pavyondaki kadınlara ne denir / Ankara pavyonlarında son moda: Kaşık havası - Magazin Haberleri

Pavyondaki Kadınlara Ne Denir

pavyondaki kadınlara ne denir

konsomatris

  • gittikçe ayağa düşen bir mesleğin çilekeş emekçileri.

    neden mi ayağa düşmüş? aydın'ı bilen bilir, kasaba irisidir. bi numarası yoktur yani. aydında'da bile, istisnasız her birahanede rastlayabilirsiniz bu kadınlara.

    eskiden hiç olmazsa bar, pavyon, müzikhol falan gibi az da olsa gene birazcık karizması olan yerlerde görürdünüz ama şimdi en salaş birahanelerde dahi mutlaka kadın çalışır. bu söylediğimin en radikal örneğine daha geçen gün denk geldim.

    aydın'da köhne ve küçük bir mekan var -şimdi sıkı durun- ve orada sadece iki masa var.
    evet, o kadar küçük ki, sadece iki tane masa. yani ola ki aynı anda sekiz müşterisi olsa mekan full+full çekmiş oluyor, rekor kırıyor. öyle bir yer işte.

    neyse, geçenlerde oradan geçerken epeydir görmediğim bir arkadaşa rastladım ve ayak üstü lafladık falan, baktık daha konuşacak gibiyiz ve tesadüfen de tam oranın karşısındayız, "hadi bari birer bira içelim" dedik ve girdik o iki masalı, toplam sekiz kişi kapasiteli boktan mekanda dört tane kadın vardı, hemide baya eli yüzü düzgün, gencecik kadınlar. masaların birini komple kapatmışlar ve miskin miskin oturuyorlardı.

    elbette hemen damladılar ve aynen kibarca geri gönderdik. zaten konu da o değil. demek istediğim, koskoca aydın'ın görüp görebileceği en dandik yerde, zorlasan ancak sekiz kişinin sığabileceği bir yerde bile dört tane, bir-iki de değil, tam dört tane kadın ekmeğinin peşinde ta oralara kadar bile düşmüşse bu mesleğin boku çıkmıştır arkadaş.

    neyse. allah işlerini rast getirsin, bol kazançlar versin bu garibanlara. hayat zor valla.

    edit: (mekan adı verdiğim için olsa gerek) gg diye ispiyonlanmış. düzeltmeler yaptım.

  • toplumdaki yapay iş ahlakının, toplumdaki dayatmaların, toplumdaki çalışma olanaklarının insanı cendereye almasıyla sürüklenilen emek kolu.

  • işyerinde falan bi sıkıntınız olduğunda gidip dertleşebilinecek kızlardır:

    en güzeli elhamra gazinosundaki alevdir. adisyonu kabartmaz: çok fazla içki içmeden derdinizi dinler.

    ayrıca muhabbetiniz iyiyse çerezde ısmarlayabilir :)

  • en boktanından en kalitelisine kadar gezip, gördüm. kalitelisinde çalışan tüm kadınlar orospuydu, merdiven altındakiler hayat kadını. arada çok ciddi bir fark var, konuşmaya başlayınca anlıyorsunuz.

    taksim'de bir sokakta merdivenlerden iniyoruz, loş bile olmayan karanlık bir yer. şarkı söyleyen kadına birileri "sesin aynı yıldız tilbe" demiş ve o da inanmış olmalı ki o ayarda kafa skiyor. cidden berbat bir yer, bizim paramız olduğunu hemen anlıyor garsonlar, yanımda travesti ve transeksüel kızlar var, korkmuyorum hiç. transeksüel olan korkaktır da, travesti olana çok güveniyorum.

    iğrenç örtülü bir masaya oturuyoruz, hemen garson amca geliyor, solist başıyla selamlıyor bizi. ben kutu vişne suyu istiyorum, ne olur ne olmaz. yiyecek şeyler geliyor masaya, hiçbirinin tadına bakmadım ama berbat görünüyorlardı.

    diğer masalarda genç ama bir hayli bakımsız kadınlar vardı, arka masamızda da bıyıklı adamlar

    solist kadın masamıza geldi, transeksüel olan hemen içki söyledi, rakısı geldi bir de fiş. çay markaları var ya onlarda işte, hemen göğsüne koydu markayı ve bir dikişte bitirdi. sonra bir tane daha rakı, yine markayı aldı göğsüne ve bir dikişte bitirdi.

    filmlerde duyduğumuz, "dolma" denilen içki olmayan şey mi acaba diye merak ettim, çünkü o kadar çok rakıyı, tek dikişte nasıl içtiğine anlam veremedim. arkamızdaki adam, yanlarındaki masada oturan kıza müstehcen bi şeyler söyledi, kahkaha sesi gelmedi, tebessüm bile etmeyen yüzüyle adamların masasına oturdu. kadının sesini hiç duymadım, adamlar sarhoş ve ne dedikleri anlaşılmadan böğürüyordu, asıl kadının ne diyeceğini merak ediyordum ama sesini duyamıyordum.

    memeleri kocaman, ucuz bir dekolteye sahip açık saçık elbiseli kadın yanımıza geldi, ayağında plastik terlik vardı. eğleniyor musunuz dedi, bunu sorarken yüzünde küçücük bir tebessüm bile yoktu, hayır dedim, eğlenmiyorum.

    tuvalete gittim, zaten küçücük bir yerdi bulunduğumuz yer, tuvaletin önündeki ablayı da, acaba filmlerdeki gibi mi diye kolaçan edeyim dedim. tuvalette ayakta durulamıyor, eğilmek zorundasınız. duvarlar beyaz alçıyla boyanmış, renkli, plastik çiçekler asılmış. aynaya bakıp çıktım, ablaya parasını verirken "arabesk" filmindeki abla gibi sandım onu, sohbet edeceğiz ve benim hiç bilmediğim hayatın, kendinde kalan tecrübesiyle büyük cümleler kuracak olmadı tabii öyle, oturdum masama.

  • az önce bir dizide adam pavyona giriyor, barda oturan konsomatrisi masasına çağırıyor, sonra "kalbimi kırdılar benim" diye başlıyor alkol kafasıyla bir bir dökülmeye. çok özendim. erkeklerin konsomatris olduğu, kadınların gidip masaya adam çağırıp istediği gibi kafa ütülediği pavyonlar olsun istedim. düşünsene, kafa olmuş bi milyon, kelimeler ağzında yuvarlanıyor zaten. doğru düzgün cümle kuramıyorsun. kimsenin seni dinlemek istemeyeceği sıkıcılıktasın tam olarak. giriyorsun pavyondan içeri, hem alkol kafasını açmadan içmeye devam edebiliyorsun, hem masaya erkek çağırıp içki karşılığında istediğin gibi kafa ütülüyorsun. kimsenin anlattıklarını yarın öbür gün sana karşı kullanma ihtimali yok, zaaflarını yüzüne vurma ihtimali yok, anlattıklarını dedikodu malzemesi yapma riski yok. masada konuşulan masada kalıyor.

    evet evet, kadınlar için de pavyonlar açılsın, masaya erkek konsomatris çağırıp istediğimiz gibi kafa ütüleyelim. kapıdan çıktıktan sonra da kimsenin kimseyle ne menfaati ne hesabı kalmasın.

  • sohbetlerinin hoş olduğunu söylenir

  • (bkz: baran 14 yaşında arkadaşları ona einstein diyor)

  • ilk üç maaşımı harcadığım, sonraki üç&#x;beş maaşımı da senet karşılığı borçlandığım meslek erbabı. mesleğinde iyi ya da kötü olmalarının müşteri üzerindeki etkileri hassasiyetle araştırılmalıdır. benim takıldıklarım çok mu iyiydi çok mu kötüydü karar verebilmiş değilim ama patronları pek iyi niyetli olmuyor bunların.

  • (bkz: lady)

  • emekçidir. sabaha kadar yazabilirim haklarında. çıkarcıdır doğru ama insandır onlarda.

    sevildiğini anladıkları an muhabbet kuşu gibi olurlar. ısmarladığınız içkiyi daha yavaş içerler sırf siz daha fazla ödemeyin diye az kazanmak uğruna.

    bazen yanınızda bir şarkı söylerler o güzel sesleriyle. evet ilginçtir çoğunun sesi güzeldir.

    ayşe'ye fatma'ya kızıp oraya gitmişinizdir zaten. unutursun ayşe'yi falan. zaten işleri bu değil mi ?

    çok özel değillerdir belki ama çok güzel muhabbetleri vardır.

    güzel bir muhabbeti olan kızı kim sevmez :)

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

Anneme “pavyona gideceğiz arkadaşlarla” dedim

Derin bir suskunluktan sonra şöyle dedi: “eskiden kızlar düşürülürdü pavyona, siz kendi ayağınızla mı gideceksiniz?”

Devlet memurunun vakarına yakışmayan hal ve hareketler memuriyetten çıkarma sebebidir. Pavyona gitmek, bir eğlence mekanında dağıtmak ve birilerine yakalanmak bunlardan olabilir. Soruşturmanızı yapan muhakkik (ne komik kelimedir) masa arkadaşınız değilse tabii ki. Çünkü bu pavyon işinde “seni filan yerde görmüşler” tümcesini takiben şu sorulur: “beni görenin orada ne işi varmış?” Efendim bu dosya için çevremdeki erkek insanlara sordum neler oluyor bu mekanlarda diye. kişiye sordum en popüler cevap pavyonda olan biten her şey anlatıldıktan sonra şu şekilde bitiyordu: “Şimdi diyeceksin ki bu kadar ayrıntıyı nereden biliyorsun? Valla bir arkadaşım anlatmıştı bana da”. O “bir arkadaş”ı bulsam onda daha ne cevherler vardır kim bilir. Her neyse erkek insanları kendi yalan dünyalarıyla ve de orta sınıfı kendi iki yüzlü ahlakıyla baş başa bırakıp yazmaya koyuldum. Nedir bu Ankaralı’nın eğlenememe halleri?

Memur kenti Ankara, kurmaca bir başkent olarak, Türkiye’nin kalbinde olduğu, yani coğrafik olarak Anadolu’nun tam ortasında yer aldığı için başkent olarak seçilmiştir. Başkent olma urbası Ankara’ya birkaç beden büyük geldiğinden midir esvabıyla dövüşür hale gelmesi? Ankara kimilerine göre bugün bozkırda büyükçe bir köyü andırmaktadır. İstanbul’la arasındaki ezeli payitahtlık kavgası, taht kavgalarında kardeşlerini boğduranlar aşamasına gelmediyse de, hala İstanbul’un mu Ankara’ya, yoksa Ankara’nın mı İstanbul’a dönüşünün güzel olduğu tartışılmaktadır. İstanbul’u sevmeyen gönülün aşkı anlayamayacağı üzerine nağmeler dizilirken, Ankara bu kadar olumsuz imgeye rağmen her bahtı karanın görmek istediği yerdir hala.

Ankara’da denizin bulunmaması ufukları daraltır. Bir kaşık su bulunca etrafına toplanır benim pek kıymetli Angaralı hemşerilerim.

İçine tükürülmekle sürekli tehdit edilse de Ankara’da sanat ve edebiyat köklüdür. Bir söyleşisinde Abdullah Nefes şöyle demişti: “Şiirde Ankara etkisi diye bir şey vardır. O zamanlar dayakçı komiser diye adı çıkmış olan Arap Cemal’in oğlu “Kalın Türk” İsmet Özel şiirle Ankara’da tanışmıştır. Sezai Karakoç’un, Cemal Süreya’nın şiirlerinde Ankara’nın etkisi yadsınamaz.” Oysa artık Ankara’nın “iklimi” değişti. Pop-erotik şairi Ankaralı Turgut Ankara’da şiir yazar oldu ne zamandır. Kültürüyle var olmuş, kendisi için şiir yazılan değil, şiir yazdıran kent, bir ucubeye dönüşmekte. Olsun Kent Estetiği Daire Başkanlığı var, bürokratlar iş başında.

Taşrada büyüyen bir çocuğun kendisinin ve ailesinin büyük adam olmaktan anladığı bir devlet dairesinde işe girmek, memur, bürokrat olabilmektir. Memurluğun garantili iş oluşu, bir mühür, bir sümen, bir de masa verilince memura kendini dünyanın hakimiymiş gibi hissettirir. Toprak ağasından kurtulmanın dayanılmaz hafifliği kendi ağalığını kurdurur. Taşralı memurun, taşrada çoluğunun çocuğunun rızkını pavyonda yemesi klasiği, kendisi de bir taşra kenti olan başkente taşınır.

Samsun asfaltındaki şirin mi şirin gecekondu evlerinin yerini kutu kutu pense TOKİ evleri alsa da, varoşun müziğini yapan Ankaralı Turgut’un kasetleri hala en çok satanlar listesinde ilk sıralardadır. Onun yaptığı “vekilime kaymak lazım” şarkısı onu diğer Angaralı şarkıcılardan farklı kılar. Ankaralı müziğindeki şarkı sözlerinin müstehcenliği, belden aşağılığı onları belirli bir alana hapsetse de, piyasa vakti Bahçelievler 7. Caddeye bangır bangır misket çalarak giren Hacı Muratlar olur bazen, genç kızların “ıyyyy” haykırışları arasında tur atarlar. Bugünlerde Ankara’da Altındağ’ın Ulus’a, Ulus’un da Kızılay’a indiği tartışılmakta. Hergele Meydanı denilen Ulus, Opera civarındaki “hergele”ler Kızılay’da volta atmakta artık. Herkesin lacilerle gezdiği memur kenti Ankara son on yıldır hızla kozmopolit bir kent haline geliyor. Eskiden Gençlik Parkı’na asker kalabalığından giremeyenler şimdi sevgilileriyle yapma gölün üstünde bisiklet sefası yapmakta. Sadabad’a gidelim Sadabad’a! Her yeri neon ışıklarla süslü Gençlik Parkımız dizilere de ev sahipliği yapmakta. Şurası Behzat’ın Bahar’ı öptüğü yer. Turistlere buraları gezdirebiliriz. Biz de mutsuz olalım, var mısın?

Eğlence mekanlarının konumlarının belirlenişi iktidarın tercihlerini de yansıtır. Şimdi kırmızı sokaklar moda. Gelirin yeniden dağılımı, mekanların da el değiştirmesini beraberinde getirdi. Ankara’da gece hayatı müşterinin taleplerine göre ayarlanmış farklı konsepte sahip mekanların farklı semtlerde konumlanışı ile belirleniyor. Arjantin Caddesindeki sosyetik barları Sakarya’daki türkü barların siyasi duruşu nötralize ediyor. Maltepe, Ulus, Dışkapı, Çankırı Caddesi, Cebeci Dörtyol ve Kavaklıdere’de bulunan gazino ve pavyonlar ise Ankara gece hayatının merkez üssü oldu. Son on yıldan bu yana solistle program yaparak hizmet veren mekanların azalmaya başlaması ve Ankara havası, yerel deyimle kaşık havasının bu mekanlara taşınması ile bu mekanlar altın çağını yaşamaya başlamış. Bir de her semtte bulunan masaj salonları ve saunalar, fantezi evleri ile Bent Deresindeki mavi pencereli evler donatmış “eğlence” kültürünü. Ankara’nın belirli semtlerinde senelerdir var olan “bel fıtığı” duvar yazısının altındaki telefon numarasının ne işe yaradığı da artık nüfusun hemen hemen hepsinin malumu.

Pavyon kültürüne aşinayızdır eski Türk filmlerinden. Her nefis Nuri Alço gazozunun ne işe yaradığını öğrendi Ahu Tuğba sayesinde. Pavyona borçlandırılan kızların çalışmaya mecbur edildiği, kızların kendilerini bu hayattan çekip çıkaracak bir adamın yolunu gözlediği, artık çalışamayacak durumda olan sermayelerin tuvalet kapısında kolonya tuttuğu, daha güzeli veya genci gelince eskisinin kapı dışarı edildiği bir insan tüketim düzenini esefle kınayarak ve dizlerimize vurarak, pavyondaki kadına aşık olup ona ev açan, bütün ailesini karşısına alıp nikah kıyan adamlara da saygı duyarak izlemişizdir senelerce. Fosforlu Cevriye’nin delikanlı aşkına hep hürmet etmişizdir.

Silvia Federici, kadınlara boyun eğdirilmesinin dünya proleteryasının oluşumunda toprağın çitlenmesi, Yeni Dünyanın fethi ve kolonileştirilmesi, köle ticareti kadar önemli olduğunu söyler. Emek gücünün yeniden üretimi kapitalist birikim için en önemli etkinliktir ve gerçekleşmesi büyük oranda kadınların karşılığı ödenmemiş emeğine dayanır. İlksel birikim sürecinde toprağın çitlenmesinin yanı sıra, kadın bedeninin çitlenmesi ve yeniden üretici emekleri ile toplumsal konumlarının değersizleştirilmesinin sürecin merkezinde yer aldığını söyler. Şimdilerde kadın bedeninin çitlenmesi, sezaryene, kürtaja karşı olma üzerinden ilerlemektedir. Dolayısıyla kadın bedeninde yenilen suşinin pek de şaşılacak bir yanı kalmamıştır. Kadınlığından başka tutunacak dalı olmayanlar, modern toplumsal örgütlenmenin iki merkezi ilkesi emek gücü ile kendi bedeni ve yaşamı üzerine mülkiyet hakkını kullanarak bir nevi özgürlüklerini mi ilan etmektedir? Kendi kaderini tayin hakkını mı kullanmaktadır kadın?

Angara pavyonlarının ve gece hayatının durumunu bu üretim sürecinin öznesi kadınlara sordum.

Bir tanıdık vasıtasıyla ulaştığım Neslihan’ı arıyorum. Telefonda Sibel Can’ın Suiistimal şarkısı çalıyor ringa olarak. Son derece mikrofonik bir ses açıyor telefonu. “Tabii ki görüşebiliriz” diyor. Ertesi gün, evine yakın bir pastanede buluşuyoruz.

Manken değilim, ses satıyorum

Neslihan, 13 senedir Ankara gece hayatında sahne alıyor. Annesiyle yaşıyor. farklı yerde çalışıyor. Rüzgarlı’da Star Gazinosu ve Sakarya’daki İnci Gazinosu bunlardan ikisi. “Sesimin gittiği yere kadar, fiziğimi koruyabildiğim yere kadar yaparım bu işi. Minyon tipli olanlar ne şanslı, mesela Pınar Aylin senelerdir aynı kadın” Gece hayatında Müzik-Sen tarafından verilen ses sanatçısı kimliği olmadan çalışılamıyormuş, onu öğreniyorum. Bu kimlik kartı olmadığında polis uygulama yaptığında kartı olmayan sanatçı yüzünden dükkana ceza yazıyormuş. Polis konslardan da kan kartı istiyormuş. Çalışabildiği ve kendi parasını kazanabildiği için mutlu Neslihan, kendine ve sesine güveniyor. “erkeklerin güvensizliğine kızıyorum” diyor. “Günde 3 ila 5 saat çalışıyorum, programlarımı kendim ayarlıyorum, saygısız ortamlarda sahneye çıkmaktan hoşlanmıyorum” diyor. Burun ameliyatı olduğunu öğreniyorum. “Görsellik için değil, şarkı okurken zorlandığımdan yaptırdım ameliyatı” diyor. Haftanın her günü çalışıyor, 15 günde bir izin kullanıyor. Aylık kazancını soruyorum, söylüyor ama “bunu yazma” diyor, “sonra borç isteyen çok olur”. İstanbul’da da çalışmış. Cuma gününden gidip Pazar günü dönüyormuş. “Kendimi kitleye tanıtabilmek için, kariyer için daha düşük ücretlere çalıştım oralarda” diyor. Vefa duygusuyla bazen ücretsiz sahneye çıktığını da anlatıyor. Şarkı söylerken yaptığı esprileri anlatıyor, dükkanda bir gözde kız varmış adı: Kader. Sibel Can’ın şarkısını söylerken müşterilerle birlikte “Kader, sen bize nazik davranmadın” diye kıza dönüp söylüyorlarmış. Müşteri profilini soruyorum. “Genelde Doğu ve Karadeniz Bölgesinden oluyor müşteriler. İkisi de müteahhit. Müteahhit parayı bulunca yer. Bir de Çubuk’ta arsasını satan soluğu gazinoda alıyor. Ali Dayı bu sene de yedin tarlayı” diye şarkıyı patlatıyor. “Sanki bir gün gelmeseler, yoklamaya yok yazılacaklar. Adamlar konslara milyarlarca lira harcıyor” diyor. Konsların günlük kazançlarının TL arasında değiştiğini, kaşık havası oynayan konsların TL arasında kazandığını söylüyor. Daha çok hangi tarz okuduğunu sorduğumda, “halk müziği, karışık okuyorum. Esnafım yani, isteğe göre okuyorum” diyor. Ankaralı Turgut ve Ankara müziği hakkında ne düşündüğünü soruyorum “bir şey düşünmüyorum, çünkü sahnede istek olduğunda ben de okuyorum. Onlar kadar açık söylemiyorum tabii. Mesela Ankara’nın Bağları, Kesik Çayır filan onları okuyorum” diyor. “Bize diyorlar ki ne yapıyorsunuz, 45 dakika şarkı okuyorsunuz, hem de eğleniyorsunuz, demiyorlar ki sarhoş eğlendiriyoruz, kahırlarını çekiyoruz demiyorlar” diyor. TRT Gençlik Korosunda çalışmış bir süre, Kırşehir’de de eğitim aldım, alaylı değilim diyor. Öksürüyorum diye ilaç tavsiye ediyor bana. “Sesime bakarım. Manken değilim, podyuma çıkmıyorum, ses satıyorum” diyor. Patronlarından biri ona “solistim kilo alıyorsunuz” demiş. “Gazino ve tele- bar tarzı yerlerde görsellik ön planda. Türkü barlara insanlar sadece türkü dinlemeye geliyor” diyor. “Gündüzleri kendimle ilgileniyorum, gündüz diye bir şey yok bizim için aslında diyor. Zaten öğleden sonra 3 gibi kalkıyorum, dışarıda işim varsa onu hallediyorum. 8 gibi de sahne hazırlıkları başlıyor. Kostümden kostüme de fark var, bir elbise giydim, iki sahnemden oldum” diyor. Maltepe’de bir kuaförden bahsediyor, “seni götüreyim oraya kons kızlarla da konuş ben söyledim ayarladım” diyor. Müthiş samimi ve sıcakkanlı. “Zara ve Ebru Yaşar’a benzetiyorlar beni, sesimi de Sibel Can’a benzetirler” diyor kahkahayı patlatarak. İstanbul’la Ankara arasında ne fark var diye soruyorum: “İstanbul’da çalıştığım ortam daha nezihti, orada müşteri şarkı-türkü dinlemeye geliyor” diyor. Bakırköy civarında bir türkü barda çalışmış. Son zamanlarda İstanbul’da ekmek bulamayan müzisyenlerin Ankara’ya akın ettiğini söylüyor.

“Solistlerin konslarla ilişkileri iyi. Ben konuşuyorum, ayrım etmiyorum. Onlar da işini yapıyor” diyor. Masaya kons oturtturmazsan hesap çok gelmez diyor. Bayan içkisi 30 TL civarındadır. Kendi paramı alır, çeker giderim, kimsenin parasında gözüm yok diye ekliyor. En büyük korkusu sesini kaybetmek. Sağlıklı olduğum sürece, evlenmediğim sürece devam etmeyi düşünüyorum diyor. Tasarruf yapıyormuş geleceğine yatırım için. Evimin kadını, çocuklarımın anası olursam bu işi bırakırım diyor. Ama bazı erkekler sen bu aleme alışmışsın bırakamazsın diyenler beni sinir ediyor diyor.  

Derginin adı ona annesinden gizli içtiği ilk sigaraları anımsatıyor. “Bir gün köyde sigarasız kalmıştık, amcamın Yeniharman sigarasından aldık, gizlice içerken annem bizi dumanından yakalamıştı. Gerçekten bol dumanlı” diyor gülerek. Sigarayı bırakmış, alkol tüketimini de sınırlamış. Sahneye çıkmadan bazen rahatlamak için bir-iki kadeh içiyormuş. “Bence bir sanatçı alkol almamalı, alırsa da ölçülü almalı diyor. Ekmeğe taş koymak için sarhoş bu ya derler. Rahatlamak için içince sarhoş oluyorsun” diyor. “Sesi olmayan o mikrofonu eline almasın” diyor. “Sahne işi zor, herkes yapamaz”. Görselliği ön planda tutanlara da kızgın, “mankenler podyuma” diyor. Bu işi onursuz, gurursuz yapanlar, yalakalıkla işini yürütenler var. Adamın anasına bacısına küfrediyorlar, gülüp geçiyor” “Yaşam felsefem; insanları sevmek ve insanlara karşı yapılan haksızlıklara karşı koymaktır. Bunu yapabilen insan onurlu insandır. İnsanın bir duruşu olmalı. Neyse o olmalı. Bak Mevlana ne demiş: ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” Felsefe bitiyor. “Konya’nın en akıllısı Mevlanaymış, o da döne döne ölmüş” diyor. İki saate yakın konuşuyoruz. Ayrılırken “yarın seni kuaföre götürürüm, kızlarla da konuşursun” diyor. Fotoğraf çekiyorum. Beğenmediklerini sildiriyor bana. Dergiyle çekilmiş bu fotoğrafını beğeniyor en çok. Çıkarken hesabı ödemeye yelteniyor, müdahale edince “benim için geldiniz, benim misafirimsiniz” diyor. Israrlar sonuç vermiyor.

Ertesi gün akşam saat ’da Maltepe’deki Bayram Kuaför’e gidiyorum. Bayram Bey’e dergiyi veriyorum. Kuaför bir apartman dairesinin tamamından oluşuyor. İçerisi hayli kalabalık. Kuaför bir fabrika gibi çalışıp hazırlıyor kızları. Beş dakikada bir saç çıkarıyor Bayram Bey. Kızların hepsi eşofman ve spor ayakkabılarla geliyorlar kuaföre. Saçlar hep uzun. Kaynak, çıtçıt gırla gidiyor. Çantalarından kaynak saçlarını çıkarıyorlar. Çakmakla yakılıyor göz kaleminin ucu. Giyotine benzer bir yere sıkıştırılan yapma saçlara fön çekiliyor. Kızların saç derileri kaynaktan kıpkırmızı olmuş. Bir bayan kuaförü ancak içeride bir sürü erkek var. Bunların kızların pavyondaki şefleri olduğunu öğreniyorum daha sonra. Bayram Bey makyaj odasındaki kızlarla konuşabileceğimi söylüyor. Makyaj odasına geçiyorum. Kendimi tanıtıyorum. Derginin editörünün adını soruyorlar.

“Beni bu aleme düşürdüler diyenler yalan söylüyor”

Nida konuşsun hepimizin yerine diyorlar. Onunla konuşmaya başlıyoruz.

 “Sesinizi çıkartmayın ortalığı birbirine katarım. Miami Eğlence Merkezinde çalışıyorum. Oyuncuyum. Kaşık havası oynuyorum. 21 yaşındayım (gülüşmeler) Kimliği çıkarttırmayın bana hepinizi yolarım. Balık etli olduğum için inanmıyorlar. Bir çocuk annesiyim. Solistlik yapıyordum. Ankara gece hayatında programlı mekanların hepsi bitme aşamasına geldiği için oyun öğrendim oyuncuyum şu anda. Her gün geliyoruz kuaföre, saçımız olsun makyajımız olsun manikür pedikür ağda bunların hepsi olmak zorunda. Çünkü biz orada güzelliğimizle yüzümüzle insanlara hitap ediyoruz. Bakım şart. Müşteriyle karşılıklı kaşık havası oynuyoruz. Karılarıyla düğünde oynamamışlardır bizimle oynadıkları kadar(gülüşmeler). Gündüzleri ben evcil bir insanım, temizlik hastasıyım. Yemek yapmayı seven bir kadınım. Genelde gece hayatında çalışanlar 5,5’a kadar camış gibi yatarlar. Ama ben saat 1 gibi kalkıyorum. Evimi toparlıyorum. Çantamı düzenliyorum, duşumu alıyorum, kahvaltımı yapıyorum. Sonra kuaföre geliyorum. Burada vakit geçiriyoruz genellikle. Bizim birbirimizi görmeden işimiz rast gitmiyor. Çocuğum babasında, velayeti onda. Ama istediğim zaman görebiliyorum oğlumu. 4 yaşında oğlum. Annem geliyor arada, ablam geliyor. Teyzem iki sokak ötede oturuyor, o da gece hayatında çalışıyor. Gecede lira kazanıyorum. Yalnız bunu patronum görürse yevmiyemi aşağı çeker. Oyuncu olduğum için o da. Benim kimseden saklım gizlim yok, işte derler ya beni düşürdüler bu aleme, öyle bir şey yok, istemediği müddetçe kimse kimseyi zorla çalıştırılamaz. Yani hani bu filmlerde pavyon kültürü farklı gösterilir, işte kadın içer içer yerlere yatar, öyle bir şey yok, herkes kazancı iyi olduğu için bu işi yapıyor. Kimisinin kültür seviyesi düşük, kimisi bilmiyor, hani çalışıp para kazanacağı bir yer yok ama kimse kimseyi zorla çalıştırmıyor, çocukken biz de korkardık aa pavyon kadını acaba bizi satar mı filan diye. Benim teyzem bu alemde çalışıyordu ben çocukken korkardım. Ama baktım geliri güzel. Zor bir iş gecen mahvoluyor, insanlar işlerinden çıkıp evlerine giderken biz işe gidiyoruz. Ama eğlenceli bir yerde çalışıyoruz diyebilirim. Ankara’nın zenginleri, gayri meşru koşturanlar, Ankara dışından milletvekilleri, köylüler ayakkabısının çamuruyla geliyor. Ali Beyler tarlasını satıp geliyor. Bir gecede tarlasını yiyenler var. Yıllarca benle birlikte takılanlar var. Biz her türlü kimliğe bürünüyoruz, bir susun konuşma şeyim geldi. cahilin öğretmeni oluyoruz. Psikolojisi bozuk olanın psikiyatrı oluyoruz. Akıllı kültürlü olanın yanında öğretim üyesi gibi oluyoruz. Ama dediğim gibi getirisinden dolayı benim işimden bir sıkıntım yok. Filmlerdeki o kızlara aşık olma hikayesi de oluyor. Kendini öldüren mi dersin, kızın kafasına sıkan mı dersin. Geçenlerde gazetede çıktı. Ulus Rüzgarlı’da tavernada çalışan bir kızın kafasına sıkmışlar. Ha bu da büyük oynayanlar için. Kimsenin hayatını karartmayacaksın. Ha diyeceksin ki salak mı gelmesin, ama kimsenin hayatını karartmayacaksın. Aşık olduğum oldu benim de alemden çekildim 5 ay evde oturdum ama benim istediğim hayatı bana veremediği için geri döndüm. İlk önce kimsenin desteği olmadan kendi getirimle bir gelecek kurmak sonra da yoluma bakmak istiyorum. Çünkü kimseden hayır yok. Bir takım yapmam gereken şeyler var, onları yaptıktan sonra bırakabilirim. Allah’a şükür diksiyonum düzgün, fiziğim düzgün gittiğim her yerde işime bakarım ki ben bundan önce turizm rehberliği yapıyordum. Doğma büyüme Ankara kızıyım. Kırıkkale Keskin asıl memleketim. Ailem de biliyor benim çalıştığımı. Benim kaç gün sigaramı alacaksınız, kaç gün çocuğumun kıyafetini alacaksınız ben gidiyorum dedim o kadar. Mekanın sadece kızlarının gideri gecelik milyar lira. Geliri de nereden baksan günlük 50 milyar vardır. Her gün mükemmel olmuyor. Cuma cumartesi Ankara’nın bütün mekanları full çeker. Çünkü Ankara insanı oyun havasını eğlenmeyi çok seviyor. Çankırı caddesindeki yerler daha salaş. Maltepe başlı başına bir kalite. Ulus tarafı daha çakal dolu, çoluk çocuk dolu. Bu alemde evlenip mutlu olanlar da var. Çocuğu olanlar da var, o insanın karakteri ile ilgili. Kimisi orospu gözüyle bakıyor, kimisi de namusum gözüyle.

Ekstralı masaj salonları

Çankaya’da bir sauna-masaj salonunda çalışan Elif’le konuşuyorum bu kez.

“Gazino kızından farklıdır bizim işimiz. Kötü anlamda demiyorum, herkesin işi farklıdır. Normalde biz masajımızı yaparız. Ankara’da ’e yakın ruhsatlı yer vardır, geri kalanı ruhsatsızdır. Burada sen ekstralı çalışırsın. Masajını yaparsın isteyenlere, istemeyene ekstranı yaparsın. Günlük kazancım lira arasında değişir. Bu masaj salonları Ankara’nın her yerinde var. Ulus’ta çok nadirdir. Ev tarzı bulursun orada. Kazançları farklıdır. Normal insanlar da geliyor, başkomiseri geliyor, polisi, yunusu, balyozdan geliyor, ahlaktan geliyor. Kimliğini gizleyip gelen milletvekilleri de var. Ahlaktan gelen tek çalışırsan hiçbir şey yapmaz sana. Yanında bir üçüncü kişi varsa para cezası yazar, aldığı maaşın yarısı kadar primini alır. Sonra senden aldığını pavyonda ya da karıyla yer. Diyarbakır’dan başkanlığa aday insanlar geldi. Bürokratlar da gelir. Farklı davranırlar. Ya seni tehdit eder, ya da seni döver öyle gider. Bizim iş daha zor ben de sarhoş derdi çekerim, bir de polis derdi çekerim. senedir bu işi yapıyorum. 27 yaşındayım ama herkes beni diye çıtır diye bilir. Bizim işte indir olayı vardır. Escortlukta, masaj salonunda benim patronum indir dediği anda müşteriyi tavlamam gerekir. İyileri de geliyor yani ben ağlayan insanı da gördüm, küfredeni de. Dövenleri de çok gördüm. Kanka olduklarımız bile var. Bir tek Ankara’dan gelmiyor, şehir dışından yurt dışından gelenler de var. Sabah 9’da da çalışmaya başlasam işim gayet iyi olur. ama dinlenmem gerekiyor, sonuçta alkol alıyorsun, ayık kafayla bunu yapacak bir insan değilsin. Bizim işte bakım daha önemli. Adam evdeki karısına bakıyor, bakımsız mesela, şalvar giymiş kadın. Sana geliyor, senin bakımlı olman lazım. İnsanlar aşağılıyor, işte bu pavyon kızıdır, gazino kızıdır diye. Sonuçta sen buraya zevkin için geliyorsun. Bunları demesinler. Ben evdeki karısı değilim. Yaptıkları yanlış bir şey. Kendi tiplerine baksan tip tip değil. Bir gün adamın birinin beni dövmesine şahit oldum. Kasığıma vurdu. Gözüm mor çıktım. Şikayetçi olamadım, çünkü kendi kimliğini açığa çıkarmış oluyorsun. Ailen duyacak. Yani her türlü insanla muhatap oluyorsun. Elit insanlar sonradan rahatsız etmiyor. Seni anneme benzettim filan gibi, kız kardeşimi alıp geleyim mi gibi kelimeler oluyor benim de bunlara karşılığım argo konuşurum. Yani bizim işimiz daha farklı. Pavyondan kız çıkarılmaz ama müşteri beni çıkartabilir. Rahatsız ve tehdit edenler de oluyor. Birebir şahidim, ben yaşadım çünkü.” Ailesi durumunu bilmediğinden fotoğraf çekmemi ve gerçek ismini yazmamı istemiyor.

Anadolu’daki pavyonlar

Tuba 26 yaşında.

“Nida ile aynı yerde kons olarak çalışıyorum. Ne anlatayım ki erkeklerin zihniyeti bellidir. Sana bağlı her şey. Kandırırsın ya da ne bileyim. Zaten belli eder kendini hani muhabbet etmeye gelmiştir. Müşteriye kızların bazıları aşkım der canım der, ben genellikle kuzum derim, canım derim ismiyle hitap ederim. Bey diye bir şey yoktur pavyonda. Gündüzleri genelde uyuyorum. Sarhoş olduğum zaman bir gibi mide bulantısıyla kalkıyorum, tekrar yatıyorum, akşam beş gibi kalkıyorum. Ortalığı topladım, kahvaltımı yaptım derken akşam oluyor zaten. Kuaföre geliyorum. Sosyal hayat sıfır. Daha önce benzinlikte, markette kasiyer olarak çalıştım. Tezgahtarlık, muhasebecilik de yaptım. Bir sinir öfke anında pavyona başladım. Ablam bu alemde çalışıyor. Günlük TL kazanıyorum ama bizim masraflarımız da ona göre kuaför parası, taksi parası, filan ancak kalıyor geriye” diyor. Daha önce başka şehirlerde de çalışmış Tuba “kadın istemediği sürece ne Antep, ne Maraş’ta kimse kimseyi zorla satamaz. Kadın çıkmak istemezse çıkmaz diyor. Maraş’ta çalıştım, orası kapalı sistem. Gazino alt taraf, üst taraf pansiyon. İzinsiz çıkamıyorsun çarşıya. Emniyet kontrolünde çalışıyorsun. İzin alıyorsun. Üç gün önceden giriş yapamıyorsun dükkana. Dört gün geçmesi lazım. Maraş’ta iki ay çalıştım. Tek başına çıkamıyorsun dışarıya, yanına garson veriyorlar öyle gidiyorsun markete. Orada haftalık veriyorlar. Belli bir sokaktaydı bütün gazinolar. Kadına soruyorlar çıkmak istiyor musun diye. Diyarbakır’ın sistemi açık sistem ama orada da müşteriyle kesinlikle dışarıda görüşmüyorsun. İşinden oluyorsun bir de dayak yiyorsun patrondan. Çok cahil insanları var 3 gün ancak dayanabildim. Ne durdan ne yoktan anlıyorlar. Bursa’nın sistemi de müzikholler üzerine. Turistik gazinolar yevmiye usulü. Müzikholler yarıcı çalışır. Bir şişe bira 50 liraysa yarısı senin, yarısı dükkanın. Orası da açık sistem, kendine kalmış her şey. Bursa’daki müşterilerin tek derdi kadını sarhoş etmektir masada. Hep kapalı bira isterler. Ankara’dakiler bir içki söyleyip hemen kadını çıkarmak isterler. İstanbul’da da yarıcıymış, ablam öyle anlatmıştı. Ankara yevmiye hesabı, en az tane içki içmen lazım ki kendini kurtarabilesin. İster meyve suyu, ister alkol olarak iç hepsi sana içki olarak yazılıyor zaten. Ailem beni öldürür fotoğrafımı çekme” diyor.

Makyajlarını yapan makyöz (adını yazmamı istemiyor); “İşlerinde profesyonellik istiyorlar, hiç hata kabul etmiyorlar. Simetri filan diyorlar. Gece o karanlıkta nasıl fark ediliyor anlamıyorum. Genelde sadelikten hoşlanıyorlar. Yani iş için yaptırdıkları makyajla gündüz vakti hayatta sokağa çıkmazlar. Bazen çok dengesizlikleri oluyor. Kırıcı oldukları zamanlar da oluyor ama ben hepsini çok seviyorum. Normal insanlara göre daha iyiler.”

Dükkanın gözde kızı Fırtına Sinem

 “27 yaşındayım. Miami Pavyonda çalışıyorum. 6 senedir oyuncu olarak çalışıyorum. Bir sürü farklı yerde çalıştım. Gündüzleri uyuyorum. Sabah 5, gibi çıkıyorum. Akşam 9’da işbaşı. Ben lira alıyorum. 30’uma gelince bırakmayı düşünüyorum, daha gençliğimde biraz daha para kazanayım diye düşünüyorum. Ben eşimden ayrıldım. 7 sene önce. İki çocuğum var, babasında. Orada durmaları en mantıklısı, benim gece hayatım var sonuçta. Çocuklar tarafından çok zor, e gece çalışmak zaten zor. Ankara müşterisi gece alemini çok seviyor. Her gece gördüğümüz masalar var. Bana çok aşık olan oldu. Çok batırdıklarım oldu. (gülüyor) dışarıda rahatsız edenler de oldu da, kimseyle istemediğimiz zaman görüşmek zorunda değiliz.”

Biri “ne yapardım bilmem, sana bir gün vermesem” diye şarkı söylüyor. O arada biri “arkadaşlar burada iki tane normal insan var, lütfen” diyor. Televizyon açık, Yalan Dünya’yı izliyorlar, Muhteşem Tüleyman hakkında ne düşündüklerini soruyorum. “Bayılıyoruz diyorlar, tam aşüfte, geçen gün Selahattin’e kürk aldırıyordu. Bizden daha sağlam kaşar”

Canan, Miami Eğlence Merkezinde çalışıyorum. Gece 9’dan sabah 5,5’a kadar çalışıyorum. İşyeri sigortamı yatırıyor. Gazinolarda SSK mecburi olduğundan sigortamız yatıyor. 2,5 senedir çalışıyorum. 22 yaşındayım. Daha önce farklı gazinolarda da çalıştım. Eşimden ayrıldım. Ailem beni reddetti. Eşim benden yaşça çok büyük, bir de ben nikahsız yaşadım. Ben de geldim buraya, ne yapacaksın kimse sahip çıkmayınca. Bir arkadaşım sağolsun gazete ilanı diye bana yutturdu, gazinoya götürdü. Ben de başladım. Her zaman böyle gidecek değil tabii, bırakmayı düşünüyorum. En azından bir evim bir arabam olsun isterim. Ondan sonra bırakabilirim.”

Makyöz oradan müdahale ediyor, “bunların paralarının bereketi yok, bunlar bugün çalışırlar, yarın hepsi açtır” diyor. Nida itiraz ediyor. “Sen de bizi çok aşağıladın. Kimsenin parasını zorla cebinden almıyoruz ki gelmesinler. Kendileri geliyorlar, görüyorlar, ben aşık oldum, sonra beraber olmayınca da vay bu şöyle orospu diye damgalıyorlar”. (Gülüşmeler) “Bir seneden beri çalışıyorsun ne yaptın” diyor makyöz. “Ben aileme bakıyorum. Çok da güzel var benim paramın bereketi” diyor Nida.

Canan’la konuşmaya devam ediyoruz. Gündüzleri en erken saat gibi kalkıyoruz. Ondan sonra da sosyal bir faaliyet yapabiliyorsan içinden geliyorsa kalkıp geziyorsun. Bazen kızlarla buluşuyoruz o kadar. Cuma cumartesi çok yorulduğumuzdan genelde dinlenerek geçiriyoruz evde. Haftada bir gün izinliyiz, onu da bazen kullanıyoruz. Sevgilisi olanlar kullanıyor tabi. Sinem’in sevgilisi varmış. Gazinoda tanışmış. Bu işi yapmasına kızmıyormuş, zaten beni orada tanıdı diyor. Canan, yapma etme diyen çok da kimse alayım da seni karı yapayım demiyor diyor. Sinem “biz de durmayız, artık paraya alıştık ya. En güzeli böyle. Tek eşlilikten yanayım. Aşk kadınıyım biraz” diyor gülerek. Dosyanın başlığı “Umutsuz Pavyon Kadınları” olsun diyor.

Nida güzel sesiyle türkü söylüyor. Pavyon kadınları biraz arabesk söyler diyor Sinem. Ne söyleyeyim diye soruyor, o sırada makyajı yapılan Tuba “Benim canım sevgilim, iyi ki varsın” diyor. Nida başlıyor söylemeye, sesine hakim. Bir de “Üflediler Söndüm” patlatıyor, ardından Etek Sarı.

Patronlarını seviyorlar. “Ananın babanın sahip çıkmadığı kadar sahip çıkıyorlar bize. Dükkanda tırnağımızın ucuna zarar gelsin öldürürler adamı o derece. Haklarını inkar edemeyiz. Dışarıda bir olayın mı oldu, bir sorunun mu var, her türlü adamını getirtir ve her türlü de hallettirir o işi” diyor Nida. “Ankara gece alemi Türkiye’deki en temiz gece alemi” diyor Sinem.

Ankara ile İzmir müşterisinin farkı

Ebru;  “Bu adamla oturacaksın içki içeceksin, öyle bir şey yok, istersen hiç içme. Bizim gazinoda 35 lira bayan içkisi. İnsanlardan daha vicdanlıyız. Patronlarımızdan memnunuz. Paraya sıkışırız, çıkartır verirler. Avans olarak geçer ama. Ne zaman ödersen öde. İzmir insanının pavyon kültürü yok. Benim diyen kadın lira yevmiye alıyor. On seneden beri Ankara’da kaşık havası başladığından beri pavyon sayısı arttı. İnsanların merakından herhalde. Türkiye’de şu anda en fazla gazinosu olan yer Ankara. En zengin müşteri kitlesi de burada. Sosyal hayatında ulaşamayacağın adama gazino hayatında çok rahat ulaşıyorsun. Sokakta senin yüzüne bakmayacak adam gazinoda senin peşinde it gibi geziyor. Sabah senin çıkman için cebindeki bütün mal varlığını vermeye hazır. Adam şuradaki ortam için tarlasını malını maşatını satıp buraya geliyor. İzmir’de bunu göremezsin. Birkaç tane elit gazino vardır. Rusların filan çalıştığı. Orada kapı girişinde bilirsin üç tane kons vermek zorundasın. O gazinoya giriyorsan bir kadına üç tane kons vermek zorundasın. Adamlar bunu bilerek içeriye giriyorlar. Yanına kadın oturtturmazsa da herhangi bir kadının içki hesabının yazıldığı deftere üç tane yazdırırlar ama biz yanımıza istemiyoruz derler. İzmir’de gazino kültürü ses dinleme ve dans izleme üzerine. Kons kültürleri yok. Herkes görsellik için geliyor. Ankara’daki müşterinin içirelim, sonra sabah birlikte olalım zihniyeti var. Biz işyerimizde çok rahatız. Kesinlikle çıkma problemimiz yok. Adam seni masada rahatsız ettiği takdirde kalkıp masadan ayrılabilirsin. Ulus tarafında sistem farklı. Oturup içeceksin. İşin bu. Onlar daha az kazanıyorlar. Orada kons ücretleri 25 lira. Maltepe’de 35 liradır. Ulus’ta sabah 4’e kadar açıktır gazinolar. Ulus’ta takılan bir adam Maltepe’de gelip harcama yapamaz. Burası daha elit kesime hitap ediyor. Bir iş adamı Ulus’ta bir mekanda oturmaz. Rahat edebileceği, biraz daha elit, isminin cisminin duyulmayacağı yerleri tercih eder. O da Maltepe ve Kızılay’da var. Turistik yerler var. Rus kızların çalıştığı. Onlar daha pahalı kons ücretleri 50 lira. Orada bin liradan aşağı hesap gelmez. Onlar da bu cadde üzerinde. Oralarda Türk kızları çalıştırmıyorlar. O kızlar bizim gibi rahat özgür hareket edemiyorlar, otelde kalıyorlar, servisle alınıyorlar, işyerine getiriliyorlar. Onları buralarda göremezsin. Ankara havasının kendine has bir oynanma tarzı vardır. Ancak Türk erkeği gazinodaki kadına başka gözle baktığı için farklı hareketler yapanlar meşhur olmuştur. Yoksa aslına uygun oynadıklarından değil. Yaptıkları erotik bir şov. Adamın kucağına atlar, göğüslerini açar. Ankara havasını en iyi oynayanlar Kara Mehtap’la, Fırtına Sinem’dir.

“Zor bir iş ama kazancı yüzünden katlanıyoruz. Yoksa çekilecek kahır değil. Filmlerdeki gibi kadını borçlandırıp zorla çalıştıranlar da var. Kafası güzelken senet imzalatıp borçlandırılan bir çok kız var.”

Kuaförden çıkarken bir ara dergiyi Cosmopolitan Dergisiyle yan yana görüyorum.

Nöbetçi Butik-Kızların Ülkü Ablası

Kızların kıyafetlerini aldıkları Ülkü Giyim’deyim şimdi. Ülkü Hanım; kendi diktiğimiz tasarladığımız kıyafetler de oluyor, hazır olanlar da var. Kısa, açık kıyafetler tercih ediliyor. Çok tercih edilen bir renk yok. Kişiliklerine göre tercihleri değişiyor. Kaşık havası oynayanlar mini, dar vücut hatlarını ortaya çıkaran kıyafetler tercih ediyorlar. Fiyatlar 30 liradan başlıyor, ’e kadar var. Peşin alan da oluyor, çok samimi müşterilerimize taksit açıyoruz. Kızlar gelirler burada çay, kahve içerler, muhabbet ederiz, arka tarafta bahçemiz var orada otururuz. Aile ortamı gibi yani. Ankara’da bu tarz kıyafet satan en büyük yer bizimki. Dükkan ’ye kadar açık. Büstiyer tarzı olanları oryantaller tercih ediyor. 8 senedir Maltepe’de çalışıyorum. İlk işe başladığımda bijuteri diye açtım ben. Sonra baktım farklı bir alemde buldum kendimi, elbiseye döndüm. Tasarım yapmaya başladım. Seksi iç çamaşırlarını şov yapan Rus kızlar, tesettürlü kadınlar, normal açık kadınlar da alıyor. Kocaları gazinoya gitmesin diye alıyorlar. Karşıdaki otelde 17 yaşında bir kız vardı. Kızla muhabbet etmeye başladım. Ben de bu alemi bilmiyordum kons dedikleri zaman yüzüm kızarıyordu. Şimdi öğrendim bu alemin ne olduğunu. Kız aşiret evliliği yapmış, bunun abisi bir kız kaçırmış, karşı tarafta intikam almak için bu kızı kaçırmış 12 yaşında. Kızı Samandağ’a götürmüşler, deniz kenarında bir eve kapatmışlar. Gündüzleri kıza tecavüz ediyorlarmış, geceleri de esrar işi için Suriye’ye gidiyorlarmış. Birileri kızın sesini duymuş, kızı kurtarıp Ankara’ya getirmişler. Kaçıran adamlardan biri imam nikahı kıymış kıza, kızın bir çocuğu olmuş, adam trafik kazası yapıp içeri girmiş. 3 yaşında çocukla ortada kalmış kız, bakıcıya veriyor çocuğu, bakıcının kız kardeşi de alemde çalıştığından sen de gazinoda çalış demişler, öyle başlamış işe. Sonra bakıcı kadının kocası seni geneleve satayım demiş kıza, kız kabul etmeyince kıza bir gün senin canını çok acıtacağım demiş. Kızın çocuğunu balkondan düşmüş süsü verip öldürmüş adam. Mahkemelerle uğraşıyordu, sonra ortadan kayboldu. Çok güzel bir kızdı. Hiç bu alemin insanı değildi, yüzünde hiç öyle bir şey yoktu. Bazıları da isteyerek yapıyor, çıkmak da istemiyor. lira kazanan var gecede. Dışarı çıkmıyorlar erkeklerle, sadece kaşık havası oynuyorlar. Dışarı çıkanlar tele barlardaki kızlar. Ben de kendimi bu alemde buldum ama çok iyi insanlar var. Kimisi ailesi tarafından, kimisi kocası tarafından dışlanmış kişiler. Bazıları çalıştığında ailesi parasını elinden almış. Yani bunlar üniversiteye filan gitmedikleri için en güzel para kazanma sistemi bu. Bir muhasebecinin, doktorun yanına gitseler, lira aylık alacaklar, adam bir de bunlara tecavüz edecek. Hem kullanıp, hem çalıştıracak. Bunlar şimdi kendileri özgür, istedikleriyle beraber oluyorlar, istemedikleriyle olmuyorlar, paraları da onların. kazanan var aylık, kim o kadar maaş alıyor ki? İşte ismi alem buradan kalmış. Ellerindeki parayı tutup bin liraya ev alanlar var, kaç tane evleri var. Altlarında son model cipler, evlerine git her şeyleri var. Ama çok mutlu değiller, hepsinin psikolojisi bozuk. Çok acı çekiyorlar, sıkıntıları var. İsteyerek yapmıyor yani bazıları. İsteyerek yapanların bir kısmı da başka alternatif bulamadığından yapıyor. Farklı bir alem. Ben bu işe başlamadan önce bir sağlık problemim vardı ameliyat önerdiler. Olmadım. Sonra bu işyerini açınca dükkanın sorunları, kızların dertleri derken iyileştim. Yani bu kızlar benim derdime derman oldular. Birbirimizin derdine derman oluyoruz. Onların sıkıntılarını dinledikçe benimki onlarınkinin yanında sıfır kalıyormuş onu anladım. Kimisi şarkı, türkü söylüyor, kimi oynuyor. Güzin abla gibi bir şey oldum ben. Aradan seneler geçiyor, kız koşarak geliyor, tanıyormuş gibi yapıyorum. ’e yakın kız numarası var. Hafıza jimnastiği de yaptırıyorlar bana. Kızlar prenses yarasa gibi.

Dertli Taksici;

“Beş dakika sonra kapıda ol diyorlar, gidiyorum çıkmaları 1,5 saat sürüyor. Yakışıklı taksici görünce asılanlar oluyor. Dostlarını kıskandırmaya çalışıyorlar, arada olan bana oluyor. Mekandan çıkıyoruz müşteri takip ediyor, bas gaza diyorlar, benim araba Ford Focus, müşterinin altında Mercedes var, bassam ne olacak? Su gibi para harcayıp üç kuruş taksi parasının hesabını yapıyorlar. Yani şikayetçiyim” diyor gülerek.

Lakabı Jilet

15 senedir bu alemin içinde.

“Gazino ve pavyonlara malzeme (su, içki vs.) satıyorum. Pavyon sistemiyle, turistik night club dedikleri yerler arasında dağlar kadar fark vardır. Pavyonda kızları çalıştırırlar, kızlar sadece içki içer, orada seks yoktur. Oraya gelen müşteri o kızı gece çıkartamaz. Gece 5’te işleri biter, herkes taksisine biner. Görüşmek buluşmak isteyen varsa çorbacıda adres alırlar, öyle görüşürler. Mekanın bununla hiçbir ilgisi yoktur. Pavyon hesabı budur. Pavyonda çalışan kızlarda bir avans sistemi vardır. Güzelliklerine göre kızlara kredi açılır. Senet alırlar elinden, kız mekana borçlu olarak çalışır. Kızın güzelliğine ve getirdiği müşterisine göre bu rakam değişir. 50 milyar avans açılan kız bile olur. kız başka bir pavyona gideceği zaman öbür pavyondaki avansı yeni işyeri tarafından kapatılır. Transfer hesabı, bonservis gibi yani. Ama kız o parayı kendisi alır, kendine harcar, ev tutar, eşya alır, dostu varsa dostuna yedirir. Kons kızların görevi müşterinin her oturduğu masada son kuruşuna kadar mekanda bırakmasını sağlamaktır. Kız her oturduğu masada aşk yaşar. Gazinoda çalışan kızın yüzlerce sevgilisi vardır. Ama masaya oturan adam bir tek ona bu kadar yakın davrandığını sanar ve bir daha gelir. İçki parası her yerde değişir. Elma suyu gelir, müşteriye viski diye verirler. Zaten belli bir saatten sonra adamın kafası iyi olduğu için ne içtiğini de fark etmez. Kızlara devamlı elma suyu gelir, ama viski ister kız. Kız iki erkeğin yanına tek oturduysa, ya da tek erkeğin yanına tek oturduysa adam kıza aşık olur, bağlanır, kız mekandaki bir çok kızı da yanına çağırır, içki tüketimi artsın diye. Bir içkiye 50 lira yazılır. Kızlar bundan hem prim alır, hem de günlük yevmiye alır. Kızın güzelliğine göre yevmiye değişir. Kaşık havasında içeriye para yatırırsınız sıranız gelince çıkar oyununuzu oynarsınız, bunun da bir bedeli vardır. Turistik yerlerde çalışan Ruslar belli bir otelde kalır, akşam servisle alınıp mekana getirilirler. Bunlarda da sistem şöyledir. Mesela adam çok beğenirse kadını, beraber olmadan önce kıza önce adamı birkaç kez mekana çağırması ve belli bir miktarı mekana bıraktıktan sonra dışarıda adamla görüşmesi söylenir. Mekan Rus kızların attığı her adımdan haberdardır. Çünkü onlara menajer parası verilir. Piyasada artık pezevenkliğin adı menajerlik oldu.(Gülüyor) menajerler piyasadan kızları toplarlar, mekanlara bunları satarlar, her kız başına mekandan günlük yirmi lira para alırlar. Kızların her türlü sorumluluğu bu menajerlere aittir. Kız işe gelmediği zaman mekan sahibi menajerden hesap sorar. Öyle bir sistemdir ki gecede on tane mekan gezip, her gittiği mekana bin lira para bırakan adamlar var. Bu mekanlara TV’de gördüğünüz ünlüler, milletvekilleri de gelir. Bir gazinoda en az kişi çalışır. Mutfağından komisine kadar bunlar askeri sistemdedir.  Onbaşı, yüzbaşı, binbaşı, albay gibi. Bir tane şef garson vardır. Mekanda olabilecek en ufak bir aksilikte gecede 20 milyar da bırakıyor olsanız, mekana çalışana kızlara saygısızlık -kızlara şamar atanlar olur bazen- olduğu anda en az yirmi kişi o bir kişiyi komalık eder. O mekana girerken size ağam paşam diyenlerin hepsi bir anda sizin karşınızda Azrail kesilir. Daha ileri gidip daha farklı bir şey yaptığınızda, her gazinonun, telebarın kapısında en az iki-üç tane tetikçi vardır.  Bunlar her şeyi göze almışlardır. Eğer ki adamın vurulması gerekiyorsa o adam öldürülür, mekan sahibi bir tane daire alır ve o adam hapisten çıkana kadar da onun ailesine bakmakla yükümlüdür. Sistem hep böyledir. Telebarlar daha çok Akay tarafındadır. Telebar sisteminin tek farkı kızlar masa başında pazarlık yaparlar ve anında kalkıp gidip otelde seks yaparlar. Bundan mekan da gelenler de haberdardır. Bu kızlar mekandan para almazlar. Milletvekilleri, bürokratlar geldiğinde mekan sahibi onları ücra köşelerdeki localara alır. Onlar istediği kızı oradan beğenir. Ankara çiftçi, memur ağırlıklı. İstanbul’da club, pub tarzı yerler var. Eğlence yerleri Ankara’da çok kısıtlıdır. Ankara’da gece alemindeki mekanların en çok iş yaptığı dönemler hasat dönemleridir. Ekinini toplayan köylü gelir. Ankara’da bu işi en çok yapanlar da Gölbaşılılardır. Gölbaşında arazi kalmamıştır. Herkes tarlasını bir pavyona yatırmıştır. Şu anda gazino ve pavyonların hükmünü sürenler Haymanalılardır. İç Anadolu insanı oyun havasını sever, bu tarz içkili yerlerde kadının olmasından hoşlanır. Ulus tarafındaki gazinolara gelenler Çubuk, Adapazarı, Beypazarı, Gölbaşı, Konya’dan gelir. Hasadını kaldıran köylüler gelir, alemi, içkiyi çok severler. Kendi bulundukları yerlerde bunu yapma şansları yok. Bu bir kültür meselesi. Telebarlardaki kar marjları daha yüksek. Açılacak şişeler daha yüksek meblağlara açılır. Oradaki garsonlar daha fazla kazanır, çünkü kızlarla, otellerle anlaşma yaparlar. Şef garsonun söylediği otele giderse daha çok para alır. Kızların çalışma sistemi de şudur: gecede bir kez seks, bir saati lira, daha fazla kalmak isterse , kızın güzelliğine göre değişir. Adamı çok zengin gördüyse kız lira fiyat çeker. Bir defa sekse lira veren çoktur. Sabaha kadar kalmalarını isterse müşteri, kızlar 5, gibi mutlaka tamamen bitirirler işlerini, alacakları para bazen bazen lira olur. Adam kızı çok beğendiyse lira bile verir kıza. O tarz mekanlarda Ankara’daki üniversitelerde okuyup, orada çalışan kızlar da var. Yaş önemli değil bu işte, isterse yaşında olsun, onlar için önemli olan fizik, müşteri talebi. Çalışamayacak duruma gelince de evlerde müşteri kabulüne başlıyorlar. Zaten hepsi anadan babadan ayrı, bir çoğunun ailesi de biliyor bu işi yaptığını. Buna da pek ihtiyaçları kalmaz. Güzel, fiziği düzgün bir kız beş senede en az on tane daire alabilir. Gecede en kötü kazanç 1, bin civarındadır. Telebardan kızla çıkan müşteri otele gittiğinde kız ona bir duş almasını söyler. Adam duştan çıkana kadar minibardan viskisini açar, çikolatasını açar, bir kez ısırır atar. Adam, asla kıza niye bunu kullanıyorsun diyemez çünkü kafasında seks var. Benden aldıkları 10 liralık küçük viskileri otellerde 40 liraya açarlar. Adam en az lira da ekstra para öder otele. Her ödediğinden kız % pay alır. Türk filmlerinde izlediğiniz hazin hikayeler yok artık. O hazin hikayeler şuna döndü: her kızın altında son model bir araba, günlük en az milyon para harcarlar, gelirler burada saçlarını yaptırırlar, benden viski alırlar. Çok güzel tatiline gider. Çünkü en az 10 tane dost ve sevgilileri vardır. Kızların sistemleri çok farklıdır. Evli olduğunuzu bilir, sizle bir takılır, iki takılır, üçüncüde birlikte olur, sonra hamile kaldığını söyler. Sizin de çok paranız var. Ben bu çocuğu aldırırım ama ailem duyarsa ne diyecek, mekana şu kadar borcum var der. Adam ertesi gün kızın hesabına istediği parayı yatırır. Buna çok şahit oldum. Bu sistemde ezilen bir taraf yok. Herkes halinden memnun. Kızlar asla zorla çalıştırıldıklarını iddia etmesinler. Gecede lira kazanan kızlar var. Altlarında mini Cooperlar, son model cipler.  Beymenden vakkodan diledikleri gibi alışveriş yapıyorlar. Onlardan çıkmıyor ki parası. Ellerinde yirmi tane çanta, yanında iki tane korumayla dostuna alışveriş yaptırır kız. Bu adamlar karılarını bir yemeğe götürmüş adamlar değillerdir. Ama sabahtan akşama kadar dostlarını, sevgililerini gezdirirler. Senet imzalatılıyor. Bu mekancıların hepsi mi iyi, asla. Kızlara fazladan senet imzalatanlar da var. Ama dürüstçe yapanlar da var. Alan razı, satan razı, gelen razı. Bu adamlar deli gibi vergi veriyorlar. Gecede en kötü milyar net kar eden mekanlar var. Bu mekanlarda dönen para hiçbir yerde dönmüyor. Bu mekan sahipleri bir senede milyon dolarlara sahip oluyorlar. Çok da güzel para var yani bu işte. Ahlaklı mı tartışılır, ben yapar mıyım asla. Çünkü kefeniniz arka cebinizde geziyorsunuz. Sosyetik night clublarda barın üstüne çıkıp dans eden normal bir kızla pavyonda çalışan kız arasında ahlak açısından hiçbir fark yok bence. Pavyonda çalışıp da çok namuslu olan kadınlar da var. Sadece geçim kaynağı olarak bu işi gördüğü için bu işi yapıyor. Kendi mahallesine geldiğinde başını kaldırıp kimseye bakmaz. Bilmeyen asla onun pavyonda çalıştığını anlamaz. Sosyal devlet diyorlar da öyle bir şey kalmadı. Çoğu evlenmiş boşanmış, babası zorla evlendirmiş, kocası dövmüş, kocası pavyona satmaya kalkışmış, kadın kaçmış kurtulmuş. Pavyonda çalışanların %60’ı böyledir. Bu kadınlar normal bir işte çalışamıyor. Çünkü normal iş diye bir şey kalmadı. Adamınız yoksa hiç bir yerde işe giremiyorsunuz. Bu kadın ne yapacak? Kadının ruhu ile ilgili bir şey. Ruhunda orospuluk varsa kadının her yerde aynıdır. Pavyonda çalışıp da oradaki erkeklere çok farklı davranan, masanın altından cinselliği sürdürmeye çalışan kadınlar da var. Bir de adamın dokunmasına izin vermeyen, sadece çok samimi olunduysa sarılabilir adam, o da kadın izin verirse. Aksi takdirde hiçbiri mekan sahibi sen bu adama niye sarılmıyorsun diyemez. Telebardaki kızın böyle bir şansı yoktur. Mecburdur yani. Dansını yapacak, seksi pozlar verecek, bacağını kaldıracak, iç çamaşırını gösterecek, karşıdaki adamı bir şekilde tahrik edecek, adam onu masasına çağıracak, konsunu ısmarlayacak, viskisini açtıracak, mekan oradan para kazanacak, daha sonra da adamla çıkıp gidecek. Bunlarda da transfer vardır. Bu işi yapmak istemeyen her an istediği karakola gidebilir. Böyle bir durumda emniyet asla göz açtırmıyor. Mekana bonservisini ödeyen çekip gidebilir. Onları orada tutma aracı o. Güzel olan kızlara o avansı verirler. Çünkü kız bir anda çıkarıp 50 milyarı veremez. Ama kız çok güzelse hangi mekana gitse diğer mekana borcu kapatılır, kız bu defa yeni mekana borçlu olur. Aslında o kız on günde o mekana borcunu ödeyecek kadar kazandırır. Sapkın ilişkiler de oluyor bazen. Evli çiftler gelip telebardan kız alıyorlar. Kadın kocasına sürpriz yapmak için kız ayarlıyor filan.”

Ankara manzarası ışıklardan ibarettir. Orta sınıfın iki yüzlü ahlakı uykuya dalarken, onların gecesi yeni başlıyor. Pavyon patronu kapitalizm bizi zorla borçlandırıp kendisine mecbur ediyor diye avunurken birileri, kızlar kendi ayağıyla gidiyorlar pavyona. Alternatif üretme iddiasındakiler sol vicdanı Behzat Ç.’ye havale ettiklerinden şimdi beşinci uykularındalar.

Ayşe ÖZER

Etiketler: angara pavyonları, Ankara, Ankara gece alemi, Ankara Havası, Ankaralı Turgut, Çankırı Caddesi, çitleme, bayan içkisi, behzat ç., Bent Deresi, Cemal Süreya, ekstra, Eymir, Fosforlu Cevriye, Fırtına Sinem, Gençlik Parkı, Hergele Meydanı, Kalın Türk, Kavaklıdere, kaşık havası, Kent Estetiği Daire Başkanlığı, konsomatris, maltepe, masaj salonları, Melih Gökçek, menajer, Muhteşem Tülayman, nuri alço, Sadabad, sarı tutku, Sezai Karakoç, Sibel Can, Sylvia Federici, telebar, TOKİ, umutsuz pavyon kadınları, Yalan Dünya, İsmet Özel

fazla oku

Şaibeli bir trafik kazasında yiten Esengül, ancak yüzüne kezzap atılınca isim olan Bergen, plağa imza atıp bütün mallarına el konulan Yıldız Tezcan, müzik hayatına üç defa sıfırdan başlayan Gülden Karaböcek, ekmeğini ancak Anadolu pavyonlarından kazanan Biricik ve daha nicesi.

Onlar arabesk müziğin en büyük kadın solistleri. Ama ne ana oldular ne kraliçe. Arabesk müzikte erkekler zenginleşti, kadınlar kaybetti…  

afişfunduszeue.info

Arabesk müzik, elli yılı aşkın süre boyunca, uzun bir Türkiye filminin fon müziği oldu. Büyük şarkılar, büyük seslerle milyonlara ulaştı. Bu müziğin erkek starları baba oldu, imparator oldu, kral oldu…

Kadınlar ise kaybetti, kaybettirildi… Pek azı ayakta kalıp bugünlere gelebildi. Kimi aldatıldı, ihanete uğradı, kiminin her şeyi elinden alındı. Kiminin yüzüne kezzap atıldı, öldürüldü, kimi şaibeli bir trafik kazasında can verdi.

Bu kadınlar, neden söyledikleri şarkılarda anlatılan hikayelerin kahramanları oldular? 

afişfunduszeue.info

Exxen'de bir süre önce yayımlanmaya başlayan ve gazeteci olarak yapımında yer alma şansına eriştiğim, 'Arabeskin Aşık Kadınları' belgeseli bu sorunun peşine düşüyor.

Murat Hocaoğlu'nun hem yazdığı hem yönettiği belgesel; erkek iktidarının gölgesindeki bu melankolik dünyada kaybolan kadınların izini sürüyor.

Belgeselde arabesk söyleyen kadın sanatçıların gerçek hikayelerinin neden hüzünlü hikayeler olduğunun, pek çoğunun kariyerleri ve hayatlarının neden 'mutlu son'a erişemediğinin sebepleri onların anlatımıyla ekrana geliyor.

Sekiz bölümlük belgesel, bir yandan arabesk söyleyen kadınların hayat hikayelerine odaklanırken, diğer yandan da bu müziğin sosyal arka planı ve bu dünyanın kadını ezen, yok sayan ve değersizleştiren dünyasını tartışmaya açıyor.

Efsanevi arabesk şarkıların orijinal stüdyo kayıtlarından, bugünün alternatif müzik yapan kadın şarkıcıların arabesk denemelerine kadar geniş bir müzikal dünyayı da içeren belgeselde çok ciddi bir arşiv çalışmasının da yansıdığını söylemek gerek.

ana afiş.JPG

"Belgeselimiz bir Mee To hareketine dönüştü"

NTC Prodüksiyon tarafından çekilen belgeselin uygulayıcı yapımcısı Gamze Dinç, çok uzun yıllardır televizyon piyasasının içinde. Yapımcı olarak imzasını taşıyan bu ilk belgeseli her şeyden önce bir kadın olarak heyecan verici bulduğunu söylüyor.

"Bu proje ortaya çıktığında, bana en heyecan veren, kadından yana bakış açısı taşımasıydı" diyen Dinç; "Kağıt üzerindeki bilgiler, hikayeler, bize konuşan şarkıcıların anlatımıyla ete kemiğe bürünürken de, heyecanlanmamak imkansızdı" şeklinde konuşuyor. 

Gamze Dinç.jpg

Gamze Dinç; neredeyse son 50 yılın Türkiye'sini arabeskçi kadınların dilinden anlatan belgeseli çekerken çok da özenli davrandıklarını vurguluyor:

Sanatçılarımızın röportajlarını çekerken, özel hayatlarıyla ilgili konuşmaları için hiçbir şekilde telkinde bulunmadık. Özel hayatından bahsetmeyene sormadık. Ancak sanatçılar yapılan işin magazinel bir şey olmadığını, kendilerine bir saygı duruşu olduğunu hemen sezdiler. Ve inanılmaz bir cesaretle, özel hayatlarındaki erkekler tarafından nasıl sömürüldüklerini, şiddete maruz kaldıklarını anlattılar. Bu durum sette, neredeyse arabeskin aşık kadınlarının 'mee to' hareketine dönüştü.


Kadınların maruz kaldıkları mağduriyetler anlatılırken onların gerçek hikayelerinin aktarılması gerektiğini, ayrıca zamanın ruhunu hem şarkılarla hem de doğru bilgiler ve kıymetli yorumlarla belgeselleştirmenin önemli olduğunu söyleyen Dinç "Bunun için de büyük bir ekiple ve çok fazla emek harcadık. Bu sürecin en güzel hatırası da temas kurduğumuz birçok kişinin bu içeriğe inanması ve destek vermesi oldu. Sanki herkes bu işi beklermiş gibiydi" diye konuşuyor.


Mungan: Erkekler, kazananların tarafına geçti

Esengül'den Bergen'e, bir dönemin en ünlü sesi Yıldız Tezcan'dan Huri Sapan'a; Karaböcek kardeşlerden Biricik ve Mine Koşan'a kadar pek çok arabesk yıldızının yaşamlarının onların dilinden aktarıldığı belgeselde şair-yazar Murathan Mungan da var. 

funduszeue.info

Murathan Mungan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Mungan; arabesk müzikte bugünden geçmişe dönüp baktığımızda daha çok kaybedenlerin kadınlar, kazananlarınsa erkekler olduğunu söylüyor:

Kaybedenlerin, dipten gelenlerin sesi olarak ortaya çıkmış sanatçıların büyük bir kısmı, artık para kazanan ünlüler olmaya başladığında görüyoruz ki bunların çoğu erkekti. Erkekler gene kaybedenlerin ıstıraplarını dile getirerek kazanların tarafına geçtiler. Ama arada bir sürü kayıp kadın var.

Bir kısım kadın pavyonlarda çalışmaya çalıştı ya da tırnak içinde eskilerin tabiriyle pavyona düştü. Bir kısım pavyondan çıktı, yükseldi ama ya öldürüldü ya yüzüne kezzap atıldı ya kader kurbanı oldu ya da hala nedeninin ne olduğu anlaşılamayan kazalara kurban gitti.

funduszeue.info

Murathan Mungan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Arabeskin özellikle yükselme döneminin şarkıcılarının bu kadar sevilmesinde onların hakikiliğinin payı olduğunu belirten Mungan; "Mesela" diyor; "Esengül'ün bir iç yakıcı sahiciliği vardı gerçekten inanarak söylüyordu yani o kadınlar feleğin sillesi ile tanışıklığı olan kadınlar ve seslerdi. 'Taht Kurmuşsun Kalbime'yi mesela ondan sonra kimse okuyamadı yani gerçekten o sese zimmetli bir şarkı o. Bergen, 'Benim İçin Üzülme' de dese sahiden biz gerçekten onun için üzülmeyi sürdürüyorduk."


"Kadının konumlandırıldığı yer acı ve hüzün"

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Belgeselde konuşan bir başka isim ise yazar Yetgül Karaçelik.

Arabeskin babalarının karşısına, arabeskin annelerini koyamadığımızı söyleyen Karaçelik; "Kadınlar kraliçe de olamıyor, anne de olamıyor. Orada aslında erkeğe atfedilen bir başarı görüyoruz. Kadının konumlandırıldığı yer ise acı ya da hüzün" diyerek sözlerine şöyle devam ediyor:

Mesela Bergen 'arabeskin kraliçesi' olarak ortaya çıkıyor, böyle bir iddiası da var, bunu başarmak istiyor ama Bergen'e kraliçelik şanı verilmiyor. Ama Bergen, Acıların Kadını olduğunda Acıların Kadını tutuyor ve biz hala günümüzde Bergen'i Acıların Kadını olarak anıyoruz. Keza Gülden Karaböcek'e bakalım ona 'hüznün kraliçesi' deniyor. Biz bu kadınlara önder, idol diye bakamıyoruz bu sıfatlar nedeniyle. Esengül'e bakacak olursak, onu ölümüyle hatırlıyoruz.


Kadın solistlerin şiddet dolu hayatları

Yıldız Tezcan arabesk müziğin en eski isimlerinden. Halen 77 yaşında olan Tezcan; kadın müzisyen olmanın cefasını da en çok çekenlerden.

yıldız funduszeue.info

Yıldız Tezcan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

'Arabeskin Aşık Kadınları'nda yaşam öyküsünü anlatan Tezcan; cenazesine gidip "hakkımı helal etmiyorum" dediği eski eşi Mahmut Tezcan'ın kariyerine nasıl engel olduğunu şu sözlerle anlatıyor:

Yedi sene bütün işlerime mani oldu. Beni maliyeye şikayet etti, defterlerimi çaldı, neler yapmadı ki. Yaptığım kontratları engelledi, konserlerimi engelledik. Gazino programlarımı bozdu. Almanya'dan plak okumam için teklif gelmişti, ona bile engel oldu. Ama benden önce Mahmut Tezcan'ın beş parası yoktu Sadece menajerlik yapan bir insandı. Boşandıktan sonra yedi sene bir mücadele içine girdim, ismim vardı ama param pulum yoktu.

azize funduszeue.info

Azize Gencebay / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Bir dönem Orhan Gencebay ile evli kalan ve dönemin ünlü grubu Beyaz Kelebekler'in solistliğini yapan Azize Gencebay ise o yılları "Bazı şeylere ayak uyduramadım" diye anlatıyor:

Oyunu kuralına göre oynamadım. Sonra da müziği bıraktım ticarete atıldım. Geçinmek için Taksim'de köfteci dükkanı bile açtım, mağaza müdürlüğü yaptım.

huri funduszeue.info

Huri Sapan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Türk Halk Müziği solistliğiyle başladığı yaşamını arabeskle devam ettiren Huri Sapan ise belgeselde, kendisini korumak için yanlış evlilikler yaptığını ve bu evliliklerde şiddet gördüğünü itiraf ediyor:

Maalesef kendimizi koruyalım derken çok hatalar yaptım hatalı evlilikler yaptım. İlk evliliğimde şiddet çoktu. Alkole çok düşkündü, 6 sene zar zor yürüttüm. Zaten hiç yanımda olmadı, iki-üç ay eve gelmediği olurdu. Benimle gelse ne olur gelmese ne olur bana normal hayatta sahip çıkmayan insan sahnede mi sahip çıkacak?


Müzik dünyasının vefasızlığından yakınan ve kendisini kimsenin aramadığını söyleyen Huri Sapan gazino günlerini çok özlediğini söylüyor belgeselde:

En çok özlediğim şey ise sahneye gelen çiçeklerin üstündeki mesajları okumak. Maksim de çalışmayı çok özlüyorum. Maksim çok başka bir yerdi, orası sanatçılar için anaokuluydu, her şeyi orada öğrendik.

IMG_jpg

Mine Koşan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Arabesk müziğin en büyük kadın starlarından Mine Koşan da Vedat Yıldırımboğa ile olan evliliğinde şiddet yaşadığını anlatan isimlerden.

Bir müzisyen olan eski eşinden gördüğü muameleyi "Şiddet gördüm bunu inkar edemem. Ama delikanlı adama yakışmaz bence. Delikanlı adam için iki tane lafın yeterli olması lazım, şiddet bir acizliktir" diye anlatıyor. Koşan, bu yüzden Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden imzasını çekmesine de çok üzüldüğünü söylüyor.

Arabesk müziğin ilk yıllarını anlatan isimlerden biri de Türkiye'yi Eurovizyon'da ilk temsil eden kadın şarkıcı, Semiha Yankı.

Pop müzikle anılsa da daha çok arabesk seslendiren Yankı; o yıllarda çok kadının harcandığını söylüyor:

Üç tane büyük adam vardı o zamanlar. Biri gazino patronu, biri basının en büyük ismi, bir tanesi de en büyük menajer. Türkiye'nin eğlence hayatını bunlar yönetirdi. Bunlarla kötü olduğunuz zaman o piyasada ekmek bulamazdınız. Ben bunların hiçbirine muhatap olmamak için etliye sütlüye karışmadan yolumu çizdim. Başka türlü bir hayata başladım. İyi ki de böyle yapmışım.

Gönüfunduszeue.info

Gönül Akkor / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Kamuran Akkor arabesk dünyasının şanslı isimlerinden. Onun en büyük şansı ise o yılların önemli bir ismi olan, orkestra şefi Vasfi Uçaroğlu ile evlenmesi ve dönemin en büyük kadın sesi olan Gönül Akkor'un kız kardeşi olması.

kamuran funduszeue.info

Kamuran Akkor / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Kamuran Akkor da belgeselde "Ben şanslı biriyim. Hem Gönül ablam tarafından hem eşim tarafından" diye anlatıyor daha rahat bir müzik hayatı olduğunu:

Vasfi, müziği çok iyi biliyordu ve benim bütün repertuarımı birlikte hazırlardık. O beğenince mutlaka çok başarılı oluyordu. Elbisemden saçıma, tırnağıma kadar her şeyimle ilgilenirdi.

kamuran funduszeue.info

Kamuran Akkor / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Yönetmen Hocaoğlu: Arabesk yerlidir

Bunca nostaljik ismi bize tekrar hatırlatan isim ise, Murat Hocaoğlu.

Daha önce pek çok televizyon programına imza atan Hocaoğlu'nun bu ilk belgesel yönetmenliği hem izleyiciden hem de alanın profesyonellerinden tam not aldı.

murathocaoğfunduszeue.info

Peki, Murat Hocaoğlu'nu birçoğumuzun unuttuğu birçoğumuzun ismini bile bilmediği bu kadınların öykülerinin peşine düşüren neydi?

 Hocaoğlu bu sorumuzu büyük bir içtenlikle cevaplıyor ve arabesk müziğe ilgisinin 'dışarıdan' bir ilgi olmadığını, bizatihi bu müziğin dinleyicisi olduğunu vurguluyor:

İlk gençliğimden beri birçok müzik türü gibi arabeski de çok sevdim ve bu şarkıların elimden tutmuşluğu vardır. Arabesk şarkıların arkasındaki duygu haritası, ikonografik figürlere dönüşen karakterler beni hep etkiledi. Bu şarkıcıları, seslerine de yansıyan hikaye boyutuyla görebildiğimde belgeselin fikri gelişti.


Arabesk müziğe, belki adından dolayı belki ezgilerinin dram öğeleri barındırmasından dolayı hep "bize ait değil, dışarlıklı bir müzik" dendi.

Gerçekten böyle mi?

Hocaoğlu, arabeskin Arap müziğinden güç alsa bile yerli bir müzik olduğu kanaatinde. Bu konudaki görüşlerini şöyle savunuyor:

Türkülerin arabeske, arabeskin türkülere benzediği bir hibrit dönem var. Zaten arabesk her zaman diğer müzik türleriyle etkileşim kurarak var oluyor. Arabeskin bir kent müziği olduğunu düşünüyorum, ama eğer yerlilikten bahsediyorsak sonuna kadar yerli bir müzik. Arap müziğinden güç aldığını söylesek de bu en fazla bizim kulağımızda yer etmiş melodik zenginlikler kadar bir güç. Zaten onca yasaklama, onca hor görülmeye rağmen toplumla derinden ve kalıcı bağlar kurmuş olması bu yerliliğin kanıtı bence.


Kadınlar ya 'erkeksileşti' ya da yok edildi

Murat Hocaoğlu arabesk müziğin bir erkek dünyası olduğuna inanıyor.

Bunun adalet duygusunu yaraladığını ve bu yüzden de sektörün acımasızlığını, erkek şiddetine dolaylı ya da dolaysız maruz kalan kadınların 40 yıldır anlatılmayan hikayelerini anlatmak için bu belgesele soyunduğunu belirtiyor:

Arabesk müzik, kesinlikle erkek dünyası. Bu müziği doğuran sanatçılar erkek, sermaye sahipleri erkek, eğlence sektörü erkek. O kadar ki, ilk kadın arabeskçiler erkek şarkıcıların tutan plaklarının altyapılarının üzerine şarkı söyleyerek albüm yapabiliyor. 

Bir de şöyle bir mekanizma işlemiş. Gazinolarda, 'mekanın sahibi' Türk Sanat Müziği ve bu müziğin starları olduğu için arabeskçiler horlandı ve buralarda kalıcı pozisyonlar edinemediler. Bu da onları ikinci sınıf gazinolara, gece kulüplerine ve oradan da Anadolu pavyonlarına itti. Arabeskin asıl rüzgarının bu gibi mekanlardan estiğini söylemek mümkün.

Ve bu mekanlar, mafyanın, uyuşturucu ve suç dünyasının aktörlerinin cirit attığı yerler. Erkek dünyası hafif kalır, erkekliğin politbüroları buralar. Ve kadın sanatçı bu dünyada açık bir hedef. Onlar da çareyi, sertleşmekte, sevdiğim bir deyim olmasa da 'erkeksi'leşmekte buluyorlar sanıyorum.

Bu, dile de okuyuşa da sirayet ediyor. Bu üslup onları, arzu nesnesi ile 'bacı', 'delikanlı kadın' arasında bir yerlerde konumlandırıyor.


Arabeskin kadın starlarının çoğunlukla dramla ya da yoksullukla biten öykülerinde, kadın kimliğinin çok önemli bir etken olduğu da belgeselde altı çizilen bir vurgu. Hocaoğlu, şu yorumu yapıyor:

Dönemin ruhundan söz edilebilir, o yıllarda kadınların bugüne oranla çok daha büyük zorluklara baş etmek zorunda kaldıkları da söylenebilir. Fakat bu mağduriyet, hiçbir 'ama'nın ardına sığınmadan adrese teslim bir şekilde söylenmeli. Kadınlara boğaz tokluğuna plaklar okutuldu, haklarını arayanlar pavyonlarda çalışmak zorunda kaldı, hayatlarına giren erkekler onların tüm parasını gasp etti ve toplum bunu onaylayarak izledi.


Esengül'ün ailesi ilk kez konuştu

'Arabeskin Aşık Kadınları' aynı zamanda ciddi bir arşivi de ekrana taşıdı. Hem de pek çoğu ilk kez ekrana gelen fotoğraflar, belgeler ve isimler.

Sezen Ağan-Esengül&#;ün kızkardeşfunduszeue.info

Esengül'ün kız kardeşi Sezen Ağan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Murat Hocaoğlu, bu belleğin ortaya çıkmasının ve paylaşılmasının önemli olduğu görüşünde:

"Kadın arabeskçiler için, bu belleğin hatırlatılmasından ziyade arşivlere geçmiş çarpıtmaların düzeltilmesi için büyük emek verildiğini söylemem gerekiyor. Çünkü basın, o dönemde bugün de olduğu gibi açıkça şiddet dili kurmuş kadınlar üzerinde. Esengül'ün cinsel meta haline getirilmesi, Bergen'in ölümünün vaka-i adiye olarak görülmesi onların gerçek hikayesini gizlemiş aslında.

Gülşen üzerinden yürütülen cinsiyetçi dile bakılırsa, bu dil bugün de devam ediyor. Kırk yılda bu değişemez miydi, görüyoruz ki değişmemiş. Bu yüzden bu kadınların ve dönemin gerçek hikayesini ortaya koyabilmek için birebir tanıklıklara başvurduk.

Onların yaşamlarına da müzikal gelişimlerine de etki etmiş insanları konuşturduk. Dönem soundunu anlamak için şarkılarının ilk kayıtlarını kullanmaya çalıştık. Dönemin popüler fotoğraf stüdyosu Foto Yaşar'ın arşivlerine girdik. 35 yıldır açılmamış kutulardan çıkan, çoğu ilk kez kullanılan fotoğraflar kullandık. 

Bunun dışında yüze yakın kişiyle konuşmalar yaptık. Onları star yapan şarkıların yaratıcılarıyla konuştuk. Esengül'ün öldüğü trafik kazasından sağ kurtulan kardeşi Sezen Ağan 42 yıl sonra ilk kez konuştu.

Aileler bize içini döktü. Sadece Bergen'in ailesi çekilmekte olan Bergen filmiyle anlaşmalı olduğu için bizimle görüşmedi, engellerle karşılaştık. Şarkılarının haklarına sahip firma da yine aynı gerekçeyle Bergen'in sesini belgeselde kullanmamıza onay vermedi."


"Sol, arabesk müziğin feryadını 90'larda duydu"

'Arabeskin Aşık Kadınları'nın yönetmeni Murat Hocaoğlu "Günümüzde yaşasalardı, arabeskin kadın starlarının başka hayatları olabilir miydi?" sorumuza ise şu yanıtı veriyor:

Murathan Mungan belgeselde, arabeskçi kadınlar için 'Onlar şarkıyı alıp yüreklerine indirirler, içlerinde gönüllerinde çalkalandırıp sonra yeniden dünyaya söylerler' demişti. Şimdi kaç kişi böyle okuyor, çok kişi okusa bu okuyuşa gönlünü, kulağını açacak kaç kişi var bilmem. Dolayısıyla bu sorunun bu şekline cevabım yok. Ama şunu söylerim. O kadınlar erkekler tarafından hiçleştirilmeselerdi çok büyük kariyerleri olabilirdi, bugünün de olgun kuşak yorumcuları olarak star kalabilirlerdi. Çünkü çok büyük şarkıcılardı.


Hocaoğlu, hazır Murathan Mungan'dan söz etmişken sol kimliğiyle bilinen bir aydının arabesk konulu bir belgeselde yorumcu olarak yer alması konusundaki tercihini de merak ediyoruz.

murathan funduszeue.info

Murathan Mungan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

"Neden Murathan Mungan?" sorumuza şu sözlerle cevap veriyor yönetmen:

Murathan Mungan'ın farkı, bildiğiniz gibi, zihnini kulağını bu toplumun bütün seslerine açmış bir yazar oluşu. Arkadaşım olarak da bu projenin kavramsal boyutunu kurmam noktasında çok destek oldu. Ve belgeselde konuşmacı olarak da yer alarak bize büyük gurur yaşattı.

Sol kimlik, aydınlar meselesine bakarsak da geçmişte arabeske duyarsız olunduğu, resmi geleneksel söylemlere yaslanıp, 'yoz müzik' tezinin dillendirildiği doğrudur. Hatta hiç unutmuyorum, 80'lerin sonunda Tempo dergisi 'Arabesk Dinleyen Entelektüeller' diye bir kapak dosyası yapmıştı. Bu ne acayip şey dercesine…

Bunu boşa çıkaran aydınlar da oldu. Ama solun, arabesk müziğin feryadını duyması için 90'ların sonunda Müslüm Gürses'i dinlerken kendilerini jiletleyen yoksulları görmesi gerekti. Evet böyle olmamalıydı.


Bu kadar çok arabesk konuşmuş, sormuş, dinlemişken daha çok 12 Eylül sonrasına mal edilen ve şimdilerde altı çok da çizilmeyen arabesk müziğin halen kitleler üzerinde etkili olup olmadığını da merak ediyor insan. Hocaoğlu'na göre her yerde:

Arabesk nostaljik bir değer, eski günlerin anısı gibi kaldığı düşünebilir. Ama bence öyle değil. Çünkü arabesk müzik, evet zaman zaman geriledi, ama her dönemde başka müzikler ile etkileşime girerek beslendi ve o müziğe damgasını yine vurdu. Bu 90'lar popunda da böyle oldu.

Bugün pop müzik starlarının repertuarlarının yarısı arabesk temalı şarkılardan oluşuyor. Arabeskin geçtiğimiz yıllarda hip-hop ile birleşimi, bugün trap müziğine sızışı, trabesk diye bir müzik türünden bahsediyor oluşumuz… Daha birçok şey söylenebilir. TicTok ve Instagram Reels&i açın, dört gönderiden birinde arabesk tabanlı trap şarkılar olduğunu görürsünüz. Melezlenmeye bu kadar yatkın bir müzik, bence her zaman etkili olacak.


plak çıkarmış Yıldız Tezcan'ın bütün varlığı gasp edildi

Murat Hocaoğlu'na son sorum, bu türden bir röportajın belki en basmakalıp ama en çok da merak edilen sorusu oldu: Yaşam öyküleriyle birebir temas ettiğiniz bu kadınların arasında en çok kimin öyküsünden etkilendiniz?

Hocaoğlu, onlarca kadın solistin yaşam hikayesini anlattığı belgeselinde özellikle üç ismin hikayesinin kendisini çok etkilediğini şu sözlerle anlatıyor:

Esengül ilk göz ağrım. Dokuz yıllık kariyer, 25 yıl sürebilmiş bir ömür. Ve gerçekten çok özel bir şarkı söyleme tekniği yaratmış bir yorumcu. Artık bu noktada siz o şarkıları, sesi başka türlü dinliyorsunuz. Müzikalitesinden ziyade o hayatın filmi zihninizde akıyor. Bazen o film o kadar baskın oluyor ki, mesela Bergen'i dinlerken onu acı hikayesi her şeyin üstünü örtüyor.

Bence çok nüanslı bir şarkıcı. Ama sadece hikayesini görüyorsunuz. Çekimler sırasında ise, Yıldız Tezcan, hikayesini anlatırken çok etkilendim. plak çıkarmış, 45 filmde başrol oynamış bir kadının tüm varlığının elinden alınması gerçekten isyan edilesi bir durum.


Ve bundan sonraki projelere dair son cümleler:

'Arabeskin Aşık Kadınları' sekiz bölümde, içerdiği tezin hikayesini tamamlıyor. Ama bu dünya o kadar çok insan profili, portreler saklıyor ki insanın avucu kaşınmıyor değil. Popüler kültürün her alanıyla ilgili, profesyonel olarak işimiz de bu olduğu için, yapımcım, dostum Gamze Dinç ile birçok proje tasarlıyoruz. 

Biz yapalım ya da başkaları yapsın, bu ülke hikaye anlatıcılığı için büyük bir derya. Bu gibi işlerin alternatif tarih yazımına mütevazi de olsa bir katkı sunması gerektiğini düşünüyoruz. 'O zaman öyleydi' deyip geçmeden, hak ve adalet eksenli bir görüş ortaya koyması gerektiğini düşünüyoruz.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası