Kayıp Cennet ne salt estetik kaygıyla yazılmış bir şiirdir, ne de John Milton’ın ideolojisini şerh ettiği bir söylevdir. O bunların çok üstünde, otoriteye başkaldırışı, isyan etmenin insaniliğini vurgulayan epik bir başyapıttır.
John Milton kendisine ölümünden sonra haklı bir şöhret kazandıracak Kayıp Cennet’i (Paradise Lost) yazmaya başladığında, artık tamamen kör olmuştu. Bu demek oluyordu ki, otoriteye başkaldırışın vücut bulmuş hali olarak addettiği Oliver Cromwell’in mezarından çıkarılıp yargılanışını, vücudunun paramparça edilip kafasının kazığa oturtuluşunu asla görmedi. Belki Westminster Abbey’nin bahçesinde ibret olsun diye sergilenen bu başın çürüyüşünü, sukutuhayalini gizlemeye çalışarak mağrur bir vaziyette dinledi. İdam edilen Charles’ın yerine geçen bir başka Charles’ın taç giyme töreninde yakılan tütsüleri kokladı, kralın idamına imza atan parlamentocuların boyunlarının vurulduğunu büyük bir kederle işitti
Kayıp Cennet, İngiltere’de monarşinin gücünü ve daha önemlisi itibarını yitirdiği bir devrin ürünü. I. Charles’ın parlamentoyu toplamaksızın “donanma vergisi” adı altında olağandışı bir vergi toplamak istemesi ile patlak veren iç savaş, mezhep çatışmaları ile iyice kızışmış, kralın tahttan indirilmesine sebebiyet vermiş, parlamentocuların karizmatik süvarisi Oliver Cromwell, çalkantılı bir sürecin sonunda idam edilen kralın yerine Lord Protector unvanı ile İngiliz ulusunun başına geçmişti. John Milton, neredeyse satırlık bu destansı şiirini yazmaya başlamadan önce I. Charles’ın keyfi yönetimini, birbirinden güç alarak ayakta duran kilisearistokrasi- kral yapısını ve tabii devrim atmosferini pekâlâ görmüştü. Bu sebeple Kayıp Cennet, Eski Ahit'te geçen bir meselin yeniden yorumundan ibaret değildir. İç savaşın; otoriteye ve hatta Latince’ye başkaldırışın şiiridir.
Milton’un Şeytan’ı
Batı kanonunda geleneksel manasıyla “kahraman”, insanüstü bir beden ve dirayetle iyilik için çalışan kişidir. Milton’un şiirinde ise bu özellikleri kendinde toplayan varlık Şeytan’dır. Fakat o kendinden öncekiler gibi erdemli değildir. İnsanüstüdür fakat kusurları ile herkesten çok insandır. “Cennet’te hizmet edeceğime cehennemde hüküm sürerim” diye isyan edip Tanrı’ya savaş açar. Bir zamanlar en güzel ve zarif melek olan Şeytan, bu mücadeleyi trajik bir şekilde kaybeder ve sonsuza kadar hüküm süreceği cehenneme düşer. Havva ve ardından Âdem de Aden Bahçesi’nden sürülür. İnsan ile Şeytan’ın macerası bu anlamda birbirine benzer. Her ikisi de düşmüştür. Fakat bu trajik sonun kaçınılmaz olduğunu asla hissettirmez Milton. “Şunu bil ki Düşüş, biz daha yaratılmadan yaratılmıştır” diyen çağdaşı İngiliz vaiz Theaurau John Tany’in tam karşısında yer alır. Kilisenin; eşyanın kendisine kötülüğün kaynağı olarak bakan görüşünü reddeder. Ona göre kötülüğün sebebi insandır. Tam manasıyla hür olarak gördüğü insan Kayıp Cennet’in üçüncü kitabında Tanrı şöyle seslenecektir kullarına: “İnsanı âdil ve doğru yarattım, Dik durmaya muktedir, fakat düşmekte hür.”*
Sadece eşyanın kötülüğüne değil, erken modern çağa ait birçok görüşe de katılmaz Milton. Teslis’e bir türlü inanamaz, Katolik kilisesini sürekli eleştirir, boşanmanın erdemleri hakkında risaleler yazar durur. İnsanın aldanmasının faturasını Şeytan’a değil yine insana keser. Eski Ahit’te anlatılan kıssaları kendince yeniden yorumlar. Örneğin Havva’ya kanan ve bu yüzden Tanrı tarafından hakir görülen Âdem imajını reddeder.
“RAB Tanrı Âdem’e, ‘Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için, Toprak senin yüzünden lanetlendi’ dedi.” (Yaratılış )
Kayıp Cennet’teki Âdem ise, Havva’yı yalnız bırakmak istemediği için günaha giren, suçu bilerek işlemesi hasebiyle eşinden büyük bir günahkârdır. Ama isyan edebildiği için yine bir kahramandır. Milton, Âdem’in aynı anda hem doğru hem de yanlış yolda olduğunu ima eder gibidir. Çünkü onun nezdinde iyilik ve kötülük aslen iç içedir. Areopagitica’da şöyle diyecektir Milton: “Bizim adına iyilik ve kötülük dediğimiz kavramlar neredeyse birbirinden ayrılamayacak kadar beraber filizlenir. İyiliği bilmek için kötülüğü de bilmemiz gerek”
Düzen yıkmanın çekiciliği
Milton’ın yayıncısı, kitabı ilk eline aldığı vakit dizeyi geçen bu eserin kafiyesiz olmasına şaşırır. Milton bu tepkiyi birçok dostundan da almıştır. Hal böyle olunca kitabın önsözünde, şiirlerin kafiyeli olmak zorunda olmadığını, bu alışkanlığın barbar bir dönemden kaldığını yazmak zorunda kalır. Böylece aslında döneminin meşhur birtakım şairlerini de eleştirir. Bilhassa kralcı şairler kafiye ile çoğu zaman da Latince ile yazmaktadırlar. “Yaşasın anadil” diyerek aristokrasinin patronajındaki bu sanatçıları da yerer. Fakat kiliseye, aristokrasiye, krala muhalif tavrı ile Milton’u salt Protestan bir figür olarak görmemek gerek. Sanatında yenilikçi olduğu kadar geleneksel bir taraf da vardır. Homeros ve Virgil’den büyük oranda etkilenmiştir ve hatta eserini onların çalışmalarını örnek alarak planlamıştır.
Northrop Frye, yaratıcı insanları temelde ikiye ayırır: Muhafazakârlar ve radikal reformistler. Ona göre iki tip sanatçı da büyük eserler verebilirler. Fakat ilk gruptakiler, kullandığı formun –roman, şiir, arya, şarkı, peşrev vb.- imkânlarını sonuna kadar kullanırken; ikinci tip sanatçıların ifade gücü, formun hududunu aşar. Onları yenilikçi yapan da budur. Dehaları çağdaş formlara sığmadığı için, istemeden yahut bilmeden reform yaparlar. Tanburî Osman Bey’in hüzzam peşrevini dinlediğimizde bir peşrevin ne kadar güzel olabileceğini görürüz. Fakat Refik Fersan’ın şeddiaraban peşrevini dinlediğimiz vakit, peşrev denen şeyin hislerimize ne denli tercüman olabildiğine şaşarız. Diğer bir ifadeyle, peşrev ile anlatılabilecek olana hayret ederiz Milton’u bu minvalde hem muhafazakâr hem de radikal reformist olarak görür Christopher Ricks. Çünkü Kayıp Cennet’i okuduğumuzda hem İngilizcenin gücünü hem de İngilizce ile anlatılabilecek olanı görürüz.
Kayıp Cennet ne salt estetik kaygıyla yazılmış bir şiirdir, ne de Milton’ın ideolojisini şerh ettiği bir söylevdir. O bunların çok üstünde; Tanrı’nın adaletini sorgulayan, isyan etmenin insaniliğini vurgulayan epik bir başyapıttır. Milton’un Şeytan’ı, devrimler çağının kahramanının bir prototipini andırır. Dr. Samuel Johnson, bu isyankâr kahramanın yaratıcısını şöyle tanımlayacaktır: “John Milton hükümdarlardan ve piskoposlardan nefret ederdi. Zira itaat etmesi gereken kimseyi sevmezdi. Milton’ın amacı düzen kurmaktan ziyade yıkmaktı. Otoriteden nefret ettiği kadar özgürlüğü sevmiyordu.”
John Milton tarafından yazılan Kayıp Cennet, 12 kitap ve den fazla boş dizeden oluşan uzun biçimli bir epik şiirdir. Miltonın de yayınlanan şiiri, Adem ve Havvanın düşüşünün yaratıcı bir yeniden anlatımı ve Tanrının adaleti üzerine bir argümandır. Şiir boyunca keşfedilen temalar Miltonın kendi hayatıyla paraleldir. Klasik Yunan destanlarındaki görücülere bir gönderme ve bu destanı yazarken yavaş yavaş kör olmaya başladığı için gerçek bir yalvarış. Milton aynı zamanda İngiliz monarşisine de şiddetle karşıydı ve onun insan üzerinde nihai kuralın ve gücün yalnızca Tanrıya ait olduğu inancı, Kayıp Cennette dile getirilen önemli bir derstir. Miltonın boş mısra kullanması bile mecazi ve birebirdir: Şiir, kafiyesiz 10 heceli mısralardan oluşur, çünkü Milton kafiyeyi bir vatandaşın krallarına esareti gibi “esaretle” karşılaştırır.
Miltonın Kayıp Cenneti yazarken amacı, Homerosun destanlarının Yunan uygarlığı için konuşmasına çok benzer şekilde, kendi toplumunun ve dininin ruhunu ve ortamını yakalayacak bir destan yazmaktı. Gerçekten de Milton bu hedefte başarılı oldu, çünkü Kayıp Cennet şimdi İngiliz dilinde yazılmış en büyük şiir eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Frankenstein gibi diğer büyük edebiyat eserlerinde ima edildi ve Lucifere bugün kültürel olarak alakalı kalan yeni bir katman ekledi. Milton ve çalışmaları tartışmalı olsa da, Kayıp Cennet İngilizceye yeni kelimeler ve kavramlar getirdi. Akademisyenler, Miltonın Kayıp Cenneti yazarken yaklaşık kelime ve uzay ifadesi gibi yeni dilbilimsel kavramları icat ettiğini iddia ettiler.
Kayıp Cennet siyaset, hukuk ve edebiyatta alıntılanmıştır. Şiirin Batı kültürü üzerindeki dalga etkisi, yayınlanmasından yıl sonra da devam ediyor ve Kayıp Cenneti gerçek bir İngiliz edebiyatı klasiği yapıyor.
Miltonın epik şiiri, Şeytan ve düşmüş melekler ordusunun kendilerini zincirlenmiş buldukları, cehennemin ateşli gölünde açılır. Şeytan ve teğmeni Beelzebub gölden çıkar ve diğerlerine ayağa kalkıp onlara katılmaları için seslenir. Asi meleklerin ordusu, eziyet ve yenilgiye uğramış, ancak generallerine sadık kalmışlardır. Bir yanardağın tepesine tünemiş büyük ve korkunç bir tapınak yaratırlar ve Şeytan, ne yapacaklarına karar vermek için orada bir konsey toplar.
Düşmüş melekler çeşitli önerilerde bulunur. Son olarak, Beelzebub savaşı yeni bir savaş alanına, Tanrının insan adında yeni bir varlık yarattığı söylentisine göre, dünya denen bir yere götürmelerini önerir. İnsan, melekler kadar güçlü değildir, ancak Tanrının yarattıkları arasında favorisidir. Beelzebub, insanı ayartıp yozlaştırarak Tanrıdan intikam almayı önerir. Şeytan, bu yeni yeri kendisi keşfetmeye ve insan hakkında daha fazla bilgi edinmeye gönüllü olur, böylece onu yozlaştırabilecektir. Düşmüş ordusu, kılıçlarına vurarak oybirliğiyle kabul eder.
Şeytan, kızı Günah ve korkunç oğulları Ölüm tarafından korunan cehennemin kapılarına gider. Günah, yaratıcısı (ve tecavüzcüsü) için kapıları açmayı kabul eder, onu takip edeceğini ve fethettiği her krallıkta onunla hüküm süreceğini biliyordur. Şeytan daha sonra kaostan geçer ve sonunda cennete altın bir zincirle bağlı olarak yeryüzüne ulaşır.
Allah tüm olanlara şahittir ve Oğluna Şeytanın yolculuğunu gösterir. Tanrı, Oğluna, Şeytanın Tanrının en sevdiği yarattığı olan insanı gerçekten yozlaştıracağını söyler. Oğlu, insanı Tanrının lütfuna ve ışığına geri getirmek için ölmeyi teklif eder. Tanrı kabul eder ve Oğlunun bir bakireden nasıl doğacağını anlatır. Tanrı daha sonra Oğlunu insanın kralı yapar, hem insanın hem de Tanrının oğlu ilan eder.
Bu sırada Şeytan, dünyayı koruyan melek Urielin (Azrail) yanından geçmek için yakışıklı bir melek kılığına girer. Uriel, bir meleğin Tanrının yarattıklarına tanık olmak için cennetten oraya kadar onca yolu gelmesinden etkilenir ve Cennet Bahçesini Şeytana işaret eder. Şeytan Bahçeye girer ve Adem ile Havvanın çiftinin güzelliğine hayran kalır. Bir an için, gözden düştüğü için derin bir pişmanlık duyar. Ancak bu duygu kısa sürede nefrete dönüşür.
Uriel ise Şeytan tarafından kandırıldığını anlamıştır ve bunu melek Cebraile de söyler. Cebrail, Şeytanı bahçede bulur ve onu gönderir.
Tanrı, işlerin nasıl ilerlediğini görünce, Adem ve Havvayı Şeytan hakkında uyarması için Raphaeli (İsrafil) gönderir. Raphael Bahçeye iner ve Adem ile Havva tarafından akşam yemeğine davet edilir. Oradayken, Şeytanın nasıl düştüğünü ve ardından cennette yapılan savaşı anlatır. Şeytan, Tanrının Oğluna boyun eğmek zorunda olduğu gerçeğine itiraz etmiştir. Bu yüzden işlenen ilk günah kibirdir. Önceleri Şeytan cennetteki en üst meleklerden biriydi ve Tanrının Oğlunun önünde neden eğilmesi gerektiğini anlamadı. Şeytan bir konsey topladı ve altındaki meleklerin birçoğunu Tanrıyla savaşmaya katılmaya ikna etti.
Şeytanın güçleri ile Tanrının güçleri arasında muazzam, üç günlük bir savaş başladı. İlk gün, Şeytanın kuvvetleri, başmelekler Mikail ve Cebrail liderliğindeki ordu tarafından geri püskürtüldü. İkinci gün, Şeytan, kelimenin tam anlamıyla toplar inşa ederek ve onları iyi güçlere karşı çevirerek üstünlüğü ele geçirdi. Ancak üçüncü gün, Tanrının Oğlu Şeytanın ordusuyla tek başına yüzleşti ve onlar hızla geri çekildiler, cennette açılan bir delikten cehenneme düştüler.
İsrafil, Tanrının insanı yaratmasının nedeninin bu olduğunu açıklar: düşmüş meleklerin cennette bıraktıkları boş alanı doldurmak için. İsrafil daha sonra Tanrının insanı ve tüm evreni yedi günde nasıl yarattığını anlatır. Adem yaratıldığı anı ve aynı zamanda Tanrıdan nasıl bir eş olarak Havvayı istediğini hatırlar. Rafael ayrılır.
Ertesi sabah Havva, Ademden ayrı çalışmakta ısrar eder. Şeytan, yılan şeklindeki onu yalnız çalışırken bulur ve onu pohpohlamaya başlar. Havva yılana konuşmayı nereden öğrendiğini sorar ve Şeytan ona Bilgi Ağacını gösterir. Bu ağaç, Tanrının meyvelerini yemelerini yasakladığı tek ağaçtır. Şeytan Havvaya eğer o meyveleri yerse tanrıça olacağını bildiği için, Tanrının böyle bir yasak koyduğunu söyler. Havva meyveyi yer ve ardından Adem ile paylaşmaya karar verir.
Adem, Havvanın Tanrıya itaat etmediği için açıkça üzgündür, ancak onsuz bir hayat da hayal edemez, bu yüzden elmayı O da yer. O zaman ikisi de yeni doğan şehvetlerini çalılarda doyurur ve iyiyle kötünün arasındaki farkı anlayarak, utanarak uyanırlar. Öğleden sonrayı yaptıkları için birbirlerini suçlayarak geçirirler.
Tanrı, Oğlunu bu iki itaatsiz yaratığı yargılaması için gönderir. Oğul, Havvayı ve tüm kadınları, acılı doğum yapmaya ve kocasına boyun eğmeye mahkum eder. Ademi doğayla acı dolu bir savaşa ve topraktan yiyecek elde etmek için çok çalışmaya mahkum eder. Yılanı her zaman yerde karnı üzerinde, her zaman Havvanın oğullarının topuğunda sürünmeye mahkûm eder.
Şeytan ise bu sırada cehenneme galip döner. Yolda, artık hüküm sürecekleri dünyaya cehennemden bir köprü kurmuş olan Günah ve Ölüm ile karşılaşır. Ancak Şeytan cehenneme vardığında, düşmüş yurttaşlarının istediği gibi tezahürat yapmadığını, tısladığını fark eder. Korkunç tıslamanın arkasındaki sebep çok geçmeden ortaya çıkar: düşmüş meleklerin tümü çirkin canavarlara ve korkunç sürüngenlere dönüşüyordur. Şeytan bile kendini korkunç bir yılana dönüşürken bulur.
Adem ve Havva birbirlerini acı bir şekilde suçladıktan sonra sonunda Tanrıya dönüp af dilemeye karar verirler. Tanrı onları duyar ve İnsanlığı Günah, Ölüm ve Şeytan arasında bırakıp tamamen kaybolmasına izin vermez. Bunun yerine, oğlunu bir insan olarak kendini feda etmesi için yeryüzüne gönderecek ve bunu yaparken kötü üçlüyü fethedecektir.
Mikail, Tanrı tarafından Adem ve Havvaya Bahçeden ayrılmaları için gönderilir. Mikail Ademe, Oğul yeryüzüne inmeden insanlığa ne olacağını söyler. İnsanlık tarihi, Nuh ve Tufandan Yahudi halkının Babil sürgününe kadar Tanrının lütuf ve kabulünden bir dizi düşüş yaşayacaktır.
Adem, Tanrının Oğlunun dünyaya gelip, kendisinin ve Havvanın yanlış yaptıklarını düzelteceği için minnettardır. Bahçeden ayrılırken Havvanın elini tutar.
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası