laz kemalin selamı / Laz Kemal’in sana selamı var! – Aysel Sağır (T24) – seafoodplus.info

Laz Kemalin Selamı

laz kemalin selamı

Diyarbakır 5 no’lu cezaevinin önü. Hava çok sıcak, güneş tepeden vuruyor. Bekleşen kalabalığa yeni eklenenler oluyor. Herkes birbirini tanıyor, sonradan gelenler bekleyenlerden bazılarının yanına gidiyor selamlaşmak, sarılmak için. Kadınlar, erkekler –ama ille de kadınlar- ellerinde A-4 boyutundan büyük resimler taşıyorlar. Siyah-beyaz portreleri ellerinde tutar gibi görünseler de büyük bir itinayla, sevgiyle, özlemle…  bağırlarına bastırmışlar.

Zaman otuz beş yıl geriye sayıyor. Ellerinde öldürülen kardeşlerinin, eşlerinin, çocuklarının resimlerini taşıyan insanlar için -bir zamanlar çevresinde tek tük evlerden başka hiçbir şey olmayan ama şimdi etrafı mahalle yaşamıyla ve konutlarla sarılmasının dışında- cezaevi gerçeğiyle ilgili değişen bir şey yok. Bir zamanlar çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini görmek için 5 no’lunun önüne gelenler, şimdi de geliyorlar. O zaman dipçiklerle hırpalanıp, yakınlarını bir saniyeliğine de olsa görüp, özlem gidermek için her şeyi göze alanlar; şimdi ise, bir zamanlar karda kışta, bunaltıcı sıcaklarda askerden türlü hakaretler yiyerek bekledikleri canlarının anıları ve insanlık adına daha fazlasını göze alıyorlar.

Eğer başarırlarsa, -daha dün- yüzlerce tutuklunun korkunç işkencelere maruz kalarak, onlarca kişinin hayatını yitirdiği, yüzlercesinin sakat bırakıldığı, yüzlercesinin de gördükleri işkencenin sonuçlarıyla mücadele ettiği Diyarbakır 5 no’lu cezaevi müze olacak. Aslında bunun olması için tüm hazırlıklar tamamlanmış. Cezaevinin bir müze, hafıza merkezi, toplumsal bellek mekanı olması yönünde gerekli hazırlıkları tamamlayan 78’liler Girişimi ve tutuklu aileleri, önceki gün Diyarbakır 5 no’lu cezaevinin önünde yaptığı basın açıklaması, ardından da müzenin tasarlanmış halinin Sümer Park’ta gerçekleştirdiği mekanın açılışını yaptı.

lazkemal_1

5 Nolu&#;dan Hrant Dink cinayetine&#;

12 Eylül darbesinin özeti niteliğinde de olan Diyarbakır 5 no’lu cezaevinde neler olmuştu? Bu cezaevinde, ve yılları arasında 34 kişi hayatını kaybetti, yüzlercesi sakat kaldı. Yani uygulanan işkence, Kürt siyasi tutuklulara yönelik soykırım yöntemleriyle yakın tarihe büyük bir kara leke bırakan 5 no’lunun, müze olması için çok neden var. Bunların başında da, sadece söz konusu tutuklulara değil, insanlığa karış büyük bir suç işleyen devlet görevlilerin yargılanması açığa çıkması için, yaşananların unutulmaması ve bir daha tekrarlanmaması geliyor.

Cezaevinde, yılları arasında tam 34 kişi işkence sonucu ölmedi sadece, yüzlerce kişi de sakat kalmadı sadece; ölümler, sakatlanmalar dalga dalga büyüyerek bugüne gelindi. Başta Diyarbakır 5 no’lu olmak üzere, devlet eliyle işkence ederek öldürüp, sakat bırakanlar yönetim, idari kadroların baş köşelerinde yerlerini aldılar. Bu da zulmün daha da artması için tüm deneyimlerini yanlarına alarak yeni kişiler ve durumlar üzerinde uygulamaları anlamına geldi. Faili meçhul cinayetlerden, Hrant Dink’in katledilmesi ve bugüne kadar gerçekleşen zalimliklerin altında onların ayak izlerinin tespiti yapılarak, kanıtlandı.

Kuşkusuz ki, -onlardan bir tanesi olan- cezaevinin karanlığıyla özdeşleşmiş Esat Oktay Yıldıran -bugün hayatta olsaydı- bu izlere çeşni ve katkı sunacaktı. Peki kimdi Yıldıran? Köpeği Jo ile -cehennem zebanilerinin bile geri adım atacağı- zulmün denemesini tutuklular üzerinde yaptı. Görevini başarıyla ifşa ettikten sonra İstanbul’a dönen Yıldıran, bir belediye otobüsünde öldürüldü. Öldüren kişinin “Laz Kemal’in sana selamı var!” sözü kaldı akıllarda. Böylelikle tüm olup bitenler dikkatlerimizi 5 no’lu ya çekti.

lazkemal_2

Ferhat, Mahmut, Necmi, Eşref

Yıldıran’ı herkes biliyordu da, “Laz Kemal” kimdi? Adının Kemal Pir ve  Gümüşhane doğumlu olduğunu, 14 Temmuz &#;de başlayan ölüm orucu sonucu, Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek ile birlikte yaşamını yitirdiğini öğreniyorduk. Cezaevinde uygulanan soykırıma ölüm orucuyla karşılık veren tutuklular üzerinde sapıklıkla bütünleşen zulmünü uygulayan Yıldıran’ın, Pir üzerinde bunu nasıl deneyimlediğini de öğrendik sonra.

Tabii sonra, tutuklulardan 25’inin dövülerek, 4’ünün de kendini yakarak intihar ettiğini de öğrendik. Tarihe “Dörtler” olarak geçen Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin, Eşref Anyık kendilerini yakarken “bu bir eylemdir” diye bağırdıklarını da. Ayrıntıları dinlemeyi, okumayı yüreğimiz kaldıramıyordu artık. İşkenceci görevlilerin ceza almak şöyle dursun, rütbelerinin yükseltilerek yönetim erklerine yerleştirilmelerini de artık ne yüreğimiz, ne vicdanımız ne de aklımız kaldıramaz olmuştu.

Önceki gün, ailelerinin, yakınlarının, dostlarının, yoldaşlarının ellerinde taşıdıkları suretleriyle birlikte öldürülenler, işkence görenler de 5 no’lu önünde beklediler. Önünde askerin nöbet durduğu aralık kapısından süzülerek tek tek içeri girdiler. Hücrelerin içlerine sızdılar, kanlı duvarlarına yaslandılar, ağızlarına zorla tıkılan dışkılardan, farelerden…baygınlık nöbetleri geçirdiler, suratına palaskayla şiddetli darbe yiyenler dişlerini yerden topladıkları esnada enselerine yedikleri diğer palaska darbesiyle yere serildiler. Düşenlerden biri “daye…” diye bağırınca soluğunu kestiler, vuranların ellerinde çivili sopalar vardı. Daha oracıkta canlarını teslim edenlerin sayısı beşi bulmuştu…

Dışarda; onların yakınları dostları, yoldaşları yakınları beklediler. Beklemeye devam ediyorlar. Diyarbakır 5 no’lu cezaevinin bir müze, toplumsal bellek, hafıza mekanı olması için çok neden var. Önceki gün bunun duyurusu yapıldı. Yaşananların bir daha tekrarlanmaması için buna şiddetli ihtiyaç var. İnsanlığa kara leke olup yapışan tüm suçluların yargılanmasının yolu da unutmayıp, mekanlara hafızayı katmaktan geçiyor.

lazkemal_3

Türk devletine öyle bir kazık çaktık ki…

ONDERLIK KEMAL PIR
  • “Bu adam” dedi, Kemal Pir, cenazeye bakarak. İkinci kez tekrar etti. Belli ki boğazı düğümlendi, ardını getiremedi, kalkıp odadan çıktı. Konuşabilse herhalde, ‘Bu adam bildiğiniz gibi değildir; tarihe iz bırakan işler yapmış, büyük bir yürüyüş başlatmıştır’ diyecekti; Haki arkadaşın büyük kişiliğini ve şehadetinin büyük anlamını ortaya koyacaktı.

 

İSMET KAYHAN

 

II. BÖLÜM

FİRARDAN SONRA

Adana’dan sonra Kemal Pir’i, Urfa Cezaevi’ne sevk ettiler.

Pir’in kafasında yine kaçmak vardı, bir grup tutsağı ve dışarıdaki yoldaşlarını da bu fikre örgütledi.

Kemal Pir ve beraberindeki bir grup Apocu, cezaevine yapılan baskınla devletin elinden kurtarıldı.

Cemil Bayık, o günleri anlatmaya, “Baskından sonra Kemal Pir yoldaşı Başkan Apo’nun yanına göndermeyi düşündük” cümlesiyle başlıyor.

Bayık, Kemal Pir’e, “Seni Suriye’ye göndereceğiz. Önce Önderliğin yanına, oradan da Filistin’e gidip eğitim göreceksiniz” demiş; Kemal Pir ise eğitime gitmeyi reddetmiş.

Bayık’ın aktardığına göre Pir, gitmemek isteğini aşağı yukarı şu cümleler ile anlatıyormuş: “Ben örgüt tarafından ikinci kez cezaevinden çıkarılıyorum. Örgütün benim için emeği çok fazla; hiç kimseye tanımadığı imkânları bana tanıdı. Borcum var ve bu borcu ödemeden hiçbir yere gitmem.”

MAHALLENİN GENÇLERİ

Kemal Pir, bu itirazına rağmen bir süre sonra, PKK’nin kadrolarını ülke dışındaki alanlara geri çekme taktiğine bağlı kalarak, Filistin-Lübnan kamplarına gitti ve burada yoldaşlarıyla birlikte Kürt özgürlük mücadelesinin askeri çizgisi hakkında çalışmalarda bulundu; yanındaki grubun siyasi ve askeri eğitimini ise bizzat sürdürüyordu.

Bu eğitim ve örgütlenme çalışmaları ardından Kemal Pir, yeniden ülkeye döndü ve ’de, ağır baskı koşulları hüküm sürerken, birçok şehrin sokaklarını arşınlayarak hareketin örgütlenmesine büyük katkılar sundu; sorunlarla ilgilendi ve hem siyasi hem de askeri alanda bir plan oluşturmaya çalıştı.

Kemal Pir’in Ankara’da ilk örgütlediği kişilerden biri olan Metin Arslan, görüp geçirdiğini yıllar sonra şu cümlelerle anlatacaktı:

“Mahallede bir grup arkadaşız, o zaman da örgütler ortaya çıkmış, her yerde Marksizm deniliyor. Dedik ki, bize Marksizm’i hiçbir örgüt için değil de şöyle yorumsuz anlatacak bir adam bulalım. Bir Topal Veli vardı, ‘Birini biliyorum’ dedi, ismi Levent’ti. Levent bize yeterli gelmedi ama o da, ‘Ben yeterli olamadım ama bir arkadaş tanıyorum, ideolojik olarak çok güçlüdür’ dedi. Bir Pazar günüydü, Tuzluçayır İlkokulu’nun arkasında buluşacağız. Merakla bekliyoruz. İki kişi geldi, biri Levent, diğerini tanıyamadık. Pos bıyıklı biri. Geldi, şöyle bir elimizi sıktı ama daha baştan çarptı bizi yani. ‘Bu kim’ dedik birbirimize. ‘Merhaba!’ dedi, merhabası insanı ayağa kaldırıyor. ‘Aradığımızı bulduk!’ diye düşündük. Gelen, Kemal Pir’di.”

HAKİ’NİN CENAZESİ

Şimdi PKK Yürütme Komitesi Üyesi olarak görev yapan Duran Kalkan, Kemal Pir’in o günlerinden bir hatırasını şu cümlelerle anlatıyor:

“Haki arkadaşın cenazesi bir gece köyde, evlerinde kaldı. Geç ulaşılmıştı, akşam olmuştu, toprağa verilmesi sabaha bırakıldı. Oradaki arkadaşlarla sabaha kadar bir çeşit nöbet tuttuk. Kemal Pir, evde, cenazenin başında konuşulmasını istedi. Bana söyledi, arkadaşlara söyledi; hiçbirimiz kabul edip de konuşmadık. O ortamda iki kelimeyi bir araya getirip söyleyemezdik. Bunun üzerine Kemal Pir, kendisi konuşmak zorunda kaldı. “Bu adam” dedi, cenazeye bakarak. İkinci kez tekrar etti. Belli ki boğazı düğümlendi, ardını getiremedi, kalkıp odadan çıktı. Konuşabilse herhalde, ‘Bu adam bildiğiniz gibi değildir; tarihe iz bırakan işler yapmış, büyük bir yürüyüş başlatmıştır’ diyecekti; Haki arkadaşın büyük kişiliğini ve şehadetinin büyük anlamını ortaya koyacaktı.”

KARARIN KIYISINDA

Rıza Altun, o günleri ve Kemal Pir’i yaşayanlardan bir diğeri; şimdilerde mücadelesini KCK Yürütme Konseyi Üyesi olarak sürdürüyor.

Altun, Kemal Pir’in Kürdistan’a dönmesinin Tuzluçayır’daki Kürtleri nasıl etkilediğini anlatıyor.

O günlerden sonra mahalledeki Kürtler, Kürdistan’dan, Apoculardan ve Kürtlerin kendilerini örgütlemesi gerektiğinden bahsetmeye başlamış.

Rıza Altun’un başında olduğu bir grup devrimci ise bu tartışmalar içinde netliğe ulaşan ilk insanlardandır; karar vermeye çok yakın hâle gelirler. Altun, o günleri şöyle anlatıyor:

“Kemal Pir, Tuzluçayır’dan ayrılmıştı. Mahalleye ancak altı ay geçtikten sonra bir kez daha geldi. Bu kez eskisinden çok farklıydı. Sonradan öğrendik ki, bizim bu ilişkilendiğimiz dönem, Apocuların grup olup olmamaya henüz karar vermediği dönemmiş. Kemal, herhalde Kürdistan’a gidip geldikten sonra ve grup olmaya karar verildiğinin netleştiği bir durumda, mahalleye ikinci kez geldi. Bu kez farklıydı, biraz daha belirgindi: Artık çok açık bir şekilde Kürtlükten, Kürdistan’dan, Kürtlerin ayrı örgütlenmesinden ve Kürdistan devrimi olmadan Türkiye’de de devrim olmayacağından bahsediyordu. Bu düşüncelerini savunan arkadaşlarının da olduğunu ve onlarla da tanışmak gerektiğini söyledi.

O mahalledeki gençler birbirlerini tutuyor; biri ‘tamam’ dese, hepsi tamam diyecek, biri ‘yok’ dese, herkes ‘yok’ diyecek. Kemal’in büyük etkisi olduğu için başlangıçta bazen ‘Ne oluyor’ diyenler olsa da, çok da tepki ile karşılaşılan bir durum olmadı. Sonra bir gün, ‘Sizi arkadaşlarla tanıştıracağım’ dedi: ‘İşlerim var, gideceğim. Ben yokken siz bu arkadaşlarla ilişkilenirsiniz’.

Bizi Haki Karer arkadaşla tanıştırdı. Ardından Anıttepe’de bir ev vardı, oraya götürdü; orada da Abbas arkadaş vardı, onunla tanıştık. Önderliği de ilk burada gördük. Daha sonra bizi bir de Önderlik birbirimizle tanıştırdı. Biz, arkadaşlarla ilişkilenmek temelinde, başlangıçta Kemal’in söylediklerini de aşarak, mahalleden hepimiz birlikte Apocu gruba katıldık.”

ÖCALAN’LA TANIŞMA

Kemal Pir, bugün halen mücadele eden yoldaşları Cemil Bayık ve Murat Karayılan’ı Apoculara örgütleyen isimdi; ilişki kurduğu diğer herkeste de derin izler bıraktı.

Peki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la ne zaman, nasıl tanışmıştı?

Mustafa Karasu, bu tanışmanın hikâyesini Kemal Pir’in kendisinden dinlediğini söylüy

or ve şöyle anlatıyor: “Kemal, o zaman THKP-C’ye sempati duyan bir arkadaşmış. Haki ile arkadaşlar, aynı evde kalıyorlar. Başkan cezaevinden çıktıktan sonra bir gün şu evde, bir gün başka evde kalıyor; ev bulamıyor. Başkan’ın bir eve ihtiyacı var ve arıyor. O sırada tanıdığı biri, ‘Benim tanıdığım iki Karadenizli arkadaş var, çok iyi devrimcilerdir, evleri de var, orada kalabilirsin’ diyor. Başkan, Kemal ve Haki’nin evine gidiyor.”

Özgürlük Hareketi’ni o günlerden itibaren omuzlayan Ali Haydar Kaytan da aynı karşılaşmayı dinleyenlerden biri. Anlatıyor: “Kapıyı açıyorlar, içeriye davet ediyorlar. Başkan, cezaevinden çıktığını, kalacak bir yerinin olmadığını, geçici bir süre de olsa yanlarında kalacağını söylüyor. Tabii Başkan’ın tavırları, diğer insanlardan çok farklı. ‘Bana izin verir misiniz’ diye sormak gibi değil de, bir oldu bitti gibi oluyor.”

Mustafa Karasu da Kemal Pir’in o günleri kendisine şu cümlelerle aktardığını söylüyor: “Baktık, ‘Evde kalacağım’ dedi, evde kaldı. Bir hafta sonra evi yönetmeye başladı, artık ev sahibi oldu. Bir ay geçti, bu kez düşüncelerini bize kabul ettirmeye başladı.”

Bu sırada evde Diyarbakırlı M. Sait Vakıfahmetoğlu, Fehmi isimli Karadenizli biri ve daha sonra Antep’te beden eğitimi öğretmeni olan Dersimli İbrahim Aydın da yaşıyordu.

Ali Haydar Kaytan, “Fakat eve damgasını kuran, evin sahibi konumundaki arkadaşlar, Kemal Pir ve Haki Karer arkadaşlardı. Deyim yerindeyse Başkan’ın ilk arkadaşları ve onun görüşlerini benimseyen ilk kişiler de onlar oldu” diyor.

Kaytan, evi yalnız anlatımlardan tanımıyor, kendisi de ziyaret etmiş. Öcalan, Kaytan’ı Kemal Pir ile birlikte kaldıkları eve çağırmış. Anlatıyor:

“Ben yılında evlerine gittim, o arkadaşlarla da tanıştım. Fehmi çok güzel resim yapıyordu. Kemal ve Haki arkadaşların ve Başkan’ın resimlerini çizmişti, asılmıştı resimler duvara. O tabloyu hatırlıyorum. Kemal ve Haki arkadaşla tanışmam da Başkan’ın kaldığı evde oldu. Ev, sürekli toplantıların yapıldığı bir evdi; yoğun tartışmalar olurdu, SBF’den ve başka fakültelerden öğrenciler de gelirdi.”

Kemal Pir, Öcalan’la tanıştıktan sonra, arkadaşı Cemil Bayık’ı da tanıştırıyor. Bayık, şöyle anlatıyor:

“Beni Başkan’la tanıştıran Kemal Pir arkadaştır. Birbirimizi Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde tanıdık; o da birinci sınıftaydı, ben de. Okulun başlangıcıydı. Faşistlerle bir kavga oldu. Ben Kemal Pir arkadaşı zaten o kavgada tanıdım, arkadaşlığımız öyle başladı.”

Kemal Pir’in kendisine, “İstersen seni bazı arkadaşlarla tanıştırayım, onlar da Kürt arkadaşlar” diye sorduğunu anlatan Bayık, Pir’e, “Madem sen görmemi istiyorsun, hazırım” demiş. Kemal Pir, arkadaşını Öcalan’ın da kaldığı Emek’teki eve götürmüş.

Burası, bir apartmanın en alt katı.

Bayık ile Pir eve ulaştığında Öcalan orada değildir ama Haki Karer evdedir.

Bayık, “Oturduk, sonra Başkan geldi. Kemal Pir arkadaş, ‘Sözünü ettiğim arkadaş budur Heval Abdullah’ dedi, öyle tanıştık” diye anlatıyor.

Duran Kalkan’ın hafızasında ise aynı ev, yılının Ekim ayından bir gün ile duruyor. Kemal Pir’in çabasıyla artık örgütlenen Cemil Bayık ile birlikte bu eve giden Kalkan, şöyle anlatıyor:

“Cuma arkadaşla kitap almak için gittik. O, Kemal arkadaşı tanıyordu. Gittik, Haki arkadaş vardı, bizim okuldandı. Önderlik de oradaydı, bağdaş kurmuş kitap okuyordu. Sadece tanıştık. Ev sessizdi; bir düzen, bir ciddiyet vardı. Herkes okuyordu.”

EN DEĞERLİ ARKADAŞIM

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan da Kemal Pir ile Haki Karer’e ilişkin bugünlerden itibaren biriktirdiği gözlemlerini şu cümlelerle özetleyecekti:

“Kemal Pir ve Haki Karer, bozulmamış iki Karadeniz çocuğuydu; benim arkadaşlık tarzıma adeta bayılarak bağlanmışlardı. Bana en ufak bir zorluk gelmesin diye, dilini, töresini bilmedikleri Kürdistan’a, hem de hepimizden önce yürümüşlerdi. Bu tercihe başta Kemal Pir ve Haki Karer gibi çok değerli Türk kökenli arkadaşlar, derinliğine inanmıştı. Çıkışımızın soy damarlarıydılar.”

Öcalan, Kemal Pir’e olan sevgisini ayrıca şu cümlelerle anlatacaktı: “Benim çok Türk arkadaşım olmuştu ama hep söyledim, Kemal Pir örneğini hep söyledim: En değerli arkadaşlarım Kemal Pir ve Haki Karer’di.”

  1. 1.
    anlatıyorum.

    ‘işkenceci Esad Oktay’ın infazı ve Kemal Pir’in Selamı’

    Esat Oktay Yıldıran’ın Diyarbakır Cezaevinde görev yaptığı dönem, Türkiye cezaevi tarihinin en karanlık dönemi olarak anılır. Yıldıran, 24 şubat ’den itibaren yıllarca Diyarbakır cezaevinde işkenceci başı olarak görev yaptı. Adına Aksaray’da kahraman sıfatıyla bir anıt dikildi!

    Tanınmamak için devlet eliyle özel ameliyatla yüzüne estetik yaptırdı. Yıldıran, 22 ekim tarihinde, güneşli bir öğlen sonrasında istanbul Kısıklı’da belediye otobüsünün içinde, bir kürt yurtseveri tarafından kafasına sıkılan üç kurşunla öldürüldü. Kürt yurtsever tetiği çekmeden önce Yıldıran’a, cezaevindeki işkence mağdurlarından ve ölüm orucu eyleminde yaşdıbını yitiren Laz Kemal’in (Kemal Pir) selamları olduğunu söylemişti.
  1. 2.
    Kes ulan pic ölmedi o
    Senin gibi kahpe huur çocukları şehit etti
    1. 1.
      Öldü huur çocuğu ahahahaa leş oldu.
      1. 1.
        huur çocuğu senin babandır
    2. 2.
      Ağla mk çocu ağla geberdi gitti ahahahaa.
  2. 3.
    senin örnek aldığın şahsiyetlere dışkı yedirdi kendi köpeğiyle aynı kafese koydu zütlerine jop soktu istiklal marşını okuttu kalasların dili olsada ranza altı cezasında kırdığı kolları anlatsa sizler bu kadar şerefsizce ölürken Esat Oktay Yıldıran şerefli bir şekilde şehit olmuştur ruhu şad olsun
    1. 1.
      Anasının ammını tersten gördü ahhaha köpek gibi öldü direnemeden.
      1. 1.
      2. 2.
      3. 3.
        Laz kemal de yedi o dışkıyı jopu
  3. 4.
    Terörist huur evladı tespit edildi, vatansever Türk gençlerinin acilen başlığı boşaltması gerekmektedir. Bu bir tatbikat değildir. Bu k*rt'ün etrafına saçacağı son derece tehlikeli öşex virüsünden korunmak için özel ekiplerimiz kendisini imha ederek sevaba gireceklerdir.

Laz Kemal’in ‘Kürdistan neresi?’ sorusuna 40 yıl önce verdiği yanıt

DİYARBAKIR - PKK'nin öncü kadrolarından Kemal Pir, “Kürdistan’la nereyi kastediyorsunuz?” diye soran mahkeme hakimi albaya, 40 yıl önce “Kürt dilinin yayılma alanı, Kürdistan’ın kesin sınırıdır” yanıtını vermişti.

Kürtler, kimlikleriyle birlikte binlerce yıldır yaşadıkları topraklarına yönelik sürdürülen inkar ve ret politikasının hedefinde. Kökleri İttihat ve Terakki dönemine uzanıp, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte baskı ve şiddetle kendisini gösteren bu politikalar karşısında verilen ağır bedeller sonucunda Kürt kimliği bugün artık inkar edilemez bir noktada olsa da Kürdistan’a yönelik kabulsüzlük hala sürdürülmek istenmekte. Devletin “Kürdistan” alerjisi, geride kalan haftalarda yaşanan kimi olaylarda kendisini yeniden açığa vurdu. 

 

Yüzlerce yıl öncesine ait tarihi belgelerde bile yer almasına rağmen, Siirt’te Kürt bir yurttaş İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e “Burası Kürdistan” dediği için gözaltına alınıp, tepkiler üzerine serbest bırakıldı. Benzer şekilde seslendirdiği bir şarkıda "Kürdistan" ifadesi geçtiği için Kürt sanatçı Veysi Ermiş'e 1 yıl 6 ay 20 gün hapis cezası veren mahkeme hakimi, “Şarkı söyle, Kürtçe yasak değil. Hatta TRT ŞEŞ diye bir kanal var. Gerilla, Kürdistan’ı biz Türkiye sınırları içinde kabul etmiyoruz. Irak’ta olan yerde söyleyebilirsin. Misak-ı Milli sınırları içinde yapamazsın” dedi. 

 

“Kürdistan” ifadesine yönelik yasak ve kabulsüzlüğü resmi sınırların ötesine taşıyan isim ise, Savunma Bakanı Hulusi Akar oldu. Akar, Bakanlığın Meclis’teki bütçe görüşmeleri sırasında, “Türkiye'de ve Türkiye'nin dışında Kürdistan diye herhangi bir coğrafi bölge yok” ifadelerini kullandı. Bunun üzerine kendisine yöneltilen "Irak Kürdistanı yok mu?” sorusuna da Akar, “Yok” yanıtını vermekten geri durmadı. Son olarak önceki gün Van’da, Türkiye Değişim Partisi (TDP) Genel Başkanı Mustafa Sarıgül ile sohbetinde “Burası Kürdistan’dır” diyen Hacı Tunç isimli esnaf gözaltına alındı, daha sonra serbest bırakıldı.

 

PKK ANA DAVASI

 

Kürt ve Kürdistan hakikatine yönelik inkar, 40 yıl önce görülen “PKK Ana Davası” yargılamasının da ana gövdesinde yer almıştı. Buna karşı hakikati dünyaya haykıran dava sanıklarından biri ise, 12 Eylül döneminde insanlık dışı işkencelerin yapıldığı “5 Nolu Zindan" olarak da bilinen Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde kalan ve 14 Temmuz ’de Büyük Ölüm Orucu eyleminde 7 Eylül günü yaşamını yitiren PKK'nin ilk kadrolarından Kemal Pir’di. 

 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde okurken PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tanışıp, ideolojisini benimsediği örgüte katılmaya karar veren Gümüşhaneli Kemal Pir’in lakabı “Laz Kemal” idi. Pir, Türkiye tarihinde bir ölüm orucu eyleminde hayatını kaybeden ilk isimdi. 

 

MAHKEMENİN TARİHSEL ÖNEMİ 

 

Hakim koltuğunda Albay Emrullah Kaya’nın bulunduğu davanın 26 Mayıs tarihli duruşmasında Pir, sözlerine “Bu mahkemenin tarihsel bir mahkeme olduğuna inanıyorum ben. Yani basit bir dava olduğuna değil; yani herhangi bir hukuki şeyden ziyade, tarihsel önemi olduğuna da, yani buradaki mahkemenin tarihsel önemine de inanan bir insan oluyorum. İnsan olarak tarih önünde de gerçeklerin ortaya çıkmasını yani şahsımla ilgili olarak tarih önünde de gerçeklerin ortaya çıkmasını yani şahsımla ilgili olarak gerçeklerin tarihe gerçek olarak geçmesini istiyorum” diyerek başladı. 

 

Yoksul bir aile çocuğu olarak dünyaya geldiğini söyleyip, Türkiye’de hüküm süren kapitalist, emperyalizme sistemden kaynaklı halkın maruz kaldığı baskı, eşitsizlik ve sömürü politikalarını, bu duruma itiraz eden devrimcilere yönelik devlet şiddetini mahkeme kürsüsünden dile getiren Pir, bu tablo içerisinde dünyayı tanımak için bilmenin yetmediğini, değiştirmek gerektiğini vurguladı. 

 

GELECEKTE ZAFER VAR 

 

Pir, bu değişimin gücünü ise PKK’de gördüğünü şöyle ifade edecekti: “Kürdistan’da da ulusal kurtuluş hareketi idi. Türkiye’deki devrimci hareketler o zaman yıllarında parçalanma eğilimlerini temsil ediyorlardı; ama bu hareket toparlayıcılık vazifesi görüyordu. Yani devrimci çevrelerde toparlayıcı vazifesi gösteriyordu. ’lerde ortaya çıkan ve bu gün PKK hareketi olarak ta bilinen bu hareket bir örgüt değil, ideolojik, siyasal bir akımdı. Bu hareket toparlayıcılık vazifesi görüyordu, toparlayıcıydı ve geleceğinde bir şey vardı, yani zafer şeyleri vardı. Hala da var, buna inanıyorum.”

 

HALKLARIN İRADESİYLE ÇİZİLMİŞ HARİTA 

 

PKK’ye özellikle milliyetçi bir hareket olmadığı için katılmaya karar verdiğini vurgulayan Kemal Pir, savunmasında Kürtler, Türkler, Araplar, Farslar ile bir halklar mozaik olan Ortadoğu’nun siyasi haritasının emperyalizm tarafından çizilmesine de karşı çıktı. Pir, bunu “Ortadoğu’nun siyasal haritası, emperyalizmin işbirlikçisi burjuvalar, feodaller ve komprador burjuvalar tarafından çizilmiş bir siyasal harita. Böyle bir siyasal haritayı anti-emperyalist olarak mümkün değil, ben kabul edemem. Ben halkların öz iradeleriyle çizilmiş siyasal haritalardan yanayım” sözleriyle dile getirdi.

 

Devamında üniversiteye kadar Kürtlerin varlığından habersiz olduğunu belirten Pir, Türkiye’nin sorunlarını çözmekten yana mücadele etmek isteyen biri olarak bu sorunları bilmek, tanımak için Kürtleri ve Kürdistan’ı tanımaya çalıştığını kaydetti. Bu incelemeleri sonucunda da PKK’ye katılmaya karar verdiğini söyleyen Pir, 40 yıl sonra bugün hala sürdürülen inkar politikasına karşı Kürdistan hakikatini mahkeme kürsüsünden bir Türk olarak savundu. 

 

Kemal Pir ile mahkeme hakimi Emrullah Kaya arasında Kürdistan'a dair şu diyaloglar yaşandı: 

 

“Hakim Emrullah Kaya: Kürdistan nereyi kastediyorsunuz?

 

Kemal Pir: Bunu da izah edeceğim. Şimdi bir ulusun sınırlarının oluşması, dil alanları ile mümkün. Dilin yayılma alanıyla mümkün. Normali budur dünya yüzünde. Bilimsel olarak ta böyledir. Avrupa’da ulusal devletler oluşurken yayılmış olduğu dil alanları üzerinde oluşmuştur. Ama öyle ki dünya çapında bugün durum emperyalizm var olduğu için eşitsizlik var, ulusal devletlerin sınırları da eşitsiz. Yani siyasal sınırlar eşitsiz bir şekilde çizilmiş. Ama doğal anlamda bir ülkenin sınırları yayılan dil alanlarıyla ölçülür. Dilin yayılmış olduğu alan o ulusun da sınırlarını, ülkenin sınırlarını teşkil eder. Ama siyasal sınır farklı olabilir. Eğer sömürgeci bir devletse devlet, siyasal sınırı çok daha büyük olabilir. Bir devlet bir ulus güçsüzse bir başka ulusun burjuvazisi, hakim sınıfları tarafından eziliyorsa, o şey yapabilir. Kaldı ki Türkler de Kürtleri ezmiyor, yani Kürdistan’a egemen olan güç Türk burjuvazisidir, Türk halkı değil. Türk halkının ve Türk emekçi sınıfının hiçbir çıkarı yoktur, Kürdistan’dan. Sömürge statüsünde tutulmasında hiçbir çıkarımız yok, biz yoksulların hiçbir çıkarı yoktur. Hatta zararımız var, çünkü Kürdistan insanının emeği ve yeraltı servetleri Türkiye’ye geldiği zaman bizim sınıf düşmanlarımız çok güçleniyor, çok güçlendikleri için hatta buradan götürülen insanlar bizim fabrikalarda çalışıyoruz biz işçiler, bunlar yedek işçi ordusunu oluşturuyor, daha ucuza çalışıyorlar. Bizi patronlar işten atıyor, Türkiye’de. Bizim hiç çıkarımız yok zararımız var. Durum budur. Onun için de ulusal kurtuluş, Kürdistan Ulusal Kurtuluş hareketleri ile Türkiye devrimci hareketi arasındaki bağ var. Ben bu bağa da inandığım için bu iki halkın kardeşliğine de inandığım için ama hakim sınıflarsız, ikisinin de hakim sınıfı yok edilecek, ondan sonra bu iki halkın birleşmesi de mümkün özgürlük şartlarında, hatta ben Ortadoğu’da daha büyük devletlerden yanayım. Ama eşit ve özgür temellerde daha büyük devletlerden yanayım. Burjuva sınıflarsız, hakim sınıflarsız feodal, kompradorlarsız büyük devletler.

 

Hakim: Ben size bir soru sordum. ‘Kürdistan’la nereyi kastediyorsunuz?’ dedim. Siz de ‘dille’ dediniz, bu dil nerelerde konuşuluyor.

 

Kemal Pir: Kürt dilinin yayılma alanı Kürdistan’ın kesin sınırıdır.

 

Hakim: Neresi burası?

 

Kemal Pir: Burası Antep’i içine alır, Maraş’ı içine alır, Sivas’ın bir kısmını oradan Erzurum, Kars’ın bir kısmı ile Türkiye bölümü ile ilgili şeyi böyledir. Bu dilin yayılma alanı burasıdır. Doğal olarak." 

 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir