divan edebiyatı püf noktaları / YKS Edebiyat Türkçe: Pratik Bilgiler

Divan Edebiyatı Püf Noktaları

divan edebiyatı püf noktaları

Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri

kaside

Şiirin birim sayısı, birimdeki dize sayısı, dizelerdeki hece sayısı ve kafiye düzeni ile belirlenen şekline nazım biçimi adı verilir. Şiirin bazen konusu, bazen de ölçüsünün kalıbı şiir biçimi önemlidir.

Nazım biçimindeki dizelerin kümelenişine nazım birimi; nazım birimlerindeki dizeler arasındaki uyak bağlantısına uyak düzeni; nazım şekilleri, nazım birimi ile uyak düzenine göre türlere ayrılmasına nazım türü denir.

Nazım türlerinde dize ve uyak düzeni şemayla; bu şemada her dize bir çizgiyle; kafiyeler bir harfle gösterilir. Ana kafiye için “a” harfi kullanılır. Diğer kafiyeli dizeler “b”den başlanarak sırayla harflendirilir. Kafiyesiz dizeler “x” ile; nakaratlar harfin üzerine konan küçük bir “n” harfi ile gösterilir.

Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri

Divan şiiri, mazım biçimleri açısından zengin bir şiirdir. Nazım biçimleri beyit ve bent olmak üzere ikiye ayrılır. Beyitle yazılanlar “aynı” ve “ayrı” uyaklı olmak üzere iki dala ayrılır. Aynı uyaklıların en önemlileri gazel, kaside ve müstezattır. Ayrı uyaklı tek nazım şekli ise mesnevidir.

Bentlerden oluşan nazım biçimleri de tek bentli ve çok bentli olarak gruplandırılır. Tek bentli olanlar rübai ve tuyuğ, çok bentliler ise musammat ana başlığı altında toplanan murabba, şarkı, muhammes, tahmis, tardiye, taşdir, müseddes, tesdis, müsebba, tesbi, müsemmen, temsin, muaşşer, taşir, terkib-i bent ve terci-i benttir. Bunun haricinde müfred yani tek beyit ve azade (tek mısra) vardır.

Dize, manzum yapıtların her bir satırına verilen isimdir. Bir ölçüye uygun olarak söylenmiş beytin yarısına da mısra denir. En küçük anlamlı nazım birimi olan mısra, bir şiirin parçası olabileceği gibi, bağımsız bir bütünlük de olabilir. Divan edebiyatında kendi içinde bir bütün oluşturan mısralara mısra-i azade yani bağımsız mısra adı verilebilir. Ayrıca bir beytin birbirinin anlamlarını tamamlayan ya da aralarındaki anlam bağı kesin olmayan mısralarına da aynı ad verilir. Yetkinliği, sağlamlığı, özlü ve çarpıcı anlatımıyla dikkat çeken, her zaman hatırlanabilen, dilden dile dolaşan mısralara mısra-i berceste veya şah-mısra adı verilir.

kaside4

Beyitlerden Oluşan Tek Kafiyeli Nazım Şekilleri

Gazel

Divan şiirinde en çok kullanılan nazım şekillerindendir. Kelime anlamı kadınlarla aşıkâne sohbet etmek, konuşmak; kadınlar için söylenen güzel, aşk dolu söz demektir. Terim olarak aşk, şarap, tabiat ve kadın konularını işleyen şiirlere denir. Ayrıca klasik musikimizde, bir kişi tarafından özel bir ahenkle okunan musiki eserlerine gazel; gazelleri makamla okuyan kişilere gazel-hân, gazel yazan ustalara ise gazel-sera, gazel-nuvis; gazel tarzında olan şiirlere gazeliyyât adı verilir.

Bağımsız bir nazım biçimi olarak Türk edebiyatına İran edebiyatından gelmiştir. Biçimde herhangi bir değişikliğe gidilmemiş, Türk şairleri tarafından sıkça kullanılmış olup, aruzun hemen hemen her kalıbıyla yazılmışlardır.

Gazelin beyit sayısı 5-15 arasında değişir. Gazelin ilk beytine matla, son beytine makta adı verilir. Matla beytinden sonra gelen son beyte hüsn-i matla, makta beytinden bir önceki beyte ise hüsn-i makta, en güzel beytine beyt’ül gazel denir.

Birinci beyit kendi arasında kafiyeli, diğer beyitlerin birinci serbest, ikinci mısraları birinci beyit ile kafiyelidir. Kafiye düzeni “aa-ba-ca-da-ea-fa…” şeklindedir.

kaside3

Gazel Örneği:

Gönül düşüp ham-ı giysû-yı yâra kalmışdur

Netîce hâtırum ol yâdigâra kalmışdur

İrişmeyince hatı âşinâlık itmez o yâr

Anunla sohbetümüz tâ bahâra kalmışdur

Hadengi sâika-sürat iken ol âhûnun

Gelince menzil-i cism-i nizâra kalmışdur

Güşâyiş-i der-i genc-i tılsım her dü-cihân

Niyâz-ı nîm şeb ü âh ü zâra kalmışdur

Acebdür ol büte cân virmek isterem Sırrî

Benüm işüm hele Perverdigâvar’a kalmışdur

(Üsküdarlı Sırrî)

Gazelde öncelikle beyit güzelliğine önem verilir. Bir gazelde beyitler yalnız vezin ve kafiye yönüyle değil, anlamları bakımından da birbirine bağlanmışsa yani bir konu bütünlüğü varsa, böyle gazellere yek-ahenk, bütün beyitler aynı güçte ve güzellikte söylenebilmişse bunlara da yek-âvâz gazel adı verilir.

Yek-âvâz ve âşıkane üslupla yazılmış gazele örnek:kaside2

Menüm tek hiç kim hiç kim zâr u perişân olmasun yâ Rab

Esîr-i derd-iaşk u dâğ-ı hicrân olmasun yâ Rab

Dem-a-dem cevrlerdür çekdüğüm bî-rahm bütlerden

Bu kâfirler esîri bir müselmân olmasun yâ Rab

Görüp endişe-i katlümde ol mâhı budur derdüm

Ki bu endîşeden ol meh peşîmân olmasun yâ Rab

Çıkarmak itseler tenden çeküp peykânın ol servün

Çıkan olsun dil-i mecrûh peykân olmasun yâ Rab

Cefa ü cevr ile mu’tâdem anlarsuz n’olur hâlüm

Cefâsına had ü cevrine pâyân olmasun yâ Rab

Dirmen kim adli yok yâ zulmü çok her hâl ile olsa

Gönül tahtına andan gayrı sultân olmasun yâ Rab

Fuzûlî buldı genc-i afiyet meyhâne küncinde

Mübârek mülkdür ol mülk vîrân olmasun yâ Rab

(Fuzûlî)

Matla beytinin dizeleri kendi aralarında uyaklıdır. Buna musarra beyit denir. Birden fazla musarra beyit varsa bu gazele zü’l-metâli veya zâtü’l-metâli, her beyti musarra yani her dizesi uyaklı olan gazele müselsel denir.

Bazı gazellerin matla beytini oluşturan dizelerden birinci ya da ikincisinin makta beytinde yani son beyitte yinelenmesine redd-i matla, matla veya maktadaki dizeler dışındaki bir dizenin maktada yinelenmesine redd-i mısra adı verilir. Tekrarlanan bu dizenin hoş bir etki yapabilmesi için güzel olması gerekir.

Şair mahlasını makta ya da hüsn-i maktada söyler. Bu durumda beyit ikinci bir adla mahlas beyti ya da mahlas-hâne olarak bilinir. Şair mahlasını uygun düştüğünde iki ayrı beyitte de kullanabilir. Mahlas kullanılmamış gazeller de mevcuttur.

Şairin mahlasını tevriyeli kullanmasına hüsn-i tahallüs adı verilir:

Minnet Hudâ’ya devlet-i fenâ bulur

Bâkî kalır sahîfe-i âlemde adımız.

(Bâkî)

Mahlas beytinden sonraki birkaç beyitte şair, zamanın padişahı, devlet büyükleri veya tarikat uluları için övgüde bulunur. Bu tarz gazellere gazel-i müzeyyel denir.

Mısra sonlarındaki kafiyelerden ayrı olarak mısra içlerinde de kafiye bulunan gazellere musammat gazel adı verilir. Genelde aruzun iki çeşit parçaya bölünebilen kalıplarıyla yazılır. Baştan ya da ikinci beytinden başlayarak bu eşit parçalardan ilk üçü kendi aralarında kafiye oluşturur ve her beyit küçük bir dörtlük halini alır. Fuzûlî’nin aşağıdaki beyti musammat gazele güzel bir örnektir:

Beni cândan usandırdı/cefâdan yâr usanmaz mı?

Felekler yandı âhımdan/murâdım şem’i yanmaz mı?

Kamu bîmârına cânân/devâ-yı dert eder ihsân

Niçin kılmaz bana dermân/beni bîmâr sanmaz mı?

Gamım pinhân tutardım ben/dediler yâre kıl rûşen

Desem ol bî-vefâ bilmen/inanır mı inanmaz mı?

Şeb-i hicrân yanar cânım/döker kan çeşm-i giryânım

Uyarır halkı efgânım/kara bahtım uyanmaz mı?

Gül-i ruhsârına karşu/gözümden kanlu akar su

Habîbim fasl-ı güldür bu/akar sular bulanmaz mı?

Değildim ben sana mâil/sen ettin aklımı zâil

Bana ta’n eyleyen gâfil/seni görgeç uyanmaz mı?

Fuzûlî rind-i şeydâdır/hemîşe halka rüsvâdır

Sorun kim bu ne sevdâdır/bu sevdâdan usanmaz mı?

(Fuzûlî)

Sonu getirilmemiş ya da beyit sayısı beşten az olan gazellere na-tamam gazel denir. Başka şairlerin birkaç dize ekleyerek bent biçimine dönüştürdükleri gazellere tahmis veya terbi denir.

Divanların ağırlık noktasını oluşturan gazellerdir. Gazellerin adlandırılması kafiye ya da rediflerin son harflerine göre olur. Bu dizilişte esas olan Arap alfabesidir.

Gazellerde aşk, şarap âlemleri, doğa güzellikleriyle birleşmiş bir biçimde canlı ve akıcı bir üslupla kaleme alınır. Konu bakımından lirik bir nazım şeklidir. Değişik konularda yazılmış olmakla beraber gazeller genelde aşk şiirleridir.

Gazeller, konularına göre de değişik isimler alırlar.

Aşkın verdiği mutluluğu, sıkıntıyı, sevgiliden şikâyet etmeyi içli ve duygulu bir şekilde anlatan gazellere âşıkane gazel denir. Bu alanın en önemli temsilcisi Fuzulî’dir.

İçkiyi, içki zevkini, içki ile ilgili düşünceleri, hayata karşı kayıtsızlığı, yaşama boş vermişliği ve yaşamdan zevk almayı işleyen gazellere rindâne gazel denir. Bunun en önemli temsilcisi Bâkî’dir.

Kadınları ve aşkın zevklerini konu edinen zarif ve çapkın bir anlatımla söylenmiş gazellere ise şûhane gazel, Nedîmâne tarz denir. Bu türün en önemli temsilcisi Nedîm’dir.

Ahlakla ilgili öğütler veren, türlü hayat görüşlerini yansıtan, özdeyiş niteliğindeki sözlerin ağır bastığı gazellere hâkimâne gazel, hikemî gazel denir. Nabî ve Koca Ragıp Paşa’nın bu tarzda gazelleri vardır.

Kaside

Kaside kastetmek, yönelmek, niyet etmek anlamlarında Arapça bir kelimedir. Terim olarak belli bir amaçla yazılmış manzume anlamına gelir. Türk edebiyatında din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan uzun şiirlerdir.

Kaside şairlerine kaside-gû (kaside söyleyen), kaside-sera ya da kaside-perdaz (kaside yazan) denir.

Kaside beyitlerle yazılır. Beyit sayısı genelde 33-99 arasında değişir. Ancak, 33’ten az, 99’dan çok olan kasidelerin sayısı da az değildir.

Kasidenin ilk beytinin mısraları aynı uyaklı, ondan sonraki beyitlerin mısraları ise birinci beyit ile uyaklıdır. Uyak düzeni aynı gazeldeki gibi “aa-ba-ca-da-ea-fa…” şeklindedir.

Kasidenin ilk beytine matla, son beytine makta, en güzel beytine şah beyit veya beytü’l kasid, şairin adının veya mahlasının geçtiği beyte taç beyit denir. Bazen şairin mahlasını söylediği birden fazla beyit olabilir. Taç beyit, kasidenin son yani makta beyti olabileceği gibi, ondan önceki beyitlerden biri de olabilir. Şairler genellikle mahlaslarını tegazzül, fahriye ve dua kısmında ya da kasideyi bitirmeden birkaç beyit önce söylerler.

Şair kaside içinde, herhangi bir yerinde matla beyti tekrarlanabilir. Yani “aa” şeklinde olabilir. Buna tecdîd-i matla denir. Tecdid-i matla olan kasidelere zâtü’l-matla, zü’l-metâli adı verilir.

Kasideler, mürettep divan sıralamasında divanların başında ve öteki şiirlerden önce yer alır. Divanlarda önce dinî konulardaki tevhîd, münacât, na’t kasideleri; dört halife hakkındaki kasideler; padişah, sadrazam, vezir vb. için yazılmış kasideler sıralanır. Kasideler, devrin toplumsal hayatına ışık tutması açısından önemlidir.

Kaside 6 bölümden oluşur:

Birinci bölüm 15-20 beyitten oluşan nesîb veya teşbîb denilen giriş bölümüdür. Kasidenin girişi ve şiir yönünün en ağır bastığı bölümüdür. Konusu aşk ve sevgili olan başlangıç kısımlarına nesib, başka ve değişik konuları işleyen kaside başlangıçlarına teşbib adı verilmiştir.

Kasideler bu nesîb kısımlarının konularına göre adlandırılmıştır. Nesibleri baharı anlatan kasidelere bahariye, kışı anlatanlara şitâ’iyye ve bayramı anlatanlara ıydiyye, düğünleri anlatanlara sûriye denir. Rediflerine göre isim alan kasideler de var: su kasidesi, sünbül kasidesi, sühan kasidesi… gibi. Redifi olmayanlar da kafiyelerinin son harfleriyle anılırlar: Râ’iyye, Mimiyye, Vâviyye… kasidesi gibi. Bazı şairlerin hiç nesîb yapmadan doğrudan methiyeye geçtikleri olmuştur.

İkinci bölüm girizgâh ya da girizdir. Kasidelerin nesib bölümünden asıl konu olan methiye bölümüne geçerken söylenen beyit ya da beyitlere denir. Bu beyit ya da beyitler iki bölümü birleştiren basamak görevindedir. Gelişi güzel söylenmez, yeri getirilerek, uygun, nükteli bir sözle övgüye başlandığı belirtilir.

Üçüncü bölüm methiyedir. Kasidenin sunulduğu kişinin övüldüğü yerdir. Övülen kimsenin kişisel yetenekleri hiç dikkate alınmadan çok abartılı olarak, kalıplaşmış mazmun ve benzetmelerle yapılan övgüdür. Bu bölümde asıl konu anlatılır. Beyit sayısı konuya ve şaire göre değişen methiye bölümü kasidenin en sanatlı beyitlerini içerir.

Kasidenin dördüncü bölümü tegazzüldür. Gazel söyleme, gazel tarzında şiir yazma anlamına gelir. 5-12 beyit arasında değişir. Kasidelerin içinde genelde methiye bölümünden sonra bir fırsatını düşürüp aynı ölçü ve uyakta gazel söylemektir. Bu bölüm her kasidede bulunmayabilir. Kimi zaman gazeller tegazzülle başlayabilir. Bu durumda kasidede nesib bölümü bulunmaz. Gazelden sonra yine methiyeye geçilir.

Beşinci bölüm fahriyedir. Kaside içinde şairin kendisini övdüğü bölümdür. Methiye bölümünde de olduğu gibi şair, abartılı olarak kendisini İran’ın ünlü şairleriyle karşılaştırarak över. Hatta şiirinin ve şairlik gücünün onlardan üstün olduğunu söyler.

Kasidenin son bölümü duadır. Bu bölümde önceki beyitlerde övgüsü yapılan kişinin başarılı, uzun ömürlü ve talihinin iyi olması yolunda iyi dileklerde bulunarak dua edilir.

Kasideler, nesib bölümünde ele alınan konuya göre kaside-i bahariyye, kaside-i ramazaniyye, kaside-i hammamiyye olarak adlandırılır. Bir başka adlandırma redife göredir: şemsiyye, sünbüliyye, su kasidesi… gibi. Redifli olmayanlar da kafiyelerinin son harfleriyle anılırlar. Kasidenin kafiye harfi r harfi ile bitiyorsa kaside-i raiyye, l harfi ile bitiyorsa kaside-i lâmiyye, m harfiyle bitiyorsa kaside-i mimiyye adları verilir.

Kasideler konularına göre de adlandırılır. Tanrı birliği anlatılıyorsa tevhid, Allah’a yakarış söz konusu ise münâcât, peygambere övgü varsa na’t adını alır.

Dini konularda yazılan kasideler hariç, kasideler bir geçim kaynağı olarak kullanılmıştır. Padişahın tahta oturması, bazı kişilere sadrazamlık, vezirlik, şeyhülislamlık verilmesi, savaşta kazanılan bir başarı, bayram, düğün kutlamaları, saray, çeşme, hamam gibi yapıların tamamlanışı gibi devlet büyüklerine kaside sunmak için bir fırsat olmuştur. Kaside sunan kişiye ihsan ve caize ile ödüllendirmek bir adet haline gelmiştir. Bugünkü anlamda bir bakıma telif ücreti de denilebilir.

Matla bölümü

Rûh-bahş oldu Mesîhâ-sıfat enfâs-ı bahâr

Açdılar dîdelerin hâb-ı ademden ezhâr

Taze cân buldı cihân erdi nebâtâta hayât

Ellerinde harekât eyleseler serv ü çenâr

Nesib veya teşbib bölümü

Döşedi mihr-i felek yolları dibâlar ile

Etdi teşrîf çemen mülkini sultân-ı bahâr

Subhdem velvele-i nevbet-i şâhî mi degül

Savt-ı murgân-ı hoş-elhân u sadâ-yı kühsâr

Girizgah bölümü

Dâmenin dürr ü cevâhirle pür etdi gül-i ter

Ki ede hâk-i der-i hazret-i Paşaya nisâr

Sâhib-i tîg ü kalem mâlik-i câm u hâtem

Âsaf-ı Cem-azamet dâver-i Cemşîd-vekâr

Methiye bölümü

Manzar-ı kasr-ı sa’âdetden anun re’yi gibi

Rûy göstermedi bir şâhid-i hurrem-dîdâr

Bâğ-i cihânda nihâl-i kereminden derilür

Lutf-ı bî-minneti meyvelerinden her bâr

Tegazzül bölümü

Gül gibi gülşene kılmaz nola arz-ı dîdâr

Hayli döküldi saçıldı yolına fasl-ı bahâr

Reşk-i dendânun ile hançere düşdi lâle

Berg-i sûsende gören etdi sanur anı karâr

Taç beyit

Koma Bâkî kulunı cur’a-sıfat ayakda

Dest-gîr ol ana ey dâver-i âlî-mikdâr

Fahriye bölümü

Puhteür gayrılar eş’arı meger puhte piyâz

Hâm anberdür eger hâm ise de bu eş’ar

Hâm var ise eger micmere-i nazmunda

Dâmen-i lutfun anı setr ede ey fahr-ı kibâr

Dua bölümü

Lâlelerle bezene nitekim deşt ü sahrâ

Nitekim güller ile zeyn olan dest destâr

Nitekim lâlelerle şebnem ola üftâde

Güllere âşık-ı şeydâ geçine bülbül-i zâr

Makta bölümü

Gül gibi hurrem u handân ola rûy-ı bahtun

Sâgar-ı ayşun ola lale-sıfat cevherdâr

Müstezat

Müstezadın sözlük anlamı, ziyadeleştirilmiş, artmış, çoğalmış demektir. Edebiyat terimi olarak uzunlu kısalı mısralar halinde yazılan nazım şeklinin adıdır. Bir gazelin her dizesine bir kısa dize ekleyerek oluşturulan şiir biçimidir.

Genellikle aruzun “mef’ûlü/ mefâ’îlü/ fe’ûlün” kalıbı kullanılarak yazılırlar. Her dizeden sonra bu kalıbın ilk ve son parçalarından olan mef’ûlü/ fe’ûlün kalıbına uygun kısa bir dize söylenir. Eklenen bu kısa dizeye ziyade denir. Ziyadeler dizeden sayılmadığı için iki uzun iki kısa dizeden oluşan dört dize bir beyit sayılır. Kısa dizeler okunsa da okunmasa da beytin anlamı bir bütün oluşturur. Ziyadesi bir satırdan fazla olan müstezatların yanı sıra çift ziyadeli olanlar da vardır.

Müstezatlar, aşk, sevgili, şarap, tabiat gibi konularda yazılmışlardır. Ayrıca methiye, na’t, tevhid, münacât, hiciv, dervişlik, tarikat, dünyaya bağlılık ve müzik terimleri ile ilgili müstezatlar da vardır.

Müstezat, Türk edebiyatına İran edebiyatından gelmiştir. Türk edebiyatında bilinen ilk müstezatlar Nesîmî’ye aittir. Tanzimat döneminden sonra Servet-i Fünun edebiyatçıları müstezada fazla ilgi göstermişlerdir.

Müstezat Örneği

Ey şûh-i kerem-pîşe dil-i zâr senindir

Yok, minnetin aslâ

Ey kân-ı güher anda ne kim var senindir

Pinhân ü hüveydâ

Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz

Baş üzre yerin var

Gül goncasısın kûşe-i destâr senindir

Gel ey gül-i ra’nâ

(Nedîm)

Kıt’a

Kıt’anın sözlük anlamı parça, bölük, cüzdür. İkinci ve dördüncü dizeleri birbiriyle kafiyeli genelde iki beyitli bir nazım şeklidir. Kafiye şeması xa-xa şeklindedir.

Matla ve makta beyti bulunmayan kıt’ada iki beyitten uzun kıt’alara kıt’a-i kebîre denir. Uzun kıt’alar, divanlarda kasidelerden hemen sonra; diğer kıt’alar divan sonlarında mukatta’ât adı altında birleştirilmişlerdir.

İki beyitli kıt’alar, edebiyatımızda çok sık kullanılmışlardır. Bu sebeple kıt’a terimiyle daha çok iki beyitli şekiller belirtilmiştir. Bu kıt’alar dört mısradan meydana geldikleri için bunlara dörtlük adı da verilmiştir. Rübâilerle zaman zaman karıştırılmışlardır.

Kıt’alar aruzun her kalıbıyla yazılırlar. Kıt’aların konusu çok çeşitlidir. Önemli bir düşünce, hikmet, yergi, nükte olabilir.

Kıt’a Örneği

Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin

Ki fesâd-ı rakamı sûrumuzu şûr eyler

Gâh bir harf sukûtıyla eder nâdiri nâr

Gâh bir nokta kusûrıyla gözü kûr eyler

(Fuzûlî)

Kaynakça:
İpekten, Haluk (1999). Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, Dergah Yayınları, İstanbul.
Macit, Muhsin (1996). Divan Şiirinde Ahenk Unsurları, Akçağ Yayınları, Ankara.

Yazar:Özge Beniz

Pratik Edebiyat Bilgileri

PRATİK EDEBİYAT BİLGİLERİ

1.       Sagu-ağıt-mersiye konu yönüyle ortaktır. Mersiye ölçü yönünden farklıdır.
2.       Koşuk, sagu ve destanİslamiyet öncesi dönemde, dörtlükler biçiminde, hece ölçüsüyle ve     genellikle yarım uyak kullanılarak söylenmiştir.
3.       Yapay destanlar, doğal destan sürecinden geçmeyen yazarı bilinen destanlardır.
4.       Orhun (Göktürk) Yazıtları 8.yy. da Orhun Irmağı kıyısında dikilen, yazılı edebiyatımızın ilk ürünleridir.
5.       Kutadgu Bilig, siyasetname olup, Yusuf Has Hacib tarafından yazılan, didaktik özellikler taşıyan alegorik bir eserdir.
6.       Atabetü’l-Hakayık (Edip Ahmet), Divan-ı Hikmet (Ahmet Yesevi) tasavvufî eserlerdir.
7.       Dede Korkut Hikayeleri, Oğuzların savaşlarını anlatan, destan devrinden halk hikayeciliğine geçişin ürünü olan, on üç hikayeden oluşan anonim ürünlerdir.
8.       Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli 13.yy. da yaşayıp insanlık sevgisini anlatan tasavvufçulardır.
9.       Risaletü’n-Nushiye (Yunus Emre), Divan-ı Kebir (Mevlana), Makalat (Hacı Bektaş-ı Veli) tasavvufu anlatan eserlerdir.
10.   İlahi (nefes-deme), şathiye, nutuk, devriye tasavvuf şiirinin dörtlükle oluşan türleridir.
11.   Koşma, semai, varsağı, destanaşık edebiyatı ürünleridir. Dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılırlar. Koşma, işlediği konulara göre koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt dörde ayrılır.
12.   Kaygusuz Abdal ve Pir Sultan Abdaltasavvufu farklı yorumlayan kişilerdir.
13.   Karacaoğlan, Emrah, Aşık Veysel güzelleme; Dadaloğlu, Köroğlu koçaklama türünde eserler vermişlerdir.
14.   Seyranî (kişsel), Dertli (toplumsal) taşlama örnekleri vermişlerdir.
15.   Mani, “aaxa” uyak düzeninde, 7’li hece ölçüsü ve tek dörtlük oluşu nedeniyle anonim edebiyatın en yaygın nazım biçimidir. Divan şiirindeki rubai ve tuyuğla ortak özelliklere sahiptir.
16.   Olağanüstülük, kahramanlarının soylu kişilerinden oluşması, abartılı anlatım destanla masalın ortak özellikleridir. Destan milli, masal çoğunlukla evrenseldir. Destan konusunu tarihi bir gerçekten alır, masal tamamıyla hayal ürünüdür.
17.   Gazel 5-15, kaside 33-99 beyit ve “aa xa xa xa…” uyak düzeniyle, mesnevi ise beyit sayısında sınırlama olmaksızın “aa bb cc dd …” uyak düzeniyle yazılır.
18.   Şarkı ve tuyuğ Türk edebiyatına özgü nazım şekilleridir.
19.   Rubai, tuyuğ, murabba dörtlüklerle oluşturulan divan şiiri nazım türleridir.
20.   Felsefî ve dinî konuların işlendiği “terkib-i bend” de vasıta beyiti devamlı değişir. “Terci-i bend”de vasıta beyiti aynı kalır.
21.   Gazel ve kasidede ilk beyite matla, son beyite makta, şairin adının geçtiği beyite mahlas beyiti veya taç beyit denir.
22.   Dize sonlarındaki uyaktan başka şiirin ortasında da uyak bulunursa buna musammat gazel veya musammat kaside denir.
23.   Münacat, naat, h,c,v divan şiirinde şiirin konularına göre aldığı isimlerdir.
24.   Divan edebiyatında şairler hakkında bilgi veren eserlere tezkire, halk edebiyatında cönk adı verilir.
25.   Mecalisi’n-Nafais (Ali Şir Nevai) ilk şairler tezkiresidir.
26.   Harname (Şeyhi), 15.yy.da yazılmış hiciv türünde bir mesnevidir.
27.   Şikayetname, Fuzuli’nin maaşını alamadığı için yazdığı mektup türündeki eseridir.
28.   Nefi, 17.yy.da hiciv örneği “Siham-ı Kaza”; nabi, aynı yüzyılda yazdığı, didaktik eser olan “Hayriyye” ile tanınır.
29.   Nedim ve Şeyh Galib hece ile de yazan divan şairleridir.
30.   Katip Çelebi “Cihannüma” (coğrafya), Keşfü’z-Zünun; Evliya Çelebi, Seyahatnme; Naima, “Naima Tarihi” adlı eserleri yazan Divan edebiyatının nesir ustalarıdır.
31.   Takvim-i Vakayi (ilk resmî gazete), Ceride-i Havadis (ilk yarı resmî gazete), Tercüman-ı Ahval (ilk özel gazete), Şair Evlenmesi-şinasi (İlk tiyatro), Telemak-Yusuf kamil Paşa (ilk çeviri roman ), Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat-Şemsettin Sami (ilk yerli roman), İntibah–Namık Kemal (ilk edebi roman), Cezmi-Namık Kemal (ilk tarihi roman), Araba Sevdası–Recaizade Mahmud Ekrem (ilk realist roman), Karabibik-Nabizade Nazım (köy konulu ilk eser), letaif-i Rivayet-Ahmet Mithat (ilk öykü), Eylül–Mehmet Rauf (ilk psikolojik roman), Mai ve Siyah-Halit Ziya Uşaklıgil ( Batılı anlamda ilk realist roman).
32.  Tanzimat romanında yanlış batılılaşma ve cariyelik en yaygın konulardır.
33.   Tanzimat şiirinde divan şiiri biçimleri kullanılmış, içerik değişmiştir.
34.   Namık Kemal hem tiyatro hem roman yazmış; ancak onu asıl tanıtan vatan temalı şiirleridir.
35.   Tahrib-i Harabat ve Takib, Namık Kemal’in Ziya Paşa için yazdığı eleştirilerdir.
36.   Ahmet Vefik Paşa, Moliere’den Cimri, Hastalık Hastası, Kibarlık Budalası gibi tiyatroları çevirmiştir.
37.   Ahmet Mithat Efendi’nin halka okuma zevkini aşılama düşüncesini Hüseyin Rahmi ve Halide Edep de sürdürmüştür.
38.   Edebiyatımızın ünlü sözlükleri; Divan-ü Lugati’t-Türk, Muhakemetü’l-Lugateyn, Lehçe-i Osman ve Kamus-ı Türkî’dir.
39.   Tanzimat edebiyatı ikinci döneminde “sanat sanat için” anlayışına dönülerek, Servet-i Fünun edebiyatına hazırlık yapılır.
40.   R. Mahmut Ekrem “Güzel olan her şey şiire girebilir.” diyerek Muallim Naci ile kafiye tartışmasını başlatır.
41.   A. Hamit Tarhan, Namık Kemal’in tiyatro anlayışının tersini savunur. Tiyatro tekniği iyi olmadığı için yazdığı tiyatrolar sahnelenemez.
42.   Edebiyatımızda ölüm temasıyla meşhur şairler; Abdülhak Hamit, Cahit Sıtkı, Yahya Kemal’dir.
43.   Servet-i Fünuncular beyit anlayışını kırarak nazımı nesre yaklaştırırlar.
44.   Servet-i Fünun’da romanlar realizm ve natüralizmden; şiirler ise sembolizm ve parnasizmden etkilenir.
45.     Servet-i Fünun romanı, çevre olarak İstanbul’u, karakter olarak aydınları seçer.
46.   Tevfik Fikret, sanatının ikinci döneminde sanatı toplumun hizmetine sunar, hece ölçüsüyle yazdığı şiir kitabının ismi Şermin’dir.
47.   “Sis”, Tevfik Fikret’in İstanbul’a hakaretlerle dolu şiiridir.
48.   Cenab Şahabettin, parnasizm ve sembolizmden etkilenmiş, bir şiirde birden çok aruz kalıbı kullanmıştır.
49.   H. Ziya Uşaklıgil, Balzac, Stendhal, flaubert gibi realist yazarlardan etkilenmiş; Batılı anlamda ilk realist roman Mai ve Siyah’ı yazmıştır.
50.   H. Ziya’nın anı türündeki eserleri Kırk Yıl, Saray ve Ötesi’dir.
51.   Hüseyin Cahit Yalçın, “Edebiyat ve Hukuk” adlı makalesiyle Servet-i Fünun dergisinin kapanmasına neden olmuştur.
52.   Sürgüne gönderilen başlıca sanatçılar; Namık Kemal, H. Cahit Yalçın, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, şair Eşref, Refik Halit Karay’dır.
53.   Süleyman Nazif ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu dil yönüyle –sırasıyla- Tanzimat ve Milli Edebiyata bağlıdırlar.
54.   Şık, Şıpsevdi, Mürebbiye, Metres, Kaynanam Nasıl Kudurdu Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarıdır.
55.   Ahmet Rasim, İstanbul’un günlük yaşantısını sade bir dille anlatan bağımsız yazarlardandır.
56.   Fecr-i Ati, Servet-i Fünun’u eleştirmesine rağmen onun “Sanat kişiseldir.” anlayışını devam ettirmiştir.
57.   Milli Edebiyat, “Genç Kalemler” dergisinde yayımlanan “Yeni Lisan” adlı makaleyle 1911 yılında başlar.
58.   Milli Edebiyat bir yönüyle halk edebiyatına dönüşür.
59.   Ömer Seyfettin, mili ve tarihî konulu öyküleriyle tanınan yazardır.
60.   Edebiyatımızdaki ünlü öykücüler; H. Cahit Yalçın, Ömer Seyfettin, Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Haldun Taner’dir.
61.   Ziya Gökalp, Türkçülüğün felsefesini yapmış, Milli Edebiyata düşünce yönüyle katkıda bulunmuştur.
62.   Kızıl Elma, Yeni Hayat, Altın Işık Ziya Gökalp’in şiir kitaplarıdır.
63.   Özel isimle anılan şairler; Sultanü’ş-Şuara (Şairler Sultanı)-Baki, Vatan Şairi- Namık Kemal, Şairi-i Azam-Abdülhak Hamit Tarhan, Bayrak Şairi-Arif Nihat Asya, Türk Şairi-Mehmet Emin Yurdakul…
64.   Türk edebiyatının tarihini bilimsel açıdan işleyen Mehmet Fuat Köprülüdür.
65.   Edebiyat tarihi yazarları; M. Fuat Köprülü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ali Canip Yöntem’dir.
66.   Halide Edip Adıvar, İngiliz edebiyatından etkilenir.Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye ( Kuruluş Şavaşı’nı işler); Sinekli Bakkal, Tatarcık (toplumsal konuları işler), Mor Salkımlı Sokak (hatıra) bazı eserleridir.
67.   Y. Kadri Karaosmanoğlu, Tanzimat’la Atatürk Türkiye’si arasındaki dönem ve kuşakların geçirdiği sosyal değişiklikleri ve bunalımları işler. Tezli roman türünün ustasıdır. Kiralı Konak ( kuşak çatısması), Sodom ve Gomore (işgal altındaki İstanbul’un olumsuz yanları), Yaban (Kurtuluş Savaşı ve köylü aydın uçurumunu işler), Ankara ( Cumhuriyet’ten sonraki Ankara’nın üç dönemi) Nur Baba ( Bektaşi tekkeleri) belli başlı eserleridir.
68.   Reşat Nuri Güntekin’in romanlarında yoğun bir Anadolu atmosferi vardır. Dili sade, karakterleri halktandır.
69.   Refik Halit Karay, sürgünde yazdığı Anadolu konulu eserleriyle tanınır. Sürgün, Yezidin Kızı, Bugünün Saraylısı (roman), Kirpinin Dedikleri, Memleket Hikayeleri, Gurbet Hikayeleri bazı eserleridir.
70.   Beş Hececiler Milli Edebiyatın devamı sayılır. Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç bu akımın şairleridir.
71.   Faruk nafiz Çamlıbel, aruzla da yazmıştır. Çoban Çeşmesi, Han Duvarları adlı şiirleri ünlüdür.
72.   Mehmet Akif Ersoy lirik-didaktik özellikteki şiirleriyle tanınır. Manzum hikayecilikte ustadır. Safahat (yedi bölüm) ünlü eseridir.
73.   Ahmet Haşim sembolist şairdir. Şeiirlerinde anlam kapalı, düzyazılarında dili yalındır. Bütün şiirlerini aruzla yazmış, Fecr-i Ati’den sonra bağımsız olarak sanat anlayışını devam ettirmiştir. Bazı eserleri; Piyale, Göl Saatleri, Gurabhane-i Laklakan…
74.   Yahya Kemal Beyatlı divan şiirine yeni yorum getirmiş, eski nazım biçimleriyle Batılı şiirler yazmıştır. Şiirlerinde sonsuzluğa erişme düşüncesi vardır. “Ok” şiirinin dışındaki bütün şiirlerini aruzla yazmıştır. Eserleri; Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgarıyla, Aziz İstanbul…
75.   Yedi Meşaleciler, Beş Hececileri duygusallıkla suçlamışlar; ancak kendileri de sembolizmden etkilenmişlerdir. Z. Osman Saba, Yaşar Nabi, Muammer Lütfi Bahşi, Vasfi Mahir Kocatürk, Sabri Esat Siyavuşgil, Cevdet Kudret Solok, Kenan Hulisi Koray sanatçılarıdır.
76.   Garip Akımı (I. Yeniciler) sanatsal anlatımdan, ölçü ve uyaktan kaçınmış sıradan insanların hayatlarını işlemiştir.
77.   II. Yeniciler, I. Yeni Hareketine tepki olarak ortaya çıkmışlardır. Şiirde anlam kapalılığı savunmuşlar ve sürrealizmden etkilenmişlerdir. İlhan Berk,Cemal Süreyya, Edip Cansever, Ece Ayhan bazı temsilcileridir.
78.   Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal’in öğrencisidir. Şiirlerinde bilinçaltı, rüya ve zaman kavramı baskındır. Geçmişe özlem eserlerinin başlıca temasıdır. Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Beş Şehir bazı eserleridir.
79.   Ahmet Kutsi Tecer, Anadolu motiflerini işler. Dergah ve Milli Mecmua’da eserleri yayınlanır. Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı bazı eserleridir.
80.   Ahmet Muhip Dıranas, Fahriye Abla adlı şiiriyle meşhurdur.
81.   Cahit Sıtkı Tarancı, ölüm, yalnızlık konularını işler. En çok bilinen şiirlerinden biri Otuz Beş Yaş’tır.
82.   Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın en ünlü eserlerinden biri “Üç Şehitler Destanı”dır. Eser yapay bir destandır.
83.   Cahit Külebi: Birçok şiirinde noktalama işareti yoktur.  Çocuk şiirleriyle tanınır. “Türk Mavisi” eserlerinden bir tanesidir.
84.   Nurullah Ataç: Deneme ve eleştirileriyle anılır.Devrik cümle anlayışını başarıyla uygulamıştır. “Günlerin getirdiği, Karalama Defteri” bazı eserleridir.
85.   Gezi Yazısı Yazanlar: Evliya Çelebi (Seyahatname), Ahmet Haşim (Frankfurt Seyahatnamesi), Falih Rıfkı Atay (Yolcu Defteri), Cenap Şahabettin ( Hac Yolunda)…
86.   Psikolojik roman: Zehra (Nabizade Nazım), Eylül (Mehmet Rauf), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa)
87.   Sait faik Abasıyanık: Öykülerinde Adalar’ı, İstanbul’u ve sıradan insanı işler. Durum hikayecisidir. Semaver, Sarnıç, Son Kuşlar bazı eserleridir.
88.   Necip Fazıl Kısakürek: metafizik problemleri hecenin gücüyle çok güzel anlatır. Şiir dışında tiyatro, öykü, araştırma gibi alanlarda da eserler vermiştir. Çile, Bir Adam Yaratmak bazı eserleridir.
89.   Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı): Balıkçıları ve denizi işler. Bodrum’un antik çağlarındaki ismini mahlas olarak kullanır.
90.   Kemal Tahir: Roman ve hikayelerinin konusunu sistemin aksayan yönlerinden alır. Bozkırdaki Çiçek, Devlet Ana, Karılar Koğuşu, Esir Şehrin İnsanları bazı eserleridir.
91.   Bedri Rahmi Eyüboğlu; şair ve yazarlık dışında ressamdır. Karadut, Canım Anadolu bazı eserleridir.
92.   Tarık Buğra: istiklal Savaşı’nın bilinmeyen yönlerine yeni yorumlar getirdi. Küçük Ağa, Osmancık, Siyah Kehribar, yarın Diye Bir Şey Yok bazı eserleridir.
93.   Yaşar Kemal: Çukurova ve Toroslardaki efsanelere dayalı, toprak kavgalarını işleyen roman ve hikayeler yazmıştır. İnce Memed, Orta Direk, Sarı Sıcak, Teneke bazı eserleridir.
94.   Orhan Kemal: Köyden kente göç ve bu göçün son uçlarını işler. 72. Koğuş, Hanımın Çitliği bazı eserleridir.
95.   Necati Cumalı: Ege Bölgesi’ndeki köylüyü işler. Tütün Zamanı, Boş Beşik, Susuz Yaz bazı eserleridir.
96.   Cemil Meriç: Makale, deneme, eleştiri ustasıdır. Bu Ülke,Umrandan Uygarlığa, Kırk Ambar bazı eserleridir.
97.   Cengiz Aytmatov: Kırgız yazardır. Cemile, Gün Olur Asra Bedel, Selvi Boylum Al Yazmalım bazı eserleridir.
98.   Klasisizm, akıl ve sağduyuya önem verir. Latin ve Yunan kaynaklarına yönelen kuralcı, yüksek zümre edebiyatıdır. Moliere, Racine, La Fontaine klasik yazarlardandır.
99.   Romantizm, Klasisizm’e tepkidir. Kuralcılığı reddederek ulusal konulara yönelir. Zıtlıklar, ak-kara çatışması ve özellikle duygusallık ön plandadır. Victor Hugo, Goethe bazı yazarlarıdır.
100. Realizm, Romantizm’e tepkidir. Gerçekler gözleme dayalı olarak anlatılır. Balzac, Stendhal, Flaubert, Tolstoy, Dostoyevski ünlü temsilcileridir.
101. Parnasizm, realizm’in şiire yansımasıdır. Sözcüklerle manzara çizilir.
102. Sembolizm, kapalı şiir anlayışını savunan edebi akımdır.
103. Natüralizm: Aşırı gerçekçiliktir. Olayların ortaya çıkışı neden sonuç ilişkisi deneylenerek anlatılır.
104. Edebi akımların sıralanışı: Klasisizm, Romantizm, Realizm, Natüralizm(roman akımları); Parnasizm, Sembolizm, Sürrealizm (şiir akımları)
105. Dünya edebiyatının tanınmış yazar ve eserlerinden bazıları: Shakespeare (Hamlet ve Otello), Cervantes (Don Kişot), Maksim Gorki (Ana), Montaigne (Denemeler), Schiller ( Wiliam Tell), Dostoyevski (Suç ve Ceza), Tolstoy (Savaş ve Barış), Mark Twain ( Tom Sawyer’in Maceraları)
106. Klasik trajedide karakterler yüksek tabakadandır, konu mitolojiktir. Ölüm ve yaralanmalar sahnede gösterilmez. Üç birlik kuralı (zaman, mekan olay birliği) vardır.
107. Klasik komedide kişiler halkın içinden, konular günlük yaşamdandır. Ölüm ve yaralanmalar sahnede gösterilir. Üç birlik kuralı vardır.
108. Deneme, kişisel düşüncelerin kanıtlama amacı güdülmeden aktarıldığı; fıkra, günlük olayların sade bir dille yazıldığı; makale, tezlerin kanıtlanmaya çalışıldığı; eleştiri; bir eserin bilimsel temellere dayanılarak yorumlandığı yazın türleridir.
109. Lirik şiir, coşkuların işlendiği; epik şiir, kahramanlık konularının işlendiği; pastoral şiir, kır ve çoban yaşamının işlendiği; dramatik şiir, acıklı durumların işlendiği; satirik şiir eleştirilerin işlendiği; didaktik şiir; öğreticiliğin işlendiği şiir türleridir.
110. Redif, aynı görevli ekler ve aynı anlamlı sözcüklerdir. Uyaktan sonra gelir.
111. Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sebahattin Eyüboğlu, Bacon, Montaige ünlü deneme yazarlarıdır.
112. Bir sözcüğün hem gerçek hem mecaz anlamda kullanılması kinaye sanatını doğurur.
113. Hüsn-ü Talil sanatında olayın sebebi daha güzel bir nedene bağlanır.
114. Bilinen bir konunun bilinmiyormuş gibi davranılması Tecahül-i arif sanatını doğurur.
115. Sesteş sözcükler cinas sanatı yapar.
116. İntak (konuşturma) sanatının olduğu her yerde teşhis vardır.
117. Masal, evrensel; destan ulusal nitelikler taşır.
118. Seci, düzyazıdaki ses benzerliğidir.
119. Bir şairin bir şiirine aynı ölçü ve aynı uyakla yazılan şiirine nazire denir.
120. İlyada (Yunan), Kalevala(Fin), Nibelungen (Alman), Ramayana (Hint), Şehname (Fars) dünyaca tanınmış destanlardır.
121. Şarkı, tuyuğ, rubai dörtlüklerle yazılan divan şiiri nazım şekilleridir.
122. Dilinin ağır oluşu ve yüksek zümreye yönelişi Divan edebiyatı ile Servet- Fünun’un ortak özellikleridir.
123. Ağır ve sanatlı anlatım, sembollerle duyguları anlatma biçimine Sebk-i Hindi denir. Sebk-i Hindi divan edebiyatında kabul edilen bir anlayıştır.
124. Dacemeron hikayeleri (Bocecaeio) dünyanın ilk hikayeleridir.
125. Aiskhlos, Sophokles, Euripides, Aristopanes eski Yunan edebiyatının tiyatro ustalarıdır.

Hazırlayan: Yusuf Kenan DURMUŞOĞLU

Etiketler:

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır