iktisat tarihi ders notları özet / Ders: İKT215- İktisat Tarihi

Iktisat Tarihi Ders Notları Özet

iktisat tarihi ders notları özet

CUMHURİYET DÖNEMİ İKTİSAT TARİHİ (03.12.14) Cumhuriyet döneminde özellikle 1923ten sonra sanayi alanında yapılan çalışmalara ağırlık verilmiştir. En çok ihtiyaç duyulan temel besin maddelerinin üretimi desteklenmiştir. Bunun üzerine 1926 da 2tane özel şeker fabrikasının kurulmuştur. Kiremit, çimento gibi üretimine yönelik küçük çapta sanayi kuruluşları olmuştur. Bankalar kurulsa ve özel sektör desteklense de bir türlü 1926 - 27 yılarında istenilen düzeyde ülkedeki sanayi kuruluşlarında artış olmamıştır. Çünkü alt yapı oluşamamıştır. Pek çok ihtiyaç maddesi dışarıdan alınmaktaydı. İzmir İktisat Kongresinde ulusal ekonominin oluşturulması ve sanayinin geliştirilmesi üzerinde durulmasına rağmen. 1927 yılına gelindiğinde sanayi alanında yapılacak çalışmaların desteklenmesi ve teşvik edilmesi konusunda karar alınmıştır. Devlet sanayiyi teşvik ederse daha çok yatırım yapılır denilmiştir. Bunun üzerine Mayıs 1927 yılda “Sanayi Teşvik Kanunu (Teşvik-i Sanayi Kanunu)” çıkarılmıştır. Madencilik ve imalat alanlarında destek sağlamak amacıyla çıkartılmıştır. Benzer bir kanun 1913ten sonra İttihat ve Terakki döneminde de vardır. Cumhuriyet döneminde yapılan birçok uygulamanın temelleri Osmanlı’nın son dönemlerinde atılmıştır. Cumhuriyet döneminde benimsenen iktisat politikası aslında İttihat ve Terakki’nin benimsediği iktisat politikasından çokta farklı değildir. 1913ten sonra İttihat ve Terakki’nin Milli İktisat sloganıyla milli sermayeyi oluşturmaya yönelik politikasıyla örtüşmektedir. I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla sonuca ulaşamamışlardır. Sanayi Teşvik Kanunu ile 1. Milli sanayinin ve milli burjuvazinin oluşturulması, 2. Yerli ve yabancı ortaklıkların oluşturulması, 3. Büyük çapta sanayi tesislerinin oluşturulması, 4. Henüz parasını işletmeyi öğrenememiş olan Türk halkını birleşerek toplu girişimlerde bulunmayı amaçlanmıştır. Devlet fabrika kurmak için arazi vermiştir. 99 yıl süre ile çok düşük kira ödeyerek araziyi kullanma hakkı vermiştir. Tüm alt yapıyı da devlet sağlamıştır (yol, su, elektrik). Üretim için gerekli olan makinaları devlet ithal ederek düşük kredi ile makine borcunu ödeme imkânı sağlanmıştır. Hammadde ve Pazar ihtiyaçları sağlanırken nakliyatta %30 indirim yapılmıştır. Devlet teşvik primi vermiştir. Devlet dairelerinde, üretilen maddeler normalden %10 oranında fazla olsa da alınmak zorundaydı (yerli mallı kullanımı). Üretimi arttırmaya yönelik bir kanundur. Teşvik edici bir kanundur. Fakat istenilen düzeye fabrika kurulamamıştır. Çünkü 1929 da Dünya Ekonomik Krizi olmuştur. Dünyada ithalat ve ihracat dengeleri altüst olmuştur. Ülkede hala ihtiyaç maddelerini üreten yerli sanayi kurulamayınca krizden sonra devlet ekonomiye müdahale etmiştir. Öncelikle, dokuma, kâğıt, şişe-cam ve makine sanayine devlet yatırımlarda bulunmuştur. 1930dan sonra Türkiye’nin iktisat politikasında ciddi bir değişim olmuştur. Devletçilik iktisat politikası olmuştur. 1929 Ekonomik Krizi Türkiye’yi de derinden etkilemiştir. Krizin en önemli nedeni I. Dünya Savaşı’nın yıkıcı sonucudur. Çok sayıda insan kaybı olmuş ve üretim düşmüştür. Savaşan ülkelerin ekonomileri olumsuz etkilenmiştir. Sadece mağlup devlet ekonomik sıkıntı içerisine girmemiştir, galip devletlerde çok ciddi ekonomik sıkıntılar yaşamıştır (işsizlik ve yüksek enflasyon gibi). Para sıkıntısı yaşanmaktaydı ve para kaynağı olarak ABD’ye başvurmuşlardır. ABD, Avrupalı devletlere kredi vermeye başlamıştır. Ama verdiği kredileri geri alınamayınca borsada düşüş başlamıştır. 24 Ekim 1929 da bir Perşembe günü Amerikan borsası çökmüştür (Kara Perşembe). Borsa çöküşe uğrayınca tüm Avrupa derinden etkilenmiştir. İthalat ve ihracat dengeleri alt üst olmuştur. 1929 yılına gelindiğinde Türkiye’nin en önemli ihraç maddesi buğdaydır. Bu noktada kırsal kesim olumsuz etkilenmiştir. Çünkü dışarıya pazarlayamamıştır. Türkiye’nin temel maddeleri de dışarıdan gelememiştir. Bunun üzerine devlet ekonomiye müdahale ederek ihtiyaç duyulan maddeleri korumak zorunda kalmıştır. Dünyada ekonomisinde yeni bir kavram “takas usulü” ortaya çıkmıştır. Kilrining anlaşmaları yapılmıştır. Türkiye ithalat konusunda sıkıntı yaşamıştır. Türkiye buğday karşılığında makina almıştır. 1929 yılında Lozan’daki Osmanlı gümrük vergileri maddesi kaldırılmıştır. Türkiye artık istediği gümrük vergisini koyabilecekti. Eski gümrük tarifelerinden yararlanmak isteyen devletler 1928 sonlarında stokçuluk yapmaya başlamışlardır. Sürekli bir ithalat yaşanmıştır ülkede bu” da bazı malların bolluğundan kaynaklanmıştır. Ekonomide çözünme yaşanılacaktır. Kriz öncesinde yaşanılan bu çözülmeden dolayı Türkiye olumsuz etkilenmiştir. Türkiye krizi avantaja da çevirmiştir. Kriz ortaya çıkınca özellikle İngiltere ve Fransa’da çoğu şirket iflas noktasına gelmiştir. O dönemde Türkiye’de yatırımları bulunan Alman, İngiliz ve Fransız şirketleri vardı. Kapitülasyonlar kaldırılsa da bu şirketlerin faaliyetlerine son verilememiştir. İzmir İktisat Kongresinde bu şirketlerin millîleştirilmesi kararı alınmıştır. Kriz sonrasında zor durumda kalan bu şirketler devretmeyi kabul etmişlerdir. Çok düşük fiyatlarla Türkiye tarafından satın alınmıştır. Bunlardan ilki İzmir-Aydın demiryolu hattının kullanım hakkının devredilmesidir. ABD krizi başkan Roosevelt ile aşmıştır. Krizle birlikte her devlet “kendi yağıyla kavrulma” politikası izlemiştir. Özellikle Avrupa’da ki devletler İngiltere, Fransa, Bulgaristan ve Türkiye gibi yerli malı kullanımına yönelmişlerdir. Türkiye için yeni bir uygulama değildir: II. Mahmud döneminde yerli malı kullandırmaya özendirmeye yönelik bir tutum izlenmiştir. Fakat II. Mahmud dönemiyle sınırlı kalmıştır. Yerli malı kullanmak için üretim olması lazımdır. Ekonomik kriz sonrasında devletin ekonomiye müdahale etmesi ve bazı alanlarda üretime başlanması Türkiye’de yerli malı kullanımı arttırmıştır. Yerli malını kullanımını özendirmek amacıyla 1930da Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurulmuştur. Konferans ve etkinliklerle yerli malını kullandırmaya özendirici faaliyetlere girişilmiştir. 12-18 Aralık tarihleri arasında Türkiye’de her yıl yerli malı haftası kutlanmıştır. Yerli malı kullanımına yönelik afişler yapılmıştır. Yerli malının özendirilmesiyle her kim fabrika kurup üretime kalkışsa o zamana kadar Türkiye piyasalarına hâkim olan Avrupalı markaların baskısıyla karşılaşmışlardır (kartel uygulaması). Bunu en iyi örneği İzzet Baysal’dır. (10.12.14) 1929 ekonomik bunalımı sonrasında Türkiye yerli malı kullanımını özendirmeye yönelmiştir. Birçok devlet bu yönelime gitmiştir. Cemiyetler kurulmuştur. Yerli malı kullanımını özendirmek için şehirlerde sergiler kurulmuştur. Üretilen malları halka tanıtmak amacıyla. Krizin etkilerini en aza indirmek amacıyla: 1-1930 yılında Türk parasının değerini kanunla koruma yoluna gidilmiştir. Yaşanılan fiyat dengesizlikleri karşısında önlem almak amacıyla. 2-1930 yılında banka kurma ve para basımı için bir banka kurulması gündeme gelmiştir (Merkez Bankası). 1930 yılında iktisadi yaşamda liberalizmden devletçilik politikasına geçilmiştir. Devletçilik, 1931 CHP kurultayında resmen benimsenen ilkeler arasındadır. Türkiye’de devletçilik iktisat politikası olarak uygulanmıştır. Böylece devletin iktisadi alanda etkinliği başlamıştır. Türkiye koşullarına uygun bir politika olmuştur. Türkiye’de devletçilik özel sektörün önünün kesmek için değil iktisadi alanda etkinlik gösteremeyen özel sektörü canlandırmak için yapılmıştır. Özel sektör desteklenmeye devam edilmiştir. Devletin iktisadi alanda etkinliği başlamıştır. Yeterli sermaye, deneyim ve teknik olmadığı için devlet bu boşluğu doldurmak amacıyla bu kararı almıştır. 1932de Devlet Sanayi Ofisi kurulmuştur. Devlet adına fabrikalar ve atölyeler açılmıştır. Devlet Sanayi Ofisi’nin görevi 1933’te son bulmuş, görevlerini Sümer Bank’a devretmiştir. Sümer Bank hem bankacılık işlemlerini hem de devletin ekonomik işlerini yapan kurum olmuştur. Bu dönemde “KADRO DERGİSİ” çıkarılmaya başlanmıştır. 1932 Ocak ayında yayınlanmaya başlamıştır. Kadro Dergisi bir döneme damgasını vurmuştur. Türkiye’de devletçilik denince akla ilk gelen yayındır. İktisat alanında değişimleri incelemek açısından önemlidir. Dergi üç yıl devam etti, 36. sayıda 1935'de yayın son verdi. 1978 yılında kitap olarak yayınlanmıştır. Devletçilik politikasını destekleyen önemli bir yayındır. Yayın hakkı Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nundur. Kadrocular olarak da anılan Kadro dergisinin kurucuları Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin'dir. Bu dergiyi çıkarmalarındaki amaç: 1. Türk devriminin bir ideolojiye ihtiyacı var bu ihtiyacı karşılamak, 2. Devrimi evrenselleştirmek, 3. Sınırsız bir toplum oluşturmak ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek yönünde tavsiyeler vermektir. Onlara göre Türkiye’de bir devrim yaşanmıştır ve yaşanmaktadır ama devrimin henüz bir ideolojisi yapılmamıştır. Bu ideolojiyi sağlamak istemişlerdir. Dergideki yazılara baktığımızda Türkiye’de sınıf mücadelesi olmayışı hakkında önemli yayınlar yapmışlardır ve daha çok bunu üzerinde durmuşlardır. Dönemde mevcut her konu hakkında yazılar yazılmıştır ama iktisadi konular ağırlıktadır. Kadro Dergisi, CHP genel sekreteri Recep Peker tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. Yakup Kadri dışında dergide yer alan isimler sol partilerde faaliyet göstermiş kişilerdir. Çoğu Marksist kökenliydi. Recep Peker başta olmak üzere Kadrocuları “Kemalizm’i” değiştirmek istemekle suçlamışlardır. Bu yazılarla bu dergilerle devletin ideolojisi 1935 yılında derginin kapatılması kararı alınmıştır. Yakup Kadri'nin Tahran elçiliğine atanmasından sonra dergi dağıldı. Türkiye’de planlı ekonomiye geçiş gündeme gelmeye başlamıştır. Bu doğrultuda 1933yılında “Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı” uygulamaya konulmuştur. Daha çok dokumacılık, makine, sanayi gibi alanlarla ilgilidir. 5 yılda planlanan uygulamalar 3yılda tamamlanmıştır. Türkiye yükselişe geçmeye başlamıştır. 1937yılında İkinci Sanayi Planı uygulamaya konulmuştur. Daha çok kimya sanayi, makine sanayi, elektrik üretimi gibi alanlarla ilgilidir. Alt yapı oluşturulmaya çalışılmıştır. Atatürk’ün ölümü ardından da II. Dünya Savaşı’nın çıkması bu planı sekteye uğratmıştır. İkinci Sanayi Planı’na aktarılması düşünülen sermaye II. Dünya Savaşı hazırlıkları için kullanılmıştır. Türkiye II. Dünya Savaşı’na fiilen katılmamış ama savaşın olumsuzluklarından ekonomik alanda etkilenmiştir. Devletçilik politikasına karşı liberaller harekete geçmiş ve Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Atatürk, Fethi Okyar’dan bu partiyi kurmasını istemiştir. Böylece liberal çevredeki eleştiriyi ve muhalefeti müdahale altına almak amaçlanmıştır. Serbest Cumhuriyet Fıkrası ile aşamalı bir şekilde çok partili hayata geçilmiştir. Parti isminde ki “serbest” kelimesi iktisadi alanda serbestliği vurgulamaktadır. Parti programındaki temel liberalizmdir. Bunun dışında partinin cumhuriyetçi, laik ve CHP programındaki tüm ilkelerin Serbest Cumhuriyet Fırkası tarafından da benimsendiği vurgulanmıştır. Ciddi bir muhalefet oluşmuştur. 1930 yıllarında demir yolu ağırlıklı ulaşım politikası izlenmekteydi. Serbest Cumhuriyet Fıkrası tarafından bu çok eleştirilmiştir. Çünkü kaynakların büyük kısmı demir yolu yapımına aktarılmaktaydı. (17.12.14) II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye, Milli Şef İsmet İnönü’nün “savaş dışı kalma politikasını” uygulamıştır. Türkiye izlediği bu politikaya rağmen savaşın tüm olumsuzluklarından etkilenmiştir. Savaşın başlamasıyla Türkiye’de savaş ekonomisine geçiş olmuştur. Savunma harcamaları artmış ve orduya yatırım yapılmıştır. Savaşa her an hazırlıklı olma düşüncesiyle binlerce insan silahaltına alınmıştır. Ordunun büyümesi demek=ordunun ihtiyaçlarının artması demektir. Ordunun beslenmesi için ihtiyaç duyulan maddelere talep artmıştır. Başta hububat olmak üzere. Tarımda etkin olan nüfusun büyük kısmı silahaltına alınmıştır. Bunla birlikte orduya alınan binlerce genç insanın yiyeceği ve giyeceği gibi temel ihtiyaçlar devlet açısından sıkıntı oluşturmuştur. Aynı zamanda tarımsal üretim de düşmüştür. Arz talep dengesizliği olmuştur. Bunun sonucunda ihtikâr (karaborsa - haksız kazanç) oluşmuştur. Özellikle gıda maddelerinde ihtikâr yapılmıştır. Bu da ülkede büyük bir darlığa kıtlığa yol açmıştır. Bu durum üretim yapan büyük toprak sahipleri ve tarımsal ürünlerin alım-satımıyla uğraşan tüccar kesime yaramıştır. İhtikâr ortamı tüccar kesimde zenginleşmeye neden olmuştur. Piyasadaki dengesizlik ülke düzenin alt üst olmasına ve huzursuzluğa neden olmuştur. Vurgun ortamından faydalanan tüccar ve büyük toprak sahipleri giderek zenginleşmiştir. Bu durum hükümete karşı tepkiye neden olmuştur. Enflasyon yükselmiştir. Bununla birlikte devletler ekonomiye müdahale etmeye başlamıştır. Devletin ekonomiye müdahalesi savaş yıllarında daha da yoğun olmuştur. Savaşın ilk yıllarında (1939-42) Refik Saydam başbakandır. Refik Saydam döneminde devletin ekonomiye müdahalesi çok sıkıdır. Bu da halk kitleleri tarafından eleştiriye neden olmuştur. 18 Ocak 1940’ta Milli Korunma Kanunu çıkarılmıştır. Yaşanılan iktisadi zorlukları ortadan kaldırmak, katı fiyat denetimleri ve tarım ürünlerine düşük fiyatla el konularak ihtiyaçların karşılanmasıdır. Düşük fiyatla buğdaya el konuldu: stok veya ordunun iaşesi için kullanılmıştır. Savaşın olumsuz etkilerini önlemek ve ekonomik alanda korunma kanunudur. Ülkenin savaşa girmesi durumunda hükümete olağanüstü yetkiler verilmiştir. Bunlar: 1. Üretimi denetlemek ve düzenlemek, 2. Üretilen malları düşük fiyatla satın alabilmek ya da mallara değeri karşılığı el koyabilmek, 3. Günlük çalışma süresini 3 saat uzatabilmek, 4. Ücret sınırlaması yapmak, 5. Toplumun ve ulusal savunmanın gereklerini karşılayabilmek için tüketim malları üzerine sınırlama koyabilmek, 6. Özel işletmelere el koyabilecek gibi kararlar alınmıştır. 1942de Refik Saydam vefat etmiştir. Sonrasında Şükrü Saraçoğlu başbakan olmuştur. Saraçoğlu döneminde 1942den sonra ekonomideki müdahale biraz gevşetilmiştir. Ama savaş ortamında vurgunculuk yapan tüccar ve toprak sahipleriyle mücadeleye girişilmiştir. Şükrü Saraçoğlu döneminde Milli Korunma Kanunları gevşetilmiştir. Savaş ekonomisi politikasından biraz uzaklaşılmıştır. Ülkede sosyal adaleti sağlamaya yönelik bütçedeki açığı kapatmak ve ihtiyaç duyulan nakit darlığını ortadan kaldırmak amacıyla iki yeni vergi toplanmaya başlamıştır. Bunlar; 12 Kasım 1942de alınmaya başlayan Varlık Vergisi ve 26Nisan 1944te alınmaya başlayan Toprak Mahsulleri Vergisidir. Varlık vergisi çok tartışılmıştır. Cumhuriyet döneminin önemli konularındandır. Amaç savaş döneminde kazanılan haksız kazancı vergilendirmektir. Bu vergiyle nakit para sıkıntısı giderilmeye çalışılmıştır. Ekonomide dengeler alt üst olmuş durumdadır. Varlık vergisi çokta işe yaramamıştır. Varlık vergisi olağanüstü bir vergidir ve takrir üzerine ödenmiştir. Vergi memurlarının takdiri kimler savaş ortamında haksız kazanç elde etti saptanacak ve onlardan vergi alınacaktır. Mükellefler defterdarlıklar tarafından tespit edilmiştir. Mükelleflere vergilerini ödemeleri için 15gün tanımıştır. Günün az olmasının nedeni stokları ortaya çıkarmaktır. Ödemezlerse 1 hafta için %1, 2 hafta için %2 faizli ödeme kolaylığı tanınmıştır. Süre dolduktan sonra yine ödemezlerse haciz o da olmazsa Erzurum-Aşkale’de kurulan çalışma kampında bedenen çalışarak borçlarını ödemek zorundaydılar. Toplamda 114,000 mükellefe vergi konulmuştur. En çok vergi mükellefi İstanbul’da idi. Listede ağırlıklı olarak gayrimüslimler vardır. Müslümanlardan vergi alınırken biraz tolerans gösterilmiştir. Uygulama çağdaş Türk vergi sistemine uygun değildir. Türk sermayedarların ön plana çıkması düşünülmüştür. Müslüman burjuvazi oluşturulmaya çalışılmıştır. Sermaye el değiştirmiştir. Vergi 1942de çıkartılmış, verginin 3/4ü toplandıktan sonra 1943 sonlarında uygulamadan vazgeçilmiştir. (24.12.14) Bir ülkenin kalkınmasında en önemli unsurlardan biri ulaşımdır. Osmanlı son dönemlerinde, Avrupa’daki çoğu teknik gelişmeyi takip edememiştir. Fakat Avrupa’dan demiryolu ulaşımını almış ve önem vermişlerdir. Balkan Savaşı sırasında Osmanlı demiryollarını istediği gibi kullanamamıştır. Bunun nedeni Balkan devletlerinin Rum’ları desteklemeleridir. Demiryolu personeli yoktu. Cumhuriyetin ilanından sonra ağırlıklı olarak demiryolu ulaşımına önem verilmiştir. Karayollarına önem verilmemiştir. Çünkü motorlu taşıtlar yaygın değildi. İlk demiryolu hattı İzmir- Turgutlu Kasaba hattıdır.  Osmanlı toprakları üzerinde 1856-1922 yılları arasında toplam 8.619 Km demiryolu yapılmıştır.  Bunun 4.112Km.si Misak-ı Milli sınırları içerisinde kalmıştır.  Behiç Erkin Türk demiryolculuğunun kurucusu; önemli bir devlet adamı ve askerdir.  Demiryolu yapımı o dönemin deyimi ile “şimendifer(katar) politikası” hükümet programlarında ele alınmıştır.  Yoğun olarak 1930-1936 yıllarında yapılmıştır.  Hedef yurdu demir ağlarla örmektir.  İlk planı yapılan Ankara- Kayseri- Sivas- Erzurum hattıdır.  Milli sermayeye dayanan ilk demiryolu hattı, toplam uzunluğu 1.149Kmdir.  Bu hat;  1927 yılında Kayseri’ye  1930 yılında Sivas’a  1938 yılında Erzincan’a  1939 yılında ise Erzurum’a ulaşmıştır.  11Haziran 1923te Konya’da bir şimendifer okulu açılmıştır. Uzun süre demir yollarının merkezi Konya olmuştur. 1924te İstanbul Haydarpaşa’ya taşınmıştır.  1930lu yıllarda sergiler çok önemlidir. Bayındırlık sergilerinin en önemli konusu demiryollarıdır.  Demiryolları mecmuası çıkartılmıştır.  Karayolları 2. Planda kalmıştır. Çünkü motorlu taşıt yaygın değildi. Ya hep demiryolu ya da hep karayolu yapılmıştır. İkisine de aynı anda ağırlık verilememiştir.  1945 sonrası demiryolları üzerinde durulmamıştır (ta ki 90lı yıllara kadar).  ABD için Türkiye çok iyi bir pazardı.****  1950lere kadar “yol vergisi” alınmıştır.  Truman Doktrini ile başlayan ABD yardımıyla önce İskenderun-Erzurum stratejik yolunun yapımı başlamıştır.  Kol gücü ile yapım Truman Doktrini ile yapılan yardımla makine gücüne dönüşmüştür.  ABD yardımları Truman Doktrini ile başlamış, Marshall Planıyla da daha geniş yardımlar olmuştur.  Vahdettin Engin Osmanlıda demiryolları alanında çalışmıştır.

1. Hafta - Teorik

İktisadın tanımı, tarih-iktisat ilişkisi. İktisat tarihinin tanımı, Paranın Tanımı, Küresel Ekonomik Sistemin İşleyişi

2. Hafta - Teorik

İktisat tarihine yakın bilim dalları, İktisat tarihinin doğuşu, İlkçağ’da İktisadi Faaliyetler

3. Hafta - Teorik

İlkçağda Akdeniz Dünyası, Anadolu, Mısır ve Mezopotamya’nın iktisadi yapısı. Kadim Ticaret yolları, nehirler, göller, denizler ve kentler

4. Hafta - Teorik

Orta Çağda Avrupa’nın siyasi, idari ve iktisadi yapısı

5. Hafta - Teorik

Feodalizm

6. Hafta - Teorik

Ortaçağda Kilisenin etkinliği ve feodalizmin yıkılışında etken olan gelişmeler

7. Hafta - Ara Sınav (Vize)

Ara Sınav

8. Hafta - Teorik

Ortaçağ’da şehirlerin iktisadi yapısı, meslek grupları ve tarımsal faaliyetler.

9. Hafta - Teorik

Orta Çağ’da İslâm Dünyası’nın iktisadi yapısı.

10. Hafta - Teorik

Yeni çağın iktisadi yapısı ve Merkantilizm

11. Hafta - Teorik

Avrupa’nın Dünya ekonomisinde etkinliğinin artması

12. Hafta - Teorik

Sanayi Devrimine Neden olan gelişmeler

13. Hafta - Teorik

Sanayi Devrimi

14. Hafta - Teorik

Osmanlı İktisadi Yapısının temel ilkeleri.

15. Hafta - Dönem Sonu Sınavı (Final)

Final

Osmanlı İktisat Tarihi Engin ÖZTÜRK Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik temelleri: Osmanlı iktisadi sistemi Osmanlı hayat tarzıyla ilgilidir. Osmanlı hayat tarzı söz konusu olduğunda ise İslami esaslar devreye girer. Osmanlı İktisadi Sistemi: Osmanlı İktisadi sistemini iki gruba ayırabiliriz. 1. Klasik Dönem: 11. yy’nin sonlarında başlar, 18. yy’nin sonlarına kadar devam eder. Klasik dönem kendi içinde üçe ayrılır. Bu dönem; a. Oluşma dönemi: Türk ve İslam devletlerinin ekonomi anlayışı bu dönemde büyük etki yapmıştır. Ekonomik yönden Osmanlı devleti bu devletlerin miracısıdır. b. Olgunlaşma dönemi: Osmanlı devleti Fatih Sultan Mehmet ile beraber olgunlaşma dönemine girmiştir. Bu dönemde Akdeniz ve Karadeniz ticareti ele geçirilmiş, başta Venedik ve Ceneviz olmak üzere pek çok Avrupa ülkesiyle girişilen ticari rekabette başarı sağlanmıştır. Aynı zamanda Kapital zihniyet ile mücadele edilmiştir. c. Esnekliğini kaybetme dönem (1600’den sonra): ekonomik manada Kapitalizm, ekonomik faaliyetleri sürdüren bireyler arasındaki acımasız rekabeti ifade eder. Kapitalizm sömürgecilik ve sınıf farkına dayalıdır. Osmanlı İmparatorluğunda ise toplumun menfaatleri, kişinin menfaatlerinden üstündür. Bunun tipik örneğini ‘’Ahilik’’ teşkilatında görürüz. Klasik dönem Osmanlı iktisat düzeninin özellikleri: Bu dönemde aşiret anlayışından merkezi devlet anlayışına geçişin tamamlanmış olduğu görülür. Bu dönemde devlet adamlarının öncelikleri halkın refahını ve huzurunu sağlamaktır. Bu anlayış şu cümle ile formüle edilmiştir; ‘’ Halka hizmet hakka hizmet demektir’’. Gelenekçilik / Tecrübe: Osmanlı ekonomik anlayışında gelenekçilik yok edilmesi gereken değil geliştirilmesi gereken bir değerdir. Bu husus Osmanlının yeni şartlara uyum konusunda esneklik sağlamıştır.1 1 İstimalet siyaseti: Hoşgörü siyaseti demektir. Çok uluslu yapının bir arada yaşamasına Avrupalılar ‘’Pax Ottomana’’ (Osmanlı Barışı) denmiştir. 1 Osmanlı Ekonomisinde Devlet Müdahaleciliğine Yeniden Bakış Sanayi Devrimi öncesinde, 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadarki dönemde, Eski Dünya’da hemen her devlet birbirine benzeyen iktisadi sorunlarla karşı karşıyaydı. Bu sorunların en başında devletlerin kendi varlıklarını koruyabilmek için yapmaları gereken işler geliyordu. ‘’Başkentin, ordunun ve diğer kentlerin iaşesinin sağlanması, vergi toplanması, uzun mesafeli ticaretin desteklenmesi ve denetlenmesi, para arzının istikrara kavuşturulması, her devlet için en önde gelen iktisadi politika sorunları arasında yer alıyordu.’’ 2 Osmanlı İktisadi Politikaları Osmanlı toplumunda 15. yy sonuna kadar toprağa bağlı Türkmen Beyleri ile merkezdeki çoğunluğu devşirmelerden oluşan bürokrasi arasında yoğun bir mücadele yaşandı. Bu iki kesim arasındaki dengeler zaman içinde değişebilmekteydi. 15. yy ikinci yarısına kadar, II. Mehmet’in başarılı merkezileşme hamlesiyle birlikte, dengeler kesin olarak ve merkezden yana değişti. ‘’Fatihten önce Türkmen Beyleri önde iken, Fatih zamanında Türklerin gücü kırıldı ve devşirmeler Türklerin önüne geçti. Bu köklü dönüşümden sonra, devletin iktisadi uygulamaları artık çok daha güçlü bir biçimde bürokrasinin önceliklerini yansıtmaya başladı.’’ Bu uygulamaya karşılık toprak sahiplerinin, tüccarların ve sarrafların, devrin iktisadi politikaları üzerindeki etkileri sınırlı kaldı. II. Beyazıt döneminde ise eskiye bir dönüş yaşandı. 17. ve 18. yy’ a gelindiğinde Osmanlı Devletinin merkezi uygulamalarına yön verecek üretici ve tüccar bir sınıf ortaya çıkmadı. Ancak bu arada merkezi otoritede de göze görülür bir güç kaybı oldu. Avrupa’da ise sermaye birikimi olan ve merkezi iktidarın ekonomik politikalara yön veren bir sınıf doğdu.3 Bunun sonucunda merkantilist politikalar güç kazandı. Merkantilizm Bu isim ilk defa Adam Smith tarafından kullanılmıştır. Bu döneme zaman zaman ticari sistem ya da sınırlayıcı sistemde denmektedir. Bu sebeple merkantilizm’i tek bir şekilde tanımlamak mümkün olmamakla birlikte şöyle genel bir tanım yapılabilir; Merkantilizm ticaretle uğraşmak, bir mal satmak anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle ithalatı kısıtlayıp ihracata teşvik ederek güçlü ve zengin bir devlet inşa etmeyi amaçlayan iktisadi milliyetçiliktir. Bunun dışında Merkantilizm ihracatı yükselterek değerli madenler elde edip devletin gücünü arttırmayı da hedefler. 2 Sanayi Devrimi: 18.yy İngiltere de ortaya çıkmıştır. Net bir tarih vermek gerekirse 1750 – 1760 yılları arası denebilir. 3 Bu sınıfa Burjuva sınıfı deniliyor. 2 Para, Ekonomi ve Osmanlı Devleti Devletin ekonomide dikkat etmesi gereken en önemli şey; paranın piyasada rahatça dolaşabilmesi sağlamasıdır. Osmanlı Devleti ekonomik konuları tek başına bağımsız olarak ele almadı. Genel olarak dini, siyasi, askeri ve sosyal konularla ele aldı. Ekonomik manada Osmanlı Devlet düzeninin bozulacağı korkusuyla, tüccarları desteklemekten çok onların denetlenmesi görev edinilmiştir. Osmanlı Devleti Niçin Merkantilist Politikalar İzlemediler? Osmanlı Devleti her şeyden önce halkın refahını düşündüğü için Merkantilist politika uygulamamıştır. OSMANLI TİCARET YOLLARI Anadolu merkez alındığında Osmanlı ticaretini canlı tutan başlıca 3 yoldan bahsedebiliriz. Bunlardan birincisi, Doğu – Batı istikametinde uzanan Osmanlı – İran karayoludur. Bu yolun uğradığı önemli güzergâhlar; Bursa, Konya, Halep, Şam, Diyarbakır, Tebriz. Menzil Teşkilatı: Menzil kelime anlamı olarak çıkış yeri demektir. Osmanlıda büyük ticaret yolları arasında kurulmuş, kervanların her türlü ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir müessese olarak kurulmuştur. Önemli menzil teşkilatlarının bulundukları yerlerden birkaçı; Gerede, Düzce, Bolu’dur. Yukarıda saydığımız Doğu – Batı ticaret yolundaki güzergâhlar 16.yy başlarında sekteye uğramışlardır. Bunun nedeni; 1514 Çaldıran – 1516 Mercidabık – 1517 Ridaniye savaşlarıdır. İkinci güzergâh ise Kuzey – Güney çizgisindeki yoldur. Bu yol ile Anadolu, Suriye ve Mısır birbirine bağlanır. Rodos adasının fethi ile bu yolun kontrolü Osmanlı Devletinin eline geçmiştir. Başkent İstanbul’un ve Osmanlı ordusunun ihtiyaçlarının karşılanmasında Kuzey – Güney ticaret yolunun çok büyük önemi vardır.(Osmanlı Devleti buğday ve un ihtiyacının büyük bir bölümünü Mısır bölgesinden sağlıyordu.) Üçüncü güzergâh ise Güney – Kuzey çizgisinde yer almaktaydı. Bu yol Anadolu’dan, Karadeniz’e oradan da Rusya’nın iç kesimlerine kadar ilerliyordu. Özellikle İstanbul ve Kırım’ın fethinden sonra bu yolun denetimi tamamen Osmanlıların eline geçti. Metea: Ticarete konu olan her şeye verilen isimdir. 3 Batı – Doğu Yolu(Bura – Tebriz): İhracat; Altın, Gümüş, Tekstil ürünleri. İthalat; Ham ipek, Baharat Kuzey – Güney Yolu (Anadolu – Suriye – Mısır): İhracat; Kereste, demir ürünleri, ipek ve tekstil İthalat; Baharat, Un, Şeker, Pirinç, Buğday, Sabun, çeşitli boya maddeleri Güney – Kuzey Yolu (Anadolu – Kırım – Rusya): İhracat: Pamuklu dokuma, çeşitli gıda ürünleri İthalat: Kürk, tereyağı, tuz, buğday Osmanlı ekonomi anlayışında şu bilgide çok önemlidir. Daire – i Adliye / Daire – i Adalet. Bu adı oluşturan bazı öğeler vardır. Bunlar sırasıyla; Adalet, Devlet, Şeriat, Hukuk, Hükümdar, Asker, Mal – Para – Vergi, Halk. Bu düşünce sistemi devlet kurumlarına ve ülkede yaşayan halka öğretilirdir. Bunu öğretmedeki amaç devlet düzeninin iyi bir şekilde devam etmesidir. Osmanlı Dönemi Fiyat Politikası ve Fiyatların Tahlili Osmanlı ekonomi anlayışı İslam ekonomi anlayışını örnek alır. Osmanlı Devleti fiyat politikasında Ayetlere ve Hadislere önem vermiştir. Osmanlı Fiyat politikasının temelleri;  Ölçü ve tartılara riayet etmek esastır.  Alış – verişte hile yapmak ve aldatmak yasaktır.  Alış – verişte ihtikâr yasaktır.  Aracı ve tefecilere yer yoktur.  Spekülasyon yaratmak caiz değildir.  Müzâyede ile alış – veriş caizdir. Osmanlı fiyat politikası iki çeşittir. Birincisi; devletin bazı mallara kısıtlama uygulaması vardır. Bu mücadeleci bir tutumdur. Bu sisteme Narh sistemi denir. 4 İkincisi; serbest fiyat politikasıdır. Serbest fiyat politikasına devletin müdahalesi olmaz, bu iş tamamıyla alıcı ile satıcı arasındadır. Osmanlı İktisadında Fiyatların Kaynakları  Tahrir Defterleri: Tahrir yapılan ilin ekonomik potansiyeli hakkında bilgi edinmek için yapılır.  Mühimme Defteri: Merkezden taşraya gönderilen resmi evraklara denir. Bu evraklar; emir, ferman, hüküm’dür.  Muhasebe Defteri: Devletin çeşitli kalemlerde (bütçe, imaret, nişan) tutulan muhasebe defterleridir.  Evkaf Defterleri: Bütün vakıfların tahrirlerinin yazıldığı defterlere denir.  Gümrük Tarife Defterleri: Yabancı devletlerle yapılan ticaret anlaşmaları gereğince karşılıklı olarak tutulan defterlere denir.  Şeriyye (Kadı) Sicilleri: Bu sicillerde her türlü fiyat ile ilgili kur, narh, mübayaa, müzayede ve rayic fiyatlarıyla ilgili belgeler bulunmaktadır. Şeriyye sicilleri her konuda bilgi veren belgelerdir.  Gazete ve Dergiler  Ticaret Borsası Sicilleri  Konsolos Raporları  Tarihler ve Seyahatnameler Osmanlı Devletinde İktisadi ve Ticari Yapı 1. Osmanlı İktisat Politikasının İlkeleri Provizyonizm: İktisadi faaliyetlerin amacı mal ve hizmet oranın mümkün olduğu kadar bol, kaliteli ve ucuz olmasını sağlamaktır. Fiskalizm: Hazineye ait olan gelirleri mümkün olan en üst seviyeye çıkarmaktır. Devlet içinde bu iki görüş karşı karşıya geldi mi devlet, Fiskalizm mi feda edilip Provizyenizm mi öne çıkarır. Gelenekçilik: Değişimi engelleme veya değişimi ortadan kaldırma çabası olarak adlandırılır. Osmanlı Devleti, feth ettiği topraklar üzerinde önceden geçerli olan gerek idare gerekse iktisadi uygulamalara bir anda son vermemektedir. Orada uygulanan kurallar belirli bir tecrübenin sonucu olduğu için bundan yararlanma yoluna gitmektedir. Zaman içerisinde ise gerek görürse kendi kuralların işler hale getirmektedir. 5 2. Üretim Faktörleri Üzerinde Devletin Yönetimi: Toprak: Toprağın statüsü miri4 toprak olarak belirlenmiştir. Bir başka değişle mülkiyet devlete ait, işletme hakkı çiftçinindir. Bu işletme hakkı, tapu resmi5 karşılığında köylüye veriliyordu. Emek: Osmanlı Devleti toprak üzerindeki emeği denetliyordu. Buna örnek olarak Lonca teşkilatını gösterebiliriz. 6 Gedik: Bir kimsenin bir mesleği icra edip, başka bir meslekle uğraşmayıp, sadece bir işte profesyonel olan kişilere Gedik denir. Sermaye: Osmanlı kâr hatti genel olarak %10’dur. Bu durum bazen %5’e inip bazen %20’ye çıkabiliyordu. Üretim Faktörleri Üzerinde Devlet Kontrolünün Hedefi ve Sonuçları Osmanlı Devleti, Provizyonizm ve Fiskalizm’in rahatlıkla uygulanabileceği bir sistem kurmak istiyordu. Buna üçüncü bir unsur olarak Gelenekçiliği eklemeye çalıştı.7 Böylece hem devletin hem de halkın yararına dokunacak bir sistem kurmaya çalıştı. Tağşiş: Ayarı ile oynanmış (bozuk) para demektir. Değeri düşmüş para. Bu duruma örnek verecek olursak; Osmanlı Devletinin 16.yy’da insanlara verdiği altın gramı 22 ayar iken 17.yy’da 18 ayar olmuştur. Paranın bu şekilde gramının düşmesi yada gramıyla oynanmasına Tağşiş denir. İpek Yolu ve Selçuklu – Osmanlı Ekonomileri İpek ve İpek Yolu İpek yolu kavramı ilk defa Alman Coğrafyacı Ferdinand Von Richthofen tarafından 1817 yılında kullanılmıştır. Bu kavram Çin’den başlayıp Akdeniz havzasına kadar ulaşan kıtalar arası ticaret ve kültür yolunun Asya’daki bölümünü ifade eder.8 İpeğin anavatanı Çin’dir ve Çinliler ipek ticaretini tekellerinde tutabilmek amacıyla ipek böceğinin dışarı çıkmasını yasaklamışlardır. 4 Mülkiyeti Devlete ait olan topraklardır. 5 Tapu Resmi: Devletin çiftçiye toprağı işletme hakkını verdiğine dair belge. 6 Lonca teşkilatı bir dükkânı incelerken hileli bir mal gördü mü o dükkâna manevi bir ceza vermek istedi mi bir pabuç dama atarmış. Pabucu dama atılmak sözü buradan gelmektedir. 7 Osmanlı Devletinin gelenekçilik anlayışına örnek olarak Balkanlarda feth ettiği yerlerdeki insanların yaşamına ve örf – adetlerine önem vermiş, bunları göz ardı etmemiştir. Bu bölgenin insanı gayri müslim olsa da onları ötekileştirmemiştir. Bu sayede Osmanlı Devleti bu bölgelerde varlığını uzun yıllar devam ettirmiştir. 8 Süveyş Kanalı 1869 yılında İngilizler tarafından açılmıştır. 6 İpek yolunun doğu ile batı arasında bir yol olması ve ticarette önem kazanması M.Ö. 4. yy’da Büyük İskender’in Asya’da gerçekleştirdiği fetihler sayesinde ortaya çıkmıştır. Helenizm: Büyük İskender’in yaptığı fetihler ile doğu ve batı kültürlerinin birleştiği akıma Helenizm denir. İpek Yolunun Ana Güzergâhları; 1. Karayolu ve esas yol. Büyük ipek yolu Asya’yı boydan boya geçerek Orta Doğu ve Anadolu yoluyla Akdeniz’e ulaşan yoldur. 2. Deniz yolu veya Güney yolu. İpek yolunu, Hindistan ve Güney Doğu Asya limanları aracılığıyla Hint Okyanusu ve Kızıldeniz üzerinden Akdeniz limanlarına bağlı yol. 3. Bazen İskit yolu olarak da adlandırılan Kuzey yolu, Akdeniz’i; İstanbul, Karadeniz’in kuzey sahilleri, Kırım ve Güney Rusya, Kafkaslar, Güney Sibirya, Altaylar ve Tiyanşan dağları aracılığıyla Çin’e bağlayan yol. Osmanlıda İpekçilik ve Bursa 14. ve 15. yy da Bursa ipekçilikte dünyanın en önemli merkezlerinden biriydi. İpeğin hammaddesi İran’dan geliyor ve Bursa’da işleniyordu. I. Murat döneminde Bursa’nın dışında Alaşehir (Manisa) önemli bir ipek merkezi olmuştur. Daha sonraki yıllarda Aydın, Tokat ve Amasya gibi şehirler ipek ticaretinde ön plana çıktı. Avrupa’da – özellikle Balkanlarda – ise Mora’nın dışında ipekçiliğin ön plana çıktığı diğer bir bölge Arnavutluk’tur. Osmanlı İmparatorluğu, Bursa’yı dünyanın en önemli ipek merkezi haline getirmek için bilinçli bir siyaset izlemiştir. İpek ticaretinde Anadolu güzergâhında kervanların ihtiyaç duyduğu hayvan ihtiyacı Bozulus ve Dulkadirli Türkmenler tarafından sağlanıyordu. Osmanlı İmparatorluğu, ticareti canlandırmak için yol güzergâhına hanlar, kervansaraylar yaptırmış ve yolların güvenliğini sağlamıştır. Her bir kervan 300&500 hayvandan oluşuyordu. İpek Bursa’ya ulaştığında zorunlu olarak Bedestenlere indiriliyordu. 9 Bedestene ipeği indiren herkese tezkire veriliyordu.10 Bursa’da kurulan bu sistem daha sonra Tokat’ta da kurulmuştur. II. Beyazıd zamanında Bursa’da ipek ticaretinin giderek artması üzerine iki yeni han inşa edilmiştir. Bunlardan birincisi; Koza Han’ı (diğer ismi ile Acem Han’ı), İkinci han ise; Pirinç Han’ıdır. Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı – İran mücadelesi ipek ticaretini sekteye uğrattı. Yavuz bu konuda İran’a ambargo uyguladı. Bu tablo Kanuninin saltanatının son yıllarına kadar devam etmiştir. 9 Buradaki amaç kontrol ve denetimi sağlamaktır. 10 Bedestene malları indiren kişilere Simsar (Aracı) denirdi. Devlet bu Simsarlardan Dellaliye adında vergi alırdı. 7 Savaş yıllarında veya kervanların Bursa’ya ulaşması geciktiğinde ipek fiyatları aniden 2 – 3 katına çıkardı. 11 İran ipeği Bursa’ya geliyor, ipek Bursa da işlendikten sonra Avrupa ülkelerine satılıyordu. Tabi ki bu ticaret sırasında devlet ticaret erbabından vergi alıyordu. 1610 yılında İran hükümdarı Şah Abbas, ipek ticaretinde Osmanlı’yı sekteye uğratıp devre dışı bırakmak istemiş ve bunu için İngilizlerle anlaşma yapmıştır. İpek ticareti Osmanlı hazinesine yılda yaklaşık 70.000 altın kazandırıyordu. Bursa’da İpek Üretiminin Tekniği Bursa’da ipek üretimi iki şekilde yapılıyordu. Bunlar; 1. Hancı: Bunlar içinde 3 kısma ayrılıyor; Dolapçı (İpek yapan), Bükücü, Boyacılar. 2. Dokumacı: Bunlar ise kendi içinde 4 kısma ayrılıyor; Kadifeciler, Kemhacılar, Valeciler, Futacılar. Ham ipeği, ipek haline getiren esnafa ‘’Altılar’’12 deniliyordu. Bu işi yapanlarında kendi aralarında bir hiyerarşik yapılanma vardır. Bu yapılanma; Şeyh13, Kâhya (Kethüda), yiğitbaşı, işçi başı, şakird (Çırak), Ecir (Vasıfsız işçi). Devlet üretilen ve top haline getirilen ipekleri damgalıyor ve bu damgalama sonucu vergi alıyordu. Bu işte çoğunluklar köleler çalıştırılıyordu. Köleler ‘’Mukatebe’’14 usulüyle çalışıyorlardı. Osmanlı Mali Yapısının Gelişimi Osmanlı Mali yapısı genel olarak 3 aşamada ele alınır. Bunlar; 1. Kuruluş Dönemi; 1300 / 1790 2. Geçiş Dönemi; 1790 / 1839 3. Tanzimat ve Sonrası; 1839’dan yıkılışa kadar15 11 Buna duruma örnek olarak; 16. yy ın başlarında 60 – 65 akçe olan ipek, 1581 Osmanlı – İran savaşında 135 – 150 akçe olmuştur. 12 İpek işini yapanlara verilen genel addır. 13 Buradaki Şeyh, Ahi teşkilatlanmasından ismini alıyordur.( Ahi Şeyh) 14 Mukatebe; bir kölenin kendisine biçilen değer kadar çalıştı mı, sahibi tarafından azat edilmesidir. 15 Bu yaklaşım her iktisatçı yada tarihçi için bir olmayabilir, tartışmaya açık bir konudur. Burada verdiğimiz çizelge tamamen Prof.Dr. Mehmet Genç’in düşüncesidir. 8 1.Kuruluş Dönemi (1300/1790): Başlangıçta Osmanlı Devleti tek bir hazineye sahipti. Bu hazinenin adı ‘’Hazine – i Amire’’ idi. Maliye teşkilatı başlangıçta ‘’Defterdarlık’’ olarak isimlendirilmiştir. Buna bağlı olarak maliyeden sorumlu olan divan üyesine de ‘’Defterdar’’ denmiştir. Osmanlı Devleti her alanda selefi olan Selçukluları örnek alırken, maliye teşkilatında İlhanlıları örnek almıştır. 16 Osmanlı Devleti, İlhanlı mali teşkilatını örnek almanın yanında, İlhanlı terminolojisini de kullanmıştır. Osmanlı Devletinde ilk defterdarlığın kurulduğuna dair kesin bir bilgi yoktur ancak bu kavram Yıldırım Beyazıt döneminde kullanıldığına göre şimdilik defterdarlığın kuruluşunu Yıldırım Beyazıt olarak kabul edebiliriz. Fatih kanunnamesine göre Defterdar; Padişahın malının vekili, Sadrazam ise; o malın nazırıdır. Osmanlı Devletinde ilk önce Anadolu Defterdarlığı kurulmuştur. Rumeli’de toprakların genişlemesi sonucu 15. yy’ın son çeyreğinde II. Beyazıt döneminde Rumeli Defterdarlığı ihdas17 edilmiştir. Başlangıçta Anadolu Defterdarlığı ön planda iken 16. yy’ın sonu 17. yy’ın başlarına gelindiğinde Rumeli Defterdarlığı ön plana çıkmıştır. 18 Anadolu ve Rumeli dışında, taşra bölgelerinde de ufak çaplı defterdarlıklar oluşturulmuştur. Bu defterdarlıkların ilk örnekleri Halep ve Şam’da kurulmuştur. Bu defterdarlıklar Arap ve Şam defterdarlıkları diye de adlandırılır. Eyaletlerde de defterdarlıklar kurulmuştur. Bunlara örnek olarak; Anadolu Eyaleti19, Erzurum Eyaleti, Diyarbakır Eyaleti, Çıldır Eyaleti20 vb… 2.Geçiş Dönemi (1790/1839): 1792 yılında III. Selim döneminde ‘’Irad – ı Cedid’’ adında yeni bir hazine kuruldu. Osmanlı Devleti böylece çoklu hazine sistemine geçmiş oldu. Daha sonra ‘’Tersane – i Amire’’, ‘’Asakire Mansure – i Muhammediye’’ adında yeni hazineler kuruldu. 21 3.Tanzimat ve Sonrası (1839‘dan yıkılışa kadar): Osmanlı hazinesinde bu dönemde çok önemli gelişmeler oldu. Defterdar yerine ‘’Maliye Nazırı’’ tabiri kullanıldı. 22 Tanzimat 16 Bunun nedeni olarak şunları söyleyebiliriz ki; İlhanlılar Anadolu’yu istila ederken, Anadolu’ya sadece ekonomik açıdan bakmışlar ve bir sürü vergi almışlardır. Anadolu’yu siyasi olarak yönetmemişlerdir. Burada vassal olarak sembolik bir Selçuklu yönetimi bırakmışlardır. Osmanlı Devleti de vergi sistemi olarak Selçuklular yerine İlhanlıları benimsemiştir. 17 İhdas: Bir müesseseyi kurmak anlamına gelmektedir. 18 Rumeli Defterdarlığının, Anadolu Defterdarlığının önüne geçmesinin nedeni; Rumeli yani Balkan coğrafyasında bir sürü gayri müslümün yaşaması ve bu gayri Müslümlerden daha fazla vergi alınmasıdır. Yani Balkan coğrafyası Anadolu coğrafyasına göre geliri daha fazla bir yer olduğu için Anadolu’dan her anlamda daha üstün ’dür . Buna devlet protokolü de dâhildir. 19 Anadolu Eyaletinin merkezi ilk başta Ankara iken daha sonra Kütahya olmuştur. 20 Çıldır Eyaleti; Kars ve çevresini içine alan bölgedir. 21 Bu kadar çok hazine kurulması Osmanlı ekonomisine hiçbir yaralı etki yapmamıştır tam aksine zararı olmuştur. Dış hazinenin bu kadar bölünmesi, kötü olan Osmanlı ekonomisinin daha da batmasına neden olmuştur. Bu durum Tanzimat’tan sonra değişecektir ve hazine tekrar tek bir merkez etrafında toplanacaktır. 22 Bu kavram aslında II. Mahmut döneminde kullanılmıştır. Osmanlı Devletinde nazırlık yani bakanlıkları kuran II. Mahmut’tur. 1838 yılında II. Mahmut Maliye Nazırlığını kurmuştur. Bu isim Tanzimat’ın ilanından sonra yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. 9 döneminde bütün hazineler birleştirildi. Çünkü Tanzimat merkezi bir devlet kurma amacını gütmektedir. Tanzimat döneminde Angarya ve Müsadere kaldırılmıştır.  Angarya: Devletin, halkı karşılıksız yere çalıştırılmasıdır.  Müsadere: Bir vatandaşın sahip olduğu mal varlığına devletin el koymasıdır. Tanzimat ile özel mülkiyet anlayışı gelmiştir. Tanzimat dönemindeki önemli bir gelişmede şudur ki; Kadı’nın yaptığı işlerin, Kadı’ya yani tek bir kişiye yüklenmesi devlet açısından sağlıklı sonuçlar doğurmayacağı gibi bölge insanının da sorunlarıyla ilgilenemeyeceği sonucunu doğurur. Bu durum karşısında devlet Kadı’nın görevlerini bölümlere ayırmıştır. Bunlar;  İdari görevde – Vali  Hukuki görevde – Kadı  Maliye – Muhassıl Osmanlı Devleti kadıları 1 yıllığına atardı. Bunun nedeni tebbirdir. Kadı’nın görevini kötüye kullanmaması için yapılmıştır. Bu durum görünüşte iyi gibi gözükse de kötü yönleri de vardır. Mesela bir Kadı bir ilde düzenleme yapıp bunları uygulamak istese görev süresi dolup başka bir ile kadı olarak gidebilir. Bu durum kadının yapacağı yeniliklere olanak vermemektedir. Osmanlı Devleti ve Dünya Ekonomik Sistemi 18. yy kadar Osmanlı Devleti kendini Avrupalı Devletlerden üstün görüyordu.23 Bu yüzyıldan sonra Osmanlı, Avrupa’nın gerisinde kalmış ve Avrupa’yı yakalamaya çalışmıştır. 19. yy gelindiğinde, bürokraside Avrupa’ya karşı tutumlarını gösteren 3 ülke örnek verebiliriz. Bunlar;  Osmanlı: Uzlaşmacı yani Avrupa ile uyum içinde olan bir politika izlemiştir.  Japonya: Rövanşist bir tutum sergilemiştir yani; Japonlar kendilerini Avrupa ile yarışacak düzeyde görüyorlardı.  Çin: Antagonist yani Avrupalılara karşı düşmanca bir tutum göstermişlerdir. 23 Burada 18.yy kasıt; 1718 – 1730 Lale Devridir. Bu dönemde Osmanlı Devleti, Avrupa’nın üstünlüğünü kabul etmiş ve Batılılaşmaya başlamıştır. 10 Ticaretin Gelişmesi 1838 Osmanlı – İngiliz Ticaret Antlaşması ( Balta Limanı), Osmanlı Devletini İngiltere’nin açık pazarı haline getirmiştir. Sanayileşmiş Avrupa karşısında, el emeği ile çalışan Osmanlı ekonomisi buna dayanamamış ve çökmüştür. Bunda etkili olan en önemli olay ‘’Yed – i Vahid’’24, usulünün kaldırılmasıdır. Osmanlı Devletinde ekonominde ön plana çıkan bölgeler şuralardır; İstanbul, Selanik, İzmir, Bursa, Ankara ve Ortadoğu’da Beyrut dur. Türkler ve Müslümanlar kendi içlerinde Ticaret yapıyorlardı. Avrupalıların ticarette ileri gitmesi ve Osmanlı Devletinin iç işlerine karışması ile ülke içerisindeki Gayrimüslimler ticarette çok ileri gitmişlerdir. Bunun üzerine Müslümanlar geri ve fakir kalmış, Gayrimüslimler ise çok zengin olmuşlardır. Osmanlı Devletinde, tüccarlar sınıflandırılırdı. Bu sınıflar;  Müstemin Tüccarı: Osmanlı Devletine gelip ticaretle uğraşan Avrupalı Tüccarlara verilen isimdir.  Beratlı Avrupa Tüccarı: Osmanlı Devletinin vatandaşı(Tebası) olan Gayrimüslim tüccarlara verilen isimdir.  Beratlı Hayriye Tüccarı: Müslüman tüccarlara verilen isimdir. Borçlanma Osmanlı Devleti ilk borçlanmasını 1854 Kırım Savaşı sırasında Fransa’dan almıştır. Osmanlı Devleti bu borçları ödeyememesi ve diğer devletlerden borç alıp, borçla borç kapamasından dolayı ekonomisi iflas etmiştir. Avrupalı Devletler bunun üzerine 1881 yılında, Muharrem Kanunnamesi ile ‘’Duyunu Umumiye’’ yi (Genel Borçlar İdaresi) kurmuştur. Bu kurumda Osmanlı Devletinin borçlu olduğu ülkelerden gelen delegeler vardır. Bu delegeler Duyunu Umumiye de bir komisyon oluşturmuşlardır ve Osmanlı Devletinin bütün gelir kaynaklarına el koymuşlardır. Osmanlı Devleti, Duyunu Umumiye ile ekonomik bağımsızlığını kaybetmiş ve Avrupalı Devletlerin Sömürgesi konumuna gelmiştir. Duyunu Umumiye ile Osmanlı Devleti ekonomik bağımsızlığını kaybettiği gibi Hukuki ve Siyasi bağımsızlığını da kaybetmiştir. Osmanlı Devleti bu dönemde dış ülkelerden borç aldığı gibi devlet içinde yaşayan zengin bankerlerden de borç almıştır. Bu bankerlere örnek verecek olursak; Musevi bir banker olan Zarifi’yi örnek verebiliriz. 24 Yed – i Vahid; günümüzde ki Tekel’dir. 11 Osmanlı Devletinde Ziraat ve Ekonomiye Katkısı Bir ülkede ekonominin iyi olabilmesi için; Üretim –> İstihdam -> Gelir -> Tüketim = Ziraat, gereklidir. Osmanlı Devletinde en temel husus ziraat idi. Ziraat de Miri Toprak önemlidir. Miri Toprak devlete ait olan topraklardır. Devlet bu toprağı çiftçilere Tapu Senedi25 ile verirdi. Toprağı işleyen çiftçi bu tapu senedi karşılığında devlete Tapu Resmi adında vergi verirdi. Miri topraklar devletin olduğu için çiftçi bu toprakları satamaz veya kimseye devredemezdi. Çiftçi bu toprakları ekmez ise – özellikle 3 yıl üst üste – devlet bu çiftçilerden vergi alırdı26 ve toprakları geri alırdı. 27 Osmanlı Devletinin çiftçisi devletin kendine işlemek için verdiği toprağı kendi özel malı gibi görüyordu ve bu toprakları önemsiyordu. Osmanlı Devletinin batıda özellikle Balkanlarda uzun süre kalabilmesinin nedeni bu sistemi uygulamasıdır. Reaya Çiftliği: Bir çift öküzün sürebildiği genişlikteki araziye denir. Reaya Çiftliğe Prof.Dr. Halil İNALCIK, ‘’Çift Hane Sistemi’’ ismini vermiştir. Reaya Çiftliği bir aileye verilen çiftliğe denilmektedir. 17. yy kadar bu düzen devam etmiştir. 17. yy sonra bu düzen bozuldu ve büyük çiftlikler kuruldu. Bu döneme gelmeden önce her ailenin bir çiftliği varken bu dönemde o beldenin ileri gelen aileleri büyük çiftlikler kuruldu. 19. yy’ın 2. yarısına gelinceye kadar dünyanın hemen her yerinde kırsal kesimde yaşayan insanlar her türlü ihtiyaçlarını kendileri karşılamaktaydı, para kullanımı pek yaygın değildi, genellikle değiş tokuş sistemi vardı. 28 Bu konum içinde Osmanlı köylüsü dünyanın diğer bölgelerine göre daha üstün ve ileri bir konumda idi. Osmanlı Devletinde Ziraî Ürünler Tahıl: Osmanlı Devletinde tahıl üretiminin %90’ı buğdaydı ve tahıl üretimi kara saban ve bir çift öküzle yapılırdı. Buğday ve Arpa Osmanlı topraklarında yoğun olarak Anadolu, Trakya, Tuna, Makedonya, Dobruca, Don nehri ve Mısırdır. Osmanlı Devleti başkent İstanbul’un un ihtiyacını genellikle Mısırdan sağlardı. Mısır dışında ise Rumeli deki Tersaneden sağlıyordu. İstanbul da ki ‘’UnKapını’’ semtinin ismi buradan gelmektedir. Pirinç: Rumeli ve çevresindeki coğrafyaya Osmanlı Devleti tarafından götürülmüştür. Anadolu da pirinç ekilen yerler ise; Niksar, Tokat, Tosya, Çukurova ve Marmara bölgesidir. Rumeli de ise; Edirne, Üsküp, Filibe ve Arnavutluk bölgesidir. Güneyde ise; 25 Burada ki Tapu Senedi günümüzdeki ile karıştırılmamalıdır. Günümüzdeki tapu senedi kişinin kendi özel mülkiyeti iken, Osmanlı Devletindeki tapu senedi çiftçiye toprağı ekme hakkını verdiğini gösteren bir belge idi. 26 Bu vergiye Çift Bozan vergisi denirdi. 27 Osmanlı Devletinin buradaki amacı kendi reayasını tarıma teşvik etmektir. 28 Değiş tokuşun diğer anlamı ise Trampadır. Trampa kelime anlamı ile şöyle açıklanabilir; Trampa, belli bir malın mülkiyetinin başkasına ait bir malın mülkiyetiyle değiştirilmesidir. 12 Mısır bölgesi de vardır. Osmanlı Devletinde pirinç yetiştiricilerine Çeltikçiler veya Çeltik Reayası denirdi. Çeltikçi Reayası Avarız gibi özel hal vergilerinden muaf tutulmuştur. 29 Mısır: Mısır bitkisi dünyaya Amerika kıtasından keşfinden sonra yayıldı. Osmanlı Devleti de kendi topraklarında adından da anlaşılacağı gibi bu bitkiyi Mısır bölgesinde üretti. Bu bitki Osmanlı sayesinde Avrupa’ya gitmiştir. İtalyanlar Mısır’a ‘’Granoturco’’ demiştir. Macarlar ise kendi dillerinde Mısır’a ‘’Türk Buğdayı’’ demişlerdir. Osmanlı coğrafyasında Mısır’ın en yoğun ekildiği bölge (Mısır bölgesi hariç), Rumeli de; Romanya, Anadolu da ise; Karadeniz coğrafyasıdır. 29 Bunun nedeni pirinç üretiminin zor ve çok zahmetli bir iş olmasıdır. 13

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası