vardan yok yoktan var edilemez / Bir madde yoktan var olabilir mi ya da vardan yok olabilir mi? | Soru & Cevap - Evrim Ağacı

Vardan Yok Yoktan Var Edilemez

vardan yok yoktan var edilemez

Lavoisier’in "Maddenin Sakımı Kanunu” yani “Hiçbir şey yoktan var olmaz; varken de yok olmaz” ifadesi hakkında bilgi verir misiniz?

Değerli kardeşimiz,

“Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu”

“Hiçbir şey yoktan var olmaz; varken de yok olmaz.” birleşik cümlesi, “Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu” adı altında ortaöğretimden başlayarak Genel Kimya kitaplarının ilk sahifelerinde ve  kimyanın temel kanunları arasında yer alır.

Acaba, bu birleşik cümle doğru mudur; gerçekten de hiçbir şey yoktan var olmaz mı ve var olan bir şey yok olmaz mı?

Bu eğer doğru değilse, niçin hâlâ ortaöğretimden başlayarak, öğretim kurumlarımızdaki Genel Kimya kitaplarında kimyanın temel kanunlarından biri olarak yer almakta devam etmektedir?

İslâm İnancı Bakımından Bu Kimya Kanununa Bakış

İslâm inancı bakımından bu kimya kanununa bakıldığında, Allah (c.c.)’ın isimleri, Kur’an âyetleri ve hadislere göre hiçbir şeyin yoktan var olmayacağı cümlesi çok yanlıştır; fakat hiçbir şeyin varken yok olmayacağı da ilk cümlenin tam aksine, doğrudur!

Laik sistemde ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun sınırlamaları içerisindeki okullarımızın resmen kabul edilmiş olan ders kitaplarında rastlanamasa da Amerika’daki bazı okulların kimya ders kitaplarında “Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu” ifadesinin hemen ardından parantez açılıp (Ancak Allah bunu yapabilir!) cümlesinin yazılı olduğu bilinmektedir.

Hiçbir şeyin varken yok olmayacağı ise, zaten bir hakikatin ifadesidir. Bunun İslâm’daki delili ise, Allah’ın (c.c.)“Hafîz” (Muhafaza eden) ve diğer bazı isimleri, bu mevzu ile ilgili Kur’an âyetleri ve hadislerdir.  

Lavoisier Kimdir?

yılları arasında yaşamış olan bu Fransız kimyacı, kimya biliminde teraziyi sistematik olarak devamlı kullanarak kendisinden önce yapılmış deneylerin neticelerini değerlendirmiş; kendi deneyleri ile takviye edilmiş izahlar yapmış ve bunların neticesinde kimya reaksiyonlarına giren maddelerin ağırlıkları toplamının o reaksiyonlardan çıkan maddelerin ağırlıkları toplamına eşit olduğunu, “Maddenin Sakımı Kanunu” olarak ifade etmiştir. Bu kanun ifadesinin kimya bilimi içerisinde  aksinin iddia edilememesi, ancak yirminci yüzyılın başına, Einstein’in “Özel İzafiyet Teorisi”ne kadar devam etmiştir.

Einstein’in Özel İzafiyet Teorisinin Bu Kanuna Getirdiği Değişiklik

yılında, Alman Fizikçi Albert Einstein, maddenin yoğunlaşmış bir enerji olduğunu, enerjinin maddeye, maddenin de enerjiye E=mc² (E: erg-enerji, m: gram-kütle, c: cm/s-boşluktaki ışık hızı) basit formülüne göre dönüşebileceğini bilim âlemine kabul ettirmiştir.

“Einstein’in Özel İzafiyet Teorisi” içerisinde yer alan ve E=mc² formülüyle kısaca ifade edilen madde-enerji eşdeğerliliği ve birbirine dönüşümü bağıntısı, kâinattaki kanunların en mühimlerinden birinin keşfi olarak, bilim âleminde çok mühim bir inkılap teşkil etmiştir.

Bilim ve teknolojide “Atom Çağı”, Einstein’in izafiyet teorileriyle başlamıştır. Atom bombasının yapılabilmesinin başlıca teorik temeli E=mc² ile ifade edilen madde-enerji eşdeğerliliği ve dönüşümüne dayanmaktadır. “Lavoisier’in Maddenin  Sakımı Kanunu” dabundan sonra “Einstein’in Madde ve Enerjinin Birlikte Sakımı Kanunu” olarak düzeltilmiş; fakat önceki haliyle de Genel Kimya kitaplarında yer almakta ve uygulanmakta devam etmiştir.

Niçin Her İkisi de Hâlâ Doğru Kanunmuş Gibi Kabul Ediliyor?

“Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu”nun daha sonra “Einstein’in Madde ve Enerjinin Birlikte Sakımı Kanunu” şeklinde değiştirilmiş ve düzeltilmiş olmasına rağmen, Genel Kimya ders kitaplarında kimya biliminin tarihçesinde yer alan ve önceki zamanlarda doğru zannedilmiş bir kanun olarak değil de niçin hâlen doğru kabul edilen temel kimya kanunları arasında bahsedildiğinin  ve kimyada uygulandığının, bu mevzu ile ilgilenenlere açıklanmasında fayda vardır.

Bu  Kanunun Doğru Kabul Edilmesine İhtiyaç Duyulan Haller Nelerdir?

Bu  kanunun pratikte doğru kabul edilmesine ihtiyaç duyulan hallerden biri, adî (nükleer olmayan) kimya reaksiyonlarıyla ilgili kimya problemlerindeki hesaplamaların neticesini daha basit ve yeterli bir biçimde verebilmektir. Çünkü, kâinattaki kütle-enerji eşdeğerliği ve birbirine dönüşümü ile ilgili E=mc² formülünden hesaplanabilecek kütlenin enerji eşdeğeri çok büyük; buna karşılık enerjinin kütle eşdeğeri de çok küçüktür. Isı çıkışıyla meydana gelen en şiddetli (ekzotermik) reaksiyonlarda da maddenin kısmen enerji haline dönüşmesi ile toplam kütlede meydana gelebilecek eksilme miktarı ve dışarıdan en fazla enerji verilerek gerçekleştirilebilecek (endotermik) reaksiyonlarda da alınan enerjinin maddeye dönüşmesi ile toplam kütlede meydana gelebilecek artış miktarı, en hassas terazilerle bile tartılabilme sınırının (yüz binde bir gram)  çok aşağısında ve kimyada hesaba katılmasına hiç lüzum olmayacak kadar azdır.

Ekzotermik veya endotermik cinsten âdi kimya reaksiyonlarıyla ilgili problemlerde, reaksiyonlardaki kütle kaybı veya kütle artışının hesaba dahil edilmemesiyle yapılan hata, kimyacıların çalışma hassasiyetlerinin çok dışında kalır. “Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu”nun tam doğru olmadığı yirminci yüzyılın başından beri bilinmesine rağmenhalen de en büyük ölçekli âdi kimya reaksiyonlarının hesaplamaları da toplam kütlede hiç kayıp veya artış olmamış gibi kabul edilerek yapılır.

Kimya Denklemlerinin Katsayılarını Denkleştirebilmek

Bu  kanunun pratikte tümüyle doğruymuş gibi kabul edilmesini gerektiren diğer bir hâl de kimya denklemlerinin katsayılarının denkleştirilmesinin lüzumudur. Kimya denklemlerinin katsayıları denkleştirilirken, ekzotermik ve endotermik  âdi kimya reaksiyonlarında E=mc² formülüne göre toplam kütlenin bir miktarının enerjiye dönüşüp eksilmesi veya alınan enerjiden bir miktar kütle meydana gelmesi hesaplamalarının yapılmaması daha uygundur. Böylece, âdi kimya reaksiyonlarında, neticeye tesirinin önemsizliği sebebiyle  gereksiz işlemler ve hesaplar olmaması için, “Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu”nun kimya biliminin uygulamalarında doğru gibi kabul edilmesi bir ihtiyaçtır. Bunun kimya bilimi uygulamalarında kullanılabilmesi için de, Genel kimya ders kitaplarında, kimyanın temel kanunları arasında  yer verilmekte devam edilir.

E=mc² Formülü, Âdi Kimya Reaksiyonlarına da Uygulansa Ne Olurdu?

Basit bir misal verecek olursak, bir gram maddenin enerji haline dönüşerek madde halinden çıkması halinde E=mc² formülüne göre meydana gelebilecek enerji: E=1g x (30 cm/s)²= erg ’tir. Bunun kalori eşdeğeri ve o kadar kalorinin kaç ton kok kömürünün yanmasıyla meydana gelebilecek ısıya eşdeğer olduğu hesaplanırsa, bir gram maddenin kütlesinin tamamen enerjiye dönüşmesiyle açığa çıkabilecek enerjinin, yaklaşık ton kok kömürünün bir anda yanmasıyla açığa çıkabilecek ısı enerjisine eşdeğer olduğu bulunur.

Bu misalin neticesini diğer bir şekilde de ifade edersek; ekzotermik veya endotermik âdi kimya reaksiyonlarının tümünde, E=mc² basit formülüne göre teorik olarak toplam kütlede eksilme veya artış aslında varsa da, bu kütle miktarı değişimleri  bahsetmeye hiç lüzum olmayacak kadar az olduğundan; ihmal edilmesi gerekir.

Nükleer Reaksiyonlarda Kütle Kaybı Hesapları İhmal Edilmez

 Nükleer reaksiyonlarla ilgili hesaplarda ise, E=mc²  formülüne göre kütle-enerji eşdeğerliği ve dönüşümündeki toplam kütle değişimi miktarları ihmal edilemez. (Meselâ: Atom bombası, hidrojen bombası, nükleer santraller, güneş ve yıldızlarda meydana gelen çok büyük enerjilerin eşdeğeri olan kütle kayıpları)

Einstein tarafından, aslında ten itibaren “Lavoisier’in Kütlenin Sakımı Kanunu” değiştirilmiş olmasına rağmen, kimya denklemleriyle ilgili katsayıların denkleştirilmesinde ve  kimya hesaplarında niçin Lavoisier’in bu kanunu tümüyle doğruymuş gibi,  kimya ders kitaplarında yer verilmesinin ve kimyanın uygulamalarında kullanılmakta devam edilmesinin sebebi budur.

Bu Mevzuun İzahının Önemi Nedir?

Lavoisier’in ’da neşrettiği “Kütlenin Sakımı Kanunu” tümüyle doğru olmamasına ve Einstein’in ’de neşrettiği madde-enerji bağıntısıyla yanlışının belirtilip düzeltilmiş olmasına  rağmen, eski şekliyle pratikte hâlâ doğru kabul edilmesinin yukarıda bahsedilen sebeblerle, kimya öğretiminin ders kitaplarında temel kimya kanunları arasında ve kimyanın tatbikatında hâlâ yer almaktadır. Fakat bunun bahsedilen gerçek yönünü gizleyerek veya saptırarak kötüye kullanmak için, biyoloji biliminde “Darwinizm”le yapılmaya çalışılan manevî tahribatın benzerini, güya kimya bilimine dayanarak yapmaya çalışanlar olabilir.

Bu Mevzudaki Yanlış Saptırmaları Yapanlar Kimlerdir?

Bu mevzudaki yanlış saptırmaları yapanlar, ya bu mevzuun cahili olanlar veya bilerek kötü niyetle hareket eden kişilerdir.  Bunlar, bilhassa yarım-okumuş bazı cahillerin ve dar görüşlü kişilerin zihnini bulandırıp; maddenin ezeliyeti ve inkâr-ı uluhiyet yanlışlarının müdafaasında, “Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu”nu kendi inkârlarının sahte bir delili gibi kullanmağa çalışabilir.

Bu durumda, Lavoisier’in ismi ve onun adıyla birlikte bahsedilen “Maddenin Sakımı Kanunu”, belki kıyamete kadar bütün ortaöğretim  ve yüksek öğretim Genel Kimya kitaplarında yer alabilecek; fakat ayni zamanda bazı hakikat tahrifçilerine sahte delil, aldatma ve saptırma vasıtası da olabilecektir.

İlave bilgi için tıklayınız:

- Allah'ın inşa ve ibda diye iki tür yaratması var. Yoktan var etme devam ediyor mu? İbda ve inşa ne demektir?

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Türkiye Ekonomisini Anlamanın Yolu Termodinamik Yasalarını Öğrenmekten Geçer

1,9K

Çağımızın en önemli bilim insanlarından, meşhur fizikçi, makine mühendisi, bilgisayar mühendisi Prof. Dr. Seth Llyod (d) termodinamik yasaları üzerine şu meşhur sözü söylemişti:

“Hayatta hiçbir şey; ölüm, vergiler ve termodinamiğin II. yasası kadar kesin değildir!”

“Nothing in life is certain except death, taxes and the second law of thermodynamics!”

Albert Einstein’ın da “Herhangi bir hipotez, termodinamiğin II. yasası ile çelişiyorsa, utanç verici bir başarısızlığa mahkumdur.”  sözünü söylediği biliniyor.

Termodinamik, en basit tanımı ile sistemlerin ürettiği iş ve sistemler arası enerji transferini inceleyen önemli bir bilim dalıdır.

Termodinamik bize;  oda sıcaklığında buzun neden eridiğini, makinelerin hangi prensip ile çalıştığını, atomun parçalanmasının (füzyon, atom bombası, nükleer santraller) neden dış ortama büyük bir enerji aktardığını, atomlar birleştiği zaman (füzyon, güneşteki enerjinin oluşumu, yıldızların ölümü, hidrojen bombası) nasıl muazzam bir enerjinin ortaya çıktığını, canlıların neden yaşlandığını ve öldüğünü, periyodik tabloda sıraladığımız elementlerin aslında “ölmüş” olan yıldızların bir yan ürünü olduğunu anlatır.

Termodinamik sadece fizik, kimya, biyoloji ve mühendislik alanında kullanılmaz. Termodinamik yasalarını kavrayan bir analist makro ve ekonomiyi mükemmel bir şekilde inceleyebilir, modeller oluşturabilir. Çünkü termodinamik bilimi, sistemleri tanımlamayı ve izole etmeyi sağlar.

Termodinamiğin büyülü dünyasına girdiğiniz zaman, bu büyülü dünyada yolculuk hayat boyu devam eder. Öğrenmesi oldukça zor olmasına rağmen, bu bilimin temellerini öğrenenler için bir anda hayatta gözlemlenen birçok olay ve vaka basitleşir ve şeffaflaşır.

Termodinamiğin temel yasalarını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Termodinamiğin üç temel yasası

Termodinamiğin 3 temel kuralı vardır.

Termodinamiğin I. Yasası: Kapalı bir sistemde enerji yoktan var edilemez ya da vardan yok edilemez. Bu yasa enerjinin korunumu yasası olarak bilinir. Enerji ya transfer olur ya da bir formdan başka bir forma geçer. Bütün makineler bu prensip ile çalışır. Termodinamiğin I. Yasası’nı haberi olmadan keşfeden ilk insan muhtemelen ilk ilkel aleti kullanan insandı. Kas gücünü taş uçlu bir çekiç ya da mızrak ile birleştirmiş olan ilk insanlar, vücutlarındaki ürettikleri enerjiyi alet kullanarak başka bir işe dönüştürmüştü.

Termodinamiğin II. Yasası: Isı (ki bir enerji türüdür) kendiliğinden daha soğuk bir sistemden, daha sıcak bir sisteme transfer olamaz. Enerji sistem içinde hiç zaman tamamen işe dönüştürülemez. Kapalı bir sistemde entropi her zaman artar.

Örnek: Baraj örneğinde elektrik üretimi yapılırken, su geçitten akarken ve jeneratör pervanelerini çevirirken; su molekülleri, geçit, pervane ve hava molekülleri ile etkileşime girer. Bu etkileşim yolu ile bir kısım enerji, diğer moleküllere aktarılır. İşte aktarılan ve amaçlı bir işe dönüşmeyen bu enerji bize entropiyi tanımlar.

Hemen bu yasayı sosyal bilimlere uygulayalım. Ekonomik belirsizliğin yüksek, bürokratik işlemlerin uzun ve karmaşık ve temel hukuk ve vergi uygulamalarının belirsiz olduğu bir ülkenin ekonomik sisteminde entropi görece yüksek olacaktır.

Termodinamiğin III. Yasası: Sistemdeki entropi, sıcaklık mutlak sıfır derecesine (0 Kelvin ya da C) düştüğü zaman sıfıra yaklaşır. Bu sıcaklığa ulaşmak mümkün olmadığına göre, entropinin sıfıra yaklaştığı hiçbir sistem yoktur. Bu arada, evrende şu ana kadar gözlemlenen en düşük sıcaklığın 3 Kelvin (yaklaşık C) olduğunu not düşelim.

Örnek: Evrende hiçbir sistem tamamen mükemmel işlemez. Her zaman, her sistemde belli bir entropi oluşacaktır.

Entropi nedir? Neden çok önemli bir kavramdır?

Entropi, bir sistem içinde faydalı/anlamlı bir işe dönüşemeyen birim sıcaklık başına ısı enerjisinin ölçüsüdür. Entropi bazı teorisyenler tarafından sistemdeki düzensizlik, bazıları tarafından da (özellikle matematikçiler ve istatistikçiler) rastlantısallığın ölçüsü olarak tanımlanır.

Entropi göreceli bir kavramdır.

Otomobilinize benzin aldınız. Kontağı açıp aracınızı kullandığınız zaman, yakıtın içindeki iç enerjinin görece küçük bir kısmı hareket enerjisine dönüştü, enerji transferinde ortaya çıkan entropi yakıtı birçok zehirli gaza çevrimini sağladı. Bu gazları laboratuvar ortamında toplayarak, yeniden ve ilave enerji sarf etmeden yeniden benzin yaratabiliyor muyuz? Hayır. İşte biz buna zamanın oku (time’s arrow) diyoruz. Zamanın oku kendiliğinden geri çevrilemez. Bir planör belli bir irtifadan yere indiği zaman, ilave enerji verilmeden (yani başka bir uçak ile çekilmeden ve motor gücü kullanmadan) ilk bulunduğu irtifaya geri dönemez.

Türkiye ekonomisi ve termodinamik yasaları

Türkiye Cumhuriyeti, hayata çoktan veda etmiş bir büyük imparatorluğun elde kalan toprak ve insan gücünden kurulmuştu. Aynı bir insanın ölümü gibi, devletler ve toplumlar da içsel entropinin artması sonucu güçten düşer ve tarihten silinir. Örneğin Roma İmparatorluğu’nun çöküşü MS yılında Ren Nehri’nin donması ile milyonlarca kişiden teşkil barbar kavimlerin imparatorluğa taarruz etmesi sonucunda değil, son üç yüz yıllık çürümeden kaynaklıdır. Veya yüzyılda dünyanın süper gücü haline gelmiş Fransız Krallığı’nın yıl sonra Fransız Devrimi ile çökmesinin nedeni de sistemde artan entropidir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun tam üç yüz yıllık çöküş öyküsünün içinde imparatorluk sistemi içindeki muazzam entropi artışının etkisi vardır. Batı Dünyası bu dönemde coğrafi keşifler, merkantalizm ve ardından modern ekonomik öğreti ve sonrasında Endüstri Devrimi ile ekonomik ve sosyal sistemini hızla büyütürken; Reform, Aydınlanma Çağı ve Fransız Devrimi’nin öğretileri ile sistem içindeki uyumsuzluğu ve belirsizliği (entropiyi) oransal olarak düşürebilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kuruluş prensibi; Osmanlı İmparatorluğu’nun neredeyse kalıntısı sayılabilecek bir ekonomik ve sosyal sistemini büyüterek, sistemin içindeki kuralları Batı Dünyası’nın yüzyıllar boyunca geliştirdiği prensipleri uyarlayarak ideal bir devlet ve toplum yaratmak idi.

Türkiye ekonomisinin en başarılı olduğu dönem, devletin yeniden kurulduğu arasındaki 16 yıllık dönemdir. II. Dünya Savaşı bu gelişime ara vermiş, Türkiye’nin savaş sırasındaki ikircikli durumu savaş sonrası dönemin de belirleyicisi olmuştu. Türkiye’nin Soğuk Savaş sürecinde ABD liderliği altındaki uluslar topluluğuna katılması ekonomik sistemin büyümesine yardımcı olmuş ancak sistemdeki entropi de yükselmişti. Türkiye’nin seçmiş olduğu kapitalist model, eş-dost kapitalizmine (crony capitalism) ve yönetimde bulunan iktidarların kısa vadeli oy maksimizasyonu amaçlarından doğrudan etkilenmişti. Türkiye’deki kapitalist sistem; örneğin Batı Almanya, Japonya, Güney Kore, İsrail gibi örneklerin aksine savaş sonrası ekonomik mucize yaratmaksızın, ülkenin tüketim ve günlük hayatını finanse eden yabancı kaynak kullanımına yönelik bir sistem haline gelmişti.

’lerde Batı Dünyası’na dinamizm getiren neo-liberal sistemin Türkiye’ye adaptasyonu kısa vadede ekonomik canlanma yaratırken, sistemin önemli bir taşıyıcısı olan devlet yapısını zayıflatmıştı. Zayıflayan devlet yapısı , ve ’de derin ekonomik krizlerin nedeni oldu. Bu neden ile ’lı yıllara kayıp yıllar olarak tanımlamak yanlış bir tanım olmayacaktır.

Ekonomik Krizi sonrasında benimsenen ve uygulanan, görülmemiş ölçek ve disiplindeki IMF programı prensipleri, Türkiye’yi Küresel Ekonomik Krize kadar stabil tuttu. Özellikle bankacılık sektörü reformları, kamu maliye sistemindeki borçluluğun özelleştirmeler ile düşürülmesi ve bütçe disiplininden taviz verilmemiş olması; Türkiye ekonomisi için ve sonraki yıllar önemli bir dayanak sağladı.

Ancak sistem sonrasında reel sektör ve kamu kesiminin marjinal faydası düşük yatırım ve tüketimi ile zayıfladı. Süreç Ekonomik Krizi ve pandemi sürecine kadar geldi. ’lı yıllar nasıl kayıp ise, ’lu yıllar Türkiye’de entropinin hızla arttığı bir dönemdir.

Türkiye ekonomisinde entropi neden arttı?

  • Türkiye’de seçmen, seçimlerinden beri orta ve uzun vadeli ekonomik politikaları desteklemek yerine kendi ekonomik ve sosyal durumunu kısa vadede maksimize etmeyi vaat eden siyasi akımları desteklemiştir. Türkiye’de herhangi bir iktidarın ayakta kalabilmesi için popülist ekonomik politikalar uygulamak dışında seçenekleri kısıtlıdır.
  • Kısa vadeli ekonomik politikaların bir bölümü, verimsiz ekonomik oyuncuları ayakta tutmak üzere kuruludur. Bu da kısıtlı kaynakların rekabetçi olan, katma değer yaratan oyunculardan verimsiz oyunculara transferini getirmektedir.
  • Devletin ekonomik ve sosyal açıdan tarafsızlığı, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren önemli bir gelişme gösterememiştir.
  • Ekonomik büyüme; hane halkı tüketimi ve kamu kesimi harcamalarını finanse eden borçlanma politikaları üzerine kuruludur. Diğer bir deyişle borçlanma ile yaratılan kaynak ekonominin üç önemli alanı olan üretim teknolojisi, üretim kapasitesi ve insan gücünün eğitilmesi yerine tüketime akmaktadır.
  • Ülke içinde ekonomik oyuncuların önemli bir bölümü, uzun vadeli ekonomik çıktıyı ve yaratılan katma değeri arttırmak yerine daha kısa vadeli servet maksimizasyonu odaklı davranmaktadır.
  • Özelleştirmelere rağmen kamu kesiminin ekonomiye doğrudan ve dolaylı etkisi halen çok yüksektir.
  • ’li yıllardan itibaren sosyal ayrışma daha hissedilebilir hale gelmiştir. Türkiye’deki sosyal sistem yıllar boyunca kişisel gelişimi, uzmanlaşmayı, ahlaklı çalışmayı ve yaşamayı daha sınırlı bir şekilde ödüllendirmektedir.
  • Toplumun önemli bölümü, sosyal farklılıkları doğal bir olgu olarak kabul etmek yerine bu farklılıkları rekabet ve hatta çatışma alanı olarak görmektedir. Türkiye’de bireyler, topluluklar, kurumlar arasında uyum içinde yaşama ve beraber çalışma kültürü oturmamıştır.
  • Türkiye’de hizmet ve sanayi sektöründe yaratılan katma değer sınırlı ve aynı zamanda sektörel anlamda da ölçek olarak yetersizdir. Türkiye’nin en büyük kurumlarının ölçeğinin karşılığı gelişmiş ülkelerdeki orta ölçekli firmalardır.
  • Özel sektörde kurumsal yönetim, risk yönetimi, iç denetim, organizasyon yönetimi, finansal yönetim gibi çok önemli fonksiyonlar kavramsal olarak; çağın en az bir kuşak gerisindedir. Stratejik yönetim gibi çok önemli bir yönetim kavramı Türkiye’de değerli istisnalar dışında uygulanmamaktadır.
  • Türkiye’de ekonomi politikasının en önemli belirleyicileri olan Merkez Bankası, Hazine, kamu bankaları, planlama ve ölçüm yapan kamu kurumları ve denetleyici/düzenleyici kurumların rolleri, gelişmiş ülkelerin ekonomik sistemlerinde olduğu gibi net değildir. Örneğin yılına geldiğimizde halen TCMB’nin para politikasını belirlemekteki rolünü ve gücünü halen tartışıyoruz. Gelişmiş ülkelerde ’lerin başında bu kavramlar oturmuş idi.
  • Kullanılan para politikası araçları belirsiz ve oldukça dolaylıdır. TL faizlerini düşük tutmak ve TL’nin değerini korumak gibi birbiri ile uyumsuz hedefler beraber takip edilmektedir.
  • Kamu maliye sisteminin en önemli parametresi olan Merkezi Yönetim Bütçesi dışına aktarılan kaynakların tutarı ve oranı artmakta ve bu önemli kavramın dışında yönetilen kamu ekonomik büyüklükleri artmaktadır. Bu eğilim kamu bütçe bütünlüğünü zayıflatmaktadır.
  • Vergi, kambiyo ve gümrük mevzuatı sadeleşmek yerine daha da karışık hal almakta ve bazı yargı kararları var olan mevzuatı yorumlamayı zorlaştırmaktadır. Hatta bazı alanlarda normlar hiyerarşisi dahi bozulmaktadır.
  • İnsan kaynağının geliştirilmesi konusunda OECD Ülkeleri ve gelişmiş ülkeler arasında Türkiye son sıralardadır. Ekonomik gelişme için insan kaynağının geliştirilmesi olmasa olmaz bir öncelik iken, eğitime ayrılan kaynak yetersiz, kaynağın sarf edildiği alanlar (örneğin çok sayıda adını sayamadığım özel üniversiteler) tartışmalıdır. Türkiye hiçbir zaman yeterli düzeyde iş alanı bulamayacak üniversite mezunu yaratırken, özel sektör her düzeyde uzman ve teknik çalışan sıkıntısı çekmektedir.
  • Kamu kesiminin mali yükünü büyük ölçüde çalışan/tüketici kesiminin ödediği gelir vergisi, KDV ve ÖTV ile sırtlamıştır. Geri kalan yükü üstlenen tüzel ve gerçek kişiler ise büyük kurumlar ve bu kurumların pay sahipleridir. Diğer ekonomik oyunculara tarh edilen ve/veya bu oyunculardan tahsil edilebilen vergi tutarı yetersizdir. De facto vergi düzeni gelir dağılımını düzeltmek yerine daha da bozmaktadır.
  • Sermaye piyasaları henüz kaynak sağlama anlamında yeterli derinliğe ulaşmamıştır. Halka açık ve halka kapalı kurumlar arasında gerçek anlamda UFRS uygulayan kurum sayısı fazla değildir. Türkiye’de UFRS gibi iyi tanımlanmış ve uluslararası bir kavram dahi bir şekilde Türkiye’deki reel sektörün kendi şartlarına doğru esnetilebilmiştir.
  • Türkiye ekonomisinin en büyük dış pazarı olan AB ve dünyanın ekonomik, siyasi ve diplomatik süper gücü olan ABD ile olan ilişkiler dalgalıdır. Türkiye’nin terör ile mücadele, Kıbrıs, Ege ve Akdeniz’de yer alan önemli jeopolitik çıkarları için kullanılan diplomatik araçlar yetersizdir. Türkiye’nin uluslararası pozisyonu, ekonomi için fayda yerine negatif bir dışsallık üretmektedir.
  • Türkiye’nin en önemli demografik, ekonomik ve diplomatik sorunlarından biri ülkemizde misafir ettiğimiz milyonlarca göçmenin varlığıdır. Sosyal yapısı karmaşık, ekonomik kaynakları kısıtlı olan bir ülkenin böyle bir yükü taşıyor olması belirsizliği ve riski arttırmaktadır.

Tüm bu faktörler, sistem içindeki belirsizliği, karmaşayı ve riskleri arttıran faktörlerdir. Bu faktörlerin toplamı sistemdeki entropidir. Türkiye GSYH (GDP) anlamında küresel ekonomideki payını %1’in üzerine çıkaramadığı gibi, sistemde karmaşa ve verimsizliği arttıran bu faktörler halen masadadır.

Türkiye eğer ekonomik bir mucize yaratmak istiyorsa, ilk koşul ekonomik sistemini büyütmesi, ikinci koşul da sistem içindeki entropinin azaltılmasıdır.

Burak Köylüoğlu

Yeni yazılardan haberdar olun.

Teşekkürler! Kayıt oldunuz.

Üzgünüz. Kayıt olamadınız.

Tüm bilgileriniz tamamen koruma altındadır.

Yeni yazılardan haberdar olun.

Teşekkürler! Kayıt oldunuz.

Üzgünüz. Kayıt olamadınız.

Tüm bilgileriniz tamamen koruma altındadır.

kaynağı değiştir]

Ana madde: Avogadro yasası

Bu yasa, eşit hacimdeki gazlar, eşit sıcaklıklarda aynı sayıda parçacık ya da molekül olduğunu öne sürer. Buna göre, belirli bir hacimdeki gazın bulundurduğu molekül sayısı, gazın kütle ya da boyutundan bağımsızdır. Örnek olarak, aynı hacimdeki hidrojen ve nitrojen verilebilir. Buna göre, hidrojen de nitrojen de aynı molekül sayısına sahiptir.

Boyle yasası[değiştir

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası