maaşın zekatı nasıl hesaplanır / Zekâtla ilgili çeşitli sual cevaplar - Dinimiz İslam

Maaşın Zekatı Nasıl Hesaplanır

maaşın zekatı nasıl hesaplanır

ZEKAT HESAPLA

Zekatınız tüm mal varlıklarınızın bütününden hesaplanmaktadır.

Asli ihtiyaçlarınız ve gelecek bir yıl içerisinde vadesi dolacak borçlarınız dışında hisse senedi, çek, senet, sukuk, kira sertifikası vb. diğer mallarınızı Türk lirası veya döviz cinsinden olmak üzere ayrı ayrı sepete ekleyiniz.

Sadece gelecek bir yıl içerisinde vadesi dolacak borçlarınızı Türk lirası veya döviz cinsinden ayrı ayrı giriniz.

Örneğin 10 yıl vadeli TL ev borcu olan kimse gelecek bir yıl içerisinde TL borç ödeyecekse borç olarak TL değil TL’yi ilgili alana girer.

Malınızın Adı

Borç Türü

Döviz Türü

Altın Türü

Türü

Tutarı

Sepete Ekle

Zekâta tâbi olup olmama bakımından alacaklar üç kısımdır: Kuvvetli, orta ve zayıf alacaklar.
Bu programda sadece kuvvetli alacaklar üzerinden hesaplama yapılmaktadır.

Diğer alacak türlerinin zekatı ile ilgili bilgi sahibi olmak için linke tıklayınız:
funduszeue.info
Türk lirası, döviz, altın, gümüş, ticari mallar ve zekata tabi diğer mallar kategorisindeki alacaklarınızı Türk lirası veya döviz cinsinden ayrı ayrı sepete ekleyiniz.

Malınızın Adı

Alacak Türü

Döviz Türü

Altın Türü

Türü

Tutarı

Sepete Ekle

Zekât, dinen zenginlik ölçüsü kabul edilen miktarda (nisap) mala sahip olan kimselerin Allah rızası için muayyen kişilere vermesi gereken belli miktarı ifade eder. Zekâtın farz olması için şartlar; malların nisaba ulaşması yanında nâmî (üreyici/artıcı) olması, sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, bir yıllık borcundan ve aslî ihtiyaçlardan fazla olmasıdır. Asli ihtiyaç maddeleri insanın hayat ve hürriyetini korumak için muhtaç olduğu şeylerdir. Bunlar, barınma, nafaka (yiyecek, giyecek ve sağlık giderleri), ulaşım, eğitim, ev eşyası, sanat ve mesleğe ait alet ve makineler, kitaplar, güvenlik amacıyla kullanılan aletler ve elektrik, su, yakıt, aidat vb. diğer cari giderler ve bu temel ihtiyaçları karşılamak için ayrılan paradır. (Mevsıli, el-İhtiyar, I, ; İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, III, ).

Paralar(altın, gümüş, döviz vb.), ticari olan varlıklar ve bunların gelirleri, yatırım amaçlı gayr-i menkuller vb. birikimlerin nisap miktarı 80,18 gram altın veya onun değerinde bir meblağdır.

Nisap miktarına ilk defa sahip olan kişinin zekatla yükümlü olabilmesi için bu birikimi nisaba ulaştığı andan itibaren üzerinden bir tam kameri yılın( gün) geçmesi gerekir. Bu birikimin üzerinden bir kameri yıl geçtikten sonra o zekat yılı içerisinde ödenecek borçlar çıkartılır, alacaklar eklenir ve elde edilen meblağ 80,18 gram altına eş veya daha fazla ise bunun tamamı zekata tabidir ve kişinin zekatla yükümlü olduğu an, o andır.

Kişi kendisi için bu tarihi başlangıç günü belirleyip artık bundan sonra zekat hesabını, her kameri yılın hep aynı gününde bu şekilde yapar.

Yıl içerisindeki mallara ait artışlar veya eksilmeler değil, yıl sonundaki mevcut değeri baz alınarak hesaplamayapılır. Buna göre yıl içerisindeki artışlar üzerinden bir kameri sene geçme şartı aranmamaktadır.

Ancak kişi zekatla yüküm olduktan sonra zekat ödemesi için bu süre dolmadan önce de ödeme yapılmasında dinenbir engel bulunmamaktadır.

Bu tür varlıklardan / birikimlerden zekat ödenme oranı kırkta bir(1 / 40) yani % 2,5’funduszeue.infoın ve gümüşten yapılmış ziynet eşyaları, zekat için gerekli diğer şartları da taşıdığı takdirde Hanefilere göre zekata tabidir.

Şafii, Maliki ve Hanbeli bilginlerine göre ise, kadının normal olarak takıp kullandığı ziynet(takı) eşyası, asli ihtiyacı sayıldığından bunlardan zekat gerekmez(Nevevi, el-Mecmu’, VI, 46; İbn Kudame, el-Muğni, IV, ). “Ziynet eşyalarında zekat yoktur” (Beyhaki, IV. ; Darekutni, I. ). Ancak birikim ve onu kullanmama niyetiyle edinilmiş ise zekata tabi olur(Dimyati, İanetü't-Talibin,II, , Daru' - Fikr, ).Ancak günümüzde bütün dünyadaki Müslümanlarıdüşündüğümüz zaman fakirin lehine olması açısından Hanefi Mezhebinin görüşünün tercih edilmesi uygun olacaktır.

Elmas ve zümrüt gibi değerli maddeler, takı olarak kullanmak, süs olarak sergilemek ya da atıl halde tutmak gibi amaçlarla elde bulunduruluyorsa, bunların zekatını vermek funduszeue.info yatırım yapmak için alınmışlar ve alım - satımını yapmak üzere elde bulunduruluyorlarsa bunlar ticaret malları gibi zekata tabidir. Bunların değeri diğer ticaret mallarının, paraların ve altınlarındeğeri ile birlikte toplanır ve zekatı verilir.

Bir şirketin hisse senetlerine sahip olan kişi, bu şirketin bina, makine ve demirbaşlarına hissesi oranında ortak olduğugibi şirketin elde edeceği kar ya da uğrayacağı zarara ortak funduszeue.infoısıyla bu şirketin kar etmesi durumunda hisse sahibine isabet eden kar payı, tek başına ya da başka birikimlerle birlikte nisap miktarına ulaşır ve üzerinden bir yılgeçerse % 2,5 oranında zekatı verilir.Eğer söz konusu hisse senetlerine, elde tutulup kar payından yararlanmak amacı ile değil de, alınıp satılmak amacı ile sahip olunursa bu hisseler ticaret malı olarak değerlendirilir ve nisap miktarına ulaşırlarsa piyasa değerleri üzerinden ve % 2,5 oranında zekata tabi olurlar.

Ticaret veya yatırım amaçlı olmayan gayri menkullerin gelirinden zekat verilir. Zekat yılı içerisinde ödenecek olan borçlar çıkıldıktan sonra kira gelirleri, diğer gelirlerle birlikte nisap miktarına (80,18 gr. altın veya değeri) ulaşır ve üzerinden bir kameri yıl geçerse kırkta bir (% 2,5) oranında zekatının verilmesi gerekir.

Ticaret veya gelir getirmesi için alınan ev, arsa, daire, dükkan gibi akarların gelirleri ile fabrika gelirleri de zekata tabi olup bunlar da bu kalemdeki diğer birikimlere katılarak birlikte nisaba ulaşması durumunda kırkta bir (% 2,5) oranında zekat verilmesi gerekir. Ticari amaçla yapılan ev, dükkan vb. inşaatlar zekat verilecek gündeki piyasa değeri bedeli üzerinden kırkta bir (% 2,5) oranında hesaplanarak zekat verilmesi gerekir.

Kişinin ticaret amaçlı olmayıp ev, işyeri, çiftlik vb. amaçlarla kullanmak üzere alıp elinde bulundurduğu gayr-i menkuller ile kişinin kullanmakta olduğu arabası zekata tabi değildir. Ancak yatırım amaçlı olarak elde bulundurulan ev, arsa, tarla vb. gayr-i menkuller piyasa değeri üzerinden hesaplanıp kırkta bir oranında zekatlarının verilmesi gerekir. Eğer ele henüz zekat verecek para geçmemişse ve başka zekata tabi mal varlığı da yoksa bu gayr-i menkuller satıldıkları zaman zekatları geçmiş yıllarınki ile birlikte hesap edilerek her yıl için kırkta bir (% 2, 5) oranında zekatı verilir.

Detaylı Bilgi

Topraktan elde edilen tarım ürünlerinden zekat vermek için nisap miktarı; buğday, arpa, mısır, pirinç gibi saklanabilir ürünlerde, beş vesktir. Bunun günümüzde kullanılan ağırlık birimi ile karşılığı, ürüne göre - kg arasında değişmekte mesela buğdayda kg’a tekabül etmektedir. Bunların dışındaki ürünlerde ise yukarıdaki maddelerden beş veskinin değeri en düşük olanının kıymetine denk olan miktardır.

Öşür oranı,yağmur veya nehir gibi masraf edilmeden tabii yollarla sulanan araziden alınan üründe 1/10,masraf veya emek ile sulanan arazide 1/20 dir. (İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir,Beyrut,II,). Nitekim funduszeue.infober (s.a.v.) "Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde onda bir; kova ile sulananlarda ise yirmide bir vardır. "(Buhari,Zekat,55) buyurmuştur.

Toprak mahsulleri için ürünün elde ediliş amacına yönelik masraflar veya borçlar hariç kişinin diğer borçları düşülmez.

Zirai Mahsuller Zekât Hesaplaması İle İlgili Din İşleri Yüksek Kurulunun Görüşü:

Detaylı Bilgi

İmam Ebû Hanîfe’ye göre az veya çok bütün toprak ürünleri zekâta tâbidir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, ). İmam Mâlik ve İmam Şâfiî’ye göre bir sene saklanabilen ve gıda amaçlı tüketilen toprak ürünleri zekâta tâbidir (İbn Cüzey, el-Kavânîn, ; Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, ).Ahmed b. Hanbel’e göre, ölçülebilen, tartılabilen ve kurutulabilen dayanıklı gıda maddeleri ile pamuk ve keten gibi topraktan elde edilen ürünler zekâta tâbidir(İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, - ).Günümüz âlimlerinin çoğunluğuna göre buğday, arpa, mısır, pirinç gibi saklanabilir tarımsal ürünlerden, üretim için yapılan gübre, ilaç funduszeue.info masraflar çıkarıldıktan sonra, geriye kalan ürün, nisap miktarına(beş vesk / ürününe göre - funduszeue.infoı, mesela buğdayda kg.) ulaşırsa zekâta tabi funduszeue.infoın dışındaki ürünler ise yukarıdaki maddelerden beş veskının değeri en düşük olanının kıymetine ulaştığı zaman(Şeybânî, el - Câmi‘u’s - sağîr, s. - ) öşür verilir. Bu görüş, nassların ruhuna uygunluğu ve yoksulların lehine olması sebebiyle daha uygun görülmektedir.

Detaylı Bilgi

Kural olarak, sulanması masrafsız olan arazilerden elde edilen ürünün onda biri, masraf edilerek ve emek sarf edilerek sulanan arazilerden elde edilen ürünün ise yirmide biri öşür olarak verilir. Sulama ile birlikte, günümüz tarım şartlarının gerektirdiği gübre, ilaç ve mazot gibi masrafların öşür hesabında dikkate alınıp alınmayacağı tartışmalı bir konudur. Bu ilave masraflar üretimin maliyetinde önemli bir yekûn oluşturduğundan bunların öşürhesaplamasında dikkate alınması görüşü daha uygundur. Bu nedenle tarım ürünleri, sulama masrafları ve yukarıdaki ilave masraflar çıkarıldıktan sonra nisaba ulaşması hâlinde 1/10 oranında zekâta/öşre tabidir. Eğer masraflar çıkarılmadan verilecekse 1/20 oranında öşür funduszeue.infoım ürünlerinde nisap miktarı, buğday, arpa, mısır, pirinç gibi saklanabilir ürünlerde, beş vesktir. Bunun günümüzde kullanılan ağırlık birimi ile karşılığı, ürüne göre - kg arasında değişmekte mesela buğdayda kg’a tekabül funduszeue.infoın dışındaki ürünlerde ise yukarıdaki maddelerden beş veskinin değeri en düşük olanının kıymetine denk olan miktardır. Seralarda yetiştirilen ürünler için de aynı hükümler geçerlidir.

Zekâtın Mahiyeti, Hükmü ve Zekâta Tabi Mallar Hakkında Soru ve Cevaplar

Zekât nedir? İzle

Zekât, dinen zenginlik ölçüsü kabul edilen miktarda (nisap) mala sahip olan kimselerin Allah rızası için muayyen kişilere vermesi gereken belli miktarı ifade eder. Zekâtın farz olması için şartlar; malların nisaba ulaşması yanında nâmî (üreyici/artıcı) olması, sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, bir yıllık borcundan ve aslî ihtiyaçlardan fazla olmasıdır. Nisap, zekâtla yükümlü olmak için esas alınan zenginlik ölçüsüdür. Bu ölçü, altında 20 miskal ( gr), devede 5, sığırda 30, koyun ve keçide 40 adettir. Zekâtın kimlere verileceği Kur’an-ı Kerim’de ayrıntılı şekilde açıklanmış (Tevbe, 9/60), nisabı da hadislerde belirtilmiştir (Buhârî, Zekât, 32, 36, 38, 43). Buna göre temel ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişi diğer şartlar da yerine gelmişse bu mallarının zekâtını vermesi gerekir (Kâsânî, Bedâî’, II, 4 vd).

Zekât ne zaman farz kılınmıştır? Zekâtın farz kılınmasındaki hikmetler nelerdir?

Zekât hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. Zekât, Kur’an-ı Kerim’de pek çok âyette namaz ile birlikte zikredilmiş (Bakara, 2/43, ; Hac, 22/78; Nûr, 24/56); Hz. Peygamber (s.a.s.) de zekâtın İslam’ın temel ibadetlerinden biri olduğunu bildirmiştir (Buhârî, Zekât, 1). Kur’an ve hadislerde namaz ile zekâtın ardı ardına zikredilmesi, toplumların ruhî olgunluğa ulaşmasında bu iki ibadetin rolünü göstermesi bakımından son derece önemlidir. Kur’an-ı Kerim, iyiliğe erişmenin ve muttakî bir mümin olabilmenin en önemli şartlarından birinin zekât vermek olduğunu ifade eder (Bakara, 2/). Aynı zamanda zekât kurtuluşa eren müminlerin vasıflarından biridir (Mü’minûn, 23/1, 4). Bütün bunlara ilaveten zekât vermek, Allah’ın rahmetini celbeden hususlardandır (A’râf, 7/). Kısaca zekât, malı temizleyen ve manevi arınmaya vesile olan bir ibadettir (Tevbe, 9/). Âyet ve hadislerde sıklıkla emredilen zekâtı vermemek müşriklerin vasfı olarak görülmüş ve Kur’an’da bu durum yerilmiştir (Fussilet, 41/). Zekâtın topluma dönük pek çok yararı da vardır. Mesela zekât, maddi gücü olmayanların ihtiyaçlarının giderilmesine katkı sağlar, zengin ile fakir arasındaki uçurumu azaltır; aralarında sevgi ve yakınlık doğmasına vesile olur. Bu yönüyle zekât toplumsal kenetlenmeyi artırır. Ayrıca toplumları bencillik ve kin gibi ahlaki hastalıklardan arındırır. Zekâtın verileceği yerlerin toplumun her katmanındaki insanları kapsaması sosyal dayanışmanın da garantisidir.

Zekât kimlere farzdır? Geçerli olmasının şartları nelerdir? İzle

Zekât ibadeti ile ilgili şartlar, zekâtın bir kimseye farz olmasının ve verilen zekâtın geçerli olmasının şartları şeklinde iki ayrı başlık altında ele alınır. Bir kimseye zekâtın farz olması için o kimsenin müslüman, akıl sağlığı yerinde, ergenlik çağına gelmiş ve hür olması (Kâsânî, Bedâî’, II, ) bir yıllık borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla hakikaten ya da hükmen artıcı, yani kazanç sağlayıcı nitelikte “nisap miktarı” mala sahip olması gerekir. Artıcı olmaktan kastedilen, malın sahibine gelir, kâr, fayda temin etmesi yahut kendiliğinden çoğalma ve artma özelliğine sahip bulunmasıdır. Zekâtın farz olması için ayrıca nisap miktarı mal ya da servete sahip olduktan sonra üzerinden bir kameri yılın geçmesi ve yıl sonunda da nisap miktarını koruması gerekir (Kâsânî, Bedâî’, II, 13 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, ). Yıl içerisindeki artış ve düşüşlere itibar edilmez. Zekât bu süre dolmadan önce de verilebilir. (Kâsânî, Bedâî’, II, 15). Zekâtın geçerli olmasının şartlarına gelince, öncelikle “niyet” şarttır. Zekât bir ibadet olduğu için niyetsiz yerine getirilemez (Kâsânî, Bedâî’, II, 40; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 88). Ayrıca fakire verilmesi ve teslimi demek olan “temlik” de şarttır (Kâsânî, Bedâî’, II, 39). Yemek hazırlayıp yedirmek gibi ibâha denilen yollarla fakire zekât verilmiş olmaz.

Havâic-i asliyye (aslî ihtiyaçlar) nedir? İzle

İslam’da diğer bedenî ve malî yükümlülüklerde olduğu gibi, zekâtta da mükellefin durumu göz önünde bulundurularak, ona makul ve taşınabilir bir sorumluluk yüklenmiştir. Bu nedenle İslam bilginleri, zekât ve sadaka-i fıtır ile yükümlü olmak için, kişinin ve bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin temel ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı mala sahip olma şartını aramışlardır. Temel ihtiyaç maddeleri insanın hayat ve hürriyetini korumak için muhtaç olduğu şeylerdir. Bunlar, barınma, nafaka (yiyecek, giyecek ve sağlık giderleri), ulaşım, eğitim, ev eşyası, sanat ve mesleğe ait alet ve makineler, kitaplar, güvenlik amacıyla kullanılan aletler ve elektrik, su, yakıt, aidat vb. diğer cari giderler ve bu temel ihtiyaçları karşılamak için ayrılan paradır. (Mevsıli, el-İhtiyar, I, ; İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, III, ).

Zekât hesaplanırken hangi borçlar düşülür? İzle

Zekât vermekle yükümlü olan kişi, elindeki zekâta tâbi olan malından kul haklarına müteallik borçlarını düşer. Hanefî mezhebinin genel görüşüne göre ödeme günü gelmiş veya gelmemiş olan borçlar bu konuda aynı hükme tâbidir. Ancak Hanefîlerden bir kısım âlimlerin görüşüne göre, sadece vadesi gelmiş olarak birikmiş ve alacaklısı tarafından talep edilen borçlar düşülür; henüz ödeme günü gelmemiş olan borçlar düşülmez. Zira bu tür veresiye borçlar genellikle alacaklıları tarafından istenmez; ödeme günü gelmiş olan borçlar istenir (Kâsânî, Bedâî’, II, 6). Şâfiî mezhebinin meşhur olan görüşüne göre ise hiçbir borç, zekâta tâbi olan malların hiçbirisinden düşülmez, dolayısıyla borçluluk hâli zekât vermeye engel değildir (Nevevî, el-Mecmû’, V, ). Günümüzde ödeme planı uzun bir takvime bağlanmış olan ve ileriki yıllarda düzenli olarak ödenecek olan kamu, TOKİ, kooperatif, kredi türü borçlar, bütünüyle zekât malından düşülmemelidir. Zira bu ödeme takvimleri yıllık çok uzun vadeleri kapsamakta ve insanlar bu borçları hemen o yılda ödeme durumuyla karşı karşıya kalmamaktadırlar. Bu bakımdan kişinin elinde bulunan zekâta tabi mallardan, sadece “o zekât yılına ait olan birikmiş borçlar, vadesi o yıl içinde dolmuş veya dolacak olan ve dolayısıyla o zekât yılı içinde hemen ödenmesi gereken borçlar” düşülmelidir. Zira zekât, yıllık bir ibadettir.

İhtiyaç için kullanılan araç-gereç ve malzemelere zekât düşer mi? İzle

Sanat ve mesleğin icrası için gerekli olan araç-gereç, makine ve malzemeler, aslî ihtiyaçlar kapsamında yer alır. Dolayısıyla bunların zekâtının verilmesi gerekmez. Ancak, kişinin kendi mesleğinin icrası için değil de, ticaret için üretilen veya alınıp satılan araç-gereç, malzeme ve makinelerin zekâtının verilmesi gerekir (Zeylaî, Tebyîn, I, ; el-Fetâva’l-Hindiyye, I, ).

Babası ile birlikte oturan kimse zekât ile mükellef midir? İzle

İslam’da mülkiyetin şahsiliği esastır. Buna göre bir kimse babasıyla birlikte oturuyor olsa bile zekâta tâbi nisap miktarı mala sahip ise zekât ile mükelleftir. Ancak babası ile mallarını ayırmamışlar da ortak kazanıp ortak harcıyorlarsa, bu takdirde ellerindeki birikim üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan kişi zekâtla yükümlü olur.

Büluğ çağına ermemiş zengin çocukların malından zekât vermek gerekir mi? İzle

Bir kimsenin zekâtla mükellef olması için âkil ve bâliğ olması gerekir (Kâsânî, Bedâî’, II, 9 vd.). Bu bakımdan Hanefîlere göre zengin de olsa büluğ çağına girmemiş çocukların mallarından zekât vermek gerekmez. Ancak, çocuklara ait tarım arazilerinden elde edilen tarım ürünlerinin öşrü yani zekâtının verilmesi gerekir (Serahsî, el-Mebsût, III, 50; İbn Nüceym, el-Bahr, II, ). Şâfiî mezhebine göre zekât vermek için akıl ve büluğ şart değildir. Çocuk ve aklî yeterliliği olmayan (mecnun) kimsenin de zekât vermesi gerekir (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, ).

Bir öğrencinin burs olarak aldığı para nisap miktarına ulaşırsa zekât vermesi gerekir mi?

Bir yıllık borcu ve temel ihtiyaçları dışında gr. veya daha fazla altına veya bu değerde para veya ticaret malına sahip olan bir kimse, buna mâlik olduğu günden itibaren üzerinden bir yıl geçtiğinde, zekât vermekle yükümlü olur (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, ). Zekâta konu olan paranın alınan yardımlardan ve burs paralarından oluşması durumu değiştirmez.

Kira gelirleri zekâta tâbi midir?

Bir yıllık borcu ve aslî ihtiyaçları dışında gr. altını veya bu miktar değerinde malı yahut parası olan kimseler, dinen zengin sayılır. Kira gelirlerinin zekâta tâbi diğer mal ve gelirlerle birlikte, temel ihtiyaçlar ve borçlar çıktıktan sonra nisap miktarına ( gr. altın veya değeri) ulaşması ve üzerinden bir yıl geçmesi hâlinde kırkta bir ( % 2,5) oranında zekâtının verilmesi gerekir (Merğînânî, el-Hidâye, II, , ).

Ticaret veya yatırım amaçlı alınan taşınmaz mallar için zekât vermek gerekir mi? İzle

Ticaret maksadıyla elde bulundurulan taşınmaz mallar zekâta tâbidir. Kişilerin ticarî amaçlı olarak alıp sattıkları taşınmaz mallar da bu kapsamda yer alır. Buna göre, büro ve mesken gibi kullanım amaçlı olmayıp alıp satmak amacı ile kişilerin ellerinde bulundurdukları taşınmazların, bir yıllık borçları çıktıktan sonra değerleri nisap miktarına ulaşmış ve üzerinden bir yıl geçmiş ise kırkta bir (% 2,5) oranında zekâtının verilmesi gerekir (Kâsânî, Bedâî’, II, 20). Ticaret veya yatırım amaçlı yani daha sonra değerlenince satmak üzere alınmış olan taşınmazların zekâtları her yıl piyasa değerleri üzerinden verilir. Ev, dükkân, tarla veya bağ-bahçe yapma niyetiyle satın alınan arsalar ise zekâta tâbi değildir.

Ticaret malının zekâtı nasıl hesaplanır? İzle

Kâr amacıyla alınıp satılan mallara “ticaret malları” denir. gr. altın değerinde ticaret malına sahip olan kişinin, nisab miktarı mala sahip olmasının üzerinden bir yıl geçmesi hâlinde, kırkta bir (% 2,5) oranında zekâtını vermesi gerekir. Zekât, diğer şartlar yanında, hakikaten veya hükmen elde mevcut bulunup üzerinden bir yıl geçen maldan verilir. İleride sağlanması muhtemel artışlar zekâtın hesaplanmasında dikkate alınmaz. Ticaret malları için de aynı ilke geçerlidir. Bu itibarla, ticaret malının zekâtı verilirken, satıldığı takdirde elde edilecek kâr dikkate alınmadan sanki malın aynından (bizzat kendisinden) zekât veriyormuş gibi zekâtın verileceği tarihteki maliyet değeri esas alınır.

Kâğıt paraların/banknotların zekâtı verilir mi?

Günümüzde mübadele aracı olarak kullanılan para, kâğıt paradır. Para, eşyanın bedeli olarak kullanılmakta, alım satım onunla yapılmakta, işçi ücretleri, memur maaşları vs. onunla verilmekte ve zenginlik ölçüsü kabul edilmektedir. Dolayısıyla kâğıt para, altın ve gümüşün mübadele vasıtası olarak yapmış olduğugörevi yüklenmiştir. Bu itibarla, altın ve gümüşün zekâtının verilmesi gerektiği gibi kâğıt paranın da zekâtı verilmelidir (Cezîrî, el-Mezâhibü’l-erbe‘a, I, ; Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, II, ).

Altın ticareti yapan bir kimse zekâtını nasıl verir?

Altın ticareti yapan bir kimse zekâtını sahip olduğu altın ve elde ettiği gelirin toplamı üzerinden verir. Farklı ayarlarda altın varsa, her ayarın zekâtı kendisinden veya değerinden verilir. Ancak nisap hesaplanırken ayar farklılığına bakılmaksızın eldeki altınların hepsi birlikte tartılır (Kâsânî, Bedâî’, II, 20). Zekâtı ödenecek altın miktarını belirlerken, geçen sene zekât verilen tarih esas alınır. Söz gelimi, geçen sene 1 Ramazan’da zekât verilmişse, bu sene 1 Ramazan’da elde mevcut altın esas alınarak zekât verilir. Yıl içindeki artışlar ve eksilmeler dikkate alınmaz. Ticaret için olan zinetlerin zekâtı, sırf maden değerleri üzerinden değil, işçilik, kullanılan kıymetli taşlar vb. şeylerin kazandırdığı ilave değerler dikkate alınarak maliyetleri üzerinden verilir.

Farklı ayarda altını bulunan kimse zekâtını nasıl hesaplar? İzle

Zekât nisabının oluşması açısından altındaki ayar farkı önemli değildir. Çünkü hangi ayarda olursa olsun, sonuç itibariyle altın hükmündedir. Buna göre farklı ayarda da olsa sahip olunan bütün altın çeşitlerinin toplam ağırlıkları grama ulaştığında, diğer şartları da taşıması hâlinde zekâta tâbidir. Ancak bu durumda farklı ayarlardaki altınların zekâtı, ayrı ayrı değerleri üzerinden hesaplanarak kırkta bir (% 2,5) oranında verilir (Kâsânî, Bedâî’, II, 20).

Kadınların, ziynet eşyasından zekât vermeleri gerekir mi?

Altın ve gümüşten yapılmış ziynet eşyaları, zekât için gerekli diğer şartları da taşıdığı takdirde Hanefîlere göre zekâta tâbidir. Bu itibarla altından yapılmış ziynet eşyaları, gr. veya daha fazla olup üzerinden de bir yıl geçmiş ise kırkta biri oranında zekâtları verilir. Altın ve gümüş dışındaki maden ve taşlardan mamul ziynet eşyası ise zekâta tâbi değildir (İbn Nüceym, el-Bahr, II, ). Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî bilginlerine göre ise, kadının normal olarak takıp kullandığı ziynet (takı) eşyası, aslî ihtiyacı sayıldığından bunlardan zekât gerekmez (Nevevî, el-Mecmû’, VI, 46; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, ).

Emlakçı, kendi mülkiyetindeki gayrı menkullerin zekâtını vermekle yükümlü müdür?

Emlakçıların ticarî amaçla alıp sattıkları gayrı menkuller zekâta tabidir. Buna göre, emlakçıların alıp satmak amacı ile mülkiyetlerinde bulundurdukları gayrı menkuller, bunlardan kaynaklanan borçlar düşüldükten sonra değeri nisap miktarına ulaşmış ve üzerinden bir yıl geçmiş ise kırkta bir (%2,5) oranında zekâta tabidir (Kâsânî, Bedâî’, II, 20). Her bir gayrı menkul üzerinden ayrı ayrı bir yıl geçmiş olması şart değildir. Dolayısıyla zekât vermekle yükümlü olduktan sonra mülkiyete geçen emlakın, diğer mal ve emlak ile birlikte hesaplanarak zekâtı verilir. Bu kapsama giren gayrı menkullerin zekâtları verilirken o sıradaki piyasa değeri esas alınır.

Üretim araçları için zekât vermek gerekir mi?

Üretim araçları zekâta tabi değildir. Bunlarla elde edilen ürün veya gelirlerin tek başına ya da diğer birikimlerle birlikte nisap miktarına ulaşır ve üzerinden bir yıl geçerse kırkta bir (% 2,5) oranında zekâtları verilir.

Hisse senetleri için zekât vermek gerekir mi? İzle

Bir şirketin hisse senetlerini, satın alan kişi, bu şirketin bina, makine ve demirbaşlarına hissesi oranında ortak olmuş olur. Bu durumda hisse sahibi, şirketin elde edeceği kâr ya da uğrayacağı zarara ortaktır. Şirketin kâr etmesi durumunda hisse sahibine isabet eden kâr payı, tek başına ya da başka birikimlerle birlikte nisap miktarına ulaşır ve üzerinden bir yıl geçerse % 2,5 oranında zekâta tâbi olur. Söz konusu hisselere, elde tutulup kâr payından yararlanmak amacı ile değil de, alınıp satılmak amacıyla sahip olunursa, bu hisseler ticaret malı olarak değerlendirilir. Zekâta tabi diğer mallarla birlikte nisap miktarına ulaşırlarsa piyasa değerleri üzerinden ve % 2,5 oranında zekâtları verilir. (Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, II, , ).

Şirket ortakları nasıl zekât verirler? İzle

Şirketler, hükmî şahıs niteliğinde olduklarından, şirketlerin kendisi değil de, ortaklardan her birinin hissesi, tek başına veya varsa diğer mallarıyla birlikte nisap miktarına ulaşırsa zekâta tâbi olur. Buna göre, aslî ihtiyaçlarından fazla, nisap miktarı ( gr. altın veya değeri) mala sahip olan kimsenin, bu malın üzerinden bir yıl geçmesi hâlinde zekâtını vermesi gerekir. Sanayi sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin; duran varlıkları (üretim aletleri, makine vb.) zekâttan muaftır. Bir yıllık borçlar, malzeme, işçilik, üretim, pazarlama, yönetim, finansman vb. giderlerin maliyet hesapları yapılıp çıkarıldıktan sonra dönen varlıklar (yarı mamül ve üretilmiş mallar, hammaddeler, nakit para, çek vs.) net kâr ile birlikte kırkta bir (% 2,5) oranında zekâta tâbidir (Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, II, ). Dolayısıyla böyle bir şirketin ortağı olan kişinin, şirketin büro, alet vb. duran varlıkları dışındaki dönen varlığından kendi hissesine düşen miktarın nisaba ulaşması ve üzerinden bir yıl geçmesi hâlinde zekâtını vermesi gerekir. Ticaret alanında çalışan şirketlerde de durum aynıdır. Hisse sahiplerinin, zekâtın verilmesini şirket yönetimine bırakması hâlinde, yönetim, hisse sahiplerine vekâleten onların payının zekâtını verebilir. Bu durumda, gerçek şahıslar mallarının zekâtını nasıl hesaplayıp veriyorlarsa, şirket yönetimi de o şekilde verir. Şirket, hisselerin zekâtını vermemişse, hissedarların kendi hisselerinin zekâtını vermeleri gerekir (Mecma’u’l-Fıkh, Karârât ve Tevsıyât, Şubat tarihli karar, s. ). Kamerî yıl esasına göre senede bir envanter/bilanço çıkarılır. Dönen varlıklar, nakitler, çekler ve alacaklar değer olarak toplanır. Varsa borçlar çıkarıldıktan sonra geride kalan tüm meblağın % 2,5’u zekât olarak verilir.

Öşür ne anlama gelir, dinî dayanağı nedir?

Sözlükte onda bir anlamına gelen öşür, dinî bir kavram olarak, tarım ürünlerinden verilen zekât demektir. Tarım ürünlerinin zekâta tâbi oluşu Kur’an ile sabittir. Yüce Allah, “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan infak edin.” (Bakara, 2/); “Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O’dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (En›âm, 6/) buyurmaktadır. Bu ürünlerin zekâtlarının oranı bizzat Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından belirlenmiştir. Bir hadis-i şerifte, “Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde onda bir; kova ile sulananlarda ise yirmide bir öşür gerekir.” (Buhârî, Zekât, 55) buyrulmuştur.

Toprak ürünlerinin zekâtı nasıl verilir?

İmam Ebû Hanîfe’ye göre az veya çok bütün toprak ürünleri zekâta tâbidir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, ). İmam Mâlik ve İmam Şâfiî’ye göre bir sene saklanabilen ve gıda amaçlı tüketilen toprak ürünleri zekâta tâbidir (İbn Cüzey, el-Kavânîn, ; Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, ). Ahmed b. Hanbel’e göre, ölçülebilen, tartılabilen ve kurutulabilen dayanıklı gıda maddeleri ile pamuk ve keten gibi topraktan elde edilen ürünler zekâta tâbidir (İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, ). Günümüz âlimlerinin çoğunluğuna göre buğday, arpa, mısır, pirinç gibi saklanabilir tarımsal ürünlerden, üretim için yapılan gübre, ilaç vb. ekstra masraflar çıkarıldıktan sonra, geriye kalan ürün, nisap miktarına (beş vesk / ürününe göre kg. arası, mesela buğdayda kg.) ulaşırsa zekâta tabi olur. Bunların dışındaki ürünler ise yukarıdaki maddelerden beş veskının değeri en düşük olanının kıymetine ulaştığı zaman (Şeybânî, el-Câmi‘u’s-sağîr, s. ) öşür verilir. Bu görüş, nassların ruhuna uygunluğu ve yoksulların lehine olması sebebiyle daha uygun görülmektedir.

Kamış ve ot gibi kendiliğinden yetişen ürünler için öşür gerekir mi?

Genel ilke olarak insan emeği ile ve gelir sağlamak amacı ile yetiştirilen toprak ürünleri zekâta (öşre) tâbidir. Bu niteliklerde olmayıp, tabiatta kendiliğinden yetişen ağaç, kamış, ot ve benzeri şeyler için öşür gerekmez (Serahsî, el-Mebsût, III, 2; İbnü’l-Hümâm, Feth, II, ). İnsanlar tarafından kazanç elde etmek üzere yetiştirilen kavak ve kamış gibi ürünlerden ise zekât gerekir.

Telef olan ürünün öşrünün verilmesi gerekir mi?

Hasattan sonra ürünün öşrünün verilmesi gerekir. Henüz hasat edilmeden ürünü tarlada telef olan çiftçinin, zekât/öşür ödemesi gerekmez. Ancak hasat edildikten sonra, ürünü zayi olsa da öşrünü vermesi gerekir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, ). Nitekim Yüce Allah, “Devşirilip toplandığı günde hakkını (zekât ve sadakasını) verin.” (En’âm, 6/) buyurmuştur.

Ürün elde etmek için yapılan masraflar, öşür verilirken dikkate alınır mı?

Kural olarak, sulanması masrafsız olan arazilerden elde edilen ürünün onda biri, masraf edilerek ve emek sarf edilerek sulanan arazilerden elde edilen ürünün ise yirmide biri öşür olarak verilir. Sulama ile birlikte, günümüz tarım şartlarının gerektirdiği gübre, ilaç ve mazot gibi masrafların öşür hesabında dikkate alınıp alınmayacağı tartışmalı bir konudur. Bu ilave masraflar üretimin maliyetinde önemli bir yekûn oluşturduğundan bunların öşür hesaplamasında dikkate alınması görüşü daha uygundur. Bu nedenle tarım ürünleri, sulama masrafları ve yukarıdaki ilave masraflar çıkarıldıktan sonra nisaba ulaşması hâlinde 1/10 oranında zekâta/öşre tabidir. Eğer masraflar çıkarılmadan verilecekse 1/20 oranında öşür verilir. Tarım ürünlerinde nisap miktarı, buğday, arpa, mısır, pirinç gibi saklanabilir ürünlerde, beş vesktir. Bunun günümüzde kullanılan ağırlık birimi ile karşılığı, ürüne göre kg arasında değişmekte mesela buğdayda kg’a tekabül etmektedir. Bunların dışındaki ürünlerde ise yukarıdaki maddelerden beş veskinin değeri en düşük olanının kıymetine denk olan miktardır. Seralarda yetiştirilen ürünler için de aynı hükümler geçerlidir.

Ekilmesi için başkasına verilen tarlanın öşrü kim tarafından verilir? İzle

Türkiye’de tarlanın ekilmesi için başkasına verilmesi konusunda iki farklı uygulama vardır. Bunlardan birisi, tarlanın belli bir bedel karşılığında kiraya verilmesidir. Bu uygulamada tarla sahibi belli bir ücret alır, çıkan mahsulden hiçbir şey almaz. Diğer uygulama ise tarlanın, ortaklık şeklinde verilmesidir. Bu uygulamaya bazı bölgelerimizde yarıcılık da denilmektedir. Bu uygulamada tarla sahibi belli bir ücret almamakta, çıkan mahsul, tarla sahibi ile yarıcı arasında anlaştıkları oranda bölüşülmektedir. Kiraya verilen tarlanın öşrü, Hanefî mezhebinden İmam Ebu Yusuf ve Muhammed’in de içinde bulunduğu çoğunluğun görüşüne göre kiracıya aittir. Çünkü öşür, tarlanın değil, çıkan ürünün hakkıdır. Çıkan ürünün de tamamını kiracı aldığına göre öşrü vermek de ona düşer. Tarlayı eken kiracı, gübre, ilaç gibi ekstra masraflarla birlikte kira masrafını çıkardıktan sonra, geriye kalan ürün nisap miktarına (beş vesk / ürününe göre kg. arası, mesela buğdayda kg.) ulaşırsa çıkan mahsulün öşrünü verir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, ; Karadâvî, Fıkhu’z-zekât, I, , ). Yarıcılığa verilen tarlanın öşrünü de tarla sahibi ve kiralayan hisseleri oranında verirler. Her biri, payına düşen ürünün, -nisap miktarını aşması durumunda- öşrünü verir. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, ; Karadâvî, Fıkhu’z-zekât, I, ) İyilikte bulunma, sıla-i rahim vb. düşüncelerle tarlanın, akrabalara veya fakir kimselere bedelsiz olarak verilmesi ise dinimizin teşvik ettiği bir davranıştır. Bu şekilde ödünç olarak verilen tarlanın öşrü tarlayı kullanana aittir. Tarla sahibinin herhangi bir yükümlülüğü yoktur (Karadâvî, Fıkhu’z-zekât, I, ).

Vergi, zekât yerine geçer mi?

Vergi bir vatandaşlık görevidir; zekât ise dinî bir yükümlülüktür. Ayrıca zekât ile vergi; mükellefiyet, temel gaye, oran, miktar ve harcanacağı yerler (Tevbe, 9/60) bakımından birbirinden farklıdır. Bu itibarla, devlete ödenen vergiler zekât yerine geçmez. Zekâtın ayrıca verilmesi gerekir (Karadâvî, Fıkhu’z-zekât, II, ; İslam Ticaret Hukukunun Günümüzdeki Meseleleri, (Sonuç Bildirileri) s. ).

Gayrimeşru yolla sağlanan kazançtan zekât vermek gerekir mi?

Gayrimeşru yolla sağlanan kazancın sahibi belli ise, bu kazancın sahibine iade edilmesi; belli değil ise, karşılığında sevap beklemeksizin yoksullara veya hayır kurumlarına verilerek elden çıkarılması gerekir (Serahsî, el-Mebsût, XII, ). Bu itibarla, gayrimeşru yolla elde edilen kazancın tamamı ya sahibine iade edilerek veya hayır yolunda harcanarak elden çıkarılacağından, zekâtının verilmesi söz konusu değildir.

Alacağın zekâtını vermek gerekir mi? İzle

Zekâta tâbi olup olmama bakımından alacaklar üç kısımdır: a) Kuvvetli Alacak: Bunlar, borç olarak verilen paralar ile ticaret mallarının bedeli olan alacaklardır. Bu alacaklar, borçlular tarafından ikrar edilirse veya borcu ispata yarayan kesin delil varsa, alacaklı tarafından her yıl zekâtlarının ödenmesi gerekir. Önceki yıllara ait zekâtı verilmemiş ise, alacak tahsil edildikten sonra, geçmiş yıllara ait zekâtları ödenir. b) Orta Alacak: Satım için olmayan bir malın gelirinden kaynaklanan alacaktır. Ev kirası alacağı gibi. Bu alacakta da geçmiş senelerin zekât borcu gerçekleşir. Ancak zekât borcunun ödenme mecburiyeti için alacaklının en az nisap miktarı kadar tahsil etmesi gerekir. c) Zayıf Alacak: Vasiyet, mehir ve diyet gibi mal bedeli olmayan alacaklardır. Çünkü bu tür alacaklar mal değişiminde oluşmuş bir borç değildir. Bu nevi alacakların geçmiş yıllara ait zekâtları gerekmez. Tahsil edilip üzerlerinden bir yıl geçince zekâtları verilir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, , ; Mehmed Zihni, Ni‘met-i İslam, s. , ). İnkâr edilen veya geri alınma ihtimali olmayan alacaklar için, alacaklının her yıl zekât vermesi gerekmez. Şâyet bu tür ümit kesilmiş bir alacak daha sonra ödenirse, tahsil edilip üzerinden yıl geçtikten sonra sadece o yılın zekâtı verilir; geçmiş yıllar için zekât gerekmez (Merğînânî, el-Hidâye, II, ).

Vadeli alacağa dair bir çek veya senet zekât olarak verilebilir mi? İzle

Zekât, gıda ve giyim eşyaları gibi mallardan aynî olarak verilebileceği gibi para, döviz, altından da nakdî olarak verilebilir. Çek veya senet, bir malın, bir paranın kime ait olduğunu belirten, iki veya daha fazla kişi arasında tanzim edilmiş bir belgedir. Dolayısıyla üzerinde yazılı miktardaki malı veya parayı temsil etmektedir. Bu nedenle, zekât mükellefi olan bir zengin, vadesinde ödeneceğini kesin olarak bildiği senedi, zekâtına mahsuben fakire ciro edebilir. Ancak sorumluluk para tahsil edildiği zaman düşer. Senet ödenmediği takdirde zekâtın tekrar verilmesi gerekir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, ).

Zekât vermenin belirli bir zamanı var mıdır? İzle

Zekât vermenin belli bir zamanı yoktur. Oruç ve hac ibadetlerinde olduğu gibi nisap miktarı malın üzerinden sene geçmiş olması konusunda da kamerî ay hesabı uygulanır. Farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Bunun için belli bir kamerî ayı veya Ramazan’ı beklemeye gerek yoktur. Zekât vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekâtlarını vermeleri gerekir. Çünkü zekât bir kulluk borcudur, borç da bir an önce ödenmelidir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, , , ).

Zekât, vekâlet, havale, EFT vb. yollarla ödenebilir mi?

Kişi zekâtını, bizzat kendisi elden verebileceği gibi, başkasına vekâlet vermek veya havale yoluyla da verebilir. Burada önemli olan, zekâtın, zekât alacak kişiye ulaşmasıdır (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, , ).

Zekât taksitle ödenebilir mi? İzle

Zekâtta asıl olan, kişinin üzerine terettüp eden zekâtı bir an önce ödemesidir. Ancak peşin ödeme imkânı bulunmayan durumlarda bir yıl içinde taksitle de ödenebilir. (Bkz. İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, ).

Zekât, vaktinden önce verilebilir mi?

Oruç ve hac ibadetlerinde olduğu gibi zekât konusunda da kamerî ay hesabı uygulanır. Zekâtın farz olması için nisap miktarı malın üzerinden bir kamerî yılın geçmesi gerekir. Buna rağmen mal sahibi dilerse nisaba ulaşmış olan malın zekâtını sene dolmadan önce de verebilir (Kâsânî, Bedâî’, II, 15; İbnü’l-Hümâm, Feth, I, ).

Zekât yükümlüsü bir kimse, zekâtını vermeden fakir düşse ve vefat etse, zekât sorumluluğu düşer mi?

Zamanında zekâtını vermeyen bir kişi, daha sonra fakir düşer ve zekât borcunu ödemeden ölürse zekât sorumluluğundan kurtulamaz. Bu durumdaki kişi mirasçılarına, zekât borcunu ödemeleri hususunda vasiyette bulunmalıdır. Şayet vasiyet etmeden ölürse günahkâr olur. Geride kalan varisleri onun adına zekâtı verirlerse bu borçtan kurtulacağı ümit edilir. Bir malda zekât borcu doğduktan sonra mal çalınma, kaybolma, gasp gibi istem dışı bir yolla telef olsa; mükellef ödeme gücüne sahip olsun veya olmasın, Hanefîlere göre o malın zekât sorumluluğu ortadan kalkar. Mal bulunmayınca, zekât da gerekmez. Diğer fakihlere göre ise zekât sorumluluğu devam eder. Mükellefin onu ödemesi gerekir. Ancak bağış veya satış yoluyla elden çıkartılmış olan malın zekâtının verilmesi gerektiği ittifakla kabul edilmiştir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, , ; Bilmen, İlmihal, s. ).

Öşür

Din İşleri Yüksek Kurulu 13/10/ günü Kurul Başkanı İsmail ÖNER'in başkanlığında toplandı. Türkiye' de halen halkın elinde bulunan tapulu ziraat arazisinin şahsi mülk mü; yoksa mülkiyeti devlete, tasarrufu tapu sahibi şahıslara ait emiri arazi mi sayıldığı ve bu araziden elde edilen mahsulden, -müslümanların devlete ödemekte oldukları arazi vergisi dışında,- ayrıca öşür (toprak mahsulü zekatı) vermelerinin gerekip gerekmediği konusu, incelendi. Yapılan müzakere sonunda: İslam müctehid fakihleri, Asr-ı saadet ve Hülefa-i raşidin dönemlerindeki uygulamaları da dikkate alarak; mülkiyet veya tasarruf hakkı, topraktan veya mahsulden alınacak vergiler itibariyle bir ülkenin sınırları içindeki toprakları bazı sınıflara ayırmışlardır. Osmanlıların son döneminde, Hanefi mezhebi esas alınarak hazırlanmış olan / tarihli mülga Kanunname-i Arazi' de, ülke sınırları içindeki arazi: 1- Araziy-i memluke (özel mülk olan ve mülkiyet hükümleri uygulanan arazi ), 2- Araziy-i emiriyye (rakabesi (çıplak mülkiyeti) devlete ait olup, devletce düzenlenen hükümlere göre tasarruf edilen arazi), 3- Araziy-i mevkufe (amme menfeatine ve cihet-i hayra vakfedilmiş arazi), 4- Araziy-i metruke (umumi yol, park, pazar ve harman yeri ve umumi mer'a gibi herkesin istifadesine bırakılmış yerler), 5- Araziy-i mevat (yerleşim bölgeleri dışında, hiçkimsenin mülkiyet ve tasarrufunda bulunmayan, imar edilmemiş arazi), Olmak üzere beş kısma ayrılmıştır. Bunlardan son üçü (araziy-i mevukfe, arazi y-i metruke ve araziy-i mevat), konumuzun dışında kalmaktadır. Söz konusu kanunnamede özel mülkiyete konu olan araziy-i memluke: a) Mikdarı ne olursa olsun, şehir, kasaba ve köy gibi yerleşim yerleri içindeki arsalar ile bu tür yerleşim yerlerinin bitişiğindeki tetimme-i sükna itibar edilen ve yarım dönümü geçmeyen yerler Araziy-i emiriyye' den ayrılarak, b) ihtiyaç ve maslahata göre, devletçe şahıslara temlik edilen topraklar, c) Araziy-i öşriyye ve d) Araziy-i haraciyye Olmak üzere dört nev' e ayrılmıştır. Ayrıca, -devletin izniyle, arazi y- i mevat ' tan ihya ve imar edilen yerler de, mülk araziden sayılmaktadır. Araziy-i öşriyye de : a. Fethedildiğinde, beşte biri Beytülmal için ayrıldıktan sonra, gazilere mülk olarak taksim edi len arazi, b. Fethedildiğinde, veliyyülemr tarafından, gaziler dışında diğer müslümanlara temlik edilen arazi, c. Halkının fetihten önce müslüman olmaları sebebiyle, el konulmayıp, eski sahiplerinde bırakılan arazi, d. İhtiyaç ve maslahata göre, devletce araziy-i emiriyyeden ayrılarak, müslümanlara temlik edilmiş olan arazi, e. Araziy-i mevat ' tan, mülkiyet izniyle müslümanlar tarafından ihya ve imar edilip, araziy-i öşriyye'ye yakın olan veya öşür arazisinden çıkan su ile sulanan arazi; olmak üzere beş nev'e ; Araziy-i haraciyye ise : a. Fethedildiğinde, (arazinin verimliliğine göre, 1/10 dan 1/2 ye kadar ) haracı alınmak üzere, gayr-ı müslim yerli halkın elinde bırakılan arazi, b. Usulüne göre haracı alınmak üzere, yerli halk dışında diğer gayr-ı müslimlere verilen arazi, c. Haracı ödenmek üzere, anlaşma yolu ile (savaşsız) alınan memleketlerin arazisi, d. Araziy-i mevattan, gayr-ı müslimler tarafından, mülkiyet izniyle ihya ve imar edilen yerler ile müslümanlar tarafından imar edilen yerlerden araziy-i haraciyye'ye yakın olan veya harac arazisinden çıkan su ile sulan yerler olmak üzere dört nev'e ayrılır. Hanefilere göre, haraci arazide, -öşri arazi gibi,- mülk arazinin bir türü olduğu, bu itibarla, haracı ödenmek şartı ile, alım- satım, vakıf, rehin, hibe . . . gibi mülkiyetle ilgili bütün hükümler cereyan ettiği halde; diğer üç mezhebte (Maliki, Şafii ve Hanbelilerce) bu tür arazinin rakabesi (mülkiyeti), bütün müslümanlar için vakıf hükmünde sayıldığından, alım, satım, hibe gibi temliki tasarruflarda bulunulamaz. Hanefllere göre de, haraci arazi alım, satım, hibe ve tevarüs gibi yollarla el değiştirse veya müslümanın mülkiyetine geçse bile, haracı düşmez; kimin mülkiyetine geçerse geçsin, haracı ile birlikte geçer. Ancak, çeşitli sebeplerle statüsü değişirse yani mülk araziye dönüşürse, haracı da düşer. Bilindiği üzere, Hanefilere ve Hanbelilere göre, savaşla alınan bir ülkenin toprakları konusunda veliyyülemir, amme maslahatını dikkate alarak: a. Beşte birini Beytülmal için ayırdıktan sonra, gazilere ve gaziler dışındaki diğer müslümanlara temlik; b. Beytülmal hissesi bile ayırılmadan, usulüne göre haracı alınmak üzere, yerli veya diğer gayrı müslimlere (zimmilere) temlik; c . Ne gazilere ve diğer müslümanlara, ne de yerli veya yabancı gayr-ı müslimlere temlik edilmeyip, bütün müslümanlar için vakf olmak üzere, araziy-i emiriyye olarak, Hazineye maletmek, şıklarından birini uygulamakta muhayyerdir. İmam Şafi, savaşla alınan toprakların, 4/5'inin gazilerin hakkı olduğu ve mutlaka dağıtılması gerektiği; İmam Malik ise, bu toprakların bütün müslümanlar için vakıf hükmünde olup dağıtılamayacağı, ancak veliyyül emr' dağıtmayı müslümanların maslahat ve menfeatine uygun görürse, dağıtabileceği görüşündedirler. İmam Şafii' ye göre fethedilen arazinin dağıtılmayıp, haraca bağlanması, gazilerin izin ve rızaları sağlanarak yapılmıştır. Araziy-i mevat' tan, devletin mülkiyet izniyle ihya ve imar edilen topraklar, eğer gayr-ı müslim (zimmi) tarafından ihya edilmişse, haraciyye olur. Müslüman tarafından ihya edilmişse, İmam Ebû Yusuf'a göre, öşür arazisine yakınsa, yani çevresi öşür arazisi ise, araiziy-i öşriyye; harac arazisine yakınsa, araziyi-i haraciyye; İmam Muhammed'e göre ise, öşür arazisinden çıkan su ile sulanırsa, öşriyye; haraç arazisinden çıkan su ile sulanırsa haraciyye itibar edilir. Ancak, fıkhen caiz olmakla birlikte, araziy-i mevat'ı mülkiyet üzere ihya izni, / tarihli Kanunname-i Arazi 'nin maddesiyle kaldırılmış; mülkiyeti devlete, tasarrufu ihya edene ait (yani miri arazi) olmak üzere ihya izni verilmesi hükme bağlanmıştır. Araziy-i emiriyye'ye gelince: Bilindiği üzere, araziy-i emiriyye, (ki buna araziy-i memleket, araziy-i milliyye, araziy-i miriyye, araziy-i havz da denilmektedir,) hiç kimseye temlik edilmeksizin, bütün müslümanlar adına devletin mülkiyetinde tutulan arazi olup: a. Fethedildiğinde gazilere veya eski sahiplerine verilmeyip, bütün müslümanlara ait olmak üzere, Hazine'ye maledilen arazi, b. Nasıl alındığı (savaşla ve ya savaşsız) veya alındıktan sonra kime verildiği bilinemeyen arazi, c. Araziy-i memlûkeden (öşür veya harac arazisinden), iken, sahiplerinin mirasçısız, vasıyyetsiz ve borçsuz ölümleri, göçleri ve benzeri sebeplerle sahipsiz kalan arazi, d. Zaman aşımı ile sahipleri yani kime ait olduğu bilinemeyen arazi, e. Araziy-i mevat 'tan, mülkiyeti devlete ait olmak üzere ihya edilen arazi, Olmak üzere beş nev' e ayrılır. Bu tür arazinin, mülkiyeti devlete ait olduğundan; tasarruf, intikal ve işletmesiyle ilgili her türlü düzenleme yetkisi de devlete aittir. Nitekim millî gelirin artması, devlet hizmetlerinin ekonomik ve etkin bir şekilde yürütülebilmesi ve kamu yararı (maslahat-ı amme) dikkate alınarak her dönemin kendi imkan ve şartları içinde, bu tür arazinin şahıslara tefvizi, ferağı, intikali, tasarruf ve işletilmesiyle ilgili olarak, çeşitli düzenleme uygulamalar yapılagelmiştir. Osmanlılar döneminde araziy-i emiriyye, devletçe belirlenen usule göre, uygun görülen kişilere tefviz edilmiştir. Bilindiği üzere tefviz, mîrî arazinin rakabesi (çıplak mülkiyeti) devlette kalmak üzere, tasarruf (kullanma ve yararlanma) hakkının, belirli bir bedel karşılığında, müddetsiz olarak, uygun görülen yurttaşlara devredilmesi demektir. Tefviz ile mîrî arazinin tasarruf hakkını elde eden kişiler, bu arazinin sahibi değil, müste'ciri durumundadır. Çünkü tefviz, bir tür kira akdi sayılmaktadır. Devlet, mucir, mutasarrıf müste'cir, arazinin menfeati me'cur, tasarruf hakkı karşılığında devletçe alınan ve tapu (1) adı verilen muaccel (peşin) bedel ile, her yıl öşür, bedel-i öşür, icare-i zemin, mukataa, çift akçesi gibi isimler altında alınmakta olan müeccel bedel ise, bedel-i icare olarak değerlendirilmiştir. Görüldüğü üzere, Osmanlılar döneminde, -icarateynli vakıflarda olduğu gibi,- miri arazinin tasarruf hakkı karşılığında, biri muaccel, diğeri mueccel, iki ayrı ücret alınmıştır. Bunlardan muaccel olan, tefviz esnasında ödenen peşin ücrettir. Müeccel olan ise, her yıl ekili arazinin mahsulünden öşür adıyle 1/10, 1/8 gibi belirli bir kısmı; üzerinde bina, ağaç vb. şeyler bulunması sebebiyle ekilemeyen yerlerden de, bedel-i öşür, icare-i zemin veya mukataa gibi isimlerle alınmış olan ücrettir. Söz konusu ücret, mutasarrıflara nazaran bedel-i icare; devlete nazaran harac olarak değerlendirilmiştir. Ancak kira akdinde müddetin belirli olması gerektiği halde, tefvizde süre sözkonusu olmadığından, bu muamele fasit bir akit olduğu halde, uygulamada feshine imkan tanınmamıştır. Yani, müste'cir tapu bedelini geri alamadığı gibi, mucir (yani devlet) de mutasarrıfın elinden araziyi alamamıştır. Görüldüğü üzere Osmanlılardaki tefviz muamelesi, meslahata göre yapılmış, nev-i şahsına munhasır bir akit şeklidir. İslam hukukunda arazi, hem devlet, hem de ferdi (özel) mülkiyete konu olabilmektedir. Fethedilen toprakların, genellikle gazilere ganimet olarak dağıtılmayıp, harac statüsüne bağlanması veya bütün müslümanlar adına devlet mülkiyetinde bırakılması (Hazineye maledilmesi), ve Osmanlılarda olduğu gibi, ziraat yapılan ülke topraklarının hemen tamamı denilebilecek büyük kısmının mîrî arazi sayılması kitap ve sünnetteki bağlayıcı hükümlere değil âmme maslahatına dayanmaktadır. Bu itibarla, sözgelimi öşriyye sayılan bir arazinin, hep aynı statüde kalması gerekli olmadığı gibi, emîriyye veya haraciyye statüsüne bağlanan arazilerin de, hiç değişmeden aynı statüde kalması gerekli değildir. Şartlara ve maslahata göre, bu arazilerin statüsü de değişebilir. Çünkü, ulü'l-emrin (devletin) fethedilen bir ülkenin topraklarının, maslahata göre hangi statüye bağlanacağını belirleme yetkisi bulunduğu gibi, maslahat gerektirdiğinde bu statüyü değiştirme ve yeniden düzenleme yetkisi de vardır. Nitekim, Osmanlılar döneminde rakabesi (mülkiyeti) devlette kalmak üzere, sadece tasarruf hakkı halka tefviz edilmiş olan miri arazi, cumhuriyet döneminde tasarruf sahiplerine mülk olarak bırakılmış; ayrıca bir kısım devlet arazisi de, çeşitli yollarla topraksız çiftçiye mülk olarak verilmiştir. Bazı özel durumlar ve geçici uygulamalar istisna edilirse, bugün ülkemizdeki bütün tapulu arazi, kimin adına tapulu ise, onun mülkü olmuştur; satar, bağışlar, vakfeder, kiraya verir, boş bırakır, ipotek eder, ölünce mirascıları arasında diğer malları gibi paylaşılır. Bu arazilerin, artık mülkiyeti devletin, tasarruf hakkı şahısların olan miri arazi olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Çünkü ferdi (özel) mülkiyet hükümlerine tabidir. Hepsi öşri arazi olmuştur. Bilindiği üzere, müslümanların öşür arazisinden elde ettikleri mahsulden, (sulama için masraf yapılıp yapılmaması durumuna göre , 1/10 veya 1/20 nisbetinde) öşür vermeleri gerekir. Harac arazisinin ise, ister ekilsin , ister boş bırakılsın , devlete haracının ödenmesi gerekir. Şayet ödenen harac, araziden elde edilecek mahsulün (1/10 dan 1/2 ye kadar olmak üzere) belirli bir kısmı ise, buna "harac-ı mu kaseme"; elde edilecek mahsule bağlı olmayarak, kesim usulü ile yıllık belirli bir vergi ise, buna da "harac-ı muvazzafa" denir. Hanefiler dışındaki üç mezhebe (Maliki, Şafii ve Hanbelilere) göre, harac arazisi, şayet müslümanın mülkiyetine geçmişse, hem arazinin haracının, hem de elde edilen mahsulün öşürünün verilmesi gerekir . Hanefilere göre ise, harac arazisi ister müslümana ister gayr-ı müslime ait olsun' sadece haracı ödenir; müslümanlar için ayrıca mahsulünden öşür gerekmez. Çünkü Hanefilere göre, bir arazide haraç ile öşür birleşmez. Ancak, günümüzde tarihteki anlam ve uygulama şekliyle mîrî ve haracî arazi kalmamış, elindeki tapulu arazi, sahibinin tam mülkü, yani öşür arazisi olmuştur. Bu hâle göre, Hanefilere göre de, çiftçinin ekip biçtiği araziden elde ettiği mahsulün öşürünü vermesi gerekir. Arazi vergisi ödense bile, bu vergi öşürün yerini almaz. Çünkü bilindiği üzere, öşür topraktan elde edilen tarım ürünlerinin zekatıdır. Zekat ise bir ibadettir. Hangi mallardan, ne miktarda ve ne zaman gerekeceği, kezâ nereler ve ne şekilde sarfedileceğigibi hususlar, kitap ve sünnetle belirlenmiştir. Zekatın vücûbu ve ödenmesi için, ihtiyac bulunup bulunmadığına bakılmaz. Başka ihtiyaçlar olsa bile, dinen belirlenen yerler dışında başka maksatlar için sarfedilmez . Ödenecek meblağ da , sarf yerleri de bellidir. Vergi böyle değildir. Zekat ile vergi teşri kaynağı, vücup şartları, nisbeti, mikdarı, sarf yerleri, hedef ve gayeleri bakımından birbirinden farklıdır. Bu itibarla günümüzde devlete ödenen vergiler zekat yerine geçmez. Kaldı ki günümüzde, çok büyük çiftlikler dışında, genel olarak araziden vergi alınmamakta, alınsa bile bu arazinin aslının öşrî ve haracî olduğuna bakılmaksızın, hepsinden aynı usulle vergi alınmaktadır. "Vergisi verilen araziden öşür gerekmez," denilmesi halinde, öşür arazi mahsülünden de öşür (zekat) gerekmeyecektir. Oysa , hiç bir fakih, öşri arazinin vergisi verilirse, mahsulünden zekat gerekmeyeceğini söylememiştir. Sonuç olarak, halen halkımızın elinde bulunan tapulu arazi: Hanefilere göre, öşri araziye dönüştüğü için, Maliki, Şafii ve Hanbelilere göre, vergisi (haracı) verilmiş olsa ayrıca öşür de verilmesi gerektiği için, Tarım ürünlerinin zekatı demek olan öşürün -usûlüna göre- verilmesi gerektiğine karar verildi.

Günümüz Şartlarına Göre Öşür Oranları ‎ve Yapılan Masrafların Ziraî Mahsulden Düşürülmesi‎

Din İşleri Yüksek Kurulu, 07/08/ tarihinde, Kurul Başkanı Doç. Dr. Şamil DAĞCI’nın başkanlığında toplanmış ve “Günümüz Şartlarına Göre Öşür Oranları ve Yapılan Masrafların Ziraî Mahsulden Düşürülmesi” konusu görüşülmüştür. Yapılan müzakereler sonucunda; 1) Türkiye topraklarının mülk arazi olduğu, bu nedenle elde edilen ziraî mahsulden öşür verilmesinin gerektiği, 2) Tarımsal ürünlerin zekatında, elde edilen hasılattan (gayr-i safî), ürün için yapılan günümüz tarım şartlarının getirmiş olduğu ekstra masraflar çıkarıldıktan sonra, geriye kalan ürünün nisap mektarına ulaşması halinde, tabii yollarla sulanan arazide 1/10, masraf veya emekle sulanan arazide 1/20 oranında zekat verilmesi gerektiği, Karara bağlanmıştır.

İçinde Bulunulan Zor Şartlar Sebebiyle İşçinin Maaşının Zekattan Ödenmesinin Hükmü?

İşveren, zekât alabilecek durumda olan işçisine hak ettiği ücretinin yanı sıra zekât da verebilir. Ücret ve zekât farklı şeyler olduğu için biri diğerini etkilemeyeceği gibi birbirlerinin yerine de geçmezler. İş akdi feshedildikten sonra işverenin, eski işçilerinin ihtiyaçlarını onlara zekât vererek gidermesi takdir edilecek bir davranıştır. Bunun yanında işveren bakımından zorunlu sebeplere bağlı olarak işçinin resmiyette işten çıkarıldı gösterilip ama fiilen işe devam etmesi karşılığında ya da fiilen iş yapmadığı halde resmiyette devam ediyor görünmesi karşılığında yapılan ödemenin zekât kaleminden olması caiz değildir. Çünkü işveren, birinci durumda gerçekte çalışan işçinin ücretini; ikinci durumda da resmen devam eden iş akdinden kaynaklanan işçi (ecîr-i hâs) ücretini vermekle yükümlüdür. Yukarıda ifade edildiği gibi işçi ücreti ile zekât birbirinden farklı ve biri diğeri yerine geçmeyen iki ayrı yükümlülüktür. Ücret yükümlülüğünün zekât kaleminden karşılanması, işverenin hukuken ödemesi gereken ücretten bir hile ile kurtulması anlamına gelir. Bu durumda kişi gerçekte işçi ücretini ödemiş olduğundan zekâtını vermiş sayılmaz.

Zekâtın Verileceği Yerler Hakkında Soru ve Cevaplar

Zekât kimlere verilir? İzle

Zekâtın verileceği kimseler Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir. Bunlar; fakirler, miskinler, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar, müellefe-i kulûb adı verilen kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kimseler, esaretten kurtulacaklar, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış olanlardır (Tevbe, 9/60). Fakir ve miskin, temel ihtiyaçları dışında herhangi bir maldan nisab miktarına sahip olmayan kimsedir. Ancak temel ihtiyaçları dışında, ister artıcı (nâmî) vasıfta olsun ister olmasın, herhangi bir maldan nisap miktarına sahip olan kimse fakir veya miskin kapsamında olmadığından ona zekât verilmez (İbnü’l-Hümâm, Feth, II, ). Borçlu, kul hakkı olarak borcu olan ve borcunu ödeyeceği maldan başka nisab miktarı malı bulunmayan kimsedir (İbnü’l-Hümâm, Feth, II, ). Yolda kalmış kimse, sürekli yaşadığı yerde malı bulunsa bile, çıktığı yolculukta parasız kalıp parasına ulaşma imkânı bulamayan, başka bir deyişle, parasızlıktan yolda kalmış ve memleketine dönemeyen kimsedir. Bu kimseye, malının bulunduğu yere dönmesine ve dönünceye kadarki ihtiyaçlarını gidermesine yetecek kadar zekât verilebilir (Kâsânî, Bedâî’, II, ). Günümüzde yolcu olan kişi istediği zaman memleketindeki parayı banka kartı veya başka bir yöntemle alma imkânına sahipse ona zekât verilmez. “Allah yolunda” anlamına gelen “fî sebîlillah” ifadesi ise, kendisini Allah yoluna ve İslam’a adamış hac yolcuları, askerler ve ilim için yola çıkan gerçek kişiler olarak yorumlanmıştır.

Zekât kimlere verilmez? İzle

Hanefilere göre aşağıda sayılanlara zekât ve fitre verilmez: a) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara, b) Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara, c) Eşine, d) Müslüman olmayanlara, e) Zengine yani aslî ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye, f) Babası zengin olan ergen olmamış çocuğa (Merğinânî, el-Hidâye, II, ).

Sütanne ve sütbabaya zekât verilir mi?

Usûl ve furûa yani anne, baba, dede ve ninelerle, çocuk ve torunlara zekât verilmez (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, ). Çünkü kişi bakmakla yükümlü olduğu bu kimselere zekât verecek olsa verdiği zekât dolaylı yoldan kendisine dönmüş olacaktır. Oysa zekât veren, verdiği zekâttan hiçbir maddî menfaat sağlamamalı ve ondan yararlanmamalıdır. Ayrıca bu durumda, zekât olarak verilen malın ihtiyaç sahibinin mülkiyetine geçirilmiş olması şartı da ihlal edilmiş olur. Sütanne ve sütbaba ise kişinin bakmakla yükümlü olduğu kimselerden olmadığı için onlara zekât verilebilir.

Fakir kardeşe zekât verilebilir mi?

Fakir olan kardeşe zekât verilebilir. Kardeş çocuğu, amca, dayı, hala ve bunların çocukları da böyledir (Merğînânî, el-Hidâye, II, ; İbnü’l-Hümâm, Feth, II, ; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, , ). Hatta zekât verirken yoksul akrabalara öncelik verilmesi daha sevaptır. Çünkü bunda hem zekât borcunu ödeme, hem de sıla-i rahim vardır. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Sadakasını hısımına veren için iki ecir vardır: Hısımlık ecri ve sadaka ecri.” (Buhârî, Zekât, 44; İbn Mâce, Zekât, 24) buyurarak bunu teşvik etmiştir.

Üvey anne, üvey baba ve üvey çocuklara zekât verilebilir mi?

Üvey anne, üvey baba ve üvey çocuklara, fakir olmaları hâlinde zekât verilebilir. Çünkü bunlarla zekâtı veren kişi arasında usûl ve fürû ilişkisi olmadığı gibi, zekât veren şahıs normal durumlarda bunlara bakmakla yükümlü de değildir. (İbnü’l-Hümâm, Feth, II, ; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, , ).

Fakir ve yoksul kimselerin sağlık tedavilerini yaptıran vakıf, dernek gibi kuruluşlara zekât verilebilir mi?

Zekât ve fıtır sadakasının sahih olmasının şartlarından biri temliktir. Temlik eşya üzerindeki mülkiyet hakkını veya malî bir hakkı başkasına devretmeyi ifade eder. Bu itibarla fakirlere temlik etmek üzere zekât ve fıtır sadakalarını ayrı bir fonda toplayan ve her bakımdan kendilerine güvenilen kimseler eliyle yönetilen dernek ve kurumlara (muhtaçlara ulaştırmaları için yöneticileri, vekil tayin edilerek) zekât ve fıtır sadakası verilebilir (Kâsânî, Bedâî’, II, 4). Söz konusu dernek ve vakıflar, zekât almaları caiz olan kimselerin tedavileri için, zekât almak ve aldıkları zekâtı bu ihtiyaçlara sarf etmek üzere bunlardan vekâlet aldıkları takdirde, onlar adına zekât alabilirler. Henüz ergenlik çağına varmamış küçükler için de bunların velilerinden vekâlet almak gerekir. Şüphesiz vekâlet verilecek kişilerin her bakımdan güvenilir kimseler olmaları, toplanacak zekâtın başka işlere harcanmaması ve bu yöndeki denetimlerin ihmal edilmemesi gerekir. Adı geçen vakıf ve kuruluşlarda tedavi gören ancak fakir olmayan insanlara zekât, fitre ve fidye gelirlerinden harcama yapılamaz.

Kayınvalide ve kayınpedere zekât verilebilir mi? İzle

Fakir olan kayınvalide ve kayınpedere zekât verilebilir. Çünkü bunlarla zekâtı veren kişi arasında usûl ve fürû ilişkisi olmadığı gibi, zekât veren şahıs bunlara bakmakla yükümlü de değildir. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, , ).

Evlat edinilen (bakımı üstlenilen) çocuğa zekât verilebilir mi?

Dinimizde kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte hukukî birtakım sonuçlar doğuracak şekilde bir evlatlık müessesesi kabul edilmemiştir (Ahzab, 33/). Buna göre “evlat edinme”, evlat edinenle evlatlık arasında usûl-fürû ilişkisi meydana getirmez. Bu sebeple kişi, bakımını gönüllü olarak üstlendiği ve kendi soyundan olmayan bir çocuğa, fakir olması kaydıyla, zekât verebilir..

Geçimini maaş veya ücretle sağlayanlara zekât verilebilir mi? İzle

İslam’da zekât ve fitrenin kimlere verilip verilemeyeceği, kişilerin meslek gruplarına bakılmaksızın belirlenmiştir. Bu itibarla, belirli bir geliri bulunduğu hâlde, bu geliriyle asgari temel ihtiyaçlarını karşılayamayan veya temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra elinde gram altın veya bu değerde bir mal bulunmayan kişilere zekât verilebilir. Bu kişilerin ücretli memur, esnaf veya işsiz olması fark etmez. Ancak bu kadar malı olmasa bile kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda olanlara zekât verilemeyeceği görüşünde olan âlimler bulunduğundan (Râfiî, el-Azîz, VII, ), zekât verirken daha yoksul olanlara öncelik verilmesi uygun olur.

Zekât âyetinde geçen “fî sebîlillah”ın kapsamına okullar, Kur’an kursları, camiler ve benzeri hayır kurumları girer mi?

Zekâtın sarf yerleri, Kur’an-ı Kerim’de (Tevbe, 9/60) belirlenmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de toplanan zekâttan kendisine hisse verilmesini isteyen bir zata hitaben, “Yüce Allah, zekât (taksimi) hususunda ne bir peygamberin ne de başkasının hükmüne razı olmadı, onunla ilgili hükmü kendisi verdi ve onu sekiz sınıfa taksim etti. Eğer o sınıflardan isen sana hakkını veririm.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 24) buyurmuştur. Bu itibarla, belirli şartları taşıyan müslümanların yükümlü oldukları zekât ve fıtır sadakasının, Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak tarafından belirlenen yerler dışında herhangi bir yere verilmesi veya cami, köprü, yol, okul, yurt, suyolu vb. hayır işlerine sarf edilmesi fakihlerin çoğunluğunca caiz görülmemiştir. Zira zekât ve fıtır sadakasının sahih olmasının şartlarından biri de temliktir. Temlik, eşya üzerindeki mülkiyet hakkını veya malî bir hakkı başkasına devretmeyi ifade eder. Bu sebeple özellikle müslüman fakirin ve ihtiyaç sahibinin hakkı olan ve ancak temlik etmekle yükümlünün zimmetinden düşen zekât ve fıtır sadakasının, tüzel kişilere, hayır kuruluşlarına verilmesi caiz görülmemiştir (el-Fetâva’l-Hindiyye, I, ). İlgili âyetteki “Allah yolunda” anlamına gelen “fî sebîlillah” ifadesi, kendisini Allah yoluna ve İslam’a adamış hac yolcuları, askerler ve ilim için yola çıkan gerçek kişiler olarak yorumlanmıştır.

Sivil toplum kuruluşlarına zekât verilebilir mi? İzle

Zekâtın verileceği yerler, Tevbe sûresinin âyetinde belirlenmiştir. Buna göre zekât, ilke olarak fakirlerin ve ihtiyaç sahibi bireylerin hakkıdır. Bu itibarla, belirli şartları taşıyan müslümanların yükümlü oldukları zekât ve fıtır sadakasının, Kur’an-ı Kerim’de belirlenen yerler dışında herhangi bir yere verilmesi veya cami, köprü, yol, okul, su gibi hayır işlerine sarf edilmesi, Hanefîlerce caiz görülmemiştir. Bu esas gözetilmeksizin zekât niyeti ile yapılan ödemeler zekât yerine geçmez. Zekât, kendilerine zekât verilmesi caiz olan kimselere doğrudan teslim edilebileceği gibi, aracı vasıtası ile de ulaştırılabilir. Bu aracının birey olması ile kurum olması arasında fark yoktur. Buna göre hayır kurumu veya sivil toplum kuruluşu, toplayacağı zekâtları Kur’an’da belirlenen yerlere/fakir ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyorsa aracı konumunda olan bu kuruluşlara zekât emanet edilebilir. Zekâtı hak sahiplerine ulaştırmayıp, inşaat, aydınlatma, büro masrafları gibi genel hizmetleri içinde değerlendirecek olan kuruluşlara ise zekât verilmez. Halka hizmet veren bu gibi kurumların varlıklarını sürdürmeleri için desteklenmeleri önemlidir. Ancak bu, zekât dışında gönüllü yardımlar yolu ile yapılmalıdır. Bunun yanında kamusal ve bireysel denetimler de ihmal edilmemelidir.

Damat ve geline zekât verilebilir mi? İzle

Fakir olan damada ve geline zekât verilebilir. Çünkü bunlarla zekâtı veren kişi arasında usûl ve fürû ilişkisi olmadığı gibi, zekât veren şahıs bunlara bakmakla yükümlü de değildir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, , ).

İçki, kumar gibi haramları işleyen kimseye zekât ya da fitre verilebilir mi?

Zekât, Tevbe sûresinin âyetinde sayılan başta yoksullar olmak üzere sekiz sınıf insana verilir. Dolayısıyla bu görevin yerine getirilmesi sırasında dinî hassasiyeti olan fakirlere öncelik verilmesi tavsiye edilirse de müslüman olmak kaydı ile bazı haramları işleyenlere de verilebilir. Gayrı meşru işler yapan ve verilen zekâtı bu işlere harcayacağı tahmin edilen yoksul bir kimseye ailesinin ihtiyaçlarını göz önüne alarak zekât vermek gerektiğinde, zekâtın nakit olarak değil de gıda veya giyim eşyası olarak verilmesi uygun olur.

Zekât gayrimüslimlere verilebilir mi?

Aralarında dört mezhep imamının da bulunduğu fakihlerin çoğunluğu zekâtın, gayrimüslimlere verilemeyeceğinde görüş birliğine varmışlardır. Çünkü esas olarak zekât müslüman fakirlerin hakkıdır (Kâsânî, Bedâî’, II, 49; Nevevî, el-Mecmû’, VI, ; el-Fetâva’l-Hindiyye, I, ; İbn Nüceym, el-Bahr, II, ). Ancak Kur’an-ı Kerim’de zekâtın sarf edileceği yerler arasında, kalpleri İslam’a ısındırılacak olan “müellefe-i kulûb” da zikredilmiş (Tevbe, 9/60); Hz. Peygamber (s.a.s.) de gerek zekât gerekse diğer devlet gelirlerinden kalplerini İslam’a ısındırmak istediği kişilere pay ayırmıştır (Buhârî, Farzu’l-humus, 19; Tirmizî, Zekât, 30). Resûlullah’ın (s.a.s.) vefatından sonra bazı kimseler bu uygulamayla bağlantı kurarak devlet başkanı olan Hz. Ebû Bekir’den zekât gelirinden pay istemişler, duruma muttali olan Hz. Ömer (r.a.) de “De ki: Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf, 18/29) âyetini okuyarak, artık müellefe-i kulûbun kalmadığını ifade etmiş ve onların talebini reddetmiştir (Bkz. Kâsânî, Bedâî’, II, 45; Zeylaî, Nasbu’r-râye, II, ; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-‘inâye, I, ). Bu sebeple fakihlerin çoğunluğu, Hz. Ömer’in bu ictihâdına ve Hulefâ-yı Râşidin döneminde “müellefe-i kulûb”a pay ayrılmamış (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, IV, ) oluşuna dayanarak Tevbe sûresinin âyetinde sözü edilen bu payın düştüğü sonucuna varmışlardır. Fakat Hz. Ömer’in “müellefe-i kulûb” sınıfından zekât isteyenlerin talebini reddetmesi, bu konu ile ilgili âyetin hükmünün yürürlükten kaldırılmış olmasından değil, bu konuda kendisine başvuran kimseleri “müellefe-i kulûb” sınıfından saymamasından dolayıdır. Dolayısıyla günümüzde de kalpleri kazanılmak, İslam’a ısındırılmak veya kötülüklerinden emin olunmak istenen yahut müslümanlara faydalı olacakları umulan gayrimüslimlere de “müellefe-i kulûb” sınıfından zekât verilmesi maslahata uygun bulunabilir. Bu sınıfa zekât verilebileceğini savunan âlimler bu yönde bir tasarrufun devlet yetkililerinin takdirine bağlı olduğunu; uygun görmeleri hâlinde “müellefe-i kulûb”a zekât verilebileceğini, zaman zaman buna ihtiyaç duyulabileceğini söylemişlerdir (Karadâvî, Fıkhu’z-zekât, II, ).

Sual: Hayat sigortası yaptırdım. Her yıl belli miktar parayı yatırıyorum. 20 yıl sonra toplu olarak ödeme yapacaklar veya toplu ödeme istemezsem aylık olarak ödeyecekler (aylık maaş gibi). Burada biriken para toplu olarak alınınca, geçen 20 yılın zekâtı tek tek hesaplanarak mı verilecek, yoksa 20 yıl sonra ele geçen paranın o zaman ki zekâtı mı verilecek? Eşim ve çocuklar için de hayat sigortası yaptırdım. Onların durumu nasıl?
CEVAP
Sigorta paraları ve tasarruf bonoları zekât hesabına katılmaz. Senelerce sonra birikmiş olarak ele alınınca, yalnız alınan para, o senenin zekât nisabının hesabına katılır. Satış karşılığı alınan bonolar, böyle değildir. Bunlar, hisse ve tahvil senetleri, her sene zekât hesabına katılır. (S. Ebediyye)

Eş ve çocuklarınızın durumu da aynı. Ancak, hanım ve çocuklar için yatırdığınız para onlarınsa yani onların parasından vermişseniz veya onlara hediye etmişseniz zekâtlarını onlar verecek, sizinse siz vereceksiniz. Sigortanın onların adına olmasının önemi yok.

Sual: Benim ihtiyacımdan fazla elbisem ve eşarbım var, fakat kendime ait başka hiçbir şeyim yok. Zekât vermem gerekir mi?
CEVAP
Bir oda dolusu elbise ve eşarbınız olsa, ticaret malı olmadığı için zekâtı olmaz. Ancak bunlar kurban nisabına dahil edilir. Yani borçlar çıktıktan sonra, elinizde 96 gram altın alacak elbise ve eşarp kalmışsa, kurban kesmeniz, fitre vermeniz vacip olur. Bunlardan üç takım elbise, üç eşarp hariçtir. Fakat elbiseler alış fiyatına göre değil, bit pazarına çıkarsanız kaç liraya alırlarsa o değerden hesap edilir. Bu bakımdan elbiseniz ne kadar çok olursa olsun nisabı bulması zordur.

Sual: Zekât verirken bunun zekât olduğunu söylemek gerekir mi?
CEVAP
Gerekmez, hediyemdir dense de olur.

Sual: Zekâtım fitrelerimizle birlikte bir çeyrek altın tutuyor. Bir çeyrek altını hem zekâtım için hem de fitrelerim için verebilir miyim?
CEVAP
Evet verilir.

Sual: Param yok. Zekâtımı hesap edip taksitlerle versem caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Zekât verirken, altınları tartmak gerekir mi?
CEVAP
Altın liraların ağırlığı belli olduğu için tartmak gerekmez, gramdır. Bilezikleri tartmak gerekir. Ağırlıkları biliniyorsa tartmak şart değildir. Kırkta biri altın olarak verilir.

Sual: 2 kg ağırlığındaki gümüş tepsinin zekâtı nasıl verilir?
CEVAP
2 kg gümüş tepsinin kırkta biri yani 50 gr gümüş, bir fakire verilir. 

Sual: Verilen zekâtın, fakirin veya vekilinin eline geçmesi gerekir mi?
CEVAP
Evet, gerekir.

Sual: Zekâtı fazla vermek iyi olur mu?
CEVAP
Elbette.

Sual: Zekât altını hediye içine koyup fakire vermek sahih mi?
CEVAP
Sahih olmaz. Ancak fakir, içinden altın çıktı ne diye sorarsa, siz de hediye derseniz mekruh olarak sahih olur.

Sual: Ev yaptırmak için kooperatife verilen para zekâta tâbi mi?
CEVAP
Para mülkünden çıktığı için zekâtı verilmez.

Sual: Zekâtta, altını düşük ayardan vermek mekruh mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Zekâtı verince fakir olan, yıl dolmadan zekât alabilir mi?
CEVAP
Kurban nisabına malik olmadığı gün, zekât alabilir.

Sual: Bana zekât olarak verilen kağıt para ile altın alsam zekât sahih olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Pahalı dergilerim hurda oldu. Zekâtta da hurda mı sayılır?
CEVAP
Evet.

Sual: Zenginmişim bilmiyordum. Bana zekât verdiler. Ne yapayım?
CEVAP
Bir fakire vermek lazımdır.

Sual: Fakir, verdiğim zekâtı bana hediye etti. O miktar kağıt parayı fakirlere vermezsem günah mıdır?
CEVAP
Tenzihen mekruh olur.

Sual: Fakire zekât olarak verdiğim altını, ucuz satın almam caiz mi?
CEVAP
Mekruhtur.

Sual: Yatırım için, değer kazanınca satarım diye düşünerek alınan ev, arsa veya araba nisaba katılır mı?
CEVAP
Hayır. Ticaret malı değildir.

Sual: gram altını, gr mehir borcu olan, zekât verir mi?
CEVAP
Hayır vermez.

Sual: Zekât borcunu ödemek için ödünç almak gerekir mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Eldeki para, nisaptan aşağı düşünce, zekât almak caiz olur mu?
CEVAP
Kurban nisabına malik ise zekât alamaz.

Sual: Dükkanları, daireleri olan, zekât nisabına malik değilse, zekât alır mı?
CEVAP
Alamaz.

Sual: Fakire zekât olarak bir altın verip (Bunun beş gramını al, kalanı benimdir) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: gramdan ağır olan gümüş tepsinin zekâtı verilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Nisabı bulacak kadar taksitli borçları olanın, üç ayda bir emekli maaşını alınca, eline nisabı bulacak kadar maaş para geçse, zengin sayılır mı?
CEVAP
Hayır. Hiç borcu olmasa da, elindeki parayı bekletmeden harcayıp nisabdan düşerse, nisab tarihini belirleme bakımından zengin sayılmaz. Bunun gibi, devir iskata oturan fakir de, eline nisabdan fazla altın geçse de, başkasına verdiği için, nisab tarihi bakımından zengin olmuş sayılmaz.

Sual: Nisaba malik olunca yarısını harcadım. O gün zengin miyim?
CEVAP
Hayır.

Sual: Zengin çocuk, büluğdan önceki yılların zekâtını verir mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Taksim edilmemiş malın zekâtı nasıl verilir?
CEVAP
Hemen veya ileride verilir.

Sual: Altınlar tartılmadan tahmin edilerek zekâtı verilebilir mi?
CEVAP
Zekât sayılmadan tartılmadan verilmez. Ancak yaklaşık olarak bilinebilir. Mesela 3 bileziği vardır, alırken gramı belli idi, diyelim ki on gram civarında idi. Küpesi şu kadar kolyesi şu kadar diye hesap edilir. Birazcık da fazla hesap edilmesi iyi olur. Diyelim hepsi 97 gram tuttu siz gram üzerinden zekât verebilirsiniz. 12 ayardan üstünü altındır aşağısı altın değildir. Zekât için altınların gramı önemlidir ayarı önemli olmaz.

Sual: Altının zekâtı, ayarı dikkate almadan, hepsi birden tartılıp kırkta birinin zekâtı verilir dediniz. Halbuki 10 kilo 14 ayar altın, 6 kilo 24 ayar altın bile etmez. Bu nasıl oluyor?
CEVAP
Dinimiz, % 50 nin üstünde altın karışımı olan madeni, altın olarak bildirmiştir. Ayar farkı gözetmeden hepsi toplanır. Kırkta biri zekât olarak verilir. En yüksek ayardan vermek daha sevaptır. Fakat her ayar altını, ayrı ayrı toplayıp her ayarın kırkta birini vermek de caizdir.

Sual: Nisap miktarını hesaplamak için elimizdeki döviz cinsinden paraları TL ye çevirirken alış ve satış fiyatlarından hangisini esas alacağız. Aynı şekilde 96 gr altının kaç TL ettiğini hesaplarken alış mı satış mı değerini esas alacağız?
CEVAP
Kuyumcunun satış fiyatı esas alınır. Elimizdeki doları satarken de dövizci kaça alıyorsa o fiyattan.

Sual: 10 sene önce zekât borcu bulunan bir kimsenin zekât borcunu nasıl ödemesi gerekir? O zaman elinde bulunan para miktarını biliyorsa, o zamanki altın kuruna göre mi hareket etmeli?
CEVAP
10 yıl önceki para ile ne kadar altın alınabiliyorsa, o altın esas alınır.

Sual: Evi olan bir kimse, ikinci bir ev yaptırıyor olsa, bu eve harcadığını ve bu ev için borçlandığını zekât hesabına nasıl dahil eder?
CEVAP
Evi olup olmamasının önemi yoktur. Ev için harcananlar, harcanmış sayılır, borçlanınca, borçlar mevcut paradan düşülür. Geriye kalanın zekâtı verilir. Taksitler ne kadar uzun vadeli olursa olsun, alacaklardan ve mevcut paradan çıkarılır. Kalanın zekâtı verilir.

Sual: Bankada nisap miktarının üstünde para var, yıllardır duruyor. Annem, siz okuyorsunuz, sizlere zekât gerekmez diyor. Doğru mu, yoksa zekât vermem lazım mı?
CEVAP
Para ne için saklanırsa saklansın zekâta tâbidir. Zekâtı fakirse ağabeyinize verebilirsiniz. Ana babaya verilmez. Amcaya dayıya halaya teyzeye vermek daha iyi olur. Zekât vermemek büyük günahtır.

Sual: Üç evle iki arabası olduğu halde hiç parası olmayan kimsenin zekât vermesi gerekir mi?
CEVAP
Ev ve araba çok olsa da zekâtı olmaz. Arabalar ticarette kullanılsa da, evler kirada olsa da zekâtları verilmez. Sene sonunda elinde paraları kalırsa, o paranın zekâtı verilir.

Sual: Çok evi olup da kira geliri olan zekâtını nasıl hesaplar?
CEVAP
Oradan aldıkları ve başka yerden gelenler, maaş vesaire hepsi toplanır, nisabı bulursa, bulduğu zaman zengin sayılır. Bir yıl sonra zekât vermesi farz olur.

Sual: Zekât ve fitre aynı kişiye verilebilir mi? Zekât, birkaç kişiye bölünerek verilebilir mi?
CEVAP
İkisine de evet.

Sual: Gümüş tepsi zekât nisabına girer mi?
CEVAP
Bütün altın ve gümüş eşyalar nisaba girer.

Sual: Nisap miktarına sahip akıl baliğ olmayan çocuk zekât verir mi?
CEVAP
Baliğ olmadıkça zekât vermez.

Sual: Bir kimsenin 20 yıldan beri gr altını olsa, zekât vermesi gerektiğini yeni öğrense, ne kadar zekât vermesi gerekir?
CEVAP
Öyle ise, 20 sene önceki gramın % ini verir, ikinci sene (19 sene önceki) için kalanın % ini verir. İki sene sonra bu 96 gramdan aşağı düşeceği için artık zekâtı verilmez.

Sual: Zekât ve uşru dini kitap olarak verebilir miyiz?
CEVAP
Zekât ya ticareti yapılan maldan verilir veya altın olarak verilir. Uşur da öyle, kaldırılan mahsulden verilir veya altın olarak verilir. Dini kitap ticareti yapan zekâtını kitap olarak verebilir.

Sual: Hastaya veya şuraya buraya yardım için verdiğimiz paralar zekât yerine geçer mi?
CEVAP
Geçmez. Zekât vermenin usulü vardır. Ona göre vermelidir!

Sual: Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir müslümanın da zekât vermesi lazım mıdır?
CEVAP
Elbette vermesi lazım. Nasıl olsa, oruç tutmuyorum, zekâtımı da vermeyeyim dememelidir! Hiç değilse, borcun birinden kurtulmalıdır!

Sual: Bir arkadaşa şu altınları falanca fakire ver dedim. O da, benim altınlarımı değil de kendi altınlarını vermiş. Bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Vekil, zenginden aldığı altın yerine, kendi altınını fakire verip sonra zenginin verdiğini, kendi kullanması caizdir. Fakat, zenginin parasını önce kendi kullanıp, sonra kendi parasından zekâtı verirse, caiz olmaz.

Salebe’nin zekâtı
Sual:
Şevahid-ün Nübüvve kitabında deniyor ki:
(Allahü teâlâ Salebe hakkında, (Onlardan kimi de, “Eğer bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, muhakkak zekâtını vereceğiz, gerçekten salihlerden olacağız” diyerek Allah’a kesin söz vermişti. Ne zaman ki Allah, kereminden isteklerini verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten yan çizip duruyorlardı) buyurdu. Salebe’nin kabilesi bunu işitince Salebe’ye, (Helak oldun. Allahü teâlâ senin hakkında âyet gönderdi) dediler. Salebe, Resulullaha gelip, (İşte malımın zekâtı, kabul eyle) dedi. Resulullah, (Allahü teâlâ senin zekâtını kabul etmekten beni men etti) ve (Sen kendi kendine ettin! Sana söyledim, sözümü dinlemedin) buyurdu ve onun zekâtını almadı. Resulullah vefat ettikten sonra Salebe zekâtını Hazret-i Ebu Bekir’e getirdi. Hazret-i Ebu Bekir de, (Resulullahın kabul etmediğini ben nasıl kabul edebilirim) buyurdu. Hazret-i Ömer’in halifeliği zamanında zekâtını ona da getirdi. O da kabul etmedi; fakat Hazret-i Osman halifeliği sırasında kabul etti.)
Burada iki sualim var: 1- Salebe sahabeden değil miydi? Normal bir Müslüman bile zekât verdiği halde, bir sahabi nasıl zekât vermez? Tevbe ettiği halde, zekâtı niye kabul edilmiyor? 2- Hazret-i Osman niye kabul etti?
CEVAP
1-
Salebe münafıktı. Allahü teâlâ onun münafık olduğunu, tevbe de etmeyeceğini bildiği için zekâtını kabul etmedi. Halk arasında ayıplanmamak için, münafıklığı meydana çıkmaması için zekât vermek istedi. Allahü teâlâ da, Müslümanların bu oyuna gelmemesi için zekâtını kabul etmedi. Tevbe suresinin âyetinin sonunda, (hüm mu’ridun) buyuruluyor. Tefsirlerde, (Onlar yan çizenlerdendi, sağa sola yalpalayanlardandı, döneklerdendi, sözünde durmayanlardandı, itiraz edenlerdendi) gibi manalar verilmiştir. Bundan sonraki iki âyetin meali:
(Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu yaptıklarının sonucunu kıyamete kadar kalblerinde sürüp gidecek bir münafıklığa çevirdi.) [Tevbe 77]

(O münafıklar bilmez mi ki, Allah, onların gizlediklerini de bilir, fısıltılarını da.) [Tevbe 78]

2- Resulullahın kabul etmediğini hazret-i Ebu Bekir de, bir örnek olsun diye kabul etmedi. Hazret-i Ömer ise, her bakımdan hazret-i Ebu Bekir’e tâbi olduğu için o da, kabul etmedi. Böylece münafıkların zekâtlarının kabul edilmeyeceği kesinleşti. Hazret-i Osman’ın zekâtı alıp almaması, artık fark etmiyordu. Kâfirin verdiği şeyi almanın bir mahzuru olmadığı için, zekât olarak değil, bir bağış olarak kabul etti. Bu da kâfirlerin hediyelerini kabul etmenin caiz olduğunu göstermektedir.

Sual: Bu sene hacca gidecek zengin bir kimse, hac için ayırdığı paranın da zekâtını verecek midir?
CEVAP
Herkesin zekât zamanı aynı değildir. Zekât zamanı, hac zamanından önce olan, mesela Ramazanda olan kimse, vakti gelince, zekâtını verir. Kalan parayla hacca gider. Zekât zamanı, Hac zamanından sonra olan, mesela Muharremde olan, önce hacca gider. Zekât zamanı gelince, hacdan artan paranın zekâtını verir.

Fakire çok zekât vermek
Sual: Fakire nisap miktarını tamamlayacak kadar zekât vermek mekruhtur. Yarım kilo altın borcu olan fakire, yarım kilo altın zekât vermek caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caiz olur. Borcu olduğu için, fakir nisaba ulaşmaz.

Verdiği altınları zekâta saymak
Sual: Bir kimse, dinen fakir olana taktığı altınları, daha sonra, vereceği zekâta sayabilir mi?
CEVAP
Altın fakirde bulunduğu sürece, sayabilir. Fakir harcamışsa zekâta sayılamaz. (S. Ebediyye)

Zekât borcu için
Sual Zekât borcunu ödemek için, ödünç para almak gerekir mi?
CEVAP
Hayır, gerekmez.

Verilmeyen zekât
Sual:
Dört yıldır zekâtı verilmeyen gram altının, her yıl kırkta birini yani 2,5 gramını vermek gerektiğine göre, 10 gram zekât verilse, zekât borcu ödenmiş olur mu?
CEVAP
Zekât borcu ödenmiş olur, ama fazla zekât verilmiş olur. Birinci yıl 2,5 gram verince, geriye 97,5 gram altın kalmış oluyor. İkinci yıl 97,5 gramın zekâtını vermek gerekir. Yaklaşık 2,5 gram da onun zekâtı olsun, hepsi 5 gram eder. gramdan 5 gram çıkınca geriye 95 gram altını kalır. 95 gram olan altının zekâtını da vermek gerekmez. Dört değil, on yıldır zekât verilmemiş olsa bile, yine 5 gram zekât vermek gerekir. Fazla verilirse fazlası nafile, yani sadaka olur.

Kaybolan altın bulunsa
Sual: Nisabın üzerinde kaybolan altın, 7 yıl sonra bulunsa, geçmiş yılların zekâtını vermek gerekir mi?
CEVAP
Kaybolmuş bir mal bulunursa, önceki yılların zekâtları verilmez. (S. Ebediyye)

Düğünde verilen altın
Sual:
İki çocuklu bir beyle evlenen ablam, bu üvey çocuklara sünnet düğününde takacağı altınları, zekâtına sayabilir mi?
CEVAP
Babaları zengin değilse sayabilir. Çünkü üvey evlada zekât verilir.

Zekât verirken
Sual: Bir kimse, zekâtın fakirin hakkı olduğunu düşünerek, o üzülmesin diye, (Sana olan borcumdu) diyerek zekât verse, caiz olur mu?
CEVAP
Hayır, caiz olmaz. (Hediyem) denirse caiz olur.

Alzheimer hastası
Sual: Zengin dedem, Alzheimer hastası oldu. Onun malından zekât vermek gerekir mi?
CEVAP
Diğer üç mezhepte verilirse de, Hanefi’de çocuğun ve delinin malından zekât verilmez.

Alzheimer hastasının şuuru yerinde olmadığı zaman deli hükmünde olur. Zekât, namaz ve oruç gibi ibadetlerle mükellef değildir. Velisi onun malından zekât vermez. Şuuru yerinde iken namazını kılar, orucunu da tutar. Şuuru giderse orucunu bozması, namaz kılmaması günah olmaz. Zekâtını verecek kadar şuur sahibi ise, zekâtını da verir. Kurban Bayramı'nda şuuru yerinde olup da, (Kurbanımı kesin!) derse, kurbanı da kesilir.

Mehir borcu ve zekât
Sual: Tam İlmihâl’de, (Mehir alacakları nisap hesabına katılır. Nisap miktarı teslim aldıktan bir yıl sonra yalnız o yılın zekâtı verilir) denirken, İslam Ahlakı’nda, (Zevc, mehir borcunu zekât nisabına katmaz. Zevce ise katar. Fakat nisap miktarı teslim aldıktan bir sene sonra elinde kalırsa, yalnız o senenin zekâtını verir) deniyor. İkisi aynı mı yoksa farklı mı?
CEVAP
İkisi farklı değildir. Nisab hesabına katılır ve nisaba katılmaz ifadeleri açıklanırsa ikisinin aynı olduğu görülür.

Alacaklar için (Nisab hesabına katılır) demek, (Alacaklar da dâhil edilince, yani mevcut paraya ilave edilince, tamamı nisabı bulursa, onun da zekâtı verilir) demektir. Nisaba ulaşmazsa zekâtı verilmez.

(Erkek mehir borcunu, nisab hesabına katmaz) demek, (Borcu mevcut malından düşer. Kalanın zekâtını verir) demektir. Mesela bir erkeğin gram altını olsa, 80 gram da mehir borcu olsa, borcunu bu hesaba katar, mehir borcu olan 80 gram altını çıkarır geriye kalan gram altının zekâtını verir. Demek ki, (Nisaba katmaz) demek, borcu olan 80 gram altının zekâtını vermez demektir. Çünkü borçlar nisaba katılmaz. Yani nisaptan düşülür, eldeki paradan çıkarılır.

Kadın, mehir alacağını nisap hesabına katar. Mesela bir kadının 20 gram altını olsa, 80 gram da mehir alacağı var. Bununla gram eder. Nisabı bulduğu için, sadece 20 gram altının zekâtını verir. Alacağı olan 80 gramın zekâtını vermez. Nisaba katar demek onu alacak olarak kabul eder demektir.

Zekât, hicretten sonra farz oldu
Sual: Zekât ne zaman farz oldu ve zekât verilecek malın, paranın mutlak helal yoldan mı elde edilmesi gerekir?

Cevap: Zekât vermek, hicretin ikinci senesinde Ramazan ayında farz oldu. Her Müslümanın tam mülkü olan nisap miktarındaki zekât malının, belli zamanda, belli miktarını, zekât niyeti ile ayırıp, emredilen Müslümanlara vermektir. Tam mülk, helal yoldan gelip, kullanması mümkün helal malı demektir. Gasp, hırsızlık, rüşvet, kumar ve fasit olarak satın aldığı mal gibi, haram malı kendi helal malı ile veya çeşitli kimselerden aldığı haram malları birbirleri ile karıştırmamış ise, bu haram mallar, mülkü olmaz. Kullanması, nafaka yapması helal olmaz. Bunlarla cami ve başka hayırlar yapamaz. Bunların zekâtını vermesi farz olmaz, zekât nisabının hesabına katılmazlar. Sahipleri veya vârisleri belli ise, kendilerine geri vermesi farzdır. Belli değilse, hepsini sadaka olarak fakirlere dağıtırsa da, sonra sahibi çıkıp, ödemesini, tazminini isterse, öder. Sahiplerini buluncaya kadar dayanamayıp bozulacak malı, kendi kullanıp, sonra tazmin etmesi, yani benzerini, benzeri yoksa kıymetini ödemesi caiz olur.

Sual: Bir şirkete ortak olan, sadece kendi hissesine düşenin mi zekâtını verir?
Cevap: Bir ticaret şirketine ortak olanın, hissesi nisab miktarı ise, kendi hissesinin zekâtını hesap ederek vermesi lazımdır.

Zekâtı verilmeyen mallar
Sual: Bazı kimseler, dünyada zekâtı verilmeyen malların, ahirette azap aleti olarak, insana geri çevrileceğini söylüyorlar. Gerçekten böyle midir, böyle bir şey var mıdır?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Riyâd-un-nâsıhîn kitabında deniyor ki:
“Hazret-i Ali naklediyor: Resûlullah efendimiz Veda Haccında buyurdu ki: (Malınızın zekâtını veriniz! Biliniz ki, zekâtını vermeyenlerin, namazı, orucu, haccı ve cihadı ve imânı yoktur.) Yani, zekât vermeyi vazife bilmez, farz olduğuna inanmaz, vermediği için üzülmez, günaha girdiğini bilmezse, imanı gider. Senelerle zekât vermeyenlerin zekât borçları birikerek, bütün malını kaplar. Malı kendinin sanıp, Müslümanların hakkını hatırına bile getirmezler. Böyle kimseler, Müslüman olarak tanınır. Fakat bunlardan, imanını kurtaran pek nadir olur. Zekât vermek, Kur’ân-ı kerimin otuziki yerinde, namazla birlikte emredilmektedir. Tevbe sûresi, âyet-i kerimesi, böyle kimseler için olup, burada mealen; (Malı, parayı biriktirip zekâtını, Müslüman fakirlerine vermeyenlere çok acı azabı müjdele!) buyurulmaktadır. Bu azabı, bundan sonraki âyet-i kerime bildirmekte olup, mealen; (Zekâtı verilmeyen mallar, paralar, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahiplerinin alınlarına, böğürlerine, sırtlarına mühür basar gibi bastırılacaktır) buyurulmuştur.” İmâm-ı Gazâlî hazretleri de buyuruyor ki:
“İnsanlardan her biri, dünyada sımsıkı sakladıkları malı boyunlarına geçirmişlerdir. Deve zekâtını vermeyenlerin, boynuna deve yüklenir. Sığır, koyun zekâtı vermeyenler de, böyle olur. Bunların feryatları âdeta gök gürlemesi gibidir. Ekin zekâtını, yani uşrunu vermeyenlerin boynuna ekin denkleri yüklenir. Eğer buğday ise, buğday, arpa ise arpa yani hangi cinsten ise o dolmuştur ki, ağırlığından altında, vâveylâ, vâseburâ diye bağırırlar. Altın, gümüş ve kâğıt para ve sair ticaret malı zekâtından vermeyenler de, dehşetli bir yılanı yüklenirler ki, değirmen taşlarını yüklenmiş kadar ağırlığı vardır. Feryat edip bağırırlar, bu nedir, derler. Melekler onlara; (Bunlar, dünyada zekâtını vermediğiniz mallarınızdır) derler. İşte bu hal, Âl-i îmrân sûresinin mealen; (Dünyada esirgedikleri, kıyamet günü boyunlarına takılır) olan, âyet-i kerimesi ile bildirilmiştir.”

Sual: Zengin bir kimse, niyet etmeden para, mal dağıtsa, bu verdiği para ve mallar zekât yerine geçer mi?
Cevap:
Her ibadete mahsus olan farzların yerine getirilmesi şarttır. Zekâtın da farzı yerine getirilmezse, zekât verilmiş olmaz. Zekâtın farzı birdir, bu da, niyet etmektir. Niyet kalp ile olur. Malın zekâtını ayırırken veya Müslüman fakire verirken; “Allah rızası için, zekât vereceğim” diye niyet edip de fakire veya zekâtını fakirlere vermek için vekil ettiği kimseye verirken hediye veriyorum dese, caiz olur, söze bakılmaz. Zekât ve sadaka diye birlikte niyet ederse, İmâm-ı Ebû Yûsüf'e göre, zekât olur. İmâm-ı Muhammed'e göre, sadaka olur, zekâtını vermemiş olur.

Sual: Zekâtını vermeden ölen kimsenin zekât borçlarını, mirasçıları ödeyecek midir?
Cevap:
Vasiyet etmemiş meyyitin, bıraktığı maldan zekât borcu verilmez. Çünkü niyet etmesi lazım idi. Vârisleri, kendi mallarından ödeyebilirler. Bu takdirde, zekâtın iskatı yapılmış olur.

Sual: Zekât parası ile ölen birisi için kefen alıp, zekâta sayılabilir mi, zekât yerine geçer mi?
Cevap:
Zekât parası ile meyyite kefen alınmaz, meyyitin borcu ödenmez ve cami de yapılmaz.

Sual: Zengin bir kimse, niyet etmeden, fakirlere çokça mal, para verse, dağıtsa, bunlar zekât yerine geçer mi?
Cevap:
Bir kimse, zekât niyeti ile kırkta bir ayırmadan veya verirken niyet etmeden, fakirlere milyonlarla lira dağıtsa, zekât vermiş olmaz. Çünkü zekâtı ayırırken veya kendi vekiline yahut fakire, fakirin vekiline verirken niyet etmesi farzdır.

Sual: Bir fakire, onu dinen zengin edecek miktarda zekât vermek uygun olur mu?
Cevap:
Fakirin, hiç olmazsa, bir günlük ihtiyacını karşılayacak kadar vermek müstehabdır. Borcu olmayan ve çoluk çocuğu bulunmayan fakire, nisap miktarı veya malını nisap miktarına tamamlayacak kadar zekât vermek mekruhtur. Çoluk çocuğu olan fakire, bunların her birine bölünce, nisap miktarı düşmeyecek kadar, çok zekât vermek caizdir. Zekâtı, fakir olan kardeşe ve hala, amca, dayı ve teyze gibi yakın akrabaya vermek daha sevaptır. Yakınları muhtaç iken, başkalarına verirse, sevabı olmaz.

Sual: Bir kimsenin, zekâtını, bulunduğu yerdeki fakirlere vermeyip de, başka şehir veya yerdeki fakirlere göndermesinin, vermesinin dinen mahzuru olur mu?
Cevap:
Zekâtı başka şehre göndermek mekruh ise de, akrabaya vermek için veya kendi şehrinde fakir Müslüman bulamazsa, başka şehre göndermek caizdir. Zekâtı, borcu olana vermek, fakire vermekten daha iyi olduğu Bezzâziyye fetvasında yazılıdır. Malını israf edene, haramda kullanana zekât vermenin layık olmadığı Dürr-i Yektâda yazılıdır.

Sual: Zengin olan bir kimse, zekâtını verdikten sonra elindeki malı istediği gibi harcayabilir mi veya nasıl, nerelerde kullanmalıdır?
Cevap: Bu konuda, Süleyman bin Cezâ hazretleri, Eyyühel Veled kitabında buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, sana fazla mal verirse bahil yani cimri olma! Din uğruna sarf et! Halis Müslümanların yazdığı doğru ilmihal kitaplarını al, dağıt, cihat sevabına kavuşursun. Peygamber efendimiz bir gün, (Yâ Ebâ Hüreyre! Müminlerin büyüğü, benden sonra o kimsedir ki, Allahü teâlâ ona mal verir, o da gizli ve aşikâre, açıktan Hak yoluna harcar ve yaptığı iyilikleri kimsenin başına kakmaz) buyurdu.”

Zekâtı verilen mal, temizlenmiştir
Sual: Din adamı geçinen bazı kimseler, “zekâtı verilen malı, parayı elinde tutmak, saklamak da çok büyük günahtır” diyorlar. Bunların bu sözlerinin aslı var mıdır?

Cevap: Zekâtı verilmiş olan mal, ne kadar zaman saklanırsa saklansın, sahibine zarar vermez. Zekâtı verilmiş olan malı tedavülden çekmek suç olmaz. Suç olmaz demek, ahirette bunun için, suale çekilmez ve azap olunmaz demektir. Fakat, bu mal ile hayırlı işler yapmanın, ticarette ve sanatta kullanmanın, İslâmiyete ve Müslümanlara yardım etmenin sevaplarına kavuşulamaz. Hadîka kitabında diyor ki:
“Zekât, malı zarardan korur. Resulullah efendimiz; (Zekâtını vermekle mallarınızı zarardan koruyunuz) buyurdu. Bu hadis-i şerif, Münâvîde de senedi ile yazılıdır. (Altınlarını, gümüşlerini saklayıp Allah yolunda dağıtmayanlara çok acı azap vardır) mealindeki âyet gelince, Resulullah efendimiz; (Zekât Müslümanların mallarını temizlemek için emrolundu. Zekâtı verilen mal kenz olmaz, yani saklanan mal sayılmaz) buyurdu. Bir hadis-i şerifte; (Zekâtı verilmeyen mal için kıyamette çok acı azap vardır) buyuruldu. Resulullah efendimiz, zekâtı verilen mal biriktirilmiş mal sayılmaz buyuruyor, bazı mezhepsizler ise, ‘bu söz doğru değildir’ diyor. Böylelerinin nasıl bir kimse oldukları, bu sözünden de anlaşılmaktadır.”

Sual: Zengin olan bir Müslüman, zekâtını bizzat kendisi, dilediği gibi, dilediği kimseye veremez mi?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Dürri yektâ kitabında deniyor ki:
“Dört çeşit zekât mallarından ikisine, yani altın ile gümüşe ve ticaret eşyasına, Emvâl-i bâtına (gizli mallar) denir. Bir kimsenin gizli mallarını araştırmak ve zekâtlarını istemek caiz değildir. Böyle malların miktarını hesap etmek ve zekâtını vermek işi, bunların sahiplerine bırakılmıştır. Sahibi, zekâtını dilediği fakire vermekte serbesttir. Zekât hayvanlarına ve topraktan yetişen maddelere Emvâl-i zâhire denir. Emvâl-i zâhirenin miktarını anlamak ve fakirlere dağıtmak, bunların sahiplerine bırakılmamıştır. Bu işleri, o zamanki devlet yetkilisi tarafından gönderilen, vazife verilen memur yapardı. Bu memurlara Âmil denirdi.” Zamanımızda böyle vazifeli memurlar olmadığı için, zengin olan kişiler, bu malların zekâtını da, bizzat kendileri verir.

Sual: Zekâtı verirken, fakire hediye diye verilse, yine zekât verilmiş olur mu?
Cevap:
Zekâtın farzı birdir. Bu da, niyet etmektir. Niyet kalp ile olur. Malın zekâtını ayırırken veya Müslüman fakire verirken “Allah rızası için, zekât vereceğim” diye niyet edip de fakire veya zekâtını fakirlere vermek için vekil ettiği kimseye verirken borç veya hediye veriyorum dese de, caiz olur, söze bakılmaz.

Sual: İhtiyaç eşyası, zekât ve kurban hesabına katılmaz deniyor. İhtiyaç eşyası ne demektir ve neler ihtiyaç eşyasına girmektedir?
Cevap:
İnsanı ölümden koruyan şeylere, ihtiyaç eşyası denir. Bunların birincisi nafakadır. Nafaka da üçtür. Bunlar da, yiyecek, giyecek ve evdir. Yiyecek deyince, mutfak eşyası da anlaşılır. Ev demek, ev eşyası da demektir. Binek hayvanı veya arabası, silahları, hizmetçisi ve sanat aletleri ve lüzumlu kitapları da ihtiyaç eşyası sayılır.

Sual: Zengin bir kimse, zekât malını veya parasını hesaplayıp ayırsa, bu kimse zekât malını ayırmakla zekâtını vermiş olur mu?
Cevap:
Zekât ayrılmakla verilmiş olmaz. Ayrılan zekât, kendinde veya vekilinde iken kaybolursa, tekrar ayırıp vermesi lazımdır. Vekili kaybedince, öder.

Sual: Ergenlik çağına girmiş olan kız ve erkek çocukların, eğer malları varsa zekât vermeleri gerekir mi?
Cevap:
Hanefi mezhebinin âlimleri; “Mükellef, yani akıl, baliğ ve hür olan Müslüman erkek ve kadının, şartları bulununca, zekât vermeleri farzdır” dediler.

Sual: Zekât malı mutlaka fakire teslim edilmeli midir?
Cevap:
Zekât vermek, malı Müslüman fakire temlik etmekle olur. Yani, malı fakirin eline vermek lazımdır. Îzâh kitabında; “Çocuğa, deliye verilecek zekât, babasına veya velisi olan akrabasına veya vasisine verilir” denmektedir.

Sual: Evin ihtiyaçları için ayrılıp biriktirilen paranın da zekâtı verilir mi?
Cevap:
İhtiyaç eşyasını almak için ve cenaze masrafının yapılması için ayırılan para nisap hesabına katılır. Yalnız bu parası bulunan kimse, nisap miktarı olduğu günden bir sene sonra, yine nisap miktarından az olmazsa, elinde kalan bu paranın zekâtını verir. Çünkü, zekât, fıtra ve kurban için, ihtiyaç eşyasına malik olmak şart değildir. Bu eşyadan elde bulunanı nisaba katılmaz.

Sual: Kaybolmuş, yeri unutulmuş olan paraların, malların zekâtı verilir mi?
Cevap:
Kaybolmuş, denize düşmüş, gasbolunmuş, gömüldüğü yer unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, tam mülk olmadıkları için, zekâtta nisap hesabına katılmaz ve ele geçerlerse, önceki senelerin zekâtları verilmez.

Okuyucularımdan Sayın Hüseyin Kılınçarslan’ın aşağıdaki tashih mesajını teşekkür ederek yayınlıyorum:

“Hayırlı günler Sayın Hocam,

tarihli makalenizin seslendirme bölümünde şöyle bir hata yapılmıştır: “Öğrencisi meşhur Senusi gibi Selefi İslam anlayışı ile tasavvufu uzaklaştırmaya (uzlaştırma olması gerekiyor) ve bir hatanın düzeltilmesi için sizleri rahatsız ettim.”

Evet, bu bir yazım hatası, karineden de anlaşılacağı gibi kelime “uzlaştırmaya” olacaktı.

Bir başka okuyucum, yakınlarda yazdığım bir yazıda geçen şu cümlenin çok sakıncalı ve yanlış olduğunu bana yazmıştı:

“Kur’an âyetlerinin bilime ve akla aykırı olmaması onun sıhhati için yeterlidir.”

Sanırım bu zat, naklettiğim cümleyi şöyle anlamış: “Kur’an ayetlerini akıl ve bilime arz edeceksiniz; bunlara uygun ise sahihtir, alacaksınız, değilse sahih değildir…”.

Kur’an-ı Kerîm için böyle bir inanç, düşünce ve yazı asla bana ait olamaz.

Benim, “akıl ve bilim” ile “din” ilişkisine dair birçok yazım vardır. Onların tamamında aklın ve bilimin kendi yetki alanlarında değerli birer imkân olduğunu, Müslümanların da bunlardan azami yararlanmaları gerektiğini, din alanına gelince burada vahyin geçerli oluğunu, aklın ise yapabildiği kadar vahyi anlama ve yorumlama imkanının bulunduğunu, müminin, aklının ve bilimin erebildiği konularda Kur’an’ın mucizevî açıklamalarına da bakarak akla aykırı olmayan ama aklı aşan hususlara da iman edeceğini… yazmışımdır.

İtiraz konusu olan cümlenin içinde yer aldığı paragraf da şöyledir:

“Kur’an âyetlerinin bilime ve akla aykırı olmaması onun sıhhati için yeterlidir. Bunun ötesinde Kur’an’ın asıl amacı ile ilgili açıklamaları -bilhassa gayba ait konularda- aklı ve bilimi aşar; bunlarla çelişmez, ama bunları aşar. Müslüman haddini bilir, Yaratıcı ile yarışmaz, ama bilimi, insanlığın hayrına olmak üzere sınırlarına kadar kullanır, geliştirir ve bu alanda da en ileride olmakla yükümlü olduğunu bilir, bilmesi gerekir.”

Şimdi belki daha kolay anlaşılır diye şöyle bir cümle daha kurayım:

On beş asır önce vahyedilmiş bir kitabın içinde çağın bilimine ve aklına aykırı bir şeyin bulunmaması onun ilâhî bir kitap olduğunun delillerinden biridir.

…Hocam, iki sorum olacak müsaadenizle,

1-Aylık maaşımın nisap miktarına düşenini zekât olarak versem ve yıl dolmasını beklemesem olur mu? Yıl sonunda tekrar hesaplama yapmam gerekir mi?

Aylık, haftalık, üç aylık gibi fasılalarla ücret ve maaş alan işçi ve memurlar ile serbest çalışan doktor, mühendis, avukat, terzi, berber gibi meslek sahiplerine ait gelirlerin zekâtı mevzûunda birkaç görüş vardır: Umûmiyetle fukahâ, bunların da üzerinden bir yıl geçince elde kalan ve nisabı dolduran miktarlarından kırkta bir zekât ödenir demişlerdir. Ben de bu görüşe katılıyorum. Tabii bir yılın geçmesi her maaşın üzerinden ayrı ayrı bir yılın geçmesi demek değildir; böyle bir hesaplamada zorluk vardır. Müslüman işçi, memur vb. ücret ve maaş alanlar zekat yükümlüsü olacak kadar (nisaba) malik iseler bunların da bir zekat yılbaşısı olur; bu tarih geldiğinde elde bulunan zekatlık para ve malın zekatı verilir. Bu durumda zekatın bir kısmı süresi dolmuş olan malın ve paranın, bir kısmı da gelecek yıla kadar süresi dolacak olanların zekatı olur; zekatı peşin -süre dolmadan- ödemek ve süre dolunca mahsup etmek caizdir. Ben bu içtihadı tercih ediyorum.

Ancak bazı muâsır âlimler bu gelirleri, İbn Abbâs, İbn Mes’ûd, Muâviye, Ömer b. Abdulaziz gibi kadim müctehidlerin, yıllanmasını şart koşmadıkları “miras, bağış, mükâfat” gibi gelirlere (el–mâlu‘l–müstefâda) benzetmiş ve üzerlerinden yıl geçmeden -her birinin husûsiyetine göre- zekâtlarının ödenmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Meselâ bir memurun maaşı normal ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra artıyor ve bu artanların yıllık toplamı nakit nisâbını dolduruyorsa, yıl sonu beklenmeden her ay maaşın zekâtı ödenecektir (İbn Hazm, el–Muhallâ, c. VI, s. 83 vd.; Ebû Ubeyd, el–Emvâl, s. ; Kardâvî, age., s. –).

Bu ikinci görüşe göre de zekatı ödenen maaş ve benzerinin yıl sonunda bir daha zekatını ödemek gerekmiyor.

2. Katılım endeksine uygun şirketlerden hisse aldım ve temettü ödemeleri var. Bu hisselerin zekatını vereceğim zaman gelen temettü üzerinden mi yoksa toplam değer üzerinden mi hesap yapmam gerekir? Burada miktar zekata mı tabidir yoksa öşür mü hesaplanır.

Çoğunluğun ictihadlarına göre senetlerin ticârî-sınâî ayırımı yapılır, sinâîlerin gelirinden 1/10 veya brütünden 1/20 alınır, ticari olanların toplam değerlerinin zekatı kırkta birdir.

Prof. M. Ebû Zehra, Hallâf gibi âlimlere ait bulunan diğer bir görüş ise şöyledir: Hisse senetleri, hangi çeşit şirkete ait olursa olsun, ticaret eşyası hükmündedir, senet piyasasındaki değerleri ile kârlarının toplamı -Aslî ihtiyaçlar veya asgarî geçim sınırı dışında- nisâba ulaşıyorsa 1/40 nisbetinde zekâta tâbidir.

Karadâvi hesap ve ödeme kolaylığını gözönüne alarak zekâtı toplayan devlet ise birinci görüşün zekâtı fertler ödüyorsa ikinci görüşün tercihini ileri sürmektedir.

Şimdi zekatı devlet toplamıyor, bu sebeple ben de ikinci görüşün uygulanmasından yanayım.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası