konut kredisi caiz mi hayrettin karaman / () Konut kredisi, parayı değerlendirmek.

Konut Kredisi Caiz Mi Hayrettin Karaman

konut kredisi caiz mi hayrettin karaman

Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın faiz fetvası tartışılıyor

Zorunlu faiz, caiz mi?

Faizi haram sayan katılım bankaları, Merkez Bankası’ndan zorunlu munzam karşılık nedeniyle yıllık yüzde 5,2 faiz geliri alınca “sıkıntıyı” ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman giderdi. Karaman “Zorunlu alınan bu faiz, faiz değildir” diye fetva verince yılda 48 milyon lira cepte kaldı. Hep tartışılan İslam’da faiz konusu, son fetvayla yeniden gündemde. İslam, kendini çağın şartlarına uydurmalı mı yoksa muhafazakâr yapısını korumalı mı? İşte farklı görüşler

'Bu fetva kapitalizme abdest aldırmaktır!'

İslami Yazar İhsan Eliaçık:

Hayrettin Karaman’ın fetvasına katılmıyorum. Faizli sistem içinde olunca faiz, kâr payı, katılım payı vs. diyerek kitabına uydurmaya çalışınca böyle olur. Bunlar mazeretlerdir. Şu anda kâr payı veya bir katılım payı şeklinde çalışan kuruluşlar kapitalizmin alternatifi kuruluşlar değildir, ben onlara tam tersi “abdestli kapitalist kuruluşlar” diyorum. Onlar kapitalizme abdest aldıran kuruluşlardır, onların faizli sisteme alternatif olmakla alakaları yok, öyle alternatif olunmaz. Faize alternatif olarak başka yolların aranması gerekiyor. İslam’da mülkiyet, para konusunu yeni baştan ve kapitalist olmayan bir gözle okumadıkça bunlara alternatif üretmek mümkün değildir. İnsanların ceplerine 48milyon girmesi vs. bunlar bu şekilde kıyısından kenarından sistemin ana parametrelerini kabul edip ona alternatif olacağız demenin sonuçlarıdır. Bunlara bir de faiz değil demek; hem suçlu hem güçlü olmak, üste çıkmak manasına gelir.

‘Faiz haramdır Hayrettin Bey bu yolu terk etsin’

Eski AK Parti Milletvekili ve AGİTPA Türk Grubu Başkanı funduszeue.info Nevzat Yalçıntaş:

Hayrettin Karaman iyi yetişmiş bir ilim adamıdır ama ilim adamları da bazen yanılabilir. Tüm İslam bankalarının ana bankası olan İslam Kalkınma Bankası, yabancı bankalardan aldığı faizi kâr ve zararın içine koymuyor. Bunu ilmi araştırmalara, fakirlere yardımlara ayırıyor. Bizde bu bankalar, fetvadan önce paraları hayır işlerinde, burslarda kullanıyordu. Her banka için -çok büyük bir miktar değildir esasen böldüğünüz zaman 5 milyon lira eder. Eğer bu miktar fazla geliyorsa, yine Kızılay aracılığıyla şartlı bağışta bulunabilirler, derler ki: “Bu para faizdir”. Paranın satılması ve karşılığında ilave bir para alınması faizdir. Yani birine bir lira verdiyseniz ve diyorsanız ki, “İki ay sonra iki lira ver” bu faizdir. Bir tane cumhuriyet altını verdiniz size bunu iki ay sonra para olarak ödediği zaman elli lira farkla, faizdir. Katılım bankalarının dünyada başarılı olmalarının ana nedeni faize değil, reel ekonomik işlemlere göre muamele yapmalarındandır. Sistemi zedelemeyelim. Bana göre faizdir bu 48 milyon TL. Bu 48 milyonu katılım bankalarının yaptığı gibi daha önce talebelere, fakir fukaraya vermeyip de, kendi kâr hanelerine mal ettiklerinde şüphe uyanır insanda. Buralara para yatıran insan dini inancından dolayı yatırıyor. Hem Kuran’da haramdır. Biz şüphe düşürürsek buraya yatıracağımız parayla faiz alıyorlar diye sayın hocadan, meslektaşımdan rica ediyorum bu kolay yolu terk etsin.

 ‘Fetva doğru, zorunlu faize faiz denmez!’ İSLAM’da faiz haramdır.

Yeni Şafak Gazetesi Genel Müdürü, Ekonomi Yazarı Mehmet Ziya Gökalp:

Ama şöyle bir şey var; Hayrettin Karaman zorunlu alınan faizden bahsediyor. Burada bir zaruret var. Bir tarafta devletin bir kurumu, bir tarafta da özel sektör ve bankalar söz konusu. Devlet veya devletin bir kurumu zaruretten dolayı bir oran koyuyorsa ve onu sizden alıyorsa, bunun karşılığında size faiz veriyorsa bunu alabiliyorsunuz ama buna faiz bile denmeyebilir. Dense bile bunu kullanabilirsiniz. Kişilerin birbirine verdiği veya bankaların kullandıkları faiz tarafının çok tartışılacağını sanmıyorum, bunun kuralı bellidir. Ama zorunlu faizle ilgili Karaman’ın yaptığı açıklama tamamen doğrudur.

‘Faiz almazsak hayır yapamayız’

İlahiyat Profesörü Beyza Bilgin:

Herkesin kabul ettiği, devlet bankalarının da verdiği faiz, haram olan faize mi yoksa normal bir kazanca mı giriyor, hep tartışılmıştır. Ama hepimizin de paraları bankada ve resmen devletin verdiğini biz normal bir prosedür olarak, olağan bir şey olarak kabul ediyoruz ve onları da bankaya bırakmıyoruz. Kendimiz zaten hayır yapmak zorundayız. Bu şekilde bir şey almasak hayırlarımızı da yapamayız. Çünkü paralarımız sürekli küçülüyor. Bizim küçük mevduatlarımız için verilenler, kârdan bile değil, paramızı korumaya yönelik olduğunu ve onların katlı faize, yasak olan faize girmediğini düşünüyorum.

Diyanet, &#;Vadeli mevduat hesabı caiz mi?&#; sorusuna &#;Caiz değildir&#; cevabı verirken &#;Saray&#;ın fetvacısı&#; diye tanımlanan Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman  &#;kur korumalı TL mevduat&#; hakkındaki tartışmalara ilişkin olarak, &#;Örtülü faiz değil, hibe&#; dedi.

Karaman yazısında bazı hocaların devletin ödemesinin faiz olduğu kanaatinde olduklarını belirtti. Kendisi de bu düşüncelere katılmadığını, devletin ödemesinin faiz değil hibe olduğunu dolayısıyla da caiz olduğunu söyledi.

Karaman yazısında, &#;İçeriden ve dışarıdan Erdoğan’ı düşürmeyi dava edinmiş olanların oyunları yüzünden altın ve döviz fiyatları çok hızlı bir şekilde yükselmeye başlayınca o çevreler ellerini ovuşturmaya; bir kısmı iktidar, bir kısmı intikam bir kısmı da sömürü hesapları yapmaya koyuldular. Alınan zamanında ve yerinde tedbir ile fiyatlar normalleşme yoluna girdi. Bu defa da devletin ödemesinin faiz olup olmadığı tartışması ortaya çıktı. Bazı hocalar, devletin ödemesinin faiz olduğu kanaatindeler. Ben bu kanaatte değilim, “devletin ödemesi hibedir” diyorum&#; ifadelerini kullandı.

Karaman, Orhan Çeker, Faruk Beşer, Mehmet Odabaşı ve Ahmet Yaman gibi isimlerin de kendisiyle aynı fikirde olduğunu yazdı.

Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı da sorulan sorulara &#;Bu tür mevduat hesaplarına tahakkuk ettirilen fazlalıklar faiz olup dinen haramdır. Söz konusu faiz oranlarının enflasyonun altında ya da üstünde olması, bu işlemi faiz olmaktan çıkarmaz. Bu itibarla bankaların vadeli mevduat hesaplarına para yatırmak caiz değildir&#; cevabını vermişti.

Hayrettin Karaman, geçmişte verdiği bir fetva ile yolsuzluğun hırsızlık olmadığını da söylemişti.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Soru-() Konut kredisi, parayı değerlendirmek.

Soru:
Şu anda kirada oturuyoruz. Birikmiş bir miktar paramız var fakat bir ev almaya yetmiyor? Konut kredisini almak caiz midir?

Cevap:
Helalinden kazandığınız, fakat bir ev almaya yetmeyen paranız yine helal yoldan işletip nemalandırarak çoğaltmak ve bununla bir ev almak en tabii hakkınızdır. İslam evi, müslümanın asli ihtiyaçlarından biri saymış, zekat matrahına da dahil etmemiştir; yani kişinin evinden vergi de almamaktadır.
Bugün müslümanların birçoğu sizin durumunuzdadır, evi yok, kirada sürünüyor (kira ile evde oturmak mesken ihtiyacını tam olarak karşılamaz, kiracı huzursuzdur, geleceğinden emin değildir), biriktirdiği parayı helal yoldan işletme ve nemalandırma imkanları yok denecek kadar azdır, enflasyon canavarı, binbir emekle elde edilmiş parayı her gün oburca yiyerek değerini azaltmakta, para pul olmaktadır, özel finans kurumları, dövize çevirme, borsada oynama, altına yatırma gibi helal saydığımız işletme ve nemalandırma yolları bazen, enflasyon farkı kadar bile gelir (nema, kâr) getirmemektedir. Bunlar birer gerçek olduğu kadar, dünyada ve ülkemizde faizcilik ve bunun en yaygın kurumu olan bankacılık yoluyla yoksulların, dar gelirli kesimin, sermaye ile iş yapmayanların, hatta bir kısım sanayicilerin zarara uğratıldığı, helal kazançlarının haksız olarak ellerinden alındığı, risk ve zarar paylaşılmaksızın büyük kârlar elde edildiği, çoğu kez faiz kadar üretim ve yatırım yapılamadığı için öz sermayelerin küçüldüğü, enflasyonun kudurduğu da bir gerçektir. Aslında bütün dünya iktisatçılar faizli ekonomi yerine kâr ve zararın, kazanç ve riskin adil olarak paylaşıldığı bir sisteme geçmenin yollarını aramalı, modelini oluşturmalıdırlar. Aksi halde halkların çoğunluğu ve geri kalmış ülkeler durmadan fakirleşecek, mutlu azınlıklar ve kalkınmış ülkeler servetlerine servet katacaklar, ama bunun sonu sosyal ve uluslararası felaket olacaktır.
Bu genel değerlendirmelerden sonra sizin meselenize gelelim:
a) Öncelikle helal yollardan (özel finans kurumları, hisse senetleri, güvenilir tüccar ve sanayiciler bulup ortaklaşa işletme, döviz ve altına yatırma, alım-satım) paranın değerini koruma ve miktarını arttırma çarelerine başvurmak gerekir.
b) Bunun yolu ve imkanı bulunamazsa, paraya da asli ihtiyaçlardan biri için (ev de asli ihtiyaçtır) ihtiyaç varsa reel kazanç neresi veriyorsa oraya başvurulmalıdır. Bu durumda sorumluluk, darda kaldığı, asli ihtiyacını başka türlü gideremediği için faize başvuranda değil, onu buna mecbur kılan, toplumun bu gibi ihtiyaçlarını gidermenin meşru yol ve imkanlarını hazırlamayan ilgililere aittir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

Başka çözüm yok muydu?

Faiz yiyenler, şeytan çarpmış kimsenin kalktığı gibi mezarlarından kalkarlar. Bu, onların “Alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse geçmişte yaptığı ona kalmış, işi Allah’a havale olmuştur. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemlik kimselerdir. Orada ebedî kalacaklardır.

Bakara &#;

Allah Resulü, Veda Hacc’ında Cahiliye döneminin faizli alışverişlerini kaldırdığını ilan etmiş, ilk kaldırdığı faiz de amcası Abbas b. Abdülmuttalib’in faizi olmuştur. Güçlünün zayıfı ezme aracı olan faiz, İslam’da en büyük günahlardan biri olarak ilan edilmiştir.

Faiz, küresel finans kapitalin sömürü çarkıdır. Bunun farkında olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara geldiği günden beri faiz çarkına karşı verdiği destansı mücadele ortadadır. Nitekim Haziran’ında şöyle demiştir:

“Faizi yüzde 63’ten aldık. O zaman enflasyon yüzde 30’du. İndirdik, indirdik, 4,6’ya kadar indi ve Batı çıldırdı. İşte Gezi olayları öyle başladı. Niye? Türkiye faizi buraya düşürdü, enflasyon buralara düştü.”

Durum bu minvaldeyken ve başka çözüm yolları kesinlikle mümkünken Müslümanları faiz batağına doğru sürüklemek kimsenin haddine değildir. Bu konuda ilgili mercilere açık bir çağrı yapıyor ve diyoruz ki:

“Gelin hep birlikte faize karşı alternatif çözümler üretelim. Faiz konusunda hassas insanlarımızın yüreğine su serpelim. Makamlar gelir geçer. Allah’a sadece yapılan iyilikler ulaşır.”

Çeyrek asır evvel İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünde okuyorken İslami ilimleri tahsil maksadıyla Hicaz topraklarına adım attığımda bir çok açıdan hayal kırıklığına uğradığımı hatırlıyorum. Mekke’yi hiç de umduğum gibi bulmamıştım. Şimdiki Zemzem kuleleri henüz dikilmemiş olsa da, Kabe’nin hemen dibindeki Hilton oteli dehşet canımı sıkmıştı. Bu mülevves yapının mukaddes topraklardaki varlığı bir yana, bir de Allah’ın Evi’ne tepeden bakıyor oluşuna kafayı fena halde takmıştım.

Bir diğer can sıkan mevzu, marketlerin tıka basa Avrupa ve Amerikan mamulleriyle dolu oluşuydu. Peynir deyince ortalıkta Danimarka mamulü Feta Cheese cirit atıyor, zeytin bile &#; hadi Türkiye’yi geçtik &#; Akdeniz’e kıyısı bulunan o kadar Arap ülkesi varken İspanya ve Yunanistan’dan geliyordu.

Marketlerin içecek reyonları ise alkolsüz (!) içeceklerden geçilmiyordu. Dünyada alkollü içecek üretimiyle meşhur pek çok marka, alkolsüz bira başta olmak üzere Arap helal pazarı (!) için ürettiği mamullerle marketlerin en gözde, en süslü reyonlarını adeta kapatmıştı.

Helal balık da nedir yahu?

Helal pazar ifadesini gelişi güzel kullanmadım. Gerçekten ortada büyük bir pazar söz konusuydu. Düşünün ki, Medine İslami İlimler Üniversitesi’nin iki karış sakalıyla ağzından ayet ve hadisler düşmeyen öğretim üyeleri bile ellerinde alkolsüz (!) bira kutularıyla gezebiliyordu. Nitekim bir gün yeri geldi, ders anlatan Suudi hocayı fena halde sıkıştırdım. “Mukaddes topraklarda hatta Kabe’nin dibindeki marketlerde bile bu ürünlerin satılması nasıl mümkün olabiliyor?” diye sordum. Aldığım cevap doğrusu evlere şenlikti. Bana aynen şöyle deyip konuyu kapatmıştı:

“Bu ülkede Heyet-u Kibar-il Ulema (Büyük Alimler Konseyi) var. Onlar helal fetvası vermeden bu ülkeye hiçbir ürün giremez. Onlar helal fetvası verince de kimse bu ürünlere haramdır diyemez.”

Büyük Alimler Konseyi’nin helal fetvası konusunda ne kadar titiz olduğunu bizzat kendim gözlemlediğim için hiçbir konuda onların fetvasına güven duymadım. Avustralya menşeli dondurulmuş balığın üzerindeki “helaldir” yazısını bu konuda misal verebilirim. Bu ürünü, bizim okulun marketinde ilk kez elime aldığımda verdiğim tepki dün gibi aklımda.

Bilindiği gibi balık, ayet ve hadislerde helal olduğu apaçık belirtilen bir ürün. Balık dışındaki diğer deniz ürünleri konusunda farklı görüşler olsa da balık ittifakla helal. Dolayısıyla üzerine “helaldir” diye ayrıca bir etiket vurmanın gereği yok. Fakat terazi öyle şaşmış durumda ki, alkolsüz biranın neredeyse sudan fazla tüketildiği bir vasatta bu saçmalık insanı şaşırtmıyor.
Noter istemiyoruz

Son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun icraatları Suudilerin Büyük Alimler Konseyi’ni doğrusu pek de aratmıyor. Acaba aynı “noter” mantığı ile karşı karşıya mıyız?&#; Ameller şüphesiz niyetlere göre. Niyetleri bilen de kalplere hükmeden yegane kudret sahibi Allahu Teala. Dolayısıyla kimseyi itham etmek gibi bir maksat içerisinde değiliz. Ancak mevcut durum öylece sessiz kalınacak cinsten değil.

Günah işleme, kul veya kamu hakkını gerektirmeyen durumlarda kişisel bir tercih olarak birey ile Allahu Teala arasındaki bir konu. Ancak fetva verme, görüş bildirme doğrudan kul veya kamu hakkını gündeme getiriyor. Zira kitleler bilhassa din konusunda bilgi sahibi olmadığı için “ehil bildikleri mecradan” gelen görüşe, fetvaya göre bir eylem planı belirliyor, buna göre icraatta bulunuyor.

Diyanet Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından duyurulan görüşün (bu bir fetva değil; üzerinde ne isim, ne de imza mevcut) ülkemizdeki herkes için bir ehemmiyeti bulunmayabilir. Ancak bu noktada hassas bir kitlenin varlığı da söz konusu. Mevzu “faiz” gibi en büyük günahlardan biri olduğunda, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun meseleye bir “noter” mantığıyla yaklaşması bu nedenle son derece sakıncalı.

Diyanet Din İşleri Yüksek Kurulu ne dedi?&#;

İslam’da faiz, kesin olarak haram kılınmıştır. Bir zaruret bulunmadıkça faiz almak da vermek de caiz değildir. İş kurmak veya genişletmek; ev, araba satın almak üzere kişi, kuruluş veya bankalardan alınan faizli krediler de bu kapsamdadır ve caiz değildir.

TOKİ aracılığıyla devreye alınan son uygulama ise devletin, alt veya orta gelirli vatandaşlarına yönelik olarak ürettiği bir sosyal konut projesidir. Bu projede, peşinat haricindeki tutar, kamu bankaları vasıtasıyla kredilendirilmekte olup devletin söz konusu borçlandırmadaki amacı, faiz geliri elde etmek değil, aksine ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarının ev sahibi olmalarına yardımcı olmaktır.

Bu itibarla, devlet TOKİ’nin bu uygulamasında başka bir yolla konut alma imkânı tanımadığından, belirtilen niyet ve amaçlar doğrultusunda söz konusu projeden yararlanmak caizdir.”

Devlet, eğer başka bir yolla konut alma imkanı tanımadıysa&#;

Din İşleri Yüksek Kurulu’na düşen bu durumu onaylamak değil “yol gösterici” bir tutum takınıp; devlete faiz konusunda hassasiyet sahibi vatandaşların varlığını hatırlatarak “ikinci bir şık” sunmak olmalı.

Aksi takdirde, kimse kusura bakmasın ama tıpkı bir “noter” zihniyetiyle iş gören Suudilerin Büyük Alimler Konseyi’nden hiçbir farkı kalmıyor.

***

Hocalar mesele hakkında ne diyor?

BEDRİ GENCER: Alternatif modeller geliştirilmeli

Konu, beş başlık altında ele alınabilir:
1-Bilindiği gibi Rabbimiz kitabında “Zina yapmayın değil, zinaya yaklaşmayın” buyurur. Bunu “Zinaya, faize, katle, içkiye, sirkate yaklaşmayın” diye bütün haramlara uygulayabiliriz. Zira dinin asıl öncelikli gayesi, insanları harama, pisliğe düşmekten korumaktır. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun TOKİ Yüz Bin Konut projesinde faize verdiği cevaz, “Bu kadarcık faizden bir şey olmaz” mantığıyla açıkça faize, harama yol açmaktadır.

2-“Zaruretler mahzurlu fiilleri mübah kılar” kaidesince zaruret gerekçesiyle de faize böyle bir cevaz verilemez. Zira dinimizde haram fiillerin işlenmesini mübah kılan zaruretin kıstası, can korkusudur. İmam Serahsî’nin el-Mebsût’da belirttiği gibi, bir kimsenin can korkusu, ölüm tehdidi halinde murdar (ölü hayvan, domuz) eti yemesi veya şarap içmesi, caiz değil, zaruridir, ölümü pahasına bunlardan kaçınması caiz olmaz. Yani İslâm tarihinde hiçbir âlim, bu şer’î zaruret dışında keyfî bir zaruret gerekçesiyle haramlara cevaz vermemiştir. Günümüzde heva ehlinin yaptığı üzere, kira vermenin zorluğu gibi keyfî bir zaruret gerekçesiyle faize cevaz verildiği takdirde “zaruretten faiz, zina, hırsızlık, öldürme” gibi bütün haramlar, zaruret kılıfıyla mübah kılınabilir.

3-Devlet eliyle yapılması da zina, kumar, faiz gibi fiilleri haram olmaktan çıkarmaz.

4-Devlet tarafından bir konut fiyatı belirlendikten sonra malzemeye gelecek zammın taksitlere yansıtılması gibi alternatif ödeme modelleri geliştirilebileceği halde doğrudan haram olan faizin meşrulaştırılması, dini tahrif mânâsına gelen kabul edilemez bir tutumdur.

5-Dinimizde şeriata dayalı hüküm beyanına fetva denir. Dolayısıyla Din İşleri Yüksek Kurulu’nun kararında olduğu gibi, şeriata değil, hevaya dayalı olan karara fetva değil, sadece (temelsiz) rey (görüş) denir.

***

MEHMET TALU: TEFE-TÜFE farkı yansıtılabilir

Müslümanın tarifi yapılırken “Men ehalle ma ehallallah ve harrame ma harramallah” yani Allah’ın helal kıldığını helal kabul eden, haram kıldığını da haram kabul eden kişi olduğu belirtilir. Bu temel bir prensiptir. Cenab-ı Hak bir şeyi haram kılmışsa bütün dünya bir araya gelip bu helaldir dese bile yine haramdır. Müslüman bunu böyle bilecektir. Dolayısıyla şu yapıyor diye faiz kesinlikle caiz olmaz. Ayrıca böyle bir tutum toplum nezdinde faizi hafif görmeye kapı aralar. Oysa faizsiz başka çareler bulunabilir. Fiyat sabitlenip her yılki TEFE-TÜFE farkı konabilir. Ama oranı ne kadar düşük olursa olsun, adı faiz oldu mu bu kesinlikle caiz olmaz.

***
HAYRETTİN KARAMAN: İmkanı olmayan fetvaya uyabilir

Oturacak haline uygun mülk evi olmayan ve peşin para ile ev alma imkanı da bulunmayan dar gelirli şahıslar diyanetin fetvasına uyabilirler.

***

FARUK BEŞER: Devlet dese de bu faiz değil

Sistemin tam olarak nasıl çalıştığını bilmiyorum. Bana sorup söyledikleri kadarıyla, devlet bankasından binde 49 oranında faiz adı verilerek bir kredi takdim ediliyor. Yüzde yarım bir faiz demek bu. Öncelikle şunu belirtmek lazım. Devlet bir şeye caizdir dedi diye, o şey caiz olmaz. Caiz, dini bir kavramdır. Allah’ın ve Resulü’nün (sav) caiz dediğine biz caiz deriz. Fakat şöyle de bir durum söz konusu: Devlet bir şeye faiz dediği için o şey faiz hükmü kazanmaz. Faiz hükmü taşıyorsa da devletin faiz değil demesi onun faiz olmasını engellemez.

Burada devlet buna faiz diyor, biz ise bu faiz değildir diyoruz. Çünkü bugünkü paralar hakiki paralar değillerdir. Yani biz birine yüz lira verdiğimizde aslında o parayı değil, o paranın satın alma gücünü vermiş oluyoruz. Yüz liralık kağıt para sadece bu işi temsil ediyor. Bunu verdiğimizin bir senedi olmuş oluyor. Başka bir şey değil. Dolayısıyla önemli olan, benim size sunduğum satın alma gücüdür. Yoksa o kağıdın bizatihi bir değeri yoktur. Öyleyse, paraya yani senede yüzde 20 civarında enflasyonun vaki olduğu bir yerde yüzde yarım yani toplamda yüzde 6 faiz dedikleri şey aslında faiz olmaz.

Devlet burada verdiği miktarın epeyce altında bir miktarı almış oluyor. Verdiği miktarın yüzde 10’undan fazla bir miktarı ancak almış oluyor. Bu da devletin hakkıdır. Bu durumda “azı da faiz olmaz mı?” diye bir soru akla gelebilir. Oysa devlet vatandaşına bunu “atıyye / bağış” olarak verebilir. Dolayısıyla biz böyle bir alışverişin faiz olmadığı kanaatindeyiz. Müslümanlar muamelede faiz adının geçmesine fazla takılmamalı, meselenin esasını bilmeliler. Adına ne derlerse desinler.

Şimdi aksine, tam tersi oluyor. Devlet bireysel emeklilikte alıyor bizim bir şeylerimizi, adına nema diyor. Kazandırıyor, faizle çalıştırıyor ve bize diyor ki “bunlar sizin nemalarınız”. Biz bu kadar saf mıyız? Nema deyince faiz olmaktan çıkıyor mu? Biz bunu alıp yiyelim mi diyeceğiz.

***

İKTİSATÇI GÖZÜYLE

MUSTAFA ÖZEL: Faizsiz isteyene de aynı avantaj sağlanmalı

Bu tür durumlarda devlet aslında vatandaşına yardımcı olmak istiyor. Ama paranın da bir maliyeti var. Para devletin değil, para vatandaşın. Belli bankalara koymuşlar. Devlet isterse para basar ama haddinden fazla basması kalpazanlık olur. Dolayısıyla devletin parası yoktur, milletin parası vardır. Paranın da bir bedeli vardır. Öncelikle bu konuda bir anlaşalım.

Dediğimiz gibi devlet, vatandaşına konut edinmede yardımcı olmak istiyor. Bunu da herkese değil, konutu olmayana yapıyor. Bu meselede ulemanın ve insanların iki gruba bölündüğünü bildiğim için arayı bulma amacındayım. Problem mi çözmek istiyoruz, yoksa kendi haklılığımızı mı kanıtlamak istiyoruz, niyet burada önemli. Bence problemi çözme yönünde düşünmemiz lazım. Bu yüzden madde madde izah edelim.

1. Para devletin değil, milletindir ve bir bedeli vardır.

2. Devlet vatandaşına yardımcı olmak istiyor.

3. Bu yardımcı olmak ne demektir? Bir kolaylık, bir avantaj sağlamak. Bir iktisatçı olarak bu avantajın nicelleştirilebileceğini düşünüyorum. Peki, bu ne demek?&#; Diyelim ki enflasyonun yüzde 10, faizlerin de yüzde 12 olduğu bir ortamda devlet vatandaşına yüzde 6 faizle konut katkısında bulunmak istiyor. Bunu bu şekilde görmek lazım.

4. Vatandaşımız iki türlüdür: Faiz hassasiyeti olanlar ve olmayanlar. Burada önemli olan devletin yüzde 6’lık avantajı vatandaşları arasında ayrımcılık gözetmeden ihtiyacı olan vatandaşa yansıtması.

Faiz hassasiyeti olmayanlar için herhangi bir problem yok. Devletin sağladığı yüzde 6’lık faiz imkanından yararlanmak için hemen başvuruyorlar.

Faiz hassasiyeti olanlar için bu noktada devlet bir kolaylık gösterebilir. Der ki: Ey vatandaşım! İstersen sana yüzde 6 faizle bin lira vereceğim. Eğer faiz hassasiyetin varsa sıfır faiz imkanı tanıyacağım. Ancak diğer vatandaşa da haksızlık yapmak istemiyorum. Bu nedenle sıfır faiz söz konusu olursa bin değil de 50 bin TL veririm. Yani yüzde 6 faizi kabul eden için bin TL, faize hiç bulaşmak istemeyen içinse 50 bin TL.

Ulema çağlar boyunca çeşitli konularda hep ihtilaf edegelmiş. Bir kısmı daha şekilci, bir kısmı amacı önceleyen bir bakış açısına sahip olduğu için bugün de aynı minvalde devam ediyor. Peki, hangi bakış açısı haklıdır? Bir kere böyle bir şey yok. Herkes kendi açısından haklı. Eğer ortada bir dalkavukluk, bir menfaat beklentisi yoksa; mesele çözüm bulmak, Allah’ın rızasını kazanmaksa isabet etmesen de bir ecir kazanmış oluyorsun. Meseleye böyle bakmak lazım.

Ayrıca kimin haklı olduğunu belirleyen bir üst otorite mevcut değil ki “ille budur” diyebilsin. Dolayısıyla eğer problemi çözmek istiyorsak; devlet bu vesileyle vatandaşa ne avantaj sağlıyorsa, bu avantajı “kuantifiye” etmemiz yani nicel, ölçülebilir hale getirmemiz lazım. Demeliyiz ki, devlet faizli kredi isteyene şu miktar, faizsiz kredi isteyene de bu miktar imkan sunarak aynı avantajı sağlıyor. Bu hesaplanabilir bir şeydir. Böylece gayet basit, iki şıklı bir yöntemle çözüme varmış oluruz.

Öncelikle devletin adil olması lazım. Vatandaşını, dindar-laik gibi ayrımlara sokmadan bir çözüm üzerine kafa yormalı. Kriter olarak ihtiyaç sahibi olmak esas olmalı. Faizle isteyene faizle, faizsiz isteyene faizsiz aynı avantajı sağlamalı. Ben sıradan bir vatandaş olarak herhangi bir bankaya gidip konut kredisi alsam, diyelim ki bin TL aldım. On yıl sonra ne ödeyeceğim, bin TL. Devlet bana şu anda nasıl bir ödeme tablosu sunuyor? bin TL’ye mukabil bin TL. Demek ki devlet TOKİ üzerinden bana bin TL miktarında bir avantaj sağlıyor. Faizli ya da faizsiz ödeme şekilleri bu miktar üzerinden çok rahat hesaplanabilir.

Bu arada devletin faizsiz satış yönteminde, yıllık TEFE-TÜFE artışını baz alan bir ödeme planı oluşturması yine bir çözüm şeklidir. Demir, çimento ve diğer malzemelerin yıllık fiyat artışları ödeme açısından belirleyici olabilir. Ben işin felsefesini söylüyorum. İşin uygulama kısmında uzmanlar çözüm yolları üzerinde çalışabilir.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası