mustafa erşahin sis kremi kullananlar / TurkishWordNet/turkish_seafoodplus.info at master · StarlangSoftware/TurkishWordNet · GitHub

Mustafa Erşahin Sis Kremi Kullananlar

mustafa erşahin sis kremi kullananlar

Gül Şehri Diyarbakır

DİYARBAKIR sempozyumu


EDİTÖRLER seafoodplus.info KENAN HASPOLAT ARŞ.GRV. MEHMET YANMIŞ Kitap Tasarım

: Düşünce Ofisi seafoodplus.info [email protected]


Diyarbakır İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Yayın No:4

EDİTÖRLER seafoodplus.info KENAN HASPOLAT ARŞ.GRV. MEHMET YANMIŞ


ÖNSÖZ Son yüzyılda doğadan ve doğallıktan uzaklaşan insanoğlu, günümüzde yeniden doğayı ve doğallığı keşfetme ve yeniden canlandırma çabasına girişmiştir. Bu çabalardan birisi de; “doğa terapisi”, “yeşil tedavi” ya da “bahçe terapisi” olarak adlandırılan yeni bir olgudur. Dolayısıyla, bu olgu yorgunluk ve strese bağlı olarak ortaya çıkan telaşlı ve endişeli ruhların yeniden imarına ve estetik algısının canlandırılmasına yönelik çabalara da yardımcı olmaktadır. Yaşanan bu süreçte süs bitkileri özel bir önem taşımaktadır. Bugün dünyada en fazla kültürü yapılan süs bitkilerinin başında gelen ve çiçeklerin kraliçesi olarak bilinen gülün tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Ülkemiz, tarihi ve yerel kültür mozaiği ile ayrı bir öneme sahiptir. Kentlerimiz ve bu kentlerin kendi özel tarihleri de ayrı bir kültürel zenginliğimizdir. Gül, manevi anlamda ortak sevgi sembolüdür. Hazreti Muhammet’in, “Cennet çiçeklerinin ulusu” olarak nitelendirdiği bu çiçek, İslam kültürünün yayıldığı bütün ülkelerde, bahçe sanatının ve diğer güzel sanatların en sevilen bitkisi olmuştur. Diyarbakır bu coğrafyanın en eski ve önemli kültür başkentlerinden biridir. Bu şehir, tarihi ve kültürel zenginliği, havası, suyu, insanı, gülü ve diğer yönleriyle sadece ülkemizde değil, dünyada da ender rastlanan özelliklere sahiptir. Dünyanın en eski gül merkezlerinden biri olan Diyarbakır’da gül yetiştiriciliğinin geçmişi 4 bin yıl öncesine, yani Asur dönemine kadar uzanmaktadır.


Gülün onlarca çeşidinin yetiştirildiği bu kent Osmanlı döneminde gülistanlar kurulan, yetiştirilen, gülyağı ve gülsuyu elde edilen önemli bir merkezdi. Matrakçı Nasuh yılında yaptığı Diyarbakır minyatürünün üst kısmında gül bahçelerini nakşetmiştir. Ayrıca, Evliya Çelebi de Seyahatname ’sinde Diyarbakır güllerinden söz ederken: “Büyük nehrin aktığı toprakların iki tarafı da gül bahçeleri güzel kokulu bostan ve reyhan bahçeleridir” demiştir. Bugün, gülcülüğün yeniden başlatılması, şehrin manevi iklimine de büyük katkı sağlayacaktır. Yakın geçmişe kadar Diyarbakır evlerinin avlularında çeşit çeşit güllerin yetiştirildiği havuz kenarlarında bir bütünlük içerisinde insanı dinlendiren gül saksılarının yer aldığı bir şehirdi. Diyarbakır’da 25 çeşit gülün yetiştiği, gül festivallerinin düzenlendiği de bilinen bir gerçektir. Diyarbakır’da, geçmişte de var olan gül ve gül yetiştiriciliğinin, yeniden canlandırılması çabaları bizim için son derece önemlidir. Diyarbakır, bir gül, barış ve sevgi şehri olarak dünyaya örnek teşkil etmelidir. Bu bağlamda bölgeye özgü çeşitlerin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve desteklenmesi ayrıca önem taşımaktadır. Güllerin ve gülen insanların şehri Diyarbakır’ı selamlıyorum. Bu çalışmada emeği geçen herkesi gönülden tebrik ediyorum.

Mehmet Mehdi Eker Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı


ÖNSÖZ Coğrafyanın en önemli ve en eski şehirlerinden olan Diyarbakır, El Emiri ve El Ceziri ile ilme, Cahit Sıtkı Tarancı ve Sezai Karakoç ile edabiyata ve şiire, Süleyman Nazif ile söze, Ziya Gökalp ile fikre, Hamit Aytaç ile hat sanatına, İshak Sukuti ve daha niceleriyle tarih ve kültüre damgasını vurmuş olan bir sevgi şehridir. Sevginin, aşkın, mutluluğun, bazen güzelliğin, özlemin, insan olmanın ifadesidir güller. Gülün bir şehrin ismiyle anılması, o şehrin insanlarının sevgiye aşka ve güzelliklere olan inancını ifade eder. Bu bağlamda Diyarbakır şehrinin sevgi şehri, sur şehri, karpuz şehri olması yanında gül şehri olma özelliğinin mutlak geçmişteki kazanımı olmasından dolayı yeniden ön plana çıkarılması gerekmektedir. Çünkü Diyarbakır’da gül yetiştirme ve güllerle özdeşleşmenin tarihi yıl öncesine dayanır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde, Diyarbakır’ın gül ve menekşe bahçeleriyle dolu olduğunu, gül bahçelerinden toplanan güllerin kaynatılarak damıtılmasından elde edilen gül yağının Deliller Hanı’nda ve bölgeden Hacca giden kafilelerin başında bulunduğu Delil adı verilen rehberlerin en büyük hediye olarak yanlarında kutsal topraklara götürdükleri de ifade edilen bir gerçektir. Yine Seyahatname’de Dicle adı verilen büyük bir nehir aktığı, iki tarafında gül bahçeleri, güzel kokulu reyhan ve bostan bahçeleriyle dolu olduğu, bu yerin her yıl vilayet halkının Dicle fasılları yaptıkları mesire yerleri olduğu, menekşe ve gül yağı çıkarıldığı ifade edilmektedir. Yakın geçmişe kadar tipik Diyarbakır evlerinin avlularında çeşit çeşit


güllerin yetiştirildiği, havuz kenarlarında suyun sesiyle bir bütünlük içerisinde insanı dinlendiren gül saksılarının yer aldığı, Diyarbakır’da 25 çeşit gül yetiştirildiği, hatta yetiştirilen güllerin sergilendiği gül festivallerinin düzenlendiği de bir gerçektir. Geçmişteki gibi bizleri gül bahçelerinin karşılamasını ve çevresel güzelliklerin el birliğiyle tekrar ön plana çıkarılarak Gül Şehri Diyarbakır’ın ismine yakışır şekilde güllerle donatılması gerekmektedir. Bu çalışmada emeği geçen herkese, başta Dicle Üniversitesi Rektörlüğü, Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü, Diyarbakır Çevre ve Orman İl Müdürlüğü’ne, katkı sunan herkese teşekkür eder; bu ve benzeri sempozyumların ilimizde tekrar düzenlenmesini ve sempozyum bildiriler kitabının faydalı olmasını temenni ederim.

Mustafa Toprak Diyarbakır Valisi


ÖNSÖZ Dicle Üniversitesi olarak, Diyarbakır Valiliği ile ortaklaşa düzenlediğimiz ve ev sahipliğini yaptığımız “Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu” 24 Mayıs tarihinde, üniversitemiz kongre merkezinde; gül şarkıları, gül şiirleri, gül kokuları ve rengarenk güllerle dolu bir atmosferde gerçekleşti. Bu güzel ve anlamlı sempozyumun gerçekleşmesine katkıda bulunanlara sonsuz teşekkürler. Diyarbakır; tarihi ve kültürel altyapısı, havası, suyu, insanı, gülü ve diğer yönleriyle yalnızca ülkemizde değil; dünyada da nadir görülebilecek özelliklere sahip, nadide bir şehir. Ancak bu güzelliklerin tam anlamıyla bilindiğini ve tanıtımının yapıldığını söylemek ne yazık ki, mümkün değil.

ÖNSÖZ

Biz, Dicle Üniversitesi olarak; şehrimizin var olan değerlerine sahip çıktığımız gibi, kaybolmaya veya unutulmaya yüz tutmuş değerlerini de gün yüzüne çıkarmayı; insanımızı, aydınlık geçmişiyle buluşturmayı hedefliyoruz. Göreve geldiğimiz günden bugüne; Diyarbakır’ın asli çehresine ve konumuna kavuşması, özünde saklı güzelliklerin ortaya çıkarılıp, herkesçe bilinir hale gelmesi amacıyla yazılı ve görsel medyada çeşitli tanıtım çalışmaları yaptığımız gibi; sivil ve resmi kuruluşlarla beraber birçok kongre, sempozyum, toplantı, proje ve etkinlik gerçekleştirdik. Bu çerçevede son 2 yıl içerisinde Diyarbakır Valiliği ile birlikte Diyarbakır’ımızın kültür, tarih ve turizm potansiyelini, “inanç ve kültür merkezi” olma özelliğini bilimsel olarak inceleyerek, şehrimizin “Nebiler, Sahabiler, Azizler ve Krallar Kenti” olduğu gerçeğini uluslararası sempozyumlarla kamuoyunun bilgisine sunduk.

Dicle Üniversitesi olarak, Diyarbakır Valiliği ile ortaklaşa düzenlediğimiz ve ev sahipliğini yap“Gül Şehri Diyarbakır” tanımı; şehrimizin sahip olduğu geçmişine ve tığımız “Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu” 24 Mayıs tarihinde, üniversitemiz kongre inşallah geleceğine vurgu yapmakta. Diyarbakır’ı marka pek merkezinde; gül şarkıları, gül şiirleri, gül kokuları ve rengarenk güllerle dolu biryapacak atmosferde


çok değerin Bu gerçekleşti. var güzel olduğuvebir anlamlı gerçseafoodplus.infoyumun Bunlardan birigerçekleşmesine de gül ve gülcülük. katkıda Bu değerin bulunanlara farkında sonsuz olan teşekkürler. Diyarbakır’ı markalaştırma adına 2 yıldan beri attığı adımlara bir yenisini daha üniversitemiz, ekliyor ve geçmişinde var olan bir değeri yeniden canlandırmak istiyor. Gerçekleşen bu etkinliDiyarbakır; ve önemli kültürelbiraltyapısı, havası, düşünüyorum. suyu, insanı, gülü ve diğer yönleriyle yalnızca ğin, bu yoldatarihi atılmış adım olduğunu ülkemizde değil; dünyada da nadir görülebilecek özelliklere sahip, nadide bir şehir. Ancak bu güzelliklerin tam anlamıyla bilindiğini ve tanıtımının yapıldığını söylemek ne yazık ki, mümkün Sempozyum süresince bizi sarıp sarmalayan gül kokularının, şehrimizden ve yüreklerimizden değil. hiç eksik olmamasını diliyor, sempozyumun ve sempozyum kitabının hazırlanmasında emeği geçen herkese en içtenolarak; teşekkürlerimi sunuyorum. Biz, Dicle Üniversitesi şehrimizin var olan değerlerine sahip çıktığımız gibi, kaybolmaya veya unutulmaya yüz tutmuş değerlerini de gün yüzüne çıkarmayı; insanımızı, aydınlık geçmişiyle buluşturmayı hedefliyoruz. Göreve geldiğimiz günden bugüne; Diyarbakır’ın asli çehresine seafoodplus.infoçe Dr. Ayşegül Jale Saraç ve konumuna kavuşması, özünde saklı güzelliklerin ortaya çıkarılıp, bilinir hale gelDicle Üniversitesi Rektörü mesi amacıyla yazılı ve görsel medyada çeşitli tanıtım çalışmaları yaptığımız gibi; sivil ve resmi kuruluşlarla beraber birçok kongre, sempozyum, toplantı, proje ve etkinlik gerçekleştirdik. Bu çerçevede son 2 yıl içerisinde Diyarbakır Valiliği ile birlikte Diyarbakır’ımızın kültür, tarih ve turizm potansiyelini, “inanç ve kültür merkezi” olma özelliğini bilimsel olarak inceleyerek, şehrimizin “Nebiler, Sahabiler, Azizler ve Krallar Kenti” olduğu gerçeğini uluslararası sempozyumlarla kamuoyunun bilgisine sunduk. “Gül Şehri Diyarbakır” tanımı; şehrimizin sahip olduğu geçmişine ve inşaAllah geleceğine vurgu yapmakta. Diyarbakır’ı marka yapacak pek çok değerin var olduğu bir gerçek. Bunlardan biri de gül ve gülcülük. Bu değerin farkında olan üniversitemiz, Diyarbakır’ı markalaştırma adına 2 yıldan beri attığı adımlara bir yenisini daha ekliyor ve geçmişinde var olan bir değeri yeniden canlandırmak istiyor. Gerçekleşen bu etkinliğin, bu yolda atılmış önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Sempozyum süresince bizi sarıp sarmalayan gül kokularının, şehrimizden ve yüreklerimizden hiç eksik olmamasını diliyor, sempozyumun ve sempozyum kitabının hazırlanmasında emeği geçen herkese en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Prof. Dr. Ayşegül Jale SARAÇ Dicle Üniversitesi Rektörü


İÇİNDEKİLER


TIBBİ BİTKİ ARAŞTIRMALARINDA “ESKİ TIP” VE “KOKULU GÜL” ÖRNEĞİ

14

OSMANLI TIBBINDA GÜLLE TEDAVİ

24

GÜL İLE EVDE HAZIRLANABİLECEK FORMÜLLER

42

DİYARBAKIR’LI GÜLCÜ FERİT PAMUKÇU

DİYARBAKIR’IN GÜL İLE RANDEVUSU

MODERNLEŞME VE KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE DEĞİŞEN KENTLER VE KİMLİKLER:

DİYARBAKIR GÜL ŞEHRİ ÖRNEĞİ DİYARBAKIR TÜRKÜLERİ VE GÜL

GÜNÜMÜZ ŞİİRLERİNDE DİYARBAKIR VE GÜL

DİYARBAKIRLI OSMANLI DÖNEMİ ŞAİRLERİNDE GÜL TEMASI

DİYARBAKIR MUSİKİ FOLKLORUNDA GÜL VE ÇİÇEK

FARKLI KÜLTÜRLERDE GÜL SEMBOLÜ

TÜRK İSLAM KÜLTÜRÜNDE GÜL ALGISI

KÜLTÜRÜMÜZDE GÜL

TASAVVUF KÜLTÜRÜNDE GÜL METAFORU

GÜL’ÜN GELENEKTEKİ YERİ

KOKULU GÜLÜN TARİH İÇİNDEKİ SERÜVENİ

DİYARBAKIRDA GÜLCÜLÜK VE KOKULU GÜLLE NELER YAPILABİLİR

TARİH İÇİNDE GÜLÜN DAMITILMASI

DİYARBAKIR İLİNİN GÜL YETİŞTİRİCİLİĞİ POTANSİYELİ

DİYARBAKIR’DA GÜL YETİŞTİRİCİLİĞİ

GÜL (ROSA) HASTALIKLARI VE ZARARLILARI

TÜRKİYE GENELİNDE SON DURUM


Bölüm 1


TARİHTE GÜL VE GÜL İLE TEDAVİ


TIBBİ BİTKİ ARAŞTIRMALARINDA “ESKİ TIP” VE “KOKULU GÜL” ÖRNEĞİ

Prof. Dr. Ayten ALTINTAŞ

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji A.B.D.


Eski Tıptan Bugüne Eski Tıp dediğimiz zaman insanlığın ilk çağlarından beri büyük bir zaman diliminde her coğrafyada hastalıklar için verilen mücadele akla gelmelidir. Tıbbın tarihi bu büyük tıbbı ve aşamalarını bir bütün olarak ele alır. Tıbbın geçirdiği devirler ve bu devirlerde kullanılan tedaviler hakkında çok şey biliyoruz. Binlerce yıl önce kullanılan tıp kitaplarını bugünkü dilde okuyabiliyor daha sonra bu bilgilere neler eklendi veya tedavide ne gibi değişiklikler oldu rahatlıkla izleyebiliyoruz. Bu büyük serüvenin bugün neresindeyiz. Tıp eğitiminde tıp tarihi dersleri bugünkü tıbbı anlamak için verilir. Amaç bugünkü tıbbı daha iyi anlayarak yarınki tıbbı şekillendirmektir. Bugünkü tıbba her şeyi çözen yegâne tıp diye bakan bir hekim on yıl sonra komik duruma düşer. Tıp çok dinamik, her gün yenilenen bir bilimdir ve bu sebepten çözemediği sorunlar için yeni çözümler arar. Son yıllarda kimyasal tıbbın çıkmazı ile gene doğaya dönüldü ve ilaç firmaları büyük projelerle bitkiler ve hayvanlar üzerinde araştırmalar yapıyorlar. Bu araştırmalarda özellikle ilkel olarak yaşayan ve bozulmamış halkların kullandıkları bitkisel ilaçları araştırıp onları bugünkü tıbba katmaya çalışıyorlar. Nedense herkesin göz ardı ettiği bir büyük hazine var; Eski Tıp. Bugünkü tıp bundan yıl öncesinden başlayarak kimya, fizik ve matematiği ön plana alan

ve matematiksel ölçmeyi kullanan bir ekolün devamıdır. Göremediği, tanıyamadığı ve ölçemediği bilgiyi dikkate almayan bir tıp olarak öne geçti. Etkili ilaçların kimyasını (en basit şekliyle) keşfetti ve onu kimyasal olarak üretti. Bu büyük başarı onu sadece bu ilacı etken olarak kabul etmeye götürdü. Bugün bu ölçme ve sentezini yapmada çok mesafe kat ettik ama tedavide gene de istenilen yere gelemedik. O yüzden araştırmalar hızla devam ediyor. Eski Tıp, binlerce yıl insanların büyük çabalarıyla oluşmuş ve etkili olduğu için yüzlerce yıl kullanılmış ilaçları ve tedavileri yazılı kaynaklarla insanlık hizmetine sunan tıptır. Osmanlı Tıbbı da bu bilgileri tecrübelerle en iyi şekilde kullanmış ve katkıda bulunmuştur. Bu büyük bilgi birikimi tıp araştırıcılarının dikkatini çekmeyi bekliyor. Bu konuda iki büyük sorun var. Birincisi o dönem tıp kitabının bugünkü dile çevrilmesi. İkincisi o dönem terminolojisini, kavramlarının anlaşılması ve aktarılması. Bu iki sorun çözülürse ve araştırıcılar bu bilgi birikimiyle ilgilenmeye başlarlarsa tıbbın çok şey kazanacağından eminim. Yazdığım iki sorun da bu ilgi ile çözülecektir. O kitapların dilini bilen çok değerli dilciler var. O çevrilen kitapta yazılanları açıklayabilecek kavranmasına yardımcı olacak tıp tarihçileri de var. Kokulu Gül Örneği Yüzyıl eski tıbbın kullandığı birçok bitkiyi “Sağlıklı Yaşam” paketi içinde tanımaya baş-

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

15


Gül Şehri DİYARBAKIR ladı. Destekleyici Tıp birçok bitkiyi çay olarak kullanılıyor. Ben de bu bitkileri Osmanlı Tıbbında tanımaya çalışırken bildiğim ve önem verdiğim tıbbi bitkilerin yanında kokulu gülü de gördüğümde hiç önem vermemiştim. Zamanla kokulu gülü daha sık fark eder oldum ve bu bilgileri topladım. O zaman anladım ki “Kokulu Gül” ciddi bir ilaç. Gülle ilgili ilk çalışmalarım aslında ilk asistanlığım döneminde başlamıştı. İlk araştırmam yılında önemli bir tıp ekolü olan “Gülhane” ile başlamıştı.1 Bu askeri tıp okulunu incelerken neden Gülhane denildiğini çok araştırmış ama kelimenin tam karşılığını öğrenememiştim. Gülhane’nin güllerin damıtılıp gülsuyu ve yağı elde edilen yere dendiğini ve askeri tıp okulunun kurulduğu yerin Topkapı Sarayı’nın Gülhanesi olduğunu çok sonraları öğrendim. Çalışmalarım beni birçok yönden Gül’e götürüyordu. Bulduğum belgelerle Edirne’ deki gülcülüğü 1 Altıntaş Ayten "İstanbul Gülhane Askeri Tababet Tatbikat Mektebi Binasının Bugünkü Durumu," I.Türk Tıp Tarihi Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, , s. –

16

öğrenmiş onu Edirneli dostlarımla paylaşmıştım.2 Zamanla tıbbi bitkilere ait yazdığım makalelerde gül de yer almaya başladı ve ayrı bir makale olarak “Osmanlı Tıbbında Gül” yılında yayınlandı.3 Bu yazı Isparta’da gül üreticisi Gülbirlik’in dikkatini çekti ve bu bilgileri bir kitap haline getirmem istendi. “Gül, Gülsuyu, Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki Yeri” başlıklı kitap de yayınlandı.4 Gül’ün Eski Tıp’ta ilaç olarak yeri ve bugünkü tıp araştırmalarına göre etkisi konusundaki çalışmalar böylece başladı. Gül İlaçtı Gül’ün ilaç olarak etkisini incelediğimizde çok geniş bir yelpazeye sahip olduğunu görüyoruz. Fakat en önemli etkilerini üç noktada toplayabiliriz; Gül kokusunun ferahlattığı ve hafızayı kuvvetlendirdiği, gül macununun mide ve ka2 Altıntaş Ayten “Edirne’de Gülcülük ve Edirne Gülü,” Yöre, Sayı 34, Ocak 3 Altıntaş Ayten “Osmanlı Tıbbında Gül”, Osmanlılarda Sağlık, Ed. Dr. Coşkun Yılmaz, Dr. Necdet Yılmaz, Biofarma, İstanbul 4 Altıntaş Ayten, Gül, Gülsuyu, Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki Yeri, İstanbul, Mayıs (Gülbirlik’in desteğiyle)


raciğere iyi geldiği, gül yağının deri hastalıklarında yararlı olduğu. Bu çok önemli etkileri elde etmek için sadece senede iki ay açan gülün işlenmesi gerekiyordu. Eski Tıpta hekimler bunu üç ayrı şekilde işleyerek başardılar. Taze güllerin damıtılması ile elde ettikleri gülsuyu veya gülyağı şeklinde. Taze güllerin şeker veya balla muamelesiyle üretilen gül macunları şeklinde. Bir de taze güllerin zeytinyağı ve susamyağı içinde bekletilmesi ile hazırlanan gül iksiri de denen yağlar şeklindedir.

kibinde kullanır. 9. yüzyılda yaşamış olan bir diğer hekim Dînaverî’dir. “Gül bütün ağaçların nurudur, bütün çiçeklerin şahıdır” diye başladığı bölümünde kırmızı, beyaz gülleri tanıtır, Arabistan’da bahçelerde ve dağlarda güle sık rastlandığını yazar. Tedavide de gülsuyunun ferahlatıcı etkisini kullanır, serinletici niteliğinden dolayı ateşlenmelerde gül suyunu, baştaki hastalıklarda gül yağının başa sürülmesini tavsiye eder; “Bunlar başın ateşini alır teskin eder” der.7

Bilgilerin Toplanması Gülün tedavideki yerini incelemeye MS. I. yüzyılda yaşamış olan Dioscorides’in “Materia Medica” sından başlayabiliriz.5 Bu tıp kitabında; Gülü zeytinyağı ve şarap içinde bekleterek ilaç hazırlıyor veya kurutulmuş güllerden kokulu toplar yaparak güzel kokusundan faydalanıyordu. 9. Yüzyılda yaşayan büyük hekim Al-Kindî’nin Akrabadin kitabında6 yer alan tedavide kullanılan formüllerin içinde gül de vardır. Burada gül özellikle; Mide ağrıları, ülserler, karaciğer hastalıkları, ağrıyan boğaz ve ağız hastalıklarında hazırlanan ilaçların en önemli maddesidir. Ayrıca gül yağını yanıklar, ülser yaraları ve hemoroit merhemlerinin ter-

İbni-Sînâ, yüzyılda yaşamış ve yazdığı kitaplarla Doğuda ve Batıdaki tıbbı yüzlerce yıl etkilemiş olan İbni Sina öncelikle gülsuyu ve gülyağının kokusunun etkisini yazar; “Hoş kokusundan dolayı ruha hitap eder” diye yazar “Onun rahatlatma etkisi vardır, bayılmalarda ve hızlı atan kalplerde çok yararlıdır “ der. Gülsuyunun hem ruha hem de akla olan etkisini vurgularken beynin çalışma ve algılama gücüne faydalı olduğunu da belirtir.8

5 Gunther, Robert T, “The Greek Herbal Of DIOSCORIDES”. Illustrated By A Byzantıne A.D. Englıshed By John Goodyer A.D. Edıted and Fırst Prınted A.D. Hafner Publıshıng Co. 6 Martın Levey, The Medical Formulary or Aqrabadhın of Al-Kındı, (Translated with a Study of İt’s Materia Medica) London

İbnül- Baytar’ın “ el-Müfredât” kitabı,9 Şir7 Dînaverî (ölm. ) Ebû Hanîfe Dînaverî. seafoodplus.info da yaşamış botanikçi. “Kitâbü’n-Nebât” tıbbi bitkiler ve botanik hakkında yazdığı Ansiklopedik eseridir. 8 İbni Sina , “el-Kanun” Türkçe çevirisi Hüseyin elTokadi, “Tehbizu’l-Mathun. Ragıp Paşa nr El-Kanun Fi’t-Tıbb, İbn-i Sina, İkinci Kitap, Türkçeye Çev. seafoodplus.info Esin Kahya, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay. Birinci Baskı Ankara 9 İbni Baytar, Ebn Baithar, Arapçadan Almanca tercümesi; seafoodplus.info,Joseph v. Sontheimer; Große Zusammenstellung über die Kräſte der bekannten einfachen

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

17


Gül Şehri DİYARBAKIR vanlı Mahmud’un “ Kemâliye” si,10 Geredeli İshak b. Murat’ın “Edviye-yi Müfrede”si,11 Salih bin Nasrullah’ın “Gayet-ül Beyan Fi Tedbir-i Beden-il İnsan” ı,12 Celâlüddin Hızır (Hacı Paşa) “Müntahab-ı Şifâ”sı,13 Tabîb İbn-i Şerîf’in “Yâdigâr “ı,14 Abdülvehhâb bin Yûsuf ibn-i Ahmed el-Mârdânî’nin “ Kitâbu ’l-Müntehab fî’t-Tıb”,15 Muhammed bin Mahmûd-ı Şirvânî’nin “Mürşid”,16 Eşref Bin Heil- und Nahrungsmittel von Abu Mohammed Abdallah Ben Ahmed aus Malaga bekannt unter den Namen Ebn Baithar, seafoodplus.info Stuttgart Kitap , Hallberger’sche Verlagshandlung. 10 Şirvanlı Mahmud, Kemâliye.( ) (Giriş-İnceleme-Cümle Bilgisi-Metin-Sözlük) İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yay. No. Haz. Muhammet Yelten. İstanbul, 11 Geredeli İshak b. Murat, Edviyei Müfrede, Fatih Millet Kütp. no 12 Salih bin Nasrullah, Gayet-ül Beyan Fi Tedbir-i Beden-il İnsan. Çev. Abdi Özkök . “İnsan Sağlığı ve Sağlığı Koruma Yöntemleri” 1. Kitap. Ve-Ga Yay. Ankara, 13 Celâlüddin Hızır (Hacı Paşa) Müntahab-ı Şifâ, Giriş Metin, Zafer Önler, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu Yay. , Ankara, 14 Tabîb İbn-i Şerîf “Yâdigâr” yüzyıl Türkçe Tıp kitabı Yâdigâr-ı İbn-i Şerîf, Ed. Orhan Şahin, Yerküre Yay.. Cilt 1 ,İstanbul, ; Tabîb İbn-i Şerîf, Yâdigâr, yüzyıl Türkçe Tıp kitabı Yâdigâr-ı İbn-i Şerîf, Proje Danışmanı A. Altıntaş, Haz. Y. Okutan, D. Koçer, M. Yıldız. Yerküre Yay. Cilt 2, İstanbul, 15 Abdülvehhâb bin Yûsuf ibn-i Ahmed el-Mârdânî. Kitâbu’l-Müntehab fî’t-Tıb.(/). Haz. Ali Haydar Bayat, İstanbul, 16 Muhammed bin Mahmûd-ı Şirvânî, Mürşid (Göz Hastalıkları). Haz. Ali Haydar Bayat, Necdet Okumuş. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay. Ankara, ,

18

Muhammed’in “ Hazâ’inü’s-Saâ’dât”17 adlı tıp kitapları incelendiğinde gülün ilaç olarak kullanımına geniş yer veririler. Bu tıp kitaplarında yer alan etkileri şöylece özetleyebiliriz. Etkisi Gül macunu, şerbeti gibi şekerli ilaçlar mide ve karaciğeri koruyucu olarak tavsiye edilir. Hazımsızlıklarda, sindirimi kolaylaştırmak amacıyla özellikle ziyafetlerden sonra gül macunu yenilmesini şiddetle tavsiye ederler. Karaciğer hastalıklarında gül şurubu içirilerek tedavi edilmesinde hekimler hemfikirdirler. Hamile ve loğusa hanımlar için de gece yatarken bir kaşık gül macunu özellikle tavsiye edilir. Hafif müshil etkili olup, bulantılarda rahatlatır. Gülyağı, gül iksiri dediğimiz, gülün zeytinyağında bekletilmesi ile hazırlanan ilaçlar deri hastalıkları için kullanılıyordu. Derideki kaşıntılarda, çıban, kabarcık, hatta uyuz gibi hastalıklarda bu yağın sürülmesinin çok etkili olduğu, vücuttaki ağrı, sızı şişlikler, kabarcıklar ve sivilceler üzerine sürülmesinin de bu hastalıkları def ettiği yazılır. Gülsuyunun ele dökülüp koklanması ile ferahlatıcı, rahatlatıcı ve serinletici etkisi hemen fark edilirdi. Osmanlı hekimlerine göre gülsuS. 17 Eşref bin Muhammed, “Hazainüs Saadat” (H), Haz. Bedi N. Şehsuvaroğlu, Türk Tarih Kurumu Yay. IX. Seri- Sayı 9, Ankara,


yu; Ruhsal ve duygusal yapıları kuvvetlendirir, beyni ve aklı güçlendirir, Beden ve yaşam kuvvetini arttırır, heyecandan oluşan kalp atışlarını düzenlerdi. Ayrıca baş ağrısını geçirir, iğrenme, öğürmeyi ve kusmayı dindirir, Göz kanlanmalarını ve ağrılarını geçirir, dişetlerini güçlendirir, sarhoşluğu ve onun verdiği baş ağrısına çaredir. Bu sebeple hekimler gülsuyunu reçetelerinde çok kullanırlar. Bilimsel Araştırmalar Gülün Eski Tıpta etkili bir ilaç olması sebebiyle, bugünkü tıp araştırmaları içinde acaba gül ilaç olarak araştırıldı mı diye baktığımızda bu konuda yazılan birkaç makaleye dikkat çekmek isteriz; yılında Kanada’da yayınlanan bir araştırma dergisindeki çalışma (Biochem, Cell Biol, 78–85, ) Gül çiçeği çözeltisi ile fareler üzerinde yapılmıştı. Bu çözeltinin antioksidan aktivitesini arttırdığı, lipid peroksidasyonunu düzenlediği ve bu sayede farelerin yaşama süresinin uzadığını gösterilmişti. yılının ilk aylarında Science dergisinde yayınlanan bir diğer araştırma da, Lübeck

Üniversitesi araştırmacısı Björn Rasch’ın çalışmasıydı. İnsanlar üzerinde gül kokusunun belleğe etkisi konusunda Rasch ve ekibinin yaptığı çalışmada; gül kokusu yardımıyla beyindeki süreçler daha yakından incelenmiş ve hatırlamaya olan etkisi gösterilmiştir; Manyetik rezonans görüntülerinde de gül kokulu odada uyuyan deneklerin hipokampüs bölgesinde daha yüksek etkinlik saptanmış olduğu yazılıyordu. Hafızaya etkisi bir başka araştırıcı tarafından da tespit edildi; Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalında çalışan bir gurup araştırmacı, yılında yaptıkları bir deneysel çalışmayla, gül yağı aromasının sıçanların öğrenme davranışları üzerine etkisini araştırmışlar ve sonuçta kokulu Isparta gül yağının öğrenme ve hafıza üzerine faydalı etkisini tespit etmişlerdi. Diğerleri yılında “Pharmaceutical Biology” dergisinde yayınlanmış olan bir araştırmada Hindistan’da Amala Nagar Kanser Araştırma Merkezi’nde Rosa Damascena’nın antioksidan etkisi ve karaciğerdeki etkileriyle kanserde yardımcı olabileceği konusu “Antioksidan, He-

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

19


Gül Şehri DİYARBAKIR patoprotective effects of Rosa damescena” başlığıyla yer almıştır. Bizim Araştırmalarımız yılının Mayıs ayında “Gülsuyu, Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki Yeri” adlı kitabım çıktı ve Haziran tarihinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji (Genetik Bilim Dalı) bir proje başlattı. Projenin çıkış noktası: Gül’ün tarihte çok eski dönemlerden beri kadınlar tarafından kırışık giderici olarak kullanılması idi. Projeye kaynaklık eden bilgi kitabımdaki senelerce kullanım alanı idi. Projenin hareket noktası: yılında yayınlanan (seafoodplus.info Biol. 83;) adlı bilimsel dergide yayınlanan makale; “Rosa rugosa’nın çiçek ektrelerinin antioksidan enzim aktivitesini artırdığı, lipid peroksidasyonunu düzeltici etkisi” başlıklı araştırma idi. Kanada’da yayınlanan bu araştırmada rosa rugosa kullanılıyordu. Cerrahpaşa gurubu bu metodu Rosa Damescena’ya uyguladılar. Kan hücreleri ile çalışıldı ve “Evaluation Of In Vitro Antioxidant Activity And Cytotoxicity Of Rosa Damascena Extract Using By Peripheral Blood Lymphocytes As Model System” başlığı ile bu çalışma Barselona’da sunuldu Bildiride kullanılan metot göste18 “Evaluation Of In Vitro Antioxidant Activity And Cytotoxicity Of Rosa Damascena Extract Using By Peripheral Blood Lymphocytes As Model System,” Gönül Kanigur-Sultuybek, Gülçin Tezcan1, Çiğdem Bayram Gürel1, İlhan Onaran1 (Istanbul University, Cerrahpaşa Medical Faculty Department of Medical Biology1); Ayten Altıntaş2 (Istanbul University, Cerrahpaşa Medi-

20

rildi Güllerin kan hücrelerinde bozulan dokuları düzelttiği ve gençleştirici etkisi olduğu gösterildi. DNA Hasarlarını Tedavi Cerahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Genetik Bilim Dalından Prof. Dr. Gönül Kanıgür ve Doç. Dr. İlhan Onaran başkanlığındaki çalışma gurubunun yaptığı çalışma ile “Oksidatif Stresin İndüklediği Sitoksite ve DNA hasarları üzerine Rose Damascena’nın Etkisi” gösterilmişti. Bu etki kısaca şöyle özetleniyordu; Hücre metabolizmasının ve çevresel faktörlerin etkisi altında hücre ve dokular yoğun oksidatif stres altında kalmaktadır. Organizma bu strese karşı çok çeşitli antioksidan sistemleri ile karşı koymaktadır. Antioksidan savunma mekanizmalarının yetersiz kaldığı durumlarda hücrenin çok çeşitli komponentleri hasarlanabilmekte, bunun sonucunda bazı patolojiler ortaya çıkabilmektedir. Antioksidan savunma mekanizmalarının ilerleyen yaşla birlikte zayıfladığı ve buna bağlı oksidatif stresin arttığı gösterilmiştir. cal Faculty, History of Medicine Department2), Kerim Alpınar3 (BIOTA Herbal Cosmetic Laboratories Ltd. Co.3), Electronic file number : A_Kanigüseafoodplus.info 19 Preparation of rose-flower extract Dried rose flowers from mainland Turkiye (Denizli-Başmakçı province, Başmakcı rosa cooperative) collected in June were masserated in distilled water for 24 h and then boiled under reflux for 4 h. Aſter cooling, the extract was filtered using filter paper, and the filtrate was lyophilized. The resulting powder was used in the study.


Gül yapraklarının ekstresi bu hasarı tedavide etkili idi Deri Üzerine Etkisi Cerrahpaşa gurubu Gül ekstresinin kan hücreleri üzerine etkisini yılında gösterdiler. Bu çalışmanın arkasından yılında bu ekstrenin deri hücrelerine etkisi araştırılmaya başlandı. Oksidatif stresin etkilerinin görüldüğü organlardan biri de deri idi ve günümüzde çok çeşitli kozmetik ürünlerde değişik antioksidan bileşikler kullanılarak yaşlanma etkisi ile oluşan derideki oksidatif hasarların önüne geçilmeye çalışılmaktaydı.. Fibroblast (deri) hücreleri üzerine etkisi çalışmalarına Haziran Sebat Gül den alınan numunelerle başlandı. Ocak da etkisi bilimsel olarak anlamlı olduğu tespit edildi. Diğer Bilimsel Araştırmalar Süleyman Demirel Üniversitesi’nde kurulan “GÜLAR”da, gül araştırmaları konusunda yapılan araştırmalarda gül çiçeklerinden elde edilen ekstrenin antioksidan ve anti-bakteriyel etkisi Mikrobiyolojik olarak gösterilmiştir. 20 In conclusion, our results suggest that the aqueous extract of Rosa damascena flower in concentrations of about 20 mg/ml has antioxidant properties against CumOOH-induced oxidative stress and cytotoxicity under the experimental conditions tested. It is concluded that these results support the associated health promoting potential of Rosa damascena flower and in particular against oxidative stress.

Sonuç Bugünkü bilimsel araştırmalarda “Eski Tıp” kaynak olabilir mi diye düşündüğümüzde, bunun pek ala mümkün olabileceği hatta çok faydalı olabileceğini düşünüyorum. Yüzlerce yılın tecrübesiyle şekillenmiş ve denenmiş bu bilgiler yeni araştırmalara yön çizebilir. Eski Tıptan yararlanmak isteyen araştırıcı nereden ve nasıl bu bilgilere ulaşacak. Burada çok önemli ve üzerinde durulması gereken noktalar var. Birincisi bu metinlerin okunmasıdır. Bu çok önemli metinlerin okunmasını bu dili çok iyi bilen uzmanlar yapmalıdır. Yoksa inanılmaz hatalı ve yanlış bilgilere gidilir. İkinci nokta bu Eski Tıbbın hangi kitapları kullanılmalıdır. Bu da çok önemle üzerinde durulması gereken noktadır. Klasik ve önemli hekimlerin yazdığı tıp kitaplarının yanı sıra bu kitaplardan kopya edilmiş ve iyi anlaşılmadığı için anlamlarını çok yitirmiş eski metinler de mevcut. Üçüncü ve çok önemli bir nokta da bugünkü dille okuduğumuz metinlerden ne anladığımızdır. Eski Tıp metinlerinin anlaşılması için mutlaka ve mutlaka o ilmin kavramlarının ve terminolojisinin bilinmesi gerekir. Aksi takdirde yanlış anlaşılabilir ve araştırıcıyı yanlış yönlendirir. Bütün bu sorunları çözecek ve araştırıcıya yardımcı olacak olanlar bu konuda ihtisaslaşmış tıp tarihçileridir. Tıp tarihi ile uğraşanlar özellikle tedavi alanında kullanılan bu ilmi bilirler. Eski Tıbbı kullanırken; nasıl okuyacağız, nasıl ayıklayacağız ve nasıl anlayacağız bunların bilinmesi lazım. Bunun için de iletişim şart.

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

21


Gül Şehri DİYARBAKIR Araştırıcı, tıp tarihçisi, dilci bir arada olursa ve bu iletişim araştırma boyunca devam ederse çok yararlı olacağına inanıyorum. Hepsinden önemlisi Eski Tıbbın önemini fark etmek ve bunu kullanmaya niyetlenmektir. Arkası gelir. Büyük şair Fuzûlî’nin dediği gibi; Bütün dertlerine şifa arıyorsan gül bahçesine git. Gül bahçesinde her derde deva vardır. Çünkü gül goncası sanki şifa sunan gül şerbetinin içinde bulunduğu kap gibidir. Bulunur her derde İstersen gülistanda devâ Hokkasında goncenün san kim şifa cüllâbı var Fuzûlî

22


Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

23


OSMANLI TIBBINDA GÜLLE TEDAVİ

Prof. Dr. Ayten ALTINTAŞ

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji A.B.D.


GİRİŞ Tıp ilmini ve tedavi sanatını İslam Medeniyetinden alan Osmanlı hekimleri yazdıkları tıp kitaplarının çoğunda gül ve gülden yapılan ilaçlardan bahsederler. Bu tedaviler o günkü tıp kuralları içinde yapılır.

nin bu çok geniş döneminde ve böylesine geniş bir coğrafyadaki tıp kitaplarında yer alan gülün tedavideki yerini ancak özetleyerek anlatabiliriz. Burada benim katkım ancak daha iyi bildiğim Osmanlı tıp kitaplarındaki gülle tedavi olacaktır.

Tıbbın tarihi bir yerde tedavi sanatının tarihidir. İnsanlığın ilk dönemlerinden itibaren hekimin ilk görevi hastalığı teşhis etmek ve ikinci görevi onu tedavi etmekti. Hastalıkları tedavi etme sanatı insanlığın ortak bilgi birikimidir. Çünkü tarihin her döneminde farklı bir medeniyet tıp meşalesini önde götürmüştü. Diğer medeniyetler de bu bilgileri aldılar kullandılar ve ilaveler yaptılar. Antik dönemlerde Çin, Hint, Mezopotamya ve Mısır medeniyetlerinde tıp ileri gitmişti ve birbirleriyle iletişim içindeydiler. Antik dönem İyonya ve Yunan medeniyeti bu bilgilerin üzerine pek çok ilaveler yaptı. Ortaçağ’da bu meşaleyi İslam medeniyeti aldı. Diğer bilimlerde olduğu gibi tıpta da bilgileri toplayıcı ve yenilerini ilave edici rolünü yerine getirdi. Bu bilgilerin Avrupa kıtasına geçmesinden sonra diğer bilimlerde ve tıpta yenilenmeler, reformlar yapıldı. Tıptaki bulunduğumuz yer bu yenilenmelerin devamıdır. Tedavi sanatında gül de bu gelişmelerin içinde aynı serüveni takip etmiştir. Osmanlı hekimleri için de gül vazgeçilemeyen bir ilaçtı.

Tıp kitapları dikkatle incelenirse, gülün pek çok değişik hazırlanma teknikleri ve farklı ilaç şekillerinin olduğunu görürüz. Buradaki konumuz gülsuyu olduğu için bu çeşitlerden yalnızca üç gurubu ele alabiliriz; “Gülsuyu, Gül macunu, Gül yağı” Gül macunu; en önemli şekillerinin gülsuyu ile hazırlandığından, gülyağı ise gül kokusunun korunması esası ile hazırlandığından bu konuda yer almışlardır.

Gülün tedavi kitaplarında yer almasını ilk kitaplarından itibaren izleyebiliyoruz. Tıp tarihi-

Tedavide Gül Üçlemesi; Gül Suyu, Gül Macunu, Gül Yağı Gül suyu, gül çiçeklerinin damıtılmasıyla, gül macunu; Güllerin şeker ya da balla reçelden daha koyu kıvamda hazırlanmasıyla, Gül yağı ise güllerin susam yağı veya zeytin yağında güneşte bırakılarak içindeki faydalı maddelerinin yağa geçmesiyle elde edilirdi. Bu üç hazırlama tekniği hekimlerin bilgilerine ve kendi uygulamalarına göre farklılıklar göstermektedir. Teknikler farklılık gösterse de etkileri ve bu etkilerinin teorik içeriği aynıdır, değişmemiştir. Ta ki tıbbın temellerinin değişmesine kadar. yüzyıldan sonra iyice belirginleşen “Yeni Tıp” ta bitkilerin tıptaki yeri azalır, yüzyıldan sonra sahneye kimya fabrikalarında

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

25


Gül Şehri DİYARBAKIR elde edilen etkili maddeler çıkar. Gül de geleneksel tıp uygulayanların kitaplarında bir müddet daha boy gösterecek ve zaman içinde unutulacaktır. Tıp Kitaplarında Gül Suyu Gül suyunun tedavideki yeri tıp kitaplarını veya ilaç bilgisini(farmakoloji) veren kitapları inceleyerek öğrenebiliriz. Tıp tarihinde tedavi kitabı(farmakoloji, ilaç bilgisi kitabı) denince akla Dioscorides’in kitabı gelir. MS 1. yüzyılda Adana yakınlarındaki Anabarza’da doğup büyüyen bu hekim aynı zamanda Roma ordusunda cerrah olarak görev yapmıştı. Dioscorides tıbbın tedavi sanatına ve ilaçlar bilgisine çok meraklı idi. Tıbbi bitkiler konusunda çok önemli bir kitap yazmıştı Tıp tarihinde “Materia Medica” diye tanınan bu kitapta gül de yer alır Dioskorides damıtılarak elde edilen gülsuyundan bahsetmez. Fakat gülün vazgeçilemez kokusu için o sıralar çok kullanılan ve kadınlar arasında moda olan bir çeşit gül preparatından bahseder. “Rhodides” (Pomanders of Roses) isimli bu preparat taze güllerden yapılıyordu. 40 dragms kuru gül, 5 dragms Hint sümbülü,(İndian 21 Pedanios, Dioscorides, MS yıllarında yunanca yazdığı kitap Perihyles İatrikes, Latinceye, Materia Medica, Arapça’ya da, Kitâbü’l-Haşâyiş, olarak çevrilmişti. 22 Gunther, Robert T., “The Greek Herbal Of DIOSCORIDES”. Illustrated By A Byzantıne A.D. Englıshed By John Goodyer A.D. Edıted and Fırst Prınted A.D. Hafner Publıshıng Co.

26

Nard) ve 6 dragms mür(myrrh ağacı) hepsi birlikte iyice ezilir ve 3 metelik (Oboli) toplar pastiller şeklinde yapılır, gölgede kurutulur ve ağzı iyice kapatılan bir kapta saklanırdı. Kadınlar hoş kokulu bu pastilleri boyunlarına kolye yerine asıyorlar böylece güzel kokusu her zaman burunlarına geliyordu. Gerektiğinde bu pastilleri öğüterek banyodan sonra pudra gibi kullanıyorlardı Dioskorides gülün güzel kokusunu yağlar içine alarak kullanılmasını da yazmakta. Yağlı merhemler (Oıntments) bölümünde Gülyağını hazırlanmasından bahseder. Gül yapraklarının suda maserasyonu ve zeytinyağında kaynatılması ile elde ediliyordu 9. Yüzyılda yaşayan büyük hekim Al-Kindi’nin Akrabadin kitabında yer alan tedavide kullanılan formüllerin içinde gül de yer alır. Kindî’nin Akrabadin’inde gül özellikle; Mide ağrıları, ülserler, karaciğer hastalıları, ağrıyan boğaz ve ağız hastalıklarında hazırlanan ilaçların en önemli maddesidir. Ayrıca gül yağını yanıklar, ülser yaraları ve hemoroid merhemlerinin terkibinde kullanır 23 “The Greek Herbal Of DIOSCORIDES” . S. 69; sayı RHODON Rosa lutea, rodon (of the Latin Rosa). sayı Rhodıdes Pomanders of Roses; Pomanders of Roses, which they call Rhodides, are made aſter this fashion. Of fresh Roses. 24 “The Greek Herbal Of DIOSCORIDES .S. 31; Oıntments, RHODINON. Preparation of Rosaceum ; rosaceum oleum . 25 Martın Levey, The Medical Formulary or Aqrabadhın


Gülün önemine inanan 9. yüzyılda yaşamış hekim ve botanikçi olan Dînaverî’dir26 . “Gül bütün ağaçların nurudur. Bütün çiçeklerin şahıdır” diye başladığı bölümünde kırmızı, beyaz gülleri tanıtır, Arabistan’da bahçelerde ve dağlarda güle sık rastlandığını yazar. Tedavide de gülsuyunun ferahlatıcı etkisini kullanır, serinletici niteliğinden dolayı ateşlenmelerde gül suyunu tavsiye eder. Baştaki hastalıklarda gül yağının başa sürülmesini tavsiye eder. Bunlar başın ateşini alır teskin eder der. Kitabında ayrıca gül macunundan, gülden hazırlanan değişik ilaçlar kitabında yer alır Gülün tıptaki yerini çok iyi tarif eden bir başka otorite de “tıbbın prensi” diye adlandırılan “İbn-Sînâ”dır yüzyılda yaşamış ve yazdığı kitaplarla Doğuda ve Batıdaki tıbbı yüzlerce yıl etkilemişti. Onun kitaplarında tedavide gül ve gülsuyu yer alır. İbn-Sînâ öncelikle gülsuyunu ve gülyağının kokusunun etkisini yazar “Hoş kokusundan dolayı ruha hitap eder” der “Onun rahatlatma etkisi vardır, bayılmalarda ve hızlı atan kalplerde çok yararlıdır “. Gülsuyunun hem ruha hem de akla olan etkisini vurgular of Al-Kındı, (Translated with a Study of İt’s Materia Medica), London, 26 Dînaverî (ölm. ) Ebû Hanîfe Dînaverî. seafoodplus.info da yaşamış botanikçi. “Kitâbü’n-Nebât” tıbbi bitkiler ve botanik hakkında yazdığı Ansiklopedik eseridir. Bilgi için Muhammed Hamidullah‘ın yazdığı makale; Diyanet İşleri İslam Ansiklopedisi. Cilt 2, İstanbul. 27 Dînaverî (ölm. ) “Kitâbü’n-Nebât” adlı eserinden aktaran hekim İbnül- Baytâr’dır .

ve beynin çalışma ve algılama gücüne faydalı olduğunu yazar; “anlayış gücünü arttırıp, belleği güçlendirir”.der. İbn-Sînâ gül suyunun ve gül yağının serinletici etkisinden dolayı sıcak ve ateşli vücutları tedavi ettiğini yazar. Baştaki hastalıklarda ve beynin çeşitli nedenlerden doğan ateşli hastalıklarında “onun başlangıcı ve sonrasında çok etkili” olduğunu yazar. Gülyağını müshil olarak da kullanılmasını tavsiye eder; içilince boşaltılması gereken maddeleri boşaltır Dioscorides’in Materia Medica’sın dan sonra tartışılmaz en büyük farmakoloji eseri yazan İbnül- Baytâr’dır. ilaç maddesini yazdığı önemli eseri “el-Müfredât” bu konuda yazılan en geniş bitkilerle ilgili kitaptır; Bu kitapta gül den elde edilen ilaçlar geniş yer alır yüzyılda yaşayan İbnül-Baytâr eserinde gülsuyunu yeri geldikçe bir çok bölümde anlatır. İbnül-Baytâr Endülüslü olduğu halde tıbbi bitkileri araştırmak için uzun yıllar Orta Doğu, Yunanistan ve Anadolu’da dolaşmıştı. Kendisi en güzel ve keskin kokulu güllerin Nisibis (Nu28 İbn-Sînâ, El-Kanun Fi’t-Tıbb, İbn-i Sina, İkinci Kitap, Türkçe’ye Çev. Esin Kahya, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay. Birinci Baskı Ankara s. 29 İbnül- Baytâr’dır, el-Müfredât, kitabının Almanca çevirisi; Joseph v. Sontheimer; Große Zusammenstellung über die Kräſte der bekannten einfachen Heil- und Nahrungsmittel von Abu Mohammed Abdallah Ben Ahmed aus Malaga bekannt unter den Namen Ebn Baithar, seafoodplus.info Stuttgart , Hallberger’sche Verlagshandlung S. Cilt 2 s. Ward. Ahmet Ataman tarafından tercüme edildi.

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

27


Gül Şehri DİYARBAKIR saybin) de yetişenler olduğunu yazar. Gülsuyu, içine gül atılıp, hafif ateşte ısıtılıp kokuları suya karışan boynuzlu imbikte hazırlanır der. Gül suyunu koklamanın, ferahlatıcı etkisi üzerinde durur mide bulantısına faydalıdır. Kokusu iğrenme, öğürmeyi ve kusmayı dindirir, mideyi güçlendirir, koklayınca baş ağrısını geçirir der. İbn-Sînâ gibi gülsuyunun beyne etkisinden İbnül-Baytâr da bahseder; Gülsuyu aklı, beyni kuvvetlendirir ve duyuları keskinleştirir, yaşam kuvvetini arttırır, heyecandan dolayı aşırı kalp atışında faydalıdır, güzel kokulu kuvvetiyle bedeni güçlendirir der. Gülsuyunun içilmesiyle de faydalı neticeler alınacağını yazar; Gülsuyu içilirse mide bulantısına faydalıdır. Mideyi güçlendirir, kan tükürmeye karşı faydalı hizmetleri bulunur, şurubu da yapılabilir. İbnül-Baytâr gülsuyunun kaynatılarak, buharına başı tutmanın da tedavi edici etkilerini yazar. Bu uygulamanın yeni başlayan göz hastalıklarını tedavi ettiği ve hastalığın ilerlemesini önlediğini yazar. Ayrıca bu uygulamanın fazla içki içenler için de faydalı olduğunu yazar; Kafaya gülsuyu buharı uygulanırsa sarhoşluğu ortadan kaldırıp, baş ağrısını hafifletir. Bu etkiyi 9. yy da yaşayan büyük hekim Ebû Bekir Er-Râzi de “Kitâbü’l-Hâvi” de; Gül sarhoşluğu hafifletir diyerek belirtir Osmanlı Hekimlerine Göre Gülsuyu Tıp ilmini ve tedavi sanatını İslam Medeniyetinden alan Osmanlı hekimleri yazdıkları pek 30 İbnül- Baytâr’ın, age. s.

28

tıp kitaplarının çoğunda gül ve gülden yapılan diğer ilaçlardan bahsederler. Bu tedaviler o günkü tıp kuralları içinde yapılır. Osmanlı tıbbında yer alan gülün tedavideki yerini ve hangi mekanizma ile etkili olduğunu anlayabilmek için o zamanki tıp anlayışına biraz değinmek gerekir. Osmanlı Tıbbında insan bedeni ve onun hastalıklarını anlatırken insanın içinde olduğu dünya ve onun da içinde bulunduğu evren ile birlikte düşünülür. Evrenin bir parçası olan içinde yaşadığımız dünyada var olan her şey dört “Temel element” den (temel unsur) meydana gelmiştir. Bunlar; Toprak, Ateş, Hava, Su’ dur. Bu dört değişmez ve vazgeçilemez elementin belli oranlarda karışıp birleşmesiyle bu âlemdeki her şey meydana gelmiştir. İnsan da bu dört temel elementin belli oranlarda karışıp birleşmesiyle oluşmuştur ve bedendeki dört vazgeçilemez sıvıyı da meydana getirmişlerdir. Osmanlı hekimlerine göre bedendeki “Dört Sıvı”(hılt, humor) bedenin sağlıklı olabilmesi için dengeli bir şekilde çalışmalıdırlar. Bu dört hılt; “Kan, Safra, Sevda ve Balgam” diye adlandırılan özel sıvılardı. Osmanlı tıbbına göre insanlar bu dört sıvının bedendeki etkisine göre dört ayrı mizaca sahiptiler. “Demevi, safravi, sevdavi ve balgami” mizaç olarak adlandırılan bu özellikler hekimin hastayı tanıması ve onu tedavi etmesinde önemli idi. Eski tıpta hekimin teşhis ve tedavide kullandığı bir başka ölçek de organların, hastalıkların ve ilaçların


“nitelikleri” idi. “Dört temel nitelik”(sıfat, özellik, tabiat) hekim için çok önemli idi. Bunlar “sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluk” tur. Osmanlı tıbbında hekimlerin hastalık teşhis ve tedavisi için bilmeleri gereken o hastanın ve o hastalığın tabiatı ve mizacı idi. O teşhise göre bedeni sağlıklı kılabilmek için dengeyi bozan özellikler zıtlarıyla dengeye getirilir ve tedavi edilirdi. Bu bilgi o devirde evrensel tıbbın bir parçası olup zamanla gelişmiş, Osmanlı hekimleri de bunu en iyi şekilde kullanmak üzere geliştirmişlerdi.

içindir. “Kemâliye” in yazarı bu koku ruhaniyeti kuvvetlendirir ve kalbi pek safi eyler der ve “gül kokusunun meleklerin sevdiği koku “ olduğunu yazar

Tenin Kokusunu Güzel Eyler

yüzyılda Salih bin Nasrullah’ın “Gayetül Beyan” adlı kitabında da gülsuyu için “bedene sürülürse güzel koku verir ve başa sürülürse hararetten olan baş ağrısını geçirir” der33 . yüzyılda Erzurumlu İbrahim Hakkı tarafından yazılan “Mârifetnâme” de gülsuyunu “tenin kokusunu güzel eder, ateşli baş ağrısını geçirir, baygınlığa faydası vardır” diye tanıtır yüzyılda yazılmış iki önemli tıp kitabı “Müntahab-ı Şifâ” ve “Yâdigâr” da hastalıktan

Gül suyunun güzel kokmak maksadıyla kullanılması tıp kitaplarının konusu dışındadır. Fakat gene de gül kokusunun tedavideki yerinden bahsedilirken bu konuya değinilir. Gül suyu ve gül çiçeğinin kurutulmuşu da bu amaçla kullanılmıştır. yüzyılda yazılmış önemli bir tıp kitabı olan “Kemâliye” de “Teninun kokusı dayim gül kokusı gibi olması için” bir çeşit pudra hazırlanmasını anlatır. Burada kuru gül yaprakları alınır, havanda dövüp toz haline getirilir. Hamamdan çıkılınca daha beden terli iken boynuna ve göğsüne ve koltuklarına sürülür. Öylece güzel gül kokusu gül rayihası tekrar yıkanıncaya kadar vücuttan çıkmaz. Burada bu formülün verilme sebebi “ruhun tedavisi”

yüzyılda yazılan önemli bir tıp kitabı “Edviye-yi Müfrede” de; Hamamda sürülen bu gül pudrasından bahsediyor “ter kokusunu güzelleştirir” derken, hamam sıcağından oluşan “baş ağrısını” geçirdiğinden iki taraflı faydasını belirtir

31 Şirvanlı Mahmud, Kemâliye( ) (Giriş-İnceleme-Cümle Bilgisi-Metin-Sözlük) İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yay. No. Haz. Muhammet Yelten. İstanbul s. 8a-1 32 Geredeli İshak b. Murat, Edviye-yi Müfrede, (H) Haz. Hamza Tekin, Adapazarı, s. 33 Salih bin Nasrullah, “Gayet-ül Beyan Fi Tedbir-i Beden-il İnsan”, Çev. Abdi Özkök. İnsan Sağlığı ve Sağlığı Koruma Yöntemleri, 1. Kitap . Ve-Ga Yay. Ankara, s. 34 Erzurumlu İbrahim Hakkı. Mârifetnâme .Tercüme eden Faruk Meyan. Bedir Yay.. İstanbul s

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

29


Gül Şehri DİYARBAKIR yeni kalkmışların ve loğusaların “hoş kokulu nesneler koklamaları” tavsiye edilir ki bu kokular içinde gül ön sıralardadır Bayılmalarda Ferahlatıcı Etkisi Gülsuyunun eskiden çok kullanılan bir şekli bayılmalarda kullanılmasıdır. Bayılanlara hemen bir gülsuyu şişesi getirip yüzünü başını ovmak Osmanlı adetlerinde çok uygulanıyordu. Bu usul kaynağını hekimlerin tavsiyesinden alıyordu; Salih bin Nasrullah “Gayetül Beyan” adlı tıp kitabında “ gülsuyu bayılmayı giderir, hararetten olan yürek kabarmasına karşı çok yararlıdır” der. Tıp kitaplarındaki bilgilerin önemli kısımlarını “Mârifetnâme” sine alan İbrahim Hakkı “Gülsuyu baygınlığa faydalı, ateşli baş ağrısını geçiricidir” der. Mevlânâ Mesnevisinde “ bayılan bir deri tabaklayıcısının hikayesi” de “….adamın başı döndü , olduğu yere düşüp yığıldı. Birisi, elini kalbine götürüyor, öbürü yüzüne gülsuyu serpiyordu.” diyerek bu tıp uygulamasını yazıyordu36 . Gülsuyunun beyne kuvvet verici ve zekâyı açı35 Celâlüddin Hızır (Hacı Paşa) Müntahab-ı Şifâ, Giriş Metin, Zafer Önler, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu Yay.: , Ankara s. Tabîb İbn-i Şerîf , Yâdigâr ; yüzyıl Türkçe Tıp kitabı Yâdigâr-ı İbn-i Şerîf, Ed. Orhan Şahin, Yerküre Yay.. Cilt 1,İstanbul s. 36 Mevlana Celalettin Rumi, Mesnevi, Tercemesi ve Şerhi. Terceme ve şerheden Abdülbaki Gölpınarlı. II. Baskı, Inkılap ve Aka Basımevi. İstanbul, Cilt IV. S.

30

cı etkisi İbn-Sînâ ve İbnül-Baytâr tarafından belirtilmişti. Osmanlı hekimlerinden Geredeli İshak b. Murat37 ve Salih bin Nasrullah38 da kitaplarında bu etkiyi bildirirler. Baş Ağrısına İlaç Osmanlı hekimlerinin kullandıkları tıp kuralları içinde sıcak nitelikli baş ağrılarında, ateşli hastalıklarda veya sıcak nitelikteki hastalıkların sebep oldukları baş ağrılarında gülsuyu vazgeçilmez bir ilaçtı. Çünkü serinletici ferahlatıcı etkisiyle hastalığı geçirirdi. yüzyılda yaşamış önemli hekimlerden Mârdâni “Müntehab” adlı eserinin baş hastalıklarını anlatan kısmında “(…)eğer sayrunun başı ağrıdığı halde gönlü döner ise gülsuyunu başına sürmek ve gülü , menekşeyi koklamak gerek..” der. Ayrıca çok içki içmekten hasıl olan baş ağrısı ve sıcak basmasında tedavi olarak başı gülsuyuyla ovmak gerektiğini bildirir39 . Aynı yüzyılda yazılan “Kitâbü’l Mühimmât” da; hastanın “sıcak” nitelikteki baş ağrısında gülsuyu ve gül yağıyla başı ovmanın, “kuru” nitelikteki baş ağrısında gülsuyu ile hazırlanan şuruplardan içmesinin tedavi edici olduğunu yazar40 . Bu özellikler gülün ve gülsuyunun 37 Geredeli İshak b. Murat, age. s. 38 Salih bin Nasrullah, age. s. 39 Abdülvehhâb bin Yûsuf ibn-i Ahmed el-Mârdânî. Kitâbu’l-Müntehab fî’t-Tıb.(/). Haz. Ali Haydar Bayat. İstanbul s. Altıncı Makale başta olan illetleri bildirir. S. 40 “Kitâbü’l Mühimmât” Haz. Sadettin Özçelik. XV.


“soğuk ve nemli” niteliğinden dolayıdır. Ağız, Boğaz ve Kulak Ağrılarını Giderir yüzyılda yazılan tıp kitabı “Edviye-yi Müfrede” de ağız ağrılarını ve acılarını gidermek için gülsuyu ile ağzı çalkalamak,41 “Gayetül Beyan” da ağız ağrısına gülsuyu sürmek42 tavsiye edilir. “Kitâbu’l-Müntehab” da ise “…kulak ağrısı kandan ve şişten olsa. …badam yağını gülsuyuyla ve sirke ile bişürüb kulağa tamzurmak..” gerekmekteydi. Burunun şişip kabarmasında da “(…) nar şarabın gülsuyuyla virmek gerek ve sandalı gülsuyuyla ezmek gerek ve kar üstüne savudup bağıra yakmak gerek ve gülsuyun kar üstüne savudup başa dökmek gerek..” diyerek gülsuyunun vazgeçilmez etkisinden yararlanır. Ayrıca zatürree hastalığında da ateşi hafifletmek için esas tedavinin yanında “..döğülmüş gülü ve kafuru, gülsuyu ile ezeler ve göğüse sürteler..” demektedir Kemaliye’de Gülsuyunun sumak ile pişirilmesiyle elde edilen suyun göze sürülmesiyle kanlanan kızaran göz ağrısını, göz kanlanmasına ilaç olduğu bildirilir Şirvânî’nin “Mürşid” adlı tıp kitabında gülün Yüzyılda Yazılmış Bir Tıp eseri, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay., Ankara s.. s. 41 Geredeli İshak b. Murat, age. s. 42 Salih bin Nasrullah, age. s. 43 Abdülvehhâb bin Yûsuf ibn-i Ahmed el-Mârdânî, age. s. ,, 44 Şirvanlı Mahmud( ), age.. s. 6a göz marazların devaların bildirir 8a

birinci derecede soğuk ve üçüncü derecede kuru olduğunu gülsuyunun göz ilacı olarak kullanılmasında “ göze istenmeyen maddeleri indirmez” olduğu belirtilir Cilt Hastalıklarında Gülsuyu Dînaverî “Kitâbü’n-Nebât” adlı kitabında gülün etkisini; Gülü kurutup uylukta ve kasıkta olan çıbana koysalar fayda eder, eğer yenmiş derin çıbanlara vursalar et bitirir diyerek deri hastalıklarındaki etkisinden bahsetmişti “Edviye-yi Müfrede” de “(…)kurutulmuş gül uyuz olmuş vücutlara faydalıdır. İnsanın vücudunda olan sivilcelere sürseler giderir..”47 der. Salih bin Nasrullah’ın “Gayetül Beyan”da “(…) gülü kurutup dövüp ağız ağrısına sürseler iyi gelir, çiçek ve kızamık çıkan yerlere dövüp ekseler çok yararlıdır. 48 der. Aynı hastalıkları gülsuyu ile de tedavi ediyorlardı. 45 Muhammed bin Mahmûd-ı Şirvânî. Mürşid (Göz Hastalıkları). Haz. Ali Haydar Bayat, Necdet Okumuş. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay.. Ankara S. 46 İbnül- Baytâr’dan naklen. “ el-Müfredât” kitabının Almanca çevirisinden çalışılmıştır. Joseph v. Sontheimer; Große Zusammenstellung über die Kräſte der bekannten einfachen Heil- und Nahrungsmittel von Abu Mohammed Abdallah Ben Ahmed aus Malaga bekannt unter den Namen Ebn Baithar, seafoodplus.info Stuttgart , Hallberger’sche Verlagshandlung cilt 2 s. Mâ el ward, aqua rosarum, Ahmet Ataman tarafından tercüme edildi. 47 Geredeli İshak b. Murat, age. s. 48 Salih bin Nasrullah, age. s.

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

31


Gül Şehri DİYARBAKIR Bebekler İçin Mama yüzyılda hekim Eşref bin Muhammed tarafından yazılmış önemli bir tıp kitabı olan “Hazâ’inü’s-Saâ’dât” ta çocukların sağlığını korumak için yapılması gerekenlerin yazıldığı bölümde; bebeğin beslenmesi için en uygun mamayı gülsuyu ile hazırlanmasını tavsiye eder. “Ufak bebeklerin bakıcılarının uymaları gereken kurallar” başlığı altında, bebeğin bünyesi için uygun olan gıdalardan birisinin de bal ile gülsuyunun pişirilmesi ve bu suya batırılan ekmek ile bebeğin beslenebileceğidir ; “…Ak bal kim kefi (köpük) alınmış gülâbla kaynamış, kıvama gelmiş ola. Erte öğününe nâzik pişmiş ekmek içile şerbet eyliyeler, yedireler…” 49 Tedavide Gül Macunları Osmanlı tıp kitaplarında tedavi amacıyla gül ile hazırlanan ayrı bir gurup gül mâcunu. Bu başlık altında toplanabilen gurup içinde gül mâcunu, gül şerbeti, gül şurubu, cüllâb, gülbeşeker, gülengübin isimleriyle hazırlanma tekniği ve içeriği farklı olan ilaçlar yer alır. Gülün etkili maddelerinin şeker veya bal içinde muhafazası ile hazırlanan bu ilaçlar Ortaçağda İslam medeniyeti döneminden itibaren tıp kitaplarına girmişti. Şeker imalinin geliştirilmesiyle bol miktarda elde edilen şeker, tıpta çok kullanılan bir konservan madde olmuştu. Daha önceleri bitkilerin etkili maddeleri şa49 Eşref Bin Muhammed, Hazâ’inü’s-Saâ’dât, (H), Haz. Bedi N. Şehsuvaroğlu, Türk Tarih Kurumu Yay. IX. Seri-Sayı 9. Ankara s.

32

rapla muamele edilerek şaraba geçiriliyor ve böyle kullanılıyordu. Dioscorides’in kitabında anlatılan “gül şarabı” buna güzel bir misaldir; Kırmızı kurutulmuş ve dövülmüş gül alınıp, bir bez ile bağlanıp üzüm suyu içine atılır. Kabın ağzı kapatılıp 6 ay beklenir. Sonra süzülür ve kaba boşaltılıp saklanır. Bu ilacın etkisi kitapta şöyle özetlenir; yemeği hazım ettirir, mide ağrısına iyi gelir, ishale faydalıdır Şeker, üretim tekniğinin gelişmesiyle kolay bulunan bir madde haline gelince ilaçların ham maddesi olmaya başlamıştı. Gül den elde edilen ilaçlar da çoğunlukla şekerle hazırlanıyordu. Osmanlı hekimlerinin çok kullandıkları ve şurupların çoğunun ana maddesi olan “cüllâb” da gülsuyundan şekerle elde ediliyordu. Gülsuyundan Hazırlanan Cüllâb Ateşlenmeler dolayısıyla meydana gelen harareti susuzluğu azaltan, dindiren, mide hazımsızlığını ve mide hararetini yok eden, kandan safradan olan ateşli titremeler için çok faydalı bir şurup olan “cüllâb” ın hazırlanma tekniği hakkında tıp kitaplarında bilgi verilir. Hekim bu ilaçların hazırlanmasını hastalıklar içinde yeri geldikçe tekrar eder. Bu bilgilere göre cüllâb’ın hazırlanma tekniğinin en çok kullanılanı şöyledir; Önce iyi kaliteli ve güzel kokulu gülsuyu ve şeker almalıdır Bunu İbn Şerif yüzyılın güzel Türkçesi ile şöyle ifade eder; “… eyü ve gökçek râyihalu güllâb üç yüz dirhem, ak sâfî mükerrer şeker yüz dirhem alub..” Bir ölçü 50 Gunther, age. s. 69; madde


şekere üç ölçü gülsuyu katıp kalaylı bir tencerede kaynatılır. Ateş çok şiddetli olmamalı ve bu sırada karıştırılmalıdır. Şurubun üstündeki kefi alınır ve şurup kıvamına getirilir. Hekimler cüllâbda kullanılacak şekerin yeterince temiz olmaması halinde önce şekeri az su ile hafifçe kaynatıp yumurta akıyla saf hale getirilmesini bu arada kefinin alınmasını tavsiye ederler; “az az kaynadalar tamâm şekerin kefi cemî‘ ola kefgirle sâf ideler..” Böylece cüllabın kaliteli olacağı belirtilir Cüllâbın hazırlanışı Kemaliye’de biraz daha farklıdır; Kalaylı bir tencereye yeterince şeker konulup şekerin üstüne çıkacak kadar su konur ve ezilir ve kor ateşte kaynatılır; “…şol kadar kaynaya. hatta kıvama gelmege yakın ola, andan sonra üç şeker kadar gül suyun katalar, kaynadalar defi indüreler, turınc kab üzerine dökeler sovuyınca tura..”. Bu uygulamayı birkaç kere yaparlar ve her kaynatma sonunda turunç kaba dökülüp süzülür, soğutulur. Bu işlem şurup kıvamına gelinceye kadar devam edilir Bu şekilde hazırlanan cüllâb hekimin uygun gördüğü reçetelerin ana maddesidir. Buna tarçın, kakule, zencefil gibi sıcak etkili maddeler ilave ederek “efâviyyelü cüllâb” , nilüfer, menekşe gibi tedavide kullanılan çiçeklerle kaynatarak nilüfer şurubu, menekşe şurubu 51 Tabîb İbn-i Şerîf , age. s. 52 Şirvanlı Mahmud, age. s. 27b

hazırlanır Cülâba “…Aynı mikdarda sığırdili otu ve kâsni yaprağı ayrı ayrı döğülüp katılırsa Kalbe kuvvet veren, yüreğin oynamasını giderip ferahlatan bir ilaç olur Sade hazırlanan cüllâb; Birden bire çıkan ateşe, ateşlenmelerle çıkan hastalıklarda içildiğinde ciğere fayda eder, süddeleri açar Celâlüddin Hızır’ın Müntahab-ı Şifâ adlı eserinde; Ateşli hastalıklar için hazırlanacak şerbetlerde cüllâbı kullanır; ekser mizaca yarar ve ıssı mizâclu kişilerim sıhhatin saklar dahi maddeyi latif kılur ve ciğeri şovudur ve idrâr-ı bevl eder dahi safradan olan hastalıklara nâfı dür öksürügi olmasa Cüllabı şeker yerine bal ile hazırlanırsa o zaman özelliği değişir. Serinletici değil ısıtıcı etkisi ön plana çıkar. Bu özelliği Celâlüddin Hızır yemekleri sindirici özelliğini belirtirken yazmıştır ;bal cüllâbın ziſtlü ya sakızlu küpe koyıcak ki bir kaç gün tura hamir gibi olur tacâmı sinirür diyerek Bir başka önemli formülünde balla hazırlanan cüllâbı; iki çölmek bal cüllâbın bir buçuk çölmek şireye katsa ve iki bellüt ağacı yüstin katsa tamâm olıcak çıkarsa bıraksa ve ol cüllâbdan içse uyku getüre57 diyerek faydalı 53 Tabîb İbn-i Şerîf, age. cilt1. s. 54 Tabîb İbn-i Şerîf, age. cilt.2 s. 55 İbnül- Baytâr. el-Müfredât, cilt 2 s. Mâ el ward, aqua rosarum. 56 Celâlüddin Hızır, age. s. 57 Celâlüddin Hızır, age. s

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

33


Gül Şehri DİYARBAKIR olduğu konuda bir başka formül vermiştir. Cüllâbın tedavideki yerini yüzyılda Türk Dünyası da biliyordu. Yusuf Has Hacib’in yazdığı “Kutadgu Bilig” adlı eserde ziyafetlerde cüllâb ikram edildiğini belirtiyor Güneşe Arz Edilen Macunlar Gülle hazırlanan mâcunların başında gelen “gülbe-şeker” ve “gülengübin” in ortak özellikleri mide için faydalı, sindirimi kolaylaştıran ve karaciğere kuvvet veren ilaçlardır. Gülbeşeker’e gül murabbası da denir, yapılışı kısaca şöyledir; taze gül yaprakları alınır, geniş gözenekli kalburdan geçirilir tohumları ayrılır. Bir ölçü gül yapraklarına üç ölçü dövülmüş şeker ilave edilir ve el ile iyice ovulur. Hepsi içi sırçalı kaba konulur ve güneşe bırakılır. Kabın üstüne kıl bir elek kapatılır ki güneş ilacı bozmasın. Her gün elle ovulur ve mâcun haline getirilirken otuz gün güneşte bırakılır. Bu şekilde hazırlanan gülbeşekerin faydası özellikle;“…midedeki balgamları azaldur, mideye, cigere kuvvet virür, ta’amı hazm itmege yardım olur..” diye belirtilmektedir Gülbeşeker hamileler ve loğusalar için de tavsiye edilen bir ilaçtı. Hacı Paşa “Yüklü avratlar ve lohusalar tedbirin bildürür” başlıklı bölümünde; “…gece yatacak vakt gülbeşeker yedüreler..” demektedir 58 Yusuf Has Hacib. Kutadgu Bilig. Çev. Reşid Rahmeti Arat. Türk Tarih Kurumu Yay. Ankara , Bölüm. “Öğdülmiş Odgurmış’a Ziyafete Davet Usulünü Söyler”. Mısra 59 Şirvanlı Mahmud, age. s. 22b. 60 Celâlüddin Hızır, age. s. 16

34

Gül murabbasına 2 vakiyye bal daha katarak sırlı kaplara konur. Gülencübin gülbeşeker den daha sıcak özelliğe sahiptir. Bu sebeple Eşref bin Muhammed kusan hastalara gülencübin den yemelerini tavsiye eder. O dönemlerde kusmak da vücudun sağlıklı kalması için tavsiye edilen eylemlerdendi. Bu sebepten herkes evinde gülencübini bulundurmalıydı. Eşref bin Muhammed yaşlılıkta yenilmesi tavsiye ettiği gıdaların başında gülencübin gelir. Bunu yaşlıların haſtada bir iki gün açken damla sakızı ile beraber yemelerinin çok faydalı olduğunu yazar. Kitâbü’l Mühimmât da cilt hastalıklarında gülencübin’den şurup yapılarak içilmesi tavsiye edilir. Gülencübin hazırlanmasında şeker yerine bal konularak yapılır; 1 ölçü bal eritilir, kefi alınır ona 10 ölçü gül konulup karıştırılır ve güneşe bırakılır. Üç günde bir karıştırarak elli gün güneşte bırakılır. Sonra 1 ölçü daha bal katılıp kavanozlara yerleştirilir Etkisi “.. sıcak karakterde olup, mide ve karaciğere kuvvet verir, sindirimi kolaylaştırır.”62 Gül Şurubu, Gül Şerbeti Osmanlı tıbbında gülden hazırlanıp tedavide kullanılan bir başka gurup; gül şurubu veya gül şerbetidir. Hazırlanışının macunlardan farkı gülü önce su ile kaynatıp bu suyun şekerle muamelesi ile hazırlanmasıdır. Gül şurubunu 61 Celâlüddin Hızır, age. s. 62 Erzurumlu İbrahim Hakkı, age.s


kapsamlı olarak İbni Şerif anlatıyor; “…alalar tâze kızıl gül yaprağın yüz direm kaynadalar ziyâde kaynamayup şöyle kim sehelce kaynadalar benefşe gibi bir âşe kaynaya gülün kızıl rengi suya çıka gül yaprağı ağarmaya henüz kızıllıcak yaprakda kala eğer ziyâde kaynayacak olursa acı olur ve kuvveti gider benefşe ve gül ve nîlûfer ziyâde kaynamamak gerek nâzikdür kuvveti gider hem ta‘âmı acı olur bezden süzeler iki yüz direm şeker katup kıvâma getüreler içeler nâfi‘ ola…” Bu şurubun daha kuvvetli olması istenirse yüz dirhem gül ve yüz dirhem şeker daha katılır. Hatta çok kuvvetli istenirse bu şekilde yedi defa tekrarlanabilir Gül şurubunu Hacı paşa su yerine süt kullanarak, Kemaliyede ise gül üzerine dökülen sıcak su ile hazırlanır. Hekimler gül şurubunun “… ıssı marazlar şerbetin şeker ile bişüreler sovuk marazlar şerbetin balıla bişüreler..” diyerek şeker ve balın etkilerinin farklı olduğunu belirtirler Şerbetin hazırlanması için önemli olan hususta; kışın pişen şerbetlenin kıvamının çok koyu olmaması, yazın pişen şerbetlerin ekşimemesi için kıvamının katı gerektiği belirtilir Gül şurupları ve gül şerbetleri pek çok hasta63 Tabîb İbn-i Şerîf, age. s. ,, 64 Celâlüddin Hızır, age. s. 65 Celâlüddin Hızır, age. s.

lıkta başköşede bulundurulacak ilaçlardandır. İbnül- Baytâr “ el-Müfredât” adlı önemli eserinde faydalarını şöyle yazar; “seafoodplus.info olan balgamı cila eder, yemeği hazm ettirir,mide ağrısına ve ishale ve bağırsak çıbanlarına fayda eder,eğer bu şuruptan epey bir süre içseler içteki azaları güçlendirir,gülü bal ile pişirip gargara etseler boğaz ağrısına iyi gelir..”66 Kemaliye’de gül şurubunun harareti giderdiği, susuzluğu sakin eylediği, mide yanmalarına iyi geldiğini ve tabiatı yumuşattığı, yüreğe ve gönle ferahlık verdiği yazılır Yadigârda gül şurubunu; mideye, karaciğere ve yüreğe kuvvet verdiğini, safrayı arttırarak vücuttan zararlı nesneleri attığını yazar Kitab-ül mühimmat’ta boğaz ağrılarında ve bademcik hastalığında gül şerbetiyle gargara etmeyi, 69 Mârifetnâme’ de, iç organları kuvvetlendirir. Mürabbası sıcak olup mide ve karaciğere kuvvet verir, sindirimi kolaylaştırır 66 İbnül- Baytâr, el-Müfredât, cilt 2 s. Mâ el ward, aqua rosarum 67 Şirvanlı Mahmud, age. s. , 19a 68 Tabîb İbn-i Şerîf, age. s. 69 “Kitâbü’l Mühimmât” Haz. Sadettin Özçelik. XV. Yüzyılda Yazılmış Bir Tıp eseri, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay. Ankara s.. 70 Erzurumlu İbrahim Hakkı. age. s.

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

35


Gül Şehri DİYARBAKIR Ateşli hastalıklarda bu şerbetleri soğuk suyla karıştırıp içilmesi öneriliyor. şerbetlerin içilme miktarı en az on iki dirhemden en fazla yirmi beş dirheme kadardır. İksir Gibi Etkili Gülyağı Osmanlı hekimlerinin kullandığı gülyağı, bugün kullanılan gül esansı değildir. Güllerin damıtılması ile elde edilen gül esansı, tamamen aromatik bir yağdır. Eski tıpta kullanılan gülyağı ise güllerin uygun bir sıvı yağ içinde bırakılarak içindeki maddelerin bu yağa çıkması ile yapılır. Çiçeklerden, meyveler, kabuklar, kökler gibi yararlı olduğu düşünülen her bitkiden bu şekilde yağ çıkarılır. Gülden hazırlanan yağ ise özel bir yere sahiptir. Osmanlı hekimlerinin “Mübarek yağ” “iksir gibi faydalı yağ” olarak tanımladığı bu yağ bazen susam yağı, badem yağı bazen de zeytinyağı ile hazırlanır. Müntehabı şifa da “yağlar çıkarmak tarikasın bildirir” bölümünde gül yağı için birkaç formül verilir. Bunlardan biri; dirhem susam yağı veya dirhem tatlı badem yağına Kırk dirhem gül yaprakları konulur bir sırçalı kapta yirmi gün güneşe bırakılır. Çiçekler perverde olunca süzülüp yağı ayrılır ve kullanılır Aynı hekim buna benzer şu formülü de verir; Dört ölçü susam yağına bir ölçü gül yaprağını şişe içine koyarlar yirmi gün güneşte bırakırlar sonra süzülüp kullanırlar. Bir başka teknikte; dört ölçü kabuğu çıkmış dövülmüş badem veya 71 Celâlüddin Hızır, age. s.

36

susam alınır, bir ölçü gül diplerinden temizlenir ve susama ilave edilir katılır güneşte iki ay durur sonra bu karışımı dövüp yağı çıkarılır İbni Şerif Yadigârda; 40 dirhem gül dirhem susam yağı(şirugan) yağına veya tatlı badem yağına veya zeytinyağına karıştırılıp 20 gün çiçekler tamamen perverde oluncaya dek güneşte bekletilir. Sonra yağını süzüp posasını atıp yağını saklamak gerek Amma çiçekler koyulmazdan evvel bu yağları kaynatmak iyidir Osmanlı hekimlerinin yüzyılda kullandıkları bu teknikler zamanla biraz daha değişime uğramıştı. Bu yağın çok aranan ve faydalı bir yağ olması sebebiyle yılında basılan bir halk tıbbı kitabında gül yağına geniş yer ayrılmıştır. Ebubekir Nusret Efendi’nin bu kitabında kendisi hazırlama tekniğini geniş olarak yazmıştı. Nusret Efendi usulü şöyledir; Dört yüz dirhem zeytin yağını bir tencereye koyup üzerine yüz dirhem taze gül yaprağı döküp hafif ateşle kaynatılır, gül pişinceye kadar ondan sonra çıkarıp bir temiz bezden iyice sıkılır. Sonra bu yağa gene yüz dirhem gül konup aynı şekilde kaynatılır. Dört defa daha bu şekilde yapılır. Sonunda bir şişeye koyup ağzı iyice kapatılır. Bir haſta sonra üstteki gül yağı iyi kapalı bir şişeye nakledilir. Özellikle altta kalan gül usaresini bu yağa geçirmemeğe dikkat edilir. Nusret Efendi “ şişelere koyup güneşe asmak bir köhne adettir öyle etseler de olur lakin yazdığımız başka surettir..” diyerek eski teknik72 Celâlüddin Hızır, age. s. 73 Tabîb İbn-i Şerîf, age. cilt2 s.


lerden farklı olduğunu belirtir

denleri soğutma kabiliyeti daha fazladır der

Nusret Efendinin tekniği hâlâ geçerlidir. Bugünlerde yazılan alternatif tedavi kitaplarından İksir-i Şifa’da sene önceki bu teknik verilmektedir; Kırmızı (kokulu olursa daha iyidir) gülün taç yapraklarından 1 kilo toplanır. Bir tencereye halis zeytinyağı konur, içine gram gül konur kaynatılır, gül yaprakları ağda erir gibi olunca indirip süzmeli, sıkmalı, posasını atmalı, aynı yağ içine tekrar gram gül konur, aynı şekilde kaynatılıp süzülür. Bu tertiple devam edilip 1 kilo tamamlanır. Buna tıbbi gül yağı denir. Bir şişeye konup muhafaza edilir. Şişenin dibine tortu yapınca, başka bir şişeye süzmelidir. Bu şekilde sık sık kontrol etmeli, tortuyu süzmelidir, tortu yağı bozar şifalı hassası kalmaz

Müntehabı şifada; dımağ(beyin) hararetine faydalıdır, beyinde yeni ortaya çıkmış sıcak tabiatlı hastalıklarda çok faydalıdır, Sıcaktan olan baş ağrısını geçirir. Baş ağrılarına gülyağını soğuk su ve sirke ile karıştırıp sürmeyi tavsiye eder. Ayrıca deri hastalıklarında özellikle kaşıntıyı geçirir sakin eder, uyuz gibi deri hastalıklarında faydalıdır der Kemaliye’de de bu yağın sürülmesiyle makat kaşıntılarında ve basurda faydalı olduğunu yazar

Yukarıdaki şekillerde hazırlanan gül yağının kullanıldığı yerler ve etkilerine gelince İlk önce İbni Sina yı yazmamız lazım. İkinci kitabının Duhn(Yağlar) bölümünde; Gülyağı beynin iltihaplanmasına başlangıcında ve sonrasında etkilidir, beynin gücünü çoğaltır ve anlayış gücünü arttırır, belleği güçlendirir. Onun rahatlatma etkisi vardır bundan dolayı Galenos a göre gülyağı çok soğuk vücutları ısıtır ve sıcak vücutları soğutur, normale döndürür. Bize göre sıcak be74 Hoca Nusret Efendi, Ebubekir Nusret, Risalei Nusret Efendi, Baskı () İstanbul baskı s. 50– Tabîb İbn-i Şerîf, age. cilt 2 s. – 75 Özgülen, Halit, İksir-i Şifa. Timaş Yay. , İstanbul , s.

Nusret Efendi ise; “…bu yağ iksire müşabih bir yağdır her kanda bir çıban veya bir kabarcık ya bir leke ya bir verem zuhur eder ise ibtidasında bu yağdan tılâ etmek sihir gibi te’sir edip def’ eder” diyerek cilt hastalıklarının başlangıcında tedavide kullanılmasını ve çok etkili olduğunu belirti Halit Özgüven’e göre de; Bu yağ, vücuttaki ağrı, sızı şişlikler, kabarcıklar ve sivilceler üzerine sürülürse şifa verir Gözlere Şifa Ruhlara Gıda Eski Tıpta, tedavide kullanılan kitapları taradığımızda gülsuyunun faydalarını yukarıda gördük. Bu bilgiler ışığında gülsuyunun yararlarını “on altın fayda” da özetleyebiliriz. On faydanın dokuzu gülsuyunun ele dökülüp koklanması 76 77 78 79 80

İbn-Sînâ, age. s. Celâlüddin Hızır, age. s. Şirvanlı Mahmud, age. s. Hoca Nusret Efendi, Ebubekir Nusret; age. s. Özgülen, age. s.

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

37


Gül Şehri DİYARBAKIR ile elde ediliyor, onunca fayda ise gülsuyunun veya gülsuyu ile hazırlanan şerbetin içilmesi ile. Gülsuyunu yani gülün kokusunun içinde saklandığı damıtılmış suyu koklamak; Ruhsal ve duygusal yapıları kuvvetlendirir, beyni ve aklı güçlendirir, beden ve yaşam kuvvetini arttırır, heyecandan oluşan kalp atışlarını düzenler, baş ağrısını geçirir, iğrenme, öğürmeyi ve kusmayı dindirir, göz kanlanmalarını ve ağrılarını geçirir. Dişetlerini güçlendirir, sarhoşluğu ve onun verdiği baş ağrısını geçirir. Gülsuyu şerbeti ise; Mideyi güçlendirir, mide bulantısına ve hazımsızlığa çaredir. Gülsuyunun faydaları sadece hekimler tarafından bilinmiyordu. Bunu kullanan herkes tedavideki etkisini öğrendi ve kullandı. Bu kullanım günlük hayatın her safhasına girdi. Gülsuyunun “gözlere şifa” etkisi; göz ağrılarına faydası, göz kızarıklıklarını geçirici etkisi çok bilinen ve kullanılan bir tedavi usulüydü. yüzyılın çok önemli hekimi İbnül-Baytâr gülsuyunun kaynatılarak, buharına başı tutmanın; “göz kızarıklarında, göz ağrılarında faydalı olduğu ve yeni başlayan göz hastalıklarını tedavi ettiği, hastalığın ilerlemesini önlediğini” yazar. Aynı kitapta Huneyn bin İshak’ın da gülsuyunun gözlere faydalı olduğunu bildirdiği kaydedilmiştir yüzyılın önemli tıp kitabı Kemâliye’de; Gülsuyunun sumak ile pişirilmesiyle elde edilen suyun göze sürülmesiyle kanlanan kızaran göz ağrısını, göz kanlanmasına 81 İbnül- Baytâr, age.

38

ilaç olduğu bildirilir Şirvânî’nin “Mürşid” adlı tıp kitabında gülün birinci derecede soğuk ve üçüncü derecede kuru olduğunu gülsuyunun göz ilacı olarak kullanılmasında “ göze istenmeyen maddeleri indirmez” olduğu belirtilir83 Gülün güzel kokusunun gözlere ve ruhlara şifa olduğunu anlatan bir hikaye Mevlânâ’ya aittir. Eflakî Dede’nin yazdığı bir menkıbeye göre ; Mevlânâ Şems’le koyu bir can sohbetine dalmışken duvar açılır ve altı heybetli adam Mevlânâ’nın önüne bir demet gül bırakıp, hiç konuşmadan geldikleri gibi çıkıp giderler. Mevlânâ bu olaya şahit olan eşi Kira Hatun’a “O gül demetini başkasına gösterme. Çünkü Hindistan’ın kutupları ve Kutsal İrem bağının bahçıvanları onu can dimağını ve gözünü kuvvetlendirsin diye göndermişler” diye tembih eder. Eflâki Dede’nin anlattığına göre Kira Hatun bu gülleri son nefesine kadar saklamış, “kimin gözü ağrısa bu gül yapraklarını sürünce o anda iyileşirmiş.”84 Gülsuyu çok uzun zamanlar göz damlalarının kolirlerin içinde yer almıştı. Gülsuyunun faydalarından üzerinde durulması gereken bir diğeri “ruhlara gıda” olmasıdır. Gülsuyunun psikolojiye etkisi ve ruhlara şifalı olduğu sadece hekimler tarafından değil tedavideki etkisini bilen herkes tarafından kullanıldı. Bu kullanım günlük hayatın her safhasına 82 Şirvanlı Mahmud, age. 8a 83 Muhammed bin Mahmûd-ı Şirvânî. age. s. 84 Ayvazoğlu, Beşir, “Ariflerin Menkibeleri‘nde Eflâki Dede,” Güller Kitabı, İstanbul, , s.


girdi. Şairler bu çok iyi bildikleri faydaları şiirlerine de naklettiler. İmam Suyuti’nin mısralarında , “ Güzel kokulu nebâtatın padişahı olan gülüm, Canlara sefâ, ruhlara gıdâyım” denilerek bu fayda çok güzel özetlenmişti Fuzuli bir kasidesinde; Yine dîvane-i aşk eyledi dârüşşifâ meyli. Yine gülzâre çıktı kûşe-i mihnet giriſtârı” mısralarında86 aşkından deli divane olan aşık tedavi olmak için darüşşifaya değil gül bahçesine yönelmişti.

beyni kuvvetlendirir ve duyuları keskinleştirir, yaşam kuvvetini arttırır, heyecandan dolayı aşırı kalp atışında faydalıdır, güzel kokulu kuvvetiyle bedeni güçlendirir” der yüzyılda yazılmış önemli tıp kitabı “Kemâliye” de gülün o güzel kokusunu; “Bu koku ruhaniyeti kuvvetlendirir ve kalbi pek safi eyler der ve “gül kokusunun meleklerin sevdiği koku “ olduğunu yazar

Gülsuyuna geçirilen gülün güzel kokusunun insan psikolojisine faydalı etkisi çok bilinen bir etki idi. Eski Tıbbın prensi İbn-Sînâ bu etkiyi; “Hoş kokusundan dolayı ruha hitap eder, onun rahatlatma etkisi vardır, bayılmalarda ve hızlı atan kalplerde çok yararlıdır “ “anlayış gücünü arttırıp, belleği güçlendirir” diyerek belirtir İbnül- Baytâr “ el-Müfredât” adlı tıbbi bitkilerin etkilerini anlattığı kitabında; “Gülsuyu aklı,

Gülsuyunun psikolojiye etkisini anlatırken “güllâbici” yi unutmamız gerekiyor. Osmanlı tıbbında önemli yeri olan gülâbiciler; Akıl hastalarının bakıcılarına verilen ad idi. Tımarhanelerde veya daha eski haliyle akıl hastalarının bakıldığı darüşşifalarda görevli olan bu şahıslar hastalara gülsuyu yani “gülâb” dökmekle görevliydiler. Ahmet Vefik Paşa, “Lehçe-i Osmânî” adlı sözlüğünde; Güllâbi; kullabi, tımarhaneci olarak belirtir Midhat Sertoğlu “ Osmanlı Tarih Lûgatı” nda Güllâbici “Eski tımarhanelerde delileri zapt etmeye ve uslandırmaya memur kimse” olarak açıklar Önceleri sadece gülsuyu dökenler ve zamanla akıl hastalarına bakan bu güllâbiciler Osmanlı tıbbında çok uzun zaman hizmet vermişlerdi. Güllâbiciler Cumhuriyetin ilk yıllarında değişti ve hastabakıcı olarak adlandırıldılar. Osmanlı

85 Türk Çiçek ve Ziraat Kültürü Ürünü Üzerine, Cevat Rüştü’den Bir Güldeste. Haz. Nazım Hikmet Polat. s. 86 Ayvazoğlu, age. s. 87 Şeyh Hakim Muinüddin Çişti, Sûfî Tıbbı. İnsan Yay. İstanbul s. 88 İbn-Sînâ, age. s.

89 İbnül- Baytâr, age. s. 90 Şirvanlı Mahmud, age. s. 8a 91 Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmânî, GÜL mad. (İstanbul ). Haz. Recep Toparlı. Türk Dil Kurumu. Ankara , s. 92 Sertoğlu, Midhat. Osmanlı Tarih Lûgatı. Güllabici Mad. Enderun Kitabevi, İstanbul, s.

Gülsuyunun ruhlara etkisini Şeyh Hakim Muinüddin “Sûfî Tıbbı” kitabında; “Gül bitki alemindeki tüm çiçeklerin en üstünüdür. Gül fiziksel, duygusal ve ruhsal yapıların tümü üzerinde aynı anda iş görür ve her üçünü de saflaştırıp yüceltir” diyerek özetler

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

39


Gül Şehri DİYARBAKIR döneminden Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar akıl hastalarına hizmet eden Mahzar Osman Uzman bu konuda çok önemli yenilikler yapmıştı. Onun zamanına kadar güllâbiciler görevli idi. Mahzar Osman Uzman “Tababeti Ruhiye” adlı kitabında da Toptaşı Akıl Hastanesinde yaptığı düzenlemeleri anlatırken “Güllâbiciler hastabakıcı kıyafetine sokuldu” diyerek o tarihe kadar devam eden geleneği kaydeder

93 Mahzar Osman Uzman, Tababeti Ruhiye, “Türklerde Tababeti Ruhiye,” İstanbul Üniversitesi Yay. Kader Matbaası, İstanbul, S. , s.

40


Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

41


GÜL İLE EVDE HAZIRLANABİLECEK FORMÜLLER

Prof. Dr. Ayten ALTINTAŞ

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji A.B.D.


Gül Çayı Bahçenizde veya balkonunuzda kokulu Isparta gülü yetiştirmişseniz baharda taze gül yapraklarından hazırlanan gül çayını sakın ihmal etmeyin. Bu zevki son yudumuna kadar tadın. Bir taraſtan da bu gülleri kurutun ve karanlık kış sabahları için ayırın. Taze Güllerden Çay Çay yapacağınız kokulu Isparta gülüne hiçbir kimyasal madde değmemiş, toprağına da o zehirlerden bulaşmamış olmalıdır. Şehir kirliliğinden ve ekzos artıklarından uzak olmalıdır. Şehirlerde bu şartları bulamayanlar, Isparta’da bu şartlarda yetiştirilmiş organik, ekolojik güllerden getirtebilirler. Isparta bölgesinde özel ekolojik sertifikaya sahip güller yetiştiriliyor. Bu taze güller bozulmadan bir haſta size “taze gül çayı” zevkini tattıracaktır. Isparta gülü, gülcülerin çok iyi bildikleri gibi goncalar tam açmamışken sabahın çok erken saatinde toplanır. Bu hem içindeki faydalı maddelerin en yüksek miktarının, hem de güzel kokusunun doruk noktasının zamanıdır. Bu çiçekler asla yıkanmaz. Yaprakları ayrılır, içindeki tohumlar ve ziyaretçi böcekçiklerden temizlenir. Çok miktarda kullanacaksanız, bir elek ile eleyerek sadece yaprakların kalmasını sağlayabilirsiniz. Sabahleyin ilk olarak bu çayı için. Yanında başka şey içmeyin ve yemeyin, sadece gül çayına odaklanın tadını ve kokusunu daha iyi anlarsınız. Porselen bir fincan-

da hazırlamanızı ve mümkünse gül motifli bir porselen fincanı seçmenizi tavsiye ederim. Fincanın dibine bir tutam gül yaprağı koyun. Başlangıçta büyük bir tutam olmalı. Tadına alıştıkça daha azaltabilirsiniz. Zamanla az bir miktarda gülle de aynı tadı hissedeceksiniz. Üstüne kaynamakta olan kaliteli kaynak suyundan dökün, fincanın bir parmak altına kadar doldurun. Yavaşça karıştırın. Metalik kaşıkla karıştırmayın, zarif ince tahta kaşık veya mümkünse gümüş çay kaşığı ile karıştırmalısınız. Gümüş kaşık gülün kokusunu daha belirgin yapıyor. Tahta kaşık ise nötrdür. Metalik kaşık kokuyu örter. Gül yapraklarının alta çökmesini bekleyin. Artık karıştırmayın. Fincanın soğuyan üst tabakasından içmeye başlayın. Karıştırmazsanız her yudumda aynı sıcaklığı ve tadı alacaksınız. Gül çayını şekerle tatlandırabilirsiniz, kokuyu belirginleştirir fakat tadı örter. Balla da içebilirsiniz fakat çok az koymalısınız, kokuyu ve tadı örter. Çok şekerliye alışkın iseniz Gülbeşeker bölümünde anlatılan tatlıdan bir kaşık koyabilirsiniz. Çayı yudumladıktan sonra çayın dibinde kalan gülü de yemenizi tavsiye ederim, ziyan etmeyin. Gül çayı sadece sabahları veya akşam yatarken içilmeli. Rahatlatıcı, ferahlatıcı, mutluluk verici etkisini hemen hissedeceksiniz. Kurutulmuş Güllerden Çay Gül mevsiminde gülleri kurutun kış için saklayın.

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

43


Gül Şehri DİYARBAKIR Nasıl kurutulduğunu ve saklandığını bilmediğiniz kuru gülleri satın almayın. Mümkünse siz hazırlayın. Hatta kendiniz için mutlaka siz kendiniz hazırlayın. Gül bu ihtimamı hep ister. Gülleri kurutmak hem çok kolay hem de zor bir sanattır. Dikkat edin. Kokulu güller Mayıs ve Haziran ayında açtığı için iç mekânda kurutmanızı tavsiye ederim. Zamanınız varsa günün sıcak saatinde dışarıya çıkarıp, güneş çekilirken hemen içeriye alın. Zamanınız yoksa gülleri evin sıcak ve temiz bir köşesinde kurutun. Kendiniz için özel olduğu için bir kilo gül size yeterlidir. Daha çok gül kurutursanız tüketemezsiniz ve yazık olur. Kullanacağınız güller yukarda yazdığım gibi ekolojik ve emin bir yerden satın alınmalı veya kendi bahçenizden özenle toplanmalıdır. Bir kilo gül yapraklarını temiz bir mutfak bezi üzerine serin ve temizleyin. İsterseniz parça parça elekten eleyerek eleğin üzerinde sadece yaprakların kalmasını sağlayabilirsiniz. Bence temiz beyaz bir mutfak bezinin üzerinde sadece güzel yaprakları elinizle toplamalı geri kalan her şeyi atmalısınız. Büyük geniş tahta bir tepsiye beyaz temiz bir mutfak bezi serin. Mümkünse ham keten bez olmalı. Ayıklayıp ayırdığınız gülleri bu bezin üzerine serpin. Seyrek olmasına dikkat edin. Bu tepsiyi evin temiz ve sıcak köşesine bırakın. Eğer mevsim soğuk geçiyorsa tepsiyi uzaktan güneş gören bir masanın üzerine bırakabilirsiniz. Gülleri temiz bir tahta spatüla ile karıştırıp havalan-

44

dırabilirsiniz. Nazik güller kısa bir sürede kuruyacaktır. İyice kuruduğundan emin olmadan torbaya kaldırmayın. Kuruduğundan emin olduğunuzda temiz keten bir torbaya koyup evin kuru ve kuytu bir dolabında saklayın. Mutfak dolaplarını tavsiye etmem. Yatak odanızdaki dolaplar daha uygun olur. Kuru güllerden çay hazırlanması da yukarıdaki gibi olmalıdır. Karanlık ve soğuk kış sabahları güne mutlaka gül çayı ile başlayın. Neşeniz yerine gelecektir. Sevdiklerinize ve güzelim bebeklerinize de bu çaydan ikram edin, sevginizi paylaşın. Evde Gülsuyu Hazırlamak Gülsuyunun faydalarını, özellikle güzelliği arttırıcı etkisini öğrendikten sonra iyi bir gülsuyu arama maceram başladı. Bütün marketlerde sözleşişmiş gibi “Güllü su” dan başka bir şey yoktu. Güllü su, bildiğimiz suyun içine gül esanssının konulması ile hazırlanıyordu ve bu etikette de bildiriliyordu. Suyun içindeki gülyağı da sentetik bir uçucu yağdı. Mısır çarşısına gittim kapağında hakiki gülsuyu yazan her markayı aldım, kullanmaya başladım. Bir yandan da test ediyor aralarındaki farkı anlamaya çalışıyordum. Daha sonra Isparta’ya birçok kere gittim ve bu markaların imalini görme fırsatını buldum. Sonuç bir hayal kırıklığı idi. Yüzlerce senelik gülsuyu geleneği hiç kalmamıştı ve ticarette gülyağı ön plana geçtiğinden gülsuları artık “suyunun suyu” idi.


Evde gülsuyu hazırlama hayalleri kuruyordum ki arkadaşım Armağan İmamoğlu imdadıma yetişti. Annesi evde, mutfakta gülsuyu hazırlıyordu ve bu tekniği bana öğretti. Zamanın çok hızla akıp geçtiği bugünlerde evde gülsuyu hazırlamaya girişirmiydiniz? Bilmiyorum ama değer. Eğer bunu deneyemeyecekseniz, araştırın ve gene Isparta yöresinde sertifikalı ve taze gülsuyu bulma şansınız var. Evde gülsuyu yapmak isterseniz ihtiyacınız özel bir tencere. Bir zamanlar evlerde büyük ziyafetler için her zaman bir kenarda bulunan büyük kapaklı ve yuvarlak aşçı tencerelerinden. Özellikle bakır ve kalaylı tencerelerdenÇelikten bu şekilde tencere var mı bilmiyorum- Tencerenin önemli özelliği kapağının tutacak yerinin aynı metalden olması ve dışarıya doğru çıkıntı yapması. Tencerenin dibine 1 santim kadar temiz deniz kumu döşeyeceksiniz. Tencerenin ortasına gene bakırdan bir tas yerleştireceksiniz. Bu tas da sıcaklığa dayanıklı bakır veya çelikten olabilir. Bu tasın etrafı yani tencerenin içi güllerle doldurulur. Sıkı sıkı gülle doldurmalısınız. Bu güller içerdeki tasın yerinden oynamasına da mani olur. encerenin kapağı ters çevrilir ve tencerenin üzerine güzelce kapatılır. Sıkıca örtülür ve tencerenin havasının kaçmaması için hamur ile kapak sıkıca sıvanır. Tencere hafif bir ateşin üzerine konur. Bu arada tencerenin kapağının içi soğuk su ile doldurulur ve bu su ısındıkça soğutmak için bir uygun maşrapa ve bir kova soğuk su da hazır

bulundurulur. Buradaki teknik; Gül yapraklarının içinde bulunan ve su ile uçabilen maddelerinin ve özellikle uçucu yağının (gül yağı, gül kokusu) ayrıştırılmasıdır. Sıcaklıkla gül yapraklarının içindeki suda çözünen maddeler buharlaşıyor ve yukarıya doğru uçuyor. Orada tencerenin kapağı ile karşılaşıyor, kapağın bombesinde toplanıyor, orayı dışardan soğuk su ile soğuttuğumuz için buharlaşan maddeler soğuyor ve damlalar halinde tasa akıyor. Bu damıtma kısık ateşte sabahtan akşama kadar devam eder. Bu arada kapaktaki su devamlı soğutulur. Bunun için evde yalnız olmasanız daha iyi olur. Yardımcı arkadaşlara ihtiyaç var. Akşam olunca tencereyi ateşten alıp soğumaya bırakacaksınız. Tencere soğuyunca hemen kapağın hamurlarını kırıp, şahane gülsuyunu kurtarın. Bu mükemmel gülsuyu sizi tencerenin içinde sessizce bekliyor olacak. Hemen en kıymetli temiz şişelere koyup, ağzını sıkıca kapatıp buzdolabına kaldırın. Size özel ve hiçbir yerde bulamayacağınız hakiki gülsuyu budur. Bunu çok özel bir yerlerde kullanabilirsiniz. Size özel tatlılarda (Herkesle paylaştıklarınıza harcamaya gerek yok sanırım) ve güzelliğiniz için. Bir de bebeğinizin cildi için kullanmalısınız. Gülsuyunun içinde 83 tane faydalı madde var. Bir de muhteşem kokusu. Moraliniz bozulduğunda sıkıntılarınızı bu şişedeki kokuyla paylaşın çok faydalanacaksınız. Gülsuyunun kırışıkları ve ciltteki lekeleri giderici etkisi, si-

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

45


Gül Şehri DİYARBAKIR vilcelere faydalı olduğu ve içinde mikroplarla savaşan maddelerin (antiseptik) bulunduğunu da unutmayın. Gülbeşeker Çocukluğumuzda aklımızda kalan hoş bir sözcüktü gülbeşeker. Gül ve şekerle ilgisi vardı ama tam olarak ne idi bilmiyordum. Tıp kitaplarındaki tedavi edici formülleri okuduğum zaman gülbeşekerin ne olduğunu öğrendim; “İki kere şekere bulanmış gül” İki kere şekere bulanmış gül de bana fazla bir şey ifade etmiyordu. Ancak hazırlanmasını öğrendiğinizde bu muhteşem tatlıyı, daha doğrusu ilacı kavrayabiliyorsunuz. Önce organik ve temiz, kokulu güllere ihtiyacınız var. Güvendiğiniz yerde yetiştirilen bu güller, goncaları biraz açtığında ve sabahın erken saatlerinde toplanır. Bir kavanoz gülbeşeker için yarım kilo gül almanız yeterli. Bu güller temiz bir bez üzerinde açılır ve sadece düzgün pembe yaprakları seçilir alınır. Diğer kısımlar atılır. Güller asla yıseafoodplus.infoüller geniş cam bir kâsenin içinde 1 ölçüye 2 ölçü şeker konularak güzelce ovulur. Bu cam kasenin üzeri temiz bir bezle örtülür ve kase güneş gören bir yerde bırakılır. Örtülen bez koyu renkli olmalıdır. 20 gün bu şekilde kalır. Sonra cam kase alınır ve karışım tekrar güzelce ovulur. Üzerine 1 ölçü şeker daha konulur ve tekrar ovulur. Kasenin ağzı bir koyu renk bezle kapatılır ve tekrar aynı yere güneşe bırakılır. Bu sefer 10 gün durma-

46

lı. Süre dolunca kap alınır tekrar güzelce ovulur. Gülbeşekeriniz hazırdır. Bunları cam bir kavanoza veya daha iyisi ağzı iyi kapanan ve üstünde gül resimleri olan porselen bir kaba boşaltılır. Gülbeşekerde gülün kokusu ve lezzeti aynen korunur. Dikkat edilmesi gereken önemli husus, kullandığınız şekerin güvenilir bir şeker fabrikasında ve yalnızca şeker pancarından imal edilmiş olması gerektiğidir. Bu bilgileri şeker paketlerinin üzerini okuyarak öğrenebilirsiniz. Gülbeşeker her evde bulunması gereken önemli bir ilaçtır. Öncelikle yemekleri hazmetmeye yardımcıdır. Mideye ve karaciğere çok faydalıdır. Ağır yemeklerden ve ziyafetlerden sonra eve gelince bir dolu mama kaşığı yemelidir. Bu arada şunu hatırlatmakta fayda var. Osmanlılarda mama kaşığının adı “gülbeşeker kaşığı” dır. Doktorlar ilaç alımını tarif ederken “gülbeşeker kaşığı” ölçüsünü kullanırlar. Gülbeşeker hamileler ve loğusalar için de çok güzel bir ilaçtır. Akşamları yatarken bir kaşık gülbeşeker yemeleri Osmanlı hekimleri tarafından fevkalade tavsiye edilmiştir. Mide bulantılarını önler, rahatlatır. Kolay Gül Reçeli Gülle hazırlanan ve Osmanlı tıbbında yer alan pek çok gül macunu var. Bugünkü gül reçellerinin daha kıvamlısı olan bu macunların ha-


zırlanma tekniği ve kullanılan malzemeleri çok çeşit gösteriyor. Bu çok doğal çünkü hepsi ayrı bir ilaç ve burada kullanılan malzemelerin özellikleri var. Burada sizlere yemesi daha kolay olan macundan daha yumuşak ve alıştığımız bir kıvamdaki gül reçelinin pratik bir tarifini vereceğim. Çok kolay ve çok faydalı bir reçeldir. Siz siz olun çarşıdan “İsmen gül reçeli !” almayın. Hazır gül reçellerinin içindekiler kısmına bakınca ne dediğimi anlarsınız. Bütün turistik otellerin açık büfe kahvaltılarında ilk önce baktığım şey gül reçeli olup olmadığı oluyor. Gül reçeli olduğunu görünce seviniyorum, bize has bir tadı yabancılar da tadacaklar diye. Fakat her seferinde bir hayal kırıklığı ile karşılaşıyorum. Gül reçellerinin hepsi “İsman gül reçeli”, ne gül kokuyor, ne de gül tadı var. İçine konan tatlandırıcıdan mıdır, özensiz ve bilmeyenler tarafından hazırlanmasından mıdır, bu kahve rengi bal kıvamındaki glikoz çorbası beni hep üzer. Halbuki annelerimizin hazırladıkları pespembe, mis gibi gül kokulu reçeller, sadece gül ve şekerden yapılırdı. Sonradan içine renk maddesi, koku maddesi, tat maddesi karıştırılmazdı. Buna ihtiyaç yoktu ki. Çok şükür şimdi de o mis gibi kokulu gül reçelleri yapanlar var, çalışan bizler bile bunu yapma şansına sahibiz. Kendinizi bu zevkten mahrum etmeyin.

Öncelikle organik ve usulüne göre toplanmış güllerden alın. İhtiyacınız olan reçele göre miktarı seçin. 1 kilo gül ufak aileler için yeter de artar bile. Güller temizlenip istenmeyen kısımlar atılınca zaten azalıyor. Gül reçeli yapan annelerimiz pembe güllerin dibinde kalan beyaz kısımlarını keserler, o kısmın reçele acılık verdiğini söylerlerdi. Ne kadar doğru bilmiyorum ama ben de öyle yapıyorum. Bunun pratik bir çözümü de var. Tam açılmamış goncalar toplandığı için öncelikle gülleri bozmadan bütün halinde tutuyorum ve bir mutfak makası ile tamamının dip kısımlarını kesiyorum. Çok kolaylıkla beyaz kısımlardan toptan kurtuluyorum. Daha sonra bu yaprakları açıp temizliyorum. Sadece temiz gül yaprakları kalıyor. Bu gülden 2 su bardağı dolusu alın ve geniş, fazla derin olmayan bir karnıyarık tenceresine koyun. Kalaylı bakır tencereniz varsa çok iyi olur, yoksa çelik tencere kullanın. Asla teflon tencereleri kullanmayın. Faydalı olacağız derken sizi zehirlemeyelim! 2 su bardağı su ilave edilir ve kapağı kapatılır hafif ateşte pişirilir. 5 -7 dakikada gül yaprakları yumuşar, pişer. Buna 2 bardak dolusu şeker (şeker pancarı şekeri) ilave edilir, 1 çay kaşığı limon tuzu veya yarım limon suyu katılır ve hafif ateşte kapağı açık olarak kaynatılır. Limon suyu veya limon tuzunun fazla olması sizi korkutmamalı. Hafif ekşimsi gül reçeli şimdilerde daha makbul oluyor. Aynı zamanda pembe rengi sabitliyorlar. Kaynayan gül reçeli yavaşça tahta kaşıkla karıştırılır, reçel kıvamına gelince ateşten alınır.

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

47


Gül Şehri DİYARBAKIR Sıcakken ufak cam kavanozlara boşaltılır. Bu cam kavanozlar, ailenin 1 haſtada yiyeceği kadar reçel alacak büyüklükte olmalı. Reçel bu kavanozlarda ağzı kapatılmadan soğuması beklenmelidir. Soğuduktan sonra kavanozların kapağını kapatır, bu kapağa ufak pembe peçete kağıtlarını geçirerek ambalaj lastiği ile tutturursanız çok kıymetli bir reçele gereken değeri biraz olsun vermiş olursunuz. Bu reçel aslında çok faydalı bir ilaçtır. Mideyi rahatlatır, hazmı kolaylaştırır, Özellikle yaşlıların mide hazımsızlıklarında kullanılırdı. Bağırsakları yumuşatıcı etkisinden dolayı yaşlıların yatarken bir kaşık almalarının faydalı olduğu bilinir. Çocuklarda da aynı etkiyi verir. Gül reçeli muntazam yendiğinde iç organları tedavi eder ve gençleştirir. Yeni yapılan bilimsel araştırmalarda gülün antioksidan ve gençleştirici etkisi ispat edildi haberiniz olsun. Gül Şerbeti Osmanlı tıbbında çok kullanılan bir başka ilaç gurubu da gül şerbeti veya gül şurubudur. Hastalığa veya kullanma yerine göre çok farklı formüller tarif edilmiştir. Gül ve bal’la hazırlanan şuruplar, gül ve şeker ile gülsuyu ve şeker ile gülsuyu ve bal ile hazırlanan şuruplar en çok kullanılanlar idi. Gülencübin, cüllâb, gülbalı, gül şerbeti, gül şurubu gibi birçok özel ismi de vardı. Bizim için bugün böylesine detaylara ihtiyacımız yok.

48

Güzel bir gül şerbeti için içimi, görünüşü, tadının güzel olması ve kolay hazırlanması esas olmalı diye düşündüm. Gülden hazırlandığı için de faydalı etkisi zaten en önemli unsurdu. Gül şerbetini ben gül reçeli gibi hazırlıyorum, gerektiği zaman süzerek ve sulandırarak gül şerbeti hazırlanabiliyor. Eğer hemen tüketilmeyecekse gül şerbeti çabuk bozulur. Güllerin açtığı mevsimde havalar çok sıcak olmadığından buz gibi bir gül şerbetine ihtiyaç yoktur(Nişan törenleri hariç). Gül şerbeti nişan törenlerinin vazgeçilemez güzelliklerindendir. Gül şerbetinin içildiği ideal mevsim sıcak yaz günleridir. Bu sebepten ilkbaharda gül şerbeti macunu hazırlamalı, istendiği zaman kullanılmalıdır. Organik ve sertifikalı güllerden 1 kilo alınır, önce goncaların diplerindeki beyaz kısımlar mutfak makası ile kesilir sonra temiz yaprakları seçilerek ayıklanır. Güllerin hepsi bir ölçek ile ölçülür ve kalaylı bakır ve fazla derin olmayan bir tencereye konur. Gülü ölçtüğünüz kap kadar suyu güllerin üzerine dökün ve hafif bir ateşte pişirmeye başlayın. Tencerenin kapağı kapalı olsun. 10 dakika hafif hafif tıkırdasın ve güller pişsin. Buna o ölçtüğünüz ölçek ile iki ölçek şeker ilave edin ve 1 limon suyunu üzerine dökün. Hafif ateşte kaynatmaya devam edin fakat bu sefer tencerenin kapağı açık olsun. Kaynayan bu gül bulamacını yavaşça tahta kaşıkla karıştırın, reçel kıvamından daha koyu bir kıvama gelince pişirmeyi durdurun. Hazırlanan bu şerbet macununu sıcakken uygun bir cam kavanoza aktarın, soğumasını


bekleyin. Soğuduktan sonra kavanozu kapatın ve buzdolabına kaldırın. Şerbetin Hazırlanması Gül şerbetinin özelliği serinletici olmasıdır. Sıcak yaz günleri veya eski tıpta tavsiye edildiği gibi ateşlenildiği zaman hazırlanmalıdır. Hazırlanan macundan ihtiyaç olduğu kadar cam bir kaseye alınır, birkaç adet buz ve biraz soğuk su ilave edilir, tahta kaşıkla karıştırılır. İstenilen seyreltmeye ulaşılınca tel bir süzgeçten süzülür, gül yaprakları ayrılır, şerbet kullanıma hazırdır. Özellikle ufak tuzlu kurabiyelerin yanında çok güzel gider. İlaç olarak içecekseniz çok soğuk olmamalı ve daha koyu kıvamda olmalıdır. Ateşli hastalıklarda ve hastalıktan yeni kalkmışlara nekahet devresinde gül şerbeti tavsiye edilir. Mide ve bağırsaktaki hastalıklara da gül şerbeti verilir. Özellikle içki sofralarından yeni kalkmış ve sarhoşluk belirtileri gösterenlere bir gül şerbeti verilerek ferahlatılırdı. Bu şerbet sarhoşluğu da açar, daha rahat ettirirdi. Denemesi çok kolay! Güllü Tart Gülün güzel kokusunu bir tartta tatmak isterseniz, kolayca hazırlayacağınız bir tart tarif edebilirim. Bu tartta kullanacağınız güller, daha önce hazırladığınız gül reçelinden alınacaktır. Dolayısıyla gül reçeliniz varsa her mev-

simde güllü tart yapabilirsiniz. Tartın Harcını Hazırlamak 3 adet mayhoş elma rendelenecek, kendi suyu ile hafifçe pişirilecek. İçine 3 yemek kaşığı gül reçeli konacak ve karıştırılacak. Harcımız hazır. Hamuru • 1 çay bardağı naturel zeytinyağı. • Yarım çay bardağı toz şeker • Bir tutam tuz. • 2 yumurta • Yarım çay bardağı süt • 1 büyük kaşık sirke. • Alabildiği kadar organik un. Hamur kulak memesi yumuşaklığında yapılır, yoğrulur. Hazırladığınız hamurun yarısını kullandığınız tart kabının altına döşeyin, ellerinizle düzgünleştirin. Hamurun üstüne hazırladığınız harcı sıvayın. Kalan hamuru merdane ile açın ve tırtıllı kesecek ile ince uzun şeritler kesin. Bu şeritleri harcın üzerine sepet şeklinde sıralayın. Hazırladığınız tartı derecedeki fırına koyun ve üzeri kızarana kadar pişirin. Güzel bir kahvenin yanında ince bir dilim olarak servis yapın. Sağlıklı ve lezzetlidir. Gül Sirkesi Eski tıpta gül sirkesi özellikle mide ve karaciğer rahatsızlıklarında tavsiye edilir, fakat yapımı hakkında bilgi verilmez. Gene bir tıp ki-

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

49


Gül Şehri DİYARBAKIR tabında gül sirkesi değil “güllü sirke” yapımı anlatılır. Bu yapım şöyleydi; İyi kaliteli üzüm sirkesinin içine bir çıkın içinde kurutulmuş güller konuyor ve sirke küpünün ağzı kapatılıyordu. Gül çıkını sirkenin içinde bir kaç ay bekletildikten sonra çıkarılıyordu. Bu sirke bir ilaçtı ve öyle kullanılıyordu. Benim hazırladığım sirke ise gülün fermantasyonuyla hazırlanıyor. Güllerin açtığı mevsim organik sertifikalı güllerden alınır. Yarım kilo gül temizlenir, ayıklanır. Büyük bir cam kavanoza konulur. İçine fermantasyon yapması için 2 büyük kaşık bal veya şeker konulur. Güllerin üstünü örtecek kadar sıcak su konur. Hepsinin üzerine maya olarak 3 kaşık hakiki naturel elma sirkesi konur karıştırılır. Kavanozun kapağı kapatılır ve mutfağın ılık bir yerinde bekletilir. Bir ay sonra tadına bakılır, istenilen kıvama gelmemişse tekrar bekletilir. Sirkenin istenilen keskinliği sağlanmışsa süzülür ve cam bir şişeye alınır. Buzdolabına konulur. Hazmettirici özelliği çok belirgin olan bu sirkeyi et yemeklerinin yanında hazırladığınız ot salatalarında bolca kullanabilirsiniz. Güzellik Reçetelerinde Gül Gül Maskesi Tarihin her döneminde kokulu gülün güzellik malzemesi olarak kullanılması boşuna değilmiş. Yeni yapılan bilimsel araştırmalar gülün gençleştirici, kırışıkları giderici ve onarıcı etkisini ispat ettiler. Bu etki gülün kendisinde, haş-

50

lamış gülde, gülsuyunda, gül yağında da var, belki daha ispat edilmeyen başka etkileri de. Bu sebepten güzelleşme çabalarında gülün en önde gitmesi lazım gelecek. Gülü kullanmada en basit ve etkili usul onu maske olarak kullanmaktır. Taze gülleriniz varsa onları parmaklarınızla ezip göz kenarlarına veya yüzünüze sürebilirsiniz. Taze gülleriniz yeteri kadar varsa ve tam bir maske uygulamak istiyorsanız o zaman ufak bir blendere ihtiyacınız olacak. Bir avuç ayıklanmış gülü blendere koyun ve içine bir yemek kaşığı gülsuyu ilave edin ve parçalayın. Gülsuyu ilave etmezseniz macun haline getiremezsiniz. Bu macunu hemen yüzünüze sürün ve bırakın kurusun. Ne kadar kalsa o kadar iyidir. Bu maskeyi elleriniz için de uygulayabilirsiniz. Gülleriniz kurutulmuş gül ise, bir gece önce yeteri kadar gülsuyu ile ıslatın. Ertesi sabah (Çalışan kadınlar için akşam olabilir) blenderde parçalayın ve maskeyi uygulayın. Gülleriniz macun haline gelmiyorsa, kuru gülleri gülsuyunun içinde hafifçe pişirin. Bu sefer gülsuyunu biraz daha fazla koyup, küçük bir tencerede ve kapağı kapalı bir şekilde pişireceksiniz. Pişirme süresi 5 dakikayı geçmemeli. Sonra hemen blendere aktarıp parçalayın ve ılık ılık yüzünüze uygulayın. Gül maskesinin en faydalı olduğu bir başka yer de “göz çevresindeki” şişlerin, şişlik, kı-


zarıklık ve onlara bağlı ağrıların geçmesi için bulunmaz bir ilaç olduğudur. Eğer yorgun savaşçı iseniz; yani çok çalışan, gece hayatı olan, uyumaya ve dinlenmeye vakti olmayanlardan iseniz, sabah kalktığınızda gözlerinizi kanlı, yüzünüzü ve özellikle göz çevrenizi şiş buluyorsanız gülden vazgeçmeyin. Böyle durumlarda yeteri kadar kuru gülleri bir gün önceden gülsuyunda ıslatın ve mutfağın sakin bir köşesinde sizi beklesin. Sabah kalkınca bu karışımı hemen blendere nakledin ve parçalayın. Gözlerinizin etrafına ve yüzünüze sürün ve tekrar yatağa uzanıseafoodplus.info taraſtan o gün yapacağınız işleri düşünürken güller de görevini yapmaya başlayacaktır. Zamanınız yoksa kalkın ve evden çıkana kadar yüzünüzdeki maskeyle diğer işlerinizi yapın. En sonunda yüzünüzü gül suyuyla silin, öylece bırakın. Osmanlı hekimleri de kitaplarında gül pansumanının, göz etrafındaki şişlerin, kızarmaların ve göz ağrılarının biricik ilacı olduğunu yazmışlardı. Eğer gülleriniz ve vaktiniz yeteri kadar varsa güzel bir “gül banyosu” yapabilirsiniz. Romalı soylu ve güzel hanımların yaptıkları gibi. Küveti yeteri kadar sıcak suyla doldurun, taze veya kurutulmuş gülleri içine atın. Gül miktarı sizin güller için ödediğiniz ücretle ters orantılı olacaktır. Su yeterince ılıklaştığında içine girin. Gül yapraklarının bir torbaya konup banyo suyuna atılmasına karşıyım. Gül yapraklarının

o zarif dokunuşlarını teninizde hissetmenizi isterim. Temizleyici Olarak Gülsuyu Kaliteli bir gülsuyu hiçbir kozmetik malzeme ile kıyas edilemez. Kaliteli bir gülsuyu için üreticilerimiz el birliği ile çalışmalılar. Gülyağı yani gül esansı kazanç kapısı olduğundan onun yanında elde edilen gülsuyu üvey evlat vazifesi görüyor. Halbuki esas önemli olan gülsuyudur, bir bilselerdi!. Zamanımızda makyaj yapmadan evden çıkmak mümkün değil. Hep güzel olmalısınız, güzel görünmelisiniz, değer bu. Güzel görünmeyenlerin bu modern “vahşi orman”da işi zordur. Bu sebeple makyaj yapıyoruz, daha canlı, daha parlak ve daha sağlıklı görünüyoruz. Fakat gün sona erip istirahata çekileceğimizde yüzümüzdeki bu şehir maskesini çıkarmamız lazım. Bunun için en doğal, en zararsız, üstelik en faydalı ürün “gülsuyu” dur. Hafif makyaj yapan iş kadınları için bu yeterlidir, idealdir. Bir parça pamuğu gülsuyunuzla ıslatın ve yüzünüzü, gözlerinizi bununla silin. Yüzünüzdeki makyaj yoğun ise kolay bir yolu var. Gülsuyunu gliserin ile takviye edeceksiniz. Gliserinin yüzey aktif etkisi sabun gibi tesir edecek ve boyaları yüzünüzden uzaklaştıracak. Gliserin doğal bir madde bitkisel yağların parçalanması ile elde ediliyor, beyaz, şeffaf, kıvamlı, suda ve gülsuyunda kolayca çözülen bir sıvı. Eczanelerden bulabilirsiniz. Fakat sadece

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

51


Gül Şehri DİYARBAKIR kulağa damlatılma şekli için hazırlandığından, hem çok ufak ambalajda hem de pahalı. Siz en iyisi kimya malzemeleri satan bir yere uğrayın ve 1 kiloluk kaliteli gliserini hem de ucuz fiyata alın, her zaman ihtiyacınız olacak. Formül şu; ml, gülsuyu alın. Bu ölçü yarım su bardağı veya sabahları içtiğiniz büyük boy kahve fincanının yarısı kadardır. Buna 5 ml yani bir büyük bir yemek kaşığı gliserin ilave edin, çalkalayın. Mükemmel yüz temizleyiciniz hazır. Cildinize dost, üstelik onarıcı ve gençleştiricidir. Renk için: Kendi hazırladığınız kozmetiklerden hoşlanıyorsanız ve bunda çeşitler arıyorsanız şunları da yapabilirsiniz; Renk vermek için; Bu şeffaf, renksiz temizleyiciye pembe bir renk vermek isterseniz elinizde birçok doğal seçenek var. Öncelikle hibiscus’u tavsiye ederim. Hibiscus kuşburnu çaylarına renk vermek için konulan bir bitki. Sıcak ülkelerde yetişiyor, bir çeşit bamya çiçeği. Faydalı bir bitki çayı da olduğundan aktarlarda satılıyor. Bundan çok az alın, çünkü az miktarı bile çok renk veriyor. Bu kuru kırmızı yapraklardan bir iki tanesi bile size yeterli. Ufak bir fincana hibiscus koyun ve üzerine 1 kaşık su ilave edin bırakın rengini versin. Yarım saatte koyu kırmızı bir sıvı elde edeceksiniz. Hazırladığınız temizleyici losyona bu sıvıdan birkaç damla damlatın, dikkat edin fazla

52

kaçmasın. Çalkalayın ve o seçkin gülün tatlı pembesinin zevkini yaşayın. Bir başka renk veren doğal boya “kırmızı şeker pancarı”. Turşusunu veya salatasını yapmak için aldığınızda taze suyunu (Rendelediğinizde hemen çıkar) ayırın ve temizleyici losyonunuza birkaç damla damlatın. Sonuç gene muhteşem olacak. Bir başka doğal renk verici de nar suyu. Taze sıkılmış nar suyundan özenle hazırladığınız temizleyicinize yeterince damlatın. Bu miktar narın kırmızı rengi ile orantılı olarak değişir. Gül rengine yaklaştığınız zaman durun ve mutluluk veren pembe rengin keyfini çıkarın. Doğal bir temizleyiciye renk vermek için koyduğunuz maddelere dikkat ettiniz mi. Hepsi de sağlıklı yaşam iksiri, insana yakın, cilde dost. Kokusu; Temizleme losyonunuzun daha belirgin gül kokmasını isterseniz o takviyeyi de yapabilirsiniz. Gülsuları elde edilirken gülyağını o kadar ayırıyorlar ki gülün o güzel kokusunu alamıyorsunuz. Buram buram gül kokan bir temizleyici losyona sahip olmak istiyorsanız içine birkaç damla “gülyağı” ilave edebilirsiniz. Fakat burada bilmeniz gereken noktalar var; Birincisi; Sentetik gülyağını asla evinize sokmayın. Başta alerji olmak üzere birçok kötü etkisi var, doğal olmadığı için beynimiz tanımıyor ve istediğimiz mutluluğu vermiyor.


İkincisi; gülyağı dediğimiz gülün uçucu yağı zor bulunan ve çok pahalı bir madde. Bunu losyonunuzda kullanmanız yazık olur. Üçüncüsü: Kendinize özel bir jest yapıp hakiki gülyağını bulduğunuzu varsaysak, bunun miktarını ayarlamanız çok zor. Çok konsantre bir madde olduğundan az koyarsanız kokuyu fark edemezsiniz, fazla koyarsanız istenilmeyecek ağırlıkta bir koku ile karşılaşırsınız. Sonuç olarak; Temizleme losyonunuzun daha belirgin gül kokmasını istiyorsanız “Itır yağı” kullanmanızı tavsiye ederim. Itır, güle en yakın ve en sevdiğim kokulardan. Türkiye’de çok tanıdığımız, bahçelerimizde, saksılarımızda yetiştirdiğimiz yeşil yapraklı o mütevazı bitki. Yapraklarını parmaklarınız arasına aldığınızda size o güzel kokuyu veren, hatta saksısını suladığınız zaman bile muhteşem kokusunu sizlerle paylaşan dost. Bu yaprakların damıtılması ile elde edilen uçucu yağı, aromaterapi yağları satan güvenilir yerlerden alın. Evinizde bulunsun. Temizleyici losyonunuza birkaç damla damlatın. Losyonunuz cildinizi temizleyecek, güzel koku ise zihninizi. Tonik Olarak Gülsuyu Kozmetik ürünler içinde tonik, yüz temizliği yapıldıktan sonra cildin kendini toparlaması için kullanılır. Çok gerekli olup olmadığı tar-

tışılır. Eğer siz tonik kullanmaya alışık iseniz “güllü tonik”i tercih edin. Bu tonik sadece gül suyu olabilir. Çünkü gülsuyunun içindeki maddeler cildi toparlar, gerginleştirir, temizleyici ve antiseptiktir. Tonik olarak kullandığınız gülsuyu organik, temiz ve taze olmalıdır. O yıla ait olan gülsuyu tazedir, baharda güller açtığı ve yeni damıtmalar başladığı zaman artık o yılın ürünü ile değiştirmelidir. O senenin gülsuyunu serin bir yerde mümkünse buzdolabında saklarsanız gönül rahatlığı ile bütün yıl kullanabilirsiniz. Gülsuyunun tonikliği size yeterli gelmiyorsa kolayca hazırlanan bir başka tonik yapabilirsiniz. Bunun için yeşil çayı kullanmamız gerekir. Büzücü etkisi, antioksidan ve faydalı maddeler taşıması sebebiyle bunu seçtim. Esas maddemiz gülsuyu. İçinde gülsuyu olmayan tonik bence yetersiz bir toniktir. Kullanacağımız yeşil çayı hazırlamak için önce “yeşil çay”ı seçmeniz gerekli. Bunun için yurt dışından gelen, hafif kavrulmuş ve kıvrılmış yeşil çaylara yüz vermeyin. Kendi ülkemizde yetiştirilip, hiçbir işlem yapılmadan kurutulmuş, ufak teneke kutulardaki yeşil çayı seçin. Bu çaydan 1 yemek kaşığı dolusu alın 1 çay bardağı su ile hafifçe haşlayın. Yeşil rengi bozulmadan ateşi kapatın ve bırakın demlensin. Soğuyunca süzün. Bu yeşil çaydan 1 kahve fincanı(Türk kahvesi) alın. Üzerine 1 çay bardağı dolusu kaliteli gülsuyu koyun çalkalayın. Eğer toniğinizde hafif serin-

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

53


Gül Şehri DİYARBAKIR lik seviyorsanız buna 1 mama kaşığı alkol ilave edebilirsiniz. Sakın daha fazla değil. Hazırladığınız toniği büyük bir şişeye alıp buzdolabına koyun. Bu şişeden haſtalık kullanacağınız kadar başka ufak bir şişeye aktarma yapın. Mümkünse püskürtücü mekanizması olan bir şişe olsun. Yüz temizliğinizden sonra yüzünüzün her yerine bu toniği püskürtün ve emin ellerde olduğunuzu düşünün. Güzellik İksiri “Gülyağı” Cildinizin bakım yağlarına her zaman ihtiyacı var. Günlük koşturmalar içinde hırpalanan cildimizin bakımı her şeyden önemli. Bunun için “gülyağı” hazırlamalısınız. Gülyağı diyince aklınıza sakın gül esansı, gülün uçucu yağı gelmesin. Güllerin damıtılması sonucunda elde edilen ve sadece koku veren uçucu yağları ihtiva eden “gülyağı”ndan bahsetmiyorum. Benim yazacağım gülyağı Osmanlı tıp reçetelerinden alınmış ve hazır olarak hiçbir zaman bulamayacağınız “gül iksiri” olan gülyağı. Gül iksirini mutlaka güllerin açtığı mevsimde hazırlamalısınız. Sertifikalı organik güllerden ve sabahın erken saatinde toplananlardan olacak. Güllerin sadece yapraklarını ayıklayın geri kalanları atın. 1 kilo gül, 2 kiloluk cam bir kavanoza sıkıca doldurulur. Güllerin üzerine zeytinyağı dökülür. Bu zeytinyağı tahmin ede-

54

ceğiniz gibi özenle seçilmiş, naturel sızma ve güvendiğiniz bir marka olmalı. Güllere layık bir zeytinyağı. Güllerin üzerini tamamen örtecek şekilde zeytinyağı doldurulur. Yağın her daim güllerin üzerinde olması için üzerine temiz bir taş koymalısınız. Kavanozun kapağını kapatın ve dış mekanda güneş görecek bir yere bırakın. 20 gün müddetle yerinden oynatmayın. Gündüzleri güneş, geceleri ay ve yıldızlarla arkadaş olmalı. Onların etkilerini içine almalı. 20 gün sonra bu kavanozdakileri süzgeçten süzün, yağı ve gülleri ayırın. Güllerin üzerine tahta kaşıkla bastırarak bütün yağın iyice alta geçtiğinden emin olun. Bu süzülen yağları temiz bir cam kavanoza dökün. Mümkünse kavanoz ince uzun olsun. Bu yağı bir haſta boyunca hiç yerinden oynatmayın. Yağın dibine sulu kıvamlı maddeler birikecek. Bu kısmı yağdan ayırmak lazım. Burası çok önemlidir. Bir haſta sonra üstteki temiz berrak yağı dikkatlice bir başka kaba aktarın. Dikkat edin alttaki kısım yağa geçmesin. Siz en iyisi hiç tehlikeye girmeden alttaki sulu birikintinin üzerindeki yağ bir parmak yüksekliğinde kaldığında dökmeyi durdurun. Altta kalan kısımdaki yağları mümkün olduğunca alabilmek için bu sefer damlalık kullanın. Büyükçe bir damlalıkla üstteki yağı dikkatlice sulu tabakaya değdirmeden alın ve yağınıza ilave edin. Gene de sulu kısma yakın yağları bırakmanızı tavsiye ederim. Gül iksirine hiç sulu kısım geçmemelidir. Sulu kısım kısa zamanda bozulur, o da yağın bozulmasına sebep olur. O riske hiç girmeyin. Ben


bu arkada kalan sulu ve yağlı kısmı ziyan etmiyorum. Ayrı bir krem kavanozuna koyup önce onu tüketiyorum. Yağlı gül iksirini çok uzun süre saklayabilirsiniz. Bozulmaz.

yağa emanet edin. İnce bir tabaka halinde sürün. Hiç korkmayın, cildiniz bu ziyafeti hemen kabul edecek ve emecek, dışarıda hiç yağ bırakmayacak.

Kavanozdaki yağdan kullanmak için ufak, şık bir krem kavanozuna ayırın. Bu banyonuzda bitene kadar kalabilir, bir şey olmaz. Esas yağ kavanozunu da buzdolabının emin bir köşesine gerektiğinde almak üzere yerleştirin. Bu yağın içinde gülde bulunan yüzlerce etkin madde ( maddeden bahsediliyor) var. Gülün içinde bulunan etkin maddelerden yağa geçenler ve yağın içine aldığı güneş ve yıldızların etkisi(Eski tıpta bu ışınlar da çok önemlidir) size bulunmaz bir “bakım yağı” yaratmıştır. Bu yağın faydalarını Osmanlı hekimleri şöyle özetliyor; Başta uyuz olmak üzere, ciltteki hastalıklara, yaralara, yanıklara, sivilcelere, lekelere, ağrı, sızı ve şişlere yararlıdır. Bütün deri hastalıklarında ve özellikle basurda faydasını tekrar ederler. Baş ağrılarında sirke ile karıştırarak başa sürülmesini, beyin gücünü arttırmak için başın tepesine sürülmesini tavsiye ederler. Bu etkilerini denemedim.

Güllü Bakım Kremi Cilt dokusunun vazgeçilmez unsurlarından biri de yağ tabakasıdır. Cildin yapısında olan yağ bezecikleri devamlı cilde yağ verir ve böylece cildi dış etkenlerin zararlarından korur. Bizler günlük yaşamımızda temizlik sırasında sabun veya temizlik ürünlerindeki deterjanlar ile bu yağ tabakasını cildimizden uzaklaştırıyoruz. Böylece cildin dış etkenlere karşı savunma mekanizmasını da yok etmiş oluyoruz. Bu sebeple hem yüz hem de vücut derimizin uygun yağlara çok ihtiyacı var. Her günün sonunda; Güzel bir şekilde temizlediğimiz yüzümüz ve gün boyunca defalarca yıkadığımız elimizin dokusunu korumak için bakım yağlarını kullanmamızda çok fayda var. Bu amaçla kullanılacak en ideal yağ yukarıda anlattığım güzellik iksirlerinden olan “gül yağı” dır.

Eski tıpta ve özellikle folklorumuzda kadınların bu yağı güzelleşmek amacıyla kullandıklarını biliyorum. Hanımların yüzlerindeki kırışıkları gidericiliği ve cildi parlattığı bilgisi çok bilinen etkilerindendir. Haſtada bir kere olsun (Daha fazla da uygulayabilirsiniz) evde olduğunuzda sabahtan akşama kadar temiz yüzünüzü bu

Yukarıdaki şekilde hazırlanan gülyağı bakım yağı olarak idealdir ve yeterlidir. Fakat çok uzun bir zamandan beri, yıldır hanımlar bu amaçla beyaz krema kıvamında hoş kokulu kremleri tanıyor ve kullanıyorlar. Güzellik kremlerini M.S. 1.yüzyılda yaşayan ünlü hekim Galenos Roma sarayının asil ve güzel hanımları için hazırlamış. Güzel kavanozlarda gül kokulu, beyaz renkli ve deriyi yumuşatan

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

55


Gül Şehri DİYARBAKIR kremleri tanıyan hanımlar bir daha bundan vazgeçememişler. Galen başlatmış, daha sonra hekimler güzel ve zengin hanımlar için bu hünerlerini geliştirmişler, daha sonra da kozmetik sanatı bu işe el atmış ve vazgeçemediğimiz bir ürün olarak bugüne gelmiş. Bugün yüzümüz ve ellerimizin ihtiyacı olan yağı “krem” şeklinde olan güzellik ürünlerinden sağlıyoruz. Fakat cildimizin ihtiyacı olan yağlar krem haline gelirken bir yığın zararlı ve yan etkili maddelerden faydalanılarak hazırlandığını hatırlatmakta fayda var. Siz gene de krem kıvamında ürünle “yağlanmak” isterseniz size yapımı kolay, içerdiği maddeleri doğal olan iki güllü krem tarifi vermek isterim. Önümüzde sıcak yaz günleri bizi beklediği için biraz katı kıvamda olan Güllü krem I ve kışa girince daha rahat kullanabileceğiniz yumuşak kıvamlı Güllü krem II kolayca hazırlayabilirsiniz. Güllü Krem-1 1 çay kaşığı kadar rendelenmiş balmumu 2 mama kaşığı kadar “gülyağı” Bu formülü hazırlamak için önce bal arılarının doğal olarak hazırladığı balmumunu satın alın. Az miktarda kullanacağınız için 50 gram bile yeterli olacaktır. Bu balmumunu bir rende ile rendeleyin krem için kullanacağınız miktar 1 çay kaşığı dolusu. Bir taraſta da yukarıda anlattığım, gül ve zeytinyağı ile hazırlanan iksiriniz “Gül yağı”nız hazır olsun.

56

Krem için “Su banyosuna” ihtiyacınız olacak. Az bir miktar ile çalışacağımız için ağzı geniş bir cezve size yeterli olacak. O cezvenin ağzına yerleşecek içine düşmeyecek bir kap bulun. Bu ısıya dayanıklı, yuvarlak tabanlı ufak bir cam kase olabilir. Krem yaparken size mutlaka bir porselen havaneli lazım. Mutfakta güzellik malzemeleri yaratacaksanız, mutlaka bir porselen havanınız olsun. Bunları edinmek çok kolay. Kimya malzemeleri satan dükkânlarda istediğiniz boyda hem de ucuza havanlar bulabilirsiniz. Siz ufağa yakın boylardan bir porselen havan alın ve havanelini bu kremde kullanın. Doğal kremler küçük miktarlarda hazırlanır ve hemen tüketilir, bu sebepten ufak boy havan size yeterli olacak. Cezvenizin içine iki parmak kadar musluk suyu koyun. Üstüne tam ağzını örtecek cam kasenizi yerleştirin ve cezveyi ufak ocaklardan birine yerleştirin. Su kaynayınca kasenizin içine bir çay kaşığı dolusu rendelenmiş balmumunu koyun. Bırakın erisin. Eriyince cezvenizi hemen ocaktan alın ve balmumuna 2 mama kaşığı gülyağını ilave edin havaneli ile hızla karıştırın. Yeterince karıştırdığınızdan emin olunca hemen dibi yuvarlak ufak bir cam kaseye dökün ve orada karıştırmaya devam edin. Bu karışımı kaseyle hemen buz dolabına koyun. O soğuyup krem kıvamını alırken siz de renk ve kokunuzu hazırlayın. Renk olarak “Temizleyici olarak gülsuyu” formülünde verdiğim ““kırmızı şeker pancarı”nı tavsiye ederim. Ben


kırmızı pancar suyunu ufak şişelere koyup saklıyorum. Hemen kullanacağımı buzdolabında, daha sonra kullanacağımı derin dondurucuda bekletiyorum. Kreminiz için bundan bir damla yeterli oluyor. Buzdolabınızdaki kreminiz birkaç dakika içinde soğumuş ve kıvamına kavuşmuş olacak. Dikkat edeceğiniz; tam donmadan macun kıvamında iken almanız ve renk maddesini damlatmanız. Buzdolabından aldığınız kreminizi havan eli ile karıştırın ve macun kıvamını alsın. Buna hemen bir damla kırmızı pancar suyunu damlatın ve hızla karıştırmaya devam edin. Kreminiz pespembe olacak. Buna hemen “ıtır yağı”nı ilave edin. Bence iki damla gül kokusu veren, doğal yollarla elde edilmiş ıtır yağı yeterli olacak. Hızla karıştırıp krem kavanozunuza nakledin, kalanları bir mama kaşığı ile sıyırıp kreminize ilave edin. Bir damlasını bile ziyan etmeyin. Güllü Krem-2 2 mama kaşığı Katı Hindistan cevizi yağı 2 mama kaşığı “gülyağı” Bu hazırlayacağınız krem daha yumuşak kıvamda olacaktır. Hindistan cevizi yağı Osmanlı hekimlerinin “gizli silahı” dır. O tarihlerde zor bulunan bu tropik meyvenin sütü ve yağını çok önemli ve faydalı bulurlardı. Bence de güzellik kremlerinde kullanılabilecek en önemli yağlardan biridir. Bunun gülyağı gibi bir iksirle beraberliğini siz tasavvur edin. Katı Hindistan cevizi yağını, aromaterapi yağları satan seçkin ma-

ğazalarda bulabilirsiniz. Ben Dünyaya aromatik yağlar ve sabit yağlar satan bir Alman firmasının yağını tercih ediyorum.. Etiketinde nereden, ne zaman ve nasıl elde edildiği yazılıdır. İçinde 50 ml bu yağı ihtiva eden cam kavanoz size yeterli olacak. Bu kremin de hazırlanışı da çok kolay. Yukarıda anlattığım su banyosunu alın. Ocağa koyun alttaki su kaynayınca, cam kavanozun içine 2 kaşık Hindistan cevizi yağı koyup erimesini bekleyin. Eriyince hemen ocaktan uzaklaştırın ve içine 2 mama kaşığı daha önce hazırladığınız gül yağını ilave edin. Havan eliyle karıştırın, bir başka cam kaseye nakledin, karıştırın, buzdolabına koyun. Kreminiz macun kıvamını alınca çıkarın havan eli ile karıştırırken bir damla kırmızı pancar suyunu ilave edin, sonra da ıtır yağını. Karıştırıp özenle seçtiğiniz kavanozunuza nakledin ağzını kapatın. Artık bu muhteşem krem hizmetinize hazırdır. Havası kuru beldelerde yaşayan hanımlar veya güneşli beldelerde yaşayan deniz, kum deryasına dalan hanımlar için idealdir. Ekzos gazlarıyla dolu modern bir şehirde Dünyayı kurtaran! İş kadınları için ise vazgeçilemez. Sabahları klorlu musluk sularıyla yıkadığınız yüzünüze ince bir tabaka sürün ve makyaj hünerinizi onun üzerinde gösterin. Güllü Nemlendirici Güzellik malzemesi olarak nemlendirici kullanmaya alışık iseniz, yüzünüzü ve ellerinizi

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

57


Gül Şehri DİYARBAKIR sadece nem veren bir ürünle yumuşatmayı seviyorsanız bu sefer de “güllü nemlendirici” yi deneyin. Nemlendiricilerde esas, cilt için uygun bir su ile kolay emilecek az miktarda yağın kompozisyonu olmalarıdır. Burada önemli olan bu su-yağ karışımını bir arada tutacak ve kıvam verecek emülgatör maddesine ihtiyacımız var. Kimyasal güzellik ürünleri için bu seçenek sonsuz, bu görevi görecek yüzlerce kimyasal madde var. Aynı işi yapacak doğal madde az ve onlarla çalışmak zor olmasına rağmen ben burada sizler için çok özel maddeler seçtim. Tamamen doğal ve cildin dostu “güllü nemlendirici” leri hazırlamak ta çok kolay. Güllü Nemlendirici-1 50 ml gülsuyu 5 ml “gülyağı” 1 parça “kitre zamkı” Kitre Zamkı (Tragacantha, Tragacanth gum); Bazı Astragalus (Leguminosae) Geven türlerinin gövdesinde meydana gelen bir zamktır. Halen bilhassa Türkiye, İran Kafkasya ve Afganistan’da elde edilmektedir. Türkiye’de kadar Astragalus türü bulunmaktadır. Mayıs ayı sonunda gevenin etrafındaki toprak açılarak hazırlanır. Temmuz ortalarından sonra geven gövdesi özel bir bıçak ile yaralanır. Yaralanmadan 10 gün sonra toplama işlemi başlar. İlki beyaz renklive yarı şeffaf ikinci ürün sarımsı ve kalındır.

58

Nemlendiricimizin esas maddesi gülsuyudur. Cilde nem ve güzellik katacak olan gülsuyu olup buna ilave edeceğimiz gül iksirimiz “gülyağı” bu nemlendiricinin olmazsa olmazı. Bu iki karışımı bir araya getirecek olan sihirli bitkimiz de kitre zamkı. Kitre zamkının içindeki faydalı maddeler bu nemlendiricinin önemini daha da arttırıyor. Hem size istediğiniz kıvamı veriyor hem de cildinizin istediği pek çok maddeyi. Aktarlardan kolaylıkla bulacağınız kitre zamkı; Beyaz ufak yaprakçıklar şeklinde ve kuru bir reçine. Su ile şişiyor ve şeffaf kıvama geliyor. Çok az bir miktarı bile bu kıvamı vermeye yeterli. Kitre zamkından ufak bir yaprak alın, orta boy cam kaseye koyun üzerine ml kadar (Yarım su bardağı ) organik, sertifikalı gülsuyunu dökün, serin bir yerde 1 gece kalsın. Ertesi sabah güzelce karıştırın ve bu şeffaf kıvamlı suyu bir süzgeçten süzün. Yumuşamamış kısımları ayırmış olacağız. Bu kısımları tekrar gülsuyuna koyarak başka yerlerde kullanabilirsiniz. Bu süzdüğünüzden 50 ml kadar ayırın ve ufak altı yuvarlak cam kaseye veya havanınıza aktarın. Havan eliniz ile önce iyi bir karıştırın ve içine 1 mama kaşığı dolusu gülyağınızdan koyup, karıştırmaya devam edin. Pembeden vazgeçmem derseniz içine gene 1 damla “kırmızı pancar suyu” veya 2 damla kırmızı nar suyundan ilave edebilirsiniz. Gülsuyunun kokusu size yeterli gelmiyorsa birkaç damla da ıtır yağı ilave edebilirsiniz. Güzelce


karıştırın. Bu kıvam nemlendirici için yeterli ama zamkınız size kalın bir kıvam vermişse kendi alışkanlığınıza göre biraz daha gülsuyu ilave edebilirsiniz. Bu pembe şeffafı beyaz cam şişenize aktarın ve tuvalet masanızdaki en ön sıradaki yerine yerleştirin. Güllü Nemlendirici II 50 ml gülsuyu 5 ml gliserin 5 gram keten tohumu Keten tohumu,Semen Lini. Keten bitkisi Linum usitatissimum L. (Linaceae) türünün olgun meyveleridir. Bileşimi; Müsilaj%10 ve sabit yağ % ve bir glikozit olan linamarin taşımaktadır. Dahilen müshil olarak, sindirim sistemi iltihapları, tahrişlerine karşı koruyucu olarak kullanılır. Haricen cildi yumuşatıcı, tedavi edici ve ağrı azaltıcı olarak kullanılır. Çok faydalı ve güzel bir kıvama sahip bir başka güllü nemlendirici için keten tohumuna ihtiyacımız var. Allah’tan şimdilerde çok moda da her aktarda rahatlıkla buluyorsunuz. 5 gram keten tohumunu uygun bir cezveye koyun, üstüne ml ( yarım su bardağı) gülsuyu koyun bir gece bekletin. Keten tohumu parçalanmamış ve taze olmalıdır. Bu zaman zarfında fırsat buldukça tahta bir kaşıkla karıştırın, keten tohumu müsilajını gülsuyuna aktaracaktır. Sabah kalkınca bu cezvedeki karışımı ateşe koyun ve sadece bir taşım kaynatın hemen altını kapatın. Bırakın o ısı ile kalan müsilajını da versin. Öğlene doğru bu karışımı tel süzgeç-

ten cam bir şişeye süzün. Bu solüsyona 5 ml (1 mama kaşığı dolusu) gliserin ilave edin ve şişeyi çalkalayın. Gliserin daha önce de yazdığım gibi doğal yağların parçalanması sonucu elde edilen faydalı bir madde, nemlendirici özelliği çok. Bu karışıma şimdi zevkinize göre kırmızı boya (kırmızı pancar, hibiskus, nar suyu) ve gül kokusu (damıtma ile elde edilen ıtır yağı) ilave edin. Bu şeffaf nemlendirici hem gül suyu, hem gliserin ihtiva ederek nemlendirme görevini en iyi şekilde yerine getirir. Yağsızdır bu sebeple gündüzleri, özellikle yaz mevsiminde tercih edeceğiniz bir ürün olacak. Ayrıca keten tohumu ve gül suyunun ferahlatıcı, yaraları tedavi edici ve antiseptik koruyucu özelliği ile cilde faydasını düşünürseniz ne kadar isabetli hareket ettiğinizi anlayacaksınız.

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

59


Bölüm 2


DİYARBAKIR VE GÜL


Gül Şehri DİYARBAKIR

DİYAR-I GÜL

Öğr. Grv. Aysel ALYAMAÇ YILMAZ Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi


GİRİŞ “Aylardan Mayıs. Diyarbakır’da Şeyh Muhammed Düzlüğü’ndeki verimli Dicle toprağının altında da, üstünde de ayrı bir heyecan, ayrı bir coşku yaşanmakta. Kışın derin uykusundan baharla birlikte uyanan, her bir ayrı bir tat, renk ve güzellikteki yüzlerce çiçeğin, binlerce bitkinin tek arzusu, bir an önce, bereketli yağmur sonrası gülümseyen güneşe kavuşmakta. Bunlardan biri de Muhammedi Gülüdür. Aylardır toprağın altına doğru uzattığı kökleriyle, sapasağlam tutunmuştur doğaya. İncecik dalları yeşermiş, misler kokan nazenin yaprakları sağlı, sollu gövdesini kuşatmış ve ilk tomurcuklarını salmıştır bile… Her bir goncasında sıkı sıkıya birbirine kenetlenmiş rengârenk bir hazine yatmakta. Günlerdir süren bekleyişin sonu geliyor gibi. Biten her gün, başlayan her gece ve gün doğmadan efil efil esen saba rüzgarı, beklenen mutlu sonu yavaş yavaş müjdelemekte. Binlerce yıldır olduğu gibi, tıpkı bir doğum sancısı gibi sürüyor her şey. İşte gün o gün, heyecan yine dorukta. Dış yapraklar, saba rüzgârının okşayışı andıran o doyumsuz temasıyla an be an gevşiyor gibi. İşte, evet işte ilk ışık huzmeleri giriveriyor içeri. Açılıyor sırlı kapılar birbiri ardınca. Ey güneş, ey sevgili, sıcak yüzüne hasreti bitiyor bu mübarek gülün işte. Bülbüle de haber sal, gelsin bu gece. Al kanıyla boyasın taç yapraklarımı yine. Leyla’nın Mecnun’a Ferhat’ın Şirin’e kavuşması neyse, gülün bülbüle, bülbülün de güle kavuşması böyledir işte.”

Evet, dile kolay, tam 4 bin yıldır yaşana geliyor bu öykü Diyarbakır’da. Sonu gelmeden, bitip tükenmeden, her gül mevsiminde ve bu kadim şehirde. Bülbül güle âşık ama gülün gönlü sanki Diyar-ı Bekir’de. Öyle olmasa, sürer miydi asırlardır bu sevda masalı. Boşuna mı demiş şair; “Gel gül, dedi, bülbül güle; gül, gülmedi gitti Gül, bülbüle; bülbül güle yar olmadı gitti” diye. Biliniyor ki, İslam halk inanışına göre, gül, Nebiler Nebisi Hazret-i Peygamber Efendimizin simgesidir. Mirac gecesi, Yüce Yaradan’la görüşmek için yaşanan zorlu yolculukta, yorgunluktan akan mübarek teri, gökyüzüne düştüğünde sadece gülü sulamıştır. Bu nedenle de, gül, Hazret-i Muhammed Aleyhisselam gibi kokmaktadır. Diyarbakır’a özgü yetişen ve bu büyük Nebi’nin ismini alan Muhammedi Gülü işte bu güldür. O gün bu gündür, sadece Diyar-ı Bekir’de yetişip cümle âleme buradan yayılmaktadır. Bunun bilincinde olan Diyarbakırlı, Âlemin Sultanı’na olan saygısından olsa gerek bu güzide çiçeğe ayrı bir değer vermiş, koruyup kollamış, bugünlere kadar getirmiştir. Ovada, dağda, bayırda kendi kendine yetişmesiyle yetinmemiş, almış evine taşımış bu misk-ü amber kokan gülleri. Kâh evinin bahçesinde, kâh merdiven kenarlarında, çoğunlukla da saksılara ekerek pencere kenarlarında gözünün

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

63


Gül Şehri DİYARBAKIR önünde tutmuş, baş tacı etmiştir. Sabahları onun kokusuyla uyanmış, toprağını havalandırıp kuruyan yapraklarını temizlemiş. İncitmeden her koklayıp Peygamber Efendimiz’e salâvat getirmiş. Çünkü o aldığı nefesin, O Yüce Sultan’ın mübarek kokusu olduğuna inanmış. Onu da, cennet kokusuyla eşdeğer bilmiş. Diyarbakırlı bununla da yetinmemiş, gülü, gündelik yaşamının taa içine, hayatının merkezine taşımış. Neler mi yapmış. Gülü koparmaya kıyamadığı için kurutmuş, evine süs etmiş. Taç yapraklarını toplayıp reçel, şerbet yapmış. Hastalıklara şifa olsun diye gül suyu hazırlayıp bayramlarda, kandillerde, mevlitlerde gelen misafirlerine ikram etmiş. Bu şehre özgü güllaç tatlısına katarak konu–komşusuyla paylaşmış. Doğum sonrası loğusa kadına içirterek güç kazanmasını sağlamış. En mutlu günleri sayılan sünnet, kına, nişan ve düğünlerde Zerde’ye katarak sonsuz saadete kavuşmayı dilemiş. Daha ne yapmış derseniz, en güzeli çocuklarına gül kaynaklı isimler vermiş. Kızlara; Gülcan, Güler, Gülseren, Gülseven, Gülnaz, Gülbahar, Gülbeyaz, Gülenay, Gülsen, Gülşen, Gülben, Gülşah, Gülistan, Gülfidan, Gülcihan, Güldane, Güldeste, Gülhayat, Gülizar, Gülgonca, Aygül, Badegül, Birgül, Esengül, GoncagülNurgül, Songül ve Ayşegül gibi. Yalnız kızlarımız mı nasiplenmiş bu güzel gül

64

kökenli isimlerden, elbette ki hayır. Erkek adlarında da gül kaynaklı isimlere rastlamak mümkün. Örneğin; Ergül, Erengül, Gülali, Gülbey, Gülcelal, Gülcemal, Gülağa, Gültekin, Gülcihan bunlardan sadece birkaçı. Daha neler var diye irdelediğimizde günlük yaşamda da gülün varlığını bu şehrin insanının her an yanıbaşında hissettiğini görüyoruz. Mesela, yeni doğan bebeğe yaptırılan tahta beşikteki kenar işlemelerinde marangoz ustası mahir elleriyle gül goncasını öylesine güzel nakşetmiş ki hayran olmamak mümkün değil. Böylece hem doğan bebeği yeni açan bir gül goncasına benzetmiş hem de, el bebek gül bebeği gülün nazardan koruyucu sırlı gücüne emanet etmiş. Sonraki yıllarda demir profillerden yapılan beşikler de demirci ustalarının aynı sanatı yaşattıklarına şahit oluyoruz. Yine Diyarbakır’a özgü doğum geleneklerimiz içinde, bebeğe yapılan yastık, yorgan, battaniye, mama önlüğü ve benzeri el emeği ürünlerde gül motifinin en özenli şekilde anneler, teyzeler, halalar, nineler ve konu-komşu marifetiyle rengârenk işlendiğini rahatlıkla görebiliyoruz. Annelerin annelik duygusuyla bebeklerine seslenirken, “gül yüzlüm, gül kokulum, gül cemallim, güler yüzlüm, gül çeşnilim, gül goncam ve benzeri gül kaynaklı benzetmeler kullandığını çoğumuz duymuşuzdur. Bebeğin asıl ismi ne


olursa olsun, böylesi benzetmelerle seslenmenin ve sevmenin tek nedeni, güle olan sevgi, özlem ve can paresini gülle eşdeğer tutmak olsa gerek. Şark Bülbülü lakaplı ünlü sanatçımız Celal Güzelses’in derlediği ve şehrimizin en çok sevilen türkülerinden birinde, gül mevsiminde şöyle betimler sevdiği güzeli. Esti baharın nesimi ne hoş edalı kesimi Aldım o yarin sesini hay hay Aldım o yarin sesini Bak ay göründü meşeden avcılar bekler köşeden Kokusunu gülden almış Anam Yanakları menevşeden

Bu türkü sözlerinde de görüldüğü üzere, yârin

kokusu gül kokusuna, yanakları menevşeye benzetiliyor. Yine anlatılan bir rivayete göre, Celal Bey, Gazi köşkünde türkü söylerken, bülbüller gelip gül fidanlarına konar, o söylerken susar, o susarken kendileri şakımaya başlarmış. Baharda esen Saba yeli, günün ilk ışıklarıyla birlikte gol goncalarını okşarcasına bir bir açtırıp kokularını dört bir yana saçar Diyarbakır’da. Eskilerin anlattığına göre, bir zamanlar Dicle kıyılarında da öbek öbek gül fideleri varmış. Çünkü gül, özellikle Muhammedi Gülü sulak alanları daha çok sever, en kokulu yapraklarını burada açarmış. Gül, bülbül ve Dicle. Ne muhteşem bir üçlü! Birinin sesi, birinin nefesi, birinin de doyumsuz kokusu. Bir insan dinlenmek için daha ne ister. Bahar, yani gül mevsimi geldi mi, gencisi yaşlısı bütün Diyarbakır Dicle kıyısına “Çıkharı”ya, yani pikniğe çıkardı ikindi vakitlerinde. Akşam gün kararıp dolunayın aksi Dicle’nin nazlı sularında yakamozlar oluşturunca, bülbülle gülün ve onlara bir keman zarafetiyle eşlik eden Dicle’nin doyumsuz senfonisi başlarmış. Diyarbakırlı özellikle gecenin bu ilerleyen saatlerini tercih eder, pür dikkat kesilir, gözlerini kapayıp bu güzelliği ruhuyla dinlermiş. Zaman burada farkında olmadan geçer, günün yorgunluğundan eser kalmazmış. 6 Mayıs olup da Hıdrellez günü geldiğinde, o günün gecesinde özellikle genç kızlar sabahın

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

65


Gül Şehri DİYARBAKIR erken saatlerinde kalkıp mutlaka bir gül ağacı ararmış. Bulduğunda da dileği neyse bir kağıda yazar ve o ağacın dibine gömermiş. Öylesine İnanır, öylesine güvenirmiş ki gülün gücüne o dileği bir dahaki Hıdrelleze değin gerçeğe dönermiş. Yıllar boyu Diyarbekir’de kardeşçe yaşadığımız, kız alıp verdiğimiz başta Süryaniler, Ermeniler ve diğer gayri Müslimler içinde özellikle gümüş ve altın işleme sanatkârları çokmuş. O el emeği göz nuru ürünlere baktığımızda göze çarpan önemli figürlerin başında yine gülün ve güllü işlemelerin geldiğini görüyoruz. Yurdumuzun en büyük gül üreticilerinden Isparta’daki Gül Birlik’in Danışmanı Prof. seafoodplus.info Altıntaş, bir makalesinde gül kokusunun beyin ve bellek gücünü arttırarak insan ömrünü uzattığını belirtmekte ve şöyle devam etmektedir. “Gülün sağlıktaki rolü çok büyüktür. Cildi temizlediği gibi, gül kokusu da beyin ve bellek gücünü arttırmaktadır. Gül kokla ki ömrün uzasın. Gül ayrıca tüm ateşli hastalıklar, mide ve barsak rahatsızlıklarında da kullanılabilen bir bitkidir. Orta Asya’dan beri atalarımız gülü çeşitli amaçlarla ve şifa sağlayıcı olarak kullanıyorlarmış” diyor. Bir başka gül dostu Prof. Dr. Turhan Baytop, “Türkiye’de Eski bahçe Gülleri” adlı eserinin bir bölümünde: “Sevdiğimize gülüm deriz. Arslan gibi delikanlılarımızı gül gibi kızlarımızla

66

everir, gül gibi geçinmelerini dileriz. Yağını eller sürünse bile, bülbülün güle olan sevgisi eksilmek nedir bilmez. Nice şarkımız, şiirimiz, türkümüz burcu burcu gül kokar. Yeri gelir gülü gül ile tartar, yeri gelir mendilimizi gül dalında kuruturuz. Gül mevsimi deriz, gül devri deriz. Gül kokusunu Peygamber teri biliriz. Bazı yanaklarda güller açar. Bunlarla da yetinmez gül ile başlayan – biten yüzlerce kadın, kız adı yaparız. Gün gelir gül Baba olur. Gün gelir gül, Ana olur. Fatih’in gül koklayan minyatürünü görmeyenimiz yoktur.” diyor. Yeniden Diyar-ı Gül’e dönecek olursak, gelin kısa bir süreliğine 40–50 yıl öncesine ve Deva Hamamı’na dönelim birlikte. Askerden dönen oğluna gelinlik kız bakınan hanım ile komşusunun muhabbetine ortak olalım sizlerle. “Ayten Hanım, Ayten Hanım huu.. Efendim, Gülperi Abla… Muştumu isterem, şincikten söyliyem de unutmayasan. Heyirdir Abla ne muştusundan söz edisen. Oğulan için ele bir kız bulmuşam ki, Allah nazardan esirgeye. De vallah. Hemi vallah, hemi billah. Eee anlat hele Abla, nasıl biri kemin nesi. Sen tanımazsan, ama bir görsen bayılırsan. Tıpkım ayın ondördü gibi. Yüzi beyaz,


saçi komür karasi, simsiyah. Gözleri iri, kirpikleri ok misali, sankim dersin bir peri.. Eee daha başka Abla hayran. Daha ne diyem kız Ayten. Boyu desen fidan gibim uzun ve ince. Eminim oğlun vurulacak görünce. Dişleri inci misali tas tamam. Ağzı var, dili yok el aman… Ayy abla, ağzından bal damli valla. Daha başka, daha başka. Daha ne diyem sahan bilmem ki. Ha, en önemlisini ez daha unutturidin bahan. Dee hele Abla, neymiş unutacağın söyle. Bir güzel kokuyor ki, gül gibim. Bir teni var ki, gül yaprağı gibim. Bir görünişi var ki, gül goncası gibim. Daha ne diyem kız. Gül gibi diyem, gül gibi. Var mı daha ötesi viş kele, al elen hamam tasini, şincikten göbek at oyna hele” İşte böyle, gelinlik kızın en hası, en güzeli, en kıymetlisi gül gibi olanıymış, güle benzetileniymiş eski Diyar-ı Bekir’de. Analar oğullarına, “sana bir kız buldum, tıpkı bir gül gibi” diyerek muştu verdiler mi, gerisi tamammış. Gelinlik kıza çeyiz hazırlama işi biliyorsunuz eskiden beri Diyarbakır’da önem verilen bir konudur. Kız ailesi kızına hazırladığı çeyizle öğünür, elinden geleni esirgemez. Her şeyden neredeyse deste deste hazırlanır, ta doğacak bebek bile düşünülerek hareket edilir. İşte bu çeyizde yer alan yatak, masa, sehpa örtüleri,

minder, yastık kılıfları, özellikle mutfak perdeleri, hamam takımları, divan başları, karyola etekleri, gelin duvağı ve çeyiz bohçaları mutlaka gül motifleriyle işlenir, süslenir. Bunun, yeni kurulacak yuvaya, huzur, mutluluk, bolluk ve bereket getireceğine inanılır. Kına gecelerinde bile, gelin başı gül motifli kırmızı örtüyle örtülür. Evliliği boyunca hep gülsün, üzülmesin diye dualar edilirmiş. Söz düğün–dernekten açılmışken, yine Diyarbakır yöresinde anlatılan kısa bir öyküyü paylaşmak isterim sizlerle. Zamanın birinde, bu kadim şehrin zengin ağalarından birinin güzeller güzeli bir kızı varmış. Ağanın oturduğu bey konağının bahçesi tamamen gül ekiliymiş. Bahar geldiğinde o konağın bahçesi allı-beyazlı, turunç-sarılı güllerle bezenir, kokusu metrelerce öteden alınırmış. Bu güzel kızın o kadar çok isteyeni varmış ki, görücünün biri gider, biri gelirmiş. Ağa da bu tek evladının üzerine titrermiş. Gönlü olmadığı sürece kimseye vermemiş gül kızını. Bizim buralarda yaşı geçince, ağa kızı da olsa artık kısmeti kapanır, isteyeni çıkmaz olur bir süre sonra. Güzeller güzeli kıza zamanında talip olup da olumsuz cevap alanlardan biri yıl sonra yeniden yolu buralara düşünce merak eder ve o güzel ağa kızını soruşturur. Evlendiğini öğrenir. Acaba nasıl biriyle evlendi diye meraklanır ve gizliden gizliye konağı gözler bir süre. Bir sabah bakar ki konaktan orta yaşlı, kilolu ve saçı dökük biri çıkar. Kadın da onu kapıdan uğurla-

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

67


Gül Şehri DİYARBAKIR maktadır. Gördüklerine şaşırıp kalan eski talipli, bu işin aslını merak eder. Konağa varıp kapıyı çalar. Az sonra kapı açılır. Karşısındaki kadın, bunca yıllık araya rağmen hala çok alımlı ve çok güzeldir. Kendisini de hatırlar. “Bacım, kusura bakma ama yıllar sonra yolum düştü, seni hatırladım ve sordum, evlendiğini söylediler. Az önce kapıdan beyini uğurlarken gördüm seni. Merak ettim, nasıl böyle biriyle evlendin” diye sorar. Kadın onu içeriye davet eder. Bahçesi hala birbirinden güzel güllerle doludur. “Sorunun cevabını almak mı istiyorsun” der. Adam da, “Evet, onun için buradayım” deyince, “o halde, şu bahçeye gir ve bana gördüğün en güzel gülü koparıp getir. Yalnız bir şartım var, önündeki gülü koparabilirsin, geride bıraktığına bir daha dönüp bakmayacaksın” der. Adam, bundan kolay ne var deyip gül bahçesine dalar. Bir sağına, bir soluna, bir önüne bakarak ilerlemeye başlar. Tam en güzeli bu gül deyip koparmak için eğildiğinde biraz ilerde daha güzeli gözüne çarpar. Ona vardığında, ileride daha alımlısını görür. Öyle böyle yürüye yürüye farkında olmadan bahçenin sonuna gelir ve önünde sadece tek bir gülün kaldığını görür. O da hafiſten hafife kurumaya yüz tutmuş, yaprakları pörsümüş bir güldür. Geriye dönüp bakamadığı için mecburen onu koparıp mahcup bir şekilde kadına götürür. O da sanki olacakları önceden biliyormuş gibi; “bak gördün mü, onca güzel içinde kala kala elindeki gülle geldin bana. İşte be-

68

nim de kısmetim böyle yazılmıştı. Onca zengin, yakışıklı, varlıklı, asil, soylu taliplim çıktı. Ama ben, hep daha iyisi çıkar diye bekledim. Sonunda da, kala kala az önce gördüğüne kaldım. Şu güller benim hayatımın özeti gibi. Güzelliğimin yegâne sebebi. Onlar da olmasa ne yapardım bilemem” der. Adam, utancından gül kadının yüzüne bile bakamaz, gerisin geri konaktan çıkar gider. Gül alımlıdır, gül çiçeklerin sultanıdır. Gül nazenindir, nazlıdır. Gül şefkat ister, özen ister. Gül kendisini seveni tanır, tek kusuru dikenleri. Varsın o kadarcık kusuru olsun. Hem, “Gülü seven dikenine katlanır” özlü sözünü boşuna dememiş atalar. Gül duygusaldır da aynı zamanda. Sözden, bakıştan, temastan anlar. Gül, doğada sanki bir canlı gibi yaşar. Yaş kemale erip hac farzı yerine getirildiğinde, mutlaka gül motifi işlemeli gülabdanlar bulundurulur Diyarbekir’de ki hacı evlerinde. Gelen misafirlere gül suyu bunlarla sunulur. Gül şerbeti yapılıp ikram edilir. Güllaç açılıp konu-komşuya dağıtılır. Mekke Medine’den mutlaka gül işlemeli seccadeler, takkeler, tespihler getirilir, hatıra olarak saklanır. Yaş ilerleyip bel büküldüğünde, ayaklar artık bedeni taşımaz olduğunda, alınan bastonlarda da gül kabartmalarına sıklıkla rastlanır.


Diyarbakırlı, ebediyete uğurladığı sevdiklerini de gülle yolcular öte âleme. Kadim şehrin en eski mezarlığı olan Mardin Kapı’ya gittiğinizde, binlerce mezarın yanı başında, hatta üzerinde gül fideleri görürsünüz. Çeşit çeşit güller, hele bu mevsimde zambaklarla birlikte açtığında orası adeta bir cennet bahçesine dönüşür. Gül, dinsel yönüyle değerlendirildiğinde, Yüce Peygamberimizin sembolü olması nedeniyle, altında yatan kişiye şefaatçi olacağına inanılır. Mezarlıklarda gözlenen bir başka unsur da, bazı kabir taşlarına işlenen gül motifleri ve kabartmalarıdır. Maharetli taş ustaları, sanatlarının inceliklerini, sabırla taşa bile gülü işleyerek göstermişler bu diyarlarda. Sözün özü, bu bilgiler ışığında da görüldüğü üzere, doğumdan ölüme yaşamın her anında gülle birliktedir Diyarbakır insanı ve bu kadim şehrin her bir yanı. En eski tarihi eserlerden tutun da günümüzde yapılanlara varıncaya değin, işleme, süsleme ve kabartmalarda gül eksik olmamış, unutulmamıştır. Camilerde, çeşmelerde, hanlar ve kervansaraylarda devasa duvarlara gül işlenmiş, gül resmedilmiştir. Yıllar yıllar önce bir adam tanımıştım, Diyarbekirli. Adı, Seydoş Ektirici. Evine gittiğimizde orası sanki ev değil bir gül bahçesi gibiydi. Evin içi, pencere önleri, balkonların her bir

yeri ve arkada yer alan küçük bahçesi tamamen gül fideleriyle doluydu. Her biri ayrı bir renk taşıyor, ayrı bir koku yayıyordu. Yaşlı karısı söylenip dursa da, aslında o da seviyordu gülleri. “Ama kızım, gülleri görmekten beni görmez oldu bu adam” deyişini hiç unutmuyorum. Bir eş duygusallığıyla belki siteminde haklıydı ama o gülleri görüp sevmemek, onlara sıkı sıkıya bağlanmamak olamazdı elbette. Seydoş Ektirici’nin en büyük hayali o hep methini duyduğu “Siyah Gülü” yetiştirebilmekti. Atalarından duymuştu. Bir zamanlar varmış bu gül Diyarbekir’de. Öyleyse ne yapıp edip o da bulmalıydı siyah gül goncasını. “Her mevsim sabırla çalışıyorum kızım, gül kalemlerini birbirine aşılıyorum. Mevlam kısmet eder, ömür verirse bulacağım inşallah” demişti. Ne yazık ki ömrü vefa etmedi Seydoş Ektirici’nin siyah gülü görmeye. Bir sabah gül bahçesinde buldular cansız bedenini. Sevgilileriyle sarmaş dolaş bir şekilde, bir cennet bahçesindeymiş gibi gülümseyerek yatıyordu. Mekanı cennet olsun. Bir gül; size özel bir sevgiyi, iki gül; karşılıklı derin aşkı, üç gül; seni seviyor umu gül, seni her gün düşünüyor umu, gül, ebedi aşkı simgelermiş. Varın gerisini düşünün artık. Sevgiliye gülle sunulan daha nice ne aşklar varmış diye. Duyan, düşünen, hatırlayan bir çiçek… Başka bir benzeri var mı dünyada, üzerine bu denli

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

69


Gül Şehri DİYARBAKIR çok ve manası güçlü sıfatlar ekleyecek? Bahçemizdeki bütün çiçeklerin sertacı o…Bahara bile o kadar hükmetmiş ki adını “gül mevsimi” yapmış koca ilkbaharın. Gönüllerdeki geniş saltanatın sahibidir, bize gülmeyi öğreten. O yüzden adının yanına gülen’i, handan’ı hiç çekinmeden ekleyen. Bu bahar bir başka bakalım güle, bir başka koklayalım, bilerek-hissederek. Sözlerimi bitirirken diyorum ki: gül yüzünüz hiç solmasın, gül hayatınızdan hiç eksik olmasın. Kucak dolusu güller eşliğinde sevgi ve saygılarımla…

70


Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

71


TARİHTE DİYARBAKIR VE GÜL

Prof. Dr. Kenan HASPOLAT Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi


GİRİŞ Milattan Önce yıllarına kadar giden, dünyadaki ilk yerleşimlerden biri olan Çayönü,’Ergani’ye yakın bir yerleşim yeridir. Çayönü dünyada ilk tarımın yapıldığı bir mekândır yıl önce gülgillerin Diyarbakır’da Çayönünde yetiştiğini George Wıllcox’dan öğreniyoruz

Günümüzde pek bilinmiyor olsa da, Diyarbakır’da gül yetiştiriciliğinin geçmişi Asur dönemine kadar uzanır. İngiliz Arkeolog Sir Leonard Wooley’in bilim dünyasına tanıttığı Mezopotamya kil tabletlerinde yazıldığına göre MÖ – yılları arasında Asur kralı I. Sargon gülfidanlarını kendi ülkesine Diyarbakır civarından götürmüş. Bu belgede Kral seafoodplus.info’un Dicle nehrinin üst kısımlarına askeri keşif gezisi yaptığını bu geziden “Asma, incir ve gülfidanları” ile geri döndüğü yazılıyor

94 Güneli, Zülküf, “Diyarbakır Kent Kimliği İçin Önemli Bir Öğe Suriçi Dokusu Diyarbakır Kale-Kent,” seafoodplus.inforarası Nebiler Sahabeler Krallar Kenti Sempozyumu, Diyarbakır, 95 George Wıllcox. Manon Savard, “Güneydoğu Anadolu’da Tarımın Benimsenmesine İlişkin Veriler,” Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen, Ed. Türkiye’de Neolitik Dönem, Arkeoloji ve Sanat Yay. İst. , s. –

96 Ludvık Vecera, Classıc Roses, Published Great Britain, , s. 7–11; Eıgıl Kıaer, Methuen Handbook of Roses, Ancıent Tımes, London, , s. 10; Altıntaş, Ayten, “İslam Tasavvufunda Gül, Peygamberimiz ve Diyarbakır”. 2. Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu,

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

73


Gül Şehri DİYARBAKIR tığı toprakların iki tarafı da “gül bahçeleri” güzel kokulu bostan ve reyhan bahçeleridir. Buralar vilayet halkının altı ay boyunca Diyarbekir’in Dicle fasıllarını yaptıkları mesire yerleridir’ der

Kral Sargon97

Arkeolog Wooley’in bulduğu stel98

Evliya Çelebi’de Seyahatnamesi’nde Diyarbakır güllerinden söz ederken: ‘Büyük nehrin ak97 seafoodplus.info html 98 seafoodplus.info

74

99 Korkusuz, Şefik, Seyahatnamelerde Diyarbakır, İst. Kent Yay.


Evliya Çelebi der ki: Dünyayı dolaştım şehr-i Amid kadar güzel bir şehir yeryüzünde görmedim. İnsanları kadar da nezih, mert ve misafirperver görmedim Zümrüt gibi bir şehir, her tarafı gül bahçesi der

medilen bir minyatürde şehrin surlarının dışında büyük gül bahçeleri resmedilir

Ortaçağ'da özellikle Abbasiler döneminde El cezire'de(Kuzey Mezopotamya) bol miktarda gül yetiştiriliyordu ve çok sayıda gül suyu imalathanesi vardı

Gülün onlarca çeşidinin yetiştirildiği kent Osmanlı döneminde gülistanlıklar kurulan, yetiştirilen güllerden gülyağı ve gülsuyu elde edilen önemli bir merkezdi. Matrakçı Nasuh’un yüzyılda meydana getirdiği ‘Beyan-ı Menazir-i Sefer-i Irakeyn’ adlı eserinde res Diken, Şeyhmuz, Diyarbekir Diyarım, Yitirmişem Yanarım, İst. Altıntaş, Ayten, Gül-Gülsuyu, Portakal Basım. İst.

Matrakçı Nasuh(), Diyarbakır gül bahçeleri, altta meyve bahçeleri.

yılında Diyarbakır’da meslekler zikredilirken 1 Gullabi’nin varlığından bahsedilir. Gullabi: akıl hastanesinde gülsuyuyla bakıcı Kaya, Hasan Mert, Sevgi Kenti Diyarbakır, SkyLife, Eylül

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

75


Gül Şehri DİYARBAKIR lık yapan kimse demektir. Bu açıdan ’de Diyarbakır’da zihinsel engellilere bir yaklaşım olduğu anlaşılıyor. Bu durum büyük bir ekonomik refahın sonucudur. Zira tarihli Tahrir deſterine göre Diyarbakır’da meslek bulunmaktadır. Bursa’da tespit edilen meslek sayısı 50, Kayseri’de XVI. yüzyılda 18, XVIII. yüzyılda 23,Kastamonu’da 34’dür Fis Kayası Lalelik ve Gül Evliya Çelebi seyahanamesinde Fisk kayası adı ile meşhur yüksek bir tepe üzerine siyah taş ile yapılmış,yüksek ve gayet kuvvetli bir kaledir…o yüksek dağın tepesi geniş ve laleliktir….Fis kayası mağaraları bu yüksek kalenin altındadır. Yunus Aleyhisselamın makamı da buradadır… Büyük nehir aktığından iki tarafı da gül bahçeleri, güzel kokulu bostan ve reyhan bahçeleridir… Her yıl vilayet halkının altı ay Diyarbekir’in Dicle fasıllarını yaptıkları mesire yerleridir.

Şemseddin Sami Kamus-u Alam.’da Diyarbakır ilinin gülleriyle diğer çiçekleri çoktur demektedir

Dicle Kenarında Reyhan Bağları(Fesleğen Bahçeleri) E.Çelebi Dicle kenarındaki fesleğen bahçelerini şu şekilde tanımlar; Aşağıda akmakta olan büyük nehrin iki yanı güllük, gülistanlık, bağ, bostan ve reyhanlıktır. Reyhanların hepsinin kökü toprakta olduğundan bütün yaprakları yeşil olmakta ve yerden sürekli nem alarak da büyümektedirler. Bir evin reyhan duvarından görünme imkanı yoktur. Bunlar,o derece sık reyhanlı,reyhandan kulübeler olup gece gündüz içinde oturan erkek ve kadınların genizlerine reyhanların ve gül,sümbül ve erguvan gibi diğer çiçeklerin kokuları dolar yıllarında paşaların ev eşyaları içinde

Erpolat, Mehmet Salih, “Osmanlı Döneminde Diyarbakır’daki Esnaf Grupları ve Meslekler”, Osmanlı’dan Cumhuriyete Diyarbakır, Ed. Yediyıldız B. Tomenendal. C. 2, Ank. , s.

76

Şemseddin Sami, Kamus-u Alam, c.3, , s. Martin van Bruinessen ve Hendrik Boeschoten, Evliya Çelebi Diyarbekir’de, İst. s.


gülabdanların varlığı o zaman gülsuyunun önemini yansıtmaktadır. ’da Diyarbakırda valilik yapan Diyarbakırlı Kiki Abdi Paşa’nın mirasında yani terekesinde 3 adet gülabdan’ın varlığını öğreniyoruz

tanlar Tesis Ve Teksir Edilmiştir’ yazılıdır. Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde; Dicle nehrinin sağa ve sola temayül ede ede cereyan-ı tabiisinin teşkil etmekte olduğu cetveller o manzaraya başka letafetler vermekte ve bahçelerin bazısında huda-yi nabit menekşe çiçeği, yetiştirilen gül fidanları adeda birer gülzar-ı nükhet-i nisar-ı letafet teşkil edip bülbüllerin, tuyurun enva-ı nağamat-ı ferah efzası da da teşnif-i sevami eyler. Mevsim-i Rebinin bidayetinde menekşe ve nihayetinde gülistan mesireleri olur.(5/84) denir)

seafoodplus.info Saad Diyarbakır yılı izlenimlerini şöyle anlatır: Dicle kıyısı boyunca uzayan bahçeler, çeşitli nehir kollarının akmasıyla da, Diyarbekir'in güneyinde ve doğusunda verimli alanlar oluşturuyor. Bu verimli alan ilkbaharın gelmesiyle gül ve menekşe bahçesine dönüşmektedir. Halkın eğlence yeri olarak da Dicle kenarında Urfa kapı ile Dağkapı arasında bahçeler çok ünlüdür Yüzyıl Diyarbakır Salnamelerinde ‘Gülis Yılmazçelik, İbrahim, “Kiki Abdi Paşanın Muhallefatı,” 1.Bütün Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu, s. , Korkusuz, age.

Diyarbakır Salnameleri, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Acar Matb.

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

77


Gül Şehri DİYARBAKIR – yılı Diyarbakır salnamelerinde Diyarbakır gülleri şu şekilde anlatılır; Bahçelerde menekşe ve güllükler vardır ki ilkbaharın bidayetinde menekşe ve nihayetinde gülistan seyirleri olur (salname 3/).

yılı Diyarbakırlı bahçıvanlar

Erzincani İzzet Paşa Diyarbekir valisi iken Ben u Sen ve gülleri hakkında söylediği manzume; Manzume-i Ben u Sen Bir aceb sefa Gülşen-i rana Ben u Sen Bulduk, Üçler, “Hülasa-i Ahvali’l-Buldan’a Göre Yüzyılda Diyarbakır Şehiri.”Osmanlı’dan Cumhuriyete Diyarbakır, seafoodplus.infoıldız B,Tomenendal. c.1, Ank. s.

78


Görse ger Sa’di Gülistan’a yazardı vasfın Çün viri revnak-ı gülgeşt-i musalla Ben u Sen Olmaya kimse bu gülzarda illa Ben u Sen

Ben u Sen’den bir görünüm.

Sultan Abdülmecid döneminde, Abdülmecid’e ithafen Fevzi Efendi tarafından yazılan Ahval-ü Buldan isimli eserde “Mardin Kapısı haricinde Dicle’nin kenarında çok sayıda gül bahçesinin olduğu, bunların etrafında duvar bulunduğu ve bunun içinde ve dışında çok sayıda köşk olduğu ifade edilir.” Korkusuz, age. Bulduk, agb. s.

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

79


Gül Şehri DİYARBAKIR Sultan Abdülhamid Döneminde Diyarbakır’da Gülcülüğün Teşviki Osmanlı Devleti Ziraat Nezareti ’li yıllardan itibaren Osmanlı Memleketinin her yerinde “Gülistanlıklar” tesis edilmesi için çalışmalar başlatmıştı. Bu program içinde Diyarbakır Sancağının da önemli bir yeri vardır. Uzun yıllardır güllerin yetiştirildiği ve geniş gül bahçelerinin olduğu rapor edilen Diyarbakır’a da yılından itibaren gülistanlıklar tesisi kararı alınmıştı. Gül yağı, gülsuyu imali için gül bahçeleri kurulması için harekete geçilmiş, kısa sürede dönüm toprağa gül ekilmesi planlanmıştı. Diyarbakır’a gülfidanları, gülyağı çıkarmak için imbikler ve eğitim verecek bir ziraatçı gönderilmişti. yılında dönüm gül bahçeleri tesis olmuş ve Diyarbakır Valisi Mehmed Halîd Bey bu güllerden elde edilen gülyağlarından 4 şişe Padişaha göndermişti. Diyarbakır Valisi Mehmed Halid Bey 28 Haziran tarihinde “Mabeyn-i Hümâyun Cenâb-ı Mülükhâne Başkitabet-i Celilesine” bir mektup yazmıştı. Padişaha hitaben yazılmış olan bu mektup, Padişaha uzun bir övgü ile başlamaktadır. Padişahın isteği ve iradesi ile Diyarbakır’a bir “gül memuru” gönderildiğini ve bu memurun çalışmaları ile vilayet dâhilinde bir sene zarfında dönüm gülistan yetiştirildiği belirtilmektedir. Gül memurunun güller yetiştikten sonra gülyağı çıkarmak usulünü halka öğret-

80

miş ve kaliteli gülyağı elde edilmiştir. Bu çıkarılan ilk üründen ilk defa olarak Padişaha gönderildiği; “…ibtida nefs-i nefîs-i hazret-i velinimet bi-minnet-i a’zami içün taraf-ı çakeranemden…” denilerek belirtilmektedir. Bu gülyağı dört şişeye konmuş, bu şişeler birer muhafaza, onların da üzerleri sarılarak postaya teslim edildiği belirtilmiştir. Mektubun sonunda bu gülyağı şişelerinin “..mübarek ve mes’ud hâk-pây-ı şevkat-ihtivâ-yı cenâb-ı zillullahiye arz ve takdime müsaade-i aliye-i asafhanelerinin şâyan buyurulması” istenmektedir. Gül memurunun çalışmaların takip edebileceğimiz bir yazışma da senesine ait. “Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezaretinin Şûrâyi Devlet’e havale buyurulan tezkiresi”nde. İstanbul’dan Diyarbakır’a iki seneliğine gönderilen gül uzmanı Mustafa Efendinin süresinin uzatılmasına aittir. “Diyarbakır vilayetinde gülistanlar tesisi ve gülyağı sanatının ahaliye fiilen irae ve talimi zımnında ba-irade-i seniyye-i Cenab-ı Padişahî “ olarak gönderilen Mustafa Efendi ‘nin süresinin 25 Mayıs tarihinde dolacağından o tarihten itibaren iki sene daha uzatılması talep edilmektedir. Böylece ödenmesi gereken maaş hesap edilerek o miktarın ödenmesi talep edilmektedir Diyarbakır vilayetinde gül bahçeleri tesis etmek ve gülyağı imali sanatı hususunda ahaliyi Altıntaş, Ayten, ”Diyarbakır’da Gülistanlıklar Tesisi,” Diyarbakır’da Tarım Doğa Çevre Sempozyumu.


bilgilendirmek üzere memur tayin edilen Mustafa Efendinin başarılı çalışması hakkında

olduğu ifade edilir yıllarına ait bir kitapta; Diyabekirliler gül ve çiçek yetiştirmeğe çok önem vermektedirler. Şehrin heman bütün evlerinde avlular, havuz başları muhtelif çiçeklerle süslüdür. Halkevinin her ilkbahar açdığı çiçek sergileri büyük bir ilgi ile karşılanmaktadır. Şehirde 25 türlü gül yetiştirilir. Şehrin dışındaki bahçelerde geniş menekşe tarlaları vardır. Mevsiminde kilolarla menekşe kurusu satılır. Çiçek ve menekşe şurupları, çayları ve bilhassa harır adı verilen şurup yalnız Diyarbakır’a mahsustur. Bin bir renkli bir şark halısı gibi Dicle kıyısına uzanan gül ve menekşe bahçelerinde meyvanın türlüsü yetişir Osmanlıda Diyarbakır’da Gülcülüğün Tarihi yılında seafoodplus.info Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Gülcülüğün tarihine temas eder.

27 Haziran

basımlı La culture de roses en Turquie isimli eserde Osmanlı topraklarında gül üretimini ve gülyağı elde edilişini teşvik amacıyla Ziraat Nezaretinin Anadolu’da fidan dağıtıldığını ve bunlardan birinin Diyarbakır Ekici C Ed. “Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır.” Devlet Arşivleri Genel Md. 2. Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu, Ank.

Fatih Paşa camile karakolunun iç duvarlarında müşahede edilen çinilerde mevcut nakışlardan ve hususile gül, karanfil, sünbül vs. çiçek resimlerinden bahçıvanlığın tezyinat şubesini teşkil eden bu bedii sanatların eskiden beri bu havalide malum olduğu istidlal olunmaktadır Baytop, Asuman, Türkiye’de Botanik Tarihi Araştırmaları, TÜBİTAK. Ank. s. Eti, Umsan, Diyarbekir, Diyarbekir, Matb. , s. Konyar, seafoodplus.info, Diyarbekir Yıllığı, Ulus Basımevi. c. 3, s.

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

81


Gül Şehri DİYARBAKIR Takriben 37 yıl önce ( yılı) Diyarbekir’in gül ve gülyağcılığına olan istidat ve kabiliyetini nazarı itibare alan Osmanlı hükümeti bu havalide Mustafa Efendi adında mütehassıs bir memur göndermiş ve bu gayretli memurun teşvik ve himmeti sayesinde Diyarbakır kasabasile etrafındaki köylerde oldukça geniş ve muntazam gülistanlar tesis edilmişti

Eskiden önemli bir piknik yeri Mardin Kapı’daki gülistanlardı; Gazi Köşkü bahçeleri, tam Ahmet Haşim’in bahçesidir. Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprakla bu bahçedeki güller ki kamıştan daha nalândır. Parlak iri güller, set set yükselen bahçelerin temposuna uymuşlar, ufaktan büyüklere doğru, garip bir sıralanışları vardır

Gazi köşkü tamamen güldü

’da Diyarbakır’da Gülistanlar

Diyarbekir’de gülcülük merakı gerçi vardı ve bu merakın yaygın bir ifadesi olmak üzere kasabanın dört tarafında yani Mardin ve Urfa Kapıları ile Dağ Kapı ve Yeni Kapı semtlerinde Esfel bahçelerinde ve Mardin Kapısının haricindeki umum köşklerde ikişer ve üçer dönümlük birçok gülistanlar vücuda getirilmiştir. Konyar, age, s. , Konyar, age, s. ,

82

Gazi köşkü

Vaktiyle bahçelerinin inkişaf ettiği mayıs ayında birçok kibar aileler, Gülistanların latif Korkusuz, Şefik, Eski Diyarbakir’de Gündelik Hayat, Kent Yay. İst. , s. 64,


manzaralarını temaşa eylemek üzere şehir etrafındaki bahçelere gidip eğlenirlerdi. Bir taraſtan gül kokulu saf ve temiz havayı süzüp ciğerlerine çekerler, diğer taraſtan da bedii zevklerini bi hakkın temin ederlerdi. Muntazam güllüklere malik bahçe sahiplerinin bu kibar ailelere hediye namıyla takdim eyledikleri gül buketlerine karşılık olarak aileler tarafından bahçivanlara bahşiş suretiyle para vermek cari idi

fettişi 40 yıl önceki Diyarbakır anılarını anlatıyor; Kırk yıl sonra Diyarbakır, "Diyarbakır, gül şehri, karpuz şehri Mardin Kapı eşrafından 76 yaşındaki Musa Tutka anlatıyor; Mardin Kkapı’dan inmeye başlayınca gül kokusu başlardı, Hevsel bahçelerinde Muhammediye gülleri vardı, gülyağı çıkarılırdı. Mardin Kapı’da, Gazi Köşkü’nde ve Kavs Köşkü’nde siyah güller yetişirdi.

İbrahim Tokay 30–11– tarihli ülke dergisinde; Diyarbakır halkı zevk-i selim sahibi ve ehli tabiat olduklarından herkesin evinde ufak veya büyük çiçek bahçesiymiş gibi gülleri, baygın menekşesi vardır. Evlerde saksılara da yetişen güller, sur dışına çıkıldığında Gülistana dönüşürdü ’da İlçe ve Köylerde Gülcülük Çanakçı, Şehkent, Şilbe, Fabrika, Çöllü, Zoğa, Zoravan, Bacavan, Haskavar gibi bir çok köylerde dahi muntazam ve geniş güllükler meydana getirilmiş ve bu ara gülyağcılığına da başlanmıştır. Hani ve Lice havalisinde ehemmiyetle yetiştirilen güller ticaret maksadı ile vilayet merkezine sevk olunuyordu ’de Silvan’da bir gülistan tesis edildi Şemseddin Koçak isimli eski ilköğretim mü

Hevsel Bahçeleri

Konyar, age, s. Göral, seafoodplus.info Cevahir Çıkını, Ankara, , s. Konyar, age, s. , Yılında Diyarbakır, s.

Koçak, Şemseddin, Eski İlköğretim Müfettişi. seafoodplus.info

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

83


Gül Şehri DİYARBAKIR Muhammedi gülü: Çok kokulu, pembe ve yarım katmerlidir. Yılda iki kez çiçek açar. Gül yağı, reçel, gül suyu ve şurubu yapılır

Kavs Köşkü ve siyah gül

84

Özhal, Kenan, “Diyarbakır’da Gül Çeşitleri,” Diyarbakır’da Tarım Doğa Çevre Sempozyumu,


Gülsuyu Bütün düğünlerde, mevlitlerde ve hatta berber dükkânlarında gül suyu rağbetle kullanılmakta idi. Bunun için evlerde atarlar tarafından hususi surette kullanılan imbikler gül mevsiminin devam ettiği müddetçe faal bulunuyordu. Gerek erkek ve gerek kadın cemiyetlerinde senede tahminen beş altı bin kiloluk gülsuyu sarf edilmekte olduğu rivayet edilirdi. Gülyağı üretimi de önemlidir. Yakın zamanlara kadar Diyarbekir vilayetinde Gülyağcılık dahi memnuniyeti mucip bir dereceyi bulmuştu

Deliller Hanı

larını alıp hacca götürürken armağan olarak işte o gül yağlarını götürürlerdi. Diyarbekir’in menekşe yağı ve gül yağı Diyarbekirli hacılarla beraber giderdi. İşte o Diyarbekir imalatı imbiklerde kaynatılarak yağı çıkarılırdı Diyarbakır’da Gül Mutfağı Gülşerbeti Eskiden çok güzel güllerimiz vardı. Gülbaran'da gül açtığında, etrafa kokular saçılırdı. Gül çiçeğinin yaprakları su dolu şişelere konulur, içerisine de azıcık limon tuzu atılarak şişelerin ağzı kapatıldıktan sonra güneşe bırakılırdı. Şişeler 15–20 gün güneşte kalınca, gül rengini şişe içersindeki suya verir, rengi kırmızılaşır veya pembeleşirdi. Sonra bu gül suyu bir tülbent yardımıyla süzülüp içersine bir miktar şeker atılarak Gül Şerbeti yapılırdı. Şerbetin içine buz veya kar atılarak sıcak yaz günlerinde içildiğinde yürek ferahlatırdı, en kıymetli misafirlere ikram edilirdi.

Diyarbekir güllük gülistanlıktı, her tarafı gül bahçeleriyle doluydu. Şimdi o güller yok. O güllerin yağları işte o imbiklerde çıkarılırdı. Şimdiki Kervansaray oteli o zamanlar Deliller hanıydı.

Bu güzel alışkanlık, tüketim toplumu olmanın sonucu tümden unutuldu. Oysa hem gül yapraklarıyla dolu renkli şişelerin görünümü ve hem de gül şerbetinin içimi güzeldi

Hacca giden deliller (rehberler) kendi grup-

Diken, age, Üzülmez, Müslüm, Makam, Makam Çiçeği ve Bülbül, İst. s.

Konyar, age, s. ,

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

85


Gül Şehri DİYARBAKIR Her türlü peynir çeşitleri, kaymak, çakılmas, tereyağı, bal ve şarabi Harir satılan bu dükkânlardan en ünlüsü, Ulu Cami karşısındaki dar sokakta bulunan HALİS ve MUHLİS isimli iki kardeşe ait dükkândı. Bu arada ŞARABİ HARİR'in nasıl yapıldığını anlatalım. Su, şeker, kabuklu tarçın, karanfil, şerbet boyası bir arada kaynatılır ve Reçel Suyu kıvamına getirilir. Biraz sulandırılır ve içersine bir kaç damla gül suyu damlatılır. Güllaç

Şarabi Harir daha çok kaymağın üzerine dökülerek değişik bir damak tadı oluştururdu Ayrıca Zerde ve loğusa şerbetinde de gül suyu kullanılmaktadır.

Gül Reçeli

Şarabi Harir ve Gül Suyu Özellikle Buğday Pazarı, Sipahi Pazarı ve Çarşiye Şevuti diye bilinen şimdiki Kavaflar çarşısı içersinde, esnafın yararlandığı kahvaltı dükkânları mevcuttu.

Gül suyu ve Aşure

Ötük, Halit, Şehir Mektupları 14 - Diyarbakır Lokantaları, seafoodplus.info

86


nebatat-ı itriyenin uzul-i ziraatı ve iadareleriyle ve bunlardan yağ çıkarma isimli eserinde Malatya ve Diyarbakır illerinde gülcülük yapılması isteniyorsa da, bu sanayinin merkezlerde değil de merkez dışı yörelerde yapılması uygundur. Çünkü bu iş bir insanı sadece bir iki ay işgal ettiği gibi, merkez dışı yörelerde arazi, işçilik, odun ucuzdur ve gül yağı hacmen hafif olduğundan nakliye masrafı düşüktür denmektedir Gül Sergileri yılında Çiçekçilik, gülcülük ve gülyağcılık için halkevinde sergiler açıldı, kazananlara nakdi ödül verildi. Bu sergide 18 nevi gül teşhir edildi

Güllaç ve gül suyu

Eski Ziraat Kitaplarında Diyarbakır’da Gülcülük Agop Zakaryan’ın basımlı Ziraat-ı Ameliye kitabında Osmanlı devletinin gülyağcılığını teşvik ettiğini Diyarbakır ve bazı yerlerde yağ takdiri sanatının kurulmasına çalıştığını ifade eder. Ahmet Tevfik tarihli Gül ve en meşhur

Vali Faiz Ergun gül sergisinde Baytop, age. Konyar, age, s. ,

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

87


Gül Şehri DİYARBAKIR

’de bir sergi

Tarihi Resimlerde Gül Figürü

Vali ve Kumandan gül sergisinde

yılına ait bir kitapta Hemen her evin avlusunda çok temiz ve çok saf bir su olan Hamravat suyu akar. Bu avlular geniş havuzlar ve türlü çiçeklerle süslüdür’ denmektedir

’de bir sergi

Eyvan da güller vardı, avluda havuz. Anam tulumbayı çektiği gibi, Bütün avlu, bal dök yala. Havuza attım mı kavunla karpuzları, Doyamazsın görüntüsüne onların artık. (Zeynep Doğulu) Korkusuz, age,

88


Hamravat suyunun her eve gelmesi havuz yapma geleneğini başlatmış, su bollaşınca çiçeğe ilgi artmıştır. Diyarbakır’ın iri, aromalı, renk renk gülleri konakların övüncü olmuştur

Abdüssettar Hayati Avşar, yatsı namazından sonra konaklardaki musiki gecelerini şöyle anlatır; Muhammedi güllerinin, top reyhanların, Güney, Emrullah, Diyarbakır ve Yöresinde DoğaKültür Turizmi, Diyarbakır, s

ıtırların, katmer kadifelerin, menekşelerin, lalelerin, zambakların, şebboyların, kılıflarının, nergislerin, sümbüllerin, yaseminlerin, zer leylakların ve diğer birçok çiçeklerin birbirine karışmış kokularını almak için havayı koklar, teneffüs eder, fıskiyelerden dökülen suların şırıltılarını dinler ve kandillerin, avizelerin, fanusların etrafında daireler çizerek dönen çeşitli şekiller meydana getiren, aleve atılıp yanan pervaneleri seyrederdik. Şair, bestekar ve icra karlar havuz başındaki tahtalara, sazendelenlerle yanlarındaki kanepe ve koltuklara eyvana karşı oturup yerlerini alıp eğlenceyi başlatırlardı

Diyarbakır’daki Gül Çeşitlerini Özet Olarak Vereceğim. seafoodplus.inforen gülü,seafoodplus.infoedi gülü,3.Yüz Cengiz, Tuba, “Diyarbakır Eski Suriçi ve Surdışı Evlerinde Çevresel Etmenler”, D.Ü.Mimarlık AD. Diyarbakır s

Gül Şehri Diyarbakır Sempozyumu 24 Mayıs

89


Gül Şehri DİYARBAKIR yaprak gülü seafoodplus.info gülü,seafoodplus.infoşık gülü, seafoodplus.info gülü. seafoodplus.info beyaz gülü 8.Çeper gülü seafoodplus.info gülü Viktorya gülü Pembe esans gülü Dantel amor gülü Cevat paşa gülü. Hacı İbrahim gülü,Rumkale gülü,Arif Bey gülü Mikado gülü Üç renk aşılı gül Malatya gülü Fes kırmızısı gülü Açık sarı gül Koyu sarı gül Krem gül Beyaz gül Mevlüt Mergen eskilerde Diyarbakır gülcülünü şöyle anlatır; Gül sadece evlerde yetiştirilmezdi. Başta Gazi Köşkü olmak üzere, Cumhuriyet parkında ve diğer bahçelerde de yetiştirilirdi. Nereye baksanız her mevsim her taraſta gülü görebilirdiniz. Şimdilerde Diyarbekir’de öteden beri yetiştirilen Nergis çiçeğinin ticari amaçla yetiştirildiğini ve çeşitli semtlerde satıldığını görüyoruz. Eskiden “mor menekşe” de nergizin arkadaşı olarak satışa sunulurdu. Şimdilerde “mor menekşeyi” göremiyoruz dedikten sonra gülleri anlatalım ki, bu sayacağımız güllerin tamamı Diyarbakır’da yetiştirilen güllerdir. Gerçi gülün bir “yedi veren”i vardır, bu hemen Diken, age,

90

her mevsimde görülür ve Şeyhzade Osman bey tarafından iki asır önce Diyarbekir’e getirildiği söylenen bu gülü katmerli ve az kokulu olarak tarif eder bahçevanlar. Diyarbekirlilerin en çok sevdikleri gül “Muhammedi” güldür. Bu gül o kadar güzeldir ki, hem kokusu, hem görüntüsü fevkalade güzeldir. Hazret-i Peygamberi anımsattığı için de ayrıca kıymetlidir bu gül. Derler ki, bu gülden gül yağı çıkarılır, reçeli yapılır, gül suyu ve şurubu elde edilirken meraklıları rakısını bile yaparlarmış. Hacı İbrahim Gülü diye ünlenen bir gülü daha vardır Diyarbakır’ın.. Yüksek, yüksek dalları bol dikenlidir.. Pembe ve ebru renklerini taşır.. Yılda yedi kere gül yüzünü insanlara gösterirmiş bu Hacı İbrahim gülü Dedik ya Diyarbekir’liler gül severdirler diye. Sevgilerini meraklarıyla birleştirince ta uzaklarda duysalar bir gülün varlığını gidip onu oradan getirirlermiş. Mesela “Rum kale gülü” bu gülün medhini işiten Fevzi Efendi. bu zat eski bir tapu memurudur senesinde bu gülü Diyarbekir’e getirir. Ki, bu gül, Rumkale’den Urfa’ya, Urfa’dan da Diyarbekir’e kadar bir


DOKUZ EYLÜL GAZETESİNDE İZMİR'İN İŞGALİ VE MUSTAFA KEMAL'İN SAMSUN'A ÇIKIŞI İLE İLGİLİ MAKALELER/OCCUPATION OF IZMIR IN DOKUZ EYLUL NEWSPAPER AND ARTICLES RELATED TO MUSTAFA KEMAL'S GOING TO SAMSUN

Türk siyasi hayatında, meşru ve yasal yönetime karşı, asker-sivil bürokratların şahsi çıkarlarını korumak için darbe girişimleri bir gelenek haline dönüşmüştür. Osmanlı Devleti’nin batı etkisinde modernleşme dönemine girmesi ile bu gelenek yönetime müdahalelerde yeni bir forma bürünmüştür. Kuleli Vakası ve 30 Mayıs darbesi, hem birbirlerinin ardılları olması, hem de modern darbelere yöntem ve uygulama bakımından örnek olmaları bakımından incelenmelidir. Türk Modernleşme tarihi boyunca farklı gerekçe ve bahanelerle meşru ve yasal hükümetlere yönelik darbe girişimleri olagelmiş ve bunlardan bazıları başarılı olarak toplum düzeninin yeniden kurulmasına ve kültür yapısının değişmesine neden olmuşlardır. Darbe girişimlerinde, “Türkiye’yi Türklere bırakılmayacak kadar önemli” gören batılı ülkeler, darbe süreçlerine kendi menfaatleri lehinde müdahil olmuşlardır. Çoğu kez darbeler, doğrudan batılı ülkelerce planlanmıştır. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşen bu iki olay, Osmanlı Devleti’nin son döneminin şekillenmesinde etkili olmuştur. Dönemin devlet adamı ve âlimi Ahmet Cevdet Paşa’nın darbelere ilişkin değerlendirmeleri, hem olayların tanığı hem de muhatabı devlet adamı olarak son derece önemlidir. Anahtar Kelimeler: Kuleli Vakası, Sultan Abdülaziz, Darbe, Jön Türkler, Ahmet Cevdet Paşa.

Sis farı deldirmek

Şuan Offine!kerem11Blue Albea-Şahin
*
TofasTeam Üye

  • Konular
  • Mesajlar2,

  • İsim: Kerem
    Şehir: Bilecik/Bozüyük
    Yaşınız: 23
    Araç Serisi: AlbeaŞahin
    Plaka: &
  • Konular
  • Mesajlar2,

  • İsim: Kerem
    Şehir: Bilecik/Bozüyük
    Yaşınız: 23
    Araç Serisi: AlbeaŞahin
    Plaka: &
merhaba bu konumu incelerseniz bende yeni taktırdım ordan bilgi edinebilirsiniz

seafoodplus.info

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir