Canlı yaşamının devamı, canlının kendisini oluşturan bir veya birden çok hücrenin bütünlüğüne doğrudan bağlıdır. Hücre bütünlüğü ise, entropi yasası gereği, zamanla bozulma eğilimi göstermektedir; fakat canlılık, bu bozulmayı çeşitli metabolik aktiviteler ile geciktirmeye, bir diğer tabir ile hayatta kalmaya çalışır. Hayatta kalmaya yönelik gerçekleştirdiği metabolik aktiviteler, yapım ve yıkım tepkimelerinin toplamına karşılık gelir.
Tahmin edebileceğiniz üzere her iki tepkime türünde de yoğun miktarda enerjiye ihtiyaç duyulmaktadır. Fakat tek başına enerji yeterli değildir. Tepkimelerin gerçekleşmesi ve canlılığın devamlılığını sağlayabilmesi için, belli başlı diğer maddelere de ihtiyaç duyulur. Bu maddelerin önemli bir kısmını vücudumuzda birçok görevi üstlenen mineraller ve tuzlar oluşturur.
Günlük hayatımızda pek çok yerde karşımıza çıkan "tuz" tabiri, sadece sofra tuzunutanımlamak için ortaya atılmış bir kavram değildir. Tuz, pozitif yüklü iyonlar (katyon) ve negatif yüklü iyonlardan (anyon) oluşan iyonik bileşiklere verilen genel bir isimdir. Tuzları oluşturan katyonlar, metallerin pozitif yüklü iyonlarından gelirken; anyonlar, metal olmayan elementlerin negatif iyonlarından gelmektedir. Bir araya gelen anyon ve katyonlar, asit-baz nötrleşme tepkimeleri sonucunda toplam elektrik yükü sıfır olacak şekilde birleşip, tuzu oluşturur.
Tuzların katı kristal bir formda olmalarının temel sebebi, birbirleri arasında iyonik bağ yapıyor olmalarından kaynaklıdır; yani zıt yüklü iyonlar (anyonlar ve katyonlar) elektrostatik çekim kuvveti ile birbirlerine yaklaşarak iyonik bağ oluştururlar. Güçlü bir bağ türü olarak kabul gören iyonik bağı yıkmak için yüksek enerji gerekir. Bu nedenle tuzların erime ve kaynama noktaları diğer pek çok bileşiğe nazaran çok yüksektir.
Tuz molekülleri, örneğin sodyum klorür (NaCl) suda (H2O) çözünürken, suyu oluşturan hidrojen (H) ve oksijen (O) atomları, tuzu oluşturan sodyum (Na) ve klor (Cl) atomlarının etrafında konumlanır. Bu konumlanma atomik seviyede elektrostatik bir çekim oluşturur. Bu çekime maruz kalan tuz molekülü sodyum (Na+) ve klor (Cl-) iyonlarına ayırılır. Ayrılan sodyum ve klor iyonları su ile çevrili bir şekilde birbirlerinden ayrı konumlanırlar; bu duruma hidrasyon kabuğu adı verilir. Her bir tuz molekülü zamanla birbirinden uzaklaşarak su içerisinde homojen halde yayılır. Tüm bu süreçlerin sonunda tuz molekülleri su molekülleri tarafından çözünmüş ve tuzlu su adını almış olur.
Tuzlu su içerdiği serbest iyonlardan dolayı yepyeni bir özellik kazanarak elektrolit halini alır. Elektrolit, pozitif ya da negatif elektrik yükünü taşıyan parçacıklara verilen isimdir. Pozitif yüklü parçacıklar katoda doğru, negatif yüklü parçacıklar ise anoda doğru hareket etme eğilimi gösterirler. Bu sayede elektrik iletimi gerçekleşmiş olur. Biyolojik anlamda elektrolitler için elektrik yükü taşıyan tuz ve mineraller diyebiliriz.
Vücudumuzda pek çok farklı görevde ve yapıda yer alan mineraller, canlılar tarafından sentezlenemezler. Jeolojik süreçlerin doğal bir ürünüdürler. Kalorileri yoktur, bu nedenle hücreler için doğrudan enerji kaynağı olarak kullanılamazlar; ancak enerji üreten mekanizmaların yapılarında bulunabilirler. Enerji üretiminin yanı sıra mineraller ağırlıklı olarak düzenleyici (kofaktör) görevi üstlenirler. Sıvı dengesi ve asit-baz dengesinin düzenlenmesinde önemli bir yere sahiptirler. Özellikle bitkilerde enzim aktivitesi için önemli rol oynarlar.
Neden Desteğe İhtiyacımız Var?
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor. Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak Daha fazla göster
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Destek Ol
Mineral denildiğinde akıllar biraz karışıyor; çünkü maden olan minerallerden mi bahsediyoruz, yoksa besinler ile birlikte aldığımız minerallerden mi bahsediyoruz, bazen net olmayabiliyor. Bizler bu yazımızda besinler ile birlikte aldığımız ve vücudumuz için gerekli olan minerallere odaklanıyoruz; ama ikisi arasındaki şu bağlantıyı gözler önüne sermeden devam etmek istemeyiz.
Mineral madenleri, yer kabuğunun tektonik hareketlerinin bir sonucu olarak oluşan belirli bir kimyasal bileşime ve homojen yapıya sahip nadiren sıvı halde bulunan inorganik katı maddelerdir. Oluşumlarında tamamen doğal süreçlerin etkin olduğu bu maddelerin belli bir kimyasal formülü var olmakla birlikte mineralin kopan herhangi bir parçası bütününün özelliğini taşımaktadır. Benzer şekilde minerallerin kendine özgü kimyasal formül barındırıyor olması her bir mineral türünü eşsiz kılmaktadır.
Birbirinden farklı onlarca mineral grubu evrimsel süreç içerisinde vücudumuzdaki bazı hücresel aktivitelerin gerçekleştirilmesinde ve düzenlemesinde rol oynar hale gelmiştir. Örneğin bahsini geçirdiğimiz unsurlar ile oluşan kalsit adını verdiğimiz kristalleşmiş kalsiyum karbonat minerali içerisinde hücre haberleşmesinde büyük önem arz eden kalsiyum mineralini barındırır. Dünya’nın jeolojik tarihi boyunca bu tür minerallerin zaman içerisinde çözünmesine bağlı olarak suya ya da toprağa karışması kaçınılmaz bir şekilde canlı organizmaların vücutlarına geçişine ön ayak olmuştur.
Benzer şekilde element ve mineraller kavramları da oldukça karıştırılmaktadır. Temel ayrımları az önceki örneğimizde saklıdır. Kalsit minerali yapısında kalsiyum karbonat (CaCO3) gibi birden fazla farklı atom türünün birbirleri ile kombinasyonundan da oluşabilirken, elementler tek bir tür atomdan oluşmaktadır. Hal böyle olunca yazımız içerisinde farklı kısımlarda element ve mineral vurgusu yapılacaktır; örnek olarak esansiyel elementler, izelementler, kalsiyum minerali vb.
Yazımızın başında değindiğimiz üzere tüm canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için tuz ve minerallere ihtiyaçları vardır. Hayvanlar, ihtiyaçları olan bu mineralleri tükettikleri su ve besinler ile karşılarken, bitkiler, kökleri yardımıyla suda çözünen tuz ve mineralleri vücut içerisine alırlar. Tükettikleri besinlerden bu ihtiyaçlarını karşılayamayan bazı hayvanlar, kayalarda bulunan mineral yataklarını yalayarak tuz ve mineral ihtiyaçlarını giderirler.
Tuzlara ve minerallere ihtiyaç duymamızın temel sebeplerinden biri de elektrolit özelliğinden kaynaklanmaktadır. Elektrolitler, içerisinde özellikle sodyum, vücut sıvılarının yoğunluğunu ayarlayarak osmotik basıncı düzenler; bir anlamda hücre içine ve dışına sıvı aktarımını dengeler. Hidrojen iyonu (H+) dengesini sağlayarak asit-baz dengesini de (pH) korur. İnsan vücudunda bulunan en önemli elektrolitler; sodyum (Na+), klorür (Cl-), kalsiyum (Ca2+), potasyum (K+), magnezyum (Mg2+), bikarbonat (HCO3-), fosfat (PO42-) ve sülfattır (SO42-) olarak sıralanabilir. Yazımızın ilerleyen kısımlarında her bir mineralin vücut içerisinde ne gibi görevlerde rol üstlendiğine dair detaylara yer verilecektir.
Her ne kadar minerallerin canlı fizyolojisinde çok çeşitli işlevleri söz konusu olsa da gün içerisinde genellikle az miktarlarda (Günde 1 mg'dan az ilâ mg gibi) gereksinim duyulur. Fakat terleme gibi vücudun sıvı kaybetmesine neden olan olaylarda ağırlıklı olarak sofra tuzundan alınan sodyum iyonu (Na+) ve klorür (Cl-) gibi iyonlar vücuttan atılır. Bu yüzden vücudumuzun üretemediği bu maddeleri belli bir rutin ile yeniden vücuda almamız gerekmektedir. Fakat bazı minerallerin fazla miktarlarda alınması, homeostatik dengeyi (vücudun kararlılık hali) bozarak sağlık için tehdit oluşturur. Örneğin vücudunuza çok fazla tuz (sodyum klorür) girdisi yaparsanız, tuzun kan içerisindeki derişimi artacağından dolayı damar çeperine normal koşullardan çok daha yüksek bir basınç uygulanacaktır; akabinde bu durum kişide yüksek tansiyona neden olur.
Özellikle hazır ve paketlenmiş gıdalar tatlarından fark edilmese de günlük tüketilmesi gereken miktardan çok daha yüksek seviyelerde sodyum klorür barındırmaktadır. Zincir restoranlarda satılan gramlık sadece 1 porsiyon hamburger (menü değil!) Dünya Sağlık Örgütü tarafından uygun görülen günlük 5 gram tuz alımının 3 gramını karşılamaktadır. Tahmin ettiğiniz üzere ağırlıklı olarak menü şeklinde sipariş edilen bu yiyeceklerin yanında gelen patates ( gram tuz) ve sosların (ketçap: gram tuz, mayonez: gram tuz) oluşturduğu sadece bir menü ile günlük tüketmeniz gereken 5 gram tuzunuzu karşılamış, hatta üzerine çıkmış oluyorsunuz ve muhtemelen bu, gün içerisindeki ilk veya son öğününüz değil.
Benzer şekilde aşırı demir alımı da sağlığı tehlikeye sokabilir. Su kaynaklarının demirce zengin olduğu özellikle Afrika'nın bazı bölgelerinde yaşayan insan popülasyonlarının %10'nunda aşırı demir yüklenmesine bağlı olarak karaciğer hasarları ortaya çıkmıştır.
Her ne kadar yazımızın içerisinde sıklıkla mineral kavramına ağırlık versek de bazı kavramlar konu ile derinden alakalı olmasına karşılık "Esansiyel Elementler" gibi farklı bir isimlendirme ile karşımıza çıkıyor. Bu oldukça beklenilir bir durum; çünkü bahsini geçirdiğimiz kalsiyum, magnezyum, demir ve daha nice mineral aynı zamanda element olarak isimlendirilmektedirler ama her element mineral değildir!
Bu isimlendirmeler arasından özellikle esansiyel terimi (İng: "essential") dikkat çekmektedir. Esansiyel sözcüğünün kelime anlamı, bir şeyi oluşturmakta "gerekli olan" demektir. Buradaki kullanım alanı ise canlılık faaliyeti gösteren hücrenin, dokunun, organın kısacası organizmanın oluşturulması için gereken elementleri kapsamaktadır. Esansiyel elementler olarak adlandırdığımız bu mineral olmayan bu elementler: oksijen, azot, hidrojen, karbondur.
Bu elementlerin ihtiyaç duyulandan az ya da hiç olmaması durumunda yaşamsal faaliyetler sekteye uğrar ve çok büyük ihtimal ile canlı, henüz dünyaya gelmeden ölür. Tabii çok daha gerçekçi konuşmak gerekirse, bildiğimiz kadarı ile karbon temelli bir yaşamın hakim olduğu Dünya'da bir anda karbon elementinin ortadan kalkması otomatikman yaşamı sonlandıracaktır. Bunu, örnek verdiğimiz diğer 3 element için de söyleyebiliriz.
Esansiyel mineraller olarak adlandırdığımız elementler de yer almaktadır; bu elementler: azot, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, kükürt, bor, klor, demir, manganez, çinko, bakır, molibden ve nikeldir. Benzer şekilde bu minerallerin eksikliğinde de canlı canlılık faaliyetlerinin önemli bir kısmını gerçekleştiremez. Yazımızın ilerleyen kısımlarında sıralamada yer alan bazı minerallerin vücut içerisindeki görevlerine değinilecektir.
Warning: Unlike most of the books in our store, this book is in English.
Uyarı: Agora Bilim Pazarındaki diğer birçok kitabın aksine, bu kitap İngilizcedir.
Devamını Göster
₺
Satın AlTüm Ürünler
Makro elementler, tıpkı esansiyel elementler gibi, organizmanın daha çok ihtiyaç duyduğu ve bu nedenle vücuttu daha fazla miktarlarda barındırdığı elementlerdir. Buradan da anlaşılacağı üzere makro ve iz tabiri, vücutta yer alan minerallerin gramajı ile alakalı iken, esansiyel tabiri her ne kadar bağlantılı gözükse de, gramajından bağımsız olarak elementin bulunması ile alakalıdır. Burada örnek olarak verebileceğimiz elementler ve mineraller şunlardır: karbon, hidrojen, oksijen, azot, potasyum kalsiyum, fosfor, magnezyum ve kükürt makro besin elementi olarak bilinmektedir.
"Eser" ya da bir diğer tabir ile "iz" elementler, esansiyel elementler kadar doğrudan etkili olmasa da canlının gelişim sürecinde öneme sahip elementlerdir. Bu elementler canlı dokuların çok küçük bir bölümünü oluşturur ve çeşitli metabolik özellik ve fonksiyonlara sahiptir.
Eser elementler doku boyutundaki işlemlerden hücre içinde gerçekleşen işlemlere kadar pek çok alanda etkili olmaktadır. Bunlar arasında hümoral ve hücresel mekanizmalarla bağışıklık düzenlemesi, sinir iletimi, kas kasılmaları, zar potansiyeli düzenlemeleri ve enzim reaksiyonlarını yer alır. Bu elementler: demir, alüminyum, bakır, brom, mangan, nikel, çinko, vanadyum, kobalt, kalay, molibden, arsenik, selenyum, lityum, iyot, kurşun, krom, kadmiyum, flor vb.
Vücudumuz içerisindeki minerallerin (su dahil) %'ini oluşturan bu mineraller, iskelet ve dişlerin yapısı, kas hareketleri, kanın pıhtılaşması ve kan basıncının dengelenmesi, hormon salgılanması gibi önemli rollere sahiptir. Eksikliğinde kemik yapısında bozulmalar fazlalığında ise böbrek taşı ve kireçlenme gibi sorunlar görülür. Süt ürünlerinde ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunur.
Vücudumuz içerisindeki minerallerin (su dahil) %'ini oluşturan bu mineral kasların kasılması sonrası gevşemeleri için gereklidir. Aynı zamanda kemiklerin ve dişlerin yapısında da bulunur. Eksikliğinde bitkilerde özellikle genç yapraklarda sararmalar, hayvanlarda ise sinir sistemi bozukluklarına, kas kramplarına, kalp ritminde bozukluklara ve karıncalanmalara neden olabilir. Bitkilerde ise klorofilin yapısında yer alır. Tohumlarda ve kuruyemişlerde sıklıkla bulunur.
Vücudumuz içerisindeki minerallerin (su dahil) %'ini oluşturan bu mineral kırmızı kan hücrelerinde bulunan ve kana rengini veren hemoglobinin yapısında bulunarak oksijenin taşınmasında görev alır. Aynı zamanda kas hücrelerinde bulunan miyoglobinin yapısında bulunarak kaslardaki oksijen miktarını kontrol eder.
Demir eksikliği yavaş gözlenir ve anemiye (kansızlık), tırnak yapısında bozulmaya, fazlalığında ise hücrelerin erken yaşlanması ve damar sertliğine neden olabilir. Ayrıca demir eksikliği bitkilerde, yaprakların sararmasına yol açar. Ispanak, mercimek, barbunya, bezelye, et, deniz ürünleri, kümes hayvanları, kuruyemişler ve kuru üzüm gibi besinlerde bulunur.
Vücudumuz içerisindeki minerallerin (su dahil) %'sini oluşturan bu mineral hücre içinde ve dışında osmotik dengenin korunmasında çok önemli bir yere sahip olmakla birlikte sinir iletiminde büyük önem taşır. Klorür ile sofra tuzunun yapısını oluşturur. Fazla sodyum tüketmek, hipertansiyon, yüksek tansiyon, kalp hastalığı, böbrek hastalığı ve felç gibi sorunlara neden olur.
Vücudumuz içerisindeki minerallerin (su dahil) %'sini oluşturan bu mineral görevi genellikle hücre dışı sıvıda bulunarak osmotik dengenin korunmasına katkı sağlar. Hücre zarından geçebilen klorür besinlerin hücre içinde taşınmasında ve atık maddelerin hücre dışına taşınmasına yardımcı olur. Bunların dışında asit-baz dengesinin korunmasında görev alır. Ayrıca mide öz suyu oluşumunda görevlidir bu nedenle eksikliğinde sindirim sistemi bozuklukları görülür. Sodyum ile sofra tuzunun yapısını oluşturur, kereviz, marul gibi sebzelerde de bulunur.
Vücudumuz içerisinde elementlerin (su dahil) %1'ini oluşturan bu elementin büyük bir kısmı kemiklerde ve dişlerde bulunurken yumuşak dokularda da kendine yer bulmaktadır. Ayrıca hücre içi enerji ihtiyacını sağlayan bir nükleotid olan ATP’nin (adenozin trifosfat) yapısında ve hücrenin genetik materyalleri olan DNA ve RNA’nın yapısında bulunur. Eksikliğinde kemik ve diş sağlığının olumsuz etkilendiği gibi fazlalığında vücutta bulunan kalsiyum miktarında azalma görülür.
Vücudumuz içerisindeki minerallerin (su dahil) %'ünü oluşturan potasyum mineralinin ağırlıklı olarak görevi vücuttaki sıvı dengesini koruma ve kalp atışının düzenlenmesidir. Eksikliğinde halsizlik, kas krampları, kalp ritminde ve sindirim sisteminde bozukluklar meydana gelir. Fazlalığında ise böbrek, kalp sorunları, karıncalanma gibi sorunlar oluşur. Muz, avokado, pancar, patates gibi sebze ve meyvelerde bol miktarda bulunur.
Vücudumuz içerisindeki minerallerin (su dahil) %'den azını oluşturan iyot minerali vücudun metabolik hızını düzenleyen tiroit hormonlarının yapısında bulunur. Eksikliği guatr hastalığına neden olurken, erken yaşlarda yaşanan iyot eksikliği büyüme ve zekâ geriliğine yol açar. Deniz ürünleri, süt ürünleri ve iyotlu tuzların yapısında bulunur.
Vücudumuz içerisindeki minerallerin (su dahil) %'den azını oluşturan flor minerali kemiklerde mineral kaybının engellenmesinde görev alır. Diş sağlığının korunmasında da görevli olan florun eksikliğinde diş ve kemik gelişimini yavaşlarken fazlalığında ise dişlerde sararmaya yol açar. Deniz ürünleri, çay ve diş macununun yapısında bulunur.
Vücudumuz içerisindeki minerallerin (su dahil) %'ünü oluşturan kükürt minerali bazı amino asitlerin sentezlenmesinde ve saç, tırnak ve deride bulunan hücrelerin sertleşmesinde görev alır. Eksikliğinde deride solgunluk ve fazlalığında alerjik reaksiyonlar gözlenir. Süt ürünleri, yumurta, lahana, soğan, sarımsak, baklagiller, fındık, et gibi besinlerde bulunur.
Vücudumuz içerisindeki minerallerin (su dahil) %'den azını oluşturan çinko minerali DNA sentezi, büyüme ve gelişme, bağışıklık, hücre yenilenmesi gibi birçok mekanizmada görev almaktadır. Çinko eksikliğinde iştah, tat ve koku kaybı, saç dökülmesi, akne oluşumu, görülebilir. Ayrıca tırnaklarda oluşan beyaz lekeler çinko eksikliğinin habercisidir. Süt ürünleri, deniz ürünleri, baklagiller, fındık, et ve kümes hayvanlarında bulunur.
Yazımızın başından sonuna kadar değindiğimiz neredeyse her elementin eksikliğinde ya da fazlalığında bir hastalık boy gösteriyor. Böylesine bir sonuç bazı elementlerin yaşanılan ortamda bulunmamasının ya da az miktarda bulunmasından kaynaklıdır. Peki az miktarda bulunan bir mineral, diğer minerallerin canlı vücuduna alımını etkiler mi?
Leibig'in yılında bitkiler üzerinde yaptığı gözlemler ve çalışmalar gösteriyor ki canlının yaşadığı ortamdaki herhangi bir besin maddesi az ise, az olan o madde canlının gelişimi için sınırlayıcıdır. Kaba bir matematik ile, topraktan 10 birim flor alması gereken bitki eğer 5 birim flor alabiliyorsa, diğer elementlerden faydalanma oranı da 1/2 oranında düşecektir; yani 20 birim ihtiyaç duyulan magnezyuma 10 birim alarak cevap verecektir. Burada dikkat etmeniz gereken nokta 10 birimin hala onun ihtiyaçlarını karşılayamayacak olmasında yatmaktadır.
Bu nedenle özellikle tarım alanında kullanılan gübreler hali hazırda kullanılan toprak tipinin eksikliklerini karşılamak adına özenle seçilir. Seçilmemesi durumunda direkt olarak hasatta verim ciddi oranda düşecektir. Bu kuram üzerinde yapılan yeni çalışmalar sonucunda sadece bitkilerde değil ekolojik etmenlerin birçoğunda etkilidir.
Alıntı Yap
Okundu Olarak İşaretle
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna GitBu İçerik Size Ne Hissettirdi?
Kaynaklar ve İleri Okuma
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
funduszeue.info
funduszeue.info
Yayınlanma: - 18 Haziran Güncellenme:
İnsan vücudu sağlıklı kalmak için her mineralin farklı miktarlarına ihtiyaç duyar. Kalsiyum, fosfor, magnezyum gibi mineraller iskelet ve diş yapısında yer alır. Demir, kobalt gibi mineraller kan yapımında, çinko ise bağışıklık sistemi için önemlidir. Mineral eksiklikleri kemik kaybı, yorgunluk veya bağışıklık sistemi bozuklukları gibi çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir. Peki, mineral eksikliği belirtileri nelerdir? Nasıl tedavi edilir? Bilinmesi gerekenleri haberimizde sizler için derledik.
MİNERAL EKSİKLİĞİ BELİRTİLERİ
Beş ana mineral eksikliği kategorisi vardır:
Kalsiyum, demir, magnezyum, potasyum ve çinko.
Mineral eksikliği belirtileri şunlardır:
– Kalsiyum eksikliği
Güçlü kemikler ve dişler için kalsiyum çok önemlidir. Ayrıca kan damarlarınızın, kaslarınızın, sinirlerinizin ve hormonlarınızın düzgün çalışmasını destekler. Doğal kalsiyum kaynakları arasında süt, yoğurt, peynir ve kemik, fasulye ve bezelye bulunan küçük balıklar bulunur. Kalsiyum eksikliği kısa vadede çok az belirgin semptom üretir. Çünkü vücudunuz kandaki kalsiyum miktarını dikkatlice düzenler. Uzun vadede kalsiyum eksikliği osteopeni adı verilen kemik mineral yoğunluğunun azalmasına neden olabilir. Tedavi edilmezse osteopeni osteoporoza dönüşebilir. Bu, özellikle yaşlı erişkinlerde kemik kırığı riskini artırır. Şiddetli kalsiyum eksikliği belirtileri arasında, kas krampları, uyuşma, parmaklarda karıncalanma, yorgunluk, iştahsızlık, kalp ritimlerinde düzensizlik, çocuklarda büyüme geriliği ve raşitizm, vardır.
– Demir eksikliği
Vücudunuzdaki demirin yarısından fazlası kırmızı kan hücrelerinde bulunur. Demir, dokularınıza oksijen taşıyan bir protein olan hemoglobinin önemli bir parçasıdır. Demir ayrıca vücudunuzu sağlıklı tutan diğer proteinlerin ve enzimlerin bir parçasıdır. En iyi demir kaynakları et, kümes hayvanları veya balıktır. Fasulye veya mercimek gibi bitki bazlı gıdalar da iyi kaynaklardır. Demir eksikliği yavaş gelişir ve anemiye neden olabilir. Demir eksikliği arasında, güçsüzlük, yorgunluk, bağışıklık sistemi bozukluğu vardır.
Foto: shutterstock
– Magnezyum eksikliği
Vücudun yüzlerce kimyasal reaksiyon için magnezyum ihtiyacı vardır. Bunlar kan şekeri seviyelerini ve kan basıncını kontrol etmektir. Kasların ve sinirlerin düzgün şekilde çalışması, beyin fonksiyonu, enerji metabolizması ve protein üretimi de magnezyum tarafından kontrol edilir. Vücudun magnezyumunun yaklaşık yüzde 60’ı kemiklerde, yaklaşık yüzde 40’ı kas ve yumuşak doku hücrelerinde bulunur. En iyi magnezyum kaynakları, bakliyat, fındık, tahıllar, ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzelerdir. Magnezyum eksikliği sağlıklı insanlarda çok nadirdir. Böbrekler, magnezyumun vücudu idrardan terk etmesini engelleyebilir. Yine de, bazı ilaçlar ve alkolizm gibi kronik sağlık sorunları magnezyum eksikliğine neden olabilir. Magnezyum eksikliğinin erken belirtileri arasında, yorgunluk, zayıflık, iştah kaybı, mide bulantısı, kusma ve çocuklarda büyüme geriliği vardır. Magnezyum eksikliği, tedavi edilmezse aşağıdaki semptomlara da neden olabilir.
Bunlar:
– Uyuşma
– Karıncalanma
– Kas krampları
– Nöbetler
– Anormal kalp ritmi
Potasyum eksikliği
Potasyum, elektrolit görevi gören bir mineraldir. Kas kasılması, uygun kalp fonksiyonu ve sinir sinyallerinin iletimi için gereklidir. Vücudunuzun karbonhidratları enerjiye dönüştürmesine yardımcı olan ve biri de potasyum olmak üzere birkaç enzime ihtiyacı vardır. En iyi potasyum kaynakları muz, avokado, koyu yapraklı yeşillikler, pancar, patates ve erik gibi meyve ve sebzelerdir. Potasyum eksikliğinin en yaygın nedeni aşırı sıvı kaybıdır. Örnekler arasında uzun süreli kusma, böbrek hastalığı veya diüretikler gibi bazı ilaçların kullanımı sayılabilir. Potasyum eksikliği belirtileri kas krampları ve halsizliktir. Diğer semptomlar, bağırsak felçlerinin neden olduğu kabızlık, şişkinlik veya karın ağrısı olarak ortaya çıkar. Şiddetli potasyum eksikliği, kaslarda felce veya ölüme yol açabilecek kalp ritminde düzensizliğe neden olabilir.
Çinko eksikliği
Çinko, vücut metabolizmasında birçok yönüyle rol oynar.
Bunlar:
– Protein sentezi
– Bağışıklık sistemi fonksiyonu
– Yara iyileşmesi
– DNA sentezi
Hamilelik, çocukluk ve ergenlik döneminde uygun büyüme ve gelişme için de önemlidir. Çinko istiridye, kırmızı et ve kümes hayvanları gibi hayvansal ürünlerde bulunur.
Diğer çinko kaynakları şunlardır:
– Fasulyeler
– Fındık
– Kepekli tahıllar
– Süt Ürünleri
Çinko eksikliği iştah, tat veya koku kaybına neden olabilir. Bağışıklık sisteminin işlevinin azalması ve büyümenin yavaşlaması diğer semptomlardır. Şiddetli çinko eksikliği de ishale, saç dökülmesine ve iktidarsızlığa neden olabilir. Ayrıca vücutta oluşan yaraların iyileşme sürecini uzatabilir.
Foto: shutterstock
MİNERAL EKSİKLİĞİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Bir mineral eksikliğinin tedavisi, eksikliğin tipine ve şiddetine bağlıdır. Eksikliğe yol açan altta yatan diğer koşullar da bir faktördür. Mineral eksikliğinin tedavisine geçmeden önce doktorunuz bazı testler isteyebilir. Bu diğer hastalıkların tedavisini veya kullanılan ilaçlardaki değişikliği içerebilir.
Diyet değişiklikleri
Az miktarda bir mineral eksikliğiniz varsa beslenme alışkanlıklarındaki bir değişiklik, eksikliği gidermeye yardımcı olabilir. Demir eksikliği anemisi olan kişilerden daha fazla kırmızı et, beyaz et, yumurta ve demirle güçlendirilmiş tahıllar yemeleri istenebilir. Mineral eksikliği şiddetli olanlar uzman bir diyetisyene yönlendirilebilir. Diyetisyen meyve, sebze ve kepekli tahıllar açısından zengin ve dengeli bir diyet ile ilgili beslenme programı hazırlayabilir. Ayrıca, hangi yiyecekleri yediğinizi ve ilerlemenizi takip etmek için bir yiyecek günlüğü tutmanızı isteyebilir.
Takviyeler
Bazı mineral eksiklikleri sadece diyetle tedavi edilemez. Bir multivitamin veya mineral takviyesi almanız gerekebilir. Bunlar tek başına veya vücudun mineralleri emmesine veya kullanmasına yardımcı olan diğer takviyelerle alınabilir. Örneğin D vitamini genellikle kalsiyum ile birlikte alınır. Doktorunuz veya sağlık uzmanınız ne kadar ve ne sıklıkla takviye almanız gerektiğine karar verecektir. Bu sırada sağlık uzmanınızın talimatlarını takip etmek çok önemlidir, çünkü bazı takviyelerin aşırı alımı zararlı olabilir.
Acil tedavi
Çok ciddi mineral eksikliği vakalarında hastaneye yatış gerekebilir. Mineraller ve diğer besinler intravenöz olarak uygulanabilir.
İlginizi ÇekebilirKalsiyum eksikliği testi nasıl yapılır? Kalsiyum eksikliği belirtileriİlginizi ÇekebilirD vitamini eksikliği o hastalığı tetikliyorİlginizi Çekebilirİşte B12 vitamini eksikliğinin çaresibeyazbeyinbitkibüyümeD vitaminidiyetDNAhamilehamilelikkabızlıkpeynirSağlıksütyoğurtyumurta
İnsan vücudu sağlıklı bir şekilde çalışabilmek adına vitaminler kadar minerallere de ihtiyaç duyar. Vücut fonksiyonlarının tam anlamıyla yerine getirilmesinde görev alan mineraller, vücutta tek başına oluşturulamaz. Doğada bol bol yer alan mineraller, vücuttaki görevlerini yerine getirebilmesi adına besinlerden elde edilebilir. Her ne kadar vücudumuzda yaklaşık %4’lük bir orana sahip olsa da sağlıklı bir vücut işleyişi için gerekli miktarda mineral insanların olmazsa olmazıdır. Peki, son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz mineral eksikliği tam olarak nedir?
Vücudun düzgün çalışması için gerekli olan miktarda mineral günlük beslenme ile alınamadığında ya da vücutta yer alan mineraller yeterince emilip kullanılamadığında mineral eksikliği ortaya çıkar. Sağlıklı ve dengeli beslenen bireylerde mineral eksikliği pek gözükmese de artık modern hayatta sık rastladığımız dengesiz beslenme şekillerinde ortaya çıkması daha muhtemeldir. Mineral eksikliği yalnızca tek çeşit mineral için geçerli değildir, farklı minerallerin eksikliği görülebilir. Örneğin; demir eksikliğinin yanında çoğu kez magnezyum eksikliği ya da çinko eksikliği gibi çeşitli yetersizlikler olabilir. Metabolizma işlevleri ve vücudun görevlerini yerine getirmesinde gerekli olan minerallerin eksikliği vücutta bazı sağlık sorunlarına sebep olabilir.
Belirttiğimiz üzere vücuttaki mineral eksikliği farklı minerallerden kaynaklı olabilir. Her mineralin vücuttaki etkisi farklı olduğu gibi mineral eksikliğinin de belirtileri birbirinden farklıdır. Genel olarak en sık görülen mineral eksikliklerinin başında magnezyum eksikliği, çinko eksikliği, kalsiyum eksikliği yer alır.
Magnezyum, insan vücudundaki en önemli minerallerin başında yer alır. Vücudumuzda ’ü aşkın enzimin çalışması için gerekli olan magnezyumun yeterli miktarda alınması gerekir. Magnezyum eksikliğinin ilk belirtileri arasında halsizlik ve yorgunluk yer alır. Bu belirtilere ek olarak magnezyum eksikliği iştahsızlık, kusma ya da bulantı gibi bulgularla ortaya çıkabilir. Magnezyum eksikliği daha ileri dönemlerde sık kramplar, şiddetli kas ağrıları, sık tekrarlayan baş ağrıları, dikkat bozuklukları, tansiyon yüksekliği olarak görülebilir. Vücutta bu belirtiler yer alıyorsa magnezyum değerlerinin ölçülmesi yararlı olacaktır.
Çinko minerali vücudumuzdaki dokularda, metabolizmada, yağ ve karbonhidrat üretiminde önemli bir rol oynar. Ayrıca bağışıklık sistemini güçlendirir ve yaraların hızlı iyileşmesini sağlar. Bu sebeple çinko eksikliğinin belirtilerinin başında da yaraların uzun sürede iyileşmemesi, saç dökülmesi, nedensiz kilo kaybı yer alır. Bunlara ek olarak, büyümenin yavaşlaması, bağışıklık sisteminin zayıflaması ve ishal gibi diğer yaygın faktörler de çinko eksikliğinin belirtileri arasındadır.
Her ne kadar kalsiyum mineralinin diş ve kemik sağlığı açısından önemli olduğu bilinse de sinir hücrelerine de büyük bir katkısı vardır. Kasların kasılma ve gevşeme hareketlerinin yönetilmesinde ve kalp ritminin düzenli atmasında etkilidir. Kalsiyum eksikliği; kemiklerde görülen problemlerin yanında kaslarda kasılma ve ağrı yaşanması, kalp ritminde bozukluk gibi belirtiler gösterebilir. Ayrıca, tırnakların güçsüzleşmesi, çabuk kırılması ve geç uzaması da kalsiyum eksikliğinin belirtileri arasındadır. Değişken ve çok uçlarda yaşanan duygular da kalsiyum vitamini eksikliğinin başlıca belirtilerinden olabilir.
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası