imsak vakti tartışması / Avrupa’daki Müslümanların Namaz Vakti Tartışması: Takvim Birliğinin Neresindeyiz?

Imsak Vakti Tartışması

imsak vakti tartışması

SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLER'DE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI Yayın Koordinatörü • Yaşar HIZ Genel Yayın Yönetmeni • Aydın ŞİMŞEK Baş Editörler • Prof. Dr. Hasan BABACAN Prof. Dr. Tanja SOLDATOVIĆ Doç. Dr. Nihada DELOBEGOVIĆ DZANIĆ Editörler • Prof. Dr. Türkan ERDOĞAN Prof. Dr. Yıldırım ATAYETER Doç. Dr. Sevcan YILDIZ Kapak Tasarım • Begüm Pelin TEMANA İç Tasarım • Begüm Pelin TEMANA Sosyal Medya • Betül AKYAR Birinci Basım • © NİSAN / ANKARA ISBN • © copyright Bu kitabın yayın hakkı Gece Kitaplığı’na aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, izin almadan hiçbir yolla çoğaltılamaz. Gece Kitaplığı Adres: Kızılay Mah. Fevzi Çakmak 1. Sokak Ümit Apt No: 22/A Çankaya/ANKARA Tel: 80 40 web: funduszeue.info e-posta: [email protected] Baskı & Cilt Bizim Büro Matbaa Sanayi 1. Cadde Sedef Sk. No: 6/1 İskitler - Ankara Sertifika No: Tel: 99 28 SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLER'DE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI Sosyoloji Çalışmaları BÜROKRATİKLEŞME, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI VE İMSAK VAKTİNİN TESPİTİ MESELESİ1 BUREAUCRATIZATION, DIRECTORATE OF RELIGIOUS AFFAIRS AND DETERMINATION OF İMSAK TIME QUESTION Mustafa GÜLTEKİN2* ÖZET Bu çalışma Türkiye’de son yıllarda neredeyse her Ramazan ayında tekerrür eden Diyanet İşleri Başkanlığı ve bazı ilahiyatçı ve din adamları arasındaki oruç ibadetine başlamayı simgeleyen imsak vaktinin tespiti meselesini tartışmaktadır. Bu tartışma yüzyıllardır her Müslüman’ın kolaylıkla belirleyebileceği bir dini vaktin Türkiye’de laik temellere sahip devletin dini görevleri olan bu kurumu aracılığıyla, neden resmi olarak kendi yayımladığı imsakiyeden ödün vermemesinin yönetimle ilgili nedenlerine odaklanmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde Batı’da Aydınlanma sonrası dini otoritenin geriletilmesi ve devletin modern bilimin kılavuzluğunda laik yönelimli tek tipleşmesi süreçleri ve sosyolojik bir analiz aracı olarak Weber’in modern çağdaki “bürokratikleşme” kavramsallaştırması ele alınacaktır. İkinci bölümde birinci bölümdeki tartışmadan kalkarak, dini kurumları kaldıran () Cumhuriyet Türkiye’sinin aynı yılda laik yapıda ama dini görevleri olan bir kurum olarak kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşunun arka planına yer verilecektir. Akabinde ise bu kurumun dini vakitler bağlamında Türkiye’deki Müslümanlar üzerinde “mantıksal bütünleşme”yi (Durkheim) tesis etme amaçlı “sembolik iktidar”ından (Bourdieu) yararlanarak dini hususlardaki tekel kurma mücadelesine yer verilecektir. Üçüncü bölümde ise imsak vaktinin tespiti tartışmasının karşıt taraflarını oluşturan Diyanet İşleri Başkanlığı ve bazı ilahiyatçıların ve din adamlarının medya aracılığıyla yaptıkları yorumlar analiz edilecektir. Anahtar Kelimeler: İmsak Vakti, Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam, Laiklik, Weber, Bürokratikleşme, Durkheim, Bourdieu, Sembolik İktidar, Kaideleştirme ABSTRACT This study discusses the almost annually recurring issue of the determination of imsak time -the sign of fasting praying- in Ramadan month among the Directorate 1 Bu çalışma, İksad tarafından Ekim tarihleri arasında Antalya ilinde düzenlenmiş olan 3. Uluslar arası Çin’den Adriyatik’e Sosyal Bilim Kongresi’nde “Kamusal Zamanın İnşacısı Olarak Devletin İmsak Vaktini Belirlemesindeki Sembolik İktidarı Üzerine” adlı başlıkla sunulan bildiri metninin büyük ölçüde gözden geçirilmiş ve genişletilmiş halidir. 2 Dr. Öğr. Üyesi, Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, e-posta: [email protected] SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLERDE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI of Religious Affairs, some theologians and religious men. This debate focuses on the administrative reasons of not making concessions on the official Ramadan timetable, issued by this religious institution of laicist state, without which muslims had been easily determined this religious time for centuries. In the first part of the study, receding the religious authority into background after the Western Enlightenment, the processes of laicist-oriented standardization of State under the guidance of modern science and Weber’s conceptualization of bureaucratization in modern age will be covered. In the second part, starting from the first part’s point, background of the abolishing religious institutions () by Republican Turkey, including the constitution of Directorate of Religious Affairs in the same year as laicist-structure but having religious functions will be discussed. Right after, this institution will be evaluated on monopolizing religious issues by utilizing symbolic power (Bourdieu) and establishing logical integration (Durkheim) on Muslims of Turkey in the context of religious times. In the third part, some interpretations of opposition side such as Directorate of Religious Affairs, theologians and religious men on the determination of imsak time will be analyzed. Keywords: İmsak time, Directorate of Religious Affairs, Islam, Laicism, Weber, Bureaucratization, Durkheim, Bourdieu, Symbolic Power, Codification GİRİŞ Türkiye’de son yıllarda özellikle Müslümanların kutsal ayı olan Ramazan ayında tekerrür eden tartışmalardan en önde gelenini Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çıkardığı imsakiyelerde “imsak vaktinin (Müslümanların oruca başlama vakti) hatalı olduğu ve dolayısıyla oruç tutan Müslümanların olması gereken vakitten daha erken bir vakitte oruca başlatıldığı” iddiası oluşturmaktadır. Bu çalışma, bu iddianın resmi muhatabı olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve bu iddiayı çeşitli gerekçelerle ileri süren veya arkasında duran ilahiyat hocaları ve din adamları–çalışmamızda Diyanet’in resmi görüşünü savunan ve din adamı olarak bilinen bir kimseyi de çalışmamıza dahil ettiğimizi unutmadan- arasında medya üzerinden gerçekleşen tartışmayı sosyolojinin kavramsal araçlarıyla analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bununla birlikte, bu konunun seçilmesinin en önemli gerekçelerinden biri şöyledir: Osmanlı’da başlayan “sekülerleşme” ve “bürokratikleşme” eğilimini31 Cumhuriyet kadroları sürdürmekle birlikte, ’te seküler bir yapı içerisinde kurulmasına karşın dini görevleri olan bir birim olan Diyanet’in kurulmasıyla devletin ibadet saatlerini belirleme tekelini ele geçirmesidir. “Seküler” temelli bir devlet olmasına karşın “din”le ilgili bir hususu Diyanet İşleri Başkanlığı kanalıyla kontrol altında tutması, ilk bakışta paradoksal bir izlenim uyandırmasına karşın, bu durum modern bir devlet olan yeni Cumhuriyet’in din kurumu dâhil tüm kurumları Weberci 3 Osmanlı’nın modernleşmesiyle hem dini kurumlar hem de seküler kurumlar “ikilik” halinde Cumhuriyet’in kurulmasına dek bir arada bulunmuştur. Sosyoloji Çalışmaları anlamda “bürokratikleştirme”sinin bir örneğini teşkil etmektedir. Bu ön kabulle hareket eden bu çalışma; “modern devlet”in “bürokratikleşme” eğilimini mezkûr örnek üzerinden sınamaya çalışmaktadır. Ön kabul olarak ve kullandığımız analitik araç olarak Weber’in “bürokratikleşme” tezini kabul etmekle beraber, çağdaş sosyolojinin bilhassa yy.ın son çeyreğinde ürettiği devasa sosyolojik külliyatla sosyolojik teorinin zirvelerinden biri olan Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün birbiriyle bağlantılı iki kavramını da akılda tutmak gerektiği düşüncesindeyim. Weber’in “Devlet, şiddetin meşru kullanımını tekelinde tutan bir topluluktur”( ) olarak yaptığı tanımda devletin “fiziksel iktidar”ına gönderme yapıldığını iddia eden Bourdieu, devletin ayrıca “sembolik iktidar”ın da tekelini elinde bulunduran yegâne mercii olduğunu ileri sürerek daha kapsamlı bir devlet tanımı ortaya koydu (Wacquant vd., 59). Bourdieu, Durkheim’ın özellikle son çalışması olan Dinsel Hayatın İlkel Biçimleri’nde () toplumun üyelerinin “ahlaki bütünleşme”sini sağlamanın aynı zamanda “mantıksal konformizm”in tesis edilerek sağlanabileceğine dair tezini (Bourdieu, ) siyasi bir çerçevede yeniden ele aldı ve bireylerin sahip oldukları “kategoriler”in “toplumsal” olmakla beraber “içerme” ve dışlama” mekanizmasını sağlayan sembolik sistemler olduğunu (Swartz, ) ve sembolik sistemlerin esas üreticisinin devlet olduğunu keşfetti (Bourdieu, ). Ahmet Muhtar Paşa’yla41 beraber “pozitif bilim”in kılavuzluğunda hassas astronomik ölçüm aletleriyle yy.ın başından itibaren ölçülmeye başlayan ibadet vakitlerinin bu şekilde tespiti devlet tarafından “meşru” görülür. “Zaman” üzerinde de “sembolik iktidar”a sahip olduğunu kabul ettiğimiz devlet, Weber’in dediği anlamda “hesaplanabilirlik”, “kişiden arındırılmışlık”, “nesnellik” ve “keyfiliğin dışlanması”yla “zaman” üzerinde tek “meşru otorite” olduğunu ilan eder. Ayrıca, Bourdieu’nün Weber’in bürokrasi ve bürokratikleşme kavramlarını hatırlatan “kaideleştirme” 4 Abdülaziz Bayındır, yılının Nisan ayında Ahmet Muhtar Paşa’nın bilimsel olarak iddia edilen tezinin hatalı olduğunu ayrıntılarıyla şöyle açıklamıştır: “Takvimlere gelince, bugünkü anlamda takvim çalışmaları Tanzimat’tan sonra yapılmıştır. Maalesef o zaman bir kısım aydınların ufkunu karartan batı hayranlığı namaz vakitleri konusunda da çok açık bir şekilde görülmüştür. Bu konuda kaynak kabul edilen Gazi Ahmet Muhtar Paşa bilgilerini, fıkıh kitaplarında yazılı tanımlara uygun olarak yapacağı gözlemlere dayandırma yerine Avrupalıların yaptıklarını belirttiği çeşitli rasatlara dayandırmıştır. Fecr-i kazibin bir zodyak ışını, yani burçlardan gelen bir ışın olduğunu belirtmiş, bu ışın akşamleyin de görülebileceği için ayrıca şafak-ı kazib diye bir terim icad etmiştir. Islah-ı Takvîm adlı eserinde (s) belirttiğine göre ekvator kuşağı dışında fecr-i kazib yalnız Eylül, Ekim ve Kasım aylarında görülebilmektedir. Riyaz’ül-Muhtar adlı eserinde ise (s) 30° enlemden sonra fecr-i kazib’in görülemeyeceğini belirtmekte ve Dersaadet’te yani İstanbul’da doğan fecrin doğrudan doğruya (fecr-i sadık olduğunu ayrıca ifade etmektedir. Paşa, bu açık ifadesine rağmen fecr-i kazib’in zodyak ışınlarından (zıya-ı mıntakî) başka bir şey olmadığı hususunda şaşırtıcı bir ifade kullanmaktadır” (Bayındır, ). SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLERDE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI kavramını da akılda tutmak faydalı olabilir. “Kaideleştirme” kısaca; devletin büyük bürokrasilerine düşen sembolik düzene sokma veya sembolik düzenin muhafazası işlemidir. Araç kullanımı örneğinde görüleceği üzere “kaideleştirme”, kolektif bir “netleştirme” ve “homojenleştirme” getirisi sağlar (Bourdieu, ). Çalışma üç bölümden ibarettir. Birinci bölümde çalışmanın sosyolojik teoride ne tür bir kavramsal çerçeveye dayandığı verilmeye çalışılmıştır. İkinci bölümde Türkiye’ye özgü laikliğin Türkiye’de yaşayan tüm Müslümanları “birleştirici” bir mercii olarak icat ettiği “seküler” yapılı, ama dini görevleri olan Diyanet İşleri Başkanlığı tartışılmıştır. Üçüncü bölümde ise bu tartışmayı akademik alanda kimin başlattığı ve günümüzde medya üzerinden Diyanet’in ve bu hususta karşıt iddiaları olan muhaliflerinin yorumları analiz edilmiştir. 1. Kavramsal Bir Çerçeve funduszeue.info ortaya çıkan Aydınlanma düşüncesi bilhassa filozofların öncülüğünde Batı Avrupa’da önemli bir tarihsel kopuşa tanıklık etti. Amerikan ve İngiliz devrimleri tarihte Batı toplumları açısından yeni bir miladı temsil etmesine karşın, hususi olarak Fransız Devrimi ve devrimden ayrı düşünülemeyecek olan Aydınlanma düşüncesi/felsefesi, ansiklopedistlerle ve onların yücelttiği “akıl” ve “bilim” aracılığıyla Batı dışı tüm toplumların da model aldığı Weberci anlamda bir “ideal tipi” temsil etti. Aydınlanma’nın birçok ulusal görünümleri olmasına karşın onun ruhunu teşkil eden Fransız Aydınlanmasını ana hatlarıyla iki yorumda özetlemek mümkündür: 1) Bütüncül bir din eleştirine girişilmesi ve farklılıklar olmasına karşın bu yorum hattında ortak eğilimin dinin kurumsal işleyişinin toplumsal mutsuzluğun ana nedenlerinden birini oluşturması. 2) Ancien (eski) rejimin siyasal düzenine tepki ve yeniden düzenlenmesi talebi (Çiğdem, 36). Özellikle Fransız aydınlanmacıları, rahiplerin(din adamlarının) Fransa’da Tanrı’yı ve dini, kilisenin kendi sosyal imtiyazlarını devam ettirmek için kötücül bir şekilde enstrümanlaştırmalarına cepheden saldırdılar (Diderot & D’Alembert, ; Çiğdem, 40). Ayrıca, “Tanrı” ya da “dini düşünce”nin tam bir reddiyesi olmamakla birlikte, “Tanrı” ve “din”i, aklın sınırları içerisine çeken ve onu “akıl” aracılığıyla kavramaya dönük daha önce görülmemiş biçimde yeni bir yorum da geliştirdiler (Diderot & D’Alembert, ). Gelgelelim, Hıristiyanlığın geleneksel “Tanrı” ve “din” yorumuna “akıl”la beraber radikal bir eleştiri getirilse bile, Weber’e göre ( ) günümüzde- kendi entelektüel serüvenini içeren yy.ın son çeyreğinden tarihli ölümüne kadar olan dönemi muhtemelen kastediyor– dini dışlamayan bir bilimsel anlayış tarzı devam etmişti. Foucault ise bu iddiayı Sosyoloji Çalışmaları başka bir tartışma bağlamında doğrulayacak biçimde; hümanist hareketin tarihinin yy.ın sonuna denk geldiğini, ve funduszeue.info ise kültürün tanrıyla, doğayla, şeylerin benzerliğiyle, uzayın yasalarıyla, bedenlerle, tutkularla, imgelerle meşgul olduğunu, kesinlikle insanın olmadığını ( 32) dile getirerek Tanrı’nın yy. ın sonuna kadar “O” olmaksızın hiçbir şeyin anlaşılamayacağı temel bir belirleyici olduğunu vurguluyordu. Gelgelelim Weber, ifadenin geçtiği “Bir Meslek Olarak Bilim” adlı aynı konuşmada, yaşadığı dönemde “bilim”in “din” ve “anlam”la olan derin kopuşunu ayrıca şöyle açıklıyordu: “Başta Spenser olmak üzere dönemin tüm sofu teolojisi, Tanrı’nın Orta Çağlar’ın onun aradığı yol üstünde bulunamayacağını biliyordu. Tanrı görünmez. O’nun yöntemleri bizim yöntemlerimiz değildir. Ne var ki insanlar, O’nun eserlerinin fiziksel olarak kavranabileceği müsbet bilimlerde, O’nun dünya için planladıklarının izlerini bulma umuduna kapıldılar. Ya bugün? Doğa bilimlerinde rastlanabilecek birkaç büyük çocuk dışında, kim artık astronomi, biyoloji, fizik ya da kimya alanlarındaki bulguların bize dünyanın “anlamı” hakkında herhangi bir şey öğretebileceğine inanıyor?”( ) Kilise ve devletin birbirinden ayrılmasının Fransa’da bile yılında Combes’in bakanlığı sırasında bir kanunla çıkarıldığı (akt. Huther, 21) düşünüldüğünde, Fransa’da III. Cumhuriyet’ten () sonra kademeli olarak, diğer toplumlarda ise yakın dönemlerde, “modernleşme”, “sekülerleşme”/ “laikleşme”, “aklileşme”nin belli bir süreçle devlet kurumlarında yer etmeye başladığını gözlemlemek mümkündü. Bu durum da “sosyoloji”nin isim babası olan Auguste Comte’un “üç hal yasası”nın son evresi olan “pozitif aşama”yı andırır biçimde, pozitif bilimin “teoloji”nin ve “metafizik”in felsefenin yerini aldığına (Comte, 33) dair bariz değişimlerin habercisi gibiydi. Bu arada, modern bilimlerin gelişmesi ve modern devletin gelişmesi birbirine son derece paralel bir şekilde ilerliyordu. Örneğin, “modern devlet kararlarını dayandırabileceği daha kesin bilgiye duyduğu gereksinimi onsekizinci yüzyılda yeni bazı bilgilerin ortaya çıkmasına yol açmıştı” (Gulbenkian Komisyonu, 15). “Teoloji”nin ve “metafizik”in arkada bırakılıp “bilim”in yeni karar verici olması ve teknolojiye uygulanması -Batı’da da diğer Batı dışı toplumlarda da ilk olarak askeri alanda kullanılıyor- devlet kurumlarının “bilimselleştirilmesi”ni, dolayısıyla toplumların “bürokratikleşmesi”ni beraberinde getirdi. “Bürokrasi” ve “bürokratikleşme” olgusu klasik sosyolojinin kurucu babalarından Weber’in ilgilendiği temalardan birini oluşturuyordu (bkz. Weber, ). Weber’in “bürokratikleşme” (ister devlet kurumlarında ister özel işletmelerde olsun) tasviri modern çağda devleti; her şeyin “standartlaştırıldığı”, “keyfiliğin dışlandığı” ve tüm ilişkilerin “kişiden arındırılmışlık”la karakterize edildiği yeni bir forma sokuyordu. SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLERDE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI Weber’e göre ( ) “doğruluk, hız, kesinlik, dosya bilgisi, süreklilik, birlik, tam bağımlılık, sürtüşmenin ve maddi ve kişisel maliyetlerin azaltılması bürokratikleşmiş bir yönetimde optimum noktasına getirilir.” Bununla birlikte, bürokratikleşmiş yönetimle piyasa ekonomisi arasındaki ilişkiyi Weber şöyle kuruyordu: “Bugün resmi yönetim işlerinin hatasız, net, sürekli ve olabildiğince hızlı görülmesini takip edenlerin başında kapitalist piyasa ekonomisi gelmektedir. Normal olarak, çok büyük modern kapitalist işletmelerin kendileri de katı bürokratik örgütlenmenin başlıca modelleridir. Tüm iş yönetimi giderek artan doğruluk, düzenlilik ve en önemlisi işlemlerin hızlılığı esasına dayanır hale gelmiştir” ( ). Ayrıca, Weber, işin “nesnel” biçimde yürütülmesi her şeyden önce hesaplanabilir kurallara göre ve “kişilere göre değişmeyen” bir biçimde yürütülmesi demektir” ( ) diyerek kişilere göre değişen keyfi karar almaların dışlandığını ilan ediyordu. Bu kavramsal tartışmadan hareket ederek son dönem Osmanlı ve Cumhuriyet bağlamındaki değişimleri araştırma konumuz açısından daha iyi kavramak mümkün gözükmektedir. Özellikle I. Dünya Savaşı Batı toplumları arasında büyük yıkımlar getirmekle beraber, birçok toplumda olduğu gibi Osmanlı’da da devlet yönetiminin geleneksel(örfi) ve dinsel teamüllerden kopartılarak tam bir “bürokratikleşmesi”ni bir zorunluluk olarak beraberinde getirdi. Bürokratikleşmesini belli bir seviyeye taşıyan Osmanlı Devleti’nin çöküşü sonrası kurulan Cumhuriyet, savaşın ve uluslararası piyasanın dayatmaları altındaydı. “Cumhuriyetçi” ve “laik” yönetici erk, inşa etmeye çalıştıkları Bourdieucü manada “sembolik düzen”e de uyacak biçimde, zamanı da (takvim ve saati) Batılı tarzda, tek tip, geleneksellikten ve keyfilikten uzak, bürokratik bir yapıya girmeye zorladı (Gültekin, ). Geç Dönem Osmanlı döneminde başlayan, Cumhuriyet’le beraber radikalleşen reformlarla geleneksel “saat” ve “takvim” hükümsüz kılındı ve tek bir “takvim” ve “saat” tipi tercih edilerek Batı tipi “saat” ve “takvim” kabul edildi (Wishnitzer, ). Hilafetin ilgası () Şeyhülislamlığın kaldırılması () ve Cumhuriyet’i kuran kadroların din işlerinin laik temellere dayanan devlet tarafından salt dinin teknik kısımlarıyla ilgili işlerle sınırlandırılan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın () kurulması, Hicri takvimin resmi olarak ilga edilmesi ve resmi işlerde miladi takvimin kullanılmasının yasallaşması (), ezani/alaturka saatin resmi olarak ilga edilmesi ve alafranga saatin resmi işlerde kullanılmasının yasallaşması (), Müslümanların özellikle son yıllarda yoğun biçimde medyada tartışılan Türkiye’de özellikle ramazanda tam olarak ne zaman oruç tutmaya başlayacaklarına ve sabah namazını ne zaman kılacakları meselesini anlaşılır kılacak sosyo-tarihsel süreçteki yasal düzenlemeleri oluşturdu. Sosyoloji Çalışmaları Diyanet İşleri Başkanlığı’nın -gelecek bölümde daha detaylı bilgi verilecektir- çalışma konumuzu oluşturan görev ve sorumluluklarından biri de ibadetlerin zaman bakımından tayin ve tespitidir. Gelgelelim, sorun da tam bu noktada çıkıyor gözükmektedir. İslamiyet’in ilk yıllarından beri neredeyse akli melekeleri yerinde olan her Müslüman ferdin çıplak gözle kestirebildiği bir ölçme işlemiyle gerçekleşen ibadet zamanının tespiti meselesi, Cumhuriyet’in ilgili anayasal düzenlemelerindeki radikal değişimle toplum düzeyinde günümüze kadar süregelen bir sorun - bizim çalışmamız bu meseleyi imsak vaktinin tespiti üzerinden ele alıyor- halini alıyordu. Bu çalışmanın temel problematiği şöyledir: “Türkiye’de Cumhuriyet sonrası laikliği benimseyen modern bürokratik devlet, Ramazan aylarında Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla resmi olarak ilan ettiği imsak vakitleriyle -diğer vakitleri de beraber düşünürsek- Müslüman fertlerin ibadet saatlerini belirleme ve yorumlama gücünü ellerinden mi alıyordu?” Gelecek bölümde, Türkiye’ye özgü laikliğin tezahürlerinden olan Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili bir tartışmaya yer verilecektir. 2. Türkiye Laikliğinin “Bütünleştirici” Bir Mercii: Diyanet İşleri Başkanlığı Cumhuriyeti kuran kadroların kabaca “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” olarak telakki edilen “laiklik” ilkesini nasıl algıladıklarıyla doğrudan ilişkili olan Cumhuriyet devrimlerinin ne gibi bir devlet ve toplum modeli benimsedikleri, son dönem Osmanlı İmparatorluğu’nda din-modernleşme-siyaset arasındaki ilişkilerin nasıl bir mahiyet taşıdığıyla mukayese edilmeksizin kolayca anlaşılamaz. İsmail Kara, Cumhuriyet Türkiye’siyle belli bir kopuşu simgelediği din-modernleşme-siyaset arasındaki ilişkilerin, Osmanlı’da ne gibi bir özellik gösterdiğini şu şekilde açıklamaktadır: “İslamın bekasının devletin bekasıyla aynileştirilmesi ve devletin bekasının da “zarureten” ıslahatla mümkün görülmesi, dinin/ geleneğin aslına “sadakatten” daha ziyade uygun yeni çözümleri dini bir kalıp içerisinde sunma, sunabilme gayretlerini birinci plana çıkarmıştır. sonrasında Cumhuriyet Türkiyesi’nin din- siyaset-batılılaşma düzleminde terkettiği işte bu modernleşme ile dinileşmeyi birlikte götürme istikametindeki üst siyasettir. Aslında Cumhuriyet ideolojisi de bir tür dinileşme politikası gütmüştür fakat bu siyaset, düşünce ve uygulama planında bir üst siyaset olmadığı gibi din-modernleşme-siyaset çizgisinde Türkiye’nin tarihi tecrübeleri zaviyesinden layık olduğu ve kendisini taşıyabilecek bir yöneliş de değildir. Ortaya çıkan siyaset, dinin politik manevralar, meşruiyet SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLERDE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI ve toplumsal nüfuz aracı olarak “kullanılması”ndan ibarettir”(Kara, ). Cumhuriyet döneminde dinin devlet tarafından algılanma tarzında laik bir siyaset izlenmesi sebebiyle ciddi bir kopuş olduğunu ve dinin laik temellere dayanan yeni devlet için topluma sızılmasında politik niyetlerle işlevselleştirilen bir enstrüman olduğunu yorumlayan Kara, ’te Cumhuriyet kadrolarının gerçekleştirdiği üç reformla; Osmanlı devletinde siyasal, hukuki ve eğitim gibi alanlarda başat bir görevi icra eden ve en tepede Şeyhülislamlıkla temsil edilen dinin güçlü konumunun, Hilafetin İlgası, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Diyanet İşleri Başkanlığı kurumunun kurulmasıyla minimize edildiğini bir anlamda ileri sürer ( ). Osmanlı devletindeki kritik konumundan başbakanlığa bağlı birim olarak bile kabul edilmeyip başbakanlığa bağlı bir başkanlık olarak görevlendirilen ve yetkilendirilen, dinin sadece itikat ve ibadet işlerini düzenleme görevine indirgendiği51 bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, yukarıda zikredilen din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak karakterize edilen laiklik ilkesini62 uygulamıştır. Toplumsal birlik ve beraberliği sağlamaya yardımcı olan ve devlet elitleri tarafından kontrol altında tutularak tahakküm altında milli bir dinin oluşturulmaya çalışıldığını Kara şu şekilde yorumlar: 5 yılları arasında toplam 8 yıl 9 ay Diyanet İşleri Başkanlığını sürdürmüş olan Tayyar Altıkulaç, yeni kurulan laik Cumhuriyet’teki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın statüsünü, devletin laik bir temelde olması sebebiyle önceki dönemde dinle devletin birbirinin mütemmim cüzü olduğu Osmanlı döneminden keskin bir kopuş sergileyerek devletin sadece muayyen konularla ilgilenen, muamelat konularına kesinlikle karışmayan konumunu şöyle izah eder: “’te Diyanet İşleri Başkanlığı kurulurken bu müessesenin bir önceki devrede mevcut olan Şeyhülislamlığın bir devamı gibi görülmediği kesin. Çünkü yeni bir rejim gündeme gelmiştir. Devlet yönetiminde laiklik temel bir ilke olarak kabul edilmiştir. Bu bünyeye uygun bir dini idare, diyanet modeli düşünülmüş ve bu düşünceden hareketle Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Tabii araya laiklik girince Diyanet İşleri Başkanlığı’nın İslam’ın ancak muayyen konularıyla ilgilenmesi, özellikle de muamelat konularıyla ilgilenmemesi ve bunların yasama organına bırakılması gibi temel bir ayırım ortaya çıkmıştır. Kısaca söylemek gerekirse, Diyanet İşleri Başkanlığı yeni kurulan devletin bünyesine uygun bir statüyle kurulmuştur” (akt. Ertunç, ). 6 Laik bir temele dayanan bir devlette Türkiye’de uygulanan laikliğin Batı’daki muadilleri- ne nazaran temelde ne tür farklılıklar taşıdığını anlamamız açısından Diyanet İşleri Başkan- lığı bizatihi temel bir mukayese nesnesi olabilir. Ahmet Cemil Ertunç, birincil kaynaklara dayanan Cumhuriyetin Tarihi adlı çalışmasında () söylediğimiz minvalde bir yorumda bulunur: “Türkiye laikliğinin Batı’dakinden farklı yönlerinden en önemlisini Diyanet İşleri Başkanlığı teşkil eder. Laikliğin Batı toplumlarında uygulanan biçimini ifade eden “otorite- nin ayrışması” laik devletin din işlerine dinin ise laik devletin işlerine karışmamasını gerek- tirir. Fakat laikliğin Türkiye’ye uyarlanmasının getirdiği temel bir farklılık olarak devlet laik- liğine rağmen dinle ilişkisini kesmez. Diyanet İşleri Başkanlığı ise bunun kurumsal karşılığı olur” (akt. Ertunç, ). Bu eğilim de din ve devlet işleri arasında bir ayrım gözetmesi- ne rağmen devletin dinsellikle ilgili mevzularda geniş bir denetim ve müdahale yetkisi veren laiklik anlayışına yönelik en büyük eleştiri noktasını oluşturmaktadır (akt. Narlı, 24). Sosyoloji Çalışmaları “…laiklik ilkesi ile Diyanet İşleri Başkanlığı organizasyonuna dair mevzuat ve uygulamalar çok alt düzeyde işlemiş, bir başka ifade ile siyasi merkezin dini alana ve giderek dini yaşantıya tahakküm etmesine dönüşmüştür. Dine tahakküm ve dini alanın daraltılması, kısıtlanması şeklinde anlaşılan ve yorumlanan din-siyaset ilişkileri, neticeleri itibariyle dini toplumsal gerilim ve tehlike/tehdit alanlarından biri saymak, siyasi meşruluk araçlarından biri olarak kullanmak, yeni, seküler ve uygun bir din yorumunun (milli din) ortaya çıkması için sürekli ve etkin tedbirlere başvurmaktan öte bir yere varmış gözükmemektedir” (Kara, 45). Ahmet Yaşar Ocak’a göre () hiçbir tarihte hiçbir İslam devletinde olmadığı kadar İslam’ı bir ideoloji haline getirmiş olan Osmanlı devleti, Cumhuriyet’i kurduktan kısa bir süre sonra Cumhuriyetçi radikal bir laisizme dönüşmüştü. Ocak, bu dönüşümü sağlayan inkılâpların nasıl İslam’dan radikal laik bir milliyetçi kimliğe geçiş yaptığını, inkılapların İslam’ın devletle ve toplumla ilişkisini resmi olarak kestiğini ve mezkûr dönüşümlerin çalışmamızla doğrudan ilgili olan ’te Umur-ı Diniye Riyaseti’nin (daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı olarak değiştiriliyor) kurulmasıyla cami hizmetleri ve Müslüman halkın diğer dini ihtiyaçlarına yönelik bütün kurumlaşmanın, yeni kurulan devletin kontrolü ve takibatına girmesi dolayısıyla, İslam’ın da devletin kontrol ve takibine alındığını ileri sürüyordu ( ). Cumhuriyet kadrolarının dinin yeni konumunu tayin ederken zihinlerindeki varsayımlarını ise Gözaydın şu şekilde açıklar: “1) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının büyük çoğunluğu İslam dinine mensuptur. 2) İslam’da ruhban sınıfı yoktur. 3) Ortak, gündelik temel ihtiyaçların devlet tarafından karşılanması gerekir tanımı içinde din de bir kamu hizmeti konusudur” (Gözaydın, ). Bununla birlikte, Gözaydın’a göre ( ) “devlet seküler yapısı içinde dini görevleri olan bir kutsama aracı üretiyor. Burada devletin ürettiği dini bilgi, sürekli rekabet halinde olduğu, lakin bir türlü ortadan kaldırmayı başaramadığı diğer dini eyleyicilerle giriştiği rekabetin bir parçası” olarak karşımıza çıkıyor. Osmanlı devlet yapısında devlet yönetiminin en üst noktalarından birini temsil eden halifeliğin 3 Mart ’te kaldırılması, devlet içinde şer’i işlerden sorumlu birimin bakanlık düzeyinde bir birim olmaktan Başbakanlığa bağlı bir başkanlık statüsüne indirilmesi ve ’de “Devletin dini İslamdır” ibaresinin kaldırılması, yüzyıllar boyunca Osmanlı devletinin mütemmim cüzü olan İslam dininin yeni kurulan Türk ulusal devletinin radikal laiklik politikalarıyla vicdanlara hapsedilmesine yol açtı. Devletin SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLERDE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI “laik” ve “Batıcı” bir toplum inşa etmesinde temel bir unsur olmasının çok ötesinde, Durkheimcı anlamda “toplumsal bütünleşme”yi sağlamada devlet erkinin tercih ettiği ve Diyanet işleri Başkanlığı’nın kuruluş amacında da net biçimde ifade bulan; İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları71 ile ilgili işleri yürütmekle sınırları bir hayli çizilmiş olan dini alan tüm devlet kurumlarındaki işlevlerinden anayasal değişikliklerle kopartılmak suretiyle, sadece müminin inancını özel alanında İslami usule uygun olarak nasıl yaşaması konusundaki itikat ve ibadet işlerini düzenleyen bir düzeye indirgenmiştir. Yukarıda Kara’dan alıntıladığımız ve devletin din ile ilişkilerindeki değişimi karakterize eden üç anayasal değişiklikle İslam dininin özellikle, sonrası bazı toplumsal ve siyasal hadiselerinde82 devreye girmesiyle Yeni Türk devletinin bütüncül bir dünya görüşü değil de, kendi haklılığını türettiği Schmittci93 anlamda bir “siyasal kategori”ye zorlandığını Ahmet Çiğdem şu şekilde ifade eder: “Kemalist Kulturkampf ’ın kendisini önceleyen tarihsel örneklerinde olduğu gibi müminlerden yurttaş yaratma çabasının olmaması, İslamın bir kültür olarak kabulünü getirmemiştir. Kemalizmin en büyük keşfi, İslamı bir kültür olarak bırakmasını ona bir cemaat bahşetmekle eşanlamlı olacağını görmesidir. Dolayısıyla Kemalizm kendi İslamcı politik karını, İslamı siyasal bir kategori olarak yaşatmakla devşirmiştir. Nitekim ancak İslami talepler var oldukçadır ki, Kemalizm kendi haklılığını türetmekte zorlanmamıştır” (Çiğdem, ). Böylelikle Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki mücadele, laik, dinin devlet işlerine müdahalesine kesinlikle izin vermeyen, Batıcı değerleri ve sembolleri tüm topluma yaymak isteyen bir ideolojinin tüm kurumları dönüştürmesine sahne olmuştur. Hülasası, ’te Umur-ı Diniye Riyaseti veya bugünkü ismiyle Diyanet İşleri Başkanlığı olarak başbakanlığa bağlı 7 Ertunç, din ve devlet ilişkilerini belirleyen Anayasa maddesinin Madde olmakla birlikte, bu maddenin diyanetin statüsünü belirlediğine işaret etmiştir: Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir”. Bu maddeden çıkarılacak olan şeyin dinin maddede yer alan dayanışma ve bütünleşmenin sistemin öngördüğü dayanışma ve bütünleşme olduğu ve bu durumunda sayılı ve tarihli Diyanet kurumunun “ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek bahsinde belirtilen şeye tekabül ettiğini söylemiştir. Dolayısıyla ona göre Diyanet dini temelli bir ahlakın hâkim kılınmasının aksine ahlakın her an dine meyledebilecek yanlarını kontrol altında tutmakla irtibatlıdır ki; başörtüsü gibi en dini görünen konularda bile laik rejim fetvayı diyanete sormadan kendisi vermiştir (Ertunç, ). 8 Şeyh Said Ayaklanması, TCF’nin kurulması, saltanata olmasa bile hilafete sempati duyan mebusların olması ve Takrir-i Sükûn gibi öne çıkan siyasi hadiseler vs. 9 Bkz. Carl Schmitt, Siyasal Kavramı, Metis Yayınları, Sosyoloji Çalışmaları bir birim olarak anayasanın ilgili maddesiyle görevleri belirlenmiş olan ve laik bir esasa dayanan bir devletin kontrol ve denetimiyle varlığını sürdüren bu kurum, devletin müminler üzerindeki resmi dinsel otorite olması bakımından dini meselelerde -bizim çalışmamızda bazı ilahiyatçılar ve din adamları- sürekli giriştiği dinsel bir meşruiyet kavgasının odağı olmaya devam etmektedir. 3. İmsak Vaktinin Tespiti Bağlamında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve Karşıtlarının Söylemleri Ramazan ayında tekerrür eden “imsak vakti”yle ilgili tartışmanın taraflarından birini; devletin din işleriyle ilgilenen ve devletin bu konularda anayasanın sayılı kanunla10 yetkilendirdiği resmi karar mercii olan Diyanet İşleri Başkanlığı oluşturmaktadır. Tartışmanın öteki tarafını ise, özellikle imsak vaktiyle ilgili Diyanet’in takvimlerde belirlediği “saatin hatalı olduğu ve müminlere yaklaşık 1 saat fazla oruç tutturulduğu ve dolayısıyla sabah namazının da vakti girmeden kılındığıyla” ilgili görüşler ileri süren bazı ilahiyatçılar ve din adamları oluşturmaktadır. Burada Diyanet Kurumu dışındaki karşıt yorumlara tartışmada öne çıkan belli aktörler üzerinden sınırlandırarak yer vermeye çalışacağız. Bu tartışmanın resmi kanadını Diyanet İşleri Başkanlığı oluşturmaktadır. Diyanetin temel görevi; “İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmektir” (Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, ). Ayrıca Diyanet’in din hizmetlerinden biri de çalışmamızı doğrudan ilgilendirecek şekilde namaz vakitlerinin tespitiyle ilgilidir. Diyanet, “ilgili birim ve kuruluşlarla işbirliği yaparak namaz vakitleri ve dini gün ve geceleri tespit ve ilan etmek, bunun için gerekli çalışmaları yürütmek” (Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, ) ile de yükümlüdür. Böylelikle devlet müminlerin dini ibadetleriyle ilgili Bourdieucü anlamda “sembolik iktidar”ından güç alarak Vakit Hesaplama Şubesi Müdürlüğü’nün kendi bünyesinde yaptığı çalışmalar neticesinde namaz saatlerini, dolayısıyla imsak vaktini ve iftar vakitlerini de tayin etmektedir. Astronomi uzmanları ve bu konuyla ilgilenen din adamlarıyla birlikte yürüttüğü çalışmaların 10 22/6/ senesinde yürürlülüğe geçen numaralı Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun ilk maddesi şöyledir: İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Ayrıca sayılı Kanunun Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevleriyle ilgili hükmü sayılı kanunda da herhangi bir değişikliğe uğratılmamıştır. 11 Çalışmamızda görüşlerine yer verdiğimiz din adamları-ilahiyatçılar şu isimlerden oluşmaktadır: Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Dr. Hüseyin Atay, Osman Ünlü, Ali Rıza Demircan, Cübbeli Ahmet Hoca. Devletin resmi görüşünü dile getirmekle yetkilendirilmiş ve görevlendirilmiş mercii ise Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLERDE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI neticesinde resmi olarak bu takvimi duyurmakta ve isteyen kişilerin bu bilgiyi edinmelerini sağlamaktadır. Gelgelelim, Ramazan aylarında sahurun bitiş zamanını ve sabah namazını doğrudan ilgilendiren imsak vaktiyle ilgili kurum son yıllarda ciddi eleştiriler almaktadır. Bu eleştiriler özellikle ilahiyatçılardan ve din adamlarından gelmektedir. Bu tartışmada hem diyanetin bu mesele hakkındaki “resmi söylem”ine hem de karşıtların söylemlerine yer verilecektir. Bu bölüme geçmeden evvel, bu tartışmanın başlatıcılarından olan ve bu mesele hakkında çalışmaları olan Prof. Dr. Hüseyin Atay’ın iddialarına yer verilecektir. a) İmsak Tartışmasının İlk Kıvılcımı: Hüseyin Atay’ın Müdahalesi İmsak vaktiyle ilgili son yıllarda medya aracılığıyla Diyanet İşleri Başkanlığı, din adamları ve ilahiyatçıların yürüttükleri tartışmayı bundan yıllar önce ilahiyatçı Hüseyin Atay’ın12 başlattığını, öğrencisi de olan Yaşar Nuri Öztürk bir televizyon programında () dile getirmişti. Atay, söz konusu bilimsel çalışmasındaki iddiasını, imsak vakitlerinin tayin ve tespitini İslam dinindeki temel kaynaklar olan ayet, hadis, fıkıh ve fetva kitapları üzerinden haklılaştırmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla, Diyanet ve bu konudaki karşıtlarının son yıllarda yaptıkları imsak vakti tartışmasına geçmeden önce, Hüseyin Atay’ın İmsak Vaktinin Tayin ve Tespiti (tarihsiz) adlı çalışmasından kısaca bahsedebiliriz. Atay, İslam dininin kutsal kitabı olan Kuran-ı Kerim’de bu meseleyle ilgili tek ayetin olduğunu söyleyerek iddiasını gerekçelendirmeye başlar. Bu ayet şöyledir: “Tan yerinde siyah iplik ile beyaz ipliği ayırt edene kadar yiyiniz, içiniz, sonra orucu geceye kadar tamamlayınız” (Bakara Suresi, Ayet). Atay’a göre İslam Peygamberi Hz. Muhammed bu ayeti şu şekilde açıklamıştır: “Hz. Peygamber, beyaz iplikten maksat gündüzün aydınlığı ve siyah iplikten maksat da gecenin karanlığı olduğunu açıklamıştı” (Tarihsiz: 2). Atay, Hz. Muhammed’in bu konu hakkındaki hadislerini titiz bir biçimde şu şekilde bir araya getirmiştir. Hz. Muhammed’in sözleri şöyledir: 12 Akademik çalışmalarına hala devam etmekte olan Hüseyin Atay’ın kendi adıyla kurduğu web sitesinde hazırladığı bir biyografisi mevcuttur. Bkz. funduszeue.info funduszeue.info 13 İnternette pdf dosyası olarak sunulan ve tarafımızca kullanılan bu metinde, yayım tarihi hakkında herhangi bir kayıt düşülmediğinden yayım tarihi “tarihsiz” olarak ifade edilmiştir. 14 Bu ayetin farklı mealleri de vardır. Bunlardan biri şöyledir : “Fecrin ak çizgisi, kara çizgisinden sizce tam olarak seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra orucu geceye kadar tamamlayın” (Bakara Suresi, Ayet). Sosyoloji Çalışmaları 1) “Yiyiniz, içiniz yalancı şafak (kule şeklindeki aydınlık) yemenize mani olmasın.” (Ebu Davud, el-Sunan 1/) 2) “Bilal’in ezan okuması, sahur yemenize engel olmasın, ufuktaki beyazlık da genişliğine yayılana kadar yemenize engel olmasın.” (Ali.b. Ömer Dare Kutni, 2/) 3) a) “Yiyiniz, içiniz, Kule gibi yükselen aydınlık sizi aldatmasın. Kırmızılık ortaya çıkıncaya kadar yiyiniz, içiniz.” (Ebu Cafer Tahavi, Meanıl-Asar, 1/, Bedreddin Mahmud b. Ahmed el- Ayni Umdetu-Karili Şerhil-Buhari, 5/). b) “Yiyiniz, içiniz. Yükselen parlaklık sizi yemekten alıkoymasın. Kırmızılık yayılana kadar yiyiniz, içiniz.” (Sahih Tirmizi 3/, Tahavi, Meanıl-Asar, 1/) 4) “Allah Bilal’e acıma duygusu versin. Bilal olmasaydı, güneşin doğuşuna kadar bize yemek için ruhsat verileceğini umardık.” (Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalani, Feth ve Barı li-Şerhil Buhari 4/) 5) “Sahurda Bilal’in sesi ve şu beyazlık (dikine olan) sizi aldatmasın, bırakın beyazlık yayılsın.” (Ebu Muhammed b. Ali b. Hazm el- Muhalla 6/) Atay’a göre (tarihsiz: 4) bu hadislerden şu hususlar ortaya çıkmaktadır: a) Ufukta göğe dikine kule gibi çıkan ışık hiçbir suretle muteber olmayıp buna yalancı şafak (fecri kazib) denmektedir. b) Ufuktaki beyazlık ufku kaplayacak şekilde yayılmasına kadar yenir. c) Ufukta kırmızılık yayılıncaya kadar sahur yenir. d) Güneşin doğuşuna kadar sahur yenmesinin imkânına Hz. Muhammed işaret buyurmuştur (Atay, tarihsiz: 4). Atay bu akıl yürütme ve gerekçelendirme neticesinde mevcut uygulamalarda iki yanlış olduğunu tespit etmiştir: 1) Takvimlerde yapılan iki hatayı düzeltmek gerekir. Bunlardan biri fıkıh ve hadis kitaplarında sahur vakti için gösterilen zamanın insana en zor olanını almış olmasıdır. Buna da ihtiyat denmektedir. Oysa bu yukarıda söz edilen hadislere ve dinin kolaylaştırılması emrine aykırıdır. SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLERDE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI 2) Kur’an-ı Kerimde, Hadis-i Şeriflerde, fıkıh ve fetva kitaplarında vakitler konumuz olan sahur vakti de hep tavsif, yani niteleme ve tasvir etme ile gösterilmiş ve anlatılmıştır. Dakikaya ve saate göre tayin ve tespit edilmemiştir. Bu tavsif ve tasvirleri ilk defa dakika ve saate çevirenler ve saate göre ayarlayanlar hata etmişler ve hala o hata devam etmektedir (Atay, tarihsiz: 19). c) İmsak Vaktinin Tartışma Platformu: Resmi Söylemin ve Karşıtlarının Medya Üzerinden Mücadelesi Devletin dine ilişkin “resmi söylem”ini temsil eden Diyanet İşleri Başkanlığı ve bu iddialara karşıt tez ileri süren ilahiyatçılar ve din âlimleriyle, Diyanet’in safında yer alan ve çalışmamızda değerlendirmelerine yer verdiğimiz 1 din adamının medya üzerinden yaptıkları değerlendirmelere ve bunların analizlerine burada yer verilecektir. Muhtelif televizyon programlarında imsak vaktiyle ilgili değerlendirmeler bir video halinde funduszeue.info adlı internet sitesinde ayrı bir bölüm olarak yayınlanan videolar transkribe edilerek analiz için hazırlanmıştır. Ayrıca bazı ulusal gazetelerin ve ulusal dergilerin internet sitelerinden de yararlanılmıştır. Zikrettiğimiz mezkûr tarafların görüşlerine ise şimdi geçebiliriz. Kuruculuğunu Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’ın yaptığı Süleymaniye Vakfı, yy.ın başına kadar Müslümanların fecre bakarak imsak vaktini tayin edebilme gücünün Ahmet Muhtar Paşa’nın imsak vaktini bilimsel usullerle bulma çabalarıyla ekarte edilerek elinden alındığını ifade ediyor. Bu dönemden itibaren imsak vaktinin hassas aletlerle tespit edildiğini ve bu konudaki “bilimselleşme” için bir milat olmasına karşın gözlem için alınan tanın geçersiz olduğunu da ekliyor. “yy’ın başlarına kadar ufka bakarak Müslümanlar imsak vaktini tayin ederlerdi. Ahmet Muhtar Paşa’nın çalışmaları takvimi değiştirdi ve yaptığı çalışmalarla imsak vaktini derece Astronomik Tan olarak belirledi. Bu olay insan gözüyle görülmez, sadece hassas aletlerle tespit edilebilir. Oysaki Allahü Teâlâ şöyle buyuruyor: “Fecrin ak çizgisi, kara çizgisinden sizce tam olarak seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra orucu geceye kadar tamamlayın””(Bakara Suresi Ayet) (tevhid_dersleri, ). İmsak vakti ve dolayısıyla namaz vakitleri için Diyanet’in esas aldığı Astronomik tanın (- 18 derece) namaz vakitleri için geçersiz bir ölçü olduğunu ayrıca iddia eden Abdülaziz Bayındır, gerekçelendirmesini bir konuşmasında şu şekilde yapıyor: “Diyanet İşleri Başkanlığı bugün yayınlamış oldukları bildiride diyorlar ki: Astronomik Tan’ı esas alıyoruz diyorlar. Astronomik Tan yıldız gözlemlerinde ancak kullanılabilir, namaz vakitlerinde Sosyoloji Çalışmaları asla kullanılabilecek bir şey değil, yeryüzüyle alakalı bir tan değil. Bu tamamen yeryüzünden yaklaşık km ve daha fazla yukarıda olan atmosferin en üst tarafına ışığın gelişi anıyla alakalı bir olaydır. Yıldız gözlemlerinde sadece işe yarar, onun dışında herhangi bir işe yaramaz” (Muvahhid Düşünce, ). Abdülaziz Bayındır’la ortak çalışmalarda da bulunmuş Ali Rıza Demir- can, Bayındır’ın iddialarını desteklemekle beraber, asıl meselenin sabah namazının Ramazan ayında imsak vaktiyle eşitlenerek vakti girmeden kı- lınması olduğunu şu şekilde açıklıyor: “Abdülaziz hocamız benim dostumdur. Kendisiyle ilmi çalışmalarımızı sürekli beraber yürütürüz. Hocamız bu konuda haklıdır. Problem orucun elli dakika daha fazla tutulması değil, problem sabah namazının vaktinin girmeden kılınmış olmasıdır… Kuran’ın getirdiği bir ölçü var. “Sabahın aydınlığı gecenin karanlığından ayrıldığı vakite dek yemenize içmenize devam edin” buyuruluyor… Bunu gözlemlediğiniz zaman aslında İslam’ın iki büyük yüceliği var. Bunlardan bir tanesi koyduğu ölçülerin kolaylıkla yaşanabilir olması, bir diğer ölçüsü de anlaşılabilir olması herkes tarafından. Bu emrin muhatabı yalnızca İslam âlimleri değil, her bir oruç tutan Müslüman bu emrin muhatabıdır. Dolayısıyla bu emrin konusu olan vakit her bir Müslüman tarafından izlenebilir. Uzmanlığa da gerek yoktur. Şimdi sabahleyin Diyanet İşleri Başkanlığımızın ilan ettiği imsak vaktini lütfen balkonunuza çıkın, doğu ufkuna bakın, tıpkı gece yarısında olduğu gibi havanın kapkaranlık olduğunu göreceksiniz… Oruç emrinin muhatabı olan herkes kendi ölçüleri içinde bu gözlemleri yapmak zorunda… Aslında imsak vaktinin başlamasıyla birlikte sabah namazının vakti girmiş olur. Gerçi biraz önce okuduğumuz ayet bize orucun imsak vaktini vermekte. Ama aziz Peygamberimizin uygulamaları imsak vaktinin akabinde sabah namazının kılınmasıdır… Namazlar bize Kuran-ı Kerim ile vakitleri belirlenmiş vakitlerdir. Dolayısıyla öğle namazını 40 dakika önce kılamayacağınız gibi sabah namazını da kılamazsınız… Ramazanın dışında sabah ezanları güneşin doğuşuna 1 saat kala okunur, yarım saat kala da ne yapılır sabah namazı cemaatiyle birlikte namaz eda olunur. Fakat Ramazan’da imsak vaktiyle ezan okunuyor ve 20 dakika beklenip kılınıyor. Yani imsaktan yarım saat sonra sabah namazı bitiyor yani kılınmış oluyor. Erken kılınmış, yani vakit girmemiş oluyor” (Demircan, ). Cübbeli Ahmet Hoca, bir konuşmasında Diyanet’in imsak vakti konusundaki bilimsel zemini olan araştırmalarında tamamen haklı olduğunu, bunu da Abdülaziz Bayındır vb. doğrultuda düşünenleri zımnen (ad vermeden) eleştirerek şu şekilde dile getiriyor: SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLERDE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI “Bu kadar bütünü bu dinin hesapla kitapla takvimle oluyor da, diğer namaz vakitlerinin hepsi bu takvimle, hepsi bu takvimle oluyor da, “Aydınlandı mı Aydınlanmadı mı?” diyerek bunu göz bakışına havale edemezsin. Çünkü bu göz bakışına değil, hesapladır. Yani ben onu gökte gördüğüm için Allah’ın dediği aydınlık gökteki çizgi bu yerdeki aydınlığı söylüyor. Ama “minel fecr” diyor. Beyaz iplik, siyah iplik nedir? Ufuktaki çizgiyi sen yerde durduğun yerde aydınlık oradan buraya yansır mı? Güneş mi doğdu ki burayı aydınlatsın! Ufuktaki çizgi orada duruyor, oraya bakan görür. Yani kesinlikle bu hesaba uyulması lazım. Milletin orucu Allah muhafaza çok büyük tehlikeye girer!” (Habertürk, ) Abdülaziz Bayındır’la imsak vakti hususunda aynı fikirde olan Yaşar Nuri Öztürk de kendi hocası da olan Hüseyin Atay’ın yaptığı tespit itibariyle müminlere 1 saat fazla oruç tutturulduğunu şu şekilde iddia etmiştir: “Bunun ispatını otuz sene önce Hüseyin Atay yapmıştı ve küçük bir risaleyle de bunu duyurdu. Ne diyordu Hüseyin Atay: “Kuran ve Sünnet’in verileri açısından baktığımızda bugün bizim toplumumuza 1 saat fazla oruç tutturuluyor”. Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır ki bir ilahiyat profesörüdür, o da araştırmalarıyla bu noktaya geldi ve bunu geçen sene bu sene verdi. Abdülaziz hocayı takip etsinler” (Kur’an Dersi, ). Osman Ünlü ise bu tartışmaların 12 Eylül sonrası Diyanet’in vakitler için kullanılan “temkin vaktini” kaldırmasından doğduğunu ve Ali Rıza Demircan gibi imsak vaktinin sabah namazı vaktiyle eşitlenmesinin dinen hatalı bir uygulama olduğunu dile getiriyor: “Hâlbuki burada esas şeyi (tartışmayı) Diyanet başlattı. Kendisi başlattı. Şimdi kalkıyor sitem ediyor Diyanet İşleri Başkanlığı falan ama esas Diyanet İşleri’nin kendisi değiştirdi bu takvimleri. İmsakla, yatsıyla, ikindi ve öğleyle falan. ’te yapıldı bu değişiklik. ’ten önceki Diyanet takvimlerine bakarsan öyle bir değişiklik söz konusu değil. Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı diyor ki bizim yaptığımız doğru… İmsakta temkin vakti vardı. Diyanet onu kaldırdı. Şu an Diyanet takvimlerinde ve diyanetten alınan takvimlerde imsak yazan yer sabah namazının giriş vaktidir. Hâlbuki oruca bundan dakika önce başlamak lazımdır. (Sabah namazı vaktiyle imsak vakti) farklıdır, dakika önce başlaması lazım” (Huzura Doğru (Osman Ünlü), ). Bu tartışmaların neşet ettiği mercii olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönelik yapılan “Diyanet 70 dakika fazla oruç tutturuluyor” eleştirilerine Diyanet şu şekilde karşılık vermektedir. Başkanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nden yapılan yazılı açıklama, Sabah gazetesinde yapılan bir haberde şu şekilde aktarılıyor: Sosyoloji Çalışmaları “Başkanlığın imsak vakitlerinden temkini kaldırarak, imsakı vaktinden daha sonraya bıraktığı ve böylece imsak vakti girmiş olmasına rağmen insanların yemeye içmeye devam etmelerine yol açarak oruçlarını tehlikeye attığı; imsaki vaktinden öne alarak insanları daha vakit varken bir saat öncesinden oruca başlattığı ve sabah namazını vaktinden önce kılmalarına yol açtığı ve böylece namazlarının batıl hale gelmesine sebebiyet verdiği yönünde eleştirilere maruz kaldığı belirtildi” (Sabah Gazetesi, ). Diyanet, süregelen uygulamasından dolayı imsak vaktinin yanlış hesaplandığına yönelik ileri sürülen eleştirilere cevap mahiyetinde, Ankara Üniversitesi’yle bu hususun açıklığa kavuşturulması için gözlem çalışması yapılması için yeni bir protokol imzalıyor ve buna ilişkin haber şu şekilde aktarılıyor: “Diyanet’in, imsak ve yatsı vakitleriyle ilgili hesaplarının yerindeliğini ölçmek ve muhatap olduğu iddiaların doğruluk derecesini tespit etmek üzere geçen yıl ramazan ayından sonra yatsı ve sabah vakitlerinin tespitine yönelik yeni bir gözlem çalışması yapmaya karar verdiği belirtilen açıklamada, bu karar çerçevesinde Ankara Üniversitesi ile protokol imzalandığı kaydedildi. Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sacit Özdemir’in başkanlığında, Eylül ayında başlatılan projenin, bir gözlem heyetince yürütüldüğü ifade edilen açıklamada, gözlemlerin hem gelişmiş astronomik aletler hem de denek gözlemcilerle yapıldığı belirtildi… Şu ana kadar ulaşılan sonuçları şöyle özetlemek mümkündür; hata payları da göz önünde bulundurularak değerlendirildiğinde aletle yapılan gözlemlerden kabaca elde edilen sonuçlar, Başkanlığımız takvimlerinde verilen akşam/yatsı ve imsak/ sabah vakitleriyle örtüşmektedir. Gözlem yeri, şehir ışıklarının yansıması, havanın berraklık durumu, gözlemci denek sayısı, insan gözüyle aletin algılama gücü farkı vb. etkenlerden kaynaklandığı düşünülen sebeplerle gözle yapılan gözlemlerle Başkanlığımız takviminde verilen akşam/yatsı ve imsak/sabah vakitleri arasında bir miktar farklılıklar izlenmiştir. Ancak bu farklılıklar büyük ölçüde temkin payları kapsamında değerlendirilebilecek niteliktedir’’(Sabah Gazetesi, ). Ayrıca, Diyanetin yapılan bu yazılı açıklamada kendisinin ölçü olarak aldığı derecenin Türkiye dışındaki İslam ülkelerinde de uygulandığı iddiası ilgili haberde şu şekilde aktarılıyor: “İmsak vakti belirlenirken güneşin 18 derece ufka yaklaşmasını esas alan ölçünün, bütün İslam dünyasında imsak vakitlerinin belirlenmesinde esas alınan en düşük derece olduğu bildirilen SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLERDE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI açıklamada, bazı İslam ülkeleri ve Müslüman toplulukların daha ihtiyatlı hareket etmek için güneşin 19 derece ufka yaklaşmasını esas aldığı belirtildi. İslam dünyasında imsak vakitlerinin belirlenmesinde 18 dereceden daha düşük bir ölçüyü esas alan herhangi bir ülke bulunmadığı vurgulanan açıklamada, ‘’Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’deki uygulama da böyledir. Ancak yaz aylarında yatsı ve imsak vakitlerinin oluşmadığı ileri enlemler bunun dışındadır’’ ifadesine yer verildi” (Sabah Gazetesi, ). İmsak vaktinin tayin ve tespitine ilişkin tartışmada Diyanet’e yönelik en sert eleştirileri getiren Abdülaziz Bayındır Diyanet’in, Uzay bilimleri Fakültesi yardımıyla hem bilimsel aletlerle hem de çıplak gözle yaptığını açıkladığı gözleminin geçersiz olduğunu şu şekilde aktarıyor: “Başkanlık Din İşleri Yüksek Kurulu, bakın burada çok açık ve net söylüyorum. Burada yazılanlara asla inanamaz. Bunu çok açık söylüyorum. Prof. Dr. Sacit Özdemir (Ankara Üniversitesi Uzay Bilimleri Öğretim Üyesi)’in adı geçiyor. Şöyle bir ifade var diyor: “Gözlemler hem gelişmiş astronomik aletler hem de göz ile denek gözlemciler ile olmak üzere birlikte iki yöntemle gerçekleştirilmiştir” diyor. Bir kere astronomiden küçücük bir bilgisi olan kişi dereceyi gözlemlemek için çıplak gözle gözlemcileri asla götürmez. Çünkü çıplak gözle o saatte görülecek herhangi bir ışık yoktur. Şimdi ben burada sayın başkana ve az önce daha önceki İstanbul müftüsü olan arkadaşım Sayın Çağrıcı’ya buradan açıkça teklif ediyorum. Buyursunlar, herhangi bir akşam herhangi bir gece beraberce, sayın Başkan, sayın Çağrıcı ve Sayın Özdemir, bende İ. Ü. Uzay bilimleri öğretim üyesi Prof. Dr. Adnan Ökten beyi ve ekibimizde yer alan diğer arkadaşlarımızı çağıracam. Hep beraber çıkalım, bir tanyeri gözlemi yapalım ve orada ilgili ayetleri ve hadisleri okuyalım… Biz Allah rızası için bir hizmet olsun diye, tarihte ilk defa ekvatordan kutuplara namaz vakitlerini tespit ettik. Kutup bölgesindeki insanlar bundan sonra çok rahat oruç tutacaklar… Benim bu söylediğim şeylerde dört mezhebin tam bir ittifakı var. Kuran ve Sünnet arasında tam bir ittifak var. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı’nın söylediğinde, diğer İslam ülkelerinde uygulananlarda hiçbir tutar tarafı yok” (Muvahhid Düşünce, ). Mezkûr taraflar arasındaki tartışmadaki iddiaları şu şekilde özetlemek mümkündür: a) Ahmet Muhtar Paşa’dan beri imsak vaktini belirlemek için esas alın astronomik tan ( derece) çıplak gözle bir insanın görebileceği bir tan olmadığından Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hesabı yanlış ve geçersizdir. b) Bu yanlış aynı zamanda sabah namazı vaktinin de yanlış vakitte kılınmasına sebebiyet vermektedir. c) Diyanet hem çıplak gözle hem de astronomik aletlerle hesap yaptığını ileri sürmesine karşın, zikrettiğimiz Sosyoloji Çalışmaları gibi esas aldığı tanın sadece hassas aletlerle gözlemlenebileceğinin vurgulanması Diyanet’in çıplak gözle hesap yapması dolayısıyla deyim yerindeyse bir mantık hatası yaptığının ileri sürülmesine sebebiyet vermiştir. SONUÇ YERİNE Türkiye’ye özgü laikliğin ürettiği kurumlardan biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev ve sorumluklarından biri de, diğer dini vakitlerde olduğu gibi Ramazan aylarında oruca başlama vaktini gösteren imsak vaktini tespit etmesidir. Osmanlı’dan devraldığı devlet kurumlarındaki “bürokratikleşme” ve “bilimselleşme” eğilimini Cumhuriyet’i kuran yönetici erkin ladini (laik) politikalarla radikalleştirmesi, ciddi tartışma alanlarını da beraberinde getirmiştir. Bu tartışma alanlarından biri de; Osmanlı’dan kalan dini kurumların tasfiyesiyle kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlerinden biri olan ülkedeki büyük çoğunluğu Müslüman olan halkın ibadet saatlerini, bilimsel/astronomik gözlemlerle ve ilgili birimlerle işbirliği içinde resmi olarak tespit ederek yayınlamasıdır. Son yıllarda imsak vaktinin tespitiyle ilgili özellikle çalışmamızda yorumlarına yer verdiğimiz ilahiyatçılar ve din adamlarının getirdiği eleştiriler –imsak vaktinin erken başlatıldığı- devletin ve bunun dini alanı kontrol etme hususunda görevlendirdiği kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dini meselelerdeki söz söyleme tekeline yönelik Bourdieucü anlamda “sembolik iktidar”ına yöneliktir. İlahiyatçılar ve din adamlarının ve özellikle Hüseyin Atay’ın imsak vaktiyle ilgili tespitleri -dinin vakit belirleme konusunda zorlaştırıcı olunmaması, bilakis kolaylaştırıcı olması gerektiği ve imsak vaktinin dakika dakika tespitinden ziyade İslam’ın temel kaynaklarında niteleme ve tasvir etme ile gösterildiği, ayet ve hadislerde de belirtildiği üzere tüm Müslümanlara imsak vaktini çıplak gözle belirleyebilme hürriyetini vermesi- birlikte düşünüldüğünde Diyanet’in devlet kanalıyla dini pratikleri Weberci anlamda “bürokratikleştirme” eğilimiyle taban tabana zıttır. Bununla beraber, muhalif kesim içerisinde özellikle bu durumun savunuculuğunu yapan Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır Diyanetin ve diğer Müslüman ülkelerin astronomik aletlerle yıldız gözlemlerinde kullanılan ve yeryüzüne ait olmayan bir tan olan Astronomik tanı ( derece) imsak vakti için referans almalarından kalkarak kendi iddiasını aynı zamanda bilimsel bir söylemle gerekçelendirmektedir. Profesör Bayındır’ın kuruculuğunu yaptığı Süleymaniye Vakfı’nın astronomik tanın hadislerde belirtilen fecr-i kazibe (yalancı fecir) denk düştüğünü söylemesi ve çıplak gözle hiçbir insanın Diyanet’in deneklerle yaptığı gözlemleri kastederek derecedeki bir ışığı görmelerinin bilimsel olarak imkânsız olduğunu ve Güneş ufkun -9 derece altına geldiğinde ise Kur’anda tarif edilen fecr-i SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLERDE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI sadığın15 meydana geldiğini (tevhid_dersleri, ) iddia etmesi Diyanet’i güç bir pozisyona itmektedir. “Bürokratikleşme”nin en temel unsurları olan “hesaplanabilirlik”, “keyfiliğin dışlanması”, “nesnellik” ve “kişiden arındırılmışlık”; dini vakitlerden biri olan imsak vaktinin devlet tarafından Bourdieu’nün dediği anlamda sembolik düzenin muhafazası çerçevesinde giriştiği “kaideleştirme”nin devlet söyleminin dışındaki tüm “yorumlama gücünü” ellerinden almaya çalışarak devlet dışındaki tüm görüşleri bertaraf ettiği “homojenleştirme” eğilimiyle ilişkili gözükmektedir. “Bürokratikleşme” eğilimindeki devlet, Türkiye’de Diyanet kanalıyla Müslümanların kendi ibadet vakitlerini belirleme ve yorumlama gücünü tekeline alma hususunda Müslüman fertlerin gözünde tarihsel bazı sebeplerden dolayı daha meşru gözükebilir. Gelgelelim, başta ilahiyatçılar ve din adamlarının kamuoyunda ürettiği tartışmalar, imsak vaktini belirleme üzerinden modern devletin dini pratikleri “bürokratikleştirme” eğilimini örseleyecek gibi gözüküyor. KAYNAKÇA BOURDIEU, Pierre (), “Sur Le Pouvoir Symbolique”, Annales. Économies, Sociétés, Civilisations, Vol. 32, N. 3, pp. BOURDIEU, Pierre (), Seçilmiş Metinler, (Çev.: L. Ünsaldı), Ankara: Heretik Yayınları. BOURDIEU, Pierre (), Devlet Üzerine. Collège de France Dersleri (), (Çev.: A. Sümer), İletişim Yayınları, İstanbul. HUTHER, Jacques-Coenen (), Durkheim’ı Anlamak, (Çev.: S. Akyüz), İletişim Yayınları, İstanbul. COMTE, Auguste (), Pozitif Felsefe Kursları, (Çev.: E. Ataçay), Sosyal Yayınlar, İstanbul. ÇİĞDEM, Ahmet (), Taşra Epiği, “Türk” İdeolojileri ve İslamcılık, Birikim Yayınları, İstanbul. ÇİĞDEM, Ahmet (), Aydınlanma Düşüncesi, İletişim Yayınları, İstanbul. DIDEROT & D’ALEMBERT (), Ansiklopedi ya da Bilimler, Sanatlar ve Zanaatlar Açıklamalı Sözlüğü, (Çev.: S. Hilav), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. DURKHEIM, Émile (), Dinsel Hayatın İlkel Biçimleri, (Çev.: F. Aydın), Ataç Yayınları: İstanbul. ERTUNÇ, A. Cemil (), Cumhuriyetin Tarihi, Pınar Yayınları, İstanbul. FOUCAULT, Michel (), Felsefe Sahnesi, (Çev.: I. Ergüden). Ayrıntı Yayınları, İstanbul. 15 “Doğru fecir” olarak tercüme edilebilir. Sosyoloji Çalışmaları GÖZAYDIN, İştar (), “Bourdieu ve Din”, Cogito Dergisi, Pierre Bourdieu, sayı: 76, s. , Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. GULBENKIAN KOMİSYONU (), Sosyal Bilimleri Açın, (Çev.: Ş. Tekeli), Metis Yayınları, İstanbul. GÜLTEKİN, Mustafa (), “Fiziksel İktidarın Ayrılmaz Parçası Olarak Sembolik İktidarın Tesisi: Cumhuriyet Türkiye’sinde Yasalarla Zamanın Laikleştirilmesi”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi ( The Journal of International Social Research), Cilt: 10, Sayı: 54, s. KARA, İsmail (), “Din ile Devlet Arasında Sıkışmış Bir Kurum: Diyanet İşleri Başkanlığı”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 18, s. KARA, İsmail (), Cumhuriyet Türkiyesi’nde Bir Mesele Olarak İslam 1, Dergâh Yayınları, İstanbul. NARLI, Nilüfer (), “Türkiye’de Laikliğin Konumu”, Cogito Dergisi, Laiklik, sayı: 1, s. , Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. OCAK, A. Yaşar (), Türkler, Türkiye ve İslam, İletişim Yayınları, İstanbul. SCHMITT, Carl (), Siyasal Kavramı, (Çev.: E. Göztepe), Metis Yayınları, İstanbul. SWARTZ, David (), Kültür ve İktidar. Pierre Bourdieu’nün Sosyolojisi, (Çev.: E. Gen), İletişim Yayınları, İstanbul. WACQUANT, Loic (), “Loic Wacquant’la Söyleşi: Bourdieu ile Devleti Düşünmek”, (Çev.: A. Şaşmaz), (Söyleşen: V. F. Bozçalı, S. Aydın, C. Özden) İstanbul: Birikim Dergisi, S. , ss. WEBER, Max (), Sosyoloji Yazıları, (Çev.: T. Parla), İletişim Yayınları, İstanbul. WISHNITZER, Avner (), Reading Clocks, Alla Turca: Time and Society in the Late Ottoman Empire, The University of Chicago, United States of America. İnternet Kaynakçası Abdülaziz Bayındır, Oruca Başlama Vakti, , erişim tarihi/03/, erişim adresi: funduszeue.info?sayfa=yillar&MakaleNo=dsm1 Ali Rıza Demircan. (). Erişim tarihi: 10/10/, erişim adresi: https://www. funduszeue.info?v=FkErynq0c8Q Atay, Hüseyin (tarihsiz). “İmsak Vaktinin Tayin ve Tespiti”, erişim tarihi: 14/10/, erişim adresi: funduszeue.info Habertürk. (). Erişim tarihi: 10/10/, erişim adresi: funduszeue.infoe. com/watch?v=3Lh2O5JZFwI&t=66s Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun () Kanun Numarası ,Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 2/7/ Sayı: , Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5 Cilt: 4 Sayfa: , erişim tarihi: 10/03/, erişim adresi: funduszeue.info SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLERDE AKADEMİK ARAŞTIRMALAR - VI Hüseyin Atay, Biyografi, , erişim tarihi/03/, erişim adresi: http:// funduszeue.info Huzura Doğru (Osman Ünlü). (). Erişim tarihi: 14/10/, erişim adresi: funduszeue.info?v=ea_ANCu3vFI Kur’an Dersi. (). Erişim tarihi: 13/10/, erişim adresi: https://www. funduszeue.info?v=s7uUZy8hiPg&t=2s Muvahhid Düşünce. (). Erişim tarihi/10/, erişim adresi: https://www. funduszeue.info?v=-SpHBTEFqQo Sabah Gazetesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan imsak açıklaması, yayın tarihi: 26/07/, erişim tarihi: 15/10/, erişim adresi: funduszeue.info funduszeue.info aciklamasi tevhid_dersleri ( ). Erişim tarihi: 13/10/, erişim adresi: https://www. funduszeue.info?v=-a_khj1hcSg

SAHUR VAKİTLERİ 6 Nisan Son Güncellenme:

Eskiden top sesiyle orucunu atan vatandaş şimdi mensup olduğu cemaatlerin takvimlerine göre yapıyor. Herhangi bir cemaate mensup olmayanlar içinse sahur da iftar da tehlikede. Tepkiler ise Diyanet İşleri Başkanlığı’na…

Diyanet İşleri Başkanlığı; Nur, Menzil, İsmaliağa, Süleymancılar gibi cemaatlerle Süleymaniye Vakfı'nın imsakiyelerinde oruca başlama zamanın farklı zamanlarda gösterilmesine tepki gösterdi. Diyanet İşleri Başkanlığı, "Yatsı namazı vaktinin sonu, sabah namazı vaktinin ve orucun başlangıcı olan imsak vaktinin belirlenmesi bizim vazifemizin bir parçasıdır. Halkımız, ibadet hayatlarıyla ilgili hususlardabir tereddüt yaşamamalı ve bu hususta Başkanlığımıza güvenmeye devam etmelidir" görüşünü dile getirdi.


Ramazan Ayında bu kez tartışma konusu olan İmsak vakitleri. Oruç başladığından bu yana hararetli bir şekilde imsak saatleri tartışılıyor.

Farklı açıklamalar oruç tutanların kafasını karıştırıyor.

Habertürk'te Güngör Karakuş'un haberine göre; Diyanetin takvimine karşı bazı cemaatlerin kendi takvimlerini oluşturup oruca başlama saatlerini farklı uyguladıkları ortaya çıktı.

Peki, neden? Cemaatler kendi takvimlerini hazırlamış olmalarını nasıl açıklıyor? Diyanetin takviminde akılları karıştıran ne var?
İddialara bakılırsa dakikalarla değil neredeyse bir saatlik gecikme gösteren bir yanlışlık var.

İMSAK VAKİTLERİ YANLIŞ

Haberin Devamı


İddialara bakılırsa Diyanet İşleri Başkanlığı’nın takviminde İmsak saatleri yanlış.

Diyanetin imsaki erkene alan Ramazan takviminde İstanbul bugün için 03,46 akşam ezanıyla başlayan iftar saati ise 20,43 olarak belirleniyor.
Süleymaniye Vakfına göre ise imsak saati neredeyse bir saat sonra saat 05,02’ de iftar ise 20,41 de.
Menzil Cemaati’nin kullandığı Semerkand imsak takvimine göre imsak 03,45 iftar sise 20,43 olarak belirlenmiş.

DİYANET'TEN AÇIKLAMA


Diyanet İşleri Başkanlığı; imsak ve iftar saatlerini bazı dini grupların farklı saatlerde uygulamasının neden olduğu tartışmalar konusunda bugün ayrıntılı bir açıklama yaptı. Diyanet'in açıklaması şöyle:
Fazla oruç tutuluyor eleştirisi yapılıyor


"Diyanet İşleri Başkanlığı imsak vaktinin belirlenmesi hususunda öteden beri birbirine tamamen zıt iki tür eleştiriye muhatap olmaktadır.
Birincisi imsak vaktinden temkini kaldırarak insanların oruçlarını riske attığı yolundaki eleştiridir. Nitekim ülkemizde yayınlanan bazı takvimler temkin süresini kullanmaya devam ettikleri için imsak vaktini Diyanet takviminden 20 dakika önce vermektedirler. Diğeri ise imsak vaktini çok erken belirleyerek insanlara fazla oruç tutturduğu yolundaki eleştiridir.
Bu tür eleştirileride dikkate alarak Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Ramazanın başlangıcında gerçekleştirdiği basın toplantısında gerekli beyanatlarda bulunmuş olmasına rağmen bu hususta her hangi bir açıklama yapılmamış gibi haber ve değerlendirmelerin sürdürülmesi üzerine aşağıdaki açıklamaların yenilenmesine ihtiyaç duyulmuştur:


İmsakın hesaplanması kriterleri


1- İmsak vaktinin hesapla belirlenmesi yeni bir hadise değildir. Namaz vakitlerinin hesaplarla belirlenmeye başladığı Hicri III. Asırdan itibaren imsak vakitleride hesapla belirlenmektedir. Müslüman astronomi âlimleri geçmişten günümüze imsak vakitlerinin hesaplanmasında genellikle bugün Diyanet İşleri Başkanlığının imsakın hesaplanmasında esas aldığı kriterleri benimseyerek ‘Fecri sadık’ı tespit edegelmişlerdir.


Esas olan 18 derece


2- Geçmiş İslam âlimlerinin büyük çoğunluğu, imsakin hesaplanmasında Diyanet İşleriBaşkanlığının esas aldığı 18ş'yi benimseyerek ‘fecri sadık’ı hesaplamışlardır. Bazıları ise daha ihtiyatlı davranmak üzere 19ş'yi esas almışlardır. yılında Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin talimatıyla Kandilli Rasathanesinin kurucusu Prof. Fatin Gökmen başkanlığında Kamil Miras, İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen, Eyyüp Müftüsü İsmail Habib Erzen ve Muvaakıt Yusuf Ziya Gökçe’den oluşan komisyon da imsakin belirlenmesi için 19ş'yi esasalmıştır. Ancak Başkanlığımız yılında imsak vaktinden temkini kaldırdığısırada İslamın kolaylaştırma ilkesi doğrultusunda 19ş yerine bilimsel bir kriter olan 18ş’yi benimsemiştir.


Milletimizin zihninde tededdüt uyandırılıyor


3- Günümüzde İslam dünyasının neredeyse tamamına yakını imsak vaktinin hesaplanmasında Diyanet işleri Başkanlığının imsakin belirlenmesinde esas aldığı ölçüyü benimsemektedir. Bu itibarla geçmişteki İslam astronomlarının bu meseleyi anlamadığı, İslam dünyasındaki onlarca İslami Astronomi cemiyetinin bu işi bilmediği, şimdilerde birilerinin bu işi doğru anlamaya başladığı gibi bir sonuca götürecek yaklaşımlarla milletimizin zihninde tereddütler uyandırmaya çalışılmasını isabetli bulmuyoruz.

En ihtiyatlı görüşü tercih ediyoruz


4- Diyanet İşleri Başkanlığı, elbette orucun başlangıç vakti konusunda fıkıh kitaplarımızda yer alan farklı görüşleri bilmektedir. Elbette bunlardan bir kısmının itibara alınamayacak şaz görüşler olduğunun da farkındadır. Ancak Başkanlık, sorumluluk sahibi bir kurum olarak fetvaya esas olan en ihtiyatlı görüşü tercih ederek imsak vakitlerini hesaplamaktadır. Başkanlığın bu tercihi, vaktin ilk sınırını tespit esasına dayanmaktadır. Bunu da bilimsel bir kriteri esas alarak gerçekleştirmektedir.

5- Diyanet İşleri Başkanlığı, imsakin belirlenmesinde bilimsel bir kriter olarak astronomik tanın başlangıcı olan 18ş’yi esas almaktadır. Böyle bilimsel bir kriter ölçü alınmadığı takdirde toplum içinde birliğin sağlanması asla mümkün değildir. Buhususta bugün şikâyet edilen tablo gibi manzaralar ortaya çıkar. Nitekim günümüzdeki uygulamalarda kimi takvimler imsak vaktini Diyanet takviminden yaklaşık 20 dakika önce başlatırken kimileri Diyanet takviminden bir saatten daha fazla bir süre sonra başlatmaktadır.


Dört mezhebe göre yatsı vakti


6- Dört mezhebe göre yatsı namazının cevaz vakti, fecri sadığa kadar devam eder. Buna göre yatsı namazının sonu ile sabah namazının başlangıç vakti arasında mühmel vakit/boşluk (ilkinin vaktinin çıkması, ikincinin vaktinin girmesi için birsüre) yoktur. Vaktin biri çıkar, diğeri girer. Buna göre, fecr-i sadık’ın zuhuru ile yatsı vakti çıkar, sabah namazı vakti girer ve oruç için imsak başlar. Bunlar arasında, fıkıh yönünden, az da olsa bir boşluk/mühmel vakit yoktur. Buna göre fecri sadık’ın ilk oluşmaya başladığı andan sonraya bırakılması, yatsı vaktinin sonu hususunda tereddüt ortaya çıkaracaktır.


Bilimsel gözlem yapıyoruz


7- Başkanlığımız ibadet vakitlerine ilişkin olarak dile getirilen her türlü görüş ve düşünceyi ciddiyetle takip etmenin bir gereği olarak imsak ve yatsı vakitlerinin bilimsel gözlem yöntemleriyle belirlenmesi için Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü ile ortakbir gözlem projesi yürütmektedir. Şu ana kadarki gözlemler Ankara Bâlâ ilçesindeki rakımlı Beynam Ormanları; Bolu Gerede İlçesindeki rakımlı Arkut Dağı ile Türkiye’nin güneyinde ve deniz seviyesindeki Mersin ili Anamur ilçesinde yürütülmüştür. Gözlem çalışmalarının insan gözüne endeksli aletlerleyapılan kısmında sonuca ulaşılmıştır. Buna göre; Başkanlık takvimlerinde hesaplanan imsak vakitleri ile fecirde ortalama tan beyazlığının başlama vakti arasında ise +- dakika fark görülmüştür. Bu sonuç, güneşin derece ufka yaklaştığı zamana denk gelmektedir. Başkanlık takvimlerinde yatsı vakti için güneşin 17ş ufkun altına inişinin, imsak vakti için ise güneşin ufka 18ş yaklaşması ölçüsünün esas kabul edildiği dikkate alındığında insan gözüne endeksli aletsel rasatlarla yapılan gözlem sonuçlarının Başkanlık takviminde verilen imsak vakti ile örtüştüğü görülmüş ve bu sonuçlar Ramazandan önce Diyanet işleri Başkanımız tarafından halkımızla ve basınımızla paylaşılmıştır.


8- Araştırmanın çıplak gözle yapılan rasatlar kısmında, Diyanet İşleri Başkanlığı görevlilerinden müteşekkil denek gözlemciler tarafından 28 adet yatsı, 22 adet imsak gözlemi olmak üzere toplan 50 adet görsel gözlem yapılmıştır. Ancak ışık etkisi ve ufuk kirliliği gibi tesirler göz önünde bulundurularak; sağlıklı sonuçlara ulaşılması amacı ile çıplak gözle yapılan gözlemlere bir süre daha ve fakat mümkün mertebe ışık etkisinden olabildiğince uzak daha değişik yerlerde devam edilmesi kararına varılmıştır. Tüm gözlem sonuçları elde edildikten sonra bütün bilgiler kamuoyu ile paylaşılacaktıfunduszeue.infoşı görüşün bilimsel desteği yok



9- Gerek aletsel gözlemlerle ve gerek çıplak gözle yapılan rasatlarla ulaşılan sonuçlarda şu ana kadar, günümüzde seslendirilmeye başlayan ve imsakin güneşin 10ş ufka yaklaşmasından daha az bir zamana tekabül eden bir vakitte başlatılması yolundaki görüşü destekleyen en ufak bir bulguya rastlanmamıştır. Zaten söz konusu iddia sahiplerinin dile getirdiği görüşleri İslam tarihi boyunca kabul eden hiçbir ciddi ilim insanı olmadığı gibi günümüz İslam dünyasında bu alanda söz sahibi olan hiçbir ilim insanı ve astronom da benimsememektedir.


Şer’î vakitlerin belirlenmesi, Diyanet İşleri Başkanlığının en önemli vazifelerinden biridir. Çünkü en başta ibadetler olmak üzere Müminlerin dini hayatı ile ilgili pek çok husus, şer’î vakitlerle irtibatlıdır. Yatsı namazı vaktinin sonu, sabah namazı vaktinin ve orucun başlangıcı olan imsak vaktinin belirlenmesi de bu vazifenin bir parçasıdır. Halkımız, ibadet hayatlarıyla ilgili hususlardabir tereddüt yaşamamalı ve bu hususta Başkanlığımıza güvenmeye devam etmelidir.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası