tevbe suresi 55 ayet / Tevbe suresi âyet meali - monash.pw

Tevbe Suresi 55 Ayet

tevbe suresi 55 ayet

Kur'an-ı Kerim - Diyanet İşleri Başkanlığı

Tevbe Suresi - . Ayet Tefsiri

Ayet


  • لَوْ كَانَ عَرَضاً قَرٖيباً وَسَفَراً قَاصِداً لَاتَّـبَعُوكَ وَلٰكِنْ بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُؕ وَسَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْۚ يُهْلِكُونَ اَنْفُسَهُمْۚ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَࣖ

    ﴿٤٢﴾

  • عَفَا اللّٰهُ عَنْكَۚ لِمَ اَذِنْتَ لَهُمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذٖينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِبٖينَ

    ﴿٤٣﴾

  • لَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ بِالْمُتَّقٖينَ

    ﴿٤٤﴾

  • اِنَّمَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَارْتَابَتْ قُلُوبُهُمْ فَهُمْ فٖي رَيْبِهِمْ يَتَرَدَّدُونَ

    ﴿٤٥﴾

  • وَلَوْ اَرَادُوا الْخُرُوجَ لَاَعَدُّوا لَهُ عُدَّةً وَلٰكِنْ كَرِهَ اللّٰهُ انْبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَقٖيلَ اقْعُدُوا مَعَ الْقَاعِدٖينَ

    ﴿٤٦﴾

  • لَوْ خَرَجُوا فٖيكُمْ مَا زَادُوكُمْ اِلَّا خَبَالاً وَلَا۬اَوْضَعُوا خِلَالَكُمْ يَبْغُونَكُمُ الْفِتْنَةَۚ وَفٖيكُمْ سَمَّاعُونَ لَهُمْؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ بِالظَّالِمٖينَ

    ﴿٤٧﴾

  • لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْاُمُورَ حَتّٰى جَٓاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ اَمْرُ اللّٰهِ وَهُمْ كَارِهُونَ

    ﴿٤٨﴾

  • وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ لٖي وَلَا تَفْتِنّٖيؕ اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواؕ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحٖيطَةٌ بِالْكَافِرٖينَ

    ﴿٤٩﴾

  • اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ وَاِنْ تُصِبْكَ مُصٖيبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ

    ﴿٥٠﴾

  • قُلْ لَنْ يُصٖيبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

    ﴿٥١﴾

  • قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا اِلَّٓا اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِؕ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ اَنْ يُصٖيبَكُمُ اللّٰهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِهٖٓ اَوْ بِاَيْدٖينَاؗ فَتَرَبَّصُٓوا اِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ

    ﴿٥٢﴾

  • قُلْ اَنْفِقُوا طَوْعاً اَوْ كَرْهاً لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْؕ اِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْماً فَاسِقٖينَ

    ﴿٥٣﴾

  • وَمَا مَنَعَهُمْ اَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ اِلَّٓا اَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَبِرَسُولِهٖ وَلَا يَأْتُونَ الصَّلٰوةَ اِلَّا وَهُمْ كُسَالٰى وَلَا يُنْفِقُونَ اِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ

    ﴿٥٤﴾

  • فَلَا تُعْجِبْكَ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْؕ اِنَّمَا يُرٖيدُ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ اَنْفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ

    ﴿٥٥﴾

  • وَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنَّهُمْ لَمِنْكُمْؕ وَمَا هُمْ مِنْكُمْ وَلٰكِنَّهُمْ قَوْمٌ يَفْرَقُونَ

    ﴿٥٦﴾

  • لَوْ يَجِدُونَ مَلْجَـٔاً اَوْ مَغَارَاتٍ اَوْ مُدَّخَلاً لَوَلَّوْا اِلَيْهِ وَهُمْ يَجْمَحُونَ

    ﴿٥٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)


﴾42﴿

Kolay elde edilecek bir kazan&#; ve kısa bir yolculuk olsaydı mutlaka peşinden gelirlerdi; fakat o meşakkatli yol onlara uzun geldi. Bir de kalkıp, “G&#;c&#;m&#;z olsaydı inanın ki sizinle beraber sefere &#;ıkardık” diye Allah’ın adına yemin edecek, b&#;ylece kendilerini hel&#;ke s&#;r&#;kleyecekler. Oysa Allah onların yalan s&#;ylediklerini elbette biliyor.

﴾43﴿

Allah seni affetti de, doğru s&#;yleyenler sence belli olmadan ve kimlerin yalancı olduğunu bilmeden ni&#;in onlara izin verdin?

﴾44﴿

Allah’a ve &#;hiret g&#;n&#;ne iman edenler, kendilerini mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten muaf tutman i&#;in senden izin istemezler. Allah, buyruğuna karşı gelmekten sakınanları &#;ok iyi bilir.

﴾45﴿

Senden izin isteyenler sadece, Allah’a ve &#;hiret g&#;n&#;ne iman etmeyenler ve ş&#;pheye kapılmış olanlardır; onlar ş&#;pheleri i&#;inde bocalayıp dururlar.

﴾46﴿

Eğer onlar savaşa &#;ıkmak isteselerdi elbette bunun i&#;in bir hazırlık yapabilirlerdi; fakat Allah da onların sefere &#;ıkmalarını istemedi, onları geri koydu, onlara “Oturun bakalım diğer oturanlarla beraber!” denildi.

﴾47﴿

Şayet onlar sizinle beraber sefere &#;ıkmış olsalardı, size bozgunculuktan başka katkıları olmayacak ve sizi fitneye d&#;ş&#;rmek istedikleri i&#;in aranıza sokulacaklardı; i&#;inizde onlara kulak asacak olanlar da vardı. Allah zalimleri &#;ok iyi bilir.

﴾48﴿

Aslında onlar daha &#;nce de fitne &#;ıkarmak istemişler ve sana karşı t&#;rl&#; t&#;rl&#; işler &#;evirmişlerdi. Nihayet onlar istemeseler de hak yerini buldu ve Allah’ın iradesi galip geldi.

﴾49﴿

İ&#;lerinden “Aman bana izin ver, başımı derde sokma!” diyenler de var. Ama bilmiş olsunlar ki asıl (bu tutumlarıyla) bel&#;nın i&#;ine d&#;şm&#;ş oldular. Cehennem ink&#;rcıları mutlaka kuşatacaktır.

﴾50﴿

Sen iyi bir sonu&#; elde etsen bu onlara &#;z&#;nt&#; verir; ama başına bir musibet gelse, “Biz tedbirimizi &#;nceden almıştık” derler ve sevine sevine d&#;n&#;p giderler.

﴾51﴿

De ki: “Allah bize ne yazmışsa başımıza ancak o gelir, O bizim mevl&#;mızdır.” M&#;minler yalnız Allah’a g&#;venip dayansınlar.

﴾52﴿

De ki: “Sizin bizim hakkımızda beklediğiniz, ancak iki g&#;zellikten biridir. Bizim sizinle ilgili beklentimize gelince, Allah ya katından bir bel&#; g&#;nderecek veya sizin cezanızı bizim elimizle verecektir. O halde sonucu siz de bekleyin, biz de sizinle birlikte bekleyelim.”

﴾53﴿

De ki: “İster g&#;n&#;ll&#; harcayın ister g&#;n&#;ls&#;z, sizden asla kabul edilmeyecek! Zira siz g&#;naha g&#;m&#;lm&#;ş kimseler oldunuz.”

﴾54﴿

Yaptıkları harcamaların kabul edilmesine engel olan esas sebep de şudur: Onlar Allah’ı ve peygamberini tanımadılar; namaza da ancak &#;şene &#;şene gelirler ve harcamalarını g&#;n&#;ls&#;z olarak yaparlar.

﴾55﴿

O halde onların malları da evl&#;tları da seni imrendirmesin; &#;&#;nk&#; Allah onlara d&#;nya hayatında bunlarla eziyet &#;ektirmeyi ve canlarının da k&#;fir olarak &#;ıkmasını murat ediyor.

﴾56﴿

Kesinlikle sizden olduklarına dair Allah’a yemin de ederler, halbuki onlar sizden değildir, fakat onlar korkak bir topluluktur.

﴾57﴿

Eğer sığınacak bir yer, barınacak mağaralar veya girilecek bir kovuk bulsalardı, hemen koşup oraya sokulurlardı.

Tefsir (Kur'an Yolu)


Bu âyetlerde ve ilerideki birçok âyette, münafıkların Resûlullah’ın Tebük Seferi ile ilgili kararı karşısındaki tavırlarına, onlardan bu sefere katılmamak için mazeret ileri sürenlerin ve bazı art niyetlerle sefere katılanların gerçek yüzlerine geniş bir biçimde temas edilmekte, kendilerini mümin olarak gösteren bu iki yüzlü insanlarla birlikte yaşamak zorunda kalan müslümanlar onlara karşı dikkatli ve uyanık olmaya çağrılmaktadır.

Bu sûredeki ve özellikle bu âyetlerdeki ifadelerden anlaşıldığına göre hicretin 9. yılına gelindiğinde, artık münafıkların Hz. Peygamber’i ve müslümanları hafife alan ve yaptıkları her türlü çıkışa ve saygısızlığa katlanılması gerektiğini düşünen bir grup olmaktan uzaklaşıp, kendilerini de Medine toplumunun sadece hak sahibi değil aynı zamanda vecîbeleri olan bir öğesi olarak görmeye başladıkları anlaşılmaktadır. Zira Mekke’nin fethi ve İslâm davetinin yaygınlık kazanmasıyla Resûlullah’ın konumu oldukça güçlenmiş bulunuyordu.

âyetin “Allah seni affetti de” diye çevirdiğimiz ilk cümlesi genellikle “Allah seni affetsin” şeklinde bir dua cümlesi olarak düşünüldüğü için, bu hitaptan Hz. Peygamber’in günah işlemiş bir kimse olduğu anlamını çıkaranlar olmuşsa da İslâm âlimleri bunun isabetsizliğini birçok delille ortaya koymuşlardır. Hatta bazı müfessirler bu ifadenin Arap dilindeki bazı kullanımlarından hareketle yüceltme ve değer verme anlamı taşıdığını belirtmişlerdir (Râzî, XVI, 73). Fakat tercihe şayan görünen yorum, bu cümlenin, sefere katılmaktan muaf tutulmalarını isteyen kimselerin özürlerini insanî açıdan anlaşılabilir sebeplerle –Allah katında isabetli olmayan bir kararla– kabul etmesi yüzünden Resûlullah’ın ahlâken sorumlu tutulamayacağını bildiren bir bağışlama ifadesi olduğu yönündedir. Böyle bir bildirimin amacı öncelikle, Hz. Peygamber’i, söz konusu meselede fazlaca serbest davrandığı kaygısıyla kendini suçlamaktan kurtarmaktır (Esed, I, ).

Bazı müfessirler, bir taraftan âyette münafıkların sefere katılmamalarının yine Allah’ın iradesiyle olduğunun belirtilmesi, diğer taraftan da onların sefere katılmamak için mazeretler uydurmaları yüzünden kınanmaları arasında uzlaştırıcı yorumlar yapmaya çalışmışlarsa da bu husus âyetin başındaki ifade ve müteakip âyetle birlikte değerlendirildiğinde fikrî insicamla ilgili bir sorun kalmamaktadır, şöyle ki: Eğer onlar savaşa çıkmak isteselerdi bu konuda hazırlık yapabilecek durumdaydılar, fakat böyle bir aktivite ortaya koymadılar, bu konudaki sorumluluk kendi tercihleriyle ilgilidir. Bununla birlikte Cenâb-ı Allah, şayet onlar savaşa katılmış olsalardı fitne ve fesat çıkararak müslümanlara zarar vereceklerini de biliyordu, âyette bu husus hatırlatılarak onlar katılmadılar diye üzüntü duyulmasının yersiz olduğuna işaret edilmektedir. âyette onların sefere çıkmasını Allah’ın istemediğinin belirtilmesini ise şöyle açıklamak mümkündür: Her konuda olduğu gibi bu konuda da Cenâb-ı Allah her şeye kadirdir, dileseydi onları –mesuliyetleri bâki kalmak üzere– sefere çıkmaya istekli kılabilirdi, fakat bunu müslümanlar için hayırlı görmedi.

âyette yer alan ve “oturun bakalım diğer oturanlarla beraber” şeklinde tercüme ettiğimiz ifadeyi, sefere çıkmamak üzere anlaşan münafıkların birbirlerine söylediği söz veya şeytanın vesvesesi şeklinde açıklayanların yanı sıra, Hz. Peygamber’in onlara izin verirken kullandığı bir cümle veya Allah’ın onlarla ilgili takdirinin ifadesi olarak yorumlayanlar da olmuştur (Râzî, XVI, ). Son yoruma göre bu ifadede, izin isteyen münafıklar, sefere katılmak isteseler de buna gücü yetmeyenler grubuna dahil edilerek kendi iki yüzlülüklerini ayan beyan görmeye çağrılmış ve bizzat kendilerini aşağılamış olduklarına imada bulunulmuştur. İstediği halde mazereti bulunduğu için sefere katılamadığını açıklayan bir kimsenin böyle bir hitap karşısında durumunu gözden geçirmesi ve gerçekten mâzur olanlarla aynı durumda bulunmadığını görmesi halinde artık kendine saygı duyması mümkün değildir.

âyette münafıkların bu tutumlarını ilk defa sergilemedikleri, fakat ne yapsalar İslâm mesajının güçlenmesi ve yayılmasını engelleyemedikleri hatırlatılmıştır. Resûlullah’ın Medine’ye geldiği ilk günlerden itibaren münafıkların böyle bir tutum içine girdikleri bilinmektedir; dolayısıyla âyetin genel bir göndermede bulunduğu düşünülebilir (İbn Atıyye, III, 41). Bununla beraber tefsirlerde genellikle burada münafıkların Uhud Savaşı’ndaki hıyanetlerine gönderme yapıldığı belirtilmektedir (Taberî, X, ; İbn Âşûr, VI, ). Hemen Tebük Seferi öncesindeki günlerde münafıkların yaptıkları entrikalara işaret edildiği yorumu da yapılmıştır (Esed, I, ).

Tefsirlerde “Aman bana izin ver, başımı derde sokma!” tarzında bir ifade içeren âyetin, münafıklardan belirli kişilerin –özellikle Bizans topraklarında sarışın kadınlarla karşılaşmanın sorunlara yol açması ihtimalini gündeme getiren– sözleri hakkında nâzil olduğuna dair rivayetler yer almaktadır (bk. Taberî, X, ; İbn Atıyye, III, 42). “Başımı derde sokma!” diye tercüme edilen kısım “beni kınama” mânasıyla da açıklanmıştır (Buhârî, “Tefsîrü’l-Kur’ân” 9. sûre, giriş).

âyetlerde münafıkların Resûlullah’ın ve müslümanların başına gelen kötülüklerden büyük sevinç duyduklarına değinildikten ve müslümanlardan ilâhî takdir ve Allah’a tevekkül konusundaki anlayışlarını onlara karşı bir daha açıklamaları istendikten sonra; âyette müslümanların başına gelecek durumların münafıkların düşündüğü gibi olmayacağına dikkat çekilmektedir. Müminlerin bu konudaki teslimiyetlerini ve inançlarının derinliğini göstermek üzere bu husus yine onların ağızlarından şöyle açıklanmaktadır: Sizin bizim hakkımızda beklediğiniz, her hâlükârda iki güzellikten biridir; yani ya Allah yolunda şehid olur, çok yüce bir mertebeye erişiriz, ya da savaşın sonunda sağ kalmışsak zafer sevincini yaşarız (Taberî, X, ; İbn Atıyye, III, ). Müslümanların, iki sonuçtan birinin zafer olacağını böyle emin bir şekilde ifade etmelerinin istenmesi, şehitlik mertebesi yanında dünya hayatını hiçe sayarak savaşan askerlerin oluşturduğu bir orduya Allah Teâlâ’nın mutlaka zafer nasip edeceğine işaret sayılabilir. Bu âyetteki, Allah’ın münafıklara kendi katından bir belâ göndereceğine ilişkin ifade, daha çok dünyada başlarına getirilecek bir felâket şeklinde açıklanmış (Taberî, X, ; Zemahşerî, II, ) olmakla beraber, burada âhiret azabına işaret edildiği de düşünülebilir (İbn Atıyye, III, 44).

âyette münafıkların ister yüce ahlâkî değerler uğruna yapılmış süsü vererek kendiliklerinden yaptıkları harcamalar olsun isterse toplumsal bir görevin ifası zımnında zorunlu olarak yaptıkları ödemeler olsun, bunların Allah katında bir değere sahip olmayacağı belirtilmiş, âyette de bunun gerekçesi açıklanmıştır: Çünkü onlar iman etmiş gibi görünmekle beraber gerçekte Allah’ı ve peygamberini tanımamaktadırlar; namaza sırf zevâhiri kurtarmak için gelirler ve yaptıkları harcamaları da gönülsüz yaparlar. Bu gerekçe âyette yer alan “ister gönüllü harcayın ister gönülsüz” şeklindeki ifadeye de açıklık getirmekte ve bu ifadenin sadece mantıkî bir ihtimale veya dış görünüm itibariyle gönüllü izlenimi veren durumlara işaret amacı taşıdığı anlaşılmaktadır. Bir başka anlatımla âyet inanç bakımından münafık olan kişiden hiçbir dinî konuda samimi davranış beklenemeyeceğine dikkat çekmektedir. Hal böyle olunca, onların geniş servet veya çok evlât sahibi olmaları, dolayısıyla bu güç sayesinde zaman zaman toplumda hayranlık uyandıran hayır severlik girişimlerinde bulunmaları imrenilecek bir durum olarak görülmemelidir. Zira bütün bunların Allah katında hiçbir değeri yoktur. İşte âyet bu noktayla ilgili bir ikaz içermektedir. Âyetin sonundaki, “çünkü Allah onlara dünya hayatında bunlarla eziyet çektirmeyi () murad ediyor” ifadesi ise değişik şekillerde açıklanmıştır. Tâbiîn müfessirlerinden Katâde’ye göre burada şöyle bir mâna kastedilmektedir: O halde dünya hayatında onların malları da evlâtları da seni imrendirmesin; çünkü Allah onlara âhirette bunlar sebebiyle eziyet çektirmeyi murat ediyor. İbn Atıyye buradaki “onlarla” mânasına gelen zamirin sadece malları belirtmek üzere kullanılmış olduğu kanaatindedir (III, 45). Münafıkların servet ve evlât çokluğuyla övünmelerinin onlarda aşırı bir dünya hırsı meydana getirdiği ve bunlarda meydana gelen eksilmenin müthiş bir bunalıma yol açtığı, dolayısıyla Allah Teâlâ’nın onlara bu yolla büyük elem ve kederler yaşattığı yorumu da yapılmıştır. Özellikle çocuklarından bir kısmının zaman zaman nifak hastalığından sıyrılıp samimi müslüman olmalarının onlara büyük acı verdiğine dair olaylar bilinmektedir (İbn Âşûr, X, ). Allah’ın, onların inkârcı olarak ölmelerini murat etmesi ise, –Kur’an’ın diğer âyetleri ışığında– onların iradelerini ve tercihlerini kötü istikamette kullanmış ve buna bağlı olarak o sonucu hak etmiş olmaları anlamındadır.

âyetlerden, münafıkların Medine toplumundaki güç ve etkilerinden çok şey kaybetmiş oldukları ve müslümanlara daha bir yakın görünme çabası içine girdikleri, bununla beraber yürekten inanmış müslümanların hayata ve ilâhî buyruğa –51 ve âyetlerde tasvir edilen– bakışlarından hâlâ çok uzak oldukları anlaşılmaktadır.


Kaynak :

Kur'an-ı Kerim Portalı

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim Portalında Kur'an hakkında istediğiniz biligilere ulaşabileceksiniz

Bağlantılar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

Uygulamalar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَـرَٓاءِ وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْعَامِل۪ينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِم۪ينَ وَف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ

 

Burada, sadakaların ait olduğu sınıflar beyan edilmek suretiyle, Resulullah'ın (s.a.) yaptığı taksimatın hakkaniyeti tespit ve haksız söylenen sözler reddediliyor. Onların fasit iddialara dayanan boş umutları da söndürülüyor. Çünkü onların bu sadakalarda hakları olmadığı belirtiliyor. (Ebüssuûd)

Ayet-i kerimede  الصَّدَقَاتُ [sadakalar (zekâtlar)] maksûr,  لِلْفُقَـرَٓاءِ وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْعَامِل۪ينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِم۪ينَ وَف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّب۪يلِ  [yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslam'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olana, yolda kalana] cümlesi maksûrun aleyhi yapılarak zekât alma vasfının bu kişilere özel olduğunu ifade etmiştir. Yani zekâtın yalnızca yukarıda sayılan kişilere verilebileceği bunlar dışındaki dernekler, camiler, cemaatler, vakıflar vb. yerlere verilenin zekât sayılmayacağını ifade etmiştir. (Muhammed Fatih Ergen, Tevbe Suresinin Meânî İlmi Açısından Tahlili) 

Sadakayı hak edenlerin kusurlarını sayan kimseler için sadakadan hiçbir şey yoktur. Sadakalar; bu ayette zikredilen hak etmiş sınıflara hasredilmiştir. Bu izafî kasrdır. Sadakalar sizin için değil onlar için demektir. (Âşûr) 

القُلُوبُkelimesi nefis manasındadır. Araplarda yaygın olarak inancın idrakinde kalp kullanılır. (Âşûr)  

Müstenefe olan ayet kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لِلْفُقَـرَٓاءِ  mahzuf habere müteallıktır. Akabindeki 7 grup, tezâyüf nedeniyle  لِلْفُقَـرَٓاءِ ’ye atfedilmiştir.

Burada zımnen bir soru vardır. Bu yüzden  اِنَّمَا  ile kasr tercih edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

Ayet  اِنَّمَا  edatı ile başlamaktadır. Bu edat, ispat ifade eden  اِنَّ  ve nefy ifade eden مَا ’nın birleşmesiyle meydana gelen bir edattır ve hasr (sınırlandırma) anlamı ifade eder. Bu birleşim zikredilen şeylerin sabit olmasını ve bunların dışındaki şeylerin ise bulunmamasını gerektirir. Dolayısıyla bu ayette  اِنَّمَا  edatı, zekâtın sadece bu sekiz sınıfa verileceğine delalet eder. (Bkz. Fahreddîn er-Râzî, Tefsir-i Kebir: Mefâtîhu’l Gayb, I-XXXII, Dâru’l-Fikr, y.y., , c. XVI, s. ; Abdullah b. Ahmed b. Muhammed İbni Kudâme, el-Muğnî, I-XV, thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, Abdulfettah Muhammed el-Hulv, Dâru Âlemi’l-Kütüb, 3. bs., Riyâd , c. IV, s. ; Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr el-Kurtubî, el-Câmi li Ahkâmi’l-Kur’an, I-XXIV, thk. Abdullah bin Abdulmuhsin et-Türkî, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut , c. X, s. ; Muhammed b. Yusuf Ebû Hayyân, Tefsirü’l Bahri’l Muhit, I-VIII, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut , c. V, s. 58; Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed el-Aynî, el-Binâye fî şerhi’l-hidâye, I-XII, Dâru’l-Fikr, 2. bs., Beyrut , c. III, s. )

Yukarıdaki ayette zekât fonundan alabilen sekiz sınıf zikredilmektedir. Ancak dikkat edilecek olursa bunlardan ilk dört sınıf yani (fakirler, düşkünler, zekât toplayan görevliler ve kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlar) için  ل  harf-i ceri, geri kalan diğer dört sınıf yani  (esirlik ve kölelikten kurtulmak isteyenler, borçlular, Allah yoluna ve bir de muhtaç kalmış yolcu ve garipler) için de  فـي  harf-i ceri kullanılmıştır. Zira ilk dört sınıfın zekâtı hak etmesi, onların mülkî ehliyetlerinden dolayıdır. Bunun için mülkiyet ifade eden lâm harfi en uygunudur. Diğer dört sınıf ise bu zekâta daha çok ihtiyaç duyan kesimdir. Dolayısıyla  فـي  harf-i ceri burada belâgat açısından tam yerinde kullanılmıştır. (Bkz. Hâdi ‘Atiyye Matru’l Hilâlî, el-Hurûfu’l Âmile fi’l-Kur’ani’l Kerim, Beyrut, , s. )

Ayette  لِلْفُقَرَاءِ  sözcüğündeki  لِ  harf-i cerinden,  فِي الرِّقَابِ  sözcüğündeki  في  harf-i cerine iltifat yapılmıştır. Bunun anlamı şudur:  لِ  harf-i ceri, “fakirlere, düşkünlere, onlar üzerinde çalışan memurlara, kalpleri ısındırılacak olanlara” zekâtın farz olduğunu,  في  harf-i ceri ise kölelik altında bulunanlara, borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya zekâtın caiz olduğunu ifade etmektedir. (Allân, İbrâhîm Mahmûd, el-Bedî’ fi’l-Kur’an Envâuhû ve Vezâifuhû, s. )

الرِّقَابِ  [boyun] kelimesi köle anlamında kullanılmıştır. Boyun söylenmiş insanın tümü kastedilmiştir. Cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır.

Sadakanın verileceği kimselerin sayılması taksim sanatıdır.

ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde

فَلَا تُعْجِبْكَ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ ۚ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ أَنْفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ

Fe la tü’cibke emvalühüm ve la evladühüm innema yürıdüllahü li yüazzibehüm biha fil hayatid dünya ve tezheka enfüsühm ve hüm kafirun

Kelime MealiSayfada Göster

  • Abdulbaki GölpınarlıAbdulbaki Gölpınarlı:
    Artık onların malları ve evlâtları, seni şaşırtıp imrendirmesin. Şüphe yok ki Allah, onları o malla, o evlâtla dünya hayâtında azaplandırmayı diler ve kâfir olarak da güçlükle can vermelerini murâd eder.

  • Abdullah ParlıyanAbdullah Parlıyan:
    Öyleyse onların geçici ekonomik ve sayısal çokluğu, seni imrendirmesin. Allah bütün bunlarla dünya hayatında, onlara sadece azap etmek ve Allah’tan gelen gerçekleri örtbas etmiş oldukları halde iken canlarının çıkmasını istemektedir.

  • Adem UğurAdem Uğur:
    (Ey Muhammed!) Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor.

  • Ahmed HulusiAhmed Hulusi:
    Onların ne zenginlikleri ve ne de evlatları seni imrendirmesin Allâh bunlarla ancak dünya hayatında onlara azap etmeyi (bunlara yönelmenin getirisi olan Allâh’tan uzak düşmenin oluşturacağı azabı) ve hakikat bilgisini inkâr edenler olarak canlarının çıkmasını irade ediyor (mekr yoluyla).

  • Ahmet VarolAhmet Varol:
    Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azab etmeyi ve kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını diliyor.

  • Ali BulaçAli Bulaç:
    Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.

  • Ali Fikri YavuzAli Fikri Yavuz:
    Ey Rasûlüm, sakın onların ne malları, ne de evlâdları seni imrendirmesin. Allah, ancak onlar kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını ve dünya hayatında bunlar sebebiyle kendilerine (münafıklara) azap etmesini diliyor.

  • Bayraktar BayraklıBayraktar Bayraklı:
    Artık, onların malları ve çocukları da seni imrendirmesin! Allah bunlarla, onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını ister.

  • Bekir SadakBekir Sadak:
    Artik onlarin mallari ve cocuklari seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dunya hayatinda azabetmek ve canlarinin inkarci olarak cikmasini ister.

  • Celal YıldırımCelal Yıldırım:
    Onların mallarının ve çocuklarının (bolluğu) seni imrendirmesin. Allah bunlarla dünya hayatında onlara azâb etmek ve kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını istiyor.

  • Cemal KülünkoğluCemal Külünkoğlu:
    (Resulüm!) Artık onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla dünya hayatında (yaptıklarından dolayı) onlara azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını ister.

  • Diyanet İşleriDiyanet İşleri:
    Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah, bununla ancak onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını istiyor.

  • Diyanet VakfıDiyanet Vakfı:
    (Ey Muhammed!) Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor.

  • Edip YükselEdip Yüksel:
    Onların paraları ve çocukları seni etkilemesin. ALLAH bunlarla, onları dünya hayatında cezalandırmayı ve canlarının inkârcı olarak çıkmasını istiyor.

  • Elmalılı Hamdi YazırElmalılı Hamdi Yazır:
    Onların malları da, evlatları da sakın seni imrendirmesin. Bu olsa olsa, Allah’ın onları dünya hayatında bu gibi şeylerle azaba uğratmasından ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murat etmiş olmasından başka birşey değildir.

  • Fizil-al il KuranFizil-al il Kuran:
    Artık onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azâp etmek ve canlarının kâfir olarak çıkmasını ister.

  • Gültekin OnanGültekin Onan:
    Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Tanrı bunlarla ancak onları dünya hayatında azablandırmak ve canlarının küfür içindeyken zorlukla çıkmasını ister.

  • Harun YıldırımHarun Yıldırım:
    Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Doğrusu Allah, bunlar yüzünden dünya hayatında onları azaba uğratmayı ve canlarının, kâfirler olarak, güçlükle çıkmasını ister.

  • Hasan Basri ÇantayHasan Basri Çantay:
    Artık (Habîbim) onların ne malları, ne evlâdları seni imrendirmesin. Allah bunlar sebebiyle ancak kendilerini dünyâ hayâtında azaba çarpdırmayı ve canlarının, kendileri kâfir olarak, güçlükle çıkmasını irâde eder.

  • Hayrat NeşriyatHayrat Neşriyat:
    (Habîbim, yâ Muhammed!) Artık onların ne malları, ne de evlâdları seni imrendirmesin! Allah bunlarla ancak, onlara dünya hayâtında azâb etmeyi ve onların kâfir kimseler olarak canlarının çıkmasını istiyor.

  • İbn-i Kesirİbn-i Kesir:
    Artık onların malları da çocukları da seni imrendirmesin. Doğrusu Allah, ancak bununla onlara dünya hayatında azab etmeyi ve kafirler olarak canlarının çıkmasını ister.

  • İlyas Yorulmazİlyas Yorulmaz:
    Sakın ola ki onların malları ve evlatları seni imrendirmesin. Allah istiyor ki, bu dünya hayatında onlara, kendi malları ve evlatları ile azap etsin ve inkarları ile birlikte yok olup gitsinler.

  • İskender Ali Mihrİskender Ali Mihr:
    Artık onların malları ve evlâtları (da) senin hoşuna gitmesin. Allah dünya hayatında onları, onunla (onlarla) azaplandırmayı ve onların nefslerinin (canlarının), kâfir olarak çıkmasını ister.

  • Kadri ÇelikKadri Çelik:
    Artık onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azap etmek ve canlarının kâfir olarak çıkmasını ister.

  • Muhammed EsedMuhammed Esed:
    Öyleyse, onların geçici servetleri yahut çocukları(nın çokluğundan duydukları doyum) sakın seni imrendirmesin: Allah bütün bunlarla dünya hayatında onlara sadece azap vermek ve canlarının hakkı (hala) inkar edip dururlarken çıkmasını istemektedir.

  • Mustafa İslamoğluMustafa İslamoğlu:
    Artık onları, (sınamak için verdiğimiz) mallarının ve çocuklarının (çokluğuna) şaşırma; Allah bütün bunlar nedeniyle onlara dünyada bela vermek ve canlarını kendileri inkara saplanmışken almak istiyor.

  • Ömer Nasuhi BilmenÖmer Nasuhi Bilmen:
    Artık seni taaccübe düşürmesin, onların ne malları ve ne de evlatları. Allah Teâlâ ancak diler ki, onları bununla dünya hayatında muazzep kılsın ve onların kâfir oldukları halde canları çıkıversin.

  • Ömer ÖngütÖmer Öngüt:
    Onların malları da çocukları da seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla dünya hayatında onların azaplarını artırmayı ve canlarının kâfirler olarak güçlükle çıkmasını istiyor.

  • Sadık TürkmenSadık Türkmen:
    Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin! Allah bunlarla, ancak dünya hayatında yaptıklarının karşılığını verir ve canları kâfir olarak çıkıncaya kadar oyalanıp dururlar.

  • Seyyid KutubSeyyid Kutub:
    Artık onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azâp etmek ve canlarının kâfir olarak çıkmasını ister.

  • Suat YıldırımSuat Yıldırım:
    Onların ne mallarının ne de çocuklarının çokluğu seni imrendirmesin. O hiç de önemli değil! Çünkü Allah bunlar sebebiyle dünya hayatında onlara sıkıntı çektirmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını dilemektedir.

  • Süleyman AteşSüleyman Ateş:
    Onların ne malları, ne de evlâdları seni imrendirmesin. Allâh bunlarla onlara dünyâ hayâtında azâbetmeyi ve kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor.

  • Şaban PirişŞaban Piriş:
    Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin, Allah bunlarla onları dünya hayatında cezalandırmak istiyor. Ve onların canları kafir olarak çıkar.

  • Tefhim-ul Kur'anTefhim-ul Kur'an:
    Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azablandırmak ve canlarının onlar küfür içindeyken zorlukla çıkmasını ister.

  • Yaşar Nuri ÖztürkYaşar Nuri Öztürk:
    Onların malları da evlatları da seni imrendirmesin. İş sadece şudur: Allah onlara şu iğreti hayatta azap etmeyi ve canlarının küfre sapmış bir halde çıkmasını istiyor.

  • Yusuf Ali (İngilizce)Yusuf Ali (İngilizce):
    Let not their wealth nor their (following in) sons dazzle thee: in reality Allah´s plan is to punish them with these things in this life, and that their souls may perish in their (very) denial of Allah.

klavye oklarıyla önceki/sonraki ayete geçebilirsiniz.

Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Meali

Artık, onların malları ve çocukları da seni imrendirmesin! Allah bunlarla, onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kafir olarak çıkmasını ister.

Mehmet Okuyan Kur’an Meal-Tefsir

Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin! Şüphesiz ki Allah bunlarla ancak dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak can vermesini istiyor.

*

Edip Yüksel Mesaj: Kuran Çevirisi

Onların paraları ve çocukları seni etkilemesin. ALLAH bunlarla, onları dünya hayatında cezalandırmayı ve canlarının inkarcı olarak çıkmasını istiyor.

Erhan Aktaş Kerim Kur'an

Öyleyse, onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Doğrusu, Allah, bunlarla, onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının Kafir olarak çıkmasını istiyor.

Süleymaniye Vakfı Süleymaniye Vakfı Meali

Onların ne malları seni imrendirsin ne de evlatları. Allah ister ki yaşadıkları bu hayatta bunlar sebebiyle onlara azap etsin ve ruhları, üzüntü içinde kafir olarak çıksın.

Ali Rıza Safa Kur'an-ı Kerim Gerçek

Onların malları ve çocukları, artık seni imrendirmesin. Allah, bunlarla, dünya yaşamında onları cezalandırmayı ve canlarının nankörler olarak çıkmasını istiyor.

Mustafa İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’an

Artık onları, (sınamak için verdiğimiz) mallarının ve çocuklarının (çokluğuna) şaşırma; Allah bütün bunlar nedeniyle onlara dünyada bela vermek ve canlarını kendileri inkara saplanmışken almak istiyor.

Yaşar Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim Meali

Onların malları da evlatları da seni imrendirmesin. İş sadece şudur: Allah onlara şu iğreti hayatta azap etmeyi ve canlarının küfre sapmış bir halde çıkmasını istiyor.

Ali Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı

Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azablandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.

Elmalılı (sadeleştirilmiş)

Sakın onların malları da çocukları da seni imrendirmesin! Allah yalnızca dünya hayatında onlara bunlarla azap etmeyi ve canlarının kafir olarak çıkmasını istiyor.

Muhammed Esed Kur'an Mesajı

Öyleyse, onların geçici servetleri yahut çocukları(nın çokluğundan duydukları doyum) sakın seni imrendirmesin: Allah bütün bunlarla dünya hayatında onlara sadece azap vermek ve canlarının hakkı (hala) inkar edip dururlarken çıkmasını istemektedir.

Diyanet İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah, bununla ancak onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kafir olarak çıkmasını istiyor.

Elmalılı Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali

Sakın onların ne malları ne evladları seni imrendirmesin, o hiç bir şey değil ancak Allah onları Dünya hayatta bunlarla ta'zib etmesini ve canlarının kafir oldukları halde çıkmasını murad ediyor

Süleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali

Onların ne malları, ne de evladları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azabetmeyi ve kafir olarak canlarının çıkmasını istiyor.

Gültekin Onan

Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Tanrı bunlarla ancak onları dünya hayatında azablandırmak ve canlarının küfür içindeyken zorlukla çıkmasını ister.

Hasan Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim

Artık (Habibim) onların ne malları, ne evladları seni imrendirmesin. Allah bunlar sebebiyle ancak kendilerini dünya hayatında azaba çarpdırmayı ve canlarının, kendileri kafir olarak, güçlükle çıkmasını irade eder.

İbni Kesir

Artık onların malları da çocukları da seni imrendirmesin. Doğrusu Allah, ancak bununla onlara dünya hayatında azab etmeyi ve kafirler olarak canlarının çıkmasını ister.

Şaban Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı

Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin, Allah bunlarla onları dünya hayatında cezalandırmak istiyor. Ve onların canları kafir olarak çıkar.

Suat Yıldırım Kuran-ı Kerim ve Meali

Onların ne mallarının ne de çocuklarının çokluğu seni imrendirmesin. O hiç de önemli değil! Çünkü Allah bunlar sebebiyle dünya hayatında onlara sıkıntı çektirmeyi ve canlarının kafir olarak çıkmasını dilemektedir.

Ahmed Hulusi Türkçe Kur'an Çözümü

Onların ne zenginlikleri ve ne de evlatları seni imrendirmesin Allah bunlarla ancak dünya hayatında onlara azap etmeyi (bunlara yönelmenin getirisi olan Allah'tan uzak düşmenin oluşturacağı azabı) ve hakikat bilgisini inkar edenler olarak canlarının çıkmasını irade ediyor (mekr yoluyla).

Edip Yüksel (Eski Baskı) Mesaj: Kuran Çevirisi

Onların paraları ve çocukları seni etkilemesin. ALLAH bunlarla, onları dünya hayatında cezalandırmayı ve canlarının inkarcı olarak çıkmasını istiyor.

Erhan Aktaş (Eski Baskı) Kerim Kur'an

Öyleyse, onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Doğrusu, Allah, bunlarla, onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kafir olarak çıkmasını istiyor.

Rashad Khalifa The Final Testament

Do not be impressed by their money, or their children. GOD causes these to be sources of retribution for them in this life, and (when they die) their souls depart while they are disbelievers.

The Monotheist Group The Quran: A Monotheist Translation

So do not be impressed by their wealth or children; God only wishes to punish them with it in the worldly life, and so that their souls will be taken while they are rejecters.

Edip-Layth Quran: A Reformist Translation

So do not be impressed by their wealth or children; God only wishes to punish them with it in the worldly life, and so that their lives will end while they are ingrates.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır