ayrılan sevgiliye barışma mektubu / Eski Sevgiliye Dahiyane Bir Mektup! - Eski Sevgiliyi Elde Et

Ayrılan Sevgiliye Barışma Mektubu

ayrılan sevgiliye barışma mektubu

eski sevgiliye açık mektup

  • benim de söyleyeceklerim var adlı umut sarıkaya kitabındaki iç gıcıklayıcı ve hatta gözlerinizin nemlenmesine yol açan hikayeler dizisi.

  • gururdan ayrılık

    şu anda inanılmaz derecede sinirli olsam dahi, biliyorum ki yıllar sonra sen hatıramda gençliğime dair güzel bir çizgi olarak kalacaksın. lakin hepsi bundan ibaret olacak.

    sana zerre sitem etmiyorum, aksine bütün bunları bana yapmana izin verdiğim için kendimi affetmekte güçlükler yaşıyorum. her ne kadar önümüzdeki belirli bir süre şu son söyleyeceklerim için pişmanlık duyacağımdan emin olsam bile, bir daha seni görmek istemiyorum.

  • geçmişten bir alıntıdır, tozlu raflarda çoktan yerini almış; yıllar sonra okuduğunda silik çizgilerin üzerinden kurşun kalemle geçmeye çalışırsın, tekrar silebilme özgürlüğü hep orada..
    şimdiki sana çoook uzaktır:

    son...

    bu mektubu yazıyorum çünkü artık senin kaybedebiliceğin bir ben, ya da benim kaybedebiliceğim bir sen yok. artık biz diye bir şey de yok. şu birkaç aydır belki beni en çok dinleyen oldun, sessizliğimde bile... ve şimdi ben hayatımda bir zamanlar çok önemli bir dinleyici olan ''sen''in yokluğuyla boğuşuyorum. kendi kendime yazıp okumaktansa, senin bu mektubu okuyup tepki vermemen fikri beni biraz daha rahatlatıyor.
    insan ne kadar çok şey söylese, ya da elinden geldiğince kendini ifade etse de, derinlerde saklı bir şeyler mutlaka kalıyor. onlar da artçı depremler olarak, seyrek aralıklarla ruhu ve bedeni vurmaya devam ediyor.
    geçen gün evde, aylar önce sana yazdığım mektubu buldum ve şimdiki benle o zamanki beni karşılaştırdım. evet, çok değişmişim. o heyecan... bir varmış, bir yokmuş.
    işte bu günler hayatın ''biz''li kısmının anlamını yitirmeye çabaladığı, ''biz''li umutların tükendiği anlardan birkaçı. kendimi kandırarak, hep iyi yönünden bakmaya çalışmıyorum artık, çünkü bu kendini kandırma işinin karşılıklı olmazsa yürümeyeceğini öğrendim. aramızdaki şüpheler yaraladı beni ve seni.
    insan böyle dönemlerde geriye dönüp sürekli sorguluyor kendisini ve karşısındakini, içindeki öfkeyi ve şefkati. eskiye dönüp o güzel günleri hatırladıkça yüzümde ısrarcı olsa da buruk bir gülümsemeyle oturuyorum, yumuşamadan edemiyorum.
    artık içimde bir yanı hiddet diğer yanı ise özlem olan madalyon eskisi kadar keskin sınırlara sahip değil ve katı sınırları olan duygularım yavaş yavaş birbiriyle karışmaya başladı. bu karışık duygularsa yerini git gide dinginliğe bırakıyor.
    şu an olmasa da ileride bir gün içimde seninle iletişim kurma isteği uyanabilir. tüm o sölediğim, tükürdüğüm sert sözleri yalayıp yüzüne bakmak zorunda kalabilirim. eskiye olan sonsuz ama yıpratıcı bağlılığım bana hiç düşünmediğim şeyler yaptırıyor bazen. artık sen de geçmişimin bir parçası olacaksın, izin kalacak; arada bir hissettirecek kendisini, hiç olmadık zamanlarda. artık eskisinden daha da güçlüyüm. başım dik, utanmıyorum beni ben yapanlardan.
    senin ve benim de bir ilişki yürütebilmemiz zormuş aslında düşündüm de... olmazmış, ama bilmek için yaşamamız gerekirdi. kim ne derse desin... yaşandığı zaman içinde hepsi gerçekti... tüm söylenenler, tüm yaşananlar, tüm hissedilenler ve söylenemeyenler...
    yaşandığı zaman içinde güzeldi, ne kadar kötü biterse bitsin... geriye kalanlarsa gerçekleştirilmemiş hayaller ve başka birkaç şey...
    bir de bazı soru işaretleri kaldı bende, yanıtlamak istemezsin nasılsa... ve ben...

    eskiden de olduğu gibi... öpüyorum seni

  • sevgili eski sevgili gili gili gili......

    (bkz: am göt sik sokmak yalamak komak sikmek karı ibne)

    daha acik nasil olunabilir bilemiyorum..

    ok tsk bye..

  • küfürle başlar, küfürle biter. arası zaten komple küfür. insan değiliz ki insan gibi yazalım. hoş, karşı taraf da insan olsa "eski" olmaz "güncel" kalırdı. ne acaip çelişki bu yonca.

  • mutluluğu senle öğrenmiştim. rövanşı başka biriyle yaşıyorum şimdi. tam tadını alamıyorum. keşke format c: diyebilsem.

  • sanırım o görkemli istanbulda spinal şok evresindeydim. herşey saçma bir oyundu sanki o görkemli istanbulda. şimdi antalyada, odamda, yatağımda ayrılık netleştikçe daha da korkutucu oluyor her şey... oyun bitiyor yavaş yavaş. gerçek daha da kendini belli ettikce dehşet verici bi acı hissediyorum. gözlerim donuk donuk bakıyor işte.

    sabah 10, akşam 6 arası klinikte bişilerle uğraşmaktan yoruluyorum, sanki kafam dağılıyor ama ilk sessizlik anında, lanet olsun!!, bi ses duyuyorum kulağımda... gayet net bi ses.

    her yerde ayna var. gözlerim takılıyor gözlerime.. ama seni görmüş gibi oluyorum. yada aynadaki görüntümden sana bakıyormuş gibi oluyorum... baktığım gözler senin gözleri. görüyorum. karşımda... gayet gerçekler.

    şuan burnumda kokun var yine. dudaklarımda tadın. bu kadar gerçekci bi özlem olamaz ki. bildiğin tüm duyu organlarımda hissedebiliyorum seni. beynimin bi oyunu sanırım bu... aklımı oynatmama sebep olucak bi oyun oynuyor beynim.

    güya vücudumun korunma mekanizması bu. ben, sensiz kalmaya çalıştıkça beynim inatla hatırlatıyor bana, herşeyini. alışkın sana. vazgeçmek istemiyor işte. salak! güya beni korumaya çalışıyor. ama sana hala hoşçakal diyemiyor.

    çok korkunç. beynim ruhumu acıtıyor. farkında değil. kalbime zarar veriyor inatla. ama umrunda değil. insan kendisiyle neden bu kadar savaşır ki... benimle niye hala savaşıyorsun ki… nolur dur artık.. yeteri kadar bozguna uğrattın beni. sus artık. başka sesler duyamıyorum. kaybol artık gözümün önünden. gözlerim acıdı.

    azad et artık beni.. nolur...

  • "bu cangıldaki en büyük orospu çocuğu sensin"

    eski sevgilimin eski sevgilisine gönderdiği gayet açık bir mektup.

    peki. haberin olsun ki ne mektubuna kızdım ne de beni orospu çocuğu yapmana.

    lakin, ey eski sevgili!

    daha düne kadar anneme, anne, derken bugün nasıl oluyor da orospu çocuğu oluyorum ben, anlamadım.

    anlamadım ben bu ironiyi, açıkla hele?

  • ex-tiran - neo-devrilene manifesto:

    her aşk biter, beraberinde getirdiği zayıflığı da yanında götürür. atarsın yumuşak karnını bir kenara, yeniden doğarsın sanki..
    karşında; yumuşak karnını yumruklayan, yanında; ona alkış tutanlar vardır.
    çok söz vardır boğazında düğümlenmiş, bir o kadar da yoktur. ne söylesen fayda etmez; ne sen rahatlayabilirsin, ne o başını öne eğer, ne de alkışlar kesilir.

    çünkü gücünü sadece güçsüzlerden alabilendir o.
    her sömüren, her opportunist, her kapitalist gibi o da tek başına bir hiçtir.
    bir vampirdir belki de insan bile değil, susadığı kanı içerken boynundan, seni öldüren.
    id'den aldığı direktifleri yerine getirmek uğruna onun için dupduru akan bir nehre işeyen ama başı dik dolaşabilen.
    nehrin güzelliği karşısında kalbi bile sızlamayan hatta üstüne bir daha işeyen.
    mottosu “ben buyum abi” “ben adama bunu yaparım” olan.
    bu mottoyla yaşayabilendir.
    sen burnunu kapatırsın kusmamak için..
    varsın, her ademoğlunun dün – bugün - yarın yaşamış veya yaşayacağı en aciz hallerden olan aşık olma halin, birilerinin özgüven tazeleme aracı olmuş olsun,
    varsın gençler gülmüş eğlenmiş olsun.
    dedim ya atarsın yumuşak karnını bir kenara, yepyeni bir hayat doğar bizde ve heryerde, belki ülkende değil ama kendi içinde bir devrim yapmışsındır artık. ben bir devrimciyim - seni deviren !

  • sevgili eski sevgilim,
    hayatin boyunca mutlu olamayacagini bilmek cok eglenceli. daha da eglencelisi benim suan mutluluktan cilgin atiyo olmam. hahahahah
    "cimlere basma xx, cimleri eziyorsun
    kusura bakma xx, ibneye benziyorsun"

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

Eski Sevgiliye Sözler 2023: Terk Eden Eski Sevgiliye Ağır Ve Anlamlı Güzel Sözler

Son Dakika Haberler

Güzel SözlerEski Sevgiliye Sözler 2023: Terk Eden Eski Sevgiliye Ağır Ve Anlamlı Güzel Sözler

sevgiliye mektup

Mektupların en duygusalıdır sevgiliye mektup… İçinde yazdıklarınız sadece ikinize özeldir ve eğer bir kokusu olsaydı, sevgiliye mektup kesinlikle aşk kokardı… Sevgiliye içten mektup yazmak, ancak ona olan aşkınızı dile getirebileceğiniz kelimelerin yardımı ile mümkündür. Yazacağınız mektubun her bir kelimesi önemli… Unutmayın, sevgiliye içten mektup yazıldığında onun hikâyesi yıllarca hatta yüzyıllarca anlatılır… Tarihi birçok aşk hikâyesi bu mektuplar sayesinde gün ışığına çıkmış ve nesillerden nesillere ulaşabilmeyi başarmıştır. Sizin hikâyenizin bu aşk hikâyelerden ne eksiği olabilir ki…  Eğer bugüne kadar sevgilinize hiç mektup yazmadıysanız ya da onun için güzel bir mektup yazmayı planlıyorsanız makalemize kulak vermeli ve sevgiliye mektup yazmak için kollarınızı sıvamalısınız. Onun kalbini bir kez daha kazanmak ve en önemlisi de kendi duygularınızdan onu haberdar etmek için önemli bir şey olmasını beklemeyin çünkü o beklediğiniz gün hiç gelmeyebilir. Hayat tüm hızıyla akıp giderken bir yerlerde nefes almak ve sadece aşkınızı hissetmek istemez misiniz? O zaman sizler için hazırladığımız sevgiliye mektup örnekleri incelenmeye başlamalı…

“Merhaba,

Eski sevgiliye mektup yazmak ve seneler öncesine gitmeye karar vermek inan bana çok zordu. Buna karar verene kadar oldukça fazla düşündüm ama neticede işte yazmaya başladım. Aslına bakarsan mantıklı düşünerek işin içinden çıkamayacağımı fark ettiğim günden beri sana içimdekileri anlatmak için yanıp tutuşuyorum. Aslında bu bir sevgiliye teşekkür mektubu… Sana, şimdiye kadar bana yaşattıkların için teşekkür etme fırsatını hiç bulamadım. Ansızın çekip gitmeden önce bunları seninle konuşmak ve içimdekileri anlatmak istedim ama sanırım bunu yapamadım, korktum ve kaçtım. Gözlerine bir kere baktıktan sonra geri dönememekten korktum… Beni hiçbir zaman affetmeyeceğini biliyorum, bir daha asla konuşmak istemeyeceğini de… İşte bu yüzden sana bu şekilde teşekkür etmek en doğrusu gibi geldi… Yanımda olduğun ve aşkını hissettirdiğin her an için ayrı ayrı teşekkür ederim. Sana yaşattıklarım için beni affet… Seni terk etmenin acısını ben ölünceye kadar yüreğimde yaşayacağım ama seni güzel günler bekliyor ve sen hak ettiğin mutluluğa kavuşacaksın…

Bir zamanlar sevdiğin adam…”

sevgiliye mektup


“Benim Canım Sevgilim,

Seninle yaşamayı düşlediğimiz binlerce anımız her gece benimle birlikte aynı yatağa giriyor ve ben uyuyana kadar bana eşlik ediyor… Ne zaman gözümü kapatsam bana seni getiren ve kokunu burnumda hissettiren o kadar çok hayalim var ki tahmin bile edemezsin bir tanem. Seninle dolan kalbimi ve bedenimi ele geçirmiş geçmişte yaşadığımız tüm anılar. Bu günler geçecek ve bir gün hasret sona erecek. Aramıza giren yollar çekilecek ve aşkımız için bir kırmızı halı gibi önümüze serilecek. İşte o zaman benim hayatım yeni başlayacak bir tanem. Sensizliğimin acısını çıkarmak ve tüm o sensiz geçen seneleri telafi etmek için bir an bile yanından ayrılmadan sabahın ilk ışıklarına kadar gözlerinin içine bakıp şiirler okuyacağım. Yokluğunda senin için bestelediğim tüm şarkılarımı kulağına fısıldayacağım ve ellerini bir an bile olsun bırakmayacağım. Aşkımı haykıracağım her gün sessiz sessiz gözlerinin ta en derinine… İşte o zaman tüm dünyaya doya doya seni ne kadar çok sevdiğimi haykıracağım ve hiç bıkmadan bunu tekrarlayacağım.”

sevgiliye mektup



Sevgiliye mektup duygusal
kelimelerin bir araya gelmesi gibidir aslında… Söylemek istediğiniz her şeyi sığdırdığınız bir hazine gibidir. Kelimeler öyle büyülü gelir ki sevgiliye yazılan mektuplarda, okudukça anlamı derinleşir… Sevgiliye mektup kısa ya da uzun yazılabilir. Önemli olan mektubun uzunluğu değildir çünkü içinizden gelen tüm kelimeler değerlidir. Sevgiliye mektup nasıl yazılır diye endişeleniyorsanız sizin için hazırladığımız makaledeki örneklere bakmanız yeterli olacaktır. Buradaki örneklerden alacağınız tüyolarla sevgilinize bir ömür boyu saklanacak mektuplar yazacağınıza şüphe yok…

Sevgiliye 1 yıl mektubu da oldukça duygusal olabilir. Eğer onun sizin için önemini anlatmak ve ilk yılınızı böyle güzel ve anlamlı bir mektupla kutlamak istiyorsanız bu oldukça romantik bir hediye olacaktır. Onun için bu anı daha da ölümsüz kılmak ve ilk yıl kutlamanızı bir ömür boyu akılda tutmak istiyorsanız güzel bir 1. yıl mektubu yazmalısınız.

“Hayatımın Biricik Aşkı,

Öyle umutsuz bir anımda çıktın karşıma ve öyle güçlü ayağa kaldırdın ki beni bir tanem sana bağlanmamam imkânsızdı. Seni gördüğüm an bağlanmam ve adının geçtiği her cümleye tekrar tekrar âşık olmam işte bundandır. Seni ne kadar uzun süre bekledim kim bilir, iç bilmeden, tanımadan ve fark etmeden. Beklediğim kişinin sen olduğunu ise karşıma çıktığın ilk dakikada anladım. Hayatıma bir güneş gibi doğan ve görür görmez içimin huzurla dolduğu bu kadın benim hayatımın aşkından başka birisi olamazdı… İşte o günden beri de adın kalbime hiç silinmemecesine yazıldı bir tanem. Artık sen benim nefes alma nedenim oldun, yaşama bağlanma amacım oldun, huzurum oldun, mutluluğum oldun… Nereye gidersem gideyim aklım da kalbim de hep senin yanında kaldı ve aşkın o kadar güçlüydü ki o günden sonra ben hiç aklımı başıma alamadım sevgilim… Seni bulduğum güne ve hayatımı girdiğin güne bir ömür boyu şükredeceğim ve bunun tüm ömür boyu sürmesi için Ona her gün yalvaracağım…”

sevgiliye mektup


“Merhaba Kalbimin Sahibi,

Seneler önce sana ilk kez seni sevdiğimi söylediğim günü hatırlıyorum. Aşkımı nasıl da itiraf etmiştim pat diye… Sen beni yen yeni fark etmeye başlarken aslında senelerdir sana aşık olduğumu söylediğimde nasıl da şaşırmıştın hatırladın mı sevgilim… Seni hiç usanmadan, bıkmadan ve yorulmadan beklediğimi anlatmıştım sana uzun uzun. Öyle güzel gülüyordu ki gözlerin ve öyle aşkla bakıyordun ki bana sana sımsıkı sarılmaktan başka yapacak hiçbir şeyim kalmamıştı inan bana.

O günden sonra her şey çok değişti. Hayatımda senin gibi bir melek var oldu birden bire… Benim aşkıma karşılık vereceğin günü o kadar çok beklemiştim ki bir anda gerçek olduğuna inanmak imkânsız gibi gelmişti… Ama sonunda oldu, benim oldun ve dünyama güneş gibi doğdun… O günden beri de sen benim bu hayattaki tek vazgeçilmezim oldun. Yanında mutlu olduğum ama onsuzken nefes alamadığım oldun… Tüm hayatım boyunca sen benim tek gerçek aşkım oldun… İyi ki sen benim oldun canım sevgilim…”

sevgiliye duygusal mektup


Sevgili için yazılan tüm kelimeler büyülüdür ve kendilerine özel güçleri vardır. Aşkı simgeleyen her kelime çok kutsaldır. Eğer sevgiliye mektup örneklerinizi çoğaltmak istiyorsanız sevgiliye mektup tumblr örneklerine de bakabilirsiniz. Orada yazılanlardan da yola çıkabilir ya da ilham alabilirsiniz. Ayrıca yazdığınız sevgiliye mektup şiiri de beraberinde getirecektir. Belki de arkasında bir de şiir yazmak isteyeceksiniz ve aşkınız anlatmanın farklı yollarını da kullanmış olacaksınız…

Sevgiliye mektup birçok nedenle yazılabilir. Eğer dargınlıklarınızı ile getirmek ve ona neden gücendiğinizi anlatmak istiyorsanız yazdığınız mektup sevgiliye üzüntülü mektup olabilir. Belki de ona olan aşkınızı ve sizi nasıl da mutlu ettiğini yazmak isteyeceksiniz, o zaman da bu mektup sevgiliye aşk dolu bir mektup olabilir.

“Benim Dünyalardan Tatlı Aşkım,

Senin ruhumu dinlendiren o güzel sesinle başlıyor her günüm ve ruhuma işliyor senden gelen neşe… Aşkın kalbime sığmıyor taşıyor sanki. Her sabah beni uyandıran o neşe dolu sesin öyle büyük bir enerji veriyor ki bana, seninle dolu dolu ve enerjik geçiyor tüm günüm… Nasıl da sevgi dolu bakıyor gözlerin ve aşkla kucaklıyor beni…

Aslında tüm bunları ne kadar şanslı olduğumu anlatmak için yazıyorum bir tanem. Senin gibi mükemmel bir insana sahip olduğum için ben dünyanın en şanslı insanı olmalıyım. Seni tanıdığım gün bir güneş gibi aydınlattın dünyamı ve o günden sonra aldığım her nefes senin adınla başladı… Yaşamın ne kadar da güzel olduğunu seninle birlikte anladım ben bir tanem. Huzurum da neşem de kaygım da huzurum da üzüntüm de hep sen oldun… Hayatımın her hücresinde sen oldun… Bunun ne güzel bir duygu olduğunu sana asla anlatamam sevgilim. Ömrümün sonuna kadar hep benimle kal…”

sevgiliye mektup örnekleri


“Hayatımın Aşkına…

Sen benim mucizemsin bir tanem… Senin gözlerinin içine baktığım ilk andan beri sen benim mucizemsin… Öyle bir zamanda geldin ki bana ve ellerimi tuttun ki, öyle bir zamanda hayatımın prensine dönüştün ki kelimelerle asla ifade edilemez… Yaşadığım her kötü anıyı söküp attın içimden ve sadece güzellikler armağan etin bana. Senden önce kapkara olan dünyamı biranda aydınlatıverdin. Sanki ışıkları söndürülmüş köhne bir odaydım ben ve seninle birlikte tekrar ışığıma kavuştum.

Seninle birlikte yaşamak ve seninle beraber yaşlanmak en büyük arzum… Allah seni yanımdan eksik etmesin diye başlıyor her gün tüm dualarım… Ellerini tutmak ise benim en büyük hediyem bir tanem. Seni ne kadar çok sevdiğimi ve yanında olmadığım her an seni ne kadar çok özlediğimi anlatmaya kelimeler yetmez… Seni çok ama çok seviyorum canım sevgilim… İyi ki benim sevgilimsin, iyi ki tanımışım seni ve iyi ki girmişsin hayatıma. Şimdi artık sensiz bir ömür düşlemek tamamen imkânsız…”

eski sevgiliye mektup


Tüm aşk mektupları kendine özeldir ve sadece o ilişkinin sırlarını tutar içinde… Her sevgili kendi aşkını anlatır mektubunda ve hangi mesleğe ait olduğunun hiçbir önemi yoktur bu mektupları yazarken. İster polis sevgiliye mektup yaz, ister doktor, ister pilot ister işçi sevgiliye mektup yaz hepsi kendi içinde değerlidir. Aşk mektubu yazarken sadece aşkı ve özlemi hissedersiniz satır aralarında. Asla dinin de mezhebin de önemi kalmaz, tıpkı mesleğin öneminin olmadığı gibi…

Aşkı anlamanın ve anlatmanın binlerce yolu vardır ve hepsi de kelimelerden geçer. Siz, içinizdekileri anlatmanın en güzel yolunu yine içinizdeki aşka bakarak bulabilirsiniz. En güzel aşk şarkılarınızı ancak en güzel sizin aşkınız olduğuna inanarak besteleyebilirsiniz. En güzel şiirlerinizi ancak içinizdeki alevin ne kadar kuvvetli olduğunu görerek yazabilirsiniz…

“ Hayatımın Kadınına…

Çocukluğum da gençliğim de yetişkinliğim de seninle aynı mahallede geçti… Zamanla benim için ne kadar önemli olduğunu ve ne kadar vazgeçilmez olduğunu anladım. Önceleri duygularımı görmezden geldim, yok saydım… Sonra fark etmeye başladıkça seninle karşılaşmamak için yollarımı değiştirdim, mahallenin en uzun yolunda evime geldim… Kısa bir süre sonra fark ettim ki bu da işe yaramıyordu. Seni içimden söküp atabilmem için daha farklı ve daha güçlü bir yol denemem gerekiyordu. Sonra taşınmaya karar verdim ama senden kopmak benim için imkânsızdı… Yanında olmadan, seninle aynı mahallede nefes almadan nasıl yaşayabilirdim ki… İşte sonra bu mektubu yazmaya karar verdim. Aslında karşına geçip tüm bunları yüzüne söylemek isterdim ama sanırım bunu yapacak cesareti kendimde bulana kadar sen gitmiş olacaktın. İşte o yüzden sana mektup yazmaya karar verdim. Sana olan aşkımı anlatmak için çok daha güzel kelimeler bulmaya çalıştım ama sanırım kalbim hızlanırken beynim duruyor… İşte şimdi söylüyorum, ben sana âşık oldum… Ne olur aşkıma karşılık ver…”

sevgiliye teşekkür mektubu


“Kalbime Aşkı Öğreten Sevgilim,

Artık sevemem zannettiğim ve aşkın her zerresini kalbimden de beynimden de temizlediğim günlerde nerden bilebilirdim ki aşkının beni bir elektrik gibi çarpacağını… Senin gözlerinde kaybolacağımı ve ellerimin deliler gibi terleyeceğini nerden bilebilirdim ki… Konuşmayı ve hatta adımı unutacak kadar bir anda sana çarpılacağımı ben nasıl akıl edebilirdim söyler misin sevgilim? Hayatın, “bitti” dediğim yerde başlayacağını ve bu ikinci yarısının çok daha güzel olacağını asla akıl edemezdim… Ama bunların hepsi yaşandı ve sen hayatıma girdin. Yanında olmak bir anda beni değiştirdi… Öyle bir mutluluk enjekte ettin ki içime, sana her sarıldığımda kocaman bir dalga gibi ele geçiriyor bedenimi… Bana konuşmayı ve kelimeleri unutturan aşkın gözlerinde kaybolmayı hediye etti… Ruhumla bedenimi aynı anda esir alan bakışların içimi deldi geçti… Seni çok ama çok seviyorum canım sevgilim. Hayalimde kurabileceğim ne varsa hep fazlası oldun. Yanımda olduğun ve ellerimi tuttuğun her an için sana milyonlarca teşekkür ederim…”

sevgiliye mektup nasıl yazılır


“Canım Sevgilim…

Senden uzakta geçirdiğim kim bilir kaçıncı günün sabahındayım… Bu sabah da güneş sensiz doğdu odama ve yine sensiz başladım güne… Sensizlik saymakla bitmeyecek kadar ağır gelmeye başladı bana… Sanki bir zindandayım ve nefessiz gibiyim sensiz; karanlık ve havasız bir yerde sıkışmış gibiyim… Bu da geçecek biliyorum. Ne zaman girebilecek aramıza ne de yollar. Hatta yıllar bile eskitemeyecek sevgimizi… Aşkımız her zaman bizimle birlikte gelecek nereye gidersek gidelim ve bu kötü günler de geride kalacak bir gün. İşte o zamana kadar nefes almaya çalışarak geçireceğim ömrümü. Sana kavuşma hayalleri kurarak ve ellerini tutacağım günü düşleyerek geçiyor tüm günlerim. Biliyorum ki ne kadar uzak olursak olalım aşkımız hep daha çok güçleniyor ve hep daha çok büyüyor… Seninle birlikte güzel bir gelecek bizleri bekliyor sevgilim. Biliyorum ki yüzlerce hatta binlerce güzel anı için sabretmeliyim ve seni beklemeliyim. Elimden gelen tek şey beklerken seni ölümüne sevmeye ve özlemeye devam etmek. Sen benim canımsın aşkım, unutma bunu…”

sevgiliye 1 yıl mektubu


“Aşkım…

Tüm cümlelerim “aşkım” ile başlıyor ve hayat bana seni verdiği için şükrederek bitiyor. Ruhumda bitmek tükenmek bilmeyen bir aşk alev alev yanıyor… Her gün seninle birlikte başlıyor ve tüm karanlıklarım sensizlikle geliyor. Nasıl anlatsam aşkımı hiç yetmiyor… Her gün seni görme umuduyla başlıyor ve bitmek tükenmek bilmeyen bir bekleyiş ile devam ediyor. Seni gördüğüm an dünyalar benim oluyor…

Benim canım sevgilim… Ruhumu, aklımı ve hatta tüm hücrelerimi sana vermiş gibiyim. Tüm gün senden başka hiçbir şey düşünmeden geçip gidiyor. Ta ki seninle görüşene kadar… Seni gördüğüm an sanki dünya duruyor ve sadece ikimizin olduğu bambaşka bir dünyanın kapıları aralanıyor. Yanında nefes almayı bile unutuyorum bazen. Ellerini tutup gözlerine bakmak dünyalara bedel oluyor. Bu rüyanın hiç bitmemesi ve ömür boyu birlikte nefes almak dileğiyle seni çok seviyorum ve tüm ömrüm boyunca da sevmeye devam edeceğim…”

sevgiliye içten mektup

admin

Esra Yalazan

Kitapçıda dolaşırken ‘Eski Sevgiliye Yazılmış Mektupları’ başlığını görünce  durdum. Raftan alıp biraz karıştırdım, sonra alıp çantama attım. Epeydir başucumda duruyordu. Çoğu yazarlar tarafından kaleme alınmış bu ‘kurgu-mektuplar’ı okudum kısa molalarda. Kurgulanmış da olsa mektup yazmayı, edebi bir tür olarak mektup okumayı özlediğimi fark ettim. Ve bu vesileyle, kitaba katkı olsun temennisiyle bir mektup da ben yazdım.

Mavi Mektup

Önünden çoktandır kullanılmayan tren yolu geçen bu metruk binaya ilk ne zaman geldiğimi hatırlamıyorum. Hafızam epeydir yanlış işaretlerle kandırıyor beni. Daha önce tanıştığımı sandığım bir yüzle, kokuyla, eşyayla ilk kez karşılaşıyormuşum gibi şaşırmam bundan sanırım. Arada ziyarete gelenlerin merak ettiği lüzumsuz sorulara bıkmadan cevap verebilmemin sebebi de aynı yabancılık hali. Canım sıkılıyor muymuş, ilaçlarımı düzgün kullanıyor muşmuşum, istediğim bir kitap varsa bana memnuniyetle getirebilirlermiş gibi lüzumsuz sorular. Zor konuşmalar arasındaki kısa sessizliklerde ölümün hakikatiyle, acıyla yüzleşemeyenlerin huzursuzluğunu vaktinden önce öğrendim. Suçluluk duygusu yokmuş gibi davrananların çaresizliği beni hep kederlendirdi. Yaşamaya mecalim varken böyle durumlarda gerçek hikayeleri coşkuyla eklemeler yaparak gerçek değillermiş gibi anlatırdım. İnanırlardı bana. Bu oyunu severdim. Belki hikayeler uydururken birlikte gülebilmenin hatırasını böyle koruyabileceğime inanmıştım, bilmiyorum. Sen kaybolduktan sonra geriye kalanlarla avunabildiğim umutlu günler, derin bir sis denizinin dibine çöktü.

Artık bekleyişin acımasız çöküntüsü yok ve bundan memnunum. Hem odamda son ana kadar bende eksik kalanları yazmak istediğim yüzlerce defter varken neden sıkılayım ki? Üstelik daha önce yazdığım defter- mektuplarımın nerede olduğu da belli değil. Umarım bir gün onları anlayacak birilerine kavuşurlar. Sen hep ‘Kelimeler dokunacağı yüreği sezgileriyle seçer, onların da kendilerine göre bir kader anlayışı var’ demez miydin?  Bu mektuplar mı ne olacak? Eğer vasiyetimi ciddiye alırlarsa gün ışığına çıkmadan benimle birlikte ebedi yoluculuklarına devam etmelerini isterim. Sen gittikten sonra yazma arzusu da boyut değiştirdi çünkü. Bir yerde mi okumuştum; “Ne yazarsak yazalım sadece bir kişi için yazarız ama herkesin okumasını isteriz”. İşte ben o benzersiz o hazzı varlığınla kazandım, yokluğunla kaybettim. En yakınımdakilerin bile anlam veremediği ruh çoraklığım bundandır.

Vaktiyle yazarları, sevdiğim kitaplarını anlatmak için gazetede yazdığım kurgulanmış mektupları düşündüğümde, eksikliğimi tamamlamak, kendimi en çıplak haliyle anlatmak için yazmanın ne kadar güç olduğunu fark ettim. George-Lawrence Durell kardeşlere seslenirken kullandığım o dil unutulmaya yüz tutmuş eski kelimeler gibi giderek uzaklaşıyor benden: “Bu ıssız köyde, hayattan müsaade alarak birbirlerine sığınanların, kimsesiz havyaların, düşüncelerini gövdelerinde saklayan ihtiyar zeytinlerin sevgiyi sessizce çoğaltmasını izlerken sizi daha iyi anlıyorum. Bazen gün ortasında ağlayan ılgın ağaçlarının altına uzanıp ölenlerin tüketemediği eksik duygulardan kimsenin okumayacağı hikayeler yapıyorum çocuklara. Köylüler bile yalnız başıma oturup sayıklamama şaşırıyor. Verandanın gıcırdayan ahşabına kürek kemiğimi sıkıca yaslayıp gök kubbeyi seyre daldığımda kekik kokan dağların masallarına da ortak oluyorum. Portakal kabuklarından yapılmış salların üstünde uyuyan kara, kavruk oğlanlar görüyorum bazen. Bir de çıngıraklı koyunlarını otlatırken paslı bıçaklarını bileyen deli bir çoban. Başka hayat hikayelerinin rüyalar gibi bilinmez olduğunu ama onlardan korkmamız gerektiğini sen bütün romanlarında her defasında başka türlü anlattın”.

Sevdiğim iki yazar için -ki sen de severdin onları- yazdığım bu ‘mektup-yazıyı’ bir parkta okuduktan sonra kıskançlığını gizleyemeyen titrek ergen sesinle beni aradığın günü hatırlıyorum. Ne tuhaf, böyle hissettiğim için utanıyorum ama sen olmayınca okumayı, yazmayı özleminin de içi boşaldı sanki. Hayatın gerçekliği, dilin hakikati gibi meseleler hakkında yazdığım onca çok bilmiş makaleden sonra saf kelimelerim senin ruhunla birlikte azgın bir nehre karışıp tükendi. Artık dağların mora kestiği saatlerde melisaların yanık şekerli kokusunu, ani bir esintiyle yatan otların şarkılarını, serin rüzgarlarla titreyen badem çiçeklerini, yeşil mandalinaların acı kokusunu, gökkuşağını kıskandıran begonvilleri, denizin kıyı suları gibi ışıldayan yalı çapkınlarını, masum sarı çiğdemleri anlatmak istemiyorum. Bunları birlikte görme ihtimalimiz ölünce, yazma sevincimi de yitirdim. Amatör olduğumu söylerken haklıydın, senden sonra bir kez daha ‘oynamama’ hakkımı kullanıyorum.

11 Eylül

En başından beri dünyayı siyah-beyaz gördüğünü itiraf ettiğinde bunu bir kusur gibi anlatmama soyluluğun karşısında mahcup olmuştum. ‘Mavi’nin hakiki duygusunu hissedemeyecek olman canımı acıtmıştı. En sevdiğim renk olduğundan değil hayata ‘mavinin’ melankolisiyle dokunduğunda ‘mavi’yi göremeyeceğin için. Kitaplarda anlatıldığı gibi değil hiçbir şey çünkü. Maviyi, bulutla, denizle, gökyüzüyle, çiçeklerle, kelebeklerle tarif ediyorlar değil mi. İlk dokunuştan, ilk itiraftan, kesif bir özlemenin neden olduğu o ilk iç ürpermesinden, ilk yalandan, ilk ayrılıktan önce hissedilen korkudur mavi her şeyden evvel ve öte. Işık yansımalarının oyunlarıyla aldatan renkler, ancak duygularımızla buluştuğunda anlam kazanıyor.  Seziyor ama göremediğin için o büyülü aldanışı hissedemiyordun. Bu eksiklik senin öteki duyularını güçlendirmişti.

Boynumdan aşağıya inen parmaklarına eşlik eden ‘sınırsız ülkeler’ hikayelerini hatırlıyorum. Vücudumdaki her kıvrımın, çukurun, tepenin, vadinin coğrafyamızda hakiki bir karşılığı vardı. Uykuya direnen bir çocuğu avutur gibi bıkıp usanmadan anlatırken yastığın üzerine yığılan ipeksi, yumuşak saç demetiyle oynardın usulca.  O anların kırılgan uçuculuğunu düşündüğümde, sevgimi senden sonraki müphem bir hayata saklamış olduğumu da gördüm. Hayatı erteleyen insanlarla ilgili yazarken, kendini unutmanın acı ironisiyle çarpışınca hissettim yaşamdan çalmanın telafi edilemez burukluğunu. Ama biliyor musun o günlere dönme şansım olsaydı muhtemelen yine öyle hoyrat davranırdım. Bu çarpık bilinç, yokluğunun açtığı büyük boşluktan daha korkunç. Başka türlü yapamama, olamama hastalığı…

Ben hiç kendini tanımak isteyecek kadar olgun olmadım. Bütün arzularını, hayallerini gerçekleştirdiğini söyleyen sendin. Benim cesur görünen korkak bir babaya ihtiyacım vardı. Senin de korkak görünen cesur bir kız çocuğuna. Tanıştığımızda doğru kilidi bulan anahtar gibi tıkırdayan varlığımızdan hiç şüphe duymadık. Biz üzülmeyecektik, yaşlanmayacaktık, ölmeyecektik  zaten, mümkünse hayat bize ayak uyduracaktı. Bunca yıl süren yakınlıkta tarifi imkansız sessiz, sağlam bir ‘söz’ vardı: Hiçbir şey için söz vermemiş olmak.

Senden sonra insanları izlemeyi bırakıp bütün dikkatimi tabiattaki diğer varlıklar üzerinde yoğunlaştırınca sevmenin, sevilmenin ölçüsü de değişti. Tutulamayan sözlerin, taammüden söylenen yalanların, lüzumsuz itirafların, acımasız kandırmaların çamursu tortusu yerini kocaman bir  hiçliğe bıraktı. Aşk ötekine varmak değil içime, dağlara, denize, ağaçlara, kuşlara baka kalmak oldu. Yeniden kendimi, seni keşfetmeye geç kaldım.

Aramızdaki ‘kara delik’ duygularını ifade edemeyişinden değil ettiğinde çürüyeceği düşüncesiyle büyüdü sanırım.  Yüreğine değil zihnine ulaşmanın imkansız olduğunu anladığımda olaylar arasında neden sonuç ilişkisi kurmayı, mantığın peşinden koşmayı bıraktım. Senin gibi hissetmek istedim. Hafızamızı gıdıklayan bir melodiyi çarpıcı bir hikayeyle anlatırsam yeryüzüne bir biçimde kazınacağımıza inanmaya başladım zamanla. Ama taşlaşan acı hiç geçmedi. Yapamadım. Neden hepimiz hayata ağlayarak başlıyoruz, bunu konuş muyduk, sanmıyorum. Eğer konuşsaydık acının bilinçle alakası olmadığını söylerdin muhtemelen. Evet, acı biz doğmadan önce de vardı, bizle başlamadı, bizle bitmeyecek. Sadece olması gereken oldu. Kaotik ruhlarımız bir noktada karşılaştı, çarpıştı ve paramparça oldu. Hepsi bu.

13 Eylül

Şimdi bu mavi odada oturmuş yağmur tıpırtılarını dinlerken yazarı ölmüş, kimsesiz bir kitap gibi derin, karanlık bir kuyuya düşüyorum. Her gün yeni baştan… Bir zamanlar sende ‘kibir’ diye adlandırdığım o berbat suskunluğun güvenle bağlantısını ancak böyle katı bir sessizlikle kuşatılınca çözebildim. Bana hayatın basit prensiplerini öğretmeye kalkmadın, zor koşullarda yargılamadan tevekkülle kabullenme ihtimalini gösterdin. Bunu becerebileceğimden emin değilim. Dünyanın geri kalanından, kendimden, yakınlarımdan, bir zamanlar sevmiş olduklarımdan, sırlarımdan kaçıp, mağaramda saklanarak yaptığım bu ağır ‘hesaplaşmanın’ ağır bir bedeli var. İyi tarafından bakarsak yaşamanın, ölmeden ölmenin ve nihai bir son olan ölümün birbirinden farklı olmadığını kavradım. Hepsi seçtiğimiz ’var olma’ biçimleri. Karanlığa karşı ışık değil, ikisinin özünden oluşan başka türlü sihirli bir karışım.

Çelişkileri yazmayı severdin ama bu konuda yazdığını hatırlamıyorum. Büyümek, yaşamak, yaratmak için koca bir ömür tüketen insanın bir anda ölmesi seni hiç düşündürmedi mi? Öldüğümüzde sadece biz ölmüyoruz, eğer hatırlarımızı, sırlarımızı, hayallerimizi biri kaydetmezse, hikaye etmezse, anlatmazsa, yazmazsa bizle beraber kainatın boşluğunda kayboluyorlar.  Bu mektubu yazan, geri kalan vakitte o defterleri doldurarak yeryüzüne bir çentik daha atacak olan da ben değilim sanki. Olup biten her şeyi gördüğü için bizden daha çok acı çeken Tanrı’nın sesi olabilir mi?

Sen ömrünü yazı sanatına adamıştın, ben yaşamaya. Ürkütücü gücünün baskısından kurtulduğumda rahatlar, hatırlarımdan süzülenleri istediğim gibi kurgularım sanıyordum. Şimdi bu çöl ıssızlığın ortasında, bir odada, bir başınayım. Kimse yok, sen yoksun ve ben yine ancak yaşadığım kadarını yazabiliyorum. Yanımda olsan bunları yazmak zorunda kalmazdım. Yüzümdeki şaşkınlığı, hayreti, merakı, endişeyi, merhameti, kayıtsızlığı, umudu, kırılganlığı, huzursuzluğu, yenilgiyi arka arkaya birkaç dakikalık  kısa film gibi izleyebilirdin. Tam da bu yüzden kimsenin okumayacağını bilsem de yanık hayallerim bizde saklı kalsın istiyorum.

Gökyüzü eflatuna kesiyor, biraz sonra şafak sökerken penceremde buzdan çiçekler açacak. Ay ürperen denizin tenine batacak. Deniz, uykusunda inleyen bir kadın gibi iç çekecek. Zihnimin gerçekliği büsbütün parçalanacak ve ben onlardan yeni bir gerçeklik yaratacağım. Sabah odaya gelip nasıl hissettiğimi sorduklarında anlayamayacakları durgun bir bakışla susacağım. Yaşamadığım bir hayatın alacakaranlığında hapishanemden dünyaya bakacağım. Sırlarımızı baka baka unutacağım.

Sonra ben öleceğim biri doğacak, o ölecek başka biri doğacak. Birileri daha az sevildiği için kıskanacak,  sebebini anlayamadığında korkacak, öfkelenecek, kendini, başkalarını suçlayacak, ihtiyacını duyduğu aşka kendini teslim edemeyecek ve her şey kendini tekrar tekrar aynı döngünün içinde yenileyecek.

Artık dünya denilen küre daha berrak ; nesneler, bedenler,  kelimeler, sesler giderek şeffaflaşıyor. Duvarlar inceliyor, her şeyin ötesini görebiliyorum ama bu geniş bakışımın bir işe yaramayacağını biliyorum. Bir defasında en büyük hazinemin beni yalnızlaştıran zekam ve ürkütücü dürüstlüğüm olduğunu söylemiştin. Bu özelliklerimi maalesef bahşedilmiş bir lütuf gibi değil kendimi kendimden koruyan bir gurur kalkanı olarak kullanıyormuşum. Sen böyle vaaz verir gibi konuştuğunda bildiğimi sandığım her şeyden kaçıp çok uzaklara gitmek istiyordum.  Sonunda gittim. Giderken zamanın dairesel hareketlerini göremeyecek kadar mağrur, döndüğümde o çemberin içinde kımıldayamayacak kadar ağırlaşmıştım. 

Senin gibi kibirli ama aynı zamanda umutlu olabilmeyi isterdim, çok az insana nasip olur, ben beceremedim. Bu dünyada misafir gibi yaşamadın, o seni kucaklamadığında bile huzurluydun. Bilgelik değildi, doğal yeteneğin gibiydi. Ben hep davetsiz bir misafir gibi hissettim. Aramızdaki en belirgin fark buydu. Bu kadarını görebilseydin belki bağışlardın beni. Ama biliyorsun, bağışlamak zamandan bağımsız bir erdem değildir. Yazılarıyla, kitaplarıyla hatırlanacağını bilen bir yazarın haklı güveniyle vakit genişler sanıyordun. Tanrısallığa sığınan bütün faniler yanılgısı…Güçlülerin trajedisiyle zayıflarınki çok farklı değil galiba. Nihayetinde esas olan, insanın kendisine atfettiği değerin bir gün silinecek olmasına karşı gösterdiği direnç. Bazen aşk, bazen yazı, bazen de başka türlü, asi bir hatırlatma çabası. Trajedi bu.  

Biraz sonra günün ilk solgun ışıklarıyla limon servilerinin, sessizlikle çıtırdayan zeytin koruluklarının arasından geçip, her sabah olduğu gibi bu mektubu mavi kır çiçekleriyle birlikte başucuna bırakacağım. Sana yine başkalarının hikayelerini anlatırım. Severdin, hatırlıyorum, onlardan yazılar yapardın. Ölüm tedirginliği olmasaydı kimse bir şey anlatmazdı, yazmazdı.  Sen bile, biliyorsun değil mi? Aramızda her zaman kaderin tahmin edemeyeceği fırtınalar, sırlar ve bize rağmen bizi bir arada tutan yazı ve yalnızlık vardı. Bugün sana Neruda’nın Matilde’e yazdığı mektubu okuyacağım, şiirin bir kısmını toprağın özüne karışsın diye mektubumuza yazıyorum: “Aşkımızı sana bırakıyorum/bırakır gibi bir avuç toprağı tohumlarla/Bir avuç toprağı tohumlarla bırakır gibi aşkımızı sana bırakıyorum/ Nice hayat doğacak aşkımızdan/Aşkımızdan içecekler suyu./Olur ya bir gün gelecek/onda bir erkek ve bir kadın, tıpkı biz gibi/dokunacaklar bu aşka ve bu aşk/dokunan elleri yakma gücünü taşıyacak hala…

*Eski Sevgiliye Yazılmış Mektuplar–Yayına hazırlayan: Tezcan Topal /Yitik Ülke Yayınları

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.