ziya gökalp türk töresi kitap özeti / Denizli Büyükşehir Belediyesi Şehir Kütüphanesi s

Ziya Gökalp Türk Töresi Kitap Özeti

ziya gökalp türk töresi kitap özeti

Türk Töresi - Ziya Gökalp Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türk Töresi kimin eseri? Türk Töresi kitabının yazarı kimdir? Türk Töresi konusu ve anafikri nedir? Türk Töresi kitabı ne anlatıyor? Türk Töresi kitabının yazarı Ziya Gökalp kimdir? İşte Türk Töresi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar:Ziya Gökalp

Yayın Evi: Ötüken Neşriyat

İSBN:

Sayfa Sayısı:

Türk Töresi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ziya Gökalp ilk kez yılında yayımlanan kitabında, Türklerin töreyi ne şekilde tanımladığını, töre anlayışlarının nasıl şekillendiğini, töreyle ilgili bilgilerin hangi kaynaklarda ne ölçüde yer aldığını, kısacası Türk töresinin ne demek olduğunu araştırmaktadır.

Eserin “Başlangıç” kısmında “Töre Ne Demektir?”, “Türk Kendisini Başkalarından Nasıl Ayırıyordu?” gibi sorular sorarak bunlara cevap arayan Ziya Gökalp, öncelikle töre kelimesini, tarihî ve edebî kaynaklardaki takibini yaparak tanımlamıştır. Ziya Gökalp’a göre Türk töresi, eski Türklere atalarından kalan bütün kaidelerin toplamı demektir.

Bu yüzden Ziya Gökalp, Türk mitolojisinin ana karakterlerinden tutun da yirminci yüzyılda bile canlılığını hâlâ muhafaza eden kadim geleneklerimiz arasında bağlantılar kurarak, Türk töresini bütün yönleriyle ele almış ve oldukça sade bir dille okuyucuya sunmuştur.

Türk Töresi Alıntıları - Sözleri

  • Türklerce Güneş kadındır, Ay erkektir. Çocukların hâlâ, "Ay Dede" demesi Ay Ata tabirinden kalmadır.
  • Türklerde Güneş dişi, Ay ise erkektir (Üstüreler Bahsi'ne müracaat). Çinlilerde ise, Ay dişi, Güneş erkektir. Çinlilerde bu iki tasnifin birleşmesi, kadın hukuku için gayet zararlı olmuştur. Çünkü, kadın zulmet ve atalete, erkek ise ziya ile kudrete müsavi addolunarak aralarında, kabiliyetçe büyük bir uçurum açılmıştır. Yang rahmani, Yen şeytani olduğu için, erkek rahmani kavmiyete, kadın şeytani kudsiyete malik telakki edilmiştir. Türklerde erkek ak, kadın kara sınıflarına ithal edilmiş olsaydı, ne gibi neticeler husule gelmek lâzım gelir ise, hepsi Çinlilerde vücude gelmiştir. Bundan dolayıdır ki Çinliler, kadına gayet az hukuk verdikleri halde, eski Türkler kadına tamamiyle erkeğe musavi haklar kabul etmişlerdir. Eski Türk feminizminin esası, bu noktada aranmalıdır.
  • Ziya Gökalp'ın Fuat Köprülü'den aktardığı metinde, ülke adı verilen Baçak kelimesi Oğuz Kağan Destanı'nda geçmektedir. Destanda, Barkan ülkesinden söz edilmektedir. Barkan sözcüğünün geçtiği mısra şöyledir: "barkan degen bir yir bar durur, uluğ" (W. Bang - G. R. Rahmeti, Oğuz Kağan Destanı, İstanbul, , s. 28, 29/). Bu mısra, yeni baskıda şöyledir: "barkan tegen bir yır bar turur. uluğ" (Oğuz Kağan Destanı, Baskıya Hazırlayan: Muharrem Ergin, İstanbul, , s. 27). Barkan ülkesi hakkında Prof. Bahaeddin Ögel, şu bilgiyi vermektedir: "Uygur Oğuz Destanı'nda, Oğuz-Han'ın Barkan adlı bir bölgeyi de aldığından söz açılıyor. Burasının çok zengin ve sıcak olduğu da söyleniyor. Yer adı olarak Barkan, eski Türkçede iki yeri ifade ederdi. Bunlardan birincisi, Kaşgar şehri yakınındaki bir dağ üzerinde bulunan bir kaledir. Kaşgar bölgesi, söylendiği kadar sıcak ve zengin değildi. Ayrıca Türkler, Çin'in Aşağı bölgelerine de Barkan adını verirlerdi. (Türk Mitolojisi, 1. s. , not: 18).
  • Kırgızlarda ve Kaşgar Türklerinde evin ocağında iki peri yaşar ki biri dişi diğeri erkektir. Birincisine "od ana" ikincisine "od ata" adlarını verirler.
  • Mevsimlerin rengini, karakış tabirinde görüyoruz. Milattan sene evvel Hiung-nu Türk devletinin hükümdart Mete, Çin İmparatorunun karargâhını dört yüz bin süvari askerle muhasara etti. Mete bu askeri, dört livaya taksim etmişti. Her biri dört cihetten birine ikame edilmiş olan bu dört süvari livasi, Türk mantığına tevfikan teşkil edilmişti: Şark cihetindeki süvarilerin atları: Gök (Baklakırı) Cenup cihetindeki süvarilerin atları: Kula (Açık sarı) Garp cihetindeki süvarilerin atları: Kır (Beyaz) Şimal cihetindeki süvarilerin atları: Yağız (Siyah) renklerinde olmak üzere intihap edilmişlerdi. Yakutlarda, küçük Şamanlar çoktur. Fakat, baş-şamanlar, her biri dört cihetten birine hakim olmak üzere yalnız dört olabilir. Kutadgu Bilig dört fasia mükasemdir ki, mevzuları şunlardır: Adalet, Kudret, Akıl, itidal. Bu dört meleke, dört şahıs vasıtasiyle temsil edilmiştir: 1. Adalet : Kün Togdi İlig Han. 2. Kudret: Ay Toldı Okturuş (Hanın veziri). 3. Akıl : Ögdülmüş (Vezirin oğlu), 4. İtidal: Odgurmuş (Vezirin kardeşi).
  • Türklerce güneş, kadındır; ay, erkektir. Çocukların hâlâ "Ay Dede" demesi Ay Ata tabirinden kalmadır.
  • Çinliler, çiftçi bir millet oldukları halde; Türkler, çoban bir kavim idiler. Çinlilerde cinsi bir taksîm-i a'mal vukua geldiği halde, Türklerde bilakis her iş, ancak erkekle kadının iştirakiyle tamam olabilirdi. Türklerde kadın, tabu değildi. Dahilden izdivaç, bunun delilidir.
  • Türklerde erkek ak, kadın kara sınıflarına ithal edilmiş (alınmış) olsaydı, ne gibi neticeler husule gelmek lazım gelir (ortaya çıkacak) ise, hepsi Çinlilerde vücuda gelmiştir. Bundan dolayıdır ki Çinliler, kadına gayet az hukuk verdikleri halde, eski Türkler kadına tamamıyla erkeğe müsavi (denk) haklar kabul etmişlerdir. Eski Türk feminizminin esası, bu noktada aranmalıdır.
  • Yakutlara göre ateş,bir peridir. Mutfak ocağının ateşi asla söndürülmez. *Ocağımız sönmesin" Türklerin eski duasıdır.
  • Türklerin ilk ceddi Türk Han yahut Ebülce Han'dır. Çadır yapmasını, iptida düşünüp icat eden bu zattır. Bunun Tuuk, Amlak, Barsacar, Çigil namında dört oğlu oldu (*).
  • "Ocağımız sönmesin" Türk'ün eski duasıdır.
  • Demir. Türklerde demir de mukaddestir. Ecnebi elçileri huduttan geçerken, kızgın demirin üzerinden atlatılırdı (Zemark). Kurşun dökmek de, kadınlar arasında hâlâ efsun için kullanımaktadır. Bu da, demir âyininden kalmadır. Bunlar sihri iptal içindir. Gök Türklerde ve Moğollar da her sene muayyen günde Hakana mahsus demir ocağı yandırılırdı. Bir demir parçası ateşte kızgın hale getirildikten sonra örs üzerine konulur. Hakan, altın çekiçle bunun üzerine vururdu. Bu, Türklerin en büyük ibadeti idi. Bu âyinden sonra, meserretli bir bayram yapılırdı. Türkler Ergenekon'dan çıkarken bir demirci ocakta demir eriterek kayayı delmiş, çıkmak için yol açmıştı. Gök Türk Hakanları bu demircinin yani Börte Çino'nun torunları oldukları için, bu kurtuluş gününü bayram ittihaz etmişlerdi.
  • Kadim Türklerde, şamanlar da iki tabakaya ayrılmıştı. Kara Şaman, kasvetli ayinleri icra ederdi. Ak Şaman ise, meserretli ibadetlere rehberlik yapardı. Kurban edilecek hayvanların renkleri de, bu ibadetlerin rengine tâbidi. Altay Türklerinde semanın mükâfat ilahlarına, açık renkli hayvanlar kurban edilirdi, yer altındaki mücazat ilâhlarına ise, koyu renkli kurbanlar kesilirdi. Kaşgar'da, yeşim taşının beyazına ak kaş, siyahına kara kaş namları verilir. (Bunların ve şamanların iki nevi, sihrin de ak ve kara nevileri olduğuna delalet eder.) Kızılbaşlar, tarikatın esrarına namahrem olanlara ağzı kara yahut kara baş derler.
  • Orhun Kitabesi'ne göre Türk Tengrisi ile Yer - Su'dan ibarettir. Türk Tengrisi Sulh Tanrısı demektir. Altay Türkleri buna, Bay Ülgen derler. Oğuz Türkleri, Bayat namını verirler. Oğuzlar, Oğuz Han ismini Oğuz dininin müessisine ıtlak ettikleri gibi il Tanrısı mevkiinde de kullanırlar. Gün, At, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz Han'ların Oğuz Han'ın oğulları olması, bu itibarladır. Altay'larda Bay Ülgen'in babası Kara Han olduğu gibi, Oğuzlarda da Oğuz Han'ın babası Kara Han'dır.

Türk Töresi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Türk tarihini ve destanları anlatan güzel bir kitap,tavsiye ederim. İçinde Türk geçişinin yanı sıra çin uygarlığından da önemli yerlere değinilmiş. Mesela ying-yang hakkında bilmediğiniz derin şeyler olabilir. Okumanızı tavsiye ederim tekrardan (Mehmet Geyik)

Ziya Gökalp / Türk Töresi. Ziya Gökalp ( Diyarbakır İstanbul ) Ülkemizin yetiştirdiği önemli sosyolog ve düşünürlerden olan Ziya Gökalp, Türk töresini tarihi kaynaklardan yola çıkarak yorumlamaktadır. Bilgeoğuz Yayınları'nın yıllar sonra Ziya Gökalp serisinden yayınlamış olduğu, bu eser: Ziya Gökalp'in hayatının anlatıldığı bölüm ile başlamakta, Türk töresi ve törenin kavram olarak açıklaması yapıldıktan sonra 5 bölümde 32 kısma ayrılmaktadır. Özellikle İslamiyetten önceki Türk tarihi ile ilgili olarak; kaynaklara inildiği ve kaynakların yazarın eşsiz yorumlarıyla, bugüne ışık tuttuğunu söyleyebiliriz. #Kitapşuuruinsanlıkşuurudur. (Mustafa Parlatan)

Kitabın Yazarı Ziya Gökalp Kimdir?

Mehmet Ziya Gökalp, yapıtları ve görüşleriyle Türkçülüğü ve Türk milliyetçiliğini önemli ölçüde etkileyen Türk toplumbilimci, yazar, şair ve siyasetçidir. Meclis-i Mebusanda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilliği yapmıştır. "Türk millîyetçiliğinin babası" olarak da anılımonash.pwya Gökalp 23 Mart da, yerel bir gazetede çalışan memur Çermikli Tevfik Beyin oğlu olarak Diyarbakır Çermikte dünyaya geldi. Annesi Zeliha Hanım&#;dır. yüzyıla kadar Araplar ve Farslar egemenliğinde olan Diyabakır sonradan Türk, Kürt ve Ermeni toplulukların millî çekişmeleri ile şekillenmiştir. Bu kültürel ortamın onun millî benliğine etki ettiği öne sürülmüştür. Sonraları, siyasi düşmanları onun Kürt kökenli olduğunu öne sürdüğünde, Gökalp, babası tarafından Türk ırkına sahip olduğundan emin olduğunu ama aslında bunun önemsiz olduğunu belirtmiştir. "Sosyolojik çalışmalarımdan öğrendim ki milliyet, eğitime dayalıdır". Bazı tarihçiler buna rağmen onu Kürt asıllı olarak tanımlamışlardımonash.pwğitimine doğduğu yer olan Diyarbarkır&#;da başladı. &#;da Mektebi Rüştiye-i Askeriyye&#;ye (Askeri Lise) girdi; özgürlük düşüncesini ilk defa bu okuldaki hocası Kolağası (Önyüzbaşı) İsmail Hakkı Bey aşıladı. Askeri rüştiyenin son sınıfında iken babasını kaybetti&#;da amcası Müderris Hacı Hasip Bey&#;den geleneksel İslam ilimleri ile ilgili ders almaya başladı. Öğrenimine İstanbul&#;da devam etmek istediyse de bu imkânı bulamayınca &#;de Diyarbakır&#;da İdadi Mülkiye&#;nin(Sivil Lise) ikinci sınıfına kaydoldu. Son sınıfta öğrenci iken &#;Padişahım Çok Yaşa&#; yerine &#;Milletim Çok Yaşa&#; diye bağırması, hakkında soruşturma açılmasına yol açtı. O sırada okul süresinin beş yıldan yedi yıla çıkması üzerine &#;te okuldan ayrıldı.rnrnLiseden ayrıldıktan sonra amcasından Arapça ve Farsça dersleri aldı. Tasavvufla ilgilendi. Fransızca öğrenmeye başladı. Diyarbakır&#;daki kolera salgını nedeniyle bu şehirde görevlendirilen Doktor Abdullah Cevdet Bey ile tanıştı, fikirlerinden etkilendi. Ekonomik sıkıntılar yüzünden öğrenimine devam etmek için İstanbul&#;a gidememesi, ailesinin evlenmesi için baskı yapması gibi nedenler 18 yaşındaki Mehmet Ziya&#;yı intihara sürükledi. İntihar girişiminin sebebi olarak idadideki hocası Dr. Yorgi Efendi&#;den aldığı felsefe eğitimi ve ailesinin verdiği dini eğitim arasında yaşadığı çatışma da gösterilmektedir. Kafasına sıktığı kurşun, güç koşullar altında yapılan morfinsiz bir ameliyatla çıkarıldı. Ameliyatı gerçekleştiren Dr. Abdullah Cevdet Bey ve Diyarbakır&#;da bulunan genç bir Rus operatördü. İntihar girişiminden sonra kendisini tekrar okumaya verdi. Özgürlüğe düşman olanlara çatan pek çok şiir yazdı.rnrnda , Erzincan Askeri Lisesi&#;nde öğrenci olan kardeşi Nihat sayesinde Harp Okulu öğrencileri ile birlikte İstanbula giden Gökalp, ücretsiz olduğu için Baytar Mektebine kaydını yaptırdı. Buradaki öğrenimi sırasında ülkedeki özgürlük hareketine katılmış insanlarla tanışmak için gayret gösterdi; İbrahim Temo ve İshak Sükûti ile görüştü. Jön Türkler&#;den etkilendi. İttihat ve Terakki Cemiyeti&#;ne katıldı. &#;Yasak yayınları okumak ve muhalif derneklere üye olmak&#; nedeniyle &#;de tutuklandı. Bir yıl cezaevinde kaldı.rnrnSerbest bırakıldıktan sonra de Diyarbakır&#;a sürgüne gönderildi. Yüksek öğrenimini tamamlayamayan Mehmet Ziya&#;nın Diyarbakır&#;daki amcası ölmüş ve kızı Vecihe ile evlenmesini vasiyet etmişti. Amcasının vasiyetini yerine getirmiş ve Vecihe Hanım ile evliliğinden bir oğlu (Sedat), 3 kızı (Seniha, Hürriyet, Türkan) olmuşmonash.pw kadar Diyarbakırda küçük memuriyetler yaptı. Eşinin mal varlığıyla rahat bir yaşam sürdürürken el altından hürriyet çalışmalarını yürüttü. O dönemde bölgenin güvenliği için kurulan ve başında Kürt asıllı İbrahim Paşanın bulunduğu Hamidiye Alayları hırsızlık ve soygun olaylarına karışınca halkı örgütleyerek eyleme yöneltti. 3 gün boyunca Diyarbakır Telgrafhanesini işgal ederek buradan saraya İbrahim Paşa ve adamlarını cezalandırmaları için telgraflar çekmeye başladı.rnrnDoğu ile Batı arasında ki kilit bağlantı noktalarından olan Diyarbakır Telgrafhanesinin işgali işin içine Batılı devletlerinde karışmasına neden oldu. Onlarında saraya yaptığı baskı neticesinde bölgeye bir araştırma heyeti gönderildi. Fakat bir süre için sinen İbrahim Paşa ve adamları daha sonra aynı kanunsuzluklara yeniden başlayınca Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğindeki halk bu sefer 11 gün süre ile telgrafhaneyi yeniden işgal ettiler. Bu direnişin sonunda İbrahim Paşa ve adamları bölgeden uzaklaştırılmıştımonash.pw arasında Diyarbakır Gazetesi&#;nde şiir ve yazılarını yayımladı. İbrahim Paşa&#;nın halka yaptığı zulümleri "Şaki İbrahim Destanı" adlı yapıtında anlattı.rnrnII. Meşrutiyetten sonrarnrnII. Meşrutiyet&#;ten sonra İttihat ve Terakkinin Diyarbakır şubesini kurdu ve temsilcisi oldu. "Peyman" gazetesini çıkardı.rnrnMehmet Ziya, da Selanikte toplanan İttihat ve Terakki Kongresine Diyarbakır delegesi olarak katıldı ve örgütün Selanik&#;teki merkez yönetim kuruluna üye seçildi. Selanik&#;te kalmayı sürdürerek çevresinde bir kültür hareketi yaratmaya çalıştı. Lise programlarına sosyal bilimler dersi koydurtarak bu disiplinin okullarımıza girmesini sağladı. İttihat ve Terakki Selanik Şubesi&#;ni gençlik işleri ile uğraşan kolunun başına geçen Ziya Bey, çevresindeki gençlere toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Tevfik Sedat, Demirtaş, Gökalp gibi takma adlarla Selanik&#;te yayımlanan felsefe dergisinde yazılar yazdı. Dünyadaki Türkleri birleştiren, güçlü bir Türk devleti kurulmasını tasarlayan Ziya Bey, bu ülküyü dile getirdiği Altun Destanı&#;nı &#;de Genç Kalemler Dergisi&#;nde yayımladı.rnrnde Derneğin merkezi İstanbul&#;a taşınınca, Ziya Gökalp de İstanbul&#;a geldi, Cerrahpaşa semtine yerleşti. Mart ayında Ergani/Maden (Diyar-ı Bekir) mebusu olarak Meclis-i Mebusana seçildi. Meclis dört ay sonra kapatılınca Edebiyat Fakültesi&#;nde öğretim görevlisi oldu. Kurumda onun eğitimle ilgili görüşleri kabul gördü; Darülfünun ve Eğitim Fakültesi&#;nde ders programları, okutulacak kitaplar onun önerileri doğrultusunda kararlaştırıldı. ve yıllarında kendisine önerilen Maarif Nazırlığı (Milli Eğitim Bakanlığı) görevini kabul etmedi, üniversitedeki görevini sürdürdü. &#;te İstanbul Üniversitesi&#;nin Felsefe bölümünde İctiamiyyat müderrisi (Sosyoloji Hocası) olarak atandı. İstanbul Üniversitesi&#;ndeki ilk sosyoloji profesörü idi, üniversitelerimize toplumbilim onun sayesinde monash.pwüşüncelerini Türkçülük etrafında şekillendiren Mehmet Ziya Bey, İstanbul&#;a gelir gelmez Türk Ocağının kurucuları arasında yer almıştı. Derneğin yayın organı "Türk Yurdu" başta olmak üzere Halka Doğru, İslam Mecmuası, Milli Tetebbular Mecmuası, İktisadiyat Mecmuası, İçtimaiyat Mecmuası, Yeni Mecmuada yazılar yazdı. Balkan Savaşı öncesinden I. Dünya Savaşı başlarına kadar Türk Yurdu dergisinin yönetim kurulunda kaldı, derginin her sayısın bir şiir bir de yazı verdi. Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak başlıklı yazı dizisinde önemli konular yer verdi. Sonraki yıllarda Yeni Mecmua&#;yı çıkardı.rnrnZiya Gökalp, bir yandan da eser vermeyi sürdürüyordu. &#;te "Kızıl Elma"; &#;de ise Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" adlı eseri ile "Yeni Hayat" isimli şiir kitabını yayımladı.rnSon yıllarırnrnI. Dünya Savaşında Osmanlı Devletinin yenilmesinden sonra tüm görevlerinden alındı. da üniversite içinde İngilizler tarafından tutuklandı; dört ay Bekirağa Bölüğü&#;nde tutuklu kaldıktan sonra Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili işgal mahkemesi tarafından yargılandı. Mahkeme sürecinde soykırım iddialarını kesinlikle reddetmiş ve Mukatele(karşılıklı öldürme) tezini savunmuştur. Yargılama sonucu diğer İttihatçılarla birlikte Malta&#;ya sürgüne gönderilen Ziya Gökalp, orada arkadaşlarına toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Malta sürgünlüğü dönemde ailesiyle yaptığı mektuplaşmalar daha sonra Limni ve Malta Mektupları adıyla kitaplaştırılmıştır; sözkonusu kitap Malta sürgünlerinin orada geçirdikleri hayat şartlarıyla ilgili elimizdeki tek monash.pwya Gökalp, 2 yıllık sürgün döneminden sonra İstanbul&#;a döndüğünde üniversitede ders vermeye devam etmek istediyse de bu isteği kabul edilmedi. Bir ay kadar Ankara&#;da yaşadıktan sonra ailesiyle Diyarbakıra gitti, Ahmet Ağaoğlu&#;nun desteğiyle Küçük Mecmuayı çıkardı, yazılarıyla Kurtuluş Savaşı&#;nı monash.pw Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığına atandı, Ankaraya gitti. Aynı yıl Türkçülüğün Esasları isimli ünlü esrini yayımladı. Ağustos&#;ta İkinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisine Atatürk tarafından Diyarbakır mebusu olarak seçildi. Ankara&#;ya yerleşen Ziya Gökalp, kültürel ve düşünsel çalışmalarına hiç ara vermdi;e dünya klasiklerinin dilimize çevrilip yayımlanması ile uğraştı. te kısa süren bir hastalığın ardından dinlenmek için gittiği İstanbulda 25 Eylül günü hayatını kaybetti. Sultanahmet&#;teki II. Mahmut Türbesi haziresine monash.pwörüşlerirnrnOsmanlı Devletinin parçalanma sürecinde yeni bir ulusal kimlik arayışına girdi. Düşüncesinin temelinde, Türk toplumunun kendine özgü ahlaki ve kültürel değerleriyle, Batıdan aldığı bazı değerleri kaynaştırarak bir senteze ulaşma çabası yatıyordu. "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" diye özetlediği bu yaklaşımın kültürel öğesi Türkçülük, ahlaki öğesi de İslamdı. Uluslararası kültürün yapıcı öğesinin ulusal kültürler olduğunu savundu. Saray edebiyatının karşısına halk edebiyatını koydu. Batının teknolojik ve bilimsel gelişmesini sağlayan pozitif bilim anlayışını benimsedi. Dini, toplumsal birliğin sağlanmasında yardımcı bir öğe olarak değmonash.pwplumsal modeli, Emile Durkheimin teorik temellerini kurduğu "dayanışmacılık" temel

Ziya Gökalp Kitapları - Eserleri

  • Türkçülüğün Esasları
  • Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak
  • Kızılelma
  • Altın Işık
  • Türk Töresi
  • Türk Medeniyeti Tarihi
  • Yeni Hayat
  • Türk Ahlakı
  • Hars ve Medeniyet
  • Çınaraltı Yazıları
  • Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler
  • Türk Terbiyesi
  • Milli Tetebbular
  • Ala Geyik
  • Yeni Hayat Doğru Yol
  • Makaleler 9
  • Eserlerinden Seçmeler
  • Türk Devletinin Tekamülü
  • Yeni Mecmua Yazıları
  • Yeni Türkiye'nin Hedefleri
  • Bütün Eserleri - Kitaplar 1
  • Tüm Masallar
  • Son Şiirler
  • Makaleler -4
  • İslam Mecmuası ve Muallim Mecmuası Yazıları
  • Hürriyet'e Mektuplar
  • Genç Kalemler ve Türk Yurdu Yazıları
  • Malta Konferansları
  • Makaleler -1
  • Fırka Nedir?
  • Felsefe Dersleri
  • Küçük Mecmua Yazıları
  • Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri
  • Şaki İbrahim Destanı
  • Kuğular
  • Makaleler -3
  • Makaleler -2

Ziya Gökalp Alıntıları - Sözleri

  • Çinliler, çiftçi bir millet oldukları halde; Türkler, çoban bir kavim idiler. Çinlilerde cinsi bir taksîm-i a'mal vukua geldiği halde, Türklerde bilakis her iş, ancak erkekle kadının iştirakiyle tamam olabilirdi. Türklerde kadın, tabu değildi. Dahilden izdivaç, bunun delilidir. (Türk Töresi)
  • Mutlu olmak , duygulu ve neşeli bir hayat yaşamak demektir. (Hürriyet'e Mektuplar)
  • Her yanımda bir uçurum, Sırat'ındır benim yolum, Tut elimden düşüyorum Sırat sensin yüce Tanrı! (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Bir memleketin iyi idare edilebilmesini sağlayacak yasalar, ancak orada yaşayan toplulukların sosyolojik biçimlenmelerinden kaynaklanarak düzenlenebilir. (Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler)
  • "Ya o halde, bu umumi Türk Milleti'nin vatanı neresidir? Buna cevaben deriz ki: Vatan ne Türkiye'dir Türk için ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!" (Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak)
  • "Mâli, iktisadi, idari istiklalimizi behemehal temin etmek şartıyla sulhun iadesine çalışmaktır. Bu şeraiti temin etmeyen sulh muahedesi kabul olunamaz." (Yeni Türkiye'nin Hedefleri)
  • İnsanlar özde tembeldir. Nefsinin zevklerine kapılıştır. İnsanların hayatlarını ilmi incelemelere ayırmaya ve çalışmaya vermeleri için hırslı bir inanç ve mefkûre lazımdır. (Hars ve Medeniyet)
  • Doğu Türklerince 9 sayısı kutsal olduğundan, ödüller ve cezalar bu sayıdan yahut bunun katlarından yapılırdı. (Türk Medeniyeti Tarihi)
  • Fırsat, kanatlı bir kuş gibidir, hemen elden kaçabilir ! (Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri)
  • Biz Türkler sulh çağlarında, Uslu arı kovanıyız. Harbin kanlı dağlarında, Yırtıcı av doğanıyız. (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Gam çekmeyen olur mu hiç sevince şayan. (Altın Işık)
  • Mustafa Kemal Atatürk şöyle der: " Etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise, heyecanlarımın babası Namık Kemal, fikrimin babası Ziya Gökalp' tır. " (Türk Terbiyesi)
  • Bir çocuk, hangi kitapları anlar ve zevk alırsa onu okuyabilir. Anlamadığı, hoşlanmadığı kitapları zorla okutursanız, kitaplardan nefret eder. (Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri)
  • . ''Karacık" dağından, ''Kıpçak" çölünden Gelen atalarım gibi Türk'üm ben. Bana yol gösteren benden olmalı; Olamaz Türk'e baş, Türk'üm demeyen. Osmanlı kalamaz Türk'ü sevmeyen! . (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Diyorlar ,herkesin nasibi varmış, ona rast gelmedim ben bu toprakta. (Altın Işık)
  • Orhun Kitabesi'ne göre Türk Tengrisi ile Yer - Su'dan ibarettir. Türk Tengrisi Sulh Tanrısı demektir. Altay Türkleri buna, Bay Ülgen derler. Oğuz Türkleri, Bayat namını verirler. Oğuzlar, Oğuz Han ismini Oğuz dininin müessisine ıtlak ettikleri gibi il Tanrısı mevkiinde de kullanırlar. Gün, At, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz Han'ların Oğuz Han'ın oğulları olması, bu itibarladır. Altay'larda Bay Ülgen'in babası Kara Han olduğu gibi, Oğuzlarda da Oğuz Han'ın babası Kara Han'dır. (Türk Töresi)
  • Filhakika, milletlerin hakları olduğu gibi vazifeleri de vardır. (Fırka Nedir?)
  • Gerek ırklara ve milletlere, gerek kadınlara ve erkeklere ayrı kabiliyetler veren uzvi sebepler değil içtimai sebeplerdir. (Yeni Türkiye'nin Hedefleri)
  • Ben bir Türk'üm, dinim, cinsim uludur. (Türkçülüğün Esasları)
  • Eski Türklerde ise çocuk; vatandaş olmadığı gibi ailesinin müşterek servetinden hissesini yani mirasını almak için de babasının, anasının ölümünü beklemek mecburiyetinde değildi. Onlar henüz hayatta iken mirasını alarak ayrı eve çıkabilirdi. (Türk Devletinin Tekamülü)

© Tüm Hakları Saklıdır.
Sitedeki içerikler izinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Yayınlanan yazı ve yorumlardan yazarları sorumludur. monash.pw ile bir bağlantı kurulamaz, site sorumlu değildir.

Ziya Gokalp-Turk Toresi

Batı Türkleri Silmek İster! Batı’nın bu kara zihniyetine, insafsız sömürgeciliğine Doğu’da set çeken tek millet TÜRKLER’dir! yılından itibaren dalgalar halinde gelen Haçlılar hep TÜRK kalkanına çarparak kırılmışlardır! İşte bu yüzden Batılılar TÜRKLER’in Avrupa’da ve Anadolu’daki varlığına tahammül edemezler! Batılılar TÜRKLER’İN AVRUPA’DAKİ VARLIĞI’nı, Osmanlı Devleti ile sınırlı sayıp, sanki “çok yeni” bir olaymış gibi göstermek isterler! Sonra da bu uydurdukları bilgilere, belgelere dayanıp bizi DOĞU ANADOLU’dan atıp orada kukla bir “Kürt devleti” kurmak isterler! BATI ANADOLU’dan atıp orayı Yunanistan’a vermek isterler! KUZEY ANADOLU’dan atıp orada “Pontus Rum Devleti” kurmak isterler! Ülkemizdeki Laz, Çerkez, Çeçen, Acar kökenli Türkler’i kışkırtıp koparmak isterler! İSTANBUL’da VATİKAN benzeri bir “Fener Patrikhanesi Devlet” kurmak isterler! Hatta, kimse inanmıyor ama, bizi TRAKYA’dan, İSTANBUL’dan, MARMARA’dan atıp “Yeni Bizans Devleti” kurmak isterler! Bu kitapta; Türklerin binlerce yıl evvel medeniyetin beşiği olduğunu bulacaksınız. TARİHİN TÜRKLERLE BAŞLADIĞINI bulacaksınız. Büyük Türk araştırmacı Kâzım Mirşan’ın eserlerinden yararlanarak yıl önce bile bu diyarlarda olduğumuzu göstereceğiz. (Maalesef Büyük Türk Araştırmacısı Kazım Mirşan Beyefendi, Türkiye’den aradığı desteği asla bulamamış, Türk Tarih Kurumu ve Kendisini tarihçi zanneden ancak batının tek yanlı, sahte Türk tarihi bilgileri ile yetişmiş, araştırma yapacak bilgi ve beceriye sahip olmayan birçok Profesör dahil bazı Akademi mensupları bu 90 yaşlarındaki binlerce sene önceki Türk Tamga yazılarını okuyabilen Dünyadaki tek dahi adama sahip çıkmamıştır. Onun Ben ölmeden Tamga yazılarını okumasını sizlere de öğreteyim benimle gitmesin haykırışları kulak arkası edilmiştir. Tarih onlardan hesap soracaktır) Bazı tarihçilerimiz, işin kolayına kaçarak, Batılıların yaptıkları yalan tek yanlı çalışmalarını, uyduruk tercümelerle “işi idare edip” onların kısır görüşlerini TÜRK fikir hayatına yansıtırlar. Bilerek veya bilmeyerek onlara hizmet ederler! Bu durum Her iki halde Türk milletine ihanettir. Daha açık söylemek gerekirse, batılıların bizim toprağımıza sahip çıkacak bir geçmişleri olmadığı gibi, bizim onların toprağında asla SİLİNMEZ bir söz hakkımız vardır! İşte bu gerçek tarihçilerimiz, diplomatlarımız, politikacılarımız tarafından vurgulanmalı ve bütün TÜRKLER’e anlatılmalıdır! Halbuki tam tersi yapılmakta, Türklere bir aşağılık duygusu aşılanmakta, onlara kurtuluş reçetesi olarak “batı medeniyeti” dayatılmaktadır! Batı’nın medeni olmadığını, “medeniyet” diye kabul edilen her yönünü Doğu’dan aldığı da bir gerçektir. Kazım Mirşan’a göre TÜRK YAZI SİSTEMİ, 15 bin yıl öncesinden DUVAR RESİMLERİ ile başlamış ve bütün alfabelerin temelini teşkil etmiştir! Yani alfabeyi bile “latin” diyerek Batı’ya mal etmek son derece yanlıştır! Alfabe, her medenî adımın olduğu gibi, DOĞU kökenlidir!. Bizim yazımız da “latin” değil, TÜRK ALFABESİ’dir! Yurdumuzda yaptıkları kazı ve çalışmalarda pek çok gerçeği de saklama imkanı buldukları muhakkaktır. Bununla da yetinmezler, kendi aralarından çıkan dürüst, namuslu, ilme saygılı tarihçi, dilci, arkeolog ve sair araştırmacıları da, TÜRKLER konusunda makbul bir şey söylediğinde, adeta afaroz ederler. Tezini alaya alırlar… bulduğu belgeleri yok ederler!. Biz de bu kargaşaya ihmalkârlığımızla, saflığımızla, bilgisizliğimizle katkıda bulunuruz. Avrupa ne hikmetse buhar makinesini, elektrik motorunu ve füzeleri ben buldum diye sık sık övünmektedir, haklılık payları yok mu, elbette vardır, biz önemsiz olduğunu asla vurgulamıyoruz. Evrensel uygarlıklara da büyük katkılarda bulunmuşlardır! Bunlara karşın geriye yani tarihlerine baktıklarında büyük bir boşluk ve aldatmalarla karşı karşıya gelmektedirler. Hep bir boşluğa kendilerini yamamaya çabalarlar! Mağara döneminden beri var olan Avrupa kendisini bir türlü ilkellikten kurtaramamış, tarih sayfasına ilk adımını çok geç atmıştır: Fransa ve İngiltere tarihi (+ ) ‘de başlar, Almanya tarihi ( ) ‘e kadar iner, İtalya tarihi () ‘ler de ve Etrüsklerle başlar, Yunan tarihi ise () ‘lerde Pelasglar sayesinde ilkellikten kurtulur. Hollanda, Belçika vb. bir takım devletler vardır, onları saymanın gereği bile yoktur, neredeyse tarihleri yoktur. Evet, geçte olsa nihayet tarihe ayak basmışlardır ama yazıları, dilleri, dinleri dışarıdan gelmiştir, Avrupa’nın kendi icadı değildir bunlar. Evrensel uygarlıkta geç kalmış, binlerce yıllık tarihleri ile Medeniyet Tarihinin sahibi gibi kendilerini üstün görerek asıl medeniyetin sahibi Türk’leri hep dışlamışlardır. Avrupalılar her şeye sahip olma egoları hep ön plandadır. En doğusunu bilirler, onlar ne derlerse o dur, o doğrudur. Tam Evrensel uygarlıkların kökenlerinin kendilerin ait olduğunu iddia edecekleri sırada: Gen’lerle ve bu yolla, diller üzerinde çalışanlar bildirirler ki, Hint-Avrupa dilleri teorisini YALANLAMA ZAMANI gelmiştir. Yıl , Eylül ayı; CNRS, numaralı bülteniyle bunu tüm dünyaya açıklar. Gerçeği kabullenemediklerinden bu bülten maalesef tüm dünyadan saklanır. Ama gerçekleri tüm Dünya er ya da geç öğrenecektir. Öğrendiği anda, büyük bilimsel deprem olacaktır. Yine ayni bülten diyor ki; Fransızca ve Türkçe “her ne kadar, birbirleriyle hiç ilgisi olmayan iki dil gibi görünüyorlarsa da AKRABA ’dırlar !” Daha da önemlisi; ilk dil “elimizdeki ’ü aşan yazılı belgelere göre” : Ön-Türkçe ’dir. Tüm gerçekler açıklandığında asıl o zaman yer yerinden oynayacaktır. Yıllarca ret ettikleri, sakladıkları gerçekler karşısında ne yapacaklardır. Bu defa da yeryüzünde Türk diye bir şey yoktur mu diyeceklerdir. En azından son buzullar çağının sona erdiği takriben 20, sene öncesinden beri, eski dünya; Türkçe dilinin dünyada hemen hemen her yerde konuşulduğu, eski Türk dinine dünyada her yerde inanıldığı ve Tur/Türk insanının diliyle, töresiyle ve idareciliğiyle her yerde hakim olduğu ve insanlara adalet verdiği bir dünya idi. Tur/Türk insanı gittiği her yerde doğasıyla uyumsallık içinde olmuş, doğasına saygılı, doğasını anlayan, seven ve ondan merhametli bir şekilde yararlanan medeniyetler kurmuş ve dünya medeniyetine çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. Örnegin, Türkçe bir dil konuşan Sümerler Orta Asyalı Tur/Türk insanı idiler ve denebilir ki günümüzde insanlığa hizmet eden pek çok konuda yapılan katkılar onlar tarafindan düşünülmüş ve geliştirilmiştir. Çivi yazısının icadı ve onunla beraber gelişen okul sistemi, öğretmen ve öğrenci işleri ve ilişkileri, geliştirilen bilgileri yazıp kitaplıklarda toplamak, vs. hep onların yarattığı eserler olarak onların kayıtlarında bulunmuştur. Tarih konusundaki Yeni tezler; Kazım Mirşan'ın Haluk Tarcan ile birlikte savundukları tezin, Mustafa Kemal Atatürk'ün teşvikleri ile yıllarında oluşturulan Güneş Dil Teorisi'ni ve Türk Tarih Tezi'ni destekleyen tarafları bulunmaktadır. Türk Tarihi'nin MÖ 'li yıllara dayandığını savunur. . Yazı, MÖ yılında Türk'ler tarafından icat edildi. . Türkçe, Ön Türkçe'den sözcükler barındırdığı gibi bu sözcükleri Arapça ve Farsça'ya da taşımıştır. . Anadolu'da da Ön Türkçe yazıtlar bulunmaktadır. . Roma'nın küllerinden kurulduğu medeniyet olan Etrüskler Türk'tür. (Etrüsk yazıtları ilk defa senesinde Kazım Mirşan tarafından okundu). . Romalılardan önce İtalya Yarımadası'nda yaşayan Etrüsklerin konuştuğu dil olan Etrüskçe, Ön-Türkçe kökenlidir. . İskandinavya dahil, tüm Avrupa'da 'den fazla Ön-Türkçe yazıt bulunmaktadır. . Tüm dünya alfabelerinin kökeni Türk alfabesidir. . İlk Türk devleti Hun İmparatorluğu olmadığı, ilk Türk devletinin Bir Oy Bil olduğu görüşündedirler. Ardından At Oy Bil, Türükbil (karşılığı:Göktürk) gelir. . Türk tarihinin çok eskilere dayanması gerektiğini gösteren en büyük delil ise; Orhun Yazıtları'dır. Çünkü Orhun Yazıtları'nda kullanılan dil ve noktalama işaretleri bu dilin en gelişmiş hali olduğu sonucuna götürmektedir. Böyle bir dilin oluşabilmesi için en az yıl geriye gidilmesi gerekir. Kazakistan'da, Bu tezi destekleyen ve M.Ö 'lere tarihlenen bazı yazıtlar bulunmuştur. . Bugün Çin sınırları içerisinde metre boyunda piramitler bulunduğu ve bu piramitlerin Mısır'dan çok önce inşa edildiği tespit edilmiştir. Mısır'ın dip kültüründe de Türkler olduğu iddia edilmektedir.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır