tasavvuf felsefesi sözleri / Tasavvufi Sözleri | Tasavvuf Edebiyatı'nın Anlamlı Sözleri

Tasavvuf Felsefesi Sözleri

tasavvuf felsefesi sözleri

Mevlana Kimdir? Kısaca Mevlana'nın Hayatı, 7 &#;ğ&#;d&#; Ve Sevilen S&#;zleri

Son Dakika Haberler

EğitimMevlana Kimdir? Kısaca Mevlana'nın Hayatı, 7 &#;ğ&#;d&#; Ve Sevilen S&#;zleri

-

Mevlana&#;dan Tasavvuf Öğretisine Dair 10 Söz

Şeb-i Arus (Düğün Gecesi), Mevlevilik&#;te Mevlana Celaleddin-i Rumi&#;nin öldüğü gecedir. Mevlana Celaleddin Rumi, bu geceyi Rabb&#;ine, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü Düğün Gecesi olarak adlandırır.

Rumi&#;nin ölüm yıldönümlerinde 17 Aralık&#;a denk gelen hafta düzenlenen ve Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri olarak isimlendirilmeye başlanılan törenler, halk arasında Şeb-i Arus olarak da anılmaktadır.

Mesnevi’den sınırsız sayıda söz, internetin her köşesinde karşımıza çıkıyor. Ancak pek çoğu kaynak gösterilmeden hangi çeviriden neye istinaden alıntı yapıldığı belirtilmeden yayınlanıyor. Aşağıdaki sözler, Mevlana’nın on sekizinci göbekten torunu, büyük bilgin, Veled İzbudak’ın Mesnevi çevirisindendir (Milli Eğitim Bakanlığı, Klasikler Dizisi, ).

Mevlana Celaleddin Rumi’nin Sözleri isimli yazımızda da Mevlana&#;nın farklı sözlerini okuyabilirsiniz.

İnsan gözdür, öte yanı deriden, etten başka bir şey değil. Göz neyi görürse değeri o kadardır insanın. (Mevlana, Mesnevi IV. s. 69)

mevlana

Gör, gör ki sende yalnız bu görüş, bu bakış işe yarar. Bundan ötesini sorarsan yağsın, etsin, ilik ve sinirden ibaretsin. (Mevlana, Mesnevi VI. s. )

mevlana

Gözler, perdeleri delip hakikati görmeye başladı mı, nur onun nurudur artık. Bu nura sahip olan, dışa bakar, içi görür. (Mevlana, Mesnevi VI. s. )

mevlana

O canlara canlar katan la’l şarapla, la’l içinde la’l olduk, la’l içinde la’l kesildik. (Mevlana, Mesnevi VI. s. 78)

mevlana

Renksizlik alemi, renge esir olunca bir Musa, öbür Musa ile savaşa düştü. Şaşılacak şey&#; Bu renk, renksizlik aleminden zuhura geldiği halde, renksizlikle nasıl savaşa girişir? (Mevlana, Mesnevi I. s. )

mevlana

Yolda gark mı olacaksın, kurtulup sağlıkla selamete gideceğin yere mi varacaksın, bu ikisinden hangisi başına gelecek, bilemezsin ki. (Mevlana, Mesnevi III. s. )

mevlana

Kendine kağıttan kanat yapıp dağdan uçmaya kalkışma. Bu sevdada niceler başından oldu. (Mevlana, Mesnevi VI. s. )

mevlana

Her zaman yeni bir suret, her an yeni bir güzellik görmedeyim. Yeni görmekle de elem ve utanç kalmaz, insan daima yeniden yeniye neşelenir durur. (Mevlana, Mesnevi IV. s. )

mevlana

O ağacın üstünde oldukça, pis bir dikenlik, kızgın akreplerle, yılanlarla dopdolu bir yer görünür. Fakat ağaçtan inersen derhal alemi gül yüzlü dilberlerle, dadılarla, taylarla dolu görürsün. (Mevlana, Mesnevi IV. s. )

mevlana

Fil gerektir ki rüyasında Hindistan’ı görsün! Eşek, hiç Hindistan’ı rüyada görmez… Çünkü Hindistan’dan ayrılmamış, gurbete düşmemiştir ki! (Mevlana, Mesnevi IV. s. )

Muhammed Nurullah Çınar Klasik Düşünce Okulu Tasavvufta Şatahat ve Serrâc’ın Şatahat Yorumu İbn-i Haldun tasavvufu şöyle tanımlar; “Tasavvuf, İslam milletinde sonradan peyda olan şerî ilimlerden biridir. Esası, ashâb ve tabiun ile onlardan sonra gelenlerin hak ve hidayete uygun hâlleridir. Temeli, ibadetle meşgul olmak ve kendini Allah’a vermek, dünya alayişlerinden ve süslerinden yüz çevirmek, halktan ayrılarak ve halvete çekilerek ibadete dalmaktır.”1 Onun bu tanımına göre tasavvuf, sonradan ortaya çıkan ilimlerden biri olarak kabul edilmiş; esasını sünnet, zühd ve abidliğin oluşturduğu hâller bütünü olarak tasvir edilmiştir. Tasavvuf, hicri birinci ve ikinci asırlarda daha çok şehir eleştirisi temelinde ahlaki bir hareket olarak etkisini gösterse de sonraki dönemlerde metafizik bir anlayışa ve kendine has terimleri ve meseleleri olan bağımsız bir ilme evrilmiştir. Cüneyd-i Bağdadi’den sonra gelen hicri dördüncü ve beşinci asır mutasavvıfları insan ruhunu tahlil etmiş ve ona arız olan halleri açıklayarak geçirdiği makamları sıralamışlardır. Gittikçe varlığa dair kendine has felsefi açıklamalara bürünen tasavvuf nihayetinde gayesi nefisten yüz çevirerek tanrıda bekâ bulmak olan salt dini ahlak ilkesi olmaktan ziyade ruh ilmi ve ruhun yöneldiği metafizik temayüllerle meşgul olan ve Allah ile tam bir muhabbeti sağlamayı amaçlayan bir ilim haline gelmiştir. Bayezid Bestami, Hallac-ı Mansur ve daha sonraki dönemlerde tasavvufun zirve noktası olan İbn-i Arabi’de görülen tasavvuf bu mahiyettedir.2 Tasavvufun bir ilim haline gelmesinde kendisine yönelik dış eleştirilerin etkisi oldukça büyüktür. Sûfîlerin, Kur’an’ı yorumlamada kullandıkları bâtıni tevil anlayışı, velayet ile ilgili düşünceleri, Allah’da fani olma fikri, ittihad ve hulul iddiaları ve hâllerini tasvir etmek için söyledikleri garip sözler diğer din âlimlerinin tepkisini çekmelerine sebep olmuştur. Bu tepkilere cevap üretebilmek için ilmi çalışmalara yönelen Muhasibi, Serrac, Kelâbazi, Hucviri gibi sûfîler tasavvufun Kur’an ve sünnet çerçevesinde açıklamasını yapmaya çalışarak sınırlarını belirlemeye gayret etmiş ve bir din ilmi olarak kabul edilebilmesini sağlamışlardır. Tasavvufun diğer din ilimleri gibi dinin içinden gelen bir ilim olduğunu ispat etmek isteyen Ebu Nasr es-Serrâc da, Lüma adlı eserinde tasavvufun kendine has meseleleri olduğunu ve bu meselelerde sûfilerin otorite olarak kabul edilmesi gerektiğini söylemiştir. Ancak tasavvufun bir din ilmi olarak kabul edilebilmesi için kendi içinde barındırdığı bir çok tartışmalı meselenin de açıklanması gerekmektedir. Başta Bayezid ve Hallac olmak üzere sûfilerin fenâ halinde söyledikleri ve diğer alimlerce küfür kabul edilen bir takım sözler ile ilgili tartışmalar bu meselelerden biridir. Tasavvufta “şatahat” olarak adlandırılan bu sözlerin Serrâc için hem tepkileri giderecek hem de “tasavvuf din ilmidir” iddiasını destekleyecek şekilde açıklanması gerekmektedir. Mutasavvıflar, içinde oldukları hâlleri tasvir edebilmek için kendilerine has bir takım kavramlar kullanmışlardır. Bu kavramların tam olarak hangi anlamlara geldiğini bilmeden 1 Mukaddime, İbn-i Haldun, çev. Süleyman Uludağ 2 Tasavvufun tarihsel serüveni ile ilgili bkz: “İslamiyet’in Geliştirdiği Tasavvuf”, Ömer Rıza Doğrul sûfinin içinde olduğu hâl ve sarf ettiği sözler anlaşılamaz. Hâl, makam, şahid ve meşhud, istiğrak, sekr, fenâfillah, vecd gibi kavramlar başlıca tasavvuf kavramlarıdır. Nitekim Serrac da Lüma eserinin bir bölümünü bu kavramların açıklamalarına ayırmıştır.3 Tasavvufun din bilimi olması kendine has kavramlarının olduğunu da kabul ettirmiştir. Serrâc tasavvufi kavramlara eserinde yer vererek hepsini tek tek açıklar. Ona göre bu kavramlar bilindiğinde ve sûfilerin maksadı anlaşıldığında vecd halinde söylenen sözler daha iyi anlaşılacaktır. Bununla birlikte sûfîler sözlerinde genellikle sembolik anlatımlara başvururlar. Serrac’a göre bunun en önemli sebebi içinde oldukları hâli tasvir etmekte çektikleri güçlüktür.4 Serrâc’ın şatahat ile ilgili görüşlerine yer vermeden önce şatahat ve bu kavramla ilintili “vecd”, “fenâ” ve “bekâ” kavramlarının ne anlama geldiğini incelemek gerekir. Sûfi’nin nihai amacı olan Allah’a yakın olmak düşüncesi (kurbiyet) onu bir takım riyazetler ile yakınlık hâline ulaşmak için çabalamaya iter. Bu çaba; nefsi kötü sıfatlarından arındırmak, benliği ortadan kaldırarak yalnızca Allah’ın var olduğu hâle ulaşmak yani kişinin kendi fiillerinde Allah ile kaim olduğunu görerek kendini yok sayması olan fenâ haline ulaşmak içindir. Sûfinin fenâ halinde elde ettiği duyguyla bâki kalması ise bekâ hali olarak açıklanır. Fenâya ermek için sûfinin kalben hissettiği, gözünde varlığın kalmadığı, Allah ile başbaşa, muhabbet ediyormuşçasına yaşadığı hâl vecd olarak tanımlanmıştır. Sık sık vecd hâlini yaşayan sûfi bu hâli tasvir edebilmek için zahiren anlaşılması güç ve dine aykırı olan sözler sarfeder. İşte bu şekilde sûfinin vecd halinin verdiği heyecan ile kalbinde meydana gelen taşma sonucu söylediği sözler “şatahat” olarak isimlendirilmiştir. Serrâc, önce şath kelimesinin Arap dilindeki kullanımını açıklar. Şath, Arap dilinde “hareket” anlamına gelmektedir. Şath ile aynı kökten gelen “miştah” ise un elenen yere denir; yani elek anlamındadır. Un elenen yere miştah denmesinin sebebi hareketin çokluğundandır. Hareketin çokluğu eleğin dışına bir miktar unun taşmasına sebep olur. Serrâc’a göre sûfinin vecd halinde yaşadığı yoğun hissiyat içindeki sırları harekete geçirir. Bu hareketliliğin yoğunluğu ile sûfi galeyana gelir ve hâlini tasvir eden bir takım anlaşılması güç sözler sarfeder. Nitekim Araplar bir nehirde selin akması ile suyun kenarlara taşmasını ifade etmek için “şataha” fiilini kullanırlar. Aynı şekilde vecd halindeki sûfi de vecdi artıp kalbine varid olan şeyleri taşımaya takat getiremeyince duygularını bu alışılmamış söz ve ifadeler ile dile getirir. Serrâc, bu sözleri doğrudan inkar etmenin yanlış olacağını vurgulayarak araştırılması gerektiğini söyler. Ona göre bu tür sözleri ancak tasavvuf ilminde derinleşmiş olan kimseler anlayabilir. Onların yoluna girmemiş; maksad ve gayelerini bilmeyen bir kimsenin yapacağı en sağlıklı iş bu sözleri reddetmekten kaçınıp Allah’a havale etmesidir. Sûfilerin şatahatını yorumlama işini tasavvuf ilminde derinleşmiş kimselerin yapabileceğini söyleyen Serrâc, tasavvufun da diğer ilimler gibi bir din ilmi olduğunu 3 Tasavvufun kendine özgü bir kavram alanına sahip olmaya başlaması bir din bilimi olarak kendini ispat edebilmesine olanak sağlamıştır. 4 İlerleyen dönemlerde bu sembolik ifade tarzı tasavvufu şiire ve edebiyata yaklaştıracaktır. Aynı zamanda tarikatların oluşması siyasi etkinlik alanıda oluşturarak tasavvufu ilk dönemlerindeki zühd ve abidlik ile Allah’a yakın olma amacından saparak; şiir, edebiyat ve siyaset alanına doğru çekecektir. dolayısıyla bu ilimde derinleşmeden ilmin meseleleri ile ilgili yorum yapmanın yanlış olacağını vurgulamaktadır. Zira söylenen sözleri kabul etmek güçtür, bu sözleri sarfeden büyük sûfileri dışlamak tasavvufu ilimleştirme projesini zedeleyeceğinden tasavvuf içinden açıklamasını getirmek gerekmektedir. Bunun için Serrâc kitabın başında yaptığı şeye geri dönerek din ilimlerini yeniden gündeme getirir. Daha önce Cibril hadisini delil getirerek din ilimlerinin islam, iman ve ihsan olmak üzere üç alanının olduğunu ve tasavvufun da ihsan alanını gaye edinen bağımsız bir din ilmi olduğunu söyleyen Serrâc bu kez Peygamberimizin: “benim bildiklerimi bilmiş olsaydınız” ile başlayan hadisini delil getirerek Peygamberimize verilen üç ilimden bahseder. Ona göre bu ilimler herkese açıklanan emir ve nehiyler, sahabeden bir gruba açıklanan ve başkalarına açıklanmayan ilimler (Hz. Ali’nin “Allah resulü bana benden başka kimsenin bilmediği yetmiş ilim öğretti” sözü delil getirilir) ve Allah Resulüne has, sahabeden hiç kimsenin de bilmediği bu hadiste anlatılan ilimlerdir. O, buradan hareketle şer’i ilimleri; tefsir ve hadis ilimlerinin dâhil olduğu rivayet ilmi, fıkıh ve ahkâmı anlatan dirayet ilmi, kıyas ve nazara dayalı kelam ilmi ve ilimlerin en üstünü olarak nitelediği taatlarda ihsanı ve Allah’a yönelişi öğreten ilm-i hakayık yani tasavvuf ilmi olarak sıralar. Bir ilim ile ilgili yanlışlığa düşüldüğünde, o ilmin âlimlerine danışılır ve doğru yanlıştan ayırt edilmiş olur. Serrâc’a göre nasıl ki fıkhi bir meselede alanında uzman fıkıhçılara danışılıyorsa tasavvuf ilminde karşılaşılan problemler ile ilgili de bu ilimde derinleşmiş olan sûfilere başvurulmalıdır. Sûfilerin şatahatı ile ilgili yapılması gereken tam olarak budur. Onların sözleri tasavvufu bilmeyen kişilerin anlayamayacağı sözlerdir. Bu sözleri küfür olarak saymadan önce bu ilmin asıl mensuplarına başvurulmalıdır. Sûfilerin şatahatına karşı kuşkulu davransa da dışlamayan Serrâc’ın tavrı, “tasavvuf din ilmidir” iddiasını destekleyecek şekildedir. Serrâc, eserinin bir yerinde “Dilin şatahatından Allah’a sığınırım” diyen bir sûfinin sözünü aktarırken bir başka yerde kemâl ehlinde en az bulunan şeyin şath olduğunu ifade eder. Bayezid’in : “Ya Bayezid, yaratıklarım seni görmek istiyor” şathını Bayezid’e ait olup olmadığından kuşku duyduğunu belirterek yorumlamaktan kaçınır ve dönemin en büyük sûfîlerinden olan Cüneyd’in sözleri ile açıklar. Çünkü kendisi de bu sözleri anlamamakta ancak dışlamaktan da çekinmektedir. Tasavvuf, Allah ile çok yoğun bir iletişimin mümkün olduğunu göstermektedir. Sûfi her halinde Allah’ın hakkını gözetir ve onu izliyormuş gibi davranır. Vecd halinde iken söylediği sözler de onun bu yakınlık hissi ile alakalıdır. Yoğun ibadet ve tefekkür hâli sûfinin sözlerini de abartılı hale getirmektedir. Serrâc bu sözleri ne tasavvuf dışına itebiliyor ne de kabul edebiliyor. Cüneyd’in görüşlerine yer vererek ve bu sözleri tevil ederek şeriata uygun düştüğünü belirtmeye çalışıyor olmalıdır. Çünkü sözlerin doğrudan kabulü sünni tasavvuf anlayışı ile çelişecektir. Cüneyd’in görüşleri Serrâc’ın iddiasını destekler niteliktedir. Cüneyd, Bayezid’in şatahatları için şöyle der: “Onun sözlerini, ancak manasını bilen ve gayesini kavrayan kimseler tam olarak yorumlayabilir. Kavrayış bütünlüğüne sahip olmayanlar, ise karşı çıkabilirler.” Serrâc’a göre şatahatların anlaşılmasının zorluğu bu ilimde derinleşmemiş, rivayetlere bakmamış olanlar içindir ve ona göre Cüneyd’in büyük sûfîlerin şatahatları ile ilgili yaptığı açıklamalar bu konuda kâfidir. Serrâc, sûfi geçinen bir takım kimselerin ayırdedilebilmesi için üç esastan bashederken bunları; büyük ve küçük haramlardan sakınmak, kolay veya zor bütün farzları yerine getirmek ve hayatı devam için zaruri olan müstesna dünyalığı ehl-i dünyaya bırakmak olarak sıralar. Bu şartları sağlamayan kişinin tasavvuh ehli olarak kabul edilemeyeceğini belirterek dışlayan Serrâc tasavvufu şeriatın içinde tutarak içerideki yanlış gruplardan da temizlemek istemektedir. Daha sonraki Galatatü’s-Sûfiyye başlıklı kısımda sûfiler ile ilgili çeşitli konularda şeriate aykırı yanlış görüşleri elekten geçirerek Kur’an ve sünnet çerçevesinde açıklamaya çalışan Serrâc’ın nihayetinde yapmaya çalıştığı şey sünni bir tasavvuf anlayışı ortaya koyarak tasavvufun bir ilim olarak rüşdünü ispat etmektir. Kaynakça Es-Serrâc, Ebu Nasr, el-Lüma, çfunduszeue.info Kamil Yılmaz, Erkam Yayınları İbn-i Hâldun, Mukaddime, çev. Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları Afifi, Ebû’l-Âla, İslam’da Manevi Hayat, çev. Ekrem Demirli, Abdullah Kartal, İz Yayıncılık Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi Doğrul, Ömer Rıza, İslamiyetin Geliştirdiği Tasavvuf, Kaknüs Yayınları Nicholson, Reynold Alleyne, İslam Sûfileri, Büyüyen Ay Yayınları

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.