakalar ve testereyle ağacı keserek bu yüce peygamberi de şehid ederler.

KAVMİNDEN AYRILIK, MISIR VE ŞAM GÜNLERİ

Kavminin azgınlığı had safhadadır. Öfkelidirler. Kavimlerinin ileri geleni İmran’ın kızı, “babasız çocuk” dünyaya getirmiştir. Cenâb-ı Hakk’ın ilhamıyla Hazret-i Meryem, kucağındaki oğluyla Mısır’a gider. Amcasının oğlu Yusuf en-Neccâr, onları bir merkebe bindirip götürür, bir tepeye yerleştirir. Âyette bu duruma işaretle:

“Meryem oğlunu (Îsâ’yı) ve annesini büyük bir mûcize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.” (el-Mü’minûn, 50) buyrulur.

Hazret-i Meryem ve oğlu Îsâ (a.s.), Mısır’da 12 sene kalırlar. Daha sonra Şam’a giderek Nâsıra’ya yerleşirler. Hazret-i Îsâ, 30 yaşına gelene kadar burada kalır.

Otuz yaşına gelen Îsâ’ya Cebrâil (a.s.) ilk vahyi getirir. O, artık bir peygamberdir. Esmer, salınmış düz saçlı, orta boylu ve al yanaklıdır. Sîmâ olarak Allah Resûlü’nün bildirdiğine göre, sahâbeden Urve bin Mes’ud es-Sakafî’ye benzemektedir.

Ondan evvel Hazret-i Yahya (a.s.) bu kutlu vazifededir. Lâkin İsrâiloğulları ve Filistin valisi Herodos, Hazret-i Yahya’nın (a.s.) peşindedir. Zira o, onların hoşuna gitmeyen şeyler söylemekte, menfaatlerini bozmaktadır. Babası Zekeriya Peygamber gibi, Yahya peygamberi de şehâdet beklemektedir. Hazret-i Îsâ (a.s.), tevhid mücadelesinde yalnız kalır.

HZ. MERYEM’İN VEFATI

Tarihî kayıtlar, Hazret-i Meryem’in (a.s.), oğlu Hazret-i Îsâ’nın (a.s.) göğe yükseltilmesinden sonra 6 sene daha yaşadığını bildirir. Kabrinin Kudüs’te veya Şam’da olduğu ifade edilir.

Allah, bu yüce vâlidemizin mekânını âlî eylesin, bizi de cennette kendisine komşu kılsın. Âmîn.

Kaynak: Fatma Çatak, Şebnem Dergisi, Sayı:

İslam ve İhsan

Hz. İsa'nın (a.s.) Hayatı

PAYLAŞ:                

HAZRET-İ İSA NE ZAMAN DOĞDU?

Papa’nın İsa’nın Çocukluğu adıyla kaleme aldığı kitap, Hazret-i İsa’nın doğum tarihi üzerindeki münakaşaları yeniden alevlendirdi. Tarihî ve dinî kaynaklar bu mevzuda fazla malumat vermez. Hazret-i İsa’nın ne doğum günü, ne de doğum yılı bellidir.

Aralık gecesi, Noel, yani Hazreti İsa’nın doğum günü kabul edilir. Bu, Papa Gregorius’un tertiplediği Gregoryen takvimine itibar eden Katolik, Protestan, Süryânî ve Rumlara göredir. Rus, Balkan ve Ermeni kiliseleri Noel’i Ocak gecesi kutlar. Çünki onlar Julius Caesar’a ait Julyen takvimini kullanır. İki takvim arasında 13 gün fark vardır. Kutlamalar 24 gün (Ermenilerde 50 gün) evvel başlar. Bu günlerde perhiz yapılır.

Mitra’dan Noel’e

Eski Romalılar, kışları güneşin kendilerini terk etmesine üzülür; günler uzamaya başladığı 25 Aralık’ta ise güneşin esaretten kurtulması şerefine büyük ve ahlâksızca eğlenceler yapardı. Bu, Işık Tanrısı Mitra’nın doğum günüdür. Bu alışkanlıkla, ilk Hıristiyanlar, o gün kiliseye bile girerken güneşi selâmlardı. Roma imparatoru Konstantin zamanında 25 Aralık Hazreti İsa’nın doğumu olarak kutlanıldı. senesinde Roma piskoposu Liberius’un kararıyla bu kutlama resmiyet kazandı. Böylece eski bir pagan âdeti daha, “İsa bizim güneşimizdir” sloganıyla Hıristiyanlaştırılmış oldu. Üstelik insanların ekserisinin çiftçi veya balıkçı olduğu düşünülürse, Noel’in kışın kutlanması daha mantıklıdır.

Bu geceye Christmas/Noel adı verilmesi yılındadır. Christ, Hazreti İsa’nın ismidir. Yunanca kurtarıcı manasında Hıristos’tan gelir. Mass ise bedene girmek demektir. Fransızca Noel ise, Latince doğum mânâsına nativitatis/natalis kelimesinden gelir. senesinde Papa Dionysus, Hazret-i İsa’nın o zamana kadar belli olmayan mîlâdını, yani doğum yılını, Roma yılı olarak tesbit etti. Bu ise MS 1 senesine tekabül eder. Sıfır yılı, saygısızlık olmasın diye (veya o zaman Avrupa’da sıfır bilinmediği için) atlanmıştır. Şimdiki Papa, Kepler teorisi nazara alınırsa bunun yıl daha önce olabileceğini söyledi. İncil’e göre, gökte büyük bir yıldızın doğduğunu gören ve bunu büyük bir insanın doğuşuna bağlayan İranlı müneccimler Kudüs’e gelmiş; Hazreti İsa’yı beşikte görmüştü. Milattan yıl önce 25 Mart’ta Jüpiter ve Satürn gezegenleri zodyak kuşağında buluşmuştu. Müneccimlerin gördüğü bu olsa gerekti.

Hazreti İsa’nın doğum günü hakkında kati malumat yoktur. Luka İncili’ne göre (2/) Hazreti İsa’nın doğduğu zaman, gündüz geceleri çobanlar kırlarda sürü otlatmaktadır. Halbuki kışın bu mümkün değildir. MS yılda İmparatorAugustus, nüfus sayımı yapılmasını emretti (Luka, 2/). Herkes bunun için memleketine gitti. Hazreti Meryem de nişanlısı Yusuf ile Nâsıra’dan km uzaktaki Betlehem’e gitti. Kış günü hâmile bir kadının bu yolculuğu yapması bir yana, mahallî idareye karışmayan bir imparatorun, her an isyana hazır Yahudilerin kış günü nüfus sayımı için uzun yolculuk yapmasını istemesi akla uygun değildir. Rivayete göre Hazreti Yahya fısh bayramında (15 Nisan) ve teyzezadesi İsa’dan altı ay evvel doğmuştur. Kur’an-ı kerim, Hazreti Meryem’in taze hurma zamanı doğurduğunu söyler (Meryem: ). Bütün bunlardan da anlaşılıyor ki, Hazreti İsa, Ekim ayında Sukkot Bayramı esnasında dünyaya gelmiştir.

Yalnızca günü mü meçhul?

Hazreti İsa’nın yalnızca doğum günü değil, yılı bile belli değildir. ME 4 yılında ölen Roma vâlisi Herodes zamanında (Matta, 2/1) ve Augustus’un MS 6 yılında yaptırdığı nüfus sayımı sırasında (Luka, 2/) doğmuştur. Ancak birkaç Herodes ve Augustus vardır. Nüfus sayımı ise birkaç defa yapılmıştır. Her hâdiseyi en ince teferruatına kadar anlatan Roma tarihlerinin o devre ait olanları, buna dair en ufak bir ipucu vermez. Hazreti İsa’ya benzer bir zâttan ilk bahseden Tacitus’tur (MS ). yılında Ürdün’de Ölü Deniz kıyısındaki Kumran mağarasında ele geçen İbrânîce vesikaların Mukaddes Kitap metinleri olduğu ortaya çıktı ve bu vesikalardaki tarih ve tariflere göre Hazreti İsa’ya çok benzeyen bir şahsın, milattan bir buçuk asır kadar önce yaşamış olduğu görüldü. Kudüs Süryanî Patriği’nin eline geçen ve muhtevası titizlikle saklanan bu vesikaları, İsrailliler uzun mücadeleden sonra satın aldılar ve yakın bir zaman önce Kudüs Müzesi’ne koydular. Bunların Romalıların zulmünden kaçarak burada yerleşen Essenîlerden kalma olduğu anlaşılmıştır.

Hazret-i İsa'nın doğumunu müjdelemek üzere Filistin'e gelen üç Şarklı müneccimi tasvir eden mozaik. (Kâriye Câmii-İstanbul)

İslâm müellifleri, Hazret-i İsa ile Hazreti Muhammed arasındaki zamanı farklı verirler. Selman, İbni Abbas, Mukatil, Katâde ve İbni İshak’dan ; Muammer, Kelbî ve Mücâhid’den ; Dahhâk’tan yıl rivayetleri vardır. Bazı tarihlerde Hazreti İsa’nın Büyük İskender’in Darius’u yenmesinden 65 sene sonra dünyaya geldiği yazmaktadır. Bu harb ME. senesindedir. Mevâhib-i Ledünniyye kitabında der ki: İbni Asâkir’in, Şa’bî’den haber verdiğine göre, Hazreti İsa ile Hazreti Muhammed arasında, sene fark vardır.

İmam Gazâlî, iki peygamber arasındaki zamanın bin seneden az olmadığını söyler. Çünki hadîs-i şerife göre, her ulü’l-azm peygamberin arası bin yıldır. İmam Rabbânî der ki: Eflâtun’a Filistin’de İsa peygamberin zuhur ettiği bildirilince “Biz temiz insanlarız; bizi temizleyecek kimseye hâcet yoktur, dediği meşhurdur. Buna göre Hazreti İsa, ME senesinde ölen Eflâtun (Platon) zamanında yaşamıştır. Yunan filozofunun dersleri meşhur olduğundan, ölüm zamanına inanılırsa da, İsa Peygamber, gizli dünyaya gelip ve dünyada az kalıp, göğe çıkarıldığından, kendisine fazla kişi iman etmediğinden, İsevîler az ve asırlarca gizli yaşadıklarından, Noel tarihinin doğru anlaşılamadığı düşünülebilir. Ne zamana gelirse gelsin, İsa’nın velâdeti tebrike şâyândır.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir