hz muhammed çocuklara nasıl davranırdı / Peygamber Efendimiz çocukları çok severdi - Güncel Haberler Milliyet

Hz Muhammed Çocuklara Nasıl Davranırdı

hz muhammed çocuklara nasıl davranırdı

yordu.
Belli ki Peygamberimiz onu sevip, okşayıp, öpmüştü.
Ebu Hureyre hemen küçük çocuğun yanına geldi.
Küçük çocuğa sordu:
"Ey çocuk! Allah Resulü nerenden öptü?"
Ebu Hureyre, çocuktan Sevgili Peygamberinin neresini öptü-Iğünü göstermesini
istiyordu.
Sevimli çocuk Hureyre'nin isteğini yerine getirdi.
Eteğini kaldırdı ve karnını gösterdi. Sevgili Dede, sevgili to-Irununu karnından
öpmüştü.
Ebu Hureyre'nin de isteği buydu.
Hemen Sevgili Peygamberinin öptüğü yerden, küçük Hakan'ın karnından o da öptü.
Sevgili Peygamberinin öptüğü yerden öpmek için küçük çocuğu tutmuştu. Onun
mübarek ağzının dokunduğu yere dokunmak için.
Peygamberimiz sevgili torunlarını yalnız yüzünden değil, vü-butlarmdan da
öpmekteydi.
O çocukları çok öpüyordu ve öpmeye teşvik ediyordu. Buyu-ruyordu:
"Çocuklarınızı çok öpün, zira her öpücük için size cennette bir derece verilir
ki, iki derece arasında beş yüz yıllık mesafe mevcuttur. Melekler öpücüklerinizi
sayarlar ve sizin için yazar-
Iar."t55)
]ana koşun
PEYGAMBERİMİZ, Hz. Cafer ve amcası Hz. Abbas'm, aynı yaşlarda olan çocuklarını
karşısına alır ve onlara elinde tuttuğu herhangi bir şeyi göstererek derdi:
"Bana doğru koşun! Sizden, önce kim yanıma ulaşırsa, ona bunu, vereceğim!"
Onlar da tüm hızlarıyla, Peygamberimize doğru koşup, huzur, verici sırtına, ya
da göğsüne kapanırlardı. Peygamberimiz de onları öper ve kucaklardı.
Peygamberin bu davranışında çocuklarla hem oyun, hem de yarış vardı. Yarışın
içinde mükâfat
Çocukları yarıştırırken de sevgiye yarıştırmaktaydı. Onları kendi kucağına
koşturmaktaydı
Peygamber Efendimizde, çok sevilen bir çocuk anlayışı vardır. Hissettirilen
sevgi, sözlerle ve davranışlarla pekiştirilir.
Bilhassa çocuğa, sevginin en önemli inandırıcılığını sağlayan öpme, kucaklama ve
onlarla oynama sürekli tekrarlanır, ruhlarının doyumu için.
Büyüklerin yanından uzaklaştırılan, onları rahatsız etmemesi için sürekli
uyarılan çocuklar, büyükleriyle ruhlarının istediği yakınlığı kuramazlar
Böyle bir söz duymazdı, Peygamberin yanındaki çocuklar Peygambere göre
çocuklar büyükleri rahatsız etmez; büyükler çocukları rahatsız ederfe6)
G
cuğu imana davet etti
O B İ R Yahudi çocuğuydu. Peygamberimize hizmet ederdi. Bir gün hastalandı.
Peygamberimiz onun ziyaretine gitti. Onun başucuna oturdu. Çocuğa dedi:
"Müslüman ol!"
Çocuk karar veremedi.
Yanında duran babasının yüzüne baktı.
Babası dedi:
"Ebu Kasım'ı dinle!"
Çocuk, babasının bu sözleri üzerine Müslüman oldu. Hem babasının, hem de
Peygamberinin sözünü dinlemiş oldu.
Çocuğun Müslüman olması Peygamberimizi çok mutlu etti. Coşkuyla yaratıcı,
koruyucu, merhametli ve müşfik Allah'a şükretti.
Buyurdu ki:
"Şu yavrucağı cehennemden kurtaran Allah'a hamd olsun!" Hasta çocuk
ziyaretlerinde bizler, çocuklarla ilgilenmekten çok, anne ve babayı avutmakla
meşgul oluruz. Oysa Peygamberimiz çocukla meşgul oluyor. Çocuğu imana davet
ediyor
Bize, imana davette yaş kavramının önemli olmadığını gösteriyor (57)
PEYGAMBERİMİZİN ÇOCUKLARLA oyun şekli ve yakınlığı görenleri daima şaşırtmıştır.
Ebu Hureyre de onlardan birisidir. Gördülderi karşısında oldukça şaşırmıştır. Bu
şaşkınlığı şöyle anlatır:
Bu gözlerimle gördüm ve şu kulaklarımla işittim. Elleriyle Hz. Hüseyin'in
ellerini yakaladı. Ayaklarını kendi ayakları üzerine koydu 'çık' dedi. Çocuk
çıkmaya başladı. Öyle ki ayaklarını Resulullah'm göğsü üzerine koydu.
Peygamberimiz çocuğu öptü ve "Allah'ım sen bunu sev, zira ben onu seviyorum"
dedi.
Sonra da çocuğun ellerini tutup ayaklarını ayaklan üzerine koyup sallayarak dedi
"Zayıfcık, zayıfcık, haydi çık gözü küçük."
Peygamberimiz, çocukla oyunda tekerleme de kullanıyordu.
Onun çocuklarla çok yakın oyun halini anlatanlardan biri de Sa'd bin Ebi
Vakkas'tır:
"Resulullah'm huzuruna girmiştim. Hasan ve Hüseyin'i karnı üzerinde oynarken
buldum."
Yine bu oyunlardan birinde Hz. Hasan'm parmaklarını Peygamberimizin sakalına
sokarak oynar, Peygamberimizin de dilini çocuğun ağzına sokarak karşılık verir.
Peygamberimiz çocukla oyunlarında onlara takma isim de
takardı.
Hz. Enes'e iki kulaklı anlamına "zülüzüneyn" derken, Hz. Hasan'a da "luka" diye
seslendiği belirtilmekte
Peygamberimizin koyduğu bu isimler onları kötüleme manasında değildir. Çünkü tüm
insanlar iki kulağa sahiptir(s8)
G
cuğun saç kesimi
İR»
PEYGAMBERİMİZ, KÜÇÜK bir çocuk gördü. Çocuğun başının bir tarafı tıraş edilmiş,
bir tarafı edilmemişti. Çocuk çevresine utangaç ve ürkek bakıyordu. Her an alay
edilmeyi bekliyor gibiydi.
Çocuk dünyasında önemli olan bu çirkin görüntünün hemen farkına vardı
Peygamberimiz.
Çocuğun bu şekilde tıraş edilmesini yasakladı ve buyurdu:
"Ya başm tamamını tıraş edin veya hepsini bırakın!"
Çünkü çocuk, bu şekilde gülünç olmaktaydı.
Çevresi onunla alay etmekteydi.
Bütün bu davranış boyutları, çocukların şahsiyetlerini zede-jlemekte ve
onlardaki kendisine güven duygusunu yıkmaktadır.
Çoğu zaman da çocukları kendimizle kıyaslarız.
Bizim için önemi olmayan bir halin, çocuk için de öneminin olmadığını düşünürüz
ya da öyle olmasını isteriz.
Onun çocuk olduğunu, topluma kendisini kabul ettirme döneminde olduğunu
unuturuz.
Çocuğa ilk kompleksi ve kişilik zedeleyici davranışları ken-imiz veririz.
Çünkü hiçbir çocuk kompleksli ve öz güvensiz doğmaz.
Şefkatli ve onurlandırıcı Allah (c.c.) hiçbir kulunu bu şekilde yaratmaz(59)
HER DOĞAN BEBEĞİ dua için ona götürürdü anneler Her yanma gelen bebekle
ilgilenirdi o Her bebek gibi o da yeni doğmuştu. Annesi onu da götürdü.
Peygamberi, küçük bebeğe yöneldi. Baktı
O bakış yeterli geldi bebeğe. O bakışla küçük bebek konuşmuştu. "Sen
Resulullahsm!" dedi bebek.
Peygamberi, bu küçük ümmetinin kendisine sunduğu şahadetini "barekallah" diyerek
karşıladı.
Küçük Yemame, Peygamberinin bu duası üzerine "Mübare-kü'1-Yemame" olarak anıldı.
Peygamberlerin mucizesiydi bebek iken konuşmak. Doğduğunda "ümmeti, ümmeti"
diyen bir Peygamberdi o Birçok peygamber de bebekken konuşmuştu. Hz. İsa
bebekken konuşmuştu. Hz. Yahya konuşmuştu. Hz. İbrahim konuşmuştu. Hz. Yusuf un
konuştuğu da söylenmekteydi. Fakat Peygamberimiz hepsinden farklıydı.
Peygamberimizin bu mucizesi kendisiyle beraber ümmetinde de görülmekteydi. Onun
benzersiz bakışları, bebekleri konuşturmaktaydı. Onun bakışı, bebekteki
"Mütekellim" ismini harekete geçiriyordu (6o'
u
MEKKE FETHEDİLMİŞ, Sevgililer Sevgilisi, yıllar önce hüzünle ayrıldığı
memleketine kavuşmuştu.
Onu üzerek gönderenler, yüzleri önde, utanarak geliyorlardı ona bağlanmaya.
Bu gelenlerden birisi de Zeynep binti Humeyd'di
İslam'a kalbini açtı, gönlünü verdi. Eşi, daha önceden İslam'ın nuruna kalbini
kapatarak gitmişti bu dünyadan.
Zeynep şanslıydı. Bu şansı küçük oğlu ile yaşamak istedi.
Küçük Abdullah'ı da yanma alıp gitti Peygamberine ve dedi:
"Ya Resulallah! Oğluma İslam biati yapınız."
Peygamberimiz, sevimli küçük çocuğun başını sıvazladı. Ona bereketle dua etti.
Ve dedi:
"O küçüktür."
Biat almaya küçüktü, dua için ise değil.
Ticaretle uğraşan Abdullah'ın hayatı bereketle doldu.
Çarşıda ona rastlayanlar "Bu mala bizi de ortak et" derlerdi. Bilirlerdi onun
Peygamber duasına mahzar olduğunu.
Bazen öyle kâr ederdi ki alış verişte, herkese bir deve yükü kâr gönderirdi.
Âlemlere rahmet olandan aldığı dua, bereketli bir rahmet olup yağdı Abdullah'ın
hayatına../61'
İSLAM ORDUSU Mute'dedir İslam ordusunun komutanı Zeyd şehit düşer. Sonra
sancağı Cafer alır, o da şehit olur. Sonra sancağı Abdullah bin Revaha alır. O
da şehit olur.
Sonra sancağı Peygamberin haber verdiği biri alır. İslam'ın
kılıçlarından birisi
Karşılarındaki çok büyük bir kuvvete rağmen, İslam ordusunu yok olmaktan
kurtarır İslam'ın kılıcı Halid bin Velid. Büyük acılar yaşar bu ordu. Büyük
kayıplar verir Medine'ye dönmektedirler.
Peygamberimiz başta olmak üzere tüm sahabiler ve çocuklar onları karşılamak
üzere Medine'nin dışına çıkarlar. Hava çok sıcaktır.
Peygamberimiz çocuklara bir öncelik tanınmasını ister. Çocukların bineklere
bindirilmesini emreder.
Orduyu karşılamak üzere gidenlerin içinde bu savaşta babası şehit olan Hz.
Cafer'in küçük oğlu da vardır.
Peygamberimiz, Cafer'in oğlunun kendisine verilmesini ister. Küçük yavruyu kendi
bineğine bindirir ve babasının şehit olduğu orduyu karşılamaya gider.. S6^
ÜSAME BİN ZEYD küçük bir çocuktu. Bir gün kapının eşiğine takılıp düştü.
Alnı kanamıştı. Peygamberimiz küçük Üsame'nin kanının temizliğini bizzat kendisi
yaptı.
Mikroplu kanı emdi, püskürttü. Sonra küçük Üsame'yi kucağına aldı ve sevdi.
Yine bir gün Peygamberimiz, Hz. Aişe'ye küçük Üsame'nin yüzünü yıkamasını
söylemişti.
Hz. Aişe çocuğu olmayan bir hanım olduğu için, bu tarz işlere eli yatkın
değildi. Üsame'nin yüzünü pek uygun olmayan bir tarzda yıkadığını gören
Peygamberimiz, çocuğu Hz. Aişe'nin elinden alarak, kendisi yıkadı. Sonra da
dedi:
"Üsame kız olmamakla bize iyilik yaptı. Eğer Üsame kız olsaydı, ona güzel
elbiseler giydirir, takılar takar, onu süslerdim. Ben evlendirirdim."
Peygamberimiz kız çocuklarının süslendirileceğine dikkat çekiyordu.
Çocukları sevme boyutunda biz, kız çocuklarını "erkek gibi lya da bir de erkek
olsaydı!" diye severiz. Çocuğa erkeklik komp-Ileksini vererek Erkeği
ayrıcalıklı göstererek
S Oysa Peygamberimiz bir kız için hiçbir zaman böyle bir şey söylemiyor.
Küçük Üsame'yi ise "Kız olsaydın, seni süslerdim" diye sevi-
wmi
M
PEYGAMBERİMİZ çocuklarla oyun oynardı. Onların oyunlarına katılırdı. Onlarla
şakalaşırdı. Oruç tutan çocuklara özel ilgi gösterirdi Yeni başladıkları bu
ibadette zorlanmalarını engellemeye çalışırdı.
Açlıklarım unutturarak, zamanın hızlı geçmesini sağlamaya
çalışırdı.
Orucun gün içerisinde zorlaşmaya başladığı öğle vaktinden
sonra başlardı bu ilgi.
Onları birtakım şeylerle oyalardı. Oruç, çocuklar için zor bir ibadetti.
Oruçta büyüklerin kendileri ile daha çok ilgilendiğini gören çocuklar, bu ilgiyi
sürdürmek için oruç tutmak isteyeceklerdi.
Her zamankinden farklı hediyeler alınarak, çocuğun bu konuya teşviki sağlandığı
gibi, belleğinde de oruç, açlık ve susuzluk olarak kalmayacaktı.
Oruç, küçük dünyasında, daha çok ilgi, daha çok iltifat ve
hediye olarak yer edecekti.
Sadece ibadet ve ahlak konularının değil, hiçbir konunun sertlikle anlatılmasını
istemezdi Peygamberimizt6*"
anneden ayırmak
PEYGAMBERİMİZİN vefatından sonraydı.
Müslümanlar bir deniz seferine çıkmışlardı.
Bu savaşın komutanı Abdullah bin Kays'tı. Savaş tamamlanmış, Müslümanlar
dönüyordu. Yanlarında esirler de vardı. Birden bir esir kadının feryatla karışık
ağlaması duyuldu.
Bu gemide Ebu Eyyub El-Ensarî Hazretleri de bulunmaktaydı. Ebu Eyyub Hazretleri
bu kadının ağlaması üzerine harekete geçti.
"Kadın niçin ağlıyordu?"
Hemen araştırılmasını istedi.
Kadının niçin ağladığı Ebu Eyyub Hazretlerine bildirildi.
"Çocuğundan ayrı kalmış."
Ebu Eyyub, kadının çocuğunun derhal bulunmasını ve ona verilmesini istedi.
Çocuğun bulunup teslim edilmesiyle bizzat uğraştı.
Çocuk bulunup anneye teslim edildi.
Ebu Eyyub Hazretlerinin bu çocuğun bulunması için gösterdiği titizlik, komutan
Abdullah'ın gözünden kaçmadı ve sordu:
"Bu konuda niçin bu kadar titiz davrandınız?"
Ebu Eyyub Hazretleri, Peygamberinden duyduğu bir hadisle karşılık verdi
komutana:
"Ben Peygamberimizden işittim. Peygamberimiz dedi: 'Bir anne ile çocuğunu
birbirinden ayıranları yüce Allah, kıyamet gününde bütün sevdiklerinden ayırır!
"'(6s)
n
15»
:-t>,A\
Sonra "çocuk" demeden ona Rabbini anlatan Peygamberimiz. Bir büyük gibi ona imam
teklif eden Peygamber amcaoğ-
lu
Namaz ve sunum
Küçük çocuğun dünyasındaki değişimin başlangıcı
Büyüğün Rabbi ile konuşmasını, çocuğun tatbikatlı görmesi ona imam konulan
öğretmekte en önemli noktadır.
Namazda çocuğun Rabbi ile bağlantı, ailesinde gördüğü en
somut kavramdır.
Böylece de imanı konular çocuğun dünyasında soyut olmaktan çıkacaktır.
İşte, birisi var anne babasının her gün beş defa konuştuğu
Bu görüntü ile büyüyen çocuğun içinde, imanın sarsılmaz temelleri atılmış
olacaktır^
nnem nerede?
FATIMA, Peygamberimizin en küçük kızıydı. Annesi Hz. Hatice öldüğü zaman on
yaşlarındaydı.
Fatıma, annesiz, acı ve özlem dolu günler yaşarken, bu sevgili varlığın nereye
gittiğini de çok merak ediyordu.
Bir gün bu merakını babasına sordu.
"Annem şimdi nerede?"
Peygamber Baba cevap verdi:
"Kamıştan bir köşkün içinde"
Kamıştan bir köşkü hayalinde canlandıramadı küçük Fatıma
"Şu bildiğimiz kamış mı?" Baba, küçük kızının anlayacağı tarzda açıkladı,
cennetteki köşkleri:
"Hayır, hayır inciler, yakutlar ve mercanlarla süslü bir kamış."
Fatıma rahatlamıştı.
Annesinin gittiği yer bu dünyadan daha iyi bir yerdi.
Yakınları ölen küçük çocukların dünyasındaki en önemli kavram ve düşünceydi
Fatıma'mn düşüncesi.
"Şimdi o nereye gitti? Ne yapıyor?"
Peygamberimizin kızı da her çocuğun kafasını karıştıran bu önemli düşüncesini
sormuştu babasına.
Verilen cevap, çocuklara ölümü kabul ettirici ve onları ölüm konusundaki kötü
düşünceden uzaklaştırıcı tarzdaydı../68'
c
ocukların geceleri dışan çıkmaması
PEYGAMBERİMİZİN çocuk eğitim tekniğinde hiçbir şey atlanmaz.
İşte bunlardan biri:
"Güneş batıp, gece karanlığı yahut gecenin bir kısmı hâsıl olduğu zaman,
çocuklarınızı dışarı çıkmaktan men edin. Çünkü şeytanlar o sırada dağılır,
faaliyete geçerler. Yatsıdan bir saat geçince de dışarıdaki çocuklarınızı
meskeninize koyunuz."
Peygamberimizin, saat vererek bildirdiği zaman, çocukların her türlü tehlikelere
ve günahlara maruz kaldıkları saatlerdir.
Çocukluktan başlatılan gece dışarıda kalma durumları, ileriki yaşlarda ve
bilhassa gençlik döneminde bir alışkanlık haline gelmektedir.
Anne ve babanın isteğine karşı çıkan çocuk, "Peygamberim istemiyor!" küçük iken
ruhuna aldığında, kendisini çok seven Peygamberini üzmemek için gece dışarıda
kalmayacaktır.
"Bu saatte dışarıda kalamam. Çünkü Peygamberim istememiş" diye düşünecek ve
belirli bir saatten sonra evine dönecektir.
Bilmeliyiz ki, Peygamberimizin bildirdiği zamanın dışında, gece dışarıda geçen
her anımız, o bizi çok seven Sevgili Peygamberimizi üzüp, rahatsız etmektedir
Bunun için de hayattayken olduğu gibi şu an dahi bizlerle ilgilenen, her halimiz
onu mutlu eden veya üzen bir Peygamberi tanıtmalıyız öncelikle çocuklarımıza.^)
bebeğinin sesini duymak istemedi
"et*
PEYGAMBERİMİZİN OĞLU Kasım daha küçük yaşında iken vefat etmişti.
Annesinin sütleri hâlâ akıyordu.
Anne Hz. Hatice hâlâ akmakta olan küçük yavrunun sütleri için Peygamberimize
dedi:
"Ey Allah'ın Resulü! Kasım'm sütü taştı. Keşke Allah onun ömrünü sütünü
bitirinceye kadar uzatsaydı."
Peygamberimiz yavrusundan ayrılan anneye cevap verdi: "Ey Hatice! O süt dönemini
cennette tamamlayacak!" Anne sevinmişti. Sevincini dile getirdi.
"Ya Resulallah! Bunu daha önce bilseydim, Kasım'ın ölümü bana daha hafif
gelirdi."
Peygamberimiz, anne Hatice'ye dedi
"İstersen Allah'a dua edeyim de sana onun sesini işittireyim?"
Buna ne gerek vardı? Müminlerin ilk annesi görürcesine iman ediyordu eşinin
söylediklerine.
"Hayır" dedi. "Ben Allah ve Resulünü tasdik ediyorum."
O var diyorsa, vardı
O cennette diyorsa, cennetteydi.
Anne Hatice, oğlunun sesini ebedî duyacağa yere bıraktı
Bu gerçek, yalnız anne Hatice için değildi. Bu, bebekleri ölen tüm annelere
müjdeydi.
Onlar daha güzel yerlerde. Daha emin ellerdeydifr°)
Ji
.er uerde çocuk
İHSANI, BAĞIŞI, iyiliği ve şefkati bol olan Allah, Peygamberimize şöyle
emretmişti:
"Artık sana bu ilim geldikten sonra kim seninle İsa hakkında tartışmaya girerse
de ki:
'"Haydi, gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, hanımlarımızı ve hanımlarınızı ve
bizzat kendimizi ve kendinizi çağırıp, sonra da gönülden Allah'a yalvaralım da,
bu konuda kim yalancı ise Allah'ın lanetinin onların üzerine inmesini
dileyelim.'"
Bu ayet gereği gitti Necranlıların yanma Allah Resulü.
Yanma Hasan'ım, Hüseyin'ini ve onların annesiyle babasını
da alarak
Küçük Hasan'm elinden tutmuştu. Kardeşi Hüseyin'i ise kucağına almıştı.
Necranlılar bu tablo karşısında korkmuşlardı.
Cizye verip İslam hâkimiyeti altında yaşamayı kabul ettiler.
İslam'ın her boyutunda çocuk vardı.
Allah ve Resulü, çocuğu her konuda birey olarak kabul ediyordu.
Bizlerin çoğu zaman çocuk deyip önemsemediğimiz veya davranışlarına dikkat
etmediğimiz çocuk, Allah ve Peygamberinin yanında bireydi(71)
G
cuklara şakada doz
MEKKELİ MÜŞRİKLER, çöl müşriklerim ve Hayber Ya-hudilerini de toplayarak
Medine'yi yerle bir etmek için bir ordu hazırlamışlardı.
Bunu haber alan Peygamberimiz Medine'yi savunmaya geçti. Medine'nin etrafına
hendekler kazılıyordu. Eli kazma kürek tutan herkes, hendek kazmasında
çalışıyordu.
Zeyd bin Sabit henüz on yaşlarındaydı. O da kendisine bir kazma ve kürek bulmuş,
gücü yettiğince kazmıştı toprağı. Bir ara yorgunluktan uyuyakaldı. Uyandığında
kendisini çok üzen bir manzarayla karşılaştı. Kazma ve küreği yoktu! Ne
yapacaktı? Hendek kazmasına nasıl devam edecekti? Memleketini düşmana karşı
nasıl koruyacaktı?
Hemen, Allah'ın izniyle her şeyin çözümü yanında olan Peygambere koştu.
Peygamberimiz "Küçük bir çocuğun kazmasından ne olur?" demedi. Onun araç ve
gereçlerinin ne olduğunu soruşturdu.
Küçük Zeyd'e, Umare bin Hazm Hazretleri şaka yapmış, o uyurken kazma ve küreğini
saklamıştı.
Peygamberimiz küçük çocuklara üzülecekleri ağır şaka yapılmamasını söyledi
Hazm'a.
Bu arada kendisi de Zeyd'e şaka yapmaktan geri durmadı. Adeta küçük çocuklara
nasıl şaka yapılacağını ve dozunu gösteriyordu. Şakayla bile olsa çocukların
üzülmemesi gerektiği dersini veriyordu bizlere.
Kazma ve küreğini küçük Zeyd'e verirken, gülümseyen sevgi dolu bir sesle ona
şöyle dedi:
"Ebu Rukkad! (Uykucuların babası!)"W
Âjcuklara eşit davranmak
DOSTLAR TOPLANMIŞTI etrafına
Kalpler uyanık, sevgiyle taşmıştı.
Melekler gıpta ile bakıyordu.
Herkes onu dinliyordu.
O da geldi, Sevgili Peygamberinin bulunduğu topluluğa. Yanma oturdu. Sohbeti
dinlemeye başladı
Bir müddet sonra, adamın yanma ona çok benzeyen bir erkek çocuk geldi. Baba,
çocuğu şefkatle kaldırarak dizine oturttu. Öpüp sevmeye başladı.
Çok geçmeden bir kız çocuğu girdi içeriye. Ürkek bakışlarıyla odayı taradı.
Aradığını bulunca gözlerini yerden kaldırmadan yürüdü. Babasının yanma gitti.
Baba, kızını dizine değil, yanma oturttu ve onunla hiç ilgilenmedi.
Adamın davranışını gözlemleyen sevgi ve şefkat pınarı Peygamberimiz,
çocuklarında cinsiyet ayrımcılığı yapan babanın tutumunu hiç beğenmedi.
Bu bir adaletsizlik örneğiydi. Mübarek yüzünde öfke alametleri belirdi.
Çocuklarına farklı davranan babaya sert bir ses tonuyla dedi
ki:
"Niçin ikisini bir tutmadın?"
Erkek ve kız çocuklarına eşit davranmayanlar, onlara adaletsizliği ilk
öğretenlerdir.
İnsanlar arasında ayırım yapmayı da(73)
cuk ağlayınca
Mevla'nın huzuruna varmış namaz
PEYGAMBERİMİZ, kılmaktaydı.
Onun arkasında namaz kılmak nimetini kaçırmak istemeyen sahabiler de arkasında
saf tutmuşlardı.
Sahabiler iyi bilmekteydiler, onun arkasında kılınan namazın ne olduğunu.
Onun arkasındaki namaz, miracın ta kendisiydi. Onun arkasındaki namaz, imanın
iki kutbunun buluşmasında, üçüncü olmaktı.
Onun namazı, tüm meleklerin ve Cebrail'in (a.s.) saf tuttuğu bir namazdı.
O saflarda yer almaktı.
Kim bilir daha ne hakikatler
Bu düşüncelerle saf bağladı kadın, erkek Müslümanlar. Bu nasibi kaçırmak
istemeyen hanımlar da geliyordu Peygamberin mescidine, çocuklarıyla beraber.
Yine böyle bir namazdı
Huşu ile gayp âlemlerine adım adım yol alındığı namazlardan biriydi.
Manevî âlemlerin soluklandığı bu sessizliği bir çocuk hıçkırığı bozdu.
Ağlayan bir çocuk vardı. Peygamberimiz namazı kısa kesti. Sahabe merak etmişti.
Sordular:
"Ya Resulallah! Namazı kısaltmanızın hikmeti nedir?" Cevabın "Âlemlere rahmet
olan"dan geldiği belliydi. Onun, şefkat kaynağı olduğunu gösterir, doğduğunda
"ümmeti" deme-
sini hatırlatır, miraçta ümmeti adına konuşmasının sırrını açıklar boyuttaydı.
Dedi ki rahmet kaynağı:
"Cemaatin arasında bulunan annenin yavrusunun ağlamasından duyacağı elemi
hissettim! Bu sebeple namazı kısa kestim."
Belki onlar, ağlayan çocuğun namazı kısa kıldırma sebebi olacağını
düşünmemişlerdi bile. Belki de anneye kızmışlardı.
O, öyle biriydi ki, annenin çocuğu için duyacağı üzüntünün daha fazlasını,
kendisi anne adına duymaktaydı.
O çocuklara olduğu kadar çocukların annelerine de şefkatliydi.
Çünkü anneyi üzmek çocuğu üzmekti. Üzülen anne en yakınında bulunanı üzecekti
hemen.
En yakındaki ise çocuktu(74)
ınıı
ırkasını nasıl almak istedi?
İR»
ÜMMÜ'L-HAKEM, Peygamberimizin amcası Zübeyr'in kızıydı.
Peygamberimizin nurdan eşyalarından birisine sahip olmak istiyordu. Peygamberin
bir eşyası demek, ondan zerrelerin sahip olana geçtiği bir parça demekti.
Bu isteğine ulaşacağı anı sabırsızlıkla bekliyordu Ümmü'l-Hakem. Peygamberimizi
yolda yürürken görünce yüreği ağzına geldi heyecandan. Peygamberimiz, Ümmü
Seleme annemizin evine gidiyordu.
Ümmü'l-Hakem, oğlu Abdullah'ı yanına çağırarak kulağına bir şeyler fısıldadı.
Çocuk, var gücüyle Peygambere doğru koşmaya başladı. Ona yetişince arkasındaki
hırkayı çekiştirmeye başladı.
Peygamberimiz çocuğa dönüp gülümsedi. Elini uzattı. Yavrunun koşmaktan
pembeleşmiş kar beyazı yanağını okşadı. Yumuşak bir sesle:
"Sen kimsin?" diye sordu.
"Ümmü'l-Hakem'in oğluyum.
"Peki, söyle bakalım, hırkamı niçin çektin?"
"Annem öyle istedi. Hırkanızı kendisine götürmemi söyledi."
O, her şeyde olduğu gibi cömertlikte de en üstün kılınmıştı. Nasıl ve ne şekilde
olursa olsun isteyene, istediği her şeyini ikiletmeden verirdi.
Hırkasını çıkartıp yüzüne hayranlıkla bakan çocuğa verdi. Buyurdu ki:
"Al bunu annene götür. Hırkayı ikiye ayırsın. Yarısını kız kardeşi Dubaa'ya
versin, yarısıyla da kendisi örtünsün!"
Büyüklerin ulaşamadığı anlarda çocuklar ona ulaşabiliyorlardı.
Hem de her şekilde
ICI
JtaSV»
G
ğu ölürken
G
PEYGAMBERİMİZİN KIZI Hz. Zeynep'in çocuğu ölmek üzereydi.
Zeynep, çocuğunun son anlarında, babasının da yanlarında olmasını istiyordu.
Babasına haber gönderdi:
"Babacığım oğlum ölüyor, gel!"
Peygamberimiz eğitim insanıydı. Kulluğu öğreten kişiydi. Zorluk karşısında nasıl
durulması gerektiğini öğretmek amaçlı haber gönderdi kızma:
"Veren de, alan da Allah'tır. Her şeyin belli bir ömrü vardır. Sabret yavrum.
Göstereceğin sabrın Allah katında büyük sevabı olduğunu hatırla!"
Hz. Zeynep istiyordu ki çocuğu, son anlarını Peygamberin kucağında geçirsin,
onun hayır duasını alarak ahirete gitsin.
Bu amaçla haberini yeniledi.
Peygamberimiz kızının evine gitti.
Zayıflıktan vücudu eski bir kırbaya dönmüş çocuğu kucakladı. Çocuğun zayıf ve
solgun hali karşısında Efendimizin merhametli kalbi acıyla doldu. Mübarek
gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
Peygamberimizin gözlerinden dökülen yaşlar, orada bulunan Sa'd bin Ubade'yi
hayretler içerisinde bıraktı.
"Ey Allah'ın Resulü! Bu yaş, bu ağlayış nedir?" diye sordu.
O eğitim insanı, gözyaşlarının ne anlama geldiğini anlattı:
"Bu gözyaşı, Allah'ın merhametli kullarının gönüllerine koyduğu, kendi
rahmetinin bir eseridir. Cenab-ı Hak bu duyguyu kullarından şefkatli gönüllere
ihsan eder"(75)
urmalan taşlauan çocuk

KÜÇÜK RAFİ, hurma ağaçlarını taşlayıp hurmaları yere düşürüp yemekteydi
Bir gün bahçe sahibi onu yakaladı ve doğruca Peygamberin huzuruna getirdi.
Peygamberimize dedi:
"Bu çocuk hurmalarımı taşladı, cezasını verin!"
Bahçe sahibi ceza istiyordu.
Belki de çocuğu Peygambere getirene kadar hırpalamıştı da.
Peygamberimiz olayı bir de çocuktan dinlemek istedi.
Çocuğa sordu:
"Ey oğulcuğum! Niçin hurma ağaçlarım taşlıyorsun?"
Bu şefkatli soruş çocuğun gözlerini yaşarttı.
"Açım" dedi, hafif bir sesle. "Karnımı doyurmak için yaptım."
Üzüldü Sevgili Peygamberimiz.
"Yavrum" dedi. "Bizim olmayan mal, mazeretimiz ne olursa olsun bize haramdır.
Hurma ağaçlarını taşlama. Yere düşen hurmaları ye, onlar helaldir"
Sonra Rafi'nin kısa kesilmiş saçlarını okşayarak onun için dua etti.
"Allah'ım! Bu yavrunun karnını doyur!" Çocuğa hiç kızmamıştı Peygamberimiz.
Rezzak'ın kapısına gitti. Küçük çocuğu doyurması için. Duaetti../76)
G
A)cuğu imam yaptı
G
KÜÇÜK BİR ÇOCUKTU.
Adı: Amr bin Seleme.
Öğrenmeyi çok seviyordu.
Kendi diyarlarına gelenlerden, Kur'an öğrenmiş, Sevgili Peygamberine gönül
vermişti.
Resulullah sevgisi düşmüştü küçük yüreğine
Görmeliydi onu
Kavmi, Peygamberimiz ile anlaşmak üzere, bir heyetle Peygamberimize gidiyordu.
Amr da gitmek istedi. O da katıldı heyete.
Kavmi, Peygamberimizin huzuruna geldi. İnanılmaz bir hızla atıyordu küçük Amr'm
kalbi. Yüzüne bakmaya, sesini dinlemeye doyamadı
Peygamberimiz Amr'm kavmi ile görüştü. Kavme bir imam seçmek gerekiyordu. İmam
seçmede ölçü Kur'an'ı en iyi bilmekti.
Peygamberimiz, Kur'an'ı en iyi bilen olarak Amr bin Selem'i tespit etti.
Küçük çocuğu kavmine imam tayin etti.
Amr, Peygamberimiz tarafından kavmine imam tayin edildiğinde sekiz
yaşındaydıO7)

vana ne oldu?
KÜÇÜK Ç O C U K üç ya da beş yaşlarındaydı. Zeyd'in çok bağlandığı, çok sevdiği,
adını Umeyr koyduğu küçük bir kuşu vardı.
Peygamberimiz Zeyd'i her gördüğünde:
"Ebu Umeyr" derdi, "Umeyr'in babası" anlamında.
Kuş bu, ömrü uzun değil. Çok yaşamıyorlar. Bir gün Zeyd'in kuşu da öldü. Onun
ölümü, çocuğu çok üzdü
Kuşun öldüğü günlerde Peygamberimiz, Zeyd'in evine gitti. Çocuğun kederli hali
merhametli kalbini üzdü. Onu neşelendirmek istedi.
Çocuğun saçlarını okşayarak yanağını öptü. Gülümseyerek: "Ya Ebu Umeyr! Nüğayr
(serçe kuşuna benzeyen bir kuş veya
bülbül) ne oldu?" dedi. "Hayvanı ne yaptın?"
Peygamberimizin kalbe huzur veren ilgisiyle ferahlayan
Zeyd, bu söze çok güldü.
Peygamberimizin bu cümlesi, sonraları halk arasında bir atasözü gibi tekrarlana
geldi.
Peygamberimiz çocukları o kadar çok seviyordu ki
Çocuklara büyükler gibi davranıp, dertleriyle ilgileniyordu.
Büyüklerin dünyasında bir problem teşkil etmeyen bir durum, çocukların
dünyasında acı esintiler oluşturabiliyordu.
Biz, olaylara kendi dünyamızdan bakıp yanlış sonuçlara varırken, o çocukların
dünyasından bakıp onları anlıyordu^)

o
yuncaklanijla ilgilenmek
HZ. AİŞE bebekleriyle oynuyordu.
Peygamberimiz gelmişti.
Peygamberimiz, Aişe'nin oyuncaklarıyla ilgilendi. Aişe'nin bebelderinin arasında
bir de kanatlı atı vardı.
Peygamberimiz atı göstererek Aişe'ye sordu:
"Bu ne?"
Aişe cevap verdi:
"Bu attır."
Peygamberimiz tekrar sordu Aişe'ye:
"Atın kanadı olur mu?"
Küçük Aişe yaşının üzerinde bir açıklama ile cevabı verdi:
"Nasıl olmazmış? Süleyman peygamberin atının kanadı yok muymuş?"
Peygamberimiz Aişe'nin bu zekice cevabı karşısında güldü.
Çocukların dünyasında en önemli varlıklarıydı oyuncakları.
Çoğumuz onlarla ilgilenmez, önem vermeyiz belki de.
Önem vermediğimiz oyuncakların, çocuğun hafızasına ona verilmeyen önem olarak
geçtiğini fark etmeyiz bile.
Çocuğun oyuncağına gösterdiğimiz ilgi, çocuk tarafından oyuncağa değil, doğrudan
kendisine olan ilgi olarak dünyasına dönüş yapmaktadır(79)

G
cuktan mı, ihtiyardan mı?

PEYGAMBERİMİZ VEFAT ettiği zaman İbn-i Abbas henüz küçük bir çocuktu
Bir gün yine Peygamberimizin yanında oturuyordu.
Peygamberimize süt ikram edildi. Peygamberimiz âdeti üzere bu ikramı
yanındakilerle paylaşmak istedi. İkrama sağ taraftan başlamak gerekiyordu.
Peygamberimiz çevresine baktı. Sağ tarafında, küçük bir çocuk olan İbn-i Abbas,
sol tarafında ise yaşlı bir zat oturuyordu. Çocuklar, büyükler gibi Peygamberin
sohbetinde bulunabiliyor, yanında oturabiliyordu.
Peygamberimiz İbn-i Abbas'a hitaben:
"Sen sağda oturduğun için sütü içme hakkı senin. Ne dersin, istersen sol
taraftaki yaşlıdan başlayalım?" dedi.
İbn-i Abbas akıllı bir çocuktu. Peygamberin eliyle yaptığı ikramın, ne büyük bir
hayır olduğunu o yaşta bile biliyordu. Böyle bir fırsatı kaçıramazdı.
Kararını, Sevgili Peygamberine bildirdi:
"Senden kazanacağım hayır ve bereketi kimselere bağışlamam!"
Peygamberimiz, "Sen çocuksun!" tarzında bir yaklaşımda bulunmadı İbn-i Abbas'a.
Gülümseyerek, sütü ona uzattı.
Peygamberimiz, İbn-i Abbas'a, büyük bir insan gibi teklifte bulunmuş, hakkından
vazgeçip vazgeçmeyeceğini sormuştu. Verdiği kararda büyüğü tercih etmemesinden
dolayı da onu ayıplamamıştı.
Sohbette bulunanlardan hiçbiri "Vay şimdiki çocuklar!" tarzında bir yaklaşımda
bulunmadı.
Çocuk küçüktü, ama şahsiyeti büyüklerinki gibiydi(8o)

nne çocuğunu yakar mı?


HZ. ÖMER'İN oğlu Abdullah anlatıyor:
Savaşların birinde Allah Resulü ile beraberdik. Yolumuz bir kavme uğramıştı.
Peygamberimiz onlara sordu, "Siz kimsiniz?"
Onlar da, "Müslüman'ız" dediler.
Az ötede bir kadın, ocak yakmakla meşguldü. Oğlu da yanındaydı. Ocağın alevi
yükselince kadın, çocuğun elinden tutarak ocaktan uzaklaştırdı.
Sonra, Resulullah'm yanma geldi ve sordu:
"Sen Allah'ın Resulüsün değil mi?"
"Evet" dedi, Peygamberimiz.
"Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü. Allah Erhamürrahimin
(Merhametlilerin en merhametlisi) değil mi?"
"Evet" dedi, Peygamberimiz.
"Yüce Allah kullarına annenin evladına olan şefkatinden daha merhametli değil
mi?"
"Elbette" diye cevap verdi, Allah Resulü.
Kadm, o zaman, asıl öğrenmek istediğini sordu:
"Anne çocuğunu ateşe atmaz!"
Bunun üzerine Resulullah ağladı.
Sonra kadına dedi:
"Allah hak yoldan sapmış, Allah'a itaatten inatla yüz çevirmiş ve 'La ilahe
illallah' demekten kaçınmış azgın kullarından başkasına azap etmeyecektir!'^81)
llah'ın mı, annen mi şefkatli?
el*
BİR SAVAŞ sonrasıydı
Bir esir kadın, panik içerisinde sağa sola koşuyor, can havliyle bir şeyler
arıyordu.
Belliydi bir şefkat parçacığını aradığı. Yüreği davranışların-. dan akıyordu.
Gözleri parladı birden. Esirlerin arasında duran bir çocuğu alıp bağrına bastı.
Şefkatini akıttı ağlayan yavruya. Merhametiyle sardı, şefkatiyle sarmaladı.
Kadm da, çocuk da sakinleşmişti.
Anne ve çocuğunu büyük bir merhamet duygusuyla izleyen Peygamberimiz yanındaki
sahabilerine:
"Bu kadının evladını ateşe atmasını düşünebilir misiniz?" diye sordu.
Sahabiler:
"Hayır, vallahi, asla ateşe atmaz!" dediler.
O zaman, Peygamberimiz bir annenin şefkatini gören sahabilerine, asıl şefkatin
sahibini anlatmak için dedi ki:
"İşte Allah'ın kullarına olan şefkati, bu kadının çocuğuna karşı gösterdiği
şefkat ve merhametten daha çoktur"'82)


o
nünden ye!
ÖMER, küçük bir çocuktu.
Babası o çok küçükken ölmüştü. Annesi Ümmü Seleme Peygamberimizle evlenince,
Ömer, Peygamberimizin üvey oğlu olmuştu.
Küçük Ömer, Peygamberimizin eğitimiyle büyüdü.
Ömer, Peygamberimizle birlikte yemek yerdi.
O da her çocuk gibi yemeğin güzel tarafını yemek istediği için kendi önünden
yemeğe dikkat etmez, beğendiği tarafa el uzatırdı.
Ömer bu konuda kendi durumunu şöyle tanımlıyordu:
"Peygamberle birlikte yemek yerdik. Benim elim yemek kabının her tarafında
dolaşırdı. İstediğim parçaları alır, yerdim. Peygamberimiz bir gün bana şöyle
buyurdu:
'"Yavrucuğum! Besmele çek. Sağ elinle ye. Hep önünden ye.'"
Peygamberimiz aynı zamanda bir üvey baba modelinin de nasıl olacağını
gösteriyordu.
Üvey çocukla aynı sofrayı paylaşıyordu.
Ona yemek adabını öğretiyordu, kızmadan, incitmeden.
Çocuğa hitap ise yumuşak ve şefkat doluydu:
"Yavrucuğum"^)

alan söylememek
et*
İSMİ LEYLA İDİ.
Habeşistan'a sonra Medine'ye hicret etmişti. Mekke'den ayrılırken yanına henüz
Müslüman olmayan Hz. Ömer gelmiş ve ona sormuştu:
"Ey Abdullah'ın annesi nereye gidiyorsun?"
Leyla dedi:
"Bize dinimiz için eziyet ediyorsunuz. Allah'ın mülkü dar değil. Neresi olursa
çeker gideriz."
Ömer de ona dedi: "Allah'ınız size yardım etsin, çekin gidin."
Leyla, Ömer'in de Müslüman olması için dua ederek gitmişti. Daha sonra Medine'de
Peygamberin yanına gelmişti Leyla, oğlu Abdullah ile. Abdullah oynamak için
dışarı çıkmıştı. Leyla oğlunu çağırdı yanma.
"Buraya gel! Bak sana bir şey vereceğim."
Peygamberimiz sordu anne Leyla'ya: "Ne vereceksin?"
"Hurma" dedi Leyla.
Peygamberimiz dedi: "Vermemezlik etseydin defterine bir yalan yazılacaktı."
Peygamberimiz hemen anne ile çocuğun konuşmalarına dikkat etmişti. Acaba anne,
Abdullah gelse bir şey verecek miydi, yoksa onu aldatma amaçlı mı konuşmuştu?
Çoğu zaman, farkına varamadığımız, yalan saymadığımız, sözlerle öğretiriz çocuğa
yalanı Çocuk yalan söylemeye başladığında da düşünürüz, çocuğun yalanı kimden
öğrendiğini ve ondan nasıl vazgeçireceğimizi. Düşünürüz, yalanı öğrendiğini
sandığımız arkadaşlarını, çevredekileri tek tek
Halbuki her şeyi olduğu gibi yalanı da, en yakınında olan bizden öğrenir
çocukfg4)

^fkatin aıjnasıııdık
PEYGAMBERİMİZİN YANINA çocuğu ile birlikte gelmişti.
Sık sık ona sarılıp öpüyordu.
Babanın çocuğuna karşı olan bu şefkati ve sevgisi Peygamberimizin hoşuna gitti.
Babaya sordu:
"Sen ona şefkat duyuyor musun?"
Baba cevap verdi:
"Evet."
Peygamberimiz o zaman babaya buyurdu:
"İşte sen ona nasıl şefkat duyuyorsan, Allah da senin bu şefkatinden daha çok
sana şefkat duyuyor."
Allah'ın, bizi nasıl sevdiği ve şefkat ettiğini anlamamız için verilen bir
ölçücüktür annelik ve babalık duygusu.
O sevgi ve şefkat, o çocuk için O'ndan bize gönderiliyordu.
Rahim'i ve Vedud'u anlamak için.
O zaman daha iyi anlıyorduk.
Nefsimizdeki ölçücükle
Çoğu zaman bu sevgi ve şefkatin o an kalbimize o isimden, o zattan aktığını
düşünmeden sevip, şefkat ediyorduk.
Ve o şefkatin, o ismin aynası olduğunu düşünemiyorduk.
O sevgi ve şefkati verdiği için şükretmeden yaptığımız davranışın, tokatlarını
çocuğun büyüdüğü zaman bize ve çevresindekilere sevgi ve şefkat göstermemesi ile
mi yaşıyorduk acaba?
Yapmadığımız şükre, sabırla mı karşılık veriyorduk?
Kim bilir?
Çünkü biz şefkatin aynası olduğumuzu unutunca, çocuk da biz aynaları
unutabiliyordu.
L
çocuğu güzelleştirip/or
el*
KÜÇÜK ZEYNEP babasını tanımıyordu.
O çok küçükken vefat etmiş, o ve kardeşleri yetim kalmışlardı. Peygamberimiz
küçük Zeynep ve kardeşlerine çok üzüldü. Babaları yoktu
O devirde babasız olmak, her şeyden yoksun olmaktı. Peygamberimiz, merhametli
kalbine onları da aldı.
Küçük Zeynep'in artık bir babası vardı. Üvey baba, babalığın en güzelini yaptı
Zeynep ve kardeşlerine.
Zeynep daha çok küçüktü, annesinden süt emme yaşındaydı. Peygamberimiz, ne zaman
küçük Zeynep'i annesini emerken görse, o ve annesi rahatsız olmasınlar diye
odalarına girmezdi.
Diğer zamanlarda, onunla şakalaşır, oynar, hatta bazen, onu yıkardı. Onunla
oyunlarında yüzüne abdest suyundan serperdi.
Küçük Zeynep büyüyünce Peygamberin ilgisi ve yüzüne serpilen abdest suyu
nedeniyle o kadar güzelleşti ki, asrında ondan güzel kimse olmadı.
"Asrının güzeli" unvanını aldı.
İhtiyarladığında bile yüzü aynı güzellikte ve genç kız gibi kaldı. Bu
Peygamberimizin bir mucizesiydi.
Bu mucizenin arkasında bizlere bakan bir hakikat yanı bulunmaktaydı. İlgi,
çocukların ruhsal ihtiyaçlarını karşıladığı gibi, fiziksel güzelliğini de
etkilemektedir.
Çok sevilen ve çok ilgilenilen çocuklar, fiziksel olarak da güzelleşirler. (8s)
11,1
c
cuk öpülür mü?
DÜŞÜNDÜLER Çözemediler Çareyi sormakta buldular. Peygamberimizin huzuruna
geldiler. Soracakları vardı. Sordular:
"Siz çocuklarınızı öper misiniz?" Soru ilginçti. Çocuk öpülür müydü?
Peygamberimiz cevap verdi: "Evet, öperim." Bedeviler, çok şaşırdılar. Dediler:
"Vallahi biz öpmeyiz!" O rahmet Peygamberiydi. Bu gönül kuraklığına şaşırdı. Bu
merhamet çoraklığına üzüldü. Bedevilere dedi:
"Allah sizin kalplerinizden merhamet duygusunu çıkarıp almışsa, ben ne
yapayım?"^86)

cuğu ziyaret
MEDİNE SICAKTI
Çocuklar bu ağır sıcakta hasta olmasınlar diye daha serin yerlerdeki sütannelere
veriliyordu.
Peygamberimiz de oğlu İbrahim'i bu nedenle sütanneye vermişti.
Küçük İbrahim de babası gibi sütannenin yanında büyüyor-du. Peygamberimiz, sık
sık sütannenin evine gidip, bebek İbrahim'i ziyaret ederdi.
Sütanne Ümmü Bürde Havle'nin evi Medine'nin kenar mahallerinden birindeydi. Evin
uzak olması Peygamberi, çocuğunu ziyaretten alıkoymuyordu.
Peygamberimiz her gelişinde çocuğu kucağına alır, uzun uzun koklayarak, öperdi.
Bu ziyaret anlarını anlatan Hz. Enes diyor ki:
"Aile efradına ondan daha şefkatli davranan bir insan görmedim."
Olamazdı da. Çünkü o insanların en hayırlısıydı. Peygamberimiz diyordu:
"Sizin Allah yanında en hayırlınız, ailesine en iyi davranamz-dır."
Bu davranışın temelleri sevgi ve şefkatti.
Bunların gösterimi ve onlara hissettirilmesi de davranışlarla olmaktaydı.. S8^
US
cuk ağlarken anne ne yapmalı?
"AĞLIYOR Çocuk ağlıyor."
Ağlayan çocuklar, susturmaya çalışan, kalpleri ağlayan anneler
Susturmak için çalışmalar, gayretler Çoğu zaman boşa giden çabalar Ağlıyor
çocuk.
Çevre rahatsız olur endişesi Komşu rahatsız olmasın diye susturma
uğraşları Bazen da çevreden anne için olumsuz sözler:
"Bir çocuğu susturamıyor. Sorumsuz anne!"
Çoğu zaman, suçlanan ve yanlış anlaşılan anneler
Anlaşılamayan anneyi biri anlıyor. Onu ayıplamıyor.
"Çabuk sustur şunu" diye anneyi telaşa vermiyor. Onu müjdeliyor:
"Bir anne, ağlayan çocuğu susuncaya kadar sabrederse, Allah da ona cennette
doyuncaya kadar ikramda bulunacak."
Çocuğu çabuk susturma yönü değil de, anneye sabır yönü tavsiye ediliyor. Çünkü
çocuk belli bir sorunu yoksa, huysuzluktan ağlıyordur. Huysuzluktan ağlayan
çocuk da kendi susmayı isteyinceye kadar ağlar.
Burada Peygamberimiz, eğitimin en önemli parçası olan sabrı, anneye en
hoşlanmadığı zaman için tavsiye ederken; çocuk eğitiminin önemli bir gerçeğini
de nazara veriyor.
Huysuzluğundan ağlayan çocuğun üzerine düşüldükçe o ağlamasını arttıracaktır. Ve
zamanla gözyaşını isteklerini elde etmek için bir silah gibi kullanacaktır.
Sabır, huysuz çocukların hoşlanmadıkları bir durumdur. Huysuzluğundan ağlayan
çocuk, sabır gösteren annesi karşısında çaresiz susacaktırC88)
İlli
cuklarla şakalaşmak
m
PEYGAMBERİMİZ KÜÇÜK torunu Hz. Hasan'la şakala-şırken bazen dilini çıkarır,
dedesini dilinin kızıllığını görmekten mutlu olan çocuk, kıkır kıkır gülerdi.
Ensar çocuklarından Mahmud bin Rebii de, çocukken Peygamberin kendisiyle yaptığı
şakalardan bahsederken, Peygamberin bir kovadan ağzına su alarak yüzüne
püskürttüğünü söyler.
"Peygamberimiz çocuklarla en çok şakalaşan kişiydi" der Enes Çocukların küçük
dünyalarını neşelendirmekte, onları mutlu etmekte önemli bir yeri vardır
şakanın.
Bu şakalar, çocukların şaka düzeylerini anlama kapasitelerine uygun olmalıdır.
Çünkü çocuklar altı yaşına kadar şaka ile gerçeği tam kavrayamazlar.
Bu nedenle onları üzecek ve korkutacak şakalar yapılmamalıdır çocuklara.
Peygamberimizin şakaları, çocuk eğitimindeki bu gerçeği ders vermekteydi. Çocuğu
güldürecek ve onlara eğlenceli anlar geçirtecek şakalardı yaptıkları.
Çocukların en çok eğlendikleri şakalar büyüklerden beklemedikleri çocuksu
davranışlardır. Yani büyüklerin biraz kendilerine benzemeleri, çocukları çok
mutlu etmektedir.
Çocukken mutlu edilmemiş çocukların ileride mutlu olmaları beklenemez. Mutluluk,
öğrenilen ve kişiliğe sinen bir kavramdır.
Çocukken şakalaşmamış, büyüklerinden şaka görmemiş bir insanın espri yapma
kabiliyeti olamayacağı gibi, espriyi anlayamaz da
Küçük şeylerden mutluluk çıkartmayı da öğrenemez Doyumsuz ve mutsuz
olur../8?'
»7

anan çocuk
KÜÇÜK BİR çocuktu.
Küçük çocuklara dikkatsiz davranışların bedelini hep çocuklar öderdi. Muhammed
bin Hatib için de öyle olmuştu.
Kaynayan tencere koluna dökülüvermişti minik Muham-med'in. Acısı çok fazlaydı.
Anne çaresizdi.
O günün şartlarında çocuğun acısını dindirecek bir şey yoktu. Çaresiz anne,
çareyi çocukları çok sevenin yanma koşmakta buldu.
Ona götürdü.
Kızmadı çocukları çok seven.
Anneye bağırmadı.
"Çocuğa ne yaptınız?" diye çıkışmadı.
Olay karşısında ne yapılacağını gösterdi.
Onun her şeyi, iyileştiriciydi.
Allah'ın "Safi" isminin yansımasıydı.
Çocuğun yanmış koluna tükürüğünü sürdü.
Şefkatini sürdü.
Çünkü o annelerden daha çok şefkatliydi ümmetine.
Anında iyileşmişti küçük Muhammed.
Acıları dinmişti(9t))

urma ağacı
arkadaşları olan ashap ile sohbet
PEYGAMBERİMİZ, ediyordu.
Onlara Müslüman'ın durumunu anlatmak istedi. Onu bir ağaca benzetti.
Yapraklarını hiç dökmeyen ve yeşilliğini hiç geçmeyen bir ağaca
Sordu Peygamberimiz arkadaşlarına bu ağacın ismini. Arkadaşları düşünmeye
daldılar. Acaba ne olabilirdi? Hiçbirisi bulamadı. Ortamda bir de çocuk vardı.
Cevabı hemen buldu, ama söyleyemedi. Belki de utandı küçük çocuk, o kadar
büyüğün bilmediğini bildiği için. Söylemeden ayrılmıştı Abdullah bin Ömer.
Cevabı Peygamberimiz vermişti. Abdullah'ın düşündüğü cevap doğruydu.
Sohbette geçenleri babası Hz. Ömer'e anlattı küçük Abdullah.
Babası üzüldü Abdullah'ın susmasına. Dedi: "Keşke konuşsaydm. Senin orda
konuşman kadar hiçbir şey beni mutlu etmezdi."^


ptal çocuk
KONUŞAMIYORDU.
Yaşıtlarına göre zekâsı da azdı.
Konuşmayan ve aptal olan bu çocuğun annesi kederliydi
Üzgün anne, onu Sevgili Peygamberine götürdü.
Peygamberi bir su ile elini yıkadı ve mazmaza yaptı. Sonra anneye dedi:
"Bu suyu içir."
Çocuk suyu içer içmez iyileşti.
Konuşmaya başladı.
Öyle iyileşti ki, aptallığı da gitti.
Öyle bir akıl sahibi oldu ki devrinde tüm akıl sahiplerinin üstüne çıktı
Bu Peygamberin mucizesiydi.
Burada biz ümmete verilen mesaj, çocukların hastalığında tedavi yolları
aramaktır. Ümitsizliğe düşmemektir.
"Bu artık iyi olmaz!" dememektir.
"Her şeyin sahibi ve yaratıcısı olan yüce Mevla, isterse ona şifa yollarını
açar" diye düşünmektir.
Çocuğun, bilhassa zihinsel hastalıklarında, anne ve babanın duruşu çok
önemlidir.
Onların güçlü olmaları, çocuğun iyi olacağına inanmaları ve her türlü tedavi
yollarını aramaları gerekmektedir. Beyindeki inanç, maddesel tesir
göstermektedir(92)
in duyma

E NE S, küçük bir çocuktu. Çocukluk yılları hep Peygamberinin yanında geçti. On
yıl hiç ayrılmadı ondan. Hiç bırakmadı onu.
Bu geçen on yılın sonunda Enes, Peygamberi ile geçirdiği yılların tanımını
yaptı.
"Bana hiç kızmadı."
O bir çocuktu.
Her çocuk gibi onun da hataları, yanlışları olmaktaydı.
Kızılacak hiçbir hareket yapmamış mıydı Enes?
Hatası hiç olmamış mıydı?
Olmuştu tabi ki Kusurları olmuştu. Hataları olmuştu
Enes, küçük bir çocuk olduğu için namazda etrafına bakmıyordu. Sevgili
Peygamberimiz Enes'e dedi ki:
"Yavrucuğum! Namaz kılarken etrafına bakınma. Çünkü namazda etrafına bakınmak
sevapları giderir. Kendini tutamı-yorsan mutlaka bakmak istiyorsan farz
namazlarında değil de, nafile namazlarda bak."
Sonra Enes'e tavsiye etti:
"Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar gönlünde kimseye karşı kin beslemeden
durabiliyorsan, bunu yapmaya çalış.
"İşte bu benim sünnetimdir. Benim sünnetimi kim canlı tutarsa beni seviyor
demektir. Beni kim severse cennette benimle beraber olur."
İşte onun sünnetinde cennete götürecek davranışlar vardı. Onun gayesi, çocukları
Allah'ın sevdikleri olarak yetiştirmekti. Allah'ın sevme yolunda kalpte kin
olmamalıydı.
Bağırıp kızdığımız çocuğa kin duymayı ilk öğreten oluyorduk.

Rabbi ile kalbi arasına ilk giren de
Peygamberimiz, küçük Enes'e kendi yaptığı davranışları tavsiye ediyordu.
Onu seven ona benzeyecekti.
Ona benzemekte Allah'ın sevdiği şekilde olmak demekti.
Allah'ın sevdiği de elbette cennetteydi.
Ona benzemek için, onu sevmek gerekiyor.
Onu sevmek için de, onu tanımak(93)
\n
YİNE MİNBERDEYDİ.
Yanında yine hiç ayırmadıklarından birisi vardı.
"Cennet kokusu" dediği reyhanlarından biri
Hz. Hasan vardı yanında
Peygamberimizin vefatında, Hz. Hasan'in yedi yaşında olduğu düşünülünce minberde
onun yanında oturanın bir çocuk olduğu anlaşılacaktır. Sahabiler, dikkatin son
safhasında. Bir tek kelimeyi bile kaçırmamanın hassasiyeti ile dinliyorlardı.
Peygamberimiz, kendisine çok benzeyen bu sevgili torununa sevgiyle baktı ve
arkadaşlarına onun gelecekte yapacaklarının müjdesini verdi
İbn-i Haris (r.a.) anlattı bu müjdeli anı istikbaldekilere: "Bir kere minberde
Peygamberimizi gördüm. Yanında torunu Hasan bin Ali vardı. Bir kere cemaate
döndü, bir defasında da Hasan bin Ali'den yana dönüp ona işaret ederek dedi:
"'Bu benim oğlumdur, şeref sahibi bir efendidir. Umarım ki Allah oğlum sebebiyle
yakında Müslümanlardan iki büyük fırkanın arasını ıslah eder.'"
Peygamberimiz hutbesine devam ediyordu. Halka söyleyeceğini söylüyor, sonra da
eğilip sevgili torununu öpüyordu.
Sevgili dedenin müjdesini, yaklaşık otuz yıl sonra gerçekleştirdi sevgili torun,
iki İslam ordusu arasında barışı sağlayarak^)

tepesi
TEBÜK SEFERİ, zor, zor olduğu kadar da meşakkatli bir sefer olmuştu
Peygamberimiz ve arkadaşları için. Medine'ye dönülüyordu.
Halk, Peygamberlerini ve yakınlarını karşılamaya çıkmıştı. Karşılama için
Seniyyetü'1-Veda Tepesi'ne gittiler. Yani Ayrılık Tepesi'ne
Ayrılık Tepesi'nden hiç ayrılmak istemedikleri Sevgili Peygamberlerini
karşılayacaklardı.
Ayrılık Tepesinde bulacaklardı Peygamberlerini. Saib bin Yezid (r.a.) der ki:
"Çocuklarla beraber Allah Resulünü karşılamaya gittik." O hiçbir anım çocuksuz
yaşamak istemiyordu. Her an yanında çocuk vardı.
Çocuklar Ayrılık Tepesi'nde kavuştular, çok sevdikleri ve kendilerini çok seven
Sevgili Peygamberlerine. Sevgiyle bakıştılar
Kuşlar gibi cıvıldaşıp döndüler etrafında. Sevgili Peygamberleri onlara sevgi
dolu sözler söyledi. Cana can katan benzersiz gülümseyişiyle onlarla sohbet
etti. Veda Tepesi'nde kavuşma rüzgârları esti. Ruhlar doyuma ulaştı. funduszeue.info)
ilah 'im sen de sev
el*
ALLAH RESULÜ, Üsame bin Zeyd'i ve Hz. Hasan'ı kucağına aldı. Onları çok
seviyordu. Sevgisini paylaşmak istedi. Sevdiklerini, kendisinin en çok
sevdiğinin de sevmesini diledi. Dualar döküldü mübarek ağzından. Rabbisine
sevgisini söyledi, sevdiklerini kendisinin de sevmesi için yakardı:
"Allah'ım! Sen bunları sev. Çünkü ben bunları seviyorum." Peygamberimizin
sevgili sahabilerinden Bera bin Azib de bu anı şöyle anlatır:
"Peygamberimizi görmüştüm. Hasan bin Ali'yi omzuna aldı ve dedi: 'Ey yerin ve
göğün sahibi olan Allah'ım ben bunu seviyorum. Sen de sev!'"
Peygamberimizin çocuk eğitiminde, sevgi esastır. Çocuğu çok sevdiğini kişi
bazında da ilan eden bir eğitim vardır.
Sevdiğini, Allah başta olmak üzere diğer sevdiklerinin de sevmesini isteyen bir
eğitim.
Bu duaların açık yapılması, diğer insanları çocuklarını sevmeye sevk ettirmek
içindir. Bu duaya çevrenin de katılımını sağlamak içindir.
O, sevgisiz büyüyen çocukların, kıskanç, kindar ve merhametsiz olacaklarını
biliyor, bunu önlemeye çalışıyordu.
Peygamberimiz, Hz. Hasan ve Hüseyin (r.a) için, Hz. İbrahim'in (a.s.) oğulları
İsmail ve İshak'a yaptığı şu duayı yapardı.
"Allah'ım, insin, cinin, şeytanın şerrinden, zehirli haşarattan ve dokunan her
kötü gözden senin şifa veren kelimelerine sığı-nırım"(96)


I
z çocuklarından sıkıntı yaşayanlar
c
KADIN FAKİRDİ.
İki kız çocuğunun elinden tutarak Hz. Aişe'nin yanma gitti.
Fakire vermek Peygamber ailesi olmanın gereğiydi. Hz. Aişe bir şeyler vermek
için bakındı. Sadece bir hurma bulabildi. Daha fazla bir şey veremeyişin hüznü
ile hurmayı kadına verdi.
Fakir kadın, kendisine uzatılan hurmayı alıp kızlarına paylaştırdı.
Kadının, bu annelik şefkati ve merhameti Hz. Aişe'nin gözünden kaçmadı. Olayı
Peygamberimize anlattı.
Peygamberimiz (a.s.m.), kendi nefsine çocuklarım tercih eden anne için buyurdu:
"Kadın, erkek herhangi bir mümin, kız çocukları yüzünden bir suretle sıkıntı
çekerlerse bunu hayır bilsinler. Çünkü kız çocukları, onları cehennem ateşinden
koruyan birer perde olurlar."
Peygamberimiz bu hadisinde, kız çocuklarım yalnız zikretmesinde, kız çocuğunun
eğitiminin, erkek çocuğundan daha hassas olduğu gerçeği vardır. Psikolojik
yönden daha ince yapıda yaratılan kız çocuklarının hayat karşısında
etkilenmeleri daha fazla olabilmektedir.
Peygamberimiz, anne ve babaların kız çocuğu büyütürken daha fazla zorluk
çekebileceklerini söylemekte, gereği gibi büyütülen kız çocuklarının, anne ve
baba için cennete girme vesilesi olacağını müjdelemektedir.^)
cuğuna verdiğin sadakadır
ÜMMÜ SELEME, ölen kocasından kalan çocuklarına verdiklerinin, kendisine sevap
olarak dönüp dönmeyeceğini merak etmişti.
Merakını Peygamberimize sordu. Sevgili Peygamberimiz buyurdu:
"Bu çocuklara infak et. Bunlara verdiğin sadakanın ecri, sevabı vardır."
Bir başka gün Peygamberimiz sadakanın sevabı üzerine konuşurken, sahabilerden
birisi dedi:
"Ey Allah'ın Resulü, benim bir dinarım var. Kime vereyim?"
Peygamberimiz buyurdu:
"Nefsine harca."
Aynı şahıs dedi:
"Bir dinarım daha var ya Resulallah?"
Peygamberimiz buyurdu:
"Eşine, hayat arkadaşına harca."
Adam tekrar sordu:
"Bir dinarım daha var ya Resulallah. Onu kime harcayayım?
Aynı şahıs bir dinarının daha olduğunu söylediğinde Peygamberimiz onu kime
harcamayı soran sahabeye dedi:
"Çocuğuna harca.. ."W>

cuklan omuzda taşıma
SEVGİSİ FARKLIYDI onun
Şefkati herkesten farklı
Sevmesi bambaşka.
Çocukları çok seviyordu. Öyle ki görenler şaşırıyordu bu sevgiye-
Görenleri şaşırtan sevgi eğitti, görenleri şaşırtan iki güzel insanı
Peygamberimiz, tüm çocuklar gibi çok sevdi onları.
Öyle sevdi ki, bu sevgiyi sık sık omuzlama ihtiyacı hissetti.
Sevdiklerini üzerinde taşırdı o mübarek omuzlar. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'di bu
çocuklar. Peygamberimiz onları omuzlarına alır, gezdirirdi.
Bu taşıma esnasında onlara sevgi sözcükleri söylerdi. Çiçek kabul edip, çiçek
gibi hassas davrandığı bu sevdikleri için derdi:
"Onlar benim dünyada öpüp, kokladığım iki reyhammdır."
Kur'an'm çocuk tanımlaması gibiydi çocuğa sevgi sözcükleri. Kur'an da cennet
çocukları inci tanelerine benzetilmektedir.
Bir gün Peygamberimizin huzuruna Ebu Eyyub el-Ensarî (r.a.) geldi.
Peygamberimizi, önünde iki torunu oynamaktayken gördü.
Ebu Eyyub el-Ensarî Hazretleri, Sevgili Peygamberine sevgi, saygı ve biraz da
hayretle baktı:
"Ya Resulallah, sen onları çok mu seviyorsun?" dedi.
Peygamberimiz, bu sevgili arkadaşına buyurdu:
"Nasıl sevmeyeyim ki? Bunlar benim, dünyada kokladığım iki reyhammdır!"t??)
i
mini değiştirdi
ÜMMÜ SELEME'NİN kızıydı.
Annesi Peygamberimizle evlenince onun üvey kızı olmuştu.
İsmi Berre'ydi.
Peygamberimiz küçük çocuğun ismini beğenmedi.
Beğenmediği isimleri değiştirirdi. Berre için de öyle yaptı.
İsmini Zeynep koydu.
Çocuğun anne ve baba üzerindeki haklarından biriydi. Çocuğuna güzel isim koymak.
Peygamberimiz büyüklerde olduğu kadar çocuklarda da isme önem verirdi.
Manası güzel olmayan ismi mutlaka değiştirirdi.
Çünkü insanın üzerinde kimlik gibi taşıdığı ismin tesiri vardı.
Herkes kişiye o isimle seslenmekte, o isimle yönelmektedir. İsmin taşıdığı anlam
ile dua edilmektedir.
İsimler daimi dua anlamına gelmektedir. Kişiye seslenirken dua edilmiş
olunmaktadır.
Anlamı iyi olmayan isimlerle çocuğa o doğrultuda dua edilmiş
olunmaktadır'^

cukta üveyi babasız eğitim
PEYGAMBERİMİZ OTURUYORDU.
Baş ve orta parmaklarını birleştirdi ve buyurdu ki:
"Ben ve yanakları kararmış kadın, kıyamet günü işte şöyle yan yana beraberiz."
Arkadaşları merak etti. "Yanakları kararmış kadın kim olabilirdi?" Sordular.
Şöyle tanımladı:
"O kadın ki, makamı ve mevkii bulunan kocasından dul kalmıştır. Maddî imkânı
olmamakla birlikte nesep ve güzelliği yerindedir. Bütün bunlara rağmen yetimler
büyüyünceye kadar evlenmez veya ölünceye kadar kendini onlara hasreder."
Peygamberimiz çocuk eğitiminde anneye bir şeyi salık veriyordu:
"Üvey babasız eğitim." Çocuk için anneden fedakârlık istiyordu. Bu konudaki
müjdesi ise çok büyüktü.
Çocuğunu eğitmek için kendinden feragat eden anneyi ahi-rette kendisine çok
yakın olmakla müjdeliyordu.
Çünkü Peygamberimiz için çocuk çok önemliydi. Onlar için yapılan her türlü
zorluk ve zahmetin mükâfatını Rabbi en güzel şekilde vermekteydi.
Çocuğun eğitiminde karşılaşılan her türlü sıkıntı, çocukta Rab isminin yansıması
için verilen uğraşılar olmaktaydı. Yani yaratanın eğitimci isminin açığa
çıkması
Bunun için de çocuk için yapılan her fedakârlık doğrudan Allah'a bakmaktadır.
Peygamberimiz bu tanımı ile şu an bilinen bir gerçektenden de bahsetmekteydi.
Cilt güzelliğinde psikolojinin öneminden Psikoloji düzgün olmayınca rengin
kararmasından ve cildin gerginliğinin gitmesinden../'

işe ağlarken
PEYGAMBERİMİZE İLK iman eden dostuydu Ebu Bekir.
Onun iman ettiği günden itibaren Peygamberimiz her gün ziyaret ederdi bu sevgili
dostunu.
Yine böyle bir ziyaret için Ebu Bekir'in evine gitmişti. Kapıda evin küçük kızı
Aişe'yi ağlarken buldu.
Şefkat kaynağının gözleri doldu.
Küçük kızın ağlaması şefkatini çekmişti. Hemen küçük çocuğa yaklaşıp ağlama
nedenini sordu:
"Niçin ağlıyorsun?"
Küçük Aişe kendisini ağlatan kişiden yana şikâyette bulundu. Annesi ağlatmıştı.
Anneyi şikâyet etti Peygamberine.
Ağlamasını dindirinceye kadar küçük çocukla ilgilendi Peygamberimiz. Hatta küçük
çocuğun ağlamasına dayanamayıp gözlerinden yaşlar aktı. Küçük kızla ağladı,
Sevgili Peygamber.
Daha sonra da anne Ruman'dan bir daha çocuğu üzüp ağlatmayacağına dair söz aldı.
Onun dünyasında suçlu çocuk yoktu. Oysa bizler hep çocukları suçlar, anne ve
babaları hep haklı konuma oturturuz.
Bizim bakış tarzımızda anneyi üzmeyen çocuk vardır. Çocuğu üzen anneyi
düşünmeyiz.
Çocuk üzmeyi kimden öğrenir ki?
Sen onu üzünce, o da elbet seni üzecektir. Sen onu üzmeyince, o da seni
üzmeyecektir/)
(31
Q
cuk için affetti

MEKKE FETHOLMUŞTU.
Pek çok Peygamber düşmanı Müslüman olmuştu. Peygamberimiz hepsini affetmişti.
İçlerinde iki kişi vardı ki Peygamberimiz onları affetmek istemiyordu.
Onlar Müslümanlara çok çektirmişlerdi. Çok acılı günler yaşatmışlardı.
Bunlardan birisi şair Ebu Süfyan bin Haris, diğeri de Peygamberimizin
akrabalarından Abdullah bin Ebi Ümeyye idi.
Haris şiirleriyle Müslümanları çok hicvetmişti. Diğeri de her türlü eziyet ile
Müslümanları üzmüştü.
Bu iki kişi Peygamberimizin kendisini kabul etmesi için eşi Ümmü Seleme'yi araya
sokmuşlardı.
Peygamberimiz diyordu:
"Onların ikisi de bana lazım değil."
Peygamberimizin bu sözlerini duyan Süfyan, küçük oğlu Cafer'in elinden tutarak
şöyle dedi:
"Vallahr yanına girmeme izin vermezse, oğlumun elinden tutarak helak oluncaya
kadar yeryüzünde dolaşıp dururum."
Peygamberimiz bir çocuğun aracılığını kabul etmişti.
Bir çocuğun üzülmesine dayanamazdı o.
Oğlunu çöllerde kendisiyle dolaştırmaya yemin eden babayı, küçük Cafer için
affetti ve huzuruna kabul etti
ocuklara ikram
et*
NECAŞİ'DEN PEYGAMBERİMİZE altın bir yüzük hediye gelmişti.
Herkes merak ediyordu bu kıymetli yüzüğü kime vereceğini Peygamberimizin.
Peygamberimiz sevdiği birisine vereceğini söylemişti. Daha sonra sevgili torunu
Ümame'yi çağırdı ve dedi:
"Al yavrum, bunu tak."
Rübeyyi binti Muavviz'in amcası, küçük Rübeyyi ile Peygamberimize bir salkım
hurma göndermişti.
Rübeyyi, Peygamberimizin huzuruna vardığı zaman orada Sahibü'l-Bahreyn'den
Peygamberimize gelen hediyeler bulunmaktaydı.
Peygamberimiz o hediyelerden bir avuç dolusu alarak küçük çocuğa verdi:
"Al yavrum, bu senin nasibin."
Ömer bin Ebi Seleme Peygamberimizin huzuruna vardığında o sırada önünde kurulmuş
bir sofra vardı. Peygamberimiz çocuğu sofraya davet için dedi:
"Yanaş yavrum"
Saib bin Yezid de bir grup çocukla Peygamberimizin yanına gitmişti.
Hurma yemekte olan Peygamberimiz, her bir çocuğa birer avuç hurma verdi.
Başlarını okşadı.
Peygamberimiz yeni turfanda meyve geldiğinde dua eder, öper ve orada
bulunanların en küçüğüne verirdi.
Kendisine ne zaman meyve ikram edilse en yakınındaki çocuğu çağırır, ona
verirdi.

Peygamberimiz bu konuda Hz. Aişe'ye de şu tembihte bulunmuştu:
"Komşunun çocuğu yanına gelince, eline bir şey sıkıştır. Bu davranış onun
sevgisini celp eder."
Peygamberimiz çocuklara ikramda da eşsizdi. Çocukları çok sevdiğinin göstergesi
olarak ikram ediyordu. Çocuklara ikram da onların sevgisini çekiyordu
O buyuruyordu:
"Çocuklarınıza ikramda bulunun ve onları en güzel şekilde terbiye edin."()
G
ul kokan eller
ETRAFINI SARMIŞTI tüm çocuklar
O da katıldı onlara
Pervane olmuştu küçük yüreği bu nur yüzlüye
Tuttu ellerinden. Bırakmak istemedi.
Sanki ellere değil de, bir çekime tutunmuştu.
Küçük kalbi sevgiyle coştu. Sevgisini götürmek istedi küçük dudaklarına
Tuttuğu elleri taşıdı minik ağzına Ellerden önce kokusu gitti küçük
dünyasına
O ne güzel kokan eldi. İlk defa duydu bu kadar güzel bir kokuyu
Gül kokan elleri, gül dudaklarına götürdü sevgiyle Saygıyla öptü.
Gül ellere vurulmuştu küçük dünyası
Sevdiğimize gül verirdik. Allah da onu sevmişti. Evreni gül yapıp sunmuştu
ona
Evreni gül yaptığı Gül Sevgiliye, güllerin kokusunu vermişti. Her şeyi gül
kokuyordu. Bu gül kokusunu unutmadı küçük çocuk Gül kokan elin sahibi selam
vermişti çocuklara. Küçük çocuk, oyun arkadaşlarından, oyunundan ayrılıp koşup
gitmişti ona. Selamını aldı büyük bir sevinçle Gülerin Efendisi sordu küçük
tomurcuğa: "Sen kimsin?"
Kimliğini söyledi küçük tomurcuk: "Ben Saib bin Yezid bin Uhti'n-Nemr bin Kast."

1J4

Güllerin Efendisinin dudaklarından, küçük tomurcuk için dualar döküldü:
"Allah seni mübarek kılsın."
Çocuk, küçük dünyasında, Güllerin Efendisine ne sunabileceğini düşündü.
Ona gül sunmak, onun davrandığı gibi davranmaktı.
Onu sevmek, ona benzemekti.
Tüm güllerin sahibi Allah'ın, bizi sevmesi de Güllerin Efendisini sevmekleydi.
iplerin meyvesi
el*
SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZDE çocuk iki şekilde tanımını bulur:
"Kalplerin meyvesi. Gözlerin nuru." Eşsiz bir tanım İnanılmaz bir önem
Çocuk, mutluluğun ta kendisidir
Çocuk, Peygamberimiz için mutluluk kaynağıdır. Çocuk, mutlulukta kalp ve
gözün tatmin noktasıdır. Mutluluğun merkezi kalptir.
Çocuk hem kalbi doyurmaktadır, tatmin etmektedir, hem de gözü memnun
etmektedir
Peygamberimizin hayatı Kur'an'ın ta kendisi olmuş. Bakışı da öyle "Gözlerin
nuru" dediği çocuğa, Kur'an da "kurretu a'yun" (Furkan, 74) der. Yani
gözbebeği
Gözün nuru olmazsa görme eylemi olmayacağı gibi, gözün bebeği de olmazsa insan
göremeyecektir.
Çocuk, hayatı görünür kılmaktadır.
Çocuk, Esma-i Hüsna'yı insanda görünür kılıp, algılatmaktadır.
Kur'an'da çocuğun doğumu müjde olarak verilmektedir.
Kur'an'ın, müjde olarak gösterdiği bu anı, Peygamberimiz müjdeli bir haber
olarak karşılar.
Peygamberimiz bu mutluluğunu oğlu İbrahim'in doğum haberini getiren Rafie'ye bir
köle hediye ederek göstermiştir
Çocuğun doğumunu müjde olarak hissetmek, çocuğun kimden gönderildiğini tanımanın
göstergesidir.
Âdem Peygamberin hayırlı çocuk için dua ettiğini Kur'an bize şöyle
bildirmektedir:
"And olsun ki bize kusursuz bir çocuk verirsen, muhakkak şükredenlerden
olacağız" (Araf, )
Kur'an'da hayırlı çocuk isteyen başka peygamberlerin duası da bildirilmektedir.
Çocuk için duası kabul olan İbrahim Peygamberin daha sonra şu duayı yaptığını
bildiriyor Rabbimiz:
"Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle."
(İbrahim, 40)
Yine bu ayetlerle Rabbimiz, çocuğu verenin kendisi olduğunu bildirdiği gibi,
eğitenin de kendisi olduğu dersini bize veriyor.
Bize düşen, O'na, o büyük eğitimciye, dua ile yönelmek
Bu dualarda Peygamber basamağım kullanmak
Peygamber basamağını kullanmak, o duanın yapılış şeklini içermektedir
allahi seviyorum!
GÜNÜMÜZ ÇOCUKLARINA çok imkânlar verdik.
Onları her zamankinden çok şeylerle doyurduk.
Fakat hiçbir zaman olmadığı kadar da onlarla problem yaşadık. Onlardan şikâyetçi
olduk.
Acaba neden?
Nerede bir atlama yaptık?
Nerede bir gözden kaçma oldu?
Bu çocukları biz eğitmiştik. Acaba neydi eksik bırakılan?
Onları her şeyden çok sevdiğimizi sanmıştık.
Doğruydu
Fakat bir şeyi unutmuştuk sanırım.
Gerçek sevgiyi
Onu gerçek seveni
Sevgi açlığını vermiştik bilmeden onlara.
Önlerine serdiğimiz somutlar, soyutlar ile aralarına girmişti.
Onları, belki de Peygamberin sevgisiyle sevemedik.
"Vallahi seviyorum" diyemedik.
Sevgi sıralaması yaptık onlara.
"Annen seviyor. Baban seviyor. Deden seviyor."
"Vallahi seni yaratan, seni en çok seviyor"u başa alamadık.
"Vallahi Peygamberin seviyor" diyemedik.
Kul bazında en çok seveni, tanımadık
Tanıtamadık
Çocuklarımızı o sevgiyle baş başa bırakamadık.
Onun ellerinden tutturamadık.
\n

Ölümle ayrılan bir dedeye karşılık, ondan hiçbir zaman ayrılmayan asıl büyüğü
öğretemedik.
Her an kulaklarımızda onun "Vallahi sizi seviyorum!" sözünü duyamadık.
Sevgiye muhtaç olduğumuz zamanlar, biri tarafından her zaman çok sevildiğimizi
düşünemedik. Bizi çok seven bir Peygamberimiz olduğunu tam anlamıyla idrak
edemedik
Duyamadık o sevgi dolu sesi.
"Vallahi sizi çok seviyorum"
Duyamadık o müşfik sesi
"Vallahi sizi çok seviyorum"
Duyamadık en muhtaç olduğumuz anlarda karşılıksız, saf seven o Sevgilinin
sesini:
"Vallahi sizi çok seviyorum"
Duyuramadık çocuklarımıza o engin Sevenin sesini.
"Vallahi sizi çok seviyorum."
Karşılığı iki kelimecik olan o sesi yeterince duyamadık, duyuramadık
"Vallahi sizi çok seviyorum."
"Biz de seni"

ipnotlar
1. Abdurrahman Camî, Şevahidü'n-Nübüvve.
2. Nesaî, Tatbik 82; Ahmed bin Hanbel, Müsned, VI, s. ; Buharî, Kitabu's-
Salat
3. Tirmizî, Sünen, V, s.
4. Buharî, Kitabu'1-Edeb
5. Nesaî, Sehiv 13; Muvatta, Salat
6. Buharî, Cihad , Menakıbü'l-Ensar 37, Libas 22, Edeb 1.
7. İbn-i Kesir, Şemailü'r-Resul, s.
8. Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII, s. ; İbn-i Sa'd,
Tabakatü'l-Kübra, I, c.
9. Buharî, Fiten
İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, I, s.
İbrahim Canan, Resulullah'a Göre Aile ve Okulda Çocuk Terbiyesi, s.
İbn-i Abdü'1-Berr, İstiab, I, s. ; İbn-i Hacer, el-İsabe, I, s.
Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, I, s.
Diyarbekrî, el-Hamis, I, s. ; Sahih-i Buharî Muhtasarı, VI, s.
İbn-i Abdü'1-Berr, İstiab, I, s.
Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, VII, s.
İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, I, s.
Buharî, Büyü 49, Libas 60; Müslim, Fezailü's-Sahabe
İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, I, s.
A.g.e., I, s.
A.g.e., I, s.
A.g.e., I, s.
Î4I
A.g.e., I, s.
A.g.e., I, s.
A.g.e., VII, s.
A.g.e., XVI, s.
İbrahim Canan, Resulullah'a Göre Aile ve Okulda Çocuk Terbiyesi, s.
Seyyid Eyyub, Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn.
İbrahim Canan, Resulullah'a Göre Aile ve Okulda Çocuk Terbiyesi, s.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, s.
Abdurraman Camî, Şevahidü'n-Nübüvve, s.
İbrahim Canan, Resulullah'a Göre Aile ve Okulda Çocuk Terbiyesi, s.
Buharî, Fezail-ü Ashabü'n-Nebi 18, 22, Edeb
İbrahim Refik, Güllerin Efendisi, s.
Deylemî, Ebu Mansur, V, s. ; Tirmizî, Menakıb
İbrahim Canan, Resulullah'a Göre Aile ve Okulda Çocuk Terbiyesi, s.
İbn-i Sa'd, Tabakat, III, s.
Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, V, s.
Ebu Davud, Sünen, II, s. ; Tirmizî, Sünen, V, s. ; Ahmed bin Hanbel,
Müsned, V, s.
Ebu'ş-Şeyh el-İsbehanî, s; Müslim, Fezail 54; Ebu Davud, Edeb 1.
Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, XII, s.
A.g.e. IV, s.
Buharî, Büyü 47, Hibe
Tirmizî, Ahkâm, 30; İbn-i Hace, Hibe 1.
Nesaî, Cenaiz
Tirmizî, Kıyamet 59; Ahmed bin Hanbel, Müsned, s. l, ,
Müslim, Fezail 54; Ebu Davud, Edeb 1.
İbn-i Sa'd, a.g.e., VIII, s. ; Ebu Davud, Talak
Buharî, Vüdû 59, Tıp 10, Edep 21, Daavat 31; Müslim, Taharet

İbn-i Sa'd, Tabakat, I, s. ; Müslim, Sahih, IV, s. ; Belazurî,
Ensabü'l-Eşref, I, s. ; Buharî, I, s.
İbrahim Canan, Resulullah'a Göre Aile ve Okulda Çocuk Terbiyesi, s.
Hace Mehmed Raif Efendi, Muhtasar Şemail-i Şerif Tercümesi, s. ; Sahih-i
Buharî, IV, s.
İbrahim Canan, Resulullah'a Göre Aile ve Okulda Çocuk Terbiyesi, s.
A.g.e. s.
İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, I, s.
Ahmed bin Hanbel, Müsned 1,
Buharî, Cenaiz 79, Merda 11; Ebu Davud, Cenaiz 2.
İbn-i Kesir, Şemailü'r-Resul, s.
Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, XII, s
Kadı Iyaz, eş-Şifa, I,
Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, VII, s.
İbn-i Hişam, Sire, IV, s.
İbrahim Canan, Resulullah'a Göre Aile ve Okulda Çocuk Terbiyesi, s.
Diyarbekrî, el-Hamis, I, s.
Hakim, Müstedrek 2,
İbn-i Hişam, Sire, I, s.
İbn-i Kesir, Sire I, s. ; İbn-i Hişam, Sire, I, s.
Haysemi, Mecmaü'z-Zevait, 9, s.
Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, IX, s.
İbn-i Mace, Sünen 1,
İbn-i Hişam ,
Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, s.
Tahavî, Şerh-u Meani'1-Asar, IV, s.
İbrahim Canan, Resulullah'a Göre Aile ve Okulda Çocuk Terbiyesi, s.
Sahih-i Buharî, IV, s.
İbn-i Mace, Ticaret

I
i Çocuklara
Nasıl Davranırdı?
Jmriue Çeleaen j
Biz sevmeyi ondan öğrendik
Kendi çocuklarımızı bile diri diri gömecek kadar taş
kalpliyken
Onlara birer mal, birer eşya gibi bakarken
Alırken, satarken, döverken, ağlatırken * Ve en acısı Onlara "Seni
seviyorum" demesini bilmezken
Bir ışık çıktı Mekke'den
Ve biz sevmeyi öğrendik.
Biz sevmeyi ondan öğrendik. i En çok buna çocuklar sevindi.
On'ınin Dovmamher(a.s.m.)onların ağlayan gözlerle asırlardır beklediğiydi

Footer menu

Get our free apps

Peygamberimiz Çocuklara Nasıl Davranırdı?

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz çocuklara nasıl davranırdı? Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çocuklara muâmelesinden etkileyici bazı örnekler

Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, çocuklara dâima derin bir muhabbet gösterir; onları öper, okşar; mübârek parmaklarını tarak yaparak onların saçlarını düzeltirdi. Çocuklara muhabbet göstermeyenlerden hoşlanmaz; onları kabalık ve katılıkla nitelerdi.

ÇOCUKLARI ÖPÜP OKŞAMAK

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’nın rivâyet ettiğine göre bir defasında Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, torunlarını severken ziyâretine İslâm’ın merhamet, şefkat, nezâket ve inceliğinden uzak bir bedevî geldi. Rasûlullah -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in çocukları ziyâde sevmesine hayret ederek:

“–Yâ Rasûlallah! Siz çocuklarınızı öper (sever) misiniz? Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız.” dedi.

(Allah’ın evlât nîmetine karşı bedevînin duygusuz ve duyarsızlığı, Allah Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’i müteessir etti.) Bedevîye:

“–Allah senin gönlünden merhamet ve şefkati çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim!..” (Buhârî, Edeb, 22) buyurdu.

Hadîs-i şerîfin gereğince bir Müslüman gönlü, Allah’ın emânetleri karşısında muhabbet, şefkat ve merhametle dolu olarak şefkat ve muhabbeti nasıl ve nereye yönelteceğinin idrâki içinde olmalı ve öyle yaşamalıdır.

ÇOCUKLARIN HEVESLERİNE VERDİĞİ CEVABI

Bir defasında da Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, üzerine küçük abdestini yapan torununu:

“–Sen nasıl Rasûlullah’ın üzerine küçük abdest yaparsın?” diye pataklamaya kalkan Ümmü Fadl’a:

“−Oğlumun canını yaktın. Allah sana rahmet etsin!” buyurarak çocukların bu tür sıkıntılı hâllerine tahammül etmek gerektiğini göstermiştir. (İbn-i Mâce, Tabir, 10)

O, mübârek kucağında torunları olduğu hâlde namaza durur, secdede iken torununun mübârek sırtına çıkması üzerine secdesini uzatırdı. Çocuğa müdahale etmek isteyenlere:

“–Bırakın, çocuk hevesini almış olsun!” buyururdu.

Yine o Varlık Nûru, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, bir çocuk ağlaması duyduğunda namazı kısa keserdi. Bir defasında evinde namaz esnâsındayken çocuk ağlaması üzerine namazını kısa tutmuş ve ev halkına:

“–Onların ağlamalarının beni üzdüğünü bilmiyor musunuz?” buyurmuştu.

HZ. MUHAMMED’İN (S.A.S.) ÇOCUKLARA VERDİĞİ DEĞER

On yaşından itibaren on yılını Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in hizmetinde geçiren Enes -radıyallâhu anh- anlatır:

“Rasûlullah’a tam on sene hizmet ettim. Bana bir defa bile: «Öf!» demedi. Yaptığım bir şeyden dolayı: «Niye böyle yaptın?» diye azarlamadığı gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle: «Şöyle yapsan olmaz mıydı?» da demedi.” (Buhârî, Savm 53, Menâkıb 23; Müslim, Fezâil 82)

Bu itibarla Rasûlullah -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in yüce huzurunda yetişen çocuklar bambaşka güzellik ve firâset ile donanmışlardır. Buna bir misâl kabîlinden Sehl bin Sa’d -radıyallâhu anh-’ın şu rivâyeti pek ibretlidir:

Rasûlullah -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- Efen­di­miz’e bir içe­cek ge­ti­ril­miş­ti. On­dan bir mik­tar iç­ti­ler. Bu es­nâ­da sağ ta­ra­fın­da bir ço­cuk, sol ta­ra­fın­da ise as­hâ­bın bü­yük­le­rin­den yaş­lı kim­se­ler otu­ru­yor­lar­dı. Efen­di­miz -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- sa­ğın­da­ki ço­cu­ğa kâ­bı­na varılmaz bir in­ce­lik ve ne­zâ­ket­le:

“–Mü­sâ­ade eder mi­sin, bu içe­ce­ği ev­ve­lâ şu bü­yük­le­ri­ne ve­re­yim?” bu­yur­du­lar. O akıl­lı ço­cuk da her­ke­si şa­şır­tan ve âle­me ib­ret ol­ma­ya lâyık şu bü­yük ce­vâ­bı ver­di:

“–Yâ Rasûlallah! Sen­den ba­na ik­râm olu­nan na­sî­bi­mi hiç kim­se­ye vermem!”

Bu­nun üze­ri­ne Sev­gi­li Pey­gam­be­ri­miz -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- mübârek el­le­rin­de­ki içe­ce­ği o ço­cu­ğa ver­di­ler. (Bu­hâ­rî, Eş­ri­be, 19)

Bu hâdise, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in çocuklara verdiği değeri göstermesi ve karşılıklı muhabbet akışları bakımından pek mühimdir.

“KIZLARI ÜSTÜN TUTARDIM”

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hazret-i Fâtıma’nın evinde kaldığı bir gün, torunları olan Hasan ve Hüseyin efendilerimiz su istediler. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, önce Hazret-i Hasan’a su verdi. Hazret-i Fâtıma -radıyallâhu anhâ-, Efendimiz’in Hasan’ı daha çok sevdiği hükmüne vardı. Efendimiz de buyurdu:

“–Hayır! İlk defa Hasan istedi.” buyurdular ve sonra da şöyle ilâve ettiler:

“–Bağış ve ihsanlarınızla çocuklarınıza müsâvî (eşit) muâmelede bulunun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım.” (İbn-i Hanbel, I, ; İbn-i Hacer, el-Metalibu’l-Âliye, IV, 69; Heysemî, IV, )

Peygamber Efendimiz çocukların terbiyesine çok ehemmiyet vermiş, ashâbını da bu hususta pek çok hadîs-i şerîfi ile eğitmiştir:

“Çocuklarınıza ikrâm edin ve terbiyelerini güzel yapın.” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)

“Bir baba, evlâdına güzel edepten daha efdal bir şey hediye etmez.” (Tirmizî, Birr, 33/)

“Kişinin, çocuğunu (bir kerecik) te’dip etmesi (edeplendirmesi ve uslandırması), kendi hakkında, bir sâ’ miktarında (yiyecek) tasadduk etmesinden daha hayırlıdır.” (Tirmizî, Birr, 33)

“Kişinin öldükten sonra geride bıraktığı şeylerin en hayırlısı, kendisine duâ eden sâlih bir evlât, sevabı kendisine ulaşan sadaka-i câriye, kendisinden sonra halkın amel ettiği bir ilimdir.” (Müslim, Vasiyyet, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36)

ÇOCUĞUN HAKKI: GÜZEL BİR İSİM VE EDEP

“Çocuğun babası üzerindeki haklarından biri, rûhâniyetli bir isim koyması ve güzel bir edep vermesidir.” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, VI, )

“Her kim üç kız çocuğunu himâye edip, büyütüp evlendirir ise, sonra da onlara lütuf ve iyilikte devâm ederse o kimse cennetliktir.” (Ebû Dâvûd, Edeb ; İbn-i Hanbel, III, 97)

“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına yetiştirip himâye ederse kıyâmet günü o kimseyle yan yana olacağız.” buyurdu ve parmaklarını bitiştirdi. (Müslim, Birr ; Ayrıca bkz. Tirmizî, Birr 13)

“Her kim kız çocuklarını yetiştirme yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa bu çocuklar, onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olur.” (Buhârî, Zekât 10, Edeb 18; Müslim, Birr ; Ayrıca bkz. Tirmizî, Birr 13)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Huzurlu Aile Yuvası, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İslam'da Çocuk Sevgisi

PAYLAŞ:                
doğumundan önce daha da ilgi gösterir olmuştu.
Çocuğa alakayı, daha doğumdan önce annesine alaka ile başlatıyordu
Peygamberimiz. Çünkü çocuk, alaka ve ilgiyi anne karnındayken de hissediyordu.
Doğum olur olmaz kendisine haber verilmesini ve hiçbir şey yapılmadan kendisinin
beklenilmesini istedi.
Bu emre uyuldu. Doğum sancısı başladığında Peygamberimize haber verildi.
Peygamberimiz gelerek anne olacak Hz. Fatıma ile ilgilendi ve doğum olunca haber
verilmesini isteyerek ayrıldı.
Işığın ışığı Hz. Hasan doğmuştu Hemen dedeye haber edildi. Peygamberimiz
geldi.
Çocuğu kundaklanmış görünce bebeğin ebesi Sevde'ye kızdı.
"Bana asi oldun!" dedi.
Şevde üzüntü ile Peygambere:
"Allah ve Resulüne asi olmaktan Allah'a sığınırım ya Resu-lullah. Ben onun
göbeğini kestim. Bunu da yapmaya mecburdum!" dedi.
Peygamberimiz buyurdu: "Bebeği bana getir!"
Küçük bebek, Peygamber dedenin kucağına verildi.
Peygamberimiz bebeğin sarıldığı kundağı beğenmemişti. Çünkü rengi sarıydı.
Kızgınlığı bundandı. Bebeğe beyaz giydirilmesini buyurdu.
Bugün, artık renklerin insan psikolojisindeki etkisi bilinmektedir. Peygamberin
çocuk eğitiminde, giyimindeki renge kadar bir itina vardır. Sarı renk, kız
çocukları için uygun bir renkti.
Çocuğun eğitimini doğduğu ilk günden itibaren ve hatta doğmadan önce
başlatmaktaydı Peygamberimizto)
öbeğin ilk yediği
PEYGAMBERİMİZ, kızı Hz. Fatıma'ya, çocukları doğduğu zaman kendisine haber
verilmeden onlara süt vermemesini tembih etmişti.
Hz. Hasan'm doğumunda, babasının bu isteğini yerine getirmişti Hz. Fatıma
Hz. Hüseyin'deyse öyle olmadı.
Anne Fatıma, babasının tembihini unutup çocuğa süt vermişti.
Oğlu Hasan doğduğunda, hiç süt vermeden babasını beklemiş, Peygamberimiz de
çocuğun ağzına kendisinin tanımadığı bir şey koymuştu.
Bu yüzden büyük oğlu Hasan'm, küçük oğlundan daha fazla ilim sahibi olduğunu
söyler baba Hz. Ali (r.a.)
Peygamberimiz, çocuğun ilklerine dikkat ederdi. Bu ilklerden birisi de çocuğun
midesine inen ilk gıdaydı.
Enes'in annesinden de, çocuk doğduğunda, ağzına süt koymadan kendisine haber
vermesini istedi Peygamberimiz.
Enes doğar doğmaz Efendimizin yanma getirildi.
Peygamberimiz, bebeğin ağzmm içini iyi cins bir hurma ile ovdu. Yani "tahnik"
yaptı.. J20'
]ebe0n ilk duyduğu
PEYGAMBERİMİZİN önem verdiği ilklerden biri, çocukların ilk duyduklarıydı
Hz. Hasan doğduğu zaman, Peygamberimiz onun kulağına ezan okuyup, kamet getirdi.
Sonra da İhlâs Suresi'ni okudu
Peygamberimizin, çocukların ilk duymalarını istediği sesler şunlar oluyordu:
"Allah'ın büyüklüğü" ve "namaza davet" eden ses Tevhit delillerini de
içererek Rabbimizi tanımlayan İhlâs Suresi
Rabbimizin "Semî" ismiyle açıyorduk çocukların kulaklarını maddî âleme. İlk onu
duyuruyorduk çocuklara. O'nun büyüklüğünü çocuklara duyurarak, onları bizlere
bahşedene şükürler ediyorduk.
Peygamberimiz bu konuda şöyle buyuruyordu:
"Kimin bir çocuğu olur da sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okursa ona,
ummii sübyan' (bir tür çocuk hastalığı) zarar vermez."
Bazılarımızın gözden kaçırdığı bu noktalar, çocuğun buluğ döneminden başlayarak
problem ve üzüntü olarak bize geri dönmektedir. ,
Çocuklarda ileriki yaşlarda doğacak problemlerin tedavisini, böylesi peygamberi
davranışlarla ta o zamanlar yapmış olmaktayız.
Belki de "ilk" dediğimiz davranışlarla, çocukta ilk temel eğitimi başlatıyorduk,
ya da o ilk eğitim fırsatını kaçırıyorduk
Peygamberimizin önem verdiği ilkler, beş duyu organının ilk temaslarına dikkat
etmekti. "Yeme", "duyma", "işitme" ve giyimle de "dokunma" duyu organlarının bu
âleme ilk açılışına dikkat ediliyordu.
Onların maddeye açılımının, maneviyata kapatılmayacak şekilde olmasını
istiyordu/21)
eni doğan bebeğe dua
ÇOCUKTA İLKLERİN önemi büyüktür.
Çocuğa ilk yapılanlar, onun maddî ve manevî hayatının planı olmaktadır.
Tıpkı bebeklere belli aylarda yapılan aşılar gibi
Çocuğun eğitiminde de ilkler böyledir.
Peygamberimizin, önem verdiği ilklerden birisi, çocuğa dua etmektir.
Onu, yeni hayatında dualarla karşılamak, onu verene dua ederek çocuğun iki
hayatı için de hayırlar istemektir
Peygamberimiz, elini yeni doğan bebeğin başına koyarak dua ederdi. Hz. Aişe bu
konuda şöyle diyor:
"Onlara bereketle dua ederdi."
Çocuğun doğumundan sonra ziyafet vermek, bu duanın toplu yapılması için
olduğundan, sahabiler, yeni doğan bebekler için ziyafet yemeği vermeyi
önemserlerdi.
Çocuk için hayatı boyunca devam edecek olan duanın ilki, "tahnik" anında
yapılmaktaydı.
Çocuğun sağlığı için yapmadıklarımız, onun maddî hayatında nasıl hastalıklar
olarak çıkıyorsa, Peygamberimizin uygulamadığımız davranışları da çocuğun
hayatında sorunlar olarak ortaya çıkıyor.
Bu sorunlarla ciddi şekilde ilk yüzleştiğimiz anlar, ergenlik dediğimiz dönemde
oluyor.
Çocuk iken onlara yapmadıklarımız, bu dönemde "Ne yapacağım?" çaresizliğini
ebeveynlere yaşatmaktadır/22'

'ebeğin yedinci günü


BİR MATEMATİKSEL hesabın yansımasını, kâinatta ve hayatımızda görmemek mümkün
değildir.
46 kromozomlu bizlerin, kırk yedincisinde normal insan sınırına ulaşamadığımız
gibi
Peygamberimiz, sayıların ve günlerin batıllığmı bize bildirmekle beraber,
çocuğun hayatında bazı günlerde ve yıllarda birtakım olayların başlatılmasını
uygun bulur.
Bunlardan ilki çocuğun dünyadaki yedinci günündedir.
Kâinatın yaratılmasında da yedi sayısının çokluğu ve önemi dikkati çeker.
Yedinci hayat gününde, bebeğe yedi işlem yapılmasını tavsiye eder Hz. Peygamber:
İsim verilip, sünnet edilir.
Ondan eza bertaraf edilir. (Çocuğun doğum anındaki pisliklerden temizlenmesi)
Kız ise, kulağı delinir.
Alaka kurbanı kesilir.
Saçı tıraş edilir.
Akika kurbanın kanı sürülür.
Kesilen saçın ağırlığınca altın ve gümüş sadaka edilir.
Çocuğun günleri içinde bir diğer önemli gün de, onun eğitime başlaması gereken
gündür.
Bu yaş günü, dört yaş, dört ay, dört gündür.
O gün çocuk için eğitim, belki de zihinsel bir şifrenin çözüm günüdür. Bu yaş
gününde çocuğa ilk eğitim için ders verilmesi, mutlaka bir şey öğretilmesi
gerekmektedir.
Belki de bu sayılı günlerde yapılanlar, maddî varlığımızdaki sayısal dengenin
manevî varlığımızdaki sayısal boyuta dengesi içindir'23)
"tahnik" yapmak
MÜSLÜMANLAR MEDİNE'YE hicret etmişti.
Medine Yahudileri, Müslümanların morallerini bozmak için çeşitli şeyler
uyduruyorlardı. Bunlardan birisi; Müslümanlara büyü yaptıkları, artık hiç
çocuklarının olmayacağı idi.
Çok geçmeden Hz. Esma'nın oğlu Abdullah doğdu. Yahudilerin bu propagandaları
boşa çıkmıştı.
Müslümanlar, küçük Abdullah'ın doğuşu ile çok büyük sevinç yaşadılar.
Doğum haberini alan Müslümanlar tekbirler getirdiler.
Herkese mutluluk vermişti, Hz Ebu Bekir'in bu küçük torunu
Çocuğun doğduğu gece Peygamberimiz, Hz. Aişe'ye dedi:
"Zübeyr'in evinde bir kandil görüyorum. Ey Aişe! Ben Es-ma'yı doğum yapmış
zannediyorum. Sakın çocuğa isim koymayın, ben isim koyacağım."
Peygamberimizin tahmin ettiği gibi olmuştu. O gece Esma doğum yapmıştı.
Bebek hemen Peygamberimizin yanma getirildi. Peygamberimiz bir hurma aldı,
ağzında hurmayı ezdi, sonra çocuğun ağzına sürdü.
Peygamberimiz, hurma ile çocuğa tahnik yapmıştı. Sonra ona Abdullah ismini
koydu.
Tahnik, yeni doğan çocuğa süt vermezden önce yapılan bir muamele idi. Hurma
ezilir, sonra bu hurma ile çocuğun damağı ovulurdu. Böylece bebeğin midesine ilk
giren şey hurma suyu olurdu.
Peygamberimiz, bebeklere isim koymak ve tahnik yapmak gibi muamelelerle bizzat
ilgilenirdi..S2^
^€
38
e sorardı?
BİR DOĞUM haberi aldığımız zaman ne sorarız?
"Kız mı, erkek mi?"
"Kaç kilo?"
"Kime benziyor?"
Acaba Sevgili Peygamberimiz bir doğum haberi duyduğunda ne sorardı? Bebeğin
neyini merak ederdi?
Peygamberimiz bir doğum haberi aldığında bizlerin sorduğu soruların hiçbirini
sormazdı.
Dünyaya yeni gelmiş bir bebeği, maddesel tanımlarla karşı-lamazdı. Maddesel
boyutu ile ilgilenmezdi.
Hz. Aişe'nin anlattığına göre, Peygamberimiz, kendisine bir çocuğun doğum haberi
ulaştırıldığında, bizim sorduklarımıza benzemeyen bir soru sorarmış:
"Yaratılışı tam mı?"
Bizim merak ettiğimizin dışında bir soru. Ya da biz bu yanı, "hep olması
gereken" gibi düşünürüz.
Doğal bir netice gibi sanırız yaratılışının tam olmasını. Halbuki en önemlisi
bu Gönderenin, onun yaradılışım tam göndermesi. Uzuvlarını eksiksiz
göndermesi
Peygamberimiz, "Tam!" cevabını alınca, onu gönderene, eksiksiz gönderdiği için,
mübarek ağzından teşekkür dökülürmüş:
"Âlemlerin Rabbine hamd olsun."
Doğan bir bebeğe bakıp, onu noksansız gönderene teşekkür, çoğu zaman aklımıza
gelmeyen bir teşekkür olur, kulluğumuzda
Belki de unuttuğumuz bu teşekkürleri, çocuklarımızdan "göremediğimiz
teşekkürlerle" hayatımızda yaşarız.
Eksik olan kulluğumuz, çocuğumuzdaki eksik eğitimle çıkar karşımıza
4t\
G
cuğun ilk konuştuğu
PEYGAMBERİN, ilmek ilmek işlediği bir nakıştır çocuk
Nasıl onu Rabbi, o eğitim nakşında işlemişti O da Rabbinin eğitim nakşını
diğer çocuklara aktaran eğitmendi, öğretmendi. O da davranışlarıyla Rabbinin
eğitim nakışlarını başkalarına işliyordu.
Nasıl Rabbi, onun ilk konuşmasını "ümmeti" diye yaptırmıştı İlk söylediği
ümmeti olunca, o da ümmetine tutkun olmuştu. Sevdalı olmuştu. Şefkatli
olmuştu
İşte Peygamberimiz, çocuk konuşmaya başladığında ilk sözcüğünün Allah'ın ismi
olmasını istiyordu.
İlk öğretilen kelamın da Allah'ın kelamı olmasını istiyordu. Hem de o kelamı
belirleyerek Konuşmaya başlayan çocuğa, ilk o kelamın, yedi defa okutularak,
ezberletilmesini tavsiye ediyordu.
Çocuğa ilk kelam olarak öğretilmesini istediği şey, Allah'ın kelamı Nahl
Suresi'ndendi. O surenin ayeti Meali şöyleydi bu ayetin:
"Hamd O Allah'a olsun ki, O ne bir çocuk edinmiştir, ne de lülkünde bir ortağa
sahiptir."
Çocuğa ilk öğretilen sözün anlamı da çok manidardır. Bu ^yetin içerdikleri de:
"Rabbine teşekkür."
"Yalnız O'na bakış."
"Her şeyin vericisinin O olduğu."
"Ve onun, birliği yani tevhit yönünden tekliği."
İlk öğrenilenlerin hafızadan hiç silinmeyeceğini Peygambe-imiz iyi bilmekteydi.
Güvenilir kaynaklarda Peygamberimizin, ^bdülmuttaliboğulların'dan bir çocuk
konuşmaya başlar başla-laz bu ayeti ezberlettiği belirtilir..S2s)

<£>,
avete yanında götürürdü
PEYGAMBERİMİZ, bir davete gitmekteydi.
Yolda, arkadaşlarıyla oynayan küçük torununa rastgeldi.
Hüseyin'i de gittiği yere götürmek istedi. Çocuk oyundan kopmak istemedi.
Kendisine doğru gelen dedesinden kaçtı. Peygamberimiz kendisini yakalamak
istedikçe küçük Hüseyin, sağa sola doğru kaçıyordu.
Peygamberimiz de küçük çocuğu taklit ederek sağa ve sola koşmaya başladı.
Sonunda küçük Hüseyin'i yakaladı. Onu şefkatle kucaklayarak, elinin birini
ensesinin altına, diğerini de çenesinin altına koyup öptü.
Peygamberimizin çocuklara davranışında mesafe yoktu. Mesafe olmadığı gibi mekân
sınırı da yoktu. "Burası sokak, sokakta çocuğuma karşı herkesin yanında bir
resmiyet koyayım" anlayışından uzaktı.
Her yerde ve her gördüğünde ilgi ve sevgiyle davranıyordu çocuklara
Çocukların olmadığı bir yer yoktu onun dünyasında.
Davete giderken, onları da yanında götürüyordu.
"Çocuktur, ne işi var? Çocuktur, götürülmez" anlayışından uzaktı Peygamberimiz.
Çocuklar, her an büyüklerinin yanlarında olmalıydılar. Yoksa nasıl
öğreneceklerdi, büyüklerden öğrenilmesi gerekenleri../26'
cuk dövülür mü?
ÎR*
PEYGAMBERİMİZİN YANINDA işlerine bakan bir çocuk vardı.
Peygamberimiz, bir iş için bu çocuğu yanma çağırdı.
Çocuk gelmemişti. Peygamberimiz birkaç defa daha seslendi. Yine çocuk cevap
vermemişti.
Peygamberimiz çocuğu aramak için dışarı çıktı. Çocuğu oynarken buldu.
Çocuk, Peygamberimizin seslenişine aldırış etmeden oyununa devam etmekteydi.
Peygamberimiz çocuğun bu umursamaz tavrına çok kızmıştı.
Peygamberimizin elinde misvak bulunmaktaydı.
Peygamberimiz çocuğa dedi:
"Eğer kısastan korkmasaydım, şu misvakla canını yakardım."
Peygamberimiz, çocuğa misvakla bile vurmayı, kısası netice verecek bir durum
olarak görüyor ve çekiniyordu.
Belki de ilk defa bir çocuğa kızıyordu Peygamberimiz.
Tavrı ile de kızgınlık anında çocuğa karşı duruş şeklimizi belirlemekteydi.
Peygamberimiz küçük çocukları dövmeyi yasaklamıştı. On veya on üç yaşından önce,
çocuk ne yaparsa yapsın, asla dövü-lemezdi.
Çocuğu dövmede, çocuğun psikolojik yönünü çoğumuz düşünürüz de, bunun Allah'ın
yanında ne denli bir sorumluluk getirdiğini düşünmeyiz.
Çocuğu kendimizin olarak görürüz.
Onu dövmeyi da kendimize verilmiş bir hak sanırız.
43
Ona küçük bir dokunuş ile bile vuramamak, "Sen sahibi değilsin!" tevhit dersini
de vermektedir.
Çocuğumuza her vuruşumuzun, ahiret boyutunda bir karşılığının olduğu gerçeğini
bildirmektedir, Peygamberimizin bu davranışı
O kısasları burada çocuklarımız tarafından üzülerek, yaşadığımızı da
düşünebiliriz..S2^
k
44
cuklar, Cebrail'in üzerini aradılar
BİR GÜN Cebrail (a.s.) Hz. Dıhye kılığında, Mescid-i Ne-bevî'ye, Resulullah
Efendimizin yanma geldi.
Bu sırada, Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin de mescitte oynuyorlardı. Cebrail'i (a.s.)
Dıhye zannedip, hemen ona doğru koştular ve ceplerine ellerini sokup, bir şeyler
aramaya başladılar.
Peygamberimiz küçük torunlarının halinden bir an sıkıldı. Yabancı birisinin
üstünü aramaları, çocukların yanlış anlaşılmasına sebebiyet verebilirdi.
Resulullah Efendimiz buyurdu ki:
"Ey kardeşim Cebrail! Sen benim bu torunlarımı edepsiz zannetme! Onlar seni
Dıhye sandılar. Dıhye ne zaman gelse hediye getirirdi. Bunlar da hediyelerini
alırlardı. Bunları öyle alıştırdı."
Yani küçük torunlar, yabancı bir kişinin değil, çok yakın oldukları, bebeklikten
beri onları avutan ve gezdiren Dıhye'nin (r.a.) üzerini arıyorlardı.
Cebrail (a.s.) bunu işitince üzüldü.
"Dıhye bunların yanına hediyesiz gelmiyor da, ben nasıl gelirim?" dedi. Elini
uzatıp cennetten bir salkım üzüm kopardı, Hz. Hasan'a verdi. Bir daha uzattı,
bir nar koparıp, Hz. Hüseyin'e verdi.
Hz. Hasan ve Hüseyin hediyelerini alınca, Dıhye zannettikleri Cebrail'in (a.s.)
yanından uzaklaştılar ve Mescid-i Nebevî'de oynamaya devam ettiler.
Bu sırada mescidin kapısına, aksakallı, elinde baston, toz-toprak içerisinde,
beli bükülmüş ihtiyar bir kimse gelip dedi ki:
"Yavrularım, günlerdir açım, Allah rızası için yiyecek bir şeyler verin."
45
Hz. Hasan ve Hüseyin, ihtiyarın haline üzülüp ellerindekini vermek üzere
mescidin kapısına doğru yürüdüler. Yanına gelince ellerini uzattılar. Tam
verecekleri sırada Cebrail (a.s.) onları gördü:
"Durun, vermeyin o mel'una! O şeytandır. Cennet nimetleri ona haramdır!" diyerek
şeytanı kovdu.
Bu ilginç olayda, Peygamber ve Cebrail'in çocuk davranışı karşısındaki ince
durumunu sergileniyor.
Çok samimi oldukları Dıhye, onlara her defasında hediye getirdiği için, buna
alışık çocuklar hemen onun üzerinde hediye araştırması yapıyorlar.
Peygamberimiz rahatsız olurken bir açıklama yapıyor Cebrail'e. Çocukların yanlış
tanınmasına müsaade etmiyor.
Çünkü çevrenin olumsuz tanıdığı çocuğa, ilerde davranışlar hep olumsuz
olacaktır. Büyüdüğünde çocukluk kimliği unutulmayacak, davranışlar hep o yönüyle
gelecektir.
En önemlisi, çevrenin olumsuz düşünceleri dua yerine geçip, maddî boyut
kazanacaktır. İyi olarak düşünülen bir çocuğun iyi, kötü olarak düşünülen bir
çocuğun da o menfî kanaatin tesiriyle kötü olabilmesi mümkündür. Çünkü
düşünceler maddî boyut kazanmaktadırlar.
Cebrail ile Peygamberimizin çocuk eğitimi bu olayda net olarak görülüyor.
Buradan çıkarılacak iki ders var.
Birincisi, Peygamberimizin "Ne yapıyorsunuz?" anlamında kızıp, çocukları oradan
uzaklaştırması beklenirken böyle bir tutum göstermemesi.
İkincisi, çocukların çocuksu ihtiyaçlarına, Cebrail'in hemen cevap vermesi
Çocuklara hediye götürme inceliğini hemen anlayıp, onlara kendisine yakışan bir
makamdan hediyeler sunması'28'
S,
Akakta oynama
TANIMI DA eşsizdi onun, benzetmeleri de
"Toprak, çocukların ilkbaharıdır!" derdi.
İlkbaharda açardı çiçekler.
İlkbaharda uçardı kuşlar, kelebekler.
Her şeyin en taze anı olan ilkbahar, çocukluğun ilk devresi gibidir.
Toprağı da çocuklar için öyle görüyordu Sevgili Peygamber.
Çocukların toprağa olan ihtiyacını biliyordu.
Onun için küçük torunları Hasan ve Hüseyin'i, Hz. Enes ile beraber toprağa
gönderiyordu oyun için. Yani sokağa
Sokakta ilkbaharlarını yaşayan çocuklara, onun için bu denli ilgi gösteriyordu.
Onların oyunlarına katılıyordu. Onlarla oynuyordu.
Çocukların ilkbaharı olan toprakta, çocuklarla selamlaşıyor-du. Çocukların en
mutlu oldukları an, sokaktaki oyun anlarıdır.
İlkbahar da insanda mutluluğun arttığı bir zamandır.
İlkbaharda büyür her şey.
Çocuklar da topraktaki oyun hallerinde gelişirler.
Toprak, insandaki negatif enerjiyi çeker. Hele de ilkbaharda.
Toprakta oyun, çocukların negatif enerjisini çekip, onların rahatlamasını
sağlar<29)
tim
ir tanem
ir devemiz olsa
PEYGAMBERİMİZ, Ümmü Süleym'i ziyarete gitmişti. Süleym, Sevgili Peygamberine yağ
ve hurma ikram etti.
Peygamberimiz dedi ki:
"Yağınızı tuluma, hurmanızı kabına koyunuz, ben oruçluyum."
Sonra Peygamberimiz nafile namaz kılmaya başladı.
Süleym ve oğlu da onun arkasında namaza durdular.
Peygamberimiz namazın sonunda Süleym ve ailesine dua etti.
Süleym dedi ki:
"Ey Allah'ın Resulü bir taneme de dua et."
Peygamberimiz sordu:
"Bir tanen kim?"
Süleym, arkasında namaz kılan oğlunu göstererek cevap verdi:
"Hizmetkârın Enes."
Peygamberimiz Enes'e dua etti.
"Allah'ım Enes'e çok mal ve evlatlar ver. Onları kendisine mübarek eyle!"
Peygamber duasına mazhar olan Enes'in malı ve çocuğu çok, ömrü de uzun oldu.
Bir tanenin o kadar çok taneleri oldu ki(3°)
HZ. HASAN VE HÜSEYİN bir develerinin olmasını istiyorlardı.
Bu dileklerine ulaşmanın yolunu, dedelerinden istemekte buldular.
Peygamberimiz o an çocuklara deve alacak durumda değildi. Torunlarını üzmeden,
billurdan kalplerini kırmadan, çocukları mutlu edecek ve onlara istedikleri
deveyi unutturacak bir çözüm yolu buldu hemen.
Küçük torunlarının önüne çökerek onlara seslendi.
"Haydi binin. Bundan daha iyi deve mi olur?"
Çocuklar büyük bir sevinçle dedelerinin sırtına bindiler.
Deveyi unutmuşlardı
Çocukların istekleri karşısında söylenenler hep aynıdır:
"Paramız yok. İleride alırız."
Bu sunumlardan birincisi, çocuklara parayı önemsetir ve fakirlik psikolojisine
sokar, ikincisiyse beklentiye sürükler. Hayalperest olmalarını sağlar
İleride gerçekleşmeyen istekler, küçük dünyalara anne ve babanın yalancı
oldukları mesajını verir.
Peygamberimiz ise istekleri, anında oyun havasına büründü-rerek
çözümlüyorduöı)

Ü8îts

V,
efasız
NUMAN BİN B EŞ İ R küçük bir çocuktu.
Sokakta oynamaktaydı. Peygamberimiz yanma çağırdı küçük Numan'ı.
Peygamberimize o sıralarda Taif üzümünden hediye gelmişti.
Numan'a dedi:
"Bunu annene götür."
Üzümden bir salkım vermişti küçük Numan'a, annesine götürmesi için.
Küçük Numan, annesine götürmek için üzümü aldı. Annesine ulaştığında ise küçük
Numan'm elinde üzüm kalmamıştı.
Küçük Numan üzümü yiyip bitirmişti.
Birkaç gün sonra Peygamberimiz küçük Numan'a rastladı sokakta. Üzümleri sordu
ona:
"Salkımları ne yaptın? Annene ulaştırdın mı?"
Numan Sevgili Peygamberine doğruyu söyledi:
"Hayır."
Çünkü o kızmayan birisiydi. Numan'a da öyle davrandı.
Peygamberimiz küçük Numan'a, yaptığı çocuksu davranışa uygun bir şekilde
gülümseyerek takıldı.
Ona dedi:
"Güder."
Yani vefasızö2)
38
ualarla yönlendiıme
el*
PEYGAMBERİMİZ, onları gördüğü zaman, birini bir dizine, diğerini de bir dizine
oturturdu.
Bu mübarek dizlerden birine oturan Hz. Hasan, diğerine oturan ise manevî evladı
Hz. Zeyd'in oğlu Üsame olurdu.
Peygamberimiz, onların başlarını birbirine, kendi başını da onlarınkine dayardı.
Peygamberimizin çocuk sevgisinde ayrılamaz üçlüsü vardı:
"Kucaklamak."
"Öpmek."
"Sevdiğini söylemek."
Bu üçüncüde, sevgi sözcüklerini dua ile tamamlardı.
Hasan ve Üsame'ye de böyle yaptıktan sonra dedi:
"Ey Allah'ım. Onlara merhamet etmeni diliyorum. Çünkü ben onlara merhamet
ediyorum!"
Peygamberimizin, çocuklar için dua yönünü de gösteriyordu bu sözcükler. Bizim
çocuklar için dua yönümüz dünya olurken, Peygamberimiz, Allah'tan onları sevmesi
ve merhamet etmesini dileyerek, onların iyi bir kul olmalarını istiyordu.
Bu duaların bir de çocuğa bakan yönü vardı. Bu sesli dualarla çocuğa hedef
belirleme yapılmaktaydı.
Ya dünyaya, ya da iyi bir kul olmaya dair(33)
5!

w>-&
S5r<

İr ezan daha oku!


KÜÇÜK BİR çocuktu.
Adı Mahzure
Tüm çocuklar gibi dışarıda oyun oynamaktaydı. Küçük çocuk, oyun esnasında
müezzin taklidi yaparak, alay ederek ezan okuyordu.
Oradan geçmekte olan Peygamberimiz çocuğun yanma gitti.
"Haydi, bir ezan da bana oku!" dedi.
Mahzure-ne yaptığının farkına varmıştı. Utanç içinde kaldı. Yaptığına pişman
oldu.
"Ya şimdi Peygamber kızarsa" düşüncesi kapladı içini.
Korkusu çabuk geçti.
Karşısında hiçbir çocuğa kızmamış, azarlamamış bir Peygamber vardı küçük
Mahzure'nin
Hemen kendisini toparladı.
Sevgili Peygamberi ondan ezan okumasını istediği için, bütün gayretini
göstererek bir ezan okudu.
Birkaç yanlış dışında Mahzure güzel bir ezan okudu. Peygamberimiz o yanlışları
düzeltti. Sırtını sıvazlayıp dedi:
"Mübarek olsun!"
Mahzure şaşkındı.
Kızılmayı beklerken, lütuf ve ikram görmüş, bir de dua almıştı.
Mahzure bu çocukluk hatırasının ve Peygamber duasının neticesini büyüyünce
gördü. Yıllarca Medine'nin müezzinliğini yaparak ezan okudu.
Peygamberimiz, hata karşısında çocuğa kızarak, onu hatasında sabit hale
getirmiyordu. Yaptığı hatalı davranışın yönünü değiştirerek onu iyiye kanalize
ediyordu. Bu yönlendirmede, davranış ve duayı birlikte götürüyorduö4)
G
uzel biniciler
HZ. HASAN VE HÜSEYİN dedeleri ile oynamayı çok seviyorlardı. Dedeleri de onlarla
oynamayı.
Peygamber Dede, torunları ile her türlü oyunu oynardı.
Bir gün Dede ile torunları ata binme oyunu oynuyorlardı. Hazret-i Ömer geldi.
Gördüğü manzara karşısında şaşırdı kaldı!
Şaşkınlığını çocuklara, oyun arkadaşlarının güzelliğini vurgulayarak belirtti:
"Ne güzel bineğiniz var!"
Çocuklar yerine Dede cevap verdi:
"Onlar da ne güzel süvariler!"
Çoğu zaman gururumuz, çocuklarımızla aramıza girer. Çocukla babaların bilhassa
bu tarz oyunlar oynamalarını engelleyen "Vaktim yok!" sözünün arkasında saklı
olan gururumuzdur.
Çocukların babaları ile oynadıkları oyunların, onların dünyasındaki olumlu
etkilerinin boyutlarını çoğumuz anlayamıyoruz.
Çocukla küçük yaşlarda bu derece yakın kurulamayan samimiyetin neticesini,
büyüdüğünde, çocukla aramızdaki anlaşmazlıklarda gördüğümüz zaman, yine çocuğu
suçluyor, "bizimle iletişim kurmadığını" söylüyoruz.
Halbuki küçükken onunla kurmadığımız bağlantının, çocuk tarafında görüntüsü
ancak büyüdüğünde ortaya çıkar
Bunun için Peygamberimiz çocuklarla oyun oynamayı ihmal etmezdi ve hem de
buyuruyordu:
"Çocuğu olan onunla çocuklaşsm." (35)

ym~

a
cuğumu incitme!
ÜMMÜ FADL, Peygamberimizin amcası Hz. Abbas'ın e-şiydi.
Bir rüya gördü. Çok etkilendi.
Doğruca gidip rüyasını Peygamberimize anlattı:
"Ya Resulallah! Rüyamda gördüm ki, sizin mübarek vücudunuzdan bir parça benim
evime geldi, girdi."
Peygamberimiz, rüyasını tabir etti Ümmü Fadl'ın:
"Fatıma'nm bir oğlu olursa, sen ona süt emzirirsin ve kendisine bakarsın."
Sonra Hz. Hüseyin doğdu.
Ümmü Fadl, ona süt vermeye başladı. Bazen da yanında alı-koyardı.
Böyle bir gündü
Hz. Hüseyin'i yanında alıkoymuştu. Peygamberimiz, Ümm-ii Fadl'ı ziyarete geldi.
Hz. Hüseyin'i istedi.
Küçük çocuğu Peygamberimize verdi Ümm-ü Fadl. Peygamberimiz sevdi. O sırada
çocuk, küçük abdestini yaptı. Peygamberimizin üzeri ıslanmıştı.
Ümmü Fadl hemen küçük çocuğu kucağına aldı ve alırken de çocuğa kızan bir ses
tonuyla dedi:
"Bak, Peygamberin üzerini kirlettin!"
Peygamberimiz gülümseyerek buyurdu:
"Çocuğumu incitme!"
Başka bir rivayette de Ümmü Fadl'ın, çocuğun omzuna vurduğunu, bu tutum
karşısında Peygamberimizin Ümmü Fadl'a:
"Allah iyiliğini versin, oğlumun canını yaktm!" diyerek, bu davranışı tasvip
etmediği söylenir.
Bizim için küçük ve doğal olan bu davranış bile, çocuk kalbini
incitebilmekteydi. Bu inceliği bilen Peygamberimiz, torununun incitilmesini
istemiyordu.
Çünkü bizim dünyamızda küçüktü bu davranış, ama çocuğun dünyasında büyüktü. Çok
büyüktü. Harap oluyordu duyguları sevdiklerinin sert yüzleri ve azarlayan
sesleriyle. Bizim incinmeyeceğimiz davranışa, onlar inciniyordu. Çok
inciniyordu
Çocukların büyüyünce incitmeyen kişiler olması için, onlara incitmemeyi öğretmek
gerekiyordu
Torunlarının, Peygamberimizin üzerine akıtma olayları pek çok defa olmuştur.
Her defasında da Peygamberimiz, o anda çocukların rahat bırakılmasını isteyerek,
akıtma anı bitinceye dek alınmamasını tembihlemiştir.
Ümmü Seleme'nin bildirdiğine göre, bir gün iki torunundan birisi Peygamberimizin
karnı üzerine çıkmıştı. Çocuk akıtmaya başladı. Çocuğu almak isteyenlere
Peygamberimiz buyurdu:
"Oğlumun işemesini kesmeyin, aceleye getirmeyin."
Bir defasında da küçük Hasan, Peygamberimizin göğsüne çıkmıştı. Peygamberimiz
uyumaktaydı. Küçük çocuk akıtmaya başladı. Hz. Enes çocuğu almak için koştuğunda
Peygamberimiz uyandı ve Enes'e dedi:
"Ey Enes! Bırak kalbimin meyvesi olan oğlumu."
Birçok kez olan bu olayda her defasında Peygamberimiz müdahale etmek isteyenlere
karşı çıkmıştır. Yine Peygamberimizin göbeği üzerine akıtan torununu almak
isteyen Ebu Leyla bin Abdurrahman'a, Peygamberimiz buyurmuş:
"Oğlumu bırakın, işemesini tamamlayıncaya kadar onu korkutmayın."1^)
üçük kızla ağlayan peygamber
PEYGAMBERİMİZİN EVLATLIĞI Hz. Zeyd, Mute Sa-vaşı'nda şehit olmuştu.
Zeyd'in şahadet haberi Medine'ye ulaştığında, Peygamberimiz Zeyd'in evine gitti.
Manzara hazindi
Peygamberimiz çok duygulandı.
Zeyd'in küçük kızı çok ağlıyordu.
Küçük kız, Peygamberimizi görünce ona koştu. Dizlerine sarılarak daha fazla
ağlamaya başladı.
Peygamberimiz, küçük kızı kucağına aldı. Rahmetin yansıması gözlerinden, şefkat
yaşlan dökülmeye başladı. Ağlayışı o derece arttı ki, çevresindekiler hayrette
kalıp sordular:
"Ey Allah'ın Resulü, bu nedir?"
Peygamberimiz, şaşıranlara cevap verdi:
"Bu sevenin sevgilisini özleyişidir."
Babalar hep ders verir, "Erkekler ağlamaz!" diye. Ağlamayı ayıp gösteririz
çocuğa. Hele de babanın ağlaması çocuğun görmediği bir şeydir. Gizli ağlanır
çocuktan, erkeklerin ağlamadığını öğretmek için
Sonra çocukta şefkat ve merhamet duygulan görmediğimiz zaman şaşarız. Acaba
niye?
Düşünmeyiz, ona ta küçükken katı kalpli olmayı öğrettiğimizi. Merhameti, acımayı
gerektirecek olaylar karşısında, kendi duygularını bastırmayı, sert görünmeyi,
ağlamamayı öğrettiğimizi.
Unutuveririz, küçük çocukla büyük Peygamberin nasıl hıçkırarak ağladığınıö7)

'akışla eğitini,
HURMA TOPLANIYORDU.
Sadaka olarak getirilen hurmalar Peygamberimizin yanında bir harman şeklini
almıştı.
Peygamberimizin küçük torunları Hasan ve Hüseyin toplanan hurmaların yanında
oynuyorlardı.
Oyun esnasında Hz. Hasan hurmalardan bir tanesini aldı. Tam ağzına götürmüştü ki
bakışları Sevgili Dedesinin bakışlarıyla karşılaştı.
Hemen elindeki hurmayı bıraktı.
Dede yalnızca bakmıştı torununa.
Ama her zamankinden farklıydı bu bakış.
Çocuk, bu bakışın anlamını çözmüş, yapmaması gereken bir davranışı yaptığını
fark ederek elindeki hurmayı bırakmıştı.
Bakışla eğitimin emsalsiz bir örneğiydi bu.
Bakışla eğitim, sözlü eğitimden çok daha etkilidir. Bakışla eğitim için çocuğa
her zaman sevgiyle bakmak gerekir ki, çocuk bakışın değiştiğini fark edebilsin.
Her zaman kendisine olumsuz bakılmaya, ya da bağırılıp azarlanmaya alışmış bir
çocuk bakışla eğitilemez.
Çünkü o çocuğun şahsiyeti yara almıştır. Hırpalanmıştır. Yaralı bir şahsiyet
eğitim tedavisine zor cevap verir.
Büyükleri tarafından şahsiyeti hiç zedelenmemiş bir çocuğa, bakışla eğitim
yeterli olabilmektedir.
Çocuktaki eğitim merkezlerini bizim yanlış davranışlarımız kapatıyor. Kızılan
bir çocuk, savunma mekanizması olarak bu merkezlerini devre dışı bırakıyor.
Otomatik eğitim merkezleri, uygunsuz eğitim metotlarına kendisini kapatmaktadır.
Devre dışı kalmış merkezlere bizim doğru eğitim sinyallerimizin gitmesi mümkün
değildir.
Çünkü eğitim merkezlerimiz Allah'ın Rab isminin bizdeki tecelli noktalarıdır. O
tecelli noktalarına Rab ismine uygun eğitim metodu gitmeyince, onlar otomatik
açılımım yapamamaktadırlar.
Peygamberimiz, torununu doğru eğittiği için, çocuk sinyali
alıp işleyebiliyor.
Çocuk ilk farklı bakışta, alıcısı açık olduğu için, hatasını anlayıp,
davranışını anında kontrol edebiliyor.
Sevgili Dede, davranışını kontrol eden çocuğa, hemen bakışının altındaki manayı
açıklıyor:
"Muhammed'in (a.s.m.) ehl-i beytinin sadaka malı yemediklerini bilmez misin?"ö8)
O,
n beş günde dil öğrendi
BABASI, Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki "Buas Günü" harplerinde ölmüştü.
O küçük bir çocuktu henüz.
Altı yaşındaydı
Zeyd bin Sabit yetim kalmıştı.
Babasızlığını unutacak kadar ilgi gördü tüm babalardan daha şefkatli olan
Sevgili Peygamberinden.
Bedir Savaşı olmuştu.
Müşriklerden pek çok esir vardı. Bu esirlerin kurtulup ailelerine dönmeleri için
kurtuluş fidyesi vermeleri gerekiyordu.
Peygamberimiz, kurtuluş fidyesi ödemeye durumu müsait olmayanlara bir kolaylık
getirmişti. Ensar çocuklarından on tanesine okuma yazma öğreten serbest
bırakılacaktı.
Zeyd, Sevgili Peygamberinin bu okuma yazma öğretim sisteminde, okuma yazma
öğrenen çocuklardan biri oldu.
Zeyd çok zeki bir çocuktu.
Peygamberimiz ona İbraniceyi öğrenmesini söyledi. Zeyd 15 gün içinde İbranice
öğrendi.
Sevgili Peygamberi bir gün sordu Zeyd'e:
"Süryaniceyi güzelce okuyup yazabilir misin?"
Zeyd:
"Hayır, iyi okuyup yazamam" dediğinde Peygamberimiz buyurdu:
"O halde sen onu iyice öğren."
Zeyd, Peygamberinden aldığı emirle bu dili 17 günde en iyi şekilde öğrendi.^)
ssessss
ilah unutturdu
H Z. ENES, Peygamberimizin hizmetinde bulunan bir çocuktu.
Enes de tüm çocuklar gibiydi. Çocukluk hataları yapardı. Verilen işleri unutup,
yapmazdı.
Bir iş için bir yere gönderildiği zaman yolda unutup, oyuna daldığı da olurdu.
Yani her çocuk gibiydi Enes.
Peygamberimiz bir yere gönderirdi küçük Enes'i.
Sokakta çocukları görünce oynamaya başlar, niçin gittiğini unuturdu çoğu kez.
Sonra hatırlardı birden unuttuğunu.
Utanarak gelirdi Sevgili Peygamberinin huzuruna.
Enes der ki:
"O beni böyle mahcup ve ürkek görünce: 'Ne yapsın Enes?' derdi. 'Onun elinde bir
şey yok ki Ona yapacağı işi Allah unutturuyor!"'
Yine bir gün Peygamberimiz, Enes'i bir yere göndermişti.
Enes gitmek istemiyordu. Sonra bu düşüncesine pişman oldu
ve gitti.
Ancak sokakta oynayan arkadaşlarını görünce her şeyi unuttu. Oynamaya daldı
Çok geçmeden bir el, Enes'in ensesinden sevgiyle tuttu.
Enes, döndüğünde Sevgili Peygamberinin gülümseyen yüzü ile karşılaştı.
Peygamberimiz sordu:
"Enesçik! Seni gönderdiğim yere gittin mi?"
Enes, Peygamberinin bu sıcak sorusuna hemen cevap verdi:
"Evet, ey Allah'ın elçisi Hemen gidiyorum!"
m
Sorumluluk verdiği kişinin sadece bir çocuk olduğu gerçeğini unutmuyordu
Peygamberimiz.
Çocukça bu davranışa büyük olgunluk gösteriyordu.
Çocuğu suçlamıyordu ki, suçluluk psikolojisine girmesin. O huy kendisinde kalıcı
olmasın.
"Allah unutturdu!" derken çocuğu bir daha hata yapmamaya da yönlendiriyordu..M°)
61
V_v&
ıbraü'i çocuk gördü
GİT
PEYGAMBERİMİZİN AMCASI Hz. Abbas (r.a.) bir gün Peygamberimizin yanma geldi.
Yanında, küçük bir çocuk olan oğlu Abdullah da vardı.
Amca Abbas, yeğeninden her zamankinden farklı bir davranış gördü. Her zaman
amcasıyla çok ilgilenen Peygamberimiz, bu defa pek konuşmamış ve ilgilenmemişti.
Amca bundan rahatsız olarak ziyaretini kısa kesti. Yolda giderken huzursuzluğunu
oğlu Abdullah'a anlatmadan edemedi.
"Amcaoğlunun nasıl davrandığını gördün mü Abdullah? Sanki beni görmedi bile.
Gelişimizden memnun olmadı!"
Çocuk Abdullah, babasının böyle düşünmesine şaşırdı.
"İyi ama baba" dedi. "Yanmda bir adam vardı, onunla konuşup duruyordu."
Amca Abbas, yeğeninin yanmda kimseyi görmemişti. Oğluna inanmak istemedi. Tekrar
dönüp içeri girdi. Odada Peygamberimizden başka kimse yoktu.
"Ya Resulallah, senin yanından ayrılınca bizimle ilgilenmediğinizi Abdullah'a
söylediğimde, o yanınızda birisinin olduğunu, onunla konuştuğunuzu söyledi. Ben
ise yanınızda kimseyi göremiyorum!" dedi.
Peygamberimiz Abdullah'a sordu:
"Abdullah, sen onu gördün mü?"
Abdullah:
"Evet, gördüm" dedi.
Peygamberimiz kırılan amcasına dedi ki:
"O Cebrail'di, kendisiyle meşgul olduğum için seninle konuşamadım"
hni nerede bulabilirim?
E N E S, sekiz-dokuz yaşlarında bir çocuktu.
Annesi onu Peygamberine götürdü. Onun yanında kalacak, onun terbiyesinde
büyüyecekti.
Enes, on yıla yakın Peygamberimizin yanında kaldı. Peygamberimiz, bu süre içinde
kendisine bir defa bile kızmadı.
Enes, daha küçük yaşlardayken, çok sevdiği Peygamberini öldükten sonra nasıl
bulacağım düşündü.
Ona sormadan edemedi.
"Başım nerede sıkışır ya Resulullah? Söyle de, seni orada arayayım?"
Peygamberimiz, Enes'e kendisini ilk bulabileceği yeri dedi.
"Beni ilk önce 'sırat'ta ara."
Enes tekrar sordu:
"Ya orada bulamazsam?"
"Mizarfcla (ahirette hesapların yapıldığı yerde) ara!"
Enes düşündü, ya orada da bulamazsa?
"Ya sana orada da rastlamazsam?"
Sevgili Peygamberi o zaman Enes'i rahatlatan üçüncü buluşma yerini söyledi:
"Beni 'havuz'da ara (Cennetteki Kevser havuzu). Mutlaka bu üç yerin birinde
buluşuruz!"
O, öyle bir sevgi, şefkat, anlayış ve hoşgörü pınarıydı ki, onun yanındaki
çocuklar, diğer hayatlarında da ondan ayrılmak istemezlerdi
Onun yanındaki çocuklar öyle bir eğitim alırlardı ki, yalnız dünyadaki
geleceklerini değil, diğer dünyadaki geleceklerini de düşünürlerdi.^)
63
11 vn

İl
I
nne ve babasını istemedi
Z E Y D, küçük yaşta kaçırılıp satılmıştı. Anne ve babasından çok uzaklardaydı.
Anne ve babası yıllarca onu aradılar. Zeyd'in babası küçük oğlu için, "Bir gün
Zeyd'imi kucağıma alacak mıyım?" diye hasret dolu şiirler söylerdi.
Zeyd'i kaçıranlar, onu Mekke'ye getirmişlerdi satmak için. Bu çocuğu Hz. Hatice
satın aldı. Peygamberimiz onu çok seviyordu. Ona bir köle gibi davranmıyordu.
Ona anne ve babasının yokluğunu aratmıyordu. Ancak neticede Zeyd anne babasızdı.
Memleketinden uzakta, bilmediği yerlerdeydi.
Peygamberimiz onu o kadar çok sevdi ki, Zeyd bu yoklukların hepsini unuttu.
Hatta Peygamberimiz, Zeyd'i kendi evladı olarak kabul etti ve bunu zamanın
âdetleri icabı halka da duyurdu. Zeyd, artık onun oğlu idi.
Sekiz yaşındaydı Zeyd. Zeyd mutlu bir şekilde yaşarken, anne ve babası umut ve
hasret ile Zeyd'i aramaya devam ediyorlardı. Sonunda araya araya Mekke'ye kadar
geldiler ve oğullarını buldular.
Peygamberimizden oğullarını satın almak istediler. Peygamberimiz, çocuğun
kendilerinin olduğunu belirtti. Çocuklara büyükler gibi davranan Peygamber,
Zeyd'e sordu:
"İşte oğlum! Annen ve baban Gitmek istersen onlarla gidebilirsin, kalmak
istersen bizimle kalabilirsin." Zeyd, "Sevgililer Sevgilisi"ni o kadar sevmişti
ki, babasına; "kendisiyle değil, onunla kalmayı tercihi ettiğini" söyledi.
Hani sahabilerin en çok dedikleri "Anam babam sana feda olsun" sözünün davranışa
dökülen ilk örneğini küçük bir çocuk olan Zeyd bizzat gösteriyordu.
Hem de çocukların anne ve babalarının dışında birini tercihleri mümkün olmayan
bir yaşta(42)
cuk için satın aldı
ABDULLAH BİN Ö M E R küçük bir çocuktu.
Babasının, Hz. Peygamber ile bir yolculuğunda o da bulun-mştu.
Abdullah, babasının henüz binilmeyen bir devesine binmişti. )eve yeni binildiği
için pek söz dinlemiyordu. Oldukça da hız-
Abdullah'ın devesi hep kafilenin önüne geçiyordu. Abdullah deveye söz
dinletemediği için, babası ikide bir kafilenin önüne geçmek, deveyi geri
çevirmek zorunda kalıyor, sık sık çocuğuna sesleniyordu:
"Abdullah, kafilenin önüne geçme!"
Abdullah'ın devesi, tekrar tekrar kafilenin önüne geçince, basa oğlunu azarladı.
"Abdullah, Allah'ın Resulünün önüne kimse geçemez."
Çocuğun azarlanması Peygamberimizi üzmüştü. Babaya de-
"Şu deveyi bana satsana." Baba, Peygamberimizin bu isteğine: "Ey Allah'ın
Resulü! O senindir." diyerek cevap verdi. Peygamberimiz bunu kabul etmedi.
İsteğini tekrarladı: "Şu deveyi bana sat!"
Bunun üzerine baba, deveyi Allah Resulüne sattı. Deve artık Peygamberimizin
olmuştu. Devenin yeni sahibi Abdullah'a seslendi:
"Abdullah, artık deve senindir. Ona istediğin gibi binebilirisin! "(43)
tr^AÎ?
fcfe-.".
^3
HS5
84
aksız bağış
NUMAN BİN BEŞİR'İN annesi, Numan'ın babasından çocuğuna bir şeyler bağışlamasını
istedi.
Baba, eşinin bu isteğine bir yıl cevap vermedi. Anne, konuyu tekrar gündeme
getirdi. Baba da annenin isteği olan bağışı Nu-man'a verdi.
Ancak anne yine tatmin olmadı. Bu bağışa Peygamberi şahit etmesini istedi
babadan. Baba, küçük Numan'ın elinden tutup Peygambere götürdü. Dedi ki:
"Ey Allah'ın Resulü! Karım Amre, oğluna bir köle bağışladığıma seni şahit
tutmamı istedi."
Peygamberimiz babaya sordu:
"Senin bundan başka çocuğun var mı?"
"Var" dedi Numan'ın babası.
Peygamberimiz tekrar sordu:
"Onlara da buna yaptığın bağıştan yaptın mı?"
"Hayır" dedi baba.
Peygamberimiz o zaman babaya dedi:
"Öyle ise o bağıştan geri dön. Beni bu işe şahit tutma. Ben haksızlığa şahitlik
edemem! Allah'tan korkunuz. Çocuklarınız arasında adaletli davranınız!"
Peygamberimiz, bu tarz adaletsiz davranışların çocuklar arasındaki sevgi
bağlarını koparacağını, onlar arasına kin ve nefreti sokacağını biliyordu.
Onlara adaletsiz davranılarak adaletsizliğin öğretilmesine şiddetle karşıydı.
Çocuklar arasındaki eşit muamelenin ölçüsünü belirtirken, bunun Allah'ın isteyip
sevdiği bir husus olduğuna dikkati çekiyordu:
"Allah, öpücüğe varıncaya kadar, her hususta çocuklar arasında adaletli
davranmanızı sever"(44)
G
nnet kapısında
SAHABİLERDEN BİRİNİN, nereye gitse arkasından gelen küçük bir oğlu vardı.
Bu şahıs, Peygamberimizi dinlerken de küçük çocuğu önüne jturtur, öyle dinlerdi.
Bir müddet sonra bu sahabi, Peygamberimizin sohbetlerinde şörülmez oldu. Küçük
çocuğun babasının yokluğu, Peygamberimizin dikkatini çekti.
Ne kendisi, ne de küçük oğlu sohbette görülmüyorlardı.
Sahabiler arkadaşlarının gelmeme nedenini söylediler:
"Ey Allah'ın Resulü! Her zaman yanında gördüğünüz küçük gocuğu öldü. Gelmemesi
ise, 'Oğlumu hatırlayıp, üzülüp, etrafı phatsız ederim' düşüncesinden
kaynaklanıyor."
Peygamberimiz bu sahabeyi bulup, başsağlığı diledi ve sor-lu:
"Söyle bakalım! Vefat eden çocuğunun, yaşadığın sürece hep benin yanında
bulunmasını mı, yoksa yarın cennetin hangi kapı-
a gidersen, onun senden önce koşup kapıyı açarak 'Buyur ba-aacığım' demesini mi
istersin?'
Üzgün baba dedi:
"Ey Allah'ın Resulü, elbette onun benden önce koşup cennetin kapısını açmasını
isterim!" \
Adamın bu cevabı karşısında Peygamberimiz, üzgün babayı ıutlu eden müjdeyi
verdi:
"Öyle ise istediğin olacak"(45)
S.&İ
[W
I'*
66
cuğa tevhit dersi
ABDULLAH BİN ABBAS küçükken, Peygamberimiz onunla büyük insanlar gibi konuşur,
sohbet ederdi.
Peygamberimizin bu konuşmalarından birini, küçük Abdullah şöyle anlatır:
Peygamberimiz bir gün beni devesinin terkisine aldı. Bana dedi, "Çocuğum, sana
bazı şeyler öğreteceğim." Sonra bana şunları söyledi:
"Sen Allah'ın emirlerini gözet. Allah da seni gözetip korusun.
"Sen Allah'ın rızasını her işte önde tut. İşte o zaman Allah'ı önünde bulursun.
"Bir şey isteyeceksen, Allah'tan iste.
"Yardım dileyeceksen, Allah'tan dile.
"Şunu iyi bil: Bütün insanlar, toplanıp sana faydalı olmaya çalışsalar, ancak
Allah'ın senin için yazdığı faydayı sağlayabilirler.
"Bütün insanlar, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah'ın senin hakkında
yazdığı zararı verebilirler.
"Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş ve yazdığı yazılar değişmeyecek
şekilde kesinleşmiştir."
Büyük bir insana anlatılacak tevhit dersini anlatır küçük çocuğa Peygamberimiz.
Sebep diye bir şeyin olmadığını
Oysa biz çocukları hep sebeplerle bağlantılı büyütürüz. Onlara her şeyin
Allah'tan olduğu dersini uygulamalı ve vermeliyiz. (46)
eygamberin sırrı
ENES, sokakta çocuklarla oynamaktadır.
Peygamberimiz yanına gelir.
Çocuklara selam verir.
Sonra Enes'i bir iş için, bir yere gönderir.
Enes, Peygamberimizin istediği işi yaparken annesinin yanına gitmekte gecikir.
Enes annesinin yanma gelince, Enes'e gecikme sebebini sorar anne:
"Ya Enes, niçin geciktin?"
"Allah Resulü beni bir işe göndermişti."
Anne merak eder, Allah Resulünün işini. Enes'e sorar:
"Resulullah'm işi ne idi?"
Enes, annesine bir çocukta olması gereken davranışla cevap verir:
"Bu bir sırdır. Kimseye söyleyemem!"
Enes'in bu cevabı annesinin hoşuna gider ve der:
"Ey Enes! Öyle ise Resulullah'm sırrını kimseye anlatma!"
Hz. Enes'i, annesi, Peygamberinin yanında hizmet için götürdüğü zaman da,
Enes'e, Sevgili Peygamberinin ilk tavsiyesi sır saklaması yönünde olmuştu.
Peygamberimizin eşlerinin küçük Enes'ten, Peygamberimiz hakkında bilgi almak
istedikleri olurdu. Küçük Enes onlara da sır vermezdi.
Peygamberimiz, çocuklarla karşılaştığında büyükler gibyse-lam verirdi. Onlarla
sır paylaşırdı.
Sır paylaşmak, çocukların en çok hoşuna giden davranışlardan birisidir.
Çocukların kişilik gelişimi için de çok önemlidir kendine güvenildiğini
bilmek(47)
69
T
L eyzeye verilen çocuk
PEYGAMBERİMİZ umre yapmış, Mekke'den çıkıyordu. Medine'ye dönüyordu.
O sırada bir kız çocuğu arkalarından "Amcacığım, amcacığım!" diye bağırarak
gelmeye başladı.
Hz. Ali, hemen Hz. Hamza'nm bu küçük kızını kucaklayıp Hz. Fatıma'ya "Amcanın
kızını al" diye verdi.
Medine'ye gelinmişti.
Küçük kızın kimde kalacağı konusunda anlaşmazlık çıktı. Hz. Hamza'nm kızmm kendi
yanlarında kalması hususunda Hz. Ali, Hz. Cafer ve Hz. Zeyd, görüş
bildiriyorlardı.
Herkes haklılık yanlarını söylüyordu.
Hz. Ali, "Bu benim amcamın kızı" diyordu.
Hz. Cafer, "Amcamın kızı, eşim de teyzesi" diyordu.
Hz. Zeyd de, "Onun babası ile Resulullah beni kardeş yapmıştı" diyordu.
Sonunda Peygamberimiz çocuğun kimin yanında kalması gerektiği konusunda karar
verdi.
Verirken de çocuğu almak isteyenlerin gönlünü kırmamak için, her birine tek tek
iltifat etti.
Hz. Ali'ye:
"Sen bana muhabbetle bağlısın, ben de sana."
Hz. Zeyd'e:
"Sen bizim kardeşimiz, dostumuzsun."
Cafer-i Tayyar'a:
"Senin hem görünüşün, hem de huyun bana benzer" dedi.
Sonra, her üçünün de yüzlerine bakarak buyurdu:
"Teyze anne sayılır. Çocuğun onun yanında kalması uygun-. dur."
Cafer, bu karara çok sevinmişti.
Kalkarak Peygamberimizin etrafinda tek ayak üstünde seke seke yürüdü.
Peygamberimiz sordu:
"Ey Cafer, nedir bu yaptığın?"
Hz. Cafer:
"Ya Resulallah, Habeşliler sevindiklerinde krallarına böyle yaparlar. Necaşi de
bir kimseden hoşlandı mı, kalkıp böyle hareket ederdi."
Peygamberimiz, önce çocuğu düşünüyordu. Olayda büyüklerin hatırım gözetmek
yoktu.
Çocuk, en iyi nerede rahat edecekse, psikolojisine en uygun yer neresiyse,
orasını tercih ediyordu(48)
i^iİls^
W%

n
G
A)cuk altını ıslatınca
TÜM ANNELERİN en büyük arzusuydu; bebeğini, çocuğunu o rahmet kapısına
götürmek
Onun bakışma, onun duasına mahzar etmek. Hele de o mübarek kucağa alınabilmek.
Ne büyük saadet!
Ümmü Kays da bu düşünceler içerisinde, küçük oğlunu Peygamberimizin yanma
götürdü. Peygamberimiz küçük çocuğu kucağına aldı. Onu sevip okşarken, çocuk
üzerine küçük abdes-tini yaptı.
O anda annenin neler hissettiğini düşünmek gerekir. Ne kadar üzülmüştür kim
bilir? Belki de korkmuştur.
Fakat Peygamberimizde anneyi bu duruma sokacak bir hal belirtisi olmadı.
Peygamberimiz ne anneye, ne çocuğa herhangi bir öfke belirtisi göstermedi.
Yalnızca su istedi. Çocuğun ıslattığı yere döktü suyu.
Çocuğa da kızmadı. Gülümseyerek, öperek suçluluk duygusuna kapılmamasını
sağladı.
Bilhassa çocuğun tuvalet temizliğini gerektiren konularda çocuğa kızmak, "Ne
yaptın, yapılır mı bu?" gibi sözlerle çocuğu azarlamak ve onu aşağılamak çocuğun
psikolojisini bozar ve ile-riki yaşlarda çocuğun ahlakî konularda problemli
kişilik göstermesine sebep olur.
Çocuk ne yaptığını bilse zaten yapmayacaktır(49)
>ygamberimizi ağlatan yavın
ON ALTI aylık olmuştu.
Çok sevimliydi. Cıvıl cıvıldı
Sevgili babası onu çok, hem de çok seviyordu. Birlikte çok /akit geçiriyorlardı.
Gülüp oynuyorlardı.
Bir gün, bir haber geldi, küçük İbrahim için babasına Çok ıastaydı İbrahim.
Şefkat dünyasına büyük bir acı düşmüştü Resulullah'm.
Bu acıyla gitti, İbrahim'in annesi Mariye ile birlikte oturduğu ıağ evine
Her zaman gülüp babasıyla cıvıldaşan İbrahim, solgun, bittin yatıyordu.
Peygamberimiz kucağına aldı küçük çocuğu
Gözleri başka âlemlere dönmüş; sevgiye, ilgiye cevap vermeyen yavruyu şefkatle
bağrına bastı Sevgili Baba.
Artık etrafa gülmez, yüze bakmaz olmuş gözlere bakıp, Rab-binin hükmüne,
şefkatinin tevekkülünü söyledi:
"Allah'ın takdirine karşı elden ne gelir İbrahim?"
İbrahim de tevekküle bürünmüş, hiç cevap vermiyordu Sevgili Babasına. Çok
geçmeden takdire uyup, sevgili ve sevimli İbrahim gitti ötelere
Peygamberimizin gözlerinden şefkat yol bulmuş akıyor, akıyordu. Çok sevdiği
oğlunun soğuyan vücudu kucağında, damla damla aktı sevgi sözcükleri yaşlarla.
Peygamberin arkadaşı hayretle baktı ağlayan babaya. Sor-ladan edemedi.
Peygamber nasıl ağlardı?
"Ya Resulallah! Siz de mi ağlıyorsunuz? Siz ağlamaktan halkı ıen etmemiş
miydiniz?" dedi, Abdurrahman bin Avf
Peygamberimiz, sevgili dostuna dedi:
"Ey İbn-i Avı! Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan iki ağlayış ve bağırışı
yasakladım:
"Nimete kavuşulduğu zaman eğlence, oyun bağrışmdan ve musibet anında yüz
tırmalayıp, üst baş yırtmaktan.
"Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acımadan ve üzüntüden ibarettir.
"Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Göz, yaş döker. Kalp, teessür duyar."
Bu, Peygamberimizin vefat eden altıncı çocuğuydu. Onun gidişi, Peygamberimizi
ziyadesiyle üzmüştü. Üzüntüsünü şöyle ifade etti:
"Vallahi ey İbrahim! Senin ayrılığın bizi fazlasıyla mahzun etti."
İbrahim, en sevimli çağında ayrılmıştı. Bu ayrılış çocukları çok seven
Peygamberimizin gönül dünyasından hasretli ifadelerle belirtildi. İbrahim'in
vefatına şefkatli Peygamberimiz ne derece üzüldüğünü bir gün, dağa bakarak
dillendirdi:
"Ey dağ! Eğer, bendeki üzüntü sende olsaydı, muhakkak yıkılmış gitmiştin."
Hissiz dağın bile yıkılabileceğini söyleyen Peygamberimiz devamında üzüntü
karşısındaki tevekkülün nasıl olacağını da ifade ediyordu:
"Fakat biz Allah'ın bize emrettiğini söyleriz: İnna lillah ve inna ileyhi raciun
(O'ndan geldik. O'na döneceğiz). "
Peygamberimiz, küçük İbrahim'in cennetteki halini, Rabbi-mizin ona ikramını
şöyle anlatıyordu:
"İbrahim benim oğlumdur. O, meme emerken ölen bir süt kuzusudur. Sütünü
tamamlamak için ona, cennette iki tane sütanne tayin edilmiştir."1»
cuklarını annelerine göndeıme
BİR CUMA namazında Hz. Hasan ve Hüseyin yine mescide gelmişlerdi.
Namazdan sonra sevgili torunlarını yine kucağına oturttu Peygamberimiz.
Etrafındaki dostlarıyla bu sevdiklerinin sevgisini paylaşmak için buyurdu:
"Beni seven, bunları sevsin."
Ebu Hureyre, ya Sevgili Peygamberiyle aralarına girip kendilerinin istifadesini
azalttığı, ya da Sevgili Peygamberlerini rahatsız ettikleri düşüncesiyle
Peygamberimize sordu:
"Onları annelerine götürelim mi?"
Peygamberimiz "Hayır" dedi.
Çocukların, zorla kalmak istedikleri yerden uzaklaştırılmalarını istemedi. Belki
de annenin, her zaman "çocuğun bakım yeri" olduğu düşüncesini gidermek için,
izin vermedi.
Çünkü her zaman anneye yönlendirilen çocuklar, babanın eğitiminden uzak
yetişmektedir.
Daha da önemlisi, erkeklerin daha ciddi sohbet ortamlarından uzaklaştırılan
çocuklar, ciddi konulardan da uzaklaştırılmış olmaktadır. Annelerin gündelik
işleri arasında çocukların zihinsel gelişimlerinin ve fikrî yapılarının önüne
geçilmektedir. Daha da önemlisi, çocuklar hayata tek taraflı bakarak, farklı
bakış yönlerini öğrenememektedir.
Peygamberimiz, bir çocuğa istenilmediği için bulunduğu ortamdan uzaklaştırılmış
olduğu hissini asla vermek istemiyor-

ücük kız ölürken


ÇOK SEVDİ o (a.s.m.), çocukları Tüm çocukları sevdi. Hem de çok sevdi.
Tanısın veya tanımasın, yakını olsun veya olmasın. Çok sevdi o (a.s.m.),
çocukları Güzel olsun, çirkin olsun. Sağlıklı olsun, hasta olsun. Çok sevdi o
(a.s.m.), çocukları Hepsi girdi gönlüne. Hepsi sığdı şefkatine. İbn-i Abbas
(r.a.) anlatıyor:
Bir küçük kız vardı. Hastaydı küçük kız. Hem de çok hasta. Hastalığı iyice
ağırlaşmıştı.
Sevgiyle koştu küçük kızın yanma o (a.s.m.). Küçük kız inliyordu.
Kucağına aldı hasta kızı. Şefkati sardı küçük bedeni. Gözlerinden yaşlar döküldü
Sevgili Peygamberin.
Bir saate yakın tuttu kucağında. Küçük kızın acıları dindi. Bu büyük
bahtiyarlıkla ötelere yol aldı.
Sevgili Peygamberinin kucağından Sevgili Rabbinin rahmetine uçup gitti.
Peygamberimiz, kucağında vefat eden küçük kızı yere bıraktı. Ümmü Eymen yüksek
sesle ağlamaya başlamıştı. Peygamberimiz onu ağlamaktan men etti. Ümmü Eymen,
Peygamberimize dedi:
"Sizi de ağlarken gördüm." Peygamberimiz Ümmü Eymen'e cevap verdi: "Benim
ağlayışım sabırsızlıktan değildir. Ben merhametimden ve sessiz ağlarım. Mü'min,
her durumda hayır ister, hayır üzeredir. Ruhun kabz olunuşu, Allah'a teslim
oluşu bir hayırdır, bu yüzden Allah'a hamd eder."fe2)
7S
G
cuk niçin ağlar?
ALLAH RESULÜ, yolda arkadaşları ile gidiyordu. Ağlayan bir çocuk gördü. Hemen
çocuğa doğru yönelerek Hz. Ömer'e dedi:
"Çocuğu bağrına bas, sustur, zira o yitiktir."
Peygamberimiz, hiçbir çocuğu ağlarken kendi haline bırak-tırmazdı. Yine bir gün
Hz. Aişe'nin yanma geldiğinde bir çocuk ağlaması işitti. Hemen çocuğun ağlama
nedenini araştırarak sordu:
"Bu çocuğunuzda ne var ki ağlıyor, göz değmesine karşı ruk-ye (nefes)
yaptırmadınız mı?"
Peygamberimizin sorusunda çocuk ağlamalarının nazardan da olabileceğini belirtme
vardı.
Çocuğu ağlatmamayı tavsiye eden Peygamberimiz, bu konuda eşlerine Hz. Hüseyin'i
ağlatmama konusunda tembihte bulunmuştu.
Ağlayan çocuklar olduğunda, annelerinin çocuklarla ilgilenmelerini sağlamak
için, Peygamberimizin namazını kısa kestiğini bilmekteyiz.
Çocuğun ilk yıllarda, bilhassa ilk aylarda sebepsiz ağlamaları olabilmektedir.
Peygamberimiz bu ağlamalarda anneleri sabra teşvik için cennetle müjdelerken, o
ağlamaları farklı bir şekilde algılama yolunu da öğretir:
"Çocuğun ağlaması ilk iki ayda Allah'tan başka ilah olmadığına şahadettir,
dördüncü ayın sonuna kadar Allah'a tevekkül, sekizinci ayın sonuna kadar anne ve
babası için istiğfardır"(53)
77
it tutam saç
BİR TUTAM saçı vardı, uzun.
Bu uzun saçı hiç kestirmezdi.
Sevgili Peygamberi ile arasında bir sevgi bağıydı.
O bir tutam saç, kendisi ile Resulullah arasında bir iletişim vasıtasıydı.
Her şeyde vasatı korurdu Peygamberimiz. Çocuklarla şakalaşmada ise en öndeydi.
En ilerdeydi.
O çocuğu memnun etmek için hep en önde oldu.
Çocuğu sevmede en önde oldu.
Onun eğittiği çocuk, eğitimde en önde oldu.
Onun eğitimiyle eğitilen çocuklar, hep en önde oldu.
Sevdi o çocukları.
Sevgiyle suladı. Merhametle sardı.
Şefkatle büyüttü.
Tuttu ellerinden.
Tuttu saçlarından.
Tuttu kalplerinden.
Enes'in hiç kestirmediği o bir tutam saçı Allah Resulü ile aralarında şakalaşma
vasıtasıydı. O saçtan zaman zaman tutup çekerdi Allah Resulü.
Bir tutam sevgiyle(54)
(J\jOL
rnından öptü
HZ. HASAN, Peygamberimizin odasından çıkmış, gidi-

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası