Eskilere doğru bir yolculuğa çıkmak, ama dinlediğin müzikten sanki ilk kez duyuyormuşçasına etkilenmek mi istiyorsun? Senin içineskimeyen eski şarkılar listesi hazırladık. Göz atmaya ne dersin? Özellikle 70’ler 80’ler ve 90’lara damga vurmuş türkçe nostaljik şarkıları listemizde bulabilirsin. İşte en güzel eski şarkılar!
Öyle bir aşk yaşadık ki
Ne başladı ne de bitti
Aramızda her şey gizli
Ne duyuldu ne söylendi
Yeter ki bırakıp da temelli gitmesin
Yeter ki kötü sözle incitmesin
Yeter ki söz verip bekletmesin
Razıyım, razıyım ben uzaktan sevsin
Ne yazık ne yazık ki gerçek bu
Ölsem de bir kalsam da bir
Senin için yok hiç farkım
Yıllar önce unutulmuş
Dillerden düşmüş bir şarkı
Gitsen de bir dönsen de bir
Kim demiş uzaksın diye
Burdasın burdasın işte
Tam şuramda göğsümde
Benliğimde içimde
Sıcak sımsıcaksın
Her an yanımdasın
Çıkmaz sokakta yol bulamadım
Gözlerim yandı ağlayamadım
Bir kara sevda vurdu başıma
Nerdesin sen, kimdesin sen
Ben soramadım
Yalnızım ben, çok yalnızım.
Buymuş benim alın yazım.
İster uzak ister yakın,
Anılar beni rahat bırakın.
Sen uzaklarda değil
Damarımda kanımsın
Ben sensizyaşayamam
Hayatımsın canımsın
Her güzele koşma demedim mi
Her tatlı söze kanma demedim mi aldatır seni inanma demedim mi
Olmaz olmaz bu iş olamaz
Olmaz olmaz bu iş olamaz
Neler oluyor hayatta
Bir de şu rüya gerçek olsa olsa
Sabah olup uyanınca
Her şey yine aynı kalsa
Sokaklar geçiyorum sızım hüznüm gölgem benim
Caddeler aşıyorum gözyaşlarım en sessizliğim
Asılsız çarelerle yürüyorum işte böyle
Zamanı geriye çeviririm diye
Aşk eski bir yalan
Ademle Havvadan kalan
Aşk eski bir yalan
Hayatıma dolan
Bir gün dönüp bakınca düşler
İçmiş olursa yudum yudum yudum yıllarını
Ağla, ağla Firuze ağla
Anlat bir zaman ne dayanılmaz güzellikte olduğunu
Dağlar dağlar
Kurban olam yol ver geçem sevdiğimi son bir olsun yakından görem
Dağlar dağlar
Kurban olam yol ver geçem sevdiğimi son bir olsun yakından görem
Ele güne karşı yapayalnız böyle de olmaz ki
Nasıl da gittin insafsız böyle bırakılmaz ki
Unuturum sanmıştın güzelim
Gözüm yollarda kaldı
Kim arar söyle, kim arar
Vefasız olanı kim arar?
Seni bir gün görmesem içim yanar.
Bir günah gibi gizledim sen
Kimse görmedi seninle beni
Ağlarken içim güldü gözlerim
Bir günah gibi gizledim
Tanımazsın beni aradan çok yıllar geçti
Tanımazsın beni aradan çok yıllar geçti
Sen başka yerde ben başka yerde günler gelip geçti
Sen başka yerde ben başka yerde günler gelip geçti
Aklım fikrim hep seninle
Gözüm dolu tatlı düşle
Bir öpücük versen yeter
Derdim yok altın gümüşle.
Yere bakan yürek yakan
Biliyorum aşkın yalan.
Içinde acılarla ayrılıklar dertler olmasın
Bir şarkı çal, dinlerken yalnızsam eğer
Gözlerim yaşlarla dolmasın
Paranın ne önemi var
Mühim olan insanlık
15 yıl önce - Çrş 28 Ksm ,
Altmışlı ve yetmişli yılların müzik kalitesi de günümüzden kat be kat iyiydi diye düşünüyorum. Altmışları yaşamadım ama yetmişlerin az bir bölümünde çocukluğunu geçirmiş biri olarak, birçok şarkı kulağımda kalmıştır. Bugün bile o dönemlere ait birçok şarkının zevkle dinlenebiliyor olması, aradaki farkı göstermesi açısından yeterli sanırım.
Günümüzdeki sabun köpüğü gibi bir anda kaybolan şarkıcılar ve şarkılar, geçmiş yıllara ait şarkıların ve şarkıcıların önemini bir kat daha artırıyor gibi sanki. Özellikle 70'lerde "hafif müzik" denilen, belki günümüzün pop müziğinin karşılığı olabilecek bir tür revaçtaydı. Bazen "Türkçe sözlü hafif batı müziği" olarak da telaffuz edilirdi.
Bir de "aranjman" denilen ve yabancı parçalara Türkçe söz yazılarak söylenen parçalar vardı.
İşte 60'lı ve 70'li yıllardan akıllarda kalan şarkıcılarımızın bazıları:
70'lerde meşhur olan bazı parçalar:
Dünya Dönüyor (Nilüfer) -
Hey Koca Topçu (Barış Manço) -
Kimler Geldi Kimler Geçti (Ajda Pekkan) -
Hayat Bayram Olsa (Şenay) -
Senden Başka (Füsun Önal) -
Namus Belası (Cem Karaca) -
Unutma Beni (Esmeray) -
Haydi Sil Gözlerini (İlhan İrem) -
Olmaz Böyle Şey (Yeşim) -
Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme (Edip Akbayram) -
Şaşkın (Erkin Koray) -
Niye Çattın Kaşlarını (Tülay) -
Memleketim (Ayten Alpman) -
Güle Güle Sana (Selçuk Ural) -
Şiribom Şiribom (Gökben) -
Kadınım (Tanju Okan) -
Arkadaş (Melike Demirağ) -
Günler Aylar Gelir Geçer (Aydın Tansel) -
İkimiz Bir Fidanız (Tülay Özer) -
Hoşgör Sen (Ajda Pekkan) -
Sessiz Gemi (Hümeyra) -
İşte Öyle Birşey (Erol Evgin) -
Kan ve Gül (İskender Doğan) -
Bu Ne Dünya Kardeşim (Yeliz) -
Son Verdim Kalbimin işine (Seyyal Taner) -
Kaç Yıl Geçti Aradan (Sezen Aksu) -
Bir de Bana Sor (Erol Evgin) -
Sensiz de Yaşanıyor (İlhan İrem) -
Bal Gibi Olur (Asu Maralman) -
Aldırma Gönül (Edip Akbayram) -
Kemancı (Neşe Karaböcek-Tanju Okan) -
Zühtü (Esin Afşar) -
Eylülde Gel (Alpay) -
Kalbimi Affettim (Seyyal Taner) -
Kaybolan Yıllar (Sezen Aksu) -
Sevdan Olmasa (Erol Evgin) -
Gel Teskere (Esmeray) -
Yarınlar (Ali Rıza Binboğa)
Kim Öğretti Alfabeyi (Ali Rıza Binboğa)
mesajı beğendiniz mi?: +1
15 yıl önce - Cmt 01 Arl ,
70ler tek kanallı TRT yıllarıydı. Televizyon akşamüstü 5 civarında açılır, gece 12 civarında da kapanırdı. Tabii teknik açıdan da yetersizliklerin yaşandığı yıllardı. Yayınların sık sık koptuğu olurdu. Bazen saatlerce yayın gelmezdi. Bu bekleme süreci boyunca ailecek TRTnin meşhur necefli maşrapa sı seyredilirdi.
TRTnin haberlerini Tuna Huş, Mesut Mertcan, Canan Kumbasar gibi spikerler sunardı. Bir de kapanıştan önce Güne Bakış adlı kısa haber programını sunan Can Akbel vardı.
Televizyona çıkan şarkı bir anda meşhur olur, herkesin diline düşerdi. Çünkü herkes aynı akşam, aynı şarkıyı dinlemiş olurdu.
O yıllardan akıllarda kalan bazı TV programları ve dizilerini sayabildiğimiz kadar sayalım :
Laurel ve Hardy, Aşk Gemisi, Altı Milyon Dolarlık Adam, Uzay Yolu, Uzay , Görevimiz Tehlike, Tatlı Sert, Baretta, Komiser Colombo, İhtiyar Delikanlı, Charlienin Melekleri, McMillan ve Karısı, Bonanza-Dolu Dizgin, Kung-Fu, Pasaklı Sally, Kaçak, Kral ve Ben, Vadideki Hayat, Küçük Ev, Arsen Lüpen, Bir Zamanlar Kartaldı, Tekerlekler, Lassie, Küçük Kadınlar, Hayat Yolu
Çizgi film olarak da, Arı Maya, Heidi, Taş Devri, Pembe Panter, Akıllı Bıdık, Tırmık, Arzın Merkezine Seyahat, Balarısı Tombik, Marko, Şeker Kız Candy, Tatlı Kahramanlar, Vikingler sayılabilir.
mesajı beğendiniz mi?
Bugünlerde, günümüz ile 70li yıllar ve daha öncesinin karşılaştırmaları daha sık olarak yapılmaya başlandı. Dört bir yandan geçmişe ilişkin sesler, anılar, belgeler, yorumlar, değerlendirmeler vb. yağıyor. 87 Türkiyesinde gündemimiz, ağırlıklı olarak güncelden çok geçmişle yüklü.
Geçmişe ilişkin bu tür yazılardan birinde, Gelenek kitap dizisinin Ocak 87 sayısındaki 68 Kuşağı Üzerine başlıklı yazıda şöyle diyor Metin Çulhaoğlu: Az önce nostalji sözcüğünü kullanırken, gene tüylerim diken diken oldu. Çulhaoğlu, ardından nostaljiye belli bir tepkisellikle yaklaştığını kabul ettiğini ekliyor; henüz otuzunda kırkında olan insanların nostaljik olmalarını anlayamadığını belirtiyor. Doğru bir saptama olarak da, henüz genç sayılacak insanlarda nostaljinin öne çıkmasının güncele ilişkin ölümcül bir etki yapacağının altını çiziyor.
Nostalji dilimize iyice yerleşti. Ama nostaljiyi tadanların,bu duygudan tedirgin olmayanların hepsi nostaljik mi? Nostaljiyi yaşayanlar, bunu güncele ilişkin pratik bir coşkuyu beslemekte itici bir faktör durumuna getiremezler mi? Yoksa yalnız nostaljik olmak değil, ama en yalın ve saf biçimiyle nostalji duygusunun kendisi de tamamen pratik bir ölümü mü sergiliyor? Çulhaoğlunun artık çekilmez bir kavram olmaya başladığını ileri sürdüğü nostalji, bütün yönleriyle olumsuz bir işlev mi görüyor? Yani nostalji kör bir duygu mudur?
Geçtiğimiz aylar gerçekten de nostaljinin bizde ve dünyada yeniden canlanışına tanık oldu. Ama bu canlanma nedensiz değildi. Bu canlanmaya yol açan, aynı zamanda, 68 ile 86yı karşılaştırmaya olanak sağlayan gelişmelerdi. Nitekim nostaljinin canlanmasıyla 68 ile 86yı karşılaştıran değerlendirme, tartışma ve yorumlar birbirine paralel ilerledi. Üstelik, mutlu bir rastlantıyla, artık orta yaşlarına varmış ya da orta yaşlarına doğru yol alan 60lı ve 70li yıllar kuşaklarının doğrudan yüreklerine seslenen bu benzetmeleri hatıra getiren ve 86 ile geçmişin karşılaştırmasına maddi zemin hazırlayan dinamikler, bizim ülkemizle sınırlı kalmadı. Herhangi bir odağın dikkate değer bir rehberliğinin görülmediği bir aşağıdan dürtüyle parlayan 86 Fransası, bütün dünyada düşünen herkes ister istemez 68in anılarına götürdü.
Buna bağlı olarak, bizzat bizdeki ve dünyadaki pratik gelişmeler nostaljinin yaşamasına güç katarken, bu durumda nostaljiyi hepten bir kenara koymak nasıl doğru olsun? Ben, Çulhaoğlu gibi, nostaljiye bu kadar kesin bir tepkisellikle yaklaşamıyorum. Çünkü harekete geçiren etmenler ışığında, nostalji duygusunun olumlu yanları bulunduğuna ve yaşama değin umudu besleyen bir öz taşıdığına inanıyorum.
Yadsınması pek olanaklı olmayan bir gerçek var: Günümüzün, mazisini reddetmeyen ve reddetmek istemeyen bireyleri, kendileri kabul etseler de etmeseler de, hoşlansalar da hoşlanmasalar da, içinde bulunduğumuz yılları güçlü bir nostalji duygusuyla yüklü olarak yaşıyorlar ve bu duyguyu tadıyorlar. Buna hayır demenin gereği olmadığı gibi, mutlaka olumsuz bir sürecin parçası saymak da gerekmiyor.
Neden olumsuz bir sürecin parçası saymak gerekmiyor? Özellikle 70li yılları yaşayan kuşak için, 80li yılların getirdiği en belirgin sonuçlardan birisi, geçirdikleri ve geçirmekte oldukları bireysel değişimdir. Bizim insanımız, 80li yılların zor ve yalnızlık koşullarında -olumlu ya da olumsuz içerikte- çok yönlü değişmeye uğramış ve artık yeni bireyler haline gelmiştir. 80den sonra birey motifinin öne çıkışı, hiç de basit bir bireyselleşmeye öykünmenin sonucu değil, 80 öncesi insan modelinin zaaflarının önlenemez bir sonucudur. Kendi bireysel gerçekliğini tanımamış, kişiliğinin toplumsal yanı ile bireysel yanı arasındaki dengeyi ikincisini yadsıyarak kurmuş, tek boyutlu bir siyaset perspektifi içinde yaşamın çok yönlülüğünün ayırımına varamamış, zor yıllarda ise önceden pek farkında olmadığı kendi beniyle karşı karşıya kalmış kuşağın maddi kavgası, artık büyük ölçüde manevi alana kaymıştır. Çevresindeki dünyadan çok kendisiyle uğraşan ve bunu olumsuz koşullar altında yapmak durumunda kalan bireylerin bugünden çok geçmişe dönük olmaları, bir bakıma nesnel ve anlaşılır bir süreçtir. Bu yüzden, nostaljik olmaya yatkınlığın maddi koşullarının bulunduğu bir ortamda, bu olguyu anlamak ve bunun aşılmasına ilgi göstermek, nostaljiye tepkisellikle yaklaşmaktan daha anlamlı ve yararlıdır.
Yani, bugünün nostaljik olmak gibi bir sürü önemli sorunu, geçmişte yarattığımız insan tipinin doğasındaki kusurlardan kaynaklanmaktadır. 70li yıllarla çok güçlü düşünsel ve moral bağları olan bizler için, nostalji de geçmişten bugüne uzanan köprüyü kuran araçlardan birisidir. Yeni insan tipinin yaratılması, ancak eldeki malzemeden hareketle oluşturulabilir. Elimizdeki malzeme de 70li yılları tam anlamıyla aşabilmiş insanlardan oluşmamaktadır. Bunun için, özellikle bireylerimizin içe dönük yaşamlarının ve hesaplaşmalarının dışa dönük pratik tutumlara göre ağırlığını halen koruduğu ve geçmişten edindiğimiz tüm insani değer ve erdemlerin baştan aşağı erozyona uğratılmaya çalışıldığı bir ortamda, nostaljinin bir yanıyla yapıcı ve direngen bir içerik taşıdığı, en azından moral ve ruhsal süreçlerimizi diri tutmaya yardım eden bir işlev gördüğü bence tartışmasızdır.
Nostalji güzel ve hüzünlü bir duygu. Ama ne kadar güzel olursa olsun, asıl olarak geçmişe dönük bir duygu. Nostaljiye ihtiyatla yaklaşmayı gerektiren, nostaljiyi iki yanı keskin bir bıçak durumuna sokan da bu geçmişe dönüklüğün ön planda olması. Nostalji, bir yanıyla, bireyin cephegerisini, yani iç dünyasını güçlendiren bir etkide bulunabilecek potansiyele sahiptir. Ama diğer yanıyla da, başlı başına yeter bir duygu olarak yaşanması durumunda, pekala bugünün güncelinden uzak ve kopuk bir pratik konumun duygusal yansıması biçimini alabilir. Bu biçimiyle, idealize bir geçmiş gibi boş bir saplantıya varan soyut bir düşünce tarzı olarak atalet örneklerinden biri haline gelebilir. Nostaljiyi ciddi bir tehlike haline getiren, bu tarzda yaşanmasıdır.
Nostaljiyi ciddi bir tehlike haline getirebilecek bir başka yan, bireyin zihninde, güzel geçmiş ile bugün arasında -ara yılların yorumu ışığında kurulan bağın içeriğidir. Bu içerik, bağı kuranlar açısından, ayaklarının sağlam bir zemine basıp basmadığının, ne kadar nostaljik görünseler bile nostaljinin tuzağına düşüp düşmeyeceklerinin göstergesidir. Bu, hareketli bir toplumsal dönem ile onun üstüne zor geçen yıllardan sonra şimdi yeni bir kimlik arayışı gibi nesnel bir süreci yaşayan bizim kuşak açısından, yarınki çizgileri belirleyecek hayati bir önem taşır.
70’li yıllar insanı, 87lerde, yaşananlara nasıl bakmalıdır? Aradaki altı yedi yıllık zaman dilimini nasıl değerlendirmelidir? Burada biraz uzaklaşıp, yine 70’li yıllarda çokça okunmasına rağmen ne yazık ki gerçek değeri pek anlaşılamayan bir romana gidelim: Fabrika.
Gladkovun romanı, aslında okuyanda yarattığı izlenimlere göre, 70li yıllar insanının olgunluk ve yetişkinliğini gösterebilecek bir cevap anahtarıdır. Fabrika, esas olarak iç savaşın değişim kudretinin romanıdır. Romanın kendisi de, baş kişileri de iç savaşın ürünüdürler. Gleb ile Daşa arasındaki ilişkiler, bu iç savaş dehlizinden geçmiştir. Gleb, iç savaştan döndüğünde, önceki Daşayı, dünyası eviyle sınırlı, evinin kadınını arar. Ancak artık hüküm süren ilişkiler iç savaş öncesinin ilişkileri değildir. Romanda Daşa ile Glebi ayıran dramatik son, aslında tarihin nesnel ilerleyişinin yarattığı değişimlerin bir sonucudur. İç savaş dehşetini yaşamış, ırzına geçilmiş, onuru zedelenmiş, en önemlisi gözlerini ve ufkunu evinin duvarlarının ötesine, toplumsal ideallere çevirmiş Daşa, artık eski Daşa değildir. Yaşanan iç savaş karşısında, insanlar artık iç savaş öncesinin ilişki ve düşünce tarzlarını sürdüremezler, eskisi gibi düşünemez ve yaşayamazlar. Eskisi gibi düşünmeyi sürdüren Glebin Daşada aşamadığı duvar, budur. Aynı toplumsal ideallere bağlı olsalar bile, yaşananlara ve dolayısıyla yaşama ilişkin tutum farklılığı, Daşa ile Glebin kişisel yollarını ayırmaktadır. İkisinin tekrar birleşememesindeki trajik yan budur.
Kendimize dönelim. Bugün de geçmiş dönemi ve o dönemin ilişkilerini, sanki 80li yıllar hiç yaşanmamış gibi aramaya kalkanlar ve yaşadığımız günlerin gerçeklerini kabul etmemekte ısrarlı olanlar; nostaljinin ağına yakalanacak olanlar bunlardır. Dünün bugünden daha çekici görünmesini, bugünü dünün ağırlığı altında ezerek yaşayanlar nostaljik tehlikeye kapıyı açarlar. Yaşananlar yaşanmamış sayılamaz. Beyin ve yürek ne kadar geçmişte yaşamayı denese de, keşke başka koşullar olsaydı dese de, yaşananların hükmü sürecektir.
Altını özellikle çizmek gerekir. Türkiye 70li yılları geride bıraktı. Şimdi geride, dolu dolu yaşanan o yıllardan kalanlar tartışılıyor. Düşlere yer yok: 70li yıllar bir daha geri gelmeyecek. E. Kürkçünün bir yazısında Açık ki, bir daha 68 olmayacak dediği gibi, 70li yıllar da bir daha yaşanmayacak. Teorik birikimi ve derinliği fazla olmayan ve bu nedenle düşle gerçeğin nerede başlayıp nerede bittiğini her zaman kesin bir biçimde ayıramayan bizim kuşağımız için, bu ayırım çok önemli. 70li yılları yeniden yaşamak, ancak nostaljinin tatlı ve hüzünlü esintilerinde mümkün. Çünkü Türkiye bir 80li yıllar yaşadı. Hem öyle bir 80li yıllar ki, 60lı yıllar ile 70li yıllar arasında belirgin bir kesinti koymak pek doğru olmazken, 70li yıllar ile 80li yıllar arasına kalın bir çizgi çekmek bir zorunluluk. Bunun için 80li yıllar sonrasında ve özellikle günümüzde, bırakılan yerden başlamak çok büyük bir handikap oluşturacaktır. Çünkü 70li yılları ve esas olarak 70li yılların ilişkilerini bir daha yaşarız diye düşünmek ne kadar mümkünse, Türkiyenin 80li yıllarda yaşadıklarının, toplum yaşamından tek tek bireylerin ruhsal süreçlerine ve iç dünyalarına kadar güçlü izler bırakmadığını söylemek de, o kadar mümkündür.
Oysa Türkiyenin, toplumun bütün katmanları ve bireyleri açısından, ihmal edilebilecek bir 80li yıllar yaşadığını iddia edebilmek, düşünen bir insana göre değil. Ogüzel 70li yılların bir daha yaşanmayacağını, 80li yılların yaşandığını ve yaşanmamış sayılamayacağını kabul etmemiz gerekiyor. Acı ve hüzün getiren 80li yıllar yaşanmış, sayısız oran ve biçimde değerleri eskitmiş ve dönüştürmüş, yeni değerler, faziletler, alışkanlıklar ve felsefeler, kısacası yeni ilişkiler yaratmıştır. Herşeyden önce, yeni bir yaşam tarzı yaratmıştır. 80li yıllar yaşanmamış sayılamayacağı için, 70li yılların ve daha öncesinin ilişkileri ve düşünce tarzları, şöyle ya da böyle aşılarak tarih yapılmak zorundadır. Bu olmazsa, ne 80li yılların güncelini yaşayabilmek ne de parlak bir gelecekten sözedebilmek olanaklı değildir.
Türkiye; doğrusu, yanlışı, acısı, sevinciyle Türkiye toplumunun ve bizim tarihimiz olmuş bir 70li yılları bir daha yaşamayacak; bu tartışılmaz. Ama 70li yıllardan daha güzel bir gelecek de, umudunu yitirmemiş ve yüreğinde leke taşımayan her düşünen insan için gerçekçi bir ideal olarak kalıyor. Böyle bir idealin içerdiği bir nostalji, hiç de çekilmez bir kavram değildir.
Genel Kültür
Müzik
Büyüklerimizin Dinlemeye Doyamadığı ve Bizim de Bayılacağımız 70’li Yıllardan 15 Nostaljik Şarkı
O günler, siyah beyaz ve sepia renkli geçmiş günler İnsanı mazide alıp götüren müzikleri ile geçmişi hatırlamak çok güzel! Bu liste de anne babalarımız ve onların anne babalarına gelsin!
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası