rezzak ne demek din kültürü / ​ Er Rezzak ne demek? Allah'ın Er-Rezzak isminin anlamı ​

Rezzak Ne Demek Din Kültürü

rezzak ne demek din kültürü

Er-Rezz&#;k Ne Demek? Er-Rezz&#;k Fazileti Ve Anlamı

Haberin Devamı

Er-Rezzak Anlamı Nedir?

Kur’an-ı Kerim’in Hud Suresi, Er-Rezzak esmasını anlamak için başvurabilecek bir kaynaktır. Burada yaratılan tüm varlıkların Allah’a ait olduğu ifade edilmektedir. Allah, yarattığı tüm varlıkların rızkına da kefildir. Bu bağlamda Er-Rezzak sıfatı, Allah’ın tüm varlıkların ihtiyacını karşılayan olduğunu nitelemek için kullanılmaktadır. Dünya üzerinde kazanılan rızık ve dünyevi diğer mallar, yalnızca Allah’ın izniyle ve O’nun takdiri ile kazanılmaktadır. Er-Rezzak sıfatını kavrayabilmek için bu durumun iyice anlaşılması gerekmektedir.

Er-Rezzak Fazileti Nedir?

Er-Rezzak ismi şerifinin içerisinde sayısız fayda ve fazilet bulunmaktadır. Bunlardan en bilineni ise bu zikre devam eden kişinin maddi ve manevi tüm sıkıntılardan kurtulmasıdır. Sabah namazının ardından yapılan “Ya Rezzak” teşbihi tüm haneyi bereketlendirmektedir. Bunu yapmaya devam edenlerin de bir müddet sonra zihinleri açılmaktadır. Böylelikle bu kişiler ilmi konuları da daha rahat kavrayabilmektedir.

Haberin Devamı

Rızkının artmasını ve evindeki yiyeceklerin bollaşmasını isteyen kişilerin mutlaka “Ya Rezzak” zikrine yönelmesi gerekmektedir. Bu zikre ek olarak “İnnallâhe huve’r-Razzâku zu-l-Kuvveti’l-Metîn” duasının edilmesi de tavsiye edilmektedir. Er-Rezzak ismi şerifi ve duası ile zikre devam eden kişiler sıkıntılardan bir an önce kurtulurlar. Bu kimseler için Allah’ın da rızasıyla yeni kapılar açılır.

Rezzak Ne Demek, TDK S&#;zl&#;k Anlamı Nedir? Er Rezzak Esması T&#;rk&#;e Anlamı ve Faziletleri

Esma-i Hüsna'da yer alan Rezzak ismi ise rızık veren demektir. İslam inancına göre, nimetleri veren Allah'tır. "Rızkı veren Hüda'dır / Kula minnet eylemem" dizeleri İslam'ın ve tasavvufun özünü oluşturur. 

Rezzak Ne Demek, TDK Sözlük Anlamı Nedir?

İslam'da rızık kavramı önemli bir yer tutar. Çünkü rızkın sözlük anlamı yemek olsa da, daha çok helal kazanç manasında kullanılır. Rızkını çıkarmak ve rızkı kesilmek deyimleri de halk arasında sık kullanılan deyimler arasında yer alır. 

Rezzak ise, kullarına sınırsız bir şekilde ve karşılık beklemeden nimet veren demektir. İnsan, diğer varlıklardan ne kadar üstün olursa olsun, acizdir. Yaşamını sürdürebilmesi için temel besin kaynaklarına düzenli olarak ulaşması gerekir. Ona bu imkanı tanıyan Allah'tır. Göklerden yağmuru indirip tarlalardaki ürünlerin yetişmesini sağlayan da Rezzak olan Allah'tır. 

Er Rezzak Esması Türkçe Anlamı ve Faziletleri

Sebe Suresinin ve Zariyat Suresinin ayetinde geçen Rezzak, kullarına karşı izzeti, ihsanı ve merhameti sonsuz olan Allah'ın isimlerinden biridir. İnsana ve diğer canlılara sayısız nimet veren Allah'a dua ederken Rezzak ismini 99 kez zikretmek, son derece faziletlidir. 

Günlük namazlardan sonra 66 ya da 99 kez "Ya Fettah Ya Rezzak" zikrini çeken kişi, kısa zamanda borçlarından kurtulur ve maddi açıdan rahatlar. 

Rezzak ismiyle birlikte zikredilebilecek diğer isimler şunlardır: 

1- Basid - Genellikle Kabid ismiyle birlikte zikredilen Basid ismi rızkı açan ve genişleten demektir. 

2- En Nafi - Kulları için faydalı şeyler yaratan anlamına gelir. 

ESMAÜL HÜSNA ALLAH

ESMAÜL HÜSNA ALLAH

ESMAÜL HÜSNA ALLAH'IN 99 İSMİNİ EZBERLEME YARIŞMASI

Okulumuz Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri Fatma Beyza ATABEY ve Derya EN hocalarımız ve Bilişim Teknolojileri ve Yazılım Öğretmeni Ali ANBAR'ın Organizatörlüğünde ESMAÜL HÜSNA ALLAH'IN 99 İSMİNİ EZBERLEME YARIŞMASI yapılacaktır. Tüm öğrenclerimizi yarışmaya katılımnı bekliyoruz.

"Kim bunları (Esmâ-i Husnâ`yı) mânâlarını anlayarak sayar, bunlarla Allah`ı zikrederse Cennete girer."

"Bu hadîs-i şerîfteki Ahsâ kelimesinin bir mânası, saymaktır. Diğer bir mânası ise, bu ism-i şerîfleri öğrenip bilmektir. Bir mânası da bu esmâ-i şerîfin mûcibince amel etmektir. Meselâ: Rezzâk ismini söylediği zaman, rızkı için asla endişe etmemeli. Mütekebbir ismini söyleyince, Allahü Teâlâ`nın azametini ve kibriyâsını düşünmelidir."

Hadîslerde zikri geçen 99 isim şunlardır:

ALLAH: Bu ism-i şerif, Cenâb-ı Hakk`ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz. Bu isim, Allah`tan başkasına ne hakikaten ve ne de mecazen verilemez. Diğer isimlerin ise, Allah`tan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur. İnsanlara Kadir, Celâl ismini vermek gibi. Yalnız bu isimlerin başına, insanlara izafe edildiklerinde, "kul" mânâsına gelen "abd" kelimesinin ilâvesi güzeldir. Abdülkadir ismi gibi

er-RAHMÂN: Ezel`de bütün yaradılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran; Sevdiğini, sevmediğini ayırdetmiyerek bütün mahlûkatını sayısız nimetlere garkeden Hayatları için lüzumlu olan bütün rızıkları veren

er-RAHÎM: Pek ziyade merhamet edici. Verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandırıcı Rahmân ism-i şerîfinden Allah Teâlâ`nın ezelde bütün mahlûkatı için hayır ve rahmet irade buyurduğu anlaşılır. Rahîm ism-i şerîfi ise, mahlûkatı arasında irade sahipleri, hususan mü`minler için rahmet-i İlâhiyyenin tecellisini ifade eder.

el-MELİK: Bütün mahlûkatın hakikî sâhibi ve mutlak hükümdârı Allah`ın, ne zâtında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur. Bilâkis herşey zâtında, sıfâtında, varlığında ve varlığının devamında O`na muhtaçtır. Bütün kâinatın hakikî sâhibi, mutlak hükümdârıdır.

el-KUDDÛS: Hatâdan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz Allah, hissin idrâk ettiği, hayâlin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır. O hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdîse lâyıktır. İnsan su`-i ihtiyârı karışmadığı müddetçe kâinatta fıtrî olarak bulunan umumî temizlik hakikatı da, Cenâb-ı Hakk`ın KUDDÛS isminin tecellîsidir.

es-SELÂM: Her çeşit ârıza ve hâdiselerden sâlim kalan. Her türlü tehlikelerden kullarını selâmete çıkaran; Cennet`teki bahtiyar kullarına selâm eden Bu ism-i şerif, Kuddûs ismi ile yakın bir mânâ ifade etmekte ise de Selâm ismi, daha ziyade istikbale aittir. Yani, Cenâb-ı Hakk`ın gerek zâtı, gerek sıfatı ileride en ufak bir tegayyüre, bir değişikliğe, bir za`fa uğramaktan münezzehtir. O, ezelde nasılsa ebedde de öyledir.

el-MÜ`MİN: Gönüllerde îman ışığı yakan, uyandıran; Kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlandıran Allah Teâlâ, kalblere îman ve hidâyet bağışlayarak oralardan şübhe ve tereddüdleri kaldırmıştıfunduszeue.infoe sığınanlara aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır.

el-MÜHEYMİN: Gözetici ve koruyucu Allah, yarattığı mahlûkatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O`dur. Hiçbir zerre, hiçbir lâhza, Onun bu lûtuf ve âtıfetinden boş değildir.

el-AZÎZ: Mağlûb edilmesi mümkün olmayan galib. Bu ism-i şerîf, kuvvet ve galebe mânâsına gelen İZZET kökünden gelir. Allah Teâlâ mutlak sûrette kuvvet ve galebe sâhibidir. İzzet sıfatı, Kur`an`da birçok yerlerde azab âyetleri bahsinde gelmiştir. Fakat bu ism-i şerîfin yine birçok defa Hakîm ism-i şerîfi ile birleştiği görülür. Bunun mânası: Allah Teâlâ`nın kudreti galibdir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını te`hir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez, demektir.

el-CEBBÂR: Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan; Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan Bu ism-i şerif cebir maddesindendir. Cebir, "kırık kemiği sarıp bitiştirmek, eksiği bütünlemek" mânasına geldiği gibi, "icbar etmek", yani, "zorla iş gördürmek" mânasına da gelir. Bu mânaya göre Allah Teâlâ Cebbâr`dır. Yani, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü perişanlıkları düzeltir, yoluna kor. Cebbâr`ın ikinci mânasına göre de; Allah Teâlâ kâinatın her noktasında ve her şey üzerinde dilediğini yaptırmağa muktedirdir. Hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali yoktur.

el-MÜTEKEBBİR: Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren Büyüklük ve ululuk, ancak Allah`a mahsustur, varlığı ile yokluğu Allah`ın bir tek emrine ve iradesine bağlı bulunan kâinattan hiçbir mevcut, bu sıfatı takınamaz.

el-HÂLIK: Her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, hâdiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan vâr eden Bu ism-i şerîfin mânasında iki husus vardır:

1. Bir şey`in nasıl olacağını tayin ve takdir etmek,
2. O takdire uygun olarak o şey`i îcad etmek.

el-BÂRİ`: Eşyayı ve her şey`in âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan Her şey`in vücudu mütenasib, yani, âzası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet ve kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumî âhenge uygun yaratılmıştır.

el-MUSAVVİR: Tasvîr eden, herşey`e bir şekil ve hususiyet veren Allah Teâlâ herşey`e bir sûret, bir özellik vermiştir. Herşey`in kendisine göre şekli, dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına benzemez. Meselâ: İnsanlar arasında tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur. Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir. Bu çizgiler, insanların sayısı kadar değişik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor. Şu halde insanın hiç taklit olunamayacak imzası, bastığı parmak izidir. İşte bunlar, Allah Teâlâ`nın MUSAVVİR isminin tecellîleridir.

el-ĞAFFÂR: Mağfireti pek bol olan Gafr, örtmek ve sıyânet etmek (korumak) mânâsınadır. Allah mü`minlerin günahlarını örter. Dilediği kullarını da günahlardan sıyânet eder, korur. Bu, onlar için en büyük nimetlerden biridir.

el-KAHHÂR: Her şeye, her istediğini yapacak surette galib ve hâkim Kahr, bir şey`e, onu hor ve hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktır. Allah Teâlâ Kahhâr`dır, her vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle her şey`i içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O`nun bu ihâtasından dışarı çıkamaz. Ona karşı herşey`in boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir.

el-VEHHÂB: Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duranVehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe, "herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak" mânasınadır. Vehhâb ise, "Her zaman, her yerde ve her şey`i çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen" demektir.

er-REZZÂK: Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân eden Rızık, Allah Teâlâ`nın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan herşey`e rızık denir. Maddî rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v.s. gibi şeylerdir. Mânevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta îman olmak üzere insanın mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep mânevî rızıktır.

el-FETTÂH: Her türlü müşkilleri açan ve kolaylaştıran Fettâh kelimesi, feth`den gelmektedir. Feth ise, "kapalı olan şey`i açmak" mânasınadır. Kapalı bir şey`i açmak: a. Maddî olur; bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi. b. Mânevî olur; kalbden tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi. Bitkilerin çiçek açması, tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettâh ism-i şerifinin tecellîsindendir.

el-ALÎM: Her şeyi çok iyi bilen Allah, her şey`i tam mânasıyla bilir. Her şey`in, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O. Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için, olmuş - olacak, gizli - açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır. İnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir. Allah`ın bilmesi ise, - bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtî`dir. Onun için O`nun bilmesinde dereceler bulunmaz.

el-KÂBID: Sıkan, daraltan

el-BÂSIT: Açan, genişleten Bütün varlıklar Allah Teâlâ`nın kudret kabzasındadır. İstediği kulundan, ihsân ettiği servet ve sâmânı, evlâd ve iyâli, yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir olur, yahut evlâd acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düşer. İşte bu haller, Kâbıd isminin tecellileridir. Allah, istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir, neş`e verir, rızık bolluğu verir, bu da Bâsıt isminin tecelliyatıdır.

el-HÂFID: Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan Allah Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aşağı atıverir. Şan ve şeref sâhibi iken, rezîl ve rüsvây eder ve bu muamelesi çok defa, kendisini tanımıyan, emirlerini dinlemeyen âsiler, başkalarını beğenmiyen mütekebbirler ve hak, hukuk tanımayan zâlim zorbalar hakkında tecellî eder.

er-RÂFİ`: Yukarı kaldıran, yükselten Allah Teâlâ, istediği kulunu indirdiği gibi, istediği kulunu da yükseltir. Şan ve şeref verir. Bâzı gönülleri îman ve irfan ışığı ile parlatır, yüksek hakikatlardan haberdâr eder. Allah`ın yükselttiği insanlar, çok defa melek huylu, tatlı dilli, insanların ayıplarını, kusurlarını örtüp eksiklerini tamamlayan; onlara malıyla, bedeniyle, bilgisiyle, nasihatiyle yardım eden nâzik, kibar insanlardır. Onlar bu istikametten ayrılmadıkça Allah da bu nimeti kendilerinden almaz.

el-MU`IZZ: İzzet veren, ağırlayan

el-MÜZİLL: Zillete düşüren, hor ve hakîr eden İzzet ve zillet, birbirine zıd mânalardır. İzzet kelimesinde "şeref ve haysiyet", Zillet kelimesinde ise "alçaklık" mânası vardır. Bunlar hep Allah Teâlâ`nın, mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir.

es-SEMİ`: İyi işiten Allah Teâlâ işitir. Kalblerimizdeki sözleri ve işitilmek şânından olan her şey`i işitir. Mesafeler, onun işitmesine perde olamaz. Birini işitmesi, ötekilerini işitmesine mâni olmaz. Her hâdiseyi aynı derece açık olarak işitir.

el-BASÎR: İyi gören Allah Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını görüp durmaktadır. Karanlıklar O`nun görmesine mâni olamaz. Karanlık gibi, yakınlık - uzaklık, büyüklük - küçüklük gibi insanların görmelerine engel olan şeyler de O`nun görmesine mâni olmaz.

el-HAKEM: Hükmeden, hakkı yerine getiren Allah Teâlâ Hâkim`dir, her şey`in hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. Hâkimlerin hâkimliğine, hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak O`dur. O`nun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir hâdise meydana gelemediği gibi, O`nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak, infazına mâni olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir makam da yoktur.

el-ADL: Tam adâletli Adalet, zulmün zıddıdır. Zulüm kelimesinde; incitme, can yakma mânası vardır. Zulmetmiyerek herkese hakkını vermek ve her şey`i akıl ve mantığa, hikmet ve maslahata uygun olarak yapmak da adalet demektir. Allah Teâlâ Âdil`dir. Zâlimleri sevmez. Zâlimlerle düşüp kalkanları ve hattâ sadece uzaktan onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez.

el-LÂTÎF: En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan; İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran Allah Teâlâ Lâtîf`dir. En ince şeyleri bilir. Çünkü onları yaratan O`dur. Nasıl yapıldığı bilinmiyen, gizli olan en ince şeyleri yapar.

el-HABÎR: Her şey`in iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün eşya ve hâdiselerden Allah haberdardır. Onun haberi olmadan hiçbir hâdise cereyan etmez.

el-HALÎM: Hilm, suçluların cezasını vermeye gücü yetip dururken bunu yapmamak, onlar hakkında yumuşak davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır. Suçluyu cezalandırmağa iktidarı olmayana halîm denmez. Halîm, kudreti yettiği halde, bir hikmete binaen cezalandırmayana denir. Allah Teâlâ Halîm`dir. Her günah işleyeni hemen cezalandırmaz. Hışım ve gazabda acele etmez, mühlet verir. Bu mühlet içinde yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri afveder. Israr edenler hakkında, hüküm artık kendisine kalmıştır.

el-AZÎM: Bütün büyüklüklerin sâhibi Azamet, büyüklük mânasınadır. Hakikî büyüklük Allah`a mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük, ancak O`nundur ve herşey O`nun büyüklüğüne şâhiddir. Bu sıfatta da Allah`a herhangi bir denk bulunması muhaldir.

el-ĞAFÛR: Mağfireti çok Allah Teâlâ`nın mağfireti çoktur. Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter, meydana çıkarıp da sâhibini rezîl etmez. Kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler. İnsanların görmediği bâzı şeyleri melekût âlemi sâkinleri görürler. Gafûr ism-i şerîfi, kusurların onların gözünden de gizlenmesini ifade eder.

eş-ŞEKÛR: Kendi rızâsı için yapılan iyi işleri, daha ziyadesiyle karşılayan Şükür, iyiliği, iyilikle karşılamak demektir. Şükür, Allah Teâlâ`ya karşı kulun yapması gereken bir vazifesidir. Şekûr ise, az tâat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel karşılığında âhiret âleminde sonsuz nimetler lûtfeden demektir. Bu mânaya Allah`dan başka hakikî sâhip yoktur.

el-ALİYY: Her hususta, herşeyden yüce olan Allah Teâlâ yücedir, yüksektir. Yüksekliğin hakikî mânası şudur:

1. Allah`tan daha üstün bir varlık düşünülmesi imkânsızdır.
2. Bir benzeri veya ortağı veya yardımcısı yoktur.
3. Şânına yaraşmayan her şeyden uzaktır.
4. Kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstündür. Şu halde Aliyy, her şey kendisinin dûnunda, emrinde ve hükmü altında olan Zât demektir.

el-KEBÎR: Büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen Allah Teâlâ kibriyâ sâhibidir. Kibriyâ, zâtın kemâli demektir. Her bakımdan büyük, varlığının kemâline hudut yoktur. Bütün büyüklükler O`na mahsustur.

el-HAFÎZ: Yapılan işleri bütün tafsilâtıyla tutan, her şey`i belli vaktine kadar âfât ve belâlardan saklıyan Hıfz, korumak, demektir. Bu koruma iki şekilde olur. Birincisi, varlıkların devamını sağlamak, muhafaza etmektir. İkincisi, birbirlerine zıd olan şeylerin, yekdiğerlerine saldırmasını önlemek, birbirlerinin şerrinden onları korumaktır. Allah her mahlûkuna, kendine zararlı olan şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur. Bu Hafîz ism-i şerîfinin tecelliyatındandır. Bir hayvan kimyevî tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine zararlı otları bilir ve onları yemez. Kulların amellerinin yazılması, zâyi olmaktan korunması da Hafîz isminin iktizasıdır. Bu bakımdan âhirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba çekilme ile Hafîz isminin yakından alâkası vardır.

el-MUKÎT: Her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalblere gönderen Bu mânaya göre Mukît, Rezzak mânasınadır. Yalnız Mukît, Rezzâk`tan daha hususîdir. Rezzak, azık olanı da olmayanı da içine alır.

el-HASÎB: Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilât ve teferruatiyle hesabını iyi bilen;Her şey`e ve herkese her ihtiyacı için kâfi gelen Allah Teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye (işleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir. Allah Teâlâ, herkese her ihtiyacı için kâfidir. Bu kifâyet, O`nun varlığının devam ve kemâlini gösterir.

el-CELÎL: Celâdet, ululuk ve heybet sâhibi, celâl sıfatları ile muttasıf Celâdet ve ululuk, Allah`a mahsustur. Onun zâtı da büyük, sıfatları da büyüktür. Fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya yaşlılık itibarı ile değildir. Zamanla ölçülmez, mekânlara sığmaz.

el-KERÎM: Keremi, lütuf ve ihsânı bol Allah vaad ettiği zaman sözünü yerine getirir, verdiği zaman son derece bol verir, muktedirken afveder.

er-RAKÎB: Bütün varlıklar üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan Bir şey`i koruyan ve devamlı kontrol altında bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve muhafaza ile olur. Allah Teâlâ, bütün varlıkları her lâhza gözetip duran bir şâhid, bir nâzırdır. Hiçbir şey`i kaçırmaz. Her birini görür ve herkesin yaptığına göre karşılığını verir.

el-MÜCÎB: Kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevab veren, onları cevabsız bırakmayan Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır. Âyet-i kerîmede, Allah tarafından her duaya cevab verileceği va`dedilmiştir. Fakat kabûl edileceği va`dedilmemiştir. Zira kabûl edip etmemek Cenâb-ı Hakk`ın hikmetine bağlıdır. Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabûl eder. Dilerse istenenin daha iyisini verir. Dilerse o duâyı âhiret için kabûl eder, dünyada neticesi görülmez. Dilerse de kulun menfaatine uygun olmadığı için hiç kabûl etmez.

el-VÂSİ`: Geniş ve müsaadekârAllah`ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şey`i kaplamıştır. Allah`ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur.

el-HAKÎM: Bütün işleri hikmetli Allah Hakîm`dir. Faydasız, boş ve tesadüfî bir işi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatları vardır. Her yarattığı mahlûk, her yaptığı iş bütün kâinat nizamı ile alâkalıdır. Kâinatın umumî nizamı ile tenâkuz teşkil eden hiçbir hâdise, bir mahlûk, bir iş yoktur.

el-VEDÛD: İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik lâyık olan Vedûd`un iki mânası vardır:

1. Seven,
2. Sevilen. Allah Teâlâ, kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsanına garkeder. Sevilmeye lâyık ve müstehak olan da ancak O`dur.

el-MECÎD: Zâtı şerefli, ef`âli güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan Bu ism-i şerîfin mânasında iki mühim unsur vardır: Biri: Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak. İkincisi: Yüksek huylarından, güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek

el-BÂİS: Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran Allah Teâlâ insanları, onlar ölüp toprak olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden kaldıracak ve ruhları ile cesedleri birlikte olarak hesaplarını görecek, sonra da yine ruh ve cesedleri birlikte olarak mükâfat veya cezalarını verecektir.

eş-ŞEHÎD: Her zamanda hâdiselerin dış yüzünü bilen ve her yerde hâzır ve nâzır olan Allah, mutlak surette herşey`i bilmesi bakımından Alîm`dir. Hâdiselerin esrarını, iç yüzünü bilmesi yönünden Habîr`dir. Dış yüzünü bilmesi yönünden de Şehîd`dir.

el-HAKK: Varlığı hiç değişmeden duran Hakk, varlığı hakikî bulunan zâtın ismidir. Yani, varlığı daima sâbittir. Allah Teâlâ`nın zâtı, yokluğu kabûl etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabûl etmez. Hakikaten vâr olan yalnız Allah`tır.

el-VEKÎL: Usûlüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren Kendisine iş ısmarlanan zâta vekîl denir. Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekîl`dir. İşlerin hepsini tedvîr, tedbîr ve idare eden O`dur. Fakat kendisi hiçbir işinde vekîle muhtaç değildir. Allah Teâlâ, kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırır.

el-KAVİYY: Çok kuvvetli

el-METÎN: Çok sağlam Kuvvet, tam bir kudrete delâlet eder. Metânet ise, kuvvetin şiddetini ifade eder. Allah`ın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi nâ-mütenâhîdir, tükenmez, gevşemez, hudut içine sığmaz, ölçüye gelmez. Allah`ın kudreti bahsinde zorluk - kolaylık söz konusu değildir. Bir yaprağı yaratmakla kâinatı yaratmak birdir. Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından, Kaviyy, gücünün çok şiddetli olması bakımından Metîn`dir.

el-VELİYY: İyi kullarına dost olan, yardım eden Allah, sevdiği kullarının dostudur. Onlara yardım eder. Sıkıntılarını, darlıklarını kaldırır, ferahlık verir. İyi işlere muvaffak kılar. Her çeşit karanlıklardan kurtarır, nurlara çıkarır. Artık onlara korku ve hüzün yoktur. Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar.

 el-HAMÎD: Ancak kendisine hamd ü senâ olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen, medhedilen Hamd; ihsan sâhibi büyüğü övmek, tâzim fikri ve teşekkür kasdiyle medh ü senâ etmektir. Her mevcûd, hâl diliyle olsun, kâl diliyle olsun, Allah Teâlâ`yı tesbih ve takdîs etmektedir. Bütün hamd ü senâlar O`na mahsustur. Hamd ve şükürle kendisine tâzim ve ibâdet olunacak veliyy-i nimet ancak O`dur.

el-MUHSÎ: Her şeyin sayısını bir bir bilen İlmi herşey`i ihâta eden ve herşey`in miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen Allah`dır. Allah Teâlâ, herşey`i olduğu gibi görür ve bilir, yani, bütün mevcûdatı toptan bir yığın hâlinde birbirinden seçilmez karışık bir şekilde değil; cinslerini, nev`ilerini, sınıflarını, ferdlerini, zerrelerini birer birer saymış gibi gayet açık görür ve bilir.

el-MÜBDİ`: Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan Mübdi, bir mânada îcad demektir. Muîd ism-i şerîfi de îcad mânasına gelir. İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış, meydana getirilmiş ise, iâde; değilse, yani, benzeri, maddesi olmayan yeni bir şey ise ibdâ denir.

el-MUÎD: Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan Herşey mukadder olan ömrünü tamamlayıp öldükten sonra, Allah`tan başka kimse kalmaz, fakat varken yok olan bu insanları âhiret günü Allah Teâlâ diriltip yeniden hayatlandırır, yeniden yaratır. Sonra da dünya hayatlarında yaptıkları işlerden hesaba çeker.

el-MUHYÎ: Hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren Allah Teâlâ, cansız maddelere hayat ve can verir. Her gün, her saat, her saniye yeryüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir. Bütün bunlar, Allah`ın emr ü fermaniyle, yaratmasıyle ve müsaadesiyle olmaktadır. Allah yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir. Buna ihyâ, yani, diriltme denir. Hayatı hiç yoktan veren zâtın, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece kolaydır.

el-MÜMÎT: Canlı bir mahlûkun ölümünü yaratanAllah, yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdîr etmiştir. Canlı varlıklar için ölüm mukadder ve muhakkaktır. Hayatı yaratan Allah olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O`dur. Ancak bu ölüm, yok oluş, hiçliğe gidiş değil, bil`akis fâni hayattan bâkî hayat geçiştir.

el-HAYY: Diri; her şeyi bilen ve her şey`e gücü yeten Hayy, diri demektir, bunun zıddına meyyit denir ki, ölü mânasına gelir. Allah Teâlâ ölmez, daima hâzır ve nâzırdır. Yaşayan mahlûkatın hayatını veren de O`dur. O olmasaydı hayattan eser olmazdı. O daima fenâdan, zevalden, hatâdan münezzehtir. Her an Alîm, her an Habîr, her an Kadîr`dir.

el-KAYYÛM: Gökleri, yeri, her şey`i ayakta tutan Kayyûm, kâim`in mübalâğasıdır. "Her şey üzerinde kâim" demektir. Bunun mânası "Bir şey`in kıyâmı, yani, bir varlık sâhibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren" demektir. Allah Teâlâ, her şey`in mukadder olan vaktine kadar durması için sebeblerini ihsân etmiştir. Onun için herşey Hak ile kâimdir.

el-VÂCİD: Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan; istediğini, istediği vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan Ulûhiyet sıfatları ve bunların kemâli hususunda kendisine gerekli olan herbir şey, şânı yüce olan Allah`ın zâtında mevcuddur.

el-MÂCİD: Kadr ü şânı büyük, kerem ve semâhati bol Allah Teâlâ`nın kendisiyle âşinalığı olan kullarına kerem ve semâhati ifadeye sığmaz, ölçüye gelmez. Meselâ: Onları temiz ahlâk sâhibi olmaya, iyi işler yapmaya muvaffak kılar da, sonra yaptıkları o güzel işleri, hâiz oldukları seçkin vasıfları sebebiyle onları över, sitayişlerde bulunur. Kusurlarını afveder, kötülüklerini mahveder.

el-VÂHİD: Tek Zâtında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla şerîki (ortağı) veya nazîri (benzeri) ve dengi bulunmayan

es-SAMED: Hâcetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek merci`, ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan Allah Teâlâ, her dileğin biricik merciidir. Yerde, gökte bütün hâcet sâhipleri yüzlerini O`na döndürmekte, gönüllerini O`na bağlamakta, el açarak yalvarmalarını O`na arzetmektedirler. Buna lâyık olan da yalnız O`dur.

el-KÂDİR: İstediğini, istediği gibi yapmağa gücü yeten Allah Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıştır. Gök boşluğunun ölçülmesi mümkün olmayan genişliği içinde, akıllara hayret ve dehşet verecek derecede birbirlerine uzak mesafelerde milyarlarca güneşleri yandırmak Fezalarda, sayısı belirsiz âlemleri birbirine çarpmadan koşturmak Bir damla suyun içinde, birbirine temas etmeden hesapsız hayvanatı yüzdürmek Kâdir isminin tecelliyatındandır.

el-MUKTEDİR: Kuvvet ve kudret sâhipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden Allah Teâlâ her şey`e karşı mutlak ve ekmel surette Kâdirdir. Her şey`e kâdir olduğu içindir ki, dilediği şey`i yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır.

el-MUKADDİM: İstediğini ileri geçiren, öne alan Allah Teâlâ bütün mahlûkatı yaratmıştır. Fakat, ancak seçtiklerini ileri almıştır. İnsanların bâzısını dince, dünyaca bâzısı üzerine derece derece yükseltmiştir. Fakat bu yükseltme ve seçme, kulların kendi amelleri ile ona lâyık olmaları neticesinde olmuştur.

el-MUAHHİR: İstediğini geri koyan, arkaya bırakan Allah Teâlâ istediğini ileri, istediğini geri aldığı gibi, bâzan da kullarının teşebbüslerini, onların bekledikleri zamanda semerelendirmez, maksadlarını arkaya bırakır. Bunda birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetleri araştırmalı, sezmeğe çalışmalıdır.

el-EVVEL: Mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur. Kendisi için asla başlangıç tasavvur olunamaz. Onun için Ona EVVEL demek, "ikincisi var" demek değildir. "Sâbık`ı, yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi yok" demektir.

el-ÂHİR: Sonu olmayan Herşey biter, helâk ve fenaya gider, ancak O kalır. Varlığının sonu yoktur. Evveliyetine bidayet olmadığı gibi, âhiriyetine nihayet yoktur. Onun için Ona "Âhir" demek, "Bir sâbık`ı yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi var" demek değildir. "Bir lâhıkı yok" demektir.

ez-ZÂHİR: Âşikâr olan, kat`î delillerle bilinen Allah Teâlâ`nın varlığı herşeyden âşikârdır. Gözümüzün gördüğü her manzara, kulağımızın işittiği her nağme, elimizin tuttuğu, dilimizin tattığı her şey, fikirlerimizin üzerine çalıştığı her mâna, hâsılı, gerek içimizde, gerek dışımızda şimdiye kadar anlayıp sezebildiğimiz her şey O`nun varlığına, birliğine, kemal sıfatlarına şâhiddir.

el-BÂTIN: Gizli olan; duyu organları ile idrâk edilemeyen Allah Teâlâ`nın varlığı hem âşikardır, hem gizlidir. Âşikârdır, çünkü varlığını bildiren delil ve nişanları gözsüzler bile görmüş ve bu hakikatler hakikatı yüce varlığa, eşyanın umumî şehadetini sağırlar bile işitmiştir. Gizlidir. Çünkü biz Onu künhüyle bilemeyiz. Amma varlığını kat`î surette biliriz.

el-VÂLÎ: Mahlûkatın işlerini yoluna koyan; Bu muazzam kâinatı ve her an biten hâdisatı tek başına tedbîr ve idare eden Allah Teâlâ bütün varlığı idare eden, biricik ve en büyük vâlidir. Diğer vâliler ve hükümdarların idaresi, O`nun izni ve müsaadesi iledir. Ve onların velâyet ve idaresi, son derece nâkıstır. Allah`ın velâyet ve tedbiri ise sınırsız, gerçek ve hakikîdir. Her şey emri ve iradesi altındadır. Herşey`i bilir. Ondan habersiz mülkünde hiçbir şey cereyan etmez. Âdile mükâfatını, zâlime cezasını eksiksiz verir Sebebler, O`nun icraat ve idaresinde yardımcı değil, sadece izzet ve haşmetini gösteren birer perdedirler. Hakikî te`sir, O`nun kudretindendir.

el-MÜTEÂLÎ: Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh Meselâ, bir zengin hakkında, "Bu adam yarın fakir düşebilir", denebilir ve adam da zenginken fakir olabilir. Fakat Allah Teâlâ hakkında, bu gibi ihtimallerin düşünülmesi mümkün değildir. O, her türlü noksanlık, eksiklik, zaaf, âcizlik, hatâ ve kusurdan münezzehtir. İsteyenler çoğaldıkça ihsanı artar, herkese hikmet ve iradesine göre verir. Verdikçe hazîneleri tükenmez

el-BERR: Kulları hakkında kolaylık isteyen; iyilik ve bahşişi çok olan Allah Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister, zorluk istemez, zorluk çıkaranları da sevmez. Yapılan kötülükleri bağışlar, örter. Bir iyiliğe en az 10 mükâfat verir. Kul gönlünden iyi bir şey geçirmişse, onu yapmamış olsa bile, yapmış gibi kabûl edip mükâfat verir. Aksine kötülükleri ise yapmadıkça cezalandırmaz.

et-TEVVÂB: Tevbeleri kabûl edip, günahları bağışlayan Bu ism-i şerîf, tevbe`nin mübalâğa sîgasıdır. Tevbenin asıl mânâsı dönmektir. Kulun isyan yolundan dönmesi demektir.

el-MÜNTEKIM: Suçluları, adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran Allah Teâlâ`nın intikamı vardır. Âsîlerin belini kıran, cânilerin hakkından gelen, taşkınlık yapan azgınlara hadlerini bildiren şübhesiz ki O`dur.

 el-AFÜVV: Afvı çok Allah Teâlâ, günahları silen, onları hiç yokmuş gibi kabûl edendir. Bu mânaya göre bu isim, Gafûr ismine yakındır. Ancak arada şu fark vardır: Gufran: Günahları örtüvermek demektir. Afv ise, günahları kökünden kazımaktır. Günahları kökünden kazımak, o şey`i örtmekten daha iyidir.

er-RAÛF: Çok re`fet ve şefkat sâhibi Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için, Allah`ın inâyeti, kerem ve re`feti hiçbir ölçüye ve ifadeye sığmayacak kadar geniş ve büyüktür.

MÂLİKÜ`L-MÜLK: Allah Teâlâ mülkün hem sâhibi, hem hükümdârıdır. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Hiçbir kimsenin O`nun bu tasarrufuna itiraz ve tenkide hakkı yoktur Dilediğine verir, dilediğinden alır. Mülkünde hiçbir ortağa ve yardımcıya ihtiyacı yoktur.

ZÜ`L-CELÂLİ ve`l-İKRÂM: Hem büyüklük sâhibi, hem fazl-ı kerem Celâl; büyüklük, ululuk mânasınadır. Büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi Allah`a mahsustur. Mahlûkattaki kemâlât, O`nun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir. Allah Teâlâ aynı zamanda büyük bir fazl-ı kerem sâhibidir de Mahlûkat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez, sınır kabûl etmez nimetler hep O`nun ihsanı ve ikrâmıdır. O nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur.

el-MUKSİT: Bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan. Mazlûma acıyıp zâlimin elinden kurtaran. Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sâhibidir. Her işi birbirine denk ve lâyıktır. Zerre kadar da olsa haksızlığı tervic etmez. Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir. Yapılmış olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karşılıksız bırakmaz. İnsanların birbirlerine karşı işledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir.

el-CÂMİ`: İstediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan. Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıd olan şeyleri bir araya getirip tutan Cem, dağınık şeyleri bir araya toplama demektir. Allah Teâlâ, vücudlarımızın çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış zerrelerini tekrar birleştirecek, bedenlerimizi yeni baştan inşa edecektir. Allah Teâlâ birbirine benzeyen şeyleri bir araya getirip topladığı gibi, birbirinden ayrı varlıkları da bir araya getirmektedir. Onların iç içe birlikte yaşamalarını te`min etmektedir. Sıcaklık ile soğukluk, kuruluk ile nemlilik gibi birbirine zıd unsurları bir arada tutması da yine Allah`ın Câmi` isminin tecellisindendir.

el-GANİYY: Çok zengin ve her şeyden müstağnî Ganiy, hiçbir şey`e ihtiyacı olmayan, herşey yanında mevcud bulunduğu için hiçbir şekilde başkasına müracaat mecburiyetinde kalmayan zât demektir.

el-MUĞNÎ: İstediğini zengin eden Allah Teâlâ dilediğini zengin eder, ömür boyunca zengin olarak yaşatır. Dilediğini de ömür boyunca fakirlik içinde bırakır. Bâzı kullarını zenginken fakir, bazılarını da fakirken zengin yapar. "Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak; fakirliğe ne ölçüde sabredildiği, zenginliğe de ne ölçüde şükredilmiş olduğu hesab edilecek. Mesele, çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir." Yahya bin Muaz

el-MÂNİ`: Bir şey`in meydana gelmesine müsâade etmeyen İyiden ve kötüden pek çok arzularımız vardır ki biri bitmeden biri ortaya çıkar. Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter, ne de tükenir Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalışır dururuz. Her arzumuz bir takım sebeblere, sebebler de Mâni` ve Mu`tî olan Allah`ın emrine bağlıdır. Allah Teâlâ isteyenlerin isteklerini, dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuğu sebebler çabucak meydana gelir. Mu`tî ism-i şerîfinin mânası budur. Allah Teâlâ bâzı isteklere de müsaade etmez. O zaman isteyenin yapıştığı sebebler kısır kalır, ne kadar çabalanırsa çabalansın netice vermez. Bu da Mâni` ism-i şerîfinin tecellîsidir. Kullarının başına gelecek felâket ve musibetleri önlemek, geri çevirmek de yine Mâni` ism-i şerîfinin tecelliyatındandır.

ed-DÂRR: Elem ve zarar verici şeyleri yaratan?

en-NÂFİ`: Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan Menfaatları ve mazarratları, hayır ve şerleri yaratan Allah Teâlâ`dır. İnsana menfaat ve zararlar belli bâzı sebebler altında geliyorsa da, o sebebler o menfaat ve zararların sâhibi ve müessiri değil, birer perdesidir. Gerçekte zararın da faydanın da, hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah`tır.

en-NÛR: Âlemleri nurlandıran; istediği sîmalara, zihinlere ve gönüllere nûr yağdıran Bütün eşyayı aydınlatan nûr, şübhesiz ki, Allah`ın zâtının nûrundandır. Çünkü göklerin ve yerin nûru O`dur. Nasıl ki, güneşin aydınlattığı her zerre, güneşin varlığına bir delildir, kâinatın her zerresinde görünen aydınlık da, o aydınlığı yaratan varlığın mevcud olmasına bir delil teşkil etmektedir.

el-HÂDÎ: Hidayeti yaratan. İstediği kulunu hayırlı ve kârlı yollara muvaffak kılan, muradına erdiren. Her yarattığına, neye ihtiyacı varsa, ne yapması gerekiyorsa onu öğreten Hidâyet; Allah Teâlâ`nın lütuf ve keremiyle kullarına, sonu hayır ve saadet olacak isteklerin yollarını göstermesi veya o yola götürüp muradına erdirmesi demektir. Sadece hayır yolunu ve sebeblerini göstermeğe irşâd; neticeye erinceye kadar o yolda yürütmeye de tevfîk denir. Hidâyetin karşılığı dalâlettir. Dalâlet, doğru yoldan bile bile veya iğfale kapılarak sapmak demektir. Hidâyetin neticesi îman, dalâletin neticesi îmansızlık ve küfürdür

el-BEDÎ`: Örneksiz, misalsiz, acîb ve hayret verici âlemler îcad eden Zâtında, sıfatında, fiillerinde, emsâli görülmemiş olan Bedî`, mübdî mânasınadır. Mübdî, ibdâ eden, yani örneği bulunmayan bir şey`i îcad eden demektir. Allah herhangi bir kuluna peygamberlik veya velîlik vererek üstün kılmışsa, bu üstünlükle o kul, kendi zamanındaki sair insanlara nisbetle bedî` olmuştur. Bâzı âlimlere verilen Bediüzzaman lâkabı gibi. Bu tâbir, zamanının eşsiz, misilsiz âlimi mânasına gelmektedir.

el-BÂKÎ: Varlığının sonu olmayan Bu ism-i şerîf "varlığın devamını" bildiren bir kelimedir. Varlığın devamı, önü ve sonu olmamakladır. Önü olmamak mülâhazasıyla Allah Teâlâ'ya Kadîm, sonu olmamak mülahazasıyla Bâkî denir. Bu mânalara yakın Ezelî ve Ebedî ism-i şerifleri de vardır. Allah Teâlâ'nın varlığı, devam bakımından zaman mefhumu içine girmez. Çünkü, zaman denilen şey, kâinatın yaratılmış olduğu andan itibaren sonsuzluğa doğru akışının derecelerini gösteren bir mefhumdur. Kâinat yokken zaman da yoktu, fakat Allah Teâlâ vardı. Kâinat biter, zaman da biter, fakat Allah BÂKÎdir.

Er-Rezzâk Nedir? Er-Rezzâk Hakkında Kısaca Bilgi

Er-Rezzâk Terimi Hakkında Bilgiler

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Terimi Olarak Er-Rezzâk:

"Bütün mahlükatın rızkını veren ve ihtiyacını karşılayan." anlamında Allah’ın 99 isminden (Esmaül Hüsna) biri. “Er-Rezzak” Allah’ın özel isimlerindendir.

 

Benzer Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Terimleri

Bağışlanma: Bağışlanmak işi, affedilme.

Zemzem: Hz. İbrahim, oğlu İsmail ve eşi Hz. Hacer’i Mekke’ye bıraktığında Allah tarafından onlara ikram olarak verilen Kâbe’nin yanındaki kaynak suyu. Tarihte, zemzem suyunun çıkmasıyla beraber Kâbe ve civarına birçok kabile gelip yerleşmiştir. Zemzem, içen kişilerin açlığını ve susuzluğunu giderir. Mekke’ye gelen hacılar, memleketlerine dönerken bu sudan götürürler. Zemzemi ayakta içip dua etmek sünnettir.

İfzâ: Açmak; kadındaki idrar mecrasıyla hayız mecrasını veya hayız mecrasıyla dışkı mecrasını birbirinden ayıran parçanın (=perdenin) kalkmasıyla onların ikisinin ya da her üçünün bir mecraya dönüşmesi.

İftitah Tekbiri: Namaza başlarken alınan tekbirdir. Başlama tekbiri de denir. Kişi namaza başlarken ellerini kulaklarına kadar kaldırır ve "Allahu Ekber" diyerek iftitah tekbiri alır. Bu tekbire "Tekbiret'ül-İhram" da denir.

Diğer terim sözlüklerini de inceleyebilirsiniz.

Online Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Terimleri Sözlüğü

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası