medeni usul hukuku özet / Medeni Usul Hukuku Ders Notları, Kitap Notu, Özet Notlar | Hukuk Haritaları

Medeni Usul Hukuku Özet

medeni usul hukuku özet

Medeni Usul Hukuku dersi için çalışma kaynaklarını sizler için toparladık, derledik ve faydalanmanız için yayınlıyoruz. Önceki yıllara ait çıkmış sorulara, deneme sınavlarına, ders notlarına ve özetlerine, ders kitaplarına aşağıdaki bağlantılardan erişebilirsiniz.

search Çıkmış Soruları Ara

Değerlendirme Yöntemi ve Geçme Kriterleri

Medeni Usul Hukuku dersi için 1 adet ara (vize) sınavı ve 1 adet dönem sonu (final) sınavı yapılmaktadır. Ara sınavın %30’u ile Dönem Sonu sınavının %70’i alınarak toplanmakta ve sınıfın genel ortalamasına göre harf notu verilmektedir.

SınavYüzde %
Ara (Vize) Sınavı30
Dönem Sonu (Final) Sınavı70
Toplam
Yıl Sonu
Yaz Okulu Sınavı

Medeni Usul Hukuku Dersinin Bulunduğu Bölümler

Legem Medeni Usul Hukuku Özet Mehmet Kodakoğlu Legem Yayıncılık

  • funduszeue.info ‘dan satın alınan ürünler, teslim tarihinden itibaren (7) gün içerisinde değişim yapabilmektedir.

  • Bir ürünün iade edilebilmesi genel olarak aşağıdaki şartlara bağlıdır:

  • Satın aldığınız ürünleri tahrip etmeden, kullanmadan ve ürünün tekrar satın alabilirliğini bozmadan, teslim tarihinden itibaren yedi (7) günlük süre içinde neden belirterek iade edebilirsiniz.

  • Kullanılmış, ambalajı açılmış, tahrip edilmiş vb. şekildeki ürünler iade edilemez.

  • Görüntülü DVD, Flash Disk görüntülü Eğitim Setleri vb. için; ürün kutusunda yer alan koruma bandı çıkarılmamış olmalıdır. Ürünlerin diğer yerlerinde çizik, hasar, darbe, sıvı teması vs. olmamalıdır.

  • Orijinal ambalaja sahip ürünlerin iadesi, orijinal ambalaj ile yapılmalıdır.

  • İade edilecek ürünün şirketimiz adına kesilecek bir iade faturası ile iade faturası düzenleme imkanı bulunmayan durumlarda, ürüne ait fatura ve sevk irsaliyesinin aslıyla birlikte iade edilmesi gerekmektedir. İade faturası ya da fatura ve sevk irsaliyesi asıllarının temin edilemediği durumlarda, bundan kaynaklanan KDV vb. mali yükümlülükler iade edilecek bedelden indirilir.

  • Üründe ve ambalajında herhangi bir yazı yazma, açılma, bozulma, kırılma, tahrip, yırtılma, kullanılma vb. durumlar tespit edildiği hallerde ve ürünün müşteriye teslim edildiği andaki hali ile iade edilememesi durumunda, ürün iade alınmaz ve bedeli iade edilmez.

  • İade şartlarına uygun durumlarda yapılan gönderimlerde taşıma masrafı müşteri tarafından ödenecektir.

  • İade edilecek ürünler PTT kargo ile kurumumuzdan aldığınız iade mağaza koduyla gönderilmelidir.

  • Baskısında hata bulunan, eksik, fazla veya yanlış basılmış ürünlerin iadesinde kargo ücreti geliş ve gidiş olarak funduszeue.info`a aittir.

  • Siparişin yanlış gönderilmesinden kaynaklanan değişimlerde kargo ücreti geliş ve gidiş olarak funduszeue.info’a aittir.

  • Medeni Usul Hukuku Kitap Özeti

    KİTAP ÖZETİ
    Medeni usul hukuku, hukuk mahkemeleri önünde özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkların yargılamasıyla ilgili,
    yazılı ve yazılı olmayan tüm kuralları kapsar. Medeni yargılamanın amacı maddi hukuktan kaynaklanan sübjektif
    hakların korunmasıdır. Sübjektif hakkı ihlal edilen ve tehlikeye düşen kimse, uyuşmazlığın da niteliğine bağlı olarak
    ortaya çıkan bu uyuşmazlığı çözmek için yetkili yargı organlarına başvurarak hukuki korunma talep etmesi
    gerekmektedir. Devlet kişiler arasından özel hukuk alanında çıkan uyuşmazlığı kural olarak onların talebi üzerine
    yargı organları aracılığıyla çözer. Asıl koruma sağlanıncaya kadar geçici olarak hakkın korunmasını sağlamak
    amacıyla ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz geçici hukuki korumalar mevcuttur.
    Hukuki koruma hakkı, kanunlara uygun olarak mahkemenin görevini yapması, yani talep ve dava
    dilekçelerini kabul etmesi, karşın tarafa tebliğ etmesi ve cevap süresi içinde cevap dilekçesini alması, tarafların
    delillerini sunmalarına imkân tanınması ve sonunda toplanan delillere göre tarafın iddia ve savunmaları hakkında
    yargılama yaparak hüküm vermesini kapsar.
    Mahkemenin bir uyuşmazlığı nasıl çözümleyeceği, ne tür bir yöntem uygulayacağı usul hukukunun
    konusunu teşkil eder.
    Medeni Usul Hukukunun Amacı
    Medeni usul hukukunun amacı, sübjektif hakların korunması ve gerçekleştirilmesini sağlamaktır.
    Mahkemeye başvurup başvurmamak (tasarruf ilkesi), başvurulduğunda da dava malzemesini getirmek (taraflarca
    getirilme ilkesi) tarafların ödevidir. İstisnai olarak medeni usul hukuku sübjektif hakların gerçekleşmesini sağlamaz.
    Bazen kişi davacı tarafta yer almasına ve dava açmasına rağmen kendine ilişkin bir hakkı ileri sürmez ve korunma
    istemez. Örneğin ikinci kez evlilik yapmış bir kişinin ikinci evliliğinin iptali için dava açılmasında durum böyledir.
    Burada davacı, genel hukuki düzenini koruyan kişi olarak rol oynar. Aynı davayı savcı da açabilir. Bu tür istisnai
    hallerde bu davalar sübjektif hakkın gerçekleşmesine hizmet etmez. Sübjektif özel hakların korunması ve hukuki
    müessesenin korunması ayrı yargılamayı gerektirir. Aynı yargılamada sübjektif özel hakların korunması ve hukuki
    müessesenin korunması ve gerçekleşmesi mümkün olmaz. Medeni usul hukukunun diğer bir amacı da sübjektif
    hakların korunmasını sağlayarak aynı zamanda hukuki barışı da sağlamaktır. Medeni usul hukukunda “arabuluculuk
    ve tahkim kurumu” sayesinde uyuşmazlıkların daha çabuk, daha ucuz ve daha basit çözümler getirilmeye
    çalışılmaktadır.
    Medeni Usul Hukuku Kavramı
    Medeni usul hukuku, kanuna ve belli kurallara dayanan özel hakların bir mahkeme kararıyla korunması ve
    temini yoluyla hukuki barışa hizmet etmektedir. Medeni usul hukuku şekli bir hukuk dalı olması nedeniyle sıkı şekil
    kurallarına bağlıdır. Kanunda öngörülen süre ve şekilde yapılmayan işlemlerin daha sonra tamamlanabilmesi
    mümkün değildir. Şekli kurallar tarafların belli işlemleri belli şekilde ve belli süre içinde yapılmasını gerektirir.
    Süresi içinde yapılmayan işlemler tekrar edilemez.
    Medeni Usul Hukukunda Kullanılan Temel Kavramlar
    Çekişmeli Yargı; Medeni usul hukuku içinde, tarafların uyuşmazlık içinde oldukları, sübjektif hakkı ihlal
    edilen ya da ihlal tehlikesine maruz kalanın koruma istediği davalara çekişmeli yargı denir.
    Çekişmesiz Yargı; Uyuşmazlığın her zaman sübjektif hak ihlali olmadığı, hukukun uygulamaması
    gerekliliği nedeniyle ortaya çıkmış, bir kısmı gerçek anlamda yargılama faaliyetini de gerektirmeyen yargı işlerine
    çekişmesiz yargı denir.
    Çekişmeli yargının örneği davadır ve iki taraf sistemi üzerine kurulmuştur. Çekişmesiz yargıda dava söz
    konusu olmayıp “çekişmesiz yargı işi” olarak adlandırılır. Çekişmesiz yargıda iki taraf olmadığından bu yargı işinde
    yer alan ve hukuken bağlantısı bulunan herkese “ilgili” denir. Çekişmeli ve çekişmesiz yargıda bir karar verilinceye
    kadar hakkın kaybolmasının önüne geçmek için, geçici bir karar verilmesi gerekebilir. Bu tür yargılamalar geçici
    hukuki korumak yargılamalarıdır. İhtiyati haciz, ihtiyati tedbir ve delil tespiti en tipik geçici hukuki korumalardır.
    Geçici hukuki koruma asıl dava ile istenebileceği gibi asıl davadan önce de istenebilir. Böyle hukuki koruma talep
    eden kişiye davacı ya da davalı değil “talepte bulunan” denir.
    Medeni Usul Hukukunun Hukuk Dalları Arasındaki Yeri
    Davanın açılıp açılmamakta serbest olması (tasarruf ilkesi), açılan davaya devam edilmesi, feragat edilmesi
    ya da takipsiz bırakılması medeni usul hukukunun özel hukuka ilişkin yönüdür. Davanın açılmasıyla birlikte
    tarafların birbiriyle ve mahkemeyle aralarından kamu hukukuna dayanan usuli bir ilişki doğar. Bu da medeni usul
    hukukunun kamu hukukuna ait bir hukuk dalı olması sonucunu doğurur. Usul kanunları kural olarak emredici
    hükümler içerir ve taraflar ve hâkim bunlara uymak zorundadır.

    1
    Yargı düzenini düzenleyen hükümler, mahkemelerin görevi, kanun yolları ve kesin hüküm de kamu düzeni
    ile ilgili olup, bu hukuk dalının kamu hukukuna ait olduğunu gösterir. Medeni usul hukukunda taraflar eşit konumda
    olmasına rağmen mahkeme ve taraflar eşit durumda değildir. Yani medeni usul hukuku hem kamu hukuku yönü hem
    de özel hukuk yönü ağır bastığı için kendine özgü bir hukuk dalı olduğu görüşü de ileri sürülür.
    Medeni Usul Hukukunun Yer ve Zaman Bakımından Uygulanması
    a. Yer İtibariyle Uygulanması
    Usul kurallarının uygulanmasında geçerli olan ilke “hâkimin hukuku” (lex fori) ilkesidir. Hâkim
    uyuşmazlığın taraflarından en az birisinin yabancı olması halinde belli koşullarda yabancı hukuk kurallarını
    uygulayacak olsa bile, uyuşmazlığın çözümünde kendi tabi olduğu usul hukuku kurallarını uygulayacak ancak işin
    esası bakımından yabancı hukuk kurallarına göre karar verecektir.
    İspat kuralları bakımından da; hak nerede ve hangi ülkenin maddi kanunlarına göre doğmuşsa, bu
    konuda ispatın ve bunun yerine getirilmesi için gösterilecek delillerin işlemin yapıldığı yer kanununa tabi olması
    gerekir. Buna “locus legit actium” denir. Hukukumuz kesin delille ispatı esas almıştır, bazı ülkeler ise serbest delille
    ispatı esas almıştır. Örneğin Hukukumuzda kanunda belirtilen miktarı geçen hukuki işlemler senetle ispat
    edilmelidir. Tanıkla ispat edilemez. Fakat bu sözleşme Almanya’da yapılmış olsaydı, Alman Medeni Hukukunda
    senetle ispat zorunluluğu olmadığından tanıkla da ispat edilebilirdi. Mutlaka senetle ispat edilmesi gerekmeyebilirdi.
    İspat yükü bakımından ise, bir vakıadan lehine hak çıkaran taraf ispat yükü altında olacaktır.
    b. Zaman İtibariyle Uygulanması
    Yürürlüğe giren kanun hükümlerinin ne zaman yürürlüğe gireceği açıkça düzenlenmiş ise yani zaman
    bakımından uygulanması hakkında bir hüküm içeriyorsa belirtilen tarihten itibaren yürürlüğe girecek ve
    uygulanacaktır. Ancak ne zamana yürürlüğe gireceği hakkında hüküm içermiyorsa “hükümleri tamamlanmış
    işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Yani yeni hükmün tamamlanmış usuli işlemlere bir etkisi olmaz.
    Ancak tamamlanmamış usuli işlemler yeni hükümlere göre yapılacaktır. Burada önemli olan usuli işlemin
    tamamlanıp tamamlanmasıdır. Henüz yapılmamış ve tamamlanmamış usuli işlemler yeni kanuna tabi olacaktır.
    Çünkü usul hukukunda “derhal uygulama” kuralı geçerlidir. Zaman bakımından uygulama ilkesinde her usul işlemi
    ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
    Medeni Usul Hukukunun Kaynakları
    - Anayasa
    - Uluslararası Sözleşmeler
    - Hukuk Muhakemeler Kanunu
    - Medeni Kanun
    - Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mah. Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
    - Kadastro Kanunu
    - HSYK Kanunu
    - Yargıtay Kanunu
    - Noterlik Kanunu
    - Türk Ticaret Kanunu
    - Avukatlık Kanunu
    - Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu
    - Milletlerarası Tahkim Kanunu
    - Yargıtay Kararları
    Medeni Usul Hukukunun Kurallarının Yorumu
    Yorum konusunda önce lafzi yorum uygulanacaktır. Lafzi yorum ile kanun koyucunun kullandığı kelimeler
    esas alınarak yorum yapılır. Bu şekilde hükümlerin anlamları tespit edilmeye çalışılır. Medeni usul hukukunda geniş
    yorum yapılması gerekmektedir. Usul hukuku hükümlerinin yorumunda tarihi nedenler de çok önemlidir. Yorum
    konusunda kanun koyucunun o kuralı koyarken güttüğü amaç çok önemlidir. Kanun koyucunun gerekçesi çok
    önemli olmakla birlikte mutlak olarak bağlayıcı değildir. Usul hükümleri yorumlanırken Anayasanın hükümlerine ve
    oradaki temel ilkelere uygun yorum yapılmalıdır. Taraflara eşit davranılması, hakkaniyet, güvenin korunması, usul
    ekonomisi, etkin hukuki koruma, masraf ve iş gücünden tasarruf yorum konusunda korunması gereken prensiplerdir.

    2
    YARGI
    Yargı Kavramı
    Yargı genel anlamda devletin hukuk düzeninin devam etmesi ve kişilerin sübjektif haklarının korunması
    amacını güden faaliyettir. Yargıyı şekli ve maddi anlamda iki şekilde anlayabiliriz. Şekli anlamda yargı,
    mahkemelerin yaptıkları ve kanunla verilen tüm işleri kapsar. Maddi anlamda yargı ise sadece hâkimlere bırakılmış
    olan başka hiç kimseye devredilemeyen fonksiyonu ifade eder. Maddi anlamda yargı, tarafsız bir mahkeme ve hâkim
    tarafından yargılama faaliyeti sonucunda haklı olan taraf lehine verilen karardır (hükümdür)
    Yargı Çeşitleri
    Yargı faaliyeti esasen bir bütün olmakla birlikte kendi içerisinde bir takım kollara ayrılmıştır. Bu kolların
    birbirine karşı herhangi bir astlık üstlük ilişkisi bulunmamaktadır ve her birinin ayrı usul kuralları bulunmaktadır.
    Türk yargı sistemi; Anayasa yargısı, idari yargı, askeri yargı ve adli yargı olmak üzere dört kısma ayrılır. Medeni
    yargı adli yargı içerisinde yer alır. Anayasa yargısı, İdari Yargı ve Askeri Yargı Medeni Usul Hukuku dersinin
    konusuna girmediğinden burada bahsedilmeyecektir.
    Adli Yargı:
    Adli Yargı diğer yargı kollarına göre genel yargı koludur. Kural olarak diğer yargı kollarının görevine
    girmeyen uyuşmazlıklar hakkında karar veren yargı kolu adli yargıdır. Adli yargı da, ceza yargısı ve medeni yargı
    olarak iki koldan oluşmaktadır.
    Ceza kanunlarına göre suç sayılan fiiller hakkında devletin sahip olduğu cezalandırma yetkisini kullandığı
    ve buna ilişkin yargılamanın yapıldığı yargılamadır. Buna karşılık medeni yargı hukuk mahkemelerinin özel hukuka
    ilişkin uyuşmazlıkları çözümlediği yargıdır. Medeni yargı özel hukuka ilişkin hakların tespitini ve gerçekleşmesini
    amaç edinir. Medeni yargının konusu ise özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkların çözümüdür. Ceza yargısında
    “şüpheden sanık yararlanır” ana ilke olması nedeniyle şüphe halinde sanık lehine karar verilecektir. Oysa medeni
    yargıda şüpheli durumda bir tarafın yararlanması gibi baştan kural konulamaz. Medeni yargıda özel yarar ön planda
    tutulurken, ceza yargısında kural olarak kamu yararı ön plandadır. Ceza hukukundaki kamu yararı unsuru nedeniyle
    kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur. Hukuk davalarında ise hâkim kural olarak uyuşmazlıklarla ilgili vakıa
    ve delillerin toplanmasını kendiliğinden yapmaz tarafların mahkemeye getirdikleri ile yetinir. Buna taraflarca
    getirilme veya hazırlama ilkesi denir. Yine hukuk davalarında hâkim tarafların talepleriyle bağlı olmasına karşın,
    ceza davalarında böyle bir bağlılık söz konusu olmaz.
    Suç oluşturan bir fiil sebebiyle tazminat talebinin de bulunması halinde bitişik yargılamada söz konusu
    olmaktadır. Bu durumda ceza yargılaması medeni yargı içinde yürütülmez. Ancak her iki yargılama da tamamen
    ilgisiz de değildir.
    Her yargı kolu diğer bir yargı koluna ait ön sorunlar hakkında karar verebilir. Ancak hukuk hâkimi bazı ön
    sorunları bekletici sorun sayabilir. Ceza mahkemesindeki bir sorunun çözümünü bekleyebilir; yani bu sorunu
    bekletici sorun sayabilir. Ancak hukuk hâkimi için ceza mahkemesindeki bir sorunu bekletici sorun sayma zorunlu
    değil ihtiyaridir.
    Medeni Yargı
    Medeni Yargı, çekişmeli ve çekişmesiz yargı olarak ikiye ayrılır.
    a. Çekişmeli Yargı:
    Medeni usul hukukunun asıl inceleme konusu çekişmeli yargıdır. Bundan sonra ki bölümlerde sadece
    çekişmeli yargı anlatılacaktır.
    b. Çekişmesiz Yargı:
    Çekişmesiz yargı da bir yargılama faaliyetidir. Çünkü çekişmesiz yargıya ilişkin işler de mahkemelerde
    görülmektedir. Çekişmesiz yargı medeni yargının bir alt dalı olmakla birlikte mutlak anlamda bir çekişmesizlik her
    zaman söz konusu olmayabilir. Uyuşmazlığın bulunmaması, çekişmesiz yargıyı belirleyen ölçütlerden sadece bir
    tanesidir. Çekişmesiz yargıda taraf değil ilgili kavramı esastır ve birçok ilgili bulunabilir. Bu ilgililerin tümü, farklı
    iddia ve taleplerde bulunabileceği gibi, tamamı aynı konuda görüş ve talep birliği içine de olabilirler. Çekişmesiz
    yargıya ilişkin işler HMK m de sayılmış olmasına rağmen sadece bunlarla sınırlı değildir. Çekişmesiz yargı
    ölçütlerine giren işlerde m de sayılmamış olsa dahi çekişmesiz yarı işi sayılmalıdır. Bu ölçütler;
    - İlgililer arasında uyuşmazlığın bulunmaması
    - İlgilerin ileri sürebileceği bir hakkın bulunmaması
    - Hâkimin re ’sen harekete geçtiği hallerdir. (Başkaca bir inceleme yapılmadan çekişmesiz yargı işi sayılamaz.)

    3
    Uyuşmazlığın Bulunmaması
    Çekişmeli yargıyı çekişmesiz yargıdan ayıran birinci özellik uyuşmazlığın bulunmamasıdır. Çekişmesiz
    yargıda mahkemeden talepte bulunan kişi ile uyuşmazlık içinde bulunan gerçek bir karşı taraf yoktur. Buna “hasım
    yokluğu” veya “niza yokluğu” denir. Çekişmeli yargıda iki taraf vardır. İki taraf yoksa çekişmeli yargıdan söz
    edilemeyeceği gibi üç taraflı da yargılama söz konusu olmaz. Davalı ve davacı çekişmeli yargıda bulunur. Ancak
    çekişmesiz yargıda karşı taraf bulunmaz. Kanunda çekişmesiz yargı “iş” olarak ifade edilmektedir. Çekişmesiz
    yargıda taraf yerine “ilgili” kavramından söz edilir. Buradaki ilgili kavramı çekişmesiz yargı sonunda verilen
    karardan etkilenen kişi olarak yani maddi ilgili anlaşılmalıdır. Hatta çekişmesiz yargı işindeki şekli ilgili her zaman
    maddi ilgili de olmayabilir. O sadece çekişmesiz yargıya başvuran kişi konumundadır.
    Çekişmeli yargıda maddi taraf değil, şekli taraf esas alınır. Yani dava açan davacıdır, kendisine
    dava açılan ise davalıdır.
    Sübjektif Hakkın Yokluğu
    Çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargıyı birbirinden ayıran ikinci kıstas ise sübjektif hakkın yokluğu
    kıstasıdır. Çekişmesiz yargıda kural olarak Örneğin vasinin azlinde talepte bulunan vasinin azlini istemekte bir
    sübjektif hakkı yoktur. Çünkü vasinin azli gerçekleştiğinde bunu talep edene bir hak intikali olmayacaktır. Çekişmeli
    yargıda ise talepte bulunan kişi, bir başkası tarafından ihlal edilen veya tehlikeye maruz bırakılan hakkının bu kişiye
    karşı korunmasını talep eder. Yani sübjektif hakkını korumaya çalışır. Çekişmeli yargıda bir tarafın diğer taraftan bir
    hak talebi söz konusudur.
    Uygulanacak Usul Hükümleri
    Çekişmesiz yargı işleriyle çekişmeli yargı işlerine uygulanacak usul hükümleri bakımından da önemli
    farklar ortaya çıkmaktadır. Bunlardan bir tanesi çekişmesiz yargıda maddi ilgili kavramının hâkim olmasıdır.
    Çekişmesiz yargıda hâkim kendiliğinden harekete geçebilirken, çekişmeli yargıda hâkimin kendiliğinden harekete
    geçmesi kural olarak mümkün değildir. Çekişmesiz yargıda hâkimin kendiliğinden araştırması ilkesi geçerlidir. Buna
    karşılık çekişmeli yargıda kural olarak hâkimin kendiliğinden araştırması söz konusu değildir. Çekişmesiz yargı
    işlerinde görevli mahkeme aksine bir düzenleme bulunmadığı takdirde “sulh hukuk mahkemesidir” Bütün çekişmesiz
    yargı işlerinde sulh hukuk mahkemesi görevli kılınmıştır. Ancak kanunda açıkça belli bir mahkeme görevli olarak
    kabul edilmiş ise çekişmesiz yargı işine o mahkeme bakacaktır. Örneğin Konkordatonun tasdiki kararının İİK m
    gereğince Asliye Ticaret Mahkemesi verir. Yine doğrudan iflas talepleri hakkında da asliye ticaret mahkemesi
    görevlidir.
    Çekişmesiz yargıda yetki kuralları kamu düzenine ilişkin kabul edilmektedir. Kanunda aksine hüküm
    bulunmadıkça çekişmesiz yargı işleri için talepte bulunan kişinin veya ilgilerden birinin oturduğu yer mahkemesi
    yetkilidir.
    Buna karşılık çekişmeli yargıda yetki kuralları kural olarak kamu düzenine ilişkin değildir. Çekişmesiz
    yargıda verilen kararlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmezler. Yani karar hatalı ve haksız görülürse
    değiştirilebilir. Yine kararın verilmesinden sonra ortaya çıkan yeni vakıalara göre yeni talepte bulunulabilir ve karar
    değiştirilebilir. Çekişmeli yargıda ise verilen kararlar kesin hüküm teşkil eder ve kural olarak bir daha
    değiştirilemezler. Çekişmesiz yargıda niteliğine uygun düştüğü sürece “basit yargılama” usulü uygulanır.
    Çekişmesiz yargıda verilen kararlara karşı hukuki yararı bulunan ilgililer, özel hükümler saklı kalmak
    kaydıyla kararın öğrenilmesinden itibaren iki hafta içinde istinafa başvurabilirler. Çekişmesiz yargıda bazı
    durumlarda da itiraz yolu öngörülmüştür.
    MAHKEMELER
    Özel hukuka ilişkin davalarda devletin mutlaka yargılama anlamında bir tekel hakkı bulunmamaktadır.
    Taraflar dilerlerse bazı uyuşmazlıkları mahkemeye götürmek yerine, doğrudan anlaşarak, bir üçüncü kişiyi
    arabulucu seçip onun yardımıyla uzlaşarak ya da hakeme başvurup tahkim yolu ile de uyuşmazlığın çözümlenmesini
    sağlayabilirler.
    Mahkemelerin kuruluşu kanunla düzenlenir. Bunun dışında ilk derece mahkemesi olmakla birlikte özel
    mahkemeler de ayrı kanunla kurulmuştur. Bölge adliye mahkemelerinin (istinaf) mahkemelerinin göreve
    başlamasıyla hukukumuzda adli yargıda iki dereceli sistem (ilk derece-temyiz) yerine üç dereceli sistem (ilk derece –
    istinaf – temyiz) uygulanmaya başlamıştır.
    İLK DERECE MAHKEMELERİ
    İlk derece mahkemeleri bir uyuşmazlığın çözümü için ilk olarak başvurulması gereken ve bu uyuşmazlığın
    incelenerek karara bağlandığı mahkemelerdir. Genel Mahkeme ve özel mahkeme olarak ikiye ayrılır.

    4
    A. Genel Mahkeme
    Çözümledikleri uyuşmazlıklar belirli kişi veya kişi gruplarıyla ya da belirli işlerle sınırlandırılmamış olan
    mahkemelerdir. Özel mahkemelerin görev alanına girenler dışındaki tüm uyuşmazlıklar genel mahkemeler
    tarafından çözümlenir. Günümüzde genel mahkeme olarak sadece asliye hukuk mahkemeleri görev yapmaktadır.
    Özel mahkemelerin kurulmadığı yerlerde genel mahkeme aynı zamanda özel mahkeme olarak da görev
    yapar. Böyle durumda genel mahkemenin davaya özel mahkeme sıfatıyla baktığı mahkeme kararında ayrıca
    belirtilecektir. Hukuk mahkemeleri, her il merkezi ile iş yoğunluğu göz önünde bulundurularak belirlenen ilçelerde
    HSYK olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca kurulur. İş durumunun gerekli kıldığı hallerde birden fazla daire de
    kurulabilir. Bu daireler numaralandırılır. Hukuk mahkemeleri arasındaki iş dağılımı esasları HSYK tarafından
    yapılır. Asliye hukuk mahkemeleri tek hâkimlidir. Özel mahkeme olan asliye ticaret mahkemeleri bazı dava ve işlere
    toplu mahkeme olarak bakar.
    Asliye Hukuk Mahkemesi
    Özel mahkemelerin görevlerine giren işler dışında kalan tüm işler asliye mahkemelerince görülür. Bu
    bakımdan asliye hukuk mahkemeleri asıl görevli mahkemelerdir. Dava konusunun miktarına ve değerine
    bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalar ile şahıs varlığına ilişkin davalar kural olarak asliye hukuk
    mahkemesinde görülür.
    Her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde
    HSYK olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca kurulur. Asliye hukuk mahkemeleri tek hâkimli mahkemelerdir. İş
    yoğunluğuna göre birden fazla Asliye Hukuk Mahkemesi kurulabilir, bunlar numaralandırılır. Dava açılırken o
    yerdeki asliye mahkemelerinden birisini seçme imkânı yoktur. Dilekçeler genel olarak Asliye Hukuk Mahkemesine
    hitaben yazılır. Dilekçeler iş yüküne göre dağıtılır.
    B. Özel Mahkemeler
    Belirli uyuşmazlıkları çözümlemek için özel kanunlarla kurulmuş mahkemelerdir. Medeni yargı alanında
    kurulmuş olan mahkemeler, sulh hukuk mahkemeleri, asliye ticaret mahkemeleri, kadastro mahkemeleri, iş
    mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri ve aile
    mahkemeleridir.
    1. Sulh Hukuk Mahkemeleri
    sayılı Kanunla düzenlendiği için asliye hukuk mahkemeleriyle birlikte genel yetkili mahkeme
    kabul edilmekteydi. Ancak HMK ile dava konusunun miktarına ve değerine bakılmaksızın malvarlığı haklarına
    ilişkin davalar ile şahıs varlığına ilişkin davalar kural olarak asliye hukuk mahkemeleri görevli mahkeme kabul
    edilmesiyle sulh hukuk mahkemeleri sadece belirli uyuşmazlıklara bakan mahkemeler olmuştur. Sulh hukuk
    mahkemeleri tek hâkimli mahkemelerdir. Her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz
    önünde tutularak belirlenen ilçelerde HSYK olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca kurulur. Birbirine çok yakın ve
    iş yoğunluğu az olan ilçelerde her iki ilçe yargı çevresi birleştirilerek tek bir sulh hukuk mahkemesi kurulur.
    Uyuşmazlığın yoğun olduğu yerlerde birden fazla hukuk mahkemesi kurulmuştur.
    2. Asliye Ticaret Mahkemeleri
    Asliye ticaret mahkemeleri, sadece büyükşehirlerde veya ilçelerde kurulabilmiştir. Ayrı bir asliye
    ticaret mahkemesinin bulunmadığı yerlerde o yerdeki asliye hukuk mahkemesi asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla da
    karar vermektedir. Birden fazla asliye ticaret mahkemesinin olduğu yerlerde HSYK tarafından bir veya bir kaçı
    sadece deniz ticaret ve deniz sigorta davalarına bakmaktadır. Asliye ticaret mahkemeleri tek hâkimli mahkemelerdir.
    Ancak asliye ticaret mahkemelerinin konusu para ile ölçülebilen, yani mal varlığını ilgilendiren üç yüz bin liranın
    üzerindeki davalarda üç hâkimli, toplu mahkeme haline getirilmiştir. İstinaf mahkemeleri göreve başladığında bazı
    uyuşmazlıklar hem ilk derece mahkemesinde hem de istinaf incelemesinde üç hâkimli mahkemelerde incelenecektir.
    Konusu para ile ölçülebilen, yani mal varlığını ilgilendiren üç yüz bin liranın üzerindeki dava ve işler
    yanında dava değerine bakılmaksızın
    - İflas, iflasın ertelemesi, iflasın kaldırılması, iflasın kapatılması, konkordato, ve yeniden
    yapılandırmadan kaynaklanan davalar.
    - TTK da hâkimin kesin olarak karara bağlayacağı davalarda
    - Şirkeler, kooperatifler hukukundan kaynaklanan genel kurul kararlarının iptali ve butlanına ilişkin
    davalar ile yönetim ve denetim organlarına aleyhine açılacak sorumluluk davalarında, organların azline ve geçici
    organ atanmasına ilişkin davalara, fesih, infisah ve tasfiyeye yönelik davalarda
    - Milletlerarası Tahkim Kanuna göre yapılan tahkim anlaşmasında tahkim şartlarına itirazlara, iptal
    davalarına, hakemlerin seçim ve reddine ilişkin davalar, yabancı hakem kararlarının tanıma tenfizine ilişkin davalara
    5
    Bir başkan ve iki üyeden oluşan heyet tarafından bakılır.
    Söz konusu dava işler dışında kalan uyuşmazlıklar hâkimlerden biri tarafından görülür ve karar bağlanır.
    Asliye ticaret mahkemeleri, dava konusunun miktar ve değerine ilişkin herhangi bir sınır olmaksızın
    ticari davaların çözümlendiği özel mahkemeleridir. TTK ve özel kanunlarında, açıkça ticari dava oldukları ve ticaret
    mahkemelerinde bakılacakları öngörülen davalar “mutlak ticari dava” sayılırlar.
    Mutlak ticari davalarda, tarafların tacir olup olmadıkları veya yapılan işin ticari iş olup olmadığı
    önemli değildir. TTK da düzenlenen huşularda açılan davalar ticari dava sayılırlar. Örneğin, kıymetli evraka ilişkin
    davalar, iflas davaları, rehin karşılığı ödünç verme işi ile ilgili davalar, malvarlığının veya işletmenin devralınması
    ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki davalar, rekabet yasağına ilişkin davalar, yayın
    sözleşmesine dair davalar, Kredi mektubu ve kredi emri davaları, komisyon sözleşmeleri davaları, ticari temsilci -
    ticari vekil -tacir yardımcısı davaları, havale hakkındaki davalar, saklama sözleşmesi ile ilgili davalar, borsa, sergi,
    panayır ile antrepo ve ticaret özgü yerlere ilişkin davalar, bankalara diğer kredi kurumlarına finansal kurumlara
    ödünç para verme işlerinden doğan davalar mutlak davadır.
    Mutlak ticari davalar dışında, esasen hukuk davası olan bazı davalar ticari işletmeyi ilgilendiriyorsa ve
    uyuşmazlığın iki tarafı da tacir ise ticari dava sayılır. Bu davalara nispi ticari dava denilir. Bir ticari davanın nispi
    ticari dava sayılabilmesi için iki şart olmalıdır.
    - Her iki tarafın tacir olması
    - Dava konusu uyuşmazlığı her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması
     Bir iş her iki taraf için ticari değilse ve her iki taraf tacir değilse “ticari dava sayılmaz.” Yani her
    ticari iş şartlarını taşımıyorsa aynı zamanda ticari dava sayılmaz.
    Bir iş ticari iş olmakla birlikte, ticari dava değilse görev bakımından asliye hukuk mahkemesinin
    görevine girmektedir.
    Nispi ticari davaya ilişkin bu genel kural yanında, Türk Borçlar Kanununa göre havale ve vedia ve telif
    hakkından doğan davalar, ancak taraflardan birisinin ticari işletmesi ile ilgili ise, ticari dava sayılırlar. Taraflardan
    birisinin ticari işletmesi ile ilgili değilse ticari dava sayılmazlar.
    3. Kadastro Mahkemeleri
    Kadastroyla ilgili uyuşmazlıkları çözümleyen, her kadastro bölgesinde tek hâkimli asliye mahkemesi
    sıfatını haiz mahkemedir. Ayrı bir kadastro mahkemesinin olmadığı yerlerde bu görev asliye hukuk mahkemesince
    görülür. Genel mahkemelerden farklı bir usul uygulanır. Kadastro kanununda hüküm bulunamayan hallerde “basit
    yargılama“ yapılır.
    4. İş Mahkemeleri
    İş mahkemeleri, iş uyuşmazlıklarında ve iş hukukundan doğan dava ve işlere bakmak ve bu
    uyuşmazlıkları çözmek üzere kurulmuştur. İş mahkemeleri, İş Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
    Kanunundan doğan ve Sosyal Güvenlik Kurumu ile sigortalılar arasında çıkan uyuşmazlıklara, nünün yanında diğer
    kanunlarda iş mahkemelerine bırakılan dava ve işlere bakar. İş mahkemeleri iş uyuşmazlıklarının yoğun olarak
    meydana geldiği illerde ayrı bir iş mahkemesi kurulur.
    Aynı yerde birden fazla iş mahkemesinin olduğu yerlerde iş mahkemeleri arasındaki ilişki iş dağılımı
    ilişkisidir. Ayrı iş mahkemesinin kurulmadığı yerlerde, o yerdeki asliye hukuk mahkemesi aynı zamanda iş
    mahkemesi sıfatıyla davalara bakar. İş mahkemesinin bulunmadığı ancak birden fazla asliye hukuk mahkemesi olan
    yerlerde iş mahkemesi sıfatıyla uyuşmazlıklara bakacak mahkeme HSYK tarafından görevlendirilir. Birden fazla iş
    mahkemesinin bulunduğu yerlerde sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanan davaların görüleceği iş mahkemeleri de
    HSYK tarafından belirlenir. Sosyal güvenlik hukukundan doğan uyuşmazlıklar özel nitelikli iş uyuşmazlıkları olarak
    değerlendirilmektedir. 15 ilde Sosyal Güvenlik mahkemesi kurulmuştur. Sosyal güvenlik mahkemeleri ile iş
    mahkemeleri arasındaki ilişki iş dağılımı ilişkisidir. İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.
    5. İcra Mahkemeleri
    Başta icra ve iflas dairelerinin işlemlerine karşı yapılan itirazlar olma üzere, icra ve iflas hukukuna
    ilişkin uyuşmazlıkları çözmek amacıyla ilk olarak icra tetkik mercii adıyla kurulmuştur. Özel nitelikte
    mahkemelerdir. Her asliye mahkemesi yargı çevresinde bir icra mahkemesi kurulur. Gerektiğinde HSYK görüşü de
    alınarak birden fazla da kurulabilir. İş dağılımı esasları da HSYK tarafından belirlenir. Her icra mahkemesi hakimi
    kendisine Adi Yargı Adalet Komisyonunca dönüşümlü olarak bağlanan icra dairelerinin işlemlerine yönelik şikayet
    ve itirazları inceler Basit yargılama usulü uygulanır ve icra mahkemelerinin baktığı işler ivedi işlerden sayılır. İcra
    mahkemelerinin kararları maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmezler. Bunun sonucu olarak da icra mahkemesince

    6
    karara bağlanan bir husus, takip hukuku bakımından sınırlı bir kesinliğe sahip olup genel mahkemelerde dava
    konusu yapılabilir.
    6. Tüketici Mahkemeleri
    Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile bu kanunun uygulanması ile ilgili çıkacak her türlü
    uyuşmazlık tek hâkimli olarak görev yapan tüketici mahkemeleri tarafından çözülür. Ancak yılı için TL
    altındaki uyuşmazlıklar için ilçe hakem heyetlerine, TL arasındaki uyuşmazlıklar ise il tüketici hakem
    heyetlerine başvurulur. Bu tutarların üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvurulamaz.
    TL üzerindeki tüketici uyuşmazlıkları ve tüketici hakem heyetleri kararlarına itirazlar Tüketici Mahkemesi
    tarafından çözülür. Tüketici mahkemeleri nezdinde Bakanlık, tüketiciler ve tüketici örgütleri tarafından açılan
    davalar harçtan muaftır. Tüketicileri ilgilendiren davalarda davacı, masrafları davalıdan karşılanmak üzere bu
    kararların ülke çapında yayınlanmasını talep edebilirler. Tüketici örgütleri, ilgili kurum ve kuruluşlar ve Bakanlık;
    haksız ticari uygulamalar ve ticari reklamlara ilişkin hükümler dışında tüketici mahkemelerinde dava açabilirler.
    7. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri
    Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun düzenlediği hukuki ilişkilerden doğan davalara bakmak üzere tek
    hâkimli görev yapmak üzere kurulmuştur. Bu uyuşmazlıkların dışında;
    - Patent ve faydalı model taklitleriyle ilgili davalara
    - Tasarım taklitleriyle ilgili davalara
    - Marka taklitleriyle ilgili davalar ve iptal davalarına
    - Ticaret Unvanı iptali ve haksız rekabet davalarına
    8. Aile Mahkemeleri
    Aile mahkemeleri, her il ve nüfusu yüz bin üzerinde ilçelerde kurulan tek hâkimli asliye mahkemesi
    derecesinde özel mahkeme olarak aile hukukundan doğan iş ve davalara bakar. Nişanlanma, evlenme, boşanma ve
    mal rejimleriyle, soy bağına ilişkin, nafaka, aile malları ile ilgili uyuşmazlıklar ile aile hukukuna ilişkin yabancı
    mahkemeleri tanıma ve tenfiz de aile mahkemesinin görev alanına girer. Her aile mahkemesine Adalet Bakanlığınca
    tercihen evli ve çocuk sahibi otuz yaşını doldurmuş aile sorunları alanında lisansüstü eğitim yapmış birer pedagog ve
    sosyal araştırmacı atanır.
    BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ
    Sayılı Kanun ile ilk derece ve temyiz arasında adli yargı ikinci derece mahkemeleri sıfatıyla yer
    almak üzere, bölge adliye mahkemeleri kurulması öngörülmüş, birkaç ertelemenin ardından tarihinde
    yedi ilde (Antalya, Ankara, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir ve Samsun) Bölge Adliye Mahkemeleri kurularak
    faaliyete geçmiştir. Bölge Adliye Mahkemeleri HSYK nın olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca kurulur. Bölge
    Adliye Mahkemeleri’nin yargı çevresine HSYK karar verir. Bölge Adliye Mahkemeleri göreve başladığı tarihten
    itibaren verilen kararlara karşı yapılacak kanun yolu başvuruları Bölge Adliye Mahkemelerine gidilecektir. Bu
    tarihten önce verilmiş olan kararlar ise eski kanun hükümlerine tabi olacaktır.
    Görevleri
    1. Adli yargı ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olamayan hüküm ve kararlara karşı
    yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak.
    2. Kanunlarda verilen diğer görevleri yapmak.
    Teşkilat
    Bölge Adliye Mahkemeleri, başkanlık, başkanlar kurulu, daireler, bölge asliye mahkemesi, cumhuriyet
    başsavcılığı, bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu ve müdürlüklerden oluşur.
    Bölge adliye mahkemesi ise başkanlar kurulu, bölge adliye mahkemesi ile daire başkanlarından oluşur.
    Bölge adliye mahkemesi en az üç hukuk dairesi ve en az iki ceza dairesinden oluşur. Bölge adliye mahkemesinin
    hukuk dairelerinin görevleri şunlardır.
    - Adli yargı ilk derece mahkemelerinden verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılan
    başvuruları inceleyip karara bağlamak.
    - Yargı çevresinde bulunan adli yargı ilk derece hukuk mahkemelerinin arasındaki yetki ve görev
    uyuşmazlıklarını çözmek.
    - Yetki çevresindeki yetkili adli yargı ilk derece hukuk mahkemesinin bir davaya bakmasına fiili
    veya hukuki bir engel çıktığı veya iki mahkemenin yargı sınırlarının kapsamının belirlenmesinde tereddüt edildiği
    takdirde, o davanın bölge adliye mahkemesi yargı çevresi içerisinde başka bir hukuk mahkemesine nakline karar
    vermek.
    -
    7
    YARGITAY
    Medeni yargıda bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulan üst derece veya kontrol
    mahkemesidir. Adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adi yargı merciine bırakmadığı karar ve
    hükümlerin son inceleme mercii olarak bakan bağımsız bir yüksek mahkemedir. Kanunda gösterilen belli davalara
    da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Yargıtay, Birinci Başkanlık, daireler, Yargıtay Cumhuriyet
    Başsavcılığı, bürolar ve idari birimlerden oluşur.
    Görevleri
    1. Hukuk mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve
    hükümleri ilk ve son merci olarak inceleyip karara bağlamak,
    2. Yargıtay Başkan ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili
    ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve bunların kişisel
    suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak
    3. Kanunlarla verilen diğer işleri görmek.
    Yargıtay’ın hukuk mahkemelerinden verilen hükümleri ilk ve son mercii olarak inceleyip karara bağlamak
    görevi, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından sonra, ilk derece mahkemelerinden verilen kararlar
    yerine, bölge adliye mahkemelerinden verilen kararlar biçiminde anlaşılmalıdır.
    Yargıtay Teşkilatı
    Yargıtay karar organları, Daireler, Hukuk Genel Kurulu, Ceza Genel Kurulu, Büyük Genel Kurul,
    Başkanlar Kurulları, Birinci Başkanlık Kurulu, Yüksek Disiplin Kurulu ve Yönetim Kuruludur. Yargıtay’da on iki
    hukuk dairesi, on iki ceza dairesi görev yapmaktadır.
    1. Hukuk Daireleri
    Yargıtay Hukuk Daireleri “Medeni Hukuk Daireleri”, “Gayrimenkul Hukuk Daireleri”, Ticaret ve
    Borçlar Hukuk Daireleri” ve “İş ve Sosyal Güvenlik Hukuk Daireleri” olmak üzere dört ihtisas alanında
    toplanmıştır. Dairelerde heyetler bir başkan dört üyenin katılımıyla toplanır. Müzakereler gizli cereyan eder. Salt
    çoğunlukla karar verilir. Her dairede kendilerine verilen dosyaları inceleyen ve kurula bu dosyalarla ilgili rapor
    sunarak açıklama yapan tetkik hâkimleri bulunur.
    Daireye gelen dosyalar öncelikle, görev, iş bölümü, temyiz kabiliyetinin bulunup bulunmadığı, temyiz
    isteminin süresi içinde yapılıp yapılmadığı, usul eksikleri açısından ön incelemeye tabi tutulurlar. Ön inceleme
    yönünde eksikleri bulunan dosyalar öncelikle incelenip karara bağlanır. Yargıtay daireleri arasında iş dağılım ilişkisi
    bulunur. Yargıtay dairesinde incelenecek bir dosya başka bir daireye gönderilecek olursa, o daire bu takdirde dosyası
    ilk derece mahkemesine değil, iş dağılımı yönünden uygun daireye gönderilir.
    2. Genel Kurullar
    Hukuk ve Ceza Genel Kurulları
    - Yargıtay Dairelerinin bozman kararlarına karşı mahkemelerce verilen direnme kararlarını
    incelemek.
    - Aynı veya farklı yer bölge adliye mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar bakımından
    hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında uyuşmazlık bulunursa
    - Hukuk Daireleri arasında veya ceza daireleri arasında içtihat uyuşmazlığı bulunursa
    - Yargıtay Dairelerinden biri yerleşik dönmek isterse, benzer olaylarda birbirine uymayan kararlar
    vermiş ise
    - Yargılama görevi özel kanunlarla Yargıtay Genel Kuruluna verilen kişilere ait davaları ilk
    mahkeme olarak görmek ve hükme bağlamak ve ilk mahkeme olarak özel dairelerce verilen hüküm ve kararların
    temyiz ve itiraz yolu ile incelenmesini yapmak
    Yargıtay Büyük Genel Kurulu
    - Birinci başkan, birinci başkanvekillerini, daire başkanlarını ve kanunda gösterilen kurulların
    üyelerini seçmek
    - Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekili adaylarını belirlemek
    - Özel kanunların Yargıtay üyelerinin katılmasını öngördüğü kurullara üye seçmek ve üye adayı
    belirlemek
    - Yargıtay iç yönetmeliğini yapmak, gerektiğinde değiştirmek
    - Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulunun benzer olaylarda birbirine aykırı verdiği kararları
    veya Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulu; Hukuk Genel Kurulu ile bir hukuk dairesi; Hukuk Genel Kurulu
    ile bir ceza dairesi veya Ceza Genel Kurulu ile bir ceza dairesi; Ceza Genel Kurulu ile bir hukuk dairesi veya bir
    hukuk dairesi ile ceza dairesi arasındaki uyuşmazlıkları gidermek ve içtihadı birleştirmek.
    8
    Yargıtay Büyük Genel Kurul Kararları kesin olup, bu kararlar aleyhine başka bir yargı merciine
    başvurulamaz.
    MAHKEMELER ARASINDA HUKUKİ YARDIM (İSTİNABE)
    Bir mahkeme kendi yargı çevresi sınırları dışında bir iş yapmak zorunda ise, kendi yargı çevresi
    sınırları dışına çıkamayacağından o işlemin yapılacağı mahkemeden hukuki yardım ister. Örneğin mahkeme kendi,
    yargı çevresi dışında keşif yapmak ve tanık dinlemek zorunda ise bunu bizzat yapamayacağından hukuki yardım
    talep eder. Hukuki yardım veya istinabe, belli iş veya işlemlerin davaya bakan mahkeme tarafından değil de başka
    bir mahkeme tarafından yapılmasıdır. İsticvap, delillerin incelenmesi, yemin, keşif, ön inceleme, bölge adliye
    mahkemesinden inceleme hukuki yardım yoluyla yapılabilmektedir. Kendisinden hukuki yardım talep edilen
    mahkeme, bu istemi yerine getirmek zorundadır. Ancak bu işlem yardım talep edilen mahkemenin yapabileceği bir
    işlem olmalıdır ve bunun için gerekli olan gider de yardım talep eden mahkeme tarafından gönderilmelidir. Hukuki
    yardım, Türk mahkemeleri arasında olabileceği gibi yabancı mahkemeler arasında da olabilir. İstinabe ile naiplik
    aynı şeyler değildir. Naip tayin, toplu mahkemelerde, belirli bir üyenin belli bir işi yapması için görevlendirilmesidir.
    Bütün hâkimlerin birlikte keşif yapması yerine, içlerinden birisinin keşif yapmak için görevlendirilmesi, naip hâkim
    tayin edilmesiyle olur. Naip hâkim mahkemenin kendi yargı çevresinde görevlendirilebilir. Mahkemenin yargı
    dışında kalan işler ancak hukuki yardım (istinabe) yolu ile yaptırılabilir.
    GÖREV
    Bir dava, ait olduğu yargı kolundan başka bir yargı koluna ait mahkemede açılırsa, bu aykırılığı hâkim
    kendiliğinden nazara alabileceği gibi, taraflar da buna itiraz edebilir buna yargı yolu itirazı denir ve bu görev
    itirazından farklı bir itirazdır. Bir uyuşmazlığın medeni yargı içerisinde çözümlenmesi gerektiğine karar verdikten
    sonra bu uyuşmazlığın medeni yargı içerisinde hangi mahkeme tarafından çözümlenmesi gerektiği sorusunun cevabı
    GÖREV konusu, hangi yerdeki mahkemenin görevli olduğu sorusunun cevabı ise YETKİ konusu oluşturur.
    Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir. Genel olarak bir yargı kolu içinde hangi mahkemenin
    uyuşmazlık konusunun niteliğine göre davaya bakabileceğini görev kuralları belirler. Asliye hukuk mahkemeleri,
    sulh hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, asliye hukuk sulh mahkemeleri arasındaki ilişki, özel mahkemeler
    arasındaki ilişki, asliye hukuk ve sulh hukuk mahkemelerinin özel mahkemeler arasındaki ilişkiler hep görev
    ilişkisidir.
    Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevli Olduğu Davalar
    Konusu Para Olan ve Para ile Değerlendirilebilen (Malvarlığı) Davaları
    HMK göre (m.2/1) dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığı haklarına ilişkin
    davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme kanunda aksine bir düzenleme olmadıkça asliye hukuk
    mahkemesi olarak düzenlenmiştir.
    Değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin
    davalarda görevli mahkeme aksine bir hüküm yoksa asliye hukuk mahkemesidir. Dava konusunun para ile
    değerlendirilememesi halinde, şahıs varlığına ilişkin davalarda kanunda aksine bir hüküm yoksa da asliye hukuk
    mahkemesi görevlidir.
    Konusu para ile değerlendirilebilen davalarda dava konusunun değer dava dilekçesinde
    gösterilmelidir. Bu dava harcı gösterilen bu değer üzerinden alınmaktadır. Eğer değer belirtilmemiş ise hâkim harcın
    hesaplanabilmesi için davacıya süre verir. Bu süre içinde de değer gösterilmez ise dava dilekçesi işleme konulmaz.
    Davanın konusu eksik gösterilmiş ise ve davalı da itiraz etmemiş olsa bile hâkim kendiliğinden dikkate alarak eksik
    yatırılan harcı tamamlatır.
    Seçimlik dava, seçim hakkının borçlu da olması halinde söz konusu olur. Seçim hakkının alacaklıda
    olması halinde alacaklı seçim hakkını kullanıp bu davayı açacağından görevli mahkeme bu seçilen dava konusuna
    göre belirlenir. Seçimlik borç para ya da para ile değerlendirilebiliyorsa miktarı ve değeri ne olursa olsun görevli
    mahkeme asliye hukuk mahkemesi olacaktır.
    Kısmi Dava para veya para ile değerlendirilebilir nitelikte ise, geri kalan kısmı ister taraflar arasında
    uyuşmazlık konusu olsun, ister olmasın her halde görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olacaktır.
    Belirsiz Alacak Davasında davacı geçici talep sonucunu ne miktarda gösterirse göstersin aliye hukuk
    mahkemesi görevli olacaktır.
    Karşı Dava, açılmış olan bir davada, davalı tarafın da aynı mahkemede davacıya karşı dava açmasıdır.
    Görev kuralları açısından asıl dava ve karşı dava bakımından ayrı mahkemenin görevli olması gerekir.

    9
    Şahıs Varlığına İlişkin Davalar
    Şahıs varlığı haklarından kaynaklanan davalar şahıs varlığına ilişkin davalardır. Örneğin boşanma
    davası, babalık davası, neseple ilgili davalar şahıs varlığına ilişkin davalardır. Şahıs varlığına ilişkin davalarda asıl
    görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Bu nedenle şahıs varlığına ilişkin davalarda sulh hukuk
    mahkemesinin görevi istisnadır ve kanunda açıkça gösterilmiştir. Asliye hukuk mahkemesi asıl görevli mahkeme
    olmakla birlikte, aile mahkemelerinin kurulmasıyla bu davaların bir kısmı aile mahkemesi görev alanına girmiştir.
    Bu nedenle aile mahkemesi görev alanına girmeyen ve özel hükümlerle başka bir mahkemenin de
    görevlendirilmediği davalar bakımından asliye hukuk mahkemesi görevlidir.
    Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevli Olduğu Davalar
    - Kiralanan taşınmazların İİK göre ilamsız tahliyesine ilişkin hükümler ayrık kalmak üzere, kira
    ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıklar (İlamsız tahliye hariç kira ilişkisinden
    doğan tüm davalar) Bu davaların sulh hukuk mahkemesinde açılabilmesi için yazılı ya da sözlü olarak yapılmış kira
    sözleşmesine dayanılması gerekir. Kira sözleşmesi geçersiz veya mevcut değilse açılacak olan davada görevli
    mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.
    - Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davalar.
    - Taşınır ve taşınmaz mallarda zilyetliğin korunması ile ilgili davalar
    - HMK ve diğer kanunların sulh hukuk mahkemesini görevlendirildiği davalar.
    - Çekişmesiz yargı işlerinde aksine bir düzenleme bulunmadıkça görevli mahkeme, asıl mahkeme
    sulh hukuk mahkemesidir.
    Görev Kurallarının Niteliği
    Görev kuralları kamu düzenine ilişkindir. Somut olayda aykırılığın bulunup bulunmadığını mahkeme
    kendiliğinden araştıracaktır. Yani hâkim bu konuda taraflarca herhangi bir itiraz bulunmasa dahi görevli olup
    olmadığını kendiliğinden araştıracaktır. Görev kurallarına aykırılık ilk derece mahkemesinde fark edilmese bile,
    daha sonra kanun yolu aşamasında da kendiliğinden incelenir.
    Taraflar, mahkemenin görevsiz olduğunu davanın her safhasında ileri sürebilirler. Hüküm görevsiz bir
    mahkemede verilmiş olmasına rağmen kesinleşmiş ise, kesin olan bu hükme karşı artık olağanüstü yargı yolu olan
    yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulamaz. Görevsiz mahkemenin vermiş olduğu kesin hüküm batıl sayılmaz.
    Görev kuralları kamu düzeninden olması nedeniyle tarafların görev kuralları hakkında sözleşme yapmaları mümkün
    değildir.
    Görev Kurallarına Aykırılık ve Sonuçları
    Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemenin görevsiz olduğunu taraflar her
    aşamada ileri sürebilecekleri gibi, mahkeme de görevli olup olmadığını her zaman kendiliğinden inceleyebilir. Görev
    dava şartı olduğu için diğer dava şartları gibi ön inceleme ve tahkikata geçilmeden incelenir. Mahkeme inceleme
    sonucunda görevsiz olduğuna karar verirse görevsizlik kararı verecektir. Görev itirazının reddi kararı bir ara
    karardır. Ara kararlara karşı ise ancak esas hükümle birlikte yargı yoluna başvurulabilir
    Görevsizlik kararı nihai bir usuli karardır. Bu nedenle görevsizlik kararına karşı kanun yoluna
    başvurulabilir. Görevsizlik kararına karşı istinaf yoluna başvurabilmek için görevsizlik kararı verilen dava
    konusunun miktar ve değerinin TL den fazla olması gerekir. Bu tutarın altındaki davalardaki görevsizlik
    kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulamaz İlk derece mahkemelerinin göreve ilişkin verdiği kararlara karşı temyiz
    yoluna başvurulamaz.
    Mahkeme, görevsizlik kararında görevli mahkemeyi de belirleyip dosyanın bu mahkemeye sadece
    gönderilmesine karar verir, yoksa dosyayı kendiliğinden görevli mahkemeye göndermez. Görevsizlik kararı veren
    mahkeme yargılama giderlerine de hükmetmez. Yargılama giderlerine görevli mahkeme karar verecektir.
    Görevsizlik Kararları Üzerine Yapılacak İşlemler
    Görevsizlik kararı verilmesinden sonra kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmişse kesinleşme
    tarihinden itibaren, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliği tarihinden itibaren iki hafta
    içerisinde davacının kararı veren mahkemeye başvurularak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesinin
    talep edilmesi gereklidir. Dosya kendisine gönderilen mahkeme taraflara kendiliğinden davetiye gönderir. İki
    haftalık süre şartına uyulup uyulmadığını mahkeme kendiliğinden gözetir. Davacı süresi içerisinde görevli
    mahkemeye başvurursa, bu dava görevsiz mahkemede açılan davanın devamı sayılır, yeniden harç ödenmesi
    gerekmez. Davacı iki hafta içerisinde görevsizlik kararı veren mahkemeye başvurmazsa görevsiz mahkemede açılmış
    dava hiç açılmamış sayılır. Bu takdirde ancak yeniden harç ödeyerek dava açabilir. İki haftalık görevli mahkemeye

    10
    başvuru süresinin sona erdiği tarihten itibaren atmış gün içerisinde davacı ek süreden yararlanarak dava açabilir ve
    bu takdirde davalı zamanaşımı savunmasını başarı ile süremez.
    Süresi içerisinde görevli mahkemeye davacı başvurabileceği gibi davalı da başvurabilir. Süresi içinde
    tarafların görevli mahkemeye başvurması halinde tarafların görevsiz mahkemede yapmış oldukları işlemler (taraf
    dilekçeleri, savunmalar, yemin, feragat, sulh gibi) görevli mahkeme de geçerlidir. Ancak mahkeme tarafından
    yapılan işlemler kural olarak geçersizdir.
    Süresi içinde görevsizlik kararı veren mahkemeye başvurulmamış ise davalı taraf görevsizlik kararı
    veren mahkemeye başvurarak lehine yargılama giderlerine hükmedilmesini isteyebilir.
    Görevsizlik kararı, kanun yolu denetiminden geçerek kesinleşmiş ise, başvurulan mahkeme
    görevsizlik kararı ile bağlıdır. Görevsizlik kararı kanun yolu denetiminden geçmeden kesinleşmiş ise başvurulan
    mahkeme de görevsizlik kararı verebilir. Bu durumda olumsuz görev uyuşmazlığı çıkmış olur.
    YETKİ
    Bir davaya hangi yerdeki görevli mahkemenin bakacağını belirler. Görevli mahkemeyi (asliye, sulh ya
    da özel mahkeme) belirledikten sonra, davanın hangi yerdeki görevli mahkemede açılacağı yetki kuralları
    çerçevesinde belirlenir. Mahkemeler bulundukları ilçenin idari sınırları içerisinde yargı yetkisine sahiptirler. Bu
    nedenle davacı davasını, dilediği yerdeki görevli mahkemeye açabilme hakkına sahip değildir. Bunu yetki kuralları
    belirler. Yetki meselesi kural olarak kamu düzeninden görülmemiştir. Fakat bazı hallerde yetki kuralları kamu
    düzeniyle ilişkili kabul edilerek kesin yetki kuralları getirilmiştir. Davacının davasını açabilmesi için genel yetki
    kuralları yanında ona seçim hakkı tanıyan özel yetki kuralları da düzenlenmiştir.
    Kesin Olmayan Yetki Kuralları
    1. Genel Yetki Kuralı
    Genel yetki kuralı kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, her davanın açıldığı tarihte davalının
    yerleşim yeri (ikametgâhı) sayılan yer mahkemesidir.
    Gerçek kişilerin yerleşim yeri TMK göre bir kimsenin yerleşmek niyetiyle oturduğu yerdir. Davalının
    gerçek yerleşim yeri tespit edilemediğinde nüfus müdürlüklerindeki adres kayıtları esas alınmalıdır.
    Tüzel kişilere karşı açılacak davalarda yetkili mahkeme tüzel kişinin yerleşim yerinin, yani merkezinin
    bulunduğu yer mahkemesidir. Davalının dava açılırken ki yerleşim yeri esas alınır.
    Türkiye’de yerleşim yeri, bulunmayanlar hakkında genel yetkili mahkeme olarak Türkiye’deki mutat
    meskenleri kabul edilmiştir. Ancak, özel yetki kurallarına göre yetkili olabilen mahkeme varsa, onların yetkisi
    devam etmek kaydıyla, belirli mal varlığına ilişkin dava o mal varlığı unsurunun bulunduğu yerde açılabilir.
    Davalı birden fazla ise dava, davalılardan birisinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak
    davacı sırf davalılardan birisini kendi mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla dava açtığı
    belirlenirse davalının itirazı üzerine mahkeme onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.
    Kanunda dava sebebine göre davalılardan tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belli
    edilmiş ise, dava ortak yetkili mahkemede açılır. Örneğin haksız fiile sebebiyet vermiş davalıların her birinin
    yerleşim yeri farklı ise, dava hepsi için ortak yetkili mahkeme olan “haksız fiilin vuku bulduğu yer mahkemesinde”
    açılır.
    ** Kesin yetki kurallarına aykırılığı davalı ileri sürmese de hâkim kendiliğinden nazara alır.
    Şubenin işlemlerinden dolayı davada taraf olarak şubenin bağlı olduğu ilgili kişi (merkez) davalı
    gösterilmekle birlikte, şubenin bulunduğu yerde de dava açılabilmektedir. Şubenin bulunduğu yerde dava açılsa bile
    taraf ehliyeti merkeze ait olduğundan dava merkeze karşı açılmalıdır.
    Boşanma davalarında, davadan önce eşlerin son defa altı aydan beri oturdukları yer mahkemesi yetkili
    olarak kabul edilmiştir. Diğer yetkili mahkeme ise eşlerden birini yerleşim yeri mahkemesidir.
    2. Özel Yetki Kuralları
    Özel yetki kuralları, genel yetkiyi kaldırmayan kurallardır. Yani davacı dilerse genel yetkili
    mahkemede dilerse özel yetkili mahkemede dava açabilmektedir. Özel yetki kuralları alternatif yetkili mahkeme
    sunmaktadır. HMK ve diğer kanunlarda düzenlenmiş özel yetkili mahkemeler şunlardır.
    a. Memur, işçi asker gibi bir yerde geçici olarak oturan ve o yerde oturmaları uzunca bir süre
    alacak olan kişilere karşı alacak ve taşınır mal davaları geçici olarak oturulan yer mahkemesinde açılır. Bu yetki
    kuralı kesin yetki kuralı değildir. Alacak ve taşınır mal davaları dışındakiler yani taşınmaz ve şahıs varlığı ile ilgili
    davalar genel ve özel hükümlere tabidir.
    b. Sözleşmeden doğan davalarda, sözleşmenin ifa yeri mahkemesi yetkili olarak kabul edilmiştir.
    Buradaki sözleşme borçlar hukukundan doğan sözleşmelerdir. Sözleşmede her iki tarafta ifada bulunacaksa
    davacının ifasını istediği şeye göre yetkili mahkeme tespit edilir. İfa yerini taraflar aralarında kararlaştırmışlar ise
    11
    kararlaştırılan ifa yerinde de dava açılabilir. İfa yeri kararlaştırılmamış ise TBK m89 göre belirlenir. Buna göre; para
    alacaklarında alacaklının yerleşim yeri, parça borçlarında sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu
    yer, diğer borçlarda ise doğumları sırada borçlunun yerleşim yerinde ifa edilmesi kuraldır.
    c. Haksız fiilden kaynaklanan davalarda, haksız filin işlendiği veya zararın meydana geldiği yada
    gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yerinde açılır. Eğer haksız fiil bir televizyon kanalı
    aracılığıyla işlenmişse, bu televizyon kanalının yayınlarının ulaştığı her yerde bu hükme dayanılarak dava açılabilir.
    Muhtemel zarar yeri mahkemesi de yetkili kılınmış, zarar meydana gelmeden zararı önleme amacı ile açılacak
    davalardaki yetkili mahkeme de gösterilmiştir. Haksız fiilin işlendiği yer ile zarar farklı yerlerde gerçeklemişse,
    zararın gerçekleştiği yerde de dava açılabileceği kabul edilmiştir. Haksız fiil birden fazla kişi tarafından işlenmişse,
    bu kişilere karşı haksız fiilin vuku bulduğu yer mahkemesi ortak yetkili yer mahkemesinde açılır. Kişilik haklarına
    tecavüz nedeniyle açılacak davalarda davacı kendi yerleşim yerinde veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde de
    dava açabilir.
    d. Terekedeki bir mal hakkında açılacak istihkak davası, terekenin yazımı ve tespiti zamanında
    malın bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir. Mirasçılık belgesinin iptali ve yeni mirasçılık belgesi verilmesine
    ilişkin davalarda da mirasçıların her birisinin oturduğu yer mahkemesi yetkilidir.
    e. Zarar sigortalarında doğan davalar, sigorta bir taşınmaza veya niteliği gereği bir yerde sabit
    bulunması gereken yahut şart kılınan bir taşınıra ilişkinse malın bulunduğu yerde; bir yerde sabit bulunması
    gerekmeyen ve şart kılınmayan bir taşınıra ilişkinse rizikonu gerçekleştiği yerde de dava açılabilir. Bu yetki kuralı
    kesin değildir. (Deniz sigortaları hariç)
    f. Karayolları Trafik Kanununda düzenlenen mali mesuliyet sigortalarında yetkili mahkemeler,
    sigortacının merkez veya şubesinin veya sözleşmeyi yapan acentenin bulunduğu yer mahkemesidir.
    Kesin Yetki Kuralları
    Bazı hallerde dava sadece kanunda öngörülen mahkeme veya mahkemelerde açılabilir, başka yerde
    açılamaz. Kesin yetki kuralında tek bir mahkeme öngörülmüş olabileceği gibi birden fazla mahkeme de öngörülmüş
    olabilir. Önemli olan belirtilen yer veya yerler dışında dava açılamamasıdır. HMK da düzenlenen esin yetki kuraları
    şunlardır.
    a. Taşınmazın aynından doğan davalar taşınmazın bulunduğu yerde açılır. Taşınmaz üzerindeki ayni
    hakka ilişkin ve ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek ya da taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma
    davalar hakkına ilişkin davalar taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır. Taşınmaza ilişkin şahsi hakka ilişkin
    davalar bu kapsamda değerlendirilmez. Birden fazla taşınmaz söz konusu ise taşınmazlardan birisinin bulunduğu yer
    mahkemesinde dava açılır. İstihkak davaları, tescil davaları, yolsuz tescilin silinmesi-değiştirilmesi davaları, irtifak
    hakkına ilişkin davalar, taksim, şüyuunu giderilmesi, şufa davaları bu kapsamdadır.
    b. Şirket, dernek veya vakıflar gibi özel hukuk tüzel kişilerinin ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı
    olan kaydıyla bir ortağına veya üyesine karşı veya ortağın veya üyenin bu sıfatla diğerine karşı açacakları davalar
    için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde dava açılır.
    c. Terekenin paylaşılmasına, yapılan paylaşma sözleşmesinin geçersizliğine, ölüme bağlı tasarrufların
    iptali ve tenkisine, miras sebebiyle istihkaka ilişkin davalar ile mirasçılar arasındaki terekenin yönetiminden
    kaynaklanan davalar ile terekenin paylaşımına kadar mirasçılara karşı açılacak tüm davalar ölenin son yerleşim
    yerinde açılır.
    d. Can sigortalarında ise sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın leh ve aleyhinde açılacak davalarda
    onların yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir.
    Bu sayılanların dışında da kanunlarda kesin yetkili olduğu anlaşılan hallerde de başka yerde dava açılamaz.
    Yetki Sözleşmesi
    Taraflar, belirli bir uyuşmazlık hakkında aslında yetkili olmayan mahkemeyi yetkili kılmak için sözleşme
    yapabilirler. Bu tür sözleşmelere “yetki sözleşmesi” denir. Şartları yerine getirilirse yabancı ülke mahkemeleri de
    yetkili kılınabilir. Yetki sözleşmesi yazılı şekilde yapılır ve etkisini usul hukuku alanında gösterir. Yetki sözleşmesi
    ile usul hukuku bakımından yetkisiz bir mahkeme yetkili hale getirilmek istenilmektedir.
    Yetki Sözleşmesinin Şartları
    a. Sözleşmenin Tarafları Tacir veya Kamu Tüzel Kişisi Olmalıdır.
    HMK göre sadece tacir ve kamu tüzel kişilerinin yetki sözleşmesi yapabilmesine izin verilmiştir. Tacir
    ve kamu tüzel kişisi olmayan kişiler arasında yapılan yetki sözleşmesi geçersizdir.
    b. Kesin Yetkinin Bulunduğu Durumlarda Yetki Sözleşmesi Yapılamaz

    12
    Yetki sözleşmesi kesin yetkinin söz konusu olduğu durumlar dışında ve kanunda açıkça başka bir
    mahkemenin yetkisinin kararlaştırılmasının yasaklanmadığı hallerde yapılabilir. Örneğin iş mahkemelerinin yetkisi
    kesin yetki olarak kabul edildiğinden yetki sözleşmesinin yapılamayacağı kabul edilmektedir.
    c. Yetki Sözleşmesi Yazılı Şekilde Olmalıdır.
    Yetki sözleşmesi yazılı şekilde olmalıdır, yazılı şekil geçerlilik şeklidir.
    d. Uyuşmazlık ve Mahkeme Belirli Olmalıdır.
    Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için uyuşmazlığın ve yetkili mahkemenin belirli olması gerekir.
    Uyuşmazlığın belli olmadığı ya da yetkili mahkemenin tam olarak belli olmadığı yetki sözleşmeleri geçersizdir.
    Belirli ve açık olmak şartıyla birden fazla yer mahkemesi de yetki sözleşmesi ile yetkili kılınabilir. Ancak birden
    fazla mahkemenin hakkın kötüye kullanılmamasına aykırılık oluşturmaması gerekir.
    Yetki Kurallarına Aykırılık Ve Sonuçları
    Yetki kesin yetki ise veya kanunda uyuşmazlığın sadece o yer mahkemelerinde görüleceği
    belirtilmişse taraflar bu yetki itirazını davanın her aşamasında ileri sürebilecekleri gibi, mahkeme de davanın her
    aşamasında bu durumu kendiliğinden gözetmelidir. Yetki itirazı cevap dilekçesinde ilk itiraz olarak ileri sürülmesi
    gerekir. Davalı tarafından ilk cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen yetki itirazı daha sonra ileri sürülemez,
    mahkemece dikkate alınmaz ve dava yetkisiz mahkemede görülmeye devam olunur. Yetkinin kesin olduğu hallerde
    yetkili olup olmadığının hakim kendiliğinden araştıracak, yetkinin kesin olmadığı hallerde ise, mahkemenin yetkisi
    olduğunu davalı cevap dilekçesinde ilk itiraz olarak ileri sürebilecektir.
    **Yetki sözleşmesi, kesin yetkinin söz konusu olmadığı hallerde yapılabildiğinden taraflarca yapılan
    yetki sözleşmesi taraflardan birisi tacir olmasa bile davalı süresi içinde yetki itirazında bulunmazsa mahkeme yetkili
    olarak kabul edilir. Hâkim geçersiz yetki sözleşmesine dayanılarak açılan davada yetkili olup olmadığını
    kendiliğinden inceleyemez. Genel veya özel yetkili mahkemelerin yetkisini kaldıran geçerli bir yetki sözleşmesine
    rağmen davacı genel yetkili mahkemede dava açarsa davalı yetki itirazında bulunmadığı takdirde mahkeme
    kendiliğinden yetkisiz olduğu sonucuna vararak yetkisizlik kararı veremez.
    Davalı yetki itirazında bulurken doğru şekilde yetkili mahkemeyi de göstermelidir aksi halde yetki
    itirazı dinlenmez. Birden fazla yetkili mahkeme varsa yetki ilk itirazında bulunan davalı tüm yetkili mahkemeleri
    değil, seçtiği mahkemeyi itirazında belirtmelidir. Davacının yetki itirazı davacıya tebliğ edilir ve hâkim buna göre
    karar verir. Yetki itirazının reddi kararı bir ara karar olup bu karara karşı tek başına kanun yoluna gidilemez, esas
    hükümle kanun yoluna gidilebilir.
    Mahkeme yetkisiz olduğuna ve ilk itirazda belirtilen mahkemenin yetkili olduğuna karar verirse
    dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verir. Kararında yetkili mahkemeyi de gösterir. Mahkemenin
    vereceği yetkisizlik kararı nihai karar olup, bu karara karşı kanun yoluna başvurulabilir. Ancak yetkisizlik kararına
    karşı istinaf yoluna başvurabilmek için, malvarlığına ilişkin davalarda dava konusunun miktar ve değeri TL
    den fazla olmalıdır. Bu tutarın altındaki davalardaki yetkisizlik kararına karşı istinaf yoluna gidilemez. Bölge adliye
    mahkemelerinin yetkisizlik kararı hakkında vereceği kararlara karşı temyiz yoluna gidilemez.
    Yetkisizlik kararının kesinleşmesinde itibaren iki hafta içerisinde kararı veren mahkemeye başvurularak
    dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talep edilmelidir. Aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar
    verilir. Dosya yetkisizlik kararı veren mahkemeden kendisine gönderilen mahkeme kendiliğinden taraflara davetiye
    göndererek duruşmaya davet eder. Yetkisizlik kararı kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmiş olsa bile, yetkili
    olarak dosya kendisine gönderilen mahkeme bu yetkisizlik kararı ile bağlıdır. Kendisinin yetkisiz olduğunu düşünse
    bile, yetkisizlik kararı veremez.
    İŞBÖLÜMÜ
    Birden fazla aynı mahkemenin bulunduğu yerdeki iş dağılımıdır. Dar ve teknik anlamdaki iş bölümü
    asliye hukuk mahkemelerinin yanında bir de asliye ticaret mahkemelerinin kurulmasıyla ortaya çıkmıştır. Ancak
    sayılı Kanun ile asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki “görev ilişkisine”
    dönüştürüldüğünden iş bölümü ilişkisi ortadan kaldırılmıştır. Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın
    malvarlığını ilgilendiren tüm ticari davalar asliye ticaret mahkemelerinde görülecektir.
    YARGI YERLERİNİN BELİRLENMESİ (MERCİİ TAYİNİ)
    Yargı Yerlerinin Belirlenmesini (Mercii Tayinini) Gerektiren Haller
    Görev ve yetki kurallarının varlığına rağmen bazen davaya hangi mahkemeleri bakacağı konusunda
    tereddüt ortaya çıkabilir veya davaya bakan mahkemenin bu davaya bakmasına engel haller ortaya çıkabilir.
    a. Davaya bakmakla görevli ve yetkili mahkemenin davaya bakmasına herhangi bir engel çıkarsa,

    13
    b. Savaş ya da olağanüstü halin bulunması veya yangın, deprem su baskını gibi doğal afet sebebiyle
    bir yerdeki mahkemenin çalışamaması.
    c. Bir yerde hâkimin çekinmesi veya reddedilmesi durumunda, o yerde davaya bakacak anı yetkiye
    sahip başka hâkimin bulunmaması, ya da hâkimin atanması, emekli olması veya istifa etmesi durumunda yerine
    bakacak başka hâkimin bulunmaması.
    d. İki mahkeme arasında yargı çevrelerinin sınırlarının belirtilmesi konusunda bir tereddüt çıkması
    halinde
    e. İki mahkemenin ayrı ayrı görevsizlik kararı veriri ve bu kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın
    kesinleşirse (Olumsuz görev uyuşmazlığı)
    f. Kesin yetki hallerinde, iki mahkeme aynı dava hakkında yetkisizlik kararı verir ve bu kararlar
    kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşirse.
    Yargı Yerlerinin Belirlenmesini (Mercii Tayinini) Gerektiren Haller
    Özellikle fiili veya hukuki engelin bulunması durumunda o yerde davaya bakacak başka bir hakim varsa
    o hakim davaya bakar, dava başka yerde görülmez.
    Savaş, olağanüstü hal veya doğal afet gibi fiili bir engel bulunuyorsa, Adalet Bakanlığı tarafından o
    yerdeki davalara geçici olarak başka yer mahkemesinde bakılmasına karar verilebilir.
    O yerdeki hâkimin ölmesi, hastalanması gibi sebeplere dayanıyorsa ya da ret veya çekinme gibi bir
    hukuki sebeple o yerde davaya bakacak başka bir hâkim yoksa HSYK tarafından geçici yetkili bir hakim
    görevlendirilir.
    İki mahkeme arasında yargı çevrelerinin sınırlarının belirlenmesinde tereddüt çıktığı takdirde, ilk derece
    mahkemeleri için bölge adliye mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri için ise Yargıtay’a başvurulur.
    İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve ve yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar, kanun yoluna
    başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde görevli ve yetkili mahkeme ilgisine göre bölge adliye mahkemesince veya
    Yargıtay’ca belirlenir.
    Yargı yeri belirtilmesi konusunda inceleme dosya üzerinden yapılır. Bölge adliye mahkemesi tarafından
    verilen yargı yeri belirtilmesine ilişkin kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Yargı yeri belirtilmesi
    hakkındaki Yargıtay kararları da kesindir.
    YARGI GÖREVLİLERİ
    Hâkim
    Devlet yargı erkini mahkemeler ve hâkimler eliyle kullanılır. Hâkimler yargı yetkisini millet adına
    kullanırken devleti temsil ederler. Gerektiğinde hukuk yaratan hâkimlerin toplumu iyi tanıyan ve sosyal ihtiyaçlarını
    iyi bilen kişiler olmalıdır.
    Hâkimlik Mesleğine Giriş
    Hâkim adaylığına atanabilmek için hangi niteliklerin arandığı Hâkim ve Savcılar Kanunun 8. Maddesinde sayılmıştır
    Avukatlık mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler için; avukatlık mesleğinde fiilen en az üç yıl çalışmış, giriş
    sınavının yapıldığı yılın ocak ayının birinci günü itibariyle kırk beş yaşını doldurmamış ve kendi aralarında
    yapılacak olan yazılı yarışma sınavında ve mülâkatta başarılı olmak şarttır.
    Ülkemizdeki Durum
    Anayasası ile Yüksek Hâkimler Kurulunun salt hâkimlerden oluşmasına ilişkin durum
    değiştirilmiş ve Adalet Bakanının başkanlığında ve Adalet Bakanlığı müsteşarının tabii üye olduğu HSYK
    oluşturulmuştur.
    Hâkimlerin Bağımsızlığı
    Hâkimler görevlerinde bağımsızıdırlar; Anayasa’ya kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani
    kanaatlerine göre hüküm verirler (AY m/1) Hâkimlerin son noktada karar yeri vicdanıdır. Hâkim, diğer devlet
    memurlarından ve kamu görevlerinden farklı olarak, görevlerini yerine getirirken bağımsızdırlar. Bu bağımsızlık,
    onun görevini yerine getirirken objektif ve serbest olması amacıyla kabul edilmiştir. Hâkim, yasamaya özellikle
    yürütmeye karşı bağımsız olmalıdır. Hâkimlerin bağımsızlığı ilk defa Anayasasında düzenlenmiştir.
    Bağımsızlık, hâkimin sadece hukuk kuralları ile bağlı olmasıdır. Hâkim hukuk kuralları çerçevesinde, kendi hukuk
    anlayışı ve vicdanına göre karar verir. Verilmiş olan yargı kararları da hatta Yargıtay kararları da olmak üzere
    hâkimler bağlayıcı değildir. Hâkimlerin sadece kanunlara bağlı olduğu prensibinin istisnası içtihadı birleştirme
    kararıdır. İçtihadı birleştirme kararları mahkemeleri bağlamasına karşılık, içtihat yolunu kapamamıştır. Çünkü
    mahkemeler gerekçesini belirterek farklı yönde karar verebilirler. BU kararı içtihadı birleştirme kararına aykırı
    düşerse, mahkemeler de bu içtihadın değiştirilmesini ve kaldırılmasını isteyebilir.
    14
    Hâkimler öncelikle devlete, sonra da taraflara karşı bağımsız olmalıdır. Taraflara karşı bağımsızlığın
    sağlanabilmesi için ise hâkimin bazı davalara bakması yasaklanmış, bazı davalarda da reddi sağlanmıştır. Bütün
    bunların yanında hâkimlerin “dördüncü kuvvet” olarak basına karşı bağımsızlığı sağlanmalıdır. Aynı zamanda hâkim
    iç bağımsızlığa da sahip olmalıdır.
    Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir
    ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında
    Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir
    beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar
    ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. (AY
    2/3)
    Hâkimlere Tanınan Teminatlar
    Hâkimler, yaş haddi ve maluliyeti hali dışında kendileri istemedikçe emekliye sevk olunamazlar. Sağlık
    durumları nedeniyle görevini yerine getiremeyecekler olanlar ve meslekten çıkarmayı gerektiren bir suçtan dolayı
    hüküm giymiş olanlar istisnadır.
    Hâkimler, kadronun daraltılması veya kaldırılması sebeplerine dayansa bile maaş ve ödeneklerinden
    yoksun kılınamaz. Bir mahkemenin ve kaldırılması sebebiyle görevsiz kalanlara, aylık ve derece yönünden eşit
    hâkimlik veya savcılık görevi teklif edilir. Birinci teklif reddedilirse ikinci teklifin de reddedilmesi halinde
    meslekten çekilmiş sayılırlar. Hâkimler istekleri dışında savcılık sınıfına nakledilemezler. HSYK tarafından disiplin
    cezası verilebilir.
    Hâkimlerin Sorumluluğu
    HMK kanunu ile birlikte hâkimlerin birinci dereceden sorumluluğu yerine devletin birinci dereceden
    sorumluluğuna gidilmektedir. Bunun nedeni hâkimlerin doğrudan sorumluluk davası ile karşı karşıya kalmasını
    önlemektir. Devletin sorumluluğunun kabul edilmesiyle zarar görenin zararının tam ve eksiksiz olarak tahsil
    edilmesi sağlanmak istenmiştir. Hâkimlerin vermiş oldukları kararlardan ötürü sadece ağır ihmal veya kasıtlı
    oldukları hallerde devletin sorumluluğu kabul edilmiştir. Ancak devletin ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu
    hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder. BU hüküm emredici nitelikte olup devletin sorumlu
    hâkime rücu konusunda takdir yetkisi yoktur.
    Sorumluluk Halleri
    Hâkimlerin görevleri sırasında vermiş oldukları zararlardan ötürü devletin sorumluluğu yoluna
    gidilebilmesi için TBK da sayılan haksız fiil hükümlerine göre; zarar, kusur ve illiyet bağının aranması gerekir.
    Sorumluluk halleri HMK 46 da sayılmıştır.
    a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka
    aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması. Hâkimin sorumluluğu sadece hükümler için değil, tüm kararlar için ve
    usule ilişkin işlemler için de kabul edilmiştir.
    b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş
    olması. Bu menfaatin karardan önce veya sonra olmasının bir önemi yoktur. Bu durum için hâkimin kastı
    aranmaktadır.
    c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya
    hüküm verilmiş olması.
    ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması. Hâkim
    dava dosyasında bulunmayan vakıayı kendiliğinden dikkate alamaz. Bu durumda hâkimin sorumlu tutulabilmesi için
    ağır kusur veya kasıtla hareket etmiş olması gerekir.
    d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya
    söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak
    hüküm verilmiş olması.
    e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması. Yargı görevini üstlenen ve kişilerin
    kendiliğinden hak almasını yasaklayan devlet bu görevini gecikmeksizin yerine getirmek zorundadır.
    Sorumluluk Hallerinde Görevli Mahkeme
    - İlk ve Bölge Adliye Mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay’ın ilgili Hukuk
    Dairesi
    - Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunda onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı
    Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde
    - Yargıtay 4. Hukuk Dairesi hâkimleri içinse Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yargılama yapılır.

    15
    **Verilen kararların temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılır. Temyiz incelemesine kararı
    veren Başkan ve üyeler katılmaz.
    Devletin sorumlu hâkime rücu davası, tazminat davasını karara bağlayan mahkemece görülür.
    Sorumluluk Davasında Yargılama Usulü
    Sorumluluk davasında davacı zarar gören kişidir. Davalı ise devlettir. Dava dilekçesinde hangi
    sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça gösterilir. Bu huşuları içermeyen dilekçe karşı tarafa tebliğ
    edilmeden ve duruşma yapılmadan reddedilir. Bu durumda davacı davayı kaybetmiş gibi disiplin para cezasına
    çarptırılmaz. Eksikler tamamlanarak yeniden dava açılabilir. ** Vekilin hâkimin fiilleri sebebiyle devlet aleyhine
    tazminat davası açabilmesi için vekile açık bir yetki verilmesi gerekir. Mahkeme açılan tazminat davasını sorumlu
    hâkime de ihbar eder. Hâkim de davaya fer’i müdahil olarak katılır. Davacı davayı kaybederse TL
    arasında disiplin para cezasına hükmedilir.
    Hâkimin Hukuki Sorumluluğu
    Hâkimlerin görevlerini yerine getirirken yapmış oldukları işlemlerden veya vermiş oldukları kararlardan
    devletin sorumluluğuna gidiliyor olması hakimlerin sorumluluğunu ikinci dereceye götürmüştür. Bu nedenle
    hâkimlere karşı sorumluluk davası açılmamaktadır. Ancak hâkimlerin yargılama faaliyetinden zarar görecek kişilere
    devlet tarafından ödenecek tazminat ödeme tarihinden bir yıl içerisinde sorumlu hâkime rücu edilecektir.
    Hâkimlerin Disiplin Sorumluluğu
    Hâkimler hakkında disiplin soruşturması Adalet Bakanının izni ile adalet müfettişleri tarafından yapılır.
    Soruşturma sonunda verilecek ceza soruşturmanın Adalet Bakanının onayına müteakip HSYK tarafından verilir.
    Hâkimin Cezai Sorumluluğu
    Hâkimlerin ve savcıların görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı,
    cezalandırılmaları da genel hükümlere tabi kılınmamış, bu konuda özel yapılması kabul edilmiştir. Bunun yanında
    bazı suçlar hâkim tarafından işlendiği takdirde daha ağır şekilde cezalandırılırlar.
    Hâkimin Davaya Bakmasının Yasak Olması ve Reddi
    Hâkimin davada tarafsız kalamayacağı hallerde davaya bakmaması düşünülerek hâkimin davaya
    bakmaktan yasaklı olması veya reddi yönünde düzenleme yapılmıştır. Hâkimin davada tarafsız olamayacağı
    varsayılan veya kuvvetle muhtemel olan ve HMK m de sınırlı olarak sayılan hallerde hakimin davaya bakması
    yasaklanmıştır.
    Hâkimin davaya bakmasının yasak olduğu hallerde, kendisi çekinme kararı vermek zorundadır. Hâkim
    bu durumda davaya bakamaz. Bu durumda davaya başka bir hâkim tarafından devam edilir.
    Buna karşılık ret sebepleri başka bir mahkeme tarafından incelenir. Hâkimin kendisini ya da hakimin
    tarafları reddetmesi halinde hakim hemen davdan el çekmez. Başka bir mahkemenin ret sebebini inceleyerek karar
    vermesi gerekir. Hâkimin davaya bakmasının yasak olması hali ile ret sebepleri hakimin şahsı ile ilgilidir. Mahkeme
    ile ilgili değildir.
    Hâkimin Davaya Bakmasının Yasak Olması
    Hâkim, aşağıdaki hâllerde davaya bakamaz; talep olmasa bile çekinmek zorundadır:
    a) Kendisine ait olan veya doğrudan doğruya ya da dolayısıyla ilgili olduğu davada.
    b) Aralarında evlilik bağı kalksa bile eşinin davasında.
    c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyunun davasında.
    ç) Kendisi ile arasında evlatlık bağı bulunanın davasında.
    d) Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı kalksa dahi kayın
    hısımlığı bulunanların davasında.
    e) Nişanlısının davasında.
    f) İki taraftan birinin vekili, vasisi, kayyımı veya yasal danışmanı sıfatıyla hareket ettiği davada.
    Ayrıca Avukatlık Kanunu maddesine göre de; bir hâkim veya Cumhuriyet Savcısının eşi, sebep veya nesep
    itibariyle usul ve füruundan veya ikinci dereceye kadar (Bu derece dahil) hısımlarından olan avukat, o hakim veya
    Cumhuriyet Savcısının baktığı dava ve işlerde avukatlık edemez.
    Hâkimin Çekinmesi Usulü
    Hâkimin davaya bakmasının yasak olduğu hallerde, hâkim davaya bakamaz, taraflar talep etmese bile
    kendiliğinden çekinmek zorundadır. Taraflar hâkimin davaya bakmasının yasak olduğunu her zaman ileri
    sürebilirler. Hâkimin davaya bakması tarafların muvafakat etmesiyle de mümkün değildir. Çünkü hâkimin
    yasaklılığı kamu düzenindendir. Davaya bakması yasak olan hâkimin yasak halinin doğumundan sonra yaptığı
    işlemler üst mahkeme kararı ile iptal olunur. Mutlak suretle iptal söz konusu değildir. İşlemler eğer doğru ise ve
    16
    tekrar yapılması gerekmiyorsa işlemler yeniden tekrarlanmaz. Ancak davaya bakması yasak olan hâkimin vermiş
    olduğu karar ve hükümler her hâlükârda iptal olunur. Tarafların yaptığı işlemler ise geçerliliğin korur. Yaptığı
    işlemler ve verdiği kararların yenilenmesi nedeniyle oluşacak masraflar ise hâkim tarafından ödenir. Tek hâkimli
    mahkemelerde çekinme kararını hâkim kendi verir. Çok hâkimli mahkemelerde ise mahkeme hâkim hakkında
    çekinme kararı verirken ilgili hâkim oylamaya katılmaz. Çekinme kararına karşı üst mahkemeye başvurulabilir.
    Çekinme kararının ilk derece mahkemesince verildiği hallerde başvuru üzerine bölge adliye mahkemesinin vereceği
    kesindir. Bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay’ın temyiz incelenmesi sırasında, taraflarca ileri sürülmese bile
    davaya bakması yasak olan hâkimin, yasak halinin doğumundan sonra yaptığı işlemler iptal edilebilir. Hatta davaya
    bakması yasak olan hâkimin verdiği hükmün kesinleşmesinden sonra da yargılamanın yenilenmesi yoluna
    başvurulabilir.
    Hâkimin Reddi
    Hâkimin reddi sebepleri kanunda sınırlı olarak sayılmamıştır. Hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren
    önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebilir.
    Özellikle aşağıdaki hâllerde, hâkimin reddi sebebinin varlığı kabul edilir
    a) Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması. Bu huşu davayı aydınlatma
    yükümlülüğü ile karıştırılmamalıdır.
    b) Davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği hâlde görüşünü açıklamış
    olması. Davada henüz bir inceleme yapmadan davacıya veya üçüncü bir kişiye bu davanın kazanılamayacağını
    açıklaması örnek olarak verilebilir.
    c) Davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş
    olması. Hâkimin tanık olarak dinlendiği bir davada daha sonra hâkim olarak devam etmek zorunda kalması gibi. İlk
    derece mahkemesinde kendi baktığı davasında daha sonra Yargıtay üyesi olarak da incelemesi de buna örnek olarak
    verilebilir.
    ç) Davanın, dördüncü derece de dâhil yansoy hısımlarına ait olması. Hâkim ile davalının üçüncü
    dereceye kadar kan ve hısım olmadı yasaklılık hali olmasına rağmen dördüncü dereceye kadar olması ise ret halidir.
    d) Dava esnasında, iki taraftan birisi ile davası veya aralarında bir düşmanlık bulunması.
    Hâkimin Reddi Usulü
    Hâkimi davanın tarafları reddedebileceği gibi, hâkimin kendisi de reddedebilir.
    Taraflardan birisinin Hâkimi Reddetmesi
    Taraflardan birisi veya taraflardan birisi ile birlikte fer’i müdahil de ret sebeplerine dayanarak hâkimi
    reddedebilir. Hâkimin reddi sebebini bilen tarafın en geç ilk oturumda bu isteğini bildirmesi gerekir. Bu sebep ilk
    duruşmadan sonra öğrenilmiş ise, öğrenildikten sonraki ilk duruşmada yeni bir işlem yapılmadan önce ileri
    sürülmelidir. Ret istemi hüküm verilinceye kadar yapılabilir. Süresi içinde reddedilmez ve hâkim de kendini
    reddetmezse hüküm bozulmaz. Hâkimin reddi talebi dilekçe ile hâkimin mensup olduğu mahkemeye verilir. Bu
    dilekçede hangi sebeple reddedildiğinin gösterilmesi gerekir. Hâkim çekinmeye davet edilmiş ise bu da hâkimin
    reddi hükmündedir. Ret dilekçesi karşı tarafa tebliğ edilir ve karşı taraf ta buna bir hafta içerisinde cevap verir.
    Reddedilen hâkim üç halde ret istemin reddedebilir.
    - Ret işlemi zamanında yapılamamışsa
    - Ret sebebi veya inandırıcı delil gösterilmemişse
    - Ret isteminin davayı uzatmak amacıyla yapıldığı açıkça anlaşılıyorsa
    ** İlk derece mahkemelerinin bu kararlarına karşı istinaf, bölge adliye mahkemesi başkan ve üyeleri hakkındaki
    kararların temyizine ise ancak hükümle birlikte başvurulabilir.
    Eğer ret talebi geri çevrilmez ise yazı işleri müdürünün incelenmek üzere dosyayı hemen mercie
    göndermesi gerekir.
    Bölge adliye mahkemeleri için hukuk dairelerinin toplanmasını engelleyecek şekilde toplu ret talepleri
    dinlenmez.
    Ret talebi hakkında yemin teklif olunamaz.
    Hâkimi reddeden tarafın ret talebini kötü niyetle yaptığı anlaşılırsa ve talebi esas yönünden reddedilirse,
    iki hafta içerisinde TL arasında disiplin para cezasına çarptırılır. Usul yönünde yapılacak ret işlemlerinde
    disiplin para cezası uygulanmaz.
    Hâkimin Kendisini Reddetmesi
    Hâkimin ret sebeplerinin birisinin bulunması halinde hâkim kendiliğinden de kendisini reddedebilir.
    Hâkimin kendisini reddetmesi süreye tabi değildir. Bu ret kararı da merci tarafından incelenmelidir.
    Hâkimin Reddetmesinin Sonuçları
    17
    Hâkim taraflardan birisinin kendisini reddetmesinden veya kendi kendisini reddetmesinden sonra, ret
    hakkına merci tarafından karar verilinceye kadar o davaya bakmaz. Daha önce hakkındaki ret talebi reddedilen
    hâkim yeniden reddedilirse davaya bakmaya devam eder. Hâkimin reddi talebini inceleyen merci talebi reddederse
    davaya kaldığı yerden devam edilir. Gecikmesinde zarar umulan işler ret talep edilen hâkim tarafından yapılmaya
    devam edilir. İhtiyati tedbir, delil tespiti, ihtiyati haciz vs. Esas hüküm bakımından istinaf yolu kapalı olan dava ve
    işlerde hâkimin reddi talebiyle ilgili mercii kararı kesindir. Esas hüküm bakımından istinaf yolu açık bulunan dava
    ve işlerde ret talebi halkındaki merci kararına karşı bir hafta içerisinde istinaf yoluna gidilebilir. Bölge adliye
    mahkemelerinin bu husustaki kararı kesindir.
    Ret talebinin kabul edilmesi halinde, ret sebebinin doğduğu andan itibaren reddedilen hâkim tarafından
    yapılmış olan ve ret talebinde bulunan tarafça itiraz edilen esasa ilişkin işlemler daha sonra davaya bakacak hâkim
    tarafından iptal edilir.
    SAVCILAR
    Savcı devlet adına soruşturma işine girişen ve suç şüpheleri kuvvetli olduğunda dava açan ve bu davayı
    yürüten kişidir. Özel hukuka ilişkin davalarda kural olarak savcı görev yapmaz. Ancak çok istisnai hallerde savcılara
    özel hukuk davalarını açma görevi verilmiştir. Bu haller kamu düzeni ile ilgili olan ve açıkça görevlendirildiği
    hallerdir. Savcılar hâkimler gibi bağımsız değillerdir. Yürütme içinde yer alır ve hiyerarşik düzen çerçevesinde
    görev yaparlar ancak dava açması için savcıya hiçbir merci emir veremez. Savcıların açabileceği hukuk davaları
    Türk Medeni Kanununda sayılmıştır. Buna göre, nesebin düzeltilmesine itiraz davası, evlenmenin butlanı davası,
    evlenmenin men’i davası savcı tarafından açılabilecektir. Savcılar bu davalarda davacı tarafta yer alır. Savcı
    tarafından açılan davalar harca tabi tutulmamıştır. Savcı kendiliğinden veya resmi dairelerin bildirimde bulunması
    üzerine dava açar. Resmi dairelerin ihbarı üzerine dava açılmaması halinde, kamu düzeninin korunması ve keyfiliğin
    önlenmesi amacıyla itiraz yolu öngörülmüştür. Bu itiraz Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından incelenir.
    ADLİYE MEMURLARI
    Yazı İşleri Müdürü
    Mahkemenin yazı işlerinin başında, yazı işlerinin düzen içerisinde yürütülmesi ve muhafaza edilmesi ve
    tebligatların yapılması için yazı işleri müdürü bulunur. Yazı işleri müdürleri ağır ceza mahkemelerinin bulunduğu
    yerlerde adalet komisyonlarınca atanır.
    Zabıt Kâtipleri
    Mahkemelerde yazı işleri müdürünün denetiminde çalışan yargı memurlarıdır. Zabıt kâtibi mahkemenin
    resmi tanığı durumundadır. Bu nedenle tutanak hâkim ve taraflar yanında zabıt kâtibi tarafından da imzalanır. Zabıt
    kâtibinin imzasının bulunmadığı tutanağa göre hüküm verilirse bu eksiklik bozma sebebi sayılmaktadır. Görevlerinin
    önemi nedeniyle zabıt kâtiplerinin de hâkimler gibi reddi öngörülmüştür. Zabıt kâtiplerinin reddi ile ilgili karar
    görev yaptığı mahkeme tarafından verilir. Hâkim ve zabıt katibinin reddi birlikte istenirse hâkim hakkında karar
    verecek mercii zabıt katibi hakkında da karar verir.
    Mübaşirler
    Duruşmalara tarafların çağrılması, duruşma salonuna alınması ve duruşma disiplinin sağlanması için
    görev yaparlar. Özel üniforma taşırlar. Mübaşir duruşma sırasında ve duruşma dışında mahkemelere yardımcı olan
    memurlardır.
    AVUKATLAR
    Avukatlar, Hukuki bilgi ve tecrübelerini, adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis ederek
    kamu hizmeti gören serbest meslek mensubu kişilerdir. Serbest meslek faaliyeti olmakla birlikte bir kamu hizmeti
    sayılmaktadır. Ülkemizde dava açabilmek veya açılmış olan davayı takip edebilmek için avukat tutma zorunluluğu
    bulunmamaktadır. Almanya ve bazı ülkelerde sulh hukuk mahkemeleri dışında avukat tutma zorunluluğu vardır.
    Avukatların iki önemli görevi vardır.
    - Müvekkilinin hak ve menfaatini korumak.
    - Yargının bir organı olarak hukukun uygulanmasını ve adaletin gerçekleşmesini sağlamak.
    Avukatın en önemli özelliği bağımsızlığıdır. Avukat da hâkim gibi devlete, topluma ve taraflara karşı
    bağımsız olmalıdır. Avukatın devlete ve özellikle de yürütme organına bağımsız oluşu, görevini yürütebilmesi için
    çok önemlidir. Avukatların görevlerinden doğan ve görevlerinin icrası sırasında işledikleri suçlar nedeniyle dava
    açabilmesi için Adalet Bakanlığından izin alınması gereklidir. Duruşmada uygum olmayan hal ve tavırlarda
    bulunduğu gerekçesiyle avukatlar duruşma salonundan çıkartılamaz. Avukatlar mahkemenin emrinde değildir ve
    mahkemeden talimat almazlar. Bu kendi müvekkili için de geçerlidir. Sadece baroya kayıtlı olanlar avukatlık
    mesleğini yürütebilirler. Muvazaalı yoldan alacak devralmak suretiyle avukatların yetkilerini kullanmak ta yasak

    18
    olup, bu durum da hapis ve para cezası gerektirir. Reklam yasağı, düşük ücret uygulama, birden fala büroya sahip
    olma yasağı gibi yükümlülükleri de vardır.
    NOTERLER
    Noterler, yargı faaliyetine dolayısıyla katılan kişilerdir. Noterlerin belgelendirdikleri işlemler, hukuki
    güvenliği sağlama ve doğabilecek uyuşmazlığı gidermeye yöneliktir. Noterler hukuki güvenliği sağlamak ve
    anlaşmazlıkları önlemek amacıyla değişik belge ve işlemlere resmiyet kazandıran ve kanunla verilen diğer görevleri
    yapan, belli nitelikleri ve kendine özgü statüsü bulunan kamu hizmeti niteliğindeki noterlik hizmetini yürüten kamu
    görevlisidir.
    Her asliye mahkemesinin bulunduğu yerde o mahkemenin yargı çevresindeki işleri görmeye yetkili
    noter kurulur. Birden fazla noterin bulunması halinde il belediyesi sınırları içindeki bütün noterlik işlerini görmeye
    yetkilidir. Noterlik bir kamu hizmeti olduğu halde, noterler Devletten maaş almazlar. Noterler başka resmi makam
    veya mercilerin görevine girmeyen resmi veya resmi olmayan işlemleri yaparlar. Noterler tarafından belgelendirilen
    işlemler resmi işlem sayılır.
    USUL İŞLEMLERİ
    Mahkeme tarafında yapılan usul işlemlerine, mahkeme usul işlemleri taraflar tarafında yapılan usul
    işlemlerine taraf usul işlemleri denir. Mahkemenin yaptığı usul işlemleri tarafların yaptığı usul işlemlerinden farklı
    hükümlere tabidir. Usul işlemlerinin belirli şekilde ve süreler içerisinde yapılması gerekir.
    Taraf Usul İşlemleri
    Davanın açılmasından hükmün kesinleşmesine kadar olan süre içerisinde yargılamanın ilerlemesi
    amacıyla tarafların aralarında ya da taraflar ile mahkeme arasında yapılacak işlemler taraf usul işlemleridir. Taraf
    işlemlerinin en önemli unsuru davaya etkili olmasıdır. Davanın çözümüne yardımcı olmak koşuluyla dava açılmadan
    önce yapılan işlemler de taraf usul işlemi sayılır. Taraf usul işlemlerinin bir kısmı olumlu bir kısmı ise olumsuz
    işlemlerdir. Örneğin duruşmaya gelmemek, davayı takip etmeyeceğini belirtmesi ya da kanun yoluna
    başvurulmaması olumsuz işlemlerdendir.
    Taraf Usul İşlemlerinin Özellikleri
    Taraf usul işlemleri, özel hukuk anlamında hukuki işlemler değildir. Bu nedenle taraf usul işlemleri
    ancak dava ilişkisi içinde hukuki sonuç doğurur. Dava içinde geçerli olur. Dava dışında bu işlemlerin etkisi olmaz.
    Davanın açılması bir usul işlemidir. Çünkü yargılamayı başlatmakta ve yargılamanın esasını belirlemektedir. Bir
    işlemin usul işlemi sayılması için usul etkisinin birinci derecede olması gerekir.
    Taraf usul işlemleri, usul işlemleri sayılmakta şekli, içeriği ve hükümleri bakımından usul kurallarına
    tabi olmaktadır. Ancak bazı usul işlemleri olan feragat, kabul ve sulh hem maddi hukuk hem de usul hukuku
    bakımından sonuç doğurur.
    Usul işlemlerinin geçerliliği, bu işlemi yapan tarafın taraf ve dava ehliyetine sahip olmasını
    gerektirmektedir. Bunun yanında tarafların dava takip yetkisinin varlığı da gereklidir. Taraf usul işlemleri sözü
    olarak yapılırsa mahkeme bunu tutanağa geçirir, bunun dışında dilekçe ile karşı tarafa tebliği söz konusu olur. Bazı
    usul işlemleri özel olarak belirlenen şekilde yapılmalıdır. Örneğin dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar
    kanunda tek tek belirtilmiştir.
    Usul işlemleri, medeni hukuk hükümlerine tabi olmadığından irade fesadı sebebiyle iptal olunamaz.
    Usul işlemleri maddi hatadan kaynaklandığı hallerde geçersiz sayılmaları mümkündür. Hem maddi hukuk hem de
    usul hukuku karakteri taşıyan feragat, kabul, sulh gibi usul işlemleri de bu söylediklerimize istisna teşkil eder ve
    bunlar medeni hukuka ilişkin sebeplerden iptal edilebilirler.
    Usul işlemleri şarta bağlanamaz. Ancak davacı davasını birden fazla sebebe dayandırarak mütelahik
    dava veya vakıalar aynı kalarak terditli dava olarak açabilir. Böylelikle bir usul işlemi diğer bir usul işleminin
    başarılı ya da başarısız olması şartın bağlanış olur.
    Taraf işlemleri genellikle tek taraflı işlemlerdir. Bunun istisnası usul sözleşmeleridir.
    Taraf Usul İşlemlerinin çeşitleri
    Taraf usul işlemlerini ilk olarak tek taraflı ve iki taraflı usul işlemleri olarak ikiye ayırmak mümkündür.
    Ki yanlı usul işlemlerine usul sözleşmeleri de denir. Yetki sözleşmesi ve tahkim sözleşmesi usul sözleşmelerine
    örnek gösterilebilir. Usul sözleşmeleri, gerçek usul sözleşmeleri,(yetki sözleşmeleri-kanun yolundan feragat) usul
    hukukuna ilişkin yan etkisi bulunan maddi hukuka ilişkin sözleşmeler (ifa yerinin belirtilmiş olması halinde bu ifa
    yerinin yetkili mahkemenin seçimini de etkilemesi) ve karma sözleşmeler (tahkim sözleşmeleri – hakem bilirkişi
    sözleşmeleri – sulh sözleşmeleri) olarak üçe ayrılır. Karma sözleşmeler hem usul hukuku hem de maddi hukuk etkisi

    19
    gösterir. Usul hukukunda irade özgürlüğü ilkesi egemen olmadığından taraflar yargılama usulünü değiştiremezler.
    Usul sözleşmeleri dışında kalan taraf işlemlerine ise tek taraflı usul işlemleri denir.
    Usul İşlemlerinde Şekle Uymak Zorunluluğu ve Sonuçları
    Usul işlemlerinin bazıları yazılı (hâkimin reddi, davaya müdahale, davaya cevap, tanık listesi verilmesi,
    ihtiyati tedbir, delil tespiti gibi) bazıları da yazılı ya da sözlü olarak yapılabilir. (ıslah, feragat ve kabul, ikrar gibi)
    Medeni hukukta şeklin amacı tarafları düşünmeye sevk etmek, bu yolla daha sağlıklı işlem yapılmasını sağlamak ve
    ispat kolaylığı iken usul hukukunda şeklin amacı ise yargılamanın güvenliği ve emin yürütülmesidir.
    Usul hukukunda şekle aykırılık kamu düzeni amacıyla getirilmiş bir hükme aykırılık biçiminde ise, bu
    işlemin batıl sayılması gerekir. Taraflara yargılama esnasında farklı imkan tanınması, davanın gereksiz yere
    uzatılması ve hakkın kötü niyetle kullanılması gibi durumlar kamu düzenindendir. Bu sebeple ıslah, tanık listesi
    verilmesi gibi huşuların bir kez yapılması hakkın kötüye kullanılmasını engellemek ve düşüncesiyle düzenlenmiş
    olup bunlar kamu düzenindendir.
    Eğer bir işlem kamu düzenine aykırı bu işlem mahkeme tarafından kendiliğinden dikkate alınır. Kamu
    düzeninden olan hatalı işlemin düzeltilmesi mümkün değildir.
    Ancak kamu düzenine ilişkin olmayan işlemlerin doğrusunun yapılması ile veya geçmişe etkili şekilde
    icazet verilmesiyle ya da itiraz etme hakkının kullanılmamasıyla söz konusu olur.
    Usul işlemlerindeki eksiklik giderilebilir ya da düzeltilebilir nitelikte ise bu işlemlerdeki eksiklik diğer
    tarafça ileri sürüldüğünde, işlem iptal edilmez, sadece işlemdeki eksiklik giderilir veya düzetilir. İki tarafın ya da
    hâkimin açıkça olan hesap hataları her zaman düzeltilebilir. Yine dava dilekçesindeki imza eksikliği de hâkim
    tarafında tamamlatılabilir.
    Mahkeme Usul İşlemleri
    Davanın yürütülmesi ve sonuçlandırılması için hâkim tarafında yapılan işlemler ve verilen kararlardır.
    Örneğin, duruşma gününün belirlenmesi, tarafların duruşmaya çağrılması, keşif gününün belirlenmesi, ara kararlar
    ve hükümlerdir. Mahkemenin usul işlemleri üç grupta incelenebilir.
    - Yargılamanın iç işleyişi
    - Yargılamanın dış işleyişi
    - Mahkemenin verdiği kararlar
    Mahkemenin disiplinini sağlamak görevi hâkime aittir. Hâkim duruşma düzenini bozan kişileri bunu
    yapmaktan men eder ve gerekirse duruşma salonundan çıkartır. Bu hüküm avukatlar hakkında uygulanmaz. Bir
    kimse ihtara rağmen mahkemenin huzurunu bozar veya mahkeme huzurunda uygun olmayan bir söz söylemeye veya
    davranışta bulunmaya devam ederse derhal yakalanır hakkında dört güne kadar disiplin hapsi uygulanır. Bu hüküm
    de avukatlar hakkında uygulanmaz.
    Mahkemenin düzenini bozan eylem veya mahkeme huzurunda söylenen uygun olmayan söz veya
    davranış, ayrıca bir suç oluşturuyorsa bu durum tutanakla Cumhuriyet Savcılığına gönderilir ve kişinin tutuklanması
    sağlanır.
    Mahkeme kararların, süre verilmesine ilişkin kararların veya davetiyelerin taraflara usulüne uygun
    olarak tebliğ edilmesini sağlar. Bu tebliğlerin Tebligat Kanununa göre yapılması gerekir.
    Hâkimin dava sırasında veya dava sonunda verdiği kararlar en önemli usul işlemleridir. Hâkimin
    davadan el çekmeden verdiği ve davanın devamına yarayan kararları ara kararlardır. Kural olarak ara karardan
    dönülemez. Ancak hâkim arar kararından dönmek zorunda kalırsa bunun gerekçesini kısa da olsa ortaya koyması
    gerekir.
    Hakimin davadan el çekmesini gerektiren davayı sonuçlandıran kararları ise nihai kararlardır. Bunlar
    usule ilişkin nihai kararlar ile esasa ilişkin nihai kararlardır. (hükümlerdir)
    SÜRELER
    Sürelerin Çeşitleri
    1. Kanunun Belirlediği Süreler
    Bu süreler kanun tarafından belirlenmiştir. Örneğin, cevap verme süresi, istinaf ve temyiz süresi.
    Kanunda belirtilen sürelerin bir kısmı mahkemeler için öngörülmüş, bir kısmı ise taraflar için öngörülmüştür.
    Mahkemeler için öngörülen süreler hak düşürücü nitelikte olmayıp, mahkemenin bir işlemi hangi süre içinde
    yapması gerektiğini belirler. Kural olarak mahkeme o işlemi o sürede yapmak zorundadır. Ancak işlem süresinden
    sonra da yapılsa da yapılan işlem geçerlidir. Ancak şartları varsa zarar gören kişi aleyhine tazminat davası açılabilir.
    Taraflar için kanunda belirtilen süreler ise, kural olarak kesindir ve hak düşürücüdür. Kanunda belirtilen sürelerde
    taraflar gerekli işlemleri yapmazlarsa o hak düşer. Düşen süreler istisnalar dışında kullanılması mümkün değildir.

    20
    Kanunda taraflar için öngörülmüş süreler Kanunda belirtilen istisnalar dışında hâkimce azaltılıp çoğaltılamaz.
    Kanunda açıkça belirtilen durumlarda hâkim süreleri azaltıp çoğaltabilir.
    1. Hâkimin Belirlediği Süreler
    Bazı durumlarda her somut olayda sürenin hâkim tarafından belirlenmesi daha uygun olacağından bu
    sürelerin belirlenmesi kanun tarafından düzenlenmemiş, hâkime bırakılmıştır. Hâkim tarafından belirlenen süreler
    kural olarak kesin değildir. Hâkim verilen sürenin kesin olduğunu belirtmemişse süreyi geçiren taraf yeniden süre
    verilmesini isteyebilir. İlk verilen sürede işlemi yapmamış kişiye yeniden süre verilebilmesi için tarafın mazeret
    göstermesi ya da ispat etmesi gerekmez. Talep üzerine vereceği bu ikinci süre, kararında belirtmemiş olsa bile
    kesindir ve bir daha süre verilemez. Hâkim vereceği sürenin kesin olduğuna karar verirse bunu kararında açıkça
    belirtmeli ve süre içinde yapılacak işlemle süreye uymamanın müeyyidesi açıkça gösterilmelidir.
    Sürelerin Hesaplanması
    Bir süre söz konusu olduğunda, sürenin Kanun’da mı düzenlendiği yoksa hâkim tarafından mı verildiği,
    kesin olup olmadığı göz önünde tutulmalıdır. Sürelerin hesabında üç şey önem taşır.
    - Sürenin başlangıç anı
    - Sürenin ne kadar olduğu
    - Sürenin ne zaman sona erdiği
    Süreler bazı hallerde tefhim, bazı hallerde tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlar. Tebliğden kasıt,
    tarafın gönderileni tebellüğ etmesi yani tebliğ edileni almasıdır. Sürenin başlamasında ve hesaplamasında resmi tatil
    günleri de hesaba katılır. Özellikle resmi tatil günlerinde de tebliğ yapılabileceğinden resmi tatil günlerinde de süre
    işlemeye başlayabilir. Ancak sürenin son günü resmi tatil gününe rastlıyorsa, süre tatili takip eden ilk iş günü
    çalışma saati sonunda biter.
    Sürelerin hesaplanmasında gün olarak belirlenen sürelerde ilk gün (tefhim veya tebliğ günü) hesaba
    katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter.
    Hafta ve ay veya yıl olarak hesap edilen sürelerde, sürenin başladığı güne son hafta veya ay ya da yıl
    içindeki karşılık gelen günü tatil saatinde süre biter. Ay olarak hesaplanan sürelerde, sürenin başlaması ay sonuna
    rastlarsa ve sürenin bittiği ayda böyle bir gün yoksa o ayın son günü süre bitmiş sayılır.
    Adli Tatil
    Adli tatil her yıl yirmi temmuzda başlar, otuz bir ağustosta biter. Yeni adli yıl bir eylülde başlar.
    Mahkemeler, adli tatil sırasında kural olarak dava ve işlere bakamaz ve bunlar adli tatilden sonraki bir zamana
    ertelenir. Adli tatil süresince, dava, karşılık dava, istinaf, temyiz dilekçeleri ve bunlara karşı verilen cevap
    dilekçelerinin, dosyası işlemden kaldırılan davaların yenilenme dilekçelerinin alınması, ilam verilmesi, her türlü
    tebligat, dosyanın bir başka mahkemeye, bölge adliye mahkemesine veya Yargıtay’a gönderilmesi işlemi yapılır.
    Bazı iş davalara ise adli tatilde bile bakılır. Bunlar;
    - İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve delil tespiti, geçici hukuki koruma, deniz raporlarının alınması,
    dispeçci atanması talebi
    - Nafaka davaları, soy bağı, velayet ve vesayete ilişkin dava ve işler
    - Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi işleri ve davaları
    - Hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtıkları davalar.
    - Ticari defterlerin kaybından dolayı kayıp belgesi verilmesi, kıymetli evrakların kaybından doğan
    davalar
    - İflas, konkordato ile sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma suretiyle yeniden
    yapılandırılması işleri
    - Adli tatilde yapılmasına karar verilen keşifler
    - Tahkim hükümlerine göre mahkemenin görev alanına giren dava veya işler.
    - Çekişmesiz yargı işleri
    - Kanunlarda ivedi olduğu belirtilen dava ve işler ile, mahkemece ivedi görülmesine karar verilen
    dava ve işler.
    Tarafların anlaşmaları halinde yukarıda belirtilen dava ve işlerin de görülmesi adli tatil sonrasına
    bırakılabilir. Adli tatil sonrasında bakılacak işler ve davalar açısından ilgili süre adli tatil sırasında sona ererse, adli
    tatilden sonra ek süreden yararlanır. Bu süre adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta daha uzamış sayılır.
    Adli tatil sırasında görülen dava ve işlere nöbetçi mahkeme bakar. Adli tatilde görülen dava ve işlerde
    sürenin sonu adli tatile rastlarsa süre bir hafta daha uzamış sayılmaz.

    21
    ESKİ HALE GETİRME
    Bazen işlemin belirtilen süre içerisinde yapılmaması ilgilinin elinde olmayan sebeplerden
    kaynaklanabilir. Bu gibi durumlarda ilgiliye süresi içinde yapamadığı işlemi eski hale getirme yolu ile daha sonra
    yapabilme imkânı tanımıştır. Bunun için aşağıda belirtilen şartlar öngörülmüştür.
    Eski Hale Getirme Şartları
    1. Süre Elde Olmayan Bir Sebeple Kaçırılmış Olmalıdır.
    İlgilinin veya vekilinin işlemi elinde olmayan sebeple işlemi süresinde yapmamış olması gerekir. Elde
    olmayan sebep; tarafın iradesi dışında gerçekleşen, haklı ve objektif bir engel veya durum olmalıdır. Bir sebebin eski
    hale getirme sebebi sayılıp sayılmayacağı mahkemenin takdirindedir. Bu engelin gerçekten süresi içinde
    yapılamayan işlemin yapılmasına engel olması gerekir. Engel ile yapılamayan işlem arasında illiyet bağı
    bulunmuyorsa eski hale getirme talebinde bulunulamaz. Eski hale getirme sebebine kanuni temsilci ve avukatla takip
    edilen işlerde kanuni temsilci ve avukat da dayanabilir. Ağır hastalık, kaza, deprem, su baskını, yangın gibi doğal
    afet veya tarafın kendisine yapılan tebligatı öğrenemeyeceği kadar uzun bir seyahatte olması eski hale getirme sebebi
    sayılır. Ancak, örneğin tebligatı almamak için uzun bir seyahate çıkılması eski hale getirme sebebi olarak sayılmaz.
    Eski hale getirme işlemine sadece HMK da belirtilen veya hâkimin tayin ettiği sürelerin geçirilmesi halinde
    başvurulur. Maddi hukukta belirtilen sürelerin (hak düşürücü süre, zamanaşımı süresi gibi)geçirilmesi halinde eski
    hale getirme talep edilemez. Mahkemeler için öngörülen sürelerin geçirilmesi halinde de eski hale getirme kapalıdır.
    2. Başka Kanuni Yola Başvurma İmkânı Kalmamış Olmalıdır.
    Eski hale başvurma için ilgilinin kaçırdığı işlemin telafi edecek başka bir kanuni imkânın da bulunmama
    gerekir. Örneğin usulsüz tebligatta, bir tebligat bulunsa da bu usulsüz olduğundan süre alında henüz işlemeye
    başlamamıştır. Bu nedenle eski hale getirme talebinde bulunulmaz.
    Eski Hale Getirme Usulü
    Eski hale getirme talebi süreye bağlanmıştır. Eski hale getirme talebi, engelin ortadan kalmasından
    itibaren iki hafta içinde yapılmalıdır. Aksi halde bu talep dikkate alınmaz. İlk derece ve istinaf yargılamasında en geç
    nihai karar verilinceye kadar eski hale getirme talebinde bulunmak mümkündür. Ancak nihai karar bir talebin
    yokluğunda verilmişse, tahkikat aşamasında kaçırılan süreler için kararın verilmesinden sonra da eski hale getirme
    talebinde bulunulabilir.
    Yapılamayan işlem için eski hale getirme, bu işlem hakkında hangi mahkemede inceleme yapılacak
    idiyse o mahkemeden talep edilir. Dava veya hüküm sırasında ortaya çıkan eski hale getirme talepleri davaya bakan
    ve hükmü veren mahkemede yapılır. İstinaf yoluna başvurma hakkının düşmesi halinde, bölge adliye
    mahkemesinden, temyiz yoluna başvuru hakkının düşmesi halinde ise Yargıtay’dan talep edilir. Eski hale getire
    talebi birden fazla da yapılabilir. Eski hale getirme yargılama hukukuna ilişkin bir yol olup yargılama hukukundan
    sayılmayan durumlarda, kural olarak eski hale getirme talebinde bulunulamaz.
    İlk derece ve bölge adliye mahkemelerinde eski hale getirme talebi ön sorunlar hakkındaki usule;
    Yargıtay’da ileri sürülecek eski hale getirme talebi ise temyiz usulüne göre yapılır ve incelenir. Eski hale getirme
    talebi yargılamanın ertelenmesine, hükmün icrasına engel olmaz. Ancak talebi inceleyen mahkeme talebi haklı
    görürse teminat gösterilmek şartıyla, (gerektiğinde teminat gösterilmeden de) yargılamanın ertelenmesine veya
    hükmün icrasının gri bırakılmasına karar verebilir.
    Eski hale getirme talebi dilekçe ile öngörülen sürede yapılması gerekir. Tam ispat aranmaz, yaklaşık
    ispat yeterlidir. Mahkeme eski hale getirme talebini kabul ederse, kararında hangi işlemin geçersiz sayılacağını
    belirtir. Eski hale getirme talebi sebebiyle ortaya çıkan giderler talepte bulunana yükletilir.
    TEBLİGAT
    Tebligat bir davada yapılan işlemleri o davayla ilgili kişilere Kanun’ da belirtilen usule uygun olarak
    bildirme işlemidir. Tarafların ve ilgililerin davada yer almaları yapılan ve yapılacak işlemleri öğrenmeleri, bunun
    sonucunda kendilerine tanına hakları kullanabilmeleri, sürelerin bir kısmının başlayabilmesi tebligat işlemine
    bağlıdır. Tebligat işlemleri sayılı Tebligat Kanunu ile düzenlenmiştir.
    Davetiye tebligattan farklı bir kavramdır. Davetiyede bir kimsenin belirtilen gün ve saatte mahkeme
    huzuruna çağırılması işlemi vardır.
    Tebligat için öncelikle tebligata esas olacak işlemi talep eden olmalıdır; usulüne uygunsa bu talep
    üzerine ilgili mercii tebligat çıkarmalıdır. Bu tebligat yetkili merci tarafından kanunda belirtilen yer ve zamanda,
    usulüne uygun olarak muhatabına ya da muhatap yerine tebligatı almaya yetkili kimseye ulaştırılmalıdır. Tebligatın
    temel aşamaları;

    22
    - Tebligat çıkarılması talebi
    - Tebligatı çıkaracak makamın tebliğ evrakını hazırlaması
    - Tebligatı yapacak merci veya kişi tarafından tebligatın usulüne uygun şekilde
    - Muhatabına ya da onun yerine tebellüğe yetkili kimseye ulaştırılması
    Tebligat Çıkaracak Merciler
    - Yargı Mercileri
    - Genel ve Katma Bütçeli Daireler
    - Belediyeler
    - Köy Tüzel Kişilikleri
    - Barolar
    - Noterler
    Tebligatı Yapacak Merciler
    Kural Olarak Posta ve Telgraf İşletmesi tarafından yapılır. Ancak bu kuralara bazı istisnalar
    getirilmiştir.
    - Mahkemeler, kendiliğinden veya talep üzerine kendi memuru aracılığıyla tebligat yapılmasına
    karar verebilir.
    - Kanunda özel hüküm bulunan hallerde, gecikmesi halinde zarar doğabilecek durumlarda veya
    burada çalışan kişilere yapılacak tebligatlarda o kurumda çalışan memurlar ya da mahalli mülki idare amirinin
    emriyle kolluk vasıtasıyla yapılabilir.
    - Duruşma sırasında davaya ilişkin belgelerin taraflara, ilgilere, katılana ya da kanuni temsilcilere
    tutanağa geçirilerek imza karşılığı verilmesi de tebliğ hükmündedir.
    - Duruşma sırasında, sıfatları mahkemece tespit edilen avukat stajyerlerine ve sekreterlerine bir
    sonraki duruşma gününün bildirilmesi de tebliğ yerine geçer.
    - Avukatlar takip ettikleri davalarda, makbuz karşılığında birbirlerine tebligat yapabilirler.
    - Yurt dışına yapılacak tebligatlar o ülke mercileri aracılığıyla yapılır.
    - Kendisine tebligat yapılacak kimse Türk Vatandaşı ise, tebliğ o yerdeki siyasi memuru veya
    konsolos aracılığıyla yapılır.
    - Yabancı ülkede bulunan kimseye yapılacak tebligatlar Adalet Bakanlığı aracılığıyla, Dışişleri
    Bakanlığına oradan da Türk Elçiliği veya Konsolosluğuna gönderilirler. Dışişleri Bakanlığının aracılığına gerek
    görülmeyen durumlarda Adalet Bakanlığı da doğrudan elçilik veya konsolosluğa tebliğ evrakını gönderebilir.
    - Şayet tebligat yapılacak kimse Türk Vatandaşı ise ilgili yargı mercii tebliğ evrakını ilgili
    bakanlıkları aracı kılmadan da o yerdeki elçilik veya konsolosluğa gönderebilir.
    - Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat yapılmasını isteyen kişiye bu
    yolla tebligat yapılması da mümkündür. A.Ş. - Ltd. Şti. ve Sermayesi paylara bölünmüş Komandit şirketlere
    elektronik tebligat yapılması zorunludur. Elektronik yolla yapılan tebligat muhatabın elektronik adresine ulaştığı
    tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır.
    Tebligat Yapılacak Kişiler
    Tebligat kural olarak muhatabın kendisine yapılır. Tebligat gerçek veya tüzel kişi olabilir. Tüzel
    kişilerde tebligat, tüzel kişinin yetkili temsilcisine, temsilciler birden fazla ise, bunlardan yalnız birisine yapılır.
    Tüzel kişinin temsilcisi o sırada orada bulunmuyorsa, öncelikle yetkili temsilciden sonra gelen kimse veya evrak
    memuruna bunlar da bulunmazsa tebligat o yerde bulunan memur veya müstahdemden birisine yapılır. Yetkili
    temsilci dışında bir kimseye tebligat yapılırsa tebligat evrakına bu durum açıkça yazılmalıdır.
    Kanuni temsilcisi bulunanlara, tebligatın muhatabın bizzat kendisine yapılması gerekmiyorsa,
    temsilcisine yapılır.
    Vekil aracılığıyla takip edilen dava ve işlerde tebligatın mutlaka vekile yapılması gerekir, vekil varken
    asıl tarafa yapılan tebligat usulsüzdür. Bir kişinin birden fazla vekili varsa tebligat bunlardan birine yapılır.
    Tebligat yapılacak kimse adresinde bulunmazsa, tebligat kendisi ile aynı konutta birlikte oturan kişilere
    veya hizmetçilerden birisine yapılabilir.
    Belirli bir yerde meslek ve sanat icra edenlerin kendileri yoksa o yerdeki memur ve müstahdemlerinden
    birisine tebliğ yapılabilir. Ancak muhatap yerine tebligat yapılacak kimselerin, görünüşleri itibarıyla on sekiz
    yaşında aşağıda olmaması ve bariz bir şekilde ehliyetsiz olmamaları gerekir.
    Muhatap adına tebligat yapılacak kimselerin, o davada hasım olarak bulunuyorsa muhatap adına
    tebligat yapılamaz.

    23
    Tebligat Yapılacağı Yer ve Zaman
    Tebligat, tebligat yapılacak kişinin bilinen en son adresine yapılır. Ancak kendisine tebliğ yapılacak
    kişinin kabulü halinde, ona adresinden başka yerde de tebligat yapılabilir. Bilinen en son adresin tebligata elverişli
    olmadığının anlaşılması veya tebligatın yapılaması halinde, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi bilinen en son
    adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Adres kayıt sistemindeki adrese tebligat yapılası halinde
    tebligatın tebligat zarfıyla yapılması gerekir.
    Muhataba veya yerine tebellüğ edilebilecek kimselere tebligat yapıldıktan sonra, muhatap adresini
    değiştirir ve bunu mahkemeye bildirmezse ve tebligatı yapacak memur tarafında da teni adres tespit edilemezse tebliğ
    evrakının bir örneği eski adresin binasının kapısına asılır asılma tarihi de tebliğ tarihi sayılır.
    Tüzel kişiler bakımından resmi kayıtlardaki adres esas alınır.
    Kendisine tebligat kanunu hükümlerine göre tebligat yapılamayan, adresi tespit edilemeyen, adres kayıt
    sisteminde de yerleşim yeri bulunmayan ve yapılan soruşturmaya rağmen adresi tespit edilemeyen kimselerin adresi
    meçhul sayılır ve bunlara ilanen tebligat yapılır.
    İlanen tebligat yapılabilmesi için yukarıda belirtilen araştırmaların yapılması gerekir. Aksi takdirde
    ilanen tebligat geçersizdir.
    Tebligat resmi - adli tatil günlerinde ve gece de yapılabilir.
    Avukatla takip edilen işlerde, avukatın bürosunda yapılacak tebligatlar resmi çalışma gün ve saatlerinde
    yapılmalıdır.
    Tebligat Giderleri
    Tebligat yapılmasını isteyen kimse, tebligat giderlerini peşin olarak öder. Tebligatı çıkaracak yargı
    mercii tarafından belirlenen süre içerisinde gerekli tebligat ücretini vermeyen kimse, talebinden vazgeçmiş sayılır.
    Tebligatın Yapılması
    Tebliğ olunacak her evrak birisi dosyasına konulmak, diğeri tebliğ edilecek kimselere verilmek üzere
    yeteri kadar çoğaltılır. Tebligat bir mazbata ile belgelendirilir. Bu mazbatada; tebliği çıkaran merciin adı, tebliği
    isteyen tarafın adı, soyadı ve adresi, muhatabın adı, soyadı ve adresi, tebliğin konusu, tebliğin kime yapıldığı ve
    tebliğ muhatabından başkasına yapılmış ise o kişinin adını, soyadını, adresini ve tebellüğ ehliyetinin bulunduğu,
    tebliğ tarihi, saati ve nerede yapıldığı, tebligatın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine
    yapılması durumunda buna ilişkin kayıt, tebliğ evrakı kime verilmiş ise onun adı, soyadı, sıfatı ve imzası ile
    tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzası bulunması gerekir.
    Muhatabın Adreste Bulunmaması Veya Tebellüğden İmtina Etmesi
    Muhatap veya adreste tebellüğe ehil kimseler, tebligat adresinde oturmalarına rağmen o sırada
    bulunmazlar ya da imzalamaktan çekinirler ise tebliğ memuru evrakı, muhtar, ihtiyar heyeti, meclis üyelerinden
    birine veya zabıta amir veya memuruna imza karşılığı teslim eder. Muhtar, ihtiyar heyeti, meclis üyelerinden biri
    veya zabıta amir veya memuru evrakı kabule mecburdur. Daha sonra tebliğ memuru muhatabın kapısına
    ihbarnameyi yapıştırır. İhbarname 10 gün süreyle kalır.
    Muhatap o adreste hiç oturmamış ya da o adresten sürekli olarak ayrılmış ise tebliğ memuru evrakı,
    muhtar, ihtiyar heyeti, meclis üyelerinden birine veya zabıta amir veya memuruna imza karşılığı teslim eder ve
    tebliğ memuru muhatabın kapısına ihbarnameyi yapıştırır.
    Adreste tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde yukarıdaki prosedürlerin dışında komşuya,
    kapıcıya veya yöneticiye de haber verilmesi gerekir.
    Yukarıdaki prosedürlere sırasıyla uyulmadığı takdirde tebligat usulsüz sayılır.
    İlanen Tebligat
    İlanen tebligat adresin meçhul olması halinde yapılır ve kural olarak son çaredir. Adres meçhulse ve
    resmi ve özel dairelerden tespit edilemiyorsa kolluk vasıtasıyla araştırılıp tespit ettirilebilir. İlanen tebligat son ilan
    tarihinden itibaren yedi gün sonra yapılmış sayılır. Tebliğe karar veren merci daha uzun bir süre de tayin edebilir
    ancak bu süre on beş günü geçemez.
    Usulsüz Tebligat
    Yukarıda yazılan prosedürlere uyulmadan yapılan tebligat usulsüzdür. Ancak mutlak şekilde geçersiz
    değildir. Usulsüz tebligata rağmen muhatap tebliği öğrenmişse tebligat geçerli sayılır. Bu durumda muhatabın
    usulsüz tebliği öğrendiğini beyan ettiği tarih tebliğ tarihi sayılır. Tebligat yoksa usulsüz tebliğ de yoktur.
    Tebligat Suçları
    Yanlış adres bildirilmesi, kendisine yapılması gereken tebligatı almamak, muhatap adına tebligat
    yapılan kimselerin, tebligat evrakını muhataba vermemesi, yalan beyan tebligat evrakının asılmasına ilişkin suçlar.
    24
    TARAF
    Dava iki taraf sistemi üzerine kurulmuştur. Davalı ve davacı. Davalı ve davacı sıfatı aynı kişide
    birleşirse dava sona erer. Davacı veya davalı tarafta birden fazla kişi varsa dava arkadaşlığı söz konusu olur. Davada
    üçüncü bir taraf yoktur. Fer’i müdahil davacı veya davalı yanında yer alarak onlara yardımcı olur. Asli müdahil ise
    davanın taraflarına karşı yeni bir dava açar. Bu davanın davacı tarafında kendisi, davalı tarafında ise ilk davanın
    tarafları yer alır.
    Davacı ve davalı eşit koşullar altında, eşit hak ve yetkilere sahiptir. Buna silahların eşitliği ya da hâkim
    karşısında eşitlik denir.
    Davacının iddiası haklı görülürse lehine hüküm verilir, davalı haklı görülürse davacının talebi reddedilir.
    Davada taraf kavramıyla ilgili üç teori vardır. 1. Maddi hukukla ilgili maddi taraf kavramı, 2. Usul
    hukukuyla ilgili şekli taraf kavramı 3. Malvarlığı davalarında tasarruf yetkisini açıklayan fonksiyonel taraf kavramı.
    Davada taraf kavramı bakımından benimsediğimiz şekli taraf kavramına göre, taraf; mahkemeden kendi
    adına hukuki koruma talep eden (davacı) ve kendisine karşı hukuki koruma talep edilen (davalı) kimsedir. Davada
    taraf olarak gözüken kişi gerçekte davada taraf olmayabilir. Davalının taraf konumunda oluşu onun tamamen davacı
    tarafından davalı olarak gösterilmesi nedeniyledir. Bir kimsenin taraf olabilmesi için dava dilekçesinde davacı veya
    davalı olarak gösterilmesi yeterlidir. Davanın isim benzerliği nedeniyle bir başka kişiye tebliğ edilmiş olması onu
    taraf haline getirmez.
    Taraf davada açık kimliği ile gösterilir, tereddüde mahal bırakmayacak şekilde belli olmalıdır. Kim
    olduğu bilinmeyen kişiye karşı dava açılamaz. Tarafların kimlik bilgileri dava dilekçelerinin zorunlu unsurlarındadır.
    Bu bilgilerin eksik olması halinde davacıya mahkeme tarafında bir haftalık kesin süre verilerek bu eksikliği
    tamamlatılması sağlanır. Aksi halde dava açılmamış sayılır.
    Taraf Ehliyeti (Medeni hukuktaki hak ehliyetinin karşılığıdır)
    Taraf ehliyeti dava şartıdır. Davanın her aşamasında hâkim tarafından incelenir. Taraflar da davanın
    sonuna kadar bunu ileri sürebilirler. Bir davada taraf olabilme, usuli hukuki ilişkinin süjesi olabilme ehliyetidir.
    Taraf ehliyetine sahip olan kimseler, davada davacı veya davalı olarak yer alıp geçerli bir şekilde usul işlemlerini
    yapabilirler. Bu nedenle taraf ehliyeti usuli bir kavramdır. Medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan,
    davada taraf ehliyetine de sahiptir. Yani gerçek ve tüzel kişiler, ayırt etme gücü olamayan bir kişi hatta bir bebek bile
    taraf ehliyetine sahiptir.
    Dava açıldığında taraflardan birisi taraf ehliyetine sahip değilse ve davaya bu şekilde devam edilmiş ise
    bu dava taraf ehliyetinin olmayışı nedeniyle kural olarak reddedilmeli, verilen hüküm bozulmalıdır.
    Davacının ölmüş olan kişiye karşı açtığı dava, taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle reddedilmeden taraf
    değişikliği yapılmak suretiyle ölenin mirasçılarına karşı sürdürülmelidir.
    Taraf ehliyeti davanın başında mevcut olmakla birlikte dava esnasında ortadan kalkmışsa bu durumda
    dava hemen reddedilmez. Dava esnasında taraflardan birisi ölürse, ölen tarafın mirasçıları tespit edilmeli, mirasçılara
    tebligat yapılabilmesi için sağ kalan taraf süre verilerek dava ertelenmelidir. Mirasçılara karşı davaya devam
    edilmezse dava taraf ehliyetinin sona ermesi sebebiyle reddedilir. Dava konusu sadece öleni ilgilendiriyorsa bu
    takdirde taraf ehliyetinin bulunmaması sebebiyle dava sona erer. Ancak dava konusu sadece öleni değil de
    mirasçıları da ilgilendiriyorsa davaya devam edilir.
    Taraf ehliyetinin yokluğunda hüküm verilmiş ise verilen hükümdeki bu eksiklik kanun yollarına
    başvurularak iptal edilir Ancak hüküm kesinleşmiş ise gidilebilecek olağanüstü bir kanun yolu da bulunmamaktadır.
    Dava Ehliyeti (Medeni hukuktaki fiil ehliyetinin karşılığıdır)
    Dava ehliyeti, tarafın bir davayı bizzat veya yetkilendirdiği kişi ile yürütebilme ve geçerli taraf usuli
    işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyetine sahip olan kişi davayı yürütebilir ve usuli işlemleri yapabilir. Dava
    ehliyeti medeni hukuktaki fiil ehliyetinin karşılığıdır. Bu nedenle dava ehliyeti dendiğinde, kişinin ergin ve ayırt
    etme gücüne sahip olduğu anlaşılır. Ayırt etme gücü olmayanların yani tam ehliyetsizlerin dava ehliyeti yoktur.
    Sınırlı fiil ehliyetine sahip olanlar ise dava ehliyetini ancak kanuni temsilcileri aracılığıyla kullanırlar. Ancak ayırt
    etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar kişilik haklarıyla ilgili hakları kullanmak da kanuni temsilcilerinden izin
    almak zorunda değillerdir. Bazı hallerde de kısmi fiil ehliyetine sahip olanlar dava ehliyetine sahiptirler. Bunlar
    kendilerine sulh mahkemelerince bir meslek veya sanatla uğraşması için açık veya zımnen izin verilen kişi bu
    sanatla ve meslekle ilgili konularda tasarruf yetkisine sahiptir. Bu tür izin verilen hallerde küçük veya kısıtlı tam fiil
    ehliyetine ve dava ehliyetine sahiptir.
    Tüzel kişilerde dava ehliyetine sahiptirler, bu ehliyetlerini organları aracılığıyla kullanırlar.

    25
    Dava Takip Yetkisi
    Dava takip yetkisi, talep konusu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Bu yetki bazı istisnalar dışında
    tasarruf yetkisi ile belirlenir. Dava ve taraf ehliyetine sahip davacı ve davalının dava takip yetkisine de sahip olması
    gerekir. Kural olarak bir hakkın sahibi ve hukuki ilişkinin tarafı tasarruf yetkisine sahiptir. Örneğin A. Eşi B nin C
    ye ödünç verdiği malın iadesini dava edemez. Dava yetkisi doğmadığı için dava reddedilmelidir. Aynı durum davalı
    için de aynıdır. Örneğin kira sözleşmeleri için dava kira sözleşmesinin taraf olmayan kişiye karşı açılamaz.
    Ancak dava takip yetkisi kanun gereği dava konusu hakkın sahibi veya ihtilaflı hukuki ilişkinin
    taraflarından başka birisine de ait olabilir. Burada dava takip yetkisini başkası adına kullanmak söz konusu
    olmaktadır. Örneğin İİK göre alacaklı borulunun kendi adına tapuya tescil ettirmediği bir taşınmazını borçlu adına
    tescil edilmesi için icra dairesinden dava açma yetkisi verilmesini isteyebilir. Dava takip yetkisinin kanun gereği
    üçüncü kişi tarafından kullanılması halinde davanın tarafı üçüncü kişi olur.
    Alacağın tahsili için dava açan kimse, alacağını önceden devretmişse bu kimsenin dava takip yetkisi
    bulunmaz.
    Davayı takip yetkisini kullanan üçüncü kişi, hak sahibinin iradesi ile davayı yürütmesine engel
    olunamazken, temsilde davayı kötü yöneten vekil azledilebilir.
    Dava takip yetkisinin arandığı hallerde, dava takip yetkisi yoksa dava reddedilir. Dava takip yetkisi dava
    şartıdır. Dava takip yetkisi iradi olmadığı için kural olarak üçüncü bir kişiye yasal takip yetkisi dışında
    devredilemez.
    Taraf Sıfatı
    Davacı tarafta yer alan taraf için aktif tara sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından
    söz edilebilir. Sıfat, dava konusu sübjektif hak ile taraf arasındaki ilişkidir. Davacı olarak taraf sıfatına sahip
    olabilmek için dava konusu hakkın sahibi olmak gerekir.
    Kamu yararı sebebiyle bazı hallerde taraf sıfatı olmadığı halde savcıya dava açabilme imkânı
    tanınmıştır. Örneğin savcı evliliğin butlanını dava edebilir. Burada savcının sübjektif bit hakkı bulunmamaktadır.
    Davalı sıfatına sahip olmak ise dava konusu hakkın pasif süjesi olmayı gerektirir. Alacak davasında
    davalı o alacağın gerçek borçlusuna aittir. Borcun devrinden sonra artık borçluya dava açılamaz.
    Taraf sıfatı dava şartı değildir. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın
    esasına girilmeden tespit edilemez. Oysa dava şartı davanın esasına girilmesini engelleyen bir niteliktir.
    Taraf Değişikliği
    Davalarda taraf değişikliği, taraflardan birinin yerine üçüncü kişi veya kişilerin geçirilmesi şeklinde
    olabileceği gibi, taraflardan birinin yanına üçüncü kişi ya da kişilerin katılması şeklinde olabilir. Taraf değişikliği;
    - Dava esnasında meydana gelen olaylar nedeniyle zorunlu olarak (Örneğin ölüm)
    - Dava dilekçesinde gerçek tarafın yanlış ya da eksik gösterilmesi sebebiyle davanın reddini
    engellemek için tarafların anlaşmasıyla yapılabilir.
    Bazı durumlarda dava dilekçesinde gösterilen tarafların adlandırılmasında hata yapılabilir. Bu hatalar
    maddi hata kapsamında düzeltilebilir. Açık yazım ve hesap hataları maddi hata kapsamındadır.
    Kanuni Taraf Değişikliği
    Kanunda öngörülen veya düzenlenen hallerde yapılması gereken taraf değişikliğidir. Kanuni taraf
    değişikliğinin bazı hallerinde tarafların talebi olmasa bile hâkim resen harekete geçer. Örneğin davanın devamı
    sırasında taraflardan birisinin ölmesi halinde diğer taraf talep etmese dahi, ölen tarafın mirasçıları onun yerine
    davaya devam eder. Yine dava esnasında taraflardan birisinin ölümü halinde, mirasçı henüz mirası kabul etmediği
    gibi reddetmemişse gecikmesinde sakınca olan hallerde ölen tarafın yerine kayyım atayabilir. Ölen kişinin yerine
    kayyım atanması da kanuni taraf değişikliğidir.
    Bazı hallerde kanuni taraf değişikliği tarafların işlemleriyle de gerçekleşebilir. Örneğin dava esnasında
    dava konusunun devredilmesi halinde, davacı devralan kimseye davaya devam etmek isterse taraf değişikliği
    mümkündür.
    Kanuni taraf değişikliğinde, karşı tarafın ya da davaya çekilecek kimsenin rızasına gerek olmadığı gibi
    hâkiminde iznine gerek yoktur. Bu durumda yeni taraf eski tarafın kaldığı yerden davaya devam eder. Eski tarafın
    yaptığı işlemler geçerliliğini korur.
    İradi Taraf Değişikliği
    İradi taraf değişikliği kurul olarak tarafların anlaşmasıyla yapılan taraf değişikliğidir. İradi taraf
    değişikliğinde davanın taraflarından birisinin davanın tarafı olmaktan çıkarılması, onun yerine üçüncü kişi veya
    kişilerin geçirilmesi ya da tarafların birinin yanına üçüncü kişi veya kişilerin katılmasıdır. Bazen hukuki ya da fiili
    26
    yanılgı sonucu davanın taraflarının yanlış ya da eksik belirlenmesi mümkündür. Bu durumda taraf değişikliğine
    gidilmezse davanın reddedilerek gerçek davacı tarafından gerçek davalıya açılması gerekecektir. İşte dava açılırken
    davanın tarafının yanlış veya eksik belirlenmesi halinde, bu hatanın telafi edilmesi için taraf değişikliği yapılması
    gerekir. İradi taraf değişikliği davanın yeniden açılmasını engellemek ve usul ekonomisi için getirilmiştir. Örneğin
    şirket tüzel kişiliği yerine şirket ortağının açtığı davada, ortağın yerine şirketin geçirilmesi, tüzel kişiliği olamayan
    ortaklığa karşı açılan davada ortaklık yerine ortakların geçirilmesi, kefile karşı açılan alacak davasında, borçlunun
    kefilin yanın katılması. Taraf katılımının yapıldığı tarafta tek bir kimse varsa dava arkadaşlığı meydana gelir. Buna
    karşılık katılımın gerçekleştiği tarafta birden fazla kimse mevcutsa, katılım suretiyle bu tarafta genişleme meydana
    gelir.
    İradi Taraf Değişikliğinin Yapılması
    Davanın taraflarından birisinin davanın tarafı olmaktan çıkarılması, onun yerine üçüncü kişi veya
    kişilerin geçirilmesi ya da tarafların birinin yanına üçüncü kişi veya kişilerin katılması şeklinde yapılır. HMK ya
    göre idari taraf değişikliği üç şekilde yapılabilir.
    1. Karşı tarafın Rızasıyla: HMK e göre bir davada taraf değişikliği karşı tarafına rızası ile
    mümkündür. Bu rızanın açık olması gerekir. Bu şekilde yapılan değişiklikte tarafın yanlış gösterilmesinin sebebi
    aranmaz. İradi taraf değişikliğinde davalı taraf ile davacı tarafın değişiklik halleri arasında fark vardır. Davacı tarafta
    değişiklik yapılırken karşı tarafın rızası yeterli değildir. Davaya katılacak olan yeni davacının rızası olmadan davacı
    tarafta sadece davalı tarafın rızasıyla değişiklik yapılamaz. Davalı tarafta değişiklik için ise eski davalının rızası
    yeterlidir.
    2. Hâkimin İzni İle: Önce karşı tarafın rızası alınmaya çalışılmalıdır. Eğer karşı tarafın rızası alınırsa
    hâkimin iznine gerek kalmaz. Ancak karşı tarafın rızasının mümkün olmadığı hallerde taraf değişikliğinin yapılması
    hâkimden istenebilir. Hâkimin taraf değişikliğine karar verebilmesi için taraf değişikliği talebinin, maddi bir hatadan
    kaynaklanması ve dürüstlük kuralına aykırı bulunmaması gerekir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik
    gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliğini
    kabul edebilir.
    3. Yeni Bir Tarafın Önceki taraf Yerine Davaya Girmesi: İradi taraf değişikliği yapılarak taraflardan
    birinde mecburi ve ihtiyari dava arkadaşlığı meydana getirilmesi mümkündür. İhtiyari dava arkadaşlığında dava
    arkadaşların birisi eksik gösterilmişse, bu kişiye karşı ayrı bir dava açılarak daha sonra davalar birleştirilebilir.
    Ancak bu şekilde ayrı dava açılması ve bunların birleştirilmesi yerine iradi taraf katılı yolu ile ihtiyari dava
    arkadaşlığı meydana getirilmesi mümkündür.
    İradi Taraf Değişikliğinin Hukuki Niteliği ve Sonuçları
    İradi taraf değişikliğinin hukuki niteliği konusunda üç görüş bulunmaktadır. Bunlar; dava değişikliği
    görüşü, ilk davanın geri alındığı ve yeni dava açıldığı görüşü ve iradi taraf değişikliğinin kendine özgü usul hukuku
    kurumu olduğu görüşü.
    İradi taraf değişikliğinin etkisine gelince; yeni tarafın hiçbir şekilde etkili olmadığı, itiraz edemediği
    işlemler, yeni taraf bakımından etki doğurmamalıdır. Özellikle hatalı açılmış, yanlış açılmış bir davanın olumsuz
    sonuçları yeni tarafın üzerine yüklenmemelidir. Eski tarafın ihmal ettiği savunmalardan yeni taraf mahrum
    bırakılmamalıdır.
    Davacı tarafta iradi taraf değişikliğinden sonra, davadan ayrılan kişi bakımından davanın geri
    alınmasına ilişkin hükümler geçerli olacaktır. Eski davacı bakımından davanın açılmasıyla doğan sonuçlar
    doğmamış sayılacaktır. Bu kişi bakımından taraf değişikliğine karşı tarafın izin vermesi ya da hâkimin izni üzerine
    dava açılmamış sayılacak dava derdest olmaktan çıkacaktır. Dava açılmasının sonuçları eski davacı bakımından
    ortadan kalkacaktır. Zamanaşımı, hak düşürücü süre, davalı eski davacı tarafından temerrüde düşürülmemiş
    olacaktır.
    Yeni davacı bakımından iradi taraf değişikliğinin etkisine gelince, yeni davacı bakımından dava şartları
    yeniden incelenmelidir. Yeni davacı bakımından davanın ne zaman açılmış sayılacağı sonucuna gelince, ilk davanın
    açıldığı tarih, yeni davacı için kabul edilemez. Yeni davacı bakımından davanın açıldığı tarih olarak, onun davaya
    davacı olarak katılacağı konusunda rızasını bildirdiği tarih esas alınmalıdır.
    Davalı tarafta değişiklik söz konusu ise, burada da eski davalı bakımından davanın açılmasıyla
    meydana gelen sonuçlar, eski davalı bakımından hiç doğmamış sayılır. Zamanaşımı, hak düşürücü süre
    Yeni davalı bakımından davanın açılmasının sonuçları, taraf değişikliğinin yapıldığı tarih esas alınarak
    belirlenir. Temerrüt, davalı taraftaki değişiklik üzerine başlar, yine zamanaşımı da yeni davalı taraf için taraf
    değişikliği esas alınarak belirlenir. Dava şartları ve ilk itirazlar yeni davalı bakımından yeniden incelenir.

    27
    Eski davalı bakımından derdestlik, davacının taraf değişikliği talebine rıza gösterdiğini beyan ettiği
    tarihte sona ermiş olur. Yeni davalı bakımından derdestlik, davaya onun katılmasıyla birlikte doğmuş sayılır.
    İradi Taraf Değişikliğinde Yargılama Giderleri
    HMK göre hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet
    vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder. Eski davalı lehine yargılama giderlerine hükmedilmesi için bu
    kişinin aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş olması gerekir. Taraf değişikliği üzerine davanın tarafı
    olmaktan çıkarılan kişi lehine yargılama giderlerine hükmedilmesi için, davanın esası hakkında hüküm verilmesinin
    beklenilmesine gerek bulunmamaktadır. Taraf hangi anda davanın tarafı olmaktan çıkarılmış ise o an esas alınarak
    yargılama giderlerine hükmedilmelidir. Tarafın izni üzerine yapılan taraf değişikliğinde, izin anı esas alınarak
    yargılama giderleri hesaplanır.
    Tarafların Temsili
    Temsilci davayı vekil adına yürüten kişidir. Temsilci taraf olmayıp taraf adına hareket etmektedir.
    1. Kanuni Temsil
    Kanuni temsil dava ehliyeti olmayan kişiler için söz konusu olur. Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarda
    sınırlı ehliyetli kişilerin dava ehliyetinin bulunduğu kabul edilir. Tüzel kişiler de organları aracılığıyla temsil
    edilirler. A.Ş. lerin yönetim kurulu kanuni temsilcileridir. Kanuni temsilci temsil ettiği kişi adına hareket eder.
    Kanuni temsilciler aynı taraf gibi hâkimi reddedebilir, isticvap edebilir, yemin teklif edebilir, yemin teklif edilebilir.
    Tüzel kişiler kendilerini temsile yetkili yetkili organlar aracılığıyla davada temsil ediliriler. Kanuni temsilci, davanın
    açılıp yürütülmesinin belli bir makamın iznine bağlı olduğu hallerde izin belgelerini, tüzel kişilerin organları ise
    temsil belgelerini dava veya cevap dilekçesi ile mahkemeye vermek zorundadırlar. İzin belgesi alınması için
    mahkemeye müracaat edilmesi gerekiyorsa ilgiliye müracaatı için kesin süre verilir. Süresi içinde belgelerin ibraz
    edilmemesi veya mahkemeye başvurulmaması halinde dava açılmamış, gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır.
    2. İradi Temsil (Vekâlet)
    Dava ehliyetine sahip her kişi davayı bizzat takip edebileceği gibi kendisini bir veya birden fazla
    vekil vasıtasıyla da temsil ettirebilir. Birden fazla vekil ile temsil ettirildiğinde her biri bağımsız vekâlet görevini
    yerine getirir. Hukukumuzda avukatla temsil zorunlu değildir. Ancak hâkim tarafların davasını takip edemeyecek
    durumda olduğunu görmesi halinde kendisine vekil atamasını emredebilir. Tarafın isticvabına karar verilmiş ise
    vekâlet geçerli değildir, taraf bizzat gelmek zorundadır. Genel vekalette davada gerekli olan tüm işlemler yapılabilir.
    Genel vekalet kanunen özel yetki verilmesi gerektiren hususlar hariç hüküm kesinleşinceye kadar her işlemi yerine
    getirmeye, hükmün icrasına, yargılama giderlerinin tahsili için makbuz verilmesi işlemlerini yapabilir. Vekil açıkça
    yetki verilmemişse sulh olamaz, hâkimi reddedemez, davanın tamamını ıslah edemez, yemin teklif edemez, yemini
    kabul-iade veya reddedemez, başkasına tevkil edemez, haczi kaldıramaz, müvekkilin iflasını isteyemez, tahkim veya
    hakem sözleşmesi yapamaz, konkordato veya sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden
    yapılandırılması teklifinde bulunulamaz ve bunlara muvafakat verilemez. Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına
    başvuramaz, davadan veya kanun yollarından feragat edemez, karşı tarafı ibra ve davasını kabul edemez.
    Yargılamanın iadesi yoluna gidemez. Hâkimin fiilleri nedeniyle devlet aleyhine tazminat davası açamaz. Kişiye sıkı
    sıkıya bağlı haklar hakkında dava açamaz dava takip edemez. Kendisine vekâlet verilebilecek kişiler baroda kayıtlı
    avukatlardır.
    Taraflardan birisinin avukatı olduğunu söyleyen kimse mahkemeye vekâletini sunmak zorundadır.
    Vekâletname vermeyen avukat dava açamaz ve yargılama ile ilgili hiçbir görev yapamaz. Ancak gecikmesinde zarar
    olan hallerde mahkeme, vereceği kesin süre içerisinde vekâletnamesini getirmek koşuluyla, vekilin dava açmasına
    izin verebilir. Verilen süre içerisinde vekâletnamenin ibraz edilmemesi halinde dava açılmamış sayılır ve yargılama
    giderleri ve karşı tarafın zararını ödemeye mahkûm edilir. Bunu kötü niyetle yapmış ise vekilin hakkında ceza ve
    disiplin cezası uygulanmak üzere savcılığa ve baro başkanlığına yazı gönderilir.
    Bir tarafın vekil tutmak istemesi, vekilin azletmesi, vekilin azletmesi, vekilin istifa etmesi,
    kendisinin yahut vekilinin dosyayı incelememiş olması nedeniyle yargılama bir başka güne bırakılamaz.
    Dava Arkadaşlığı
    Davalı veya davacı tarafta birden fazla kişinin olması dava arkadaşlığının bir sonucudur. Davacı tarafta
    olan dava arkadaşlığına aktif dava arkadaşlığı, davalı taraftaki dava arkadaşlığına pasif dava arkadaşlığı denir. Dava
    arkadaşlığına sübjektif dava birleşmesi de denir. Dava arkadaşlığı mecburi dava arkadaşlığı ya da ihtiyari dava
    arkadaşlığı biçiminde de olur.
    Maddi hukuktan kaynaklanan dava arkadaşlığına maddi dava arkadaşlığı, usul hukukundan doğan dava
    arkadaşlığına ise usuli dava arkadaşlığı denir.

    28
    Maddi hukukta, uyuşmazlık konusu hak bakımından birlikte hareket etme zorunda olanlar veya bir
    zorunluluk olmamakla birlikte hareket etmesi mümkün olanlar, yargılama hukuku bakımından dava arkadaşı vardır.
    İhtiyari Dava Arkadaşlığı
    İhtiyari dava arkadaşlığı üç halde mümkündür.
    1. Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya el birliği ile mülkiyet dışındaki bir
    sebeple ortak olmasıdır. Örneğin müteselsil borçlar ve alacaklılar arasındaki hak ve borçlarla ilgili davalarda dava
    arkadaşlığı mümkündür.
    2. Ortak bir işlem ile hepsinin yararına bir hak doğmuş veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına
    girmiş olmaları halinde ihtiyari dava arkadaşlığı mümkündür.
    3. Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olmasıdır.
    Yukarıdaki üç sebebin dışında ihtiyari dava arkadaşlığı mümkün değildir. Eğer yine de dava arkadaşlığı
    varmış gibi dava açılırsa davaların ayrılmasına karar verilir. Buna karşılık yukarıdaki koşulların varlığına rağmen
    dava ayrı ayrı açılmış ise davaların birleştirilmesine karar verilebilir.
    İhtiyari Dava Arkadaşlığının Hükümleri
    İhtiyari dava arkadaşlığında dava arkadaşı kadar dava vardır. Çünkü ihtiyari dava arkadaşlığında her
    dava arkadaşlığında her dava arkadaşının davası birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşları her biri kişisel iddia ve
    savunmasını diğerinden bağımsız olarak kullanır. Dava arkadaşları için dava şartları ve ilk itirazlar kural olarak ayrı
    ayrı incelenir. Birisi hakkında dava şartı bulunmuyorsa mahkeme o dava bakımından davayı reddeder, diğerleri
    devam eder.
    Dava arkadaşları, diğer davalardan bağımsız olarak usul işlemlerini yapar. Dava arkadaşları, diğer dava
    arkadaşlarının davasına taraf olmayıp üçüncü kişi kabul edildiğinden, üçüncü kişilerin yapabilecekleri tüm işlemleri
    yapabilir.
    Dava sonunda her bir dava arkadaşı bakımından ayrı ayrı hüküm de verilebilir. Birisi hakkındaki dava
    kabul edilebilirken, diğeri hakkında dava reddedilebilir. Dava arkadaşlarından sadece birisi, verilen hükme karşı
    istinaf yoluna başvurur ve istinaf sonrasında hüküm kaldırılırsa bu karardan istinafa başvuran taraf yararlanır.
    İstinafa başvurmayan dava arkadaşı bundan yararlanamaz.
    **İhtiyari dava arkadaşlığında, birden fazla kişinin dava arkadaşı olmalarının nedeni tahkikatın ortak
    oluşur. Bu taraflar ve mahkemelerin iş yükünün azaltılması bakımından önemlidir. İhtiyari dava arkadaşlığından
    ortak işlemleri tekrardan kaçınan bir anlayış vardır. Bunun dışında davalar birbirinden bağımsızdır
    Mecburi Dava Arkadaşlığı
    Maddi hukuk sebebiyle birden fazla dava açması veya onlara karşı dava açılmasının zorunlu olarak
    kabul edildiği dava arkadaşlığıdır. Mecburi dava arkadaşlığının olduğu hallerde mecburi dava arkadaşlarından birisi
    tek başına dava açamaz. Bu durumda birden fazla kişi birlikte dava açmalı veya birden fazla kişiye birden dava
    açılmalıdır. Davaların birlikte açılmaması halinde dava hemen reddedilmez diğer kişilerin de davaya dahil
    edilebilmesi için süre verilir. Verilen süre içerisinde eksik dava arkadaşları davaya dâhil edilmezlerse dava takip
    yetkisi eksikliğinden reddedilir.
    Maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla
    kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava
    arkadaşlığı vardır.
    Mecburi dava arkadaşlığı, maddi ve usuli sebeplerden kaynaklanır.
    Usuli sebeplerde bu davalar ayrı ayrı da açılabilir ancak, usul hukuku sebebiyle birlikte açılmalı ve
    birlikte yürütülmelidir. Bazı hallerde kanun davanın birden fazla kişiye karşı birlikte açılmasını zorunlu kılmıştır.
    Bunun nedeni çelişik kararlar verilmesini önlemek ve doğru karar verilmesini sağlamaktır. Örneğin nesebin reddi
    davası çocuk ve anneye karşı birlikte açılmalıdır. Olağanüstü zamanaşımına dayanan tescil davasını zilyet, hazineye
    ve ilgili kamu tüzel kişiliğine birlikte açmalıdır.
    Maddi hukuka dayanan mecburi dava arkadaşlığında ise, hüküm maddi hukuk gereğince birlikte
    verilmelidir. Bu yüzden dava birlikte açılmalıdır. Dava birlikte açılmalı, yürütülmeli ve tüm dava arkadaşları için tek
    bir karar verilmelidir. Maddi hukuktan kaynaklanan mecburi dava arkadaşlığında;
    - Hak ve borç üzerinde tarafların birlikte hareket etme zorunluluğu vardır. Örneğin elbirliği ile mülkiyet
    - Hak ve borcun bölünemez oluşudur. Örneğin birden fazla kişinin kiracı olarak oturduğu bir yerde
    onlara karşı açılan tahliye davası

    29
    Mecburi Dava Arkadaşlığının Hükümleri
    Mecburi dava arkadaşlığında, dava tüm dava arkadaşları tarafından veya onlara karşı birlikte açılmalı,
    tasarruf işlemleri dava arkadaşları tarafından birlikte yapılmalıdır. Mecburi dava arkadaşlığında tek bir dava olduğu
    için dava arkadaşlarının birlikte hareket etmesi zorunludur.
    Dava arkadaşlarından birisi dava açmak istemez ise, örneğin mirasçılardan birsi dava açmak istemez ise
    hâkim taksimin icrasına kadar miras şirketine bir mümessil tayin edebilir. Mecburi dava arkadaşlarından bir kısmı
    dava açmış ya da bir kısmına karşı dava açılmış ise dava hemen reddedilmez, diğer dava arkadaşlarının da davada
    yer almaları için süre verilir. Verilen süre içerisinde eksik dava arkadaşları davaya dâhil edilmezlerse dava takip
    yetkisi eksikliğinden reddedilir.
    Duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış olduğu usul işlemleri, usulüne uygun olarak
    duruşmaya davet edildiği halde duruşmaya gitmeyen diğer dava arkadaşları bakımından da geçerlidir. Ancak dava
    üzerinde doğrudan sonuç doğuran feragat, kabul ve sulh gibi işlemlerin birlikte yapılması gerekmektedir.
    Mecburi dava arkadaşlığında, özellikte maddi hukuktan kaynaklanan mecburi dava arkadaşlığında
    mahkeme tüm dava arkadaşları bakımından aynı kararı verir. İstinaf ve temyiz yoluna da birlikte başvurulmalıdır.
    Usuli bakımdan mecburi dava arkadaşlığında ise dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorunda değildir. Her biri
    bağımsız olarak usul işlemlerini yapabilir.
    DAVAYA MÜDAHALE
    Medeni usul hukuku sistemimiz davalı veya davacı olarak ikili bir sistem üzerinde kurulmuştur. Dava
    sonunda verilecek hükümden etkilenecek olan üçüncü kişiye davalı veya davacı yanında davaya katılma hakkı
    tanınmıştır. Üçüncü bir kişinin taraflardan birsinin yanında davaya katılması, fer’i müdahale şeklinde kendiliğinden
    olabileceği gibi, taraflardan birisinin davayı ihbar etmesi şeklinde de olur. Davanın tarafı olamayan üçüncü kişi için
    kanunda öngörülen diğer bir katılma ise asli müdahaledir. Asli müdahale gerçek anlamda bir yargılamaya müdahale
    değildir.
    Fer’i Müdahale
    Fer’i müdahale, üçüncü kişiye görülmekte olan bir davaya, davayı kazanmasında yararı bulunan taraf
    yanında katılma olanağı veren bir kurumdur. Davanın sonunda verilen kararı üçüncü kişilere de etkisi bulunabilir.
    Bu durumda verilecek hükümden etkilenecek üçüncü kişilerin davaya üçüncü bir taraf olarak katılmaları mümkün
    değildir. BU durumda kendi haklarını korumak için davaya fer’i müdahil olarak katılabilirler. Fer’i müdahil yanında
    katıldığı tarafın davayı kazanmasına yardımcı olarak daha sonra kendisine karşı bir dava açılmasına engel olur ya da
    kendisinin dava açması gereği ortadan kalkar. Feri’i müdahil tarafın elinde olmayan veya bilmediği delilleri de
    mahkemeye vererek uyuşmazlığın çözülmesini kolaylaştırabilir.
    Fer’i Müdahalenin Hukuki Niteliği
    Üçüncü kişi fer’i müdahil olarak davaya katılmakla taraf sıfatını kazanmaz. Çünkü fer’İ müdahil kendisi
    için bir hukuki koruma talep etmemektedir. Zaten mahkeme de fer’i müdahil hakkında karar ermez. Fer’i müdahil
    kendisine ait bir taraf yetkisi yoktur. Yanında yer aldığı kişinin dava takip yetkisini kullanır.
    Fer’i Müdahalenin Koşulları
    Müdahale talebi davanın açılmasından, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Sözlü yargılama ve
    hüküm safhasında fer’i müdahale mümkün değildir. Yine istinaf ve temyiz aşamasında da fer’i müdahale mümkün
    değildir. Ancak istinaf aşamasında yeniden yarılama yapılıyorsa bu durumda tahkikat aşamasının sonun kadar fer’i
    müdahale mümkündür. Temyiz aşamasında tahkikat aşaması
    Fer’i müdahil olmak isteyen kişi davanın tarafı olmamalı. Mecburi dava arkadaşlığında tek bir dava olması
    nedeniyle dava arkadaşları diğerinin yanında fer’i müdahil olamaz. Buna karşılık ihtiyari dava arkadaşları birbirinin
    davalarına fer’ müdahil olarak katılabilirler. Çünkü her birisinin davası birbirinden bağımsızdır. Fer’i müdahil
    davanın tarafı gibi dava ve taraf ehliyetine sahip olmalıdır ve davaya katılma konusunda hukuki yararının olması
    gerekir. Hükmün üçüncü kişiye etkisi doğrudan olabileceği dolayısıyla da olabilir. Dava sonunda verilen hükmün
    üçüncü kişiye icra etkisi varsa, burada etki doğrudan olmaktadır ve bu kişinin davaya katılmakta hukuki yararı
    vardır.
    Fer’i Müdahalede Usul
    Fer’i müdahale talebi davayı görmekte olan mahkemeye verilen bir dilekçe ile olur. Dilekçe de kimin
    yanında davaya müdahale etmek istediğini ve gerekçelerini ve hukuki dayanaklarını belirtmek zorundur. Müdahale
    dilekçesi taraflara tebliğ edilir. Üçüncü kişinin davaya katılmasında hukuki yarara sahip olmasına göre hakim talebi
    kabul eder ya da reddeder.

    30
    Fer’i Müdahalenin Hükümleri
    Üçüncü kişi müdahale talebi kabul edildiği andan itibaren davayı takip edebilir. Katılmadan önce yapılan
    işlemlere itiraz edemez, tekrarını isteyemez. Müdahil tarafın yardımcısı olup asıl tarafın yapabileceği tüm usul
    işlemlerini yapabilir. Tarafın bir işlemi yapmaması müdahilin de işlemi yapmayacağı anlamına gelmez. Asıl Bu
    nedenle asıl taraf ileri sürmese bile müdahil anayasaya aykırılık iddiasında bulunabilir ya da dava sonunda verilen
    hükme karşı asıl taraf istinaf yoluna başvurmasa dahi müdahil kendisi ile ilgili kısım için tek başına istinafa ve
    temyize başvurabilir. Asıl taraf temyiz hakkında feragat etmişse müdahil temyize başvuramaz. Asıl taraf hakimi
    reddetmemişse müdahil hakimi reddedemez.
    Asıl taraf müdahilin yaptığı işlemi geçersiz kılabilir. Müdahil asıl tarafın yararına olmayan işlemleri
    yapamaz. Bu nedenle müdahil davayı geri alamaz, maddi hukuka ilişkin işlemleri yapamaz, davadan feragat edemez,
    talep sonucu daraltamaz, genişlemez ve karşı dava açamaz.
    Mahkeme fer’i müdahilin katılmasından sonra o davayla ilgili tüm işlemleri müdahile de tebliğ edebilmeli,
    onun bu işlemlere karşı koyabilmesini sağlamalıdır.
    Fer’i müdahilin yanında yer aldığı kişinin davayı kazanması halinde müdahale giderleri de diğer yargılama
    giderleri gibi kaybeden tarafa yüklenebilir, ancak asıl taraf hal ve hareketleriyle davaya müdahaleye neden olmuşsa
    yargılama giderlerinin bir kısmı ona da yüklenebilir.
    Müdahalenin Etkisi
    Fer’i müdahil asıl tarafa yardımcı olmasına rağmen davayı kaybetmiş olabilir. Bu durumda asıl taraf
    müdahile ya da müdahil asıl tarafa dava açabilir.
    Fer’i müdahalenin etkisi, müdahil ile yanında davaya katıldığı taraf arasında geçerlidir. Kesin hükmün
    aksine müdahalenin etkisi mutlak değildir. Fer’i müdahil davaya etki edebildiği ölçüde müdahalenin etkisine tabi
    olacaktır. Eğer müdahil davaya geç katılmışsa ve asıl tarafın davayı iyi yürütmediğini, iddia ve savunmalarını eksik
    yaptığını, bu nedenle davanın kısmen veya tamamen kaybedildiğini ileri sürebilir. Müdahilin bazı işlemleri asıl taraf
    tarafından engellenmişse yine müdahalenin etkisine tabi olmadığını ileri sürebilir.
    Bunun yanında asıl taraf müdahilin bilmediği iddia ve savunma vasıtalarını ve delilleri kasten veya ağır
    kusuru ile ileri sürmemişse ikinci davada ilk davanın iyi yönetilmediğini iddia edebilir.
    Müdahalenin etkisi mahkeme tarafından kendiliğinden göz önüne alınmalıdır.
    Davanın İhbarı
    Görülmekte olan bir davada taraflardan birisinin, kendisine yardım etmek üzere davaya müdahalesini
    sağlamak amacıyla davanın üçüncü bir kişiye durulmasına “davanın ihbarı” denir. Davanın ihbarı davanın
    kaybedilmesi halinde rücu hakkının bulunduğu hallerde söz konusu olur. Davayı üçüncü kişiye ihbar eden taraf
    üçüncü kişinin davaya fer’i müdahil olarak katılmasını isteyebilir. Kendisine ihbar yapılan kişi davaya katılmasa
    bile bu ihbarın etkisi olacaktır.
    İhbarın Koşulları
    Tahkikat sonuçlanıncaya kadar dava ihbar edilebilir. İstinaf mahkemesinde dava yeniden ele alınıp
    yeniden tahkikat yapılırsa ihbar istinaf mahkemesinde de mümkündür. Temyiz aşamasında ihbar mümkün değildir.
    Davanın tarafları ya da mecburi dava arkadaşları birbirine ihbarda bulunamaz. İhbar yapılacak kişinin üçüncü kişi
    olması ve davanın kaybedilmesi halinde bir rücu ilişkisinin ortaya çıkma ihtimalinin olması gerekir.
    İhbarın İhbarı Usulü
    İhbar tek taraflı bir usul işlemidir. Hâkimin veya karşı tarafın iznine gerek yoktur. Davanın ihbarı yazılı
    olarak yapılmalıdır. İhbar mahkeme aracılığıyla yapılabileceği gibi mahkeme dışı yollarla örneğin taahhütlü mektup
    veya noter kanalıyla da yapılabilir. Yargılamayı kötü niyetli olarak geciktirmek amacıyla davanın ihbar edilmesini
    engellemek amacıyla, ihbarda bulunan tarafa ayrıca bir süre verilemez. İhbarda ihbar sebebi ve yargılamanın hangi
    aşamada olduğu belirtilmesidir. İhbar yapılan kişi de dava konusu hakkında bir başkasıyla rücu ilişkisinin olması
    halinde o da bir başkasına davayı ihbar edebilir.
    İhbar Üzerine Üçüncü Kişinin Tutumu
    Davanın üçüncü kişiye ihbarı, üçüncü kişinin davaya müdahalesini zorunlu kılmaz. İhbarda bulunulan
    kişinin hareketsiz kalması üzerine dava devam eder. Kişinin hareketsiz kalması, daha sonra kendisinin açacağı
    davadan feragat ettiği veya kendisine açılacak davayı kabul ettiği anlamına gelmez. Üçüncü kişinin hareketsiz
    kalması halinde ihbarda bulunan kimse davayı takip etmeye mecburdur.
    Üçüncü kişi ihbar üzerine davaya fer’i müdahil olarak katılabilir. Bunun için ihbar yapılan kişinin fer’i
    müdahillik talebinde bulunması gerekir. Sadece davanın ihbar edilmiş olması üçüncü kişiye fer’i müdahillik sıfatı
    vermez. Talep üzerine mahkemenin fer’i müdahillik talebinin kabul edildiğine yönelik karar vermesi gerekir. Fer’i
    müdahil davayı kazanmasına yararı bulunan kişinin yanında davaya katılabileceğinden, koşulları varsa ihbarda
    31
    bulunmayan taraf yanında da fer’i müdahil olarak davaya katılabilir. İhbar üzerine davaya katılan fer’i müdahil ile
    kendiliğinden davaya katılan fer’i müdahilin yetkileri açısından herhangi bir fark yoktur.
    Kanundaki istisnalar dışında ihbar edilen kişi davada taraf konumunu elde etmez.
    İhbarın Sonuçları
    Usulüne uygun olarak yapılmış ihbarın maddi hukuk ve usul hukuku anlamında iki ayrı etkisi vardır.
    İhbarın maddi hukuka ilişkin etkisi zamanaşımının kesilmesine ilişkindir. Davanın ihbarıyla kendisine
    ihbar yapılmış kişi bakımından zamanaşımı kesilmiş olmaz.
    İhbarın usul hukukuna ilişkin sonucunda, usulüne uygun şekilde ihbarın yapılmış olması gerekir.
    Kendisine ihbar yapılan kişi, ihbar üzerine davaya fer’i müdahil olarak katılmışsa, bu durumda ihbarın etkisi söz
    konusu olur. Davanın ihbarının amacı, üçüncü kişinin davaya fer’i müdahil olarak katılmasını sağlamak olduğundan,
    fer’i müdahalenin etkisi davanın ihbarı bakımından da geçerlidir. Bu nedenle ihbarda bulunulan kişi ilk davada
    verilen hükmün kendisine karşı açılan rücu davasında etkisi olmayacağını ileri süremez. İhbar üzerine ister davaya
    fer’i müdahil olarak katılsın isterse hareketsiz kalsın fer’i müdahalenin etkisi ihbarda bulunulan hakkında
    uygulanacaktır. Böylece kendisine dava ihbar edilen kişinin davaya katılması zorunlu hale getirilmek istenmiştir.
    İhbarda bulunulan kişi ihbarın kendisine zamanında yapılmamış olduğunu, yahut iddia ve savunma imkanlarının asıl
    davada ihbar eden tarafından ağır kusurlu olarak kullanılmayarak davanın kötü yürütüldüğünü ileri sürebilir.
    Örneğin ihbarda bulunan kişinin elinde bulunan delili mahkemeye kasten sunmadığı için dava kaybedilirse hükmün
    etkisi ihbarda bulunulan kişi için geçerli olmayacaktır.
    Dava ihbar edilen kişinin davaya katılmaması durumunda hükmün etkisi katılmayan kişi içinde aynen
    etkili olur.
    Asli Müdahale
    Asli müdahale, görülmekte olan bir dava veya çekişmesiz bir yargı işinde, o yargılama konusu şey veya
    hak üzerinde yargılamaların tarafları veya ilgilileri ile hukuki yararı çatışan üçüncü bir kişinin bu kişilere karşı aynı
    mahkemede ayrı bir dava açmasıdır. Yani bağımsız bir davadır.
    Asli Müdahalenin Koşulları
    Öncelikle bir dava olmalıdır. İhtiyati tedbir veya ihtiyati haciz dava olmadığından tedbir veya haciz
    talebine asli müdahale mümkün değildir. Davanın her aşamasında asli müdahale mümkündür. Ancak kanun yolu
    başvurularında asli müdahale mümkün değildir.
    Çekişmesiz yargıda da asli müdahale söz konusudur. Çekişmesiz yargıda maddi ilgililer yargılamada yer
    alarak haklarını savunabilir. Maddi ilgili hakkını savunmak durumunda ise o zaman asli müdahaleden değil
    çekişmesiz yargıda yer almaktan bahsedilebilir. Çekişmesiz yargıda asli müdahale talebiyle başvuran üçüncü kişi
    mevcut ilgili veya ilgilileri karşısına alarak bir hak çekişmesi içerisine giriyorsa çekişmesiz yargı işi çekişmeli
    yargıya dönüşür.
    Asli müdahalede de hukuki yararın varlığı şarttır. Asli müdahale davasını açan tarafın ilk davanın tarafı
    olmaması gerekir. Fer’i müdahil taraf olmadığından asli müdahale davası açabilir.
    Asli Müdahale Usulü
    Asli müdahale ile görülmekte olan davanın taraflarına ilk davanın görülmekte olduğu mahkemede
    (görevli ve yetkili mahkeme bu mahkemedir) karşı ayrı ve bağımsız bir dava açıldığından ortada iki dava
    bulunmaktadır. Çekişmesiz yargıda ise mevcut ilgili ya da ilgililere karşı dava açılarak asli müdahale talebinde
    bulunulabilir. İlk davanın davacı ve davalıları asli müdahale davasında mecburi dava arkadaşı durumundadır. Ancak
    birlikte hareket etme zorunda değillerdir. Davanın sonunda her birisi için ayrı ayrı karar verilebilir. Asli müdahale
    ayrı bir dava olması sebebiyle açılırken harç yatırılmak zorundadır.
    Asli Müdahale Davasının İncelenmesi ve Karar
    Asli müdahale davasında asli müdahil bir taraftır ve dava sonunda onun hakkında bir karar verilir. İlk
    dava ve asli müdahale davası birlikte görülmesine rağmen ayrı davalardır. Her iki davanın birlikte görülmesindeki
    amaç iddiaları inceleyip çelişkili karar verilmesinin önlenmesidir. Gerekirse davalardan birisini diğeri için bekletici
    sorun yapabilir. Genellikler asli müdahale davasını önce inceler daha sonra ilk davayı inceler. Her iki davanın
    tarafları da kendileri hakkında verilen hükme karşı ayrı ayrı istinaf ve temyize başvurabilirler.
    Asli müdahale davasında verilen hüküm sadece asli müdahil ile bu davanın davalısı olan ilk davanın
    tarafları hakkında kesin hüküm teşkil eder. Müdahale davasında verilen hüküm ilk dava için kesin hüküm teşkil
    etmez. Ancak müdahale davasının konusu ilk dava ile ilgili olduğundan müdahale davasında verilen hüküm ister
    istemez ilk dava için belli bir etki gösterecektir.

    32
    MEDENİ USUL HUKUKUNA HÂKİM OLAN İLKELER
    1. Tasarruf İlkesi
    Medeni usul hukukumuzda genel olarak tasarruf ilkesi geçerlidir. Tarafların yargılamanın başlangıcını,
    konusu ve sona ermesini belirleyebilmelerini, dava konusu zerinde serbestçe tasarruf edebilmeleri anlamına gelir.
    Tasarruf ilkesinin aksi “kendiliğinden harekete geçme” ilkesidir.
    Tasarruf İlkesinin Sonuçları
    Medeni usul hukukunda kendiliğinden dava açılmaz. Bu husus Davacının olamadığı yerde dava da
    hâkim de olmaz şeklinde ifade edilir. HMK m te de bu durum ifade edilmiştir. Hâkim tarafların talebi olmadan
    kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Hiç kimse kanunda açıkça belirtilmedikçe bir dava
    açmaya zorlanamaz. Taraflar özel hukuktan kaynaklanan menfaatlerin korunması için isterlerse yargı organlarından
    hukuki koruma talep ederler. Bu ilkenin bir sonucu olarak davacı isterse dilediği zaman davayı geri alabilir, davadan
    veya kanun yolundan feragat edebilir. Taraflar uzlaşarak sulh olabilir ya da arabulucuya gidebilir.
    İstisnai olarak kamu yararı düşüncesiyle devlete bazı yetkiler tanınmıştır. Evliliğinin butlanını eşlerin
    yanında savcılar da dava edebilirler. Savcılar medeni hukukta sadece kamu düzenini ilgilendiren konularda dava
    açabilirler.
    Davacı dava açarken ayrıca kendisine lehine nasıl bir hüküm verilmesi gerektiğini de dava açarken
    belirtmelidirler. Talep sonucu açıl bir şekilde belirtilmelidir.
    Davanın konusunu (müddeabihi) davacı belirler. Mahkeme davacının talebinden fazlasına karar
    veremez. Ancak daha azına karar verebilir.
    Tasarruf İlkesinin İstisnaları
    Medeni usul hukukunda davanın kendiliğinden açılamayacağının istisnası bulunmamaktadır. Ancak
    davanın açılmasından sonra tasarruf ilkesine bazı istisnalar getirilmiştir. Bu istisnalar aile ve şahsın hukukuna
    ilişkinidir. Bu hallerde de mahkeme kendiliğinden davaya bakmaz. Davacı tarafından yine bir dava açılması gerekir
    ancak dava açıldıktan sonra kabul ve sulh mümkün değildir.
    2. Taraflarca Getirilme (Hazırlama) İlkesi
    Herhangi bir uyuşmazlığın mahkeme tarafından çözülmesi için öne davacı belli bir taleple mahkemeye
    başvurmalıdır. Mahkeme önce bu uyuşmazlığa uygulayacağı hukuk normunu araştırmalı, sonra da o hukuk kuralının
    olayda gerçekleşip gerçekleşmediğini incelemelidir. Hâkim soyut hukuk kurallarını somut olaya doğru bir şekilde
    uygulamakla görevlidir. Taraflar uygulanacak hukuk kuralını dilekçelerinde yanlış belirtse bile, hâkim doğru kuralı
    bulup uygulamakla görevlidir. Bu inceleme “altlama” olarak adlandırılır. Bu işlemler mahkemenin işi olup taraflarla
    ilgili değildir.
    Medeni usul hukukumuzda taraflarca hazırlama ilkesi geçerlidir. Dava malzemelerinin mahkemeye tam
    olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiştir. Davada taraf maddi hukuka göre ne kadar haklı olursa
    olsun talep sonucunu dayandırdığı vakıaları sunmamışsa talebi reddedilir.
    Taraflarca Getirilme (Hazırlama) İlkesinin Sonuçları
    Kanunda öngörülen istisnalar dışında hâkim iki tarafın söylemediği şeyi veya vakıayı kendiliğinden dikkate
    alamaz. Onlara bunu hatırlatabilecek imalarda bile bulunamaz. Hâkim kendiliğinden delil toplayamaz. Hâkim
    tarafların ileri sürmediği vakıaları kendiliğinden araştıramaz. Bu ilkenin gereği olarak hâkim kişisel bilgisini de
    yargılamada kullanamaz. Taraflarca getirilme ilkesi deliller içinde geçerlidir. Taraflar, talep sonucunu
    dayandırdıkları vakıaları dilekçeleriyle mahkemeye sunmalıdır. Mahkeme tarafın mahkemeye getirdiği delili ve
    vakıayı onun aleyhinde de kullanabilir.
    Taraflarca Getirilme (Hazırlama) İlkesinin İstisnaları
    Taraflarca getirilmesi ilkesinin istisnası kamu düzeninden olan davalardır. Bu davalarda kendiliğinden
    araştırma ilkesi uygulanır. İddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağından söz edilemez. Kamu
    düzeninden olan bu davalarda hâkim de delil ve vakıaların mahkemeye getirilmesi konusunda görevli ve yetkili
    kılınmıştır. Örneğin babalık davası.
    3. Teksif İlkesi
    Taraflar bütün iddia ve savunmalarını belli bir usul kesitine kadar ileri sürmelidir. Bu usul kesitinden sonra
    ileri sürülen dava malzemeleri kural olarak mahkemece kabul edilmemektedir. Bu ilke usul ekonomisi ile ilgilidir.
    Kanunumuz belli bir aşamadan sonra iddia ve savunmanın genişletilmesini yasaklamış, ancak karşı tarafın açıkça
    muvafakat etmesi durumunda bu işlemin yapılabileceğini hükme bağlamıştır. Karşı tarafın açıkça muvafakat
    etmemesi halinde dilekçede belirtmediği yeni iddia ve savunmaları sunarsa bu husus hâkim tarafından dikkate
    alınmaz. İddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının en önemli istisnası “ıslah” tır.

    33
    4. Yargılamanın Hâkim Tarafından Yürütülmesi
    Tasarruf ilkesi ve taraflarca getirilme ilkesi gereğince dava açıp açmama, açılan davanın konusunu
    belirleme, bu davayla ilgili vakıaları ve delillerin getirilmesi taraflara bırakılmışken, davanın yürütülmesi işi hâkime
    bırakılmıştır. HMK m 32 ye göre yargılamayı hâkim yönetir ve yargılama düzeninin bozulmaması için gerekli her
    türlü tedbiri alır. Tarafların tasarruf alanı dışındaki tüm hususlar hâkime aittir. Bu çerçevede süre verilmesi, hâkimin
    takdirindeki sürelerin uzatılması, kısaltılması, tarafların ve ilgililerin davet edilmesi, tebligatın yapılması, delilleri
    taraflar gösterse de delillerin gereğinde zor kullanarak temini, tanık ve bilirkişilerin hazır bulundurulması
    mahkemenin görevidir. Davanın üst mahkemeye götürülmesi ise taraflara ait olan yetkidir. Mahkemenin davanın
    yürütülmesi ile ilgili bir hususta anlaşmalarının da bir önem yoktur. Duruşma günü belirlenirken hâkim özellikle
    avukatların ve tarafların tespit edilen gün için uygun olup olmadığını sormalıdır. HMK m ye göre okunamayan
    veya uygunsuz yahut ilgisiz olan dilekçenin yeniden düzenlenmesi için tarafa uygun bir süre verilir. Eski dilekçe
    dosyada kalır. Böylelikle tarafa okunmayan dilekçe yerine ikinci ve okunaklı bir dilekçe verilme imkânı verilmiştir.
    Buna karşılık davaya sunulan belge ve açıklamalar, davanın konusu ile ilgisiz ve uygunsuz ise mahkeme bu tür
    belgelerin dosyadan çıkartılmasına karar veremez.
    5. Davayı Aydınlatma Ödevi
    Kanunda ön görülen istisnalar dışında hâkim iki taraftan birinin söylemediği, şeyi ve vakıaları
    kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunda belirtilen istisnalar
    dışında hakim kendiliğinden delil toplayamaz. Hâkim uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda,
    maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir soru
    sorabilir, delil gösterilesini isteyebilir.
    Hâkim davayı aydınlatma ödevi sayesinde iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını
    sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan kararın verilmesini engelleyecektir. Ancak belirsizlik giderilirken, yeni
    vakıalar ileri sürülemez, yeni taraflar davaya dâhil edilemez, taraf değiştirilemez. Hâkimin aydınlatacağı belirsizlik
    vakıalara ilişkin de olabilir. Hâkim tarafın hiç ileri sürmediği bir vakıayı davanın aydınlatılması görevi çerçevesinde
    tarafça ileri sürülmesi veya getirilmesi istenemez. Bu hâkimin taraflara yol göstermesi kapsamında değerlendirilerek
    reddini bile gerektirebilir.
    HMK m hâkimin davayı aydınlatma ödevini, “hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları
    kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz” diyerek sınırlandırmıştır.

    6. Doğrudandık İlkesi
    Yargılamanın araya başka bir makam ya da kişi girmeden kararı verecek mahkeme önünde ve onun
    tarafından yürütülmesi ve karar verilmesi anlamına gelir. Kanunun belirlediği istisnalar dışında deliller hâkim
    huzurunda dinlenir ve incelenir. Keşif doğrudandık ilkesinin en güzel örneğidir. Tanığı bizzat dinleyerek, soru
    sorarak, tanığın jest ve mimiklerinden gerçeği daha iyi bulabilir. Doğrudandık ilkesinin çok katı uygulanmasının
    getireceği sakıncaları gidermek için “istinabe” kurumu oluşturulmuştur. İstinabenin gerekli olduğu hallerde
    doğrudandık ilkesinden ayrılmak zorunda kalınmıştır. İstinabe de doğrudandık ilkesinin mutlak istisnası değildir.
    Çünkü bu durumda da tahkikat ve yargılamaya ilişkin işlemler mahkeme dışında yapılsa da bunun değerlendirilip
    karar verilmesi asıl yargılamayı yürüten hâkime aittir. Hâkimin değişerek, yeni hâkimin davaya kaldığı yerden
    devam etmesi de doğrudandık ilkesinin istisnasıdır.
    7. Hâkimin Delilleri Değerlendirmesi
    Kanundaki istisnalar dışında hâkim delilleri serbestçe değerlendir. Hâkimin serbestçe değerlendireceği
    delillere takdiri delil denir. Delillerin serbestçe değerlendirilmesi ispatın ancak takdiri delillerle mümkün olması
    halinde geçerlidir. Çünkü kesin delillerle ispatın gerekli olduğu hallerde hâkimin delilleri serbestçe
    değerlendirmesinden söz edilemez.
    8. Adil (Doğru) Yargılanma Hakkı
    Adil ve doğru yargılanama hakkının ihlali AİHM ne göre temel hak olan kişi özgürlüğünün ihlali olarak
    kabul edilir. Adil yargılanma hakkı hukuki dinlenilme hakkından daha geniş ve onu da içine alan bir haktır. Adil
    yargılanma hakkı dört unsuru içermektedir.
    a. Kanuni, Tarafsız ve Bağımsız Bir Mahkeme Tarafından Yargılanma
    Mahkemelerin, kuruluş ve yetkileri ve izleyeceği yargılama usulünün idare tarafından değil, kanunla
    yasama organı tarafından ve uyuşmazlık ortaya çıkmadan önce saptanmış olması gerekir. Esasen mahkeme olmayan
    ve kanunla kurulmayan makamların vermiş oldukları kararlar, bir mahkeme hükmü olarak da kabul edilmemektedir.
    Mahkemede arar veren hâkimlerin de bağımsız olması gerekir. Bağımsızlık, hâkimin yargı dışındaki her türlü
    yabancı organdan etkilenmemesi demektir. Bağımsızlığın tamamlayıcısı da tarafsızlıktır.

    34
    b. Makul Süre İçerisinde yargılanma
    Davaların makul süre içerisinde bitirilmemesi veya bitirilememesi tarafların yargıya güvenini sarsacak
    ve özellikle bu davanın gecikmesinde yararı olanı cesaretlendirecektir. Anayasa m de davaların makul süre
    içerisinde ve gereksiz gider yapılmadan bitirilmesini açıkça düzenlemiştir. Makul sürenin değerlendirilmesinde üç
    husus önemlidir. A) Dava konusunun niteliği B)Yargılama sırasında tarafların tutumu, C)Yargılama yapan organın
    tutumu.
    Makul süre kavramı her somut olaya göre ayrı ayrı değerlendirilebilir. Sürenin başlangıcı bazı
    durumlarda mahkemeye başvuru tarihi, bazı durumlarda ise (mahkemeye başvurmadan önce idareye başvuru
    yapılması gerektiği hallerde) idareye başvuru tarihi esas alınır. Sürenin sonu ise hükmün kesinleşmesi tarihidir.
    c. Aleni Yargılama
    d. Hakkaniyete Uygun olarak Yargılama
    Hakkaniyet taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunmasını ve eşitliğinde tüm yargılama boyunca devam
    etmesi gerekir. Bu eşitlik yargılamada “silahların eşitliği” olarak ifade edilir.
    9. Hukuki Dinlenilme Hakkı
    Mahkeme iki tarafa da eşit hukuki dinlenilme hakkı vermelidir. Anayasa m ya göre iddia ve savunma
    hakkı ile adil yargılanma hakkı hukuki dinlenilme hakkını da içermelidir. Hukuki dinlenilme hakkı adil
    yargılanmanın en önemli unsurudur. Hukuki dinlenilme hakkı üç unsurdan oluşur.
    - Tarafların yargılama ile ilgili bilgi sahibi olmasıdır. Bilgilendirme genellikle usulüne uygun
    tebligat ile yapılmalıdır.
    - Taraf bilgi sahibi olduğu konuda açıklama ve ispat hakkını kullanabilmelidir. Her iki taraf da bu
    hakta eşit olarak yararlanabilmelidir.
    - Mahkeme tarafların açıklamalarını, iddia ve savunmalarını dikkate alarak değerlendirmeli ve
    kararların somut ve açık olarak gerekçelendirmelidir. Eksik, şekli ve görünüşte gerekçeli karar yazılması, bu hakkın
    ihlali durumunu doğuracaktır. Ortaya çıkan karar, hukukun genel ilkeleri, mevzuata ve yerleşik içtihatlara tamamen
    aykırı ve sürpriz nitelikte olmamalıdır. Bu duruma “sürpriz karar yasağı” denir.
    Usul Ekonomisi İlkesi (Yargılamanın Basit, Çabuk ve Ucuz Yürütülmesi)
    Anayasa m e göre Devlet yargılamanın basit, çabuk ve ucuz gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri almak
    zorundadır. Ayrıca AİHS de mahkemelerin makul bir süre içerisinde karar vermelerini öngörmektedir. Bu aynı
    zaman da adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Tek bir bilirkişinin çözebileceği bir dava için birden fazla
    bilirkişi görevlendirilmesi, dosya yeterince incelenmeden yeni duruşma günü verilmesi, gereksiz tanık dinlenmesi
    usul ekonomisi ilkesine aykırıdır.
    Alenilik İlkesi
    Alenilik ya da başka bir ifadeyle yargılamanın açıklığı prensibi duruşmalara, yargılama ile ilgili olsun veya
    olmasın herkesin katılabilmesini ifade eder. Alenilik ilkesi yargıya güven sağlar. Bu ilkeye göre yargılama herkese
    açıktır ve kural olarak gizli yapılamaz. Özellikle genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı
    hallerde alenilik ilkesinden vazgeçilebilir. Duruşmaların gizli yapılması halinde bu durum kararda gerekçeli olarak
    belirtilmelidir. Yargılama aleni olmakla birlikte özellikle mahkeme kararı ve görüşmesi, tartışması ve müzakereler
    gizli yapılır. Yargılamanın gizli yapılması durumunda da yargılama taraflara gizli değildir. Mahkeme duruşmaya
    katılmalarına izin verdiği kişilerin yargılama ile ilgili olarak edindikleri bilgileri açıklamamaları gerektiği bunun
    TCK ya göre suç olduğu ihtar edilir. Ancak karar alenen tefhim edilir. İstinabe yoluyla yapılan işlerde aleni değildir.
    Ancak taraflar ve vekilleri katılabilir. Yargılamanın aleni olması basın tarafından izlenebilir olduğu anlamı da gelir.
    Ancak duruşma sırasında ses kaydı alınamaz, fotoğraf çekilemez. Ancak yargılamanın zorunlu kıldığı hallerde
    mahkeme tarafında çekim yapılabilir. Bu tür alınan çekimler de mahkemenin açık izni olmadan hiçbir yerde
    yayımlanamaz.
    Sözlülük Yazılılık İlkesi
    Sözlülük ve yazılılık usul işlemlerinin şeklidir. Yargılama sırasında birisi ağırlıklı olarak uygulansa bile
    diğerinden tamamen uzaklaşılmaz. Kanun bazı hallerde zorunlu olarak sözlülük ilkesine ağırlık vermiştir. Taraflara
    sözlü savunma verilmesi, tahkikat aşamasında yapılan oturumlarda sözlülük ilkesi geçerlidir. Buna karşın davanın
    açılması, kanun yolarına başvurma, bunlara cevap verme genellikle yazı ile olur. Yazılılık sayesinde süresi içinde bu
    işlemlerin yapılıp yapılmadığının tespiti kolaydır.

    35
    Mahkemelerde Kullanılan Dil
    Mahkemelerin dili hem yazılı hem de sözlü yargılama esnasında Türkçedir. Taraflar anlaşarak Türkçeden
    başka bir dilin kullanılmasını kararlaştıramazlar. Mahkeme kararlarında bazı Latince veya yabancı kelimeler yer
    alabilir. Sadece hukukçuların anlayabileceği kelimeler kullanarak özellikle hukuku bilmeyen taraflara soru
    sorulamaz. Türkçe dışında yazılan ve mahkemeye sunulan belgenin ekine mutlaka tercümesi de eklenmelidir. Tanık
    Türkçe bilmiyorsa tercüman aracılığıyla dinlenir. Sağır ve dilsizler için ise işaret dilini bilen tercüman atanır. Sağır
    ve dilsiz kişinin okuma yazma bilmesi halinde yazılı olarak sorulan sorulara yine yazılı cevap verilebilir.
    Tarafların Yükümlülükleri
    a. Dürüst Davranma Yükümlülüğü
    Dürüstlük kuralı hakların kullanılması, borçların yerine gerilmesinde hukuka, ahlaka ve örf adet
    kurallarına uygun davranma olarak açıklanabilir. Dürüstlük kuralına uymak taraflar için bir yükümlülüktür. Davacı
    davanın açılmasında dürüstlük kurallarına aykırı davranamaz. HMK ile dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle
    davada haklı çıkan taraf aleyhine yargılama giderlerine hükmedilebileceği düzenlenmiştir.
    b. Doğruyu Söyleme Ödevi
    Taraflar yargılamada kendi menfaatlerine uygun olarak neleri ileri sürüp süremeyecekleri konusunda
    serbesttirler. Ancak ileri sürdükleri beyan ve açıklamalar gerçeğe aykırı olamaz. Doğruyu söyleme ödevi hem yazılı
    hem de sözlü yargılama için geçerlidir. Hak için mücadele, her şeyin geçerli olması anlamına gelmez.
    Taraflar doğal olarak kendi lehine olan vakıa ve delilleri mahkemeye sunacak, kendi aleyhine olanlar
    hakkında susacaktır. Doğruyu söyleme ödevi tarafın kendisi aleyhine olan vakıaları da mahkemeye getirmesini
    kapsamaz. Davacı kendi kusuruna ilişkin vakıaları da mahkemeye sunmak zorunda değildir. Bu vakıaları
    mahkemeye getirmek davalının işidir.

    DAVA HAKKINDA GENEL BİLGİLER


    Dava Kavramı
    Dava, başkaları tarafından hakkı ihlal edilen veya tehlikeye sokulan kimsenin yeniden tartışma konusu
    yapılmayacak şekilde ve geleceğe yönelik olarak, bu ihlalin ve tehlikenin bertaraf edilmesi için mahkemeden hukuki
    koruma talep etmesidir. Dava sistemimiz “davacı” ve “davalı” olarak iki taraf sisteminden oluşur. Geçici hukuki
    korumalar bakımından ise, “talep eden” ve “karşı taraf” ifadeleri kullanılmalıdır.
    Dava Şartları
    Dava şartları gerçekleşmeden bir davanın esası incelenemez. Davanın incelenip karar bağlanabilmesi dava
    şartlarının varlığı veya yokluğuna bağlıdır. Hâkim dava şartı eksikliğini kendiliğinden dikkate alır. Dava şartlarının
    bazıları olumlu yani bulunması gereken, bazıları ise olumsuz bulunmaması gereken şartlardır.
    Dava Şartlarının Çeşitleri
    1. Genel Dava Şartları
    Genel olarak her davada aranması gereken dava şartları, genel dava şartlarıdır.
    a. Mahkemeye İlişkin Dava Şartları
    aa. Yargı Yetkisi
    Mahkemelerin yargı yetkisi egemenlik kavramı ile ilgili olup, ülke, kişi ve uyuşmazlık konusu ile sınırlıdır.
    Türk yargısının sınırları ülkenin hâkimiyet sınırlarıyla sınırlıdır. Yabancı ülkede yargı yetkisi bulunmamaktadır.
    Türk yargısına tabi olmayan kişiler ve şeyler hakkında açılan davalar da dava şartı yokluğundan reddedilmelidir.
    Kural olarak yerli ve yabancı her gerçek ve tüzel kişi Türk Mahkemelerinde davacı ve davalı olabilir. Ancak,
    yabancı devletlerin, egemenlik işlemlerine ilişkin işlemlerde ve diplomatik temsilcilerin milletler arası hukuktan
    kaynaklanan yargı muafiyeti bulunmaktadır. Yabancı ülkelerin egemenlik işlerinden kaynaklanan muafiyetleri
    tamdır. Özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanan işlerde ise yabancı devletin yargı muafiyeti yoktur. Diplomatik
    temsilcilerin ceza yargısı bakımından tam bir muafiyetleri vardır. Özel hukuk ilişkilerinde ise Viyana Sözleşmesinde
    kabul edilen bazı işlerden Türk Mahkemelerinde onlara karşı dava açılması mümkündür.
    bb. Yargı Yolu
    Her mahkeme ancak kendi yargı koluna giren davalara bakabilir.
    cc. Görev

    36
    Bir dava ancak görevli mahkemede incelenebilir. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı
    yokluğundan usulden reddi gerekir. Ancak görevsizlik kararından sonra süresi içinde görevli mahkemeye başvurarak
    davaya görevli mahkemede devam edilebilir.
    dd. Kesin Yetki
    Kural olarak kesin yetki dava şartı olmayıp, ilk itirazdır. Bu sebeple mahkeme yetkiyi kendiliğinden
    dikkate alamaz. Ancak kesin yetki hallerinde dava şartıdır.
    b. Taraflara İlişkin Dava Şartları
    aa. İki Tarafın Bulunması
    Davadan söz edebilmek için mutlaka iki tarafın bulunması gerekir. Karşılıklı bir uyuşmazlık yoksa dava da
    yoktur. Böyle bir durumda ancak şartları varsa çekişmesiz yargı işi vardır.
    bb. Taraf Ehliyeti
    cc. Dava Ehliyeti
    Tarafın dava ehliyetine sahip olmadığı ileri sürülmese bile, mahkeme tarafından dava ehliyetine sahip olup
    olmadığı kendiliğinden incelenmelidir.
    dd. Davaya Vekâlet ehliyeti ve Geçerli Vekâletname
    ee. Davayı takip Yetkisi
    c. Dava Konusu Şeye İlişkin Dava Şartları
    aa. Davacı Tarafından Gider Avansı Yatırılması
    Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca belirlenen bir tutarda gider avansını dava açarken
    mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Davanın başında bu avasın yatırılması dava şartı olarak kabul edilmiştir.
    Gider avansı yatırılmadan dava açılması halinde ise hâkim ön inceleme aşamasında öncelikle gider avansının
    yatırılması için iki haftalık kesin süre vermelidir. Bu süre içerisinde yatırılmaması halinde dava esasına girilmeksizin
    dava şartı yokluğunda reddedilmelidir. Gider avansı ve delil avansı farklı şeylerdir. Gider avansı davanın başında
    alınması zorunluluktur ancak delil avansı için böyle bir zorunluluk yoktur.
    Adli yardımda yararlanan kişinin gider avansı ödeme zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu dava şartı adli
    yardım kararının bulunması halinde uygulanmaz.
    bb. Teminat Gösterilmesine İlişkin Kararın Yerine Getirilmesi
    Türkiye’de mutat meskeni olmayan Türk vatandaşlarının dava açması, davacı yanında müdahil olması,
    takip yapması; davacının daha önceden iflasına karar verilmiş, hakkında konkordato veya uzlaşma suretiyle yeniden
    yapılandırma işlemlerinin başlatılmış bulunması; borç ödemeden aciz belgesinin varlığı gibi sebeplerle, ödeme
    güçlüğü içinde bulunduğunun belgelenmesi hallerinde davalı tarafın muhtemel yargılama giderlerini karşılamak üzere
    teminat göstermesi gerekmektedir. Teminat miktarı mahkeme tarafından belirlenir. Teminat gösterilmezse dava usulden (dava
    şartı yokluğundan) reddedilir.
    cc. Hukuki Yarar
    Mahkemeden hukuki koruma talep edebilmek için hukuki yararı olması gerekmektedir. Ayrıca açılacak
    davanın, ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekmektedir. Dava açmaktaki hukuki yarar
    hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir hukuki yarar olmalı, bu hukuki yarar dava açan kişi ile ilgili olmalı ve
    ayrıca da dava açıldığı anda hukuki yarar halen mevcut olmalıdır. Şüpheli ve ileride ortaya çıkacak muhtemel
    belirsiz bir yarar da hukuki yarar sayılmaz. Bir konuda mahkemeye başvurmadan daha basit ve kolay bir yolla elde
    edilebilecek ise eğer yine hukuki yararın olduğu söylenemez.
    Hukuki yarar davanın açıldığı tarihte var olmalıdır. Hukuki yarar eksikliği dava sırasında tamamlanamaz.
    Yine hukuki yararı bulunmayan davacıya hâkim tarafından süre verilerek talep sonucunu hukuki yararı olan başka
    bir talep sonucuna dönüştürmesi beklemez. Dava açıldığı anda mevcut olmaya hukuki yarar dava sırasında
    tamamlanırsa bu takdirde dava reddedilmez, esastan incelenir.
    dd. Davanın Derdest Olmaması
    Tarafları, sebebi ve konusu aynı olan bir dava ikinci kez açılırsa, ikinci davada bu husus re’sen veya talep
    üzerine dikkate alınır. İkinci dava şartı yokluğundan esasa girilmeksizin reddedilir.
    ee. Kesin Hüküm Bulunmaması
    Dava konusu hakkında kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine
    dayanarak yeni bir dava açılamaz. Kesin hüküm bulunmaması olumsuz dava şartıdır.

    37
    2. Özel Dava Sebepleri
    Genel dava şartlarının yanında, kanunlarda bazı davalar için özel dava şartları da bulunabilir. Örneğin İİK
    göre iptal davası açabilmek için alacaklının elinde aciz vesikası olmalı yada borçtan kurtulma davası için davacının
    alacağın yüzde on beşi kadar teminat yatırması gerekir
    Dava Şartlarının İncelenmesi
    Dava şartlarının bulunması davanın esasının incelenmesi için gerekli olduğu için, davanın başından sonuna

    nest...

    çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası